KHAK tüm pulmoner

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR. LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
GÖĞÜS HASTALIKLARI KLİNİĞİ
DOÇ. DR. BENAN ÇAĞLAYAN
KÜÇÜK HÜCRELİ AKCİĞER KANSERİNDE
TEDAVİ ÖNCESİ PROGNOSTİK FAKTÖRLER VE
TEDAVİ SONUÇLARI
(UZMANLIK TEZİ)
DR. ELİF TORUN
İSTANBUL-2005
1
ÖNSÖZ
Tezimin bitişi, asistanlığımın da bitişinin yaklaştığına işaret ediyor sanırım. Her ne
kadar çok güzel geçen asistanlık yıllarımın geride kalışı, daha da güzel olmasını
umduğum
uzmanlık
yıllarımın
başlangıcı
olsa
da,
bitişler
insanı
hep
hüzünlendiriyor. Bu sebepten olsa gerek, teze son noktayı koymak asistanlığımın
en zor işi oldu.
Tezimin hazırlanması da dahil olmak üzere tüm asistanlık hayatım boyunca
gösterdiği destek, sevgi, sabır ve anlayış, verdiği bilgi, emek ve katkılarından
dolayı hem bilimsel hem etik yönlerini hep takdir ettiğim, asistanı olmakla
kendimi şanslı saydığım ve daima örnek alacağım çok değerli hocam Sayın Doç.
Dr. Benan Çağlayan’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Ayrıca, rotasyonlarım sırasındaki katkılarından dolayı II. Dahiliye Klinik Şefi
Prof. Dr. Birsel Kavaklı’ya ve İnfeksiyon Hastalıkları Klinik Şefi Uz. Dr. Serdar
Özer’e, Radyoloji klinik Şefi Prof. Dr. Levent Çelik’e ve diğer klinik çalışanlarına,
Birlikte büyük bir keyifle çalıştığım, bilgi ve deneyimlerinden faydalandığım İÜ
İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD öğretim üyesi Doç. Dr. Çağlar
Çuhadaroğlu’na,
Yardım, anlayış ve samimiyetlerinden dolayı, çalışkanlığını ve azmini takdir
ettiğim şef yardımcısı Uz. Dr. Banu Salepçi ve şef yardımcısı Uz. Dr. Sibel Erim’e,
Saygı ve sevgi dolu bir çalışma ortamı sağlayan tüm başasistan ve uzmanlarıma,
Kimisi şu anda uzman olan, çok şey paylaştığım ve daima dostluklarından destek
ve güç aldığım, tüm asistan arkadaşlarıma,
Birlikte çalıştığım kliniğimiz hemşire ve personeline,
Ve tabi ki bugün burada var olmamın sebebi olan sevgili aileme
Çok teşekkür ederim.
Dr. Elif Torun
2
İÇİNDEKİLER
Giriş
Genel Bilgiler
Materyal ve Metod
Bulgular
Tartışma
Sonuç
3
KISALTMALAR
ACTH: Adrenal kortikotropik hormon
ADH: Antidiüretik hormon
AIDS: Acquired immune deficiency syndrome
ALP: Alkalen fosfataz
AML: Akut myeloid lösemi
BOS: Beyin omurilik sistemi
BT: Bilgisyarlı tomografi
CA 15-3: Cancer antijen 15-3
CA 125: Cancer antijen 125
CA 19-9: Cancer antijen 19-9
CEA: Karsinoembriyonik antijen
Cg A: Chromagranin A
DSÖ: Dünya Sağlık Örgütü
ECOG: Eastern Cooperation Oncology Group
FM: Fizik muayene
FOB: Fiberoptik bronkoskopi
GGT: Gama glumamil transferaz
Hb: Hemoglobin
IASLC: International Association for the Study of Lung Cancer
İKH: İskemik kalp hastalığı
KHAK: Küçük hücreli akciğer kanseri
KHDAK: Küçük hücreli dışı akciğer kanseri
KİB: Kemik iliği biopsisi
KLM: Karsinomatöz leptomeningitis
KOAH: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
KT: Kemoterapi
4
LAP: Lenfadenopati
LDH: Laktat dehidrogenaz
MR: Manyetik rezonans
Na: Sodyum
NSE: Nöron spesifik enolaz
PA: Posteroanterior
PKI: Profilaktik kranial ışınlama
PS: Performans statüsü
RT: Radyoterapi
SGOT: Serum glutamik oksaloasetik transaminaz
SGPT: Serum glutamik piruvik transaminaz
SSS: Santral sinir sistemi
SVCS: Superior vena cava sendromu
SWOG: Southwest Oncology Group
TNM: Tümör-nod-metastaz
USG: Ultrasonografi
VALG: Veteran’s Administration Lung Cancer Study Group
5
GİRİŞ
Akciğer kanseri, kansere bağlı ölüm nedenleri arasında ilk sırada yer
almaktadır. Hemen hemen tamamı sigara içenlerde görülen küçük hücreli
akciğer
kanseri(KHAK),
hızlı
büyümesi,
erken
metastaz
yapması
ve
kemoterapiye cevabının iyi olması nedeniyle, küçük hücreli dışı akciğer
kanserinden(KHDAK) ayrı bir antite olarak değerlendirilmektedir. KHAK, akciğer
kanserlerinin
%15-25’ini
oluşturmaktadır.
Türkiye’de
bu
oran
Sağlık
Bakanlığı’nın 1996 istatistiklerine göre %13 civarındadır. KHAK’de prognoz
diğer akciğer kanserlerine göre daha kötü, survi daha düşüktür.
Çalışmamızda, küçük hücreli akciğer kanserinde prognoz ve surviye ilişkin
faktörlerin saptanması, noninvaziv ve invaziv yöntemlerle doğru bir evreleme
sonrası sınırlı ve yaygın hastalıkta tedavi sonrası sağkalımın belirlenmesi
amacıyla 1 Temmuz 2002 ile 1 Temmuz 2003 tarihleri arasında Göğüs
Hastalıkları Kliniği’nde tanı konulmuş ve çalışmaya alınma kriterlerine uyan
KHAK olguları prospektif olarak değerlendirildi.
6
GENEL BİLGİLER
Akciğer kanseri, tüm kansere bağlı ölümlerin, kadınlarda %25, erkeklerde de
%30’una sebep olarak, en fazla ölüme yol açan kanser türüdür. Ölüm yaşı
genellikle 50-70 olduğundan, tüm kanserler içinde, en fazla yıl kaybettiren
türdür.
KHAK tüm pulmoner kanserlerin %15-20’sini oluşturur. Bir çok
araştırmada nöroendokrin kökenli olduğu gösterilmiştir (1).
Akciğer kanseri insidansı 20. yüzyılda giderek artmıştır. ABD’de insidans 19691971’de 100000’de 38.5 iken, 1989-1991 döneminde 60,2’ye yükselmiştir. Irk,
cinsiyet, yaş, coğrafik koşullar ve sosyoekonomik koşullar gibi faktörler görülme
sıklığını etkilemektedir. Erkeklerde kadınlardan daha sık görülür. ABD’de
insidans erkeklerde 1980’de pik yapmış, daha sonra azalmaya başlamıştır,
fakat kadınlarda insidans artmaya devam etmektedir. Kadınlardaki insidans
1969-1989 arasında Japonya, Norveç, Polonya, İsveç ve İngiltere’de iki katına
çıkmış; Avustralya, Danimarka ve Yeni Zelanda’da %200, Kanada ve ABD’de
%300 oranında artış göstermiştir.
yansımaktadır:
İngiltere’de
Bu artışlar iki cinsiyet arası oranlara da
1955-1959’da
erkek/kadın
oranı
15:1
iken,
günümüzde 1,5:1’e inmiştir. Bu değişiklik kadınlarda artan sigara içme
oranlarına bağlanmaktadır. Bununla beraber kadın cinsiyetin karsinom için
bağımsız risk faktörü olduğu da bildirilmiştir (1, 2).
Akciğer kanserinde histolojik tiplerin sıklığında da değişiklikler meydana
gelmektedir. Bazı araştırmacılar 1970’lere göre adenokarsinom sıklığının
arttığını bildirmişlerdir (1). Kısmen histolojik kriterlerdeki değişikliklere bağlanan
bu durum, sigaranın kompozisyonuna, dumanın inhalasyon şekline ve
yiyecekler ve çevredeki farklı ajanlara maruziyete bağlı olabilir. ABD’de
adenokarsinom oranı azalmamış, skuamöz hücreli karsinom oranında düşüş
görülmüştür. KHAK, beyazlarda siyahlardan daha sık görülmektedir (1).
Akciğer karsinomu insidansı karsinojenlere kümülatif maruziyete bağlı olarak,
yaş ile artmaktadır. Buna rağmen %3’ü 40 yaş altında ortaya çıkmaktadır (1).
Akciğer kanseri ile sosyoekonomik statü arasında ters ilişki vardır. Her ne kadar
bu durum sigara alışkanlıklarındaki farklılıklara bağlansa da, bazı araştırmacılar
bunu bağımsız risk faktörü olarak değerlendirmişlerdir (1).
7
Akciğer karsinomu, Göğüs Hastalıkları’nda sık karşılaşılan, akciğer grafisinde
görülen birçok lezyonun ayırıcı tanısına giren bir durumdur. Normal akciğer
dokusunda birçok hücre tipi olduğundan, bu organın
olarak
çeşitlilik
klasifikasyon
göstermektedir.
şemaları
Tümörlerin
oluşturulmuştur.
tümörleri de histolojik
sınıflandırılması
Dünya
Sağlık
için
Örgütü’nün(DSÖ)
klasifikasyonu en sık kullanılandır (Tablo 1) (1).
Tablo 1: DSÖ Akciğer ve Plevra Tümörleri için histolojik klasifikasyonu
EPİTELYAL TÜMÖRLER
Benign
Papillomlar
Skuamöz hücreli papillom
Glanduler papillom
Mikst skuamöz ve glanduler papillom
Adenomlar
Alveoler adenom
Papiller adenom
Tükrük bezi tipi adenom
Müsinöz kistadenom
Diğer
Preinvaziv lezyonlar
Skuamöz displazi/Karsinoma in situ
Atipik adenomatöz hiperplazi
Difüz idiopatik pulmoner nöroendokrin hücre hiperplazisi
Malign
Skuamöz hücreli karsinom
Variantları
Papiller
Berrak hücreli
Küçük hücreli
Bazaloid
Küçük hücreli karsinom
Variantı
Kombine küçük hücreli karsinom
Adenokarsinom
Asiner
Papiller
Bronkioloalveoler karsinom
Nonmüsinöz
Müsinöz
Mikst müsinöz ve nonmüsinöz
Müsin içeren solid adenokarsinom
Mikst subtipleri olan adenokarsinom
Variantları
İyi diferansiye fetal adenokarsinom
Müsinöz (kolloid) adenokarsinom
Müsinöz kistadenokarsinom
Taşlı yüzük hücreli adenokarsinom
Berrak hücreli adenokarsinom
Büyük hücreli karsinom
Variantları
Büyük hücreli nöroendokrin karsinom
Bazaloid karsinom
Lenfoepitelyoma benzeri karsinom
Berrak hücreli karsinom
Rabdoid fenotipli büyük hücreli karsinom
Adenoskuamöz karsinom
Pleomorfik, sarkomatoid ve sarkomatöz elemanlar içeren karsinom
8
çeşitli
Karsinoid tümör
Tipik
Atipik
Tükrük bezi tipi karsinom
Mukoepidermoid karsinom
Adenoid kistik karsinom
Diğer
YUMUŞAK DOKU TÜMÖRLERİ
Lokalize fibröz tümör
Epiteloid hemanjioendotelyoma
Plevrapulmoner blastom
Kondrom
Plevranın kalsifiye fibröz psödotümörü
Konjenital peribronşial miyofibroblastik tümör
Difüz pulmoner lenfanjiomatozis
Desmoplastik yuvarlak hücreli tümör
Diğer
MEZOTELYAL TÜMÖRLER
Benign
Adenomatoid tümör
Malign mezotelyoma
Epiteloid mezotelyoma
Sarkomatoid mezotelyoma
Bifazik mezotelyoma
Diğer
LENFOPROLİFERATİF HASTALIKLAR
Lenfoid interstisyel pnömoni
Nodüler lenfoid hiperplazi
MALT’ın (Mucosa associated lymphoid tissue) düşük gradeli B hücreli lenfoması
Lenfomatoid granulomatozis
SEKONDER TÜMÖRLER
SINIFLANMAMIŞ TÜMÖRLER
TÜMÖR BENZERİ LEZYONLAR
ETİYOLOJİ
Akciğer kanserinde en önemli etiyolojik faktör sigaradır.
Kuzey Amerika ve
Avrupa’daki olguların %85’i sigaraya bağlı olarak gelişmektedir. Bu oran
çevresel sigara maruziyetini içermemektedir. Ayrıca sigaranın birçok diğer
kansere ve çeşitli nonneoplastik hastalıklara da sebep olduğu açıktır. Sigara
içenlerde 35-54 yaş arasında mortalite oranları içmeyenlerin iki katıdır. Kansere
bağlı ölümlerin erkeklerde %38, kadınlarda %23’ü sigaraya bağlıdır.
Sigara-kanser ilişkisi ilk kez 1761’de öne sürülmüştür. Sigara, kansere sebep
olan tek ajan değildir ve içinde kanser gelişimine neden olan maddenin hangisi
olduğu net olarak bilinmemektedir. Fakat kansere sebep olduğuna dair kanıtlar
çok güçlüdür, relatif risk 2’den fazladır. Retrospektif ve prospektif çalışmalar,
akciğer
karsinomunun
sigara
içmeyenlerde
nadiren
görüldüğünü
göstermektedir; 45 yaş ve üzerindeki 6071 kişilik değerlendirmede
9
sigara
içenlerin %4’ünde akciğer kanseri gelişmiş, içmeyen 805 kişinin hiçbirinde
kanser görülmemiştir. Başka bir çalışmada 1971-1980 arasında tanı konan
2668 akciğer kanseri hastasından sadece %5’inin sigara içmediği saptanmıştır.
Akciğer kanseri için relatif risk sigara içicilerinde 10, ağır içicilerde 15-35 kat
daha fazladır (1,2).
Sigara içimi ile kanser
arasında güçlü bir doz-cevap ilişkisi bulunmaktadır.
Ayrıca sigara içme süresi de önemlidir. Sigaranın bırakılması yada azaltılması
ile
risk
azalmakta
fakat
hiçbir
zaman
içmeyenler
ile
aynı
seviyeye
gelmemektedir. Çocuklukta dumana maruz kalmak bile artmış kanser riski ile
bağlantılıdır.
Ayrıca asbest, arsenik, nikel, krom, silika, klorometil eter, bisklorometil eter,
hardal gazı, berilyum, polisiklik aromatik hidrokarbonlar, kadmiyum, kloropren,
aflatoksin, vinil ve polivinil klorür, sentetik mineral lifleri gibi kimyasalların da
riski arttırdığına dair yayınlar mevcuttur (1). Demir madeni, uranyum madeni,
asbest , metal işleme, lastik endüstrisi, kaynakçılık, tesisatçılık, boyacılık,
karayolu taşımacılığı riskli mesleklerdir (Tablo 2) (3). Uranyum ve radyumun
çözünmesi ile ortaya çıkan radon da bilinen kanser yapıcı etmendir. ABD’de ev
içindeki radon gazı ile karşı karşıya kalınması ile 6-36 bin arasnda akciğer
kanseri olgusu gelişiminin söz konusu olabileceği bildirilmektedir. Radon gazı ile
uzun süre karşı karşıya kalınması sonucu göreceli riskin 1,3-1,8 arasında
olduğu hesaplanmaktadır. Radon gazı ile uzun süre karşı karşıya kalma ve
birlikte sigara kullanılması sinerjist etki yaratmaktadır (2). Terapötik -örneğin
Hodgkin hastalığı veya meme kanseri nedeniyle radyoterapi (RT)- veya
nonterapötik (örneğin atom bombası) radyasyon maruziyeti de risk faktörleridir
(4).
10
Tablo 2: Akciğer kanseri için mesleki karsinojenler
Kesin
Şüpheli
Arsenik
Akrilonitril
Asbest
Berilyum
Bisklorometil eter
Vinilklorür
Krom
Silika
Hardal gazı
Demir
Nikel
Tahta tozu
Polisiklik aromatik hidrokarbonlar
İyonize radyasyon
Son çalışmalarda dietin akciğer kanseri riskini etkileyebileceği gösterilmiştir.
Antioksidan besinler (karotenoid, A ve C vitamini) oluşan serbest radikalleri
tutmaktadır. Selenyum ise antioksidan enzimlerin bir komponentidir. Taze sebze
ve meyvenin akciğer kanserine karşı koruyuculuk yaptığı gösterilmiştir.
Depresyon akciğer kanseri için risk faktörüdür. Sigara içmeyen kişilerde
depresyon varlığı riski artırmaktadır. Sigara içenlerde ise depresyonun katkısı
iyice artmaktadır. Depresyonun hormonal ve immun yanıtı baskıladığı, diet
alışkanlıklarını bozduğu bilinmektedir (2).
Bazı kanser olgularında genetik ve ailesel özellikler gözlenmiştir. Sigara içen
kişinin ailesinde akciğer kanseri öyküsü varsa risk 5 kat daha artmaktadır. Tüm
genetik faktörler açıklanamamıştır ancak önerilen bir mekanizma çevresel
karsinojenleri aktif hale dönüştüren aril hidrokarbon hidroksilaz enziminin
genetik olarak artmış olmasıdır (2).
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı(KOAH) gibi sonradan gelişen hastalıklar da
riski arttırabilmektedir. Yine larinks kanseri gibi malignitenin varlığı da akciğer
kanseri riskini arttırır. AIDS gibi hastalıklar da akciğer kanseri riskini 6 kat
arttırmaktadır (2).
11
PATOLOJİ
DSÖ 1999 klasifikasyonu, bazı eleştirilere muhatap olsa da kolay kullanımı,
klinik ve radyolojik korelasyonun uyumluluğu, elektron mikroskopi gibi pahalı ve
vakit alıcı tetkikler gerektirmemesi ve dünyaca kabul edilmiş olması nedeniyle
yaygın olarak kullanılmaktadır. Burada özellikle küçük hücreli akciğer kanserinin
patolojik özellikleri üzerinde durulacaktır.
KHAK tüm akciğer kanserlerinin %15-20’sini oluşturan agresif bir tümördür. Bir
çok araştırmalar nöroendokrin tümör olduğunu göstermiştir. Fakat tümörün direk
olarak normal bronşial nöroendokrin hücrelerden köken aldığını gösteren kanıt
yoktur, çeşitli farklılaşmalar gösterebilen indiferansiye havayolu epitel hücresinin
nöroendokrin farklılaşması ile oluştuğu öne sürülmüştür. Bazı küçük hücreli
akciğer kanserlerinde skuamöz ve glanduler diferansiasyon görülmesi, bazı
küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinde ise nörosekretuar granüller görülmesi
bu hipotezi desteklemektedir. International Association for the Study of Lung
Cancer (IASLC)’ın
1988’de yaptığı klasifikasyona göre küçük, mikst ve
kombine olarak 3 subtipe ayrılmıştır (1). Tümör beyaz-krem renkli, yumuşak,
frajil, hemorajik ve genellikle nekrotiktir. Işık mikroskobunda tümör hücreleri
küçük, yuvarlak yada fusiform, dar sitoplazmalıdır, ince nükleer kromatin içerir.
Nükleus küçük ve hiperkromatiktir; çoğunlukla nüleolus bulunmaz. Nekroz sıktır
ve nekrotik alanda damarların bazofilik boyanması görülür. Crush artifakt
bulunur. Mitotik figürler görülür. Damar duvarlarının hematoksifilik kabuklanması
(Azzopardi belirtisi) sık bir bulgudur (5).
RADYOLOJİ
KHAK
tipik
olarak
lob
bronşları
yada
ana
bronşlar
gibi
proksimal
havayollarından köken alır. Radyolojik olarak %75 olguda hiler lenf nodlarının
eşlik ettiği santral kitle görülür (1, 4). Yaklaşık 2/3’ü perihiler kitle şeklindedir ve
bronşial submukoza ve peribronşial dokuyu infiltre eder. Erken evrede tümör
submukozal alana ve peribronkovasküler bağ dokusuna yerleşir, büyüdükçe
akciğer parenkimi içinde , hava yollarını ve vasküler yapıları oblitere eden bir
12
kitle oluşturur. Endobronşial büyüme skuamöz hücreli kanserden daha nadirdir,
hava yolu obstrüksiyonu intraluminal lezyondan ziyade dış basıya bağlıdır.
Erken evrede küçük damar ve lenfatiklerin tutulumu sıktır ve komşu akciğer
dokusunda lenfanjitik yayılım olasıdır. Ayrıca, bölgesel bronkopulmoner ve hiler
lenf nodu büyümesi de eşlik eder(1). Tanı çoğunlukla transbronşial biopsi yada
sitoloji ile konur. Postobstrüktif pnömoni ve atelektazi sıktır (4). Nadiren (<%5)
periferdedir ve periferik coin lezyon olarak ortaya çıkar (1, 5).
SEMPTOM VE BULGULAR
Akciğer kanseri olan hastalar genellikle semptomlar ilerleyip belirgin hale gelene
kadar doktora başvurmazlar. Bu semptomlar şu şekilde sınıflandırılabilir: (3)
1. Primer tümöre bağlı semptomlar: Bronş duvarı invazyonuna bağlı kuru
öksürük, hemoptizi, göğüs ağrısı, bronş obstrüksiyonuna bağlı hırıltı,
dispne, enfeksiyon, ateş.
2. Intratorasik ekstrapulmoner invazyona bağlı semptomlar: Göğüs ağrısı,
ses kısıklığı, superior vena cava basısı, disfaji, kardiak semptomlar
3. Lenf nodu, santral sinir sistemi(SSS), kemik, kemik iliği, kütanöz ve
subkütanöz metastazlara bağlı semptomlar
4. Sistemik nonmetastatik semptomlar: İştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik ve
paraneoplastik sendromlar
Akciğer kanserinde spesifik semptomlar olmayıp, semptomların görülme sıklığı
hücre tipi ve tümörün gelişimine bağlı olarak değişiklikler gösterse de, özellikle
yüksek risk grubunda kanserden şüphelenilmelidir. KHAK’de klinik bulgular
KHDAK’dan farklı değildir. Genellikle semptomlar kısa sürelidir.
Öksürük,
dispne, göğüs ağrısı, ses kısıklığı ve hemoptizi görülebilir. Halsizlik, kilo kaybı,
iştahsızlık ve ateş eşlik edebilir. Metastazlara bağlı başağrısı, nöbet, karın veya
kemik ağrısı olabilir (Tablo 3). KHAK’de görülen klinik durumlar ise Tablo 4’te
gösterilmiştir (6).
13
Tablo 3: Akciğer kanserinde en sık görülen semptom ve bulgular
Öksürük
Hemoptizi
Göğüs ağrısı
Dispne
Ekstratorasik ağrı
İştahsızlık, kilo kaybı
Servikal kitle
Halsizlik
Superior vena cava obstrüksiyonu
Ses kısıklığı
SSS semptomları
Omuz ağrısı
Çomak parmak
Tablo 4: KHAK ile ilgili klinik tablolar
SİSTEMİK: Anoreksi, kaşeksi, kilo kaybı, ateş, ortostatik hipotansiyon,
nonbakteriyel trombotik endokardit, dermatomyozit, sistemik lupus eritematozis
HEMATOLOJİK: Anemi, polisitemi, koagülopati, trombositopenik purpura,
disproteinemi, lökositoz, lökoeritroblastik reaksiyon, eozinofili
ENDOKRİN VE METABOLİK: Cushing sendromu, jinekomasti, galaktore,
hipertansiyon, akromegali, hiponatremi, hiperglisemi, hipoglisemi, hipofosfatemi,
laktik asidoz, hipoürisemi, hiperamilazemi
CİLT BULGULARI: Çomaklaşma, hipertrofik pulmoner osteoartropati, akantozis
nigrikans,
difüz
hiperpigmentasyon,
eritema
gyratum
repens,
eritema
multiforme, pruritis, ürtiker
NÖROLOJİK BULGULAR: Lambert Eaton myastenik sendromu, periferik
nöropati, viseral nöropati, serebral ensefalopati, görme kaybı, nekrotizan
myelopati, polimiyozit
RENAL: Glomerulonefrit ve nefrotik sendrom
14
Fizik muayenede KOAH bulguları, palpabl lenf nodu, hepatomegali, kemikte
hassasiyet
veya
nörolojik
bulgular
saptanabilir.
Superior
vena
cava
sendromu(SVCS) varlığında boyun ve göğüs duvarı venlerinde belirginleşme,
siyanoz, yüzde ve boyunda eritem ve ödem görülür (1, 4, 2).
Paraneoplastik sendromlar
Paraneoplastik sendrom primer tümörün kendisinden yada metastazlarından
uzak bölgelerde görülen kanser hücrelerinin ürettiği (genellikle hormonal)
maddelerin neden olduğu semptom ve bulgulardır. KHAK’de paraneoplastik
sendromlar %15 oranında görülür (Tablo 5) (2).
Tablo 5: KHAK’de görülen paraneoplastik sendromlar
Endokrin
Nörolojik
Diğer
paraneoplastik
paraneoplastik
paraneoplastik
sendromlar
sendromlar
Uygunsuz ADH salınımı
sendromlar
Lambert-Eaton myastenik
Nefrotik sendrom
Ektopik ACTH
sendromu
Atrial natriüretik peptid
Serebellar dejenerasyon
Hiperkalsemi
Ensefalomyelit/sensör
nöronopati
Retinopati
İntestinal
psödoobstrüksiyon
Otonomik disfonksiyon
Tümör Belirteçleri
Nöron spesifik enolaz(NSE), Pro-gastrin releasing peptide (pro-GRP) ve
Chromagranin A (Cg A) tanıda, nükste ve takipte yararlı olabilecek
belirteçleridir (Tablo 6) (2).
15
tümör
Tablo 6: KHAK’de tümör belirteçlerinin tanıda ve nükste sensitiviteleri
TANIDA
Pro-GRP
NSE
CgA
NÜKSTE
Pro-GRP
NSE
Sensitivite (%)
65-95
43-89
61-70
51-67
20-48
EVRELEME
Hemen hemen tamamı sigara içenlerde görülen KHAK, hızlı büyümesi, erken
metastaz yapması ve kemoterapiye(KT) cevabının iyi olması nedeniyle
KHDAK’den ayrı bir antite olarak değerlendirilmektedir. Akciğer kanserinde
evreleme ile ilgili ilk çalışmalar 1946 yılında Denoix tarafından bildirilmektedir. O
zamanlar primer tümörün özelliklerine (yerleşim, büyüklük ve çevre yapılara
invazyon) bölgesel lenf nodları ve uzak organlara metastaz yapmasına göre,
bugün yaygın olarak kullanılan TNM(tümör-nod-metastaz) evrelemesine benzer
bir sistem ortaya atmıştır. Zamanla ilk ortaya atılan sistemin eksiklikleri ortaya
çıkmış ve birçok defa yeniden düzenlenmiştir. TNM sistemi en son 1997’de
yeniden gözden geçirilmiş ve Mountain tarafından yayınlanmıştır. (Tablo 7,8)
(7). Günümüzde daha çok KHDAK’de bu sistem kullanılmaktadır.
Akciğer kanserli hastaların evrelendirilmesinde, tedavinin planlanmasında ve
etkinliğinin değerlendirilmesinde bölgesel lenf bezlerinin durumu önemli bir
faktördür. Lenf bezlerinin durumunu daha standart bir şekilde değerlendirmek
amacıyla haritalar geliştirilmiştir. İlk olarak 70’li yıllarda Naruke ve ark.
tarafından geliştirilen harita, AJCC tarafından da kabul edilmiştir. 1983’te
American Thoracic Society tarafından geliştirilen ikinci bir harita daha sonraki
yıllarda North American Lung Cancer Study Group tarafından yeniden
düzenlenerek yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Aslında birbirine oldukça
benzeyen bu iki harita, çalışmaların sonuçlarını yorumlamada karışıklıklara yol
açmıştır. AJCC ve Prognostic Factors TNM Committee of the UICC’nin
1996’daki toplantılarında bu iki harita birleştirilmiş ve tek bir bölgesel lenf bezi
haritası kullanılması önerilmiştir (Tablo 9) (7) .
16
Tablo 7: TNM sınıflaması
PRİMER TÜMÖR (T)
Tx: Primer tümörün belirlenememesi veya balgam yada bronş lavajında malign hücrelerin tespit edilip
görüntüleme teknikleri yada bronkoskopi ile tümörün gösterilememesi
T0: Primer tümör belirtisi yok
Tis: Karsinoma in situ
T1: En geniş çapı ≤3 cm, akciğer veya viseral plevra ile çevrili, bronkoskopik olarak lob bronşundan daha
proksimale (ana bronşa) invazyon göstermeyen tümör (ana bronşta olmayan)*
T2: Tümörün aşağıdaki özelliklerden en az birine sahip olması
-En geniş çapı >3 cm
-Ana bronşa invaze ancak ana karinaya uzaklık ≥2 cm
-Viseral plevra invazyonu
-Hiler bölgeye ulaşan ancak tüm akciğeri kapsamayan atelektazi yada obstrüktif pnömoni
T3: Tümörün herhangi bir büyüklükte olup göğüs duvarı (superior sulkus tümörleri dahil), diafragma,
mediastinal plevra, parietal perikard gibi yapılardan herhangi birine direkt invazyon göstermesi; veya
karinaya 2 cm’den daha yakın ancak karinayı tutmayan ana bronştaki tümör; veya bütün bir akciğeri
kapsayan atelektazi veya obstrüktif pnömoni ile birlikte olan tümör.
T4: Tümörün herhangi bir büyüklükte olup, mediasten, kalp, büyük damarlar, trakea, özofagus, vertebral
kolon, karina gibi yapılardan herhangi birini invaze etmesi; veya malign plevral veya perikardial sıvı ile
birlikte olan tümör**, veya tümörle aynı lob içinde satellit lezyon
BÖLGESEL LENF NODU (N)
Nx: Bölgesel lenf bezlerinin değerlendirilememesi
N0: Bölgesel lenf bezi metastazı yok
N1: Aynı taraf peribronşial ve/veya aynı taraf hiler lenf bezlerine metastaz, ve primer tümörün direkt
yayılması ile intrapulmoner lenf bezlerinin tutulması
N2: Aynı taraf mediastinal ve/veya subkarinal lenf bezlerine metastaz
N3: Karşı taraf mediastinal, hiler; aynı veya karşı taraf supraklaviküler veya skalen lenf bezi metastazı
UZAK METASTAZ (M)
Mx: Uzak metastaz varlığının değerlendirilememesi
M0: Uzak metastaz yok
M1: Uzak metastaz var***
*Ana bronşun proksimaline uzanan bronşial duvara sınırlı invazyon gösteren herhangi bir büyüklükteki
nadir yüzeyel tümör de T1 grubuna girer.
** Akciğer kanseri ile birlikte olan plevral efüzyonların çoğu tümöre bağlıdır. Bununla birlikte bazı
hastalarda plevral yinelenen sitolojik incelemelerde tümör saptanamaz. Bu olgularda sıvı kanlı ve
eksuda özelliğinde değildir. Klinik ve sıvının özellikle tümörü düşündürmüyorsa sıvı evrelemede
dikkate alınmamalı ve hasta da T1, T2 veya T3 olarak değerlendirilmelidir. Perikardial sıvı da aynı
kurallara göre değerlendirilmelidir.
*** Tümörün olduğu lob dışında aynı taraf akciğerdeki tümör nodülleri M1 olarak sınıflandırılır.
Tablo 8: TNM’ye göre evreleme
17
EVRE 0
EVRE IA
Karsinoma insitu
T1 N0 M0
EVRE IB
EVRE IIA
T2 N0 M0
T1 N1 M0
EVRE IIB
T2 N1 M0
EVRE IIIA
T3 N0 M0
T3 N1 M0
T1 N2 M0
T2 N2 M0
T3 N2 M0
EVRE IIIB
T4 N0 M0
T4 N1 M0
T4 N2 N0
T1 N3 M0
T2 N3 M0
T3 N3 M0
T4 N3 M0
Herhangi bir T , herhangi bir N, M1
EVRE IV
Tablo 9: Bölgesel lenf bezi sınıflaması
N2 LENF BEZLERİ
Superior mediastinal bezler
1.
2.
3.
4.
Yüksek mediastinal
Üst paratrakeal
Prevasküler/retrotrakeal
Alt paratrakeal (Azigos bezleri dahil)
Aortik lenf bezleri
5. Subaortik (A-P pencere)
6. Paraaortik (çıkan aort ve frenik)
Inferior mediastinal bezler
7. Subkarinal
8. Paraözofagial
18
9. Pulmoner ligament
N1 LENF BEZLERİ
10. Hiler
11. İnterlober
12. Lober
13. Segmental
14. Subsegmental
TNM sisteminin KHAK için de kullanılması tavsiye edilmekle beraber, günlük
pratikte daha çok “Veteran’s Administration Lung Cancer Study Group” (VALG)
tarafından inoperabl KHAK için geliştirilen ikili sistem tercih edilmektedir (Tablo
10).
KHAK sistemik bir hastalık olarak kabul edildiği için asıl tedavi sistemik KT’dir.
İkili sistemde asıl amaç RT verilecek olan sınırlı evre olguları belirlemektir. TNM
sistemi KHAK olgularının %5’ten azını oluşturan ve cerrahi tedavi şansı olan
“çok sınırlı” olgularda kullanılmaktadır
Tablo 10: Sınırlı ve yaygın evre kriterleri (VALG)
SINIRLI EVRE
Primer tümör bir hemitoraksa sınırlı
Tümörle aynı tarafta hiler lenf bezlerine lokal yayım olması
Karşı yada aynı tarafta mediastinal ve supraklaviküler lenf bezlerine
yayılım
Plevral efüzyon?
YAYGIN EVRE
Karşı akciğer metastaz
Uzak organlara metastaz
19
Tedavi açısından olmasa da yaşam süreleri bakımından sınırlı evreye benzer olan plevral
efüzyon, bazı araştırmacılar tarafından sınırlı evre olarak kabul edilmektedir. Son zamanlarda
bu konuda fikir birliği olmamasına rağmen, özellikle malign plevral efüzyonun yaygın hastalık
grubuna dahil edilmesi eğilimi ağır basmaktadır. Karşı taraf supraklaviküler lenf bezlerinde sınırlı
mı yaygın evre mi kabul edileceği konusunda da tartışma vardır. KHAK tanısı konduğu zaman
hastaların %30’u sınırlı evre, %70’i ise yaygın evre grubundadır.
KHAK
hastalar,
fizik
muayene,
tam
kan
sayımı,
biokimya
testleri,
posteroanterior(PA) ve lateral akciğer grafisi ile değerlendirilmelidir.
Standart teknikle çekilmiş bir iki yönlü akciğer grafisi, primer tümörü ve tümör
dışındaki parenkimal yapıları değerlendirmede yardımcı olur. Mediastinal
genişleme ve plevral efüzyon varsa görülebilir. Mediastinal genişleme
mediastinal yayılım konusunda ipuçları verse de bilgisayarlı tomografi(BT)
mediasten yapılarını değerlendirmede çok daha yararlıdır.
İlk değerlendirmede hastanın performans statüsü(PS) kötü ve destek tedavisi
dışında kansere yönelik tedavi verilemeyecekse, evreleme çalışmasına gerek
yoktur. PS değerlendirmesi için en çok kullanılan yöntemler Eastern
Cooperative Oncology Group (ECOG) ve Karnofsky skalalarıdır (Tablo 11-12)
(8, 9). Bu şekilde olan hastalara palyatif tedavi verilmesi düşünülen bölgelere
yönelik görüntüleme tetkikleri uygulanabilir. Örneğin kemik ağrısı olan hastada
patolojik kırık riski yüksek bir bölgede metastaz varsa palyatif RT verilmesi
düşünülen bölgeye yönelik tetkikler yapılmalıdır. Ancak PS düşük olmasına
rağmen KT planlanıyorsa, o zaman tüm evreleme işlemleri yapılmalıdır. Fizik
muayene (FM), anamnez ve kan tetkikleri ile herhangi bir organda metastazdan
şüphe edilirse görüntüleme işlemlerine o organdan başlamak daha uygundur.
Yapılan incelemelerde herhangi bir organda metastaz tespit edilirse, hasta
yaygın hastalık grubuna girer ve evreleme işlemleri o noktada bırakılmalıdır.
Eğer hastanın bir araştırma protokolünde yer alması söz konusuysa o zaman
protokolde belirtilen tüm işlemler yapılmalıdır.
Tablo 11: ECOG performans skalası
20
Tablo 12: Karnofsky performans skalası
ECOG
Hasta özellikleri
0
Normal
1
Normal
aktivite için güç harcayan,
hafif belirti
ve bulguları olan
Karnofsky
(%)
Hasta
Özellikleri
hasta
100
Normal
2 90 NormalKüçük
aktivitebelirti
yadave
aktif
çalışma
bulgular
var,yapamayan,
hasta aktif günün %50'sinden
fazlasında
yatak
dışında
olan
hasta
80
Normal aktiviteleri için güç harcar
3 70 Özel bakım
ve yardım
gerektiren,
gününaktivite
%50'sinden
fazlasında
Kendine
bakabilir,
ancak normal
yada aktif
çalışma yapamaz
yatağa
bağlı
olan
ağır
hasta
60
Özbakımda ve günlük aktivitelerde yardıma ihtiyacı vardır
4 50 Hospitalize
edilmesi
gereken
bağımlı ağır hasta
Fazlaca
yardım
ve sık tamamen
tıbbi bakımyatağa
gerekir
40
Düşkün, özel bakım ve yardım gerekir
30
Çok düşkün, hospitalize edilmeli
20
Ağır hasta, aktif destekleyici tedavi gerekir
10
Agoni
0
Ölüm
Başlangıçta yapılacak ilk tetkikler toraks ve üst abdomen BT olmalıdır. Bu
inceleme yöntemiyle akciğer grafisinde görülemeyen plevral ve perikardial
efüzyon, büyümüş mediastinal lenf nodu, karşı akciğerde mikrometastazlar
kolayca görülecektir. Ayrıca adrenal bezlerde olabilecek asemptomatik
metastazlar da tespit edilecektir. Toraks BT için kontrast madde verilecek böyle
hastalarda birkaç kesit daha aşağıya doğru ilerletilerek elde edilecek olan üst
abdominal BT bu hastalara ek bir yük getirmemektedir. Son zamanlarda,
akciğer kanseri nedeniyle toraks BT çekilecek hastalarda üst abdomen BT
eklenmesi rutin olarak önerilmektedir.
KHAK saptanan pek çok hastada mediastinal lenfadenopati (LAP) saptanır.
Mediastinal LAP olması hastanın sınırlı evre kategorisini değiştirmeyeceği için
mediastinoskopi önerilmemektedir.
Fiberoptik bronkoskopi (FOB) çoğunlukla santral yerleşimli olan KHAK
hastaların çoğunda tanı yöntemi olarak başlangıçta yapılmaktadır. Ancak başka
yöntemlerle tanı konan hastalarda, özellikle de cerrahi tedavi düşünülen
olgularda operasyon öncesi senkronize başka lezyonları görebilmek ve cerrahi
sınırlarını planlamak için mutlaka yapılmalıdır.
KHAK’li hastaların %25’inde plevral efüzyon tespit edilir. Torasentez ve plevra
biopsisi efüzyonun metastaza bağlı olduğunu göstermede yardımcı olur. Plevral
efüzyonu olan hastalarda sitoloji pozitif yada negatif olsa da yaşam süreleri
benzerdir ve bu hastalarda RT verilmemektedir. Bu nedenle torakoskopi gibi
21
daha invaziv girişimler gerekli değildir. Bazı çalışmalarda tümörle aynı tarafta
plevral efüzyonu olan hastaların kombine KT’ye cevapları sınırlı evredeki
olgulara benzer bulunmuştur. Bu nedenle bazıları bu grup hastayı sınırlı evre
olarak kabul etmektedir.
En sık metastaz görülen yerler karaciğer (%17-34), kemik (%19-41), kemik iliği
(%17-23) ve merkezi sinir sistemidir (%0-30) (10).
En yaygın metastaz yerlerinden biri kemiktir. Kemik metastazlı hastaların 1/3’de
Alkalen fosfataz (ALP) düzeyleri normaldir ve metastazı olan çoğu hasta, buna
bağlı semptom tariflememektedir (4).
Kemik metastazı KHAK’nin yaklaşık %30’unda vardır. Kemik sintigrafisi kemik
metastazlarını göstermede en duyarlı testtir, fakat %50 oranında yanlış pozitiflik
bildirmektedir. Ağrı
ve
ALP
yüksekliği
kemik
metastazını
düşündüren
bulgulardır. Ağrısı olmayan ve ALP normal olan hastalarda kemik sintigrafisinin
pozitiflik oranı %3,4’tür. Kemik metastazı genellikle diğer organ metastazlarıyla
birlikte görülür. Tek kemik metastazı görülmesi yaygın değildir. Bu nedenle
klinik olarak evre III (N2) ve IV hastalarda rutin yapılması daha anlamlı
görünmektedir. Şüpheli alanların görüntülenmesinde en duyarlı yöntem
manyetik rezonanstır (MR) (2).
Kemik iliği metastazı KHAK tanısı konduğu zaman, hastaların %20-25’inde
vardır. Periferik yaymada myeloblastik değişiklikler hatta
çok nadiren tümör
hücreleri bile görülebilir. Bununla birlikte kemik iliği metastazı olan hastaların
çoğunda periferik yayma normaldir. Kemik iliği metastazı ile laktat dehidrogenaz
(LDH) düzeyi arasında sıkı bir korelasyon olduğu gösterilmiştir. Kemik iliği
metastazı olan olguların ancak %2’den daha azında LDH düzeyi normal
bulunmuştur. Bu nedenle evreleme amacıyla semptomsuz ve LDH düzeyi
normal olan hastalara rutin olarak kemik iliği biopsisi yapılması şart değildir. MR
ile kemik iliği metastazı noninvaziv olarak gösterilebilir fakat yanlış pozitiflik
oranı çok fazladır (4).
Merkezi sinir sistemi metastazları genellikle intraparenkimal olur ve nadiren
asemptomatiktir. Bununla birlikte bir çalışmada nörolojik bulguları normal olan
hastaların %11’inde beyin BT ile metastaz gösterilmiştir. BT ile yapılan
çalışmalarda özellikle erken evrelerde beyin BT rutin olarak önerilmiyordu fakat
22
MR ile erken metastazları gösterme şansı daha da yükseldiği için bugün aynı
şeyi söylemek güçtür. Semptomu olan ve BT ile metastaz görülmeyen
hastalarda MR çekilmelidir. Sadece beyin metastazı olan hastalara kombine KT
ve beyne RT verilmesiyle, bu hastaların yaygın evre olmasına rağmen, sınırlı
evre hastalar kadar yaşam sürelerinin uzatılabildiği gösterilmiştir. Diğer en sık
SSS metastazı karsinomatöz leptomeningitistir (KLM). KLM daha çok hastalığın
ileri dönemlerinde görülür. Tek başına metastaz yeri olarak bildirilmesi nadirdir.
Bu nedenle evrelemede KLM metastazını ilgilendiren semptomlar yoksa rutin
olarak lumbar ponksiyon önerilmemektedir (2).
Karın içi organlarda metastaz KHAK’li olguların başlangıç evrelemesinde %30
oranında görülmektedir. En sık karaciğer, adrenal bez, pankreas ve karın içi lenf
bezlerinde (mezenter ve retroperitoneal bölge) metastaz görülmektedir. KHAK’li
hastaların %25’inde sadece karaciğer metastazı vardır. Karaciğer metastazı
olan olgularda genellikle enzim bozuklukları göze çarpmaktadır. SGOT, ALP ve
LDH gibi enzimlerin yüksekliği metastazı düşündürmektedir.
PROGNOSTİK FAKTÖRLER
KHAK’de çok sayıda prognostik faktör tanımlanmıştır. Bu faktörler hastaya (PS,
yaş, cinsiyet, ırk vb) tümöre (evresi, metastaz olup olmaması, yerleri ve sayısı)
yada serumda ve kanda bakılan bazı maddelere (enzim, elektrolit, tümör
belirteçleri) bağlıdır. Planlanacak olan tedavinin yoğunluğu tedaviye alınacak
olan cevap ile ilişkili olduğu için, tedavi öncesinde hangi hastanın KT’ye iyi
cevap vereceğinin bilinmesi klinisyenler açısından önemlidir. Örneğin pek çok
kötü prognostik faktöre sahip olan bir hastaya birinci yada ikinci basamak tedavi
için karar verirken bu faktörler belirleyici olabilir. Hemen hemen bütün
çalışmalarda prognozu etkileyen en önemli faktörler evre ve hastanın
performans statüsüdür. Genellikle yaygın evredeki hastaların tedaviye yanıt
verme şansı düşük, ortalama yaşam süresi kısa ve kür şansı çok azdır.
Yumuşak doku, kemik veya beyin gibi tek bir organda metastaz nedeniyle
yaygın hastalık grubuna giren hastaların prognozları sınırlı evreye benzer (2).
23
Yaygın hastalığı olanlardan tek organ metastazı olanlar (özellikle yumuşak
doku, kemik ve beyin) daha iyi prognoz gösterirler.
Performans durumu hem kemoterapi toleransını hem de KT’nin etkinliğini
etkiler. Kötü PS olan hastalarda KT’ye yanıt daha az ve toksisite daha çoktur.
Fakat KHDAK’nin tersine, KHAK’de kötü PS agresif tedavi için kontrendikasyon
değildir. Yatalak hastalar bile KT’ye iyi cevap verebilir ve hatta kür şansı bile
olabilir (4). Normal günlük işlerini yapabilen hastalar KT’yi daha kolay tolere
eder ve KT’ye cevap verme oranları fazladır. Kilo kaybı (toplam vücut ağırlığının
%10’undan daha fazla) da kötü prognostik faktördür. Yaş ve ırk önemli
bulunmamıştır.
KHAK’de, hastanın yaşı, hayati organ fonksiyonları korunduğu sürece, kötü
prognostik faktör değildir. Her ne kadar yaşlılara tedavi toleransı daha düşük
olsa da, tedaviyi tamamlayanlarda survi, genç hastalarınkine eşittir. Bu nedenle,
AML gibi bazı hastalıklarda yaşlılara küratif KT uygulanması düşünülmezken,
KHAK’de yaş, tedavi için kontrendikasyon değildir (4).
KT’ye iyi cevap veren hastaların da doğal olarak prognozları iyidir. KT sonrası
erken relaps olan hastalarda, ikinci basamak tedaviye cevap verme şansı düşük
ve prognozları kötüdür (2). Birçok çalışmada KT’ye cevabın kadınlarda daha
fazla olduğu gösterilmiştir. Sigara içmeye devam edilmesi kötü prognostik
faktördür. Sigara içenlerde tedavinin yan etkileri daha fazladır. Uzun süre
yaşayan hastalarda ikinci kanser gelişme riski sigara içenlerde daha yüksektir.
Ayrıca sigarayla yakın ilişkili olan ve pekçok hastada kanserle birlikte görülen
KOAH ve iskemik kalp hastalığını (İKH) sigara daha da kötüleştirir. Bu da bu
hastalarda morbidite ve mortalite oranlarını yükseltir.
Yüksek serum LDH
düzeyi, artmış tümör yüküne işaret ettiğinden kötü prognostik faktördür.
Hipoalbuminemi ve hiponatremi de prognozu olumsuz etkiler. NSE değerleri
yaygın hastalıkta daha yüksek bulunmuştur (4).
Sonuçta sınırlı evre, iyi performans, kadın cinsiyeti, yaşın 70’ten küçük olması,
normal LDH düzeyi, tümör dokusunda T lenfosit ve makrofaj infiltrasyonu olması
gibi durumlarda yaşam süreleri daha uzun bulunmuştur. Yaygın evre olup
normal LDH düzeyi saptanan hastaların yaşam süreleri daha uzundur. Tek bir
24
yerde metastaz nedeniyle yaygın hastalığı olanların yaşam süreleri birden fazla
organda metastaz olanlara göre daha iyidir (2).
Prognostik faktörler olarak hastalığın evresi, hastanın performans durumu, LDH
ve ALP yüksekliği, Na düşüklüğü, kilo kaybı ve cinsiyet öne sürülmektedir.
Sınırlı hastalıkta mediastinal veya supraklaviküler lenf nodu tutulumunun
olmaması, yaygın hastalıkta da karaciğer ve beyin tutulumunun olmaması iyi
prognostik faktörlerdir (10) (Tablo 13).
Tablo 13: KHAK’de prognostik faktörler
Performans durumu (ECOG)
Vücut ağırlığı
Cinsiyet
Yaş
Irk
Evre
LDH
Na
Albumin
Metastaz sayısı
PROGNOZ İYİ
0-1
Değişmemiş
Kadın
<70
Beyaz
Sınırlı
Normal
Normal
Normal
1
PROGNOZ KÖTÜ
2-4
>%10 azalmış
Erkek
>70
Siyah
Yaygın
Yüksek
Düşük
Düşük
>1
TEDAVİ
KHAK’de cerrahi tedavi ve RT gibi lokal tedavilerin yaşam süresine katkısı
sadece birkaç hafta ile sınırlıdır. KHAK’de ölüm çoğu zaman sistemik hastalığa
bağlıdır. Bu özelliği nedeniyle KHAK’nin tedavisinde en önemli yeri sistemik KT
almaktadır. KHAK KT’ye duyarlı bir kanser türüdür. Bu ilk kez 1948 yılında
methyl-bis-β chloroethyl amin HCl ile tedavi sonucu %50’den fazla oranda
tümör regresyonu elde edilmesi ile gösterilmiştir. 1969 yılında yapılan
randomize bir çalışmada yaygın evre KHAK’li olgularda, siklofosfamid ile destek
tedavi karşılaştırılmış, KT kolunda ortalama yaşam süresi iki kattan daha
yüksek bulunmuş ve KT’nin etkinliği net olarak ortaya konmuştur. Daha sonraki
yıllarda yapılan çalışmalarda çok sayıda antineoplastik ajanın KHAK’ne etkili
olduğu gösterilmiştir. Bu antineoplastik ajanlar üç grup altında toplanabilirler
(Tablo 14, 15).
25
Tablo 14: KHAK’de etkili antineoplastik ajanlar
Grup1: 1980 öncesi etkinliği Grup 2: 1980 sonrası etkinliği Grup 3: Yeni ilaçlar
gösterilenler
Siklofosfamid
Nitrojen mustard
Doksorubisin
Metotreksat
Altretamin
Vinkristin
gösterilenler
Sisplatin
Paclitaxel
Karboplatin
Docetaxel
Teniposid
İrinotecan
İfosfamid
Topotecan
Vindesin
Gemcitabin
Epirubisin
Vinorelbin
Etoposid
Tablo 15: KHAK indüksiyon tedavisinde en sık kullanılan kombinasyon rejimleri
Siklofosfamid-adriamisin-vinkristin (CAV)
Etoposid-cisplatin (EP)
Etoposid-carboplatin (Ecb)
Siklofosfamid-adriamisin-etoposid (CAE)
Siklofosfamid-adriamisin-vinkristin-etoposid (CAVE)
İfosfamid-cisplatin-etoposid (ICE)
İfosfamid-carboplatin-etoposid (ICbE)
Günümüzde KHAK KT’sinde en çok kullanılan ilaçlar etoposid, cisplatin,
siklofosfamid, vinkristin ve doksorubisindir. Tek ajan ile tedavi sonucu elde
edilen tam yanıt oranları %5’ten azdır, yani tek ajanla KT’nin remisyon süresine
ve yaşam süresine katkısı oldukça sınırlıdır. Yirmi yılı aşkın süredir
kombinasyon kemoterapisi KHAK’nin temel tedavi yöntemidir. Kombinasyon
KT’si KHAK’li olgularda ortalama yaşam süresini 4-5 kat artırmaktadır.
Seçilecek iyi bir kombinasyon rejimi ile tam yanıt; sınırlı hastalıkta %50-60,
26
yaygın hastalıkta %15-20, objektif yanıt; sınırlı hastalıkta %80-90, yaygın
hastalıkta %60-80, ortalama yaşam süresi; sınırlı hastalıkta 12-20 ay, yaygın
hastalıkta 7-11 aydır. KHAK tedavisinde 1970’lerde en sık kullanılan tedavi
rejimi CAV olmuştur. Bu rejim 1980’lerde yerini etoposid içeren rejimlere
bırakmıştır.
KHAK’li hastaların tamamı için ideal bir indüksiyon rejimi yoktur. Bazı randomize
çalışmalarda etoposid içeren rejimlerin içermeyenlere göre az da olsa yaşam
süresi yönünden daha üstün olduğu bildirilmiştir. Fakat direk CAV ile EP’yi
karşılaştıran çalışmalarda açık bir yaşam süresi avantajı gösterilememiştir. EP,
CAV’dan daha az nötropeni ve enfeksiyona neden olmaktadır. Bu nedenle EP
günümüz için en iyi tolere edilen ve en iyi töropatik indekse sahip rejim olarak
kabul edilmektedir. Bununla beraber tercih hastanın eşlik eden diğer medikal
sorunları göz önüne alınarak yapılmalıdır. Örneğin, böbrek yetmezliği yada
diabetik nöropati mevcutsa EP uygulanamaz. Kalp yetmezliği olan hastalarda
da hidrasyon gerektiği için cisplatin sakıncalıdır. Böyle durumlarda cisplatin
yerine aralarında etkinlik farkı olmadığı randomize çalışmalarla gösterilmiş
nefrotoksik ve kardiotoksik olmayan karboplatin kullanılabilir. Benzer şekilde
kardiak problemi olan bir kişide, CAV rejimindeki doksorubisinin yerine etoposid
kullanılabilir.
Tedavi seçiminde ülkeler arasında da farklılık söz konusudur. ABD’de en çok
kullanılan rejimler EP ve ECb’dir. Avrupa’da ise CAE rejimi daha fazla
uygulanmaktadır. Bunu nedeni cisplatin içermediği için ayaktan tedaviye daha
uygun olmasıdır.
Yaygın hastalıkta ilaç sayısını arttırmanın üstünlüğü gösterilmemiştir. Sınırlı
evre olgularda, ilaç sayısı arttığında daha iyi sonuçlar alınabileceğini destekler
çalışmalar az da olsa mevcuttur. Bu nedenle özellikle yeni ilaçların (paclitaxel
ve topotecan) eklendiği üçlü kombinasyonlarla çalışmalar devam etmektedir.
KHAK’li olgularda yukarıda adı geçen rejimler kullanıldığında en fazla
karşılaşılan toksisite kemik iliği supresyonudur. Kemik iliği supresyonu standart
doz kombinasyon KT’si ile %25-30 oranında görülürken multimodel tedavilerde
%75’e kadar çıkmaktadır. Standart dozda tedavi uygulandığında profilaktik
olarak koloni stimüle edici faktörlerin kullanılmasına gerek yoktur. Gelişen
27
toksisite kısa sürelidir. KHAK’li olgularda kültür (+) enfeksiyon %5, infeksiyona
bağlı ölüm ise %2 oranında görülür. Bulantı-kusma; cisplatin içeren rejimlerde
daha fazla olmakla beraber hemen her kombinasyon tedavisinde görülür.
Nefrotoksisite;
cisplatin,
kardiak
toksisite;
adriamisin,
hemorajik
sistit;
siklofosfamid, nörotoksisite; vinkristin ve cisplatin ile gelişebilen diğer yan
etkilerdir. KHAK’de tedaviye bağlı ölüm; sınırlı evrede %0-4, yaygın evrede %28 arasındadır. Genel olarak %5’in üzerinde toksik ölüme neden olan rejimlerle
tedavi uygun değildir. KHAK’e etkili ajan sayısı çok fazla olmasına rağmen kür
şansı çok azdır. Yaygın hastalıkta %10’dan az 2 yıl, sınırlı hastalıkta %1525’den az 5 yıl yaşam elde edilmektedir. KT’nin küratif olmama nedeni
başlangıçta olan yada sonradan gelişen ilaç direncidir. İlaç direncini önlemeye
yönelik çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bunlar yoğun ve alterne KT
çalışmalarıdır.
Yoğun KT çalışmaları; yüksek dozda indüksiyon KT’si, haftalık KT ve geçyüksek doz KT olmak üzere üç başlık altında incelenebilir.
Yüksek dozda indüksiyon KT’sinin standart doz tedavi ile karşılaştırıldığında
genel olarak, yanıt oranları ve ortalama yaşam süreleri açısından anlamlı bir
farklılık bulunmamıştır. Yüksek doz KT toksisite ve maliyet artışına neden
olmuştur. Birkaç çalışmada, iyi performansa sahip, sınırlı evre olgularda
özellikle tam yanıt ve uzun süreli yaşam oranlarında yüksek doz KT’nin daha
avantajlı olduğu gösterilmiştir. Haftalık KT çalışmalarında da sonuçlar yüksek
doz indüksiyon KT’si sonuçlarına benzerdir. Elde edilen yaşam süreleri
açısından üç hafta aralıklarla uygulanan standart kombinasyon KT’sine
üstünlüğü gösterilememiştir. Geç-yüksek doz KT, normal doz indüksiyon
tedavisinden sonra yanıt alınan hasta grubunda yüksek doz KT uygulamasını
kapsar. Tanı anında çoğu hasta yüksek doz indüksiyon tedavisine uygun
değildir. Bu nedenle geç yüksek doz indüksiyon tedavisinin daha uygun bir
yöntem olacağı düşünülmüştür. Yapılmış randomize çalışma sayısı yetersiz
olmakla birlikte yaşam süresine katkısı gösterilememiştir.
Optimal tedavi süresi tam olarak belirlenememiştir.
Yapılmış çok sayıda
çalışmada kısa süre tedavi (3-6 kür), uzun süre tedavi (6-12 kür) ile
karşılaştırılmıştır. Uzamış tedavinin yaşam süresine katkısı gösterilememiştir.
28
Toksisiteyi artırmaktadır ve relaps olduğunda hastanın ikincil tedaviyi tolere
edebilirliğini azaltır. Bugün için standart indüksiyon tedavisi 3-6 kür olmalıdır. En
fazla benimsenen kür sayısı 4’tür.
KHAK’de idame KT’nin katkısının değerlendirildiği 13 randomize çalışma
mevcuttur. Bu çalışmalar homojen olmadığı için metaanaliz uygulanamamıştır.
Altı çalışmada idame tedavinin daha üstün olduğu, 6 çalışmada arada fark
olmadığı, 1 çalışmada ise idame tedavinin zararlı olduğu bildirilmektedir. Bugün
için genel görüş idame tedavinin yapılmaması, yapıldığı takdirde hastanın
yaşam kalitesini bozduğu, ikinci malignite gelişimini ve maliyeti arttırdığı
yönündedir.
Yaşlı hasta grubunda genel görüş yaşam beklentisinin az olduğu, komorbid
hastalıklar nedeniyle tedaviyi tolere edemeyecekleri ve fiziksel olduğu kadar
emosyenel açıdan da zayıf olduğu yönündedir. Bu nedenlerle tedavi
yaklaşımının da farklı olması gerektiği düşünülür. Yaşlılarda KT ile ilgili yeterli
randomize çalışma olmamakla birlikte, retrospektif çalışmaların sonucunda iyi
performansa sahip olguların KT’yi iyi tolere ettiği görülmüştür. Yaşlılarda,
gençlerle aynı rejim uygulandığında kemik iliği supresyonu oranı artmakla
birlikte fatal enfeksiyon oranı artmamaktadır. Yaşlılarda doz modifikasyonu
daha fazla gerekmekte ve gençlerdeki toplam doza ulaşılamamaktadır. Fakat
ortalama yaşam süresi ve yanıt
oranları genelde gençlerle benzerdir. İki ayrı
randomize çalışmada tek ajan oral etoposid, kombinasyon tedavileri ile
karşılaştırılmış, sonuçlar kombine KT lehine bulunmuştur. Şaşırtıcı şekilde
toksik ölümlerin tek ajan tedavisi ile daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Sonuç
olarak iyi PS, normal hematolojik ve biokimyasal değerlere sahip yaşlı
olgularda, komorbid sorunlar engel değilse, kombinasyon KT tercih edilmelidir.
Önerilen rejim ECb’dir. Aksi takdirde tek ajan etoposid iyi bir seçenek olabilir.
Sonuçta, KHAK kemosensitif bir kanser türü olmasına karşın bugüne kadar
yapılan KT çalışmaları sonucunda yaşam süresi açısından tatmin edici
sonuçlara ulaşılamamıştır. KT nadiren (sınırlı evre, KT uygulanan, tam yanıt
alınan olgular arasında) küratif olmaktadır. Çoğu hasta tanı konduktan sonraki
bir yıl içinde kaybedilir. KT ortalama yaşam süresinde 4-5 kat artış sağlamakla
beraber genel olarak palyatif bir tedavi yaklaşımıdır. En uygun indüksiyon rejimi
29
EP ve ECb’dir. İdame tedaviye gerek yoktur. Yoğun tedavi yaklaşımları,
seçilmiş, sınırlı evre olgularda çalışma bazında uygulanabilir. Nüks yada relaps
izlenen olguların kurtarma tedavisinde; sensitif olgularda birinci basamak
tedavinin aynısı, refrakter olgularda birinci basamak tedavi ile çapraz rezistans
göstermeyen bir tedavi verilmesi uygundur. Yaşlı olgularda genel durumu iyi ve
komorbid bir hastalık yoksa kombine KT (ECb) tercih edilmelidir. KHAK
tedavisinde çalışma aşamasındaki yeni ajanlar ümit vaad etmekle birlikte
alternatif tedavi yaklaşımlarına ihtiyaç olduğu açıktır. Kemoterapi, KHAK’li
hastalarda her iki evrede de surviyi uzatır. 1980lerin ortalarından beri platin
bazlı rejimler, özellikle etoposid-cisplatin kombinasyonu tercih edilen tedavi
protokolü olmuştur. Bu protokol, 1970lerde yaygın olarak kullanılan CAV
kombinasyonuna tedaviye cevap anlamında daha üstün olmasa da, daha az
toksiktir. Çeşitli araştırmacılar KT’ye RT eklenmesinin lokal rekürensi azalttığını
ve surviye katkısının olduğunu göstermiştir. Bu sebeple sınırlı evre KHAK’de
KT’ye torasik RT de eklenmelidir. Zamanlamanın erken olması KT’ye rezistan
klonları etkileyerek kür oranını artırır. Kanada’da yapılmış bir çalışmada RT’nin
2 ila 6. KT sikluslarında verilmesinin surviyi arttırdığını göstermiştir. Düşük doz
RT (40 Gy’den az) başarısızlık oranını %80 azaltır. Dozun 45 Gy’e yükseltilmesi
lokal kontrolü arttırır. Yaygın hastalıkta RT uygulanması lokal kontrole fayda
sağlayabilse de, tedaviye cevabı, median surviyi ve kür oranın arttırmamaktadır.
Kullanımı, semptomatik olgularda palyasyon amacına sınırlıdır.
Profilaktik kranial ışınlama (PKI), komplet remisyon sağlanmış hastalarda
uygulanmalıdır. Beyin metastazının KHAK hastaları için önemli bir sorun olduğu
açıktır. Olguların %10’unda tanı konulduğunda beyin metastazı saptanmakta,
%20’sinde de tedavi sırasında ortaya çıkmaktadır. 300 hastanın incelendiği bir
Fransız çalışmasında PKI ile beyin metastazının 1/3 oranında azaldığı fakat
toplam survinin etkilenmediği gözlenmiştir. Çünkü metastazlar ortaya çıktığında,
bunun sadece beyinde olma oranı %5’tir, çoğu hastada multipl organ
metastazları çıkmaktadır.
Komplet cerrahi rezeksiyondan kısa bir süre sonra ölen insanların postmortem
incelemelerinde %70’inde metastaz saptanmıştır. En sık tutulum karaciğer,
kemik, kemik iliği ve santral sinir sistemidir(4).
30
KHAK hızlı büyüyen bir tümördür ve birçok olguda tanı konduğunda
ekstratorasik metastaz yapmıştır. Her ne kadar KT’ye cevap iyiyse de, bu
genellikle inkomplet ve kısa sürelidir.
Sınırlı evrede, tedaviye belirgin yanıt
gözlendiğinde ve mediastinal veya hiler lenf nodu tutulumunun olmadığı soliter
pulmoner nodulün eksizyonu sonrasında prognoz daha iyidir (1).
Tedavisiz sağkalım sınırlı evrede 4-6 ay, yaygın evrede 5-9 haftadır. KT ile bu
sayılar sırasıyla 14-20 ay ve 7-10 aya uzar. Yapılan çalışmalarda sınırlı
hastalığın agresif tedavisi ile 2 yıllık survinin %40’a ulaştığı bildirilmiştir.
Bir tümörün evrelemesi prognozu ve tedavi seçeneklerini belirlemede önemlidir.
Otoriteler KHAK evrelemesinde, hastalığın sistemik durumunu belirten ve erken
evrede RT’nin etkinliğini gösteren 2 evreli sınıflamanın kullanılmasını
önermektedir. Bu sistem ile tolere edilebilecek bir radyasyon portalının içinde
kalan hastalığı sınırlı evre (%30), diğerlerini yaygın evre olarak sınıflamaktadır.
Ipsilateral malign efüzyon gibi durumlarda çelişkiler ortaya çıkabilmektedir. Her
ne kadar bu durum bir RT portalına sınırlı ise de, çoğu otorite yaygın hastalık
kategorisine almaktadır. Kontralateral supraklaviküler lenf nodu için de aynı
durum söz konusudur. Birçok otoriteye göre SVCS, prognozu etkilemediğinden,
yaygın hastalık olarak kabul edilmemektedir (4).
MATERYAL-METOD
Temmuz 2002-Temmuz 2003 yılları arasında Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Kliniği’nde histopatolojik olarak
45 hastaya KHAK tanısı kondu; bu hastalardan çalışmaya alınma kriterlerine
uyan ardışık 40 hasta çalışmaya alındı. Çalışmaya alınma kriterleri KHAK
tanısı alan hastaların tanı ve tedavi prosedürlerini kabul etmesi ve
ikametgahının çalışmanın devamına engel olacak kadar uzak olmaması
olarak tespit edildi. KT uygulanamayacak olan ciddi böbrek ve karaciğer
yetersizliği olan hastalar ile surviyi etkileyecek başka sistem hastalığı
olanlar, daha önceden kanser tanısı alan ve KT yada RT gören hastalar
çalışma dışı bırakıldı. Tetkiklerini yada tedaviyi tamamlamayan ve verilen KT
31
protokolü ile hastalığı progrese olması nedeniyle başka tedavi rejimi
uygulamasına geçilen hastalar çalışmadan çıkarıldı (Tablo 16).
Tablo 16: Çalışmaya alınma ile ilgili koşullar
Çalışmaya dahil edilme kriterleri
1. Histopatolojik olarak KHAK tanısı almak
2. Hastanın tüm tanı ve evreleme prosedürlerini kabul etmiş olması
3. İkametgahının tedavi ve takip aşamalarına katılacak kadar yakın
olması
Çalışmaya dahil edilmeme kriterleri
1. İkametgahının çalışmanın devamına engel olacak kadar uzak olması
2. KT uygulanamayacak olan ciddi böbrek ve karaciğer yetersizliği
3. Surviyi etkileyecek başka sistem hastalık varlığı
4. Daha önceden kanser tanısı ve KT yada RT varlığı
5. Hastanın tetkik veya tedaviyi kabul etmemesi
Çalışmadan çıkarılma kriterleri
1. Hastanın tetkikleri yada tedaviyi tamamlamaması
2. Hastalığın tedavi ile progrese olması nedeni ile tedavi protokolü
değişimi gerekmesi
Tüm hastalara uygulanacak tetkikler ve tedavi protokolü hakkında bilgi
verilerek yazılı onam belgesi alındı. Histopatolojik değerlendirme hastanemiz
Patoloji bölümünde KHAK’nin önceden tanımlanmış histolojik ve sitolojik
kriterlerine göre yapıldı. Tüm hastalardan ayrıntılı hikaye alınmasının
ardından fizik muayene yapıldı. ECOG (8) (Tablo 11) skalasına göre
performans skoru belirlendi. Tüm hastalara akciğer grafisi ve toraks BT
çekildi. Tam kan sayımı ve geniş biokimya analizleri (glukoz, üre, kreatinin,
sodyum, potasyum, klor, kalsiyum, LDH, SGOT, SGPT, GGT, AF, CK, ürik
asit, protein, albumin) yapıldı, tümör belirteçlerine (NSE, CA15-3, CA19-9,
CA125, CEA, ferritin) bakıldı. (Tablo 18)
32
Tablo 18: Hastalara uygulanan kan tetkikleri
Hemogram
Biokimya tetkikleri
Glukoz
LDH
SGOT
SGPT
GGT
ALP
Üre
Kreatinin
Sodyum
Potasyum
Klor
Kalsiyum
CK
Ürik asit
Protein
Albumin
Total bilirubin
Tümör belirteçleri
NSE
CA15-3
CA19-9
CA125
CEA
Ferritin
Tanı FOB, tru-cut biopsi, balgam sitolojisi, plevral sıvı sitolojisi yada
metastazektomi ile elde edilen materyalin histopatolojik incelemesi ile
konuldu (Tablo 19).
Tablo 19: Tanı için kullanılan yöntemler
FOB
Tru-cut biopsi
Metastaz biopsisi
Balgam sitolojisi
Plevral sıvı sitolojisi
FOB, Olympus IT20D, BF30, BF40 (Tokyo,Japan)
cihazları ile topikal
anestezi altında yapıldı. Lokal anestezi sağlamak amacıyla %2’lik Aritmal
(lidokain HCl 100 mg) hasta oturur pozisyondayken önce dil, ağız boşluğu,
33
uvula ve tonsiller üzerine ve faringeal bölgeye,
pozisyonda
iken
burun
deliklerine
daha sonra hasta yatar
püskürtüldü.
Hastaların
çoğunda
transnazal, burunda ileri derecede septal deviasyon gibi FOB’un ilerleyişine
engel olacak obstrüksiyon olan durumlarda ise oral yoldan girildi. İşlem
sırasında da cord vokaller üzerine, trakea ve her iki ana bronşa lokal
anestezi uygulandı. Histopatolojik materyal lezyonun özelliklerine göre
forceps biopsi, fırça biopsi, transbronşial İAB yada bronş lavajı ile elde edildi.
Tru-cut biopsi için lokal anestezi altında ‘Bard core tissue biopsy needle’
18Gx16 (1,2 mm) kullanıldı.
Hastalarımızın 11 tanesinde plevral efüzyon saptandı. Torasentez ile alınan
plevral sıvının sitolojik analizi negatif gelen hastalara plevra biopsisi yapıldı.
Kapalı plevra biopsisi için Abrahms iğnesi kullanıldı. İki hastada plevral
sıvının minimal oluşu nedeniyle örnekleme yapılamadı.
Evrelendirme 1973’te belirlenen VALG sınıflandırmasına göre yapıldı.
Metastaz değerlendirmesi öncelikle hastanın semptomlarının ve laboratuar
bulgularının yönlendirdiği şekilde yapıldı. Metastaz taraması için batın
ultrasonografisi (USG) yada BT, kemik sintigrafisi, kranial BT yada MR ve
kemik iliği biopsisi (KİB) uygulandı. Tomografik inceleme General Electric
CT Cytec 3000 cihazı ile yapıldı. Bir metastatik odak saptandığında, tümör
yaygın evre olarak kabul edilerek tetkikler sonlandırıldı. Radyolojik olarak
metastaz saptanmayan olgularda kemik iliği metastazlarını ortaya çıkarmak
amaçlı iliak krestten Gallini (8G 10cm) iğnesi ile kemik iliği biopsisi yapıldı.
Tüm bu değerlendirmeler sonunda metastaz saptanmayan olgular sınırlı
evre KHAK olarak değerlendirildi. Hastalara uygulanan radyolojik ve
girişimsel evreleme yöntemleri Tablo 20’de gösterilmiştir.
34
Tablo 20: Uygulanan radyolojik ve girişimsel evreleme yöntemleri
KHAK tanısı
Anamnez, fizik muayene
Akciğer grafisi
Toraks BT
Metastaz bulgusu yok
Batın BT/USG
Metastaz
YAYGIN HASTALIK
Metastaz
YAYGIN HASTALIK
Metastaz
YAYGIN HASTALIK
Metastaz yok
Kranial BT/MR
Metastaz yok
Kemik sintigrafisi
Metastaz yok
Kemik iliği biopsisi
Metastaz
YAYGIN HASTALIK
Metastaz yok
SINIRLI HASTALIK
Not: Herhangi bir organ metastazını düşündürecek semptom yada bulgu varlığı
halinde taramaya o sisteme ilişkin tetkikler ile başlandı. Metastaz
saptandığında, yaygın evre kabul edilerek tetkikler sonlandırıldı.
35
Sınırlı evrede tanı konan hastalara KT ve torasik RT, yaygın evredeki
hastalara ise KT uygulandı. KT, Cisplatin (75 mg/m2-1.gün) ve Etoposide
(120 mg/m2-3 gün) kullanılarak yapıldı. İlaçlar 21 günlük sikluslarla, toplam
6 kür olacak şekilde hastalar interne edilerek verildi, her kürde semptom
sorgulaması, FM ve hematolojik ve biokimyasal parametreleri içeren
laboratuar analizleri ile değerlendirmeler yapıldı. RT için, Co60 GE Alycon
11 cihazı kullanıldı, RT primer tümör ve mediastene 23 x 200 cGy ve
ardından 7 x 200 cGy boost şeklinde uygulandı. RT 1. yada 2. KT kürü ile
eşzamanlı olarak uygulandı. Tedavinin bitiminden sonra takipler 3 ayda bir
direk akciğer grafisi çekilerek yapıldı. Radyolojik olarak lezyonun tamamen
kaybolması yada lezyon boyutunun %50 yada daha fazla azalması tedaviye
yanıt, lezyonda %50’den daha az azalma yada %25’ten daha az artış olması
stabil hastalık, %25’ten daha fazla büyüme ise progresif hastalık olarak
yorumlandı. Prognoza ilişkin 24 parametre istatistiksel analize tabi tutuldu.
Univariate analizde survi ile anlamlı ilişkisi bulunan 7 parametre multivariate
analize tabi tutularak bağımsız prognostik faktörler saptandı. Prognoz ve
surviye ilişkin değişkenler Tablo 21‘de gösterilmiştir.
Tablo 21 : Surviye ilişkin prognostik faktörler
Hemoglobin
Trombosit sayısı
Lökosit sayısı
Na
Protein
Albumin
Kreatin
Ürik asit
GGT
ALP
LDH
NSE
CEA
CA 15-3
CA 125
CA 19-9
SGOT
SGPT
Performans statüsü
SVCS varlığı
Plevral sıvı varlığı
Tümörün evresi
Kilo kaybı varlığı
Lenf nodu metastazı
İstatistiksel analizler
Toplam survi hastanın kliniğimize kabul edildiği tarihten ölümüne kadar olan
süre olarak hesaplandı. Parametrik ölçümlerin karşılaştırmalarında Mann
-Whitney U testi kullanıldı. Survi analizleri Kaplan-Meier metodu ile
36
hesaplandı
ve
toplam
24
değişkenin
prognoz
üzerine
incelenmesinde log-rank testi kullanıldı. Ayrıca Cox’s regresyon
etkisinin
testi ile
multivariate analizler yapılarak prognoz üzerine etkisi olan bağımsız
değişkenler saptandı. Tüm testler % 95 güven aralığı ile yapıldı. p değeri
0,05’in altında olduğunda anlamlı kabul edildi.
37
SONUÇLAR
Çalışmaya kliniğimizde Temmuz 2002-Temmuz 2003 arasında tanı konan
40 KHAK hastası dahil edildi. Ortalama takip süresi 6 ay (1-19 ay) olup
çalışma populasyonu 36 erkek, 4 kadın hastadan oluşuyordu. Yaş
ortalaması 58,57 ± 10,38 (36-77) olarak bulundu. Hastalardan birinde 3. kür
KT sonrası radyolojik olarak tedaviye cevap alınamaması ve progresyon
izlenmesi üzerine başka bir KT rejimi uygulanmaya başlandı ve bu nedenle
protokol dışı bırakıldı. Bir hasta da tedavisini tamamlamayarak şehirdışında
yaşamaya başladığından çalışma dışı kaldı. Bu nedenle survi analizi 38
hastayı kapsayacak şekilde yapıldı. Bu hastaların 4’ü kadın, 34’ü erkekti.
Otuz altı hasta 6 ay veya daha az süredir semptomlarının olduğunu
bildirdiler. En sık görülen semptomlar öksürük-balgam, kilo kaybı ve göğüs
ağrısı olarak saptandı (Tablo 22).
Tablo 22 : Hastaların başvuru sırasındaki semptomları
Semptom
Öksürük-balgam
Kilo kaybı
Göğüs ağrısı
Hemoptizi
Nefes darlığı
Halsizlik
Ses kısıklığı
İştahsızlık
Kemik ağrısı
Baş ağrısı
Yutma güçlüğü
Ateş
Baş dönmesi
Kolda uyuşukluk ve kuvvet kaybı
n (%)
29 (%72,5)
24 (%60)
23 (%57,5)
10 (%25)
9 (%22,5)
9 (%22,5)
5 (%12,5)
4 (%10)
4 (%10)
3 (%7,5)
2 (%5)
2 (%5)
1 (%2,5)
1 (%2,5)
Performans statülerine göre 1 hasta (%3) ECOG 0, 25 hasta (%62) ECOG
1, 8 hasta (%19) ECOG 2, 5 hasta (%13) ECOG 3 ve 1 hasta (%3) ECOG 4
olarak değerlendirildi (Şekil 1).
38
Şekil 1: Hastaların performans statülerinin ECOG skalasına göre dağılımı
Yirmidokuz hastaya FOB, 4 hastaya balgam sitolojisi, 3 hastaya tru-cut
biopsi ve 2 hastaya plevra sıvı sitolojisi ile tanı kondu. İki hasta da tümörün
metastaz yaptığı organdan yapılan biopsi ile tanı aldı; bunlardan biri
intrakranial kitlenin eksizyonu, diğeri ise vertebradaki kitleden biopsi
alınması şeklindeydi (Tablo 23). Evreleme için yapılan tetkikler Tablo 24’te
gösterilmiştir.
Radyolojik tetkikler sonunda metastaz saptanmayarak sınırlı evre kabul
edilen 18 hastaya kemik iliği biopsisi yapıldı ve hiçbirinde kemik iliği tutulumu
gözlenmedi.
Tablo 23: KHAK tanısı için kullanılan tanı yöntemleri
Tanı yöntemi
FOB
Balgam sitolojisi
Tru-cut biopsi
Metastaz biopsisi
Plevral sıvı sitolojisi
Toplam
n (%)
29 (%72,5)
4 (%10)
3 (%7,5)
2 (%5)
2 (%5)
40 (%100)
39
Tablo 24: Evreleme amacıyla uygulanan tetkikler
Tetkik
Uygulanan hasta sayısı
40
30
23
23
18
Toraks BT
Abdominal USG/BT/MR
Kranial BT/MR
Kemik sintigrafisi
Kemik iliği biopsisi
Hastaların 19’u sınırlı, 21’i yaygın hastalık olarak evrelendirildi (Şekil 2).
Yaygın evre olarak sınıflanan 21 hastada en sık metastaz yeri karaciğer
olarak saptanmıştır (n=14, % 35) Yedi hastada kemik (%17,5), 5 hastada
beyin (%12,5), 2’sinde surrenal (%5), 1 hastada karşı akciğer metastazı
(%2,5) ve 1 hastada ekstrahepatik abdominal metastaz (%2,5) bulunmuştur
(Şekil 3).
sınırlı evre
yaygın evre
40
Şekil 2: Hastaların evrelere göre dağılımı
Şekil 3: Yaygın evre hastalarda saptanan metastaz yerleri
SVCS 6 hastada (%15) saptandı. Bu hastalardan 4 tanesi yaygın, 2 tanesi
sınırlı evrede tespit edildi. Prognoz açısından SVCS varlığının etkili olmadığı
görüldü (p=0,903).
Plevral efüzyonu olan 11 hastadan 2 tanesinde malign plevral sıvı saptandı.
Yedi hastada iki kez yapılan sitolojik değerlendirme ve kapalı plevra biopsisi
ile maligniteye rastlanmadı ve paramalign sıvı olarak değerlendirildi. İki
hastada plevral sıvının minimal oluşu nedeniyle örnekleme yapılamadı.
Mediastinal lenf nodlarının dağılımı incelendiğinde hastaların 5 tanesinde
N1, 25’inde N2 ve 7 tanesinde N3 saptandı. Tutulan lenf nodu istasyonları
tabloda gösterilmiştir (Tablo 25). Lenf nodu tutulumun evreler arasında
değişiklik göstermediği ve surviyi etkilemediği görülmüştür (p=0,118).
41
Tablo 25: Mediastinal lenf nodlarının dağılımı
Lenf nodu
2R
2L
4R
4L
5
6
7
8
9
n (%)
19 (%47,5)
4 (%10)
22 (%55)
8 (%20)
9 (%22,5)
8 (%20)
26 (%65)
7 (%17,5)
3 (%7,5)
Tedavi komplikasyonu olarak 2 hastada derin anemi, 1 hastada nötropeni ve 2
hastada nötropenik ateş gelişti.
Laboratuar bulgularının evreler arası farkları değerlendirildiğinde saptanan
değerler ve p değerleri tabloda gösterilmiştir (Tablo 26 )
Hematolojik parametrelerden Hb ve trombosit sayıları açısından evreler arası
anlamlı farklılık saptanmayıp, p değerleri sırasıyla 0,213 ve 0,380
olarak
bulundu. Lökosit sayısı ise yaygın evre hastalarda daha yüksek bulunmasına
rağmen bu fark istatistiksel olarak anlamsızdı (p= 0,069).
LDH düzeyi sınırlı evrede ortalama 440,352 U/L, yaygın evrede 796,411 U/L
olup, evreler arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlendi (p=0,005).
Albumin düzeyi sınırlı evrede 3,772 g/dl, yaygın evrede 3,525 g/dl olup, evreler
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi (p=0,186), benzer
şekilde protein düzeyleri de iki evre arasında farklılık göstermedi (p=0,099)
Transaminaz
düzeylerinden
SGPT’nin
her
iki
evredeki
düzeyleri
karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi (p=0,061) .
SGOT düzeyi ise yaygın evrede anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p=0,015).
ALP düzeyleri de, sınırlı ve yaygın evrelerde benzer düzeylerde ölçüldü
(p=0,592). GGT düzeyleri karşılaştırıldığında ise sınırlı evrede ortalama 39,444
U/L, yaygın evrede 193,585 U/L bulunup, yaygın evrede belirgin olarak daha
yüksek düzeylerde olduğu görüldü (p=0,001).
42
Ürik asit ve Na düzeyleri arasında evreler arasında farklılık gözlenmedi, p
değerleri sırasıyla 0,667 ve 0,503 olarak bulundu.
NSE düzeylerinin de yaygın ve sınırlı evrelerde benzer değerler gösterdiği
saptandı (p=0,572)
Radyolojik olarak mediastinal lenf nodu tutulumu açısından N1 hastalar, N2 ve
N3 olanlarla survi açısından karşılaştırıldı. N1 hastalar ile N2 ve N3 hastalar
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0,095)
Tablo 26: Sınırlı ve yaygın evrede laboratuar değerlerinin karşılaştırılması
Hb
Lökosit
Trombosit
LDH
SGOT
SGPT
ALP
GGT
Ürik asit
Protein
Albumin
Na
NSE
Sınırlı evre
12,01 g/dL
8242,10 /uL
289526,31 /uL
440,35 U/L
53,00 U/L
74,42 U/L
317,21 U/L
39,44 U/L
5,00 mg/dl
7,27 g/dl
3,77 g/dl
138,14 mEq/L
22,84 mcg/L
Yaygın evre
13,08 g/dL
10378,57/uL
308150,00 /uL
796,41 U/L
56,85 U/L
52,76 U/L
400,76 U/L
193,58 U/L
5,42 mg/dl
6,97 g/dl
3,52 g/dl
138,26 mEq/L
76,01 mcg/L
p değeri
0,213
0,069
0,380
0,005
0,015
0,061
0,592
0,001
0,667
0,099
0,186
0,503
0,572
Tedavi sonuçları radyolojik olarak değerlendirildi. Lezyonun tamamen kaybolması yada
boyutunun %50 yada daha fazla azalması tedaviye yanıt, lezyonda %50’den daha az azalma
yada %25’ten daha az artış olması stabil hastalık, %25’ten daha fazla büyüme ise progresif
hastalık olarak yorumlandı. Sadece bir hastada tedavi altında lezyonda progresyon
görüldüğünden başka bir KT rejimi uygulanmak üzere çalışmadan çıkarıldı, bu nedenle bu hasta
survi analizleri kapsamına alınmadı. Diğer tüm hastalarda (n=37) tedaviye yanıt gözlendi.
Prognostik faktörlerin evrelere göre karşılaştırmalı değerlendirmesi tabloda
görülmektedir (Tablo 27).
Tüm hastalar değerlendirildiğinde median survi 6±1 ay, 6 aylık kümülatif survi
%39,47, 12 aylık kümülatif survi %20,72 olarak saptandı.
Sınırlı evrede median sürvi 10±2 ay, yaygın evrede 3±1 ay olarak saptandı, bu
fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0,004) (Şekil 4). Multivariate analizler
sonucu evrenin bağımsız prognostik faktör olduğu sonucuna varıldı (p=0,045).
43
1,2
1,0
Kümülatif Sürvi
,8
,6
,4
EVRE
,2
sinirli
0,0
yaygin
-,2
0
10
20
30
Süre (ay)
Şekil 4: Evre ile survi arasındaki ilişki
Univariate analizlerde PS’ne göre ECOG 0 ve 1 hastalar, ECOG 2, 3 ve 4
olanlarla karşılaştırıldı. Ortalama sağkalım süresi ECOG 0 ve 1 hastalarda 8±1,
diğer hastalarda 3±2 ay olarak bulunup, istatistiksel olarak anlamlı farklılık
gözlendi (p=0,013) (Şekil 5). Multivariate analizler ile PS, bağımsız prognostik
faktör olarak gösterilemedi (p=0,165).
44
1,2
1,0
Kümülatif Sürvi
,8
,6
,4
PS
,2
<=1
0,0
>1
-,2
0
10
20
30
Süre (ay)
Şekil 5: PS ile survi arasındaki ilişki
Hematolojik parametrelerden Hb, lökosit ve trombosit düzeyleri değerlendirildi.
Anemi, trombositoz ve lökositozun surviyi etkilemediği gözlendi (sırasıyla;
p=0,348, p=0,104, p=0,315).
LDH düzeyi normal ve yüksek olan hastalar karşılaştırıldığında, survinin normal
LDH düzeyi olanlarda belirgin olarak daha uzun olduğu saptandı (p=0,024)
(Şekil 6). Multivariate analiz sonucunda ise LDH düzeyi survi açısından
bağımsız prognostik faktör olarak saptanmadı (p=0,335).
45
1,2
1,0
Kümülatif Sürvi
,8
,6
,4
LDH
,2
normal
0,0
yüksek
-,2
0
10
20
30
Süre (ay)
Şekil 6: LDH düzeyi ile survi arasındaki ilişki
SGPT ve AF değerlerinin surviyi etkilemediği görüldü (sırasıyla; p=0,177 ve
p=0,070). SGOT ve GGT düzeyleri karşılaştırıldığında ise, SGOT ve GGT
düzeyi normal bulunanların anlamlı olarak daha uzun survilerinin olduğu
saptandı (sırasıyla p=0,013 ve p=0,047) (Şekil 7,8) fakat multivariate analiz
sonucu bu iki değişken bağımsız prognostik faktör olarak saptanmadı (sırasıyla
p=0,105 ve p=0,220).
46
1,2
Kümülatif Sürvi
1,0
,8
,6
,4
SGOT
,2
normal
0,0
yüksek
-,2
0
10
20
30
Süre (ay)
Şekil 7: Kan SGOT düzeyi ile survi arasındaki ilişki
1,2
Kümülatif Sürvi
1,0
,8
,6
,4
GGT
,2
normal
0,0
yüksek
-,2
0
10
20
Süre (ay)
Şekil 8: Kan GGT düzeyi ile survi arasındaki ilişki
47
30
Univariate
analizlerde,
hipoalbuminemi
surviyi
etkilemezken
(p=0,455),
hipoproteinemisi olanlarda survinin belirgin olarak daha az olduğu görüldü
(p=0,021) (Şekil 9).
Multivariate analizlerde ise protein düzeyi bağımsız
prognostik faktör olarak saptanmadı (p=0,727).
1,2
1,0
Kümülatif Sürvi
,8
,6
,4
PROTEIN
,2
normal
0,0
düsük
-,2
0
10
20
30
Süre (ay)
Şekil 9: Kan protein düzeyi ile survi arasındaki ilişki
Na, kreatin ve ürik asit düzeylerinin sağkalım üzerine etkilerinin olmadığı
saptandı; p değerleri sırasıyla 0,635, 0,147 ve 0,677 olarak bulundu.
Tümör belirteçlerinden CEA, NSE, CA 15-3, CA 125 ve CA 19-9 düzeyleri
değerlendirildi, CA 15-3’ün yüksek bulunduğu hastalarda survinin anlamlı olarak
daha düşük olduğu (p=0,032), diğerlerinin survi üzerine etkisi olmadığı görüldü
(Şekil 10). Multivariate analizlerde ise CA 15-3 düzeyi bağımsız prognostik
faktör olarak saptanmadı (p=0,750).
48
1,2
1,0
Kümülatif Sürvi
,8
,6
,4
,2
CA153
0,0
normal
-,2
yüksek
0
10
20
Süre (ay)
Şekil 10: CA15-3 düzeyi ile survi arasındaki ilişki
SVCS olanlarda ortalama sağkalım 4±2, olmayanlarda 6±1 ay olarak bulunup,
bu fark istatistiksel olarak anlamsız bulundu (p=0,903).
Plevra sıvısı olanlarda median survi 4±2 ay, olmayanlarda 6±2 ay olarak
bulunarak (p=0,308), plevral sıvı varlığının surviyi etkilemediği gözlendi.
Kilo kaybı olmasının da survi üzerine olumsuz etkisi olduğu gösterilemedi
(p=0,222).
Hastalar 60 yaş altındakiler ve 60 ve daha üstünde olanlar şeklinde iki gruba
ayrıldığında 60 yaş altında ortalama survi 6,523 ay, 60 yaş ve üstündekilerde
7,470 ay olarak bulundu, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi
(p=0,637).
49
Tablo 27: Klinik ve laboratuar bulguları ile survi ilişkisinin değerlendirilmesi
SURVİ (ay)
Median survi
p değeri
p değeri
(univariate)
(multivariate)
Hb
>12 g/dL
6±2
<12 g/dL
Trombosit
4±2
>400000/uL
4±2
<400000/uL
Lökosit
6±2
>10000/uL
6±1
<10000/uL
Na
4±1
>133 mEq/L
6±1
<133 mEq/L
Protein
6±1
>8,7 g/dL
8±2
<8,7 g/dL
4±1
0,348
0,104
0,315
0,770
0,021
0,727
Albumin
>3,4 g/dL
6±1
<3,4 g/dL
Kreatin
4±1
<1,2
6±1
>1,2
Ürik asit
1
<7
6±1
>7
SGOT
5±3
<38 U/L
8±1
>38 U/L
SGPT
4±2
<41 U/L
6±2
>41 U/L
GGT
4±1
<49 U/L
8±1
>49 U/L
ALP
3±2
<270 U/L
8±1
>270 U/L
LDH
4±2
<480 U/L
8±2
>480 U/L
NSE
3±1
<12,5
6±1
>12,5
6±4
0,455
0,147
0,677
0,013
0,105
0,177
0,047
0,220
0,070
0,024
0,345
50
0,335
CEA
<4,5
8±1
>4,5
CA 15-3
5±1
<38
6±1
>38
CA 125
1
<125
6±2
>125
CA 19-9
5±1
<18,4
6±1
>18,4
3±3
0,236
0,032
0,750
0,808
0,623
PS
ECOG 0-1
8±1
ECOG 2-3-4
3±2
0,013
0,165
SVCS
Var
4±2
Yok
6±1
0,903
Plevral sıvı
Var
4±2
Yok
6±2
0,308
Evre
Sınırlı
10±2
Yaygın
3±1
0,004
0,045
Kilo kaybı
Var
5±1
Yok
6±2
0,222
Lenf nodu
N1
14±9
N 2-3
5±1
0,118
Sonuç olarak çalışmaya dahil ettiğimiz hastalarda median survi 6 ay (1-19)
olup, univariate analizlerde protein düşüklüğü, SGOT yüksekliği, GGT
yüksekliği, LDH yüksekliği, CA 15-3 yüksekliği, ECOG PS’nün 1’den büyük
olması, hastalığın yaygın evrede bulunması kötü prognostik faktör olarak
saptanmıştır. Ancak protein düzeyi, SGOT, GGT, LDH, CA 15-3, PS ve
hastalık evresinin dahil edildiği multivariate analizde sadece hastalığın
51
yaygın evrede olmasının bağımsız kötü prognostik faktör olduğu sonucuna
varılmıştır.
52
TARTIŞMA
KHAK’de semptomların ortaya çıkışı ile tanı konması arasında geçen süre,
KHDAK’den daha kısadır fakat klinik bulgular KHDAK’dan farklı değildir.
Semptom ve bulgular tümör yeri ve yüküne bağlıdır. Öksürük, dispne, göğüs
ağrısı ve hemoptizi görülür. Halsizlik, kilo kaybı, iştahsızlık ve ateş eşlik edebilir.
Mediasten lenf bezleri genellikle tutulduğundan, ses kısıklığı, disfaji ve SVCS da
sık bulgulardır. Metastazlara bağlı başağrısı, nöbet, karın veya kemik ağrısı
olabilir.
FM’de KOAH bulguları, palpabl lenf nodu, hepatomegali, kemikte hassasiyet
veya nörolojik bulgular saptanabilir. SVCS varlığında boyun ve göğüs duvarı
venlerinde belirginleşme, siyanoz, yüzde ve boyunda eritem ve ödem görülür (4,
11).
Bizim vakalarımızda da literatür ile uyumlu olarak en sık yakınmalar öksürük,
kilo kaybı, göğüs ağrısı ve hemoptizi olarak belirtilmiştir. Semptomların
başlamasından tanı konulmasına kadar geçen süre ortalama 3 ay (1-12 ay)
olarak hesaplanmış, bu süre sınırlı evre hastalarda 2,94 ay, yaygın
evredekilerde 3,4 ay olarak bulunmuştur.
Hastalık genellikle 1973’te belirlenen VALG evrelendirmesine göre sınıflandırılır.
Hastalığın sistemik durumunu belirten ve erken evrede RT’nin etkinliğini
gösteren 2 evreli sınıflamanın kullanılması önerilmektedir. Bu sistem ile tolere
edilebilecek bir radyasyon portalının içinde kalan hastalığı sınırlı evre (%30),
diğerlerini yaygın evre olarak sınıflamaktadır(4). Tümör bir hemitoraksa,
ipsilateral mediastinal, ipsilateral
supraklaviküler ve kontralateral hiler lenf
nodlarına sınırlı ise sınırlı evre kabul edilir. İpsilateral plevral efüzyon, sol
laringeal sinir tutulumu ve SVCS da bu evrededir (5). Ipsilateral malign efüzyon
gibi durumlarda çelişkiler ortaya çıkabilmektedir. Her ne kadar bu durum bir RT
portalına sınırlı ise de, prognozun diğer sınırlı evre hastalıklara göre daha kötü
oluşu nedeniyle bazı otoriteler yaygın hastalık kategorisine almaktadır.
Kontralateral supraklaviküler lenf nodu için de aynı durum söz konusudur (4).
Sınırlı evredeki hastalardan, mediastinal ve supraklaviküler lenf nodu ve plevral
53
efüzyonu olanlarda prognoz daha kötüdür (29). Perikardial ve bilateral pulmoner
parenkim tutulumu yaygın evredir çünkü bu alanı kaplayacak RT portalı kabul
edilemez bir toksisiteye sebep olur. Southwest Oncology Group (SWOG)
intratorasik adenopati ve plevral efüzyon varlığında , yaygın hastalık gibi
(radyoterapisiz) tedavi uygulansa da, prognozun sınırlı hastalık gibi olduğunu
ortaya koymuşlardır. Bu sebeple International Assosiation for the Study of Lung
Cancer üyeleri sınırlı evre tanımı içerisine ipsilateral plevral efüzyon ve ipsi
yada kontralateral lenf nodu tutulumunu da almışlardır(11).
Toraks dışı tutulum yaygın evredir. Tüm hastalar hikaye, fizik muayene, akciğer
grafisi, hemogram, elektrolitler, karaciğer fonksiyon testleri, ALP, LDH
seviyelerini içeren kan tetkikleri ile değerlendirilmelidir. Sınırlı ve yaygın evre
ayırımı, sınırlı evredeki hastalar kombine tedavi rejimi alacaklarından, önemlidir.
Tüm metastatik bölgelerin tespiti tedavi protokolünü değiştirmediğinden, klinik
araştırmalar dışında gereksizdir. İleri tetkikler hikaye, fizik muayene ve
laboratuar bulgularının yönlendirdiği şekilde yapılmalı, yaygın evre ile uyumlu
bulgular saptanması halinde tetkikler sonlandırılmalıdır.
Navy Medical Oncology Branch of the National Cancer Institute KHAK
evrelemesi için bir algoritma önermiştir(29). Buna göre KHAK evrelendirmesinin
klinik önemi torasik RT alacak hastaların saptanmasıdır. Bu nedenle uzak
metastaz saptandığında, daha ileri tetkik yapılmasının gereği yoktur.
1970’lerde BT’nin kullanıma girmesi ile akciğer kanserinin noninvaziv tanı ve
evrelemesi mümkün olmaktadır. Normalde mediastinal lenf nodlarının transvers
çapı
1 cm’den azdır. BT ile ayrıca göğüs duvarı, vertebra ve mediasten
invazyonu, direk grafi ile saptanamayan plevral efüzyon ve noduller, karaciğer
ve surrenal metastazları değerlendirilebilir.
Birçok KHAK hastasında hiler ve
mediastinal lenf nodu tutulumu tedaviyi değiştirmeyeceğinden, BT’nin sınırlı
evre hastalarda RT planlanmasındaki rolü daha ön plana çıkmaktadır(5).
Hastaların yaklaşık 1/3’ü sınırlı evredir (29). Bizim yaptığımız değerlendirmelere
göre ise hastalarımızın %47,5’i sınırlı, % 52,5’i yaygın evre olarak bulunmuştur.
En sık metastaz görülen yerler karaciğer (%17-34), kemik (%19-41), kemik iliği
(%17-23) ve merkezi sinir sistemidir (%0-30) (10). Richardson tarafından Nisan
1973-Temmuz
1989
arasında
tedavi
54
protokolüne
alınan
399
KHAK
değerlendirilmiş, hastaların 296’sında (%66)
uzak metastaz saptanmıştır. Yüz
üç hastada, ilk değerlendirme ile yaygın hastalık bulgusu saptanmış (92 plevral
efüzyon, 8 perikardial efüzyon, 3 bilateral tutulum) ve ileri tetkike gerek
kalmamıştır. Yaygın hastalığı olanlarda 92 (%20) plevral efüzyon, 4 (%1)
kontralateral akciğer, 123 (%27) kemik, 114 (%25) karaciğer, 102 (%23) kemik
iliği, 58 (%13) sentral sinir sistemi, 14 (%3) retroperitoneal, 64 (%16) yumuşak
doku tutulumu bulunmuştur(29).
Yaygın evrede beyin ve karaciğer tutulumu olmayışı ve tek metastatik odak
bulunması daha iyi prognoza işaret eder(29).
Bizim çalışmamızda yaygın evre olarak sınıflanan 21 hastada en sık metastaz
yeri karaciğer (%35) olarak saptanmıştır . Bunu sırasıyla kemik (%17,5), beyin
(%12,5), surrenal (%5), karşı akciğer metastazı (%2,5) ve ekstrahepatik
abdominal metastazlar (%2,5) izlemiştir. Yaygın evre hastalarımızın 7 tanesinde
multipl organ metastazı bulunmuştur. Metastatik bir odak saptanarak, hastalık
yaygın evre olarak sınıflandığında daha ileri tetkik yapılmadığından tek
metastaz ile multipl metastazı olan hastalar arasında prognoz açısından
istatistiksel karşılaştırma yapılmamıştır.
Beyin metastazı tanı konulduğunda hastaların %10’unda saptanmakta, otopsi
çalışmalarında
ise
%65
oranında
bulunmaktadır(5).
En
sık
kullanılan
görüntüleme yöntemi BT’dir. Leptomeningeal tutulum ve karsinomatozis
meningitis sık rastlanan bulgular olmadığından lumbar ponksiyon ve BOS’un
sitolojik analizi rutin evrelemede gerekli değildir(5). Nugent ve ark SSS
metastazını hastaların %49’unda saptanmış, kemik iliği ve karaciğer metastazı
olanlarda daha fazla SSS metastazı olduğunu bulmuşlardır (28). Johnson ve
ark’nın çalışmasında altmış hastadan 1 tanesinde kranial BT ile evreleme
değişmiştir,
bu
yüzden
asemptomatik
hastalarda
kranial
inceleme
önermemektedirler (30).
Karaciğer ve adrenal bezler KHAK’ın sık metastaz yaptığı organlardır. USG ve
BT en sık kullanılan yöntemlerdir. Hirsch ve ark 77 hastada BT ve USG’yi
karşılaştırmış, karaciğer için sensitivite, spesifisite ve negatif prediktif değerler
arasında anlamlı fark saptamamışlar, pozitif prediktif değeri ise BT’de USG’den
55
biraz daha düşük bulmuşlardır (0,67 vs 0,86). Ekstrahepatik abdominal
metastazlar ise BT’de daha sık saptanmıştır (5).
Shepherd
ve
ark’ın
çalışmasında
da
karaciğer
metastazı
açısından
değerlendirildiğinde sensitivite, spesifisite ve negatif prediktif değerler BT ve
USG
arasında
benzer
bulunmuş,
fakat
karaciğer
dışındaki
batın
içi
metastazlarda BT daha sensitif bulunmuştur. Yetmiş yedi hasta USG ile
değerlendirildiğinde 39’unda karaciğer metastazı saptanmış, BT ile bu sayıya 2
karaciğer
ve
8
ekstrahepatik
metastaz
daha
eklenmiştir(31).
Bizim
çalışmamızda 8 hastada USG, 5 hastada abdominal BT ile ve 1 hastada her iki
modalite ile karaciğerde metastaz saptanmıştır.
Kemik iliği biopsisinin KHAK evrelemesinde gerekliliğini ilk kez Campling ve ark.
sorgulamıştır (12). Kemik iliği incelemesinde, başka metastaz bulgusu olmayan
hastaların sadece %5’ten azında tutulum saptanmıştır, dolayısıyla bu testin rutin
olarak uygulanması önerilmemektedir (4). Feliu ve ark. da kemik iliğinin tek
metastatik odak olma sıklığını %4 olarak bulmuşlardır (13). Biz de diğer tetkikler
ile sınırlı evre olarak saptanan 18 hastaya KİB uyguladık ve metastaz
bulgusuna rastlamadık. Literatür bilgilerine göre tanı konduğunda kemik iliği
aspirasyon ve biopsisi ile KHAK hastalarının %20’sinde kemik iliği tutulumu
saptanmaktadır, fakat hastaların sadece %5’ten azında kemik iliği tek
ekstratorasik tutulum bölgesidir. Kemik iliği tetkikinin normal kan sayımı olan
hastalarda yapılması gerekmemektedir (5, 14, 15). Biz de benzer şekilde başka
bir metastatik odak saptamadığımız hastalarda, kemik iliği biopsisinin yeni bir
metastatik odak göstermediğini ve evrelendirmede bir değişikliğe neden
olmadığını gördük. Bu nedenle akademik çalışma protokolleri haricinde,
laboratuar bulguları kemik iliği metastazını düşündürmeyen, sınırlı evre KHAK
hastalarında evrelendirme için kullanımına gerek olmadığı kanaatini taşıyoruz.
KHAK’de evre ne olursa olsun, tanı konulur konulmaz tedavi başlanmalıdır.
Tedavi edilmediğinde haftalar içinde ölüme sebep olabilen bu tümör, oldukça
kemosensitiftir, fakat çoğu hastada relapslar sıktır. Bu kemosensitivite ilk defa
yaklaşık 50 yıl önce metil-bis-β-kloroetil amin hidroklorür’ün hastaların %
50’sinde regresyon sağlaması ile ortaya çıkmıştır. Kombine ilaç kullanımı ile
komplet remisyon, remisyon süresi ve survi tek ilaç kullanımına göre daha
56
yüksektir. Hastalığın evresine bağlı olarak %80-90 oranında cevap alınmakta,
bunların yaklaşık %50’si tam cevap olmaktadır. Buna rağmen birçok hastada
rekürens gelişmektedir. Bu sebeple sınırlı evre KHAK tedavisinde RT de önemli
bir rol oynamaktadır (5). Tek başına KT uygulanmasını, KT+RT uygulanması ile
karşılaştıran 16 çalışmayı kapsayan bir meta-analizde, sınırlı evrede kombine
tedavi protokolünün surviyi arttırdığı, çalışmaların 13’ünde mortalitede %14
oranında azalmaya sebep olduğu belirtilmiştir. RT’nin özellikle 55 yaş altı grupta
daha efektif olduğu vurgulanmıştır (16).
Sınırlı evre KHAK olan 399 hastanın değerlendirildiği bir çalışmada 1. veya 4.
KT siklusunda başlanan RT ile tek başına KT uygulanmasının etkinliği
karşılaştırılmıştır. KT’ye RT eklenmesinin tedavi cevabını ve surviyi arttırdığı,
toksisiteyi sadece kabul edilebilir oranda arttırdığı saptanmıştır(17). Warde ve
ark. da, sınırlı evre KHAK’de RT’nin surviyi az fakat anlamlı olarak etkilediğini
göstermiştir(18). Cisplatin 75 mg/m2 1 gün ve etoposid 120 mg/m2 3 gün, 6 kür
kullanıldığı bir çalışmada RT, KT ile kombine edildiğinde median survi, 2 yıllık
survi ve lokal kontrol artmıştır. Cisplatin ve etoposid’in RT’ye duyarlılaştırıcı
etkileri vardır ve RT ile eş zamanlı kullanıldıklarında toksisite kabul edilebilir
düzeyde kalır. Bu tedavi ile sınırlı evre KHAK’de median survi 14 ay, 1, 2, 3 ve 5
yıllık survi sırasıyla %58, 25, 19 ve 14 bulunmuştur. En sık görülen toksisite
özefajittir (19).
Çeşitli çalışmalarda radyoterapinin, KT ile alterne yada ardışık verilmesinin
etkinliği karşılaştırılmıştır. Sınırlı evre KHAK’de KT ile ardışık ve eşzamanlı
torasik RT uygulamalarının etkinliğini karşılaştıran bir çalışma sonunda
araştırmacılar median surviyi eşzamanlı uygulamada daha yüksek bulmuşlardır.
Lökopeni, trombositopeni ve özefajit riskinin de eşzamanlı uygulama ile arttığını
göstermişlerdir(20).
Başka
bir
çalışmada
sınırlı
evre
KHAK’de
RT’nin
zamanlaması, 3. ve 15. haftalarda RT uygulanarak karşılaştırılmıştır. Remisyon
oranlarında anlamlı fark saptanmasa da, progresyonsuz sağkalım ve toplam
sağkalım, erken RT gören grupta daha fazla bulunmuştur. Geç RT
uygulananlarda beyin metastazı riski daha yüksek saptanmıştır(21). Turrisi’nin
çalışmasında sınırlı evre KHAK’de 45 Gy RT, 3 hafta süreyle günde iki kere
57
yada 5 hafta süreyle günde 1 kere uygulanmıştır. Günde 2 kere kullanıldığında,
survinin anlamlı olarak arttığı saptanmıştır (22).
Bir başka çalışmada KT olarak siklofosfamid, doksorubisin ve etoposid rejimi
uygulanmış, torasik RT 50 Gy, 20 fraksiyon olarak ya 5 kür KT’nin ardından
yada 4 kez 1 haftalık uygulama şeklinde 2. yada daha sonraki KT siklusunun 7
ila 14. gününde uygulanmıştır. İki grup arasında median survi açısından anlamlı
fark tespit edilmemiştir. Alterne RT uygulananlarda lökopeni , trombositopeni ve
bunlara bağlı olarak septik epizodlar ve kan transfüzyonları daha sık
görülmüştür. Pulmoner toksisite açısından her iki grup arasında anlamlı fark
bulunmazken, ösefagial fibrozis sıklığı ardışık tedavi alanlarda daha yüksek
saptanmıştır (23). Cisplatin / etoposide kombinasyonunun üstünlüğü intratorasik
organlara toksik olmaması ve torasik RT ile beraber uygulanabilmesidir(22).
Laurie ve ark 1985-2002 arasında sınırlı evre KHAK tedavisi hakkındaki
çalışmaları derlemişler ve etoposide-cisplatin ile eş zamanlı RT uygulanmasını
tercih edilen ilk basamak tedavi seçeneği olarak belirlemişlerdir(24).
Uygulanan ilaç dozları ile ilgili olarak da çeşitli denemeler yapılmıştır. Arriagada
ve ark, hastaları, uygulanan cisplatin dozuna göre metrekareye 100 ve 80 mg
alanlar olarak ikiye ayırmışlar, yüksek doz alanlarda hastalıksız ve toplam
surviyi daha yüksek bulmuşlardır(25). Fakat bir çok araştırmada yüksek
kemoterapötik ajan dozları ile yüksek yanıt oranları veya daha uzun survi
gösterilmemiştir (10). 1973-1993 arasında National Cancer Institute’te takip
edilen hastalar incelenmiş, 1973-83 arası 1. , 1983-1993 arası 2. dekad olarak
belirlenmiş, böylece hastalar siklofosfamid bazlı tedavi alanlar ve etoposidcisplatin rejimi uygulananlar olarak ikiye ayrılmıştır. Toplam survi 1. dekadda
11,0, 2. dekadda 12,4 ay olarak bulunmuş, aradaki fark istatistiksel olarak
anlamlı bulunmamıştır. Etoposid-cisplatin ve günde 2 kez RT uygulanan 54
sınırlı evre hasta diğerleriyle karşılaştırıldığında, survinin anlamlı olarak daha
uzun olduğu tespit edilmiştir. Bu hastalarda ayrıca, siklofosfamid bazlı tedavi
alanlarla karşılaştırıldığında, pulmoner ve özefagial toksisitenin daha az
görüldüğü belirtilmiştir(26). Biz de tedavi rejimi olarak sınırlı evrede tanı konan
hastalara KT ve 1. yada 2. kür ile eşzamanlı torasik RT, yaygın evredeki
hastalara ise sadece KT uyguladık. KT, Cisplatin (75 mg/m2-1.gün) ve
58
Etoposide (120 mg/m2-3 gün) kullanılarak 21 günlük sikluslar ile 6 kür olarak
uygulandı. Tüm hastalar değerlendirildiğinde median survi 6±1 ay, 6 aylık
kümülatif survi %39,47, 12 aylık kümülatif survi %20,72 olarak saptandı.
Komplikasyon olarak 2 hastada transfüzyon gerektirecek anemi ve 3 hastada
nötropenik ateş gelişti. Bu nedenle CE kombinasyonunun güvenli bir tedavi
protokolü olarak kullanılabileceği görüşündeyiz.
KHAK diğer histolojik tiplere göre özgün klinik seyirli olup, ayrı bir kategoride
incelenmektedir. KHAK’de diğer birçok kanser tipinde olduğu gibi evrenin
prognozla ilişkisi pek çok çalışmada gösterilmiştir. Bizim çalışmamızda sınırlı
evrede median sağkalım 8±2, yaygın evrede 3±1 ay olarak saptandı, sınırlı
evrede median sağkalımın anlamlı olarak daha uzun olduğu görüldü (p=0,014).
Multivariate analizlerde yaygın evrenin bağımsız prognostik faktör olduğu
saptandı (p=0,045).
Bir
çalışmada
sadece
KT
uygulanan
763
hastada
toplam
survi
değerlendirildiğinde yaşın 60’ın altında olması, kilo kaybının olmaması yada
minimal olması, Karnofsky PS ≥80, sınırlı hastalık, karaciğer, kemik, adrenal,
beyin yada cilt metastazının olmaması, 2 veya daha fazla metastazla
karşılaştırıldığında tek metastaz olması, normal nötrofil veya lökosit sayısı,
normal LDH düzeyi iyi prognostik faktörler olarak belirlenmiş, normal ALP
düzeyi olan hastalarda ise survinin uzun olduğu, fakat bu farkın istatistiksel
olarak
anlamlı olmadığı saptanmıştır. Biz de ALP düzeyi normal olan
hastalarda daha uzun survi saptamakla beraber, univariate analizler ile bu
farkın anlamlı olmadığı sonucuna vardık. Uzun dönem (≥2 yıl) survi
değerlendirildiğinde ise, iyi Karnofsky PS, KT’ye cevabın iyi oluşu, sınırlı evre ve
karaciğer ve kemik metastazının olmayışının prognostik etkisi saptanmıştır.
Uzun süre yaşayan 66 hastalık populasyonun (%9), sınırlı evre hastaların %12,
yaygın evredekilerin %6’sını içerdiği bulunmuştur. 18 hastada 5 yıldan uzun
süreli survi tespit edilmiştir. 2 ve 5 yıllık survi sırasıyla %9 ve %3 bulunmuştur.
KT’ye cevabın sınırlı evrede, kadınlarda ve nötrofil sayısı normal olanlarda daha
iyi olduğu saptanmıştır (32). Çalışmamızda lökosit sayısı ile survi arasında ilişki
bulunmadı. Cinsiyetler arasında ise, kadın hasta sayısının çok az olması
nedeniyle, karşılaştırma yapılmadı.
59
1973-1993 arasında National Cancer Institute’te takip edilen hastalar incelendiği
analizde PS’nin 3 ve 4 olması, karaciğer ve beyin metastazı bulunmasının
surviyi olumsuz etkilediği görülmüştür. Sınırlı evredeki hastalarda, ileri yaş,
erkek cinsiyet, PS 3 ve 4, ALP yüksekliği kötü prognostik faktörlerdir (26). Bizim
hastalarımızda da evre ve PS prognostik faktörler olarak bulunmuş, fakat yaş ve
ALP düzeyi ile survi arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.
Prognoz ve relaps olasılığı saptanmasında biomarkerların değeri olmadığı
konusunda konsensus vardır. Tek istisna LDH’dır. Serum LDH düzeyi bağımsız
prognostik faktördür (6). Bizim çalışmamızda
ise LDH ile survi arasında
univariate analizlerde anlamlı ilişki saptanmakla beraber, multivarite analizler
sonucu LDH bağımsız prognostik faktör olarak gösterilemedi. Değişik görüşler
olmasına rağmen, NSE’nin de kötü prognostik faktör olduğu bildirilmiştir. NSE
KHAK’li olguların %80’inde serum düzeyinin yükselmiş bulunduğu bildirilen
nöral ve nöroendokrin hücrelerden salgılanan glikolitik bir enzimdir (6). Bizim
çalışmamızda
NSE
düzeyinin
surviye
etkisi
gösterilememiş,
tümör
markerlarından sadece CA 15-3 ile prognoz arasında anlamlı korelasyon
bulunmuştur(p=0,032). Osterlind tarafından yapılan literatür araştırmasında
LDH ve NSE’nin prognostik önemleri karşılaştırılmıştır (33). Bu karşılaştırma
sonucu her iki marker da prognostik açıdan önemli bulunmakla beraber LDH’nın
daha belirleyici ve ucuz olması nedeniyle NSE’ye tercih edilmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Bir Danimarka çalışmasında kötü performans statüsü, yüksek
LDH düzeyi ve etoposid-cisplatin tedavisi uygulanmasının erken toksik ölüm
riski ile ilişkili olduğu saptanmıştır (5, 34). LDH, hipoalbuminemi, nötrofili,
hastalığın yaygınlığı ve PS anlamlı prognostik faktörlerdir (35). Bizim
çalışmamızda
hipoalbuminemi
değerlendirilmezken,
total
protein
kötü
ile
prognostik
prognoz
faktör
arasında
anlamlı
olarak
ilişki
bulunmuştur (p=0,021). Lassen ve ark’a göre de yaygın hastalık, PS>2,
karaciğer ve kemik metastazı, yüksek LDH düzeyi kötü prognostik faktörlerdir
(36).
Hastanın özelliklerine, uygulanan tedaviye göre yaygın evrede yaşam süresi
tedavisiz 6 hafta iken, tedavi ile 9 aya kadar yükselmektedir. Yaş, multivariate
analizlerde prognostik faktör olarak saptanmamıştır(37). Biz de yaşın prognostik
60
olarak önemli bir faktör olmadığı sonucuna vardık. Kadın cinsiyet, ileri yaş,
yüksek PS univariate
analizde iyi prognostik faktörlerdir fakat multivariate
analizlerde cinsiyet ve yaşın önemi anlamlı bulunmamıştır (38).
Ray ve ark’nın çalışmasında da tedaviye tam cevap olmaması, kilo kaybı ve
yüksek LDH düzeyi KHAK’de kötü prognostik faktörler olarak belirtilmiştir (39).
Rawson’a göre PS, ALP, evre, SGOT, LDH ve Na önemli prognostik faktörler
olarak bulunmuştur(40). PS, SGOT ve LDH bizim çalışmamızda da anlamlı
prognostik faktör olarak gösterilmiştir.
Clark’a göre de PS’nin iyi olması, kadın cinsiyet ve sınırlı hastalık varlığı iyi
prognostik faktörlerdir(11). Bizim çalışmamızda da benzer şekilde PS ve evre
prognostik faktörler olarak bulunmuş, kadın hasta sayısı az olduğundan
cinsiyetin
prognoza
etkisi
konusunda
istatistiksel
analiz
yapılmamıştır.
Hastalığın evresi bağımsız risk faktörü olarak değerlendirilmiştir (p=0,045)
Argiris ve ark. en önemli prognostik faktörleri hastalığın evresi, PS, LDH düzeyi
ve cinsiyet olarak belirtmiştir(14). Bizim değerlendirmemizde de LDH düzeyi
normal olan hastaların istatiksel olarak anlamlı düzeyde daha uzun yaşadıkları
gözlenmiş, sonuçların literatür ile uyumlu olduğu saptanmıştır.
Bizim çalışmamızda univariate analizler ile prognostik faktör olarak saptanmış
olan protein, SGOT, LDH, CA15-3, PS ve evre multivariate analizler ile
bağımsız risk faktörü olup olmadıkları açısından değerlendirildi ve sadece
evrenin bağımsız prognostik faktör olduğu tespit edildi.
Birçok otoriteye göre SVCS, prognozu etkilemediğinden, yaygın hastalık olarak
kabul edilmemektedir (4). Wurschmidt’in çalışmasında da SVCS kötü prognostik
faktör olarak bulunmamıştır(27). Buna karşılık 408 sınırlı evre KHAK hastasının
değerlendirildiği bir çalışmada hastaların %11’inde SVCS görülmüş, 5 yıllık
survi ve median survi SVCS’si olanlarda daha iyi bulunmuştur(28). Bizim
çalışmamızda hastaların %15’inde (n=6) SVCS bulundu. SVCS ile prognoz
arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (p=0,903).
61
SONUÇLAR
Kansere bağlı ölümlerin en sık nedeni olan akciğer kanserinin %15-20’sini
KHAK oluşturmaktadır. Hastalar çoğunlukla öksürük, balgam, kilo kaybı, göğüs
ağrısı, hemoptizi, nefes darlığı ve halsizlik gibi şikayetler ile presente
olmaktadır. Hastalık genellikle 1973’te belirlenen Veteran’s Administration Lung
Cancer Study Group evrelendirmesine göre sınıflandırılarak hastalığın sistemik
durumunu belirten ve erken evrede RT’nin etkinliğini gösteren 2 evreli
sınıflamanın kullanılması önerilmektedir. Bu sistem ile tolere edilebilecek bir
radyasyon portalının içinde kalan hastalığı sınırlı evre, diğerlerini yaygın evre
olarak sınıflamaktadır. Sınırlı ve yaygın evre ayırımı, sınırlı evredeki hastalar
kombine tedavi rejimi alacaklarından, önemlidir. Tüm hastalar hikaye, fizik
muayene, akciğer grafisi, hemogram, elektrolitler, karaciğer fonksiyon testleri,
ALP, LDH seviyelerini içeren kan tetkikleri ile değerlendirilmelidir. Tüm
metastatik bölgelerin tespiti tedavi protokolünü değiştirmediğinden, klinik
araştırmalar dışında gereksizdir. İleri tetkikler hikaye, fizik muayene ve
laboratuar bulgularının yönlendirdiği şekilde yapılmalı, klinik araştırma amaçları
dışında yaygın evre ile uyumlu bulgular saptanması halinde tetkikler
sonlandırılmalıdır. Bizim serimizde, çalışmaya alınan tüm KHAK hastalarına
akciğer grafisi ve toraks BT çekilmesinin ardından hastanın klinik ve laboratuar
bulgularının
yönlendirdiği
şekilde
metastaz
taraması
yapıldı.
Metastaz
saptandığında, yaygın evre kabul edilerek tetkikler sonlandırıldı. Radyolojik
olarak metastaz saptanmayan olgularda KİB yapılarak kemik iliği tutulumu
değerlendirildi.
KİB yapılan 18 hastanın hiçbirinde kemik iliği tutulumu
saptanmadı ve bu nedenle akademik çalışma protokolleri haricinde, laboratuar
bulguları
metastazı
düşündürmeyen,
sınırlı
evre
KHAK
hastalarında
evrelendirme için kullanımına gerek olmadığı sonucuna varıldı.
Tedavi edilmediğinde haftalar içinde ölüme sebep olabilen bu tümör, oldukça
kemosensitif olduğundan, tedavi tanı konulur konulmaz başlanmalı, sınırlı evre
olgularda tedavi RT’yi de içermelidir. Çalışmamızda KHAK’de yaygın olarak
kullanılan platin bazlı tedavi protokollerinden 6 kür CE kombinasyonu kullanıldı
62
ve
düşük komplikasyon oranı ile güvenle kullanılabilecek bir rejim olduğu
kanaatine varıldı.
SVCS varlığının prognoz açısından etkili olduğu gösterilemedi.
Laboratuar tetkiklerinden LDH, CA 15-3, GGT
ve SGOT yüksekliği ile
hipoproteinemi univariate analizlerde kötü prognostik faktörler olarak saptansa
da, multivariate analizler ile hiçbirinin bağımsız prognostik faktör olduğu
gösterilemedi. Diğer kan tetkiklerinin prognoz üzerine etkisi gösterilemedi. PS
prognozu belirleyen anlamlı faktör olarak bulunsa da,
bağımsız prognostik
faktör olduğu tespit edilemedi. Plevral sıvı varlığı, yaş, mediastinal lenf nodu
tutulumu ve kilo kaybı prognostik faktör olarak bulunmadı. Univariate analizler
ile prognostik faktör olarak saptanan evre, multivariate analizler ile de bağımsız
prognostik faktör olarak saptandı.
63
REFERANSLAR
1.
Fraser RS, Müller NL, Colman N, Pare PD. Diagnosis of Diseases of the
Chest
Pulmonary Carcinoma. 4th edition. Philadelphia. 1999. 1070-1228
2. Engin K, Özyardımcı N. Akciğer Kanserleri. Bursa 2001.145-72
3. Murray JF, Nadel JA.
Textbook of Respiratory Medicine. 2nd edition.
Philadelphia. 1994. 1504-96
4. Fishman AP, Elias JA, Fishman JA, Grippi MA, Kaiser LR, Senior RM.
Pulmonary Diseases and Disorders. 3rd edition. Small cell lung cancer:
Diagnosis, treatment and natural history. Johnson DH, Blanke CD. New
york. 1998. 1819-1831
5. Lung Cancer: Principles and practice. Pass HI, Mitchell JB, Johnson DH,
Turrisi AT, Minna JD. 2000. Philadelphia. Classification, Histology, Cytology
and Electron
microscopy. 463
6. Engin K, Özyardımcı N. Akciğer Kanserleri-Tanı ve tedavide temel ilkeler ve
uygulamalar.
1. baskı, İstanbul, 2001. 135-83
7. Mountain CF. Revisions in the international system for staging lung cancer.
Chest 1997; 111: 1710-7
8. Oken MM, Creec RH, Tormey DC, et al. Toxicity and response criteria of
the Eastern Cooperative Oncology Group. Am J Clin Oncol 1982 ;5:649655
9. Yates JW, Chalmer B, McKegney FP. Evaluation of patients with advanced
cancer using the
Karnofsky performance status. Cancer. 1980 Apr
15;45(8):2220-4.
10. Schiller JH. Küçük Hücreli ve Küçük hücreli Dışı Akciğer Kanseri
Tedavisindeki
Güncel Standartlar. Oncology 2001; 61(suppl 1):3-13
11. Clark R, Ihde DC. Small cell lung cancer: Treatmet Progress and Prospects.
Oncology. 12(5): 647-58
12. Richardson GE, Venzon DJ, Phelps R, et al. Application of an Algorithm for
Staging Small cell Lung Cancer Can Save One Third of the Initial
Evaluation Costs. Arch
Intern
Med. 1993; 153: 329-37
64
13. Nugent JL, Bunn PA, Matthews MJ. CNS metastases in small cell
bronchogenic carcinoma: increasing frequency and changing pattern with
lengthening survival. Cancer 1979: 44(5): 1885-93
14. Johnson DH, Windham WW, Allen JH, Greco FA. Limited value of CT brain
scans in staging of small cell lung cancer. Am J Roentgenol 1993;
140(1):37-40
15. Shepherd FA. Screening, diagnosis, and staging of lung cancer. Current
Opinion in Oncology 1993; 5:310-22
16. Campling B, Quirt I, DeBoer G, Feld R, Shepherd F, Evans W: Is bone
marrow examination in small cell lung cancer really neccessary? Ann Intern
Med 1986, 105:
508-12
17. Feliu J, Baron M, Artal A, et al. Bone marrow examination in small cell lung
cancer: when is it indicated? Acta Oncol 1992, 30:587-91
18. Argiris A, Murren JR. Staging and clinical prognostic factors for small
cell lung cancer. Cancer J 2001; 7(5):437-47
19. Darling GE. Staging of the patient with small cell lung cancer. Chest
Surg Clin N Am 1997; 7(1):81-94
20. Pignon JP, Arriagada R, Ihde DC, et al. A Meta-analysis of Thoracic
Radiotherapy
for Small cell Lung Cancer. N Engl J Med 1992; 327:1618-
24
21. Perry MC, Herndon JE, Eaton WL, Mark R. Thoracic Radiation Therapy
Added to Chemotherapy for Small cell Lung Cancer: An Update of
Cancer and Leukemia Group B Study 8083. J Clin Oncol 1998;
16:2466-7
22. Warde P, Payne D. Does thoracic irradition improve survival and local
control in limited stage small cell carcinoma of lung? A meta analysis.
J Clin Oncol 1992: 10(6):890-5
23. Mennecier B, Jacoulet P, Dubiez A, et al. Concurrent cisplatin/etoposide
chemotherapy plus twice daily thoracic radiotherapy in limited stage small
cell lung cancer: a phase II study. Lung Cancer 2000: 27; 137-43
65
24. Takada M, Fukuoka M, Furuse K, et al. Phase III study of concurrent versus
sequential thoracic radiotherapy in combination with cisplatin and etoposide
for limited-stage small cell lung cancer: Preliminary results of the Japan
Clinical Oncology Group. Proc Annu Meet Am Soc Clin Oncol; 15:A1103
1996
25. Murray N, Coy P, Pater JL, et al. Importance of timing for thoracic irradiation
in the combined modality treatment of limited stage small cell lung cancer.
The National Cancer Institute of Canada Clinical Trials Group. J Clin Oncol
1993: 11(2):336-44
26. Turrisi A, Kim K, Blum, et al. Twice daily compared with once-daily thoracic
radiotherapy in limited stage small cell lung cancer treated concurrently with
cisplatin and etoposide. 1999. 340:265-71
27. Gregor A, Drings P, Burghouts J, et al. Randomized Trial of Alternating
Versus Sequential Radiotherapy/Chemotherapy in Limited-Disease Patients
With Small Cell Lung Cancer: A European Organization for Research and
Treatment of Cancer Lung Cancer Cooperative Group Study. J Clin Oncol
1997; 15: 2840-9
28. Laurie SA, Logan D, Markman BR, Mackay JA, Evans WK; Lung cancer
disease site group of care Ontario’s program in evidence-based care.
Practice guideline for the role of combination chemotherapy in the initial
management of limited stage small cell lung cancer. Lung Cancer 2004;
43(2):223-40
29. Arriagada R, Le Chevalier T, Pignon JP, et al. Initial chemotherapeutic
doses and survival in patients with limited small cell lung cancer. N Engl J
Med 1993 329 (25). 1848-52.
30. Chute JP, Venzon DJ, Hankins L, et al. Outcome of Patients with Small Cell
Lung Cancer During 20 years of Clinical Research at the US National
Cancer Institute. Mayo Clin Proc 1997; 72: 901-12
31. Paesmans M, Sculier JP, Lecomte J, et al. Prognostic Factors for Patients
with Small cell Lung Carcinoma. Cancer 2000; 89: 523-33
32. Osterlind K. LDH or NSE or LDH and NSE as pretreatment prognostic
factors in small call lung cancer. Lung Cancer 2000; 30(1), 51-3
66
33. Lassen UN, Osterlind K, Hirsch FR, et al. Early death during chemotherapy
in patients with small cell lung cancer:derivation of a prognostic index for
toxic death
and progression. Br J
Cancer 1999: 79: 515
34. Maestu I, Pastot M, Gomez-Codina J, et al. Pretreatment prognostic factors
for survival in small cell lung cancer: a new prognostic index and validation
of three known prognostic indices on 341 patients. Annals of Oncology
1997; 8: 547
35. Lassen U, Osterlind K, Hansen M, et al. Long term survival in small cell lung
cancer: posttreatment characteristics in patients surviving 5 to 18+ years-an
analysis of 1714
consecutive patients. J Clin Oncol 1995; 13:1215
36. Aisner J. Extensive disease small cell lung cancer: The thrill of victory; the
agony of defeat. J Clin Oncol 1996. 14(2). 658-65
37. Jeremic B, Shibamoto Y, Acimovic L, Milisavljevic. Initial versus delayed
accelerated hyperfractionated radiation therapy and concurrent
chemotherapy in limited small cell lung cancer: A randomised study. J Clin
Oncol 15:893-900
38. Ray P, Quantin X, Grenier J, Pujol JL. Predictive factors of tumor response
and prognostic factors of survival during lung cancer chemotherapy.
Cancer Detect Prev 1998;22(4):293-304
39. Rawson NS, Peto J. An overview of prognostic factors in small cell lung
cancer. A report from the Subcommittee for the Management of Lung
Cancer of the United Kingdom Coordinating Committee on Cancer
Research. Br J Cancer 1990;
61(4):597-604
40. Wurschmidt F, Bunemann H, Heilmann HP. Small cell lung cancer with and
without superior vena cava syndrome: a multivariate analysis of prognostic
factors in 408 cases. International Journal of Radiation Oncology, Biology,
Physics 1995; 33:77
67
Download