Mondros Ateşkes Antlaşması’ ndan sonra İngilizler; Urfa, Antep ve Maraş’ı; Fransızlar ise Adana ve Çukrova dolaylarını işgal ettiler. Ancak İngiltere Fransa ile bir antlaşma imzalayarak Irak’ taki tüm haklarından vazgeçmesi koşulu ile Urfa, Antep ve Maraş dolaylarını Fransa’ ya bıraktı. İngilizlerin boşaltıkları bölgeye giren Fransızlar, Ermeniler’ le işbirliği yaparak işgallere başlamış, halkın milli ve manevi değerlerini hiçe saymışlardır. Bunun üzerine yöre halkı, kendi çabaları ile Fransız ve Ermeni saldırılarına ve işgallerine karşı teşkilatlanıp Kuvayımilliye birliklerini oluşturdu. Böylece Fransız işgaline karşı yöre halkı Güney Cephesi’ ni kurmuş oldu. Mustafa Kemal, Sivas Kongresi’ nde temsil heyeti başkanı sıfatıyla Güney Cephesi’ ne de komutanlar gönderdi. Kılıç Ali ve Yörük Salim Bey Maraş’ ta, Yüzbaşı Ali Saip Bey Urfa’ da, Topçu Kemal Bey, Piyade Yüzbaşı Ratip Bey Adana’ da ve Teğmen Said Bey Antep’ de önemli hizmetlerde bulundular. Bölgede örgütlenen Kuvayımilliye birliklerinin çabalarıyla Fransızlar 11 Şubat 1920’ de Maraş’ dan, 10 Nisan 1920’ de Urfa’ dan çekilmişlerdir. Türk topraklarında tutunamayacağını anlayan Fransa Sakarya Zaferi’ nin kazanılmasının ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi ile 20 Ekim 1920’ de yaptığı Ankara Antlaşması’ nı imzalayarak birliklerini tamamen Güney Cephesi’ nden çekmiştir. Ankara Antlaşması ile Hatay dışında kalan bugünkü Suriye sınırımız çizilmiş oldu. Fransa’ nın TBMM ile anlaşma yaparak işgal ettiği yerlerden çekilmesi Güney Cephesi’ nin kapanmasına neden olmuş ve TBMM’ nin tamamen Batı Cephesi’ ne yoğunlaşmasına ortam hazırlamıştır. TBMM Güney Cephesi’ nde her türlü imkansızlıklara rağmen üstün bir direniş gösteren Antep şehrine 6 Şubat 1921’ de çıkardığı bir kanunla Gazi unvanını vermiştir. 5 Nisan 1921’ de ise Maraş’ a İstiklal Madalyası daha sonra da 7 Şubat 1973’ te Kahraman unvanını vermiştir.Yine 12 Haziran 1989’ da TBMM’ de çıkarılan bir kanunla Urfa’ nın ismi Şanlıurfa olarak değiştirilmiştir. Fransız kuvvetlerinin Maraş’a girişlerinin ertesi günü Türkler, Fransız ve Ermenilerin taşkınlıklarına, şımarıklıklarına bir gün dahi katlanmanın çok zor olduğunu anlamışlardı. İşte bunu ilk olarak tabancası ile ilan eden Sütçü İmam oldu. Türk namus ve şerefine uzanan elin kırılacağını, dilin koparılacağını düşmana gösterdi. Olay şöyle olmuştu: O gün Fransız ve Ermeni askerleri, üçer, dörder kişilik gruplar halinde şehri çarşı, Pazar dolaşıyordu. Maraşlı çılgın Ermeniler onları, önlerine düşerek gezdiriyor, gösteriler yapıyor, rastladıkları Türklere hakaretler savuruyorlardı. Bir grup Fransız askeri, hükümet konağı karşısında nöbetçiye sataşmış, Türk Hükümeti’ni küçük düşürücü sözler söylemiş ve oradan geçmekte olan bir posta dağıtıcısını dövmüşlerdi. Bütün bu haberler şehre yayılıyor, zaten patlamaya hazır halkın sabrını taşırıyordu. Fransız askerleri, hürriyetine bağlı, şeref ve gururuna düşkün, bu uğurda ölümü hiçe sayan Maraşlıları, henüz tanımıyor, giderek pervasızlık ve cesaretlerini artırıyor, bütün bu yaptıklarının yanlarına kalmayacağını düşünmüyorlardı. Oysa Fransız ve Ermenilerin taşkınlık ve şımarıkları Türkleri sindirmiyor, tersine onların mücadele istek ve kararlarını pekiştiriyordu. Düşman bundan habersizdi. Türkler için uzun, ağır, katlanması çok zor olan bir gün bitiyordu. Akşama doğru bir grup Fransız ve Ermeni askeri, Uzunoluk Caddesi’nden kışlaya dönüyordu. Uzunoluk Hamamı önünde küçük bir alan vardı. Askerler yol değiştirerek hamamdan çıkan kadınların inmekte oldukları alana yöneldiler ve birine yaklaşıp; “Burası artık Türklerin değildir. Fransızların memleketinde peçe ile geçilmez.” Diyerek kadının peçesini çekip yırttılar. Bu durum karşısında kadın bayılmış, öteki kadınlar da bağrışıp ağlaşmaya başlamışlardı. Az ilerde bulunan kahvedeki halk koştu, askerlere yollarına gitmeleri söylendi. Ama askerler kötü sözlerle ve silahla karşılık verdiler. İki Türk yaralandı. Bunlardan Çakmakçı Sait’in yarası ağır olduğundan dereye yuvarlandı. İngiliz devriyeleri olay yerine yetiştikleri halde Fransız askerleri yatışmıyorlardı. Yakınlarda küçük bir dükkânda süt sayan Hacı İmam, Karadağ tabancasını aldı, bir şahin gibi ortaya atıldı. Tabancasını peçe yırtan ve Çakmakçı Sait’i vuran düşmanın üzerine boşalttı. İngiliz subayları da gelmişlerdi. Gözleri dönmüş düşman askerleri, silahlı ve süngülü oldukları halde kahraman sütçünün yürekliliği karşısında şaşırdılar, ellerini silahlarına bile götüremediler. Sütçü İmam uzaklaştı, yaralı asker kışlaya kaldırıldı; ertesi gün öldü. Sütçü İmam, Fransızlar ve Ermeniler tarafından her tarafta arandı. Türk Hükümeti sıkıştırıldı. Ama Sütçü İmam’ın izi dahi bulunamadı. Türkler öylesine birlik halindeydiler ki, kapı komşusu Ermeniler bile Sütçü İmam’a ait en küçük bir haberi sızdırmıyorlardı. Oysa Sütçü İmam, hemşehrilerinin arasında yaşıyor, gündüzleri köy ve bağ evlerinde kalıyor, gecelerini de komşularının evlerinde geçiriyordu. Böylece Türk’ün şeref ve gururuna uzanan eli kırmak, uzatılan dili koparmak ilk kez Sütçü İmam’a nasip oldu. Bundan sonraki olaylarda ve muharebelerde Maraşlılar, arslanlar gibi dövüştüler. Akıl almaz kahramanlıklar gösterdiler. Yaşadıkları yerleri karış karış savundular. Düşmana Türk’ün gücünü bir daha ispatladılar ve tarihe mal oldular.(31 Ekim 1919 Cuma) Şahin Bey Harbiye Nezareti tarafından Antep’e yakın Nizip kazası askerlik şube başkanlığına tayin olup Antep’e gelmişti. Antep Merkez Heyeti’ne müracaat ederek Millî Mücadele’de görev isteyen Şahin Bey, heyetin kendisine Kilis - Antep yolunu kontrol altında tutma vazifesini vermesi üzerine, derhâl çalışmaya başlamıştı. Şahin Bey, kendisine haber gönderen Anteplilere de şu cevabı vermişti: “Müsterih olunuz, düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez” Kilis - Antep yolu, Antep Savaşı’nın kilit noktasıydı. Ne yapıp etmeli Fransızların bu yoldan Antep’teki işgal birliklerine yardım ulaştırmalarına engel olunmalıydı. 5 Kasım 1919’da Ingilizlerden işgal hareketini devralan Fransızlar, bir türlü Anadolu’nun bu güzel beldesini işgale muvaffak olamamakta, şehir halkı, sınırlı imkânlarıyla karşı koymaktaydı. Fransızlar bütün ümitlerini Kilis’ten gelecek takviye kuvvetlerine bağlamışlardı. Fakat o yolu da Şahin Bey bir avuç askeri ile tutmuştu. Fransızların silahlı ve kalabalık erzak konvoylarını iki kez buradan geri çevirmiş, Antep’te kuşatılmış bulunan Fransız ve Ermenileri korkudan titretmişti. Fransız kuvvetleri 25 Mart 1920’de Albay Andrea komutasında yeniden yola çıktılar. Bu Fransız kuvvetleri sekiz bin piyade ve iki yüz süvariden oluşmaktaydı. Ayrıca, bu Fransız birliğinde, 1 batarya top, 16 ağır makinalı tüfek, çok miktarda otomatik tüfek ve 4 tank mevcuttu. Kahraman Şahin Bey ancak 100 kişi kalan fedaileriyle karşısına dikilmişti. 25 Mart günü sabahtan akşama kadar çatışma devam etmiş ve Şahin Bey düşmana ağır kayıplar vermişti. 26 Mart sabahı çatışma tekrar başladı. Şahin Bey kuvvetleri 6 saat kıyasıya çarpıştı. Eşine az rastlanır bir kahramanlık örneği gösterildi. Ancak akşam olduğunda Şahin Bey’in 25 - 30 kadar askeri kalmıştı. Atacak kurşunu da kalmayan Şahin Bey, tüfeğini yere çarparak kırdı ve sel gibi üzerine hücum eden düşmanlara karşı yumruklarını sıkarak karşı durdu. Silahsız Şahin Bey’in yanına yaklaşamayan düşman askerleri, uzaktan ateş ederek Şahin Bey’i şehit ettiler. Şahin Bey, Antep’te; istiklal meşalesini tutuşturmuş, on binlerce Şahinler, tutuşturulan bu meşaleyi söndürmemek için var güçleriyle vuruşmaya koşmuşlardır. Antepliler düşmana tek bir taş vermemek için 11 ay düşmana kan kusturmuşlar ve din için, millet için, vatan için 6.000’den fazla şehit vermişlerdir.