Ahmet Şahin 21400258 Ölümün İçindeki Beyaz Nokta Ölüm, en cesur mafya babasıyla gölgesinden korkan insanları, milyarderlerle elini açıp bir iki lira için yalvaran dilencileri aynı noktada buluşturan en gerçek olgu. Bugüne kadar tek bir kişiyi bile ıskalamadı. İnançlı insanlar için yeni bir hayatın kapısı, inanmayanlar için mutlak bir son… Ancak sonrası hakkında hiçbir bilgi yok. İnanan insanlar bile emin değil sonrasından, bir inançtan öteye gidemiyor kimse için, bir bilgi olmuyor. Ölümden sonraki bilinmezlik ben dâhil bir sürü insanın en büyük korkusudur eminim. Her an yanı başımızda bir olasılık olarak geziniyor. En sevdiğim insanları, arkadaşlarımı, ailemi veya beni sadece bir anıya dönüştürmemesi için elimden hiçbir şey gelmez. Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş ölüme çok farklı bir açıdan yaklaşmış. Ölümün terk ettiği, kimsenin ölmediği bir şehri anlatırken aslında ölümün de gerekli bir olgu olduğundan bahsetmiş. Jose Saramago sadece romanlarıyla değil, incelemeleriyle de ilgimi çeken bir yazar. Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş’u elime ilk aldığım günü de hatırlıyorum. Ananemin hastaneye kaldırıldığını ve en küçük kuzenimin kanser olduğunu öğreneli daha bir hafta olmamıştı. Ananemin hasta olmasını anlıyordum ancak tek bir tane bile sigara içmemiş on dört yaşındaki kuzenimin kanser olmasını bir türlü anlayamıyordum. Bu yazıyı yazarken bile sigara içen ben değil, o kanser olmuştu. Jose Saramago haklı, ölüm hem tüm bireyler için, hem de insanlığın geri kalanı için gerekli hatta faydalı. Yazarın kurgusal gerçekliğinde de gördüğümüz gibi ölümün yokluğu varlığı kadar büyük bir sorun olabilir. Sınırlı kaynaklara sahip dünya ölümün yokluğunda insanoğluna yetmezdi. Su yetmezdi, et yetmezdi. Şu anda bile mahvettiğimiz dünyanın ekolojik dengesi kesinlikle bozulurdu. Bireyler ise yaşlılıkla ve hastalıklarla boğuşurken ölümü düşlerlerdi. Ölümden korkmayan insanlar etik değerlerinden vazgeçerlerdi belki. Doğru, ölüm gereklidir. Ancak minnacık ayaklarıyla henüz koşmamış, belki hiç deniz görmemiş, hiç sevmemiş, âşık olmamış, hiç yaşamamış çocuklarla seksen doksan yaşında günde bir avuç hap içmek zorunda olan insanlara aynı anda gelir ölüm. Beni en çok bu sinirlendiriyor. En gerçek şeyin adaletsizce dağıtılmasını anlayamıyorum. Benim gibi sinirli birçok insan var ki binlerce din ölümün adaletsizliğini kapatmak için ölümden sonra adalet sözü veriyor. Hatta dünyadaki adaleti sağlamak için de ölümden sonraki cezaları ve ödülleri kullanıyorlar. Aklıma bir Çin öğretisi olan Yin ve Yang’ı getiriyor. Bir olgu zıttı olmadan var olamaz. Yani ölüm olmadan hayatın da bir anlamı olmazdı. Yin ve Yang gibi hayat ve ölümde birbirlerine dönüşerek var oluyorlar ve aralarında sadece ince bir çizgi var. Hayatın en yoğun olduğu noktada ölüm başlıyor ve ölümün en yoğun olduğu anda hayat başlıyor. Beni en çok etkileyen ise adaletsizliğinden dem vurduğum ölümün içindeki o ufak adalet, Yin ve Yang gibi. Ölüm adaletsizce dağıtılıyor ama en zengini de en fakiri de alıp götürüyor. Adaletsizce dağıtılıyor ancak dinler bile dünyadaki adaleti sağlamak için onu kullanıyor. Ölüm siyah ama içinde beyaz bir nokta var. Ahmet Şahin 21400258 Jose Saramago kitabında genel olarak bu beyaz noktayı vurgulamış. Sonsuz hayatın içindeki siyah noktayı göstermeye çalışmış. Yazarı eleştiremem, neredeyse herkesin korktuğu ve nefret ettiği ölümü insanların gözünde yumuşatmak için böyle bir yola başvurmuş. Ancak ne Jose Saramango kadar iyimser olmak mantıklı, ne de tamamen nefret etmek ölümden. Birkaç adım uzaklaşarak büyük resme bakmak lazım. Yin’e ve Yang’a… Ölüme ve içindeki beyaz noktaya, hayata ve içindeki siyah noktaya…