‹ran ‹slam Cumhuriyeti ve Muhalefet Dr. M. Serkan TAFLIOĞLU* Bugün İran siyaseti üzerinde sorulan temel soru İran’ın nükleer program üzerindeki uluslararası diplomasi faaliyetlerinin İran iç siyaseti üzerinde ne kadar etkili olacağıdır? Bu sorunun sağlaması olan karşı soru ise İran iç siyasetinin tepkisinin uluslararası alandaki sonuçları ne olacağıdır. ABD’deki bazı önemli dış siyaset analistlerinin temel hareket noktası ise İran içindeki aşırı muhafazakârların korkusu ile rejimin ortaya koyacağı tepkidir. (Fulcrum-Leverage Theory). Teori, rejime hâkim radikallerin güç kaybetme korkusuna dayandırılmaktadır. Kısaca uluslararası seviyede diplomatik faaliyetler ile içerdeki rejime hâkim radikaller üzerinde ne kadar korku yaratılırsa İran yönetimi o kadar geri adım atacaktır. Teoriyi analistler nazarında kuvvetlendiren, geçen sene seçim sonrası yaşanan sokak hareket- leri ve ardından Ekim ayında Tahran yönetiminin Tahran Araştırma Reaktörü üzerinden ilkesel anlaşmayı kabul etmesidir. Fakat Tahran yönetimi kendini daha sağlam gördüğü Kasım ayında bu anlaşmalardan geri adım atmaya başlamıştır. Bu gibi teoriler, İran’daki demokrasi yanlıları1 ile rejime hâkim radikaller arasında keskin bir ayrım yapmaktadır. Bu tür yaklaşımlarda, ABD-İran ilişkisinde, insan hakları, demokrasi ya da Amerika’nın jeo-stratejik öncelikleri temel ayrım noktası olmaktadır. Nitekim Obama yönetimi İran ile ilişkilerde insan hakları, demokrasi gibi söylemleri ön plana çıkarmamıştır. Vurgulanması gereken diğer bir nokta ise geçen seneki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve sonrasının doğru algılanmadığı ve değerlendirilmediğidir. * 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Bilimsel Danışmanı Aralık ’10 • Sayı: 24 21. YÜZYIL [3] Dr. M. Serkan Tafl›o¤lu Batı’nın Yanılgısı 2009 yılı cumhurbaşkanlığı seçim öncesinde, Batı basınının özellikle Musevi taraftarlarının internet sitelerinden verdiği bilgi ve anketleri doğru kabul edip tüm değerlendirmelerini bu verilere göre yapması yanlış beklentiler oluşturmuştu. Özellikle Musevi’nin İran’ın son 4 yıllık ekonomik verilerini çarpıtarak sunması, bu kaynaklardan alıntı yapanların büyük yanılgıya düşmesine sebep olmuştur. Oysa seçimlerden birkaç gün önce İran Merkez Bankası Başkanı, Musevi’nin İran ekonomisi ile ilgili verdiği rakamların doğru olmadığı uyarısında bulunmuştu. Musevi’nin kendisi de seçimi kazanacağına inanmış, taraftarlarını da inandırmıştı. Seçim öncesi ana söylem, Musevi’nin mutlak surette kazanacağı, kazanmaması halinde ise seçimlerin hileli kabul edileceğiydi. Fakat bu şekilde aslında, İran halkının varoş ve kırsal kesiminde yaşayan mütedeyyin Şiilerin Ahmedinejad’a ve İslam Cumhuriyeti esaslarına bağlı olduğu gerçeği görmezlikten gelinmişti. Neticede seçim öncesinde Musevi taraftarlarının ve Batı basınının takındığı tavır, gerçekçi olunmasını engellemiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Koruma Konseyi nezaretinde İçişleri Bakanlığı tarafından yapılmakla beraber her cumhurbaşkanı adayı seçim öncesi sandıklarda görevli bulundurabilmektedir. Buna dayanarak Mir Hüseyin Musevi 40 binin üzerinde görevli ile sandıklarda en çok görevli bulunduran aday olmuştur. Oy verilmesi ve tasnifi sürecinde bu süreçle ilgili hiç itiraz olmazken, seçim sonuçları ilan edildikten sonra Mir Huseyin Musevi birçok konuda itiraz etmiştir. 12 milyon oyun üzerinde hile yapıldığı iddia edilmesine rağmen hala ortaya oy pusulalarının değiştirildiğine dair bir kanıt da konulamamıştır. Oyların çabuk sayılıp ilanı konusuna gelince ise, Hatemi’nin ilk seçim zaferinde de katılımın yüksek olduğunu, sonuçların da oy kullanma işleminin hemen ardından ilan edildiğini hatırlatmak gerekir. İran İslam Cumhuriyeti’nin anayasal yapısının iyi bilenmemesi birçok konuda yanlış söylem ve tahlillere itibar edilmesine sebep olmaktadır. Özellikle basın organlarında, “Reformcu bir cumhurbaşkanının değiştirebilece[4] 21. YÜZYIL Aralık ’10 • Sayı: 24 ği” varsayımına dayanan birçok husus, İran’ın anayasal düzeni çerçevesinde Cumhurbaşkanı’nın yetkisi dışındadır. Fakat her cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi sanki rejim değişecek havası yaratılmaya devam edilmektedir. Bu durum İran siyasetini algılamada birçok yanılgıya sebep olmaktadır. İran’da yasama ve yürütmenin Devrim sonrası oluşturulan önemli anayasal kurumları bulunmaktadır. İran anayasal sisteminde Cumhurbaşkanı protokolde rehberden sonra ikinci sıradadır. Fakat bununla beraber yasama ve yürütmenin hem bir parçası olan hem de Cumhurbaşkanının üzerinde bulunan Koruma Konseyi ve Düzenin Menfaatini Belirleme Konseyi gibi güçlü kurumlar mevcuttur. Ahmedinejad göreve gelir gelmez tüm hükümet üyelerinden, kendilerinin ve ailelerinin ticaret ile uğraşmayacağı ve bu süre boyunca hiçbir mal edinmeyeceği yönünde bir yazı almıştır. Ahmedinejad’ın Müslüman ülkeler arasındaki en fakir Cumhurbaşkanı olması da İran halkı nazarında unutulmamaktadır. Bu ayrıntı şu açıdan önemlidir: Devrim sonrası süreçte, yeni rejim kendi milli burjuvazisini yaratmaya başlamıştı. Güçlü bir merkezi yapıya sahip İran’da ekonomi doğal olarak Rafsancani gibi önemli isimlerin çevresinde toplanıyordu. Özellikle Rafsancani’nin oğulları güçlü sermayeleri yönetecek güce sahiptiler. Fakat zamanla Ahmedinejad bu kişilerin hükümet içerisindeki etkisini azaltmaya başladı. Bu dönemde Ahmedinejad taraftarları açıktan Haşimi Rafsancani’yi suçlamaya başlamışlardı. Rafsancani, Musevi’ye destek verdiği iddialarının temelini de bu oluşturur. Olaylar üzerine hiçbir açıklama yapmaması, Rafsancani’nin desteklediği yönünde bir hava oluşturdu. Bize göre Musevi bu desteği almasaydı, henüz kanuni süreç başlamadan göstericilere gösterilere devam edin çağrısı yapamazdı. Özellikle Rehber’e bağlı ve Ahmedinejad’ı çoğunlukla destekledikleri düşünülen Besiç birliklerinin bir üssüne göstericilerin yönlendirilmesi önemli bir mesajdır. Bu bağlamda Rehber Ali Hamaney’in 19 Haziran 2009’daki Cuma hutbesi hayati öneme sahiptir. Ali Hamaney hutbesinde, Rafsancani’yi 52 yıldır tanıdığını ve Devrim öncesi ve esnasında beraber ol- ‹ran ‹slam Cumhuriyeti ve Muhalefet duklarını söylemiş, bazı iddiaların ispatlanmadan dillendirilmemesi gerektiğini belirtmiş ve İran devleti içerisindeki bölünmeyi Rafsancaniye sahip çıkarak bitirmiştir. Fakat hutbesinin devamında olayların devam etmesi halinde kendisinin de gerekeni söyleyeceğini ve bundan sonra yaşanacaklardan gösterileri destekleyenlerin sorumlu olacağını ilan etmiştir. Bu açıklamadan sonra Rafsancani’nin Musevi’ye Sokak hareketinde destek vermesi kendisi ve taraftarları için büyük bir risk oluşturacaktı. Çünkü Humeyni önderliğindeki Devrim sokakta başlamış, sokakta devam etmiş ve sokakta hâkimiyetini pekiştirmiştir. Bunu en iyi bilen insanlardan birisi Rafsancani’nin kendisidir. Bu sebeple bundan sonra kontrollü olarak İran sokakları boşaltılmıştır. Musevi de durumun ciddiyetinin farkındadır. Fakat devlet içerisinde Rafsancani ve Musevi sokaktan bu geri çekilişi hemen kabul ettiklerini göstermek istemediler. Bu sebeple durumu doğrudan kabullenmek yerine sokağı bir süre daha kontrollü olarak kullandılar. İran İslam Cumhuriyeti içerisinde Rehber ve ona karşı büyük manevi bağlılığı olan Mahmut Ahmedinejad ile siyaseten ve iktisaden gücünü korumak isteyen Rafsancani arasında örtülü bir mücadele yaşanmaktadır. Rafsancani’nin siyasiler ve ruhaniler arasında da bazı destekçileri vardır ancak bu destek Hamaney’in sisteme hâkimiyetini tartışılır kılmaktan uzaktır. Dolayısıyla İran’da yaşanan sokak çatışmalarını İran’da çoğunluğun desteklediği rejim karşıtı bir ayaklanma gibi ortaya koymak doğru bir tespit değildir. Mevcut durum şu an için Rafsancani ile Rehber’e bağlı kesim arasında henüz iplerin kopmadığını göstermektedir. Musevi’nin birçok destekçisi Rehber Hamaney’in seçim sonrası ilk Cuma hutbesinden sonra yavaş yavaş yanından ayrılmaya başlamıştır. Musevi’nin Koruma Konseyi’ne hitaben yazdığı mektupta dile getirdiği seçimlerin güvenilir bir milli heyet tarafından yapılması isteği İran’ın anayasal sistemi açısından radikal bir değişim talebidir. Çünkü İran’da Cumhurbaşkanlığı (Anayasa’nın 118. maddesi) ve İslami Şura Meclis (Milletvekili) seçimlerini (99. madde) yapmak Koruma Konseyi’nin yetkisi dâhilindedir. Musevi’nin talebi bir anlamda İran İslam Cumhuriyeti’nin anayasal yapısının tamamen ortadan kalkması gibi bir anlam içermektedir ki bunun İran Hükümeti tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. Son olarak İran Meclisi’nin Musevi’nin gösterilerini oybirliği ile kınadığı karar bu bağlamda önemlidir. Musevi ise seçim sonrası Mazendaran şehAralık ’10 • Sayı: 24 21. YÜZYIL [5] M. Serkan Tafl›o¤lu rinde yaptığı bir açıklamada İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’na hala güçlü bir şekilde bağlı olduğunu ifade etmiştir. Besiç’e, İslami Devrimi Koruma Muhafızlarına, Silahlı Kuvvetlere ve Rejim’e karşı olmadığını ilan etmiştir. Mir Hüseyin Musevi’nin Devrim öncesi ve sonrası mücadelede İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasındaki önemli aktörlerden biri olduğu düşünülürse bu açıklama son derece doğaldır. Bu durum, aynı zamanda, İran İslam Cumhuriyeti içerisindeki güç mücadelesinde Musevi’nin Rafsancani ile beraber cumhurbaşkanlığı seçimlerini bir mücadele zemini olarak kullanıp kullanmadığı sorusunu akla getirmektedir. Fakat dış basında Musevi’nin İslam Cumhuriyeti’ne karşı bir mücadele verdiği şeklinde yaratılan hava her halükarda yanlıştır. Nitekim Musevi geçen seneki öğrenci günü ve Amerikan elçiliği baskını yıldönümlerinde Rehber’e ve İran’ın önemli dış siyaset esasları aleyhinde slogan atılmamasını istemiştir. Muhalefetin Mahiyeti İran’da var olan egemenlik ve meşruiyet anlayışına karşı olan muhalefet ile sistemin kendi içindeki muhalefeti ayırmak gerekir. Ayrıca İran İslam Cumhuriyeti’nin dayandığı dini egemenlik teorisine karşı olan Şii din adamları İslam Cumhuriyeti’ne ya da onun dış siyaset esaslarına karşı değildir. Özellikle Yeşil Hareketi temsilcileri bu din adamlarının söylemlerini kendi rejim karşıtlıklarına dayanak olarak kullanmaktadır. Bu sebeple gerek İran’ın dış siyaset söylemini gerekse İslam Cumhuriyeti’ne muhalefeti bundan ayırmak gerekmektedir. Devrim sonrası üçüncü nesli yaşayan İran’da nesiller arası farklı anlayış ve yaklaşımlar bulunduğu doğrudur. Fakat bu İslam Cumhuriyeti’ne temelden karşı olmak manasına gelmemektedir. İran’daki siyasi elit, İslam Cumhuriyeti’nde katı ve kesin değişim söylemlerine soğuk bakmaktadırlar. Yaratılan algının aksine İran’da hâkim tek parti hiyerarşisi ya da piramidi mevcut değildir. Bu düşünce İran’daki siyasi sistemin statik olduğunun varsayılmasına sebep olmaktadır. Halbuki rejim ile muhalefet liderleri arasında mutlak bir ay[6] 21. YÜZYIL Aralık ’10 • Sayı: 24 rım yoktur. Özellikle dış siyaset söyleminde, nükleer enerji ve Ortadoğu siyasetinde, bir bakış farklılığı söz konusu değildir. Bununla beraber İran’da Mir Hüseyin Musevi önderliğindeki Yeşil Hareketi bir şehir hareketidir. Bu hareket ağırlıklı olarak yurt dışında yaşayan Hatemi dönemi ve sonrası seküler elitlerin yönlendirdiği bir oluşumdur. Yurt dışından İslam Cumhuriyeti ve İran Lideri Hamaney aleyhinde yapılan internet ve uydu yayınları bu hareketin İran’da taban kaybetmesinin asli sebeplerinden olmuştur. Ayetullah Munteziri’nin vefatıyla hareket dini ideolog olacak birini de kaybetmiştir. Diğer bir önemli nokta ise Batı için stratejik öncelik İran içindeki demokrasi ve muhalefet değil, İran’ın nükleer teknoloji meselesidir. Bu çerçevede ne İran içindeki muhalefet nükleer enerji konusunda Amerikan yönetimine ne de Amerikan yönetimi muhalefete bu şartlarda istediği desteği verebilecektir. Amerikan yönetimi, İran içerisindeki muhalefeti özellikle Nükleer Enerji ve teknoloji konusunda baskı ve denge aracı olarak kullanmaktadır. Batı’nın jeo-stratejik öncelikleri ile İran’daki rejim karşıtı hareketlerin desteklenmesi arasında tercih yapması gerekecektir. Amerikan yönetimi için tamamen İran muhalefetine dayalı bir strateji izlemenin doğru bir seçenek olmadığı geçen seneki seçimlerden sonra ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede Obama yönetimi daha önceki yönetimlerin aksine İran’da rejim değişikliği söylemlerini kullanmamaktadır. Unutulmaması gereken nokta İran İslam Cumhuriyeti’nin stratejik olarak nükleer enerji ve temel dış siyaset esaslarından vazgeçmeyeceğidir. İran yönetimi özellikle Amerikan devleti tarafından kendilerine karşı bir örtülü savaş yürütüldüğüne inanmaktadır. İran için Batı ve onun müttefikleri stratejik düşmandır. İran’ın lideri konumundaki Hamaney’in konuşmalarındaki “Amerika, Britanya ve Siyonist düşmanlığı bizim onurumuzdur ve düşman karşısında asla geri çekilmeyeceğiz? ifadesi bu dış siyaset anlayışını net bir şekilde ortaya koymaktadır. 21. YÜZYIL 1 Amerikan düşünürlerinin çoğu bunları kendi doğal müttefiki kabul etmektedir.