Muharrem Coşkun Erbakan'ın Altıkulaç'la anlaşamaması normal mi? 31 Ekim 2011, Pazartesi Bir kez daha yanılmamanın gururunu yaşıyorum. Diyanet'e, onun din anlayışına, zalim sistemin sübap kapaklığı yaptığına olan inancımın ne kadar doğru olduğunu eski Diyanet Başkanlarından Tayyar Altıkulaç'ın anıları ve açıklamaları doğruladı. 1924 yılında Evkaf ve Şer'iyye Vekaleti yerine kurulan, ancak yetki ve görevleri kuşa çevrilerek küçültülen Diyanet İşleri Başkanlığı, tarihi boyunca ne yazıkki iyi bir sınav veremedi. İlk Diyanet Başkanı Rifat Börekçi, Mustafa Kemal, Kastamonu'da şapkayı giydiği günün akşamı, Ankara Garı'na gelince herkesten önce şapkayı giymiş o şekilde karşılamıştı. Oysa resmi din görevlisi olmayan dindarlar ve din adamları bir bir asılacaklardı o serpuş yüzünden.. Dahası aynı Diyanet Başkanı 1932 Ramazanı'nda başlayan Dinin Türkçeleştirilmesi projesine ön ayak olacak, Türkçe Ezan, Türkçe Tekbir, Türkçe Kur'an ve Türkçe Sala için müftülüklere tamim gönderecekti. Direnmek, bedel ödemek, 'bunlar yanlış uygulamalar' demek Diyanet için akla ziyan şeylerdi. Tepeden inme devrimlerin önünde sadece saman çöpü gibi savrulmuşlardı.. Dinin emir ve kurallarını hayata geçirmek değil, bilakis dini mabede hapsetmek, gönüllere gizlemek, inkılapların emrine sokmak, rejimin sübap kapaklığı yapmak için vardı Diyanet.. 1970'li yıllarda oluşan Milli Görüş anlayışı ise Kemalistleri olduğu kadar Diyanet'i de rahatsız etmişti. Alışmışlardı, Kemalizmle sarmaş dolaş yaşamaya.. Rejime göre din anlayışı kimseyi rahatsız etmiyordu. Rejimin tahakkümü altındaki Diyanet seviliyordu.. Bu 'yeni yetme' Milli Görüş de ne oluyordu ki onlara göre.. Dini hayatın merkezine alıyor, 'İslam bir hayat nizamıdır, camilere ve gönüllere hapsedilemez bizzat yaşanır' diyor.. 'Sokakta da, mahkemede de, ülke yönetiminde de söz sahibi olabilir' tezini savunuyor.. 'Müslüman sadece güdülmek için değil, gütmet için de ehildir' anlayışını dillendiriyor.. Egemenlere, Kemalistlere ve Diyanetçilere göre bu olamazdı.. Kabul edilemezdi.. Müslüman, inancından soyutlanıp ancak rjimin istediği kıstaslar ölçüsünde yaşayabilirdi.. Aslında yeni yetme olan Milli Görüşçüler değil, rejimle uyumlu Diyanet anlayışı idi.. Zira 1400 yllık İslam tarihinde özellikle de Asr-ı Saadet'teki uygulanan hayat, Milli Görüş hareketinin savlarına daha yakındı.. İslam Peygamberi sadece rahmet peygamberi değil, savaş komutanı, devlet başkanı, hakim ve aile reisi idi.. Bunları yaparken de 'İslam'ı bir kenara koyayım' 'din ayrı dünya ayrı' saçmalığına sığınmamıştı... Varlık nedeni zaten İslam'ı hayata tatbik etmekti. Tayyar Altıkulaç şimdilerde yazıyor, konuşuyor, "Kenan Evren paşa ile anlaştık, Erbakan ile asla.." diyor.. Bazı meslektaşlarımız ve sözümona dindarlar şaşırıyor.. Ben bilakis olması gerekenin bu olduğunu düşünüyorum.. İslam'ı hayatın merkezine koyan, cihadı dinin zirvesi sayan, antiemperyalist, yerli ve Batı karşıtı Erbakan'la, rejim güdümünde, sipariş üzerine fetvalar yazan, kendi kalıplarına uymayan Kur'an kursu ve cemaatlere savaş açan bir Diyanet yöneticisinin anlaşması mümkün mü..? O Başkan değil miydi? Süleymancı kursları, 'Atatürk'ü sevmiyorlar' diye ihbar edip, kapatılmaları için dosya hazırlayarak darbe generallerine jürnalleyen? O değil miydi, onların yerlerini yurtlarını ellerinden alan?... Böyle bir kimse Erbakan'la anlaşamamış.. Tersini söyleseydi, "Erbakan'la anlaştık ama Evren'le anlaşamadık" deseydi emin olun o zaman şaşırtıcı olurdu. O zaman "Bu Erbakan bizim saygımızı hak etmemiş" derdim.. Şimdi mi? Altıkulaç'ı okuyunca, Erbakan'ın manevi huzurunda bir kez daha saygıyla eğiliyor, büyüklüğünü haykırıyorum. Allah Rahmet eylesin.. Bir söz: "Erbakan, 80 yıl önce bu millete giydirilmiş, ancak nefes almasını engelleyen, milletin kaburgalarını kıran, 'çelik Kemalizm yeleği'ni kırmayı başarmıştır." Prof. Dr. Ali Mazrui