P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N PROF. DR. ERDOĞAN MERÇİL’E ARMAĞAN 75. Doğum Yılı 1 2 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N YA­YIN NO: 552 PROF. DR. ERDOĞAN MERÇİL’E ARMAĞAN © Bil­ge Kül­tür Sa­nat Ya­yın Da­ğı­tım San. ve Tic. Ltd. Şti. Ser­ti­fi­ka No: 16228 1. Ba­sım, Mart 2013 ISBN: 978 - 605 - 5261 - 52 - 8 Ya­yın Yö­net­me­ni: Ahmet Nuri Yüksel Bas­kı: Yay­la­cık Mat­ba­ası Lit­ros Yo­lu Fa­tih San. Sit. No: 12/197-203 Top­ka­pı-İstanbul Tel: (0212) 612 58 60 Ka­pak Bas­kı: Saner Matbaası Cilt: Ye­di­gün Mü­cel­lit­ha­ne­si BİL­GE KÜL­TÜR SA­NAT Nu­ru­os­ma­ni­ye Cad. Kar­deş­ler Han No: 3 Kat: 1 34110 Ca­ğa­loğ­lu / İS­TAN­BUL Tel: (0212) 520 72 53 - 513 85 04 Faks: (0212) 511 47 74 bil­ge@bil­ge­ya­yin­ci­lik.com www.bil­ge­ya­yin­ci­lik.com P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N PROF. DR. ERDOĞAN MERÇİL’E ARMAĞAN 75. Doğum Yılı Editörler Emine UYUMAZ Muharrem KESİK Aydın USTA Cihan PİYADEOĞLU ® 3 4 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N KISALTMALAR A. g. e. A. g. m. a. mlf. bkz. CIEPO çev. DİA EI2 h. haz. hş. Hz. İA İÜEF İÜEFY KBY Krş. Ktp. M.Ö. M.S. n. Nr. nşr. ö. s. t.y. TAD thk. TOEM Trk. trc TTK TTKY vd vr. y.y. YKY Adı Geçen Eser Adı Geçen Makale Aynı müellif bakınız Comité International des Études Pré-Ottomanes et Ottomanes Çeviren Diyanet İslam Ansiklopedisi The Encyclopaedia of Islam (Second Edition) hicri Hazırlayan Hicri şemsi Hazret İslam Ansiklopedisi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları Kültür Bakanlığı Yayınları Karşılaştır Kütüphane Milattan önce Milattan sonra Not numara neşreden ölümü sayfa baskı tarihi yok Türklük Araştırmaları Dergisi tahkik Tarihi Osmanî Mecmuası Türkçe Tercüme Türk Tarih Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları ve devamı varak baskı yeri yok. Yapı Kredi Yayınları P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N 5 İÇİNDEKİLER Kısaltmalar.............................................................................................................4 İçindekiler..............................................................................................................5 Takdim...................................................................................................................7 Emine UYUMAZ Prof. Dr. Erdoğan Merçil'in Hayatı ve Eserleri......................................................9 Mücteba İLGÜREL Değerli Arkadaşım Prof. Dr. Erdoğan Merçil......................................................25 Ahmed AĞIRAKÇA İslâm Tarihinde İlk Halife Kim Olmalıydı?.........................................................28 Erman ŞAN Mesleme B. Abdülmelik Tarafından 717 Yılında Fethedilen “Medînetü’s-Sakālibe”nin Konumuna Dair.........................................................71 Cihan PİYADEOĞLU Bağdad’ın Eğitim ve Sosyal Hayatında Bir Müderris: Ebû İshâk eş-Şîrâzî........84 Aydın USTA Ünlü Selçuklu Kumandanı; Sadüddevle Gevherayin..........................................96 Abdülkerim ÖZAYDIN Selçuklular’da Reislik Müessesesi....................................................................112 Ergin AYAN Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda Vakıf Müessesesi......................................131 Nevzat KELEŞ Emîr Ânûştegin Şîrgîr ve Ailesi.........................................................................147 Meryem GÜRBÜZ Selçuklular Döneminde “Kesik Baş”ın İfade Ettiği Anlam...............................159 S. Haluk KORTEL Muizzî Meliklerinden Nâsıreddîn Kubaca.........................................................167 Muharrem KESİK Türkiye Selçukluları – Dânişmendliler İlişkilerinde Siyasî Evlilikler ve Hatunların İdaredeki Rolleri..............................................................................183 Zerrin GÜNAL Selçuklu Hizmetinde Gabras’lar ve Vezir İhtiyareddîn Hasan..........................200 Emine UYUMAZ XI. Yüzyılın Sonlarından XIV. Yüzyılın Başlarına Kadar Anadolu’da Bilinen Hastalıklar ve Uygulanan Tedavi Yöntemlerine Dair...........................211 Mehmet ERSAN Türkiye Selçukluları Devrinde Eğlence Mekânı Olarak Hanlar ve Kervansaraylar...................................................................................................225 Tuncer BAYKARA Karahanlı ve Selçuklu Çağı Şehir Nüfuslarına Dair..........................................231 Ali BİRBİÇER Türkiye Selçuklu Devleti’nin Kurucusu Kutalmışoğlu Süleymanşah ve Torunlarına Dair.................................................................................................237 6 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N Mustafa UYAR İlhanlı (İran Moğolları) Devleti’nin Önemli Yaylak ve Kışlakları....................244 Osman G. ÖZGÜDENLİ XII-XIV. Yüzyıllarda Anadolu’da Tarih Yazıcılığı............................................258 Ali İPEK Kars’ın Ortaçağ Ticaretteki Yerine Bir Bakış (IX-X. Asırlar)...........................285 Ebru ALTAN Venedik’in Haçlı Seferi (1122-1124) . ..............................................................299 Fatih BAYRAM Timur İstilasına Beylikler Dünyasından Bakış: Karaman Diyarı’nda Cennet Bahçeleri............................................................................................................308 Gülçin ÇANDARLIOĞLU Kubilay Kaan ve Ulcay Timur Kaan’ın Şahsiyetleri ve Devirleri Medeniyeti.. 317 Ahmet TAŞAĞIL Kazakistan Topraklarında Ömür Süren Töles Boylarının Stratejik Önemi (6-7 yy.lar).........................................................................................................329 Hayrunnisa ALAN İdari Gelenekte Süreklilik ve Kırılma (Büyük Selçuklu-İlhanlı-Timurlu)........338 İsmail AKA Karakoyunlu Cihanşah’ın Herat Seferi..............................................................346 Osman YORULMAZ Kalmukların İdil Boyundan Anavatan Cungarya’ya Dönüşleri.........................356 Tolga ERSOY İlahî Bir Ceza: Hülâgü Han’ın Mektubu Bağlamında Gregorius Bar Hebraeus’un Yapıtlarında Moğolların Tasviri...................................................362 Abdülkadir ÖZCAN Eyüp Sırtlarında Tarihî Bir Mekân: İdris Köşkü Tepesi ve Sessiz Sakinleri.....378 Cengiz FEDAKÂR 1787-1792 Osmanlı Avusturya, Rus Savaşları’nda Bender Kalesi....................382 Ali ÖNGÜL Câmiu’d-Düvel’e Göre Aydın Oğulları.............................................................394 Necdet ÖZTÜRK 14-15. Yüzyıl Osmanlı Diplomasi Tarihinde ‘And/Yemin’ Sözcükleri.............405 Ramazan ŞEŞEN Katip Çelebi’nin Cihannüma Adlı Eserinde Maveraünnehir Bölgesi................414 Enver KONUKÇU Safranbolu ve Çevresinin Tarihî Coğrafyası......................................................438 Mehmet SARAY Türk Ordusu’nun Kuruluşuna Dair Bazı Tespitler............................................445 Ferit BAZ Augustus Dönemi’ne Ait Aelia Sentia Yasası’nın İçeriği ve Hangi Amaçlar Doğrultusunda Çıkartıldığına İlişkin Düşünceler..............................................451 İshak KESKİN & M. Hanefi KUTLUOĞLU Eski Mısır Medeniyetinde Arşivcilik...................................461 Süleyman Faruk GÖNCÜOĞLU Yitik Mirasın Peşinden; Yahnikapan veya Hatice Sultan Camii..............498 Mehmet KANAR Mevlana Celaleddin Rumi’nin Mesnevisi’nde Tacir ile Papağan Hikâyesinin Çevrimyazısı ve Manzum Çeviri Denemesi......................................................503 M. Taner TARHAN Şuayip Dayı’nın İstiklâl Savaşı Anılarından......................................................524 Abdollah DODANGEH Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Levhalar Koleksiyonu, Farsça Levhalar.............................................................................................................527 Shimon GAT Selçuklular Kudüs’te..........................................................................................549 147 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N EMÎR ÂNÛŞTEGİN ŞÎRGÎR VE AİLESİ Nevzat KELEŞ 1 Sultan Melikşah’ın 1092 senesindeki ölümü, 1105’te Sultan Muhammed Tapar’ın tahta oturmasına kadar sürecek olan 13 yıllık bir fetret devrini beraberinde getirmiştir. Bu süreç etkisini uzun yıllar koruyacak bir takım siyasî olumsuzlukların kendisini gösterdiği bir zaman dilimi olmuştur. Muhammed Tapar, iktidara gelişinin sonrasında taht mücadelelerinden istifade ile faaliyetlerini arttıran Bâtınîlere ve Ortadoğu’ya yerleşen Haçlılara karşı yoğun bir mücadele başlatmıştır. Ancak 1118’deki ölümü sonrasında devlet içerisinde yeni mücadeleler ortaya çıkmakta gecikmemiştir. Kardeşi Sencer ile oğlu Mahmud arasında vuku bulan 1119’daki Sâve savaşıyla Irak Selçuklu Devleti (511–590/1118–1194) hanedanın yeni bir kolu olarak ortaya çıkmıştır. Irak Selçukluları tarihinin başlangıcından itibaren, bu devletin bünyesinde iktidar mücadeleleri hiçbir zaman eksik olmamıştır. Durumdan faydalanan emîrler nüfuzlarını arttırmışlar ve melikler arasındaki iktidar kavgasında güç dengelerinin değişimi noktasında kilit bir rol oynamışlardır. Bu mücadelelerin içerisinde yer alan emirlerden biri de özellikle Bâtınîlere karşı başarıyla mücadele etmiş olan Ânûştegin Şîrgîr’dir. Ânûştegin Şîrgîr’e2 dair tespit edebildiğimiz ilk bilgiler Sultan Muhammed Tapar (1105-1117)’ın onu, oğlu Melik Tuğrul’a atabeg tayin etmesiyle alakalıdır. Sultan Muharrem 503/Ağustos 1109 yılında doğan oğlu Melik Tuğrul’a 504/11101111 yılında Sâve3, Âve4 ve Zencân’ı5 iktâ ederek Emîr Şîrgîr’i de ona atabeg tayin 1 2 3 4 5 Arş. Gör., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. Ata Melik el-Cüveynî (Tarih-i Cihangüşâ, çev. Mürsel Öztürk, Ankara 1999, s. 545), onu Nuştegin şeklinde anmaktadır. Şîrgîr : Arslan yürekli, cesur, arslan tutan veya yakalayan mânâsına gelmektedir. bkz. Mehmet Kanar, Farsça-Türkçe Sözlük, Say Yay., İstanbul 2010, s. 982. Hudûdu’l-Âlem’de Sâve ve Âve’nin, nüfusları kalabalık, mâmur, nimeti bol, güzel ve ılıman iklimi olan küçük şehirler oldukları ve Horasan hacılarının yolu üzerinde bulundukları yazılmaktadır. bkz: Hudûdu’l-Âlem mine’l-Meşrik ile’l-Magrib, çev. Abdullah Duman-Murat Ağarı, Kitabevi, İstanbul 2008, s. 91. Rey ve Hemedan arasında güzel bir şehirdir. Hem Rey’e hem de Hemedan’a 3 fersah mesafededir. Âve şehrine yakındır. Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, Daru’l-Sadr, Beyrut 2007, III, s. 179. Zencân ve Hemedan arasında bir kenttir. bkz. Yakut el-Hamevî, I, 283. Azerbaycan ve el-Cebel arasında meşhur bir yerdir. Âbher ve Kazvin’e yakındır. Acemler onun için Zenkân derler. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yakut el-Hamevî, III, 152. 148 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N edip bu bölgeye göndermişti. Ânûştegin Şîrgîr bu bölgedeki bazı İsmaîlî kalelerini fethederek Melik Tuğrul’un hâkimiyet sahasını da genişletmişti6. Şîrgîr’in evveliyatıyla alakalı bundan başka bir bilgi yoktur. Dolayısıyla onun Selçukluların hizmetine nasıl ve ne zaman intisap ettiğini bilemiyoruz. Ancak atabeg tayin edilmesinden, onun Muhammed Tapar-Berkyaruk mücadelesinde ve sonrasında önemli vazifeler üstlendiği ve devlet idaresinde faal rol oynadığı düşünülebilir. Sultan’ın, onu Selçuklu ülkesini kasıp kavuran Bâtınîlere karşı mücadele ile görevlendirmesi de mevcut bilgilere göre atabeglik makamına tayininden sonra gerçekleşmiştir. Alamut civarında yaşayan halk, Bâtınilerin sürekli saldırıları yüzünden çok kötü ve perişan bir vaziyetteydi. Bu nedenle Sultan Muhammed, Muharrem 503/Ağustos 1109 tarihinde veziri Ahmed b. Nizamülmülk’ü ve Emîr Çavlı’yı Hasan Sabbâh (öl. 23 Mayıs 1125) ve yanındaki İsmaîlîlere karşı savaşmak üzere Alamut üzerine göndermişti. Selçuklu ordusu önce Alamut’u ardından da Üstâvend’ı kuşattı ise de7 kışın bastırmasından dolayı herhangi bir başarı elde edemeden geri dönmüştü8. Hasan Sabbâh’ın giderek daha büyük bir tehlike haline geldiğini gören Sultan, bu kez Emîr Ânûştegin Sîrgîr’i onun üzerine sevk etti. Emîr Şîrgîr, ilk önce Rûdbar’daki ekinleri tahrip etti. Kelâm9 başta olmak üzere Bâtınîlerin elinde bulunan çeşitli kaleleri amân ile fethetti. Cemaziyevvel 505/ Kasım-Aralık 1111’de Kelâm ardından da Bire kalesini zapt etti. Buradaki Bâtınîlere amân vererek Alamut’a gitmelerine müsaade etti10. 6 7 8 9 10 İbnü’l-Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, IX, tahk. Muhammed Yusuf ed-Dukâk, Daru’l-Kutubu’l-İlmiye, Beyrut 2003, , s. 181; Şehabeddin Ahmed b. Abdulvahab en-Nüveyrî, Nihâyetu’l-Ereb fî Fünûni’l-Edeb, Dâru’l-Kutubu’l-İlmiye, Beyrut 2004, XVII, 7; V. Minorsky, “Caucasia in the History of Meyyafariqin”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, sayı: 13, London 1949, s. 30. Ata Melik el-Cüveynî, s. 545. İbnü’l-Esir, IX, 137; Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslâm Medeniyeti, Boğaziçi Yay., İstanbul 1999, s. 322; Abdulkerim Özaydın, Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, TTKY, Ankara 1990, s. 82; Cihan Piyadeoğlu, “Büyük Selçuklu Devleti Emîri Atabeg Çavlı Sakavu”, Tarih Dergisi, sayı: 38, İstanbul 2003, s. 54. el-Hüseynî (Ahbâru’d-Devleti’s-Selçukiyye, çev. Necati Lugal, TTKY, Ankara 1999, s. 57), “Sultanın veziri Ziyaülmülk Ahmed b. Nizamülmülk yanında Emîr Çavlı olduğu halde 501/1107-1108’de Alamut üzerine yürüdüler ve Bâtınîleri hezimete uğrattılar” demektedir. el-Hüseynî, el-Hüseynî’nin bahsettiği bu sefer İbnü’l-Esir’in 503/1109 yılı olayları içinde anlattığı sefer ile aynı olmalıdır. Çünkü Emîr Çavlı, Sultan Muhammed tarafından Muharrem 500/Eylül 1106 tarihinde Musul’a gönderilmiş ve burası kendisine ikta edilmişti. 502/1108-1109 yılına kadar da Suriye ve Irak bölgesinde faaliyette bulunmuş ve bu yılın Safer ayından sonraki bir tarihte İsfahan’a Sultan Muhammed’in huzuruna gelmişti. Dolayısıyla 501/1107-1108 yılında Çavlı’nın Alamut üzerine herhangi bir sefere iştiraki söz konusu olamaz. Bunun için bkz. İbnü’l-Esir, IX, 102-107, 124-130. Ayrıca Çavlı’nın, Musul bölgesindeki faaliyetleri için bkz. Piyadeoğlu, a. g. m., s. 43-53. Taberistan dağlarında çok eski bir kale olup Bâtınîler buraya hâkim olmuştu. Sultan Muhammed Tapar burayı kuşatıp aldıktan sonra yıktı, bkz. Yakut el-Hamevî, IV, 475. İbnü’l-Esir, IX, 168; Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi, TTKY, Ankara 1995, s. 190. P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N 149 Emîr Şîrgîr’in Bâtınîlere karşı bir sonraki seferi doğrudan Alamut üzerine olmuştur. Sultan Muhammed 511/1117-1118 yılının başlarında onu, Emîr-i Sipehsâlâr 11 tayin ederek Alamut kuşatmasına gönderdi. Selçuklu ordusunda Karaca, Gündoğdu, el-Kafşut ve Bozan gibi devletin ileri gelen kumandanları da yer almışlardı12. Atabeg Şîrgîr, bu emîrler arasında cesaret ve ileri görüşlülüğü yanında Bâtınîlerle cihad hususunda kabiliyet ve basiret sahibi bir zat idi. Birlikte Bâtınîleri muhasara ettiler. İlk olarak 4 Haziran 1117’de Lemesar’ı, 13 Temmuz’da da Alamut’a karşı mancınıkları kurarak kuşatmayı başlattı. Ayrıca muhasaraya uzun süre devam edebilmek adına kale önünde kendisi ve yanındaki emîrlerin barınmaları için evler yaptırdı. Emîrleri gruplara ayırarak bunların hangi aylarda Alamut’u muhasara edeceğini belirledi. Böylece Alamut nöbetleşe ancak sürekli bir şekilde muhasara edilecekti. Şîrgîr’in bu stratejisi takdire şayandır. Selçuklu ordusu muhasaraya devam ederken, Sultan Muhammed de gerekli olan erzak, zahire ve asker göndermekteydi. Kesintisiz sürdürülen kuşatma Bâtınîleri çok zor durumda bırakmış ve yanlarında hiç yiyecek kalmamıştı. Bu nedenle kadınlarını ve çocuklarını amân dileyerek kaleden indirdiler. Kendilerine ve adamlarına çekip gitmeleri için müsaade edilmesini ve amân verilmesini istediler. Ânûştegin, onların bu isteklerini kabul etmedi ve hepsinin açlıktan kırılmaları için kaleye geri gönderdi. Alamut’ta erzak sıkıntısı dolayısıyla Hasan Sabbâh adam başına günlük bir ekmek ve üç ceviz veriyordu. Vaziyet Bâtınîler için artık daha fazla tahammül edemeyecekleri bir raddeye gelmişti ki tam bu sırada Sultan Muhammed Tapar’ın ölüm haberi geldi13. Sultan 24 Zilhicce 511/18 Nisan 1118 Salı günü vefat etmişti14. Alamut kuşatması başlayalı yaklaşık dokuz ay beş gün olmuştu. Bu süreç içerisinde zaman tamamıyla Bâtınîlerin aleyhine işlemiş ve Alamut’ın alınması er-Ravendî’nin ifadesiyle kat’îleşmişken15 bu haber maksadın hâsıl olmasını engellemişti. Bu haberi alan Bâtınîlerin cesareti arttı, moralleri düzeldi. Sultan’ın ölüm haberi Alamut’u muhasara etmekte olan askerlere onlardan bir gün sonra ulaştı. Askerler kuşatmayı kaldırmak istedi. Bunun üzerine Şîrgîr’in “Muhasarayı kaldırıp gidersek ve bundan haberdar olurlarsa üzerimize saldırırlar ve hazırladığımız bütün bu yiyecek ve zahireyi alırlar; yapılacak en doğru iş kalelerini fethedinceye kadar 11 12 13 14 15 el-Hüseynî, s. 55; Ata Melik el-Cüveynî, s. 545. Turan, Selçuklular Tarihi, s. 322; Özaydın, Muhammed Tapar, s. 83. er-Râvendî, Râhatü’s-Sudûr ve Âyetü’s-Sürûr, I, çev. Ahmed Ateş, TTKY, Ankara 1999, s. 158; İbnü’l-Esir, IX, 168-169; Hamdullah Müstevfî, Tarih-i Güzide, Abdullah Hüseyin Nevaî, Tahran 1387, s. 446; Turan, Selçuklular Tarihi, s. 322; Bernard Lewis, Haşîşîler İslâm’da Radikal Bir Tarikat, çev. Kemal Sarısözen, Kapı Yay., İstanbul 2005, s. 84; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri, 190-19; Ferhad Daftary, İsmaililer Tarihleri ve Öğretileri, çev. Erdal Toprak, Doruk Yay., İstanbul 2005, s. 509; Piyadeoğlu, Büyük Selçuklular Devrinde Atabegler, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 1999, 15-16. İbnü’l-Esir, IX, s. 167; Özaydın, Muhammed Tapar, s. 150. er-Râvendî, I, 158. 150 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N burada kalmaktır. Bunu yapmayacaksak bile en azından üç gün burada kalarak götürebileceklerimizi alıp; götüremeyeceğimiz şeyleri de düşmanın eline geçmesin diye yakmalıyız.” şeklindeki konuşmasını dinleyen askerler onun doğru söylediğine kanaat getirdiler, böylece birlikte hareket etmeye karar verdiler. Fakat akşam olunca birbirleriyle istişare etmeden ayrıldılar. Şîrgîr’den başka kimse kalmadı. Bâtınîler kaleden inerek ona saldırdılar. Şîrgîr, onlara karşı kendini savunup savaştı, asker ve adamlarından geride kalanlar da Şîrgîr’e yardım ettiler. Fakat onlara karşı koyamayacaklarını anlayınca o da askerlere katılarak geri çekildi16. Bu arada Alamut’un yanısıra Lemesar kuşatması da neticesiz kaldı. Ata Melik el-Cüveynî de “Müslümanlar onların fitnelerinden kurtulmak üzereyken Sultan Muhammed b. Melikşah’ın İsfahan’da öldüğü haberi gelince asker dağıldı”17 diyerek kuşatmaların kaldırılmasını Selçuklu ordusunun dağılmasına dayandırmaktadır. Ancak el-Hüseynî, er-Ravendî ve el-Bundarî Alamut kuşatmasının kaldırılmasında, Muhammed Tapar’dan sonra tahta geçen oğlu Mahmud nezdinde etkili olan Emîr-i Hacib Ali Bâr ve onun naibi Ebu’l-Kasım Dergüzinî’nin başrol oynadıkları hususunda hem fikirdirler18. Özellikle Dergüzinî, Emîr-i Hacib Ali Bâr’ı, Sultan’ı nüfuzu altına almak için bazı tedbirler almaya ikna etmişti. Bunlardan birisi de Emîr Şîrgîr ile alakalıydı. Bu vesileyle Alamut kalesini muhasara etmekte olan ordu, kaleyi fethetmeye yaklaşmış iken Dergüzinî, Bâtınîlere meylinden ve onlara yardım etmeğe söz vermiş olduğundan dolayı ordunun dağılmasını sağladı. Çeşitli hilelerle de Sultan Mahmud’u ikna ederek Emîr-i Sipehsâlâr Ânûştegin Şîrgîr’in tevkif edilmesi için izin çıkarttırmıştı. Bunun üzerine ordu muhasarayı bırakarak intizamsız bir şekilde geri çekilmişti19. Bu bağlamda Sultan Mahmud nezdinde ona karşı bir faaliyet yürütüldüğü kesinlik kazanmaktadır. Selçuklu ordusunun Alamut önünden çekilmesi üzerine Bâtınîler, onlardan kalan eşyayı ganimet olarak aldılar. el-Bundarî, Bâtınîlerin ele geçirdiği silah ve erzakın 200 bin dinardan daha fazla kıymette olduğunu hatta bu sırada pek çok Selçuklu askerini de öldürdüklerini kaydetmektedir20. 25 Zilhicce 511/19 Nisan 1118’de Selçuklu tahtına oturan Sultan Mahmud, yukarıda da aktarıldığı üzere Ânûştegin aleyhine propagandalara inanarak onu kardeşi Melik Tuğrul’un atabeyliğinden azlettiği gibi tutuklanması için emir vermişti. Melik Tuğrul, Sultan Muhammed vefat ettiğinde Sercihan21 kalesindeydi. Sultan Mahmud daha sonra Alamut kuşatması sırasında Şîrgîr’e refakat eden Emîr Gündoğdu’yu 16 17 18 19 20 21 İbnü’l-Esir, IX, 169. Ata Melik el-Cüveynî, s. 546. el-Hüseynî, s. 57; er-Râvendî, I, 158; el-Bundarî, Zübdetü’n-Nusra ve Nuhbetu’l-Usra (Irak ve Horasan Selçukluları), çev. Kıvameddin Burslan, TTKY, Ankara 1999, s. 117. el-Bundarî, s. 119, 139. el-Bundarî, s. 119; Turan, Selçuklular Tarihi, s. 322. Deylem Dağlarında muhkem bir kaledir. Kazvin, Zencân ve Ebher ovasına hâkim bir konumdadır. Bkz: Yakut el-Hamevî, III, 207. P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N 151 kardeşine atabeg tayin ederek onun işlerini yürütmesini ve kendi yanına getirmesi için gönderdi. Emîr Şîrgîr de Alamut’tan döndükten sonra Melik Tuğrul’un yanına gitmişti. Gündoğdu, Sultan’ın emri mucibince Tuğrul’un yanına varınca Şîrgîr’i tutuklatıp hapsetti. Ardından da Melik Tuğrul’u Sultan Mahmud’a karşı teşvik etti, huzuruna gitmesine mani olduğu gibi onunla mücadele hususunda da ikisi anlaştı22. Sultan Mahmud bu haberi duyunca Melik Tuğrul’a hil’ât ve hediyelerle Şerefeddin Ânûşirvan b. Halid’i gönderdi. İktâlarını artıracağını vaat etti. Sultan Mahmud elçiyi gönderdikten sonra 10 bin kişilik bir orduyla arkasından gitti. Sultan kardeşinin karargâhını yağmaladı ve hazinelerini aldı. Bir süre Zencân’da kaldıktan sonra Rey’e gitti. Melik Tuğrul ve atabeyi Gündoğdu ise bu sırada Sercihan kalesine kapanmışlardı, daha sonra buradan çıkarak Gence’ye gittiler23. Şîrgîr’in bu süreçte ne kadar tutuklu kaldığını bilemiyoruz fakat tutuklandıktan bir süre sonra Sultan Sencer’in tavassutuyla Gündoğdu tarafından serbest bırakıldı. Ardından da eski iktâları olan Ebher ve Zencân kendisine iade edildi24. 515/1121-1122 yılında Gündoğdu’nun hastalanarak ölmesinden sonra Merağâ Hâkimi Emîr Aksungur el-Ahmedilî, Tuğrul’un atabeyi olmayı planladı. Bu sebeple Melik Tuğrul’un yanına giderek onu eğer Merağâ’ya gidersen on bin atlı ve yaya asker sana katılır sözleriyle Sultan Mahmud’a karşı kışkırttı. Bunun üzerine Melik Tuğrul, Aksungur ile birlikte harekete geçti. Tebriz’e geldiklerinde Sultan Mahmud’un, Azerbaycan’ı iktâ ettiği Emîr Cüyûş Bey’in büyük bir orduyla Merağâ’da üslendiğini öğrendiler. Böylece planları suya düşmüş oldu ve Huvenc’e döndüler. Ardında o sırada kendi iktâsında bulunan Emîr Şîrgîr’e haber gönderip ondan yardım istediler. Ânûştegin yardım çağrılarına olumlu cevap verip onlarla birleşti Beraber Emîr Şîrgîr’in elindeki Ebher’e gittiler. Fakat bir süre sonra Sultan Mahmûd’a haber gönderip itaat arz etmek zorunda kaldılar (Muharrem 516/Mart-Nisan 1123)25. Müneccimbaşı, Şîrgîr’in Tuğrul’un yanına gidip ona kardeşi Mahmud’a itaat etmesini tavsiye ettiğini ve bu vesileyle Sultan Mahmud’a itaatlerini bildiren mektup gönderdiklerini yazmaktadır26. Kısa bir süre sonra da Emîr Şîrgîr, tekrar Melik Tuğrul’un atabeyi olarak tayin edildi. Büyük bir ihtimalle bu Melik Tuğrul’un, kardeşi Sultan Mahmud’a itaat etmesi konusunda göstermiş olduğu gayretlerin bir mükâfatı idi. 22 23 24 25 26 İbnü’l-Esir, IX, 181; el-Hüseynî, s. 57; Nüveyrî, XVII, 7; Müneccimbaşı Ahmed b. Lütfullah, Câmiu’d-Düvel (Selçuklular Tarihi I), yay. Ali Öngül, Akademi Kitabevi, İzmir 2000, s.134; Coşkun Alptekin, “Irak Selçukluları”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Kombassan Yay., Konya 1994, VII, 296. İbnü’l-Esir, IX, 181-182; Müneccimbaşı, s. 134 İbnü’l-Esir, IX, 213; Müneccimbaşı, s. 134, 138. İbnü’l-Esir, IX, 213; Ahmed Kesrevi, Şehriyârân-ı Gumnâm, Tahran 1335, s. 131; Minorsky, a. g. m., s. 30; Piyadeoğlu, Atabegler, s. 117-118; Ergin Ayan, “Merâgâ Atabegi Aksungur (I.) elAhmedîlî”, History Studies, sayı: 1/1, Samsun 2009, s. 165. Müneccimbaşı, s. 138. 152 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N Ancak kardeşler arasındaki barış çok uzun sürmedi. Hille hâkimi Dübeys b. Sadaka 517/1123’te Irak ve Suriye’de Halife Müsterşid ve Emîr Porsukî karşısında tutunamayanınca kaçarak Melik Tuğrul’un yanına geldi. Melik, onu iyi karşılayıp ikram ve ihsanda bulundu. Dübeys çok geçmeden Melik Tuğrul’u kendisiyle birlikte Irak üzerine yürümesi için ikna etti. Bunu duyan halife 12 bin kişilik bir orduyla onları karşıladı (5 Safer 519/13 Mart 1125). Halifenin güçlü ordusu karşısında çok fazla bir şey yapamayacaklarını anlayan Melik Tuğrul ve Dübeys geri dönüp Sultan Sencer’in yanına gittiler27. Bir süre Sultan’ın yanında kalan Melik Tuğrul ve Dubeys, Sultan Mahmud ve Halife Müsterşid’in kendisine karşı ittifak yapmış olduğunu söyleyerek Irak’ı almaya teşvik ettiler. Sonunda sefere karar veren Sultan Sencer 522/1128 senesinde Rey’e hareket ettiğinde Tuğrul ve Dübeys onunla birlikteydi. Burada amcası tarafından huzuruna davet edilen Sultan Mahmud da Rey’e gelerek ona bağlılığını ifade etti. Sultan Sencer yeğenini çok iyi karşıladı ve tahtının yanında hazırladığı ikinci bir tahta oturttu. Sultan Sencer, Rey’deki bu buluşma sırasında bir takım kararlar almıştı. Dubeys’i Sultan Mahmud’a teslim ederek, ona iyi davranmasını ve Zengi’yi Suriye’deki görevinden azlederek yerine Dübeys b. Sadaka’yı tayin etmesini istemişti28. Yine diğer yeğeni Tuğrul’un atabeyi Şîrgîr’i azlederek yerine kendi kumandanlarından Karasungur (öl. 535/1140-1141)’u tayin etti ve Arran memleketini de onun iktâları arasına kattı29. 522/1128 yılı sonunda Sultan Mahmud amcasının emrini yerine getirmek için Dübeys’i de yanına alarak Hemedan’a hareket etti. Sultan Sencer ise Rey’den ayrılmadan önce Mahmud’u memnun etmek için devamlı isyanlar çıkararak onu meşgul eden Melik Tuğrul ve Melik Mesud’u yanına alarak Horasan’a götürdü30. Bu arada ikinci defa Melik Tuğrul’un atabeyliği görevinden azledilen Emîr Şîrgîr’in akıbeti belirsizdir. Ancak Hamdullah Müstevfî’nin eserinde “Melik Mesud 515 yılı (1121-1122) Saferinde Rey’e geldi, Atabeg Şîrgîr ve el-Kafşut b. Bozan Kazvin’den ona katıldılar. Sultan Mahmud ile savaştılar. Kirmanşahlılarla yenilmiş olarak Divener’e gittiler.”31 şeklinde verilen malumattan Ânûştegin’nin 27 28 29 30 31 İbnü’l-Esir, IX, 232-233; Mehmet Altay Köymen, “Tuğrul I”, İslâm Ansiklopedisi (İA), XII, 15. İbnü’l-Cevzî, el-Muntazâm fî Tarihi’l-Mulûk ve’l-Ümem, tah. Muhammed Abdulkadir AtâMustafa Abdulkadir Atâ, Daru’l-Kutubu’l-İlmîye, Beyrut 1992, XVII, 249; İbnü’l-Esir, IX, 247248; Hüseyin Kayhan, Irak Selçukluları, Çizgi Kitabevi, Konya 2001, s. 69-70. el-Hüseynî, s. 69; Ahmed b. Mahmud, Selçuknâme, haz. Erdoğan Merçil, Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul 2011, s. 208; M. Altay Köymen, Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, İkinci İmparatorluk Devri, V, TTKY, Ankara 1991, s. 116. el-Bundarî, s. 146. el-Hüseynî ve el-Bundarî bu görüşmenin tarihini 521 olarak vermektedir. Hamdullah Müstevfî, s. 454. Yazar Sultan’ın kardeşi Mesud’un 514 yılında Hamedan dışında onunla savaştığını ve mağlup olarak Gürgan’a gittiğini bildirmektedir. İki kardeş arasındaki savaşın Hamedan P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N 153 yukarıda bahsedilen azilden ötürü halen kırgınlık duyduğunu ve asi melike katıldığını düşünebiliriz. Fakat Hamdullah Müstevfî’nin zikrettiği bu olay başka kaynaklarda kaydedilmemiş olup bazı kronolojik hataları da içermektedir. Zira Melik Mesud’un Sultan Mahmud’a karşı ikinci isyanı 525/1131 yılında olmuştur. Muhtemelen Hamdullah Müstevfî de bu seferi kastetmiş olmalıdır. Bazılarına göre ise Melik Mesud Sultan Sencer’in emriyle, ağabeyi Mahmud’a karşı taht mücadelesine girişmiş ve etrafında çok sayıda komutan ve asker toplanmıştı. Bunlar Horasan’dan ayrılarak Emîr Şîrgîr’in eski iktâlarından Sâve’ye gittiler. Bu bölge Melik Tuğrul’un atabeyliğinden ikinci kez azline kadar Emîr Şîrgîr’in iktâları arasındaydı. Eğer azlinden sonra bu iktâlar elinden alınmadıysa Emîr Şîrgîr, bulunduğu burada Melik Mesud’a katılmış olabilir. Bu haber Sultan Mahmud’a ulaşınca endişelendi ve Hemedan’a gitti. Fakat Kirmanşah’a varınca, Melik Mesud gelip itaat arz edince Gence ve çevresi kendisine iktâ edildi32. Eğer Emîr Şîrgîr’in Melik Mesud’un 525/1130-1131 yılındaki isyanına iştiraki doğru ise bu hadise aynı sıralarda Sultan Mahmud’un veziri olan Dergüzinî’nin onu ve oğlunu tutuklatıp öldürmesinin sebeplerinden birini teşkil ettiği söylenebilir. Sultan Mahmud Şevvâl 525/Ağustos-Eylül 1131 tarihinde Hemedan’da öldü. Ölmeden önce Vezir Ebû’l-Kâsım Dergüzinî çekindiği bir grup emîr ve devlet erkânını onun nezdinde kötülemiş ve bunların tevkif edilip öldürülmeleri için onu ikna etmeyi başarmıştı. Bunlar arasında Azizüddîn (Eynuddevle) Ebû Nasr Ahmed b. Hâmid el-Müstevfî, Emîr Ânûştegin Şîrgîr, Emîr-i Hâcib olan Şîrgîr’in oğlu Ömer ve diğer bazı emîrler vardı. Azizüddin tevkif edilerek Tekrit’de bulunan Mücâhidüddîn Bihrûz’a gönderdi ve burada öldürüldü. Şîrgîr ve oğlu Şerefüddevle Ömer ise Cemaziyelâhir 525/Mayıs 1131’de öldürüldü33. Bundarî, Sultan Mahmud’un ölüm döşeğindeyken devamlı olarak “Şîrgîr ve oğlunu benden uzaklaştırınız, bu ikisi beni öldürmek için üzerime kılıç çekiyorlar.”34 dediğini ifade ederek Emîr Şîrgîr ve oğlunun Vezir Dergüzinî’nin teşvikiyle öldürüldüğünü belirtmektedir. Şîrgîr ve oğlu Emîr-i Hâcib Şerefuddevle Ömer’in vezir Dergüzinî’nin telkinleri sonucu öldürüldüğü daha sonra cereyan eden bazı olaylarla daha da netlik kazanmaktadır. 32 33 34 dışında (Esedâbâd’da) yapıldığı konusunda kaynaklarda bir paralellik var. Fakat öte yandan kaynaklar Melik Mesud’un atabeyi Cüyûş Beg ile 514’te vuku bulan savaşta önce Melik Mesud’un ardından da Cüyûş Beg’in Sultan Mahmud’un yanına gittiklerini ve Sultan Mahmud onları affettiklerini kaydetmektedir. Bunun için bkz. el- el-Hüseynî, s. 68; İbnü’l-Esir, IX, 191-192; Bundarî, s. 126-127; Reşîdüddin Fazlallah, Camiü’t-Tevârih (Selçuklu Devleti), çev. Erkan Göksu-H. Hüseyin Güneş, Selenge Yay., İstanbul 2010, s. 193; Kayhan, Irak Selçukluları, s. 71-72; Alptekin, a. g. m., s. 295-296. Melik Mesud’un amcası Sultan Sencer’den ayrılıp Sâve’ye gidiş tarihi, Zilhicce 524/Kasım-Aralık 1130 olarak kaydedilmektedir. Bkz. İbnü’l-Cevzî, XVII, 263-264; İbnü’l-Esir, IX, 256; SevimMerçil, Selçuklu Devletleri, s. 211; Faruk Sümer, “Mes’ud”, İA, VII, 136. İbnü’l-Esir, IX, 259; el-Bundarî, s. 140; en-Nüveyrî, XVII, 20; Muhammed Avfî, Lübâbü’l-Elbâb, nşr. Said Nefisi, Tahran 1335, s. 647; Sevim- Merçil, Selçuklu Devletleri, s. 241; Daftary, İsmaililer, s. 509. el-Bundarî, s.146. 154 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N el-Hüseynî, Rebiyulevvel 526/Şubat-Mart 1132’de Sultan Sencer’in ikinci batı seferi sırasında Rey’e gelişinin ikinci gününde Melik Tuğrul’un huzuruna geldiğini, askerlerin ve Vezir Dergüzinî’nin onu karşıladığını, bu sırada Dergüzinî’nin onun önünde yaya yürüdüğü halde ona hürmet ve iltifat etmediğini belirterek bunun sebebi olarak da: “Çünkü o, Atabeg Şîrgîr’i ve oğlu Şerefüddevle Ömer’i öldürmüştü”35 ifadelerini kullanmaktadır. Aynı bilgiyi el-Bundarî de aktarmakta ve ilaveten Dergüzinî’nin Melik Tuğrul’un teveccühünü kazanmak için önceden elçi gönderdiğini söylemektedir. Elçi Zeynüddin Muzaffer’in melikin huzuruna varıp vezirin hediyelerini takdim ettiğinde, onun hediyelere ehemmiyet vermediğini ve bilakis kederlendiğini bildirmekte; atabeyi Şîrgîr ve oğlu Şerefüddevle Ömer’i hatırlayıp gözlerinin yaşlarla dolduğunu, duygulanarak “bu günde onlar nerede? Eğer yaşamış olsalar idi, onlar bana, bu cemaatten daha faydalı olurlardı”36 dediğini yazmaktadır. Nüveyrî ise Vezir Ebu’l-Kasım Dergüzinî’nin, Emîr Şîrgîr’den korktuğundan dolayı onu öldürttüğünü söylemektedir37. Bu kayıtlar Emîr Şîrgîr’in, Dergüzinî tarafından öldüğünü göstermesinin yanı sıra Şîrgîr ve Melik Tuğrul arasındaki bağlılığı ve melikin ona olan sevgisini belirtmesi açısından da önemlidir. Vezir Dergüzinî’nin Melik Tuğrul tarafından öldürülmesi esnasında yaşanan bir başka olay Şîrgîr’in öldürülmesinde vezirin rolü konusunda kuşkuya yer bırakmamaktadır. Sultan Tuğrul, saltanat mücadelesinde uğradığı bütün başarısızlıkları vezirin kusurlu davranışlarına ve aldığı kötü tedbirlere bağlayarak vezirin asılmasını emretmişti. Dergüzinî asılmış, fakat boğazına geçirilen ip kopunca yere düşmüştü. Onun asılmasını izleyenler arasında Atabeg Şîrgîr’in bir kölesi de bulunuyordu. Bu köle, efendisinin vezirin zulmüne maruz kaldığını biliyordu. İntikamını almak için kılıcını çekti ve Dergüzinî’nin boynunu vurdu (Şevval 527/ Ağustos 1133). Bu arada vezirden kötülük görenler cesedini parçaladılar. Daha sonra da kafatasını Şîrgîr’in oğluna götürdüler. Şîrgîr’in oğlu babasının ve kardeşinin intikamını alabilmek için kafatasını köpeklere yalak yaptı38. Bâtınîler, kendilerine karşı sefer düzenlemiş ve açıktan düşmanlık göstermiş neredeyse bütün emîrlere başarılı veya başarısız suikast teşebbüsünde bulunmuşlardır. Fakat ilginçtir ki kaynaklar Bâtınîlerin elinden birçok kalelerini almış, Alamut’u uzun süre muhasara ederek fethin eşiğine getirmiş Emîr Şîrgîr’e karşı herhangi bir suikastlarını kaydetmemektedir. Buna karşın Vezir Dergüzinî’nin bir Batınî taraftarı olması ve atabeyin onun uğraşları sonucunda öldürülmesi göz önüne alınırsa, onun da Bâtınîlerin müdahalesiyle öldürüldüğünü söylemek yanlış olmasa gerektir. 35 36 37 38 el-Hüseynî, s. 70; Piyadeoğlu, Atabegler, s. 118. el-Bundarî, s. 148. Ancak o, bu görüşmenin Rebiyulahir 526/Şubat-Mart 1132’de gerçekleştiğini belirtmektedir. Nüveyrî, XVII, 20. İbnü’l-Esir, IX, 269-270; el-Hüseynî, s. 73; el-Bundarî, s. 157-158; Ahmed b. Mahmud, s. 213; Sevim- Merçil, Selçuklu Devletleri, s. 246. P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N 155 Görüldüğü üzere Atabeg Şîrgîr, Sultan Muhammed Tapar devrinde özellikle Bâtınîlerle mücadele de çok faal rol oynamıştır. İbnü’l-Esir’in “Bâtınîlerle cihâd hususunda yetenek ve basiret sahibi bir kişi”39 olarak tanımladığı Şîrgîr’in bu husustaki aktifliğine vurgu yapmaktadır. Onun bu çabasını takdir eden el-Bundarî de “Eğer sultanın ölüm hadisesi gerçekleşmeseydi, mezkûr kaleleri mutlaka fethederdi”40 diyerek onun hem Bâtınîler hem de Selçuklu tarihi için çok önemli sonuçlar doğuracak olan Alamut’u almaya ne kadar yaklaşmış olduğunu göstermektedir. Bâtınîlerle mücadelesinin yanı sıra sahip olduğu meziyetler itibariyle de kaynaklarımızca övülmektedir. el-Hüseynî Atabeg Şîrgîr’i “Merhum emîrlerin en müttâkisi ve zühdü takva cihetiyle hepsinin ileri geleni idi.”41 sözleriyle onu öteki Selçuklu emîrlerinden ayırmaktadır. el-Bundarî ise “Şîrgîr şiddetli, cesur, doğru giden ok, düşman için öldürücü bir zehir gibiydi.”42 demektedir. Atabeg Şîrgîr, sultanın ölümünden sonra yeni sultan nezdinde kendisi aleyhine yürütülen propaganda nedeniyle yönetimden uzaklaştırılmaya çalışılmıştı. Ancak cesaret ve ileri görüşlülüğü43 sayesinde devlet idaresindeki etkinliğini bilhassa siyasî istikrarsızlık ve saltanat mücadeleleri vesilesiyle sürdürmeye devam etmiştir. Fakat görünen o ki, kendisine karşı oluşan havayı dağıtmaya muvaffak olamamıştır. Atabeg Şîrgîr, Sâve ve Âve’de görev yaptığı süre içerisinde bir takım imar faaliyetleri de gerçekleştirmiştir. Melik Tuğrul’un atabeyi olarak tayin edilip bölgeye gönderildiği yıl olan 504/1110-1111’de yapılan Sâve Cuma Camii’nin minâresi büyük bir ihtimalle Sultan Muhammed’in emriyle Emîr Şîrgîr tarafından inşa olunmuştur44. Yine Hemedan-Rey yolu üzerinde stratejik bir konumu olan45 ve aynı zamanda Horasan hacılarının geçiş güzergahı olan Sâve ve Âve arasında büyük bir köprü yaptırdı. Buna dair Zekeriya Kazvinî’nin kaydı şöyledir: “Âve ve Sâve arasında büyük bir nehir vardı, Atabeg Şîrgîr onun üzerine yetmiş kemerli ve yeryüzünde benzeri olmayan ilginç bir köprü inşa etti. Köprü ve Sâve arasındaki toprak (arazi) bataklık olduğu için yağmur yağdığı zaman yolcuların geçmesini engelliyordu, Atabeg yolcuların sıkıntı çekmeden geçmeleri için yaklaşık iki fersah boyunca taş döşedi.”46 Sâve 39 40 41 42 43 44 45 46 İbnü’l-Esir, IX, 169. el-Bundarî, s. 114. el-Hüseynî, s. 57 el-Bundarî, 114. İbnü’l-Esir, IX, 169. Freya Stark, “A Persian Inscription on the Minaret of Saveh”, Geographical Journal, sayı:85/1, London 1935, s. 69; Repertoire Chronologique d’Epigraphie Arabe, vol. 8, Et. Combe: J. Sauvaget-G. Wiet, Kahire 1937, s. 88. Minâre’nin kitabesi şöyledir: “Bismillâhi etâle Allahu bekâi mevlânâ Abdullah ve veliyyuhu ve hâliluhu İmâm… [el-Mustazhir B]illâh Emîru’l-Mu’minin, Bismillâhi hazihi’l-Minâre [emere bi-binaeha es-Sultan G]i[yas]u’d-Dünya ve’d-Dîn Ebû Şucâ’ Muhammed b. Melikşah sene 504, bi sa’yi Mevlâ el-Msh…” W. Barthold, An Historical Geography of İran, Transl: Svat Soucek, New Jersey 1984, 128-129. Zekeriya Kazvînî, Âsâru’l-Bilâd ve Ahbâru’l-İbâd (Kosmographie), yay. Ferdinand Wüstenfeld, Göttingen, 1848, s. 188. 156 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N bölgesi üç su akıntısının oluşturduğu Kara-çay (Karasu) tarafından sulanmaktadır47. Kazvinî’nin burada sözünü ettiği köprü büyük bir ihtimalle bu akarsu üzerine kurulmuş olmalıdır. Bunun yanı sıra Atabeg Şîrgîr’in şair Şerefeddin Şefruh’a iltifat gösterdiği ve ona hamilik yaptığına dair rivayetler de bulunmaktadır48. Şîrgîr gibi oğulları da devlet idaresinde önemli görevler deruhte etmişlerdir. Tam olarak kaç çocuğu olduğunu bilemiyoruz. Fakat kaynaklarda içlerinden ikisinin ismi zikredilmektedir. Bunlardan biri Şerefüddevle lakabıyla nitelenen Ömer adında idi. İbnü’l-Esir’in kayıtlarından öldürüldüğü zamana kadar Sultan Mahmud’un Emîr-i Hâcib’i olduğu anlaşılmaktadır. Kendisine verilen Şerefüddevle lakabı da böyle önemli bir makamı işgal ettiğine işaret etmektedir. Şerefüddevle Ömer de babasıyla birlikte Cemaziyelâhir 525/Mayıs 1131’de öldürüldü49. İkinci oğlu da Haydar b. Şîrgîr’dir. Dergüzinî idam edildikten sonra kafatasını alıp köpeklere yalak yapan da büyük bir ihtimalle budur. Haydar b. Şîrgîr’in de dönemin büyük emîrlerinden biri olduğu anlaşılıyor. Onun ismine ilk olarak Sultan Tuğrul ile Melik Mesud arasında 528/1134 yılında meydana gelen taht mücadelesinde rastlıyoruz. Buna göre, Melik Mesud yanında 6000 kişilik bir kuvvetle Rey üzerine yürüdü. Sultan Tuğrul’un ise yanında yalnızca 3000 kişi vardı. İki taraf bir kaç kez savaştılar, neticede Sultan Tuğrul bozguna uğradı. Sultan Tuğrul yenilgiden sonra Taberistan’a gitti. Burasının hâkimi Bâvendîler’den Alâüddevle Ali, ona ve beraberindekilere çok ikramda bulundu. Sultan Tuğrul kışı (1133-1134) orada geçirdi; daha sonra Taberistan’dan ayrılarak Hemedan’a döndü. Bu sırada aralarında Aynüddevle Hârezmşah, Muhammed b. Şahmelik, Haydar b. Şîrgîr ve Sadüddevle Barankuş’un da olduğu kendilerine ahalinin itaati olan büyük emirlerden bir grup gelip Sultan Tuğrul’a katıldılar. Ayrıca Atabeg Mengübars da Bozaba kumandasında 2000 atlıyı sultanın yanına gönderdi. Bu suretle Sultan Tuğrul, kuvvetli bir duruma geldi. Bu sırada Melik Mesud, isyan etmiş olan yeğeni Davud’u Ruyundiz kalesinde kuşatmakla meşguldü. İbnü’l-Esir, Melik Mesud’un bu işle uğraşırken onun maiyetinde olan bazı emîrlerin Tuğrul’un tarafına geçtiklerinden50 söz ederken zikri geçen emirleri kastetmektedir. Buna göre de babasının Sultan Tuğrul ile 47 48 49 50 H. H. Scheader, “Sâve”, İslam Ansiklopedisi (İA), X, 253. Hamdullah Müstevfî (Nüzhetü’l-Kulûb, ing. çev. G. Le Strange, Leyden 1919, s. 66-67), Sâve ve Âve’den bahsederken iki nehir zikretmektedir. Bunlardan biri Gevmâhâ (Kara-çay) diğeri de Muzdakân’dır. Bunlardan büyük olanı Gavmâhâ’dır. Buna göre, Şair Şerefeddin, Emîr Şîrgîr öldürüldüğü zaman, gençlik ve şairlik çağındaydı ve onun tarafından himaye edildiği kaydedilmektedir. Ayrıca henüz çok genç olmasına rağmen kendisine “meliku’ş-şuârâ” lakabını verdiği belirtilmektedir. Buna dair tartışmalar için bkz. Muhammed Avfî, s.645-647, 616. Tarih-i Guzide’de (s. 736) Şerefeddin Şefruh’un Sultan Arslan b. Tuğrul’un muasırı olduğu yazılmaktadır. Bu konudaki ihtilaflar için de bkz. Muhammed Avfî, s. 616, 645647. Ayrıntılı bilgi için bkz. Edward G. Browne, A Literary History of Persia from Firdewsi to Sa’di, London 1906, s. 540. Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri, s. 241. İbnü’l-Esir, IX, 273. P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N 157 olan yakınlıklarına rağmen Haydar b. Şîrgîr’in Melik Mesud’un taraftarları arasında olduğu ortaya çıkıyor. Musud’un kuşatma ile meşgul olması, Sultan Tuğrul’a harekete geçmek için iyi bir fırsat vermişti. Bu nedenle Mesud’un üzerine yürüdü. İki ordu Kazvin yakınlarında birbirlerine yaklaşınca Tuğrul’un kendi tarafına çektiği emirler, Mesud’un yanından ayrıldılar. Böylece yanında az sayıda asker kalan Mesud, yenilgiye uğrayarak Bağdat’a doğru çekildi (528 Ramazan’ı sonları/ 15-24 Temmuz 1134)51. Sultan Tuğrul da başkent Hemedan’a gitti. Mesud’un üzerine yeni bir sefer hazırlığı yapmakta iken 3 Muharrem 529/24 Ekim 1134’te vefat etti52. Haydar b. Şîrgîr daha sonra Melik Mesud sultan olduktan sonra meydana gelen olaylarda karşımıza çıkmaktadır. Sultanın vefatına müteakiben Mesud çetin kış şartlarına rağmen Hemedan’a gelip saltanat tahtına oturdu (Muharrem 529/ Ekim-Kasım 1134) ve emîrler de gelip ona itaatlerini bildirdiler. Bu emîrlerin arasında büyük bir ihtimalle Haydar b. Şîrgîr de vardı. Bu sırada Sultan Mesud’un işlerini idame eden Barankuş (Yarınkuş) Bâzdâr idi. Aksungur el-Ahmedilî öldürüldükten (1133)53 sonra Barankuş (Yarınkuş) Bâzdâr, Mesud nezdinde rütbe ve itibar sahibi olmuştu54. Sabık sultan Tuğrul’un atabeyi Karasungur ise Azerbaycan’da bulunuyordu. O da Azerbaycan askerleriyle sultanın huzuruna geldi. Atabeg Karasungur, Mesud’un eşi olup Berkyaruk’un kızı olan Zübeyde Hatun’dan çekiniyordu. Bu bakımdan onun ile arasını düzeltmek ve kalbini kazanmak için Hatun’a hediyeler gönderiyordu. Bu nedenle Hatun Karasungur’u sultanın yanında yükseltti. Fakat gelişmeler Barankuş’un hoşuna gitmedi ve sultana itaatten vazgeçti. Emîr-i Âhur Kızıl, Hemedan valisi Sungur b. Humartekin, Abdurrahman b. Toganyürek, Çavlı ve Haydar b. Şîrgîr gibi emîrler de ona uyarak askerleriyle Sultan Mesud’un hizmetinden ayrıldılar. Daha sonra Dübeys b. Sadaka da bunlara katıldı. Asi komutanlar Halife Müsterşid ile haberleşerek onun hizmetine girmek istediklerini bildirdiler. Halife, Dübeys’in onlarla birlikte olması nedeniyle bunun bir hile olabileceğini düşünerek kabul etmedi. Bunun üzerine asiler, Huzistan’a giderek buranın hâkimi Porsuk b. Porsuk ile bir ittifak yaptılar55. Diğer tarafta ise Hârezmşah ve Horasan’dan Emîr Sabıkeddin Reşid Sultan Mesud’un hizmetine girmişlerdi. Sultan bunlarla beraber harekete geçerek asi emirleri mağlup etti. Bunlardan bazıları esir düştüler. Karasungur esirlere şefaat edince sultan bunları affederek iktâlarında bıraktı. Barankuş ise kaçarak Bağdad’a gitti56. 51 52 53 54 55 56 el-Hüseynî, s. 73; İbnü’l-Esir, IX, 273; el-Bundarî, s. 158-159; Köymen, İkinci İmparatorluk, s. 240; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri, s. 246; Sümer, aynı madde, s. 137. Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri, s. 247; Kayhan, Irak Selçukluları, s. 137. el-Hüseynî, s. 73; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri, s. 245. el-Bundarî, s. 162. el-Hüseynî, s. 74; el-Bundarî, s. 162-163; İbnü’l-Cevzî, XVII, 293; Köymen, İkinci İmparatorluk, 240; Sevim-Merçil, Selçuklu Devletleri, s. 249; Sümer, aynı madde, s. 137. el-Hüseynî, s. 74-75; el-Bundarî, s. 162-163; Ahmed b. Mahmud, s. 215. 158 P R O F. D R . E R D O Ğ A N M E R Ç İ L ' E A R M A Ğ A N Haydar b. Şîrgîr’in, sultana esir düşüp Karasungur’un çabalarıyla affedilen emîrler arasında mı olduğu yoksa Barankuş ile Bağdat’a mı gittiğine dair kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. Bu onun hakkında tespit edebildiğimiz son kayıttır. Haydar b. Şîrgîr’in bundan sonraki akıbetini bilemiyoruz. İbnü’l-Esir’in verdiği bilgilerden Barankuş’un yalnız gitmediği yanında pek çok emîr ile Bağdat’a gittiği anlaşılıyor57. Bunu halifenin ordusunun Sultan Mesud karşısındaki savaş tertibatını anlatırken net olarak görebiliyoruz. Halife Müsterşid, Day Merg’e gelip askerlerini savaş nizamına soktu. Sağ cenahta Barankuş Bâzdâr, Nuruddevle Sungur, Kızıl ve Porsuk b. Porsuk, sol cenahta Çavlı, Porsuk, Şarabsâlâr ve halifenin Emîr-i Ahur’u vardı (10 Ramazan 529/24 Haziran 1135). Savaş başlamadan önce Sultan, halifenin yanında bulunan emîrlerin pek çoğuyla barışmış ve kendi tarafına çekmişti. Öyle ki, 15 bine ulaşan halife ordusunun sayısı kısa sürede 5 bine düşmüştü. Savaş sırasında halifenin sol cenahı da saf değiştirmişti58. Filvaki, İbnü’l-Esir Barankuş ile birlik olup Sultan Mesud’dan ayrılan emîrlerin isimlerini verirken “Barankuş Bâzdâr, Kızıl Ahur, Hemedan valisi Sungur b. Humartekin, Abdurrahman b. Toganyürek ve değer bazı emîrler vardı”59 diyerek Çavlı ve Haydar b. Şîrgîr’in ismini zikretmemektedir. el-Bundarî ise bunlara Çavlı ve Haydar b. Şîrgîr’i de ilave etmektedir. Yukarıda da yazdığımız gibi İbnü’l-Esir daha önce ismini verdiği emîrlerin tamamını, Çavlı dâhil, halifenin ordusu içerisinde var olduklarını anlatmaktadır. Bu durumda Haydar b. Şîrgîr’in de halife ordusunun saflarında olduğu ihtimali de kuvvetlenmektedir. Atabeg Ânûştegin Şîrgîr ve ailesine dair bu çalışmamız Selçukluların Batınîlerle yapmış oldukları mücadele ve bunun nasıl akim kaldığının sebeplerini görmemiz açısından önemli ipuçları sunduğu gibi bunun devlet idaresine yansımasını görmemiz açısından da önemlidir. Selçuklu iktidarının parçalandığı bir dönemde gerçekleşen meliklerinin saltanat mücadelelerinde, atabeglerin ve emîrlerin ne kadar etkin bir rol oynadıkları da ortaya çıkmaktadır. Bu da aslında iktidar mücadelesinde hanedan mensuplarının veraset haklarından ziyade emîrlerin ve devlet adamlarının tahrik siyasetlerinin daha fazla ön plana çıktığının göstergesidir. Irak Selçuklu devletinin merkezî otoritesi çevresinde cereyan eden çekişmelerin devleti nasıl zayıflattığını ve ortaya çıkan otorite boşluğundan istifadeyle içeride Batınîlerin ve dışarıda da Abbasî halifelerinin, bağlı devlet ve emîrlerin bundan nasıl yararlanmaya çalıştıklarını takip edebilmek açısından da ayrıca önemlidir. 57 58 59 İbnü’l-Esir, IX, 281-282. İbnü’l-Esir, IX, 281-283; İbnü’l-Cevzî, XVII, 294. Bu savaşı ilginç kılan bir diğer husus ise yalnızca beş kişinin ölmüş olmasıdır. İbnü’l-Esir (IX, 281), Sungur’un Hemedan valisi olduğunu söylemesine rağmen el-Bundarî (s. 162) ve el-Hüseynî (s. 76-77) onun Zencân hâkimi olduğunu yazmaktadırlar. Eğer bu doğruysa Emîr Şîrgîr’den sonra iktâları ona verilmiştir.