SEVMEKTEN NE ÇIKAR! Dünyanın bir ucuna gitsen bile yaşadıklarını yaşadığın yerde bırakamıyorsun. Duyguların, acıların, anıların seninle geleceğini bilmene rağmen o “an” gitmek fikri kurtuluş gibi görünüyor göze. Ama sadece o “an”. İnsanın nereye varacağını bilmediği bir yola çıkma hissi ne gariptir. Bir tarafın ürkekken diğer tarafın cesaret şarabından sarhoş olmuştur bile. Mutlu değilsen kalmazsın, kalamazsın zaten. Eski sevgiliyle yürüdüğün o yollara adım dahi atamazsın çünkü. Oranın oksijeni artık seni boğmaya başlar. Aşk böyle bir şey işte ölümle yaşam arasındaki sınırda; koskoca ve heybetli! Bu sebepten ne görmek ne duymak ne de bilmek istersin. İşte, bu yüzden aşktan kaçmak üç maymunu oynamak misalidir. Doyasıya yaşayamadığın aşkın acısına katlanmak bile ağır gelir. Ceplerin bomboş, bir bavul dahi almasan da yanına aslında farkındasındır yanında götürdüğün bir şeyler var. Aşk bu denli güçlü bir hastalık olmasaydı yazar mıydı kitaplar, oynar mıydı oyuncular aşk filmlerinde, sever miydi Mecnun Leylâyı? Bağışıklık kazanmışız bir kere her insan gibi acı çektiren ne varsa peşine düşer olduk. Ah biz insanlar ne ara bu kadar mazoşist yaratıklar haline geldik. Bana bunları düşündüren daha sonra da yazmama sebep olan The Notebook seni bugünlük affetmeyeceğim. İçimdeki aşk ateistini uyandırdın. Oysaki ben bu kadar aşk-ı bütün iken sen acımasızca sorgulamama sebep oldun. Velhasıl aşkı yaşamak ölümsüzlük suyunu içmek kadar paha biçilmez olsa da aşk her zaman her birimizi yaşatmıyor. En kötüsü de başladığın zaman sonunu göremiyorsun. Verilen roller ve rol verilen kişiler her zaman bir uyum içerisinde olmuyor da zaten. Bir taraf daha çok seviyor, daha çok özlüyor ve her zaman daha çok acı çekiyor. Terazisi yok ne yazık ki. İnsanı aşkta aciz kılan tek duygu kaybetme korkusu. İşte, bu yüzden bir taraf daha çok daha çok daha çok yaşıyor duygularını. Acı da olsa mutluluk da olsa. Nirvana’ya ulaşmadan düşemiyoruz çünkü insan gururlu bir varlık(!) Derdimize deva bulamayacağımız bu hastalık günün birinde bizi bulacak. İyi huylu bir hastalıksa değmeyin keyfimize! Ama kötü huyluysa geçmiş olsun. Bu duruma yorum bile yapabilecek bir doktorumuz yok ki tedavi bekleyelim. Hayat işte yaşayıp öğreneceğiz. Ama bu adımları atarken fani bir varlık olduğunu unutmadığın sürece güçlü kalırsın. Çünkü o zaman bilirsin, gecenin zifiri karanlığa boğulmadan güneşin doğmayacağını. Umut âşık adamın ekmeğidir. Her sabahı esintili ve güneşli bir yaz sabahı gibi sevmek misali. Belki de bu kadar dramatik bir şey de değildir aslında. Terazisi yok diyoruz fakat sen her iki tarafa da ne kadar ağırlığını koyman gerektiğini biliyorsan acısız, ağrısız, izsiz en güzel şekilde yaşamayı belki de tutturabilirsin. Milyonlarca ruh milyonlarca aşk her ne kadar farklı da olsa insan aynı sever. Konu sevmek olunca dini, dili, ırkı farklı olmadığı gibi acısı ve meşakkati de farklı olmuyor. Aşk seni yormaya başladıysa eğer “ Odandan çıkman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle... Dinleme bile, sadece bekle... Bekleme bile, sadece sakin ve yalnız ol... Dünya özgürce sunacaktır kendini sana... Maskesinden sıyrılmak için başka seçeneğin yok, huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine...” (Kafka 1)Sadece Franz Kafka’nın bu sözlerini hatırla. O zaman ölümcül bir hastalık olmaktan çıkacaktır yaşadıkların. Bir kere de sen çalım atarsın aşka! Aşkın da hakkını yemeyelim ama yaşaması kadar acısı da güzeldir. Sevmekten ne çıkar! Servet Ataberk Çayan 1. Kafka Özlü söz , http://trend.mynet.com/franz-kafkadan-hayata-dair-bakis-acinizidegistirebilecek-13-aforizma-1038734