Aziz olan kitabında; “Mü’minler, düşman birliklerini görünce, ‘İşte bu, Allah’ın ve Resulünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söylemişlerdir’ dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini arttırmıştır.” [Ahzab, 22] diyen Allah’a hamdolsun. Allah’tan başka hak ilah olmadığına, tek olduğuna ve ortağı olmadığına şahidlik ederim. Muhammed’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna şahidlik ederim. Allah b kıyamete yakın O’nu, müjdeleyici, uyarıcı, Allah’ın izni ile O’nun yoluna davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak kılıçla göndermiştir. O’nunla hücceti ikame etmiş, doğru yolu açıklamış ve Hanif dinine yardım etmiştir. Din ikame olana kadar Allah yolunda cihad etmiştir. Salat ve bolca selam O’nun ve ailesinin üzerine olsun. Bundan sonra; Allah’ın mü’min kullarını imtihan etmesi Allah’ın değişmeyen sünnetindendir. Nitekim Allah c şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar, ‘İnandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.” [Ankebut, 2-3] Ve şöyle buyurmaktadır: “Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.” [Muhammed, 4] Mü’minlerin, nefislerine imtihanı yerleştirmeleri gerekir. Allah Resulü’nün g Rabbinden rivayet ettiği kutsi bir hadiste şunlar geçmektedir: “Dikkat edin ki, Rabbim bugün bana öğrettiklerinden ve diğer bilmediklerinizi size öğretmemi emretti. Allah b şöyle buyurdu: ‘Bir kula verdiğim her mal helaldir. Ben kullarımın hepsini Müslüman olarak yarattım. Ama şeytanlar onlara gelerek onları dinlerinden alıp götürdüler. Benim kendilerine helal kıldıklarımı, onlara haram ettiler. Benim hakkında delil indirmediğim bir şeyi, bana şirk koşmalarını emrettiler.’ Şüphesiz Allah b yeryüzü halkına bakmış ve ehli kitaptan bir takım kimseler dışında Arabına, Acemine buğz etmiştir. Allahu Teâlâ buyurdu ki: ‘(Ey Muhammed) Seni, imtihan etmek ve seninle başkalarını imtihan etmek için gönderdim. Sana su ile yıkanamayacak (gönüllerden silinemeyecek) bir kitap verdim. Onu uykuda ve uyanıkken okursun.’ Allah b bana Kureyş’i yakmamı emir buyurdu: Ben; ‘Ya Rabbi! Bu durumda kafamı ekmek gibi yararlar’ dedim. Allahu Teâlâ da: ‘Onların seni oradan (memleketinden) çıkardıkları gibi, sen de onları oradan çıkar, onlara karşı savaş aç. Biz sana yardımcı oluruz. Allah için infak et, sonra biz de sana infak edeceğiz. Bir ordu gönder, Biz de sana o ordunun beş katı kadar yardımcı göndereceğiz. Sana itaat edenlerle beraber sana isyan edenlere karşı savaş.’” [Müslim, Hadis No:63-2865] Bugün, küfür milletlerinin İslam Devleti aleyhinde toplanması ve ordularını hazırlamaları gibi, İslam Devleti’nin başından geçen bu imtihanlar, sadece Allah’ın bu vaadini doğrulamaktadır. Bizler ancak Allah Resulünün g sahabelerinden olan salih selefimizin düşman ordularını gördüklerinde söylediği gibi söylüyoruz. “İşte bu, Allah’ın ve Resulünün bize vaadettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söylemişlerdir. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini arttırmıştır.” [Ahzab, 22] {1} Allah c Bakara suresinde şunu indirmiştir: “Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.” [Bakara, 214] Allah c, bu ayette söylediğinin hilafını zannedenlerin iddialarını reddederek beyan etti ki; onlardan önce geçen bu ümmetler gibi onlar da, darlık yani ihtiyaç ve fakirlik, zorluk yani ağrı ve hastalık ve sarsıntı yani düşmanın sarsması ile imtihan olunmadan cennete giremezler. Hendek senesinde düşman orduları gelip mü’minler onları görünce şöyle dediler: “İşte bu, Allah’ın ve Resulünün bize vaadettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söylemişlerdir.” Bilin ki; Allah c onları, onlardan önce geçenler gibi sarsıntı ile imtihan etmişti. Bu ise, onların ancak Allah’ın hükmüne ve emrine teslimiyetlerini ve imanlarını arttırmıştı. Bu durum, her zamanın sadık Müslümanlarının durumu olduğu gibi, bugünkü sadık Müslümanların da durumudur. Hilafet devletindeki Müslümanların, İslam şeriatine saldıran bu fesatçı kâfirlerle olan bu imtihanlarının bir benzeri, Allah Resulü g döneminde cereyan etmişti. Nitekim Allah b bunlarla Nebisini ve mü’minleri imtihan etti ve apaçık sureler ve ayetler indirdi. Sünnet kitapları bu olayların zikriyle dolup taşmaktadır. İmam İbn-i Teymiyye -Allah O’na rahmet etsin- dedi ki: “Muhammed’in g daveti olan Kitap ve Sünnetin nasları, herkesi kapsamaktadır. Allah’ın kendi Kitabındaki ve Resulünün Sünnetindeki vaadleri bu ümmetin başını kapsadığı gibi sonunu da kapsamaktadır. Allah’ın c bizden öncekilerin kıssalarını bize anlatması, ibret almamız, halimizi onlara benzetmemiz ve ümmetin sonunu evveline kıyas etmemiz içindir. Dolayısıyla bu ümmetin sonunda gelen mü’minlerin karşılaştıkları şeyler, ilk mü’minlerin karşılaştıkları şeylerin benzeridir.” (Allah O’na rahmet etsin, sözü burada bitti.) Rabbimiz b bize, Bedir savaşında Nebimiz’in g ve onurlu sahabesinin düşmanlarına karşı durumunu anlatarak şöyle buyurmaktadır; “Şüphesiz, karşı karşıya gelen iki toplulukta sizin için bir ibret vardır: Bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu. Öteki ise kâfirdi. (Onları) göz bakışıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah da dilediğini yardımıyla destekliyordu. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır.” [Al-i İmran, 13] Ve onların, Ben-i Nadir kabilesini muhasaraya alışlarını anlatarak şöyle buyurmaktadır; “Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü’minlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.” [Haşr, 2] Allah c, bu ümmetin bizden öncekilerinden ve bu ümmetten önce geçen diğer ümmetlerden ibret almamızı emretmektedir. Daha sonra Allah b, ümmetler üzerinde cereyan eden sünnetinin zorunlu ve âdetinin devam ettiğini, Kitabının birçok yerinde zikretmektedir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu; “Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı. Allah’ın, öteden beri süregelen kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” [Fetih, 22-23] İslam Devleti’ndeki her mücahidin Allah’ın sünnetinden ve kulları üzerindeki günlerinden, özellikle de şuan da olduğu gibi, İslam Devleti ve Hilafet topraklarına yapılan zalim saldırılardan ibret alması gerekir. Nifak başını uzattı ve küfür köpek dişlerini gösterdi. Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, Allah ve Resulünün onlara boş vaatlerde bulunduğunu ve Allah ve Resulü hizbinin artık ebediyen ailelerine geri dönmeyeceklerini zannettiler. Bu, onlara süslü gösterildi, kötü zanda bulundular ve helâki hak eden bir kavim oldular. Bu büyük olaylardan ibret alınacak şeyler; Müslümanların Ahzab savaşında Allah Resulü ile beraber imtihan olunmaları gibi, bugün de aynı şekilde Rakka’da, Musul’da ve Telafer’de o olayların birebir aynısının yaşanmasıdır. O Ahzab savaşı ki; Allah b bu savaşta, emin taraftarlarına yardım etti, askerlerini izzetli kıldı ve düşman birliklerini savaşılmadan, mü’minlerin düşmanlarının eziyetlerine sabretmesiyle, Allah b düşmanları tek başına yenilgiye uğrattı ve bu savaşı anlatan bir sure indirdi. Hendek senesinde insanların ikiye ayrıldıkları gibi, bugün de insanlar ikiye ayrıldılar. Çünkü Ahzab savaşında {2} Müslümanların etrafında bulunan müşriklerin geneli onların aleyhinde birleşmiş ve topluluklarıyla beraber mü’minlerin kökünü kazımak için Medine’ye gelmişlerdi. Kureyş, Ben-i Esed, Ben-i Eşca, Ben-i Fezare ve diğer Necid kabilelerinden oluşan müttefikleri ile beraber toplandılar. Aynı şekilde Kureyza ve Nadir Yahudileri de toplandılar. Allah’ın b Haşr suresinde zikrettiği gibi, Allah Resulü g Ben-i Nadir’i bundan önce sürgün etmişti. Bunlar düşman birlikleri ile beraber Kureyza’nın yanına gelmişlerdi. Kureyza Yahudileri, Allah Resulü g ile sözleşmeli, O’na komşu ve Medine’ye yakın idiler ve sözleşmelerini bozup düşman birliklerinin içine girene kadar durum böyle devam etti. Bu büyük düşman birlikleri toplandılar ve Müslümanları sayı ve teçhizat olarak kat kat geçtiler. Allah Resulü g kadın ve çocukları Medine’nin kalesine çıkardı ve sırtlarını Sal’ dağına dayadı. Kendisi ile düşman arasında hendek kazdı. Düşmanları ise yukarıdan ve aşağıdan onları kuşattı. Düşmanlarının düşmanlığı çok şiddetliydi ve eğer mü’minleri ele geçirseydiler onlara en kötü şekilde davranacaklardı. Bugünkü olaylarda, haçlılardan, ateistlerden, Rafızilerden ve diğer mürtedlerden olan bu düşmanlar birleştiler. Uçakları, donanmaları ve sahip oldukları tüm güçleri ile Müslümanların yurdunu hedef almak ve işgal etmeye yöneldiler. Ve Allah’ın b Ahzab savaşındaki düşmanların durumu hakkında söylediği gibi, bunlar da Müslümanları her taraftan kuşattılar. “Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah’a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü’minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar.” [Ahzab, 10-11] İmam İbn-i Kesir -Allah O’na rahmet etsin- bu ayetin tefsirinde şöyle dedi; “Allah Teâlâ, düşman birlikleri Medine’nin çevresine konaklayıp, Müslümanları muhasara altına aldıkları o çok sıkıntılı ve zor anı haber veriyor. Aralarında Allah Resulü g bulunduğu halde onlar imtihan edilmişler, denenmişler ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmışlardı. İşte o zaman nifak ortaya çıkmış ve kalplerinde hastalık olanlar içlerindekini dillerine vurmuşlardı. Münafığın nifakı belirmiş, kalplerinde şüphe bulunanların durumu ortaya çıkmış imanın zayıflığı ve içinde bulundukları sıkıntılı halin şiddeti nedeniyle kalplerindeki vesveseyi dillerine vurmuşlardı.” (Allah O’na rahmet etsin, sözü bitti.) Bugün insanlar her türlü yola gittiler. Şaşkınlar ve böğürenler kötü zan ile zannettiler. Bazıları, bu düşman birliklerinin önünde hiçbir mücahidin duramayacağını ve İslam ehlinin kökünün kazınacağını zannediyor. Bazıları ise, eğer mücahidler düşman birliklerinin önünde dururlarsa, düşmanların onları kırıp geçeceğini ve bileziğin bileği kuşattığı gibi onları kuşatacağını zannediyor. Bazılar ise, Irak, Şam ve diğer İslam topraklarının Müslümanlar için bir sığınağa geri dönmediğini ve İslam Devleti’nin kontrolü altında kalmadığını zannediyorlar. Bundan dolayı küfür diyarına kaçmayı kendi nefislerine söylüyorlar. Bazıları ise, hadis ehlinin haber verdikleri müjdeleyici Nebevi rivayetlerin ancak birer yalan kuruntular ve boş hurafeler olduğunu zannediyor. Daha sonra Allahu Teâla, Ahzab savaşında Müslüman askerlerinin içinde bulunan bazı münafıkların sözlerini zikrederek şöyle buyurdu: “Hani onlardan bir grup, ‘Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durma imkânınız yok. Haydi, geri dönün’ demişti.” [Ahzab, 13] Allah Resulü g Müslümanlarla beraber Sal’ dağı yanında konuşlanmış ve kendisi ile düşmanları arasına hendek kazmıştı. Münafıklardan bir taife ise şöyle dedi; Düşmanın çokluğundan ötürü burada kalamazsınız, Medine’ye dönün. Denildi ki; (Bu ayetteki kasıt şudur;) Muhammed’in dininde kalamazsınız şirk dinine geri dönün. Denildi ki; (Bu ayetteki kasıt şudur;) siz onlarla savaşamazsınız, onlardan eman ve sığınma istemeye dönünün. Daha sonra Allah c münafıkların bu savaştaki hallerini ve sözlerini birçok yerde zikretti. Bazen şöyle söylerler; sizler bizim burada kalmamıza ve sınırda bu vakte kadar durmamıza işaret ettiniz. Eğer biz bundan önce sefere çıkmış olsaydık bunlar başımıza gelmeyecekti. {3} Bazen de şöyle derler; ‘sizler zayıflığınız ve azlığınıza rağmen düşmanı kırıp geçmeyi mi istiyorsunuz? Muhakkak ki, dininiz sizi aldatmıştır.’ Nitekim Allahu Teâla şöyle buyurdu; “Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler, ‘Bunları dinleri aldatmış’ diyorlardı. Hâlbuki kim Allah’a tevekkül ederse, hiç şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” [Enfal, 49] Bazen de şöyle derler; sizler delisiniz ve aklınız yoktur. Kendinizi ve kendinizle beraber insanları helak etmek istiyorsunuz. Bazen de şiddetli eziyet verici sözler söylerler. Allah c, münafıkların ve mü’minlerden sebat edenlerin hallerini Ahzab suresinde zikrettikten sonra, mü’min kullarını bu tür olaylarda Allah Resulünü g örnek almaya ve O’na tabi olmaya teşvik ederek şöyle buyurdu; “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” [Ahzab, 21] Allah c haber verdi ki; Allah Resulü g gibi düşmanla imtihan olunanlar için Allah Resulünde güzel bir örneklik vardır. Çünkü ona isabet eden, daha önce Allah Resulüne isabet eden şeyin benzeridir. Dolayısıyla tevekkül ve sabırda O’nu örnek alsınlar. Bu imtihanın, bir gazap ve aşağılanma olduğunu zannetmesinler. Eğer böyle olmuş olsaydı yaratıkların en hayırlısı olan Allah Resulü g bununla imtihan edilmezdi. Bilakis bu imtihan ile yüksek derecelere ulaşılır ve bununla Allah b, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimselerin hataları siler. İmam İbn-i Kesir -Allah O’na rahmet etsin- bu ayetin tefsirinde dedi ki; “Bu ayet-i kerime Allah Resulünün sözlerini, fiillerini ve hallerini örnek edinme konusunda büyük bir ilkedir. Bunun için Ahzab gününde insanların Nebi’yi g örnek almasını, onun sabrını, direnişini, bağlılığını, çalışmasını, Allah’tan b sürekli olarak kurtuluş bekleyişini örnek almalarını emretmiştir. Allah’ın rahmeti ve selameti kıyamete kadar O’nun üzerinde olsun. Bunun için Allah Teâlâ kararsızlığa düşüp sarsılan, korkan, sıkılan ve Ahzab gününde dağınıklık arz edenlere karşı şöyle sesleniyor: ‘Andolsun ki; sizin için Allah Resulünde güzel bir örnek vardır.’ Ona uyup onun özelliklerini kendinize rehber edinseniz ya. Bundan dolayı: ‘Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için.’ buyuruyor.” Allahu Teâlâ hendek yılında, üzerlerine gönderdiği tanyeli ve kalplerinin arasını ayıran şeylerle düşman birliklerini geri çevirdi. Öyle ki; toplulukları dağıldı ve hiçbir hayra ulaşamadılar. Nitekim Allah c şöyle buyurdu: “Allah, inkâr edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah, savaşta mü’minlere kâfi geldi. Allah, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” [Ahzab, 25] Bizler Allah’tan c ahzabı, Peygamberinden g ve kerim sahabesinden -Allah onlardan razı olsun- geri çevirdiği gibi Hilafet Devleti’nden de geri çevirmesini diliyoruz. Ey Kâbe’nin Rabbi! Senin affını ve tevbelerimizi kabul etmeni diliyoruz İzzetinle bize doğru yolu ilham et. Faziletinle bize zafer tacını giydir. Küfür topluluklarına azabı giydir. Herkes kanatlarını huşunla aşağı indirdi. İzzetin için boyunlarımızı eğdik. Ey Hilafet askeri! Etrafında cereyan eden olayları düşün ve ibret al! Düşün ve sonra bak! Vallahi bu, yalnızca tek bir ölüm ve öldürülmedir. İmanına sarılarak dininle aziz ol. Umulur ki sen, arkasını dönen değil de, O’na yönelen ve senden razı bir şekilde Mevlan ile buluşursun. Ey Hilafet askeri! Dikkat et! Fitne meclislerinden sakın ve uzak dur! Peygamberinin g şu vasiyetine tutun: “Her kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiştir. Her kim bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiştir. Her kim benim emirime itaat ederse, bana itaat etmiştir. Her kim de benim emirime isyan ederse, bana isyan etmiştir.” [Muttefekun Aleyhi] Bu makamda mücahid kardeşlerimize ve genel olarak İslam ehline bu mübarek ayın kalan günlerinden yararlanmaları gerektiğini hatırlatmadan geçmeyeceğim. Allahu Teâlâ bu ay hakkında şöyle buyurdu: “Ramazan {4} ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır.” [Bakara, 185] Allahu Tebareke ve Teâlâ’nın mü’min kulları üzerindeki nimetlerinden birisi de; nefislerini, ona yapışan hastalıktan arındırmak ve temizlemek için onları bu hayırlı zamana ulaştırmasıdır. Bunun sonucunda nefisleri, saf ve tertemiz olur. O halde salih ameller işlemede acele davranın ve bu sayılı günlerde ona sarılın. Allah Resulü g şöyle buyurdu: “Ramazan geldiği zamanda cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapatılır ve şeytanlar zincirlere vurulur.” [Muttefekun Aleyhi] Bu aya erişip Allah’a iyilik ve itaat ile teslim olan ve İbrahim’in Hanif dinine bağlı olanlara müjdeler olsun. İslam’ın bütün kanunlarıyla amel edenlere müjdeler olsun. Hak üzere sebat edenlere ve kitaba sımsıkı sarılanlara müjdeler olsun. Allah’ın çağrıcısına icabet eden, Resulüne iman eden, düşmanlarıyla cihad eden ve vaadine sadık kalanlara müjdeler olsun. Ey verdiği söz üzere sabır ve sebat ederek kor ateşi elinde tutan Hilafet askerleri! Öyle ki onlar, bu yurdun yalnızca imtihan ve sıkıntı yurdu olduğunu bildiler. Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: “Andolsun, içinizden, cihad edenleri ve sabredenleri belirleyinceye ve durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi deneyeceğiz.” [Muhammed, 31]. Bilin ki -Allah size rahmet etsin- sizler bugün, küfrün müttefikleri karşısında İslam’ın ordusu ve öncüsüsünüz. Sebatınız, mücadeleniz ve sabrınız İslam’ın izzeti ve Müslümanlara ve devletlerine yardımdır. O halde Allah’a, nefislerinizden hayırlı ameller gösterin. Ey Musul, Rakka ve Telafer’in aslanları! Ey izzetin ve onurun öncüleri ve facirlerin öfkelendiricileri! Allah, bu parlak yardımları ve aydın yüzleri mübarek etsin. Rafızilere ve mürtedlere yüklenin. Tek bir adamın şiddeti gibi onlara karşı sert olun ve onlara saldırın. Yaratıcısına ve Mevlasına sığınan kimseye zillet yoktur. Onun dışında başkasına sığınan kimseye de izzet yoktur. Sizler Allah yolunda Allah’a küfredenlerle savaşıyor ve Allah’a yaklaşmak için nefislerinizi feda ediyorsunuz. Biz sizleri böyle biliyoruz, Allah sizi en iyi bilendir. Niyetlerinizi yenileyin, amellerinizi düzeltin, yaraların ve kınamaların acısına sabredin, sabırda yarışın ve şeytanın dostlarının burunlarını yere sürtün. Allah’tan korkun. Çünkü bu, savaşta en hayırlı azık ve en yararlı tuzaktır. Umulur ki; kurtuluşa erersiniz. Zafer, bir saat sabırladır. Sonra Allah’ın izniyle akıbet, sizin olur. Ey Dicle, Selahaddin, Diyala, Kerkük, Bağdat, Kuzey Bağdat, Cenub Vilayetlerindeki ve çöllerdeki Hilafet askerleri! Ey Felluce, Anbar ve Fırat’taki İslam’ın Askerleri! Sakın ola ki; Rafızi sürülerine ve mürtedlere ölümün ve yıkımın türlü türlü çeşitlerini tattırmadan bu mübarek ayın geceleri üzerinizden geçmesin. İşte bugün onlar, sahanıza girdiler. Mecusilerin torunlarının, daha önce Allah’ın şeriatıyla hükmettiğiniz beldelerde dolaştığı bir yaşamda hayır yoktur. O zaman onlara pusular atın, bombalı saldırılar düzenleyin, keskin nişancı silahlarıyla başlarını yarın ve bomba yüklü araçların rüzgârıyla topluluklarını yok edin. Ey Halep, Hayr, Bereke, Humus, Hama ve Dımeşk Vilayetlerindeki Hilafet askerleri! Ey Halid ve Ebu Ubeyde’nin torunları! Ey İslam’ın kahramanları ve saldırının aslanları! Şam’daki Nusayrileri, Kürtlerin ateistlerini ve mürted sahavatları es geçmeyin. Öfkeli aslanın atılışı gibi üzerlerine atılın. Her kapıdan onlara saldırın. Bu aydaki fırsatı kaçırmayın. Tevbekâr, itaatkâr ve mütevazı bir şekilde Rabbinize yönelin. Şehadete atılın ve onu talep edin. “Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.” [Ali İmran, 133] Ey Sina, Mısır, Horasan, Yemen, Batı Afrika, Somali, Libya, Tunus ve Cezayir Vilayetlerindeki ve her yerdeki İslam’ın askerleri! Cihadınıza devam edin. Hudutlarınıza ve nöbetinize bağlı kalın. Gündüz bir saat dahi Allah düşmanlarına mühlet vermeyin. Yeryüzünde Allah’ın şeriatını ve hükmünü ikame etme konusundaki gayretlerinizi arttırın. Cihadımızın gayesi, dinin tamamının Allah’ın olması ve tüm yeryüzünün Allah’ın şeriatıyla hükmedilmesidir. {5} Ey doğu Asya’daki Hilafetin evlatları! Maravi şehrinin fethi için sizi tebrik ediyoruz. Sebat edin ve Allah’ın size lütfettiği bu nimete şükredin. Düşmanlarınıza karşı Allah’tan yardım dileyin. O, size kâfidir ve yeterdir. O, ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır. Düşmanı yere seren çetin savaşçılara; Fars topraklarındaki Hilafet askerlerinden Ehlisünnet evlatlarına gelince; Allah, din ve ümmet düşmanlarına yaptığınızı mübarek etsin. Yürekleri ferahlattınız ve Müslümanları sevindirdiniz. Müşrikleri, sakındıkları yerden vurdunuz. Saldırılara devam edin. Çünkü Mecusilerin devletinin evi, örümceğin evinden daha dayanaksızdır. Ey Avrupa, Amerika, Rusya, Avustralya ve diğer yerlerdeki akide ve iman kardeşleri! Topraklarınızdaki kardeşleriniz hicret konusunda mazur oldular. (Çünkü hicret etmeyenler üzerine düşen eylemleri oralarda yaptılar.) O halde onların izinden gidin ve onların yaptıklarına tabi olun. Bilin ki cennet, kılıçların gölgesi altındadır. Ey her yerdeki esir kardeşlerimiz! Vallahi sizi unutmadık ve asla unutmayacağız. Sizin üzerimizde hakkınız var. Sabredin, sebat edin ve yalnızca hayır söyleyin. Çünkü mükâfatın büyük olması, imtihanın büyük olmasına bağlıdır. “Şüphesiz Allahu Teâlâ bir topluluğu sevdiği zaman onları imtihan eder. Her kim bu imtihana razı olursa ona Allah’ın rızası vardır. Her kim de gazap ederse ona Allah’ın gazabı vardır.” [Tirmizi] El-Latif ve El-Habir olan Allahu Teâlâ’nın size kurtuluş ve çıkış yolu kılması için bu mübarek ayda çokça dua edin. O’ndan mücahid kardeşlerinize yardım, sebat ve temkin dileyin. Allah’ın izniyle sizi kurtarmak için hiçbir çabayı esirgemeyeceğiz. Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl ve kâfir topluma karşı bize yardım et. Son duamız âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.1 1 Konuşmanın Tarihi: 13.06.2017 M - 18.09.1438 H {6}