İşkencenin Haritalandırılması ve Stratejik Haritalama Yöntemi Fırat Genç Fırat Genç: İlk haritalama çalışması, yani işkence ve kötü muamele haritası 2007 gibi başladı ama benim dahil olmam 2008 gibiydi. Ondan yaklaşık iki sene sonra da ayrımcılık üzerine, bu sefer başka bir çalışma yapıldı. Ben her iki çalışmada da bulundum, ama farklı konumlarda bulundum her seferinde de. Araştırmacı, projenin saha çalışmasınısını idare eden vesaire gibi tanımlar vardı. Ekipler biraz değişti, biraz bu iki çalışmayı neden yaptığımızı anlatmaya çalışayım. Önce ikisi arasındaki farkları anlatmaya çalışayım. Oradan belki sizin işinize yarayacak olanların üzerinde konuşabiliriz. Bu stratejik haritalama meselesi, Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin de dahil olduğu insan haklarında stratejiler, taktikler gibi, çok daha büyük bir meseleyi gündemine almış bir uluslararası ağın toplantıları, konferansları sonrasında ortaya çıkmış bir kavram esasında. Yani bu kavramları ve yöntemi insan hakları bünyesine taşımak gibi bir gayeyle harekete geçiyorlar. Stratejik haritalamada gaye, sizin de bugün yola çıkmanıza benzer biçimde, aslında bir tür politik müdahaleye imkân verecek bazı araçları yaratmak. Bu daha sonra haritanın ortaya çıkarılması sürecinde, hem kavramsal tartışmaları hem pratik tartışmaları belirleyen esas gaye oldu. Strateji ne anlama geliyor, strateji meselesi bağlamında ne nasıl kullanılır diye konuşuldu. İşkence ve kötü muameleyi gündemine aldığında Helsinki Yurttaşlar Derneği, kafamızda böyle bir sorunsal vardı esasında. Dolayısıyla da birtakım ön kabuller dizildi bunun arkasından. Onlardan bir tanesi, işkence ve kötü muamele meselesinin çok daha geniş bir ekosistem içerisinde meydana geldiği ve gerçekleşmesine imkân veren koşulları bulduğu fikriydi. Dolayısıyla sınırlı, çok belli bir olaya odaklanan ve oraya da hapseden bir düşünme biçiminden ziyade, daha geniş planda bunun hangi noktalarda açığa çıktığını bulabilir miyiz, keşfedebilir miyiz? Dolayısıyla da oralara müdahale edebilir miyiz? gibi bir soru vardı. Ben geldiğimde zaten bu şekillenmiş bir şeydi. Uluslararası ve ulusal dokümanlarda kabul edilen işkence ve kötü muamele tanımı elde vardı tabii ki. O tanım üzerinden, nasıl bir düşünce sistemi oluşturulabilir, dolayısıyla da nereye odaklanılabilir? gibi bir amaç vardı. Bunu yaparken de, tabii ki devletin zor kullanma yetkisine, imkânlara vesaire sahip olma unsurlarıyla, vatandaşların arasında oluşmuş bir durum olduğundan Helsinki Yurttaşlar Derneği 1 hareket ediyorduk. Ama işkence ve kötü muameleyi polis karakolu ya da askeri baraka ile de sınırlamamıştık. Dolayısıyla daha önce insan hakları örgütlerinin yapmaya çalıştığından bir parça daha geniş bir perspektife sahiptik. Detaylara girmeden önce iki haritalama çalışmamız arasındaki yöntem farkını anlatmaya çalışayım isterseniz. İşkence meselesinde biz, adı sanı belli olmayan ve hiçbir yerde gerçekleşmeyen bir olayın, yani hayali bir senaryonun ortaya çıktığını varsayıp, onun üzerine ortaya çıkması muhtemel tüm ilişkileri keşfetmeye çalıştık. İkinci çalışmada, yani ayrımcılık haritasında ise, ilk yöntemin kısmen işlediğini kısmen işlemediğini düşünerek, çok daha somut olaylara, çok belli bir yerde belli bir lokasyonda, belli kişiler arasında gerçekleşmiş somut olaylara bakmaya çalıştık. Şimdi ben bunların farklarını anlatmaya çalışayım, çünkü çok farklı iki çalışma biçimi, dolayısıyla çok farklı sorunlar ortaya çıktı. İlkinde, dediğim gibi daha soyut bir olay vardı, şöyle bir kabulümüz vardı: Bizim başlangıç noktamız, o başlangıçtaki x ile y arasında gerçekleşen işkence fiili. Biz buna genesis ilişki dedik ve bu ilişki bir kere ortaya çıktıktan sonra, olabilecek bütün aktörleri ve tüm ilişki biçimlerini taramaya çalıştık. Yani bütün çalışma sürecinin esasını oluşturan, bu tanım sürecinin kendisiydi. Burada failin kim olduğu az çok belli, polis olabilir, asker olabilir ya da devlet adına silah kullanan korucu vesaire gibi birtakım birimler olabilirdi. Diğerini de mağdur olarak kodladık sadece. Ondan sonra mağdurun hangi toplumsal kimliğe sahip olabileceği üzerinden, o ilişkileri çeşitlendirmeye çalıştık. İlk elde akla gelen tipik senaryoda işkence ve kötü muamelenin faili polis ve kimi durumlarda da asker, mağdur ise çoğu zaman erkek, politik görüşü nedeniyle bu muameleye maruz bırakılan eylemcidir. Aslında bu sınırlı tanım işkence ve kötü muamele söz konusu olduğunda ancak bir segmenti oluşturuyor. Biz biraz bu anlatıyı da parçalamaya çalıştık, yani bunda tabii yanlış bir şey yok, ama yapılan çalışmaların çoğu, ki ülkede insan hakları alanında çalışanların çoğunun bu alanda geniş bilgisi var, o yüzden çok konuşulmuş, çalışılmış bir mevzu, ama esasen tipik senaryo biraz böyle bir şeydi. Biz bunu açmaya çalıştık, dolayısıyla da o kişi kadın olabilir, erkek olabilir, çocuk olabilir ya da trans olabilir. Politik görüşü nedeniyle, cinsel kimliği nedeniyle ya da başka bir konumdan dolayı kötü muameleye ya da işkenceye maruz kalmış olabilir gibi birtakım ihtimaller üzerinden o senaryoyu genişletmeye çalıştık. Bundan sonrası, ortaya çıkabilecek tüm aktörleri masaya yatırmak oldu. Bu işin masa başı çalışmasıydı. Burada uzunca bir zaman, bu genesis ilişki ortaya çıktıktan sonra, her iki taraf adına 2 hareket eden tüm olası aktörleri ve tüm olası ilişki biçimlerini masaya dizmeye çalıştık. Ondan sonra ortaya çıkan o enformasyon yığınını, bir tür kullanılabilir bilgiye dönüştürmek için bir süreç başladı. Şimdi şunu söylemeye çalışıyorum, yani orada birtakım zaten, öngörülebilir ilişkiler var. Devlet aygıtının kendi formel ilişkileri içinde zaten devreye giren bir dizi aktör var. Yani polisin bağlı olduğu kurumlar var, hesap verdiği kurumlar var, üzerinde etki edebileceği birtakım alt kurumlar var, kendi içyapısı var vesaire. Bunlar zaten bilinen ve öngörülebilir, dolayısıyla birbirine daha formel ilişkilerle bağlı aktörler. Ama bunun dışında insanlar bir dizi enformel ağdan destek görüyor, dolayısıyla zaten sorunu yaratan şey de bu enformel ağların ortaya varlığı. Diğer tarafında ise, yine bu sefer mağdurun destek gördüğü ya da ulaşmaya çalıştığı birtakım kişiler, kurumlar, yapılar var. Dolayısıyla dediğim gibi biz, bu soyut senaryo üzerinden 2007-2008 yılları arasında, Türkiye'de işkence ve kötü muamele görmüş bir bireyin hesap sorabileceği ya da destek alabileceği ya da işte sesini duyurabileceği tüm kurumları, fail ve yapıları bir araya toplamaya çalıştık. Haritacılık tabirinden bir sürü şey anlaşılabilir, bir dolu şey anlaşılabilir, ama bizim bu sınırlı gündemimizde anladığımız şey, ortaya çıkan birtakım ilişkileri düşünmek, bu ilişkileri bir parça soyutlamak, belli bir düzeye indirgemek ve nihayetinde görselleştirmekti. Esasında kasıt, birinci düzeyde, harita gibi sorunu daha görünür kılacak bir araç bulmaktı. İkinci düzeyde ise, bu alanda faaliyet göstermeye çalışan kişi ve kurumları birtakım düşünsel araçlarla donatmaktı. Haritalamanın bir düşünme biçimi ve yöntemi olarak işe yarayabileceği fikri doğmuştu en baştaki uluslararası atölye çalışmalarından. Bu bahsettiğim uluslararası toplantılarda çokça kullanılmış bir örnek, Guantanamo kampı ile ilgili bir örnekti. Guantanamo içerisinde işkence ve kötü muamele olduğu biliniyordu zaten. Orada Amerikan devlet aygıtlarının, mahkûmlara, tutsaklara işkence yaptığı biliniyordu. Fakat bunun lafı tek başına yeterli değildi içeriye müdahale etmek için. Oranın koşullarını biliyorsunuz, çok kapalı bir yer vesaire. Orada ortaya çıkmış bir örnekte, aslında kampa girmeyi bir şekilde başarmış sivil vatandaşların ulaştığı bilgiye, nasıl ulaştığı üzerine kafa yorulmuştu. Dışarıda birtakım dükkân sahipleri, oraya servis veren birtakım bilgisayar yazılım yardımcıları gibi birtakım sivil ilişkiler var. Dolayısıyla normalde böyle bir kampın etrafında düşünülmeyecek olan birtakım ilişkileri, bir dizi başka düzeyde enformel ilişkiyi vesaire düşünmeye başlayınca, görünür olmaya başlıyor. Şimdi bunların her biri her zaman müdahale aracı değil, ama o somut durumda bir müdahale aracı olabilir. Dolayısıyla içeride olup biteni dokümante etmek için, oradaki bilgisayar teknikerlerinin bilgisinden yararlanılmış, birtakım işkenceyi koruma komiteleri o teknisyenlere ulaşmış vesaire. Sonra bir ifşa mekanizması, ardından da bir müdahale 3 mekanizması geliştirilmiş. Yani o örnekteki o ilişkiye odaklanmak ve normalde görünmeyecek olan o ilişkiyi kurup çıkarıp somut olarak oraya müdahale edilebilmesi bizler açısından önemliydi. Kısacası polis ile fail arasındaki mevzunun mahkemelere taşınmasından sonra gelişecek olan hukuki sürece ek olarak, birtakım kurumlara ya da oradaki failleri kuşatan sivil ilişkilere ulaşılabilirse, işkenceye karşı daha etkili bir mücadele olabilir gibi stratejik bir gaye de vardı. Orada tabii bizim, yani bizim derken bir dolu insanın hayali, çok daha etkin bir çevre baskısı yoluyla, mesela polislerin ya da devlet görevlilerin çevresindeki sivil ilişkilere yönelerek bir müdahale imkanı yaratmaktı. Bu çok yapılabilmiş bir şey değil, ama en azından model geliştirmek açısından faydalı bir başlangıç noktasıydı. Biraz amacını ve nereden yola çıktığımızı anlatmaya çalıştım, çalışma biçimimize gelirsek üç aşamalı bir çalışma yöntemi izledik: Birincisi masa başı çalışmasıydı. Burada, bu konuda yapılmış çalışmalar, raporlar, kitaplar yani insan hakları örgütlerinin hazırladığı çalışmaların taranması, uluslararası anlaşmaların ve raporların okunması vesaire vardı. Ardından, bahsettiğim bu masaya yatırma ve uzun sohbetlerin ardından, bu olası bütün senaryolar içerisinde, olası bütün aktörleri ve ilişkileri dizme meselesi vardı. Bolca yasa okuması vardı. Bunun ardından, o yığını daha kullanılabilir bir biçime sokabilmek için, bir dizi istişare toplantısı yaptık. Bunun içerisinde akademisyenler, avukatlar, doktorlar vesaire vardı. Neyi içerip neyi içermeyeceğimiz bu danışma toplantılarıyla şekillendi, çünkü çok büyük bir kütle aslında, yani binlerce sayfalık doküman taramasından çıkan bir dizi kullanılabilir ya da kullanılamaz aygıttan bahsediyoruz. Liste yapıldığında yüzlerce not, yani aktör ve yüzlerce ilişki ortaya çıkmış. Bunların hepsi kullanılabilir değil, dolayısıyla tasnif etmek için böyle bir istişare süreci oldu. Buna ek olarak, benim daha aktif olarak katıldığım kısmıysa, bir tür saha çalışmasının organize edilmesiydi. Tarama ve istişare toplantılarına esasen yarı yapılandırılmış mülakatlardan oluşan bir saha çalışması ekledik. Hem o bilgiyi biraz daha arttırmaya hem de kullanılabilecek olan kısmı ayıklamaya çalıştık. Üç şehirde, İstanbul'da, Ankara'da ve İzmir'de toplam kırk kusur görüşme yaptım, bunların çoğu literatürde key informant denilebilecek bireylerle yapılan görüşmelerdi. Mesela biz büyük ölçüde işkence mağdurları ile kötü muamele mağdurlarının hikâyelerini dinlemeye yönelik bir çalışma tasarlamadık, dolayısıyla bu kırk kişi içerisinde sanırım üç ya da dört kişi doğrudan işkenceye maruz kalandı, onların da biraz özel durumları vardı, iki tanesi vicdani retçiydi mesela. Kışlada olan biteni anlamak açısından, daha zor ulaşılabilir bilgiye maalesef sahiptiler, dolayısıyla onlarla 4 görüşmeyi tercih ettik. Bir de tabii literatür içerisinde bolca bu türden anlatılar var, dolayısıyla onlara ulaşmak biraz daha mümkündü. Dolayısıyla biz görüşmelerimizi avukatlarla, insan hakları savunucularıyla, bir dizi STK, yani olası senaryolar içerisinde mağdur konuma düşmüş olabileceği var sayılan kişilerle özel olarak çalışan, sokak çocuklarıyla mesela, onların STK’larıyla görüşmeler yaptık. Akademisyenlerle görüşmeler yaptık, bir de tabii biraz daha kamu sektöründen, bu devlet aygıtlarının içerisinden kişilerle, hem de jure hem de facto ilişkileri bilebileceğini düşündüğümüz insanlarla görüşmeler yaptık. Bu görüşmeleri büyük ölçüde birebir ben yaptım. Ama bize araştırma için yardımcı olan arkadaşlarımız da vardı, onların da yaptığı görüşmeler oldu. Hepsini kaydettik görüşmelerin, sonra deşifre ettik. Son olarak da, yani bütün bu enformasyon toplandıktan ve az buçuk tasnif edilmeye başlandıktan sonra, taslak bir harita yaptık. Bizim haritadan kast ettiğimizin ne olduğunu bildiğinizi sanıyorum, üzerinde birtakım node’lar, yani noktalar var, o node’ların her biri bir aktörü temsil ediyor. Bu aktör bir kişi olabilir, yapı olabilir veya kurum olabilir. Bu aktörler arasında kurulan ilişkiler ise node’lar arasındaki çizgilerle temsil ediliyor. Bundan sonrası ise, bu ilişkilerin her birini tasnif etmekti. Biz sekiz kategoriye indirdik: dayanışma ilişkisi olabilir, şikâyet ilişkisi olabilir, denetim ilişkisi olabilir, mesela kurumlar arasında üst kurumla alt kurum arasında bir denetim ilişkisi var, aynı şekilde bireyler arasında da. Sekiz kategoriye indirdik bu ilişkileri, benzer şekilde node’ları da kategorize ettik. Kategorize ederken de gene birtakım renkler kullandık daha kolay okunabilsin diye. Bizim bu soyut senaryo içerisinde kısmen bir somutlama çabası vardı elbette, işte 2007-2008 Türkiye'si gibi. Ama bu genel ve soyut senaryo içerisinden çok büyük bir malzeme çıktı ortaya. Yanlış hatırlamıyorsam altı yüz küsur node’dan ve onların arasındaki binlerce ilişkiden oluşan, böyle pafta pafta bir harita çıktı. Dolayısıyla da okunması güçtü. Birincisi, görsel malzemenin erişilebilir, içine girilebilir olması gerekiyor, o bakımdan zor bir haritaydı. İkincisi, bir tür bizim o ilişkiye odaklanan ve politik müdahale imkânı ortaya çıkaran varsayımımızı çok hayata geçiremedi, onun yerine daha çok bir taksonomi çalışması oldu. Aslında böyle bir çalışma, içerisinde ortaya çıkabilecek tüm aktör ve ilişkileri alt alta görebilmek açısından faydalı oldu, bunun bir sistematik dahilinde böyle indirgenmiş olması vesilesiyle. Ama somut olarak, “biz bu ilişkinin burasına odaklanırsak, buradaki ilişkiyi parçalarız, dolayısıyla bütün bu işkence senaryosunu akamete uğratırız,” fikrini hayata geçirmeye imkân verecek bir harita değildi. Bana kalırsa bunun mecrası da bu değildi. Bu ancak, zaten çok somut olarak belli bir yerde sahada çalışan bir örgütün, bu haritanın bir kısmını alıp kendi alanına uygulayabilmesiyle mümkün 5 olabilecek bir şey. Eğer zaten sizin fikriniz buna uygun bir şeyse, o anlamda daha çalışabilir fikir, ama öbür türlüsü bizim yaptığımız o ilk harita ise daha çok taksonomi açısından faydalıdır. Katılımcı: Ama Helsinki Yurttaşlar Derneği’nde yapılan, alt alta bir şekilde gösterip aslında bunu da örgütlerin kullanımına sunmak üzere bir şey değil miydi? Fırat Genç: Tabii bu öyleydi. Ama bunu daha çok ikinci haritada yapmaya çalıştık. Mesela yöntem üzerine uzunca bir metin yazdık, bunu kullanmak isteyen başkaları için, artıları neydi eksileri neydi vesaire. Sizin bu çabanız o beş sene önceki çabanın biraz ses getirdiğini gösteriyor, o bakımdan sevindirici. O haritanın kendisi belki doğrudan çok kullanışlı olmamış olabilir, ama yöntemin kendisi işe yarayabilecek bir yöntem gibi geliyor bana. O harita üzerinde bir yazılım ekibi çalıştı, bütün o malzemeyi bir bilgisayar programı içerisine işleyecek bir program yazdı iki arkadaşımız. O program içerisine biz sadece node’ları yerleştiriyorduk, yani aktörleri yerleştiriyorduk ve aralarındaki ilişkiyi adlandırıyorduk. Aslında primitif bir programdı, bütün o ilişkileri alt alta gösteren bir şeydi. İkincisinde yani ayrımcılık haritasında ise, bu sefer senaryoyu biraz değiştirdik. Kavramsal olarak zor bir başlangıç noktasıydı. Ayrımcılık ne? Kim ile kim arasında oluşuyor? Ayrımcılık, muğlâk ve lbana kalırsa kullanması her zaman dikkat isteyen bir kavram. Katılımcı: Muhtemelen bahsettiğin aslında daha önce sözün ettiğin haritaya özgü site, adresine ulaşıldığı söylendi, doğru mudur bu? Fırat Genç: Evet, hâlâ ulaşılabilir mi bilmiyorum? Katılımcı: Hayır ulaşamıyoruz, artık ulaşamıyoruz. Katılımcı: Acaba bunun kayıta geçmesi için, böyle web sayfalarını vesaire söylesek ve daha sonra hem deşifre yaparken de aslında cümle için biraz daha kolay olur mu? diye durdurup soracağım. Bizim aslında ilk defa böyle bir denememiz olduğu için. Uzaktan eğitimde mesela kullandığımız noktada Gözde ile şimdi konuştuk, altyazı gibi de geçebilir, ama belki de bu kaynaklara nerelerden ulaşılabiliri de söylesek sanki işe yarar gibi. Fırat Genç: Yani benim bildiğim kadarıyla bu ilk bahsettiğim haritaya… Katılımcı: Artık ulaşılamıyor. 6 Fırat Genç: Evet. O dosya, yani haritanın kendisi ulaşılabilir değil. Fakat metinlere stramap.org adresindepdf dosyası olarak ulaşılabiliyor. İkincisi, yani ayrımcılık haritalarıysa ayrimcilikaglari.org adresinden ulaşılabilir durumda. Katılımcı: Ben bir şey soracaktım. Harita, özellikle mağdur erkeklerle ilgili toplandı. Ben yanlış mı anladım, orada kadın çocuk vesaire filan dedik, onları göz önünde tutup sadece erkeklere mi odaklandı? Fırat Genç: Tam tersi. Yani esasında ilk akla gelen senaryo, genelde erkek politik tutsakların işkenceye maruz kaldığı senaryosuydu. Biz bu senaryoyu çeşitlendirmek gerektiği fikri ile başladık. O yüzden de haritada mağdur olarak yer alıyor. Bizim haritamızda, o ilk haritada mağdur ve fail dolayısıyla ne olduğunu açıklayıcı olarak söylemiyor, ama biz onu kadın olursa işte şu senaryo çalışabilir, erkek olursa şu senaryo olabilir, çocuk olursa şu senaryo olabilir diye çeşitlendirdik. Faili de dediğim gibi polis, asker ve korucu olarak çeşitlendirdik. Katılımcı: Şimdi bizim projede aslında birtakım haritalar oluşturuluyor, hatta yereldeki örgütler bunları kullanıyor, yani değerlendiriyor, politika belgeleri hazırlanıyor filan. Sizin bu ilk oluşturduğunuz haritadan sonra hiç kullanan oldu mu? Herhangi bir şekilde politikayla hazırlandı mı? Ya da ne bileyim onun kadar hayata geçtiği anlar oldu mu? Fırat Genç: İşkence konusunda olmadı. Katılımcı: Olmadı. Fırat Genç: Bu ilk çalışmada olmadı, ama ikinci çalışma tam olarak bunun üzerine kuruluydu. Ezgi'yle beraber daha yoğun çalıştığımız dönem zaten İnsan Hakları Ortak Platformu'nun inisiyatifi başlamıştı. Bu sefer ayrımcılık meselesini biz, sahada doğrudan bu alanda mücadele etmesi gereken örgütlerin yereldeki çalışanlarıyla beraber kuralım, beraber düşünelim ve beraber işletelim fikriyle harekete geçtik. Hem az önce bahsettiğim metodolojik ve kavramsal sorunlar kısmen aşılabilir hem de o ilk haritada tam anlamıyla hayata geçmeyen niyet bu sefer belki becerilebilir, diye. İnsan Hakları Ortak Platformu'nun bileşenleri olan İnsan Hakları Derneği, Mazlum Der… Katılımcı: Af Örgütü. 7 Fırat Genç: Af Örgütü, başından beri onlar da vardı. Bütün bu danışma toplantılarını, yolu yöntemi belirleme toplantılarını, onlarla başlattık. Bir dizi toplantı oldu zaten o çalışmada, iki sene kadar sürdü. İkinci harita esas bana kalırsa. Esas önemli kısmı ve bel kemiği bütün bu buluşma toplantıları oldu. Onun aşamalarını biraz anlatmaya çalışayım: Bu sefer işe, ayrımcılık dendiğinde ne anlaşılıyor diye başladık. Kimler arasında ve hangi gereçlerle, motivasyonlarla gerçekleşiyor olabilir? Dolayısıyla da toplumsal cinsiyete dayalı ya da etnik ya da dini kimliklere dayalı bütün senaryoları çeşitlendirmeye, buna dair örnekler bulmaya, vakalar bulmaya çalıştık. İlk kısım da bir vaka belirleme aşaması oldu. Gazete taradık, beraber çalıştığımız örgütlerle zaten yan yana geldiğimiz toplantılar olmuştu, onlardan vaka istedik. Yani sizin elinizde dosyası olan, çünkü dosya tutuyor herkes, dosyası olan size gelmiş şikâyetler içerisinde, bu tür problematiğe uygun vakalar neler olabilir, siz bir tarayın sonra bize getirin ve beraber karar verelim, dedik. Yanılmıyorsam Antakya'daki toplantıydı, bütün örgütlerin temsilcileriyle iki günlük uzun bir toplantı yaptık, hem haritalar meselesini uzun uzun konuştuk, bizim daha önceki çalışmayı aktardık, hem de gelen vakaların hepsi üzerine tek tek konuştuk. Sanırım elli küsur vaka gelmişti. Bu saydığım bir dizi kritere uygun olan. Tabii başka kriterler üzerinden bu sefer eleme yaptık, hep beraber yaptık o elemeleri de. Katılımcı: Bu kriterler aslında ayrımcılığa dair kriterler değil mi? Fırat Genç: Evet. Katılımcı: Vakaları o kriterlere göre belirleyip, toplamalarını mı istediniz? Fırat Genç: Aynen. Ayrımcılık senaryosuna uygun olduğunu düşündüğünüz vaka getirin, dedik. Bu arada neyin ayrımcılık olup olmadığı konusunda oradaki yerel çalışanlarla da bütün bu toplantıları yapıyoruz Katılımcı: E onlar ayrımcılık şudur, budur gibi şeyler söylemediler ama… Fırat Genç: Bunu söylemedik, genel bir tanım verdik tabii. İlk aşamada aslında biraz da görmek istedik, neyi ayrımcılık olarak algılıyorlar, neyi algılamıyorlar, bu çok belirleyici bir şey. Zaten büyük ölçüde bu çalışmanın amacı, örgütlerin ayrımcılığa dair algısını kuvvetlendirmek, göz ardı ettikleri alanlarda da alert olmalarını sağlamak, mümkün mertebe çalışma alanlarını biraz daha açmaktı. Örneğin x örgütü için ayrımcılık mevzusunda hiç gündeme gelmeyecek birtakım başlıklar 8 var. Bazıları için de başka konular yok. Bu o anlamda iyi oldu. Eleme yaparken hangi kriterlere dikkat ettik? Tabii bir kere dosyalar ne kadar ulaşılabilir dosyalar. Şimdi bu örgütlerin kayıt tutma sistemleri çok gelişkin değil, çoğu kez mesela yerel şubeye gelmiş bir şikâyetçinin anlattığı, kendi eliyle yazdığı yarım sayfalık, bir sayfalık dosyadan bahsediyoruz. En fazla adı, soyadı, olay yeri filan oluyor. Çoğu kez de, sonrasında takibe uğramıyor. Yani o mesele en fazla bir basın açıklamasıyla böyle bir genel kamuoyuna ulaşılabilirse, kamuoyuna anlatılıyor. Olursa belki etrafında bir nümayiş oluyor, çoğu kez unutuluyor zaten ve bir takip sürecine uğramıyor. Dolayısıyla önemlice bir kısmı, o malzemenin ulaşılır olmaması nedeniyle elendi, önemlice bir kısmı tam olarak ayrımcılık meselesine uymuyordu, bir de tabii konu çeşitliliğini sağlamaya çalışarak belli bir sayıya indirmeye çalıştık. Bu sayı altmışlardan, önce on küsurlara düştü. Bütün sürecin sonunda, saha çalışması aşamasında, tek tek bu örgütlerin şubelerine gitmeye başladık. O aşamaya gelindiğinde yaklaşık ona düşmüştü vaka sayısı. En son haritalarken de, başka bir dizi faktör nedeniyle beşe düştü. O beş senaryo şuydu: İzmir'de, İnsan Hakları Derneği üzerinden ulaştığımız bir vaka. Başörtülü olduğu ve Kürtçe konuştuğu için sağlık hizmetinden faydalanamayan ya da devlet hastanesi hizmetinden ayrımcılık gördüğü için faydalanamadığını, iddia eden bir şikâyet üzerinden başladı. İzmir'de Siyah Pembe Üçgen örgütünün kapatılması davası üzerinden bir vaka vardı. Onu çalıştık. Bu arada üç lokasyonda çalışıyorduk: İzmir, Van ve Adana, Antakya bölgesi. Van'da çoğunlukla Mazlumder ile kadına şiddet vakası üzerinden çalıştık, oradaki yerel kadın örgütleriyle beraber. Ama bu yine Mazlumder'in açtığı kanalla oldu biraz. Antakya'da ise Arap Alevilerin bir dini bayramı var, devlet tarafından tanınmıyor. Dinen o gün çalışmaları yasak olduğu için çok sorun yaşıyorlar. o vakada da dini ayrımcılık üzerinden çalıştık. Bir de Manisa‘daki Selendi davası var. Onu da İzmir'deki İnsan Hakları Derneği ile beraber çalıştık. Manisa’nın Selendi ilçesindeki Romanların oturduğu bölgeye iki gün süren fiziki bir saldırı yapılmıştı, ondan sonra yer değiştirmek zorunda bırakılmıştı bu insanlar. Hikâye aslında bilindik, tipik türden, ama sonrasında çok büyüdüğü için, kamuoyuna mal olmuştu. Bir de aslında öncesindeki hikâye ilginçti. Orada ortaya çıkan lokal ekonominin dinamiklerinden beslenen bir şey. Hurda toplayıcılığı, hurda toplayıcılığının sonraları bir işe dönüşmesi, başka alanlarda ortaya çıkan işsizlik nedeniyle hurdacılık üzerinde böyle bir emek arzının oluşması. Dolayısıyla o alandan Romanların temizlenmeye çalışılması, böyle başlayan bir hikâye. 9 Çalışma biçimi olarak işte bu vakalar elendikten sonra, biz bu sefer iki üç arkadaş bütün bu lokasyonlara gidip gelmeye başladık. Literatür taraması ve basın taraması yaptık gene. Sonuç itibariyle de gene ilk haritadakine benzer prensiplerle, çok daha somut hikâyelerin olduğu haritalar ortaya çıkarmaya başladık. Selendi'te mesela ne olmuş? Orada failden, mağdurdan vesaireden başlayarak haritaya yerleştirmeye başladık. Daha gelişkin bir yazılım kullandık, bu sefer ortaya çıkan sonuç daha tatmin ediciydi, görsel olarak da daha kullanışlıydı. Senaryolar çok daha kolay okunabilirdi. Katılımcı: Sahada ne yaptınız asıl onu merak ettim? Hani gidip geldik dedin ya, vakaların daha detayına, detay bilgilere mi ulaşmaya çalıştınız? Fırat Genç: Evet. Katılımcı: Amaç oydu yani sadece? Fırat Genç: Amaç oydu. Ama bunu yaparken de sadece İstanbul'dan gelmiş bir araştırmacı, milletin peşinden koşuyor olmasın, diye orada, lokalde çalışan arkadaşları, yani beraber çalıştığımız örgütün yereldeki biriminden artık kim gönüllü olduysa, oradaki aktivistleri sürece dahil etmeye çalıştık. Dolayısıyla bütün süreci onlarla beraber geçirdik bu süre zarfında, onları hem kontak kurmaları için olayın içine dahil etmeye çalıştık, hem de mini araştırmalar yapmaları için teşvik ettik. Tabii onlara, işte tarama nasıl yapılır, saha çalışmasından biz neyi kast ediyoruz, basın taraması nasıl yapılır? gibi birtakım kılavuz dokümanlar hazırladık. Bu anlamıyla daha başarılıydı, hem ortaya çıkan haritanın kullanışlılığı hem de yereldeki arkadaşları sürece dahil etmek açısından. Sonra onlar bunu ne kadar kullandılar bilmiyoruz tabii, bu da yine takip meselesiyle ilgili bir şey. Ama bir şeyi söyleyebilirim, zaman ilerledikçe bu kadar uzun vadede, katılan arkadaşların çalışma motivasyonları düşüyor. Çok major gündemlerle boğuşuyorlar. Dolayısıyla bu tür, yani ilk aşamada böyle çok kamuoyuna seslenmeyen, biraz böyle sebat isteyen çalışmalarda, motivasyonu sürdürmek biraz zor oluyor. Çoğu kez o örgüt içerisinde, yani o lokaldeki örgüt içerisinde yapılan görevlendirmeden, bir parça daha fazla heyecan duyan, çoğu kez de genç arkadaşlar eklenmiş oldu. Onu da akılda tutmak lazım, yani kimle birlikte çalışabiliriz? Katılımcı: Ben de aslında tam yerel araştırmacıların motivasyonuyla ilgili bir şey soracaktım. Şöyle ki işte biz de bu projede benzer bir şey yapacağız, aslında buna benzer deneyimler yaşayan herkes aynı şeyi söylüyor. Şöyle geri bildirimler geldi mi onu merak ediyorum? Temelde belki 10 harita işini kullanmadılar, ama orada aslında bir düşünme biçimi de konuşulmuş ve paylaşılmış oldu. Oradaki yerel örgütler belki tutup, her vaka ile ilgili, bir harita modeli yapmayacaklar ama o düşünme biçimini başka bir alanda kullanacaklarına dair bir niyet, geribildirim, pratiğe geçirmek anlamında ellerinde kalan bir şey oldu mu? Fırat Genç: Ne kadar kullanılıyor, bundan emin değilim açıkçası. Ama şöyle bir dolaylı faydası var: böyle birtakım olayları dert etmiş aktivistleri oluyor bu örgütlerin, onlar böyle başka mecralarda, uğraştıkları hikâyenin ses bulduğunu duydukları zaman, çok sahipleniyorlar ve bir şekilde devam ettirme gayreti gösteriyorlar. Özellikle Van'daki hikâyede öyle olmuştu. Oradaki şiddetin derecesinden dolayı kamuoyu bulmuş bir hikâyenin peşinden koşan bir kadın arkadaş vardı mesela, kamuoyuna sesini daha gür ve sürekli duyurmak için bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Yani bu, ne kadar yöntemin becerisi ne kadarı arkadaşın bulduğu fırsatı iyi değerlendirmesi, çok emin değilim, ama dolaylı olarak işe yaradı. Katılımcı: Çok şey oldu aslında, o kadın arkadaş o haritadan mı çıkarttı yani amaç öyle bir şey miydi? Fırat Genç: Kastedilmeyen bir sonuçtu aslında. Katılımcı: Şimdi hani büyük haritada, Helsinki'de yapılan işkence haritasında, biraz daha yakın büyük bir kesim ortaya konacak ve örgütler oradan hangi işi yıkmak istiyorsa, mesela oraya odaklanacak. Birisi buradaki işi, birisi bir başka işi gibi. Mesela Manisa, Selendi'ye bakarken, analiz ederken, ne hedeflendi o analizden örgütlerin bir şey çıkartması mı, öyle bir şey mi? Katılımcı: Yoksa ayrımcılığın görünür olması mı? Fırat Genç: Nasıl? Katılımcı: Ayrımcılığın görünür olması mı? Çünkü işkencede belli ilişkiler var, aktörler var, mağdurlar var filan. Ayrımcılıkta sen daha işe yarar olduğunu söyledin diye soruyorum. Fırat Genç: Pek tabii çalışmanın öyle bir gayesi vardı. Ayrımcılığa dair algıyı kuvvetlendirmek, neyin ayrımcılık olduğu meselesini sağlam kurmak. Selendi olayının gerisinde bir ayrımcılık olduğunu zaten herkes biliyordu. Fakat şunu kimse bilmiyordu, o tipik ayrımcılık senaryosunun arkasında aslında bir dizi dinamiğin var olduğunu. Dolayısıyla bu tür hikâyelere müdahale 11 ederken, yapılagelen klasik aşamaların işlemediğini bilmemize rağmen işletmeye çalışıyoruz ya, işte basın açıklaması yapıyorsun, dava açıyorsun, hani olay biraz daha büyükse davayı takip ediyorsun filan. Bu da öyle bir hikâyeydi. Buradan çıkan pratik olarak, o hikâyenin arkasından gidecek daha kuvvetli bir ekip oluşmuş değil belki, ama en azından bu tür ayrımcılık hikâyelerinin arkasında kocaman bir senaryo olabileceği ve oralara müdahale edilebileceği, müdahale etmek gerektiği konusunda bir fikir çıkmış olabilir. Bu önemli bir ayrım. Az önce bahsettiğim bütün o ekonomik gerekçeler, çoğu zaman dışarıdan gelen insan hakları örgütünün bilgisine sahip olmadığı şeyler. Bunu bir sonraki hikâyede hayata geçirmek belki mümkün olacak. Tabii bunlar biraz büyük sonuçlar. Normalde dedim ya, insan hakları örgütlerinin çoğu zaman farkında olduğu noksanlıklar bunlar. Kampanyaların müdahale noktalarını, mevcut araçların dışında ve hedeflere yöneltmeleri fikri, aslında yavaş yavaş oluşuyor. Mesela İnsan Hakları Derneği buraya da tipik olarak raportör yollamış, sonrasında da şikâyetçi olmuş. En fazla bir iki bakana telefon etmiş. Ama İnsan Hakları Derneği buradan, bütün Ege Bölgesi’ndeki Kürtlerin de çoğu kez küçük kasabalarda maruz kaldığı ayrımcılığa dair bir senaryo geliştirebilirdi. Tabii ki Kürtler, Kürt olduğu için diğerleri tarafından hor görülüyorlar ama oradaki yerel ekonomide de bir dizi çarpışma oluyor. İşte yerel minibüs hattının kimin eline geçeceği meselesi, mesela çoğu zaman Kürtler biraz kalabalıklaşınca tarım alanlarındaki mevsimlik işçilikten yavaş yavaş kalıcı olmaya geçiyorlar. Kalıcı olmaya başlayınca bakkal açıyorlar, belki sermaye getirebilirlerse minibüs hattına yöneliyorlar filan. Bunların her biri böyle, kademe kademe tansiyonu yükseltiyor. İşte belki oraları gözetmek artık bundan sonrası için çıkarabilecek bir ders olabilir. Çünkü her seferinde Kürtler Batı kasabalarında ayrımcılığa maruz kalıyor, diye feveran etmek çok işler bir yöntem değil. Katılımcı: Belki şöyle bir şey... Hani şimdi biz okulda çocuğa yönelik şiddeti konuşurken şunu söylemiştin sen, Ferda Hoca’yla da konuşurken, öğretmenin de aslında orada iktidar ilişkisi içerisinde olduğunu görüp, belki oraya da bir şey yapmak, üzerine bir sonuç çıkartmak gibi. Katılımcı: Bir de ayrımcılık haritalarına geçen hafta baktığımızda, Ezgi göndermiş, aslında her seferinde belki farklı bir yöntem değil de, farklı şekillerde olduğunu görmüştük. Yani işkence çok net, rekabet oyunlarını, ilişkileri görebiliyorduk, ama burada çok farklı. Onlar hep tabii önceden belirleniyor, mesela haritalamaya girerken daha çok kurum ilişki haritası çıkaracağız, diye. Böyle harita türleri var mıdır? Yoksa o gerçekten elde ettiğiniz bilgi üzerinden mi şekilleniyor? Fırat Genç: Bizim ilk yöntemden diğerine geçerken kafamızda olan şeylerden biri de vakanın 12 özgünlüğüne göre öne çıkaracaklarımızı çıkarmak ve bir noktada da kesmekti. Ayrımcılık haritalarının her birinde de esasında senaryoyu büyütmek mümkün, onun yanına birilerini eklemek mümkün. Örneğin Selendi. Selendi'deki tüm failleri, yani tüm aktörleri ve ilişkileri, kıyısından köşesinden dahil olmuş olanları eklemek mümkün. Nerede keseceğiz? Yani hangi malzemenin ne kadarını alacağız? Dolayısıyla bunu belirlemek için vakanın merkez noktasına vurgu yapmaya çalıştık, öyle de kestik. Bunlardan bir tanesinde devlet meselesini, yani kurumları ön plana çıkardık, bir tanesinde daha sivil aktörleri ön plana çıkardık, Selendi biraz öyleydi. Katılımcı: O sizin kararınız mıydı? Fırat Genç: Bu bizim kararımızdı. Her zaman biraz sübjektif kararlar var, ama birtakım metodolojik ilkeleri de belirlemeye çalışıyorsun. İlkinde, yani işkence haritasında hikâyeye böyle birtakım sınırlar koymadığımız için aktı gitti. Onun başka bir faydası oldu, belki bu tür temiz bir liste çıkarmak açısından, bir taksonomi çıkarmak açısından. Ama somut bir hikâye vermiyordu tabii, hiçbir zaman isim veremezsiniz, yani bireylere kadar inemezsiniz öyle bir haritada. Katılımcı: Listeye baktığımızda da mesela ben, kişisel olarak ayrımcılık haritasını daha rahat, kim ne arıyorsa onu daha rahat bulabilir diye, gördüm. Diğeri biraz daha zorlayıcıydı, çünkü gerçekten çok karmaşıktı. Bir tek orada gösterilen şey, işkence ve kötü muameleydi. Bence harita yapmadaki sorunsallardan bir tanesi çok karmaşık, çok fazla yapı ve çok fazla ilişki içeriyor görüntüsünde olması, ama diğeri daha somut bir şekilde belki bir politika önerisi filan çıkartabiliyor. Katılımcı: Evet az önce sorduğum sorunun tam cevabı böyle bir yerden. Çünkü bizden sonra, yani bu proje bittikten sonra, kimsenin harita yapmasını beklemek mümkün değil. Yani harita yapmayacak ama yerelde kendisinin daha sık karşılaştığı çocuğa yönelik şiddet vakasıyla ilgili bütün süreci, yani bütün haritayı zihninde canlandırabileceği başka bir süreç kurguluyor olacak. Hani demin sorduğum, böyle faydaları oldu mu, böyle geri bildirimler geldi mi? sorusunun cevabı buydu. Çünkü bizim insanlardan beklediğimiz, bundan sonra karşılaştığınız çocuğa yönelik şiddet vakalarını, hadi bakalım haritaya dökelim ve bunu yapmaya devam edelim değil, bu bir düşünce biçimi. Hani stratejik haritalama yapmamızın tam da sebebi, o düşünce pratiğini de bir şekilde sağlamak. O yüzden, sanki bu yereldeki daha somut şeyler çok daha işlevsel. Katılımcı: Ama ilki de önemli, çünkü siz ilkinden ulaştığınız bilgiyle, ikincisini yapabilirsiniz. 13 İyi sorular sorabilelim ki oradaki diğer aktörleri, onlar çıkarabilsinler. Zaten bilgiyi biliyorlar, sizin dediğiniz bana onu hatırlattı. Fırat Genç: Yereldeki aktörler bu alanda çalışan aktörler mi? Katılımcı: Evet. Yani STKlar, çocukla ilgili olan. Katılımcı: Haritalama süreciyle ilgili bir sorum var… Harita o anın resmi midir yoksa bir zamansal süreci var mıdır? Yani bir vaka gerçekleşti evet gerçekleştirkten sonrası ya da gerçekleşmeden öncesi de harita da görülür mü? Bu şekilde ele alınması karmaşıklaştırır mı? Fırat Genç: Bir zaman aralığı belirlemek gerekiyor, ama hiçbir zaman böyle tek bir fotoğraf değil. Aslında bir aralığı alıyorsun, yani biraz öncesine gidiyorsun, biraz sonrasına gidiyorsun ama onu keseceğin yer, işte sizin seçeceğiniz kriterlere göre belirleniyor. Katılımcı: Sevgil Fırat çok teşekkür ederiz. Bu yöntemi sizin aracılığınızla ilk duyduğumuzda çok heyecanlanmıştık. Şimdi bu görüşmeyle daha da heyecanımız arttı. Dileriz ki diğer örgütlere de bu heyecanı akatarabiliriz ve etkil bir çalışma gerçekleştirebiliriz. Tekrar teşekkürler… 14