İstiklal Marşı 93 yıl sonra da aynı değeri taşıyor

advertisement
On5yirmi5.com
İstiklal Marşı 93 yıl sonra da aynı değeri taşıyor
Bugün, uzun yıllar yoksulluklarla, savaşlarla bitkin düşen Türk milletinin "yoktan var
olma" mücadelesini anlatan, kurtuluşun simgesi İstiklal Marşı'nın kaleme alınışının 93.
yıl dönümü.
Yayın Tarihi : 12 Mart 2014 Çarşamba (oluşturma : 10/10/2017)
Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Mustafa Karakaya, AA muhabirine yaptığı
açıklamada, Mehmet Akif Ersoy'un, 1. Dünya Savaşı'nda her cepheden farklı düşmanların yurdu
sardığında, "dik duruşuyla" milletin bir araya gelmesine ve toparlanmasına büyük katkı sunduğunu
söyledi. Karakaya, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Anadolu'da istiklal mücadelesi için çalışırken,
İstanbul'da geniş kitlelere ulaşan Akif'in de halkı yüreklendirdiğini ve milli mücadeleye destek
verdiğini dile getirdi.
"Su uyur düşman uyumaz"
Mehmet Akif'in yokluk ve açlıkla savaştığı zamanlarda bile hep milletini düşündüğünü dile getiren
Karakaya, "Cebinde parası olmadığı, aç olduğu günlerde bile İstiklal Marşı'ndan para almadı ve
milletimize armağan etti. Büyük adamlar sıkıntılı, buhranlı dönemlerde çıkıyor. Askeri ve idari
olarak Mustafa Kemal'in, manevi yönden de Mehmet Akif'in ülkemizin düşman işgalinden
kurtulmasında ve bugünlere gelmesinde çok büyük emeği var."
Yeni nesillerin özellikle Mehmet Akif'i anlamak ve anlatmak için büyük gayret gösterdiğini
kaydeden Karakaya, günümüzde de Akif'in istiklal Marşı'nı yazdığı yıllardaki gibi bir istiklal
mücadelesi yaşandığına dikkat çekti.
Karakaya, "Su uyur düşman uyumaz' diye bir atasözümüz var. Türkiye'nin kalkınmasına, başkalarına
muhtaç olmamasına yönelik hem hükümetin hem milletin gayreti, çalışmaları var ancak düşmanlar
da 'Türkiye her zaman bize muhtaç olsun' diye mücadelelerine devam ediyor. Günümüzdeki
hadiseler de milli mücadeledeki dönemden farklı değil şahsi kanaatimce" diye konuştu.
"93 yıl sonra da aynı değeri taşıyor"
Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı Mehmet Doğan da İstiklal Marşı'nın, yazıldığı ilk günden
bugüne önemini ve canlılığını hala koruduğunu belirterek, "Bizim bin yıllık bu topraklardaki
varlığımızı, kimlik değerlerimizi ifade eden bu metin, 93 yıl sonra da aynı değeri taşıyor. Bu vesileyle
hem milli mücadele dönemini o zor şartları hem de Mehmet Akif'i, özüyle sözü bir olan büyük bir
şahsiyeti hatırlıyoruz" ifadesini kullandı. Doğan, Türkiye'nin bugün de sıkıntılı bir dönemden geçtiğine işaret ederek, şöyle konuştu:
"Her dönemde Türkiye'nin önünü kesmek, dünya içindeki konumunu etkisiz hale getirmek isteyen
birtakım girişimler oluyor. Bu girişimlerle yakın zamanda da karşı karşıyayız. Bunu aşmak için de
elbette ki kuvvetli bir irademiz var. Bu irade, İstiklal Marşı'ndan bana göre kuvvet alan bir iradedir ve
o irade galip gelecek, elbette ki Türkiye'nin önü açılacak."
Akif'in yokluklarla geçen yaşamı
Mehmet Akif, 20 Aralık 1873'te İstanbul'da, Fatih ilçesinin Karagümrük semtinde Sarıgüzel
Mahallesi'nde dünyaya geldi. Annesi Buhara'dan Anadolu'ya geçmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif
Hanım, babası ise Kosova'nın İpek kenti doğumlu, Fatih Camii medrese hocalarından Mehmet Tahir
Efendi'dir. Mehmet Tahir Efendi, ona doğum tarihini belirten "Ragif" adını verdi. Babası vefatına
kadar Ragif adını kullansa da bu isim yaygın olmadığı için arkadaşları ve annesi ona "Akif" ismiyle
seslendi, zamanla bu ismi benimsedi.
İlk öğrenimine Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebi'nde başlayan Mehmet Akif, orta öğrenimine
Fatih Merkez Rüştiyesi'nde başladı. Akif, rüştiyedeki eğitimi boyunca Türkçe, Arapça, Farsça ve
Fransızca'da hep birinci oldu. Rüştiyeyi bitirdikten sonra 1885'te Mülkiye İdadisi'ne kaydoldu.
1888'de okulun yüksek kısmına devam ederken, babasını kaybetmesi ve ertesi yıl büyük Fatih
yangınında evlerinin yanması, aileyi yoksulluğa düşürdü. Mehmet Akif, Mülkiye İdadisi'ni bıraktı ve o
yıllarda yeni açılan, ilk sivil veteriner yüksek okulu olan Ziraat ve Baytar Mektebi'ne kaydoldu.
Mektebin baytarlık bölümünü 1893'te birincilikle bitirdi.
Okulu bitirdikten hemen sonra Ziraat Bakanlığı'nda memur olan Mehmet Akif, 1898'de Tophane-i
Amire veznedarı Mehmet Emin Beyin kızı İsmet Hanım'la evlendi, bu evlilikten Cemile, Feride, Suadi,
İbrahim Naim, Emin, Tahir adlı çocukları dünyaya geldi.
Mehmet Akif, edebiyata olan ilgisini şiir yazarak ve edebiyat öğretmenliği yaparak sürdürdü.
İstanbul'da bulunduğu sırada bakanlıktaki görevinin yanı sıra önce Halkalı Ziraat ve Baytar
Mektebi'nde kompozisyon, sonra Çiftçilik Makinist Mektebi'nde Türkçe dersleri vermek üzere
öğretmen olarak atandı.
2. Meşrutiyet ilan edildiğinde Umur-ı Baytariye Dairesi Müdür Muavini olan Mehmet Akif,
arkadaşlarıyla birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu. II. Meşrutiyet'in Akif'in hayatına en
büyük etkisi, meşrutiyetle birlikte yayın dünyasına adım atması olmuştu. 27 Ağustos 1908'de
yayımlanan Sırat-ı Müstakim dergisinin başyazarı oldu. İlk sayıda Fatih Camii şiiri yayımlandı.
Milli mücadele yılları
Müdafaa-i Milliye Cemiyeti'nin halkı edebiyat yoluyla aydınlatma amacı güden şubesinde Recaizade
Ekrem, Abdülhak Hamid, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin'le çalıştı. 2 Şubat 1913'te Bayezid
Camisi kürsüsünde, 7 Şubat 1913'te Fatih Camisi kürsüsünde konuşarak halkı, vatanı savunmaya
çağırdı.
Balkan Savaşı'ndan sonra, ilk olarak Umur-i Baytariye görevinden, sonra yayınlarının hükümetle
uygun düşmemesi nedeniyle aldığı ikaz üzerine Darülfünun müderrisliği görevinden ayrıldı. Yalnızca
Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'ndeki görevine devam etti. Harbiye Nezareti'ne bağlı Teşkilat-ı
Mahsusa'dan gelen teklif üzerine İslam birliği kurma gayesi güden Almanya'ya Tunuslu Şeyh Salih
Şerif ile birlikte gitti.
İngilizlerle birlikte Osmanlı'ya karşı savaşırken Almanlar'a esir düşmüş Müslümanların kamplarında
incelemelerde bulundu ve farkında olmadan Osmanlı'ya karşı savaşan bu Müslüman esirleri
aydınlatmaya çalıştı. Fransız ordusundaki Müslümanlara yönelik yazdığı Arapça beyannameler
cephelere uçaklardan atıldı.
İstanbul'a döndükten sonra Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Arabistan'a gönderildi. Görevi, bu
topraklardaki Arapları Osmanlı'ya karşı kışkırtan İngiliz propagandasıyla mücadele etmek için 'karşı
propaganda' yapmaktı. Mehmet Akif, 14 ay süren Çanakkale Savaşı'nın zaferle sonuçlandığı haberini
Arabistan'dayken aldı.
Milletvekilliği
Bu haber karşısında büyük coşku duydu ve "Çanakkale Destanı"nı kaleme aldı. Bu dönemde Anadolu
toprakları işgale uğramış, Türk halkı Kurtuluş Savaşı'nı başlatarak direnişe geçmişti. Bu harekete
katılmak isteyen Akif, Balıkesir'e giderek 6 Şubat 1920 günü Zağnos Paşa Camii'nde çok heyecanlı
bir hutbe verdi. Halkın beklenmedik ilgisi karşısında daha birçok yerde hutbe verdi, konuşmalar yaptı
ve İstanbul'a döndü.
İstanbul'da rahat hareket etme olanağı kalmayan Mehmet Akif, görevinden oğlu Emin'i yanına
alarak Anadolu'ya geçti. Sebil'ür-Reşad'ı Ankara'da çıkarması için Mustafa Kemal Paşa'dan davet
gelmişti. TBMM'nin açılışının ertesi günü Ankara'ya ulaştı. Milli mücadeleye şair, hatip, seyyah,
gazeteci, siyasetçi olarak katıldı. Ankara'ya geldiği günlerde, Mustafa Kemal Paşa Konya vali vekiline telgraf göndererek Akif'in
Burdur milletvekili seçilmesini sağlamasını istemişti. Haziran ayında Burdur'dan, Temmuz ayında ise
Biga'dan mebus seçildiği haberi meclise ulaştı. Akif, Burdur mebusluğunu tercih etti. Böylece 19201923 yıllarında mebus olarak 1. TBMM'de yer aldı.
Halkı düşmana direnişe teşvik için 1920'nin Kasım ayında Kastamonu'daki Nasrullah Camisi'nde
verdiği ateşli vaaz, Diyarbakır'da basıldı ve tüm vilayetlere ve cephelere dağıtıldı.
1921'de Ankara'da Taceddin Dergahı'na yerleşen Mehmet Akif, Burdur milletvekili olarak Meclis'teki
görevine devam etmekteydi. O dönemde Yunanlıların Ankara'ya ilerleyişi karşısında Meclis'i
Kayseri'ye taşımak için hazırlık vardı. Bunun bir dağılmaya yol açacağını düşünen Mehmet Akif,
Ankara'da kalınmasını, Sakarya'da yeni bir savunma hattı kurulmasını önerdi, teklifi tartışılıp kabul
edildi.
İstiklal Marşı'nı kaleme alması
Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası üzerine ulusal marş yarışmasına katılmaya karar
verdi. Konulan 500 liralık ödül nedeniyle başlangıçta katılmayı reddetti. Daha sonra ikna edilen
Mehmet Akif'in orduya ithaf ettiği İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sırat-ı Müstakim ve Hakimiyet-i
Milliye'de yayımlandı.
Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921'de
ulusal marş olarak kabul edildi. Akif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın
ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Dar'ül Mesai vakfına bağışladı.
İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen Mehmet Akif, 1923 yılında Ankara'dan İstanbul'a döndü. Abbas
Halim Paşa'nın daveti üzerine kışı geçirmek için Mısır'a gitti. 1926 kışından sonra Mısır'dan dönmedi.
Kahire yakınlarındaki Hilvan'a yerleşti.
Siroz hastalığına tutulunca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan'a, sonra Antakya'ya
gitti fakat Mısır'a hasta olarak döndü. 17 Haziran 1936'da tedavi için İstanbul'a döndü. 27 Aralık
1936 tarihinde İstanbul'da, hayatını kaybetti.
Eserleri
Mehmet Akif, şiir yazmaya Baytar Mektebi'nde öğrenci olduğu yıllarda başladı. İlk şiiri Kur'an'a Hitap
başlığıyla yayımlandı. Hikayelerinde halkın dert ve sıkıntılarını anlattı. Balkan Savaşı yıllarından
itibaren destansı şiirler yazmaya başladı. İlk büyük destanı, "Çanakkale Şehitleri'ne" başlıklı şiiridir.
İkinci büyük destanını Bursa'nın işgali üzerine "Bülbül" adlı şiiriyle yazdı. İstiklal Marşı'nı kaleme
alarak İstiklal Savaşı'nı destanlaştıran Mehmet Akif'in şiirleri "Safahat" adı altında 7 kitapta bir
araya getirildi. İstiklal Marşı'nı Safahat'a koymayan Mehmet Akif, sebebini ise "Çünkü ben onu
milletimin kalbine gömdüm" sözleriyle açıkladı.
Bu dökümanı orjinal adreste göster
İstiklal Marşı 93 yıl sonra da aynı değeri taşıyor
Download