T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ) ANABİLİM DALI KONSTANTİNE PORPHYROGENİTUS’UN DE ADMİNİSTRANDO İMPERİO ADLI ESERİNİN ÇEVİRİSİ VE YORUMLANMASI Yüksek Lisans Tezi Zahide EKMEKCİ Ankara-2016 2 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ) ANABİLİM DALI KONSTANTİNE PORPHYROGENİTUS’UN DE ADMİNİSTRANDO İMPERİO ADLI ESERİNİN ÇEVİRİSİ VE YORUMLANMASI Yüksek Lisans Tezi Zahide EKMEKCİ Tez Danışmanı Prof.Dr. Melek Delilbaşı Ankara-2016 3 T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH (ORTAÇAĞ TARİHİ) ANABİLİM DALI KONSTANTİNE PORPHYROGENİTUS’UN DE ADMİNİSTRANDO İMPERİO ADLI ESERİNİN ÇEVİRİSİ VE YORUMLANMASI Yüksek Lisans Tezi Tez Danışmanı: Prof.Dr. Melek Delilbaşı Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı İmzası .................................................................... ........................................ .................................................................... ........................................ .................................................................... ........................................ .................................................................... ......................................... .................................................................... ......................................... .................................................................... ......................................... Tez Sınavı Tarihi .................................. 4 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(……/……/200…) Tezi Hazırlayan Öğrencinin Adı ve Soyadı ……………………………………… İmzası ……………………………………… 5 KISALTMALAR age. : Adı geçen eser. agm. : Adı geçen makale. AP : Archeion Pontou AÜDTCFD : Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi. Bkz. : bakınız. BZ : Byzantinische Zeitschrift C : cilt. çev. : Çeviren. DOP : Dumbarton Oaks Paper DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi EI2 : The Encyclopaedia of Islam, Second Edition. h. : Hicri. İA : İslam Ansiklopedisi. m. : Miladi. mad. : Maddesi. REB : Revue des études Byzantines TD : Tarih Dergisi. TED : Tarih Enstitüsü Dergisi. TİD : Tarih İncelemeleri Dergisi. TM : Turkiyat Mecmuası. TSD : Tarih Semineri Dergisi. TTK : Türk Tarih Kurumu. 6 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ .........................................................................................................10 GİRİŞ: X.’yy İçte ve Dışta Bizans İmparatorluğu……….……………………..13 KAYNAKLAR A)Birincil Kaynaklar ………………………………………………………………17 1. VI. Leo Taktika …………………………………………………………………17 2. Anna Komnena, Alexiad ………………………………………………….…..18 3. John Skylitzes, A Synopsis Byzantine History……………………………..18 B) Tetkik Eserler…………………………………………………………………..19 1. Akdes Nimet Kurat: IV.ve XVIII. yy’da Karadeniz’in Kuzey’indeki Türk Kavimleri …………………………………………………………………………..19 2. Arnold Toynbee: Constantine Porphyrogenitus and His World ………….19 3. Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary.20 4. Georg Ostrogorsky: Bizans Dünyası Tarihi …………………………………20 5. A. A Vasiliev: Bizans İmparatorluğu Tarihi ………………………………….21 6. Alexsander Kazhan: The Oxford Dictionary of Byzantium ……………….21 7. J. B. Bury: Treatise De Administrando İmperio …………………………….22 7 8. Dimitri Obolensky: The Byzantine Commenwealth Eastern Europe 5001453 ………………………………………………………………………………..23 1. BÖLÜM: Konstantine Porphyrogenitus’un Bizans Dünyası……….……………………24 İmparator Konstantine Porphyrogenitus Kimdir? ………………………….…27 Konstantine Porphyrogenitus’un Eserleri ve De Administrando İmperio’nun Önemi …………………………………………………………………………….29 2. BÖLÜM : ESERİN GREKÇE’DEN ÇEVİRİSİ Mukaddime ……………………………………………………………………….33 Bölüm I. Peçenekler ve Romalıların İmparatoru ile Barış İçinde Olmaları Halinde Avantajların Ne Kadar Artacağı Üzerine ………………………….….35 Bölüm II. Peçenekler ve Ruslar Hakkında …………………………………..…36 Bölüm III. Peçenekler ve Türkler Hakkında …………………………………....37 Bölüm IV. Peçenekler, Ruslar ve Türkler Hakkında ………………………….38 Bölüm V. Peçenekler ve Bulgarlar Hakkında ……………………………….…39 Bölüm VI. Peçenekler ve Chersonlular Üzerine ……………………………..40 Bölüm VII. İmparatorluk Temsilcilerinin Kırımdan Patzinacia’ya Gönderilmesi Üzerine …………………………………………………………………………….41 Bölüm VIII. İmparatorluk Temsilcilerinin Tanrı’nın Koruduğu Şehirlerden Tuna, Dinyeper ve Dinyester Nehirleri Boyunca Patzinacia’ya Savaş Gemileri İle Gönderilmesi Hakkında ………………………………………………………42 Bölüm IX. Kara Bulgaristan ve Hazar Diyarı Hakkında ………………………44 8 Bölüm X. Türklere Komşu Olan Uluslar Hakkında ……………………………45 Bölüm XI. Peçenek Ulusu Hakkında ……………………………………………52 Bölüm XII. Türkler’in Kökenleri ve Hangi Soydan Geldikleri Üzerine ………55 Bölüm XIII. Kabaroi Ulusu Hakkında …………………………………………..58 Bölüm XIV. Kabaroi Boyları ve Türkler Hakkında …………………………….59 Bölüm XV. Selanik’ten Tuna Nehri’ne ve Belgrad Şehrine, Türkiye ve Patzinacia’den Hazar’ın Şehrine, Dinyeper Nehri Yakınlarındaki Pontus Denizi’ndeki Sarkel’e, Cherson’a, İkisi Rusya Arasındaki ve Nekropila’ya, Bölge’de Uzanan Bosporan İle Şehirlere, Birlikte Ardından genişliğinden dolayı deniz olarak adlandırılan Maeotis Gölü’ne, Tamatorcha şehri ve Zichia’ya, dahası Papagia’ya Kaş ve Alanya ve Abasgia ve Sotirioupolis Şehrine Kadar Olan Yerlerin Coğrafi Tasviri………………………………………………………...…………………….62 Bölüm XVI. Apachounis Ülkesi ve Manzikiert, Perkri, Chliat, Chaliat, Arzes, Tibi, Chert, Salamas ve Tzermatzou Şehirleri Hakkında …………………….67 Bölüm XVII.Cherson Şehrinin Hikayesi …………………………………….….72 3. BÖLÜM : ESERE İLİŞKİN NOTLAR VE ESERİN AÇIKLANMASI BÖLÜM I. Peçenekler ……………………………………………………………92 Açıklamalar ……………………………………………………………………….95 BÖLÜM II. Ruslar’ın Kökeni ……………………………………………….……97 Açıklamalar ………………………………………………………………………103 9 BÖLÜM V. Bulgarlar Kimlerdir? ……………………………………………….104 Bulgar Devleti’nin Hristiyanlığı Kabulü ve I. Boris Hükümdarlığı ……….….108 Bogomilism ………………………………………………………………………111 Bogomilism Öğretisi …………………………………………………………….113 Açıklamalar ………………………………………………………………………115 BÖLÜM IX. IX ve X. yy’da Hazar- Bizans İlişkileri ……………..……………116 Açıklamalar ………………………………………………………………………124 BÖLÜM XII. Macarlar (Türkler)………….………………………….………….125 Macarlar’ın Yurt Bulmaları ……………………………………………………..127 Macarlar’ın Hristiyanlığı Kabulü ……………………………………………….129 Macarlar’ın Türk Menşei ………………………………………………………..130 Açıklamalar ………………………………………………………………………131 SONUÇ …………………………………………………………………………..132 KAYNAKÇA ……………………………………………………………………...134 ÖZET ……………………………………………………………………………..141 ABSTRACT ……………………………………………………………………...143 EKLER …………………………………………………………………………...145 10 ÖNSÖZ De Administrando İmperio, VII. Konstantine tarafından kaleme alınmış önemli bir eserdir. Eser, kaleme alındığı dönemin dış politika ve devlet yönetimi kaynağıdır. Çalışma zengin bir içeriğe sahiptir ve özellikle Türk Ulusları hakkında en önemli kaynaklardan biridir. Ancak eserin ana dilinin Klasik Grekçe olması ülkemizde yapılan çalışmalarda eserin temel kaynak olarak kullanılmasını engellemiştir. Tezimizin konusu ‘De Administrando İmperio’ adlı eserin ‘Türk Ulusları’ hakkında olan kısımlarının çevrilmesi ve çevrilen kısımların yorumlanmasıdır. İmparatorun zaman zaman eserinde özensiz dil kullanması, çeviriyi yoruma açık bırakmıştır. Bunun yanında imparatorun eserinde verdiği duygu göz önüne alınarak çeviri dikkatle yapılmıştır. Eserin Orta Bizans Dünyası’ndan kalma birinci el kaynak olması ‘Türkler’ hakkında bize detaylı bilgileri vermiştir. Tez; kaynaklar, eserin anadili olan Klasik Grekçe’den çevrilip İngilizce neşrinden kontrol edilmesi ve araştırmalar olarak üç kısımda incelenmiştir. Kaynaklar bölümünde De Administrando İmperio’nun çevirisine katkı sağlayan ve yapılacak gerekli açıklamalara yardımcı olan tüm temel eserler detaylı bir şekilde tanıtılmıştır. Birinci el kaynaklar, tetkik eserler ve Bizans Tarihi adına yazılmış sözlükler yazarlarıyla birlikte açıklanmıştır. Ayrıca De Administrando İmperio’nun daha kolay anlaşılması için ‘Romilly J. H. Jenkins’ tarafından düzenlenen De Administrando İmperio a Commentary adlı yorum kaynağı detaylı bir şekilde incelenmiştir. J. Bury tarafından kaleme alınan 11 The Treatise De Administrondo İmperio, Byzantinische Zeitschrift XV. sayısında çıkan makalesi de açıklamalarda detaylı olarak değerlendirimiştir. Kullanılan diğer birinci el ve tetkik eserlerde kaynakçada gösterilmiştir. Tezin birinci bölümünü oluşturan kısım, eserin ana dili olan Klasik Grekçe1’den çevrilmiştir. Ayrıca eserin Romilly Jenkins tarafından neşredilmiş olan İngilizcesi’nden de kontrol edilmiştir. Çeviride imparatorun kullandığı dile özen gösterilmiştir. İmparatorun kullandığı dil zaman zaman çeviri yapılırken anlam kargaşası oluşmasına neden olsa da; imparatorun ne demek istediği göz önüne alınarak çeviri yapılmıştır. İkinci bölümde ise; imparatorun Türkler hakkında kaleme aldığı kısımlar açıklanmıştır. Özellikle Peçenekler’in önemi ve Bizans-Peçenek ilişkilerine önem verilmiştir. Ruslar, Rus-Bizans ilişkileri hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca VII. Konstantine zamanında Ruslar’ın Hristiyanlığı kabulü de detaylı olarak incelenmiştir. Bulgarlar’ın Balkan havzasına yerleşmeleri ve orada bir devlet oluşturmaları hakkında detaylı bir çalışma yapılmıştır. Ayrıca Bizans İmparatorluğu’nun Bulgarlar’a karşı bakış açısı da kaleme alınmıştır. Bunların yanı sıra IX ve X. yy’da Hazar-Bizans ilişkileri geniş bir çerçevede yazılmıştır. Sonuç olarak, VII. Konstantine Porphyrogenitus tarafından kaleme alınan ve bir çeşit ‘Dış Politika’ kitabı olan kaynak eser ‘De Administrando İmperio’ da bulunan Türklerle alakalı kısımlar Klasik Grekçe’sinden ve İngilizce neşrinden, günümüz Türkçe’sine büyük bir titizlikle çevrilmiştir. Bunun yanı 1 De Administrando İmperio adlı eseri Klasik Grekçe’den çevirirken, aynı zamanda eserin R. J. H. Jenkins tarafından İngilizece çevirisinden de yardım aldım. Ayrıca çeviride zaman zaman oluşan anlam sıkıntılarında yine Jenkins tarafından derlenen De Administrando İmperio A Commentary adlı eseri kaynak olarak kullandım. 12 sıra Türk kimliği taşıyan ya da taşıdığı düşünülen bütün milletler detaylı bir şekilde araştırılıp, açıklanmıştır. Öncelikle tez konumuzun tespitinden, tezin tamamlanmasına kadar geçen her aşamasında benim için büyük emek sarfeden sayın hocam Prof. Dr. Melek Delilbaşı’ya teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Ayrıca bu çalışmanın ortaya çıkmasında yardımlarını gördüğüm diğer kişileri de burada anmak bir vefa borcudur. Türk Tarih Kurumu Kütüphanesinde çalışan değerli çalışanlara, Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı Bölümündeki saygıdeğer hocalarıma, bu meşakkatli yolda bıkmadan beni destekleyen arkadaşlarıma ve her zaman desteklerini eksik etmeyen aileme çok teşekkür ederim. Mayıs, 2016 13 GİRİŞ: X.’yy İçte ve Dışta Bizans İmparatorluğu X.’yy Bizans İmparatorluğu için hem sosyal alanda, hem de askeri alanda büyük gelişmelerin yaşandığı bir dönemdi. VII. yy’dan beri yaşanan çalkantılı durum, Makedonya Hanedanlığı ile birlikte son bulmuş ve imparatorluk adeta bir rönesans dönemine girmiştir. X.’yy da Makedonya Hanedanlığı’nın kültürel dahası askeri alanda da meyvelerini vermiştir. 877’den 1025’e kadar Bizans Devletinin gücüne güç katan hanedanlık, Araplar’a karşı taaruzza geçti. Suriye gibi, Girit gibi bölgeler tekrar ele geçirildi ve Bizans ordusu nerdeyse Kudüs’e kadar sızdı, imparatorluk Filistin’in filli hamisi oldu. 2 Güney İtalya’da Bizans sadece kontrolünü pekiştirmekle kalmadı aynı zamanda buralarda yönetim reformlarını da başlattı 3 . Devletin önceki dönemlerinde büyük sorun teşkil eden Bulgar tehdidi de XI. yy kadar bertaraf edildi. Bizans’ın bu parlak dönemindeki fetihler imparatorluğun ortaçağ dönemindeki eşsiz ordusu ve denizciliği sayesinde olmuştur. Bizans İmparatorluğu’nun çeşitli geleneksel askeri tekniklerine rağmen, X.yy’da askeri alanda yeni taktikler geliştirildi, yeni reformlar yapıldı ve hatta özel silahlar üretildi. Bu silahların bir tanesi de donanmayı neredeyse yenilmez hale getiren ‘Grek Ateşi’ idi. 4 Bizans ordusu, strategosların 5 kontrolü altındaydı ve çok iyi şekilde organize edilirlerdi. İmparatorluğun başlıca ordu 2 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.5 3 Obolensky, Dimitri, The Byzantine Commonwealth Eastern Europe 500-1453, Praeger Publisher, 1971 s.102 4 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.6 5 ‘Eski dönemlerde general anlamında kullanılan Grekçe bir terimdir. Bizans İmparatorluğunda VIII. yy’da orduyu yöneten kişiye verilen unvandır.’ Kazhdan, Alexander, Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press,1991, c:3, s.1963 14 birlikleri, ağır süvarilerden ve zırhlı atlı birliklerden oluşturulmuştu. 6 Bu dönemde savaşların fazla olması orduda bir rönesansın yanı sıra birde yeni bir savaş taktiği kazandırmıştır. Kama düzeni adı verilen bu taktik Bizans ordusunu dayanılmaz kılıyordu.7 İmparatorluğun; askeri, politik, dinsel ve hatta diplomasi alanında zaferleri, Bizans’ın etki alanlarının kayda değer yönde artmasına neden oldu. Bizans’ın ticari ve askeri temaslarıyla Kuzeydeki milletler Ortodoks dinini benimsemeyi kabul ettiler. Özellikle Rus Prensesi Olga’nın Konstantinopolis’e gelip İmparator VII. Konstantine tarafından vaftiz edilmesi X. yy’ın kayda değer en önemli olayı olarak tarihe geçmiştir. Hem doğuda hem batıda Bizans hiyerarşisine karşı bir hayranlık uyanmıştır. X.yy imparatorluğa önemli derecede ticari önem kazandırmıştır. Konstantinopolis’in tartışmasız Hristiyan dünyasının başkenti olması ve bulunduğu konumdan ötürü doğu-batı ticaretinde önemli bir rol üstlenmiştir. Rus ve Yunan tüccarlar Konstantinopolis üzerinden Akdeniz’e mallarını pazarlayabiliyorlardı. Bizans’ın iç ticareti yerli Grek tüccarların elindeydi. 8 Rus denizciler ise Rusya- Baltık Denizi hattına ve Rusya Akdeniz rotasında seyrederken Konstantinopolis uğradıkları en büyük liman oluyordu. Bizans’ın doğu batı yönlü bu ticaret rotası pek çok pahalı ürünün ihraç edilmesine neden olmuştur. 6 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.6 7 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.6 8 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.6 15 Bu dönem aynı zamanda en büyük kanunların yapıldığı bir dönem olmuştur. I.Basil ve oğlu VI. Leo Justinianus’dan sonra gelen en büyük kanun koyucular olmuşlardır. 9 Onların yeni yasaları Latince yerine, imparatorluk dili olan Grekçe yazıldı. 10 Ayrıca kanunlar Justinianus’un koyduğu kanunlar genişletilerek tekrar yazılmıştır.11 Bizans dış dünyası bu kadar olumlu giderken, imparatorluğun içindeki durum pek iç açıcı değildi. İmparator ile köylü toprağını kontrol eden toprak aristokratları arasında ciddi ayrımlar vardı. 12 Bizans devletinin belkemiğini oluşturan özgür köylüydü. Özgür köylüler, hem devlete vergi verip devletin hazinesini zengin ederken, aynı zamanda da ordunun yapı taşlarını oluştururlardı. Bizans İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinden beri çözümü bulunamayan kilise arazisi X.yy’da büyük bir patlama gösterdi. Özgür köylülerden kilise tarafından zorla alınan toprak, onları yarı bağımlı hale getirip toprak sahiplerine itaate zorlanıyordu. Bu durum, köylülerin gelirleri üzerinden alınan vergiyi oldukça etkilemişti, köylülerin büyük çoğunluğu üretimini yapamaz hale gelmişti. Köylüler ya iflasın eşiğindelerdi ya da zengin komşularına boğazlarına kadar borca batmışlardı. Bu durum X.yy’ın ortalarında daha da katlanılmaz bir hal aldı ve küçük çiftçiler yaşamlarını sürdürebilmek için arazilerini devretmek zorunda kaldılar. Bu dönemdeki hükümdar olan tüm 9 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.6 10 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.6 11 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.7 12 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.7 16 imparatorlar oluşan bu eşitsizliğin farkındalardı. Büyüyen aristokrat arazi sahiplerini frenlemek için katı kanunlar oluşturdular. Kalıcı olmasa da geçici sonuçlar veren bu kanunlara rağmen içteki derin çatlak daha da büyümeye devam ediyordu. İçteki bu sorunlara rağmen X.yy’da Bizans gerek imparatorlarıyla gerekse hem kültürel hem askeri faaliyetleriyle Avrupa ve Orta Doğu’nun en önemli gücü haline gelmişti.13 13 Deno, John, Geanakoplos, Byzantium Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984 s.7 17 KAYNAKLAR A)Birincil Kaynaklar: 1. VI. Leo Taktika: İmparator VII. Konstantine’nin babası VI. Leo’dur. VI. Leo ‘Bilge’ unvanını hep üzerinde taşımıştır. Çocukluğundan beri kitap kurdu idi. Kendini ilime ve okumaya adamıştı. Ayrıca teolojik bilgisi çok iyi olan VI. Leo, kendini dini konulara vermiş, onlar hakkında yazılar yazmıştır. VI. Leon’un en önemli çalışması babası I. Basileios tarafından yarım bırakılmış olan ‘Basilika’yı tamamlamış olmaktır. Hakim Leon’un 60 kitaba taksim edilmiş 6 cilt kapsayan imparator kanunları Ortaçağ Bizans Devletinin en büyük kanun koleksiyonunu teşkil eder.14 VI. Leo iç politikasında yenilikler yapsa da, dış politikasında o kadar kudretli değildi. Hem Bulgarlar’a karşı hem de Sarazenler’e karşı Leo’nun başarısızlığı dış politikada ne kadar yetersiz olduğunu kanıtlamıştır. 15 Hem batıda Bulgarlar hem doğuda Araplarla mücadeleler Bizans diplomasisinde kalıcı değişimlerin olması için sinyaller veriyordu. Kendini okumaya adayan VI. Leo, tarafından kaleme alınmış ‘Taktikon’ adlı eseri oğlu VII. Konstantine tarafından derlenmiştir. Sanata, kültüre ve bilime önem veren VI. Leo’nun eserinin ana teması savaş idaresi sanatıdır. Eserde Bizans tarihinin askeri taktikleri detaylı bir şekilde ele alınır. 14 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011, s. 237 15 Romilly, Jenkins, Byzantium The Imperial Centuries AD 610 to 1071, Random House, 1966 s.198 18 2. Anna Komnena, Alexiad: Komnenoslar Hanedanlığı’nda I.Aleksios Komnenos’un kızıdır. Anna Komnena Bizans tarihinin en önemli ve ilk kadın müellefidir. Alexiad adlı eserde babası I. Aleksios Komnenos16’un tahta çıkarılışından ölümüne kadar olan süre zarfını kaleme almıştır. Anna’nın saray terbiyesinde büyümesi, antik kültürü çok iyi bilmesi ve sanatsal dili, şiirsel kalemi eserine de yansımıştır. Anna’nın tafsilatlı tasviri, Bizans’ın yeniden büyük bir devlet olarak ihyasını, batı dünyasının ilk Haçlı Seferinde Bizans temasını, Normanlar ve kuzey ve doğunun step kavimleri ile yapılan mücadeleleri kapsayan bu önemli devre hakkındaki bilginin ana temelini teşkil eder. 17 Anna Komnena kadın olmanın verdiği bir duygu ile zaman zaman yanlı davranmış ve objektif olamamıştır.18 3. John Skylitzes, A Synopsis Byzantine History: XI. yy’da yaşamış Bizanslı bir memurdur. Skylitzes’in hayatı hakkında detaylı bilgi yoktur. Eser 811’den 1057’ye kadar uzanan bir kroniktir. XI. yy’ın sonunda Theophanes Kroniği 19 ’nin bir devamı niteliğindedir. Romanus Lecapenus’un sükutuna kadar olan devre için özellikle Theophanes’in 16 Komnenoslar dönemi; askeri sınıfın yükselmeye başladığı dönemdir. Aleksios Komnenos Komnenos Hanedanlığı’nın ilk imparatorudur. O tahta çıktığında Bizans dünyasının dış politikası çökmüş haldeydi. İç siyasette ise; imparatorluğa karşı güven yoksunluğu, para sıkıntısı, iktisadi ve sosyal konularda büyük kaos vardı. Aleksios bunların üstesinden gelebilmek için kendince yeni yöntemler geliştirdi. Bkz: Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.329 17 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.325 18 Anna, Komnena, Alexiad, çevirenin önsözü: Bilge Umar, İnkılap Kitapevi, İstanbul, 1996 s.7 19 Gerçek ismi Theophanes Continuatus ya da Latince ismi Scriptores post Theophanem’dir. Eserin ilk bölümü Ermeni hanedanlığına mensup V. Leo’dan III. Michael’e kadar uzanır. İkinci eser; Vita Basilii yani I. Basil’in hayatıdır. Üçüncü eser ise; 886’dan 961’e kadar uzanır. Bkz: Alexander, Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991, c: 3, s.2061 19 Kroniğinden faydalanmıştır. 20 Skylitzes kilise kaynaklarından da faydalanmayı ihmal etmemiştir. Öte yandan bu önemli kronik eser 2010 yılında neşredilmiştir. B) Tetkik Eserler 1. Akdes Nimet Kurat: IV.ve XVIII. yy’da Karadeniz’in Kuzey’indeki Türk Kavimleri: Akdes Nimet Kurat, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin seçkin hocalarındandır. ‘Peçenek Tarihi’, ‘Başlangıcından 1911’e Kadar Rusya Tarihi’ ve ‘IV. yy- XVII. yy Karadeniz’in Kuzey’indeki Türk Kavimleri ve Devletleri’ en önemli eserleridir. Akdes Nimet Kurat bu son eserinde en eski dönemlerden XVIII. yy’a gelene değin yaşamış olan kavimler ve topluluklar hakkında en derin ve detaylı bilgiyi vermiştir. 2. Arnold Toynbee: Constantine Porphyrogenitus and His World: Arnold Toynbee, İngiliz bir bilim insanıdır. Toynbee tarafından kaleme alınan ‘Constantine Porphyrogenitus and His World’ Bilge Konstantine hakkında ve onun yaşadığı dönem hakkında en kapsamlı bilgileri bize sunar. Konstantine’in yaşamı ve ilgi alanları kitapta detaylı bir şekilde sunulmuştur. İmparator’un dönemindeki, themalar, Slavlar’ın göçleri, vergi sistemi, ordudaki gelişmeler, Ortodoksluk’un yayılması, ülkenin iç ve dış politikası, toplum yapısı, kilisenin güçlemesi, kültürün gelişmesi ve ekonomik yapı hakkında bilge veren önemli araştırma eserlerden birisidir. Eser sadece 20 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011s.197 20 imparatorluk dönemini değil, VII.yy’dan itibaren süregelen değişimleri ele almıştır. 3. Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary: Romilly Jenkins tarafından derlenen esere; Francis Dvornik, Bernard Lewis, Gyula Moravcsik, Dimitri Obolensky, Steven Runciman gibi büyük tarihçiler katkıda bulunmuşlardır. Eserin Klasik Grekçe olan aslında sık sık rastlanan özensiz yazı, bazı kelimelerin anlamlarının tam olarak verilememesi eseri okuyup anlamakta büyük sıkıntı yaratmıştır. Bu sebeple De Administrando İmperio A Commentary bir nevi kılavuz görevini üstlenmektedir. Metinlerin açıklayıcısı ve asıl metinde oluşmuş olan kopuklukların gidericisi bir kaynaktır. Müellifler her bölüm için ayrı bibliografya oluşturmuşlardır. 4. Georg Ostrogorsky: Bizans Dünyası Tarihi: Georg Ostrogorsky’nin kitabının gerçek adı ‘Geschichte des Byzantinisches Staates’dir. 21 Ostrogorsky’nin eseri daha önce iki cilt halinde sunulmuştur. Eserde Ostrogorsky, Bizans Devleti’nin gelişmesini iç ve dış siyaset değişimlerinin karşılıklı etkileriyle zorunlu olarak aldığı şekliyle belirtmiştir.22 Bizans tarihinin siyasi, dini, sosyal ve ekonomik yapısı eserde tüm detaylarıyla ele alınmıştır. Ostrogorsky, eserinin her bölümünde verdiği detaylı bibliografya ile kitabın önemine önem katmıştır. Bizans tarihi hakkında okuyucuya genel bir çerçeve çizmiştir. 21 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s. XIII. 22 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s. XIII. 21 Georg Ostrogorsky’nin çığır açan kitabı Türkçe’ye 1981 yılında İstanbul Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Fikret Işıltan tarafından çevrilmiştir. Böylece eser Türkiye’deki Bizans tarih çalışmalarında bir mihenk taşı olmuştur. 5. A. A Vasiliev: Bizans İmparatorluğu Tarihi: XIX. yy sonu ve XX. yy başında Bizans çalışmalarının gelişmesinde büyük katkılar sağlamıştır. Vasiliev’in asıl çalışmaları IX.yy ve X. yy Bizans-Arap münasebetleridir. 23 Müellif 1917 yılında Rusça olarak; Bizans Devleti’nin tarihini, başlangıcından Haçlı Seferlerine kadar kaleme almıştır. Daha sonra eserin devamı niteliğinde iki cilt eser daha kaleme alındı. 24 Birinci eser Haçlı Seferler-Latin hakimiyeti, ikinci eser ise son hanedanlık Paleologoslar 25 hakkındadır. Büyük Bizantolog İngilizce olarak ‘History of the Byzantine Empire’ adlı eserini iki cilt olarak yayınladı. Ardından eserin Fransızca neşri izledi ‘Histoire de l’Empire Byzantine’26 1943 yılında da Türkiye’deki Bizans çalışmaları için büyük kolaylık olarak Türkçeye çevrildi. 6. Alexsander Kazhan: The Oxford Dictionary of Byzantium: Oxford University Press tarafından yayınlanan 3 ciltlik bir eserdir. Bizans ve ortaçağa ait bütün kelimeler, coğrafi bütün yerler, önemli kişiler, imparatorlar 23 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011s.18 24 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011s.18 25 Bizans İmparatorluğu’nun son hanedanlığıdır. Bk Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 26 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.18 22 büyük bir titizlikle açıklanmıştır. Ayrıca Bizans’ın toplum yapısı, din konusu, hukuk, eğitim konularında da başucu kaynağıdı 7. J. B. Bury: Treatise De Administrando İmperio: XIX. yy İngiliz Bizans tarih çalışmalarının öncüsü olarak Bury sayılabilir. Bury hiç şüphesiz bütün devirlerin en büyük Bizans tarihçilerinden birisidir; çok uzak görüşlü, olağanüstü bilgi sahibi, derin bir analiz kabiliyeti olan ciddi bir bilgindir. 27 Çok önemli eserler meydana getirmiştir. Eserleri; History of the Later Roman Empire, A History of the Eastern Roman Empire ve I. Theodosios’dan I. Justinianus ‘dur. Bury, Treatise De Administrando İmperio adlı makalesini Karl Krumbacher 28 tarafından yayınlanan Byzantinische Zeithschrifte29’nin 1906 yılında basılan sayısında yazmıştır. Makale De Administrando İmperio adlı eser hakkında detaylı bilgi vermek anlam kargaşası oluşturan kelimeleri netleştirmek ve yoruma açık yerleri daha anlaşılır hale getirmek için yazılmıştır. 27 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.10 28 Almanya’da Bizans alanında sistematik çalışmaların babasıdır. 1891 yılında Geschichte der Byzantinischen Literatur’u yayınladı. Bizans araştırmalarının en büyük rehberi olmuştur. bkz: Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.7 29 Karl Krumbacher tarafından 1892 yılında kurulmuştur. Krumbacher, Bizantoloji bilimine, bu tarihten itibaren etrafında bütün Avrupa Bizans tetkiklerinin toplandığı ve mükemmel bir bibliografya ile Bizans araştırmalarına karşı ilgi duyanların incelemelerin durumu hakkında sürekli olarak haberdar eden devamlı bir ilim organı oldu. Bkz: Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.7 23 8. Dimitri Obolensky: The Byzantine Commenwealth Eastern Europe 500-1453: Dimitri Obolensky, en değerli Balkan tarihçilerinden biridir. Obolensky’nin en büyük başarısı sayılabilecek eseri, Byzantine Commonwealth’dir. Byzantine Commonwealth müellifin Doğu Roma İmparatorluğu’nun tarihine dayanan geniş kapsamlı bir tezdir. Eserde, Balkanlar’ın en eski dönemleri, barbar milletlerin Balkan havzasına gelişleri, IX.yy’da Balkanlar’da Bizans ıslahatları, X. yy’da bu bölgede yaşanan krizler ve millet olma durumları, Karadeniz kıyıları, stepler ve Rusya hakkında çok önemli bilgiler içerir. Obolensky’nin diğer en önemli çalışmaları ise; Balkanlar’da oluşan Bogomil hareketi üzerine yazılmış ‘The Bogomilism’dir. 24 1.BÖLÜM Konstantine Porphyrogenitus’un Bizans Dünyası Konstantine Porphyrogenitus 33 yıldan beri taşıdığı imparatorluk payesini nihayetinde 40 yaşına geldiğinde tek başına elde etti. Okumaya ve araştırmaya olan aşırı ilgisi, VII. Konstantine’nin devlet adamlığı ünvanının önüne geçmişti.30 İmparatorun eserleri Orta Bizans Dünyasını aydınlatırken, dünya tarihine de büyük bir hediye olmuştur. İmparator hem iç politikada hem de dış politikada başarılı bir yönetim uygulamak için büyük çaba gösterdi. İç politikada Romanus Lecapenus31’un mirasını devam ettirdi.32 Romanus Lecapenus’un politikası; birkaç yıldır çok fazla toprak alan zengin feodal aristokrasiye karşı, küçük toprak sahibi köylüleri korumaktı.33 VII. Konstantine zirai politika sahasında bile Romanus Lecapenus’un açtığı yolu koruyarak, Lecapenus’un adını anmayarak küçük arazi mülkiyetinin korunması için başka kanun çıkardı. 34 Bu kanuna göre; aristokratların ele geçirdikleri veya geçirecekleri tüm mülkler eski sahiplerine tazminat olmaksızın geri verilecekti.35 Kanunun diğer bir maddesi ise asker mülklerini konu edinmişti. Askerlerin barındırılması ve askeri ekipmanlarının sağlanması için için arazilerinin satışa çıkarılıp çıkarılmaması kanuna 30 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.163 Romanus Lecapenus: Konstantine Porphyrogenitus’un kayınpederi. Muhteşem bir politikacı ve diplomattır. Makedonya Hanedanlığı’nın askeri gücü bu dönemde zirve noktaya erişmiştir. Bkz: Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011, s.251 32 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.172 33 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.172 34 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.261 35 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.173 31 25 bağlanmıştı.36 Ayrıca askerin üzerindeki arazi asker öldükten sonra veraset sistemine göre paylaşılacaktı. Veraset sisteminden yararlanmak isteyen varislerin askeri hizmette bulunma şartı vardı. 37 VII. Konstantine’nin dış politikasıda, iç politikası gibi kendinden önceki dönemlerin devamı niteliğindeydi.38 Bizans kuvvetleri Anadolu ve Akdeniz’in doğusunda büyük mücadeleler veriyorlardı.39 Korsan yuvası olan Girit’e karşı VII. Konstantine büyük bir taaruzza girişti. 40 Fakat taarruz Konstantine Gongylas’ın orduyu iyi komuta edememesinden dolayı fiyaskoyla sonuçlandı.41 VII. Konstantine yönetiminin ilk dönemlerinde güney İtalya’ya büyük bir kaos hakimdi. İmparatorluğun İtalya’da yönetim reformu oluşturma çabaları bile yanıt vermemişti. 42 Bulgar çarı Symeon’un ölümünde sonra yerine geçen varisi Petro ve Bizans İmparatorluğu arasında yapılan barış anlaşması Balkanlar’da büyük bir barış rüzgarının esmesine neden oldu. Bu barış süreci Konstantine Porphyrogenitus’un hükümranlık sürecine de yansımıştı. Bizans ordusunun gücü artarken, doğu sınırında büyük bir tehlike vardı. Eski düşman Seyf ed- Devle43 imparatorluğun sınırlarına hızla ilerliyordu. Fırat’ı 36 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.173 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.172 38 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.172 39 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.263 40 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.263 41 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.167 42 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.167 43 Hamdani Hanedanının Musul ve Halep emiri. Bkz: Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.258 37 26 geçerek Maraş’ı Bizans İmparatorluğundan geri aldı.44 İmparatorluğun askeri gücü 954’e kadar bu tehlikeye bir cevap veremedi. Konstantine Porphyrogenitus dönemi Bizans tarihinin en önemli dilimini oluşturur. Edebi ve kültürel çalişmaların yanında De Administrando İmperio adlı eserinden de anlayacağımız üzere imparator diplomatik ilişkilere çok önem vermiştir. Araplarla yapılan savaşlar sonucunda, Arap elçiler ağırlanmış, Alman İmparatoru Büyük Otto kabul edilmiş ve hatta Rus Prenses Olga VII. Konstantine döneminde diplomatik törenlerle ağırlanmışlardır.45 44 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çev: Fikret Işıltan Türk Tarih Kurumu, Ankara 2011 s.263 45 J. J, Norwich, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992 s.171 27 İmparator Konstantine Porphyrogenitus Kimdir? VII. Konstantine uzun boylu, geniş, dik ve erkeksi omuzlara sahip, uzun yüzlü, kartal burunlu, uzun siyah bıyıklı soluk bir benize sahip ancak heybetli duruşu olan bir imparatordu. 46 Porphyrogenitus, babası VI. Leo tahta iken sarayın mor odasında dünyaya gözlerini açmiş ve böylece saltanatta hak sahibi olmuştur.47 İmparator VII. Konstantine babası Bilge VI. Leo nun hayatta kalan tek oğludur.48 Küçük imparator sekiz yaşından on altı yaşına kadar başta annesi ve amcası olmak üzere pek çok nüfuzlu insan tarafından piyon olarak kullanılmıştır. Romanus Lecapenus’un ihtiraslarının kurbanı olmuş, eşi Lecapenus kanı taşıyan Helenle evli olmasına rağmen hakkı olan saltanattan azad edilmiş hatta müşterek imparatorlar sıralamasında sonlara atılmıştı. Ancak VII. Konstantine’nin kendi haklarını savunamamış olması, devlet adamlığının zayıf kalması ve kendini ilime adamış olması hep bunlara birer örnekti. İmparator ancak 945 yılında kendine gelebilmiş ve yaklaşık 33 sene taşıdığı sembolik tacın hakkını vermek istemiştir. 40 yaşında tahtını ve tacını elinden alan Lecapenidleri ülkesinden sürdürmüş ve taraftarlarının desteğiyle meşruiyetini geri alabilmiştir. Meşruiyetini geri almasından ölümüne kadar imparator kendini imparatorluğun ve ülkesinin yönetimine adadı. Ülkesini refah düzeye getirmesinde en büyük katkı bilgeliği ve eğitime verdiği önem ile olmuştur. 44 46 Arnold, Toynbee, Constantine Porphyrogenitus and His World, Oxford University Press, 1973 s.24 47 Arnold, Toynbee, Constantine Porphyrogenitus and His World, Oxford University Press, 1973 s.12 48 Romilly, Jenkıns, Byzantium The Imperial Centuries, Random House, 1966 s.256 28 yaşına geldiğinde imparator entrikalardan yaşlanmış ve bitap düşmüştü. 14 yıllık meşru iktidarı süresince mücadelelerle savaşan zayıf ve bitap vücudu daha fazla dayanamadı ve 15 Kasım 959’da vefat etti.49 Mutluluğu çok sevdiği üç kızı arasında bulan imparator tek oğlu, varisi Romanus konusunda pek şanslı değildi. Oğlunun kendi yerini alması ve ülkesini daha da iyi yönetmesi için eğitimine çok çaba harcadı. Ancak zayıf Romanus 24 yaşında öldü. VII. Konstantine özel yaşamına çok düşkün bir imparatordu. Bunun yanında asla resmi görevlerini de ihmal etmezdi.50 Babası gibi bilge olan imparator, bütün yaşamı boyunca bilginin derin sularında yüzmüştü. Ansiklopediler ve döneminde kaleme alınmış klasik eserler üzerinde çalışmak onu psikolojik anlamda rahatlatıyordu. Bunun dışında imparator; kendi kendine resim yapmayı öğrenmişti.51 Diğer ilgi alanları ise; heykeltıraşlık, arkeoloji, müzik, gemi yapımı ve kuyumculuktu. VII. Konstantine; dini sanatta da çok faydalı olmuştur. 52 İmparatorlar arasında tek sanatkar imparator VII. Konstantine olmuştur. 49 Arnold, Toynbee, Constantine Porphyrogenitus and His World, Oxford University Press, 1973 s.24 50 Arnold Toynbee, Constantine Porphyrogenitus and His World, Oxford University Press, 1973 s.5 51 Arnold, Toynbee, Constantine Porphyrogenitus and His World, Oxford University Press, 1973 s.5 52 Arnold, Toynbee, Constantine Porphyrogenitus and His World, Oxford University Press, 1973 s.5 29 Konstantine Porphyrogennetus’un Eserleri ve De Administrando İmperio’nun Önemi Babası ‘Wise’(Bilge) VI. Leo ’nun izinden giden imparator, kendisini dahiyane bir şekilde kültürel alanda geliştirmişti. İnceleme ve yazı yazmak ihtirasını teşkil eden öğrenme hırsıyla dolu bir kitap dostu, tarihe karşı büyük ilgi duyan yorulmak bilmez bir araştırıcı olan bu zat için bulunduğu zamandan ziyade mazide yaşamaktaydı.53 Klasik öğrenme konusunda oldukça tecrübeliydi, ilginç zekası ve pratik çözümleri sayesinde bilginin teorik ve pratik yanlarını hemen kavrayabiliyordu.54 Ceasar Bardas ve VII. Konstantine ’nin kurucusu oldukları üniversiteyi kendi ekollerine göre yönetip, en iyi alimleri buraya getirerek bilginin doyumsuzluğunu yaşatıp, devletin yüksek mevkili bürokratlarını ve din adamlarını buradan seçerlerdi.55 X. yy’da Bizansta eğitim seviyesinin yükselmesiyle başlamasının asıl nedeni VII. Konstantine’e bağlanabilir. Ancak o dönemde materyallerin kısıtlı olması sebebiyle imparator üç yolla malzemeleri tedarik etti.56 1. Sayılarının oldukça yetersiz olduğu kitapların ayrıntılı bir biçimde araştırılması ve toplanması. 2. Toplanan bu kitapları herhangi bir bilim adamının okuması çok zahmetli olduğundan daha çok antoloji ve ansiklopedilerin derlenmesi. 53 Georg, Ostorogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.260 54 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.9 55 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.9 56 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.10 30 3. Yakın zamanda hem dışta hem içte gerçekleşen olayların tarihçelerinin yazılması ve ülke yönetimi hakkında teknik kitapların yazdırılması. Bir tarihçi komisyonu imparatorun kendi gözleri önünde ya da onun istediği şekilde kayıtlarını tutardı. 57 Devlete ait tüm evraklar özenle incelenir ve özetlenirdi. Bölge valileri ve imparatorluk elçileri görevli bulundukları yerlerin tarihi ve coğrafi özellikleri hakkında imparatora raporlar sundular.58 Yabancı ülkelerden gelen elçilerden ülkeleri hakkında bilgi toplandı. VII. Konstantine ’nin reformlarıyla Bizans toplumu ilerlemenin ve entellektualitenin kapılarını açtılar. Konstantine kütüphaneleri bir araya getirdi ve ünlü sanat eserlerinin koruyucusu oldu. Yazar hayatını okumaya ve üretmeye adamıştı. De Administrando İmperio adlı eserinden önce değinilmesi gereken iki kitabı daha vardır. Birincisi; De Thematibus(Eyaletler Kitabı) imparatorluğa ait themaların kökeni, tarihi ve topografik özelliklerini anlatan derleme bir kitaptır. İkincisi; De Ceremoniis aulae Byzantince(Törenler Kitabı) adlı eserinde ise imparatorluğa ait bütün törenler en ince detayına kadar kaleme alınmıştır.59 ‘De Administrando İmperio’ Meursius tarafından verilmiş Latince bir isim olup, imparatorun 948-952 yılları arasında kaleme aldığı eserin derlenmiş adıdır. İmparator Konstantine bu eserini oğlu Romanus’a ithaf etmiştir. 60 Bir nevi hükümdarlık sanatı el kitabı olan eser, genç imparatorluk varisi Romanus’a 57 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.10 58 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.10 59 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.12 60 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.11 31 geçmişin ve içinde bulunulan dönemin konularıyla ilgili bilgi vererek; gelecek muhtemel sorunlar içinde deneyimlerini anlatarak bir yol haritası çizmiştir. İmparator bu eserini dört temel kısımdan oluşturmuştur:61 1. Kuzeyliler ve İskitler 2. Kuzeydeki sorunlar üzerine sürdürülecek diplomasi 3. Sarazenlerden başlayarak, Akdeniz ve Karadeniz havzalarına oradan Ermenistan’a ulaşan bir alanda tarihi ve topografik bilgiler 4. İmparatorluk içindeki tarih, politika ve yönetim İmparatorun zaman zaman özensiz yazı dili eserin içerisinde kopukluklara neden olmuştur. Tüm eksikliklerine rağmen De Administrando İmperio Orta Bizans’tan kalan en önemli eserdir.62 61 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.12 62 Constantine Porphrogenitus De Administrando İmperio, İngilizce Çevirisi: Romilly, Jenkins, Dumbarton Oaks Centre for Byzantine Studies, Harvard University, 1967 s.14 32 2.BÖLÜM ESERİN GREKÇE’DEN ÇEVİRİSİ 33 Mukaddime Ebedi Hükümdar, Romalıların İmparatoru İsa Mesih’in Adıyla Tacını Tanrıdan Alan Soylu Oğlu Hükümdar Romanus’a Ferasetli oğul babayı memnun eder, şefkatli baba da basiretli oğuldan razı olur. Zira Tanrı, vakti geldiğinde konuşması için akıl, duyması içinde kulak vermiş, bilgelik hazinesi O’nunladır her kusursuz ödül O’ndadır; krallara tacını O verir ve tüm halkının üzerinde egemenlik ihsan eder. Bu yüzdendir ki, oğul, kulak ver bana, öğrettiklerimde mahir ol ki, basiret sahipleri arasında bilge sen olasın, bilgeler arasında basiretli sayılasın; halklar seni kutsasın, halk toplulukları sana kutsanmış desin. Bilinecek her şeyden evvel sonra lazım geleni öğren, hükümranlığının idaresini beceriyle elinde tut. Mevcut olanı araştır, olacak olanları da öğren ki, deneyimlerini sağlıklı muhakeme ile biriktirebilesin, işlerinde en salahiyetli olabilesin. İşte, sana bir düstur anlattım ki, deneyim ve bilgiyle bileyip en iyi gayeler ve kamu yararına tökezlemeyesin. Öncelikle, hangi milletin Romalılara karşı güçte üstün geldiğini ve hangi millete nasıl ve neyle zarar verileceği tek tek silahlanarak ele alınmalı ve onlara boyun eğdirilmelidir; ardından bu milletlerin aç ve doymak bilmez tabiatları ve hadlerini açarak istedikleri ihsanlar; sonra diğer milletler arasındaki fark, kökenleri, gelenekleri ve yaşam tarzları, yaşadıkları toprakların konumu ve iklimi, coğrafi tarif ve ölçüleri, dahası Romalılar ve diğer milletler arasında çeşitli zamanlarda olagelmiş olaylar ve bundan sonra da devletimizde ve tüm Roma İmparatorluğu boyunca zaman zaman yürürlüğe girmiş reform konularının neler olduğu. Bu maddeleri ben kendi hikmetimle buldum ve buyurdum ki, bunları sen de bilesin sevgili oğul, ola ki 34 bu milletler arasındaki farkları ve onlara karşı nasıl bir tutum takınacağını ve onları nasıl uzlaştırabileceğini ya da savaş yapıp karşı duracağını bilmezsin diye sıraladım sana. Bil ki, bilgelikte kudretli olan senin karşında titresinler, ateşten kaçar gibi kaçsınlar senden; dudakları açılmasın sana karşı ve sözlerin adeta ok gibi onları öldüresiye yaralasın. Onlara karşı korkunç görün, titremeler ele geçirsin varlıklarını. Ve Kadr’i mutlaka siper olsun sana (?), Yüce Yaradan seni anlayışla yönlendirsin; O sana yol gösterecek, önüne emin bir temel oluşturacaktır. Tahtın O’nun önünde bir güneş olacaktır adeta, O’nun gözleri sana doğru bakacaktır hiçbir kötülük sana erişemeyecektir, zira O seni seçti ve annenin rahmine koydu, tüm insanlık içinde tek mükemmel olarak sana bahşetti saltanatını, bir tepedeki sığınak gibi tayin etti seni, yüksek bir yerdeki altın heykel gibi, dağ üzerinde bir kent gibi seni yükseltti ki halklar sana hediyelerini sunabilsin ve dünya yüzünde tapılasın diye. Fakat Sen, ey saltanatı sonsuza dek baki olan Yüce Tanrım, senin yoluna benim aracılığımla gelen oğlumu refaha erdir, yüzünü ondan yana döndür ve niyazlarına kulak ver. Ellerin onu korusun, sadakatle hüküm sürsün, sağ elin ona yol göstersin; yolunda doğru düzgün kıl ki, kaidelerini takip etsin. Hasımları oğlumun karşısında alçalsın, düşmanları yere serilsin. Irkından çoğalan ağacın yaprakları bol olsun, meyvelerinin gölgesi haşmetli dağları kaplasın zira krallar Sen’in sayende, sonsuza dek Sen’i hamd ederek hükmederler. 35 Bölüm I. Peçenekler ve Romalıların İmparatoru ile Barış İçinde Olmaları Halinde Avantajların Ne Kadar Artacağı Üzerine Dinle şimdi ey oğul, cahil kalmaman ve yönetimi eline aldığında uyanık olman gereken şeyleri. Zira öğrenmek kullarımız olan herkes için iyidir, ancak senin için özellikle gereklidir, sen ki herkesin güvenliğinden sorumlusun ve dahi dünya denen yüklü gemiyi yönlendirmekten ve ona rehberlik etmekten ve ola ki hedefini belirlerken hitabetin sıradan ve çok kullanılmış yolunu, deyim yerindeyse tembelce konuşma ve basit yazıyı seçtiysem, buna şaşırma oğul. Zira güzel yazı yazmada yahut yüce ve ulvi olanla yoğurulmuş zarif bir tarzda yazmaya hiç merakım olmadı, bilakis, bunun yerine bilgisiz kalmaman gerektiğini düşündüğüm konuları sana öğretmek için günlük dil ile konuşmaya karşı hevesli oldum, ki bu konular uzun süren deneyimlerin meyvesi olan zeka ve sağduyuyu kolay bir şekilde kazandıracağını bildim. Şimdi kavrıyorum ki, Peçenekler ile barışı sabit tutmak ve bu ulusla dostluk anlaşmalarında ve mukavelelerinde karar kılmak, o ulusa yaraşır hediyelerle her yıl bir diplomatik ulak göndermek, taraflarından teminat almak ki bu tutsaklar yoluyla ve diplomatik bir aracı ile olacaktır, bu kimseler, şehrin yetkili devlet vekilince bir araya getirilecek ve imparatorun bahsedeceği tüm imparatorluk ihsan ve lütuflarından faydalanacaktır. Bu Peçenek halkı Cherson 63 bölgesine komşudur ve ola ki bizle dostça kalmazlar ise, Cherson’a girip yağma ve baskınlara yeltenebilirler ve bizzat Cherson ve havalisini talan edebilirler. 63 Cherson: Kırım yarımadasında günümüz Sivastopol’un hemen yakınlarında kurulmuş olan eski bir Grek kolonisidir. II.yy’dan itibaren Roma İmparatorluğunun Aşağı Moesia (Bizans 36 Bölüm II. Peçenekler ve Ruslar Hakkında Peçenekler, Ruslarla hem komşu hem de sınırdaştırlar ve birbirleri ile barış halinde olmadıkları zamanlar Rusya’yı yağmalarlar ve önemli ölçüde zarar verip kötülüklerde bulunurlardı. Ruslar da Peçeneklerle barışı koruma konusunda istekliydiler. Çünkü onlardan boynuzlu sığır, at ve koyun alırlar ve böylece adı geçen hayvanların Rusya’da bulunmadığından daha kolay ve daha rahat yaşarlardı. Dahası, Ruslar eğer Peçeneklerle barış içinde olmazlarsa sınırlarının ötesinde savaşa çıkamazlardı, çünkü onlar evlerinden uzakta iken, gelip mülklerini yok edip, yağmalayabilirlerdi. Bu yüzden Ruslar, hem onlardan gelecek zarardan kaçınmak hem de bu ulusun gücü yüzünden daima onlarla ittifak içinde olmaya ve onların desteklerini almaya ve böylece düşmanlıklarından kurtulmaya, onların yardımlarından faydalanmaya özen gösterirlerdi. Ruslar, Romalıların bu kutsal şehrine Peçenekler ile barış içinde olmazlarsa, savaşmak için ya da ticaret için gelemezlerdi. Çünkü Ruslar gemileri ile nehrin barajlarına geldiklerinde, gemilerini omuzlarında taşıyamazlarsa o vakit Peçenek halkı onların üzerine üşüşür ve aynı anda iki işi yapamayacaklarından dolayı Ruslar kolaylıkla yağmalanır ve parça parça edilirlerdi. İmparatorluğu dönemimde Romanya) bölgesinin bir parçası olmuştur. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991, c:1 s.418 37 Bölüm III. Peçenekler ve Türkler Hakkında Türk kabilesinde 64 Peçeneklerden çok fazla ürperti duyulur ve onlardan korkulurdu. Çünkü Türkler, Peçenekler tarafından sık sık yenilgiye uğratılmışlar ve tam bir yok oluşun eşiğine getirilmişlerdi. Bu yüzden Türkler Peçeneklere korku ve dehşet içinde bakarlar ve sürekli gözlenirlerdi. 64 Türk isminin nasıl türediğine dair Macarlar’a atıfta bulunmak tartışmalı bir durumdur. Bazı bilim adamları, ismin Bizans orjinli ve sadece coğrafi ve kültürel anlam ifade ettiğini varsayarlar; diğer bilim adamları ise ismi tarihsel olaylara bağlamışlardır. Üçüncü bir görüşe göre ise Macarlar kendilerini ‘Türk’ olarak çağırıyorlardı ve Bilge Leo’nun eserinde Macarlar’ı Türk olarak isimlendirmiştir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.13 3/2 38 Bölüm IV. Peçenekler, Ruslar ve Türkler Hakkında Roma imparatoru65 Peçeneklerle barış içinde olduğu sürece ne Ruslar ne de Türkler silah gücüyle Roma eyaletlerine gelemezler, barışın karşılığında Romalılardan aşırı miktarda para ve mal talep edemezlerdi. Çünkü Romalılara karşı sefer yaparken imparatorun onlara karşı çevirebileceği bu ulusun gücünden korkarlar. Peçenekler içinse, eğer imparatorla dostlukları sağlanır mektup ve hediyelerle kendileri kazanılırsa, kolaylıkla Rusların ve Türklerin ülkesine gönderilebilirler, onların çocuklarını ve kadınlarını köle edebilirler, ülkelerini yağmalayabilirlerdi. 65 Roma İmparatoru, burada dönemin imparatoru olan Konstantine Porphyrogenitus’a atıfta bulunulmuştur. 39 Bölüm V. Peçenekler ve Bulgarlar Hakkında Bulgarlar için, Romalıların imparatoru daha ulu görünecektir ve huzurun sağlanması için onlara yüklenebilir, eğer kendisi Peçeneklerle barış içinde olursa, Peçenekler Bulgarlar’a komşu oldukları için ve şahsi menfaat elde etmek ya da Roma imparatoruna iyilik yapmak istediklerinde kolaylıkla Bulgarların üstüne yürüyebilir, ezici çoğunluk ve kuvvetleri ile onlara üstün gelip yenilgiye uğratabilirlerdi. Ve bu yüzden de Bulgarlar da sürekli olarak Peçeneklerle barışı ve huzuru sürdürebilmek için çabalarlardı. Sık sık ezici bir şekilde yenilgiye uğratıldıkları ve yağmalandıkları için tecrübeyle Peçeneklerle öğrenmişlerdir. daima barış içinde olmanın değerini ve faydalarını 40 Bölüm VI. Peçenekler ve Chersonlular Üzerine Lakin bu Peçenekliler’in diğer bir halkı Cherson bölgesine doğru sarkarlar; Chersonlular ile ticaret yaparlar, Rusya, Hazar ve Zikya’da 66 ve onun ötesindeki her yerde imparator için hizmette bulunurlar; bir başka deyişle yaptıkları iç ve yarattıkları sorunlarla orantılı olarak, her bir Chersonlunun bir Peçenekli ile yaptığı veya kabul ettiği anlaşmaya göre mor kumaş parçaları, kurdeleler, gevşek dokunmuş kumaşlar, sırma altını, biber, gerçek Pars derisi ve ihtiyaç duydukları diğer malları önceden belirlenerek bir ücret olarak alırlar. Çünkü bu Peçenekler özgür ve bağımsız adamlardır ve asla karşılıksız hiçbir hizmette bulunmazlar. 66 Zikya Karadeniz’in doğu kıyısında yer alır ve Kuban tarafından TamatarchaTmutorokan’dan ayrılır. Konstantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio adlı eserinde nehir ve şehirden ‘Nikopsis’ olarak söz eder. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991, c:3 s.2226 41 Bölüm VII. İmparatorluk Temsilcilerinin Kırımdan Patzinacia’ya Gönderilmesi Üzerine Bir imparatorluk temsilcisi bu hizmeti yerine getirmek için Cherson üzerinden geçtiğinde, hemen Patzinacia’ya 67 görevliler göndermeli, rehineler ve muhafız talep etmeli ve bunların ulaşmasından sonra rehineleri Cherson şehrinde vesayet altında bırakmalı kendisi de muhafız birliği ile birlikte Patzinacia’ya gidip ona verilen talimatları yerine getirmeliydi. Kendilerinde oldukça nadir olan eşyalar konusunda açgözlü ve aşırı tamahkâr olan Peçenekler, cömert hediye taleplerinde oldukça utanmazdırlar. Rehineler bu hediyeleri kendileri için ve eşleri için, muhafız birliğinde kendi girdikleri zahmetler için talep ederlerdi. Daha sonra, imparatorluk temsilcisi ülkelerine girdiğinde, ilk olarak imparatorun hediyelerini isterler, bu hediyeler erkekleri doyurunca, eşleri ve ebeveynleri için hediyeler isterler. Ayrıca Cherson’a dönüş yolunda kendisine muhafızlık edenlere zahmetleri karşılığında ödeme yapılır. 67 Patzinacia, IX.yy sonlarında Orta Asya’dan, Volga havzasına taşınmış kökenleri tartışmalı olan göçebe insanlardır. Hazarlar ve Macarlarla çarpıştıktan sonra, Don ve aşağı Tuna stepleri arasına yerleşmişlerdir. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:3 s.1613 ayrıca bkz: Pechenegs 42 Bölüm VIII. İmparatorluk Temsilcilerinin Tanrı’nın Koruduğu Şehirlerden Tuna68, Dinyeper ve Dinyester Nehirleri Boyunca Patzinacia’ya Savaş Gemileri İle Gönderilmesi Hakkında Bulgaristan bölgesinde de, Dinyeper69-Dinyester70 nehirlerine doğru ve diğer nehirler boyunca Peçeneklerin bir halkı yaşamaktadır. Bir imparatorluk temsilcisi buradan savaş gemileri ile gönderildiğinde daha Cherson’a gitmeden bu bölgede aynı Peçenek halkından bulabilir ve onları bulduğunda imparatorluk temsilcisi savaş gemilerinde bulunan imparatorluk eşyalarına muhafızlık etmek amacıyla savaş gemilerinde kalır, adamları ile onlara bir mesaj gönderir. Peçeneklerde temsilciye gelirler, imparatorluk temsilcisi kendilerine rehine olarak adamlarını verir ve kendisi de Peçeneklerden rehineler alır. Bu rehineleri temsilci savaş gemilerinde tutar ve daha sonra onlarla anlaşma yapılır. Peçenekler “Zakana 71 ”larına uygun olarak imparatorluk temsilcisine etmiş oldukları yemini yerine getirdiklerinde temsilci onlara imparatorluk hediyeleri sunar ve onlardan iyi durumda görünenlerden “arkadaş” alıp döner (zinde olanlardan). Anlaşma koşulları şunlardı; imparator onları nereye çağırırsa çağırsın, ister Ruslar’a veya Bulgarlar’a 68 Tuna/ Danube: Eski Istros, Orta ve Güneydoğu Avrupa’nın en önemli nehridir. Danoubios/ Danoubis ismi antik çağlardan beri kullanılmaktaydı fakat tamamen klasik Istros’un yerini alamamıştır. Tuna nehri Almanya’nın Kara Ormanlar’ından doğar ve büyük bir delta şekline bürünerek Karadeniz’e dökülür. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.15 69 Dinyeper nehri Valday tepelerinden Kırım’ın batısındaki Karadeniz’e akar. Irmak ayakları ve taşıma kanalları üst Dinyeper’den başlayarak Volga’ya, doğuda Dvina ve Lavat’a, oradan da Novgorod’dan Baltık Deniz’ine açılır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.18 70 Dinyester eski adı Turla olan nehir günümüz Ukraynası’nın Polonya sınırından Karadeniz’e akar. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.16 71 Bu kelime Peçeneklerle ilgili olarak kullanılmaktaydı ve Orta Yunancada Peçenekler’e atıfta bulunmak için çok yaygın bir şekilde kullanılmaktaydı. Tam olarak anlamı bilinmemektedir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.146 8/17 43 karşı isterse de Türkler’e karşı olsun, ona hizmet etmek zorundalar. Çünkü onlar bütün bu halklarla savaşabilirler ve sık sık karşı karşıya geldikleri için, onlar tarafından Peçenekler’e korkuyla bakılırdı. Aşağıda anlatılan olayda bu korku açıkça belirtiliyor. Bir keresinde din adamı Gabriel imparatorluk fermanıyla Türkler’e gönderilip “İmparator size gidip Peçenekleri yerlerinden sürüp kendinizin oraya yerleşmesini buyuruyor (Çünkü eski günlerde orada kendiniz yaşıyordunuz.). Böylece benim imparatorluk ihtişamıma yakın olabilir ve ben ne zaman dilersem çabucak elçi gönderir ve sizi bulabilirim.” dediğinde Türkler’in bütün başları hep bir ağızdan bağırarak “Bizler Peçenekler’in peşine gitmiyoruz, çünkü biz onlarla savaşmayız, onların ülkesi çok büyük ve halkının sayısı çok fazla, onlar şeytanın piçleridir (veletleri), ve bunu bize tekrar söyleme, çünkü biz bunu sevmedik.” dediler. Bahar sona erdiğinde, Peçenekler Dinyeper nehrinin uzak tarafına geçerler ve daima yazı orada geçiriler. 44 Bölüm IX. Kara Bulgaristan ve Hazar Diyarı Hakkında Kara Bulgarlar72 denilenler de Hazarlarla saldırabilirler. 72 Kara Bulgarlar ismi ilk kez Rus İlk Tarih kaynağında geçmiştir. Kara Bulgarlar’ın yerleri tartışmalıdır. Bazılarına göre, Kuban bölgesinde yaşamışlardır, bazı bilim adamlarına göre ise Don ve Dnyeper arasında. Arap kaynaklarında ise bu topluluk Volga-Bulgarları olarak geçmektedir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.62 45 Bölüm X. Türklere Komşu Olan Uluslar Hakkında Bu uluslar Türklere komşudur: Batı yanlarında Francia 73 ; kuzey yanlarında Peçenekler ve doğu tarafında büyük Moravia 74 Sphendoplokos’un ülkesi ki bu ülke Türkler tarafından tamamen yok edilmiştir. Dağların bulunduğu tarafta ise Hırvatlar 75 Türklere komşudur. Peçenekler yukarıda da bahsedildiği üzere Türklere saldırabilir ve hatta müthiş zarar verebilir ve yağmada bulunabilirler. Oğlum! Aklını sözlerime ver ve emrettiğim şeyleri öğren, zamanı gelince atalarının bilgelikleriyle doldurduğu bilgi birikimini kullanabilecek biri olacaksın. Bu yüzden kuzeyin bütün kabilelerinin yaratılışlarından dolayı asla doymayan bir para hırsının olduğu bu nedenle sınır tanımaksızın her şeyi talep ve arzu ettiklerini, küçük bir hizmet karşılığında büyük karlar elde etmeyi arzuladıklarını bil. Bu yüzden ısrarcı talepler ve yüzsüzce istekler makul konuşmalar ve ihtiyatlı zekice bahaneler ile geri çevirmelidir ki deneyimlerimiz bizi bu noktaya getirdi. Özetle, şu şekilde uygulanmalıdır. İster Hazarlar ya da Türkler olsun ister yine Ruslar veya kuzeylilerin herhangi bir diğer ulusu ve İskitler olsun, sık sık olduğu gibi hizmetlerinin ya da memuriyetlerinin karşılığında imparatorluk kıyafeti, tacı ya da devlet kaftanı 73 Frank etnik terimi, Latin terimi olan Francia’dan türemiştir. Genel olarak Prokopios, Agathios, Theophanes ve VII. Konstantine Frankları Almanlar’a eşit saymışlardır. X.yy’da bu terim tamamen Almanlar’a uyarlanmış ve I. Büyük Otto Kral olarak ve hatta Franklar’ın bile kralı olarak konuşma yapmıştır. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991, c:2 s.803 74 Avar kağanlığının yıkılmasından sonra, IX.yy’ın başlarında Pannonia bölgesinde yer alan Svjatopluk’un ülkesi Büyük Moravya’dır. Macarlar tarafından 906 yılında yıkılmıştır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.62 75 VII. yy’da Kuzeybatı Balkanlar’da Slav Hırvatlar tarafından oluşturulmuştur. VII. Konstantine göre iki farklı Hırvat topluluğu vardı birincisi pagan olan Beyaz Hırvatlar, ikincisi ise vaftiz edilmiş Dalmatian Hırvatlar. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991, c:1 s.549 46 gibi herhangi bir talepte bulunurlarsa, o zaman bu talepleri kibarca şu şekilde reddedebilirsin: Bu devlet kaftanları ve sizin “Kamelauikia76” dediğiniz taçlar insanlar tarafından hazırlanmış ya da süslenmiş değildir. Bizim eski gizli tarihi hikâyelerden bulduğumuz üzere, Tanrı ilk Hristiyan İmparator yaptığında, bu kaftanları ve sizin “Kamelauikia” dediğiniz taçları baş meleğiyle gönderdi. Tanrının kutsal kilisesine, Tanrı’nın mülkü olan Ayasofya’ya sermekle görevlendirdi. Kendisine bunları her gün giymemesini ancak Tanrı’nın buyurduğu bayramlarda giymesini emretti. Yine Tanrı’nın emriyle onları yerden aldı ve bu kilisenin mabedinde bulunan kutsal masanın üzerine astı. Tanrı’nın ya da Yüce İsa’nın bir bayramı geldiğinde bu devlet kaftanlarını ve taçlarını duruma uygun bir şekilde oradan alır ve bunları tören esnasında giyer sonra Tanrı’nın hizmetkârı ve temsilcisi olarak bunları tekrar kiliseye geri gönderir orada kıyafetler tutulurdu. Dahası Tanrı’nın kilisesinden kutsal masası üzerine kutsal ve yüce İmparator Konstantine’in kazımış olduğu bir lanet vardır. Buna göre kendisi Tanrı’nın meleği aracılığıyla görevlendirilmiştir, eğer bir imparator herhangi bir amaçla ya da özel bir durum için ya da zamansız bir arzu ile onları almaya kalkışırsa, kendisi bunu suistimal ederse ya da başkasına verirse, Tanrı’nın hasmı ve düşmanı olarak aforoz edilecek ve kiliseden kovulacaktır. Bu kaftanları ya da taçları Tanrı’nın kutsal kilisesinden çıkarmak ne imparatorun ne 76 patriğin ne de herhangi bir başkasının yetkisinde Geç dönem Bizans çalışmalarına göre taç kameleukion olarak adlandırılmıştı ve bu sözcük altından tepesi olan tüm kafayı kaplayan bir nesnedir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.64 47 olmayacaktır. Bu ilahi fermanı çiğnemeye tenezzül eden herkesin üzerine muazzam kötülükler çöker. Bir keresinde Hazarya’dan biriyle evlenmiş Leo isimli bir imparator aptalca bir davranışıyla, aceleyle Tanrı’nın herhangi bir bayramı olmamasına rağmen bu taçlardan birini aldı ve patriğin onayını almadan başına koydu. O anda hemen alnının üzerinde bir kan çıbanı ortaya çıktı ve onun acısının vermiş olduğu işkenceyle talihsiz yaşamını terk edip zamansız bir şekilde ölüme koştu. Bu aptalca hareket derhal cezalandırılınca, sonrasında bir kanun hazırlandı. Taç giydirilmek üzere olan bir imparator antik zamanlardan beri sürdürülen ve takdir edilen hiçbir şeye karşı gelmeyeceğine dair öncelikle yemin edip teminat vermeli, daha sonra patrik tarafından taç giydirilirdi. Böylece imparator belirli bayramlarda uygun ayin gerçekleştirebilir. Benzer bir hassasiyeti diğer önemli konularda olduğu gibi Grek ateşinde de göstermelisin. Böylece eğer herhangi biri, sık sık bizden de istedikleri gibi bunu da talep etmeye yeltenirse, onları şu sözlerle caydırabilirsin: “Bu da ilk Hristiyan İmparator Büyük Konstantine Tanrı’nın bir meleği aracılığıyla öğretilmiştir ve bunda da aynı melekten büyük yükümlülükler almıştır. İmanlı babalarımız ve büyük babalarımızın şahitliğinden emin olduğumuz üzere bu ateş sadece Hristiyanlar arasında ve onların yönettiği şehirde yapılmalı. Asla başka bir yerde yapılmamalı ya da başka bir ulusa hiçbir koşulda öğretilmemeli ya da gönderilmemeli. Bu yüzden ondan sonra gelenler arasında da bu emrin tasdik edilmesi için bu büyük imparator Tanrı’nın kilisesinin kutsal masasının üzerine lanetler yazdırdı. Her kim bu ateşi başka bir ulusa vermeye cesaret ederse kendisine ne Hristiyan denilecek ne de 48 herhangi bir makam yahut rütbe verilecekti. Eğer böyle bir şeye kalkışırsa derhal sınır dışı edilecek öte yandan aforoz edilecektir. İster imparator ister patrik veya herhangi biri her kim bu emre itaat etmezse sonsuza kadar teşhir edilecektir (anlatılacaktır). Tanrı inancı ve tanrı korkusu olan herkese, bu büyük emre itaat etmeyen herkesi düşman olarak göreceğini ve nefret dolu bir biçimde derhal ölümle cezalandırılacağına yemin etti. Benzer bir olay tekrar vuku buldu. Belli başlı yabancılar tarafından sürekli rüşvet verilen bir askeri vali bu ateşin bir kısmını onlara verdi ve Tanrı böyle bir günahı cezasız bırakmaya katlanamayacağı için, tam Tanrı’nın kutsal kilisesine girmek üzereyken, gökyüzünden bir ateş gelip onu tamamen yiyip bitirdi. Sonrasında tüm insanların kalplerine korku ve terör yerleşti, o zamandan beri asla hiç kimse ister imparator ya da soylu ister sıradan vatandaş ya da askeri vali veyahut her ne türlü insan olursa olsun bırakın bunu yapmaya kalkışmayı düşünmeye bile cesaret edemedi. “Ama gel şimdi dön” ve başka bir korkunç yakışıksız talebi geri çevirmek için uygun yakışır sözler arayıp bul. Çünkü, eğer bu kuzeyin güvenilmez, onursuz kafir uluslarından herhangi biri Romalıların imparatoru ile kızını eşi olarak almak ya da kızlarından birini eşi olması için vermek yoluyla evlilik ittifakı kurmayı talep ederse, yine onların bu korkunç talebini şu sözleri söyleyerek geri çevirebilirsin. “Bu konuyla da ilgili olarak Hristiyanların evrensel kilisesi Ayasofya’nın masasının üzerine büyük bir Kutsal Konstantine’in fermanı ve gerçek yükümlülükler kazınmıştır. Buna göre hiçbir Roma imparatoru Roma düzeninden farklı olan ya da geleneklerine yabancı olan bir ulusla evlilik yoluyla ittifak kuramaz. Özellikle de sadece Franklar dışındaki kâfirler ve 49 vaftiz edilmeyenler. Çünkü yalnızca Franklar bu büyük adam Konstantine tarafından bu fermanın dışında tutulmuşlardır. Çünkü o atalarının onlardan geldiğine inanmıştır; çünkü Franklar ve Romalılar arasında çok fazla ilişki ve iletişim vardır. Peki neden Roma imparatorlarının sadece onlarla evlilik yapmalarını emretmiştir? O toprakların geleneksel şöhreti ve soyluluğu yüzünden. Ama başka hiçbir ulusla hiçbir koşulda bunu yapmaya kalkışırsa Hristiyanlar arasında bir yabancı olarak kınanacaktır. Atalardan kalan yasalara ve imparatorluk fermanlarına ihanet eden biri olarak aforoza maruz kalacaktır. Yukarıda bahsi geçen Leo, az önce de bahsedildiği üzere, kanunsuzca ve hesapsızca patriğin izni olmadan tacı kiliseden alıp başına ve bu hareketinden ötürü derhal cezalandırılan imparator, kutsal imparatorun açıkça belirtmiş olduğu bu emre de karşı çıkmış, tanrı korkusu ve emirlerini bir kenara atmış ve böylece Hazar Kağanı ile evlilik yoluyla ittifak kurmuş, onun kızını eş olarak almış. Böylece Roma imparatorluğuna ve kendisine büyük bir utanca sebep olmuştur. Çünkü o atalardan kalan emirleri feshetmiş ve hiçe saymıştır, ama kendisi bir Ortodoks Hristiyan değil bir heretik ve simgelerinin yok edicisiydi. Bu kanun dışı saygısızlıklarından ötürü, kendisi sürekli olarak Tanrı’nın ve kutsal İmparator Konstantine’nin emirlerini hiçe sayan adam olarak dinden kovulmaktaydı ve lanetlenmekteydi. Peki, yasalar bunu yasaklarken ve tüm kilise bunun Hristiyanlık düzenine aykırı bulunurken Hristiyanlar kâfirlerle evlilik ittifakı yapması nasıl kabul edilebilir? Ya da tanınmış soylu ve bilge Roma imparatorlarından hangisi bunu kabul etmişti? Ama eğer onlar “ O zaman imparator Romanus nasıl olurda kız torununu 50 Bulgar kralı Peter’e vererek evlilik ittifakı kurdu?” diyecek olurlarsa savunman şöyle olmalı: İmparator Romanus sıradan cahil bir adamdı. Ne sarayda doğup başından sonuna kadar Roma geleneklerini takip etmiş biri ne de imparatorluk soyundan gelen soylu biri, ve bu sebepten ötürü davranışlarının çoğunda aşırı despot ve kibirli biriydi bununla beraber bu olayda da kilisenin yasağını dikkate almış ne de Büyük Konstantine’nin emirlerine ve onun fermanına itaat etmiştir, bunun yerine büyük kibri, cehaleti ile bunu yapmaya cesaret etmişti. Şunları da söyleyebilirsin; (söyleyeceklerine ekleyebilirsin) bu hareketle çok sayıda Hristiyan mahkumun fidyesi ödenmiştir ve bizim dinimiz gibi Bulgarlar da Hristiyandır ve evlilik için verilen gelin yasal imparatorun en büyük kızı değil hükümet konularında söz hakkı olmayan hala ast olan üçüncü ve en küçük kızıdır. Ancak bu imparatorluk ister yakın ister uzaktan akraba herhangi bir kızını vermekten farklı değildi. Yasalara, dini geleneklere, ulu ve kutsal imparator Konstantine’in fetvasına ve emirlerine aykırı olarak bunu yaptığı için yukarıda bahsi geçen imparator Romanus yaşamı boyunca hor görülmüş, senato kilise ve avam tarafından iftiraya uğramış ve nefret edilmiştir, öyle ki hayatının son döneminde kendisine karşı olan kin, nefret iyice ayyuka çıkmış o öldükten sonra Roma yönetim şekline aykırı yenilikler getirdiği için aynı şekilde kötülenmiş, iftiraya uğramış ve lanetlenmiştir. “Nasıl ki her bir hayvan türü kendi türünden biriyle eşleşiyorsa, her bir halkından başka bir ırk ve dilden biriyle evlenme, beraber yaşama haklarına sahiptir. Böylece insanlar arasında düşünce uyumu, birlikte yaşama istediği ve dostane ilişkiler kurma olgusu ortaya çıkar. Fakat yabancı gelenekler ve farklı yasalar tam aksine büyük ihtimalle düşmanlıklara, tartışmalara, garez ve 51 kavgalara neden olur. Şunu da unutma ki bu adaletli bir şekilde yönetmeyi dileyen birinin dileyeceği bir şey değil, daha çok kendisinden önce gelen kibirli ve cahil yöneticileri taklit etmek isteyenlerin istediği bir şeydir. İmparator Romanus’un dik kafalı, inatçı davranışları onun kötü uygulamalarına rağmen özenen herhangi birini dizginlemek için yeterli bir uyarıdır. Ama şimdi benim çok sevgili oğlum şunları da bilmelisin ki, bunları bilmek sana çok büyük fayda sağlayabilir ve daha fazla takdire mazhar olabilirsin. Yani bir başka deyişle diğer uluslar arasındaki farklılıklar, onların kökenleri, adetleri ve hayat tarzları, topraklarının konumu ve iklimi, bu toprakların coğrafi tanımların ve onların yüz ölçümleri bundan sonrasında bunlardan fazlasıyla bahsedilecek. 52 Bölüm XI. Peçenek Ulusu Hakkında Başlangıçta Peçenekler Atil 77 nehri ve yine benzer şekilde Geich 78 nehri kenarlarına yerleşmişlerdir ve Hazarlar ve Uzlar 79 (Oğuzlarla) ortak sınırları vardı. Fakat 50 yıl önce Uzlar denilen ulus Hazarlarla ittifak yaptı ve Peçeneklerle savaşa girip üzerlerinde hâkimiyet kurdu ve bugüne kadar işgal ettikleri topraklardan kendilerini çıkarttılar. Peçenekler kaçtılar ve yerleşmek için yeni bir yer aradılar ve bugün sahip oldukları yerlere ulaşıp orada Türklerin yaşamakta olduğunu görünce onları savaşta yendiler, topraklarından sürdüler ve buralara yerleştiler ve 50 yıldır bu toprakların sahipleridirler. Patzinacia’nın tamamı sekiz büyük prens arasında sekiz vilayete bölünmüştür. Bu vilayetler şunlardır: İlk vilayetin adı Irtim’dir, ikincisinin adı Tzour, üçüncüsü Gyla, dördüncüsü Koulpei, beşincisi Charaboi, altıncısı Talmat, yedincisi Chopon, sekizincisinin adı da Tzopon’dur. Peçeneklerin memleketlerinden sürüldükleri dönemde, prensleri Irtim’de, Baitzas Tzour’da, Kouel Gyla’da Kourkoutai Koulpei’de Ipaos Charaboi’de Kaidoum, Talmat vilayetinde Kostas, Chopon’da Giazis Tzopon vilayetinde Batas vardır. Ölümlerinden sonra kuzenleri yerlerine geçti. Aralarındaki eski kaideler ve yasalar oğullarına ya da erkek kardeşlerine rütbelerini devretmeyi (geçirmeyi) engellediği ve sadece yaşamları boyu hüküm sürmelerine müsaade ettiği 77 Türkçe ismi İtil olan VIII. ile X. yylar arasında Peçeneklerin yaşadığı bölgedir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.143 78 Türk ismi Volga ve Ural’dır. Peçenekler’in gerçek anavatanıdır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.143 79 Volga ve Aral’ın arasında Hazar Deniz’nin kuzey doğu bölgesinde X.yy’da yaşamış göçebe Türk kabilesidir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.161 53 için, öldüklerinde rütbelerinin sadece tek bir aile tarafından hükmedilmesini engellemek amacıyla kuzenlere ya da kuzenlerin erkek evlatları atanmak zorundadır. Böylece yabancı bir ailenin işgaline ve prens olmasına engel olunur. Sekiz vilayet kırk bölgeye (kazaya) bölünmüştür ve bunların başlarında küçük prensler (genç prensler) bulunur. Peçeneklerin dört boyu, yani Kouartzitzour ili, Syroukalpei ili, Borotalmat ili ve Boulatzopon ili Dinyeper nehri boyunca Uzia, Hazar, Alania ve Cherson bakan doğu ve kuzey kısımlarına doğru uzanır. Diğer dört kalan nehrin bu tarafı boyunca batı ve kuzey kısımlarına doğru uzanır. Bir başka deyişle Giazichopon ili Bulgariaya komşudur, Kato Gyla ili Türkiye’ye (?) komşudur, Charaboi ili Rusya’ya ve Iabdiertim ili Rusya ülkesinin haraç veren bölgelerine, Oultinlere, Dervleninlere Lenzeninlere ve Slavlar’ın geri kalanına komşudur. Patzinacia, Uzia ve Hazar’dan beş günlük Alania’da altı günlük, Mordia’dan 80 on günlük Rusya’dan bir günlük, Türkiye’den dört günlük, Bulgaristan’dan yarım günlük yürüyüş mesafesindedir. Cherson’a çok yakın, Bosphorus’a ise çok daha yakındır. Peçeneklerin memleketlerinden sürüldükleri dönemde bazıları kendi istekleri ile geride kalıp Uzlarla birleştiler ve hatta bugün dahi aralarında yaşarlar, onların farklı olduğunu, köklerine ihanet ettiklerine ve kendi halklarından nasıl ayrıldıklarını gösteren belirleyici kıyafetler giyerler; tunikleri kısadır, dize kadar iner ve gömlek kolları omuzdan kesilmiştir ve bu onların halklarından ve ırklarından koparıldıklarını gösterir. 80 Finno-Ugrian halkının adıdır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.145 37/46 54 Dinyeper nehrinin bu tarafında, Bulgaristan’a bakan kısımlarında, bu nehrin geçit noktalarında terk edilmiş şehirler vardır. Birinci şehrine Peçeneklerin verdiği ad Aspron’dur, çünkü taşları çok beyaz görünür ikinci şehir Toungatai, üçüncü şehir Kraknakatai, dördüncü şehir Salmakatai, beşinci şehir Sakakatai ve altıncı şehir Giaioukatai’dir. Bu antik şehirlerin binaları arasında kilise ve gözenekli taştan yontulmuş haçlar bulunmaktadır. Bazıları Romalıların bir zamanlar buralarda bulunan yerleşimlerinin geleneklerini korumaktadır. Peçeneklere aynı zamanda “Kangar 81 ” denir fakat sadece Iobdierti, Kouartzitzour ve Chabouxingyla illerinin halklarına bu isim verilir. Çünkü diğer geri kalanlarından daha yiğit ve soyludurlar ve “Kangar” kelimesinin vurgulamak istediği şey budur. 81 Peçenek kaynaklarında geçen bir tanımdır. Hangör ya da kangör isimlerinden türediği düşünüür. Suriye kaynaklarında, VI.yüzyılda Perslerle yapılan savaşları anlatılır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.145 37/68 55 Bölüm XII. Türkler’in Kökenleri ve Hangi Soydan Geldikleri Üzerine Türk ulusu eskiden Hazaria’nın bitişiğinde adını ilk voyvodaları Lebedias’tan alan Lebedia 82 ’da yaşarlardı. Şimdi bu yerde yani az önce söylediğim Lebedia’da Chingilous denilen Chidmas nehri akar. O zamanlar onlara Türkler değil de o veya bu sebepten ötürü “Sabartoi asphaloi” denirdi. Türkler de yedi boydular ve başlarında asla yerli ya da yabancı bir prensleri olmamıştı ama ilki az önce de bahsettiğim Lebedias olan voyvodalar vardı. Hazarlarla üç yıl birlikte yaşadılar ve tüm savaşlarda Hazarlarla ittifak içinde savaştılar. Cesaretleri ve ittifakları sebebi ile Hazar kağan prensi Türklerin ilk voyvodası Lebedias’a çocuk sahibi olabilsin diye soylu bir Hazar Prensesi ile evlendirdi. Şimdi daha önceden “Kangar” onların arasında soyluluğu ve asaleti simgelerdi. Hazarlar’a karşı savaşa kalkıştılar ve yenilince memleketlerini terk edip Türklerin yurduna yerleşmek zorunda bırakıldılar. Ve o zamanlar Kangar denilen Peçeneklerle Türkler savaşa tutuştuklarında, Türklerin ordusu yenilgiye uğradı ve iki parçaya bölündü. Bir parçası doğuya gitti ve İran (Persia) bölgesine yerleşti ve bugüne kadar Türklerin eski ismiyle Sabartoi asphaloi olarak anıldılar; fakat diğer parçası voyvodaları ve şefleri Lebedias’la birlikte, şimdi Peçeneklerin yaşadığı batıdaki Atelkouzou 83 denilen yerlere yerleştiler. Kısa bir süre sonra, o zaman ki Hazar Kağan’ı 82 İsmin kökeni Grekçe’dir. Lakin Macarlar kendileri için kullanmışlar ve yaşadıkları bölgeye Levedi adını vermişlerdir. Levedia’nın yeri tam olarak bilinmemektedir. Bazı bilimadamlarına göre Levedia, Dinyeper ve Tuna arasında ve Kuban kenarında bir yerde olduğu belirtmişlerdir. Son dönem araştırmacılarına göre ise Levedia Tuna’nın batısında yer aldığı belirtilmiştir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.147 38/14 83 İsim Etel ve Kouzu olmak üzere iki kelimenin birleşiminden meydana gelmiştir. Etel-Kouzu şüphesiz ki Eski Macaristan’ı temsil eder; Mezopotamya ya da nehirler arasında anlamına gelir. Fakat Etelkouzu’nün tam olarak neresi olduğu bilinmemektedir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.148 38/30 56 Türkler’e ilk voyvodaları Lebedias’ı kendisine göndermelerini buyuran bir mesaj gönderdi. Lebedias, bu yüzden Hazaria kağanına geldi ve kendisini huzuruna çağırmasının sebebini sordu. “Seni şu nedenden ötürü davet ettik, sen soylu yiğit ve bilge olduğun ve Türkler arasında ilk olduğun için, biz seni halkının prensi olarak atayabiliriz ve sen de bizim emir ve buyruklarımıza itaat edebilirsin” dedi. Ancak Lebedias Kağan’a şu cevabı verdi: “ilginize ve benimle ilgili amacınıza büyük saygı duyuyorum ve teşekkürlerimi ifade etmeyi bir borç bilirim. Fakat bu hakimiyet (yönetim) için yeterince güçlü olmadığımdan ötürü size itaat edemem: öte yandan, benim dışımda Almoutzis 84 denilen bir voyvoda daha ve onun da Arpad adlı bir oğlu var. Benden ziyade Almoutzis’ya da oğlu Arpad’ın prens olarak atanmasına müsaade edin ve onlarda sizin sözünüze itaat etsin. “Kağan bu sözlerden memnun oldu ve adamlarından birkaçının onunla birlikte Türkler’e gönderdi, konuyu Türklerle konuştuktan sonra Türkler babası Almoutzis’ten ziyade oğul Arpad’ın prens yapılmasını tercih ettiler. Çünkü yiğitliği, bilgeliği ve öğütlerinden dolayı çok fazla takdir ediliyordu ve babasından daha üstün vasıflara sahipti. Bu yüzden onu gelenek uyarınca bir kalkan üzerinde kaldırarak Hazarların “Zakanon” u yaptılar. Bu Arpad’den önce Türklerin hiçbir dönemde bir prensi olmamıştı ve bu yüzden bugün bile Türkiye’nin prensi bu ailedendir. Birkaç yıl sonra Peçenekler Türklere hücum ettiler ve prensleri Arpadla birlikte halkını sürdüler. Türkler kaçarak ve yeni bir yurt arayışı içinde büyük Moravia’ya geldiler, halkını sürdüler ve bugüne değin 84 Almoutzis Macar kaynaklarında Almus ya da Almos olarak geçer. Almos gerçekte ilk prenstir ancak Arpad’ın oğlu değldir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.148 57 yaşadıkları bu topraklara yerleştiler. Ve o zamandan beri Peçeneklerden herhangi bir saldırıya maruz kalmadılar. Doğuda Persia bölgesinde yaşayan az önce bahsi geçen Türk ulusuna batı bölgesinde yaşayan bu Türkler hala onları arayan tüccarlar gönderirler ve sıklıkla onlardan resmi mesajlar getirirler. O dönemde Türklerin yaşadığı Peçeneklerin yurdu yerel nehirlerden ismini alır. Nehirler şunlardır: Birinci nehre Barouch85 denir, ikinci nehre Koubou86, üçüncüye Troullos87, dördüncü nehre Broustos88 ve beşinci nehre Seretos89 denir. 85 Muhtemelen Dnyeper’in Peçeneklerdeki ismidir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.149 38/68 86 Peçenekler’e göre Bug nehrinin adıdır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.149 38/69 87 Sonraki dönem kaynaklarında Turla olarak geçer. Türkçe ismi Dnyesterdir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.149 38/70 88 Modern Prut’un ismidir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.149 38/70 89 Modern Serettir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.149 38/71 58 BölümXIII. Kabaroi Ulusu Hakkında Kabaroi 90 denilen halk Hazar soyundandı. Şimdi ortaya çıktığı üzere hükümetleri arasında bir ayrılık gerçekleşti ve bir iç savaş patlak verince ilk hükümetleri üstün geldi ve bazıları katledildi ancak diğerleri kaçtı ve Peçeneklerin yurdunda Türklerle birlikte yaşamaya geldiler, birbirleri ile dostluk kurdular ve kendilerine “Kabaroi” denildi. Ve bu yüzden bu Türklere Hazarlar’ın dilini de öğrettiler ve bugüne değin aynı dile sahip oldular. Fakat Türklerin diğer dillerini de bilirler. Savaşlarda sekiz boyun en güçlüsü ve yiğidi oldukları ve savaşlarda liderlik ettikleri için ilk boy mertebesine çıkartıldılar. Aralarında bir prens var, yani bugün bile Kabaroi’nin üç boyu arasından demek istiyorum. 90 Türk kökenli bir isimdir. Peçenek ismi olan Kangardan türemiş olabileceği düşünülmektedir. Ancak bu ismin Slavonik şekillisi Vangar adı altında Macarlarda da görülür. Kavar veya Chwar şeklinde de rastlanabilir. Kabarlar IX.yy’da Poltava çevresinde yaşamış olan Türk boylarıdır. IX.yy kadar Hazar Kağanlığında yaşadılar ve bir isyan sonucu kağanlıktan kovuldular. Macarlara sığındılar. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.149 39/2 59 Bölüm XIV. Kabaroi Boyları ve Türkler Hakkında Hazarlardan ayrılan boylardan ilki daha önce de bahsettiğimiz Kabaroi’dir; ikincisi Nekis, üçüncüsü Megeris, dördüncüsü Kourtaugermatos, beşincisi Tarianas, altıncısı Genach, yedincisi Kari ve sekizincisi Kasi’dir. 91 Birbirleriyle birleştikten sonra, Kabaroiler Türklerle birlikte Peçeneklerin memleketlerinde yaşadılar. Bundan daha sonra Hristiyanların biricik sevgilisi, muzaffer imparator Leo’nun daveti üzerine sınırı geçip Symeon92’la savaşa tutuştular ve onu tam bir yenilgiye uğratıp Preslav 93’a kadar ilerlediler, Moundraga94 denilen şehre kendisini hapsettikten sonra memleketlerine geri döndüler. O dönemde Arpad’ın oğlu Liountikas95 prensleriydi. Fakat Symeon bir kez daha Romalıların imparatoru ile barış yapıp hareket imkanı bulunca Peçeneklere elçiler gönderdi ve Türklere saldırıp onları yok etmek üzere uzlaştılar. Türkler bir sefere çıktıklarında, Symeon ile birlikte Peçenekler hücum edip ailelerini tamamen yok edip yurtlarını savunmak için geride kalan halkı berbat bir halde memleketlerinden ettiler. Seferden dönüp yurtlarının terk edilmiş ve harap bir halde bulunca, daha önce de söylediğim gibi nehir isimleriyle anılan bugünkü yurtlarına yerleştiler. Bu memleketle eski günlerden kalan çeşitli anıtlar vardır; birincisi Türk diyarının (Türkiye) sınırlarının başladığı yerde 91 Cümlede bahsi geçen bu isimler Macar kabile isimleridir. Etimolojik açıdan bakıldığında birinci ve ikinci isim Fin-Ugor, diğer isimler ise Türk kökenlidir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.150 92 Bulgar kralı Büyük Symeon Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:3 s.1984 93 Bulgar kenti Preslav Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.151 40/10 94 Günümüzde Madara adı verilen Bulgar yerleşim yeri. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.151 95 Kraliyet ailesinde Arpad’ın oğulları arasında adı geçmez. Gyla Nemeth’e göre Lioundika’yı Tarkatsouz ile bağdaştırır ve iki ismi olduğuna inanır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012, s.151 40/12 60 bulunan Trajan köprüsüdür. Bu köprüden üç günlük bir mesafede o zamanın hükümdarı kutsal ve yüce imparator Konstantine’in kulesinin bulunduğun Belgrad vardır ve yine nehrin diğer tarafında Belgrad’tan 96 iki günlük bir mesafede meşhur Sirmium 97 ve onun da ötesinde vaftiz edilmemiş olan eskiden Sphendoplokos 98 ’un hükmettiği ama Türklerin ortadan kaldırdığı büyük Moravya99 bulunmaktadır. Bunlar Tuna nehri boyunca uzanan anıtlar ve isimlerdir; ancak bütün Türk diyarlarını içeren bölgeler içlerinde akan nehirlerin isimleriyle anılırlar. Nehirler ve adları şunlardır: birinci nehir Timisidir100, ikincisi Toutis101, üçüncü nehir Morisis102, dördüncüsü Krisos103 ve yine başka bir nehirde Titza104’dır. Türklerin komşuları doğu sınırında memleketlerinin içnden Tunada denilen İstros nehrinin aktığı Bulgarlar; kuzeyinde Peçenekler; batısında Tranklar ve güneyde Hırvatlar’dır. Türklerin sekiz boyu da kendi prenslerine itaat etmezler ancak nehirler boyunca her nerede bir savaş patlak verirse tüm içtenlikleri ve hevesleri ile birlikte savaşacakları hususunda bir uzlaşı 96 Modern Belgrad ve eski Singidinum. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.151 40/29 97 Sava ve Tuna nehirlerinin birleşme noktasıdır. Antik dönemlerde Sava nehrinin üzerine yapılan köprü şehri Via Egnatia’nın önemli bir durağı haline getirdi. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.113 98 Moravya’nın yöneticisi. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.151 40/34 99 IX. yy’da Avar hanlığının yıkılmasından sonra Pannonia ülkesinde doğmuştur. Macarlar tarafından yıkılmışlardır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.153 41/2 100 Modern Temes. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.152 40/38 101 Bu nehir bilinmemektedir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.152 40/38 102 Modern Maros. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.152 40/39 103 Modern Koros. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.152 40/40 104 Modern Tisza. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.152 40/40 61 içindedirler. Arpad’ın ailesinin soyundan gelen bir baş prensleri ve yargıç rütbesine naiz Gylas 105 ve Karchas isimli diğer iki prensleri vardır; bunun yanında her boyun kendi prensi bulunmaktadır. Gylas ve Karchas106 gerçek isimler değil makam adlarıdır. Türklerin diyarının büyük prensi Arpad’ın dört oğlu vardı: birincisi Tarkatzous, ikincisi İelech, üçüncüsü İoutotzas; dördüncüsü de Zaltas’dır. Arpad’ın en büyük oğlu Tarkatzous’un Tebelis ismli bir oğlu ikinci oğul İelech’in Ezelech isimli bir oğlu üçüncü bir oğul İoutotzas’ın Phalitsiz isimli bir oğlu ve şu anda prens olan dördüncü oğul Zaltas’ın Taksis isimli bir oğlu vardı. Arpad’ın bütün oğulları öldü ama torunları Phalis ve Tasis 107 ve onların kuzeni Taxis hayattadır. Tebelis öldü ve Türk diyarının Karchas’ı ve üçüncü prensi Boultzous ile birlikte dost olarak yakın zamanda ziyaretimize gelen Tebelesin oğlu Termatzous’dur. Karchas Boultzous, Karchas Kalis’in oğludur ve Khalis gerçek bir isim iken Karchas kendisinin üstü olan Gylas gibi bir makam adıdır. 105 Eski Macar payesinden, modern adı Gyla. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.152 40/49 106 Eski Macar payesinden. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.152 40/49 107 Ailesi hakkında pek bilgi yoktur. Arpad’ın oğulları listesinde yoktur. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.153 40/63 62 Bölüm XV. Selanik’ten Tuna Nehri’ne ve Belgrad Şehrine, Türkiye ve Patzinacia’den Hazar’ın Şehrine, Dinyeper Nehri Yakınlarındaki Pontus 108 Denizi’ndeki Sarkel’e, Rusya ve Nekropila’ya, Bosporan İle Birlikte Kırım’a, İkisi Arasındaki Bölge’de Uzanan Şehirlere, Ardından genişliğinden dolayı deniz olarak adlandırılan Maeotis Gölü’ne, Tamatorcha şehri ve Zichia’ya, dahası Papagia’ya Kaş ve Alanya ve Abasgia ve Sotirioupolis Şehrine Kadar Olan Yerlerin Coğrafi Tasviri Selanik’ten Belgrad şehrinde bulunan Tuna Nehri’ne, aceleyle değil de, yavaş yavaş gidilirse sekiz gün sürer. Tuna nehrinin ötesinde, Moravya diyarında ve tabii ki de Tuna ve Save nehirleri arasında Türkler yaşar. Tuna nehrinin alçaldığı yerden Distra’nın109 karşısına doğru Patzinacia uzanır ve sakinleri Sarkel110’den Hazar şehrine değin bölgeyi kontrol altında tutar, 300 kişilik askeri birlikleri her yıl yenilenir. Sarkel “beyaz ev” demektir ve Hazar halkı imparator Theophilus’tan bu şehri onlar için kurmasını istediğinde spaotharocandidate111 Petronas Camaterus tarafından inşa edilmiştir. Zira, o dönemde Hazar, İmparator Theophilus’a elçiler göndererek Sarkel şehrinin kendileri adına inşa edilmesini rica ettiler, bunun üzerine imparator isteklerini kabul etti ve az önce adı geçen Petronas’ı imparatorluk donanmasının savaş 108 Karadeniz’in güney sahil kısmıdır. Kızılırmak’tan, Phasis deltasına uzanır. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:3 s.1697 109 Eski Dorostolum. Bulgaristan’ın Distra şehridir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.154 42/21 110 Bir Hazar ismi olan Sarkel, Beyaz Ev ya da Beyaz Kasaba anlamına gelir. . Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.154 42/24 111 Saygınlık belirten bir payedir. Spathorios ve Kandidates kelimeleriyle oluşmuştur. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:3 s.1936 63 gemileri ile birlikte onlara gönderdi, Paphlagonia112 bahriye albayının savaş gemilerini de gönderdi. Aynı Petronas, Cherson’a vardı ve savaş gemilerini orada bıraktı, adamlarını yük gemilerine bindirip Tanais nehri üzerindeki bu yere şehri inşa etmeye gitti. Burada şehri inşa etmeye uygun taş olmadığı görülünce, fırınlar bulunup içlerinde tuğla pişirildi, nehirden getirilen kumla harç yapılıp şehir böylece inşa edildi. Sarkel’i yaptıktan sonra bu Petronas, İmparator Theophilus’a giderek şöyle dedi: “Cherson şehrinde ve oradaki yerlerde muhakkak bir hakimiyet ve idare arzusundaysanız ve ellerinizden kayıp gitmesini istemiyorsanız, kendi askeri idarecisini görevlendirin, piskoposlarına ve soylularına itimat etmeyin.” İmparator Theophilus devrine dek buradan gönderilen herhangi bir askeri idareci yoktu, tüm idare şehrin babaları denilen sözde piskoposların elindeydi. İmparator Theophilus hangi idareciyi göndereceği hususunda düşündü taşındı ve sonunda yukarıda adı geçen Petronas’ı göndermeye karar verdi, onun o yöre hakkında deneyimleri vardı ve bu işlerde hiç de beceriksiz değildi, böylece onu protospatharius ilan etti ve asker idareci tayin edip Cherson’a gönderdi, piskopos dahi herkesin ona itaat etmesini emretti, o günden bu güne değin Cherson’a gidecek askeri idarecilerin buradan görevlendirilmeleri kural oldu. O zamanlar bu daha çok Sarkel şehrinin inşası içindi. Tuna nehrinden adı geçen Sarkel’e gitmek 60 günlük bir yolculuktur. Bu ikisinin arasındaki topraklarda çok nehir vardır: en büyükleri Dinyester ve Dinyeper’dir. Ancak Syngoul, Hybyl, Almatai, Kouphis, Bogau113 ve daha birçok başka nehir de vardır. Dinyeper nehrinin yükseldiği 112 Karadeniz’in kıyısı, Pontus ve Bitinya arasında kalan bölgedir. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:3 s.1579 113 Syngoul nehri bilinmemektedir. Hybyl ve Almatoi nehirleri de neresi olduğu bilinmemektedir. Theophanes Kouphis nehrini Koufis nehri ile ilişkilendirmiştir. Ancak 64 yerlerde Ruslar yaşar, nehrin aşağısına yelkenle gidilirse Romalılara varılır. Bosporan,Cherson, Sarat114, Bourat115 ve dahi otuz yer, Rusya’ya varana dek Patzinacia’ya aittir. Tuna nehri ile Dinyester nehri arasındaki kıyı şeridi 120 mildir. Dinyester’den Dinyeper’e olan mesafe 80 mildir, buraya “altın sahil” denir. Dinyeper nehrinin ağzından sonra Adara gelir, burada Nekropyla 116 denen çok geniş bir körfez vardır ve insanın geçmesi neredeyse imkansızdır. Dinyeper nehrinden Cherson’a olan mesafe 300 mildir, aralarında bataklıklar ve limanlar vardır ve burada Chersonlular tuz işler. Cherson ve Bosporan arasında Regions şehirleri uzanır, uzaklıkları ise 300 mildir. Bosporan’dan sonra Maeotic gölü gelir ve genişliği nedeniyle herkes ona deniz der. Maeotic denizine dökülen çok sayıda nehir vardır; kuzeyinde Dinyeper ki Ruslar buradan Kara Bulgaristan’a, Hazar yurduna ve Suriye’ye geçerler. Maeotic körfezi Dinyeper’e yakın Nekropyla’ların karşısına denk gelir ve onları birleştirir, kadim insanların çukur kazıp denizi içinden geçirdiği tüm Cherson havalisi ve Bosporan’ı içeren 1000 millik, hatta daha geniş bir alanı kaplar. Uzun yıllar boyunca bu bahsi geçen çukur alüvyonla dolmuş ve üzerinde ulu bir orman oluşmuştur, içinden iki yol geçer, bu ormadan Peçenekler Cherson, Bosporan ve havalisine gider. Maeotic gölünün doğu yakasından çok sayıda nehir doğar, Sarkel şehrinden çıkıp gelen Tanais Thephanes bu nehirleri karıştırmıştır. Bogou’nun günümüz ismi de Bug’dur. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.155 42/58 114 Günümüz Serettir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.155 42/63 115 Günümüz Pruttur. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.155 42/63 116 Eski Karkinitik Körfezi’dir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.155 42/69 65 nehri, mersin balığı avlanan Charakoul117, Bal ve Bourlik, Chadir118 gibi pek çok nehir vardır. Maeotic gölünde Bourlik adı verilen bir haliç bulunur, Bosporanların olduğu Pontus denizine doğru akar ve Bosporan’ın karşısında Tamatarcha119 şehri bulunur; bu halicin boğaz genişliği 18 mildir. Bu 18 milin ortasında geniş, alçak bir ada bulunur, adı Atech 120 ’tir. Tamatarcha’nın ardından 18-20 mil kadar ileride Oukrouch121 adlı bir nehir bulunur. Bu nehir Zichia122 ve Tamatarcha’yı ayırır, Oukrouch’tan sonra Nikopsis nehri gelir ki üzerinde nehirle aynı adı taşıyan bir şehir bulunur, ülkenin adı Zichia’dır; buraya uzaklığı 300 mildir, Zichia’nın ötesinde Papagia123 adlı ülke yer alır, onunda ötesinde Kasachia124, ardından Kafkas Dağları, dağların ötesinde de Alan yurdu uzanır. Zichia’da denizden uzaklaşınca biri büyük olan üç tane daha ada bulunur; kıyıya yakın bölgelerde başka adalar da vardır, bunlar Zichia’lılar tarafından düzenlenmiş, otlak olarak kullanılmışlardır, adları Tourganirch, Tzarbaganin ve Spalaton limanında bir ada daha vardır; 117 Bilinmeyen bir nehirdir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/88 118 Bu nehirler bilinmemektedir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/88 119 Eski Rus kaynaklarında Tmutarokan olarak geçer ve Kırım’ın doğu bölümünde olan bir şehirdir. Bkz: : Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/92 120 Tarihi hakkında bir bilgi yoktur. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/95 121 Büyük olasılıkla Kuban’dır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/96 122 Karadeniz’in doğu kesiminde yer alır. Ouckrouch tarafından Tamarcha’dan ayrılır. Nehir Nikopsis adıyla anılır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/97 123 Hiçbir yerde bahsedilmemiştir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/100 124 Rus kroniklerinde Kasagi olarak geçen Trans-Kafkasya ülkesidir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/101 66 Pteleai’de bir tane daha, bu ada Zichia’lıların Alan125 akınları süresince adeta bir sığınak olmuştur. Zichia kıyı şeridi – Abasgia 126 ülkesinde bulunan Nikopsis nehrinden başlayarak, Sotirioupolis 127 şehrine dek; 300 mil uzunluğundadır. 125 İstanbul’un batısında olan bir topluluktur. Savaşçı yetenekleri dillere destandır. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991, c:1 s.51 126 Karadeniz’in doğu sınırındadır. I. yy ile IV. yy arasında Lazika krallığının bir parçası olmuştur. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/109 127 Eski Pityus ve modern Pitsunda Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.156 42/110 . 67 Bölüm XVI. Apachounis 128 Ülkesi ve Manzikiert 129 , Perkri 130 , Chliat, Chaliat131, Arzes132, Tibi133, Chert, Salamas134 ve Tzermatzou135 Şehirleri Hakkında Magister rütbesi ile onurlandırılan Apaesakios ve kendisinden önce prenslerin prensi olan Asotios136 isimli iki oğlu olan Pers emiri Aposata137i’nin boynunu vurduğu prenslerin prensi Symbatios’un babası prenslerin prensi Asatios'un zamanından önce Perkri, Chaliat ve Arzes isimli bu üç şehir Persia’nın kontrolündeydi. 128 Apahounik, Van gölünün kuzeyinde, Fırat nehrinin güney kolundaki vadileri içeren bir sınır çizer. Önemli bir stratejik konuma sahip olduğundan dolayı Bograit ve Taron’u içine alarak Orta Ermenistan’a kadar kontrol rotası çizer. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.167 44/1 129 Daha sonra Romanus IV. Alp Arslan tarafından yenilmesiyle Malazgirt, Ermenistan’ın en eski kasabalarından biridir. Malazgirt Fırat nehrine yakın bir mesafededir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.167 44/2 130 Ermenice Bekri, Van gölünün kuzey doğu ucundadır. X.yy’ın başlarına kadar Arap emir Uthman handanlığının elindeydi. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.167 44/2 131 Chliat ve Chaliat her iki isimde aynı kasaba için kullanılır. Ermenice’de Khelat ve Arapçada Akhlath’dır. Van gölünün kuzeybatı köşesinde yer alır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.167 44/3 132 Van gölünün kuzey doğu kıyısıdır. Ermenice Ardjesh’dir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.168 133 Ermenice Davin ya da Dvin, Arapça Dabil, Eski Grekçe de Doubıos şeklindedir. Erivan’ın birkaç mil güney doğusunda yer alır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.168 44/4 134 Chert ve Salamas, Vaspurakan’ın doğusunda Urmia gölünün kuzey batısında yer alırlar. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.168 44/4 135 Van gölünün güneyindeki Mokktaki olabilir, fakat daha çok Taron’un kuzeyindeki Sermantzou da olabilir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.:168 44/5 136 Büyük Ashot. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.168 44/6 137 Yusuf Abu Kasım ibn Abu Sadj, halife tarafından görevlendirilmiş Ermenistan ve Azerbaycan yönetcisi. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.168 44/8 68 Prenslerin prensinin tahtı büyük Ermenistan138’da Kars139 şehrindeydi ve az önce bahsettiğim Perkri, Chaliat ve Arzes şehirlerini ve bunlara ek olarak Tibi, Chart ve Salamas ‘ı elinde tutuyordu. Apelbart Manzikiert’e hakimdi ve prenslerin prensi Symbatious’un babası Asatios’un idaresi altındaydı. Aynı Asotios, prenslerin prensi, bu aynı Apelbartla Chliat, Arzes ve Perkri şehirlerini de vermişti; çünkü az önce söylediğim gibi Asotios, prenslerin prensi Symbatios’un babası doğunun bütün memleketlerinin hakimiydi. Apelbart’ın ölümü üzerine oğlu Abelchamit ülkeye hakim oldu ve Abelchamit’in ölümüyle en büyük oğlu ve Aposebatas ülkenin hakimi oldu. Persia emiri Aposatai tarafından prenslerin prensleri Symbatios’un katledilmesinden sonra mutlak ve bağımsız bir hükümdar olarak Manzikiert ve diğer şehirlerin, memleketleri hakimiyetini ele geçirdi ve diğer iki erkek kardeşi Apolesphouet ve Aposelmisle birlikte illeri başkomutan tarafından birkaç kez yıkılıp yağmalandıktan sonra imparatora bağlılıklarını sundular ve şehirleri ve civarlarının ellerinde kalması karşılığında imparatora yıllık haraçlarını ödediler. Ancak, Aposakios’un magisteri ikinci Asotios’un en büyük babası ve Symbatios’un babası, prenslerin prensi az önce bahsettiğim Asotios’un zamanında prenslerin prensi ikinci Asotios’un zamanına dek bu üç şehir prenslerin prensinin hakimiyeti altındaydı ve prenslerin prensi bunlardan haraç alıyordu. Bunun yanında, Manzikiert şehri, Apachounis, Kori ve 138 Geleneksel olarak Büyük Ermenistan Fırattan Hazarlara kadar olan ülkedir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.169 44/13 139 Metinde hatalı verilmiştir. Kars sadece Abas döneminde Ermenistan’ın başkenti olmuştur. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.169 44/14 69 Charka140 diyarları ile birlikte Manzikiert emiri Aposebatas ve iki erkek kardeşi Apolesphouet ve Aposelmis sadakatlerini imparatora sunup şehirleri karşılığında haraç ödedikleri zamana dek aynı prenslerin hakimiyeti altındaydı, ve prenslerin prensi Romalıların hizmetkarı ordu onun tarafından atandığı ve rütbesini ondan aldığı için hükümdarı olduğu şehirlerin, kasabaların ve bölgelerin Roma imparatoruna da ait olduğu açıktır. Büyük Ermenistan’ın prenslerin prensi Symbatios, İran (Persia) emiri Aposatai tarafından tutsak edilip boynu vurulunca Aposebatas Manzikiert şehrindeki tahtı ile birlikte Chaliat ve Perkri şehirlerini ve Arzas kazasını hakimiyetini eline geçirdi. Aposebatas’ın ikinci erkek kardeşi Apolesphouet ve onun yeğeni ve üvey oğlu olan Achmet, Chliat, Arzes ve Altzike 141 şehirlerinin hakimiyetini üstlendiler ve onlarda Romalıların imparatoruna bağlılıklarını sundular, bunun hakimiyetini tanıdılar ve şehirleri karşılığında en büyük kardeş Aposebatas’ın yaptığı gibi haraç ödediler. Aposebatas ve Aplesphouetin üçüncü erkek kardeşi Tzermatzou şehrinin ve civarını hakimiydi ve tıpkı en büyük erkek kardeş Aposebatas ve ikinci erkek kardeş Apolesphouet gibi o da Romalıların imparatoruna sadakatini sundu ve haraç ödedi. Aposebatas’ın ölümü üzerine oğlu Abderacheim Manzikiert şehri ve topraklarına ve tüm mülküne sahip oldu. Abderacheimin ölümü üzerine 140 Kharkhorounik ve Charka Malazgirt’in kuzey batısında ve batısında bulunan iki sınırdır. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.170 44/41 141 Van gölüne bakan bir tepedeki kaledir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.170 44/57 70 Aposebatas’ın ikinci erkek kardeşi ve Abderacheim’in amcası olan Apolesphouet Manzikiert şehrine ve az önce bahsettiğim tüm memleketlere hakim oldu. Üçüncü erkek kardeşinin ölümü üzerine de, Aposelmis Manzikiert ve bahsetmiş olduğum tüm memleketlerin hakimi oldu. Aposebatas’ın Abderacheim ve diğeri de Apelmouze adlı iki oğlu vardı. Apolesphouet’in Achemet isimli bir üvey oğlu aynı zamanda yeğeni vardı. Achemet onun öz oğlu değil üvey oğlu ve yeğeniydi. Aposelmis’in şu anda Manzikiert’in hakimi olan Apelbart isimli bir oğlu vardı. Aposebatas’ın ölümü üzerine oğlu Abderachim’i emir olarak bıraktı, ancak diğer oğlu Apelmouze yalnızca bir bebekti ve bu yüzden de babasının ve kardeşinin yerine geçmek için uygun değildi. En büyük kardeş Aposebatas’ın tahtı Manzikiert şehrindeydi ve az önce de dediğim gibi Apachounis Kori ve Charka memleketlerini hakimiydi ve Roma imparatoruna haraç ödüyordu; onun ölümüyle oğlu Abderachcim yerine geçti ve o da haracını ödedi. Erkek kardeşi Apelmouze yukarıda da bahsedildiği üzere yalnızca bir bebekti. Abderacheim’in ölümü üzerine kardeşi Apelmouse henüz bir bebek olmasından ötürü Manzikiert ve yukarıda bahsi geçen memleketlerin mülkiyeti ikinci kardeş Aposebatas’a, yukarıda bahsetmiş olduğum Apolesphouet’e, yani amcasına geçti. Apolesphoet’in ölümü üzerine Aposebatas’ın üçüncü erkek kardeşi yani Aposelmis Manzikiert şehrinin civar bölgeleri ile birlikte hakimiyetine aldı. Apolesphouet’in üvey oğlu ve yeğeni olan daha önce bahsetmiş olduğum Achamet Apolesphouet’in izni ve vasiyeti ile Chliat, Arzes ve Perkri’nin 71 hakimiyetini üzerine aldı. Çünkü az önce de söylendiği üzere Apolesphouet’in bir oğlu yoktu ve bu yüzden yeğeni ve üvey oğlu Achemet’i tüm mülkünü, şehirlerinin ve arazilerini mirasçısı yaptı. Aposelmis’in ölümü üzerine oğlu Apelbart Manzikiert şehrine çevresindeki arazilerle birlikte sahip oldu. Fakat Achmet Chliat, Arzes ve Altzike şehirlerinin hakimiydi. Bu Achmet’e daha önce söylendiği üzere imparatorun hizmetkarıydı ve o da kendi adına ve amcası Apolesphouet adına haracını öderdi. Fakat Apelpant kurnazlık ve hile ile Achmet’i katletti ve bu üç şehri yani Chliat, Arzes ve Altzikeyi hakimiyeti altına aldı. İşte bu şehirler kendi mülkü olduğu için imparator tarafından geri alınmalıdır. Yukarıda bahsi geçen bütün bu şehirler ve diyarlar hiçbir zaman Persia’nın ya da sadık komutanların hakimiyeti altında olmamıştı. Bunlar imparator Leo döneminde prenslerin prensi Symbatios’un hakimiyeti altında ve sonrasında yukarıda bahsi geçen üç kardeşin yani Aposebatas, Apolsphouet ve Aposelmis’in idaresi altındaydı ve onların zamanında imparatorun hizmetine girdiler, Roma imparatorlarına haraç ödediler. Eğer bu üç şehir yani Chliat, Arzes ve Perkri imparatorun hakimiyeti altında olursa, bir pers ordusu Romalıların memleketine saldıramaz. Çünkü bu şehirler Roma diyarı ve Ermenistan arasındadır ve ordular için bir bariyer ve mola yeri vazifesini görmektedir. 72 Bölüm XVII.Cherson Şehrinin Hikayesi Diocletian 142 Roma’nın imparatoru ve Themistus’un oğlu Chersonitelerin yurdunun baş yargıcı ve baş piskoposu iken, Criscoronus’un oğlu Bosporianlı Sauromatus 143 Maeotic gölü(Azak Denizi) civarında yaşamakta olan Sarmatyalıları toplayıp Romalılar’a karşı yürüyüşe geçti ve Lazi 144 yurdunu işgal edip orada bulunanları yenilgiye uğrattıktan sonra Halys(Kızılırmak) nehrine kadar ilerledi. Lazi yurdunun ve Pontic(Karadeniz toprakları Pontus) toprakların yakılıp yıkıldığını öğrenen imparator Diocletian, Sarmatlılar’ı durdurmak niyetiyle oraya bir ordu gönderdi. Ordunun komutanı Romalı subay Konstans 145 ’tı ve Konstans orduyla Halys ırmağına varınca oraya oturdu ve Sarmatlılar’ın Halys ırmağını geçmesine mani oldu. Ve tek başına onlara karşı direnemeyen Konstans, Bosporanlar ve Maeotic gölünden gelenlerin komşularından bazılarının Sauromatus’un duyup savaştan çekilmesi için bunlar üzerine gönderilip savaştırılmadıkça ve aileleri yağmalanmadıkça Sarmatyalılar’ı süremeyeceğini ve bunu bir mesajla imparatora iletilmesi gerektiğini, böylece imparatorun Chersonlular’a elçi gönderip komşuları Sarmatlılar’a karşı ailelerine saldırması için kışkırtabileceğini ve bunu duyan Sauramatus’un hızla savaştan çekileceğini 142 Diocletian Dalmaçya’da doğmuş ve Split’te ölmüştür. Diocles, genellikle bu isimle bilinir, orduya girebilmek için kendi kökenini saklamıştır ve imparatorluğa kadar yükselmiştir. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:1 s.626 143 Diocletian hanedanlığının Thatharses süresince Bosporanlı tarihi yöneticidir. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.206 53/3 144 Karadeniz’in doğu kıyılarında uzanır ve Phasis nehrini içine alan dağların kenarındadır. Lazika sıksık Tzanika ile karıştırılır. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:2 s.1199 145 Konstans’ın kariyeri hakkında bilgi yoktur. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.206 53/10 73 düşündü. İmparator Diocletian bunu duyar duymaz Chersonlular’a haber yollayıp savaşta kendisine katılmalarını Bosporanlar ve Sarmatlar’ın yurtlarına saldırıp ailelerini tutsak etmelerini buyurdu. Cherson yurdunun baş yargıcı(magister) ve piskoposu o dönem Papias’ın oğlu Chrestus idi ve Kersonlular imparatorun buyruğuna canı gönülden itaat ettiler ve böylece Sauramatus şehrini, Bosporus’u ve Maeotis’in kalelerini ele geçirmek için neler yapabileceklerini tasarlamaya giriştiler. Komşu kalelerin erkekleriyle bir araya gelip askeri yük arabaları inşaa ettiler ve içlerine arbalet denilen mancınıklar yerleştirip Bosporianlılar’ın şehrine vardılar. Gece pusu kurduktan sonra, içlerinden çok azı şehirdeki savaşa katıldı ve surların önünde şafaktan üçüncü saate kadar savaştıktan sonra yük arabalarında bulunan mancınıkları açık etmeden sözde kaçmaya başladılar. Tabii Bosporusta bulunanlar Chersonlular’ın sayılarının az olmasından dolayı yenildiklerini ve kaçmakta olduklarını düşünüp tam bir özgüven içinde onları takip etmek için surlardan dışarıya hücum ettiler. Fakat yavaş yavaş çekiliyor gibi görünen Chersonlular kendilerini takip eden Bosporanları mancınıklarla mahvettiler ve geride pusuya yatan Chersonlular işe koyulup Bosporanları kuşatıp hepsini kılıçtan geçirdiler, dönüp Bosporus’u benzer bir hareketle Maeotic gölü üzerindeki kaleleri ve Sarmatlar’ın bütün ailelerini zapt ettiler. Savaşanlar dışındaki hiç kimseyi kılıçtan geçirmeyip, onların canlarını bağışladılar. Bosporus’u sarıp himayeleri altına aldılar. Bir kaç gün geçtikten sonra Papias’ın oğlu Chrestus Sarmatlar’ın kadınlarına şöyle seslendi: ‘Sizinle savaşmak gibi bir niyetimiz yoktu ama Sauromatus Romalılar’ın yurdunu yakıp yıkmaya giriştiği için bu sebepten ötürü bizler tebası 74 olduğumuz Roma imparatorunun emriyle sizinle savaştık.Bu yüzden şimdi, eğer şehrinizde yaşayacaksanız gelin kralınız Sauromatus’a Romalılarla barış yapmasını ve o bölgelerden geri çekilmesini ve bizimde sizleri serbest bırakmamız için ve yurdunuza geri dönebilmeniz için elçiler gönderelim; fakat ancak Sauromatus bizim elçilerimize buraya kadar refakat eder ve kendi adamlarıyla barış haberini gönderirse sizi serbest bırakırız ve geri çekiliriz; fakat eğer Sauromatus herhangi bir hile ile bize burada saldırıp yok etme inancıyla ilerlemeye çalışırsa, izcilerimiz aracılığıyla bunu öğrenir ve küçük büyük hepinizi kılıçtan geçirir, ardından geri çekiliriz. Peki bütün ailesi ve şehri yok edildikten sonra Sauromatus’un eline ne geçecek? Bunu duyan Sauromatus’un kadınları hevesle, şevkle gerekli hazırlıkları yaptılar. Bosporoslularla birlikte Chersonlular Sauromatus’a neler yapıldığını ve neler söylendiğini bildirmek için beş elçi gönderdiler. Elçiler Halys nehri bölgesinde Sauromatus’a ulaşınca, Bosporanlar’a Chersonlar tarafından yapılan her şey anlatıldı. Derin bir endişe duyan Sauromatus ‘Yorgun olduğunuz için birkaç gün dinlenmenizi arzuluyorum, sonra dediğiniz herşeyi yapacağım’ dedi. Roma’nın elçilerine gidin ve onları, size verdiğim sözlerin gerçek olduğu ve yalan söylemediğim konusunda ikna edin.’Chersonlular Sauromatus’un elçileri ile birlikte Konstans’a gittiler ve aralarında geçen konuşmaları, Sauromatus’un ailelerini nasıl tutsak ettiklerini Bosporan diyarında ve Maeotic gölünde neler yaptıklarını ve Sauromatus’un bunun üzerine barışa nasıl yanaşmak zorunda bırakıldığını anlattılar. Bunu duyan Konstans’ın canı sıkıldı ve Chersonlular’a ‘Onlara çok fazla altın vermek üzere anlaştığıma göre sizin benimle olan işbirliğinizin bana ne faydası olacak ki?’ dedi. Bunun 75 üzerine Chersonlular ona ‘Üzülmeyin Efendim. Eğer dilerseniz ödemeniz karşılığında yapmış olduğunuz anlaşmayı bozabiliriz’ dediler. Konstans ‘ bu nasıl mümkün olabilir?’ diye sordu. Chersonlular ‘siz üzerinize düşeni yapın ve Sauromatus’a şunu bildirin: Aramızda yaptığımız anlaşmalar geçerlidir; ve şimdi sizin açınızdan bakıldığında ben de Romadan orduyla bu yana gelirken masraf yaptığıma ve büyük kayba uğradığıma göre, siz de üzerinize düşeni yapın ve bunların bedelini bana ödeyin, bende size ailelerinizi ve şehrinizi geri vereyim.’ Konstans çok mutlu oldu ve bu mesajı Sauromatus’a gönderdi. Sauromatus bunu duyunca canı çok sıkıldı ve Konstans’a şunları ifade eden bir mesaj gönderdi:’ Ne bir şey ödeyeceğim ne de alacağım. Ancak bana Chersonlular’ı gönder ki bende geri çekilebileyim.’ Chersonlular Konstans’a ‘Bütün mahkumları geri alıncaya kadar bizi göndermeyin.’ Dediler. Sonra Konstans Sauromatus’a ‘ Esir olarak elinde tuttuğun herkesi bana gönder ve ben de Chersonlular’ı göndereyim’ diyen bir mesaj gönderdi. Sauromatus bunu duyunca gönülsüzce ve istemeye istemeye de olsa elinde tuttuğu tüm esirleri son ferdine kadar geri gönderdi. Böylece Konstans baskınlarda ele geçirilen tüm tutsakları geri aldıktan sonra Chersonlular’dan iki elçiyi yanında tuttu ve diğerlerini Sauromatus’a gönderdi. Sauromatus bunları aldı ve Bosporan ve ailelerinin teslim edileceği kendi adamları ile birlikte Lazi yurdunun dışına gönderdi. Sauromatus kendisi de Chersonlular dürüstçe aileleri teslim edip geri çekilsinler diye ordusuyla birlikte dizili bir halde yürüyüşe geçti. Chersonlular Bosporan’da kendi elçilerini alıp Konstans ve Sauromatus tarafından yapılanları öğrendikten sonra Sauromatus’un adamlarına hem Bosporus’u ve Maeotis’in kalelerini ve ailelerini söz verdikleri 76 gibi zarar görmeden teslim ettiler ve barış içinde memleketlerine döndüler. Konstans’ta Sauromatus’un Roma topraklarından çekilmesi üzerine Roma’ya doğru yola çıktı ve Chersonlularca yapılan herşeyi imparatora anlattı; ve yanında iki de Cherson elçisi getirmişti ve imparator onlarla da görüşüp cömertçe ödüllendirdi, minnettar ifadelerle teşekkür edip onlara şöyle seslendi: ‘’ Minnettarlığımın bir ifadesi olarak işbirliğiniz ve iyilikleriniz karşılığında size ve şehrinize ne bahşedebilirim? ‘’ Onlar imparatora ‘’ Biz Efendim kendimiz için hiç bir şey dilemiyoruz, ancak sadece şunu temenni ediyoruz; Majestelerinin özgürlük taahütünü ve ödemekte olduğumuz haraçtan muaf tutulmayı ‘’ dediler. İmparator ricalarını memnuniyetle kabul etti, hiç çekinmeden onlara özgürlüklerini ve yıllık haraçtan muaf tutulma imtiyazını bahşetti ve bir sürü armağanla birlikte Roma İmparatorluğu’nun gerçek birer ferdi olarak Cherson diyarına gönderdi. Sarmatlılar’la yapılan savaştaki cesurca desteğinden ötürü Konstans’ta İmparator Diocletian tarafından cömertçe ödüllendirildi, soylu ve meşhur oldu, ve Diocletian Nikomedia 146 ’ya inzivaya çekildikten kısa bir süre sonrada Romalılar’ın imparatoru olarak ilan edildi. Konstans’ın ölümü üzerine, oğlu Konstantine Roma’da imparator oldu, Byzantiuma geldiğinde ve İskitler 147 ’in belli başlı kimseleri ona karşı ayaklandığında babasının Chersonlular’ın iyilikleri ve işbirlikleri hakkında 146 Bugünkü İzmit. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:3 s.1483 147 İskit, Skyths, Saka. Bazı kaynaklara göre Kuzeyli anlamında kullanılmıştır. M.Ö. VIII. yy ile M.Ö. III. yy arasında Avrupa’nın doğusu ile Orta Asya arasında yaşamış göçebe bir halktır. X.yy ve XI.yy kaynaklarında özellikle Psellos’un Kronographiasında İskit kelimesi Slav anlamında kullanılmıştır. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:3 s.1857 77 söylediklerini aklına getirdi ve Cherson yurduna elçiler gönderip kendilerine İskitler’in diyarına gidip kendisine karşı ayaklananlarla savaşmalarını emretti. Chersonlular’ın o dönemdeki baş magistratesi ve başpiskoposu Diogenes’in oğlu Diogenes’ti ve Chersonlular memnuniyetle imparatorluk emrine itaat edip büyük bir hevesle askeri yük arabaları ve arbaletler148 inşa ettikten sonra İster nehrine vardılar; nehri geçtikten sonra isyancıların karşısında sıraya dizilip onların kökünü kazıdılar. Kazandıkları zaferi duyan imparator ülkelerine dönmelerini buyurdu, fakat baş magistrateyi Byzantium şehrine davet edip kendisine minnettarlıklarını ifade ettikten sonra şöyle seslendi: ‘ Yine bizim adımıza tıpkı saygı değer yüce atalarımızın zamanında olduğu gibi sadık bir biçimde çaba harcadığınız için, bizlerde Romalılar’ın şehrinde imparatorluk hükümetimizce size zaten bahşedilmiş olan özgürlük ahdi ve haraç muafiyetini tasdik ediyoruz, ve buna ek olarak şehrinizin güzelleştirilmesi için imparatorluk pelerini, nişanı ve bir altın taç ile birlikte altın bir heykel; ayrıca sizin ve denizcileriniz için özgürlük ve haraçtan muafiyet imtiyazı ve de sevginizin saflığının karşılığı olarak da saygıdeğer kişiliklerimizin benzerliğini ifade eden yüzükler veriyoruz. Zaman zaman sizlerden bizlere ulaştırılması gereken rapor ve dilekçeleri bu yüzüklerle mühürleyiniz ki böylece elçileriniz tarafımızca bilinsin; ve bütün bu bahşettiklerimize ek olarak oklarınızın yapımı için yıllık sicim, kenevir, demir ve yağ, okçular olabilmeniz için de size bin kişilik askeri tayın veriyoruz. 148 Tarihsel olarak Doğu Asya, Avrupa ve Akdeniz’de önemli rol oynayan ve en güçlü zırhları bile delebilecek güce sahip ilkel savaş aracıdır. Avrupa’da X. ve XI. yy’da kullanılmaya başlanmıştır. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:1 s.152 78 Bütün bu malzemeler ve hibeler her yıl buradan Cherson yurduna tarafımızca gönderilecektir.’ Chersonlular bu istikakı alınca kendileri ve oğulları arasında pay ettiler ve böylece birlik oluşturdular, ve işte bu yüzden bugüne dek oğullar babalarının asker eksiğini tamamlamak için birliğe yazılırlar. Diogenes ve mahiyetini Tanrı’nın sevgili oğlu Konstantine tarafından çok sayıda malzeme ve hediye ile onurlandırıldı ve yüce imparator tarafından bahşedilen hediyelerle birlikte Cherson yurduna döndü. Bu olaylar cereyan ettikten birkaç yıl sonra Lazike’ye saldıran Criscoronus oğlu Sauromatus’un torunu Sauromatus Maeotic gölünden savaşçı bir gücü bir araya topladı ve görünüşe göre imparator Diocletian zamanında büyük babasına yapılan aşağılamanın intikamını almak amacıyla Chersonlular’a karşı ayaklandılar. O zaman Chersonlular’ın başında baş magistirate ve başpiskopos olan Supolichus’un oğlu Byscus bunu öğrenince kendi cephelerinde Sauromatos’a karşı dizildiler. Kapha denilen bölgede Sauromatusla karşılaşıp savaşa tutuştular Tanrı’nın yardımıyla Chersonlular onu yenilgiye uğratıp ordusuyla birlikte yurtlarından öteye sürdüler; Sarmatusla savaşıp onu yenilgiye uğrattıkları Kapha denilen bu yerde sınır taşları diktiler ve bu Sauromatus ve kendisiyle birlikte sağ kalanlar aralarında dikilen bu sınır taşlarının ötesine savaş niyetiyle geçmeyeceklerine ve taşlarca belirlenen sınırlarında kalacaklarına dair kati suretle yemin ettiler. Ve böylece Sauromates Bosporan’a, Chersonlular da kendi evlerine geri döndüler. Bunlar olduktan birkaç zaman sonra bir kez daha başka bir Sauromatus ayaklandı ve beraberindeki Maeotic gölünden gelen çok sayıda adamla 79 birlikte ilk Sauromatus tarafından hiçbir Bosparanlının savaş niyeti ile geçemeyeceğini ifade eden yeminle dikilen sınır taşlarını ötesine intikam almak ve zorla kendilerinden alınan toprakları geri almak arzusuyla geçtiler. O dönemlerde Cherson yurdunun baş yargıcı ve baş piskoposu Pharnacus’un oğlu Pharnacust idi ve Chersonlular kendi taraflarında Sauromatus’a karşı hizaya geçtiler ve iki taraf yukarıda bahsi geçen Kapha bölgesinde karşılaştı, her bir taraf dağlarda pozisyonunu aldı. Çok iri cüsseli olan, kendisine ve de mahiyetinde olan çok sayıdaki adama güven Sauromatus Chersonlular’a küstahça böbürlendi. Fakat Sauromatus’a kıyasla daha küçük cüssede olan Pharnacus Sauromatus’un sayısal çokluğunu görünce, çok sayıda canın yok olmasından kaçınmak için ordusuyla konuşup Sauromatusla tek kişilik bir dövüşte savaşması gerektiğine hükmetti. Aralarında uzlaşmaya vardıktan sonra Pharnacus Sauromatus’un adamlarına şöyle seslendi:’Böylesine büyük bir kalabalığın yok edilmesine ne gerek var? Sizler bu savaşa kendi arzunuzla değil Sauromatus’un buyruğuyla girdiniz. O zaman onu benimle tek başına dövüşmesi için zorlayın ve eğer Tanrı’nın inayetiyle onun hakkından gelirsem sizler zarar görmeden evlerinize dönerseniz, o ve şehri benim hakimiyetime geçer; ama o eğer benim hakkımdan gelirse, bu durumda da sizler kendi evlerinize geri dönersiniz ve o da benim yurdumun sahibi olur.’ Sarmat gürhu bunu sevinçle kabul ettiler ve Sauromatus’a Pharnacusla tek kişilik bir dövüşte savaşmasını söylediler. Böylece Sauromatus kendisinin dev gibi cüssesine karşılık Pharnacus’un oldukça kısa boylu olduğunu öğrenince bu teklife çok sevindi, çünkü tamamiyle korunduğu zırhının içinde kendi gücüne güveniyordu. Bu şekilde 80 karara varıldıktan sonra Pharnacus ordusuna ‘ Ben Tanrı’nın yardımı ile bu tek kişilik savaşa girdiğimde, sizler Sauramatus’un sırtının size dönük ve yüzünün kendi adamlarına dönük, benim yüzümün size doğru olduğunu ve sırtımın düşmana dönük olduğunu gördüğünüz zaman hep birlikte sadece Ah! Ah! Diye bağıracaksınız ve bunu tekrar etmeyeceksiniz.’ dedi. Ve böylece her ikisi de tek kişilik dövüş için ovaya inip ve birbirlerine karşı hamleler yaparken Pharnacus Sauromatus’un, Sauromatusta Pharnacus’un alanına geçtiği anda Pharnacus’un ordusu bir kez bağırdı ‘Ah! Ah!’. Sauromatus bu bağırtıyı duyunca o anda Pharnacus’un ordusundan gelen bağırtının sebebini anlamak için döndü. Sauromatus yüzünü geriye çevirdiği için başlığının kaplamasında bir açık oluştu ve Pharnacus derhal ona hücum edip Sauromatus’u mızraklayarak katletti. Sauromatus düşünce Pharnacus atından inip onun kafasını kesti ve savaşı kazandığı için Azaklı kalabalığı serbest bıraktı, ancak Bosporanları tutsak alıp topraklarını eline geçirdi Chersonlular’ın yurdunun ötesindeki Kybernikon’da sınır taşları dikerek Bosporanlar’a sadece kırk mil civarında bir toprak bıraktı ve bu sınır taşları bugüne kadar kalıp Kapha’daki o ilk sınır taşları geçersiz olmuştur. Pharnacus birkaç Bosporanlı yı tarım işi yapsınlar diye yanında tutup, merhamet ederek geri kalanları yurtlarına dönmelerine izin verdi ve onlarda Pharnacus tarafından serbest bırakılınca kendilerine karşı göstermiş olduğu ihsan ve merhametin bir karşılığı olarak bir sütun diktiler. O andan itibaren Sarmatlar’ın Bosporustaki hakimiyeti sona erdi. Bu olaylar daha sonra azaldı; fakat Lamachus Cherson yurdunun baş magistratesi ve baş piskoposu Asender de Bosporan diyarının kralı iken, 81 Bosporanlılar Chersonlular’a karşı kötü niyetle dolu oldukları ve kötülüklerinden de geri kalmadıkları için Chersonlular’a olan esaretlerinin intikamını almak hususunda hala istekliydiler. Ve bu yüzden Lamachus’un sadece Gykia isimli bir kızı olduğunu öğrenince, Asender’ın oğullarından biriyle evlendirilerek bir evlilik ittifakının planlarına başladılar. Böylece güvenle Chersonlular’ın yurdunda bir tutunma noktası elde edebilecekler ve intikamlarını alabileceklerdi. Cherson yurduna bu isteklerini belirtmek için elçiler gönderdiler‘Eğer bizler aramızda samimi bir sevginin var olduğunu biliyorsak ve birbirimizle olan ilişkilerimizde kurnazlık yok ise, evlilik yoluyla ittifak kurmamıza müsaade edin ve lideriniz Lamachus’un kızını kralımız Asender’in oğluna gelin olarak verin ya da onu yanınıza damadınız olarak alın ve biz de kralın oğlu aranızda iken birbirimize karşı bağlılığımız olduğunu bilelim.’Chersonlular kendilerine şu cevabı verdi: ‘Kızımızı size veremeyiz; ama eğer kralınız Asender’in oğullarından birini damat olarak kabul ederiz; ancak evlilik ile bize katılacak olan Asender’in oğlu artık hiçbir zaman yurdundaki gücüne sahip olamayacak ya da ziyaret ya da babasını kutlamak amacıyla Bosporan diyarına gidemeyecek ve eğer buna itaat etmezse, kesinlikle o saat ölür.’ Elçiler huzurundan ayrılıp Bosporanlar’ın yurduna ulaştılar ve bunu anlattılar, Asender bir kez daha Kersonlular’a elçiler gönderip şunu söyledi:’ Eğer içtenlikle konuşuyorsanız ve Lamachus’un kızını, oraya göndereceğim en büyük oğlumla evlendireceğine garanti verirseniz, evladımı evlilikle size bağlanması için göndereceğim.’ Görünüşe göre Lamachus o günler altın ve gümüş, erkek ve kadın köleler çok çeşitli türde sığır ve emlaktan oluşan servetiyle böbürleniyordu ve konağı dört 82 avluyu kaplayıp Sosae denilen yerin altına kadar uzanıyordu. Bu konağın duvarda kendi kapısı, giriş ve çıkış için dört ana giriş yolu ile birlikte diğer küçük yan girişleri vardı. Böylece hayvanları şehre girdiğinde, her bir hayvan, aygır, kısrak, inek, düve, koyun ve eşek sürüsü kendi kapısından geçip kendi ahırlarına gidiyordu. Chersonlular bu yüzden Lamachus’a Asender’in oğlunun damadı olabilmesi için yalvardılar. Lamachus ricalarını yerine getirdi ve Asender’in oğlu Kerson’a gelip Gykia ile evlendi. Yaklaşık iki yıllık bir aradan sonra Lamachus öldü; Gykia’nın annesi de ondan önce ölmüştü. Bu yüzden bir yıl geçtikten sonra, babasının ölüm yıl dönümü yaklaştığında, Gykia babasının hatırasını canlı tutmak dileğiyle şehrin baş magistratesi ve piskoposu olan Zethon’un oğlu Zethustan tüm halkla birlikte gelip kendisinden şarap, ekmek, yağ, et, av eti ve şenlik icin gereken her ne varsa almalarını, babasının vefat ettiği günün sonun kadar tüm vatandaşların eşleri ve çocuklarıyla birlikte kendi avlularında ziyafet çekip eğlenmelerini, sokaklarda dans etmelerini ve işten uzak durmalarını rica etti. Ve vatandaşlara yaşadığı sürece her yıl Lamachus’un ölüm yıldönümünde şenlik düzenlemek için gerekli her şeyi vereceğine dair yemin etti. Bunun bu şekilde ayarlanıp yeminle tasdik edilmesiyle gizlice kumpas kuran ve ihanet için uygun bir fırsat kollayan Gykia’nın kocası gelip anne ve babasına karşı göstermiş olduğu gerçek evlat sevgisinden dolayı Gykia’yı kutladı ve kendisi de eğlenmeye ve bu sözleştirilmiş törende toprağa şarap dökmeye razı oldu. Daha sonra, kutlama ve eğlenceler bitince, gizli kölesiyle Bosporusdakilere şunları bildiren bir mesaj gönderdi: Cherson’u çok sıkıntı yaşamadan ele geçirebilecek bir yol buldum; şimdi sizle bana hediye gönderiyor bahanesiyle 83 geminin kürekçilerine ek olarak belirli aralıklarla on ya da on iki tane işe yarar genç delikanlıyı gönderin ve buraya gelen gemileriniz Symbolan’a demir atıp orada beklesinler, ben gelen gençleri ve gönderilen hediyeleri at sırtında şehre taşıyacağım.’ Böylece bu şekilde iki yıl boyunca Bosporanlar her defasında birkaç kişi olarak, yanlarında şehrin kumpası anlamaması için hediyelerle geldiler ve Asender’in oğlu onları yürüyerek Symbolon’dan taşıdı ve tekrar birkaç gün sonra akşam geç vakitte elbette onları şehrin dışına gönderdi. Şehirden üç mil dışarıya gidecekler ve sonra hava zifiri kararınca geriye dönüp Liman denilen yere dönecekler ve böylece onları tekne Sosae’ye taşıyabilecek, duvarın içinde bulunan bir kapıdan onları köşke sokabilecekti. Üç Bosporanlı kölesi dışında hepsini gizledi ki o üç köle onun tek sırdaşlarıydı.Bunlardan biri Symbolon’a gider ve gemilerin ayrılması emirlerini iletir, diğeri Bosporianları geri getirir ve onları Liman’a nakleder ve sonuncusuda onları tekneyle Limandan Sosae’ye taşır ve Lamachus’un köşküne geri dönerlerdi; bu üç kölenin ajanlıkları sayesinde Gykia’nın kumpası fark etmesine imkan kalmadan gizlendikleri yerde adamların ihtiyaçları giderilirdi. O daha önce de söylendiği gibi Lamachus’un ölüm yıldönümünde, şehir şenlik yaparken ya da uyumaya gittiklerinde Bosporanlar ve köleleri işe başlayarak, şehri yakıp herkesi kılıçtan geçirebileceklerini umuyorlardı. Bu iki yıllık boşluk boyunca iki yüz kadar Bosporanlı Gykia’nın köşkünde toplanmıştı ve Lamachus’un ölüm yıldönümü çoktan yaklaşıyordu. Gykia’nın aşırı şekilde düşkün olduğu oda hizmetçisi bir hata işledi ve Gykia’nın yanından uzaklaştırıp kilit altına alındı. Kızın kapatıldığı odanın altında Bosporanlar saklanıyordu. Kız oturup keten 84 örerken ağırlık milini yere düşürdü ve mil yuvarlanıp duvarın yanındaki derin bir çatlağın içine düştü. Onu yerden toplamak için ayağa kalktığında onun çok derin bir çatlağın içine düştüğünü gördü ve o derin çatlaktan çıkartamayınca, duvarın dibinde zeminden bir tuğla çıkartmak zorunda kaldı ve çatlağın içinden bodrum odasındaki çok sayıda adamı gördü. Bunları görünce, aşağıdakilerin kendisini fark etmemesi için becerikli bir şekilde tuğlayı yerine koydu ve gizlice hizmetçilerden birini sahibesini çağırtmak için gönderdi, çünkü onun duyması ve görmesi gereken bir şey vardı. Tanrı tarafından uyarılan Gykia köle kıza gitti ve odaya girip kapıyı kapattığında köle kız ayaklarına kapandı ve şöyle dedi ‘Leydim sizinki beni gibi değersiz bir kölenin üzerinde bir güçtür; ancak sahibeme tuhaf ve fark edilmemiş bir şey gösterecektim.’ Gykia ona ‘Korkma! Konuş ve bunu ne olduğunu göster.’dedi. Köle kız onu duvara götürdü ve becerikli bir şekilde tuğlayı çıkartarak Gykia’ya şöyle dedi: ‘Leydim çatlağın içinden aşağıda saklanan Bosporan sürüsünü görüyor musunuz?’ Gykia baktı ve olaya şaşırıp şöyle dedi: ‘Bu ciddi bir entrika’ ‘ Bu olayı nasıl fark ettin?’ Köle kız ‘Kesinlikle Leydim Tanrı’nın dileğiyle, ağırlık milimi düşürdü ve bu çatlağın içine düştü ve çıkartamadığım için tuğlayı yerinden çıkartmak zorunda kaldım, o zaman onları gördüm.’ Dedi. Kıza tuğlayı yerine koymasını emretti ve kollarından yakalayıp onu kucakladı ve öptü, sonra şöyle dedi:’Hiçbir şeyden korkma çocuğum, hatan affedildi, çünkü Tanrı senin hata yapmanı dilemiş, böylece entrikayı gözlerimizin önüne serdi; şimdi bütün yapabileceğin konuyu gizli tutmak, ve sakın kimseye güvenmeye yeltenme!’ Gelecek için onu yanındaki en büyük sırdaşı olarak tuttu. Daha sonra Gykia çok fazla güvendiği iki 85 akrabasını çağırttı ve onlara gizlice şöyle dedi:’ Gidin ve gizlice piskoposları ve şehrin soylularını bir araya toplayın, ve onlara güvenebilecekleri ve verilen görevleri yerine getirebilecek üçer kişi seçmelerini söyleyin; onlara ne görev verirsem yerine getireceklerine dair yemin ettirsinler ve sonra onları gizlice bana göndersinler, bende onlara şehrin menfaatine dair önemli bir sır vereceğim. Yalnızca çabucak size ne söylüyorsam onu yapın!’ Akrabaları gittiler ve gizlice piskoposlara bunu anlattılar, onlarda derhal güvenebileceklerini bildikleri üç adam seçtiler ve onlara Gykia’nın dediği her şeyi yapacaklarına, sözlerinden asla geri dönmeyip son ana kadar kendisine ne söz verdilerse yerine getireceklerine dair yemin ettirdiler. Bu adamlar gizlice Gykiaya gittiler ve Gykia şöyle dedi:’ Sizden isteyeceğim şeyleri yerine getireceğinize dair bana yemin verebilir misiniz?’ Onlarsa şu cevabı verdi:’ Evet hanımefendi, bizler bizden isteyeceğiniz her şeyi sonuna kadar yerine getireceğimize dair size yemin ediyoruz.’ Daha sonra Gykia onlara şöyle seslendi:’ Bana yemin edin eğer ben ölürsem beni şehrin ortasına gömeceksiniz ve ben size sırrımı açıklayacağım; gördüğünüz üzere sizden, size külfet olacak bir şey talep etmiyorum.’ Adamlar bunu duyunca yemin ettiler:’ Eğer ölürseniz sizi şehrin ortasına gömeceğiz ve duvarların dışına sizi taşımayacağız.’ Gykia onların yeminlerine inandı ve şöyle dedi:’ Bana vermiş olduğunuz kefaretten ötürü şimdi size sırrımı açıklayacağım; kendi şehrinin varisi olan kocam bize karşı haset içinde ve entrikalar kuruyor ve köşküme gizlice bir sürü Bosporanlıyı sokmuş. Her seferinde birkaç tane ve toplamda iki yüz kadar silahlı kişiler ve onları kocam saklıyor, bense olaydan habersizdim; ama şimdi Tanrım bunu bana göstermek için bir olay buldu. 86 Şimdi onun planı şu, şehirde şenlik düzenleyeceğim babamın ölüm yıldönümünde siz eğlenip uyumaya gittiğinizde, gece onunla beraber olan Bosporanlılar ve köleleri hepinizi kılıçtan geçirip evlerinizi ateşe verecek. Babamın ölüm yıldönümü yaklaşıyor ve ettiğim yemin uyarınca şenlik için gerekli şeyleri her zaman olduğu gibi size vereceğim. Sizde o zaman neşeyle koşup gidip her şeyi istekli bir şekilde gelip alacaksınız, böylece o bizim olaydan haberdar olduğumuzu fark edemez ve bir iç savaş aniden patlak veremez. Bu yüzden toplu her zaman olduğu gibi şenliğinizi yapın ama makul şekilde ve meydanlarda dans edin ama herkes evinde kereste, çalı çırpı ve kuru meşaleler hazırlasın böylece şenliği ve danslarınızı sona erdirip dinlenmek için evlerinize gidiyor gibi göründüğünde, bende evdekileri paydos edip kapıları kilitlemelerini emrettiğimde, siz sessizce erkek ve kadın köleleriniz ve de tüm ev hanelerinizle yanlarınızda kereste, çalılar ve meşaleleri getirmeli; onları kapı önlerine, yan geçitler ve evin tüm etrafına yığmalı ve keresteler üzerine daha çabuk ateş alsın diye yağ dökmelisiniz. Ben dışarı çıkıp emri verince bunları ateşe vermelisiniz ve sizlerde camlardan dışarı atlayan olduğunda onları kılıçtan geçirebilmek için evin etrafında silahlarınızla durun. Şimdi gidin ve bu sırrı anlatıp size söylediğim her şeyi hazırlayın.’ Bu şeyleri üç adamdan duyunca, vatandaşlar her şeyi Gykia’nın emirlerine uygun biçimde aceleyle yaptılar. Anma günü geldiğinde Gykia neşeli gibi görünerek şehrin erkeklerine haber gönderip şenlikler için gerekli şeyleri almalarını söyledi. Kocası da buna yardım etti ve şenlikler için daha fazla şarap verilmesini rica etti. Vatandaşlar mutlulukla her şeyi aldılar ve emredildiği gibi şenliklere başladılar, bütün gün dans ettiler, ancak akşam 87 olduğunda vatandaşlar ayrılmaya ve dinlenmek için evlerine dönmeye başladılar. Tüm ev haneleriyle de şenlik yaptılar Gykia’da kendi evindeki herkese sarhoş olup uyumaları için içirdi, sadece oda hizmetçilerinin ayık kalmasını emretti ve kendisi de şaraptan uzak durdu. Çünkü mor bir kupa bulmuştu ve onu oda hizmetçisine verdi, gizlice ona içine su doldurmasını tembihledi. Kocası mor kupayı görünce, içinde su olduğunu fark edemedi. Akşam olduğunda ve az önce de söylediğim gibi vatandaşlar şenlikleri bitirince Gykia kocasına ‘Şenliğimizi yaptık; hadi gidip yatalım’ dedi. Bunu duyan kocası sadece çok mutlu oldu, yatmaya gitmek için acele etti; çünkü çevirdiği entrikalarla ilgili karısına bir ipucu verebilirdi. Böylece Gykia bütün kapı ve pencerelerin kilitlenmesini sonra da her zaman ki gibi anahtarların kendisine getirilmesini buyurdu. Bunlar yapılınca kumpastan haberdar olan özel hizmetçisine ‘ Sen ve oda hizmetçilerinin geri kalanları kucaklarınızda taşıyabileceğiniz tüm mücevherlerimi ve altınlarımı sessizce alacaksınız ve hazırlıklı olacaksınız, size emir verdiğimde beni takip edeceksiniz.’ dedi. Emrettiği gibi her şeyi yaptılar ve hazırlandılar. Tabi ki kocası şehre karşı ihanet etmeden önce birazcık kestirmek için uzanıyordu ama Gykia bütün ev halkı yatıncaya kadar uyumaktan kaçındı, ve kocası içkili alemlerden sonra adam akıllı yorgun düşmüştü. Uyuyormuş gibi görünen Gykia kocasını içeride kapatarak ustaca yatak odasını kilitledi, hizmetçileriyle beraber aşağı indi sessizce yan kapılardan çıkıp kapıları kilitledi ve hemen evin her tarafının yakılmasını emretti. Ateş yakıldı ve ev alevlere boğuldu, evin dışına atlamayı başaranlar vatandaşlarca katledildi. Bütün ev içindekilerle beraber temellerine kadar tahrip oldu ve Tanrı Chersonlular’ın şehrini hilekar 88 Bosporanlar’dan korudu. Vatandaşlar tahrip olmuş evi kazıp araziyi yeni inşaat için temizlemeyi istediklerinde Gykia buna izin vermeyip şehre karşı tertip edilen entrikaya sebep olduğu için tüm vatandaşlardan tahrip olmuş evin üzerine pisliklerini getirip dökmelerini istedi ve bu yüzden bugüne kadar bu yer Lamachus’un casus kulesi olarak çağırılmıştır. Bütün bunlar nihayete erdiğinde, Gykia’nın Tanrı’nın kudretiyle kendilerine sunmuş olduğu sayısız nimeti, kendisi için asla bir şey istemeyip şehrin kurtuluşunu her şeyin önüne koymasını gören Chersonlular, hizmetlerinin bir karşılığı olarak şehir meydanına onuruna iki bronz anıt diktiler. Bu anıtlar onun gençlik yıllarında vatandaşlara yapmış olduğu iyilikleri ve göstermiş olduğu şefkati temsil ediyordu. O müşfik yaşında baba topraklarını Tanrı’nın inayeti ile korunmasında büyük bir bilgelik göstermişti. Sütunlardan birinin üzerine o ölçülü bir biçimde süslenmişti ve vatandaşlara kocasının ihanetinin hikayesini anlatıyordu, diğerinde ise şehre ihanet edenlerle savaşırken resmediliyordu; anıtının kaidesinin üzerinde Tanrı’nın inayetiyle şehir için yaptığı tüm iyilikler yazılmıştı. Erdem sahibi bir olarak kaideyi ovaladığınızda yazılı olan her şeyi ve hain Bosporanlar’ın alt edilişini okuyabilirsiniz. Birkaç yıl sonra Cherson yurdunun baş magistratesi ve piskoposunun Philomusus’un oğlu Stratophilus olduğu zaman, üstün bir zekaya sahip olan Gykia, Kersonlular’ın ebedi sözlerini yerine getirip kendisini şehrin ortasına gömüp gömmeyeceklerini anlamak ve Chersonlular’ın kendilerini bu konuda ispatlaması için bir oyun oynamaya karar verdi. Kız köleleri ile kararlaştırdıktan sonra kendisini yaşlanıp ölmüş gibi gösterdi. Köleleri onu musalla taşına uzatıp şehrin vatandaşlarına şu mesajı gönderdiler:’ 89 Hanımefendi öldü, onu nereye gömeceğimizi bize gösterin.’ Gykia’nın öldüğünü duyunca Chersonlular mevzuyu düşünüp taşındılar ve artık onu şehrin ortasına gömeceklerine dair ettikleri yemini tutmak konusunda istekli değillerdi, ve onu alıp şehrin dışına gömmek için taşıdılar. Fakat sehpa mezara konmak üzere iken Gykia kalktı ve tüm vatandaşlara bakıp şöyle dedi:’ Sizin ebedi sözünüz bu mu? Bütün işlerinizde gerçek bu mu? Cherson vatandaşına inanan herkese eyvahlar olsun o zaman!’ Chersonlular Gykia’nın kendileri için söylemiş olduğu sözleri duyunca sözlerinden döndükleri için büyük utanç duydular ve hatalarını affetmesi için, onu yatıştırmak için etrafını sardılar ve onu öldüğünde şehrin ortasına gömeceklerine dair tekrar yemin ettiler. Gykia öldüğünde yeminlerine sadık kaldılar. Hala hayatta iken tabutunu seçtiği noktaya kurdular ve mezarının üzerine yeni bir bronz anıt yaptılar. Tamatarcha şehrinin dışında neft çıkarılan pek çok kuyu vardır. Papagia bölgesinde, içinde Zichianlar’ın yaşadığı Zichiadaki Pagi denilen yerde neft çıkartılan dokuz kuyu vardır, ancak bu dokuz kuyunun yağları aynı renk değildir, bazıları kırmız, bazıları sarı ve bazısı da siyahımsıdır. Zichiada Papagideki Sapaxi( ki anlamı toz demektir.) denilen köyde içinde neft çıkan bir dere vardır. Ama Chamouch denilen köyde neft akan başka bir pınar daha vardır. Chamouch eski zamanlarda köyü kuran adamın adıdır; bu sebepten ötürü o köye Chamouch denilmektedir. Bu yerler at değiştirmeksizin denizden bir günlük yolculuk mesafesindedir. Derzene eyaletinde, Sapikion ve Episkopion köyleri yakınlarında neft çıkarılan bir kuyu vardır. 90 Tziliapert eyaletinde, Srechiabarax köyünün altında neft çıkarılan bir kuyu vardır. Eğer Cherson şehrinin erkekleri ayaklanırsa ya da imparatorluk emirlerinin aksine hareket etmeye karar verirlerse, o zaman Konstantinopolis’deki tüm Cherson gemilerine yükleriyle birlikte el konulmalı, Chersonlu denizciler ve yolcular tutuklanıp hapse atılmalı ve daha sonra üç imparatorluk temsilcisi gönderilmelidir: Bir tanesi Armeniakoi eyaleti kıyılarına, diğeri Paphlagonia eyaleti kıyılarına ve diğeri de Boukellarian kıyılarına Cherson gemilerinin mülkiyetlerini almak, onların yüklerine ve gemilerine el koymak, adamlarını tutuklayıp onları hapse atmak ve bu olayları rapor etmek için. Dahası bu imparatorluk temsilcileri Paphlagonyalı, Boukellarianlı ticari gemilerin ve Pontus’un kıyı gemilerinin Cherson’a tahıl, şarap veya herhangi bir ticari malla geçişlerini yasaklamalılar. Daha sonra askeri vali de hazine tarafından Cherson şehrine imtiyaz olarak verilen on poundu ve iki pounluk haracı haczetmesi konusunda bilgilendirilmeli, daha sonra da askeri vali Chersondan geri çekilip başka bir şehre yerleşmelidir. Eğer Chersonlular Roma diyarına seyahat edip Peçeneklerden ticaret yoluyla ettikleri deri ve balmumunu satamazlarsa, yaşayamazlar. Eğer tahıl Aminsos, Paplagonya, Boukellarioi ve Armeniakoi uçlarından geçmezlerse, Chersonlular yaşayamazlar. 91 3.BÖLÜM ESERE İLİŞKİN NOTLAR VE ESERİN AÇIKLANMASI 92 BÖLÜM I. Peçenekler Bir devlet olamasalar da Peçenekler güçlü bir kavim olarak tarihe isimlerini yazdırmışlardır Peçenekler Batı Göktürk boylarına mensup bir kavimdir. 149 VIII. yy ’da Işık150 ve Balkaş151 gölleri arasında yaşamakta olup Batı Göktürk Devleti’nin dağılmasıyla diğer Türk boylarıyla mücadele ederek Batı’ya doğru sürülmüşlerdir. Bu ilerleyişin neticesinde Tolaç boyundan Sir Derya bölgesine geçmişlerdir. Bununla birlikte kavmin yer değiştirmesi uzun yıllar boyunca devam etmiştir. Bu bölgeye yerleşmelerinin ardından Oğuzlar’ın ilerlemesiyle Hazar Kağanlığı’na komşu olmuşlardır. IX. yy ın ortalarında bu coğrafyada başlayan göç dalgasının sebebi göçebe yaşam tarzını benimseyen bu kavimlerin hayvanları için daha iyi otlak alanlar bulma arayışı olmuştur. Peçenekler’in ilk dönem yaşayış tarzlarına dair bilgiler çok azdır. Bununla birlikte IX. yy da Emba ve Yayık bölgelerinde yaşadıkları bilinmektedir. Yazları Orta İdil bölgesinde, Kışları ise Yayık bölgesinde geçirmişlerdir. Oğuzlar’ın baskısıyla Hazar 152 Kağanlığı’na komşu olan Peçenekler’le yerleşik hayata geçmiş olan Hazarlar arasında pek de dostane olmayan ilişkiler gerçekleşmiştir. Askeri açıdan zayıflayan Hazar Kağanlığı’na giden ticaret kervanlarına sık sık saldırıp yağmalamışlardır. Peçenekler İdil’in batısına geçtiğinde Karadeniz bölgesinin bu bölümü nispeten boştu. 153 149 Akdes Nimet, Kurat, Peçenek Tarihi, İstanbul, 1937 s.26 Günümüzde Kırgızistan sınırında kalmıştır. Issık Gölü olarak geçer. Bkz: Akdes Nimet, Kurat, Peçenek Tarihi, İstanbul, 1937, s.30 151 Peçenekler’in ilk yerleşim yerleridir. Bkz: Иссык-Куль. Нарын:Энциклопедия [Encyclopedia of Issyk-Kul and Naryn Oblasts] (in Russian). Bishkek: Chief Editorial Board of Kyrgyz Soviet Encyclopedia. 1994. s.512. 152 12. Bölümde detaylı bilgi verilmiştir. 153 Akdes Nimet, Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972 s.45 150 93 Karadeniz’in kuzey bölümüne geçmeleri daha sonra Avrupa’nın ve Balkanlar’ın etnik ve siyasi yapılarında değişimlere neden olacaktır.154 Peçenekler’in tarihine ait kaynaklar çoğunlukla bu kavimle savaşa tutuşan devletler tarafında kaleme alınmıştır. Rus ve özellikle Bizans kaynakları bizlere güvenilir bilgiler sağlamaktadır. VII. Konstantine Porphyrogenitus’un kaleme almış olduğu De Administrando İmperio adlı eser Bizans- Peçenek siyasi ilişkilerinin anlaşılması açısından iyi bir kaynak teşkil etmektedir. Öte yandan Rus kaynaklarında ise daha çok Ruslar ve Peçenekler arasında yaşanmış olan savaşlardan bahsedilmektedir. Peçenekler’in Ruslar ve Bizans imparatorluğu ile yakın münasebet içinde olmalarından dolayı bu kaynaklar daha güvenilir kabul edilmektedir. Doğu kaynaklarına bakıldığında ise Arap ve Fars kaynakları ikinci ve hatta üçüncü el bilgiler barındırmasından dolayı genel olarak daha az güvenilirdir.155 Peçenek adının kökenleri hususunda çeşitli görüş farklılıkları bulunmaktadır. İsmin kökeni yinede bir akrabalık terimi olan ‘bacanak’ kelimesine dayandırılmaktadır. 156 Peçenek adı kaynaklarda Yunanca Patzinak, Latince Pacinacea-Bisseni-Bizzenus, Rusça Peçenyeg, Bulgarca Peçenegi, Hırvatça Peçenezi, Macarca Besenyo, Ermenice Badzinag ve Çince Pei Ju olarak yer almaktadır. 157 Öte yandan Türk kaynaklarında ve Gök-Türk kitabelerinde Kenger, Kengeris isimleriyle anılmaktadır. İmparator Konstantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio adlı eserinde Peçenek ulusu 154 Akdes Nimet, Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972 s. 46 155 Akdes Nimet, Kurat, Peçenek Tarihi, İstanbul 1937 s.50 156 Sadettin, Gömeç, Türk Tarihinde Peçenekler, AÜDTCF Dergisi, c.53, 2013 s.2 157 Uli, Schamilogi, The Name of The Pecheneges in ibn Hayyan’s AL-MUQTABAS, Jurnal of Turkish Studies, 1984 s.216 94 hakkında bilgi verirken onların iki boyundan ‘Kangar’ olarak söz eder ve Kangar kelimesinin yiğit soylu anlamına geldiğni belirtir. 158 XI. yy ın en önemli eserlerinden biri olan Anna Komnena’nın ele aldığı Alexiad adlı eserde Peçenekler’den Skitler159 olarak bahsedilmektedir.160 Peçenekler 150 yıldan fazla bir süreyle Karadeniz’in kuzeyine hakim bir şekilde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak ‘Uruğ’ sistemiyle yönetilmelerine rağmen asla bir devlet kuramamışlardır. 161 Uruğlar halinde yaşamış olan Peçenekler göçebe hayatın gerekliliklerinden olan yazlak ve kışlak hayatını benimsemişler, sürekli hayvanları için bir otlak arayışı içinde olmuşlardır. Bu kavim yaşam koşullarının çetin olması nedeniyle askeri sisteme göre bir nizam kurmuşlardır. Sert ve mücadeleci yaşam koşulları onları küçük yaşta ata binip silah kullanmak zorunda bırakmıştır. 162 Aileler, obalar, oymaklar hepsi askeri bir nizama ve disipline tabi idiler.163 VIII.yy dan XII.yy’a kadar devam eden Peçenek akınları Karadeniz’in güneyinden başlayarak Avrupa ve Balkanlar’ın şekillenmesine neden olmuşlardır. Sonunda ulaştıkları yerlerde diğer milletlerce asimile edilerek kimliklerini yitirmişlerdir. 158 Constantine Porhyrogenitus, De Administrando İmperio, Gyla Moravcsik- R.J.H. Jenkins, Washington, 1967 s.145 159 M.Ö. VIII.yy ile M.Ö. III.yy arasında Avrupa’da ve Orta Asya’da yaşayan topluluklardır. Saka, İskit olarak da kaynaklarda yer almışlardır. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, Oxford University Press, 1991 c:3 s.1857 160 Anna Komnena, Alexiad, Çev. Bilge Umar, İstanbul 1996 s.155 161 Akdes Nimet, Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972 s.59 162 Akdes Nimet Kurat, Peçenek Tarihi, İstanbul 1937 s.58 163 Akdes Nimet, Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972 s.58 95 Açıklamalar Anna Komnena, Alexiad, Çev. Bilge Umar, İstanbul 1996. Constantine Porhyrogenistus, De Administrando İmperio, Gyla MoravcsikR.J.H. Jenkins, Washington, 1967. Gömeç, Sadettin, Türk Tarihinde Peçenekler, AÜDTCF Dergisi, c.53,2013. Kurat, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972. Kurat, Akdes Nimet, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972. Kurat, Akdes Nimet, Peçenek Tarihi, İstanbul 1937. Mesudi, Muruc Ez-Zeheb çeviren: D. Asen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2011. Minorsky, V, Hududü’l Alem Mine’l Meşrik ile’l Magrib, çeviren: Murat Ağari, Kitapyurdu Yayınevi, İstanbul 2008. Mukaddesi, İslam Coğrafyası (Ahsenü’t Takasim) çeviren: Ahsen D. Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2015. Nemeth, Gyula, Peçenek ve Kumanlar’ın Dili, Belleten s.14-15, Ankara,1951. Pritsak, Omeljan, The Pechenegs: A Case of Social and Economic Transformation, Journal Article in Archivum Eurasiae medii aevi, 1975. 96 Schamilogi, Uli, The Name of The Pecheneges in ibn Hayyan’s ALMUQTABAS, Jurnal of Turkish Studies, 1984. Иссык-Куль. Нарын:Энциклопедия [Encyclopedia of Issyk-Kul and Naryn Oblasts] (in Russian). Bishkek Chief Editorial Board of Kyrgyz Soviet Encyclopedia. 1994.: 97 BÖLÜM II. Ruslar’ın Kökeni Günümüzde Rusya olarak bilinen bölge Orta ve Batı Avrupa’dan Sibirya’nın derinliklerine kadar uzanan çok büyük bir ovadır. Bu devasa ovanın güneybatısında Karpatlar 164 , güneyinde Kafkaslar, doğusunda Pamir Dağları 165 , Altay Sıradağları 166 ve Tanrı Dağları 167 bulunmaktadır. Yine bu ova tarih boyunca bu coğrafyada yaşayan toplumlar için büyük önem arz eden nehirleri barındırmaktadır. Bu nehirlerin birçoğu kuzey güney doğrultusunda akmaktadır ve Baltık ve Kuzey Buz Denizini ya da Karadeniz ve Hazar Denizine akmaktadır.168 Bu nehirlerin en önemlileri Dnyeper, Don, Volga, Dnester (Turla), Amur, Kuzey Dvina ve Pechora’dır. Akarsular kadar göller de büyük Rus ovasında önemli bir yer tutmaktadır. Bölgenin en önemli gölleri Avrupa tarafından Ladoga ve Onega, Sibirya tarafında ise Baykal bulunmaktadır. Bulunduğu coğrafi enlemler ve yüksek dağ sıralarıyla kuşatılmış olması Rusya’nın ikliminde en önemli etkenlerdir. Bölgede sert karasal iklim hakimdir. Bu iklim özelliğine bağlı olarak çok çeşitli bitki örtüsüne rastlamak mümkümdür. Öncelikle bu diyarın yaklaşık %15’ini tunduralar yani bataklık, yosun, turba ve çalılıklardan oluşan topraklar teşkil eder. Bugün böylesine çeşitli yeryüzü şekillerine sahip bu topraklarda yaşayan Ruslar dediğimiz ulusun ataları birden çok etnik yapının oluşturduğu bir 164 Doğu Avrupa’da bir dağ silsilesi Bkz: Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2010, c:35 s.167 165 Himalaya dağlarının kuzey silsilesi Bkz: Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2010, c:18 s.251 166 Rusya, Moğolistan ve Çin’e uzanan dağ sırası. Bkz: Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2010, c:3 s.507 167 Orta Asya’da bulunan büyük dağ sistemi. Bkz: Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2010, c:35 s.572 168 V. Nicholas Rıasnovsky & D. Mark Steinberg, Rusya Tarihi, İnkılap Kitapevi,2011 s.20 98 halktı. Bu topluluk içinde ne kadar çok etnik grubu barındırmış olursa olsun (Örn: Hazarlar, İskitler) büyük oranda Doğu Slavlarından etkilenmişler ve Slavlaşmışlardır. Doğu Slavlar Rus havzasına VII, VIII ve IX. Yüzyıllar boyunca yerleşmişlerdir. Bu halkın konuştuğu dil Doğu Slav diliydi ve kısa zaman sonra büyük bir imparatorluk haline gelecek devletin de resmi dili olacaktır. Kendilerine ait ilk yazılı referanslar Yaşlı Pliny (Büyük Plinius)169 ve Tacitus170 gibi erken dönem klasik yazarlarına ve Bizanslı Procopius 171 ile Gotlu Jordanes172 gibi sonraki dönem tarihçilerine aittir.173 Slavlar için bu yazarların ve tarihçilerin en çok kullandıkları terimler ‘Venedi’ ve ‘Ant’ tır. Doğu Slavlarıyla ilgili en önemli kaynak XII. Yüzyıldan kalma Primary Chronicle174 yani İlk Tarih’tir. Bu kaynağa göre Doğu Slavlar, Karadeniz’den, Tuna’dan, Karpat Dağlar’ından, Ukrayna’dan ve ötesinden kuzeyde Novgorod topraklarına ve doğuda Volga’ya doğru Rus ovasına yerleşen on iki kavimdir.175 Bu halk arasında IX. yüzyılda tarım gelişmişti. Tarımın yanı sıra; balıkçılık, avcılık, arıcılık, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği, dokumacılık, 169 Yazar ve filozof olan Yaşlı Plinius, insanlık tarihinin ilk ansiklopedisini yazmıştır. Doğa tarihi adında bir derleme kitabı bulunmaktadır. Bkz: Pliny the Younger; Constantine E. Prichard; Edward R. Bernard (Editors) (1896). Selected Letters. Oxford: Clarendon Press. s. 1. 170 Roma tarihi ve imparatorluğun kuzeyindeki Germenler adı eserleriyle ünlüdür. Hatip, filozof, avukattır. Bkz: Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2010, c:23 s.212 171 Bizanslı önemli tarihçilerdendir. Savaş döneminde İmparator Justinianus’un generaline eşlik etmiş ve savaşta gözlemlediklerini kayda geçirmiştir. Justinianus'un Savaşları, I. Justinianus'un Binaları ve Gizli Tarih isimli kitapları yazmıştır. Bkz: Procopius, Bizans’ın Gizli Tarihi, çeviren: Orhan Duru, Ada Yayınları, İstanbul, 1990, s.10 172 Romalı bir tarihçi olan Jordanes, VI. yüzyılda iki tarihi eser kaleme almıştır. birisi “ de suma temporum vel origine actibusque romanorum “ diğeri ise “ romanorum, getica” dır. ilki bir dünya kronoğidir. ikinci eser ise Got Tarihi’dir. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:2 s.1072 173 V. Nicholas Rıasnovsky& D. Mark Steinberg, , Rusya Tarihi, İnkılap Kitapevi,2011 s.120 174 Old Church Slavonic: Повѣсть времѧньныхъ лѣтъ, Pověstĭ Vremęnĭnyhŭ Lětŭ, gerçek ismidir. 175 V. Nicholas Rıasnovsky& D. Mark, Steinberg, Rusya Tarihi, İnkılap Kitapevi,2011 s.125 99 çömlekçilik ve doğramacılıkla da meşgul olmuşlardır. Demiri işlemeyi biliyorlar ve ticaretle de yakından ilgileniyorlardı. Novgorod, Smalensk ve Kiev gibi üç büyük şehirleri vardı. Ruslar’ın ilk devletini işte bu üç şehirden biri olan Kiev kuracaktır. Geleneksel olarak, M.S 862 yılı Rusya tarihinin başlangıcı olarak kabul edilir. İlk tarihe göre o yıl ilk Rus hanedanlığının kurucusu olan ‘Ruirik muhtemelen iki kardeşi ve savaşçılarıyla birlikte Novgorod’a 176 ’ gelir. Novgorodda yaşayan Slavlar kendilerinden büyük haraçlar talep eden Varegler’e karşı ayaklanmışlar ve onları şehirlerinden sürmüşlerdi. Ancak kısa süre sonra kendi aralarında çatışmalar başlamıştı. Bu çatışmalar şehri kaosa sürüklemiş ve en büyük darbeyi ticaret almıştı. Slav halk umutsuzluk içinde Varenglerden geri dönmelerini ve kendilerini tekrar yönetmelerini istemiştir. Bunun üzerine Ruirik kardeşleri Askold ve Dir ile birlikte Novgorod’a gelirler fakat kısa bir süre sonra 600 mil güneyde bulunan Kiev şehrine taşınırlar ve burada ilk büyük Rus devletinin temelini atmış olurlar. Modern Rusya’nın başlangıcının bu derece romantik bir şekilde tasvir edilmesi tarihçiler tarafından günümüzde pek kabul görmemektedir. 862 tarihinin çok daha öncesinde Doğu Slavlar belirli seviyede politik bir oluşum içine girmişlerdir. Konstantinopolis şehri 360 ylında Doğu Slavlar tarafından kuşatılmıştır177. Kiev’in Dnyeper nehrinin üç koluna ve steplere olan yakınlığı Kiev’in hızla yükselmesinde büyük katkı sağladı. Novgorod, Smolensk ve diğer kuzey yerleşimlerinden nakledilen mallar burada birleştiriliyor ve 176 Novgorod ve Kiev Rusyasını yönetmek için Novgorod halkının Varaeglerden istediği hanedanlığı başı. Bkz: Ian, Grey, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc, 1970 s.17 177 Ian, Grey, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc, 1970 s.17 100 dönemin çeşitli deniz ve akarsu vasıtalarıyla önce Karadeniz’e daha sonra da Konstantinopolis’e ulaştırılıyordu. Kitabımızın yazarı İmparator VII. Konstantine detaylı bir şekilde malların Kiev’de toplanışını ve nakledilişini anlatmaktadır. Öte yandan Ruirik’in kardeşleri Askold ve Dir Peçenekler’e ve komşu Slavlar üzerindeki nüfuzlarını Kiev’den idare ediyorlardı. Şehri ticaret rotalarının ve daha sonra step göçebelerine karşı korunduğu bir üs haline getirmişlerdi. Ruirik’in halefi olan diğer bir Varagian Oleg 879’da Novgorod’a geldi Askold ve kardeşi Dir’i katletti. Oleg bunun üzerine hükümdarlığını ilan etti. Oleg aktif bir hükümdardı ve efsanelerde ‘Bilge olan’ (Veschi) olarak yaşatılmaktadır. Hükümdarlığı boyunca kuzeyde ve güneyde kabileler arasında hakimiyetini kurmuştu. İlk kez Bizans’a giden nehir yolları boyunca belli derecede bir birlik oluşmuştu. Oleg 33 yıllık hükümdarlığında zirve noktası 907 yılındaki Konstantinopolis’e yaptığı hırslı saldırıydı. Oleg’in gemilerinden Grekler ve Ruslar’a bir elçi gönderdiler ve ondan şehri yıkmamalarını talep ettiler, eğer bu teklifi kabul ederlerse, istedikleri haracı ödeyecekelerini belirttiler. Olaylar Oleg’in istediği şekilde sonuçlanmıştı ve Bizans’a zoraki bir ticaret anlaşması imzalattılar. Oleg zaferle ayrılmıştı ve Kiev’e beyaz keten, altın, meyve, şarap ve her türlü ziynet eşyasıyla dönmüştü. Bizans’ın masalsı pazarlarının kendi halkına açılmasıyla Oleg Kiev ve nüfuzunun sonraki 300 yıl boyunca büyümesinin temelleri atılmıştı. 178 178 Ian, Grey, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc, 1970 s.24 101 912 yılında Oleg öldü yerine Ruirik’in oğlu ya da torunu olan Igor yüce prens oldu. Oleg gibi Igor’da etkili bir hükümdardı. Derevlian Slavlar179’ı arasında çıkan bir isyanı bastırdı ve Peçenekler’in bir işgalini de önledi. Günümüz Türkiyesi olan Anatolia’ya ve Transkafkasya’ya ( Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan) pahalı ve başarısızlıkla sonuçlanan seferlere girişti. 944’te Bizans’a karşı bir saldırı için Peçenek ve Varagian birliklerini kiraladı. Ancak Bizans elçileri Ruslar’a bir barış ve ticaret antlaşması talep ettiler. 945’te ikinci bir Rus-Bizans antlaşması imzalandı. Ancak Igor bu antlaşmanın faydalarını göremeden hemen öldü. Igor’un oğlu Svyatoslav’ın 180 henüz küçük bir çocuk olmasından dolayı, annesi prenses Olga naip olarak ülkenin idaresini üstlendi. İsmi İskandinav kökenli olmasına rağmen, bir Pslov181 yerlisi ve Slav olan Olga ‘Kadınların en bilgesiydi.’ Igor’un katilleri Kiev’e gelip prensese evlilik teklifinde bulundular. Ancak prenses kurnaz bir devlet adamı olduğunu ispat etti ve onlara ‘ Teklifiniz beni mutlu etti; işin aslı kocam ölümde geri dönemez’ dedi. 182 Olga’nın bütün amacı kocasının katillerinden öç almak ve onları cezalandırmaktı. Olga kalenin içine tekneleriyle girecek olan Derevlianlar için büyük hendekler kazdırdı. Olga’nın kurnaz planı hakkında tüm halkı uyarıldı. Kievliler sanki bir fatih onurlandırılıyormuşçasına Derevlian gemilerini Olga’nın huzuruna taşıdılar ve daha sonra bu tekneleri adamlarıyla birlikte hendeğe yuvarladılar. Olga kocasının öcünü en ağır şekilde almıştı. 179 VI. ile X. yy’da Ukraynanın sınırlarına yakın bölgelerde yaşamış kabiledir. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:3 s.1916 180 Igor ve Olga’nın oğlu. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:3 s.1979 181 Rusya’nın kuzeybatısında yer alır. X.yyda Kiev Kağanlığına bağlıydı. 182 Ian, Grey, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc, 1970 s.25 102 Düşmanlardan kurtulur kurtulmaz, Olga pagan inanışını terketti, prensesin bu girişimi özellikle keşiş kroniklerinde sevinçle anlatılır. Bu olay ya 955 yılında Kiev’de ya da ondan üç yıl sonra Konstantinopolis’i ziyaretinde gerçekleşti. Her durumda yetenekli bir kadındı. Ülkenin genel idaresi konusunda reformlara girişti ve toprakları vergi ödeyen bölgeler şeklinde bölerek vergilerin toplanması ve ödenmesi hususunda uzmanlar atamıştı. İmparatorluk şehri Konstantinopolis Kievli tüccarların asıl hedefiydi ve muhteşem şehir Slavlar arasında çok ünlüydü. Dahası Bizansla kurulan bağlar bazı Ruslar’ın Hristiyan olmasını tetikledi ancak bunların sayıları çok fazla değildi. Bu sebepten dolayı Prenses Olga’nın Hristiyan olması önemli bir olaydı. Prensesin vaftiz babalığı İmparator Konstantine tarafından yapıldı ve Konstantine’nin eşi imparatoriçe Helen’in adını onurlandırmak için Olga Helen ismini aldı. 183 Olga’nın bu seçimi tüm Rus halkının Hristiyanlığı benimsemesi için bir adım olmadı. 184 Buna en iyi örnek Prenses Olga’nın oğlu I. Svyatoslav annesinin büyük ısrarına rağmen Hristiyanlığı kabul etmedi.185 183 Ian, Grey, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc, 1970 s.25 Ian, Grey Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc, 1970 s.25 185 Ian, Grey, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc, 1970 s.25 184 103 Açıklamalar Bushkovitch, Paul, Peter The Great, Rowman& Littlefield Publisher, 2003. Constantine E. Prichard; Edward R. Bernard (Editors) (1896). Pliny The Younger, Selected Letters. Oxford: Clarendon Press. Dmytryshyn, Basil, Medieval Russia A Source Book, 850-1700, Holt Rinehart & Winston Publisher,1990. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2010. Franklin S, Jonathan S, Emergency of Rus 750-1200, Longman Publisher, 1996. Grey, Ian, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc, 1970. Kurat, Akdes, Nimet, Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye kadar, TTK, Ankara, 2010. Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011. Perrie, Maureen, The Cambridge History of Russia vol:1 From Early Rus to 1689, Cambridge University Press, 2006. Prokopius, Bizans’ın Gizli Tarihi, çeviren: Orhan Duru, Ada Yayınları, İstanbul, 2010. Rıasnovsky, V. Nicholas& Steinberg, D. Mark, Rusya Tarihi, İnkılap Kitapevi,2011. Translated by, Cross, Hazzard, Samuel and Sherbowitz-Wetzor, Oldgerd, The Russian Primary Chronicle, Mediaeval Academy of America Vernadsky, George, Rusya Tarihi, Selenge Yayınları,2010. 104 BÖLÜM V. Bulgarlar Kimlerdir? Bulgaristan, bugün Balkanlarda; batıda Sırbistan ve Makedonya, doğuda Karadeniz, kuzeyde Romanya, güneyde Yunanistan, güneydoğuda ise, Türkiye’ye komşu olan bir Avrupa ülkesidir. Yer aldığı jeopolitik konumdan dolayı ülke tarih boyunca önemini korumuştur. Bulgarlara, Avrupa’nın güney doğusunda Karanlık Çağlardan beri rastlanır. 186 Hun İmparatorluğu187 parçalandıktan sonra, kimlikleri bilinen ilk gruptur. Bu grup Kutrigurs 188 ve Utigurs, VI. yy’da Karadeniz’e ve Tuna’nın kuzey bölgesindeki steplere yerleştiler. Kutrigurs ve Utigurs boylarının kısa sürede bu bölgede yerleşmelerinin sebebi, VI. yy’da sınır komşuları Bizans İmparatorluğu’nun askeri açıdan zayıf olmasıydı. Bulgar prensinin yaklaşık 600 yılında, vaftiz için Konstantinopolis’e gitmesi, Slav ve Avar 189 tehtidine karşı Bizans’ın diplomatik tepki göstermesine neden oldu. 190 Avarlar’ın Pannonia 191 bölgesinde genişlemeleri, hem Bizans İmparatorluğu hem de Bulgarlar için büyük tehdit oluşturuyordu. Bu tehdidi kırmak için Bulgar tarafından ‘Kubrat’ adında bir lider, Avarlar’a karşı savaş açtı ve onları geri püskürttü. Slavlarla da müttefiklik anlaşması imzalandı. Balkan havzasında 186 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.45 Asya steplerinden yola çıkarak, Avrupa’ya yola çıkan ve bu süreçte de Büyük Kavimler Göçünün sebebi olan imparatorluktur. Günümüz Avrupası’nın temellerini atmışlardır. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:2 s.957 188 Avrupa Hunlarının bir kabilesi olan Ön Bulgarların Ogurlar gibi öncül boylarından biri olduğu varsayılan Türk boyudur. Bkz: Edward Luttwak, The Grand Strategy of Byzantine Empire, Harvard University Press, 2009, s.93 189 VI.yy’da Orta ve Doğu Avrupa’da kurulmuş bir kağanlıktır. Kökeni Prototürkler’den olan kağanlık Türk kabilelerin bir araya gelmesiyle oluşturdukları birliktir. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:1 s.237 190 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.46 191 Günümüzde, Macaristan, Avusturya, Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya ve Bosna-Hersek’i içine alan bölgedir. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:3 s.1572 187 105 ve step bölgesinde lidersiz kalan pek çok grubu Kubrat kendi hakimiyeti altına aldı.192 Kubrat öldüğünde tam olarak devlet şeklini oluşturamayan kabileler, Hazarlar’ın saldırısı ile tekrar dağıldılar. En büyük grubun lideri Asparuh, günümüz Bulgar devletinin yapısını oluşturan grupları da yanına alarak Tuna Dağları’na yerleşti. Daha sonra Slav kabilelerini iterek Balkan Dağları’nın kuzeyine kadar geldiler. Bizans İmparatorluğu, sınırına çok yakın Balkan bölgesindeki denge değişimlerinden rahatsızdı. 681 yılında Bulgarlar’ın başı Asparuhla birlikte bir barış anlaşması imzaladılar ve Bizans İmparatorluğu, Bulgar devletini resmen tanımış oldu 193 Böylece devlet Bizans sınırını güvenceye alarak, Balkan Dağlarından Karpatlara kadar genişlemeyi sürdürmüştü. Devlet başkentini, Slavlarla birlikte Geç Roma’dan kalma Tuna Balkan hattında bulunan Pliskaya kurdu.194 Devlet düzenini oluşturan Asparuh’un ölümünden sonra yerine Tervel geçti. Sürgüne gönderilmiş olan Bizans İmparatoru II. Justinianus, Bulgar khanı Tervel’den yardım istedi.195 Bu isteği geri çevirmeyen Tervel II. Justinianus ile bir ittifak imzalayarak, güçlerini birleştirdiler. Bu güç birlikte Konstantinopolis önlerinde görüldüler. Ancak şehrin güçlü surlarından dolayı bir şey yapamayan bu iki müttefik, Konstantinopolis’e su borularından girdiler.196 II. Justinianus tahtını ele geçirdi ve ödül olarak Tervel’e ödül olarak yıllık haraç vermeye devam etti.197 Zafer sarhoşu olan II. Justinianus gücünü topladıktan 192 John, Fine, The Early Medieval Balkans, The University of Michigan Press, 1991 s.44 John, Fine, The Early Medieval Balkans, The University of Michigan Press, 1991 s.67 194 John, Fine, The Early Medieval Balkans, The University of Michigan Press, 1991 s.68 195 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.48 196 John, Fine, The Early Medieval Balkans, The University of Michigan Press, 1991 s.48 197 John, Fine, The Early Medieval Balkans, The University of Michigan Press, 1991 s.48 193 106 sonra ilk olarak gücünden korktuğu müttefiki Tervel’in topraklarını işgal etmek istedi. Ancak Bulgar kuvvetleri bu saldırıyı önceden engellediler. 716’ya kadar bir barış sessizliği oluştu iki devlet arasında. Bu sessizlik hem Bizans’ı hem de Bulgarlar’ı tehdit eden Arap akınları ile son buldu. Bir Bizans Bulgar ittifakı da Araplar’a karşı oluşturuldu ve Araplar geri püskürtüldü. Tervel öldükten sonra, 803 yılında büyük savaşçı Krum devletin başına geçti. Krum tahta çıktıktan kısa süre sonra, Avarlarla bir savaş yaptı ve bu savaşta başarılı oldu. Bulgarlar, doğu-batı doğrultulu büyük bir coğrafyaya sahip oldular ve Balkan havzasındaki en büyük devlet haline geldiler. Bulgar gücünden korkan Bizans İmparatoru I.Nicephorus, 807 yılında Bulgar topraklarını işgal etti.198 809 yılında ise; Bulgar ordusu Serdika’yı(Sofya) aldı ve Bizans kalelerini tahrip etti. Buna kayıtsız kalmayan I. Nicephorus Krum’un başkenti Pliska’yı yaktı. 199 Hırsı gözünü döndüren Nicephorus 811 yılında Pliska’yı taş üstünde taş kalmayacak şekilde tahrip etti. Buna rağmen Nicephorus’a barış teklif eden Krum’un teklifi reddedildi. Bu duruma sinirlenen Krum, Pliska’dan dönen imparatora tuzak kurdu ve adamlarıyla birlikte dağlık bir bölgede imparatoru sıkıştırarak öldürdü200 Krum gücüne güç katarak Burgaz’ı ve Karadeniz’in batı kıyısındaki Mesembria’yı aldı. 813’te Konstantinopolis’in surlarına tekrar dayandı ancak 814’te Krum’un ölümüyle şehir ele geçirilemedi.201 Krum’dan sonra tahta geçen isim Omurtag oldu. Omurtag dönemi 816-846’ya kadar Bizansla barş dönemi idi. İmparatorlukla oluşturulan bu dönem her iki 198 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.49 John, Fine, The Early Medieval Balkans, The University of Michigan Press, 1991 s.95 200 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.74 201 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.74 199 107 taraf içinde büyük çıkarlar sağladı ve adına Otuz Yıllık Barış anlaşması denildi. Bu anlaşmaya göre; sınır Trakya’yı iki taraf arasında bölerek Develtos(Burgaz)’dan meşhur büyük müdafaa hattı boyunca, yani Edirne ve Filibe arasında Makrolivada’ya kadar ve oradan da kuzeye Balkan dağlarına uzanacaktı.202 Bizans tehdidini bir barış anlaşması ile garanti altına aldıktan sonra iç işlerini düzenlemeye önem verdi. Nicephorus’un tahrip ettiği Pliska’yı restore etti ve ülkenin başkentini Preslav’a taşıdı.203 818 yılında Franklar ve Bulgarlar arasındaki müttefikliğin bozulması, Bulgarlar’a yaradı ve devlet topraklarını doğu batı yönlü genişletti. 204 827 yılında tüm batı bölgesini kontrolü altına almayı başaran Omurtag, Beograd, Branicevo ve Sirmium hatta doğu Slavania’nın bir kısmını da sınırları içine almayı başardı. 205 831 yılında ölen Omurtag’ın yerine Boris geçti. Boris döneminine en önemli olayı Hristiyanlığa geçiş olmuştur.206 202 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri:Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.183 203 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.57 204 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.57 205 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.58 206 Robert, Browning, Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975 s.60 108 Bulgar Devleti’nin Hristiyanlığı Kabulü ve I. Boris Hükümdarlığı IX.yy’ın sonu ve X.yy’ın başı hem Bizans İmparatorluğu hem de Balkan devletleri için oldukça farklılık gösteren ve temel yapı taşlarını değiştiren bir dönem olmuştur. İstanbul kapılarına dayanan Ruslar ve o dönemde Araplar’la mücadele içinde olan imparator patrikle birlikte halkını cesaretlendirmek istedi. 207 Böylece halkı düşman korkusunu yenebilmesi için dini yola sevk etmeye başladılar. Halk kendini Tanrı’ya adamıştı. Patriğin de katkılarıyla dönemin ilk misyonerlik faaliyeti başlamış oldu. Bizans imparatoru ve büyük patrik misyonerlik faaliyetlerinin ikinci adımı olarak bu faaliyetleri sürdürebilecek bir elçi arayışına girdiler. Hristiyan dinini ve kültürünü yayabilecek bir elçi. Bu durum için en uygun iki isim Selanik piskoposu Konstantinos (Cyrill) ve Methodios 208 kardeşlerdi. Ayrıca bu dönemde Moravya hükümdarının Bizans’tan misyonerlik konusunda yardım istemesi faaliyetlerin daha hızlanmasına ve daha başlamadan meyvelerinin alınacağı kanaatini getirmişti. Bizans İmparatorluğu bu faaliyetlerle Hristiyan patrikliğinin temeli olacak ve uzak diyarları bile kontrol edebilecekti. İlk hazırlık olarak kardeşler glogolotik adı verilen bir Slav alfabesi oluşturup Kutsal Kitaplarını bu alfabeye uyarladılar. Moravya’da büyük ses getiren bu faaliyetlerden sonra misyoner kardeşler yönlerini Bulgar Devletine doğru çevirmişlerdi. Ancak Bulgarlar daha önce davranıp Franklar’dan bir misyoner talebinde bulunmuşlardı. Bulgarlar’ın Franklar’dan misyoner talebi sınır komşuları olan Bizans’ı zora 207 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.214 208 Bizans Hristiyan teologları ve Hristiyan misyonerleridir. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:1 s.571 109 sokacak nitelikteydi. Çünkü Franklar Roma Kilisesine bağlıydılar. Bizans bu durumu askeri yolla çözmeye karar verdi ve Bulgarlar’ı karadan ve denizden kuşatma altına aldı. Bu durumdan korkan Boris Bizans’a boyun eğmek zorunda kaldı. Bizans İmparatoru Boris’i vaftiz etti ve Boris, Mikhail-Boris adını aldı209. Bizans misyonerlik faaliyetlerinde bir başarı daha gösterdi ve Bulgar Devleti Hristiyanlaşarak Bulgar kilisesinin yapı taşları konuldu. Ancak vaftiz edilen Boris’in isteği İstanbul patrikliğine bağlı bir kilise değil, kendi milletine ait bir kilisenin olmasıydı. Bizans, Boris’in bu düşüncesini kabul etmedi ve Boris tekrar yüzünü Roma Kilisesine döndü. Bulgarlar’ın bu ikilemi İstanbul Patrikliği ile Roma Kilisesini karşı karşıya bırakmıştı. Boris’in olaylı Hristiyanlığa geçiş süreciden sonra, yerine Büyük Symeon geçti. Büyük Symeon dönemi hem kilise tarafından hem de halk tarafından ‘sarayın uğurlu gücü’ olarak nitelendirilir ve yüzyıllar boyunca da herkes tarafından ‘Büyük’ olarak kabul edilirdi. 210 Symeon, dinsel yaşamı en iyi şekilde öğrenmek ve Bulgar kilisesine öncü aday olabilmek için İstanbul’da büyüdü.211 İstanbulda büyümesine rağmen hanedanlığının ilk dönemlerinde komşu Bizansla ve diğer komşularıyla savaşlar içinde buldu. Her ne kadar kilise yaşamı sürmek istese de damarlarındaki kan ataları gibi milletinin topraklarını genişletmek için akıyordu. Boris’in yarım bıraktığı işi de tamamlayarak bağımsız Bulgar kilisesini kurdu. Radikal değişiklikler yaparak 209 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.215 210 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.215 211 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.245 110 ülkesinin başkentini Preslav’a taşıdı.212 Yeni başkent sanatın ve kültürün ana kapısı haline geldi. 927’de Symeon öldü yerine oğlu Petro geçti. Petro hanedanlığın başına geldiğinde savaştan yorgun düşmüş bir halk ve mali sıkıntıları olan bir ülke vardı. Halk yorgun ve fakirken, kilise aksine gün geçtikçe zenginleşiyordu. Zar zor bağımsızlığı kazanılan kiliseye karşı güven azalmış ve düşmanlık artmıştı. Bu düşmanlığın sonucunda ‘Bogomillik’ 213 adı altında sapkın bir din ortaya çıkmıştı. Bununla beraber Bulgar Devleti’ni içte Bogomiller yerken dışarda ise kuzeyden gelen Macar istilası zayıflatmaya başlamıştı. Ekonomik ve askeri gücünü yitiren devlet 1018 yılında Bizans egemenliğine tabi oldu. 212 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.:249 213 Bogomolizm:’ X. yy’da Bulgaristan’da, Papa Bogomil tarafından kurulan düalist bir tarikattır. Bogomilisim, Orthodoksluğun temel doktrinlerini reddeder.’ Aleksander Kazhdan, Oxford Byzantium Dictionary, Oxford University Press, 1991, c:1 s.301 111 Bogomilism Bogomil hareketi, Avrupa tarihinin en dikkat çeken hareketleri arasındadır. Bogomilism hareketi Batı Avrupa’da, Bulgaristan, Makedonya, Sırbistan ve Bosna’da çok etkili oldu. İtalya ve Fransa hatta Rusya gibi ülkelere sıçrasada yeterince taraftar bulamadı. Bogomil hareketi ilk olarak Bulgar Çarı Peter zamanında 927-929 yılları arasında ortaya çıktı.214 Çar Symeon’un parlak ve fetihçi döneminden sonra başa geçen Çar Peter dönemi hiç iç açıcı olmamıştır. Çar Peter dönemindeki yönetim bozukluğu, dini, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda başarısızlık yarattı. Bu başarısız ortam Bogomil hareketinin oluşması ve yayılması için zemin hazırladı. Fakir, zengin ayrımı baş gösterdi, feodalizm güçlendi ve kilisenin nüfuzu arttı. Halkın arasında oluşan bu eşitsizlik Bogomil hareketinin güçlü bir akıma dönüşmesine neden oldu. Bogomil hareketinin kurucusu Papaz Bogomil’dir. Papaz Bogomil tarafından kurulan tarikat radikal bir kilise karşıtıdır.215 Çar Peter, köylülerin arasında fazla taraftar bulan bu hareketten çok korktu. Bu yüzden Konstantinopolis’in Patriği Theophylactus’a iki mektup gönderdi.216 Bu mektuplarda Çar, Patrikten Bogomil hareketinden kurtulmak ve bu harekete katılanları engellemek için bir öneri istemiştir. 217 Ancak Patrik’in yeterli derecede 214 Dimiter, Angelov, The Bogomil Movement, Sofia Press,1987 s.5 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.250 216 Arnold, Toynbee, Constantine Porphyrogenitus And His World, Oxford University Press, 1973 s.65 217 Dimiter, Angelov, The Bogomil Movement, Sofia Press,1987 s.29 215 112 teolojik bilgiye sahip olmamasından dolayı verdiği yanıt çok açklayıcı olmadı218. Papa Bogomil’in isim babası olduğu bu hareket günümüze kadar bu isimle anılmaya devam etmiştir. Prezbyter Kozma Bogomilism konusunda ilk bilgileri bir araya getirmiştir. Bogomolism’in doğuşuna dair ilk güvenilir kaynak Rahip Kosmas’ın Vaazı’dır.219 Bogomilismin ikinci yazması ise, Çar Boril tarafından 1211’de yazılmıştır. Fakat bu iki eserden de günümüze pek az bilgi gelmiştir. 218 J. Hamilton, B. Hamilton, B. Baysal, Bizanslı Herektiklerin Tarihi, Kalkedon, İstanbul, 2010 s.48 219 J. Hamilton, B. Hamilton, B. Baysal, Bizanslı Herektiklerin Tarihi, Kalkedon, İstanbul, 2010 s.48 113 Bogomilism Öğretisi Tüm dinlerin ve tarikatların tek tanrı (monoteizm) inancına karşı Bogomolism tarikatında düalizm220 hareketi görülür. Bogomilism hareketi büyük ve heretik221 bir hareket olarak bilinir. Bogomil öğretisi iki temel prensipten oluşmaktadır. ‘İyi’ ve ‘şeytan’. İyilik tanrıyı, şeytan ise kötülüğün simgesidir. Birbirine zıt bu iki kudret arasındaki mücadelenin bütün dünya olaylarını ve her insanın hayatını tanzim ettiğini kabul eden düalist bir doktrindir.222 Bogomilsm’e göre; başlangıçta evreni yaratan iyi bir tanrı vardı, tanrı evreni yedi katmandan ve dört elementten223 meydana getirdi.224 Dünya ‘Satan’ adı verilen bir şeytanla beraber yönetiliyordu. Satan iyi tanrıyı kıskandı ve onunla bir savaşa girdi. Bu savaştan yenilen iyi tanrı kurduğu dünyadan çekip gitti. Satan kendine yeni bir yeryüzü inşa etti. Bu yeryüzünde gökyüzü, denizler, nehirler, ırmaklar, bitkiler ve hayvanlar vardı. 225 Kendine hizmet edecek insanı yarattı ve onlara ruh bahşetti. Dualist akıma göre bu insanlar kadın ve erkek olarak vücuda geldiler. Bu hizmetçilerle beraber Satan dünyanın hakimi 220 Din ve felsefe gibi disiplinlerde çeşitli öğretilerin tanımlanması için geliştirilen bir yöntemdir. Bu yöntemde genellikle iki zıt kavram vardır. Karanlık- aydınlık, günah-sevap gibi. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:1 s.665 221 Hristiyalıkta, dinden sapanlara kilise tarafından verilen isim. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:2 s.918 222 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.250 223 Dört element; hava, su, ateş, toprak. Bkz: Dimiter Angelov, The Bogomil Movement, Sofia Press, s.:11 224 Dimiter, Angelov, The Bogomil Movement, Sofia Press,1987 s.11 225 Dimiter, Angelov, The Bogomil Movement, Sofia Press,1987 s.12 114 oldu.226 Bunun üzerine iyi tanrıya bir yardımcı verildi. O yardımcı İsa idi. İsa, Satanla savaşmak için yeryüzüne indi. Cennetten gelirkende yanında kutsal kitabı getirip, kiliseye kilitledi.227 Kilise öğretisinden farklı, olarak Bogomilism hareketinde iki farklı durum vardır; 1. Kilise öğretileri dogmatiktir228, fakat Bogomilism’de düalist yaklaşım vardır. 2. Kilise ve Bogomilism hareketinin temel sorusu ‘insanın özü’dür. Ancak ayrıldıkları nokta, kilise insan ve insan ruhunun tanrı tarafından yaratıldığını savunurken, Bogomil hareketi ise; insan şeytan tarafından yaratıldı ama ruh onu iyi olmaya zorladı. Sonuç olarak; Bogomilism kudretlilere ve kiliseye karşı kurulsa da Bulgaristan ve Makedonya’da uzun yıllar boyunca varlıklarını devam ettirdiler. Bu tarz dini ve sapkın düşünceler buhran ve kıtlık devirlerinde etrafta hep kol gezmiştir, çünkü bunların aslında çok derin bir karamsarlığa dayanan, yalnızca belirli bir düzeni değil, bütün fani dünyayı olduğu gibi reddeden dünya görüşleri, böyle zamanlarda daha kuvvetle beslenebilmekte ve protestoları kandırıcı görünmektedir.229 226 Dimiter, Angelov, The Bogomil Movement, Sofia Press,1987 s.13 J. Hamilton, B. Hamilton, B. Baysal, Bizanslı Herektiklerin Tarihi, Kalkedon, İstanbul, 2010 s.49 228 İnceleme, araştırma ve eleştiri kabul etmeyen öğretiler. Bkz: Alexander Kazhdan, The Oxford Dictionary of Byzantium, The Oxford University Press, 1991, c:1 s.644 229 Georg, Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011 s.251 227 115 Açıklamalar Angelov, Dimiter, The Bogomil Movement, Sofia Press, 1987. Browning, R. Byzantium and Bulgaria, University of California Press, 1975. Crampton. R.J, A Concise History of Bulgaria, Cambridge University Press,2006. Fine, John, The Early Medieval Balkans, The University of Michigan Press,1991. Forbes, Nevill, The Balkans A History of Bulgaria- Serbia- Greece- RumaniaTurkey, CreateSpace Independent Publishing Platform, 2014. Hamilton, Janet – Hamilton, Bernard, Baysal Barış, Bizanslı Herektiklerin Tarihi, Kalkedon Yayınları, 2010. Luttwak, Edward, The Grand Strategy of Byzantine Empire, Harvard University Press, 2009 Ostrogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Türk Tarih Kurumu, 2011. Runciman, Steven, A History of First Bulgarian Empire, Ams Pr Inc, 1980. Stephenson, Paul, Byzantium's Balkan Frontier, Cambridge University Press,2006. Toynbee, Arnold, Constantine Porphyrogenitus and His World, Oxford University Press, 1973. 116 BÖLÜM IX. IX ve X. yy’da Hazar- Bizans İlişkileri Hazarlar VII. ve XI. yüzyıllar arasında Karadeniz ile Kafkas dağlarının kuzeyinde ve İdil (Volga) nehri dolaylarında hüküm süren bir Türk devletidir.230 Doğu Avrupa’da ilk muntazam bir devlet kuran kavim Hazarlar olmuştur. Hazarlar menşei itibariyle Türk olup Orta Asya’dan gelmişlerdir. 231 Hazarlar tarih sahnesine Sabar Türkleri’nin devamı olarak çıkmışlardır. X. Yüzyıl İslam tarihçisi Mes’udi İranlılar’ın Hazar adını verdiği topluluğa Türklerin Sabar (Sabir) dediklerini söylemektedir. Günümüzde Hazar Denizi adında yaşamaya devam etmektedir.232 Hazarlar’ın işgal ettikleri saha coğrafi bakımdan çok önemlidir. Hazar Denizi ile Karadeniz arasındaki sahayı kaplıyordu. Hazarların ülkesi önceleri Terek mansaplarında iken, sonraları sıklet merkezini Aşağı İdil boyu teşkil etmiştir. Buraları İdil Nehri, Yayık, Don ve Kuban gibi dört büyük nehrin havzasını teşkil etmekten başka bu devrin en büyük ticaret yollarının kaynağında bulunuyordu. En önemlisi İdil (Volga) nehrinin kendisi idi. 233 Aşağı İdil boyuna ve oradan da Karadeniz sahillerine giden büyük kervan yolu da Aşağı İdil’den geçerdi. İran ve Bizanstan türlü sanat ve ziynet eşyası gelirdi. VIII. Yüzyıldan itibaren Doğu Avrupa’nın ekonomik faaliyet ve gelişme bakımından en elverişli yeri Ahmet, Taşağıl Hazarlar, DİA, c.17, İstanbul, 1998 s.116 Akdes, Nimet, Kurat, IV. – XVIII. yy Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri TTK Ankara 1972 s.30 232 Ahmet, Taşağıl, Hazarlar, DİA, c. 17, İstanbul,1998 s.116 233 Akdes Nimet, Kurat, IV. – XVIII. yy Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri TTK Ankara 1972 s.30 230 231 117 olmuş ve coğrafi durum Hazar Devleti’nin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.234 VIII. ve IX. Yüzyıllarda iyice genişleyen Hazar Hakanlığına İdil Bulgarları, Kama ve İdil boylarındaki çeşitli Fin kavimleriyle Burtaslar ve Orta Dinyepr yöresindeki Slav Kavimleri de itaat ettiler. Göktürk Devleti 582 yılında doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldığında Hazarlar batı kağanlığının en uç noktasını oluşturdular ve bu devletin arzusu üzerine Sasani İmparatorluğuna karşı Bizans’a yardım ettiler. 626 yılında Sasaniler ile Avarlar’ın İstanbul’u kuşatmaları üzerine Bizans İmparatoru Herakleios Hazarlar’dan 40.000 kişilik yardım sağladı, Herakleios kızı Eudokia’yı Hazar Hakanına teklif etmişse de düğün hazırlıkları sürerken hakanın ölümü üzerine bu evlilik gerçekleşmedi. Azak Denizi kıyılarının ele geçirilmesi Bizans’la temasların sıklaşmasına yol açarken Tuna nehrine kadar geniş bir alanın kontrolüne de imkan sağladı.235 VII. yüzyılın başlarında Hazarlar’ın desteğini alan Bizans İmparatoru Herakleios Sasani içlerine kadar ilerlemeye muvafaak olmuştur. VII. yüzyılın ortaları hem İslamiyet’in hem de Hazarlar’ın hızla yayıldığı bir dönem olduğundan, bu dönemde Hazarlarla İslam orduları sık sık karşılaşmaya başlamışlardır. Hazar Devleti, İran karşısında Bizans’ın en iyi müttefiki durumunda idi. Hazar – Bizans işbirliği sayesinde Sasani 234 Akdes Nimet, Kurat, IV. – XVIII. yy Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri TTK Ankara,1972 s.31 235 Ahmet, Taşağıl, Hazarlar, DİA, c. 17, İstanbul 1998 s.117 118 İmparatorluğu zayıflamıştır. Hazarlar ve Araplar’ın mücadeleleri şiddetli ve devamlı olmuştur.236 Göktürkler’in batıdaki en uç kanadını meydana getiren Hazarlar Sabarlar’ın bir devamı olarak tarih sahnesine çıkmışlar ve bundan sonra Hazar Denizi ve Karadeniz arasında dağınık bir halde yaşayan ve aslen Sabar olan Semender ve Belencer adlı iki Hazar boyu ile hakanlık topraklarında yaşayan diğer Sarogur ve Onogur gibi bütün Türk kavimlerini kendi bünyelerinde eritmişlerdir. Hazarların tarih sahnesine çıkışları kaynakların ifadesi ile kesin olarak MS. II. Yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. MS 198 yılında Hazarlar Barsilialar’la birlikte Ermenistan’a saldırmışlardır. MS II. Yüzyıldan başlayarak IV. Yüzyılın ortalarına kadar Ermenistan Bölgesinde Bizans ve Sasani İmparatorlukları arasında meydana gelen savaşlarda Hazarlar her zaman Sasaniler’in yanında yer almışlar ve Bizans’a karşı onlarla birlikte savaşmışlardır. Ancak MS. IV. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Sasaniler Ermenistan’ı istila edip, komşularına karşı istilacı bir siyaset izleyince, Hazarlar bu defa Bizans ile anlaşarak, onlara karşı savaşmaya başlamışlardır. MS. 363 yılında Bizans İmparatoru Julianus’un Ermenistan’da bulunan Sasaniler’e karşı yaptığı savaşa Hazarlar’da katılarak Bizans’a yardım etmişlerdir.237 Bizans İmparatoru uzun süre Hazarlar’la ittifak içinde bulunmuş, önce Sasani İranı’yla, en tehlikeli düşmanı Araplar’la girdiği savaşta ona güvenmişti. Bizans’ın iç olaylarında önemli rol oynuyorlardı. Hazarlar’ın mevcudiyetlerini 236 Mualla, Uydu Yücel, Hazar Hakanlığı", Türkler, c.2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002 s.447 237 Mualla, Uydu Yücel,Hazar Hakanlığı", Türkler, c.2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002 s.446-447 119 sürdürdükleri tüm zaman boyunca Bizans kaynaklarında onlarla ilgili pek çok bilgi bulunmaktadır.238 Hazarlar’ın VIII. Yüzyılın birinci çeyreğinde Kafkas ötesine düzenledikleri saldırıların artması sadece onların şahsi çıkarları değil, aynı şekilde o sıralarda Araplar’ın ciddi tehdiklerine maruz kalan Bizans’ın tahriklerin kaynaklandığı düşünülmektedir. Bizans, Hazarlar’la müttefik olmanın hatırına Cherson’daki çıkarlarından bile fedakarlık etmiştir.239 VIII. yüzyılda kuzey ve batıda Hazarlar için tehlike teşkil eden düşman ve rakipler yoktu. Tüm Karadeniz bozkırları Dnyeper’e belki daha ilerisine kadar Hazar hakimiyeti altındaydı. Çoğunlukla da Araplar için tehlike oluşturmuştur.240 Araplar, Hazarlar’ı Kafkas sıradağlarının kuzeyini fethetmekten alıkoymakla kalmayıp, Kafkas ötesinde fethettikleri yerleri ellerinde tutmak içinde çok enerji harcamalarına yol açan güçlü rakipler bulmuşlardı. Hazarların askeri gücü özellikle Bizans için değerliydi. Çünkü Bizans, onlar sayesinde sadece Araplar karşısında durmayı başarmamış, aynı zamanda onlara bir dizi hissedilir darbeler indirmiştir. Bizans, düşman Araplar’ın gücünü ve dikkatini batıdan kuzeye çeviren müttefiklerine değer veriyor ve hatta yeterince sebep olmasına rağmen Hazarlar’a karşı çıkma riskine de girmiyordu. 780’lerde 238 M.İ, Artamonov, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar Selenge Yayınları, İstanbul 2004 s. 24 239 M.İ, Artamonov, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar Selenge Yayınları, İstanbul 2004 s.307 240 M.İ, Artamonov Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar Selenge Yayınları, İstanbul 2004 s.316 120 Cherson Gotyası’nda Hazarla’a karşı düzenlenen fetih hareketi sırasında Bizans’ın itaatkar bir tavır takınmasından bu sonuç çıkabilir.241 VIII. yüzyılda Hazarların dini meselesi en önemli siyasi konuydu. Güçlü bir Hazar Devleti, birbiriyle savaşmaktan yorgun düşen Bizans ve Arap halifeliği için aranan bir müttefikti. Her iki devlet Hakan’la sıhri bağlarını geliştirmek süretiyle defalarca Hazarlar’la dostane ilişkiler kurmayı denemiş ve yine her ikisi de kendilerinden çok emin bir şekilde onları kendi dinlerine çekerek, mevcut şartlara göre siyasi amaçları için kullanmaya teşebbüs etmişlerdi. 242 Zaman zaman Hazarlar Bizans’taki iç karışıklıklardan yararlanarak Bizans siyasetinde de etkili olmuşlardır. Hazarların desteklediği hükümdarların tahta çıkması Bizans ve Hazarlar arasında dostane münasebetlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.243 Bizans’a bağlı Cherson ahalisinin isyan etmesi ve Hazarlar’ın asilerin tarafını tutması üzerine Hazar- Bizans ilişkileri sekteye uğradı. Ancak Araplar’ın İrminiye bölgesine kadar uzanmaları Hazar- Bizans ittifakını tekrar gündeme getirdi. 717 yılında İslam orduları İstanbul’u kuşattığı zaman Hazarlar Bizanslılar’ın isteği doğrultusunda Kafkaslar’ı aşıp Azerbaycan’a girdiler, İslam kuvvetleri tarafından geri püskürtüldüler. Bizans İmparatoru III. Leon’un oğlu ve halefi V. Konstantinos sonra Irene adını alan Çiçek adlı bir Hazar prensesiyle evlendi, bu prensesten doğan oğlu IV. Leon tarihte ’ Hazar Leon’ 241 M.İ, Artamonov, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar Selenge Yayınları, İstanbul 2004 s.329 242 M.İ, Artamonov, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar Selenge Yayınları, İstanbul 2004 s.343 243 M.İ, Artamonov, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar Selenge Yayınları, İstanbul 2004 s.330 121 lakabıyla meşhur olmuştur. Aynı devirde Orta Asya’dan gelen göçler Hazarlar’ı sıkıştırıyordu. 833 yılında Hazar hakanının yardım istemesi üzerine Bizans’tan gönderilen Petronas adlı mühendisin idaresindeki ustalar Don nehrinin sol kıyısında Sarkel Kalesi’ni (Beyaz Kale) inşa ettiler. Hazar – Bizans münasebetleri İmparator Romanus Lekapenus döneminde Bizans’ın Yahudileri takip ve tazyik etmeleri sonucunda bozulmuştur.244 932’de Bizans’ta baskılara maruz kalan çok sayıdaki Yahudi’nin Hazarlar’a sığınması sonucunda Bizans Hazar dostluğu bozuldu ve Hazarlar da ülkedeki Hristiyanlara baskı yapmaya başladılar. Bunun üzerine Kiev Prensi İgor ile ittifak kuran Bizans İmparatoru I. Romanus Lekapenus Hazarlar’ın üzerine yürüdü. Müttefikler bir kısım toprak ele geçirdilerse de daha sonra geri püskürtüldüler; Rus kuvvetleri perişan edildi.245 Hazarların gittikçe güçten düşmeye başladıkları dönemde dostane ilişkiler bozularak düşmanlık meydana gelmiştir. Bizans eski gücünü kaybeden Hazar’lardan artık faydalanamayacağını anlayınca hemen dostluğu kesmiş Ruslar ve diğer Türk boyları ile anlaşıp Hazar Devleti’nin yıkılmasına sebep olmuştur.246 IX. yüzyılda bazı Hazar yöneticileri ve Hazar nüfusunun bir kısmı “Musevi” dinini benimsediler. Bizanslı yöneticiler buna engel olmaya çalıştılar. Hazarlar’ın Museviliği benimsemeleri Hazar – Bizans ilişkilerine ters yönde 244 Mualla, Uydu Yücel, Hazar Hakanlığı", Türkler, c.2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002 s.449 245 Ahmet Taşağıl, Hazarlar, DİA, c. 17, İstanbul 1998 s.117 246 Yücel, Uydu Mualla, Hazar Hakanlığı", Türkler, c.2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002 s.449 122 etkide bulundu. Hazarlar Arap fatihi Mesleme vasıtasıyla İslam’ı Bizans misyoneri Cyrill vasıtasıyla da Hristiyanlığı benimsemişlerdi. Ancak bu ikisini de terk ederek Yahudiliği benimsediler.247 Hazarlar arasında hristiyanlığın yaygınlaşması 860 yıllarında başşehir İdil’e gelen Slav Azizi Cyrill sayesinde en yüksek noktaya ulaşmıştır. 860 yılından sonra Don ve Dnyeper nehirleri arasında ki araziyi ele geçiren Peçenek ve Uzlar Hazar Devletini iyice zayıflattılar. 1000 yılını takiben Hazar ülkesi yine doğrudan gelen çok yoğun bir Kuman – Kıpçak baskısına maruz kaldı. Zayıflamış olan devlet bu baskıya karşı koyamadı siyasi varlığı XI. Yüzyıl içinde eriyip gitti. Bunda Hazarların gittikçe asker devlet olmaktan çıkmaları büyük rol oynadı. Son zamanda ordularında Harezmden gelme 10 – 12.000 kadar ücretli asker bulunuyordu. Daha sonra ticaret yollarının kesilmesiyle ekonomide bozuldu. Devlet askeri ve siyasi yönden sarsıldı. Museviliğin hanedan tarafından resmen kabulü de toplumu huzursuz etmişti, İslamiyet hristiyanlık ve gök tanrı dinlerine mensup olan halkla eskisi gibi hanedanı desteklemiyordu. Tüm bunlar çöküşünde önemli rol oynamıştır.248 Sonuç olarak Hazarlar IX. Yüzyılın ortalarına kadar gelişmesini sürdürmüş ve çok geniş topraklara yayılmış ve pek çok milleti hakimiyeti altına almıştır. IX. yüzyılın ortalarından itibaren doğudan gelen saldırılar Kuman- Kıpçaklar, Uzlar ve en önemlisi Peçeneklerin saldırılarıyla zayıflamıştır. 965 yılındaki Rus seferinden sonra eski kuvvetini kazanamayan Hazar Devleti’nin çökmesine birinci derece etken Ruslar’dır. Ruslar’dan sonraki en büyük darbe Peçeneklerden gelmiştir, Museviliğin kabul edilmesinden sonra da 247 Mualla, Uydu Yücel, Hazar Hakanlığı", Türkler, c.2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002 s.468 248 Ahmet, Taşağıl, Hazarlar, DİA, c. 17, İstanbul 1998 s.118 123 Hazarlar’ın hakimiyeti altındaki kabilelerin birer birer kopmaya başlamaları Hazarlar’ı tamamen güçsüz duruma getirmiştir. XI. yüzyıl başlarında hem askeri hem ekonomik olarak sarsılan Hazarlar’ın, siyasi mücadeleler sonucunda da devlet olarak mevcudiyeti son bulmuştur. Peçenekler, Oğuzlar, Selçuklular, Kıpçaklar gibi Türk boylarının hakimiyeti altına girmişlerdir, bir kısmı da Ruslar arasına karışarak onların arasında erimişlerdir. Hazarlar’dan bize ulaşan tek hatıra “Hazar Denizi”nin adıdır. 249 249 Mualla, Uydu Yücel, Hazar Hakanlığı", Türkler, c.2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002 s.452 124 Açıklamalar Artamonov, Mikhail İllarionoviç, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar, çev. A. Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2004. Brook, Kevın Alan, "Hazar Bizans İlişkileri" Türkler, çev. Zülfiye Veliyeva, c.2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002. Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1999. Koestler, Arthur, Onüçüncü Kabile, çev. B. Çorakçı, İstanbul 1984. Kurat, Akdes Nimet, IV.-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz'in Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, TTK, Ankara 1972. Ostrogorsky, George, Bizans Devleti Tarihi, çev. Prof. Dr. Fikret Işıltan, TTK, Ankara 2011. Pachymeres, Georges, Bizanslı Gözüyle Türkler, çev. İlcan Bihter Barlas, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2009. Prokopius, Bizans'ın Gizli Tarihi, çev. Orhan Duru, Ada Yayınları, Eylül 1990. Taşağıl, Ahmet, "Hazarlar", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c.17, İstanbul, 1998. Togan, Z.V, "Hazarlar" İslam Ansiklopedisi, c.V, Milli Eğitim, Basımevi, İstanbul, 1970. Vasiliev, Aleksandr Aleksandroviç, Bizans İmparatorluğu Tarihi, çev. Arif Müfid Mansel, Maarif Matbaası, Ankara 1943. Yücel, Mualla Uydu, "Hazar Hakanlığı", Türkler, c.2, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002. 125 BÖLÜM XII. Macarlar (Türkler) Orta Avrupa’da yer alan, batıda Avusturya ve Slovenya, doğuda Romanya ve Ukrayna, kuzeyde Slovakya, güneyde Sırbistan ve Hırvatistan’a komşu olan ülkenin günümüz başkenti Budapeşte’dir. Arkeolojik araştırmalarda pagan olarak açıklanan ilk Macarlar’ın kökenlerinin büyük olasılıkla Türk olduğu düşünülür. 250 Türk olduklarını linguistik çalışmalar ve runic alfabenin bir versiyonuda kanıtlar niteliktedir. 251 870 yılında Macar topraklarını ziyaret eden Müslüman tacirlerden ilk detaylı bilgiler edinilmiştir. 252 İlk defa Macar tolumunun ismi Ceyhani’nin geçer 254 253 920’li yıllarda coğrafik bir çalışmasında . Daha sonnraki dönemlerde bu toplumun ismi Pers/ İran kaynaklarında ve hatta Arap kaynaklarında da sık sık geçer. 255 Ibn Rüsteh256 Macarlar’ı ‘Macar ülkesinin bir ucu Karadeniz’e değmek üzere yüz fersahlık bir karedir. Karadeniz’e bir ırmak dökülür ve Macarlar’ın yurdu bu ırmağın kolları arasındadır.’ şeklinde ifade eder257. Gerdizi258 ise; Macarlar’ın sağında bulunan nehir Slavlar’ın ülkesine varır, oradan Hazar ülkesine akar.’ diye 250 Pal, Engel, Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.8 251 Pal, Engel Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.8 252 Pal, Engel, Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.8 253 CEYHANİ: Sâmânî veziri ve meşhur İslâm coğrafyacısı. Bkz: Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1996, c:7 s.467 254 Pal, Engel, Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.8 255 Pal, Engel, Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.8 256 İbn Rüsteh olarak tanınan coğrafyacının tam adı Ebû Ali Ahmed b. Ömer’dir. Bilinen ve günümüze bir cildinin ulaştığı tek eseri Kitâbu’l-A’lâki’n-Nefîse’dir. Bkz: Ramazan Şeşeni İslam Coğrafyasına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2001, s.38 257 Ramazan, Şeşen, İslam Coğrafyasına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, TTK, Ankara, 2001 s.38 258 Gerdiz: Zeynü’l-ahbâr adlı eseriyle tanınan İranlı tarihçi. Bkz: Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1996, c:14 s.29 126 Macar ülkesini betimler.259 Doğu kaynaklarında Macarlar hakkında bu kadar çok detaylı bilgi bulunurken, o dönemki batı kaynaklarında bu kavmin ismi çok az geçer. İmparator VII. Konstantine babasi Bilge Leo (İmparator Leo VI) ‘Tactica’ adlı eserinde Macar toplumunun günlük yaşamları ve askeri yaşamları hakkında bilgiler sunarken; oğlu İmparator VII. Konstantine ise; ‘De Administrando İmperio’ adlı eserinde Macarlar’ın politik yapılarına değinir.260 259 Ramazan, Şeşen, İslam Coğrafyasına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, TTK, Ankara, 2001 s.38 260 Pal, Engel, Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.8 127 Macarlar’ın Yurt Bulmaları Doğu ve batı kaynaklarında Macarlar’ın yurtları hakkında çeşitli tutarsızlıklar bulunmaktadır. Kimi kaynağa göre üç yurt değiştirmişler, kimine göre ise dört tane yurt edinip oralardan göç ederek en son bugünkü yurtlarına ulaşmışlardır.261 Macarlar 830 yıllarında Don ile Dnyeper arasında Levedia bölgesinde varolmuşlardır. Yarım yüzyıl bu bölgede kaldıktan sonra doğudan gelen Peçenek baskısıyla birlikte biraz daha batıya kaçarak Etelkozü262 topraklarına yerleşiyorlar. O dönemde kabileler şeklinde ve konar göçer şekilde yaşayan Macarlar en kuvvetli kabilenin reisi olan Arpad’ı kendi topluluklarının genel başkanı olarak seçtiler. Kendilerini dış baskılardan korumak için güçlü olmak için artık bir yönetenleri vardı ve böylece onlar için büyük oranda devlet hayatına adım atılmış oldu. Macarlar Etelköz’de her ne kadar güçlenseler de doğudan gelen Peçenek ve Bulgar baskıları onları yerlerinden etmeye zorladı. Macar kuvvetleri Büyük Moravya arazisine akınlarda bulundukları sırada, doğu ve güney komşuları yurtları olan Etelköz’ü işgal etmişler ve burayı ağır tahribata uğratmışlardır. 263 Tekrar yer değiştirmekten başka çareleri kalmayan Macarlar, Karpatlar’ı aşarak bugünkü yurtlarına yakın bir yere ulaşmışlar, daha sonra biraz daha göç ederek Tuna’nın ötesine yerleşmişlerdir. 261 Pal, Engel, Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.11 262 Etelköz bugünkü Moldovya ile Basarabya toprakları. Bkz: Romilly Jenkins, Constantine Porphyrogenitus De Administrando İmperio A Commentary, Dumbarton Oaks, 2012 s.148. 263 F. Eckhart, Macaristan Tarihi, çev: İbrahim Kafesoğlu, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2010 s.10 128 Yurtlarını tam olarak belirledikten sonra Macar toplumu büyüme ve güçlenme politikası izlemiştir. Öte yandan Almanya’nın büyüme ve gelişmesine yaptığı akınlara sık sık destek veren Macarlar Büyük Moravya’nın fethinde önemli rol oynamışlardır. Bir süre sonra Moravya hükümdarının ölmesiyle birlikte gelişen otorite boşluğundan yararlanan Macarlar bir hücumla ülkeyi ele geçirip burada yurt kurmaya başlamışlardır. 129 Macarlar’ın Hristiyanlığı Kabulü Hristiyanlığın Macarlar daha Don boylarında iken aralarında yayıldığını tahmin etmek zor değildir. 264 Macarlar akın yaparken ve yeni yurtlarına yerleşirken en çok Katolik Hristiyan toplumlarıyla ilişkiler kurdular. Ayrıca Almanya’dan Macar topraklarına göç eden esirler de Hristiyanlığı yeni kurulan bu devlete empoze etmeye başlamışlardı. Yurt bulmak ve göçebe bir yaşam tarzı olan Macarlar daha sonra kendi yurt sınırlarını çizip devlet yaşamına geçtikten sonra, devletin ilk prensi Geza oldu. Güçlü ve savaşçı bir kişiliğe sahip olan Prens Geza halkının yavaş yavaş Hristiyanlaşmasına kayıtsız kalmadı. Özel misyonerler çağırtarak kendi de Hristiyanlığı benimsedi. Fakat görünüşte Hristiyan olan prens pagan adetlerini sürdürmeye devam etti. Prens Geza’nın ölümünden sonra yerine geçen oğul Prens Vajk Hristiyanlığın temsilcisi oldu. Papalık ve RomaGermen İmparatorluğu elinden taç giyen Prens Vajk resmi olarak devletin kimliğinin Hristiyan olduğunu duyurdu. 265 Prens Vajkla birlikte artan Hristiyanlık gelişmeleri Macarlar’ın temel yapı taşlarının değişmesine ve Türklüklerini yitirmelerine sebep olmuştur. 264 Gyula, Moravcsik, Byzantine Christianity and the Magyars in the Period of Their Migration, The American Slavic and East European Review vol:5, 1946 s.139 265 Nora, Berend, At the Gate of Christendom, Cambridge University Press, 2006 s.106 130 Macarlar’ın Türk Menşei Doğu ve batı kaynaklarında ‘Türk’ ismi bir dönem Göktürk veya Hazar egemenliği altında yaşamalarından dolayı söylenir. 266 Ancak kaynaklar ‘Türk’ isminin bir yaşam tarzı olarak kullanılıp, yalnızca Macarlar hakkında bilgi verirken etnik anlamda kullanılırdı. 267 İslam kaynaklarında Macarlar’ın bir Türk kabilesi olabileceği söylenir. Temel kaynağımız ve birinci dereceden olaylara hakim VII. Konstantine ve eseri De Administrando İmperio’da Macar toplumu ‘Türk’ adı altında ele alınmıştır. İmparator VII. Konstantine ’den önce babası İmparator Bilge Leo ‘Taktika’ adlı eserinde Macarlar’ın Bizansla yakın ilişki kurduklarını ve onların savaşçılıklarını ‘Türk’ adı altında anlatır. 268 Macarlar’ın Türk olarak adledildiklerinin en büyük kanıtı ise Roma ve İstanbul kiliselerinin Macar Kralı I. Geza’ya yolladıkları tacın altında ‘Türkler’in sadık kralı Geza’ya’ yazmasıdır.269 266 Pal, Engel, Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.18 267 Pal, Engel,Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher, 2005 s.20 268 The Taktika of Leo VI, çeviri: George T. Dennis, Dumbarton Oaks Texts, 2010, s.150 269 Anthony Endrey, The Holy Crown of Hungary, Hungarian Institute,1977 s.65 131 Açıklamalar Anthony Endrey, The Holy Crown of Hungary, Hungarian Institute,1977 Berend, Nora, At the Gate of Christendom, Cambridge University Press, 2006 Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul,1996 Echkart, F. Macaristan Tarihi, TTK, 2010 Engel, Pal, Realm of St. Stephen: A History of Medieval Hungary 895-1526, I. B. Tauris Publisher , 2005 Molnar, Miklos, A Concise History of Hungary, Cambridge University Press,2001 Moravcsik, Gyula, Byzantine Christianity and the Magyars in the Period of Their Migration, The American Slavic and East European Review vol:5, 1946 Şeşen, Ramazan, İslam Coğrafyasına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2001 The Taktika of Leo VI, çeviri: George T. Dennis, Dumbarton Oaks Texts, 2010. 132 SONUÇ Bizans İmparatorluğu, Makedonya Hanedanlığı kurulduktan sonra en parlak dönemini yaşamıştır. Özellikle Romanus Lecapenus’tan sonra tahta geçen İmparator VII. Konstantine Porphyrogenitus ile imparatorluk ilim ve kültür anlamında en önemli döneme girmiştir. Bunun en önemli etkeni VII. Konstantine’nin müşterek (yardımcı) imparatorluk sıralamasında en arka sıralara düşmesi ve kendini müzmin hayatına adayıp okumaya, araştırmaya adaması olmuştur. VII. Konstantine her ne kadar askeri alanda yetenekli olmasa da, kültürel alanda dünyaya üç büyük eser armağan etmeyi başarmıştır. Bunlardan birincisi; Konstantinopolis’deki şölenlerin tasvir edildiği De Ceremoniis; ikincisi; ülkenin sınırlarının anlatıldığı De Thematibus eseri ve en sonuncusu hem iç politika, hem de dış politika kitabı olan De Administrando İmperio’dur. İmparator De Administrando İmperio adlı eserinde sınır komşuları hakkında detaylı bilgi verirken; aynı zamanda imparatorluğun ulaşamadığı uzak diyarlar hakkında da bilgi vermektedir. IX.yy’dan itibaren imparatorlukla yakın ilişkiler kurmaya başlayan Türkler ve onların Karadeniz’in kuzeyindeki hareketleri, Balkan havzasında yeni milletler kurmaları VII. Konstantine’nin gözünden anlatılmıştır. Türkler’e karşı imparatorluğun politikaları da önemli yer tutar. Kuzeyliler, İskitler, Sarazenler, Akdeniz ve Karadeniz’deki milletler, Ermeni havzasında yaşayan tüm ırklar hakkında politik, tarihi ve coğrafi bilgiler imparator tarafından kaleme alınmıştır. 133 Sonuç olarak; X.yy’da Konstantine Porphyrogenitus tarafından kaleme alınan kronik eser, Klasik Grekçe aslına sadık kalınarak ve İngilizce neşrinden kontrol edilerek çevrilmiştir. X.yy Türk-Bizans ilişkilerini anlamak ve Bizans dış politikasını görmek için önemli bir eserdir. 134 KAYNAKÇA Attaleites, Michael, History, Çev: Anthony Kaldellis- Dimitris Krallis, Harvard University Press, 2012. Bailly, Auguste, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev: Hüseyin Şaman, Nokta Kitap, İstanbul,2005. Barford, Paul, The Early Slavs Culture and Social, Cornell University Press, 2001. Baskıcı, Murat, Bizans Döneminde Anadolu 900-1261, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2009. Baynes, H. N. Byzantium, An Introduction to East Roman Civilization, Clarendon Press,1961. Brook, Kevin Alan, Hazar- Bizans İlişkileri, Türkler Ansiklopedisi, Cilt:2, Ankara, 2002. Browning, Robert, Byzantium-Bulgaria, University of California Press,1975. Bryennios, Nikephoros, Tarihin Özü, Çev: Bilge Umar, Arkeoloji Sanat Yayınları, İstanbul, 2000. Bury, J. B. The Invasion of Europe by the Barbarians, W.W. Norton&Company, London, 1928. Bury, J. B. The Treatise De Administrando Imperio, Byzantinische Zeitschrift XV, 1906. 135 Bushkovıtch, Paul, Peter The Great, Rowman& Littlefield Publishers, Inc, 2003. Cameron, Averil, The Byzantines, Wiley-Blackwell,2009. Chary, Frederick B, History of Bulgaria, Greenwood Publisher, 2011. Constantine Porphrogenitus, De Administrando Imperio Commentary Vol:II, Dumbarton Oaks, 2012. Crampton, R. J, A Concise History of Bulgaria, Cambridge University Press, 2006. Curta, Florin, Southeastern Europe in Middle Ages, Cambridge University Press, 2006. Czegledy, Karoly, Bozkır Kavimlerinin Doğudan Batıya Göçleri, Doruk Yayınları, İstanbul,2006. Eckhart, F. Macaristan Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2010. Fine, John, The Early Medieval Balkanks, The University of Michigan Press, 1991. Franklin Simon And Shepard Jonathan, The Emergence of Rus 750-1200, Routledge Publisher, 1996. Geanakoplos, Dena John, Byzantium, Church, Society and Civilization Seen Through Contemporary Eyes, University of Chicago Press, 1984. 136 Gibbon, Edward, The Decline and Fall of the Roman Empire, Wordsworth Classics of World Literature,1998. Golden, Peter B, Türk Halkları Tarihine Giriş, Çev: Osman Karatay, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2012. Golden, Peter B. Turks and Khazar, Ashgate Variarum, 2010. Gömeç, Saadettin, Türk Tarihinde Peçenekler, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dergisi, AÜDTCF Dergisi, Cilt:53, 2013. Gregory, Timothy, A History of Byzantium, Wiley-Blackwell Publishing, 2010. Grey, Ian, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co., Ing, 1970. Grousset, R. Bozkır İmparatorluğu, Çev: Reşat Uzmen, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1980. Harvath, Andras Paloczi, Pechenegs, Cumans, Iasians, Kultura Publisher, 1989. Howard, J. D.- Hakkert, Johnstan Adolf, Byzantium and The West c.850c.1200 Proceedings of the XVIII. Spring Symposium of Byzantine Studies, John Benjamins Publishing Co. 1988. Ibn Fadlan, Çev: Ramazan Şeşen, Seyahatname, Yeditepe Yayınevi, İstanbul.2010 Jenkins, Romilly, Byzantium: The Imperial Centuries AD 610 to 1071, Random House Press, 1966. 137 Jenkins, Romilly, Studies on Byzantine of the 9th and 10th Centuries, Variarum Reprints, London,1970. Kadlec, Charles, The Empire and its Northern Neighbours, The Cambridge Medieval History, Cambridge At The University Press, 1923. Kazhdan, Alexsander, The Oxford of Byzantium, Oxford University Press, 1991. Komnena, Anna, Alexiad, Penguin Classics, 1979. Kurat, Akdes Nimet, Peçenek Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara,1937. Kurat, Akdes Nimet, Rusya Tarihi Başlangıçtan Günümüze, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014. Kurat, Akdes Nimet, VI. ve XVIII. yy Karadeniz’in Kuzeyindeki Türk Kavimleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1972. Lemerle, Paul, Bizans Tarihi, Çev: Galip Üstün, İletişim Yayınları, 2013. Levtchenko, M. V. Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi, Çev:Maide Selen, Doruk Yayınevi, İstanbul,2008. Luttwak, Edward N. The Grand Strategy of Byzantine Empire, Belknap Press Publisher, 2011. Magdalino, Paul, New Constantines, Variorum Press, 1994. Mangdalino, Paul, Byzantium in the Year 1000, Brill Academic Publishing, 2002. 138 Mango, Cyril, The Oxford History of Byzantium, Oxford University Press, 2002. Moravcsik, Guyla, Byzantine Christianity and Magyars in the Period of Their Migration, Academia Scientiarum, Budapeşt, 1967. Moravcsik, Guyla, Byzantinoturcica I-II, Brill Academic Publisher, 1997. Moravcsik, Guyla, Byzantium and Magyars, Hakkert Publisher, 1970. Nemeth Guyla, Peçenek ve Kumanların Dili, Belleten, Sayı :14-15. Norwich, J.J, Byzantium The Apogee, Knopf Publishing, 1992. Obolensky, Dimitri, Byzantine Commonwealth, Proeger Publisher, New York, 1971. Orkun, Hüseyin Namık, Peçenekler, Remzi Kitaphanesi, İstanbul, 1933. Ostorogorsky, Georg, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Prof. Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2011. Perrie, Maureen, The Cambridge History of Russia Vol.1 From Early Rus’ to 1689, Cambridge University Press, 2006. Purton, Peter, A History of the Early Medieval Siege 450-1200, Boydell Press, 2010. Rasonyi, L. Tarihte Türklük, Örgün Yayınları, İstanbul, 2007. Rıasonovsky, V. Nicholas &Steinberg, D. Mark, Rusya Tarihi, İnkılap Yayınevi, 2011. 139 Runciman, Steven, A History First Bulgarian Empire, G. Bell&Sons, London,1930. Runciman, Steven, The Emperor Romanus Lecapenus and His Reign, Cambridge University Press, 1963. Schamilogli, Uli, The Name of the Pechenegs in Ibn Hayyans Al- Muqtabas, Journals of Turkish Studies,1984. Sevcenko, Ihor, Byzantine and Slavs in Letters and Culture, Harvard University Press,1991. Shepard, Jonathan, The Cambridge History of Byzantine, Cambridge University Press,2009. Skylitzes, John, A Synopsis of Byzantine History 811-1057, Cambridge University Press, 2012. Spinei Victor, The Romanias and The Turkic Nomads Nortth of the Danube Delta from to the Mid-Thirteenth Century, Brill Publisher, 2009. Stephenson, Paul, Byzantium’s Balkans Frontier, Cambridge Unviversity Press,2006. Sümer, Faruk, Oğuzlar Tarihleri Boy Teşkilatı, Türk Dünyası Araştırma Vakfı, Ankara, 1972. The Taktica of Leo VI, Çev: George T. Dennis, Dumbarton Oaks Texts, 2010. 140 Todorov, Boris, The Value of Empire: Tenth Century Bulgaria between Magyars, Pechenegs and Byzantium, Yansei University, Journal of Medieval History, 2010 Toynbee, Arnold, Constantine Porphyrogenitus and His World, Oxford University Press, New York, 1970. Treadgold, Warren, A History of the Byzantine State and Society, Standford University Press, 1997. Vasiliev, A. A, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev: Arif Müfit Mansel, Maarif Matbaası, Ankara, 1943. Whittow, Mark, Marking of Byzantium 600-1025, University of California Press, 1996. 141 ÖZET Tez; kaynaklar, eserin anadili olan Klasik Grekçe’den çevrilip İngilizce neşrinden kontrol edilmesi ve araştırmalar olarak üç kısımda incelenmiştir. Kaynaklar bölümünde eserin çevirisine ve yapılacak gerekli açıklamalara yardımcı olan tüm temel eserler detaylı bir şekilde tanıtılmıştır. Birinci el kaynaklar, tetkik eserler ve Bizans Tarihi adına yazılmış sözlükler yazarlarıyla birlikte açıklanmıştır. Tezin birinci bölümünü oluşturan kısım, eserin ana dili olan Klasik Grekçe’den çevrilmiştir. Ayrıca çeviride imparatorun söylemek istediğinin net verilmesi açısından İngilizce neşrinden de kontrol edilmiştir. Çeviride imparatorun kullandığı dile özen gösterilmiştir. İmparatorun kullandığı dil zaman zaman çeviri yapılırken anlam kargaşasısı oluşmasına neden olsa da; imparatorun ne demek istediği göz önüne alınarak çeviri yapılmıştır. İkinci bölümde ise; imparatorun Türkler hakkında kaleme aldığı kısımlar açıklanmıştır. Özellikle Peçenekler’in önemi ve Bizans-Peçenek ilişkilerine önem verilmiştir. Ruslar, Rus-Bizans ilişkileri hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca VII. Konstantine zamanında Ruslar’ın Hristiyanlığı kabulü de detaylı olarak incelenmiştir. Bulgarlar’ın Balkan havzasına yerleşmeleri ve orada bir devlet oluşturmaları hakkında detaylı bir çalışma yapılmıştır. Ayrıca Bizans İmparatorluğu’nun Bulgarlar’a karşı bakış açısı da kaleme alınmıştır. Bunların yanı sıra IX ve X. yy’da Hazar-Bizans ilişkileri geniş bir çerçevede yazılmıştır. 142 Sonuç olarak, VII. Konstantine Porphyrogenitus tarafından kaleme alınan ve bir çeşit ‘Dış Politika’ kitabı olan kaynak eser ‘De Administrando İmperio’ da bulunan Türklerle alakalı kısımlar Klasik Grekçe’sinden ve İngilizcesi’nden günümüz Türkçe’sine büyük bir titizlikle çevrilmiştir. Bunun yanı sıra Türk kimliği taşıyan ya da taşıdığı düşünülen bütün milletler detaylı bir şekilde araştırılıp, açıklanmıştır. 143 ABSTRACT The thesis was examined in three parts; resources, translation of the work from Classic Greek and enquiries. In the resources part, all the works which are helpful to the translation of this work and the explanations that are necessary were all introduced in detail. Primary sources, survey sources and the dictionaries written in the name of Byzantine history were explained along with their authors. The part which constitutes the first part of the thesis, was translated from Classical Greek, the native language of the work. In the translation great attention was paid to the language the emperor used. Although the language used by emperor caused some ambiguities; the translation was made taking into account what the emperor really meant. As for the second part; the parts written by emperor about Turks were explained. Especially the importance of Pechenegs and PechenegsByzantine relations were placed and emphasis. Russian and RussianByzantine relations were explained. Furthermore, the Russian’ avowal of Christianity during the time of VIIth Constantine was explained in detail. A detailed study about the Bulgarians’ setting to the Balkan basin and founding a state there was carried out. What’s more, the perspective of the Byzantine Empire against the Bulgarians were written down. Besides, ChazarByzantine relations in the IX. and X.th centuries were written in a wide scope. 144 As a result, the parts related to Turks in the work De Administrando Imperio, a kind of foreign policy book written by Constantine Porphyrogenitus, was translated to Turkish from Classical Greek with great care. Furthermore, all nations having Turkish origins or thought to have Turkish origins were searched and explained in detail. 145 EKLER 146 270 270 Akdes, Nimet, Kurat, Başlangıçtan 1917’ye Kadar Rusya Tarihi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014, s.555 147 271 271 R. J. Crampton, A Concise History of Bulgaria, Cambridge University Press, 1997, s.13 148 272 272 R. J. Crampton, A Concise History of Bulgaria, Cambridge University Press, 1997, s.19 149 273 273 Ian, Grey, Horizon of Russia, American Heritage Publishing Co. Inc. 1970, s.16 150 274 274 Andras, Paloczi, Horvath, Pechenegs, Cumans, Iasians, Steppe People in Medieval Hungary, Hereditas Corvina, Hungary, 1989, s.8 151 275 275 R. J. Crampton, A Concise History of Bulgaria, Cambridge University Press, 1997, s.2 152 276 276 Colin, McEvedy, Ortaçağ Tarih Atlası, Sabancı Üniversitesi, 2004, s.55