KENTSEL BİR PATOLOJİ: KAYIP MEKÂN

advertisement
KENTSEL BİR PATOLOJİ: KAYIP MEKÂN - EWSAD PROJELERİ
ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME
Aslı ÖZBEK
YÜKSEK LİSANS TEZİ
MİMARLIK
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ŞUBAT 2012
ANKARA
Aslı ÖZBEK tarafından hazırlanan KENTSEL BİR PATOLOJİ: KAYIP
MEKÂN - EWSAD PROJELERİ ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME adlı
bu tezin Yüksek Lisans olarak uygun olduğunu onaylarım.
Prof. Dr. Nur ÇAĞLAR
……………..………………….
Tez Danışmanı, Mimarlık Anabilim Dalı
Bu çalışma, jürimiz tarafından oy birliği ile Mimarlık Anabilim Dalında Yüksek
Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
Doç. Dr. Zeynep ULUDAĞ
………………………….
Mimari Tasarım, Gazi Ünv.
Prof. Dr. T. Nur ÇAĞLAR
………………………….
Mimari Tasarım, TOBB Ünv.
Doç. Dr. Figen GÜL
Mimari Tasarım, TOBB Ünv.
………………………….
Tarih:
10/02/2012
Bu tez ile G.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu Yüksek Lisans
derecesini onamıştır.
Prof. Dr. Bilal TOKLU
Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü
……………………………….
TEZ BİLDİRİMİ
Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde
elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak
hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin
kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.
Aslı ÖZBEK
iv
KENTSEL BİR PATOLOJİ: KAYIP MEKÂN - EWSAD PROJELERİ
ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME
(Yüksek Lisans Tezi)
Aslı ÖZBEK
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ŞUBAT 2012
ÖZET
Kentler sürekli olarak değişen ve dönüşen dinamik varlıklardır. Değişim
ve dönüşüm süreçleri kent içinde, ya yapısal bozulma, ya işlevselliğini
yitirme ya da yapı ve işlevini bir arada kaybeden mekânları ortaya
çıkarmıştır. Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışma, kentlerde
değişim ve dönüşüm sürecinde ortaya çıkan kayıp mekânı tanımlamaya
çalışmıştır. Çalışmanın kuramsal çerçevesi, yapısal-işlevsel ve sistem
yaklaşımlarından meydana gelmektedir. Bu yaklaşımlar kullanılarak
kent ve kayıp mekân arasındaki ilişki gerek yapısal-işlevsel gerekse
sitem yaklaşımı açısından anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Bu kuramsal
modele göre “kayıp mekân” anomi içinde bulunan yer olarak
tanımlanmıştır. Kayıp mekân, Ankara kentinden seçilen örnek alanlar
(AKM, Zafer Meydanı ve İskitler Sanayi Bölgesi) aracılığıyla analiz
edilmeye
çalışılmış,
seçilen
örnek
kentsel
mekânlar,
Gazi
Üniversitesi’nde 2007, 2008 ve 2009 yıllarında yapılan kış okullarının
ortaya koyduğu projeler ışığında tartışılmıştır.
v
Bilim Kodu
:802.1.100
Anahtar Kelimeler :Kent, Mekân, Kayıp Mekân, Anomi, EWSAD,
AKM: Hipodrom Alanı, Zafer Meydanı, İskitler Büyük
Sanayi Bölgesi
Sayfa Adedi
:151
Tez Yöneticisi
:Prof. Dr. Nur ÇAĞLAR
vi
AN URBAN PATHOLOGY: LOST SPACE – AN EVALUATION OVER
EWSAD PROJECTS
(M.Sc. Thesis)
Aslı ÖZBEK
GAZİ UNIVERSITY
INSTITUTE OF SCIENCE AND TECHNOLOGY
FEBRUARY 2011
ABSTRACT
Cities are continuously changing and transforming dynamic entities.
The process of change and transformation has created in the cities
either structural deformation or loss of function or spaces that are
losing both their structure and function. This study, prepared as a
graduate study, is an attempt to define the lost space that emerged
during the change and transformation processes in the cities. The
theoretical framework of the study is composed of the structuralfunctional and the system approaches. Based on these approaches the
relationship between city and lost space has been explained from the
perspectives of the both structure-function and system approaches.
According to this theoretical model “lost space” is defined as the area
existing in the anomy. The lost space has been analyzed through the
example areas chosen from the Ankara city (AKM, Zafer Square and
Iskitler Industrial Area), the chosen example areas have been debated
through the projects put forward by the winter schools of 2007, 2008
and 2009 at Gazi University.
vii
Science Code
:802.1.100
Keywords
:City, Space, Lost Space, Anomie, EWSAD,
AKM: Hippodrome Area, Victory Square, İskitler
Industrial Area
Page Number
:151
Adviser
:Prof. Dr. Nur ÇAĞLAR
viii
TEŞEKKÜR
Öncelikle konumun belirlenmesinden çalışmamın sonuçlanmasına kadar her
aşamada
çok
değerli
yardımlarıyla
beni
yönlendirerek
destek
olan
danışmanın Prof. Dr. T. Nur Çağlar’a, çalışma süreci boyunca kıymetli
görüşleri ve yorumlarıyla çalışmamın ilerlemesine yardımcı olan Öğr. Gör. Dr.
Adnan Aksu’ya, değerli jüri üyelerim Doç. Dr. Zeynep Uludağ ve Doç. Dr.
Figen Gül’e, yapmış oldukları katkılardan ötürü teşekkürlerimi sunarım.
Çalışmam boyunca hiçbir yardımı benden esirgemeyen ve arkamda
olduklarını hissederek güç aldığım ablam Kevser Özbek Demircan ve
ağabeyim Koray Demircan’a, tüm zor ve sıkıntılı zamanlarda yanımda olarak
bana destek olan neşe kaynağım Nihat Eyce’ye, bilgisini, zamanını, sevgisini
benden esirgemeyen ve hayatımda olduğu için kendimi şanslı hissettiğim
Yrd. Doç. Dr. Berrin Eyce’ye, yalnız bu çalışmada değil hayatım boyunca
bana hep destek olan ve varlıklarıyla yaşamımı anlamlı kılan annem Sabiha
Özbek ve babam Osman Özbek’e, beni yüreklendiren adını sayamadığım
tüm ailem ve dostlarıma en içten teşekkürlerimi sunmayı borç bilirim.
ix
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET .............................................................................................................iv
ABSTRACT .................................................................................................... vi
TEŞEKKÜR………………………………………………………………...……...viii
İÇİNDEKİLER…………………………….………………………………………...ix
ŞEKİLLERİN LİSTESİ…………………………………………………………….xii
RESİMLERİN LİSTESİ……………………………………………………….......xv
HARİTALARIN LİSTESİ…………………………………………………………xvii
1. GİRİŞ ......................................................................................................... 1
2. KENT / MEKÂN / KAYIP MEKÂN .............................................................. 7
2.1. Kent İçinde Mekân .............................................................................. 7
2.2. Mekân : Yaşayan Yer ……….…………………………………………...10
2.3. Mekândan Kayıp Mekâna ……….………………………………….......14
2.3.1. Roger Trancik: Kayıp mekân (Lost space) ………………........18
2.3.2. Elizabeth Grosz: Aradaki mekân (in-between).………..……….23
2.4. Kayıp Mekâna Kuramsal Bakış ………………….………………….......25
3. KENTTEN MEKÂNA / MEKÂNDAN KENTE ….…………………………....32
3.1. Kent ve Mekân Etkileşim İçindedir ………………..……………….......32
3.2. Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom Alanı: Yapı-Sabit, İşlev-Belirsiz…..34
3.2.1. AKM’nin konumu ……….…………………………………………34
3.2.2. Alanın oluşum süreci………………………………………..….....38
3.2.3. Hipodrom alanının inşa süreci ve toplumsal anlamı……….......41
x
Sayfa
3.2.4. Alanın gelişim ve dönüşüm süreci ………………..……………..45
3.2.5. AKM hipodrom alanı: kayıp mekânın izini sürmek……………..52
3.3. Zafer Meydanı: Ölçeğin Değişmesi / İşlev Sabit, Araçlar Yok….….....54
3.3.1. Zafer Meydanı’nın konumu.……………………………………....54
3.3.2. Zafer Meydanı’nın oluşumu ve tarihsel gelişimi………………...55
3.3.3. Zafer Meydanı’nın siyasi anlamı………………………………….65
3.3.4. Kayıp mekân: Ölçek sorun mudur?………………………………67
3.4. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi: Yapı ve İşlev Dönüşümü…….…........69
3.4.1. İskitler büyük sanayi bölgesinin konumu………………………..69
3.4.2. İskitler büyük sanayi bölgesi kentsel gelişim süreci…..………..71
3.4.3. İskitler büyük sanayi bölgesi mevcut arazi kullanım analizi…...79
3.4.4.Kentsel mekândaki anomi……………………………….………...79
4. KAYIP MEKÂNIN POTANSİYELİNİ OKUMAK ...………………………......81
4.1. EWSAD / Kış Okulu Projeleri ………………………….………………...81
4.2. AKM I. Bölge: Hipodrom Alanı (EWSAD 2007).………………….……82
4.2.1. Kentin yeşil alanlarıyla birlikte tanımlanan bütüncül
yaklaşım…….……………………………………………………...84
4.2.2. Kentsel dönüştürücüler ……………..……………………...……87
4.2.3. Kayıp mekândan kentsel park ve kentsel dönüştürücü
mekânlara..………………………………………………………...87
4.3. Zafer Meydanı (EWSAD 2008) ……………….………………………..95
4.3.1. Alanları fiziksel ve algısal olarak bütünleştirmeye çalışan
yaklaşım ……………………..…………………….......................97
4.3.2. Alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım ………….………99
xi
Sayfa
4.3.3. Meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşım.………………………..102
4.4. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi (EWSAD 2009)....……………………..104
4.4.1. Sürdürülebilir kentsel dönüşüm yaklaşımı...…………………..107
4.4.2. İçe dönük tasarım yaklaşımı.………….………………………...111
4.5.EWSAD: Kayıp Mekân İçin Çözüm(ler)..………………………………116
4.5.1. AKM (EWSAD 2007): dönüşüm.……………………………….118
4.5.2. Zafer Meydanı (EWSAD 2008): zamanın yansıması.………..123
4.5.3. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi (EWSAD 2009): yenide
başlamak………………………………………………………….129
5. SONUÇ VE DEĞERLENDİRME…………………………………………...134
KAYNAKLAR……………………………………………………………………..140
EKLER…………………………………………………………………………….147
EK-1 EWSAD 2007 Posteri…………………………………………………….148
EK-2 EWSAD 2008 Posteri..…………..……………………………………….149
EK-2 EWSAD 2009 Posteri..…………..……………………………………….150
ÖZGEÇMİŞ……………………………...……………………………………….151
xii
ŞEKİLLERİN LİSTESİ
Şekil
Sayfa
Şekil 3.1. Seçilen Alanların Kent İçerisindeki Konumları ............................ ..33
Şekil 3.2. AKM Alanının Konumu ............................................................... ..35
Şekil 3.3. AKM Alanının Bölümleri ............................................................. ..35
Şekil 3.4. Hipodrom Alanının Yakın Çevre Kullanımı ................................. ..36
Şekil 3.5. Von Vincke Haritası Üzerinde AKM Alanının Konumlandırılması..38
Şekil 3.6. Lörcher Planı ve Mevcut Durumun Çakıştırılması ...................... ..39
Şekil 3.7. Lörcher Planında Şehir Parkı ve Spor Alanlarının Konumu........ ..40
Şekil 3.8. Jansen Planı ile Mevcut Durumun Çakıştırılması…..……………...41
Şekil 3.9.1957 Yücel-Uybadin Planı’nda Kenti İkiye Bölen Yeşil Kuşak
Aksı ........................................................................................... ..45
Şekil 3.10. Jansen Planı’yla Yücel-Uybadin Planı’nın Karşılaştırılması….....47
Şekil 3.11. Günümüzdeki Planla Yücel-Uybadin Planı’nın Çakıştırılması .. ..47
Şekil 3.12. Filiz ve Coşkun Erkal’ın Uygulanan AKM Projesi ..................... ..51
Şekil 3.13. Zafer Meydanı’nın Konumu ...................................................... ..54
Şekil 3.14. Atatürk Bulvarı Üzerindeki Meydanlar Dizisi ............................. ..61
Şekil 3.15. İskitler Büyük Sanayi Bölgesinin Konumu ................................ ..70
Şekil 3.16. İskitler Çevresindeki Arazi Kullanımı ........................................ ..71
Şekil 3.17. Lörcher Planı ve Alanın Günümüzdeki Halinin
Karşılaştırılması ....................................................................... ..72
Şekil 3.18. Jansen Planı ile Alanın Günümüzdeki Halinin Karşılaştırılması..73
Şekil 3.19. Yücel-Uybadin Planı ile Alanın Mevcut Durumunun
Karşılaştırılması……………………………………………………. ..76
xiii
Şekil
Sayfa
Şekil 3.20. Alanın Kullanımı ....................................................................... ..78
Şekil 4.1. 6. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..85
Şekil 4.2. 3. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..86
Şekil 4.3. 1. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..88
Şekil 4.4. 1. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..89
Şekil 4.5. 2. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..90
Şekil 4.6. 4. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..92
Şekil 4.7. 5. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..93
Şekil 4.8. 7. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007) ................................... ..94
Şekil 4.9. 8. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2007)...………………………...95
Şekil 4.10. 3. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008)………………...……….97
Şekil 4.11. 3. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ………………………...98
Şekil 4.12. 5. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ................................. ..99
Şekil 4.13. 1. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008)………………………..100
Şekil 4.14. 4. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008)………………………..101
Şekil 4.15. 6. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008)………………………..101
Şekil 4.16. 6. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ................................. 102
Şekil 4.17. 7. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ................................. 103
Şekil 4.18. 2. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2008) ................................ 104
Şekil 4.19. 5. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 108
Şekil 4.20. 5. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 109
Şekil 4.21. 4. ve 8. Atölyelerin Çalışmaları (EWSAD 2009) ...................... 110
Şekil 4.22. 3. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 111
xiv
Şekil
Sayfa
Şekil 4.23. 1. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 112
Şekil 4.24. 2. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 113
Şekil 4.25. 6. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 114
Şekil 4.26. 7. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 115
Şekil 4.27. 7. Atölyenin Çalışmaları (EWSAD 2009) ................................. 116
xv
RESİMLERİN LİSTESİ
Resim
Sayfa
Resim 3.1. Hipodrom Alanı İçindeki Atatürk Kültür Merkezi ....................... ..36
Resim 3.2. AKM 1. Bölge ........................................................................... ..37
Resim 3.3. Şehir Parkı ve Sergi Bahçesi, Lörcher Kuş Bakışı Perspektif
Çizimi ...................................................................................... ..40
Resim 3.4. Yarışmayı Kazanan Paolo Vietti Violi’nin Hipodrom Tasarımı;
Cumhurbaşkanı Tribününü İnşa Edilmiş Hali …………………….43
Resim 3.5. 29.10.1933 Cumhuriyet Bayramı, Hipodrom Alanı ................... ..44
Resim 3.6. Turgut Cansever’in Uygulanmamış AKM Tasarımı ................. ..49
Resim 3.7. Zafer Anıtı ................................................................................ ..58
Resim 3.8. Zafer Park ve Hale Gazinosu ................................................... ..58
Resim 3.9. Zafer Anıtı, Ordu Evi ve Devlet Şurası Yapıları ........................ ..59
Resim 3.10. Zafer Anıtı ve Çevresi ............................................................ ..60
Resim 3.11. Zafer Meydanı Çevresinin Dönüşümü.................................... ..62
Resim 3.12.Yapıların Yıkılması ve Ağaçların Kesilmesiyle Oluşan Durum…63
Resim 3.13. Zafer Meydanı Çevresinin Kat Artırım Kararları Sonucunda
Dönüşümü .............................................................................. ..64
Resim 3.14. Bugün Zafer Çarşısı Olan Bölgenin Dönüşümü ..................... ..64
Resim 3.15. Zafer Meydanı Dönüşümü ..................................................... ..65
Resim 3.16. Zafer Park’ın Mevcut Durumu ................................................ ..66
Resim 3.17. 1963 Zafer Meydanı'nda Gösteriler ........................................ ..66
Resim 3.18. Milli Bayramlar Zamanı Zafer Anıtı……………………………….67
Resim 3.19. Zafer Meydanına Danıştay Yapısından Bakış ........................ ..68
xvi
Resim
Sayfa
Resim 3.20. İskitler Bölgesinden Görünüş ................................................. ..70
xvii
HARİTALARIN LİSTESİ
Harita
Sayfa
Harita 3.1. Jansen Planında Hipodrom Alanının Konumu 1932.…….….......42
Harita 3.2. Milli Komitenin Sınırlarını Belirlediği AKM Alanı…………..….......50
Harita 3.3. Lörcher Planında Zafer Meydanı’nın Konumu .......................... ..57
Harita 3.4. Zafer Meydanı’nın Konumu ...................................................... ..57
1
1.GİRİŞ
Mimarlık, insan ve kültür ihtiyaçlarına, isteklerine çözüm arayan ve öneren bir
mekân tasarlama sanatıdır [Güvenç, 2008]. Mimarlık daha çok kentin fiziksel
ve yapısal özelliklerini vurgulayan çalışmalar yaparken, düzenlenmiş,
konumlandırılmış, büyük boşlukların içini dolduran olarak değerlendirilebilir.
Mimarlığın nesnesi olan mekân, soyut varlığı, algılanması, kültürel ve
toplumsal boyutu ile bütünsel bir sistem olarak ortaya çıkar [Tunalı,2004]. Bir
başka değişle kendisi de bir sistem olan kentin belli bir amaç için
sınırlandırılmış bir parçasıdır.
Keleş’e göre kent soyut bir kavramdır. Ancak kent içindeki yapılar ve tüm
kentsel mekânlar somut bir gerçekliktir. Kenti sadece fiziksel ya da işlevsel
açıdan değil sosyal, siyasal ve ekonomik açıdan da tanımlamak mümkündür.
Kent, sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan ve toplumun, yerleşme,
barınma, çalışma, dinlenme, eğlenme gibi ihtiyaçlarının karşılandığı, nüfus
yönünden yoğun olan yerleşme birimi olarak tanımlanabilir [Keleş, 1998].
Kent için bir başka tanım yapılacak olursa; üretimin denetlendiği, dağıtım
düzeninin sağlandığı ve belli bir büyüklük, yoğunluk, heterojenlik ve
bütünleşme düzeyine varmış veya bu düzeyi aşmış, belirli bir teknolojiyi de
beraberinde getirmiş yerleşmelerdir denilebilir [Mimarlar Odası, 1971].
Kent ve kentleşme, endüstrinin ortaya çıkması ve sanayileşmenin gelişimiyle
beraber biçim, yoğunluk, işlevsel farklılaşma ve ilişkiler sisteminde köklü
değişiklikler yaratmıştır 1 . Böylece mimarlar için nasıl bir mekân ve kent
tasarlan malı?
Sorusuna yanıt
aranır.
1928
yılında
kurulan
CIAM
(Uluslararası Modern Mimari Kongresi) da yapılan toplantılarda mimarlar ve
plancılar, tasarımda ve planlamada modern hareketin temellerini atarak yeni
duruma ilişkin ilkeler belirlemeye girişmişlerdir. Bu süreçte belirlenen
1
Geleneksel kentlerin sorunlu hale gelmeleri, sanayi devriminin sonucu olan nüfus yoğunluğu ve
onları bir kentten beklenecek işlevleri karşılayamayacak duruma getirmesinden sonra
gerçekleşmiştir.
2
ilkelerden biri bölgeleme olmuştur. Şehirciliğin anahtarı olarak tanımlanan
barınma, çalışma ve dinlenme alanları ulaşım ağlarıyla sınırlandırılmıştır.
Yapılar göğe doğru yükselerek geniş kentsel yeşil alanlar veya otopark
alanları belirlenmiş, trafik kentin başta gelen işlevi olarak tanımlanmıştır 1
[Ragon, 2010; Trancik, 1986]. Avrupa’da modern hareket uzun yıllar devam
etmişse de, günümüzde bu sistem artık terk edilmiş ve yerini yeni kentleşme
hareketleri almıştır. Terk edilen bu hareketin yansımaları ise, kentsel
mekânlarda hala etkisini sürdürmektedir.
Kent ve mekân tasarlamalarında beklenen ile gelişen değişim süreçlerindeki
farklılıklar, kent içinde, ya yapısal bozulma, ya işlevselliğini yitirme ya da yapı
ve işlevini bir arada kaybeden mekânları ortaya çıkarmıştır. Bu mekânlar,
literatürde kayıp, atıl ve köhneme gibi özelliklerine bağlı olarak faklı
kavramlaştırmalarla yer alıp incelenmektedir.
Yüksek lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmanın konusunu, Ankara
kentinde, gelişim ve dönüşüm sürecinde ortaya çıkan kayıp mekân(lar)ı
örnekler (Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom alanı, Zafer Meydanı ve İskitler
Sanayi Bölgesi) eşliğinde inceleme oluşturmaktadır. Örnekler önce kuramsal
düzlemde, sonra EWSAD projelerinin (Gazi Üniversitesi’nde yapılmış olan
“Lost Space” projeleri) çözümleri ışığında analiz edilmiştir.
Bu çalışmada, değişim sürecinde ortaya çıkan (değişim sürecinin kendisi bu
çalışmanın kapsamı içinde olmadığından, değişim, nedenleri ve kent
üzerindeki etkileri ile değişimin yönü ve boyutu inceleme nesnesi değildir)
kayıp mekânı, yapısal işlevsel 2 model çerçevesinde sistem yaklaşımı ile
birlikte oluşturulan kavramsal ve kuramsal modele göre analiz ve açıklamaya
1
Konu hakkında daha geniş bilgi “Atina Anlaşmasına” bakılabilir [Corbusier, 2009].
Yapısal-işlevselcilik, işlevselci kavramların daha öncekilere göre daha iç-bütünlüklü ve ayrıntılı
eklemlenişini sağladı ve taraftarlarının çoğunluğu da, şu ya da bu şekliyle, bu anlayışın sosyal-bilimsel
açıklamanın kendine özgü görevlerini saptamak için gerekli kuramsal temeli oluşturduğunu iddia
ettiler [Giddens, 2001].
2
3
yönelinmiştir. Yapısal-işlevsel ve sistem yaklaşımları kullanılarak bir kuramsal
model oluşturulmasının sebebi; bu yaklaşımların, kavramların makro ölçekten
mikro ölçeğe kadar geniş bir aralıkta tanımlanmasına ve incelenmesine
olanak sağlamasından ötürüdür. Bu kuramsal modele göre “kayıp mekân” (ki
değişim süreci içinde geçici bir duruma işaret eder) anomi içinde bulunan
yerdir.
Anominin kelime anlamı normsuzluktur. Sosyal kontroller zayıfladığında,
ahlaki ve siyasal kısıtlamalar ortadan kalktığında ortaya çıkmaktadır.
Özellikle sanayileşme ve kentleşme gibi hızlı sosyal değişme dönemlerinde
geleneksel normların işlemediği veya ortadan kalktığı durumlarda yaygın
olarak görülmektedir [Slattery, 2007].
Düzensizlik ve kuralsızlığı ifade den bir kavram olan anomi, bu çalışma
açısından mekânın anomiye düşmesi olarak değerlendirilmiştir. Bu anlamda
mekânın anomik olması, belli amaçlardan (ona içkin işlevinden), kurallardan
ve kent sistemiyle olan ilişkisinden geçici olarak kopması anlaşılmaktadır.
Trancik (1986) kayıp mekânları çevrelerine veya kullanıcılarına olumlu katkı
sağlamayan, yeniden tasarlanması gereken, tercih edilmeyen, terk edilmiş
kentsel alanlar olarak ifade etmektedir.
Kayıp mekân, yeniden, kendi iç ve dış dinamiklerine sahip bir yer olarak
çözüme kavuşamaz 1 ise denge bozulmasının (anomi), sistemin bütünsel
(kent) yapı ve işlevleri üstünde bozucu etkiler yaratması kaçınılmazdır.
Sistemin geribildirim mekanizmalarında tıkanmalar oluşunca entropiye
düşmek çeşitli türden bunalımların (fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik vb.)
doğmasına sebep olabilmektedir.
1
Basit sistemlerde (geleneksel/kırsal), sistem kendi iç ve/ve ya dış dinamikleriyle kendini tekrar
dengeye getirme yollarını bulabilir. Karmaşık sistemlerde (modern/endüstriyel) ise dış dinamikler iç
dinamiklere göre daha belirleyici olabilir.
4
Çalışmanın kuramsal çerçevesi, yapısal-işlevsel ve sistem yaklaşımlarından
meydana
gelmektedir.
Bu
yaklaşımlar
kullanılarak
mekân
tanımlanmaya/analiz edilmeye ve bunun sonucunda kent ve mekân
arasındaki
ilişki
gerek
yapısal-işlevsel
gerekse
sitem
açısından
anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Mekân hangi durumlarda kayıp mekân olarak
nitelendirilebilir? Sorusu yanıtlanmaya ve kayıp mekânın özellikleri tespit
edilmeye çalışılmıştır. Kayıp mekân, Durkheim ve Merton’ın kullandıkları
anomi kavramı ve iç/dış dinamik ile açık/kapalı işlev çerçevesinde, sistem
yaklaşımının geribesleme ve entropi kavramlarıyla bir arada Trancik’in (Lost
Space) ve Grosz’un (in-between) çalışmalarından yola çıkılan kuramsal
modele göre açıklanmaya çalışılmıştır.
Örneklerin (Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom alanı, Zafer Meydanı ve İskitler
Büyük Sanayi Bölgesi) seçilmesinde üç faktör rol oynamıştır. Birincisi her üç
alanında kent merkezinde bulunmalarından
ötürü konumlarının
kent
içerisindeki önemleri, ikincisi Ankara kenti için tarihsel/kültürel önem
taşımalarına karşın kent planlarının öngörüsü ile kentleşme hızının
örtüşmemesi nedeniyle bir sorun olarak kentsel mekânda ortaya çıkmaları,
üçüncüsü ise Gazi Üniversitesi’nde yapılmış olan EWSAD kış okullarında
uluslararası “Lost Space” (kayıp mekân) projelerinin ortaya koyduğu
çözümlerini uygulama örneği olarak değerlendirilmek amacıyladır.
Çalışmaya başlarken öncelikle teorik çerçeve çizilmeye çalışılarak, kuramsal
model oluşturulmaya çalışılmıştır. Araştırmacı, belirlenen alanları, tezin
çerçevesinde mimar bakış açısı ile ziyaret ederek, kuramsal olarak
tartışıldıktan sonra, EWSAD projeleri incelenerek, kuramsal model ışığında
karşılaştırmaya yönelinmiştir.
Kayıp mekân günümüzde kentlerin önemli bir sorunu haline gelmiştir. Hemen
hemen her çağdaş kentte kayıp mekân çeşitli nedenlerle (iç ve dış dinamikler
nedeniyle oluşan beklenen ile gelişen süreçler arasındaki farklılıklar
nedeniyle) oluşmaktadır. Ancak kendisi de bir sistem olan kentte, kentsel
5
mekânda ortaya çıkan kayıp mekânlar iç ve dış dinamiklerin etkisiyle
dönüşerek
anomiden
kurtulmaktadırlar.
Bu
nedenle
kayıp
mekânı
tanımlamanın öneminin yanı sıra, kayıp mekâna farklı bakış açıları ile
bakmanın
yollarını
aramak,
öneriler
geliştirmek
de
ayrıca
önem
kazanmaktadır. Bu nedenle kayıp mekânlar kent planlaması ve mimarlığın da
ilgi alanına giren önemli bir kentsel durumdur. Bu noktada konuya girdi
oluşturacak olan kaynaklar farklı akademik çalışmalar yaparak yeni
perspektifler sunan üniversitelerden sağlanmalıdır. Bu nedenle çalışmada
Gazi Üniversitesi’nde yapılmış olan EWSAD kış okullarında uluslararası “Lost
Space” (kayıp mekân) projelerinin ortaya koyduğu çözümler uygulama örneği
olarak değerlendirilmiştir. Uluslararası yapılan kış okullarında birçok farklı
ülkeden akademisyen ve öğrencinin katılımları sonucu gerek kavramsal
gerekse alanlara dair ortaya koyulan farklı yaklaşımların incelenebilmesi, kış
okullarının değerlendirme örneği olarak seçilmesinin bir başka nedenini
oluşturmaktadır.
Kayıp mekânın kenti fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik vb. (yapısal ve
işlevsel) açılardan etkilediği bir gerçektir. Bu nedenle, yapılan çalışma ile
kayıp mekân kavramının tanımlanması, Ankara bağlamında seçilen kentsel
mekânlar geliştirilen yaklaşımlarla incelenerek akademik tartışmalara ve
benzer kentsel alanların gelişimine katkı sağlamak amaçlanmaktadır.
Bu Yüksek Lisans Tezi beş bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde giriş yer
almaktadır. Çalışmanın konusu, amacı ve öneminin yanı sıra, kavramsal ve
kuramsal model ile modelin kullanılacağı örnek mekânlar belirtilerek, bölüm
içerikleri anlatılmıştır.
İkinci bölümde kavramsal ve kuramsal model çerçevesinde kayıp mekân
nedir?
Sorusu
çalışılmıştır.
yanıtlanırken
düşünürlerin
bakış
açıları
irdelenmeye
6
Üçüncü bölümde ise oluşturulan kuramsal çerçeve ışığında, Ankara kent
merkezindeki örnek mekânlar; AKM:birinci bölge Hipodrom alanı, Zafer
Meydanı ve İskitler Büyük Sanayi Bölgesi’nin kurulan metodolojik çerçeve
bağlamında
kayıp
mekân
olarak
nitelendirilip
nitelendirilemeyecekleri
tartışılmaya çalışılmıştır. Bu sebeple seçilmiş alanların konumları, mevcut
kullanımları gelişim ve dönüşüm süreçleri genel bilgi olarak verilmiştir.
Dördüncü bölümde tartışılan mekânların, kayıp mekân olması potansiyeli,
EWSAD Kış Okulu Projeleri özelinde değerlendirilmiştir. Kuramsal çerçeve
ışığında her proje kendi içinde gruplandırılarak (AKM:birinci bölge Hipodrom
alanı iki grup, Zafer Meydanı üç grup ve İskitler Sanayi Bölgesi iki grup olmak
üzere), kayıp mekân tartışmalarının yanı sıra mekânın dönüştürülmesine
ilişkin çözüm öneri ve projeleri incelenmiştir.
Beşinci bölümü oluşturan sonuç bölümünde ise genel bir değerlendirme
yapılmıştır.
7
2.KENT / MEKÂN / KAYIP MEKÂN
2.1.Kent İçinde Mekân
Endüstrileşme, sanayileşme ve kentleşme gibi süreçlerin ortaya çıkardığı
hızlı değişme, kentlerin yapı ve işlevlerinde değişim meydana getirirken,
mekân için de benzer değişimler ortaya çıkmaktadır 1 . Endüstri öncesi
toplumlar için mekân; toplanılan merkez, yaşanılan alanın otorite ve güç
merkezi [Weber, 2003], siyasal, sosyal, ekonomik işaretlerin ve mimari
özelliklerin “o yere ait”lik göstergesi demektir. Bu dönemde tüm yaşantı tek
bir
mekân
üzerinde
örgütlenmektedir.
Buna
karşın
endüstrileşme,
sanayileşme ve kentleşme gibi süreçlerle, anılan özelliklerde köklü değişimler
meydana geldiği gibi yaşantının örgütlenmesi tek mekândan çeşitli
mekânlara doğru gelişim göstermektedir [Harris ve Ullman, 2002]. Bir başka
anlatımla kent (site) devletlerinden, çok kentli ulus devlet sitemine geçilince,
siyasal, sosyal, ekonomik, bilimsel, mimari, vb. gibi farklı alanlarda ortaya
çıkan değişimler, mekân anlayışının da değişmesini ve çeşitlenmesini
beraberinde getirmişlerdir. Bu bağlamda kent çeşitli mekânların yer aldığı
büyük mekân olarak değerlendirilebilir.
Gordon V. Childe’a göre kent uygarlığın çekirdeğidir ve ilk kentler yeni bir
organizasyon biçimi olarak değerlendirilmelidir [Childe, 1996]. L.Wirth, N.
Anderson, W.S. Thompson, F. Cottrell gibi düşünürler kentlerin gelişimini
1
İki yüzyılı aşkın süredir, dünya nüfusu yoğun bir şekilde artmıştır, artmaya devam etmektedir. Bu
konudaki istatistikler üzerinde durulmaya değer niteliktedir. Bugün dünya nüfusu 100.000’den fazla
olan yaklaşık 1.700 kent bulunmaktadır. Tarihte, son zamanlara kadar bilinen en büyük kentlerin
nüfusundan daha fazla nüfusa -500.000 kişiden fazla- sahip olan 250 civarında kent vardır. En
kalabalık nüfuslu kentlerde yaklaşık 14 milyon kişi yaşamaktadır [Giddens, 2005]. 20 yıl içerisinde
Logos 2-7’den 12-15 milyona kadar, İstanbul 6’dan 12’ye kadar büyümüştür. Çin daha da şaşırtıcı bir
şekilde büyümeye hazırlanıyor [Koolhaas ve Mau, 1995]. Bugün bakıldığında dünya nüfusunun yarısı
kentlerde yaşamaktadır. 2050 yılına gelindiğinde bu oranın yüzde yetmişe ulaşacak olması “kentsel”
olarak nitelenen alanların insanların büyük çoğunluğunun yaşadığı yerler olacağı anlamına
gelmektedir. Bu durum kent ve kentsel mekânlar üzerine daha önemle düşünülmesi gerekliliğini
ortaya koymaktadır [Birsel, 2010].
8
tarımla uğraşan nüfustan, yönetim, ticaret ve imalatta yoğunlaşmış nüfusa
geçiş olarak değerlendirmektedirler [Tatlıdil, 1998]. Kıray’a göre, medeniyet
tarihinin incelenmesi aslında kentlerin tarihinin incelenmesidir [Kıray, 1982b].
Tolan, patriyarkal toplulukların akrabalık ilişkilerinin yerine, siyasal nitelikte
sosyal kontrol ve statüye dayanan hukukun yerine sözleşmeye dayanan bir
hukuk düzeninin yer aldığı biçimi kentleşme1 olarak tanımlamaktadır [Tolan,
1978].
İsbir için kent; insan ilişkileri açısından sadece belirli nüfusa sahip
toplumlarda karşılanması mümkün olan fiziksel, ekonomik, sosyal ve kültürel
taleplerin belirli düzeylerde karşılandığı, her ülkenin kendi yapısal ve işlevsel
özelliklerine göre ölçütlerini belirlediği yerleşme alanlarıdır [İsbir, 1991].
Kent; ekonomik gelişmeler, sanayileşme, siyasal değişimler, yeni değerler ve
tutumlar, özgürlükler, işlevsel farklılaşma, kültürel çeşitlilik, kozmopoliteşme,
teknolojik gelişmeler gibi farklı parametreleri içeren bir olgudur [Hatt ve ark.,
2002]. Bu nedenle, farklı bileşenlerin oluşturduğu kent olgusu, anlamının ve
işlevlerinin tarihin hemen her döneminde değişikliğe uğradığı dinamik bir
kavramdır. Özellikle sanayi devrimi ile birlikte kent 2 ve kentsel mekânların
biçim
ve
işlevlerinin
değişmesi
kent
kavramının
içeriğini
bütünüyle
değiştirmiştir. Artık kentler farklı ölçülerde özerk ve kendi kendini yöneten
kurumsal birlikler biçimine dönüşmüştür [Weber, 2003].
Her tanım, kente ilişkin gerçekliğin belli bir kısmına işaret etmektedir [Keleş,
1998; Kıray, 1998; Özer, 1997; Wirth, 2002]. Yapısal-işlevsel yaklaşımın
bakış açısı içinde geniş bir kent tanımlamasına gidilirse kent; belli bir
1
Bu tanımda kentleşme “kent” anlamında kullanılmıştır. Kentleşme dar anlamda kentlerin sayısının
ve kent nüfusunun artması anlamına gelmektedir. Kentleşme zaman içinde meydana gelen bir
değişim ve devinimdir [Keleş, 1983]. Kısaca, kentleşme zaman içindeki bir değişmeyi, bir süreci
anlatan devingen bir özellik taşımaktadır. Kentleşmenin her dönemi, farklı zaman ve mekân ufukları
olan ve farklı güçler arasında güç dengesini yansıtan ayrı bir sosyo-mekânsal katman yaratır.
Kentleşme basitçe katılaşmış bir birimler toplamı değil, her şeyden önce bir süreçtir [Şengül, 2009].
2
Wirth, endüstrileşme ile birlikte kentsel hayatta üç temel faktörün belirleyici olduğunu ileri
sürmüştür. Bunlar; büyüklük, yoğunluk ve heterojenliktir [Slattery, 2007].
9
coğrafya içinde, yoğun nüfusa sahip, belirlenmiş sınırları içinde siyasi ve idari
yönetimi mevcut olan, çok sayıda bina ve ulaşımı mümkün kılan yolları
bulunan, iş bölümü ve mesleki çeşitliliğe sahip demografik özellikler içeren,
ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerin olduğu alandır denilebilir.
Bir kentin yapısını, içinde bulunduğu coğrafya, nüfusun sayısal büyüklüğü,
siyasi
ve
idari
örgütlenmesi,
binalarının
ve
yollarının
kapasitesi
oluşturmaktadır. Kentin işlevlerini meydana getiren süreçler ise; nüfusun
cinsiyet, yaş, eğitim, meslek, gelir, yaşam düzeyi gibi özelliklerin yanı sıra
sosyo-kültürel
ve
sosyo-ekonomik
faktörlerin,
ilişkilerin
özelliklerini
içermektedir.
Kentler yapısal ve/veya işlevsel farklılaşma ve çeşitlenme yolu ile birbirlerine
benzeşirler ya da farklılaşırlar. Kent kimliği; temelde kenti farklılaştırmaya
yardımcı olan ve böylece diğerlerinden ayırt edilmesini sağlayan nitelikler,
kente özgü olan unsurlar olarak tanımlandığında [Lynch ve Rodwin,1958],
kentlerdeki yapısal ve işlevsel farklılaşmaların kentin kimliğini oluşturduğu
söylenebilir. Başka bir değişle bu farklılaşmalar yoluyla oluşan kimlik, kenti
diğer kentlerden ayırarak bir varlık olarak kabul edilmesine yardımcı olur. Bu
durum o kentin tekliğini ve tekilliğini ifade eder [Lynch, 1965].
Siyasi ve idari yapılanmadan kaynaklı olan yapısal benzeşmeler (devletin
örgütsel yapılanmasını içerdiğinden) bir tarafa bırakılırsa, coğrafyasal
özellikler (İstanbul’da boğaz olması, Amasya’da nehrin kenti ikiye bölmesi),
sanayinin yoğun olarak bulunması (Adapazarı, Sakarya), tarım ağırlıklı
sanayinin (Adana) ya da teknolojinin küçük işletmelerde yoğunlaştığı (Konya)
kentler, turizm odaklı –sanat, kültür, tabiat- (Antalya, Muğla) kentler,
üniversite kentleri (Eskişehir) gibi sıralanacak başka faktörlerle birleşen
yapılar (mimarileri, büyüklükleri, kullanıldığı alanlar), yollar (genişlikleri,
uzunlukları, kullanılan malzemesi gibi) oranın kendine ait kimliğinin olup
olmadığına işaret ettiği söylenebilir.
10
Kent/kentler, nüfusun geleneksel mesleklerde (esnaf, zanaata dayalı iş
kolları), teknoloji ağırlıklı hizmet sektörlerinde ve endüstriyel üretimde
yoğunlaşmasıyla işlevlerine göre ayırt edilebilir. Ya da sosyo-demografik ve
sosyo-kültürel
gelişme
(eğitim
olanaklarının
çeşitlenerek
artması
ve
niteliklerinin yükselmesi, mesleki çeşitlilik ve iş bölümünün çoğalması,
kültürel ilişki ve faaliyetlerin çeşitlenmesi ve nitelikli olması) mekân olarak
kent yaşantısını belirleyebildiği gibi, kentin çeşitli mekânlarındaki yaşantısı
olarak da işlevsel değerlendirilme yapılabilir.
Bu çalışma için bir kent tanımlaması yapılacak olursa; kent, mekânların yapı
ve işlevleriyle birbirlerine karşılıklı bağımlı, farklılaşmış birimlerin oluşturduğu
bütünsel sistemdir.
2.2. Mekân: Yaşayan Yer
Mekân, koordinatlarla belirlenen iki ya da üç boyut içerisinde tanımlanan bir
kavramdır. Ancak mekân, belli koordinatlara sahip doğrusal yönelmelerin,
ölçülebilir ve hesaplanabilir özelliklerinin yanı sıra, yaşanan bir yer olma
özelliğiyle birlikte bütüncül olarak açıklanabilir [Aydınlı, 2004].
Cassirer mekân hakkında genel bir görüş geliştirmiş ve buna göre üç temel
mekân deneyimi kategorisi tanımlamıştır. İlki genetik olarak aktarılıyormuş
gibi görünen, yani biyolojik olarak belirlenen mekânsal deneyimle ilgili olan
“organik mekân”dır. İkincisi, her türlü duyu deneyiminin -görme, dokunma,
duyma ve hareket- nörolojik senteziyle ilgili olan “algısal mekân”dır. Cassirer
üçüncü mekânsal deneyimi ise soyut olarak tanımlamış ve “simgesel mekân”
olarak adlandırmıştır. Burada, mekânsal boyutları olmayan simgesel
betimlemeler yoluyla mekân, dolaylı olarak yaşanmaktadır [Harvey, 2009].
11
Vidler’e göre ise mekân, mimari formun özellikleri arasında en zor
kavranandır 1 . Strüktür, işlev ve kompozisyon her zaman elle tutulabilir
olmasalar da, fiziksel betimleme, çizim veya üç boyutlu modelleme gibi
yöntemlerden biriyle anlatılabilirler. Ancak mekânı dönüştüren sosyal,
düşünsel ve algısal faktörler göz önüne alındığında mekânın bu yöntemlerle
tam olarak açıklanamayacağı bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında bir yapı ya
da kent mekânı tek başına fiziksel olarak betimlenemez [Vidler,1998].
Mekân bir yapı ya da yapılar toplamı olmanın dışında özelliklere sahiptir.
Mekân olgusu fiziksel gerçekliğinin yanı sıra birçok karmaşık durum
barındırır. İçinde yaşanılan, üretimin, tüketimin, sosyal ilişkilerin bağlamı
olmasının yanında etkileşim süreçlerinin oluştuğu, ortaya çıktığı yerdir.
Mekân fiziksel gerçekliğinin yanı sıra toplumsal olayların içinde geçtiği sosyal
bir olgudur [Yırtıcı, 2005]. Bu bağlamda mekân, fiziksel özelliğinin yanı sıra
soyut ilişkilerin anlatıldığı n-boyutlu soyut mekân2 olarak da değerlendirilebilir
[Şenyapılı, 1978]. Soyut mekânlar, elemanlar arasındaki ilişkilerin yapılaştığı
mekânlar olarak, fiziksel mekânın açıklanmasına ve kent ile bağlantısının
kurulmasına aracılık ederler.
“Modern zamanlar”a 3 gelindiğinde, mekân kendine özgü kapsayıcı anlama
sahiptir. Mekân yaşam pratiklerinde insanı kuşatan/teslim alan özelliğe sahip
olmasına karşın 4 , özgün olarak imal edilen değil, seri üretime dönüşmüş
olarak ortaya çıkmaktadır [Nalbantoğlu,2008]. Değişen koşullara bağlı olarak
1
Ne zaman mekân, ne zaman yer ne zaman da mekânsallık oluşur. Mekân bir yapı mıdır? Yoksa
zamanla mı ortaya çıkar? Ya da yapı ve zaman etkileşimiyle midir? Fiziksel, sosyal, ekonomik,
düşünsel, tinsel, algısal gibi faktörlerin hepsi midir?
2
Soyut mekân, sosyal ilişkilerin yer aldığı sosyal mekâna işaret etmektedir.
3
Geleneksel toplumun modernleşmesi ile ortaya çıkan değişmeler bu çalışmanın kapsamı dışında
tutulmuştur. Ancak bir fikir vermesi için Tekeli’nin bakış açısına bakılabilir. O’na göre gelenekselden
modernliğe geçince toplumda yaşanan değişmeler dört boyutta toplanabilir:1- Ekonomik 2- Bilgi,
ahlak ve sanat 3-Geleneksel toplum bağlarından kopma 4-kurumsal boyut [Tekeli, 2009d].
4
Mekân grup bireylerinin etkinliklerini düzenlemenin en temel yollarından biridir. Maddi oluşumlar
kadar, insanın yeryüzündeki davranışlarını yöneten gizil içsel ilişkileri de içermektedir. Mekânlar,
sabit durum modellerinin bir şekli olarak karakteristik şekillerde gruplanmaktan başka, kültürce
belirlenen şekillerde de içsel olarak (sociofugal-toplumkaç, sociopetal-toplumcul) bölünmektedir
[Hall, 1985]. Bu bağlamda kayıp mekânlar toplumkaç alanlar olarak da değerlendirilebilir.
12
mekân; yeniden tanımlanmakta, örgütlenmekte, gerektiğinde tümden yok
edilerek yerine yeni ilişkilerin yer alabileceği ortamlar yaratılmaktadır [Yırtıcı
ve Uluoğlu, 2004].
Mekân
barınma
gereksinimlerinin
dışında,
içinde
konumlandığımız,
yaşadığımız sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik çevrenin izlerini taşıyan,
insana
bağlı
bir
gerçeklik
olarak
varlık
kazanırken,
sosyal
tarihin
izdüşümlerinin bulunduğu, kısaca fiziksel yapılanmanın gerçekleştiği ve
toplumsal olayların yaşandığı yerdir. İkisi arasındaki etkileşim, mekânın
sürekliliğini devam ettirdiği sürece işaret eder. Bu bağlamda mekânın
açıklanması, yalnızca fiziksel yapının analiziyle ile sınırlı tutulamaz. Mekânın
açıklanması; sosyal ilişkilerle ortaya çıkan anlam çeşitliliklerinin ve bunların
mekânı etkileme, değiştirme ve çeşitlendirme sürecinin de analiziyle
mümkündür. Bu bakış açısıyla mekânın, toplumların kurmuş oldukları
yapıların ve ilişkilerin belirleyeni değil bir ürünü olduğu söylenebilir [Işık,
1994].
Simmel’e göre toplum kendisine özgü mekânları üretir. Simmel bir mekâna
anlam kazandıran toplumsal etkileşimlerdeki mekânsal biçimlerin temel
niteliklerini çözümlemeye çalışmıştır. Bu çözümlemeler ışığında toplumsal bir
pratik olarak tanımladığı mekânın, toplumsal örgütlenmenin mekândan
koparılması nedeniyle giderek önemini yitirdiğini ifade etmiştir. “Mekânsal
temsiliyetler toplumsal örgütlenmenin egemen örüntülerini yansıtmaktadır”
diyen Durkheim
1
da mekânın, başat toplumsal örgütlenmeye göre
belirlendiğini ileri sürmüştür [Urry, 1999]. Örneğin toplumda ekonomi
belirleyici ise, mekânların yapı ve işlevleri ekonomiye göre belirlenir. Böylece
1
Durkheim (15 Nisan 1858, Epinal - 15 Kasım 1917, Paris); Fransız sosyolog, sosyolojinin
kurucularından sayılmaktadır. Modern sosyolojideki temel perspektiflerden birinin, yapısal
işlevselciliğin kurulmasına katkıda bulunmuştur. 1906 yılında Sorbonne Eğitimbilim Profesörlüğüne
getirilmiştir. [Slattery, 2007; Kızılçelik, 1992].
13
mekân ve mekânlar arası ilişkiler kentsel bütünsel sistemi
1
meydana
getirerek, sistemin ve öğelerinin dengede kalmasını sağlar.
Kent ve mekân etkileşim süreci içinde, iç ve/veya dış dinamiklerin etkisiyle
dengede kalarak yapı ve işlevlerinde meydana gelen değişimler yolu ile yeni
durumlara evrilir. Değişim sürecinde, süreci engelleyici problemlerin ortaya
çıkması sistemi anomiye sürükleyerek, sistemde bozulmalara sebep olur.
Sistem2 geçici süreyle problematik olacağı gibi, geribesleme mekanizmalarını
kullanamayarak entropiye düşebilir.
Mekân, içinde bulunduğu kentle birlikte tanımlandığında, sadece kentin
mekân üstündeki etkisi değil aynı zamanda mekânın da kent üstündeki
etkisini içerir. Mimari açıdan kent, genellikle kent planlama sorunları, mekân
ise, bina ve bina yapım süreci içinde ele alına gelse de, sosyal değişme
sürecinde ortaya çıkan problemlere ilişkin mimari çözüm arayışları3, bu iki
olgunun
ele
alınma
biçimlerinde
farklı
ögeleri
de
dikkate
almaya
yöneltmektedir.
1
Sistem parçaların toplamından daha fazlasını içerir. Mekânların toplamı kenti meydana getirmez,
aralarındaki ilişkilerle sistem oluşur. Bu N+1 kuralı olarak da literatürde yer alır.
2 Sistem yaklaşımında, sistemin işleyişinde yer alan geribesleme ve entropi kavramları, sonraki alt
bölümde kavramsal olarak açıklanacaktır.
3
“Çağdaş Kenti” anlamak/tanımlamak açısından tartışmalara farklı bir bakış açısı getiren Rem
Kololhaas bu noktada faydalı bir başlangıç noktası sunmaktadır. Koolhaas demografik nüfus artışının
gittikçe yükselen oranı, çağdaş politikalar, ekonomi ve teknolojinin hızla gelişmesine bağlı
metropolitan dinamiklerin istikrarsızlıklarına/ belirsizliklerine dikkat çeker ve kente mimarlık
aracılığıyla katı, belirleyici ve sabit bir program dayatılamayacağını savunmaktadır. Bununla birlikte
Koolhaas gerici tarihselliği de ticari popülizmi de reddeder. Onun önerisinde “çağdaş kentleşme”; ne
“bağlamsal-gelenekçi”, ne de “kentsel yenileme-modern” olacaktır [Nesbitt,1996]. Rem Koolhaas’ın
teorisi, çağdaş kentin yeni tanımı ile doğrudan ilişkili mimari unsurları, ilkeleri ve süreçleri anlamayı
ve yeniden tanımlamayı amaçlamaktadır.
14
Mimari açıdan mekân; içinde yayılan maddi kütleyi aşan bir varlık olarak 1, bir
yandan maddesel, diğer yandan tinsel/kültürel bir varlıktır. Bütün bunlardan
hareket ederek denilebilir ki; Mekân eylem bağlantısına göre nesnel olarak
oluşan, insanın içinde konumlandığı ve yaşanmışlıkların izlerini de taşıyan
yerdir.
2.3.Mekândan Kayıp Mekâna
Mekân (sosyal) objelerin birbirlerine göre konumlanışı sonucunda ortaya
çıkıyorsa, bu oluşumun anlaşılması bu objeler ve objeler arasındaki ilişkinin
açıklanmasıyla mümkündür. Bu bağlamda mekânsal farklılaşmaların, sosyal
objelerin farklılaşması tarafından yaratıldığı ileri sürülebilir. Buradan hareket
edersek, mekânın, sosyal ilişkilerin farklı ve eşitsiz gelişmesi sonucunda
yaratılmakta olduğu söylenebilir. Bu durum karşımıza mekânsal farklılaşma
olarak çıkmaktadır [Şengül, 2009].
Bölgesel farklılıklar, barındırdığı çeşitlilikler, zamana karşı direnme (değişme)
gibi özellikler ile birleşen sosyal ilişkiler mekânsal farklılaşmada belirleyici
faktör olarak değerlendirildiğinde; kenti bir sistem olarak, mekânı da bir
yandan kendi içinde bir sistem diğer yandan da kentin bir alt sistemi olarak
1
“Mekânın ontolojik statüsü ve bu çerçevede sosyal süreçlerin mekânla etkileşimine ilişkin olarak, üç
temel yaklaşımdan söz etmek mümkündür. Bu yaklaşımlardan ilki mekânla sosyal nesneler arasındaki
etkileşimi dışsal bir ilişki olarak gören anlayıştır. Bu anlayışa göre, mekân ve sosyal ilişkiler birbirinden
bağımsız oluşlardır. Mekân sosyal olguların gerçekleştiği bir sahnedir. Nesneler mekânın içinde yer
alırlar. “Görece mekân anlayışı” mutlak mekân yaklaşımı”na bir tepki olarak ortaya çıkmıştır ve
mekânın sosyal olandan bağımsız olamayacağını, tersine, (sosyal) birimlerin birbirine göre
konumlanışlarının mekânı oluşturduğunu savunur. Bu anlayış, “mutlak mekân anlayışı”na göre daha
sağlıklı bir başlangıç noktası sağlamakla birlikte, sonuçta mekânı kendisini oluşturan sosyal birimlere
indirgenmekte, yani mekânı sosyal olanın içinde eritip etkisizleştirmektedir. “İlişkisel yaklaşım” olarak
adlandırılan üçüncü bakış açısı, mekân ve özelde “yerellik” kavramlarını anlayabilmek açısından daha
sağlıklı bir çerçeve sunmaktadır. Sosyal olgularla mekânın ilişkisini diyalektik biçimde gören bu
anlayışın öncülüğünü ilişkiyi realist bir perspektiften irdeleyenler yapmışlardır. “İlişkisel yaklaşım”,
mekânı sosyal birimler arası ilişki olarak kavramakla birlikte, bir kez bu ilişki ortaya çıktığında,
kendisini oluşturan nesneler üzerinde de etki yaratabilmektedir. “Realist bilgi kuramına” göre, sadece
belli bir nedensel güce sahip nesneler bir süreci başlatıp değişime yol açabilirler. Bu anlamda, mutlak
mekân anlayışının tersine, mekân, bir nesne olmadığı için, kendisi nedensel bir güce sahip olamaz ve
süreci başlatamaz. Ancak sosyal olan etkisiyle bir süreç başladığında, mekân bu süreç üzerinde kazayi
bir etki ve sosyal süreçlerin sonuçlarına etkileyebilecek bir fark yaratabilecektir”. [Şengül, 2009].
15
ele almak kayıp mekân(lar)ı açıklamada etkin bir model olarak ortaya
çıkmaktadır.
Sanayi devriminin bir sonucu olarak ortaya çıkan kentlerin hızlı ve kontrolsüz
bir şekilde büyümesi, sanayileşmenin getirdiği olanaklar ve çekim gücü1 ile
birleşince kentleşme sürecinde giderek artan büyümenin [Trancik, 1986] yanı
sıra çeşitli sorunları da beraberinde getirmektedir. Artık kentler sadece
büyüme değil, endüstrileşmenin kentlerde bu süreç içerisinde yarattığı
sorunlarla da yüzleşmek zorunda kalmaktadır. Bu bağlamda kayıp mekân,
endüstrileşme sürecinin yarattığı bir sorun olarak da görülmektedir.
Kayıp mekân endüstrileşmenin yanı sıra kentleşme süreci ile de ortaya
çıkmaktadır. Ancak kayıp mekân(lar) kentsel mekânlarda gözlenen değişim
ve dönüşüm süreçlerinin bir sonucu olarak meydana gelirken2, diğer taraftan
kentleşme ve kent mekânın oluşum sürecini de etkileyen bir faktör olarak
kabul edilebilir3
Kentleşmenin yarattığı sorun olarak değerlendirildiğinde kayıp mekân,
Morgan Pasco için, yalnızca boş ya da ölü alanlar değil daha çok bağlantısız,
kopuk mekândır. Dahası kayıp mekân sadece mekansallıkla ilgili bir sorun
1
Kentlerin büyümesinde doğal nüfus artışından ziyade, göçlerin etkisi daha büyüktür. Köylerin iticiliği
ve kentlerin sunduğu imkânlardan dolayı ortaya çıkan çekicilik, kentin büyüme hızına etki etmektedir
[Kıray, 1982a; Akkayan, 1979; Şenyapılı,1981; Keleş,1984; Tatlıdil, 1989].
2
Kent, kentsel mekân ve kayıp mekâna ilişkin değişim ve dönüşümün Marksist anlayışla incelenmesi,
bu olgulara ilişkin gerçekliğin diğer yüzünü meydana getirdiğinden kısaca değinmek gerekirse,
Marksist anlayışa göre, farklı sınıf, grup ve bireylerin farklı amaç ve çıkarlarının ortaya çıkardığı çelişki
ve mücadeleler sosyo-mekânsal değişmenin maddi temelini oluşturur. Kayıp mekânın ortaya çıktığı
koşullar (kentsel çelişki), kentsel mekânın dönüşümü ve değişime ilişkin olarak, üç temel öğe merkezi
konumdadır: toplumsal sınıflar, sermaye birikim süreci ve devlet. Sermaye, sınıf ve devlet merkezli
yaklaşımların kentsel çalışmalar alanındaki uzantıları oldukça belirgindir. Sermaye mantığı görüşünü
Harvey; sınıf (toplumsal hareket) temelli bakış açısını Castells’in çalışmalarına ve devlet-merkezli
görüşü Pahl’ın çalışmalarını referansla verile gelir [Şengül, 2009] (kentsel mekânın yapısındaki
değişiklikleri farklı bakış açılarını merkeze oturtarak temellendiren bu çalışmalar “kayıp mekânın
oluşum süreçleri ve dinamikleri” hakkında bir dayanak noktası oluşturduğu düşünülerek - diğer
çalışmalar göz ardı edilmeksizin- seçilmiştir).
3
Yapı ve işlevler arasında karşılıklı etkileşim nedeniyle, birbirlerini dönüştürücü etkiler göstererek,
değişimin iç dinamiklerini meydana getirirler.
16
değil aynı zamanda bir kimlik sorunudur. Bu açıdan bakıldığında kayıp
mekân kendi başına var olmak için yeterli kimliğe sahip olmayan mekândır.
Bu nedenle kayıp mekân kopukluk ve kimliksizleşme aracılığıyla kentteki girift
ilişkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Peter Gabrijelcic kayıp mekânı çağdaş kentin ne olduğu sorusuyla birlikte ele
almaktadır. Çağdaş kent unsurları hem dinamik hem de karmaşıktır. Bu
nedenle gelişme ve çürüme/yıpranma aynı anda meydana gelmektedir. Canlı
kentler çürümüş/yıpranmış boşlukları hızla yeni içeriklerle doldururlar. Ancak
çürümüş/yıpranmış boşlukların yol açtığı hasar çok büyük ise kent
mekânında program boşlukları ortaya çıkmaktadır. Bu boşluklar sembolik bir
imge olarak kentin kör noktalarıdır. Böylece bu alanlar kentlerin kayıp
mekânları haline gelirler. Peter Gabrijelcic’e göre çağdaş kentlerdeki kayıp
mekân oluşumlarının en önemli sebebi kentleşme sürecinde yapılan
(kamusal-özel alanların kentin gelişim eksenleri ve ulaştırma altyapısına
bağlanmasıyla
oluşturulan)
iddialı
ve
karmaşık
programların
başarısızlıklarıdır.
Pieter Brossens ise çağdaş kenti karmaşık ilişkilerin bütünü olarak
tanımlamaktadır.
Kütle
ve
boşluklar
bu
dolaşmış
ilişkilerin
fiziksel
sonuçlarıdır. Bu karmaşa, kent sakinleri tarafından kullanılan/hırpalanan,
geçmiş/tarih ve zaman tarafından belirlenen yapılar ve malzemeler ile
şekillenmektedir. Kayıp mekân da bu sürtüşmelerin maddileşmesidir. Kayıp
mekân kimliği olmayan fakat bulunabilecek birçok niteliği olan boşluktur 1 .
Pieter Brossens çağdaş kentlerdeki kayıp mekân oluşumunun ana sebebinin
kentleşme sürecinde ortaya çıkan yeni çekirdek ve çevresiyle etkileşimi
arasındaki kopukluk olduğunu ileri sürmektedir.
1
Kentte meydana gelen boşluklar her zaman olumsuzluk olarak değerlendirilmez. Kentsel yenileme
uygulamalarına olanak sağlar [Özden ve ark, 2010]. Örneğin Jacobs’a göre bu alanlar kurtarma
projeleri aracılığı ile kentlerde zamanın koşullarını da dikkate alan yenileşmelere ve yeni ihtiyaçlara
göre yapılacak düzenlemelere fırsat sağlar [Jacobs, 2011].
17
Giorgio Gasco
1
için kayıp mekân, kentleşme sürecinde ortaya çıkan
kullanılmayan, kaçınılan ancak boş olmayan alan demektir. O’na göre kayıp
mekân işaretler, izler parçalar/kırıntılarla dolu olan yerdir. Bu yer(ler) yeniden
tasarlanması ve geleceğe ilişkin senaryolar çerçevesinde ele alınması
gereken alanlar olarak, mimar/mimari için fırsatlar yaratan boşluğun sihirli
gücü anlamında düşünülmelidir. Bir başka anlatımla kayıp mekân, yeni yollar
düşündüren ya da açığa vuran yer olarak değerlendirilmelidir.
Trancik’e göre de kayıp mekânlar gelişim için fırsatlara dönüştürülerek geri
kazanılması gereken mekânlardır. Doldurma ve geri dönüşüm kentin tarihi
dokusunun içine böyle artık alanları dâhil edebilir [Trancik, 1986].
Modern kent, değişen çıkarlara bağlı olarak farklılaşmış alanlara sahip bir
sistemdir. Bu farklılaşmalar farklı yapıların ve işlevlerin uzmanlaştığı, kent
içinde kentin devamlılığına katkıda bulunan varlıklar olarak bulunurlar. Mekân
sadece mekân olarak değil,
artık kent mekânı olarak, bu farklılaşmalara
sahne ve konu olurken, sosyal güçler (iç/dış dinamikler), bilinçli ya da
bilinçsiz bir biçimde mekânı dönüştürürler [Şengül, 2009]. Kentsel mekânda
çeşitli nedenlerle meydana gelen değişimler ve dönüşümler mekânın
yapısında, işlevinde ve toplumsal anlamında temel değişikliklere neden
olmaktadırlar2. Dolayısıyla mekânın kullanımı, kullanılabilirliği ve anlamı da
değişime uğramaktadır.
Mekânın işlevsel özelliği farklı bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde,
işlevlerinin her zaman açık (manifest) işlev olmadığı kapalı (latent) işlev(lere)3
de sahip olduğunu gözlemlenebilir [Kongar, 1981; Kızılçelik, 1992a]. Sistemin
1
Morgan Pasco, Peter Gabrijelcic, Pieter Brossens, Giorgio Gasco Gazi Üniversitesi kış okullarında
atölye yürütücülüğü yapmışlardır. Kayıp mekân kavramı için yaptıkları tanımlamalar, 2007 kış okulu
boyunca yapılan sunumlar ve röportajlar derlenerek yazılmıştır.
2
Ağır bombardıman sonrası yeniden kurulan Rotterdam kenti, modern kasaba görünümünden
uzaklaşırken, Valencia kenti de eski ve yeninin uyumsuzluklarının yer aldığı hem yapısal hem de
işlevsel değişimlerin izlerini taşırlar [Timuçin, 2004].
3
Örneğin acıkan kişi yemek yerken açık işlev (karnını doyurma) söz konusu iken yaptığı tercihler
kapalı işleve işaret eder.
18
değişme ve bütünleşmesinde, kayıp mekânın kapalı işlevlerinin açıklanması
açık işleve nazaran daha açıklayıcıdır.
Roger Trancik, kentsel bir sorun olarak gördüğü “kayıp mekân” kavramını ilk
kez “Finding Lost Space” adlı kitabında; yeniden tasarlanmaya ihtiyaç duyan
ve unsurlarını tutarlı bir şekilde birleştirmekte başarısız olan, katı bir sınırı
olmayan artık kent parçaları olarak, diğer bir adıyla karşıt(anti) mekânlar
olarak ortaya koymuştur. Onlar birçok nedenle terkedilmiş ve asla yeniden
geliştirilmemiş kent kalıntıları, karmaşa alanlarıdır [Trancik, 1986].
Kent içinde etkin kullanılmayan ve/veya erişilebilirliği kısıtlı mekânlar da kayıp
mekân olarak tanımlanabilir. Kenti fiziksel ve/veya sosyal açıdan bölen hatta
parçalayan mekânlar, örneğin karayolu veya demiryolu ağları, otoparklar
veya birbirinden kopuk çalışan kentsel sistemler; büyük, izole ve kendi içine
kapalı konut/çalışma bölgeleri ve/veya kent içinde kalmış kullanılmayan veya
terk edilmiş sanayi alanları kayıp mekânlar olarak kabul edilebilir.
2.3.1 Roger Trancik1: Kayıp Mekân (Lost Space)
Trancik’ in “kayıp mekân” tanımlaması kullanımlarını yitiren, kullanıcılarına
olumlu katkı sağlamayan ve çevrelerini de sorunlu alanlar olarak dönüşmeye
sevk eden, tercih edilmeyen, terk edilmiş mekânların yitirdikleri “toplumsal
anlam” ve “kullanım değerlerine/ işlevselliğine2” ilişkindir.
1
Kentsel tasarımcı ve peyzaj mimarı olan Roger Trancik, kentsel mekân, çevresel planlama ve
mekânsal tasarım kuramı ve çözümlemesi konularında söylem üretmektedir. Açık mekânların
tasarlanmamış olması, sokağın ölümü, kentsel ölçeğin yitmesi gibi sorunsallara, Roger Trancik’in
1986’da yayınlanan “Finding Lost Space” adlı kitabındaki söylemi yoluyla yanıt bulmak olanaklı
görülmektedir. Roger Trancik 1970’den 1982’ye kadar Harvard Üniversitesi kentsel tasarım
bölümünde profesörlük yapmış, 1982 yılında Cornell Üniversitesine geçmiş ve halen burada
bulunmaktadır.
2
Kent mekânına yönelik olarak birbiriyle çelişen iki tür bakıştan söz edilebilir. İlki kent mekânını bir
yaşam mekânı olarak tanımlayan ve bu anlamda da kenti kullanım değeri etrafında kavrayan
anlayıştır. İkincisi ise, kenti sermaye birikiminin ve rant sağlamanın bir aracı olarak görerek, kent
mekânını değişim değeri etrafında algılar. İlk bakış açısı için, kent somut bir yaşam mekânı iken;
ikincisi için, alınıp satılan soyut bir mekândır [Şengül, 2009].
19
Trancik bu nitelikteki kentsel mekânları çağdaş kent ve yaşantı sorunu olarak
tanımlamış; baskın bir mekânsal tipoloji olarak kayıp mekân kavramının
anlaşılmasının, çağdaş kentsel mekân pratiğinde oldukça önemli olduğunu
vurgulayarak üzerine düşünülmesi gerekliliğini ortaya koymuştur [Trancik,
1986].
Trancik kayıp mekân, tam olarak nedir ve hangi ayırt edici özelliklere
açıklanabilir? Olumlu kentsel mekândan ya da “bulunmuş” mekândan nasıl
bir farklılık gösterir? Soruları ile kayıp mekânı tanımlamaya yönelir. O’na göre
kayıp mekân, kentteki yaya akışından uzak, kullanılmayan alanlar ya da
gökdelenlerin zeminlerindeki terk edilmiş, yapılandırılmamış peyzajdır. Kayıp
mekânlar hemen her Amerikan kentinin kent merkezini çevreleyen ve ticari
alanla konut alanı arasındaki bağlantıyı koparan otopark alanlarıdır. Onlar hiç
kimsenin kullanmak şöyle dursun sürdürülmesini, korunmasını düşünmediği
otoyol kenarı boyunca uzanan “hiç kimsenin alanları”dır.
Kayıp mekânlar terk edilmiş kıyı kenarları, tren istasyonları, boşaltılmış askeri
alanlar
ve
daha
kolay
ulaşım
ve
belki
de
daha
az
vergi
için
dışarıya/banliyölere taşınmış endüstriyel tesisler/alanlardır. Aynı zamanda
amaçlarına hizmet etmemelerinden ötürü yeniden inşa edilmesi gereken
marjinal konut projeleri ve kötüleşmiş park alanlarıdır. Kent merkezinde
işlevini yitiren mekânlar (sanayi, depolama, geleneksel küçük ve toptan
ticaret
vb.)
ile
bunları
çevreleyen
semtlerin
bir
planlamaya
göre
oluşturulmamış konut alanları, düzensiz depo alanları ve örgütsüz küçük
üretim
alanlarına
dönüşen
kesimler
de
“kayıp
mekân”
olarak
tanımlanabilmektedirler [Otaner ve Keskin, 2005].
Trancik her modern kentin merkezinde kayıp alanların olduğunu dikkat
çekmektedir. Ellili ve altmışlı yıllardaki banliyö hareketinin endüstriyi ve
insanları kentin çeperine çekmesiyle, daha önce canlı ve yaşayan kent
merkezleri
canlılığını
yitirmeye
başlamış;
geçtiğimiz
yıllar
içerisinde
20
ekonomik,
endüstriyel
ve
istihdam
modellerinin
radikal
bir
şekilde
değişmesiyle de kayıp mekân sorunu daha da derinleşmiştir [Trancik, 1986].
Trancik kayıp mekânların oluşumuna neden olan gelişmeleri;

Otomobile olan bağımlılığın artması,

Modern mimari akımların kamusal alan/ açık alan anlayışları,

Kentsel
yenileme
döneminin
bölgeleme
ve
arazi
kullanım
politikalarının yol açtığı kent bölünmesi,

Çağdaş kurumlar (kamu ve özel) tarafından kamusal kentsel çevre
sorumluluğunu üstlenmekteki isteksizlik. (Bireysel çıkarların kamusal
yararların önüne geçmiş olması),

Kent
merkezindeki
mekân
kullanımının
değişmesi
olarak
sıralamaktadır [Trancik, 1986].
Bu nedenlere kısaca değinmek gerekirse; Trancik Amerikan yaşam tarzında
derinden kökleşmesi nedeniyle “otomobile olan bağımlılık durumu” tüm bu
faktörler içerisinde başa çıkması en zor olanı olarak tanımlar. Kentler,
otomobil kullanımına göre şekillenmiş; bu durum otoyolların, caddelerin ve
otopark alanlarının açık mekânların baskın türü olduğu bir kentsel çevreyle
sonuçlanmıştır. Hareketlilik ve iletişim, kültürel anlamının ve insani
amaçlarının çoğunu kaybetmiş olan kamusal alana giderek egemen
olmaktadır. Trancik modern kentlerde kentsel arazinin şaşırtıcı bir yüzdesinin
otomobillerin hareketi ve saklanması/korunması için ayrılmış olduğuna dikkat
çekerek, yapıların sosyal amacı olmayan geniş açık alanlarla(otopark ve
otoyol vb) çevrelenerek yapıların iletişiminin koparıldığını vurgulamaktadır.
Sokaklar artık yaya kullanımı için gerekli kentsel mekânlar değil, sosyal
maliyeti ne olursa olsun en hızlı otomobil bağlantısı olarak işlev görmekte ve
çok amaçlı bir mekân olarak sokak sosyal anlamını yitirmektedir. Hareket ve
otomobil tecridin araçları haline gelmiş, kentsel kamusal hayatın çeşitliliği ve
zenginliği bu yolla azaltmıştır.
21
İkinci neden olarak 1930’lu yıllardan itibaren yaklaşık 1960’lı yıllara kadar
zirvede olan modern mimarlık hareketinin idealleri gösterilmiştir. Trancik
modern hareketi yapıları bağımsız olarak tasarlayan, sokak mekânlarını, kent
meydanlarını, yeşil alanları ve diğer önemli açık alanların önemsemeyen bir
hareket olarak tanımlamakta, geçmişteki kentlerin kentsel tasarımlarındaki
açık alanların insani boyutlarını ve şehircilik prensiplerini terk ettiğini
vurgulamaktadır.
Trancik’in üstünde durduğu üçüncü neden; bölgeleme ve kentsel yenilemedir.
Trancik kent mekânının geleneksel niteliklerinin kaybını 1950’li ve 1960’lı
yıllarda uygulanan imar politikaları ve kentsel yenileme projelerine bağlar ve
bu yaklaşımların, yanlış yönlendirildiklerinde, kentsel çürümenin nedeni
olduğunu söyler. Kentsel yenileme projeleri mekânsal strüktür içerisinde yeri
değiştirilen toplumsal dokuyla nadiren örtüşmekte ve dahası toplum varlığına
anlam veren sosyal ilişkilere yanıt verememektedir. Bölgeleme de ise
genellikle entegre edilen işlevler (çalışma, barınma, ticaret ve dinlenme
alanları) ayrılmakta; homojen, izole ve içe dönük alanlar tasarlanmaktadır.
Trancik uyumlu kullanımların soyut fikirlerinin artık fiziksel ve sosyal çeşitlilik
üretmeyen ve bu yüzden artık gerçekten kentsel olmayan kentsel alanlar
yarattığına dikkat çekerek, mekânsal düzenin sosyal işlevinin öneminin
anlaşılamadığını ifade etmiştir.
Trancik kayıp mekânı oluşturan dördüncü neden olarak kamusal alanın
özelleştirilmesi üzerinde durmuştur. Bir kentin ekonomik refahının kent
merkezlerini güçlendirirken yanı zamanda merkezdeki zemin katlar için
yoğun talep oluşturduğunda dikkat çekerek, kamusal alan tahsisinin ikinci
derecede önemli bir yan ürün haline geldiğini belirtmiştir. Kentteki her mekân
şirketlerin potansiyel “imge” yapıları için yer olarak görülmektedir. Kolektif
mekânın kenti, özel simgelerin kenti haline getirilmiştir. Sokak süreklilikleri;
kötü yerleştirilmiş yapılar, sık sık ihlal edilen yükseklik yönetmelikleri ve
dikkat çekmek için (tiz sesleriyle) yarışan çeşitli malzeme ve cephe stilleri ile
22
parçalanmakta/ bölünmektedir. Bu nedenlerle kent kamusal alan pahasına
şahsi ego için bir gösteri mekânı haline getirilmektedir.
Son neden olarak Trancik kent merkezindeki son yıllarda yaygın olarak
görülen arazi kullanımında gözlenen değişik olarak tanımlamıştır. Sanayinin
taşınması, eskimiş ulaşım tesisleri, terk edilmiş askeri alanlar ve boşalan
ticari ve konut alanları birçok kent merkezinde boş ya da pek az kullanılan
geniş alanlar yaratmıştır [Trancik, 1986].
Trancik’e göre kayıp alanlar kente sosyal, fiziksel ve ekonomik açıdan etki
etmektedirler. Bu unsurlar üst ölçekte birbirlerini tamamlamakta ve hepsi bir
bütün olarak çalıştığında kentsel mekân etkin bir şekilde kullanılmaktadır.
Fiziksel açıdan bakıldığında kayıp alan kentin sürekliliğini kesintiye uğratan
mekândır. Bu durum özellikle karayolları, demiryolu hatları, sahil kenarları ve
kullanılmayan ya da etkin biçimde kullanılmayan ya da büyük ve izole kentsel
mekânlarda geçerlidir. Kayıp mekânlar kentsel yaşama yön ve süreklilik
veren fiziksel bağlantıları koparır, çevre alanlarla olan iletişime izin
vermeyerek mekânsal alanları ayırır. Bu alanlar da genellikle yaya
bağlantıları kopuk ve yürüyüş çoğunlukla bağlantısız ve kafa karıştırıcı bir
deneyimdir [Trancik, 1986]. Bu etkenler, kentin erişilebilirliğini kısıtlamakta ve
kentsel bütünlüğü etkilemektedir.
Kayıp mekânların kentlerdeki sosyal etkisi; geliştirilen kentsel stratejilerin
oluşturduğu
mekânsal
düzenin
sosyal
anlamda
işlevini
yerine
getirememesinden ötürü yaşayan bir sosyal çevrenin oluşturulamaması
olarak tanımlanabilir. Bu nedenle içine kapalı, parçalı gelişen kentsel alanlar
ya da etkin biçimde kullanılmayan, işlevsiz mekânlar sosyal anlamlarını
yitirmekte ve kullanım yoğunluğu sağlanamamaktadır. Bunun sonucunda
alan kayıp mekân kentsel bütündeki kullanım/işlev sürekliliğini kesintiye
uğratmaktadır. Kayıp mekânda kolektif hafıza üretilememekte ve bilgi
paylaşımı gerçekleştirilememektedir. Bu da kentsel yaşamı etkilemektedir.
23
Kayıp mekânın kente bir diğer etkisi ekonomiktir. Kent merkezlerindeki kayıp
mekânlar kullanım yoğunluğu olmadığı için ekonomik olarak kente bir katma
değer kazandırmazlar. Özellikle kent merkezlerindeki terkedilmiş sanayi
bölgeleri, ulaşım tesisleri ve askeri alanlarının kullanım ve değişim değerleri
ve kamusal yarar dikkate alınarak alanlar ekonomik getirisi olan işlevlerle
yenilenebilir ve böylece kent bütününe katılabilirler [Trancik, 1986].
Trancik için önemli olan öncelikle mekânsal süreklilik içerisindeki bu
boşlukları tanımlamak, ardından bu alanları yeni yatırımı üretecek olan
birbirine bağlı açık alan fırsatları ve bir yapı sistemiyle doldurmaktır [Trancik,
1986]. Kayıp mekânın işlevsel/kullanılır hale gelmesi öncelikle bu mekânların
tercih olanağı olan nüfusu çekme kabiliyeti göstermesine bağlıdır. Bir başka
anlatımla kent yaşantısına katılabilecek işlevlere gereksinimi vardır [Jacobs,
2009]. Bunlar sayesinde kentsel kamusal hayatın çeşitliliği ve zenginliği
sağlanabilecektir.
Trancik; yeniden tasarlanmaya ihtiyaç duyan, ölçülebilir sınırları olmayan,
kötü tanımlanmış, unsurlarını tutarlı bir şekilde bağlamakta başarısız olan ve
etkin şekilde kullanılmayan kent parçalarına kayıp mekân demektedir. Öte
yandan kayıp mekân kent içindeki rezerv alanlardır ve kentin yeniden
gelişimi, yaratıcı şekilde doldurulması ve kentteki birçok gizli kaynağı yeniden
keşfetmek için büyük fırsatlar sunmaktadır [Trancik, 1986].
2.3.2 Elizabeth Grosz1: Aradaki Mekân (in-between)
Kayıp mekânı bir potansiyel olarak yorumlayan Trancik’in bu düşüncesini
tamamlayan
ise
Elizabeth
Grosz’u
bahsettiği
“in-between”(aradaki)
kavramıdır. Grosz “aradaki mekândan” tuhaf bir mekân olarak bahseder ve
1
Elizabeth A. Grosz Bergen, Norveç ve Sydney Üniversitelerinde toplumsal cinsiyet çalışmaları ve
mimarlık üzerine dersler vermektedir. Grosz yaygın olarak beden, cinsellik, mekân, zaman ve
materyalizm hakkında çalışmalar yapmaktadır [http://womens-studies.rutgers.edu/faculty/corefaculty/133-elizabeth-grosz].
24
kendisi hiçbir mekâna sahip olmamasına rağmen, diğer mekânlarla ilişki
kuran bir mekân, bir ilişki, bir pozisyon olarak aradakini tartışır. “Aradaki
mekân”ı tüm maddi varlığın koşulu olarak ortaya çıkan garip bir mekân olarak
tanımlayan Grosz; aslında aradaki mekânın Plato’nun Timaeus’da bahsettiği
khöra (choric) mekândan pek farklı olmadığını belirtmektedir
1
. Plato
Yunancada mekân, yer anlamına gelen khöra’yı; “olmanın haznesi, kabı”, bir
yaratım alanı olarak tanımlar [Grosz, 2001].
Plato için kendine özgü maddenin ya da kimliğin eksikliği olan “khöra” (chora)
ideal olanla maddi olanın arasına düşmektedir. Kısaca aradaki mekân iki
durum arasındaki geçiş durumuna atıfta bulunmaktadır. Aradakinin konumu;
içeri ve dışarı, orada ve burada, o taraf ya da bu taraf gibi iki olay veya
çelişen mekânlar arasındaki konuma işaret eder. Aradaki kavramıyla bu
ikilikler arasında, üçüncü bir fiziksel konumun ortaya çıkması tartışılmaktadır.
Son yüzyılda ya da daha kısa bir süre için ayrıcalıklı bir kavram olarak öne
çıkan aradaki (in-between) kavramı, sadece bir kalıntı ve diğer etkileşimlerin
kaçınılmaz sonucundan daha fazla bir şey olarak anlaşılır [Grosz, 2001].
Aradakinin pozisyonu; temel kimlikten, biçimden yoksundur fakat o tüm
kimliklerin, özlerin, maddelerin oluşumuna izin verir, olanak tanır.
Koolhaas çağdaş kent mekânının farklı bir okumasını yaptığı “ Döküntü
uzam”
(Junkspace)
[Koolhaas,
2002]
2
makalesinde
kimlik
eksikliğinin/yokluğunun bu mekânın gücü olarak ifade etmiştir. Bu yokluk her
zaman doldurulmaya, yeniden ele alınmaya tekrar tanımlanmaya ve eldeki
ihtiyaca karşılık yeni kimliği serbest bırakmak için yeniden tasarlamaya
ihtiyaç duyan bir boşluktur [Gilbert, 2008:4]. Bu açıdan bakıldığında yalnızca
1
Derrida’ya göre Platonun Timaeus’ta sözünü ettiği khöra ikilik mantığına (evet ve hayır) meydan
okumaktadır. Bu durum şu şekilde açıklanabilir; varoluşumuzun iki türü vardır; sonsuz ve değişmeyen
eidos, duyumsanan olma hali/dünya. Plato khöra’nın ne duyumsanabildiğini ne de kavranabildiğini
söyleyerek onun üçüncü bir türe ait olduğunu ifade eder [Derrida, 2008; Derrida ve Eisenman, 1997].
2
Koolhaas makalesinde modernleşmenin inşa edilmiş ürününün modern mimarlık değil, döküntü
uzam (Junkspace) olduğunu söyler. Döküntü uzam modernleşmeden sonra geriye kalan şey, ya da
daha doğrusu modernleşme devam ederken onun artıklarını pıhtılaştıran şeydir [Koolhaas, 2002].
25
özelliksiz, planlanmamış ve tanımsız bir hacim hiyerarşik olmayan bir
heterojenlik için gerekli olan tarafsızlığı sağlayabilir ve özel (spesifik)
fonksiyonun farklı katmanlarını içine alabilecek potansiyeli sağlayabilir
[Klingmann ve Oswalt, 1999].
“Aradaki Mekân”ın bu çalışma için önemi Grosz’un aradaki mekân sosyal,
kültürel ve doğal dönüşümler için bir odaktır” cümlesinde yatmaktadır.
Aradaki mekân sadece hareketler/faaliyetler ve yeniden düzenlemeler için
uygun bir mekân değil aynı zamanda aslında uyum ve birleştirmeyi
sürdürmek için meydana gelen tek yerdir [Grosz, 2001]. Aynı zamanda
aradaki mekân biçim, içerik, doğa ve kültürdeki ilerleme ve değişimin
değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır. Bu nedenle aradaki mekân kent
ve mimarlık çalışmaları içerisinde yeni olasılıklar için potansiyel bir tual, farklı
tasarım düşünceleri için yeni bir yer olarak tartışılmalıdır. Bu bakış açısıyla
kayıp mekân, çalışmanın bu kısmına temel teşkil eden Trancik ve Grosz’un
görüşleri
doğrultusunda
mutlak
bir
potansiyel
mekân
olarak
tanımlanmaktadır.
2.4. Kayıp Mekâna Kuramsal Bakış
Yapısal-işlevsel ve sistem kuramının1 bakış açıları ile kayıp mekânı ele alıp
irdeleyebilmek için öncelikle, yapısal-işlevselliğin 2 temel kabulleri ve sistem
yaklaşımının genel ilkelerinin çerçevesi çizilmeye çalışılacaktır.
1
Yapısal-işlevselcilik ile sistem yaklaşımı bir arada kullanılmaya uygun kuramsal yaklaşımlardır.
Sistem kavramı işlevselcilik içinde önemli bir yere sahiptir. Çünkü sistem, sistemi oluşturucu parçalar
ile bu parçalar arasındaki ilişkilerden oluşur, bir başka değişle n+1 kuralı işler [Abrahamson, 1990;
Moore, 1990].
2
Yapı görece durağan ve kalıplaşmış birimler sistemi iken, işlev yapı içinde dinamik süreci anlatır
[Poloma, 1993] . Yapısalcı yöntemse [Kızılçelik, 1992b], ilk yapı nasıl ortaya çıkmıştır? Ya da yapının
anlaşılması açıklama için yeterli midir? [Bottomore ve Nisbet, 1990; Burke, 2000] Sorularını
yanıtlamada yetersiz kalınca bilim dünyası ilk köken ve yapı nasıl oluşur sorularını bırakıp açıklamaları
işlevsellik ile yapmaya yönelmişlerdir [Kızılçelik, 1992b; Poloma,1993]. 1970’lere gelindiğinde yapı ve
işlevin birbirinden ayrılmaz ve birbirini tamamlar nitelikte olduğu kabul edilince, yapısal-işlevsel bakış
açısı kullanılmaya başlanmıştır [Moore, 1990].
26
Yapısal-işlevselliğin temel sayıltılarını [Kinloch, 1977] mekân analizine
uyarlayarak değerlendirdiğimizde, buna göre;
1. Mekân bağımsız bir varlığa sahiptir (Kentle bağlantılı/ilişkili ancak
kendi içerisinde de bir bütün);
2. Mekân işleyen sistemin ihtiyaçlarına ya da işlevlerine dayanır;
3. Mekân sistem ve alt sistemlerden meydana gelir;
4. Sistem dengede ve bütünleşiktir;
5. Mekân çevresine göre uyum sağlamıştır;
6. Mekân kendini düzenleyecek iç ve dış dinamiklere sahiptir;
7. Mekân sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyona sahiptir.
Yapısal işlevsel yaklaşım, mekânın bir sistem olarak uyumlu bir bütün halinde
varlığını devam ettirdiğini; bu dengenin ve bütünleşmenin, mekânın temel
bağlayıcı gücünü oluşturan değer yargısı ve norm sistemi üstünde uzlaşma
ve birleşmeyle mümkün olduğunu kabul eder [Oskay, 1983]. Mevcut norm
sistemine ters düşen durumlar kontrol altına alınarak, ya sistem dışı
bırakılırlar 1 , ya baskı altına alınırlar 2 , ya da mevcut sisteme uyumlu hale
getirilerek 3 sistemin devamlılığı sağlanır. Bunların dışında sistem geçici
olarak kendini düzenleyemediği ve normsuzluğun yaşandığı durumlarda
anomiye düşer. Mekânın anomik olması sadece kuralsızlığa değil, aynı
zamanda kent sistemi ile yaşadığı problemlere de işaret eder. Sorun(lar)
çözülünceye kadar, mekân kayıp mekân olarak değerlendirilebilir.
Durkheim’e göre, iş bölümü dayanışma doğurmuyorsa ve organlar arasındaki
ilişkiler düzenli değilse, bu durum anomi demektir [Tolan, 1981]. İş bölümü
gereğince mekân kent sistemi içinde kendisinin yerine getirmesi gereken rolü
oynayamıyor ise, hızlı değişim süreci içinde çelişen çıkarların ve farklılaşan
1
Çöküntü, atıl mekân oluşur.
İç dinamikler harekete geçer.
3
Dış dinamikler kontrolü sağlar.
2
27
rollerin yarattığı dengesizlik durumu anomiyi doğurur. Durkheim, değişim
sürecinin çok hızlı olması nedeniyle, belirli bir dengeye gelebilmek için
sistemin yeterli zamanı henüz bulamadığını, zamanla dengenin kurulacağını
ve anominin geçici bir durum olduğunu vurgular [Tolan, 1981]. Bu bağlamda
kayıp mekânın, hızlı değişim süreci içinde oluşan anomik bir duruma işaret
ettiğini, sistemin dengesini bulmasıyla beraber bu durumun kaybolacağını
ileri sürebiliriz.
Merton’ın 1 anlayışına göre ise yapı ve işlev arasında bir kopma meydana
geliyorsa anomi ortaya çıkar [Polama,1993; Kongar,1981]. Merton tarafından
dile getirilen işlevin bu özelliği, mekânın görünenin ötesinde de kent
sistemine olumlu ya da olumsuz katkılarını irdeleyebilme olanağı sağlar. Açık
işlevler, sistemde mekânın hedeflenen ve yönü bilinen, sisteme uyumu
sağlayan,
kapalı
işlevler
ise
yönü
bilinmeyen,
amaçlanmayan
ve
bilinmeyenlerdir [Arda,2003]. Kayıp mekânlarında açık-kapalı işlevleri analiz
edilmeden, kent sisteminin dengesi üstünde yarattığı olumlu-olumsuz etkileri,
ötesi
bu
mekânların
kayıp
mekân
olarak
değerlendirilip
değerlendirilemeyeceğinin tespiti zora girer.
Merton’un anomi göstergelerinin ışığında [Kongar, 1981], kayıp mekân şu
biçimde kavramlaştırılabilir;
1. Kent sisteminin, mekânın istek ve ihtiyaçlarına kayıtsız kalması;
2. Düzensiz ve kuralsız görünen bir sistemde, dengenin kurulamayacağı
anlayışı;
3. Sistem içinde çözümler bulma düşüncesinin kaybolması;
4. Boşluk ve hiçlik;
5. Destek sağlanacağına ilişkin güvensizlik.
1
Robert King Merton (5 Temmuz 1910 - 23 Şubat 2003) Amerikan sosyolojisinde yapısal-işlevselci
yaklaşımın önde gelen temsilcilerinden biridir. 1947 yılında sosyoloji profesörü olmuştur. 1970 yılına
kadar Columbia Üniversitesi’nin Uygulamalı Amerikan Sosyoloji Birliği’nin başkan yardımcılığını
yapmıştır. Başlıca yapıtları: “Social Theory and Social Structure” (Sosyal Teori ve Sosyal Yapı); “Bilim
Sosyolojisi” (The Sociology of Science); “Kuramsal Sosyoloji Üzerine” (On the Theoretical Sociology)
dir [Kızılçelik, 1992a].
28
Merton için sistemin denge kaybı, bir başka anlatımla yapı ve işlev arasındaki
farklılaşma kapalı işlevlerde yatmaktadır. Bir sistemin önceden görülmeyen
ve arzulanmayan işlevleri, süreç içinde sistemin dengesizliğe evrilmesini
doğurur.
Sistem yaklaşımı açısından mekânı ele aldığımızda, mekânın kent sisteminin
bir alt sistemi ve ayrıca kendi başına da bir sistem ve diğer mekânlarla
da(sistemlerle) ilişkide olduğu vurgulanmalıdır. Mekân (sistem) gerek
birbirleriyle ve gerekse değişen çevreleriyle devamlı ilişkileri olan ve
aralarında kuvvetli bir dayanışma bulunan unsurların birleşmesinden
meydana gelen ve belirli bir kimliğe sahip bir bütündür. Sistem yaklaşımı ise,
sistemlerin çalışmasına, açıklanmasına ve eylemlerine dair öngörüde
bulunulmasına yardımcı, birbirine bağlı esaslar, prensipler ve varsayımların
tümüdür [ Dicle ve Dicle, 1969].
Bütünsel bir sistemin, bir ve/veya birçok alt sistemi vardır. Bu alt sistemlerin
sistemle olan bağlantısı veya bütünleşmesi, yine bu alt sistemlerin çalışma
biçimlerini etkiler [ Katz ve Kahn, 1977].
Sistemin denge ve bütünleşmiş olarak işleyişinde iletişim mekanizmalarının
etkisi vardır. Sistem kendisine ilişkin bilgi akışının sürekliliğini sağladığı süre
içinde varlığını devam ettirir. Geribesleme sistemin bilgi akışını sağlayan
mekanizmalardan biridir. Geribesleme mekanizması çalışmadığı zaman
sistem entropiye düşer. Bu bağlamda geribesleme mekanizması sistemin
bütünlüğünü, çalışma düzenini, ahengini kurmasını sağlar [Mouzelis,1969].
Belirlenmiş hedeflere ulaşmada ne ölçüde başarı sağlandığını gösterir.
Geribesleme mekanizması negatif ve pozitif olmak üzere iki tanedir [Dereli,
1981]. Sistem bütün ve denge içinde iken ileriye doğru değişiyor ise pozitif
geribesleme söz konusudur (dönüştürme). Aksi ise negatif geribeslemedir
(sabit tutma) [ Dereli, 1981; Katz ve Kahn, 1977].
29
Entropi termodinamiğin ikinci yasasından çıkarılan kaçınılmaz düşüş ve
bozulmayı tanımlar [Fairchild, 1972]. Kapalı sistemler çevrelerinden enerji,
madde veya bilgi alamazlar, bu nedenle de entropiye açıktırlar. Buna karşılık
çevreden bilgi ve enerji alan sistemler ise açık sistemlerdir. Açık sistemler,
sisteme çeşitli akışlar (fiziksel, kültürel, ticari, vb.) sağlayarak entropiden
kaçınabilirler. İşte bu durumda negatif entropiden söz edilebilir. Bu bağlamda
entropi kavramı, açık sistem yaklaşımında, sistemin, dağılmaya ve ölüme
gideceği şeklindeki bir doğa yasası olarak nitelendirilmiştir [Katz ve Kahn,
1977].
Bu
bilgilerin
ışığında
kayıp
mekân,
sistem
yaklaşımına
göre
değerlendirildiğinde [Etzioni, 1964];
1. Mekânın hem biçimsel hem de doğal unsurları ve bunların ilişkileri,
2. Mekân içindeki alt sistemler ve sistem içinde ve dışında bu sistemler
arasındaki ilişkilerin hedefi,
3. Sosyal ve maddi kazanımlar ve her bir sistem üzerinde bunların etkisi,
4. Sistem ile çevresi arasındaki etkileşimi,
5. Sistemin kendisi ve çevresine ilişkin iletişimi dikkate almak gerekir.
Kayıp mekânlar karmaşık sistemlerdir. Çünkü kayıp mekânları karmaşık bir
sosyal sistem olarak görme gereği, aynı zamanda onları, alt sistemler, ya da
üst sistemlerden oluşan bir bütün olarak ele almayı da gerektirir. Yapı ve
karşılıklı bağımlılık sorunları ile ilgili olan sistem yaklaşımı [Katz ve Kahn,
1977], karışık sorunları sistematik bir şekilde ele almamıza yardım eden bir
araç görevi üstlenir.
Mekânı, yapı ve işlevleriyle mercek altına alarak, analiz ve açıklamaya
yönelince, yaşayan bir varlık olduğu gözlenebilir. Mekân, kent sistemi içinde
bir alt sistem olarak, kentten kopuk değil, ancak bir yandan kentin bazı
30
öğelerini bünyesinde barındırırken, diğer taraftan bazı öğeleri kentten
bağımsız olarak ortaya çıkar.
Mekân kendisi de işleyen bir sistem olarak çeşitli işlevlere sahiptir. Mekân bir
yandan kent ile etkileşim içindeyken, diğer taraftan kendi içinde de yapı ve
işlevleri arasında etkileşim mevcuttur. Yapı ve işlev arasındaki etkileşimde,
etkileşim sekteye uğramadığı sürece mekân, yaşamasını ve gelişimini devam
ettirir. Bu bağlamda mekân yaşayan dinamik bir yer olarak değerlendirilir.
Mekân böylelikle kent ile dengede ve bütünleşmiş olarak varlığını devam
ettirir.
İç ya da dış faktörlerden biri ya da her ikisinin etkisiyle, değişme sürecinde
yapı veya işlevde ortaya çıkabilecek problem(lerde), mekân aldığı -pozitifgeribeslemelerle sistem olarak kendini yenileyip kendi içinde ve kent ile bütün
ve dengede kalabilir. Aksine problem çözme işlevi yetersiz kalıyorsa (negatif
geribesleme) iki boyutta (kent ve kendi içinde) ya da boyutlardan birinde
denge kaybı ortaya çıkar. Kendi içinde problemi çözemez ise, entropiye
giderek yok olur. Kentle oluşan problemleri çözemez ise, öncelikle anomiye
(var olan değerler sisteminin dışında kaldığı için) gider. Süreç içinde ya yeni
değerler oluşturarak (tedrici değişme ya da aşama aşama değişme) kentle bir
bütün olarak dengeye gelir, ya da oluşturduğu değerler sistemi ile kentle
bütün ve dengeye gelemediği için kayıp mekân olarak (geçici süreyle ortaya
çıkan denge ve bütünleşme kaybı1) ortaya çıkar.
“Kayıp Mekân” kavramı, mekân üzerinde yapısal ve işlevsel olarak değişim
süreci içerisinde, sosyal etkilerin belli eğilimleri doğrultusunda, kentsel
mekânın geçirdiği farklılaşmalara bağlı olarak ortaya çıkan bir olgu 2 olarak
ele alınabilir. Kayıp mekân nedir sorununa verilecek en genel yanıt; bu süreç
1
Söz konusu olan kent ve mekânın içinde bulunduğu değişim sürecinin yönü ve hızıyla ilintili olarak,
değişimin tamamlanma zamanı değişiklik gösterir.
2
Kent sisteminde, değişim süreci içinde pek çok mekân kayıp mekân olarak ortaya çıkabilir. Sürece
işaret ettiği için bahsedilen durum (kayıp mekân) “olgu”dur. Şayet işaret edilen tek bir mekân ise
(örneğin İskitler) söz konusu olan artık “olay” ile karakterize edilir.
31
içerisinde toplumsal anlamını, yapısını, işlevini ya da işlevselliğini yitirerek
kent sistemi içerisinde gündelik etkinliğe katılamayan ya da doğru biçimde
katılamayan kentsel mekân olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla kayıp mekânlar
bir şekilde işlevini ve toplumsal anlamını yitirerek geçici olarak sistem dışı
kalmış, tanımsız, öteki mekânlardır. Aynı zamanda değişim süreci içinde
geçici durum (kayıp mekân), kalıcı özellik göstererek, devamlılığını
sürdürürse
sistemin
kendisini
de
etkileyip
değiştirecektir
1
.
Ancak
endüstrileşme, sanayileşme ve kentleşme gibi süreçler sistemleri karmaşık
ve çok boyutlu özelliklerle [sosyo-demografik (nüfus, meslek, gelir, eğitim
gibi), sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özellikler] donattığından, kayıp
mekânın
topyekûn
olarak
sistemi,
değiştirmesi
ve
dönüştürmesi
beklenmeyeceği söylenebilir. Şayet sistem iç dinamiklerini kullanamıyor ise
dış dinamikler (özellikle kent planlamaları ile kentsel dönüşüm projeleri)
aracılığı ile problem çözümlenmeye çalışılır.
1
Değişimin ne yönde ve boyutlarının ne olacağı (bozulma, çökme) önceden kestirilememektedir.
32
3.KENTTEN MEKÂNA / MEKÂNDAN KENTE
3.1.Kent ve Mekân Etkileşim İçindedir
Kentler sürekli devinim içerisindedir. Bu devinim sırasında kent mekânları
kimi zaman nicel kimi zaman nitel farklılıklar gösterir. Yapısal-işlevsel
yaklaşıma göre değişim sürecinde, bütün ögeler aynı hız ve tempoda
değişmediği ve niceliksel özellikler daha hızlı, niteliksel özellikler ise daha
yavaş değiştiğinden, süreç içinde kentin mekânsal değişimlerinde kayıp
mekânların ortaya çıkması kaçınılmazdır.
Farklılaşma, farklı yoğunluk, doku ve oluşumların, farklı çeper ve formların
açığa çıktığı, kendine özgü sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özelliklere
sahip mekânlar oluşturur. Bu mekânlar ya kentle bütünleşmiş, ya da kentten
kopmamış fakat kentle tam olarak bütünleşmemiş veya bütünleşme
gerçekleşmemiş mekânlar olarak değerlendirilebilir. Kentle bütünleşmiş
mekânlar, kentin bir alt sistemi olarak denge içinde homeostatiktir. Kentle tam
olarak bütünleşip, alt sistem olarak kentin ne tam içinde ne de dışında kalan
mekânlar ise, yeni işlevleri yüklenmiş ancak yapısal değişime cevap
vermeyen mekânlar olarak değerlendirilebilir. Bir alt sistem olarak kentin oluş
ve işleyişine katkıda bulunmayan, kentten kopmuş mekânlar ise anomiktir.
Bütünsel sistemin ihtiyaçlarına cevap vermediği gibi sistemin işleyiş
mekanizmaları üstünde bozucu etkiye sahiptir.
Günümüz kentleri farklı sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özelliklere sahip,
yaşama biçimi ve söylemlerine sahip grupların yer aldığı yerleşim yeri sistem- özelliği gösterirler [Harvey, 2002]. Bu gruplar arasında yalıtılmış
ilişkilerin ortaya çıkması, kent içinde birbirleri ile etkileşime geçmeyen, içine
kapanan, ya da sınırlı dolaşıma izin veren yapılar ve işlevlerin oluşmasını
beraberinde getirir [Şentürer, 2008].
33
Her mimari yapı (mekân), belli bir kültürün taşıyıcı elemanıdır. Zamana karşı
direnen yapı taşı özelliği olarak da değerlendirilebilen mekânı, sadece ona
yüklenen işlevlerle belirlemek eksik olur. Çünkü süreç içinde işlevlerde
değişimler meydana gelse de; onun belli bir kültürün simgesi olması kalıcılık
gösterir [Tunalı, 2004].
Günümüzdeki dönüşüm şekli kentin parçalarının nitelik değiştirmesine veya
biriken dönüşümlerle kentin evrimsel bir oluşum geçirmesine dayanmaktadır.
Ancak bu oluşumun nereye varacağı önceden kestirilerek amaçsal olarak
belirlenmemiştir [Tekeli, 2003]. Bu bağlamda örnek mekânları (AKM:
Hipodrom
alanı,
Zafer
Meydanı,
İskitler
Büyük
Sanayi
Bölgesi)
değerlendirmeden önce onların tarihsel gelişimleri anlatılarak ve kentle olan
ilişkileri incelenerek kayıp mekân tartışması yapılacaktır.
Şekil 3.1. Seçilen Alanların Kent İçerisindeki Konumları
34
Bu nedenle alanların ortaya çıkışı, konumu, mekânsal özellikleri, toplumsal
anlamı ve tarihsel dönemler içerisinde nasıl kullanıldıklarının yanı sıra
toplumsal açıdan nasıl anlamlandırıldığı da ele alınacaktır.
3.2.Atatürk Kültür Merkezi Hipodrom Alanı: Yapı Sabit, İşlev Belirsiz
3.2.1 AKM’nin konumu
AKM alanı, Altınsoy caddesinin çevrelediği ve Adalet Sarayının yanındaki
alan ile Talatpaşa Bulvarı ve devamındaki Hipodrom Caddesi ile birbirine
paralel olan İstanbul Caddesini kesen Mevlana Bulvarı ve Atatürk Bulvarı
arasında kalan alana ek olarak Ulus eski kent merkezini de kapsayan
bölgelerin hepsine birden verilen genel addır. AKM alanı eski kent ile yeni
kent arasında kalan merkezi bir konumdadır.
AKM alanı beş bölüme ayrılmıştır. Atatürk Kültür Merkez Binasının ve eski
Hipodromun yer aldığı ilk bölüm özellikle kültürel etkinlikler için ayrılmıştır.
İkinci bölüm 19 Mayıs Stadyumu, Kore Şehitliği, Paraşüt Kulesinin bulunduğu
spor aktiviteleri için ayrılmış alandır; bazı önemli spor tesisleri bu bölüm
içinde yer almaktadır. Üçüncü bölüm kentsel bir park olan Gençlik Parkıdır.
Gençlik parkı, eğlenme ve dinlenme alanlarının bulunduğu Türkiye’de kentsel
parkların ilk örneklerinden biridir ve 1930’ların başlarına uzanan politik bir
geçmişi vardır. Dördüncü bölüm içerisinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrasının ve Ankara modern sanatlar müzesi CerModern'in bulunduğu,
Adalet Sarayının hemen yanında konumlanan alandır ve kültürel aktivitelere
ayrılmıştır. Beşinci bölüm kentteki en eski kamusal alan olan Ulus Meydanını
kapsayan, içerisinde I. ve II. Meclisin, Ankara Palas’ın, Sayıştay Binalarının
ve Atatürk Heykelinin bulunduğu Ankara’nın eski merkezi olan Ulustur.
35
Şekil 3.2. AKM Alanının Konumu
Şekil 3.3. AKM Alanının Bölümleri 1
Çalışma alanı; AKM alanı içerisinde bulunan beş bölümden birincisini
oluşturan ve Hipodrom alanı olarak bilinen bölgedir. Alan yoğun trafik
akslarıyla çevrilidir. Kuzeyinde İstanbul caddesi ile, doğuda Kazım Karabekir
caddesi ve güneyinde Talat Paşa bulvarı ve batısında Konya-Samsun
karayolu ile sınırlandırılmış alandır. Kuzeyinde, farklı fonksiyonlara sahip
1
Bu çalışmada Prof. Dr. Güven Arif Sargın’ın Gazi Üniversitesinde 2007 EWSAD kapsamında alanının
hem fiziksel hem de sosyal gelişimini tarihsel bağlamıyla anlattığı sunuşundan yararlanılmıştır.
36
olmakla birlikte, daha çok küçük sanayi üreticilerinin konumlandığı İskitler
Büyük Sanayi Bölgesi bulunmaktadır. Güneyindeki alanda, büyükşehir
belediyesine ait hizmet binaları ve otobüs-kamyon garajları bulunmaktadır.
Batısında kamu kurumlarına ait binalar ve büyük ölçekli ticari kullanımlar yer
almaktadır. Kuzeyinde ise AKM Alanının II. Bölümünü oluşturan ve spor
aktivitelerine ayrılmış olan alan konumlanmaktadır.
Şekil 3.4. Hipodrom Alanının Yakın Çevre Kullanımı
Alan içerisinde 1981 yılında yarışma ile elde edilen Atatürk Kültür Merkezi
Kompleksinin yanı sıra Tören Pisti, Şeref Tribünü, Eski Jokey Kulüp Binası,
Belediyeler Park ve Bahçeler Müdürlüğü Binası bulunmaktadır.
Resim 3.1. Hipodrom Alanı İçindeki Atatürk Kültür Merkezi
37
Atatürk Kültür Merkezi Bölgesini oluşturan diğer kısımlarla birlikte Hipodrom
Alanı yüzyılın başından beri uzun ve tartışmalı bir geçmişe sahip olan önemli
bir kentsel alandır. Bununla birlikte hem milli bayramların kutlandığı hem de
1980 yılında Türkiye Cumhuriyet’inin kurucusu olan Atatürk’ün doğumunun
100. Yıldönümü kutlamaları için programlanmış ve ayrılmış olmasından ötürü
ideolojik bakımdan önemli bir anlama sahiptir. Alan 1980 tarihinde 2302 sayılı
yasa ile kültür sanat ve rekreasyon alanı olarak koruma altına alınmıştır.
1980’den önce farklı bir yasal öyküsü olan bölge, 1980 den hemen sonra
sadece Ankara için değil tüm ulus için önemli bir tartışma alanı haline
gelmiştir.
Resim 3.2. AKM 1. Bölge
Bu çalışmada Hipodrom Alanı; oluşumu, işlevi ve toplumsal anlamı açısından
bağlamından kopmaması amacıyla AKM Alanı bütünü içerisinde anlatılmaya
çalışılacaktır.
38
3.2.2. Alanın oluşum süreci
Beş bölgeden oluşan AKM alanının izleri bilinen ilk Ankara Haritası olan Von
Vincke1 haritasında arandığında; AKM alanının kentin dışında, büyük, boş ve
tarıma ayrılmış bir alan olduğu anlaşılmaktadır. Alanın günümüzdeki
konumuna ve fonksiyonuna temel teşkil edecek süreç, 1920’den sonra
yapılan Ankara kent planlaması ile başlamıştır.
Şekil 3.5. Von Vincke Haritası [Cengizkan, 2004] Üzerinde AKM Alanının
Konumlandırılması
Cumhuriyet’in ilanı ve Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte yeni ideolojinin
idealleri
doğrultusunda
modernlik
ve
medeniyet
projesi
başlamıştır.
Ankara’nın başkent ilan edilmesiyle başlayan kentleşme öyküsü aynı
zamanda yeni kurulan toplumsal düzen ve modern yaşantı biçiminin de
öyküsüdür. Bu bağlamda Ankara Cumhuriyet ideolojisinin, ideallerinin ve
modernleşme projesinin hem somutlaştığı yer hem de simgesi haline
gelmiştir [Çağlar ve ark., 2006].
Ankara’nın başkent ilan edilmesinin ardından kentsel çevre standartlarının
düşüklüğü ve yetersiz kentsel hizmetler gündeme gelmiştir. Bununla birlikte
1
Ankara’nın bilinen ilk haritasıdır. Baron Von Vincke tarafından 1838 yılında çizilmiştir [ Cengizkan,
2004]
39
kentin iyi imarının, rejimin başarısı ile özdeşleşeceğine inanılmıştır [Tankut,
1993]. Böylece Ankara’nın kentsel problemlerine çözüm bulmak ve bunun
yanı sıra modern insanın/toplumun oluşması için gerekli olan modern kenti
yaratmak amacıyla planlama çalışmalarına başlanmıştır. O zamandan bu
yana Ankara’da üç önemli planlama süreci yaşanmıştır. Bunlardan birincisi
1924 yılında Lörcher’in eski Ankara için, ikincisi ise 1925 yılında Yeni Şehir
için yapmış olduğu planlardır. Bu iki plan sonraki beş yıl boyunca Ankara’nın
kentsel yerleşimini, gelişimini belirlemişler ve Ankara için üçüncü önemli
planlama sürecini oluşturan Jansen Planı’nı sınırlayıp yönlendiren fiziksel
unsurların ortaya çıkışını sağlamışlardır [Cengizkan, 2004].
Ancak Lörcher‘in her iki planında da AKM bölgesinin konumunu bulmak
oldukça zordur. Lörcher’in önerisinde, Ankara’nın kentsel yapısı içinde
bugünkü AKM bölgesini tanımlayan İstasyon Caddesi dışında bir kanıt
bulmak güçtür.
Şekil 3.6. Lörcher Planı 1924-1925 [Cengizkan, 2004] ve Mevcut Durumun
Çakıştırılması.
Bunun yanı sıra Lörcher Planı hipodrom alanının erken evreleri için önemli
ipuçları vermesinden ötürü önemlidir. Lörcher Ankara’nın “modern bir kent”
olması düşüncesinden yola çıkarak planlama çalışmaları yapmıştır. Bu amaç
40
doğrultusunda modernlik fikrinin bir yansıması olan meydanlar, dinlenme
alanları, spor alanları ve parklar önermiştir. Lörcher’in birbiri ile ilişkili biçimde
planladığı Şehir Parkı, Şehir Bahçesi ve Spor Alanları, hem kent estetiği hem
de insan sağlığı açısından geliştirdiği önerilerdir.
Şekil 3.7. Lörcher Planında Şehir Parkı (19a) ve Spor Alanlarının (20)
Konumu1
Lörcher’in yaptığı çalışmalardan bu alanı önemsediği görülmektedir. Lörcher
geniş bir kamusal açık alanın çevresinde küçük pavyonlardan ve bağımsız
yapılardan oluşan düzenlemesiyle, “modern toplum bireylerinin” kendilerini
ifade edebilecekleri bir kent mekânı önermiştir [Cengizkan, 2004]. Lörcher’in
burada önerdiği park alanı bugün Hipodrom alanı içerisinde yer almaktadır.
Resim 3.3. Şehir Parkı ve Sergi Bahçesi, Lörcher Kuş Bakışı Perspektif
Çizimi [Cengizkan, 2004].
1
Şekil 3.7 deki haritalar Cengizkan 2004’den değiştirilerek alınmıştır.
41
Şekil 3.8. Jansen Planı ile Mevcut Durumun Çakıştırılması
Ankara için ikinci kırılma noktası ise Jansen Planı olmuştur. Lörcher gibi yeşil
kentsel sağlığın sürdürülmesi prensibini kabul eden bir plancı olarak Jansen
de eski kent ile Yenişehir arasında büyük parklar ve rekreasyon alanları
tasarlamıştır. Atatürk Bulvarı’nın batısında ve İstasyon Caddesinin kuzeyinde
geniş bir alan hipodrom, stadyum ve havuzun bulunduğu bir park inşaatı için
ayrılmıştır. Kentsel yeşil sistemin en önemli parçası olan bu yeşil kuşak,
bugün AKM alanı olarak belirlenen alanın temelini oluşturmuştur [Cırık,
2005]. Jansen planında bölgeler arasındaki kesin ayrımlar bulunmasada,
temel olarak planın bugünkü AKM alanının sınırlarını çizdiği söylenebilir.
3.2.3. Hipodrom alanının inşa süreci ve toplumsal anlamı
Jansen Ankara’da Avrupa örneklerinde olduğu gibi çağdaş tesislerin
kurulması
gerekliliğine
inanmış
ve
bu
doğrultuda
modernist
uzak
görüşlülüğünün bir parçası olarak at yarışı alanı (hipodrom) fikrini ortaya
koymuştur. Bu alan çalışmanın bu kısmına konu olan “AKM Alanının İlk
Bölümünü” oluşturmaktadır.
42
Harita 3.1. Jansen Planında Hipodrom Alanının Konumu 1932 [Korkmaz,
2007]
Cumhuriyet dönemi boyunca devletin idealilerinden biri, kurulan yeni rejimin
ilkeleri doğrultusunda sağlıklı genç nesiller yetiştirmektir. 1930’lar boyunca
birçok çağdaş Batılı ulus gibi Türkiye Cumhuriyeti devleti de sağlıklı genç
nesli yetiştirmek için spor aktivitelerine öncelik vermiştir. Ankara hipodrom ve
stadyum inşaası Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal ve uluslararası ortamda
bedensel performaslara verdiği önemi ilan ettiği ilk çalışması olmuştur
[Özdemir, 2004].
Hipodrom alanının inşasından önce, 1920’lerde Atatürk’ün özel emriyle
alanda at yarışları düzenlenmeye başlanmıştır. Yukarıda bahsedilen sağlıklı
toplum idealinin yanı sıra Atatürk’ün “At yarışları modern bir toplum için
gereklidir” sözü at yarışlarının “Modern Türkiye” için önemini ifade etmektedir
[Köstem, 200:74]. Ancak modern toplumun bir gereği olmasının yanı sıra bu
dönemde düzenlenen at yarışlarının amacı kumar oynamak değil; daha çok
insanları bir araya getirmek, halka güven vermek ve “milli dayanışma”
amacıyla bir bayram pratiği olarak düzenlenmiştir [Özdemir, 2004].
43
Hipodrom alanının anlamını toplumsal açıdan değiştiren bir diğer olay ise
Eski T.B.M.M önünde yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının; yoldaki
eğim, geçici olarak kurulan tribünlerin ekonomik olmaması ve her vatandaşın
kutlamaları
rahatça
izleyememesi
gibi
sorunlar
nedeniyle,
iyi
bir
organizasyona izin vereceği düşünülerek kutlamaların Hipodrom Alanında
yapılmasının önerilmesidir. Bu amaç dikkate alınarak 1933 yılında hipodrom
alanı için açılan uluslararası yarışmayı İtalyan Mimar Paolo Vietti Violi
kazanmıştır [Özdemir, 2004].
Yapılan tasarımda askeri geçit pisti, projenin en önemli kısımlarından birisini
oluşturmuştur. Bunun yanısıra hipodromun tribünleri izleyicilere göre
sınıflandırılmış, cumhurbaşkanı tribünü için özel bir tasarım yapılmıştır.
Resim 3.4. Yarışmayı Kazanan Paolo Vietti-Violi’nin Hipodrom Tasarımı;
Cumhurbaşkanı Tribününü [Vietti-Violi, 1937]
Cumhuriyetin 10. Yılı kutlamalarına yaklaşılırken Hipodrom yarışması
tamamlanmış fakat proje inşaatı henüz başlamamıştır 1 . Ancak belediye
bayram öncesinde zeminin hazırlıklarını tamamlamış, seyirciler ve devlet
adamları için geçici tribünler inşa etmiştir. Atatürk bu törende Cumhuriyetin
onuncu yıldönümü vesilesiyle en bilinen konuşmasını yapmış ve ardından
1
İnşaatın ilk kısmı 1935 yılında diğer kısmı ise 1936 yılında bitirilmiştir.
44
onuncu yıl marşı söylenmiştir. Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamasıyla birlikte
ulusal bayramların hipodromda kutlanması geleneği başlamıştır.
Resim 3.5. 29.10.1933 Cumhuriyet Bayramı, Hipodrom Alanı
Bir imparatorluğun parçalanması sırasında ortaya çıkan, ulus bilinci büyük
ölçüde yeniden inşa edilecek bir ulus-devlettir. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte
ulus devlet siyasal olarak kurulmuş olsa da, toplumsal bilinç düzeyinde de
yeniden oluşturulması gerekmektedir. Bu nedenle erken Cumhuriyet dönemi
boyunca Türkiyede ulusal bayram kutlamaları öncelikle milli birlik duygusu ve
ulus-inşaası amacıyla düzenlenmiştir. Bunu sağlayabilmek için Cumhuriyet
kadroları mekansal stratejilere de önemli roller vermiştir [Tekeli, 2010].
Cumhuriyete özgü idealleri yansıtan hipodrom alanı; toplum üzerinde yeni bir
sosyal ve siyasal ideal oluşturmak için, mekânın kullanılarak anlamların
iletilmesi ve kollektif bilincin oluşturulması fikrinin somutlaştığı bir mekân
olmasından ötürü önemlidir. Ulusal bayram günlerinde Hipodrom alanı anma
mekânı haline gelmiş, burada törenler düzenlenmiş ve toplumsal hafızanın
siyasi boyutu bu şekilde deneyimlenmiştir. Bayramların törensel ve sembolik
yönleri zaman içinde toplum hafızasında yer etmiş ve düzenli periyotlarda
özel mekânlarda bu aktivitelerin yeniden sahnelenmesi bir mekân için
toplumsal hafızayı oluşturmuştur. Kısaca bu dönemde ulusal bayramlar
aracılığıyla toplumsal bir bellek oluşturmak için kentsel bir mekân olarak
45
Hipodrom alanı kullanılmıştır. Bu bilgiler ışığında bakıldığında, Ankara
hipodromu inşasının arkasındaki ideolojik ve politik kararlar yanlızca bir at
yarışı alanı yapmak için değil; aynı zamanda ulusal bayramların burada
gerçekleşmesi ve “hayal edilen ulusu” meşru ve hayatta tutmak içindir
[Özdemir, 2004].
3.2.4. Alanın gelişim ve dönüşüm süreci
1950’lerin başına gelindiğinde başta hızla artan nüfus ve kentin yeni
gelişiminden doğan diğer nedenler, yeni bir kentsel kalkınma planı yapılması
gerekliliğini ortaya koymuştur. Bunun sonucunda 1954 yılında yapılan
yarışmayla elde edilen Yücel-Uybadin planı 1957 yılında uygulama planı
olarak onaylanmıştır 1 . En genel anlamda bugünkü AKM Bölgesi, hemen
hemen kenti eski ve yeni olarak ikiye bölen bir yeşil kuşak düzenleyen bu
uygulamanın bir parçası olarak ortaya çıkmaya başlamıştır.
Şekil 3.9. 1957 Yücel-Uybadin Planı’nda Kenti İkiye Bölen Yeşil Kuşak Aksı
1
1975 plan kararlarıyla ilgili daha geniş bilgi için Ali Cengizkan’ın Modernin Saati kitabı içerisindeki
“Nihat Yücel ile 1957 Ankara İmar Planı Üzerine” başlıklı yazısına bakılabilir [Cengizkan, 2002].
46
Yeni gelişim planında bir çok önemli noktanın yanı sıra, AKM bölgesi
açısından önemli olan husus, yarışma raporunda istenilen yeni bir kültür
merkezi önerisinin ortaya çıkmasıdır. Yarışma raporunda kültür merkezi
kentin öncelikli ihtiyaçlarından biri olarak ifade edilmiş; kültür merkezinin
mevcut eğitim ve bilim kurumları arasında var olan ilişkiler, bağlantılar ve ilgili
ihtiyaç ve olanaklar dikkate alınarak Ankara gibi modern bir kente uygun
olması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca bu merkezin Ankara ve çevresindeki
üniversitelerin eğitim, öğretim ve sanatsal ihtiyaçlarını karşılayan tüm gerekli
kurum ve tesisleri içermesi gerektiği ifade edilmiştir [Ankara Belediyesi,
1954]. Bunun yanı sıra kültür merkezine erişimin kolay olması ve mevcut
kurumlarla ilişkili olması gerektiği belirtilmiştir. Gereksinimin de ötesinde bu
fikir, Ankara’nın kendisini bir kültür merkezi ve modern bir başkent yapmak
için düşünülmüştür [Saner, 2004]. Bu nedenlerle istenilenler raporda şu
şekilde belirtilmiştir:
“Bir milyon nüfuslu Ankara ve Türkiye için kültür merkezi; devlet operası,
devlet tiyatrosu, büyük bir konser salonu veya evi, devlet konservatuarı,
güzel sanatlar akademisi, ulusal ya da devlet resim heykel galerileri, büyük
radyo merkezleriyle birlikte modern televizyon stüdyoları, gerekli tüm
bölümleriyle birlikte Ulusal Müze, sağlık müzesi, büyük bir teknik müze,
balmumu müzesi, açık ve kapalı soğuk ve sıcak yüzme havuzları, çocuklar
için oyun parkları, hayvanat bahçesi ve botanik bahçeleri, eğlence ve
sanatsal olanakları olan bir şehir gazinosu, teknik ve endüstriyel fuarlar için
gösteri galerisiyle birlikte spor yapıları, kar amacı gütmeyen kuruluşlar için
tesisler, restorantlar ve kent parkları ve benzer tesislere sahip olmalıdır”
[Ankara Belediyesi, 1954].
Özetlemek gerekirse yapılacak planlamanın, kültür ve spor tesislerinin yanı
sıra modern kentsel uygulamalar için gerekli olan diğer bütün gereksinimleri
barındıran bir planlama olması istenmiştir. Ancak raporda açıkça ifade
edilmesine
karşın
Yücel-Uybadin
planı
beklentileri
tam
olarak
karşılayamamıştır. Tasarımcıların genel tutumu güzergahların tanımlanması
üzerine odaklanmış bu nedenle kültür merkezi fikri arka planda kalmıştır.
Gelişim planında alanı etkileyen en önemli şey hipodrom ve mevcut stadyum
47
arasında yeni bir ulaşım koridoru önerilmesidir. Bu ulaşım kararı hipodromu
batıda, diğer spor tesislerini ise bölgenin doğu kısmında bırakarak alanı ikiye
bölmüş ve sosyal alanların sürekliliğini kesmiştir.
Şekil 3.10.Jansen Planı’yla Yücel-Uybadin Planı’nın Karşılaştırılması.
Şekil 3.11. Günümüzdeki Planla Yücel-Uybadin Planı’nın Çakıştırılması
48
Ankara için hipodrom alanının önemi 1970’li yılların başlarından itibaren
giderek artmıştır. Bölge için geliştirilen politikalar ve projeler, iki dönem olarak
ele alınmalıdır: 1970-1980 ve 1980 sonrası. 1970’lerin başından 1980’e
kadar
bölgenin
gelişimini
tanımlayan
aktörler
Belediye
ve
Ankara
Metropoliten Nazım Planlama Bürosu 1 ; 1980 sonrasında ise Milli Komite
olmuştur. 1970-80 yılları arasında Ankara Metropoliten Nazım Planlama
Bürosu, planların hazırlanması ve gerekli önerilerde bulunmakla görevliyken,
bu önerilerin yürütmesi ise yerel otorite olan belediyenin görevi olarak
belirlenmiştir. Aynı zaman diliminde ayrı ayrı çalışan bu iki kurum arasında
kısa süre sonra güç mücadelesi ortaya çıkmış ve bu durum alanın planlanma
sürecini önemli ölçüde etkilemiştir.
Kuruluşundan kısa bir süre sonra, 1957 Yücel-Uybadin planında bir şekilde
göz ardı edilen kültür merkezi yaratma fikri Ankara Metropoliten Nazım
Planlama Bürosu tarafından tekrar gündeme getirilmiştir. Buna göre Ankara
kentinin; ulusal kütüphane, ulusal müze, modern sanatlar müzesi, kongre ve
sergi merkezi, tiyatro, opera, sinema, otel ve göreli hizmet tesisleri gibi
ihtiyaçları dikkate alınarak bir kültür merkezi bölgesi ve bugünkü AKM
bölgelerinden dördüncüsünü oluşturan alanda da bir kültür merkezi yapısı
önermişlerdir [Kaymaz, 1995]. Ancak belediye yapılmış olan öneriyi
uygulamak yerine kendisi, “Ankara Tarih/Yeşil/Kültür/Rekreasyon Aksı”
olarak adlandırılan yeni bir proje hazırlamıştır. Hipodrom ve Sıhhiye
arasındaki oldukça büyük bir alanı kapsayan proje ile; Ankara’nın tarihsel
sürdürülebilirliği ve karakteristiği ortaya koyularak, kentin ihtiyaç duyduğu
yeşil kuşağın oluşturulması ve aks üzerinde kültürel etkinliklerin yayılması
amaçlanmıştır [Saner, 2003]. Bu ilkelerin referansları ile Hipodrom amatör
spor,
1
gezi, eğlenme alanları ve su öğeleri ile donatılacak; içinde değişik
1960’ların sonlarında kentte önemli bir büyüme ve çok miktardaki nüfus artışı devam etti. Bu
nedenle metropollerde oluşan bu beklenmedik gelişmeyi kontrol edebilecek yeni bir devlet dairesi
(Ankara Metropoliten Nazım Planlama Bürosu) kurulmasına karar verildi. Metropoliten Nazım
Planlama Bürosu göç, konut sıkıntısı, sosyal eşitsizlik ve ulaşım gibi kentsel sorunlarla başa çıkabilmek
için 1969 yılında kurulmuştur.
49
hayvanların
dolaşabildiği
çocuklara
yönelik
bir
hayvanat
bahçesi
oluşturulacaktır [Atabaş, 2004].
İki kurum arasında yaşanan uzun tartışmalardan sonra, 1978 de dönemin
Başbakanı Bülent Ecevit’in başkanlığında yapılan toplantıda yeni bir yaklaşım
kabul edilmiştir. Büro tarafından önerilen kültür merkezinin, belediyenin
önerdiği Hipodrom alanına yapılmasına karar verilmiştir [Atabaş, 2004]. Kısa
bir süre sonra Hipodrom alanında ulusal müze projesi için ilk girişim
belediyeden
gelmiştir.
Yapıyı tasarlaması için
görevlendirilen Turgut
Cansever, pist ve bozulmamış tarihi tribünler korunacak şekilde belirlenen
bölüme kentsel park içerisinde bir müze tasarlamıştır. Ancak 12 Eylül 1980
tarihinde askerin idareye el koymasıyla, daha önceden başlatılan bir çok
projeyle birlikte askeri hükümet bu projeye de son vermiştir.
Resim 3.6. Turgut Cansever’in Uygulanmamış AKM Tasarımı1
1
Prof. Dr. Güven Arif Sargın’ın Gazi Üniversitesinde 2007 EWSAD kapsamında yaptığı sunuşundan
alınmıştır.
50
Aynı yıl askeri hükümet, alanın Atatürk’ün doğumunun 100. Yılının
kutlamaları için düzenlenmesi ve Atatürk Kültür Merkezi’nin kurulması
amacına yönelik 2302 sayılı kanunu çıkarmıştır. Söz konusu kanunda
belirtilen görevleri yerine getirmek üzere bir Millî Komite teşkil edilmiştir. Millî
Komite, Kanun'da öngörülen amaca ulaşmak için hedefleri tespit etmek ve
Kutlama Koordinasyon Kurulu'nun hazırlayacağı plan ve program tasarılarını
onaylamak ve çalışmaların genel gözetimini yapmak üzere kurulmuştur.
Daha sonra 23.4.1981 tarih ve 2450 sayılı "Atatürk'ün Doğumunun 100.
Yılının Kutlanması ve Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkında Kanunun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" yürürlüğe girmiştir. Bu
kanunda; 2302 sayılı kanunun 3. maddesi değiştirilerek Atatürk Kültür
Merkezi Alanının sınırları belirlenmiş, alanın tasdikli krokisi kanunun ekinde
yayımlanmıştır.
Harita 3.2. Milli Komitenin Sınırlarını Belirlediği AKM Alanı1
1
Prof. Dr. Güven Arif Sargın’ın Gazi Üniversitesinde 2007 EWSAD kapsamında yaptığı sunuşundan
alınmıştır.
51
2450 sayılı kanun, "Bu Alan içerisinde Millî Mücadele tarihini, Türk Halk
Kültürünü ve sanatlarını tanıtan yerler ve çeşitli müzeler, çeşitli sahneler ve
toplantı salonları, sergi alanları, arşiv ve kitaplıklar, atölyeler ve benzeri
yerlerden meydana gelen Atatürk Kültür Merkezi ile Millî Komitece
saptanacak tesis ve alanlar bulunur. Bunların dışında alana hiçbir yapı
yapılamaz."
İfadesiyle,
alanın
fonksiyonunu
ve
faaliyetlerin
niteliğini
belirlenerek beş bölüme ayrılmıştır. Buna göre İlk bölüm, kültürel tesisler için,
ikinci bölüm spor tesisleri için ayrılacak; üçüncü bölüm kentsel park olarak
tutulacak, dördüncü bölüm yine kültürel işlevlere ev sahipliği yapacak ve
beşinci bölüm korunmuş tarihsel binalardan ve anıtlarından oluşacaktır.
İlk bölüm için 1981 yılında Müze - Sergi - Folklor - Kütüphane bölümünü
oluşturacak yapı için bir yarışma açılmıştır. Açılan yarışmayı mimar Filiz ve
Coşkun Erkal kazanmış ve projeleri üç yıl içerisinde gerçekleştirilmiştir.
Şekil 3.12. Filiz ve Coşkun Erkal’ın Uygulanan AKM Projesi
Proje de Ulusal Komite tarafından özellikle tarihi açıdan çok önemli olarak
tanımlanan piste ve tribüne dokunulmamıştır. Bu alan günümüzde de ulusal
kutlamaların gerçekleştiği bir mekân olarak varlığını korumaktadır.
52
Komite kurulduğu tarihten bu yana toplantılar yaparak alan ile ilgili kararlar
almaya devam etmiştir. 1993 tarihinde yapılan toplantıda mevcut Kültür
Kompleksinin yanında çok amaçlı salon [opera, bale, tiyatro..] yapılması
kararı alınmıştır. 1995 yılında “Ankara Kültür ve Kongre Merkezi” yapılarını
elde etmek için ulusal bir yarışma düzenlemiş, Azize ve Özgür Ecevit
yarışmayı kazanmıştır. Uygulama projeleri 1998 yılında tamamlanmış
olmasına rağmen uygulamaya geçmemiştir . 2006 yılında yapılan toplantı da
ise “AKM Alanı 1. Bölgede Atatürk Kültür Merkezi Türk Tarihi ve Kültür Parkı”
oluşturulmasına karar verilmiş ancak son olarak 2008 yılında yapılan
toplantıda Kültür ve Turizm Bakanlığının ; ‘AKM 1. Bölgeye Türkiye Büyük
Uygarlık Müzesi projesi yaptırılması’ teklifiyle
2006 yılında benimsenen
‘Atatürk Kültür Merkezi Türk Tarihi ve Kültür Parkı’ projesi ile birlikte ele
alınmasına karar verilmiştir.
3.2.5. AKM hipodrom alanı: kayıp mekânın izini sürmek
Çağdaş kentin sunduğu dolaşım, ulaşım ve erişimle ortaya çıkan, iletişimin
çok boyutlu biçimleri kentte yaşayan insanlara çeşitli imkânlar sunarken,
bunun kentli için tasarım, üretim ve yaşamın kolaylaşması anlamına gelmesi
beklenir [ Şentürer, 2008].
Mimari bir formu oluştururken yalnızca o kütlenin ve onun içine hapsettiği
boşluğun değil, formun içinde yer aldığı ana mekânsal boşluğun da farkında
olmak gerekmektedir. Bu bağlamda, bir yapının dış mekânla ilişkisi onun
ikinci
dereceden
bir
özelliği
değil
onun
gelişmesinin
ve
varlığının
tamamlayıcısıdır [Erdönmez ve Akı, 2005].
Kentsel mekân bir “boşluk” olarak ancak içindeki yaşantıyla vardır. Kentsel
mekândaki yaşantı değişimin hızına çeşitli sebeplerle ayak uyduramadığında,
kentsel mekân, kesintiye uğrar ve kent içindeki ve yaşam içindeki etkinliğini
kaybederek kendisini dışarıda, boşa çıkmış olarak bulur. Yapı aynı kalmasına
karşın
değişim
sürecinde
yeni
işlevler
(iç/dış
dinamikler)
ortaya
53
çıkamadığında, sistem kendini yenileyemediğinden, Hipodrom kentsel bir
mekân olarak, içinde yaşantısı olmayan kayıp mekândır. Trancik’in
tanımladığı biçimde kentsel yaşantı ve kullanımla ilişkilendirilmemiş,
yaşamayan alanlar kayıp mekân (artık alan - lost space), kayıp boşluk olarak
nitelendirebilir ve bu alanları güncel kent ve yaşantı sorunu olarak gündeme
getirilebilir.
Sonuç olarak alanın gelişim süreci değerlendirildiğinde;
siyasi aktörlerin
uyum içinde çalışmaması ve 1980 sonrası Milli Komite yapısındaki
problemler nedeniyle 1970’lerin başından bu yana bölge için hazırlanan
projeler kapsamlı ve sağlıklı bir şekilde yürütülememiştir. AKM Kompleksi,
alan için belirlenen fonksiyonların uygulanması adına bir girişim olmasına
rağmen alan içindeki rekreasyon faliyetleri hayata geçirilmemiştir. Bunun yanı
sıra inşa edilen Atatürk Kültür Merkezi ne kent ne de alan içerisinde kamusal
yaşamın jeneratörü rolünü oynayamamıştır. Bununla birlikte alan eski ve yeni
kent merkezlerinin ortasında yer almasına ve yapılan raylı sistemle alanın
toplu taşım sorunu büyük oranda çözülmüş olmasına karşın, kısaca alanın
araçları olmasına karşın, alan kentin ihtiyacı olan rolü oynayamamaktadır.
Çevresinde Tren garı, Ulus tarihi ve ticari kent merkezi, konser salonu ve
opera, ticari alanlar ve devlet kurumları bulunmasına rağmen, yine de günlük
yaşama dahil olamamış, estetik ve işlevsel açıdan kente ne katkı
sağlayabilmiş ne de ona entegre olabilmiştir/bütünleşebilmiştir. Bu nedenlerle
hedeflenen işlevini yerine getiremeyen ve toplumsal anlamını yitiren alan;
gelinen noktada, sistemin ihtiyaçlarını karşılayamayan, kendi sistemini ve alt
sistemlerini koruyamamış, çevresine göre uyum sağlayamamış, kent ile
bütünleşme problemleri yaşayan ve bu nedenle kentsel mekânı kesintiye
uğratan, sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu kaybetmeğe gitmiş bir
kentsel mekândır. Bu nedenle Hipodrom alanı “kayıp mekân” olarak
adlandırılmaktadır.
Hipodrom alanının kullanım biçimi resmi kurumlar tarafından belirlendiğinden,
ortaya çıkan problemleri kendi sisteminin iç dinamikleri ile çözümlemesini
54
değil, kentsel bir mekân olarak içine düştüğü anomiden dış dinamiklerin
çözümleriyle kurtulması beklenmektedir. Hipodromun çevresel özellikleri
dikkate alınarak yapılacak çözümlemeler ile alanın entropiye düşmeden
dönüştürülebileceği ileri sürülebilir.
3.3 Zafer Meydanı: Ölçeğin Değişmesi / İşlev Sabit, Araçlar Yok
3.3.1. Zafer Meydanı’nın konumu
Zafer Meydanı, eski kent ile yeni kenti, Ulus ile Çankaya’yı birleştiren bugün
açısından tarihsel bir yol ve aynı zamanda Ankara için hem mekânsal hem
de toplumsal bir omurga olan Atatürk Bulvarı üzerinde tasarlanan önemli
meydanlardan biridir. Zafer Meydanı Bulvar üzerindeki önemli iki meydan
olan Kızılay Meydanı ile Sıhhiye Meydanı arasında konumlanan, Orduevi’ni
geçtikten sonra Atatürk Anıtının bulunduğu ve heykelin iki yanında karşılıklı
olarak konumlanmış açık alanlardan oluşan yerdir. Geçmişte Zafer Park ( ya
da Zabitan Parkı) olarak adlandırılan bu alanlardan Ihlamur sokakağın
çevrelediği alan, hala yeşil alan olarak kullanılırken; diğeri altında Zafer
Çarşısı’nın bulunduğu sert zemin olarak kullanılmaktadır.
Şekil 3.13. Zafer Meydanı’nın Konumu
Cumhuriyet’in kurulması ve Ankara’nın başkent ilan edilmesinin ardından
günümüze
kadar
geçen
zaman
içinde
Atatürk
Bulvarı
ve
onun
55
bileşenlerinden biri olan Zafer Meydanı önemli tartışmaların öznesi olan
kentsel bir mekândır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yeni rejimin ideolojisini
yansıtan bu mekân, yeni bir mekânsal ve sosyal deneyim oluşturması
nedeniyle önemlidir. Zafer Meydanı yalnız fiziksel nitelikleri açısından değil
aynı zamanda toplumsal anlamı bakımında da önemli bir mekândır. Bu
bağlamda çalışmanın bu kısmında Zafer Meydanı’nın oluşum süreçleri,
tarihsel gelişimi ve dönüşümü, değişen yapısal özelliklerinin yanı sıra değişen
toplumsal anlamı da tartışılacaktır.
3.3.2. Zafer Meydanı’nın oluşumu ve tarihsel gelişimi
Ankara’nın başkent ilan edilmesinin ardından yaşanan; nüfusun hızla artışı
ve kentsel gereksinimler nedeniyle yeni bir planlama ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bütün bu gereksinimlerin yanı sıra, yeni yapılacak planlamayla oluşacak
(kentsel) mekânların yeni kurulan devletin ideolojisini ve ulusun ideallerini
yansıtması gerektiğine inanılmaktaydı. Bu ideal doğrultusunda 1925 yılında
Ankara kentsel yerleşim alanının güneyinde, Cumhuriyet’in kurucu kadroları
yepyeni bir şehir kurmaya girişmişlerdir. Başkentin odağı olarak tasarlanacak
olan Yenişehir’in, yeni kurulan ulusun ideallerini temsil ederken aynı
zamanda hem yeni idare şeklinin hem de yeni bir yaşam biçiminin mekânı
olması amaçlanmıştır. Yeni bir kent kurma fikri, fiziksel gereksinimlerin yanı
sıra kentsel mekânın topyekûn bir dönüşüm projesi olarak modernleşmeye
karşı
her
türlü
potansiyel
direnci
içerisinde
barındırmasından
kaynaklanmaktadır [Batuman, 2009; Lefebvre, 1993].
1925 yılında yapılan Lörcher planı, Jansen planına kadar; Yenişehir’in
tanımlanmasında, altyapı çalışmalarında ve dolayısıyla yerleşimin parsel ve
ada büyüklükleri, kat yükseklikleri gibi imar koşullarını da belirleyen ilk
plandır. Lörcher yeni şehrin, eskisinin dışında ve onu bozmadan,
değiştirmeden kurulmasını önermekte bunun yanı sıra anlamsal açıdan
onunla bütünleşmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu bağlamda eski kentte
keşfettiği; kentin modern ulaşımla olan kurgusal çıkış noktasını, erkin kentsel
56
mekâna yansıtılması anlamında güncel iktidarı ve tarihten gelen eski kültürün
iktidarını yansıtan İstasyon-Meclis-Kale aksı kentsel metaforunun bir
değişiğini Yenişehir’in kurulmasında da kullanmıştır. Bu sefer Kale-İstasyon
Meydanı
iktidarını
1
-Parlamento kentsel metaforu; kalede geçmişin ve kültürün
meydanlar
yoluyla
parlamentoya
taşıyan
bir
eksenelliğe
oturtulmuştur [Cengizkan, 2004]. Lörcher’in Millet Caddesi olarak adlandırdığı
bu eksen bugün Atatürk Bulvarının ilk izlerini oluşturmuştur.
Lörcher Millet Caddesini, tüm Yenişehir’i planlarken yaptığı gibi, çağdaş
yaşama özgü görülen ölçü ve düzen içinde biçimlendirilmiştir. Buna göre
Millet Caddesi üzerinde Cumhuriyet (Kurtuluş) Meydanı, Zafer Meydanı,
Sıhhiye Meydanı, Millet (Ulus) Meydanı gibi kamusal meydanlar ve bunların
çevresinde yeşil alanlar tasarlamıştır. Lörcher yeni ideoloji doğrultusunda
modern toplumun gereği olarak tasarladığı bu kamusal mekânlara ideolojik
anlamlar yüklemiş, anlamın mekâna yansıması aracılığıyla toplumsal bir
hafıza oluşturmayı amaçlamıştır. Dolayısıyla hiyerarşik biçimde Ulus
Meydanından başlanarak; toplumsal sağlığın modern devletin önemsediği
yeni ve kaçınılmaz bir sosyal refah ön koşulu olduğunu Sıhhiye Meydanı ile
vurgulanırken; devamında 30 Ağustos 1922 tarihsel bilgisi aracılığıyla
toplumsal bellek Zafer Meydanı ile tazelenmekte; buradan Cumhuriyet
Meydanı ile Cumhuriyet’i kuran ve geliştiren kişiler, sokak adlarıyla bir kez
daha anımsanıp ölümsüzleştirilmektedir [Cengizkan, 2004].
Bu kurgunun bir parçası olan Zafer Meydanı “tiyatro ve sinemanın…, iki
taraflı olarak toplandığı” alan olarak tanımlanmıştır. Meydanlarla birlikte bu
noktanın Zafer Kapısı olarak davranacağı düşünülmüş ve bu niteliği
güçlendiren bir anıta gereksinim duyulmuştur [Cengizkan,2004].
1
Lörcher Sıhhiye Tren İstasyonu ile ilgili çizimler yapmış ve burayı İstasyon Meydanı olarak
tanımlamıştır.
57
Harita 3.3. Lörcher Planında Zafer Meydanı’nın Konumu [Cengizkan, 2004].
Harita 3.4. Zafer Meydanı’nın Konumu [Cengizkan, 2004].
Meydana adını veren caddenin ortasındaki Zafer Anıtı, İtalyan heykeltıraş
Pietro Canonica tarafından 1927 yılında tamamlanmış, aynı yılın 4 Kasım
günü açılışı yapılmıştır. Atatürk figürünü ayakta gösteren heykelin arkası
Eskişehir’e dönüktür; figür yüzüyle Yenişehir’den gelenleri karşılamaktadır
[Cengizkan, 2004].
58
Resim 3.7. Zafer Anıtı [Keskinok, 2009].
Torino kentinde yapılmış olan heykelin iki metre yüksekliğinde dikdörtgen
prizma şeklinde mermer bir kaidesi bulunmaktadır. Kaidenin alt bölümünde
bronz zafer çelenkleri vardır. Bu kaide üzerinde de 1.70 m yüksekliğinde bir
bronz heykel yer almaktadır. Meydanın ortasında konumlanan anıtta Atatürk
askeri üniforma içerisinde ayakta durmuş ve kılıcına dayanarak uzaklara
bakan zafer kazanmış bir komutan olarak tasvir edilmiştir [Memlük, 2009].
Heykelin iki yanında simetrik olarak tasarlanan yeşil alanlar ortasında fıskiyeli
havuz olan ve ışınsal yollarla çevresine bağlanan yeşil adacıklardan
oluşturulmuştur. Parkın batı parçasının kenarında kemerli cephesi ve içinde
Hale Gazinosunun bulunduğu bir Pavyon-Sergi Binası bulunmaktadır.
Resim 3.8. Zafer Park ve Hale Gazinosu [Keskinok, 2009].
59
Bu
yapı
Holzmeister’in
tasarladığı
1929-33
yılları
arasında
inşaatı
tamamlanan Sıhhiye Orduevi yapılırken yıkılmıştır. Aynı parkın batı ucundaki
Şur’a-yı Devlet yapısı ise 1970’li yıllarda çok katlı Danıştay yapısı olarak
yenilenmiştir [Cengizkan,2004]. Orduevi, yıkılan Devlet Şurası Ankara’nın
önemli modern mimarlık yapıtlarıdır. Bununla birlikte Zafer Meydanı ve Zafer
Anıtı Millet Caddesi üzerindeki belirleyici kentsel öğelerdir. Bahsedilen
yapıların tümü mimari nitelikleri ve özgünlüklerinin ötesinde Cumhuriyet’in
yeni kurumları olarak, sonradan Atatürk Bulvarı olacak caddenin tarihselliğini
ve estetiğini oluşturmuşlardır [Keskinok, 2009].
Resim 3.9. Zafer Anıtı, Ordu Evi ve Devlet Şurası Yapısı [ Keskinok, 2009].
Cumhuriyet’in
ilk
yıllarında
kentteki
meydanların
ve
yeşil
alanların
modernleşme projesinde önemli bir yeri vardır. Çünkü bu alanlar sadece boş
vakitlerde dinlenme ve gezme amacıyla kullanılacak yerlerden çok, modern
yaşamın imgelerinin üretileceği mekânlardır [Yalım, 2009]. Bu yüzden
Yenişehir ‘in fiziksel çevre olarak ortaya çıkışı sürecinde, Millet Caddesi
üzerindeki parseller boş bırakılarak arka parsellerde villa inşaatı yürütülürken,
Zafer Park, tıpkı bölgedeki diğer kamusal kullanım alanları gibi, daha baştan
inşa edilmiştir. [Cengizkan, 2004].
60
Resim 3.10. Zafer Anıtı ve Çevresi [Keskinok, 2009].
Ankara’nın başkent ilan edilmesiyle kente dair diğer sorunların yanı sıra
konut ve kamu yapıları alanındaki eksiklik bir sıkışmaya yol açmıştır.
Lörcher’in bu gereksinimleri gidermek için hazırladığı iki plandan ilki olan eski
kent planı uygulama kabiliyeti olmadığı için reddedilirken, yeni kent için olanı
ise konut sıkıntısı dolayısıyla kabul edilmiştir [Tekeli, 1982]. Millet Caddesi
üzerindeki yapılar hariç, tek ve iki katlı evler Sıhhiye Meydanı’ndan, Zafer
Meydanı’na, Millet Meydanı’ndan, Kurtuluş Meydanı’na, oradan da Koca
Tepe’ye ve Kavaklı Dere yoluna kadar hızla ilerlemiştir [Cengizkan, 2004].
Ancak Lörcher Planı’nın yarattığı Yenişehir’in tek ve iki katlı bahçeli konutları
olanaklı kılacak biçimde tasarlandığı, fazla geniş yolları ve küçük adaları
ihtiva ettiği, tekil villaların kent mekânını çok boş bıraktığı, bireysel bahçe
alanı fazlalığının böylesi bir merkez için gereksiz olduğu başından beri
vurgulanmış; Yenişehir’deki villa ya da sayfiye havası, o dönemde eleştiri
dozunun yükseltilmesi için yeterli olmuştur [Cengizkan, 2004].
Yirmili yıllarda Yenişehir’de nüfus hızla artmış, kentteki gelişmeler Lörcher
Planı’nın öngörülerinin ötesine geçmiştir. 1927 yılında düzenlenen Ankara
Planı Yarışması kentin daha kapsamlı bir planını elde etmeye yöneliktir ve
Jansen ’in planı birinci seçilmiştir [Keskinok, 2009]. Jansen planının kente
önemli etkilerinden biri eski kentle yeni kenti bağlayan Atatürk Bulvarını
61
oluşturmasıdır. Kısmen Lörcher Planı ortadan kaldırılarak, Sıhhiye ile Kızılay
Meydanı arasındaki eksen 40 metreye çıkarılmış ve bugünkü TBMM
kavşağına kadar bu genişlik kırılarak uzatılmıştır. Sonrasında Kızılay
Meydanı’ndan gelen bu yol Sıhhiye Meydanı’nda kırılarak Opera Meydanı’na
(bugünkü Kültür Bakanlığı) bağlanmıştır.
Şekil 3.14. Atatürk Bulvarı Üzerindeki Meydanlar Dizisi [Keskinok,2009]
Dolayısıyla Lörcher Planındaki Millet Caddesi eskisi gibi dümdüz devam
ettirilerek Türk Ocağı ve Etnografya Müzesi arkasındaki bu günkü Ulus Hali
civarında Eski Ankara ile birleştirileceğine, kavisli ve yan kaldırımları ve orta
refüjü çınar ağaçlarıyla sınırlanan bir bulvar haline getirilmiştir [Cengizkan,
2004]. Bunun yanı sıra Jansen Planı, Lörcher Planı’nda eleştiri konusu olan
Yenişehir ’in düşük yoğunluğunu yükseltmiş; tek ya da iki katlı olan bahçe içi
yapılaşmasını, zemin+üç kat+çatı çekme kat hakkını vererek bitişik
yapılaşma düzenine geçirmiştir. Oysaki Lörcher Planı’nın öngördüğü daha
düşük yoğunluklu ve az katlı yerleşimin, yolları ve ardışık yeşil alanları,
yoğunluğu yüksek kullanan yerleşime göre daha farklı kurgulanmıştır.
62
Sıhhiye Meydanı - Zafer Meydanı - Millet Meydanı - Cumhuriyet Meydanı
sırası, aslında çok doğal bir açıklıklar düzenidir. Sonuç olarak verilen
kararlar, kuşkusuz açık alanlar ardışık düzenini de değiştirmeyi zorunlu
kılmıştır [Cengizkan, 2009].
Resim 3.11. Zafer Meydanı Çevresinin Dönüşümü [Keskinok, 2009]
1957 yılında kabul edilen Ankara’nın yeni imar planı uygulamalarının
başlamasıyla Yenişehir ve Bulvarda yeniden yapılaşma dönemi başlamıştır.
Yenişehir’in kuruluşunda yapılan tek ve iki katlı konut yapıları yıkılmış,
yerlerine beş veya yedi katlı binalar yapılmaya başlanmıştır. Bulvardaki dört
katlı apartmanlar ise dokuz katlı iş hanlarına dönüştürülmüştür. Bu süreç çok
hızlı yaşanmış, artan ekonomik güç sayesinde imar planı değişiklikleri, kısa
sürede gerçekleşmiştir [Dinçer, 2009].
1959 yılında Bulvar boyunca başlatılan yol genişletme çalışmaları da
Bulvarın yapısını değiştirmiştir. Yapılan yol çalışmaları sonunda Bulvarın
ortasındaki yeşil refüj kaldırılmış, dar bir çift yol ayrımına dönüştürülmüştür.
Bununla birlikte binaların önünden yola kadar olan mesafe kısaltılmış böylece
bulvardaki apartmanların zemin katlarındaki iş yerlerince kullanılan apartman
önleri yok edilmiştir. Böylece kamusal mekânları tehdit eden, Bulvarın
63
tasarlandığı günlerdeki ölçülerini, yapı-yol ilişkilerini yok eden bir gelişme
ortaya çıkmıştır [Dinçer, 2009].
Jansen Dönemi planlanmasından çok sonra yaşama geçirilen gerek 1957
tarihli Plan (Yücel-Uybadin planı) ve sonrasında uygulamaya konan ve Bulvar
üzerindeki kat yüksekliklerini artıran Kat Nizam Planı, Atatürk Bulvarının bir
kentsel omurga olarak önemini azaltmasa da, Bulvar üzerindeki meydanlar
ve yeşil alanlar dizisinin kullanımını farklılaştırmıştır. Bu kamusal mekânlar
toplumsallaşmanın, sanatsal ve kültürel gelişmelerin mekânları olmaktan
çıkarak taşıt trafiğinin düğüm noktalarına dönüşmüş, yeni oluşan ölçek içinde
anlamlarını yitirmeye başlamışlardır. Kamusal alanlar dizisini oluşturan
elemanlardan biri olarak Zafer Meydanı da bu gelişmelerden etkilenmiştir.
Bulvardaki ölçeğin değişmesiyle iki yanda konumlanan açık alanlar yüksek
blokların arasına sıkışmış, Zafer Anıtı ise yoğun trafiğin içine hapsolmuştur.
Bununla birlikte Parkın batı ucundaki üç katlı Şur’a-yı Devlet yapısı yıkılarak
1970’li yıllarda çok katlı Danıştay yapısı yapılmıştır. Doğu yönünde ise parkın
uç kısmına iki katlı bir gazino yapısı yapılmış ve daha sonra uzun yıllar Türk
Hava Yolları Terminali olarak kullanılmıştır. Önündeki parkın altına ise Zafer
Çarşısı inşa edilmiş ve 1980 sonrası büyük bir çarşı haline dönüştürülmüştür
[Cengizkan, 2002]. Böylece parkın simetrik olarak kurgulanan yeşil
alanlarından bir tanesi ağaçları kesilerek önce yeşil zemin, sonrasında da
tamamen sert zemin haline getirilmiştir.
Resim 3.12. Yapıların Yıkılması ve Ağaçların Kesilmesiyle Oluşan Durum
64
Resim 3.13. Zafer Meydanı Çevresinin Kat Artırım Kararları Sonucunda
Dönüşümü [Keskinok, 2009].
Resim 3.14. Bugün Zafer Çarşısı Olan Bölgenin Dönüşümü [Keskinok, 2009]
Bulvar üzerindeki bütün meydanlar gibi Zafer Meydanı da kenti ve kentsel
yaşamı biçimlendirme kaygılarının bir ürünüdür. Ancak bu dönüşümlerden
ötürü Zafer Meydanı insanların durakladığı, iletişim kurduğu, sosyalleştiği
kısaca toplumsallaşmanın üretildiği bir kamusal alan olma özelliğini yitirmiştir.
Mekânsal örüntüsünün fiziksel ve imgesel düzeyde yıkılmasıyla bağlamından
kopan ve anlamını yitiren Zafer Meydanı işlevsizleşerek yığınların geçiş alanı
haline gelmiştir.
65
Resim 3.15. Zafer Meydanın Dönüşümü [Keskinok, 2009]
Zafer Meydanı’nı dönüştürmeye yönelik bir diğer girişim ise 1986 yılının mart
ayında Zafer Parkı önündeki ağaçların kesilmesiyle başlamıştır. Bu çalışma
Büyük Şehir Belediyesi’nin birinci bodrumu çarşı, ikinci ve üçünü bodrumları
otopark olarak kullanılacak projesi için başlatılmıştır. Ancak parkın yanındaki
Danıştay Binasında çalışanlar; plan değişikliğinin Ankara’nın zaten az olan
yeşil alanını daha da daraltacağı, parkın yerinin otopark yapımına uygun
olmadığı ve trafiği aksatacağı, Zafer Anıtı’nın karşısına yapılacak bir
otoparkın anıtın bütünlüğünü bozacağını ileri sürerek yürütmeyi durdurma
istemiyle idari mahkemeye başvurmuşlardır. Mahkeme bilirkişi incelemesi
sonucunda kentin yeşil alanlarını daraltacağı, trafik açısından büyük sorun
doğuracağı, önerilen mevzi imar planının makro ölçekte tutarlı kararlar ve bu
kararlar doğrultusunda bir fiziksel plan bazından yoksun olduğu gerekçesiyle,
mevzi imar planının iptaline karar vermiştir [Zafer Park Dosyası, 1988]. Zafer
Park davası önemli bir hukuk mücadelesi olmasının yanı sıra kent
sakinlerinin kendi yaşam çevreleri üzerindeki kararlarda söz hakkı talep
etmeleri ve kamusal mekâna sahip çıkmaları açısından önem arz etmektedir.
3.3.3. Zafer Meydanı’nın siyasi anlamı
Zafer Meydanı özellikle 1960’dan sonra örgütlü toplumsal muhalefet
hareketlerinin odak noktalarından birisi olmuş, pek çok toplumsal protesto ve
miting bu alanda gerçekleştirilmiştir. Merkezi Kızılay Meydanı olan bu
eylemler yakınındaki Zafer Meydanına da sıçramış ve özellikle Zafer Anıtı
66
önü eylemcilerin kendilerini ifade ettikleri bir yer olarak ortaya çıkmıştır [İlkay,
2007]. Böylece mekân yalnız pratiklerin değil, kimliklerin ve temsil biçimlerinin
de üretildiği bir araca dönüşmüştür.
Resim 3.16. Zafer Park’ın Mevcut Durumu [Cengizkan, 2004]
Resim 3.17 1963 Zafer Meydanı'nda Gösteriler [İlkay, 2007]
1960-64
yılları
arasında
özellikle
üniversite
öğrencilerinden
oluşan
göstericiler Zafer Meydanı’nda toplanıp heykelin önüne çelenk koyarak
eylemlerini gerçekleştirmişlerdir. Zafer Anıtı önünde İstiklal marşı, saygı
duruşu, okunan marşlar gibi ulus devlet simgeleriyle iktidar partisi karşıtı
67
mücadelenin ritüellerinin yaratılıp, tekrar tekrar deneyimlenmesi meydanın
simgeselliğinin yeniden tanımlanmasında etkili olmuştur [İlkay, 2007].
Kızılay Meydanı’nın 1990’lardan bu yana toplumsal eylemlere kapatılması
sonucu Zafer Meydanı yalnızca milli bayramlarda Anıta çelenk koyulan bir
mekân haline dönüştürülmüştür. Bu nedenle toplumsal fonksiyonunu tam
olarak yerine getiremeyecek hale gelmiş ve toplumsal bellekteki yeri giderek
zayıflamıştır.
Resim 3.18. Milli Bayramlar Zamanı Zafer Anıtı [Keskinok, 2009]
3.3.4 Kayıp Mekân: ölçek sorun mudur?
Mekânın ölçeği belli bir sınırdan sonra nitelik değiştirerek, ölçek gibi niceliksel
bir değer, belli bir sınırdan sonra mekânın niteliğini değiştirecek bir özellik
kazanır. Ölçekle ilgili “oran”, “bir arada olma”, “bütün”, “parça”, “belirlilik”, “içdış” gibi kavramlar bu noktadan sonra geçerliliklerini yitirir. Mekân,
büyüklüğünün getirdiği yeni davranışlar geliştirir [Yırtıcı, 2005].
Zafer Meydanı yeşil alanlarıyla birlikte modern kentteki yaşam pratiklerinin
oluşumuna zemin sağlayan kamusal yaşamın önemli bir öğesi olmasının yanı
sıra Cumhuriyet ideolojisinin somutlaşarak mekâna yansıdığı ve toplumsal
68
hareketlerin kendisini gösterdiği bir kentsel mekân olarak önemlidir. Ancak
zaman içerisinde anıt, yükselen kat sayıları (baskın yapı) ile ölçeğini yitirmiş
ve
yoğun
araç
trafiğinin
ortasında
kalmış;
park
alanlarından
biri
korunamayarak sert zemine dönüştürülmüş ve bağlamından koparılmış; park
alanı olarak korunmuş kısmın ise peyzajı değiştirilmiş, önündeki otobüs
durakları ve akan yoğun trafik nedeniyle anıt ve diğer taraftaki sert zemin
bütünlüğü neredeyse kalmamıştır.
Resim 3.19. Zafer Meydanına Danıştay Yapısından Bakış [Cengizkan, 2004]
Bu nedenlerden ötürü Zafer Meydanı kent içindeki görünürlüğünü, önemini
yitirmiş, kamusal bellek potansiyelinin üstü örtülmüştür. Böylece Zafer
Meydanı kentin kendisinden beklediği nitelikli kamusal alan olma işlevini
yerine getiremez hale gelmiştir. Sonuç olarak işlevini yerine getiremeyen ve
kentsel yaşama katılamayan bir kamusal alan olan Zafer Meydanı kayıp
mekân olarak tanımlanabilir. Zafer Meydanı kamuya ait bir alan olmasından
ötürü burada gerçekleştirilecek dönüşümün büyük ölçüde dış dinamikler
tarafından yönetilmesi gerekmektedir.
69
Bir başka açıdan bakıldığında, zaman içerisinde işlevinin değişmediği göz
önüne alınarak Zafer Meydanı, Ankara kentinin hızlı gelişen kent bölgesinde
yer alan, ticaret ve çalışma alanlarının çeşitliliği içinde bulunan yer olarak
değerlendirildiğinde, kayıp mekân olarak tanımlanamayacağı ileri sürülebilir.
Bu bağlamda Zafer Meydanı işleyen sistemin ihtiyaçlarını işlevi bakımından
karşılamaktadır ve aynı zamanda sistem olarak dengede ve bütünleşiktir;
çevresini sorunlu alanlar haline getirme potansiyeli görülmemektedir.
Mekânın hem yapısal hem de işlevsel unsurları ve bunların ilişkileri, sistem
ile çevresi arasındaki etkileşimi, sistemin kendisi ve çevresine ilişkin iletişimi
dikkate alındığında anomik olduğu ileri sürülemez. Bu açıdan Zafer Meydanı
kentin gelişim sürecinde ortaya çıkan ve sistemin bütünlüğü ve dengesini
bozan değil, yapısal ve işlevsel farklılaşmanın oluştuğu bir mekân olarak
kabul edilebilir.
Kentler değişik nedenlerle sürekli bir değişme ve dönüşme etkisi altındadır ve
kentin değişen/dönüşen kesimleri arasında belli düzeyde bir iç bütünleşme
vardır. Bu nedenle kuramsal açıdan gözlenen her dönüşümü, kayıp mekân
olarak değil, belli ölçülerde ortaya çıkan işlevsel değişimin geçirdiği, uyum ve
bütünleşmeye sahip yapısal değişim olduğu ileri sürülebilir.
3.4. İskitler Büyük Sanayi Bölgesi: Yapı ve İşlev Dönüşümü
3.4.1. İskitler büyük sanayi bölgesinin konumu
İskitler Büyük Sanayi Bölgesi’nin 1 büyük bir kısmını oluşturan proje alanı;
İstanbul Caddesi, Turgut Özal Bulvarı, Etlik Caddesi ve Kazım Karabekir
Caddesinin çevrelediği alan olarak tanımlanmaktadır.
1
İskitler Büyük Sanayi Bölgesi Kazım Karabekir Caddesi- Ankara Çayı ve Etlik Caddesi-İstanbul
Caddesi’nin sınırladığı alan olarak tanımlanmaktadır.
70
Şekil 3.15. İskitler Büyük Sanayi Bölgesinin Konumu
Proje alanı Ankara’nın tarihi kent merkezi ve eski merkezi iş alanı olan
Ulus’un hemen yanı başında bulunmaktadır. Yoğun araç trafiğine açık
yollarla çevrelenmiş olan alan kentin önemli odak noktalarına olan yakınlığı
itibariyle kentte stratejik bir noktada yer almaktadır.
Resim 3.20. İskitler Bölgesinden Görünüş
71
Proje Alanı farklı fonksiyonları barındırmakla birlikte günümüzde daha çok
küçük sanayi üreticilerinin konumlandığı bir alandır. Bu yüzden “kayıp
mekân” bağlamında ele alınan proje alanının geçirdiği dönüşümü ve kentsel
dinamiklerini daha iyi anlayabilmek için alanın tarihsel gelişimine paralel
olarak kentteki küçük sanayinin gelişim sürecindeki mekân seçimini de
anlamaya çalışmak, alanın günümüzdeki kullanım biçimini de anlamak için
faydalı olacaktır.
Şekil 3.16. İskitler Çevresindeki Arazi Kullanımı1
3.4.2. İskitler büyük sanayi bölgesi kentsel gelişim süreci
Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’un küçülmesi, buna karşılık Ankara’nın
yeni merkez olarak askerler, memur adayları ve iş arayanların akınına
1
Harita Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 1993 yılında açmış olduğu yarışma için hazırlanan bilgi
kitabından alınıp değiştirilerek kullanılmıştır.
72
uğraması sonucu kent nüfusunun hızla artması bilinen bir olgudur. Bu tür
etkenler altında sıkışan Ankara, gelişmek ama bir yandan da gelişmesini
disipline etmek, yönlendirmek, planlamak durumunda kalmıştır [Cengizkan,
2002]. Ankara’nın ilk planı olan Lörcher Planı yeni başkentin gereksindiği
fiziki plan arayışı sonucu ortaya çıkmıştır. Lörcher Plan’ına bakıldığında proje
alanın sebze bahçeleri olarak gösterildiği ve kent sakinlerinin toprakla
ilişkilerini sürdürmeleri için önerildiği anlaşılmaktadır [Cengizkan, 2004].
Ankara kenti için atılan önemli adımlara karşın, kızla gelişen kentte gelişme
belirli bir planlama disiplini içinde olmamıştır. Hissedilen ihtiyaçların
karşılanması amacıyla bir plan hazırlatılması için 1928 yılında açılan
yarışmayı Berlin kentinin imar planı yarışmasını da kazanan Jansen
kazanmıştır [Tekeli, 1982]. 1932 yılında onaylanarak uygulamaya koyulan
Jansen’ in Ankara planındaki çalışmalara göre halen İskitler konut alanının
bulunduğu kısım “Amele Mahallesi” olarak ayrılmış, alanın diğer bölümlerine
ilişkin olarak ise herhangi bir kullanım önerilmemiştir [A.B.B., 1993].
Şekil 3.17. Lörcher Planı [Cengizkan, 2004] ve Alanın Günümüzdeki Halinin
Karşılaştırılması
73
Şekil 3.18. Jansen Planı ile Alanın Günümüzdeki Halinin Karşılaştırılması
Jansen Planı’nın 1950’lere kadar Ankara’nın gelişmesini yönlendirdiği
söylenebilir. Fakat sonuç olarak ortaya çıkan kent ile öngörülen plan tam
olarak örtüşmemektedir. Yapılan birtakım değişiklikler ve planlanan fakat
uygulamaya konulmayan mekânlarla birlikte Amele Mahallesi de pratiğe
geçememiştir [Tekeli, 1982]. Bunun nedenlerinden bazıları şu şekilde
açıklanabilir; Cumhuriyet rejimi nüfus artış hızı oldukça yüksek olan bu kente
bir de sanayii çekerek yaşanan zorlukları arttırmak istememiştir. Bu nedenle
Ankara’nın Başkent oluşu ve nüfus artış hızı bazı sanayi kuruluşlarının
gelişmesine kaynaklık etmiş ve bazı tüketim sanayini de kente çekmişse de
sanayinin gelişimi sınırlı olmuştur [Tekeli, 1994]. Bu yüzden kent 1923’ten bu
yana, nüfusuyla oranlı bir sanayileşme düzenine ulaşamamış, kentsel iş gücü
daha çok başkentlikle ilgili hizmet kesimlerine yığılmıştır [ABB, 1993]. Bu
açıdan
bakıldığında
aslında
Amele
Mahallesi,
topluma
yabancıdır.
Almanya’da her kentte bir amele mahallesine alışkın olan Jansen’in kendisi
de Ankara da endüstrinin olamayacağını anlamış ancak plan üzerinde Amele
Mahallesi kalmıştır [Tankut, 1993]. Buna karşın iki dış yol, Dışkapı-Etlik yolu
ve Hergelen meydanı-İstanbul yolu, otoyolu oluşturmak için İskitler yolu ile
74
bağlanmış, bu yolun oluşumu ile bazı üretim evleri ve un fabrikaları bu alanda
yer alma eğilimi göstermiştir.
1940 yılında ise alan içerisinde kısmi faaliyetler ve orta sınıf için yeni bir
konut alanı planlanmıştır. Yerleşim bölgesindeki bu gelişmeyle, küçük ölçekli
üretim yapan atölyeler bölgeye hareket etmeye başlamıştır [Çakan, 2004].
1950 sonrasında Alemdağ Tereyağı Fabrikası ve Ankara Makarna Fabrikası
gibi özel sektöre ait bazı küçük ölçekli sanayilerin bölgede yer alma eğilimi
olduğu görülmektedir [ABB, 1993]. Aynı yıllarda sanayi özel girişim ile
gelişmiş, ilk küçük sanayi sitesi İskitler Bölgesi ve çevresinde oluşmaya
başlamıştır. Bunun temel nedeni küçük üreticilerin o zamanki çalışma
alanlarındaki 1 kötü iş koşullarından, yangın tehlikelerinden kurtulmak ve
kendi iş yerine sahip olmak istemeleridir. Bunun sonucu Yeni Sanayi Çarşısı
1950 yılında başlayan bir girişimle gelişmiştir. Çarşı Ulus’ta Roma Hamamı
Harabelerinin bulunduğu alanla Kazım Karabekir Caddesi arasındaki alanda
bulunmaktadır. O zamanki kent merkezin hemen yanındadır. Bu alanda
yedek parça üreticileri, demir döküm işleri, çelik eşya, oto boya, inşaat
makineleri, tarım aletleri, mobilya ve lastik ayakkabı üretimi ve boya atölyeleri
yer almıştır. Büyük Sanayi Çarşısı girişimi ise 1953 yılında Yeni Sanayi
Çarşısı’nda
kuzeyinde,
yer
geride
bulamayanlarca
bir
alanda,
başlatılmıştır.
bugünkü
İstanbul
İskitler
Bölgesi
Caddesi’nin
içerisinde
konumlanmıştır. Burada torna, kaynak, demir işleri, kalorifer kazanı, madeni
eşya, oto boya, inşaat makineleri, çelik konstrüksiyon, akü imalatı, lastik
eşya, oto yedek parça imalatı yer almıştır. Artan talep üzerine Ata Sanayi
Çarşısı girişimi başlatılmış, ancak 1962 yılında kullanıma açılabilmiştir. Ata
Çarşısı ise, Çubuk Çayı ile İskitler Caddesi arasında, itfaiyeye bitişik alanda
1
1923-1950 yılları arasında kentin eski merkezi olan Ulus içinde kent gereksinimlerine dönük çeşitli
ve yeni üretim faaliyetleri yer almıştır. Bu durum geleneksel merkezden biri batıya diğeri kuzeye
uzanan, İstanbul ve Çankırı Caddelerinin inşaat, tamir ve döküm vb. konularındaki çevreyi rahatsız
edici özellikleri de olabilen imalathaneleri kendisine çekmesine neden olmuştur. Bu tür faaliyetler,
söz konusu iki cadde arasında ve Bent deresi kıyısındaki Soğukkuyu’da, planlama kararları dışında
kendiliğinden gelişen büyük bir kümelenme yaratmıştır.
75
yapılmıştır. Demirciler Sanayi Çarşısı da Ata Sanayi Çarşısı’nın yanında inşa
edilmiştir. Kent merkezinde yer alma eğiliminde olan üreticiler için çekim
merkezleri olan bu dört sanayi çarşısı, yalnız kendilerinin sağladığı
işyerleriyle değil çevresindeki alanları da dönüştürerek işyeri haline
getirmekte etkili olmuşlar ve Akköprü İskitler alanını bir “küçük üreticiler
mekânına” dönüştürmüşlerdir [Tekeli, 1994]. Bu gelişmeler doğrultusunda
alan günümüzdeki kullanım biçimine esas teşkil edecek şekilde bu yıllar
içerisinde biçimlenmeye başlamıştır.
1950’lere varıldığında Ankara’nın nüfus artışı hızla devam etmiş ve
1980’lerden sonra ulaşılacağı tahmin edilen büyüklüğe 1951 yılı sonlarında
ulaşmıştır. Ankara denetim dışı gelişerek hızlı bir şekilde büyümeye devam
etmiş, yarım milyona yaklaşan nüfusuyla yeniden planlanması zorunlu bir
kent haline gelmiştir. Yeni planın elde edilmesi için 1954 yılında uluslararası
bir yarışma düzenmiş, yarışmayı Nihat Yücel ve Raşit Uybadin kazanmıştır.
1957 yılında onaylanarak yürürlüğe giren planda İskitler Bölgesi’nin hemen
tamamı küçük sanayi kullanımına ayrılmış ve alan bu gelişmeyle birlikte planı
bir dönüşüm sürecine girmiştir [A.B.B., 1993].
Alanın bugünkü yol ağı da bu plan ile belirlenmiştir. O dönem için çevre yolu
niteliğindeki İskitler Caddesi Konya, Eskişehir, İstanbul, Havaalanı ve
Samsun yollarının birleştiği bir ulaşım odağına dönüşmüş, bu niteliğiyle
bugünkü küçük sanayi, depolama ve otomotiv hizmetlerinin yer aldığı geçiş
bölgesinin 1 temelleri atılmıştır [A.B.B., 1993]. Böylece bölgedeki sanayi
gelişiminin mekân seçimini etkileyen önemli faktörlerden biri olarak da YücelUybadin Planındaki çevre yolunun açılarak kent içindeki erişilebilirlik
ilişkilerini değiştirmesi gösterilebilir.
1
Burgess’in 1925 de geliştirdiği ortak merkezli halkalar kuramında kent mekânı birbiri içine geçmiş
halkalar halinde kavramsallaştırılmıştır. En merkezde kentin Merkezi İş Alanı bulunmaktadır. Bunun
etrafındaki ilk halka ise geçiş bölgesi olarak adlandırılmıştır. Bu halkada kısmen iş ve küçük üretim ile
çöküntü halindeki mesken alanları yer almaktadır. Yücel-Uybadin Planı kent merkezinin Ulus’taki
odaklaşmasının süreceği varsayımı kabul edilerek oluşturulmuştur. Bu bağlamda Ulus, kent merkezi
olarak tanımlandığında etrafındaki ilk halka içerisinde bulunan İskitler bölgesi de geçiş bölgesi olarak
tanımlanabilir [ABB, 1993]
76
Şekil 3.19. Yücel-Uybadin Planı ile Alanın Mevcut Durumunun
Karşılaştırılması
Planın uygulaması sırasında çeşitli hukuki sorunlar nedeniyle gerekli bazı
mülkiyet düzenlemelerinin yapılamaması ve gerekli kamulaştırmaların
tamamlanamamasına rağmen bugün çoğunlukla bölgenin mevcut yapısı
Yücel-Uybadin planının sonucudur [Çakan, 2004].
1970’li yılların başına gelindiğinde bölgedeki küçük sanayi üreticilerinin
mekân
seçimindeki
eğilimler
değişiklik
göstermeye
başlamıştır.
İlk
kurulduklarında hizmet yönünden yeterli olan sanayi sitelerine yerleşen ve
bölge kullanımını karakterize eden küçük oto sanayi üreticileri; şehrin
gelişmesi,
merkezin
büyümesi
ve
kalabalıklaşması,
faaliyetlerin
yoğunlaşması ile bu alanları yetersiz bulmaya başlamıştır. İş hacminin
artması iş yerlerinde sıkışmaya yol açmış, mevcut iş alanları hem iş
yönünden rahat ve verimli çalışmayı engelleyici, hem de iş sağlığı yönünden
sakıncalı hale gelmeye başlamıştır. Bölgenin konumu gereği işyerlerinin fiziki
olarak büyüme imkânı bulunmaması sonucu üreticilerin bir kısmı kent dışında
başka sitelere taşınma eğilimi gösterse de, iş potansiyelinin merkeze yakın
olan İskitler bölgesinde daha çok olması nedeniyle alandaki bir kısım
üreticinin gitmesine karşın bir kısmının kalması mevcut kullanımı devam
etmiştir [Tekeli, 1994]. Böylece süreç içerisinde alandan yukarıda belirtilen
77
sebeplerden ötürü taşınan iş yerleri, kısmen terk edilmiş, kullanılmayan ya da
yalnızca depo olarak kullanılan mekânların oluşumuna neden olmuştur.
1973 yılında Ankara Nazım Plan Bürosu tarafından başlatılan çalışmalarla
kentin 1990’lardaki gelişme planı oluşturulmuştur. Ankara Nazım Planı’na
göre İskitler Bölgesini de içerisine alan Kazıkiçi Bostanları bölgesi ‘merkez
gelişme alanı’ olarak önerilmiştir. 1982 yılında onaylanan Ankara 1990 Nazım
Planında, merkez olarak belirlenen alana ilişkin olarak ayrıntıda bir çalışma
yapılmamış, Yücel-Uybadin planında belirlenen fiziksel dokuya bağlı kalarak
alan içerisinde dönüşümler başlamıştır [ A.B.B., 1993; Çakan, 2004 ].
1985-86 yıllarında yürütülen Ankara 2015 Makroform çalışmasında da 1990
Nazım Planının ilkeleri benimsenmiş, bölgenin merkezi iş alanının bir uzantısı
olarak geliştirilmesi amaçlanmıştır. Ancak planlamalarda da alt ölçek
çalışmaları yapılmadığı için alan kendi dinamikleri içinde dönüşümünü
sürdürmeye devam etmiştir [A.B.B., 1993].
Devamında yapılan Ankara 2025 Metropoliten Alan Planlama çalışmalarında
da Ankara’nın merkezi iş alanı gelişme problemleri tartışılmış, bu alanda
merkez gelişimine dönüştürülebilecek alanların bulunduğu belirtilmiştir. Bu
doğrultuda 1993 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi, kentin merkezi iş
alanının bir parçası olarak geliştirilmesi düşünülen Akköprü, Kazıkiçi
Bostanları ve İskitler’i kapsayan bölgede, merkezi iş alanı gelişimine yönelik
dönüştürme-uygulama stratejilerini belirleyecek kararları üretmek üzere
“Merkezi İş Alanı (Kuzey Kesimi) Planlama ve Geliştirme Yarışması”nı
düzenlenmiştir [A.B.B.,1993]. Yarışmanın sonuçlanmasının ardından 1994
yılında yapılan yerel seçimler sonucunda belediye yönetimi değişmiş, yeni
yönetim alanla ilişkili Kalkınma Planı çalışmalarını 1998 yılına kadar
uzatmıştır. Aynı yıl içerisinde yarışmayı kazanan ekiple anlaşma yapılmış ve
planın icra süreci başlatılmıştır. Ancak süreç içerisinde belediye kısmen
projeye
müdahale
etmiş,
alanı
bir
bütün
olarak
almayarak
kısmi
müdahalelerde bulunmuş, alandaki arsa sahibi vatandaşlara kısa vadeli
78
çözümler önerilmiştir. Bununla birlikte alana sınırı olan Yenimahalle
Belediyesi iki yıl boyunca plan kararlarını kabul etmeyerek uygulamalara
muhalefet etmiş, bunun yanı sıra alanın dönüşümü için yer yer boşaltılan
ofisler başkaları tarafından doldurulmuştur [Çakan, 2004]. Bütün bu idari
sorunlar, mülkiyet ve kamulaştırma sorunları süreç içerisinde devam etmiş,
bunun sonucu olarak da alan içerisinde terk edilmiş alanların; boşaltılmış,
kullanılmayan yapıların; kullanılmakta olan konut bölgesinin ve iş yerlerinin
oluşturduğu bir kent dokusu meydana gelmiştir. Değişikliklerle birlikte
dönüşüm süreci ve biçimi değişen alan tam olarak uygulanan bir plan
olmaksızın kendi iç dinamikleri ile düzenlenmeye ve gelişmeye devam
ederek günümüzdeki biçimini almıştır.
Sonuç olarak alanın gelişim süreci değerlendirildiğinde; merkezi iş alanı
olarak planlanan Kazıkiçi Bostanları bölgesinde amaçlanan hedeflere
ulaşılamamış ve bölge düşük kaliteli bir kentsel alan olarak kalmıştır.
Şekil.3.20. Alanın Kullanımı
79
3.4.3 İskitler büyük sanayi bölgesi mevcut arazi kullanım analizi
Proje alanı farklı arazi kullanımlarını barındırmakla birlikte genel olarak bu
kullanımlar beş ana başlık altında toplanabilir.
1. Konut Kullanımları: Proje alanı içerisinde İskitler Mahallesi olarak
adlandırılan bir tane konut alanı bulunmaktadır.
2. Kısmen Boşaltılmış ve Plana Göre Gelişmemiş Alanlar: Bu alanların
bir kısmı halen boş olup bahçe olarak kullanılmaktadır. Diğer kısım ise
plana aykırı olarak gelişmiş konut, tamirhane alanları ve hurda
depoları ile kaplıdır.
3. Ticaret Kullanımları: Ticaret kullanımlarını, küçük sanayi parselleri
içinde dağınık olarak bulunanlar ile büyük iş hanlarında bulunanlar
olarak ikiye ayırabiliriz. Birinci tür ticaret bölgedeki iş alanlarına
(tamirci vb.) hizmet verirken, diğerleri tüm Ankara’ya ve bölgeye
hizmet vermektedir.
4. Küçük Sanayi Alanları-Tamirhane, İmalathane ve Depo Kullanımları:
Plana göre gelişmiş küçük sanayi alanları ile plansız bir şekilde
oluşmuş ruhsatsız binalar yer almaktadırlar.
5. Resmi Kurum Kullanımları-Kamu Kullanımları: Bu kullanımlar geniş
alanlar içinde yer almaktadır. Genellikle depo ve atölyelerin bulunduğu
bu alanda esas olarak destek hizmetlerince kullanılan bürolar
mevcuttur. Okullar, Camiiler ve askeri bölge bulunmaktadır.
3.4.4. Kentsel mekândaki anomi
Değişim sürecinin ortaya koyduğu dinamik yapı içerisinde yeni işlevleri
karşılamak amacıyla, var olan kent yapısının içindeki yer değiştirmeler,
yeniden yerleştirmeler ve geliştirilen yeni bölgeler dengeleri değiştirmektedir.
Bu nedenlerden ötürü kent içerisinde kendisini yaşamın dışına itilmiş olarak
80
bulan, içindeki yaşantının kesintiye uğramış olduğu, kent içindeki etkinliğini
yitirmiş kentsel mekânlar ortaya çıkmaktadır.
Resmi kurum, konut kullanımları, ticaret kullanımları, küçük sanayi alanları ve
boş ya da hurda deposu olarak kullanılan alanları ile İskitler Bölgesi hem yapı
hem de işlev açısından, kuruluşundan sonra köklü değişimlerle karşı karşıya
kalmış, kayıp mekân olarak tanımlanabilecek bir yer olduğu söylenebilir.
İskitler, işleyen sistemin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen ya da işlevlerini yerine
getiremeyen; sistem ve alt sistemlerini kontrol edemeyen; sistem dengesinde
ve bütünleşmesinde problem yaşayan, anominin ortaya çıktığı; çevreye
uyumu bozulmuş; kendini düzenleyecek iç ve dış dinamikleri kullanamayan;
sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu dejenere olmuş; düzensiz ve
kuralsız görünen bir sistemde, dengeyi kuramayacağı gözlemlenen; sistem
içinde çözümler bulma düşüncesinin kaybolduğu bir mekândır. Bu bakımdan
İskitler Büyük Sanayi Bölgesi kentin hem yapısal hem de işlevsel unsurlarını
ve bunların ilişkilerini bozmaktadır.
Mekân içindeki alt sistemlerin ve sistem içinde ve dışında bu sistemler
arasındaki ilişkilerin hedefi kalmamış, hedefe ulaşacak araçları kullanamayan
İskitler’in kayıp mekân olarak, sosyal ve ekonomik kazanımları ve her bir
sistem üzerinde bunların etkisi açısından değerlendirildiğinde de beklentileri
karşılamaya dönük olmadığı da ileri sürülebilir.
İskitler Büyük Sanayi Bölgesi mülkiyet durumu bakımından karma bir nitelik
göstermektedir. Alan içerisinde kamusal alanların bulunmasına karşın
yoğunluklu olarak şahıs arazileri, mülkleri bulunmakta ve buna bağlı olarak
alanın kullanımı konut ve ticari işlevler tarafından belirlenmektedir. Bu
bağlamda alanda gerçekleşecek dönüşüm ya iç ya da hem iç hem de dış
dinamiklerin ortak girişimi sonucu gerçekleştirilmelidir.
81
4. KAYIP MEKÂN’IN POTANSİYELİNİ OKUMAK
4.1. EWSAD / Kış Okulu Projeleri
Gazi Üniversitesi kış okulu EWSAD ( European Winter School in
Architectural Design /Avrupa Mimari Tasarım Kış Okulu) kapsamında yer
alan kısa süreli (iki hafta) ve çok-ortaklı1 bir eğitim programıdır. Bu program
kültürlerin tanışması, farklılıkların paylaşımı ve dinamik bir etkileşim
içerisinde geleceği biçimlendirmeyi ana hedef haline getirmiştir. Eğitim
alanındaki paylaşımların arttırılmasını sağlayan bu program, farklı ülkelerden
gelen akademisyenler ve öğrencilerin katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Bu
sayede kültürleri, eğitim sistemleri ve dilleri farklı olan bir çok katılımcı
çalışma konusu ve alanı için farklı bakış açılarını ortak bir platfromda ortaya
koyabilmektedirler. Proje koordinatörlüğü Prof.Dr. Nur Çağlar’ın yaptığı ve ilk
kez 2003’de birkaç Avrupa ülkesi ile imzalanan ikili anlaşmalar çerçevesinde
uygulamasına başlanan Avrupa Mimari Tasarım Kış Okulu, 2007 de Avrupa
Birliği Socrates Programı Erasmus Merkezi Projeler Yoğun Programlar (IPIntensive Program-Yoğun program) kapsamında desteklenmeye değer
bulunmuş ve üç yıl süre ile (2007-2008-2009) uygulanmıştır. Çalışmaya konu
olan kayıp mekân (lost space) teması üç kış okulunun da ortak teması olarak
seçilmiştir. 2007’de Atatürk Kültür Merkezi hipodrom alanı, 2008’de Zafer
Meydanı ve 2009’da İskitler Büyük Sanayi Bölgesi proje alanı olarak seçilmiş
ve atölyelerde çalışılmıştır [Dinç, 2009].
1
EWSAD2007-08-09 ortakları: Aristotle University of Thessaloniki, School of Architecture
(Yunanistan); FH Bochum, University of Applied Sciences, Department of Architecture (Almanya);
Higher Institute of Architectural Sciences Henry van de Velde (Belçika); Architectural Association
School of Architecture (İngiltere); Politecnico di Milano (İtalya); Hochschule Liechtenstein
(Liechtenstein); Escuela Técnica Superior de Arquitectura de Barcelona (İspanya); Politechnika
Szczecinka (Polonya); University of Ljubljana, Faculty of Architecture (Ljubljana); University of Paris –
La Sorbonne (Fransa); Gazi Üniversitesi-Müh.Mim.Fak.-Mimarlık Bölümü (Türkiye) , Eindhoven
University of Technology (Hollanda), Lusofona University of Humanity and Technology (Portekiz)
82
Yapılan EWSAD’larda, seçilen proje alanlarının kayıp mekân olup olmadığı
ve kayıp mekânı yeniden tasarlamak için farklı bakış açıları ile farklı çözüm
önerileri
tartışılmıştır. Buna karşın tüm atölyelerde kayıp mekânın
sorunlarının yanlızca yapılacak tasarımlarla çözülemeyeceğine dikkat
çekilerek, alanın sorunlarına çözüm getirebilmek ya da geliştirilen çözümleri
uygulayabilmek için siyasi otorite, yerel yönetimler ve sivil toplum
kuruluşlarının sorumluluklarından bahsedilmiş, ayrıca siyasi otorite, yerel
yönetimler ve özel sektör arasındaki dengeye ve kent mekânında kamu
yararının gözetilmesi gerekliliğine dikkat çekilmiştir.
Bunun yanı sıra
üniversiteler ve kamu kurumlarının problemin farkında olmaları ve yeni
öneriler geliştirmelerinin önemi vurgulanmıştır.
Tüm EWSAD’larda alanlara yönelik içerik ve program atölyelerdeki tasarım
gruplarına bırakılmıştır. Atölyeler Bernard Tschumi’nin fikirlerini takip ederek
“programsız, eylemsiz, olaysız mimarlık yoktur” [Tschumi, 1996] argümanıyla
tartışmaya başlamış ve stratejilerini tasarım olaylarına genişleterek kendi
tasarım argümanlarının odağına “kullanım”, “işlev”, “aktivite” ve “program”
kavramlarını koymuşlardır.
Çalışmanın bu bölümünde kayıp mekân olarak seçilen alanlara dair
atölyelerde yapılan çalışmalar ve yaklaşımlar değerlendirilecek, sonrasında
“kayıp mekân” olarak tanımlanan alanların potansiyeli ve kentin yeniden
yapılanması sürecinde nasıl bir rol oynayabileceği projeler üzerinden
tartışılacaktır.
4.2. AKM I. Bölge: Hipodrom Alanı (EWSAD 2007)
Kentin yoğun gündelik yaşantısı içerisinde kamusal alanlarda oluşan
eylemler, birliktelikler ve bunların sonucunda ortaya çıkan sosyal ilişkiler kent
kültürünün ve bilincinin sürekliliği açısından büyük önem taşır. Kamusal
hayatın gelişmesi yeni kamusal eylemlerin oluşması ve gündelik hayatın
sıradan yaşam kalıplarının dönüşmesi bu sürekliliğe bağlıdır. Dolayısıyla kent
83
peyzajını oluşturan kamusal alanlarda sosyal ve mekânsal etkileşim sosyal
ilişkilerin gelişmesi, yeniden üretilmesi ve kent kültürünün sürdürülebilirliği
açısından hayati bir önem taşır.
Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti ilan edildikten sonra yaşadığı
kentleşme sürecinde en hızı gelişen kent olmuştur. Kentsel peyzajda
yaşanan bu hızlı değişim ve dönüşüm süreci çoğu kez ardında kent
merkezinde olmasına rağmen kullanılmayan ya da işlevini yitirmiş kayıp
mekânlar bırakmıştır. Bu bağlamda kent peyzajını oluşturan kamusal bir alan
olarak tasarlanan AKM alanı kayıp mekân olarak 2007 Kış Okulu’nun konusu
olarak belirlenmiştir. Kayıp mekânın nasıl ele alınacağı, kentle olan sosyal,
ekonomik ve fiziksel ilişkisinin nasıl kurulacağı ve kamusal yaşantıya nasıl
kazandırılacağı sorularına atölyelerde yapılan çalışmalarda cevap aranmıştır.
Sonuç ürünün elde edilme sürecinde, proje alanının gezilmesiyle başlanan
çalışmalarda öncelikle alan anlaşılmaya ve tanımlanmaya çalışılmıştır.
Yapılan geziler ve analizler sonucu atölyelerin bir kısmı alanı; kimliği
olmayan, tanımlanmamış ve işlevini yerine getiremeyen/getirmeyen bir alan
olarak yorumlarken; diğer atölyeler kentle olan karmaşık bağlantıların
kopması ve kimliksizleşmenin bir sonucu olarak değerlendirmiştir. Tüm
atölyelerde, alanın konumunun merkezi olmasına karşın yüksek yoğunluklu
yollarla çevrelenmiş olması, toplumsal anlamını yitirmesinin yanı sıra yeterli
kentsel donatıya (işleve) sahip olmaması ve çevresindeki diğer kentsel
mekânlarla yeterince ilişki kuramadığı düşünceleri, alan için temel sorunlar
olarak tespit edilmiştir.
Var olan kentsel ve sosyal yapının analizi ve sorunların tespitiyle birlikte tüm
atölyeler alanı; kentsel mekânın fiziksel, sosyal, ekonomik, ekolojik
sürekliliğinin yanı sıra kentin dönüşümü ve gelişimine de katkı sağlayacak bir
potansiyel alan, kayıp mekânı geri kazanmak için bir fırsat olarak
değerlendirmişlerdir. Kentin bu parçasındaki kentsel dönüşümün/değişimin
gelecekte devam edecek süreci başlatabileceği öngörülerek kayıp mekân
84
olarak nitelendirilen bu alanın taşıdığı potansiyele dikkat çekilmiştir. Yapılan
analizler sonucunda; Ankara’nın yoğun kentsel strüktürü kamusal alan
eksikliği ile nitelendirilmiştir. Bu bakımdan alanın kent içerisindeki rolü, farklı
kesimlerin bir arada bulunabilecekleri ve birbirleri arasındaki iletişime izin
verecek bir kamusal mekân olarak nitelendirilmiştir.
Bu alan; çok çeşitli olayların ve fırsatların, yaşamın, kültürün, ticaretin, ulusal
kutlamaların ve kamusal tezahürün mekânı olmalı anlayışı gelişerek; bu
bakış açısı ile yapılan projelerde genel olarak iki tasarım fikri gözlenmiştir. Bu
fikirlerden ilki alanı kentin diğer kamusal yeşil alanlarıyla birlikte tanımlayan
bütüncül yaklaşım iken ikincisi kentsel dönüştürücüler ile kayıp mekândan,
kent sistemiyle bütünleşmiş ve dengede kendisi de bir sistem olan mekânı
ortaya çıkarmaktır.
4.2.1 Kentin yeşil alanlarıyla birlikte tanımlanan bütüncül yaklaşım
Yapılan analizler ve okumalar sonucunda Prof. Manfredo Manfredini’nin
yürütücülüğünü yaptığı 6. atölye ve Prof. Pieter Brossens’ın yürütücülüğünü
yaptığı 3. atölyede alan için makro bir yaklaşım benimsenmiştir. Alanın
gelişiminin çevresinden bağımsız düşünülemeyeceği vurgulanmıştır. Alanın
da kentin mevcut yeşil strüktürün bir parçası olduğuna dikkat çekilerek
kentteki kayıp yeşil strüktür ve alan çevresindeki diğer kayıp mekânların
birleştirilmesini savunan bir yaklaşım geliştirilmiştir. Tasarlanan yeşil omurga
içerisinde oluşturulan mekânların ilişkilendirilmesiyle de mekânın kendi bir
sistem olarak ortaya konulmuştur.
6. atölyede proje alanının temel sorunları; yaya, bisiklet ve otomobil dolaşım
akışkanlığının eksikliği, yetersiz erişilebilirlik ve yetersiz yeşil alan donanımı
ve bunlar aralarındaki geçiş bölgelerinin eksikliği olarak belirlenmiştir. Alana
genel yaklaşım ve belirlenen sorunlar doğrultusunda, AOÇ (Atatürk Orman
Çiftliği), alan yakınındaki ticari bölgeyi, belediyeye ait otobüs tamir alanını ve
AKM’nin diğer alanlarının da birleşmesiyle oluşturulan bölgenin tamamını
85
içine alan bir düzenlemeye gidilmesi önerilmiştir. Oldukça yoğun trafik
akslarıyla çevrelenmiş olan alanların hem birbirini bağlayan hem de yaya
kullanımı için sürekli bir kullanım sağlayabilecek, aynı zamanda parçalı
peyzajı da birleştirerek sürdürülebilirliği sağlayan kentsel bir omurga
olabileceği öngörülmüştür. Kurgulanan kentsel omurga içerisinde temel amaç
kentsel çeşitliliğin yaratılarak bunlar arasındaki alışverişin arttırılması olarak
belirlenmiştir. Omurga içerisinde başta kültürel olmak üzere ticari, yaya, yeşil
ve bağlantı akışları belirlenmiş, tüm bu ilişkiler ve işlevlerin birleşmesiyle yeni
bir sistem oluşturulmuştur. Oluşturulan bu sistemle amaçlanan, kent ile ileri
düzeyde entegrasyonun sağlanması ve kentsel çeşitlilik arasındaki alışverişi
arttırarak kentsel çevreyi zenginleştirmektir.
Şekil. 4.1. 6. Atölyenin Çalışmaları
86
Prof. Pieter Brossens’ın yürütücülüğünü yaptığı 3. atölyede kayıp mekân için
önerilen başlıca çözüm Ankara’daki parçalanmış kentsel yeşil strüktürü
birleştirerek bir kuşak oluşturmak ve kentteki yeşil sürekliliğinin sağlanması
olmuştur. Kentsel ölçekte alanın kentle olan ilişkisi kurulduktan sonra alan
için temel amaç farklı kullanıcılar, farklı ihtiyaçlar ve farklı amaçlara cevap
verebilecek, mekânlar tasarlanması olarak belirlenmiş ve alanın daha çok
Ankara’nın eksiği olarak gördükleri kültürel ve sosyal aktivitelerin yoğunlaştığı
bir odak olabileceği öngörülmüştür. Alana konumlandırılacak işlevlerin çevre
ile ilişkili olması gerektiği belirtilerek; dış niteliklerin ithal edilirken iç niteliklerin
de ihraç edilmesiyle yeni çekirdek ve çevresinin etkileşimi ile oluşacak
birlikteliğin kentin diğer mekânlarını da etkileyerek dönüşümü sağlayabileceği
öngörülmüştür.
Şekil.4.2. 3. Atölyenin Çalışmaları
87
4.2.2. Kentsel dönüştürücüler
“Kentsel Dönüştürücüler” 1 kent mekânının var olan statükosunu değiştiren
her şeydir. Kent için rolü doğru tespit edilmiş olan kent dönüştürücüleri alan,
bölge ve kent üzerinde olumlu katalizör etkisi yapacaklardır. Bu bağlamda
kentsel dönüştürücü stratejik olmalı ve alanın gelişimini uzun süre
sağlamalıdır. Bu bakış açısıyla Prof.P.G.Raman, Prof. Heiner Krumlinde,
Prof. Peter Gabrijelcic, Prof. Morgane Pasco , Prof. Zbigniew Paszkowski,
Prof. Giorgio Gasco’nun atölyeleri alan için bir çeşit kentsel dönüştürücü
tasarlamışlardır.
Tasarlanan kentsel dönüştürücünün bir diğer amacı kentin gelişim aksları ve
ulaşım altyapısına daha etkin bir şekilde bağlanmaktır. Bu bakış açısıyla alan
ve çevresi incelendiğinde alanın kentle bağının kurulması ve yaşayabilmesi
için alanın her iki tarafındaki hem sosyal hem de ticari aktivitenin bu alana
akması sağlanarak bu bağın kurulması amaçlanmıştır.
Bu bakış açısıyla yapılmaya başlanan çalışmalarda alanın toplumsal anlamı/
kamusal bellek tasarımları yönlendirici bir etki yapmıştır. “Yerin” tarihi
özelliklerinden ve mimari tipolojilerinden alanın bağlamını dikkate alan
yaklaşımlar benimsenmiştir. Yer bağlamı konumu ve sembollerine istinaden
kentin önemli bir parçasıdır. Çalışmalarda yerdeki hafıza ve kültürel yapılar
oldukça önemli bulunmuş fakat bu unsurların kentle entegre olamaması
sonucu alanı neredeyse ölü hale getirmesi eleştirilerek, bu hafızanın yaşayan
bir kent mekânı olmasına çalışılmıştır.
4.2.3. Kayıp mekândan kentsel park ve kentsel dönüştürücü mekânlara
Yapılan tasarımlar incelendiğinde proje alanı, park alanı ve kentsel
dönüştürücünün konumlandığı alan olarak ikiye ayrıldığı söylenebilir. Kentsel
1
Kent Dönüştürücüleri kavramı Prof. Zbigniew Paszkowski tarafından tartışmalar sırasında
kullanılmıştır.
88
dönüştürücünün konumu hem alanı tanımlı bir boşluk haline getirmek hem de
yoğun trafik aksının negatif etkilerinden koruyarak kentsel bir iç mekân
yaratmak
düşüncesiyle
belirlenmiştir.
Bunun
yanı
sıra
kentsel
dönüştürücünün bir diğer önemli işlevi, alanın kentin diğer kısmıyla olan
bağlantısını sağlarken, çok işlevli olarak tasarlanmasından ötürü alana farklı
kullanıcıları çekerek farklı gruplar arasındaki iletişimin kurulmasını sağlamayı
amaçlamaktadır. Alanın diğer kısımını oluşturan park alanı kentin gelişim
süreci içerisinde ihtiyaç duyulan peyzaj alanı olarak tanımlanmıştır. Bu
kentsel
peyzaj
kent
yaşantısı
için
gerekli
olan
sosyal
aktivitelerin
yapılabileceği alan, aynı zamanda kent içerisinde bir referans noktası olarak
belirlenmiştir. Böylece alanın kent içindeki konumu ve işlevi daha kuvvetli
şekilde vurgulanmıştır.
Şekil. 4.3. 1. Atölyenin Çalışmaları
Prof. P.G.Raman ve Dr. Adnan Aksu’nun yürütücülüğünü yaptığı 1. Atölye’nin
yapmış
olduğu
projede
eski
tören
yolu
“kamusal
düzlem”
olarak
tasarlanmıştır. Kamusal düzlem alanın içinden geçerek ve alanın iki ucunu ve
diğer AKM alanlarıyla olan bağlantıyı sağlayan geniş bir yaya aksı
89
konumundadır. Bunun yanı sıra düzlem alanı işlevsel anlamda ikiye
ayırmıştır. Kamusal düzlemin AKM tarafında kalan bölgede “kamusal odalar”
bahçeler bulunmaktadır. Bu kamusal odalar kent yaşantısı için gerekli olan
sosyal aktivitelerin yapılabileceği alan olarak belirlenmiştir. Kamusal düzlemin
diğer tarafında kalan alan da ise ticari, kültürel ve sosyal işlevleri barındıran
yapılar bulunmaktadır. Bu yapılar aynı zamanda kamusal odaları da
besleyerek alanın kullanımını desteklemektedir. Ayrıca bu yapılar yolun karşı
tarafına da sıçrayarak kentle daha aktif bir ilişki biçimi geliştirmeye
çalışmaktadır.
Şekil. 4.4. 1. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Heiner Krumlinde’nin yürütücülüğünü yaptığı 2. Atölye de kentsel peyzaj
katlanarak mekânlar organize edilmiş ve alanın yaşayan bir mekân olabilmesi
için farklı fonksiyonların bir araya getirildiği bir proje tasarlanmıştır. Alanı
tanımlamak, bağlamıyla ilişki kurmak amacıyla ve aynı zamanda alan için
gerekli aktivitelerin de yer alacağı uzun kenarlar boyunca konumlandırılmış
90
sınır yapıları tasarlanmıştır. Atölyenin temel amacı sosyal ve fiziksel
bağlamın parçası olan bir mekân tasarlamaktır. Bu nedenle var olan tribünler
sınır yapılarının sürekliliğinde açık hava müzesine dönüştürülmüş, AKM ve
var olan kentsel bellek alanın bir parçası olarak tasarıma dâhil edilmiştir.
Alanın çevresindeki sosyal-kültürel alanlar arasındaki sürekliliğin sağlanması
önemsenirken; uzun sınır yapıların belli bölgelerinde sağlanan geçirgenlikle
alanın farklı çevrelerle olan bağlantısı da sağlanmıştır.
Şekil. 4.5. 2. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Peter Gabrijelcic’in yürütücülüğünü yaptığı 4. Atlöyede öncelikle
alandaki parka dikkat çekilmiş ve bu parkın büyük kent parkı karakterinin
korunması temel amaç olarak belirlenmiştir. Buradaki park hafızanın ve
eğlencenin mekânı olarak tanımlanmış ve “anıt park” olarak adlandırılmış.
91
Anıt parkın yaşam deneyimiyle bağlantılı olarak tarihten gelen kahramanlık
olaylarının
hafızası
amaçlanmıştır.
olan
Yapılan
yaşayan
bir
tasarımda
kent
anıt
mekânı
parkın
haline
kent
gelmesi
içerisinde
tanımlanması/belirlenmesine yönelik bir tasarım benimsenmiştir. Tasarımda
anıt parkla birlikte alanın kültürden ticarete, boş zaman aktivitelerinden
(gündelik aktivitelerden) ikamet etmeye kadar farklı kent bağlamlarının
yaşayan bir kombinasyonu haline gelmesi önerilmiştir. Bu yüzden alanın %60
konut alanlarını, %20 ticari alanları, %10 boş vakit alanları ve %10 kültürel
aktiviteleri barındırması gerektiği düşünülmüştür. Bu karmaşık yapının
popülasyon
konsantrasyonunu
gün
boyunca
düzenlemeye
olanak
sağlayacağı ve kentin bir parçası olarak yaşamamıza izin vereceği
savunulmuştur. Bulvarın hemen yanında, anı platformu tasarlanmıştır. Bu
paltform
üzerindeki
kamusal
şemsiye
olarak
adlandırılan
çatı
park
kullanıcılarını kötü hava şartlarından korumanın yanı sıra bir çok kamusal
programı, sanat galerilerini ve restoranları da içerisinde barındırmaktadır. Bu
kamusal çatıya paralel olarak 700 metre uzunluğunda park alanına sınır
olacak bir konut yapısı önerilmiştir. Yapının konumlandırılışı ve boyutları anıt
parkı trafiğin negatif etkilerinden ve gürültüden korurken, parkın sınırını
çizmesi nedeniyle de anlanın tanımlanmasına yardımcı olmaktadır. Alanın
kuzey ve güney köşelerine yapılan kent oteli ve çok amaçlı yüksek yapı ile
istenilen program çeşitliliği sağlanırken, alanın kent mekânında işaretlenmesi
sağlanmıştır. Bunun yanı sıra tasarımda önemsenen bir diğer nokta alanın
gelişim ağlarına ve ulaşım altyapısına bağlanmasıdır. Bu nedenle metronun
kuzey istasyonu kamusal çatının altında bulunan opera evine bir alt geçitle
bağlanmış ve alt geçit var olan müze, kültürel programlar, park alanı ve
Ankara için önemli bulunan tren istasyonuyla ilişkilendirilmiştir.
92
Şekil 4.6. 4. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Morgane Pasco’nun yürütücülüğünü yaptığı 5. atlöyede alanın kimliğini
AKM, tören yolu ve tribünün oluşturduğu düşünülmüştür. Bu nedenle alanın
ruhunu korumak için bu yapıların korunmasına karar verilmiştir. Ancak alanda
tespit edilen sorunlardan birisi alandaki yapıların kentle ilişkisinin zayıf olması
olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yapılar tasarımın bir parçası olarak ele
alınmış ve gündelik yaşantıya katılmaları amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra
kentsel dönüştürücü olarak alana Ankara için ihtiyaç olarak gördükleri ve aynı
zamanda alanın tümünün gelişmesi için bir başlangıç noktası olabilecek bir
kültür hattı/aksı tasarlamışlardır. Atölyede kayıp mekân yanlızca boş ya da
ölü
alan
değil
aynı
zamanda
bağlantısız,
kopuk
mekânlar
olarak
tanımlanmıştır. Bu nedenle tasarlanan aksın temel hedefi çevredeki sosyal
ve kültürel alanlarları birbirine bağlayarak alanın kentle olan bağlantısının
kurmasının ve alandaki yaya akışının sürekliliğinin sağlaması olarak
belirlenmiştir. Tasarımın bir başka hedefi tüm toplumsal düzeyde nüfusu,
93
devamlılığı olacak şekilde bu alana çekmektir. Bu amaçla kültür aksı farklı
işlevleri (kültürel alanlar, çalışma, ticaret ve yaşama alanları) barındıracak
şekilde tasarlanmıştır.
Şekil 4.7. 5. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Zbigniew Paszkowski’nin yürütücülüğünü yaptığı 7. atlöyede alan
çevresi ile birlikte incelendiğinde Ankara’nın kentsel strüktüründeki temel
eksiklik kamusal alanların azlığı olarak belirtilmiştir. Bu durum alanın kent
içerisindeki rolünün bu eksikliği giderecek şekilde belirlenmesi gerektiği
düşüncesini doğurmuştur. Bu nedenle alan, kent parkı ve kentsel
dönüştürücü adı verilen yapı olarak tasarlanmıştır. Park alanı kentlinin
sosyal, kültürel ihtiyaçlarına cevap verecek açık kamusal alan olarak
tasarlanmıştır. Kentsel dönüştürücü ise, alanın merkezi bir yerde olmasına
karşın kentli tarafından kullanılmamasına dikkat çekilerek, farklı kullanıcıları
alana çekilebilmek amacıyla çoklu kullanıma (kongre merkezi, otel, ofis ve
ticari alanların olduğu) sahip bir yapı olarak tasarlanmıştır. Alan için
belirlenen bir diğer sorun ise ulaşım sorunudur. Alanın çevresindeki yüksek
94
yoğunluklu yollar ve alana yaya olarak ulaşımın zorluğu nedeniyle alanın
çevresi ve diğer AKM alanlarıyla iletişimi sınırlıdır. Bu yüzden tasarımda
Ankamall yanındaki metro istasyonundan başlayarak alana ulaşan ve diğer
AKM alanlarıyla da alanı bağlayan bir monoray sistemi önerilmiştir. Böylece
alana ulaşım ve alandan diğer AKM alanlarına ulaşım sağlanmıştır.
Tasarımın genel amacına bakacak olursak yapılmak istenen şey; verilen
alanın işlevsel ve çekici yapılarla doldurmak değil, yakın çevre hakkında yeni
fikirlerin
ortaya çıkmasını sağlamak ve kentin bu bölümündeki kentsel
değişikliklerin gelecekte devam eden sürecini başlatmak olarak ifade
edilmiştir.
Şekil 4.8. 7. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Prof. Giorgio Gasco’nun yürütücülüğünü yaptığı 8. Atlöyede kayıp
mekân çalışmayan/işlemeyen bir alan olarak tanımlanmıştır. Ancak kayıp
mekândaki boşluğun gücüne vurgu yapılarak bu alanın
yeni yollar
düşündürmek için fırsatlar sunduğuna dikkat çekilmiştir. Bu bakış açısından
hareketle alanın kent içinde bir sorun olmaktan çıkarılarak yaşayan, farklı
kullanıcıların
oluşturduğu
bir
sosyal
çevreye
dönüştürülmesi
fikri
benimsenmiştir. Bu bağlamda alan için yaşama, çalışma ve boş zaman
aktiviteleri gibi kentsel fonksiyonları karmaşık bir bütünlük içinde yeniden
birleştiren bir tasarım yapılmıştır. Alana yapılacak müdahale için gereken
95
referans semt ölçeği değil bölge ölçeği olarak belirlenmiş ve bir tür coğrafi
yaklaşım benimsenmiştir. Bu bakış açısıyla alanda büyük kentsel formlar
tasarlanmıştır. Alan program çeşitliliğini sağlayan, yapılaşmanın olduğu kısım
ve kent parkı olarak tasarlanmış, bu iki alanın birbiriyle ve kentle olan ilişkileri
kurularak alana erişim etkin biçimde sağlanmıştır.
4.9. 8. Atölyenin Çalışmaları
4.3. Zafer Meydanı (EWSAD 2008)
Kentler, toplumların ve bireylerin bir arada bulundukları ve sosyalleştikleri,
farklı özelliklere sahip (sosyal, kültürel, ekonomik vb. farklılıklar) insanların bir
araya geldiği, bir başka değişle birbirinden farklı kesimler için toplanma,
karşılaşma ve kendilerini ifade edecekleri bir alan rolü üstlenen mekânlardır.
Bu açıdan bakıldığında kentlerdeki kamusal alanlar oldukça önemlidir. Birey,
sosyo-kültürel yaşantısını, kentin fiziksel kurgusu içerisindeki açık mekânlar
ve bu mekânlardaki yaşantıyla sürdürmektedir. Bu nedenle, toplumun
yapılanması, bireyler ve toplum arasındaki iletişimin fiziksel çevre tarafından
sağlandığı yerler olan açık kamusal alanlarda meydana gelmektedir
[Erdönmez ve Akı, 2005]. Kentin bir parçası olarak kamusal alanlar fiziksel bir
öğe olarak bir çok katmandan oluşmakta ve bu katmanların geçen zaman
96
içerisinde birbiri üstüne gelmesi ile şekillenmektedir. Bu bakış açısıyla kent
mekânının parçası olan açık kamusal mekânlar ortak belleğin, politik kimliğin
ve sembolik anlamların ortaya çıktığı yerdir [Çağlar ve ark., 2006]. Tanımlı
kent boşlukları olarak işlev gören açık kamusal alanlar,
birey ile toplum
arasında iletişimin sağlanmasına yardımcı olmaları ve bir arada bulunmanın
bilgi
aktarımını
sağladığından
paylaşılan
bilginin
artması
nedeniyle
önemlidirler.
Ankara’nın başkent olması süreciyle başlatılan kent planlama çalışmalarında
açık kamusal bir mekân olarak tasarlanan Zafer Meydanı yaşadığı dönüşüm
göz önüne alınarak 2008 Kış Okulu’nda kayıp mekân bağlamında ele
alınacak çalışma alanı olarak belirlenmiştir.
Çalışmalar sonucunda atölyeler alanın; farklı dönemlerin mimari ürünlerinin
opak katmanlarının üst üste binmesi nedeniyle belleğini yitirmiş, yoğun trafik
ve diğer çevresel etkenlerden ötürü kaotik ve bu nedenle biçimsel olarak
netleştirilmesi gereken bir yer olarak tanımlamışlardır. Kısaca alan;
çevresinde gelişen baskın yapı, değişen ölçek, alanı ikiye ayıran yoğun trafik,
tarihi belleğinin yok olması sonucunda alanın anlamını yitirmesi ve böylece
alandaki
sosyal
iletişimin
azalması
ve
alanın
tanımsızlaşması/kimliksizleşmesi nedeniyle kent içinde işlevini etkin biçimde
yerine getiremeyen neredeyse bir geçiş alanı haline gelen bir mekân olarak
tanımlanmıştır.
Tüm atölye projelerinden okunan ortak sonuç, meydanın kimliğinin ve
etkinliğinin/ çekiciliğinin arttırılması, alanın kent içerisinde görünür kılınarak
bir referans noktası haline gelmesi, alanın kentsel hafızasına saygı
duyulması, çeşitli aktivitelerin yer aldıgı sosyal atmosferin oluşmasını
sağlayacak, kısaca Ankara’nın ihtiyacı olan kamusal alanı yaratmak olduğu
düşüncesidir. Tasarlanacak olan yeni kamusal mekânın, yeni kullanım
biçimleri ile daha çok sosyalleşmeye ve bireyler arası iletişime olanak
tanıması amaçlanmıştır.
97
Bu amaçlar doğrultusunda, oldukça işlek bir bulvarın üzerinde olmasına
karşın kent yaşamına nitelikli biçimde katılamayan alan için temelde tasarım
fikri olarak üç yaklaşım geliştirilmiştir.
1. Alanları fiziksel ve algısal olarak bütünleştirmeye çalışan yaklaşım
2. Alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım
3. Meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşım
4.3.1. Alanları fiziksel ve algısal olarak bütünleştirmeye çalışan yaklaşım
Prof. Irene Curulli’nin yürütücülüğünü yaptığı 3. Atlöyenin tasarladığı projede
temel amaç, paylaşılan kamusal belleği yeniden oluşturmak için alan
katmanlarının çoklu algısını birleştirmek olarak tanımlanmıştır. Bu bakış
açısıyla alanın sınırları doğasına uygun şekilde yeniden
tanımlanmıştır.
Meydanı oluşturan iki alan; yüzeyler, zemin ve sınırlayıcı yapılarla birlikte bir
hacim birliği oluşturularak tanımlı bir mekân yaratılmaya çalışılmıştır.
Bu
tanımlama yapılırken mimari çeviri kavramı ortaya atılmış ve alanların hem
fiziksel hem de program açısından kısmen yer değiştirmeleri sağlanmıştır.
Meydanı yeniden dengeye getirmek
amacıyla Atatürk heykeli esas
nokta/mafsal olarak alınmış ve her iki alanda döndürülerek işlevleri karşı
alanlara uzatılmıştır.
Şekil 4.10. 3. Atölyenin Çalışmaları
98
Karşılıklı alanlar arasındaki fiziksel bağlantı zemin altından kurulmaya
çalışılmıştır. Bununla beraber alt zemindeki program döndürülerek üst
zemine üst zemindeki programın da alt zemine taşınması sağlanmıştır.
Böylece bu alanlarda hem zemin altı hem de üstünde katılımlara etkin bir
ortam hazırladığı için sosyal organizasyonların kurulması ve alanların bir dizi
deneyimi mümkün kılması amaçlanmıştır.
Şekil 4.11. 3. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Heiner Krumlinde’nin yürütücülüğünü yaptığı 5. Atlöyenin tasarladığı
projede alan tek ve bütün bir mekân olarak tanımlanmıştır. Meydanı
oluşturan iki park kentsel odalar olarak düşünülmüş ve bu odalarda biri kültür
merkezi diğeri ise eğlence merkezi olmak üzere farklı işlevlere sahip iki çekim
noktası yaratılarak program çeşitliliği sağlanmıştır. Farklı işlevlere sahip iki
alan yeraltı çarşılarıyla birleştirilerek iki alanın kullanımı yoğun trafik aksından
etkilenmeyecek şekilde bütünleştirilmiş ve böylece kullanım ve erişim
sürekliliği kesintisiz olarak sağlanmıştır. Alanın farklı zamanlardaki kullanım
yoğunluğunu sağlamak amacıyla kültür merkezinin yan parselindeki yapı
konut alanı olarak belirlenmiştir.
99
Şekil 4.12. 5. Atölyenin Çalışmaları
4.3.2. Alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım
Prof. Tijl Eyckerman ve Prof. Pieter Brosens’ın yürütücülüğünü yaptığı 1.
Atlöye alanın buluşma ve referans noktası, aktivite merkezi olabileceği
düşüncesi üzerine projesini temellendirmiştir. Birbiriyle bağlantısı olmayan bu
iki alan kullanılan materyaller, park alanına yapılan cam küp kafe ve karşı
alana yapılan yeraltı çarşısının girişini oluşturan cam küp ve simgesel olarak
iki alanı birleştirecek olan “kırmızı halı” imgesiyle algısal olarak birleştirilmiştir.
Bunun yanı sıra iki alanın farklı atmosferlere sahip olduğuna dikkat çekilerek
bu alanlarda farklı işlevlere sahip çekim merkezleri yaratılarak alanın
kullanımı desteklenmiştir.
100
Şekil 4.13. 1. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Zibigniew Paszkowski’nin yürütücülüğünü yaptığı 4. Atlöyede alan
bulvarın bir parçası, bulvar da kentin sürekliliğini sağlayan bir kentsel mekân
olarak değerlendirilmiştir. Bu bakış açısıyla bulvardaki yeşil sürekliliğinin
sağlanması için park alanı korunmuş, diğer açık alan ise kentin ihtiyacı
olduğu düşünülen kültür yapısı ve onun önü olarak tanımlanmıştır. Meydanın
bütünlüğü bulvar üzerinde kullanılan kent mobilyaları, yapılar üzerindeki
tabelalar vb. kentsel donatıların bütüncül bir anlayışla tasarlanması ile
sağlanmış ve mimari bir dil yaratılmaya çalışılmıştır. Oluşturulan bu mimari dil
ile hem bulvarın ve meydanın görsel, sosyal ve işlevsel sürekliliğinin
sağlanması hem de kullanılan mimari dilin bu alanların kimliklerine katkı
yapması amaçlanmıştır. Böylece alanın oluşturulan yeni mimari dille daha
tanımlı, alana yerleştirilen işlevlerle de kent yaşantısına daha aktif biçimde
katılacak yaşayan bir mekân olacağı öngörülmüştür.
101
Şekil 4.14. 4. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Ado Franchini ve Emilio Caravatti’nin yürütücülüğünü yaptığı 6.
Atlöyede alanın konumu, tarihi ve içerdiği sosyal ilişkiler bakımından girift
ilişkilere sahip olmasına dikkat çekilmiş, bu nedenle tasarımda, yeni ve var
olan işlevlerin çevredeki kentsel yaşantı için gerçekçi şekilde geliştirilmesi
uygun görülmüştür. Böylece park alanı yüksek duvarlarla çevrelenerek
bulvarın olumsuz etkilerinden korunan bir iç park olarak geliştirilmiştir.
Karşısındaki alanda ise farklı kullanıcıları alana çekerek alandaki kentsel
yaşantıyı geliştirmek amacıyla hacim arttırılmış ve bu alanlara yeme-içme,
kültürel ve ticari işlevler yüklenmiştir. Bunun yanı sıra alan, çevresindeki yaya
sürekliliği ve potansiyeli açısından ele alınmıştır. Bu bağlamda alanın
çevresindeki yaya yolları analiz edilmiş, yaya kullanımının yüksek olduğu
İzmir Caddesi ve Sakarya Caddesi’yle alanın ilişkisi kurularak alana yaya
akışı sağlanmıştır.
Şekil 4.15. 6. Atölyenin Çalışmaları
102
Ayrıca alan için bir sorun olarak tespit edilen yoğun bulvar trafiğini
yavaşlatmak ve gürültüyü azaltmak için zemin malzemelerinin değiştirilmesi
önerilmiştir.
Şekil 4.16. 6. Atölyenin Çalışmaları
4.3.3. Meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşım
Prof. Pedro Garcia ve Prof. Ana Paola Rainha’nın yürütücülüğünü yaptığı 7.
Atlöyede alan analizlerinden sonra “tüm insanlarla ilişki kuran ve entegre
eden yeni açık mekân” konseptli bir proje geliştirilmiştir. Öncelikle alana
kentsel ölçekte yaklaşılmıştır. Park alanının kentteki diğer yeşil alanların bir
parçası olduğu göz önüne alınarak
proje alanı, “yeşil yol” olarak
kavramsallaştırılmıştır. Yeşil yolun kentin yeşil alanlarının sürekliliğini
sağlaması amaçlanmıştır. Alan ölçeğine gelindiğinde park alanı ile
karşısındaki sert zeminin birleştirilmesi/ilişki kurması gerektiğine karar
verilmiş ve bu yapılırken alanın insanların buluşma noktası olması ve orada
kalarak vakit geçirmesi için mekânlar oluşturulması ana hedef olarak
belirlenmiştir. Bu bakış açısıyla zemin plakalar halinde, büyük bir rampa gibi,
yükseltilerek iki alan üst kottan bağlanmıştır. Böylece zaman içerisinde
103
değişen ölçeğin baskısıyla kentteki varlığı neredeyse görünmez hale gelen
meydan kendi ölçeğini dönüştürerek hem kent ölçeğinde görünür kılınmış
hem de kentsel hafızada yeniden bir referans noktası haline getirilmiştir.
Bunun yanı sıra yükseltilen zeminlerin alt kotlarına kültürel, sosyal ve ticari
işlevler konumlandırılarak kentsel yaşantının bu alanda canlı tutulması
hedeflenmiştir.
Şekil 4.17. 7. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Giorgio Gasco ve Nur Çağlar’ın yürütücülüğünü yaptığı 2. Atlöye “kent
koridoru” adlı tasarımlarını sunmuşlardır. Atölyede öncelikle alanın kent
içerisindeki konumuna ve tarihine vurgu yapılmış ve Ankara’nın kentsel
gelişim sürecinde değişen ölçek nedeniyle artık neredeyse farkına dahi
varılamayan alanın yeniden kentsel bir kent simgesi haline getirilmesi fikri
üzerinde durulmuştur. Alan özelinde ise park ve diğer alanın kopukluğuna
dikkat çekilerek alanların kent koridoru adı verilen bir köprü yapı ile
birleştirilmesi sağlanmıştır. Önerilen köprü yapı iki alanı fiziksel olarak
birleştiren bir geçiş alanı değil, alan içerisindeki yoğunluğu arttırmak için
sosyal, kültürel ve ticari
aktiviteleri de barındıran bir kent mekânı olarak
104
tasarlanmıştır. Sonuç olarak tasarlanan yapı ile farklı kullanıcıları alana
çekerek gündelik yaşantının canlılığı ve sürekliliği sağlanırken; meydanın
ölçeği değiştirilerek alanın kent ölçeğinde görünür kılınması ve bir referans
noktası haline gelmesi amaçlanmıştır.
Şekil 4.18. 2. Atölyenin Çalışmaları
4.4 İskitler Büyük Sanayi Bölgesi (EWSAD 2009)
Kentler, süreklilik ve değişim diyalektiğinin belirlediği çeşitli olaylarla
gelişmektedir/dönüşmektedir.
Bu
dönüşüm
süreci
içerisinde
kentsel
mekânlarda zaman içinde fiziksel, sosyal ve ekonomik bakımdan anomiler
ortaya çıkmaktadır. Kent içindeki kullanımı durdurulmuş, kısmen ya da
tamamen boşaltılmış sanayi yapıları ve alanları da kentin gelişim ve
dönüşüm sürecinde benzer eğilimler göstererek kent mekânında anomiye
neden olmaktadırlar.
Ankara’nın ilk planlama çalışmalarıyla birlikte oluşmaya başlayan İskitler
Sanayi Bölgesi yıllar içerisinde hızlı kentleşme ve yapılan imar çalışmaları
105
başta olmak üzere birçok nedenle dönüşüm süreci yaşayan ve böylece
fiziksel yapısıyla birlikte, tarihsel, sosyal ve mekânsal değişime uğrayan
kentsel bir mekândır. Dönüşüm süreci içerisinde mevcut durumu göz önüne
alınarak 2009 Kış Okulu’unda İskitler Büyük Sanayi Bölgesi kayıp mekân
bağlamında çalışma alanı olarak belirlenmiştir.
Proje alanının gezilmesiyle başlanan çalışmalarda öncelikle alan analiz
edilmeye çalışılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda atölyeler tarafından
çalışma
alanı;
heterojen
bir
yapıya
sahip,
farklılıkları
barındıran,
kullanılmayan ve tanımsız alanların ve yapıların bulunduğu, buna karşın kent
için önemli konuma sahip bir alan olarak tarif edilmiştir. Yapılan analizler ve
gözlemler sonucunda alanın çok fonksiyonlu olduğu fakat bir organizasyona
sahip olmadığı, değerli fakat ihmal edilmiş ve tanımsız olduğu sonucuna
varılmıştır. Bunun yanı sıra alanın kentle çok kısıtlı bir ilişkisi olduğuna dikkat
çekilmiştir. Oldukça merkezi bir konumda olmasına rağmen çevresindeki
yüksek yoğunluklu araç yolları ve kentlinin kullanımı için yeterli donatıyı
sağlamaması nedeniyle alanın, çevresindeki kentsel mekânlarla zayıf bir ilişki
içinde olduğu tespitine varılmıştır.
Alanın tanımlanması ve sorunların tespitiyle birlikte ortak karar olarak alanın
konumu, potansiyeli ve kamu yararı göz önüne alınarak yeniden ele alınması
sonucunda kent bütününe yeniden kazandırılmasının yanı sıra; çevresindeki
kent mekânlarını hem sosyal, hem fiziksel hem de ekonomik açıdan
dönüştürebileceği ve böylece kentin kendini inşa etme sürecine katkı
sağlayacağı kanısına varılmıştır. Ayrıca küreselleşmenin etkisiyle her şeyin
aynılaştığı ve farklılıkların ortadan kalktığı savı göz önüne alınarak 1, alanın
tanımsızlığı, kimlik eksikliği gibi durumların sorun olarak görülmesinden
ziyade farklı bir bakış açısıyla ele alınması gerekliliği ortaya koyulmuş; alan,
yeni bir kimlik yaratmak, anomik yapısından ötürü çeşitliliğin mekânda
1
Konuyla ilgili olarak Rem Kollhaas’ın S,M,L,XL kitabındaki “Generic City” makalesine bakılabilir
[Koolhaas ve Mau, 1995].
106
üretilebilmesi ve nitelikli yaşam çevreleri yaratılabilmesi için bir fırsat olarak
görülmüştür.
Yapılan projelerde alanın kullanımına yönelik çalışmalar yapılmış, mevcut
kullanımlar göz önünde bulundurularak stratejiler geliştirilmiştir. Alanın
kullanım biçimi ve mevcut işlevlerin sınırlı olmasından ötürü alanın burada
yaşayan ya da çalışanlar dışında kentin geri kalan kullanıcıları tarafından
kullanılmaması, alanın günlük hayata yeterli ölçüde katılamamasında büyük
rol oynadığı tespitine varılmıştır. Tüm projelerde alan içerisinde bu sorunu
aşmak için kentlinin gündelik yaşantısında kullanacağı işlevler alana
eklemlenerek kullanılan yapıların iyileştirilmesi ve yeni yapılacak yapılar
aracılığıyla alanın fiziksel dönüşümü gerçekleşirken bu işlevler aracılığıyla
alanın sosyal dönüşümüne katkı sağlanması amaçlanmıştır.
Tüm atölyelerde alanın potansiyeli değerlendirilirken, “yaratıcı yıkım
1
”
yaklaşımı yerine, mevcut dokunun öncelikle iyileştirilmesi ve düzenlenmesi
gibi
planlama
ilkeleri
benimsenmiş,
alanda
yaşayan
insanların
yersizleştirilmesinin aksine koşullarının iyileştirilmesinin katılımcı planlama 2
ile gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir. Bu yüzden iyi durumda olan konut
dokusundaki yapılar korunmuştur. Bununla birlikte alanın kullanımını
belirleyen küçük sanayi üreticileri ve oto tamircilerinin alanda sıkışması ve
sağlıklı iş koşullarının sağlanamaması nedeniyle kentin dış bölgelerinde
kurulmuş olan yeni sanayi sitelerinde konumlandırılması önerilmiştir. Bunun
sonucunda oluşan iyi durumdaki yapı stoku ise alana kullanıcıyı çekebilecek
farklı işlevlerle yeniden düzenlenmiştir.
Alanın kullanımına yönelik alınan kararların ardından, bir diğer sorun olarak
alan içindeki ulaşım ele alınmıştır. Alanın farklı bölümlerinin olmasına karşın,
1
Bu yaklaşımda yıkma eylemi, yeniyi üretmek için bir itici güç olarak iş görülmektedir. Fakat yıkılanın
yerine geçen yeninin nasıl olacağı ve yıkılan yapıyla birlikte yıkılan değerlerin ve anlamsal ilişkilerin
yerinin nasıl doldurulacağı önemli bir tartışma konusudur.
2
Konu ile ilgili karar alma sürecinde söz konusu kararlardan etkilenecek tüm sosyal unsurların sürece
katılımını öngören planlama anlayışıdır. Bu yaklaşıma göre, örneğin bir bölgede yapılacak olan
dönüşüm projesi için o bölgedeki halkın, belediyenin, siyasi otoritenin, sivil toplum örgütlerinin,
üniversitelerin ve meslek odalarının birlikte tartışarak uzlaşmaya çalışmalarıdır.
107
gerek işlevler arasındaki bağlantıların kurulamayışı, gerekse alan içerisinde
kullanılmayan alanların kurulabilecek ilişkileri engellemesi nedeniyle oluşan
sirkülasyon sorununa dikkat çekilmiş, alan içerisindeki trafiğin düzenlenmesi,
yeterli erişebilirliğin ve dolaşımın sağlanması için yeni bir ulaşım ağı
geliştirilmiştir.
Projelerde önemsenen bir diğer nokta ise, kentsel hafızanın korunmasına
yöneliktir. Bu noktada alanda bulunan eski endüstri yapılarının kentin tarihsel
sürecindeki yeri göz önüne alınarak iyileştirilmesi, farklı işlevlerle kullanıma
sunularak kente kazandırılması uygun görülmüştür. Bunun yanı sıra bazı
projelerde alanın uygun noktalardan kentin tarihi merkezi ve kale ile olan
görsel bağlantıların kentsel hafıza bağlamında kurulmasına çalışılmıştır.
Elde edilen projeler kamu yararını göz önüne alarak çalışma alanını
ekonomik, sosyal ve fiziksel olarak dönüştürmeyi hedeflemektedir. Kent ve
kent mekânı arasında birbirini etkileyen, karşılıklı bir ilişkinin olduğu fikrine
yaslanarak kayıp mekânın bu dönüşümünün, kentin gelişim sürecini de
etkileyeceği sonucuna varılmıştır. Böylece kayıp mekânın dönüşümü
yalnızca alanın mekânsal sınırları içerisine hapsolacak bir dönüşüm değil
aksine diğer kentsel çevrelere de sıçrayarak kentin inşa sürecine katkı
sağlayacak bir dönüşüm sürecidir.
Bu bakış açılarını temel alan çalışmalarda genel olarak iki tasarım yaklaşımı
geliştirilmiştir:
1. Sürdürülebilir Kentsel Dönüşüm Anlayışı
2. İçe Dönük Tasarım Anlayışı
4.4.1. Sürdürülebilir kentsel dönüşüm yaklaşımı
Prof. Dr. Waldemar Marzecki ve Prof. Dr. Zbigniew Paszkowski’nin
yürütücülüğünü yaptığı 5. Atölye, yapılan analizler ve değerlendirmeler
108
sonucunda üst başlığı “farklılıklar arasında köprü kurmak” olan bir proje elde
etmiştir. Alan için bir tasarım stratejisi geliştirilmeden önce, alanın önemli
yollarla çevrelenmiş olması, metro ve tren istasyonuna yakınlığı ve kent
içindeki büyük yeşil alanlara olan ilişkisi, kentle olan ilişkisinin kurulmasında
önemli fiziksel veriler olarak ortaya konmuştur.
Yapılan çalışmalar sonucunda tasarımın ana fikrinde, kentin ve yeşil alanların
sürekliliğinin alan üzerinden sağlanmasıyla hem kent hem de alan için yeni
bir strüktür oluşturulması hedeflenmiştir. Bu yeni strüktür, alan içerisinde
fonksiyonları tekrar organize etmek için gerekli bir seçim olarak da
görülmüştür. Oluşturulmak istenen yeşil strüktürün kentsel mekânları birbirine
bağlayan bir harç niteliği görmesiyle kentsel çevre birbiriyle ilişki kurarken,
kayıp
mekânın
kentte
meydana
getirmiş
olduğu
kesinti/süreksizlik
durumunun bu sayede önüne geçilmesi ikinci bir amaç olarak belirlenmiştir.
Sonuç olarak alan içerisinde daha çok illegal yapılaşmanın, çeşitli nedenlerle
boşaltılmış, kullanılmayan, harabe alanların yoğunlukta olduğu bölge, Atatürk
Orman Çiftliği, Atatürk Kültür Merkezi ve Ankara Üniversitesi yerleşkelerini
içine alan bölgeler yeşil strüktürün oluşturulması için uygun alanlar olarak
belirlenmiştir.
Şekil 4.19. 5. Atölyenin Çalışmaları
Oluşturmuş olan yeşil strüktür, alanın kentle süreklilik ilişkisini kurmasının
yanı sıra alandaki fonksiyonları organize etmek için de kullanılmıştır. Yeşil
109
alan içerisine eklemlenecek olan fonksiyonlarla bölge için gerekli donatıların
oluşturulması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda yeşil alan içerisinde; güneye
doğru genişleyen konut alanları, kültürel yapılar, ofisler ve ticaret alanları
konumlandırılmış,
program
çeşitliliği sağlanarak gün
içerisinde farklı
kullanıcıların alanı kullanması amaçlanmıştır. Bu sayede alanın kentle
dinamik bir ilişki kuracağı ve gündelik yaşantıya etkin bir şekilde dâhil
olabileceği öngörülmüştür.
Şekil 4.20. 5. Atölyenin Çalışmaları
4. atölyenin yürütücülüğünü yapan Prof. Françoise PY Mokrane ve 8.
atölyenin yürütücülüğünü yapan Prof. Emilio Caravatti’nin ortak çalışması
sonucunda ise AKM alanını tasarım alanının bir ön yüzü, bahçesi olarak
kullanan ve çevresindeki yoğun trafik aksları sebebiyle kente etkin şekilde
bağlanamayan alanın güçlü bir yaya bağlantısıyla kente bağlanarak alan ve
kent arasındaki kamusal alan bağlantısının da sağlanabileceği bir proje
tasarlanmıştır. Alana makro ölçekte yaklaşan bu tasarım kararının ardından
alan kendi iç dinamikleri doğrultusunda değerlendirilmiş ve alanın homojen
olarak ikiye bölünmüş olduğu tespitine varılmış ve bu durum alandaki temel
sorun olarak tariflenmiştir. Bu nedenle çalışma grubu bir tarafta düzgün gridal
sistemli konut bölgesi diğer tarafta boş alanlar, spontane gelişmiş mekânlar
ve yıkılmış alanların olduğu bu iki kutbun uzlaştırılarak birleştirilmesi
110
gerektiğini savunmuşlardır. Bu bakış açısıyla alanda kullanılabilir durumdaki
yapılar korunarak geri kalan kısım için stratejiler geliştirilmiştir.
Alan içerisinde iki kamusal odak noktası belirlenmiştir. Bu odak noktalarında
biri pazar alanıdır. Bu alan, gerekli ticari aktivitenin yapıldığı merkez olarak
belirlenmiştir. Diğer odak noktası ise kültürel aktivitelerin gerçekleştiği
oditoryum alanıdır. Bu odak noktası ise kamusal yeşil alanların ağırlıklı olarak
kullanıldığı ve alandaki sosyal ve kültürel etkinliklerin yoğunlaştığı bölge
olarak tanımlanmıştır. Bu iki kamusal alan öncelikle birbirlerine sonrasında
AKM
alanına
ve
böylece
kente
bağlanarak
tasarımın
omurgasını
oluşturmaktadır.
Alan için düşünülen bir başka strateji ise yıkılmış olan ya da işlevini yerine
getiremez durumda olduğu için yıkılan bölgelere farklı konut tipolojilerinde,
farklı gelir gruplarına ait konut birimlerinin önerilmesidir. Bu amaçla alana
düşük, orta ve yüksek yoğunluklu konut bölgeleri önerilmiştir. Böylece farklı
kesimlerden insanların aynı alanda yaşayarak kültürel çeşitliliğin artması
amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra alana karma kullanım ve sosyal aktiviteler
için açık ve kapalı kamusal alanlar önerilerek bunların alan içerisinde dengeli
bir şekilde konumlandırılmasına çalışılmıştır.
Şekil 4.21. 4. ve 8. Atölyelerin Çalışmaları
111
4.4.2. İçe dönük tasarım yaklaşımı
Prof. Henier Krumlinde‘nin yürütücülüğünü yaptığı 3. Atölye çalışması
sonucunda “yeniden canlandırılmış mekân” başlıklı bir proje tasarlamıştır.
Yapılan analizlerde alan içerisinde üç tip yaşam bölgesi olduğunu tespit
edilmiştir. Bunlardan ilki en dıştaki ticari yapıların olduğu alan, ikincisi oldukça
fakir insanların bulunduğu ve neredeyse tamamı yıkık olan alan, üçüncüsü de
düzgün planlanmış konut bölgesidir. Tasarımın temel amacı bu üç alanın
birbiri ile
ilişki kurmasını sağlamak olarak
belirlenmiştir. Bu amaç
doğrultusunda alan içerisindeki bulvar bir eksen olarak belirlenmiş ve bu
eksen alan içerisindeki ulaşım ve iletişimin omurgası olarak tanımlanmıştır.
Alanda iyi durumdaki konut bölgesi korunmuş, işlevsiz fakat kullanılabilir
durumdaki yapı stoğu ise alan için kullanım yoğunluğunu sağlayacak şekilde
işlevlendirilerek yenilenmiştir. Terkedilmiş ve yıkık/harabe alanda ise düşük
gelir grubundaki kullanıcılar için yeni bir konut bölgesi tasarlanmıştır. Yeni
tasarlanan yapılarda karma kullanım öngörülmüş, üst katlarda yaşam alanları
kurgulanırken alt katlarda çalışma alanları ve atölyeler tasarlanmıştır. Alan
içerisindeki farklı bölgeler arasındaki iletişim belirlenen sosyal odaklarla
sağlanırken, alanın tamamının kentle bağlantısı ise tasarlanan belli aksların
çevresindeki ana yollar ve bağlantılarla ilişkilendirilmesiyle sağlanmıştır.
Şekil 4.22. 3. Atölyenin Çalışmaları
112
Prof. Georgio Gasco’nun yürütücülüğünü yaptığı 1. atölye sonuç ürün olarak
“Sınırları Tasarlamak” başlıklı bir proje elde etmiştir. Alandaki temel sorun,
alan içerisinde farklı niteliklere sahip iki bölge bulunması ve bu iki alanın
iletişim kuramaması nedeniyle
alanda meydana gelen gerilim olarak
tanımlamışlardır. Bu tespitle birlikte iki farklı alan arasındaki mevcut ana
bulvar önem kazanmıştır. Bulvar ve çeperinin iki alan arasındaki çatışmanın
geçiş bölgesi, çatlağı birleştirmek için kullanılan bir harç rolünü üstlenmesi
amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda, yaya yolları etkinleştirilmiş, bulvar
boyunca boşluklar örgütlenmiş, farklı işlevler ve özellikle kamusal eylemler
için mekânlar tasarlanmıştır. Bulvar farklı fonksiyonlarla donatılmış ve
böylece farklı toplumsal aktivitelere olanak sağlaması amaçlanmıştır.
Şekil 4.23. 1. Atölyenin Çalışmaları
Prof. Pieter Brosens ve Prof. Tijl Eyckerman’ın yürütücülüğünü yaptığı 2.
atölye alanın kentle bağlantısının kurulmasını önemserken konumu gereği
(yüksek yoğunluklu trafik akslarıyla çevrelenmiş olduğundan) alanın, içe
dönük bir yapılanma göstererek çevrenin negatif etkilerinden korunmasını
temel amaç olarak benimsemiştir. Bu bağlamda alan için içe dönük tasarım
açısından külliyeler model
olarak alınmıştır. Bu modele göre alanın
113
sınırlarındaki yapılar bir iç oluşturacak ve çevresel faktörlerden iç mekânı
koruyacak şekilde tasarlanmıştır. Oluşturulan iç alandaki bulvar önemli bir
aks olarak belirlenmiş ve potansiyeli güçlendirilmiştir. Alanın kentle olan ana
bağlantısının, alanın yeni önü/cephesi olarak tanımladıkları AKM üzerinden
sağlanması önerilmiştir.
birbiriyle
bağlanmasıyla
Alan içerisinde oluşturulan kamusal alanların
da
alan
içerisindeki sosyal ağın
kurulması
amaçlanmıştır.
Alan içerisindeki yapılaşma kararları verilmeden önce iyi durumdaki yapı
stoğu belirlenmiş, işlevini sürdürenler aynen korunurken (konut bölgesi gibi),
kullanılmayan yapılar yeniden işlevlendirilerek korunmuştur. Yeni yapılaşma
daha çok yıkık alanlar üzerine kurgulanmıştır. Alanın kullanımı karma
kullanım olarak belirlenmiştir. İçe dönük olarak tasarlanan alanda gerekli olan
tüm işlevler (ticari, sosyal, kültürel, eğitim, spor vb ) alan içerisine
yerleştirilmiş ve bu işlevler yaratılmış olan kamusal alanlarla birbirlerine
bağlanarak alanda süreklilik sağlanmaya çalışılmıştır.
Şekil 4.24. 2. Atölyenin Çalışmaları
114
Prof. Irene Curulli ve Atılgan Algan’ın yürütücülüğünü yaptğı 6. atölyede ise
diğer kent kullanıcılarının da alana dahil olmasını, sağlamakla birlikte temel
amaç kendi kendine yeten, mekânsal ve işlevsel bütünlüğü olan bir çevre
oluşturmaktır. Bu bağlamda alanın dönüşümünün kendi iç dinamiklerinin
dönüştürülmesiyle gerçekleştirilebileceği savunulmaktadır.
Tasarlanan proje üç kısımdan oluşmaktadır; iyi durumda olan konut alanı,
pazar olarak tasarlanan mevcut bulvar ve “mozaik ada”. Konut alanının
mevcut durumu iyi bulunmakla birlikte kendi içerisinde ve alanın diğer
kısımlarıyla iletişiminin kısıtlı olmasına dikkat çekilmiş ve bu sorunun alan
içerisinde tasarlanan organik sürdürülebilir peyzajla birlikte tasarlanan
yürüyüş yolları ile çözülebileceği öngörülmüştür. Ticaretin ve sosyal
etkinliklerin gerçekleştiği bir çarşı alanı olarak tasarlanan bulvar projede iki
alanı birleştirecek bir unsur olarak tanımlanmıştır. Mozaik ada olarak
kavramsallaştırılan alan ise; alanın ihtiyaçlarına uygun temelde dönüşüm
odaklı (alandaki mevcut malzemelerin dönüştürülmesi gibi), farklı işlevlerin
biraraya getirilmesiyle oluşturulmuş, karma kullanımlı bir alan olarak
tasarlanmıştır.
Şekil 4.25. 6. Atölyenin Çalışmaları
115
Prof. Vasco Pinheiro ve Joao Sequeira yürütücülüğünü yaptığı 7. atölye
“canlandırma yoluyla dönüşüm” başlıklı bir proje sunmuşlardır. Yapılan
analizler ve geziler sonucunda alan, atölye tarafından karakteri olmayan,
morfolojik ve sosyal kimliği eksik bir alan olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle
alan için mimari bir strateji geliştirilmiş ve bunun araçları olarak bağlantılar ve
katmanlar kullanılmıştır. Bağlantılar çizgiler ve noktaların kullanılmasıyla
oluşturulurken; katmanların senkronik bir analizde bazı zamansal sınırların
bulunması yoluyla tanımlanacağı belirtilerek, ortak bir zamansal anlamla
birlikte düzlemler ya da bölgeler aracılığıyla oluşturulmaktadır.
Bu bakışla projede öncelikle alandaki bağlantı noktaları belirlenmiştir.
Sonrasında alan içerisinde iyi durumdaki yapılar geliştirilirken, tamamen
yıkılmış olan bölge yapılaşma alanı olarak tanımlanmış ve alandaki tarihsel
ayak izleri belirlenmiştir. Belirlenen bu katmanlarla önerilen katmanın üst üste
çakıştırılmasıyla yeni yapı tipolojileri elde edilmiştir. Bu sayede eski ve yeni
arasında bir ilişki geliştirilirken alanın geçmişi ile bağlantısı da kurulmuştur.
Şekil 4.26. 7. Atölyenin Çalışmaları
Tasarlanan alan merkezi kamusal alanlar olarak tanımlanmış ve içerisine
ticaret ve spor alanları, kültürel alanlar, kamusal alan gibi kullanımlar
yerleştirilerek, bölgenin ihtiyacı olan kamusal alan çeşitliliği arttırılmıştır.
Bunun yanı sıra projede yeni yerleşim sokak aksı, ikincil trafik aksı
116
oluşturulmuş, alandaki organik yapı ve çevre alanlarla olan
bağlantıları
kurularak alan bütününde bir kentsel sistem geliştirilmiştir.
Şekil 4.27. 7. Atölyenin Çalışmaları
4.5 EWSAD: Kayıp Mekân İçin Çözüm(ler)
Tekeli’ye göre dönüşüm, yapısal bir değişikliktir ve iki şekilde gerçekleşebilir.
İlki, önceden tahmin edilebilen ve planlanabilen amaçsal nitelikli dönüşüm;
ikincisi ise önceden tahmin edilemeyen değişimin ortaya çıkardığı koşullara
bağlı dönüşümdür [Tekeli, 2003]. Kentlerin değişik evrelerden geçerek
geliştiğini kabul eden Sjoberg’in kuramında, sanayi öncesi kent, süreç
içerisinde
sanayi
dönüşmektedir
kentine,
[Sjoberg,
sanayi
2002].
kenti
de,
Günümüzdeki
sanayi
sonrası
dönüşüm
ise,
kente
kent
parçalarının nitelik değiştirmesine veya biriken dönüşümlerle kentin evrimsel
bir oluşum geçirmesine dayanmaktadır [Tekeli, 2003]. Kentsel dönüşüm,
mekânın sadece fiziksel niteliklerini dönüştürmeyi amaçlayan kentsel
yenileme kavramıyla bir tutulmamalıdır. Dönüşümün gerçekleştirileceği
alanda yenileme ile birlikte koruma, sağlıklaştırma, yeniden canlandırma gibi
birçok kavramı kapsayan dönüşüm uygulamalarının belirlenmesinin yanı sıra;
alandaki sosyal, kültürel ve ekonomik etkenlerin de göz ardı edilmemesi
gerekmektedir. Kentsel dönüşüm, her alan için farklı yöntem ve stratejiler
gerektiren çok değişkenli bir süreçtir. Bu bağlamda her ülkenin kendi yerel,
ekonomik,
politik,
sosyal
gerekmektedir [Görgülü, 2005].
donatıları
çerçevesinde
değerlendirilmesi
117
Çağdaş kenti anlamak, tanımlamak ya da bir anlamda okumak önemlidir.
Çünkü çağdaş kenti tanımlamak, her anlamda çevresinden bağımsız
düşünemeyeceğimiz,
her
şeyden
önce,
yeni
kültürel
duyarlılıkların
biçimlenmesi açısından hayati bir pota olan karmaşık kent yaşamının
unsurlarından biri olan mimari çevreyi/kentsel mekânı; anlamlandırmaya,
geleceğine dair çıkarımlar yapmaya ve müdahalede bulunmaya yardımcı
olmaktadır. Kenti tanımlama ya da anlama biçimi, kentsel mekânın kullanım
ve kentsel mekânı dönüştürme biçimine de yön vermektedir. Bu yüzden neye
müdahale edilebileceği ve neyin anlamlandırılacağını bilmek konusunda
yeterli bakış açısını yakalayabilmek, değişim süreci içinde ortaya çıkabilecek
kayıp mekânların yeniden düzenlenmesinde kestirimlerde bulunma imkânı
sağlayabilir. Ancak tanımlanan koşulları iyileştirebilir, yönetebilir ve bunun
için
bir
strateji
geliştirilebilir.
EWSAD
projeleri
bu
bağlamda
değerlendirildiğinde önemli bir çalışma ve çözüm önerileri getiren çaba olarak
değerlendirilebilir.
EWSAD projelerini değerlendirdiğimizde; AKM Hipodrom alanı kayıp mekân
olarak değerlendirilmiş fakat barındırdığı potansiyele dikkat çekilerek, Ankara
kenti için başta sosyal ve kültürel olmak üzere çeşitli işlevlerin yer aldığı,
mevcut genişliğin kent için nefes alınan bir kamusal mekân olarak
değerlendirildiği ve mekânın taşıdığı anlamın canlandırılmasına yönelik
projeler üretildiği sonucuna varılmıştır. Zafer Meydanı ise, kentin doğal
büyüme sürecinin bir sonucu olarak, ölçek bağlamında değerlendirilmiştir.
Ölçeğin
değişmesi
Zafer
Meydanı’nı
kayıp
mekân
olduğuna
işaret
etmemektedir. Ancak meydanın taşıdığı anlamı canlandıracak, kullanıcıların
ilgisini çekecek düzenlemelere gidilmiştir. Bu çalışma çerçevesinde kayıp
mekâna en yakın yer olarak İskitler Sanayi Bölgesi görülmektedir. İskitler
Bölgesi birçok şeyin çarpıştığı ve kaosun/düzensizliğin hâkim olduğu bir alan
olarak nitelendirilmiş ve çözüm önerilerinde kendi içerisinde ve kent
bütününde dengeye ulaşmasını hedefleyen projeler hazırlanmıştır.
118
4.5.1 AKM (EWSAD 2007): dönüşüm
Bütüncül Yaklaşım: Mekânın İşlevselliği
AKM hipodrom alanı için EWSAD projeleri çerçevesinde alanı, kentin diğer
kamusal yeşil alanlarıyla birlikte tanımlayan bütüncül yaklaşımı benimseyen
Manfredo Manfredini ve Pieter Brossens’in çalışmaları kısaca şu şekildedir;
Manfredo Manfredini‘nin yürtücülüğünde yapılan tasarım,
proje alanının
çevresindeki yoğun trafik akslarıyla çevrili kayıp yeşil alanlar ve diğer kayıp
mekânların
birleştirilmesi
üzerine
temellenmektedir.
Alanların
birleştirilmesiyle oluşturulan kentsel omurga içerisinde yaya, ticaret, kültür,
bağlantı ve yeşil akışlar belirlenerek yeni bir kentsel sistem önerilmiş, böylece
alanların kent bütününe etkin bir şekilde bağlanması hedeflenmiştir.
Manfredo Manfredini bağlantıları kurgulayarak (yaya, kültürel, ticari) kentsel
işleyişi kuran ve alanı bütünleştiren hatta kent içindeki boşluğu (yırtığı) yama
yaparcasına (örerek) yok etmeyi hedefleyen, işlevi, yapıya nazaran baskın
görünen bir tasarım gerçekleştirmiş olduğu ileri sürülebilir.
Pieter Brossens’in ekibinin projesi, üst ölçekte kentin parçalı yeşil alanlarının
birleştirilmesiyle kent sistemiyle bütünleşme fikri üzerine şekillenmiştir.
Bununla birlikte alan için temel hedef farklı kullanıcılara ve farklı ihtiyaçlara
cevap verebilecek mekânlar tasarlanmasıdır. Alanın kent içerisindeki rolü
kültür katalizörü olarak belirlenmiş ve alanın işlevi ile çevre alanların işlevinin
etkileşimiyle, alanın kentsel mekândaki dönüşümün başlangıç noktası
olabileceği öngörülmüştür.
Pieter Brossens’ın ekibinin projesi incelendiğinde, alanı tasarlamak için bütün
topografyayı biçimlendiren bir tasarım diliyle alanın düzenlemesi ilk olarak
göze çarpmaktadır. Biçim ve strüktürün vurgulandığı, sirkülasyon akslarıyla
parçalanarak biçimlendirilen ve işlevlerin parçalara doldurulduğu kullanım
119
alanları yoluyla, alanın kentin bir parçası haline getirilmek istenmiş olduğunu
söyleyebiliriz.
Bütüncül bakış açısı içinde, AKM Hipodrom alanının, çevresini saran diğer
mekânlarla bir arada düşünülmüş olduğu görülmektedir. Ankara kenti için
fırsat yaratabilecek, kentin nefes alacağı yeşil bir kuşak ve kültürel
aktivitelerin çeşitlendiği alan olarak değerlendirilerek, çözüm içeren projeler
ortaya konmuştur. Proje yürütücüleri için proje alanı, kayıp mekân olarak
dönüştürülmesi
ve
etkin
biçimde
kullanılması
gereken
alan
olarak
tanımlanmıştır. Kent içinde –ki merkezi konumu dikkate alındığında- kentin
nefes alabileceği, kentlinin dinlenme, eğlenme ve çeşitli türden etkinliklere
katılabileceği
bir
alan
yaratma
fırsatı
yaratması
bağlamında
değerlendirilmiştir. Bu bağlamda çalışmanın kuramsal tartışmasında tespit
edilen özelliklerin, proje yürütücüleri tarafından da tespit edilmesi ile AKM’nin
kayıp mekân olarak dış dinamiklerin etkisiyle kendini dönüştüremeyen bir
alan olduğu ve yine dış dinamikleri aracılığıyla açık işlevlerini çevresiyle
beraber yerine getirmesi beklenen kentsel mekândır anlayışı kabul
edilmektedir.
Dönüşüm: Mekânın yapısallaşması
Kayıp mekândan kentsel park ve kentsel dönüştürücü mekânlara anlayışı
çerçevesinde altı proje ortaya çıkmıştır. Bunlardan P.G.Raman ve Adnan
Aksu’nun ekibi, alan içerisinde kentin ihtiyaç duyduğu kamusal –yarı kamusal
alanlar yaratarak, bunlar arasında geçişler sağlayan bir proje yapmışlardır.
Açık alan olarak tasarlanan kamusal odaların kent yaşantısı için gerekli
aktivitelerin mekânı olabileceği öngörülmüştür. Alanın kentle bağlantısı ise
kent hafızasını da koruyarak oluşturdukları kamusal düzlemin, alanı diğer
alanlarla bağlamasıyla sağlanmıştır.
Aksu ve ekibi tarafından gerçekleştirilen tasarım incelendiğinde işlevlerin
homojen olarak dağıtılması yerine zonlanarak yerleştirmenin yapıldığı bir
120
proje olduğu tespit edilmektedir. İşlev, alanı biçimlendirmek için kullanılan bir
araç olarak ortaya çıkmaktadır.
Prof. Heiner Krumlinde ise, proje de öncelikle alanı tanımlayıp, AKM’nin
kentle olan bağlantılarını kurarak, yaşayan bir mekân olarak kent yaşantısına
katılmasını sağlamayı temel amaç olarak belirlemiştir. Alanı tanımlamak için
kullanılan sınır yapıları alandaki mevcut yapılarla ilişkilendirilerek alanın
sosyal ve fiziksel bağlamıyla ilişki kurulması sağlanmıştır. Alana yerleştirilen
farklı fonksiyonlarla istenilen işlevsel çeşitlilik sağlanmış ve böylece alanın
gündelik kent yaşantısına katılması amaçlanmıştır.
Krumlinde’nin ekibinin yapmış olduğu tasarım genel olarak, alanın iki
tarafında biçimlenen çizgisel hat ile arasında tanımlanan bölgenin peyzaj ile
düzenlenmesi şeklinde gelişen bir proje olduğu tespiti yapılabilir. İki
kenarında bulunan çizgisel kütle ile alan sınırlandırılmış bu sayede orta alana
doğru yarı geçirgen yüzeyler oluşturularak yapının öncelendiği ileri sürülebilir.
Prof. Peter Gabrijelcic ekibinin proje fikri; alandaki parkın kent için gerekli
olan “büyük kent parkı” niteliğini kazanması, alanın farklı kent bağlamlarının
yaşayan bir kombinasyonu haline gelmesi ve gelişim ağlarına ve ulaşım
altyapısına etkin şekilde bağlanması olarak tanımlanabilir. Bu amaç
doğrultusunda, alana konut ve çalışma alanları, sosyal, kültürel ve ticari
alanlar yerleştirilmiş ve bu alanlar metro istasyonu, tren istasyonu ve
birbirlerine alt geçitlerle bağlanmıştır. Bunun yanı sıra yapıların alan
içerisindeki konumlanması ile kent parkı tanımlanmış ve kent bütününde
referans noktası olarak belirlenmiştir.
Gabrijelcic ve ekibinin tasarımının, diğer tasarımlardan farklılığı (sosyal,
kültürel, ulaşım, yeşil alan gibi özelliklerin dışında) AKM’yi konut alanı olarak
da görmüş olmasıdır. Mevcut alanın büyük bir kısmı işlevi değiştirilmeksizin
anıt
park
olarak
aynen
bırakılmıştır.
Eski
hipodrom
tribünlerinin
sürekliliğindeki alanı ise yarı kamusal fonksiyonları barındıran yapı kütlesi ve
121
konut alanlarını oluşturan yapı kütlesi ile biçimlenmiştir. Bu alan programın
yapısal olarak da yoğunlaştığı bir alandır.
Prof. Morgane Pasco’nun yürütücülüğü yaptığı ekibin tasarımı; alanın
çevresindeki kültürel ve sosyal alanlarla birbirine ve (bu sayede) kente
bağlanması, aynı zamanda çevresinin gelişimi için de bir başlangıç noktası
olabilmesi fikri üzerine geliştirilmiştir.
Bu bakış açısıyla alanda Ankara’da
ihtiyaç duyulan, alandaki mevcut tarihi yapıları da tasarımın bir parçası haline
getiren bir kültür hattı/aksı tasarlanmıştır. Kültür aksıyla amaçlanan bir diğer
şey ise toplumun her kesiminin alandaki sürekliliğinin sağlanmasıdır. Bu
nedenle aks çok işlevli olarak tasarlanmıştır.
Alanın kimliğini burada bulunan yapıların oluşturduğu düşünülmüş ve
yapıların korunmasına karar verilmiştir. Tören alanı aksında tasarlanan yaya
aksı
ve
çevresinde
biçimlenmesine
yön
toplanan
program
vermektedir.
Yaya
projenin
aksı,
yapısal,
programı
strüktürel
çevresinde
barındırmasının yanı sıra kentin iki noktasını ve tasarımın kendisini kente
bağlayıcı özelliktedir. Kültür Merkezi alanı ise mevcut haliyle bırakılmıştır.
Prof. Prof. Zbigniew Paszkowski proje alanını iki kısım olarak tanımlanmıştır.
İlki AKM ve kent parkı, ikincisi ise kentsel dönüştürücüdür. Kentsel
dönüştürücünün temel hedefi alanın yakın çevresine yönelik yeni fikirlerin
ortaya çıkmasını sağlarken, kentin bu kısmındaki dönüşüm sürecini
başlatılabilmesi olarak tanımlanabilir. Tasarımın alan bağlamında önerisi ise,
kentli tarafından neredeyse hiç kullanılmayan bu alanın çoklu kullanıma sahip
kentsel dönüştürücü ile kentsel yaşantıya gerektiği ölçüde katılmasını
sağlamaktır.
Alanın kullanılması (canlandırılması) için gerekli olan karma işlevlerin
tamamını hipodrom alanında toplamış olan Zbigniew Paszkowski ekibinin
tasarımı değişim ve dönüşümü odak noktası yaparak, kentsel değişimi de
hedefleyen geniş bir çerçeve oluşturmuşlardır. Tasarlanan yapılar hipodrom
122
alandaki işlevleri barındırmaktadır. Proje alanının büyüklüğünün doğal bir
sonucu olan kent içinde oluşan tıkanıklık, tasarımın ana problemlerinden biri
olarak görülmüş alanın çeperlerini birbirine bağlayan bağlantı yolları
tasarlanmıştır. Bu bağlamda proje alanının büyük bir bölümünü oluşturan
Atatürk Kültür Merkezi ve çevresi, peyzaj düzenlemesi ile alanın ve kentin
parçası haline gelmesi hedeflenmiştir. Yapısal dönüşüm ve buna bağlı yeni
işlevsel yüklemeler ile AKM’nin çevresiyle beraber kentsel bir mekâna
dönüşmeye gideceğine ileri sürebiliriz.
Prof. Prof. Giorgio Gasco ve ekibi kayıp mekânın yaşayan, sosyal bir çevreye
dönüştürülmesi fikrini benimsemiştir. Oluşturulmak istenen sosyal çevrenin
bir aracı olarak park alanı korunurken, bir diğer araç olarak alanın program
çeşitliliğini sağlayan yapılaşmanın olduğu ikinci bir alan tanımlanmıştır. Bu
alanda farklı kentsel işlevler karmaşık bir bütünlük içerisinde yeniden
birleştirilmiş, alanın ve parkla kentle olan ilişkisi mevcut tören yolu ve yeni
geliştirilen ulaşım ağlarıyla kurulmuştur.
Giorgio Gasco’nun başkanlığına gerçekleştirilen tasarımın odak noktası AKM
alanının sosyal etkinliklerin ortaya çıktığı, kentlinin çeşitli türden sosyal
faaliyetlere katılabileceği bir kentsel alan oluşturmaktır.
Proje alanı
tasarlanırken kent ölçeği göz önünde bulundurularak kentsel ölçeğe dair
büyüklükler tasarımın biçimlenmesine yön vermektedir. Bu bağlamda Alan iki
bölüm halinde ele alınmış; program çeşitliliğini sağlayan, yapılaşmanın
bulunduğu Hipodrom alanı ve Atatürk Kültür Merkezinin bulunduğu Kent
parkı alanı olarak gösterilmektedir. Belirtilen iki alanın birbiriyle ve kentle olan
ulaşım
ilişkilerin
kurulmasıyla
kent
parçasının,
kent
ile
bağlanması
hedeflenmiş olduğunu ileri sürebiliriz.
Kuramsal değerlendirme
AKM yapısal-işlevsel yaklaşıma göre değerlendirdiğimizde, yapısını (yapı
görece durağan ve kalıplaşmış birimler sistemi olduğu hatırlanırsa) muhafaza
123
ederken, işlevini (işlev yapı içinde dinamik süreci) dış dinamiklerin etkisiyle
yitirdiği tespitinde bulunarak, alanın kayıp mekân olduğu sonucu elde
edilmişti. AKM kentsel yaşantı ve kullanımdan uzak kaldığı için, EWSAD
projeleri çerçevesinde, bu uzaklığı ortadan kaldırmaya ve kent yaşantısına
dahil etmeye çalışan tasarımlar ortaya çıkmıştır.
AKM alanı eski ve yeni kent merkezlerinin ortasında yer alan ve yapılan raylı
sistemle alanın toplu taşım sorunu büyük oranda çözülmüş olan, çevresinde
Tren garı, Ulus tarihi ve ticari kent merkezi, konser salonu ve opera, ticari
alanlar ve devlet kurumları bulunan, kentsel planlama açısından fırsat alanı
olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenlerle işlevini yerine getiremeyen ve
toplumsal anlamını yitiren alan; sistemin ihtiyaçlarını karşılayacak, kendi
sistemini ve alt sistemlerini oluşturacak, çevresine göre uyum sağlamış, kent
ile bütünleşen, sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu kurmuş bir kentsel
mekâna dönüştürülebilir. Bu bağlamda “kayıp mekân” olarak değerlendirilen,
genelde AKM alanı özelde de Hipodrom alanı dış dinamiklerin çalışması ile
Ankara kentine kazandırılabilir (anomiden kurtulma/entropiye düşmeme).
AKM tarihsel sürecinin (kentsel hafıza) yanı sıra, sosyal, kültürel, ekonomik
katkılarıyla beraber; mimari olarakta sanatsal, estetik ve çağın zamansal
özelliklerini taşıyan kapsamlı bir projeyle (sistemin işlemesi)kayıp mekân
olmaktan çıkarılabilir.
4.5.2 Zafer Meydanı (EWSAD 2008): zamanın yansıması
Zafer Meydanını kayıp mekân odağında ele alan 2008 yılı EWSAD projeleri,
üç
grupta
toplanabilir.
Bunlar
alanları
fiziksel
ve
algısal
olarak
bütünleştirmeye çalışan yaklaşım, alanları algısal olarak bütünleştiren
yaklaşım ve meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşımdır.
124
Fizikse ve algısal bütünleştirici yaklaşım: Yapı ve işlev birbirini bütünler
Prof. Irene Curulli ve Prof. Heiner Krumlinde Meydanı hem fiziksel hem de
algısal anlamda bir bütün haline getirmeye çalışan yaklaşım çerçevesinde
tasarımlarını yapmışlardır.
Prof. Irene Curulli’nin ekibi, iki alanın hacim birliği sağlanarak tanımlı bir
mekân oluşturmasına çalışmışlardır. Alanların hacim birliği her iki alandaki
fonksiyonların karşı alana uzatılması ile sağlanmış, karşılıklı alanlar
arasındaki fiziksel bağlantı ise zemin altından kurulmuştur. Zemin altındaki
mevcut fonksiyonların zemin üstüne de taşınmasıyla sosyal aktivitelerin
kurulması için mekânlar yaratılmıştır.
Irene Curulli’nin tasarımında Atatürk bulvarının iki tarafında ortaya çıkan
işlevsel ve biçimsel farklılığı eşitlemek (dengeye getirmek) amacıyla bulvar
ekseni bir ayna gibi kullanılmış, işlev ve biçimin yer üzerinde eşitlenerek
karşılık bulması amaçlanmıştır. Bu sayede meydanın biçimsel bütünlüğü
sağlanmıştır. Kent zemini bir alt kota çoğaltılarak kentsel kamusal zemin
arttırılmış aynı zamanda meydanın işlevsel bütünlüğü bir alt kotta sağlanarak,
alanın genişletilmesi yoluna gidildiğini söyleyebiliriz.
Prof. Heiner Krumlinde grubunda ise, alan kentsel bir oda olarak tariflenmiş;
zemin üzerinden yapıların ve malzemelerin sürekliliği sağlanarak algısal,
zemin altından ise fiziksel olarak birleştirilmiştir. Alanın yaşayan kentsel bir
mekan olabilmesi için kullanım yoğunluğunu sağlamak amacıyla alana çeşitli
işlevler (eğlence merkezi, kültür merkezi, alışveriş alanları ve konut alanı)
yerleştirilmiştir.
Heiner Krumlinde ekibinin projesinde, alanın bütünlüğünü sağlamak amacıyla
karşılıklı iki farklı işlev (iki farklı çekim noktası) yüklenmiştir. Kültür merkezi ve
Eğlence merkezi olarak tanımlanan bu iki işlev yer altı çarşıları ile
birleştirilmiş bu sayede bulvarın parçaladığı meydanın alt kotta bütüncül bir
125
kullanım alanı sunması hedeflenmiştir. Alanın sürekli yaşaması için
çeperlerindeki yapıların fonksiyonlarının değiştirilmesi önerilmektedir. Bu
tasarım işleve odaklanarak, işlevin taşınacağı biçimleri oluşturmaya yönelmiş
ve çoklu yaşam alanı (konut, ticaret, kültür ve eğlence) içeren bir proje
tasarlamışlardır denilebilir.
İki alan algısal olarak bütünleşir: Yapı ve işlev farklı alanlar
Alanları algısal olarak bütünleştiren yaklaşım çerçevesinde Prof. Tijl
Eyckerman meydanda bulunan iki alanın farklı atmosferlere sahip olduğunu
ileri sürerek, iki alan için farklı kullanımlar önermiş ve alandaki kullanım
çeşitliliğini arttırabilecek tasarım ortaya koymuşlardır. Alanın bütünlüğü ise
kullanılan materyaller ve imgelerle algısal olarak kurulmuştur.
Yapılan proje değerlendirildiğinde birbirinden kopuk olan iki meydan
parçasının “kırmızı halı” (işlevsel değil tamamen biçimsel – renk ve malzeme)
ile algısal olarak bütünleşmesinin amaçlandığını görüyoruz. İki tarafta
kullanılan malzemelerin, büyüklüklerin uyumu ile birlikte farklı işlevlere sahip
alanların “tek bir meydanın iki parçası” etkisini yaratması hedeflenmiştir.
Buna karşın iki parçanın kendine ait atmosferini kaybetmemesi de ayrıca
amaçlanmıştır. Bu bağlamda işlevin öncelenerek, işlevi yerine getirecek
yapısal çözümlere gidildiğini söyleyebiliriz.
Prof. Zibigniew Paszkowski grubunda ise, alan bulvarın ve kentin bir parçası
olarak değerlendirilmiş, bu bakış açısıyla alan ve bulvarın bütünlüğü için yeni
bir mimari dil oluşturulmaya çalışılmıştır. Oluşturulan bu mimari dil ile algısal,
fiziksel ve işlevsel bir sürekliliğin sağlanması ve kentsel kimliğe katkda
bulunulması amaçlanmıştır. Bu bütünlük içerisinde park alanı kentin yeşil
alanlarının sürekliliği göz önüne alınarak korunmuş, karşı alan ise kentin
ihtiyacı olduğu düşülen kültür merkezi yapısı olarak tasarlanmıştır.
126
Atatürk Bulvarını kentin sürekliliğini sağlayan önemli bir kentsel mekan olarak
tanımlayan ekip, proje alanını Atatürk Bulvarına tutunan ve onun bir parçası
olarak görmüşlerdir. Bu sürekliliğin kentsel kimliğede katkı sağlayacak yeni
bir mimari dille sürdürülerek, alanlar meydanla, meyda da bulvarla
bütünleştirmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda projenin yapıdan hareketle işlevi
tanımlayarak çözüm ürettiği söylenebilir.
Prof. Ado Franchini ekibinin projesinde, alanın kentsel unsurlarının karmaşık
ilişkisi dikkate alınmış ve alandaki mevcut ve yeni işlevlerin gerçekçi şekilde
geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle park alanı çevresel faktörlerden
etkilenmeyecek şekilde korunurken, karşı alanda ise kullanım yoğunluğunu
arttırmak amacıyla farklı işlevleri barındıran bir yapı tasarlanmıştır.
Proje incelendiğinde; park alanını duvarlarla çevreleyerek, yeşil alanın kent
merkezinde dinlenme olanakları sunması açısından önemli gören bir tasarım
olduğunu söyleyebiliriz. Karşı tarafa ise kullanım yoğunluğunu arttırmak için
bir
yapı
tasarlanarak,
kent
merkezine
gelen
kentlinin
olanaklardan
yararlanma fırsatını arttırmanın hedeflendiğini ileri sürebiliriz. Bu bağlamda
tasarımın çözüm için yapı ve işlevi aynı oranda kullandığını söyleyebiliriz.
Ölçek: Meydanın ölçeği değişebilir mi?
Meydanın ölçeğini değiştiren yaklaşım çerçevesinde Prof. Pedro - Prof. Paula
ve Prof. Giorgio Gasco’nun çalışmaları yer almaktadır.
Prof. Pedro ve Prof. Paula’nın çalışmaları şu şekildedir; tasarım alanının
kentsel ölçekte yeşil strüktürün bir parçası olması, alan ölçeğinde ise iki alan
arasında fiziksel ve işlevsel bağlantının kurulması fikri üzerine geliştirilmiştir.
Tasarımda amaçlanan alanın bir buluşma noktası/referans noktası ve
insanların yanlızca gelip geçtikleri değil aynı zamanda vakit geçirecekleri bir
alan haline gelmesidir. Bu nedenle iki alan arasındaki bağlantı zeminin
plakalar halinde yükseltilerek üst kottan bağlanması şekilde sağlanırken,
127
yükseltilen zeminlerin alt kotlarında oluşturulan işlev çeşitliliğiyle alanın
kullanım yoğunluğu arttırılmıştır.
Ekip, alanı rampalarla yükselterek bütüncül bir biçim ve kullanım alanı
oluşturmanın yanı sıra, alanın varlığını kent ölçeğinde görünür kılmayı
amaçlamışlardır. Rampalarla yükselen zeminin özelleşmesi ve aynı zamanda
kentsel yeşil alanlarla bütünleşmesi amaçlanmaktadır. Ölçeği değiştirerek
Zafer
Meydanı’nda
büyüme
yaratmaya
yönelik
bu
tasarım,
yapıya
odaklanarak işlevi oluşturma çabasına yönelmiştir denilebilir.
Prof. Giorgio Gasco; Alanlar kent koridoru adı verilen köprü yapı ile
birleştirilmiş ve alan içerisindeki yoğunluğun arttırılması amacıyla sosyal,
kültürel ve ticari işlevler yapı içerisinde konumlandırılmıştır. Tasarımdaki
temel amaç; alanın köprü yapı ile kentsel yaşantısın canlılığı sağlanırken,
alanın kent ölçeğinde bir referans noktası haline gelmesidir. Bu bağlamda
köprü yapı ile meydanın kent içerisinde görünür kılınması amaçlanmış, yani
yapı kullanılarak işlev oluşturulmaya çalışılmıştır denilebilir.
Zafer Meydanını ölçek bağlamında yeniden düzenlemeye çalışan bu iki
tasarımı oluşturan ekipler, meydanı kayıp mekan olarak değil de, kent içinde
kalmış bu kentsel mekanı farklı işlevleri taşıyacak, yoğun yaşama alanı
olarak yeniden yapılandırmayı içeren biçim olarak değerlendirmişlerdir.
Kuramsal değerlendirme
Zafer Meydanı, kentsel gelişim ve dönüşümden dolayı çevresindeki yapıların
ölçeklerinin değişmesi, araç ve yaya trafiğindeki düzenlemelerle birlikte kent
içindeki görünürlüğünü/önemini yitirmiş, kamusal bellek potansiyelinin üstü
örtülmüştür. Böylece Zafer Meydanı, strüktürü aynı kalmasına karşın, kentin
kendisinden beklediği işlevi yerine getiremez hale gelmiştir. Yapısal-işlevsel
yaklaşımın
merceğinden
Zafer
Meydanı’na
baktığımızda,
kendi
iç
dinamiklerini kullanma potansiyeli bulunmayan, dış dinamikler etkisiyle
128
yapısal-işlevsel değişme ve dönüşme yaşayan bir mekân ile karşı karşıya
olduğumuzu gözlemleriz.
Bu bağlamda Zafer Meydanı kamuya ait bir alan olmasından ötürü burada
gerçekleştirilecek dönüşümün büyük ölçüde dış dinamikler tarafından
yönetilmesi gerekmektedir. Oysa Zafer Meydanı, Ankara kentinin en hızlı
gelişen kent bölgesinde, ticaret ve çalışma alanlarının çeşitliliğinin içinde
kalan kentsel mekân/yer olarak değerlendirildiğinde, kayıp mekân olarak
tanımlanamayacağı ileri sürülebilir. Bu bağlamda Zafer Meydanı işleyen
sistemin ihtiyaçlarını işlevi bakımından karşılamaktadır ve aynı zamanda
sistem olarak dengede ve bütünleşiktir; çevresini sorunlu alanlar haline
getirme potansiyeli görülmemektedir.
EWSAD projeleri çerçevesinde gerçekleştirilen tasarımlarda da Zafer
Meydanı’nın kent içinde bulunduğu yerin özel koşulları dikkate alınarak,
tasarımların yapıldığı tespit edilmektedir.
Kuramsal tartışma bağlamında mekânın hem yapısal hem de işlevsel
unsurları ve bunların ilişkileri, sistem ile çevresi arasındaki etkileşimi,
sistemin kendisi ve çevresine ilişkin iletişimi dikkate alındığında, Zafer
Meydanı’nın anomik olduğunun ileri sürülemeyeceğini, aksine kentin gelişim
sürecinde ortaya çıkan ve sistemin bütünlüğü ve dengesini bozan değil,
yapısal ve işlevsel farklılaşmanın oluştuğu bir mekân olduğu kabul edilmiştir.
Bu nedenle kuramsal açıdan gözlenen her dönüşümü, kayıp mekân olarak
değil, belli ölçülerde ortaya çıkan işlevsel değişimin geçirdiği, uyum ve
bütünleşmeye sahip yapısal değişim olduğu EWSAD projelerinde getirilen
çözüm önerileriyle de ortaya konduğu ileri sürülebilir.
Kentler değişik nedenlerle sürekli bir değişme ve dönüşme etkisi altında
kalarak her zaman anomik olmayan yeni biçim ve formlara ulaşabilirler. Bu
süreç içinde ölçek değişimleri yaşansa da kentin değişen/dönüşen kesimleri
arasında belli düzeyde bir iç bütünleşme korunabilir. EWSAD projeleri bu
129
alanın yer olma özelliğini tekrar işlevsel hale getirebilmek için iki alanın
birleştirilmesi ya da yükseltilmesi ya da yer altında oluşturulacak mekânlar
aracılığıyla genişleme yaratma eğilimini benimsemişlerdir.
4.5.3 İskitler Büyük Sanayi Bölgesi (EWSAD 2009): yeniden başlamak
İskitler Sanayi Bölgesi için sürdürülebilir kentsel dönüşüm yaklaşımı ve içe
dönük
tasarım
değerlendirilerek
yaklaşımı
kuramsal
olarak
model
gruplandırılabilecek
ışığında
elde
çalışmalar
edilen
bulgularla
karşılaştırılarak, kentsel dönüşüm bakımından bölgenin önemi tartışılacaktır.
Kentsel dönüşüm: Yapı ve işlev değişimi
Sürdürülebilir
kentsel
dönüşüm
yaklaşımı
çerçevesinde,
iki
tasarım
yapılmıştır. Bunlardan Prof. Dr. Zbigniew Paszkowski ve ekibi, alanın kentle
olan ilişkisini kentsel ölçekte değerlendirilmiş ve kentteki yeşil aksın alan
üzerinden devam ettirilerek yeni bir kentsel yeşil strüktür oluşturulması
önerilmiştir. Böylece kentle alan arasındaki ilişki kurulurken, alanın kentte
yaratmış
olduğu
amaçlanmıştır.
süreksizlik/kesinti
Yeşil
strüktürün
durumunun
ortadan
devam edeceği alan;
kaldırılması
kullanılmayan,
terkedilmiş yapıların yoğunlukta olduğu bölge olarak belirlenmiştir. Yeşil
strüktür içerisine bölge için gerekli işlevler yüklenmiş ve alan içerisinde
oluşturulmak istenilen çeşitlilik sağlanmıştır.
Yapılan tasarımla; yeşil aks ile alanın birleştirilmesi yeşil sürekliliğin alan
üzerinde sağlanması amaçlanmaktadır. Kayıp mekân olarak değerlendirilen
İskitler, eski halinden radikal olarak kopartılıp, yepyeni bir kentsel mekâna
dönüştürülmüştür. Bu tasarımla kent içinde yeşil alan yaratma fırsatının
değerlendirilmesiyle birlikte tasarımın kent kimliğine katkı sağlayacağı da ileri
sürülebilir.
130
Prof. Françoise Mokrane ve Prof. Emilio Caravatti ise, alanın kentle olan
ilişkisini AKM alanı üzerinden sağlamıştır. AKM alanı tasarım alanının ön
yüzü, bahçesi olarak kullanılmış ve alanın kentle olan yaya ve kamusal alan
ilişkileri bu alan üzerinden geliştirilmiştir. Alan içerisinde daha çok harabe,
yıkık, terk edilmiş ve iyi durumda olmayan yapı stoğu alanları müdahale alanı
olarak belirlenmiştir. Müdahale alanı içerisinde iki kamusal odak noktası
(ticari, sosyal ve kültürel aktivitelerin yoğunlaştığı) belirlenmiş ve bu odakların
birbirleri ve AKM alanı ile ilişkileri kurularak bir ulaşım omurgası
oluşturulmuştur. Bunun yanı sıra alana yüksek, orta ve düşük gelir grupları
için konutlar tasarlanmış bu sayede farklı kesimlerden insanların aynı yerde
yaşayarak kültürel çeşitliliğin arttırılması amaçlanmıştır.
Mokrane ve Caravatti ekibi, İskitler’i değerlendirirken, oranın kayıp mekân
olduğu kabulü ile işe başlamalarına karşın,
Zbigniew Paszkowski’nin
ekibinden farklı çözümler oluşturmuşlardır. Zbigniew Paszkowski ekibi burayı
yeşil bir strüktür olarak tasarlayarak, kent içinde ekolojik bir durum yaratırken;
Mokrane ve Caravatti ise İskitler ile AKM alanını ilişkilendirerek, konut
alanlarının yanı sıra sosyal, kültürel, ticari alanlar oluşturulma yolu ile daha
çok işlevsel çözümlerle İskitlerin anomik durumu ortadan kaldırılmaya
çalışılmış olduğu ileri sürülebilir.
Çevresel etkenler: Anomiden düzene
İçe dönük tasarım yaklaşımı çerçevesinde beş ekibin ortaya çıkardığı
projelerden ilki Prof. Henier Krumlinde ve ekibinin ortaya çıkardığı çalışmadır.
Bu ekibin yaptığı tasarımın amacı alanda bulunan farklı nitelikteki çevrelerin
birbiri ile iletişiminin sağlanması üzerine kurulmuştur. Bu nedenle alandaki
bulvarın potansiyeli kullanılmış, bulvar iletişim ve ulaşımın omurgası olarak
tanımlanmıştır. Alandaki mevcut konut yapısı korunmuş, iyi durumda fakat
işlevsiz yapılar yeniden işlevlendirilmiş, yıkılmış ve terkedilmiş alan ise
bölgedeki düşük gelir grupları için karma kullanımlı (alt tarafı çalışma alanı,
üstü konut) yapılar olarak tasarlanmıştır.
131
Ekip proje alanını bölgelere ayrılarak tanımlamış ve her bölge için farklı
dönüşüm planları yapılmıştır. Bir kısım bölgeler aynen korunmakta, diğer
bölgeler yeniden işlevlendirilerek kullanılmaktadır. Alanın kent ile olan
bağlantısı şematik olarak belirlenen
yaya
akslarıyla
sağlanmaktadır.
Tasarımında İskitler kayıp mekân olarak değerlendirilip, yapı ve işlev
açısından yeniden organize edildiği söylenebilir.
Prof. Georgio Gasco’nun başkanlığında üretilen proje alandaki farklı iki
niteliğe sahip bölgeler arasındaki gerilime odaklanmıştır. Bu nedenle iki alan
arasındaki bulvar ve çeperleri önem kazanmış. Yapılan tasarımla bulvar;
alandaki kopukluğu giderecek bir harç niteliği taşıyan rol üstlenmiştir.
Georgio Gasco ekibinin tasarımına göre, iki farklı fonksiyona sahip, çatışma
içerisindeki alanları ayıran bulvar, iki alanı birleştiren çatışmanın geçiş
noktası haline gelen bir alan olarak tasarlanmaktadır. Bulvar kılcal hatlarla iki
alana sıkıca tutunmakta ve iki alanın birlikteliğini sağlamaktadır. Bu projede
yapısal değişimle beraber işlevsel değişimin ortaya çıkacağı varsayımının
gözetildiği ileri sürülebilir.
Prof. Pieter Brosens ise, alanın konumu ve çevresel etkenlerini dikkate alarak
içe dönük bir tasarım anlayışı geliştirmiştir. Çeperdeki yapılar bir iç yaratacak
şekilde tasarlanmış, alanın kentle olan ana bağlantısı ise AKM alanı
üzerinden kurulmuştur. Alandaki yeni yapılaşma daha çok harabe/yıkık
bölgelerde geliştirilmiştir. İskitler Büyük Sanayi Bölgesinin yaşayan bir kent
mekânına dönüşmesi için gerekli olan program çeşitliliğinin sağlanması, alan
içerisine farklı işlevlerin yerleştirilmesiyle yakalanmıştır.
İskitler Büyük Sanayi Bölgesi için yapılan diğer projelerde olduğu gibi bu
tasarımda da alan, kayıp mekân olarak değerlendirilmektedir. Kente yeniden
kazandırılması ve kent ile bağlantısının kurulmasını hedefleyen çözümler
oluşturulmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda tasarımda, alanı
çevredeki araç trafiğinin olumsuz
etkilerinden korumak için çevreleyen,
132
içeriye dönük bir yapı grubunun kurgulandığını ve bu şekilde projenin ana
hedefinin de belirlenmiş olduğunu görmekteyiz. Projede yapı öncelenerek
sistemin işleyen bir bütün haline dönüştürülmesi hedeflenmiş ve işlevlerini
yerine getirmesi beklenmiştir.
Prof. Irene Curulli’nin ekibinin gerçekleştirdiği tasarım, alanın iç dinamiklerinin
dönüştürülmesi ve yeniden kullanılması üzerine kurulmuştur. Bu bağlamda
proje üç kısımda ele alınmıştır; yeşil öğelerle birlikte tasarlanmış yaya yolları,
mozaik ada ve çarşı alanı. İyi durumdaki konut bölgesinin kendi içerisinde ve
diğer kısımlarla iletişim eksikliğine dikkat çekilmiş ve bunun için organik bir
kentsel peyzajla birlikte tasarlanan yaya yolları önerilmiştir. Mozaik ada
kısmında ise mevcut malzemelerin dönüşümü üzerine odaklanılmış ve
ihtiyaca uygun karma kullanımlı bir alan tasarlanmıştır. Mevcut bulvar bu iki
alanı birbirine bağlayacak, ticaretin ve sosyal aktivitelerin gerçekleştiği bir
çarşı olarak yeniden tasarlanmıştır.
Kayıp mekân olarak görülen İskitler’e ilişkin bu çalışmanın tasarımı ile kendi
iç dinamikleriyle kendi kendine yetebilen bir alan olması düşüncesini projenin
ana fikri olarak kabul edildiği söylenebilir. Bu bağlamda alanda bulunan
yapılar yeniden işlevlendirilmektedir. Oluşturulan tasarımla, karma kullanımlı
alanın, kentsel dönüşümün bir örneği olarak önermektedirler.
Pinheiro ve ekibi, alana kimlik kazandırmak için geliştirilen stratejide
katmanlar
ve
noktalar
kullanılmaktadır.
Alandaki
bağlantı
noktaları,
yapılaşma alanları ve tarihi izler ayrı katmanlar olarak belirlenmiştir. Eldeki
katmanların çakıştırılmasıyla kentsel bir strüktür oluşturulmuştur. Tasarlanan
strüktürler karma kamusal alanları içerisinde barındırmaktadır. Alanın çevre
ile ilişkisi yaya ve trafik akslarıyla kurgulanmıştır. Kentsel kullanıma bu strateji
ile yeniden dahil edilen İskitler’in kayıp mekân olmaktan çıkacağı kabul
edilebilir.
133
Kuramsal Değerlendirme
İskitler Bölgesi hem yapı hem de işlev açısından; resmi kurum, konut
kullanımları, ticaret kullanımları, küçük sanayi alanları ve boş ya da hurda
deposu olarak kullanılan alanlarıyla, yapısal-işlevsel yaklaşıma göre kayıp
mekân olarak tanımlanabilen bir yer olarak kabul edilebilir.
EWSAD projeleri incelendiğinde, kuramsal bakış ile yapılan tespitlerle uyum
gösteren bakış açılarına bağlı tasarımların ortaya konduğunu söyleyebiliriz.
Hem kuramsal tartışma hem de EWSAD proje çalışmalarında İskitler; işleyen
sistemin ihtiyaçlarına yanıt vermeyen ya da işlevlerini yerine getiremeyen,
işleyen bütün olmanın dışında, dengede ve bütünleşmesinde problem
yaşayan (anomi), çevreyle uyumu bozularak kent içinde görünür erozyon ve
dejenerasyon yaşayan (sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu dejenere
olmuş), kendini düzenleyecek iç ve dış dinamikleri kullanamayan, düzensiz
ve kuralsız görünen bir sistemde, dengeyi kuramayacağı gözlemlenen
mekândır.
İskitler kayıp mekân olarak, sosyal, kültürel, ekonomik, çevresel, ekolojik
(yeşil alan), ulaşım, konut, iletişim ve çevresinde bulunan mekânlarla yeniden
tasarlanmış, kültürel çeşitliliğin ve yeşil kuşak özelliğinin yanı sıra eğlenme ve
dinlenme açısından, Ankara kentinin kentsel dönüşümü için fırsat alanı olarak
ortaya çıkmaktadır.
İskitler Büyük Sanayi Bölgesi mülkiyet durumu bakımından karma bir nitelik
göstermektedir. Alan içerisinde kamusal alanların bulunmasına karşın
yoğunluklu olarak şahıs arazileri, mülkleri bulunmakta olduğundan, alanda
gerçekleşecek dönüşüm ya iç ya da hem iç hem de dış dinamiklerin ortak
girişimi sonucu gerçekleştirilmelidir.
134
5.SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Mimari yapılar (mekânlar) sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik yaşamın içine
katıldıklarında, pratik yaşamda egemen olan nedenselliğe ve zorunluluğa da
katılmış olurlar. Bu ampirik nedensel nesneler dünyası sürekli değişimin,
varoluş ve yok oluşun dünyasıdır. Yapılar/mekânlar pratik yaşamın içine
girdikçe, pratik yaşamın diğer nesneleri gibi değişime maruz kalarak, ya var
olurlar, ya var oluşları geçici olarak problemli hale gelir ya da çeşitli
nedenlerin etkisiyle yok olurlar [Tunalı, 2002].
Bir sistem olarak kent ve onun parçası olan kentsel mekân karmaşık bir
oluşum olarak, üzerlerinde çalışılırken çeşitli sorunlarla/zorluklarla yüz yüze
kalınabilir.
Karşılaşılan
zorlukların
bir
kısmı
onların
kendine
özgü
karmaşıklıklarına bağlıdır. Ama bu sorunlar aynı zamanda durumu doğru
kavramsallaştırmaktaki başarısızlığa da bağlanabilir. Eğer kavramlar yetersiz
ya da tutarsız iseler, sorunların tanımlanması ve uygun çözüm politikaların
oluşturulması da beklenemez [Harvey, 2009].
Bir
kentin
neye
benzediğine,
mekânlarının
nasıl
örgütlendiğine
ve
dönüştüğüne bağlı olarak kent bize, toplumsal pratiğe ilişkin düşünmek,
değerlendirme yapmak ve bunlara erişmek açısından maddi bir zemin sağlar.
[Harvey, 2006]. Bu noktada hızlı kentleşme başta olmak üzere, nüfus
artışının gittikçe yükselen oranı, çağdaş politikalar, ekonomi ve teknolojinin
hızla gelişmesine bağlı kentsel dinamiklerin istikrarsızlıkları/ belirsizlikleri gibi
faktörlerin etkisi altında değişen/dönüşen “kent mekânı” ile ilgili yeniden bir
değerlendirme yapma gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Değişim ve dönüşüm sürecinde mekânı kavramsal düzlemde olgusal olarak
tanımlamanın yanı sıra, olay olarak da gözlemlediğimiz durum “kayıp
mekân”ın kentler için, kent bütünlüğü ve sistemin işlemesi açısından olduğu
gibi kentsel tasarımda fırsatlar sunan alanlar olarak gittikçe önemi
artmaktadır. Bu bağlamda bu çalışmada gelişim ve dönüşüm süreci
135
içerisinde birçok çağdaş kentte meydana gelen “kayıp mekân” Ankara kenti
nezdinde seçilen örnek alanlar (AKM, Zafer Meydanı ve İskitler Sanayi
Bölgesi) aracılığıyla, yapısal-işlevsel ve sistem yaklaşımlarının kuramsal
modeli çerçevesinde tanımlanmaya çalışılmıştır. Bir şeyi tanımlama ya da
anlama biçimi ona müdahale etme ya da kullanma biçimine de yön
verebileceğinden, örnek alanlar uygulama biçimlerini göstermesi açısından
EWSAD projelerinin ortaya koyduğu tasarımlarla irdelenmeye çalışılmıştır.
20. yüzyılın başından itibaren kentsel dönüşüm projeleri yaygın olarak
yapılmaktadır. Kentsel dönüşüm projelerinin bir kısmı uzun süre anomiden
kurtulamayan kayıp mekânları, anomiden kurtarmak ve sistemi dengeye
ulaştırmak için dış dinamiklerin öncülüğünü yaptığı çalışmalardır. Bu
bağlamda alanın kayıp mekân olup olmadığının tespiti önem kazanmaktadır.
Bununla birlikte çalışmada önemsenen bir başka husus; kayıp mekân olarak
tanımlanan alanı, farklı bir bakış açısıyla okunmanın yeni açılımlar
geliştirebileceği düşüncesiyle kentsel dönüşüm projelerine farklı açılımlar
sağlayabileceği fikridir. Bu noktadan hareketle tartışmalara farklı bir bakış
açısı getirmenin faydalı olacağı düşünülmüştür.
Kayıp mekân tanımı, gerek kelime anlamı gerekse mevcut durumu göz
önüne alındığında; kente olan sosyal, ekonomik, fiziksel vb etkileri nedeniyle
negatif bir çağrışımda bulunmaktadır. Kayıp mekân tanımlaması, işlevlerini
ya da işlevselliklerini yitirerek çevrelerini de problem alanlar olarak
dönüştürmeye yol açan alanlar olarak açıklanabilir. Ancak yapılan okumalar
sonucunda
anlaşılmıştır
ki
kayıp
mekân,
tanımındaki
bütün
bu
olumsuzluklara karşın kentlerin nitelikli dönüşümü için kullanılabilecek önemli
rezerv alanlardır. Bu açıdan bakıldığında kentler için önemli fırsatlar
sunabileceği açıktır. Ayrıca bu bakış açısıyla değerlendirilecek kayıp
mekânın, sistemin bütününü birden dönüştürmesi beklenmese de gelecekte
devam edecek dönüşüm süreçlerini başlatabilecek potansiyeli olduğu
söylenebilir. Bunun yanı sıra kayıp mekânın açılımlarından bir diğerinin de
kent kimliği üzerine olduğu söylenebilir. Koolhaas çağdaş kent üzerine
136
yaptığı okuması “Jenerik Kent” (The Generic City 1 ) yazısında, kentler
arasında algılanabilir bir fark olmadığına söyleyerek; kültürel farklılıkların ve
malzeme fazlalığının farklılaşmış bir durum yaratmadığına dikkat çekmiştir
[Koolhaas ve Mau, 1995]. Bu nedenle kimliği olmayan, birbirinin aynı kendi
deyimiyle “jenerik kent”lerin ortaya çıktığını ifade etmiş ve onların esas
cazibesinin anomileri olduğunu vurgulamıştır [Koolhaas ve Mau, 1995]. Bu
bağlamda hemen hemen tüm çağdaş kentlerin değişim/dönüşüm sürecinde
ortaya çıkan kayıp mekânın -özellikleri ve potansiyeli düşünüldüğünde- kent
kimliğine katkı sağlayabilecek önemli bir kentsel mekân olduğu söylenebilir.
Kentsel mekânda değişim farklı hız ve süreçlerde ortaya çıkmaktadır.
Değişim çok yavaş ve uzun sürede gerçekleştiğinde, mekân kendisini içinde
bulunduğu kentle bütünleşmiş ve dengede olarak değişim süreci içinde tutar.
Değişim tedricen belli bir hız ve tempoda devam ediyor ise, yine kent içinde
kentle bütünleşik ve dengede, ancak değişimin gözlenebilir özellikte olduğu
görülür. Değişim çok hızlı olmasına karşılık, kent ile bütünlük ve denge
bozulmadan meydana gelen değişmeler, mekânın işlevsel olduğuna işaret
eder.
Değişim sürecinde sistem yeterli geribildirim mekanizmalarını kullanabildiği
süre içinde kendini yenileyerek, değişimi problem yaşamadan sürdürebilir.
Kenti bütünsel bir sistem, mekânı ise bu bütünsel sistemin alt sistemi olarak
ele aldığımızda, sistemin kendini yenileyerek, ortaya çıkan problemleri
çözerek
ilerleyebilmesi
geri
bildirim
mekanizmaları
aracılığıyla
olası
görülmektedir. Geribildirim mekanizmaları (pozitif ve negatif), çalıştığı sürece
sistem problem çözücü işleve sahip olur. Aksi sistemin entropiye/ölüşüme
düşmesi demektir.
1
“Generic” kelimesi –cinsin anlamı ya da cinsle ilgili- biyoloji terminolojisinden türetilirken, çağdaş
kullanımdaki yaygın anlamı marka ürün olmayandır. Tabi ki “generic” niteliksiz değildir. Çoğu ürün
açısından örneğin, ille de kalitesiz olduğunu kastetmez. Sadece bir markayı çağrıştırabilecek bir tür
kimliğe sahip olmadığını ima eder: “Çağdaş bir kent –hepsi aynı olan- çağdaş bir hava alanına mı
benzer?” derken aslında hepsi birbirine benzeyen ve içindeyken kişini nerede olduğunu belirtecek o
mekâna içkin bir kimliğinin olmamasını kastetmektedir.
137
Kayıp mekân, işleyiş özelliği nedeniyle sistemin dengesinin bozulmasına
neden olur. Sistemde kentin parçalarının meydana getiren mekân/mekânlar,
gerek kendi aralarında gerekse bütünsel sistemi meydana getiren kent ile
etkileşimleri devam etmiyorsa entropi oluşur. Sistem pozitif geribesleme
mekanizmalarını kullandığı ölçüde değişimini sancısız gerçekleştirir. Aksi
halde mekânın problematik olduğu kabul edilir. Problem süreci ise anominin
yaşandığı zamanlara, bir başka anlatımla kayıp mekâna işaret eder. Anomi
çerçevesinde kayıp mekânı analiz etmek; normların etkisinin azaldığı veya
karışıklıkların yaşandığı yapısal durumda, hedef ve araçların uyuşmaması ile
ortaya çıkan mekânsal problemlerin incelenmesidir.
Kayıp mekân, diğer mekânlar ile çeşitli türden mesafeleri (ekonomik, sosyal,
kültürel) ortaya çıkaran yapı ve işlevlere sahip oldukça kentle bütünleşme ve
işlevsel olma yollarını tıkayarak, kentin içinde ya kaybolur ya büyük kütle
olarak kenti kesintiye uğratır (görsel ve niteliksel bozulma yaratır) ya da
kargaşa (keşmekeşlik) oluşturur. Buna karşın kent sisteminin bir alt sistemi
olan mekânın (ev, fabrika, taşıma ve ulaştırma bağlantı noktaları ve
benzerlerinin konumları) yapısını değiştirmek için devreye giren iç/dış
dinamikler (sistemin kendi içinden çıkabileceği gibi, siyasi erk aracılığı ile),
işlevlerin sistem içinde ortaya çıkış ve çeşitlenme süreçleri (ister bireysel
düzlemde –kişiden kişiye-, ister bireyin kurumla, isterse kurumun bireyle
ilişkisi bağlamında, istihdam, gelir, meslek gibi özellikler, kent süreçlerinde
aldığı rol/ler), kent içinde açık ya da gizli olsun işlevsel öneme sahip ise, bu
mekân kayıp mekân olarak tanımlanamaz.
Ankara kent dokusu ve mekânlaşma açısından rahat izlenebilen bir kenttir 1.
Ankara’nın başkent olmasıyla, kent planları çerçevesinde Cumhuriyet
ideolojisini taşıyan modern bir kent yaratılmıştır. Ancak hızlı gelişme ve
büyüme ile mekânda meydana gelen değişimler, kent içerisinde kayıp
mekânlar oluşturmuştur.
1
Ankara kentinin planlama çalışmalarına Ankara’nın başkent olması ile başlamıştır. Bu açıdan kentin
gelişim ve dönüşüm süreçleri günümüze kadar izlenebilmektedir.
138
Kayıp mekân olarak örnekleri meydana getiren Hipodrom Alanı, Zafer
Meydanı ve İskitler Büyük Sanayi Bölgesi’nin incelenmesi ve açıklanması
sonucunda, kayıp mekân olarak yapılacak kavramlaştırmalarda farklı
öğelerin/dinamiklerin etkisinin gözlemlendiği söylenebilir.
Hipodrom mekân olarak, gelinen noktada, bağımsız bir varlık değil, sistemin
ihtiyaçlarını karşılayamayan, kendi sistemini ve alt sistemlerini koruyamamış,
çevresine göre uyum sağlayamamış, kent ile bütünleşme problemleri
yaşayan, sosyal, kültürel ve ekonomik entegrasyonu kaybetmeye gitmiştir.
Kent de, sistem olarak, Hipodromun istek ve ihtiyaçlarına cevap verememiş,
kendi dinamikleriyle çözüm bulma isteğini kaybetmiş, boşluğa dönüşmüş
mekâna destek sağlamaya ilişkin güven sarsılmıştır. Gelinen noktada
sistemin gerek kendisiyle, gerekse çevresiyle kısıtlı çerçevede (metro için bir
durak, özel günler için fuar gibi) iletişim kurmaktadır. Büyük kütlesel yapı,
yanından geçenlerin görmediği, fark etmediği, kentten kopmaya giden düşük
yoğunluklu alanlarının yeridir.
Hipodrom alanı, farklı alanlara kaçan işlevlerinin yerine yeni işlevler
koyamadığı ve toplumsal anlamını yitirdiğinden, yapısı aynı kalmasına karşın
kent merkezinde büyük bir kütle/yüzey olarak kalmıştır. Mevcut durumda kent
sistemini bozucu değil fakat kesintiye uğratan bir etkiye sahiptir. Hipodrom
alanı dış dinamikler aracılığı ile (siyasi erk tarafından yaptırılacak projeler ve
planlama ile) tekrar kent yaşamına dahil edilebilir. Yapılan EWSAD
projelerinden de anlaşıldığı üzere alan kent için gerekli olan kültür/sanat/spor
gibi faaliyetler için gerekli araçlara/yapısal özelliklere sahip bir mekândır.
Zafer Meydanı, kentin hızla büyümesi ile değişen ölçek nedeniyle açık işlevini
sürdürmeyen bir yer olarak değerlendirilmektedir. Bunun dışında kentin doğal
dönüşüm süreci, meydan açısından bir problem olarak değerlendirilebilir.
Fakat Zafer Meydanı kent içinde yaşayan ve farklılaşmış işlevleri taşıyan bir
mekândır. Bu bağlamda EWSAD projeleri incelendiğinde alana işlevsel
139
olarak yapıların eklendiği ve bu sayede alanın canlılığının arttırılmasının
hedeflendiği anlaşılmaktadır.
İskitler Büyük Sanayi Bölgesi ise yapı ve işlevlerinde problem yaşayan
anomik mekândır. Farklı kullanımların bir arada bulunduğu alanın bir
kısmında düzensizlik ve kuralsızlık olup bu durum tüm alanı etkilemektedir.
Yapılan EWSAD projeleri incelendiğinde alanın hem kendi iç sistemi hem de
bir üst sistem olan kent sistemi için önemli bir kentsel dönüşüm alanı olduğu
anlaşılmaktadır. Örneğin fiziki mekândaki dokunun oluşumu, mekânın işlevi
ile ortaya çıkar. Şayet ekonomik işlev söz konusu ise, fiziki mekân ekonomik
özelliklere göre oluşur. Ucuzluk, gelişim esnekliğinin olmaması alanı belirler.
Ucuz iş gücü de kayıp mekânın yaşamasına imkân verir. Toprak
rantı/toprağın değerlenmesi (İskitler) bina sahiplerinin, buraları mümkün
olduğunca uzun süre değişim yapmaksızın ellerinde bekletmeleri sonucunu
ortaya çıkarır. Problemin çözümünde iç dinamiklerin önemli olmakla birlikte
dış dinamiklerin de büyük ölçüde önemli olduğunu ileri sürebiliriz.
Yapılan okumalar ve tartışmalar sonucunda; kentin nitelikli dönüşümü için bir
başlangıç noktası sağlaması, dönüşümüyle birlikte oluşturulabilecek yeni
kimlik potansiyelleri, yeni ekolojik değerler ve bu esnada yenilikçi
yaklaşımların ortaya çıkabileceği göz önüne alındığında birçok çağdaş kentte
ortaya çıkan kayıp mekanın önemli bir kentsel dönüşüm alanı olarak
görülmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Kayıp mekân iç ve dış dinamiklerin
etkisiyle anomiden kurtularak kentsel sistemle bütünleşirken aynı zamanda
kentin kendisini yeni değerler sistemiyle tekrar strüktüre edebilme sürecine
katkı sağlamaktadır. Bu bağlamda bu olanakları sağlayabilen kayıp mekân
üzerine düşünülmesi büyük önem taşımaktadır.
140
KAYNAKLAR
Abrahamson, M., İşlevselcilik, (çev.) Nilgün Çelebi, Sebat Matbaası, Konya, 1
(1990).
A.B.B., “Merkezi İş Alanı (Kuzey Kesimi) Planlama Ve Geliştirme Yarışması Bilgi
Kitabı Ve Alan Tanımı”, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara, 1, 12, 14-16, 19,
32 (1993).
Ankara Belediyesi, “Ankara Şehri Yeni İmar Planına Ait İmar Komisyonu Raporu”,
Doğuş Matbaası, Ankara, 119 (1954).
Akarsu, B., “Çağdaş Felsefe, Kant’tan Günümüze Felsefe Akımları”, İnkılap
Kitapevi, İstanbul, 12, 82 (1994).
Akkayan, T., “Göç ve Değişme”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 20, 21
(1979).
Arda, E., “Sosyal Bilimler El Sözlüğü”, Alfa Yayınları, İstanbul, 3, 220 (2003).
Atabaş, M.K., “1977-80 Yıllarında Bir Kentsel Ütopya”, TMMOB Mimarlar Odası
Ankara Şubesi Bülteni, 24: 15 (2004).
Aydınlı, S., “Epistomolojik Açıdan Mekân Yorumu”, Mimarlık ve Felsefe, Yapı
Yayınları, İstanbul, 41-49 (2004).
Batuman, B., “Mekân, Kimlik ve Sosyal Çatışma: Cumhuriyet’in Kamusal Mekânı
Olarak Kızılay Meydanı”, Başkent Üzerine Mekân-Politik Tezler Ankara’nın Kamusal
Yüzleri, (ed.) Güven Arif Sargın, İletişim Yayınları, İstanbul, 43, 44 (2009).
Birsel, C., “Kent Tasarımı Ve Çevre Estetiği”, TMMOB Mimarlar Odası Ankara
Şubesi Dosya, 23: 6 (2010).
Bottomore, T., Nisbet, R., “Yapısalcılık”, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, (çev.)
Binnaz Toprak, (ed.) Tom Bottomore ve Robert Nisbet, Verso Yayıncılık, Ankara,
572, 573 (1990).
Burke, P., “Tarih ve Toplumsal Kuram”, (çev.) Mete Tunçay, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul,107-111 (2000).
Cengizkan, A., “Modernin Saati”, Boyut Yayın Grubu, Ankara, 38, 51, 197-209
(2002).
Cengizkan, A., “Ankara’nın İlk Planı: 1924-25 Lörcher Planı”, Arkadaş Yayıncılık,
Ankara, 20, 39, 46, 62, 63, 71-78, 94, 96, 113-117, 122 (2004).
Cengizkan, A., “Kurgu, Tasarım ve Kullanım: Cumhuriyet Dönemi Kamusal
Mekânları için Bir Çalışma Programı”, Başkent Üzerine Mek ân-Politik Tezler
Ankara’nın Kamusal Yüzleri, (ed.) Güven Arif Sargın, İletişim Yayınları, İstanbul,
230 (2009).
141
Childe, G. V., “Kendini Yaratan İnsan”, (çev.) Filiz Ofluoğlu, Varlık Yayınları,
İstanbul, 146 (1996).
Cırık, U., “A Design Problem Of Under-Utilized Space: The Case Of Ankara-Old
Industrial District”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, 10 (2005).
Çakan, A., “Central Business District Problems In Ankara: Transformations In
Kazıkiçi Bostanları”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 49-51, 75, 92-95 (2004).
Çağlar, N., Uludağ, Z., Aksu, A., “Hürriyet Meydanı: Bir Kentsel Mekânın Yenilik Ve
Dönüşüm Öyküsü”, Gazi Ünv.Müh.Mim.Fak.Der., 21 (1): 178, 181 (2006).
Dereli, T., “Organizasyonlarda Davranış”, Ar Yayın Dağıtım, İstanbul, 5,104 (1981).
Derrida, J., Eisenman, P., “Chora L Works”, (ed.) Jeffrey Kipnis ve Thomas Leeser,
The Monacelli Press, New York, 9, 10 (1997).
Derrida, J., “Khöra”, (çev.) Didem Eryar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 13 (2008).
Dicle, İ., Dicle, Ü., “Sistem Kuramı ve Toplumsal Örgütlere Uygulanışı”, TODAİE
Dergisi, 2 (4): 86-98 (1969).
Dinç, P., “ Avrupa Mimari Tasarım Kış Okulu Projesi: Erasmus/Sokrates IP-Gazi
Üniversitesi Etkinlik Ve Başarı Değerlendirmesi”, TMMOB Mimarlar Odası Ankara
Şubesi Dosya, 15: 15-25 (2009).
Dinçer, G., “Ankara Atatürk Bulvarı’nın Öyküsü”, Cumhuriyet Devrimi’nin Yolu
Atatürk Bulvarı, (ed.) H.Çağatay Keskinok, Rekmay Reklam, Ankara, 33, 34 (2009).
Sjoberg G., “Sanayi Öncesi Kent”, 20. Yüzyıl Kenti, (ed.-çev.) Bülent Duru ve Ayten
Alkan, İmge Kitabevi, İstanbul, 37-54 (2002).
Erdönmez, M.E., Akı, A., “Açık Kamusal Kent Mekânlarının Toplum İlişkilerindeki
Etkileri”, Megaron Yıldız Teknink Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dergisi, 1 (1):
67 (2005).
Etzioni, A., “Modern Organizations”, Englewood Cliffs, Prentice-Hall, New Jersey,
49 (1964).
Fairchild, H. P., “Dictionary Of Sociology”, Adams & Co, New Jersey, 282 (1972).
Giddens, A., “İşlevselcilik: Toz Duman Dağıldıktan Sonra”, (çev.) Ümit Tatlıcan,
Sosyoloji Dergisi, 8-9: 163 (2001).
Giddens, A., “Sosyoloji: Kısa Fakat Eleştirel Bir Giriş”, Phoenix Yayınevi, Ankara,
90 (2005).
Gilbert. M., “On Beyond Koolhaas: İdentity, Sameness And The Crisis of City
Planning”, Umbau, 20: 4-9 (2003).
142
Görgülü, Z., “Planlamada Bir Araç: Kentsel Dönüşüm”, Mimarlık, 322: 26, 27
(2005).
Grosz, E., “Architecture From The Outside: Essays on Virtual and Real Space”, The
MIT Cambridge, London, 90-105 (2001).
Güvenç, B., “Mimarlık: Zaman, Mekân ve Değişim”, Zaman-Mekân, Yem Yayınları,
İstanbul, 108 (2008).
Hall, E.T., “Mekân Antropolojisi: Bir Düzenleme Modeli”, (çev.) Işık Gürşimşek,
Seminer Dergisi, 4: 182, 186 (1985).
Harris, C.D., Ullman, L.E., “Kentin Doğası”, 20. Yüzyıl Kenti, (ed.-çev.) Bülent Duru
ve Ayten Alkan, İmge Kitabevi, Ankara, 55-65 (2002).
Harvey, D., “Postmodernliğin Durumu”, Metis Yayınları, İstanbul, 32, 33, 85 (2006).
Harvey, D., “Sosyal Adalet ve Şehir”, Metis Yayınları, İstanbul, 27-33 (2009).
Harvey, D., “Sınıfsal Yapı ve Mekânsal Farklılaşma Kuramı”, 20. Yüzyıl Kenti, (ed.çev.) Bülent Duru ve Ayten Alkan, İmge Kitabevi, Ankara, 147-150 (2002).
Hatt, P., Reiss, K., Albert, J., “Kentsel Yaşam Toplumbilimi 1946-1956”, 20. Yüzyıl
Kenti, (ed.-çev.) Bülent Duru ve Ayten Alkan, İmge Kitabevi, Ankara,125-146
(2002).
İlkay, Y., “The Political Struggle On And At Public Space: The Case Of Kızılay
Square”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 118, 140-142 (2007).
İnternet: Rutgers Üniversitesi
http://womens-studies.rutgers.edu/faculty/core-faculty/133-elizabeth-grosz (2012).
Işık, O., “Değişen Toplum/Mekan Kavrayışları: Mekanın Politikleşmesi, Politikanın
Mekansallaşması”, Toplum ve Bilim Dergisi, 64-65: 18 (1994).
İsbir, E., “Şehirleşme ve Meseleleri”, Gazi Büro Yayınları, Ankara, 8 (1991).
Jacobs, J., “The Death and Life of Great American Cities”, NY: Random House,
New York, 400-420 (1961).
Katz, D., Kahn, R., “Örgütlerin Toplumsal Psikolojisi”, TODAİE Dergisi, 19:24, 63
(1977).
Kaymaz, E.D., “Evaluation Of The Lost Space Problem: The Atatürk Cultural Center
Area in Ankara”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ankara, 92 (1995).
Keleş, R., “Türkiye’de Şehirleşme, Konut ve Gecekondu”, Gerçek Yayınevi,
İstanbul, 75 (1983).
143
Keleş, R., “Kentleşme ve Konut Politikası”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayınları, Ankara, 30-33 (1984).
Keleş, R., “Kentbilim Terimleri Sözlüğü”, İmge Kitabevi, Ankara, 75 (1998).
Keskinok, H.Ç., “Ankara Kentinin Planlaması Ve Atatürk Bulvarının Oluşumu”,
Cumhuriyet Devrimi’nin Yolu Atatürk Bulvarı, (der.) H.Çağatay Keskinok, Rekmay
Reklam, Ankara, 42, 47, 61, 177, 179, 221-223 (2009).
Kıray, B.M., “Gecekondu: Azgelişmiş Ülkelerde Hızlı Topraktan Kopma ve Kentsel
Bütünleşme”, Toplumbilim Yazıları, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Yayını, Ankara, 339-352 (1982a).
Kıray, Mübeccel Belik, “Modern Şehirlerin Gelişmesi ve Türkiye’ye Has Bazı
Eğilimler”, Toplumbilim Yazıları, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Yayını, Ankara, 265 (1982b).
Kıray, B.M., “Örgütleşemeyen Kent: İzmir”, Bağlam Yayınları, İstanbul, 5-40 (1998).
Kinloch, G., “Sociological Theory: Development and Majör Paradigms”, Mc GrawHill Book Company, New York, 215 (1977).
Kızılçelik, S., “Sosyoloji Teorileri 1”, Mimoza Yayınları, Konya, 93-95, 303-305
(1992a).
Kızılçelik, S., “ Sosyoloji Teorileri 2”, Mimoza Yayınları, Konya, 55-69, 161,
162(1992b).
Klingmann, A., Oswalt, P., “Formlessness”, Arch+, 140: 142-145 (1998).
Kongar, E., “Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği”, Remzi Kitabevi,
Ankara, 154,155 (1981).
Koolhaas, R., Mau, B., “S,M,L,XL”, The Monacelli Press, New York, 961, 12481264 (1995).
Koolhaas, R., “Junk Space”, October Magazine, The MIT Press, 100:175-190
(2002).
Korkmaz, Z., “Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nu (Ankara Milli Stadı’nı) Okumak: Erken
Cumhuriyet Döneminde Mekan, Toplumsal Yaşantı ve İdeoloji İlişkisi”, Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 38, 39 (2007).
Köstem, R., “Tarihsel Sürecinde Atçılığımızın Yapısı ve Yarışçılığımızın Oluşumu”,
Türkiye Jokey Kulübü Yayınları, Ankara, 74 (2000).
Le Corbusier., “Atina Antlaşması”, (çev.) Ayda Yörükan, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 43, 99 (2009).
Lefebvre, H., “The Production Of Space”, Blackwell, Oxford&Cambridge, 129
(1991).
144
Lynch, K., Rodwin, L.,“A Theory Of Urban Form”, Journal of the American
Institute of Planners, 24 (4): 201-214 (1958).
Lynch, K., “The Image Of The City”, The MIT Press, Cambridge, 8 (1965).
Memlük, Y., “Bulvarın Yeşil Parçaları”, Cumhuriyet Devrimi’nin Yolu Atatürk Bulvarı,
(der.) H.Çağatay Keskinok, Rekmay Reklam, Ankara, 83 (2009).
Mimarlar Odası, “Türkiye’de Kentleşme”, Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını,
Ankara, 8 (1971).
Moore, W.E., “İşlevselcilik”, Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, (çev.) Şirin Tekeli,
(ed.) Tom Bottomore ve Robert Nisbet, Verso Yayıncılık, Ankara, 342, 350, 358
(1990).
Mouzelis, N.P., “Organization and Bureaucracy: Analysis Of Modern Theories”,
Aldine Publishing Co., Chicago, 131 (1969).
Nalbantoğlu, H.Ü., “Nedir Mekân Dedikleri ?”, Zaman-Mekân, (ed.) Ayşe Şentürer,
Şafak Ural, Özlem Berber ve Funda Uz Sönmez, Yem Yayınları, İstanbul, 89
(2008).
Nesbitt, K., “Theorizing A New Agenda For Architecture”, Princeton Architectural
Press, New York, 326 (1996).
Oskay, Ü., “Geçiş Dönemi Tipi Olarak Zonguldak Kömür Havzası Maden İşçisi”, Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İzmir, 18 (1983).
Otaner, Z.F., Keskin, A., “Kentsel Geliştirmede Kamusal Alanların Kullanımı”, İTÜ
Dergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, 4 (1): 111, 112 (2005).
Özdemir, D., “Ankara Hippodrome: The National Celebrations Of Early Republican
Turkey 1923-1938”, Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 20, 28-33, 41-55, 73, 104, (2004).
Özen, S., “Kentleşme-Kırdan Kente Göç Modelleri”, Seminer Dergisi, 4:45-56
(1985).
Özden, P.P., “Kentsel Yenilemenin Unutulan Öğesi: Toplumsal Yenilenme”, Türkiye
Perspektifinden Kent Sosyolojisi Çalışmaları, (ed.) Ö. Andaç Uğurlu, Örgün
Yayınevi, İstanbul, 267-305 (2010).
Poloma, M., “Çağdaş Sosyoloji Kuramları”, Gündoğan Yayınları, Ankara, 35-47
(1993).
Ragon, M., “Modern Mimarlık ve Şehircilik Tarihi”, (çev.) Murat Aykaç Erginöz,
Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 437, 441 (2010).
Saner, M., “Ankara’da Eski Sanayi Bölgesinin Dönüşümü ve Politik Aktörler”,
Kentsel Dönüşüm Sempozyumu Bildirileri, Yıldız Teknik Üniversitesi Basım-Yayın
Merkezi, İstanbul, 21, 23, 31, 375 (2003).
145
Slattery, M., “Sosyolojide Temel Fikirler”, Sentez Yayınları, İstanbul, 33-35, 51, 286,
287 (2007).
Şengül, H.T., “Kentsel Çelişki ve Siyaset”, İmge Kitapevi, İstanbul, 15-43, 234, 235
(2009).
Şentürer, A., “Zaman ve Mekânın Genişleme Aralığı Olarak Sınır Boyları”, ZamanMekân, (ed.) Ayşe Şentürer, Şafak Ural, Özlem Berber ve Funda Uz Sönmez, Yem
Yayınları, İstanbul, 187 (2008).
Şenyapılı, Ö., “Kentleşemeyen Ülke Kentlileşen Köylüler”, ODTÜ Mimarlık
Fakültesi Yayınları, Ankara, 64, 128 (1981).
Şenyapılı, T., “Bütünleşmemiş Kentli Nüfus Sorunu”, Orta
Üniversitesi Yayınları, Ankara, 2 (1978).
Doğu
Teknik
Tankut, G., “Bir Başkentin İmarı”, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 49, 114
(1993).
Tatlıdil, E., “Kentleşme ve Gecekondu”, Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir, 4 (1998).
Tekeli, İ., “Başkent Ankara’nın Öyküsü”, Türkiye’de Kentleşme Yazıları, (ed.) İlhan
Tekeli, Turhan Kitabevi, Ankara, 60-64 (1982).
Tekeli, İ., “Ankara’da Tarih İçinde Sanayinin Gelişimi Ve Mekânsal Farklılaşması”,
Ankara Ankara İçinde, (ed.) Enis Batur, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 171, 177,
184, 185, 191 (1994).
Tekeli, İ., “Modernite Asılırken Kent Planlaması”, İmge Kitabevi, İstanbul, 279
(2001).
Tekeli, İ., “Kentleri Dönüşüm Mekânı Olarak Düşünmek”, Kentsel Dönüşüm
Sempozyumu Bildirisi, Yıldız Teknik Üniversitesi Basım-Yayın Merkezi, İstanbul,
425 (2003).
Tekeli, İ., “Modernizm Modernite ve Türkiye’nin Kent Planlama Tarihi”, Türk Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 5, 173-175 (2009).
Tekeli, İ., “Bir Modernleşme Projesi Olarak Türkiye’de Kent Planlaması”, Türkiye’de
Modernleşme ve Ulusal Kimlik, (ed.) Sibel Bozdoğan ve Reşat Kasaba, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, İstanbul, 165 (2010).
Timuçin, Afşar, “Karmaşık Bütünde Güzelin Aranışı”, Etik-Estetik, (ed.) Ayşe
Şentürer, Şafak Ural, Özlem Berber ve Funda Uz Sönmez, Yapı Yayınları, İstanbul,
144 (2004).
Tolan, B., “Toplum Bilimlerine Giriş”, AİTİA, Ankara,150-153 (1978).
Tolan, B., “Çağdaş Toplumun Bunalımı Anomi ve Yabancılaşma”, Ankara İktisadi
ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları, Ankara, 27-34 (1981).
Trancik, R., “Finding Lost Space”, Van Nostrand Reinhold, New York, 1-20 (1986).
146
Tschumi, B., “Architecture and Disjunction”, MIT Press, Cambridge, 113, 146, 204,
205 (1996).
Tunalı, İ., “Tasarım Felsefesine Giriş”, Yem Yayınları, İstanbul, 5-30 (2002).
Tunalı, İ., “Bir Tasarım Olarak Mimarlık”, Etik-Estetik, (ed.) Ayşe Şentürer, Funda Uz
Sönmez ve Şafak Ural, Yem Yayınları, İstanbul, 111 (2004).
Urry, J., “Mekanı Tüketmek”, (çev.) Rahmi G. Öğdül, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2,
19-22, 32 (1999).
Vidler, A., “The Tectonics of Space”, Lotus İnternational, 98: 52-55 (1998).
Vietti-Violi P., “Il Centro Sportivo di Ankara, L’Ippodromo di Maia Merano”,
Rassegna di Architettura, Milano, 3-10 (1937).
Weber, M., “Şehir Modern Kentin Oluşumu”, (çev.) Musa Ceylan, Bakış Yayınları,
İstanbul, 137, 138 (2003).
Wirth, L., “Urbanism as a Way of Life”, American Journal of Sociology, 44 (1):124 (1938).
Yalım, İ., “Ulus Devletin Kamusal Alanda Meşruiyet Aracı: Toplumsal Belleğin Ulus
Meydanı Üzerinden Kurgulanma Çabası” , Başkent Üzerine Mekân-Politik Tezler
Ankara’nın Kamusal Yüzleri, (ed.) Güven Arif Sargın, İletişim Yayınları, İstanbul,
195 (2009).
Yırtıcı, H., Uluoğlu, B., “Mekânın altyapısal dönüşümü”, İTÜ Dergisi/a Mimarlık,
Planlama, Tasarım, 3 (1): 43-52 (2004).
Yırtıcı, H., “Çağdaş Kapitalizmin Mekânsal Örgütlenmesi”, Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul, 1, 121, 162 (2005).
“Zafer Park Dosyası”, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Ankara,1-64 (1988).
147
EKLER
148
Ek 1. EWSAD 2007 Posteri
149
Ek 2. EWSAD 2008 Posteri
150
Ek 3. EWSAD 2009 Posteri
151
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
:
Özbek, Aslı
Uyruğu
:
T.C.
Doğum tarihi ve yeri
:
25.05.1984, Ankara
Medeni hali
:
Bekâr
Telefon
:
0 (312) 480 22 15
e-mail
:
asliozbek@yahoo.com
Eğitim
Derece
Eğitim Birimi
Mezuniyet tarihi
Lisans
Gazi Üniversitesi/Mimarlık Bölümü
2008
Lise
F.K.M Anadolu Lisesi
2002
İş Deneyimi
Yıl
Yer
2005
Mesa Grup
2008
A&Z Aksu Mimarlık
Yabancı Dil
İngilizce
Görev
S.Mimar
Mimar
Download