YATAY MİMARİDE

advertisement
Sayı: 85
Mart 2017
www.tok!haber.com.tr
TOKİ Haber Derg!s!
www.tok!haber.com.tr
Mart 2017
Sayı: 85
YATAY MİMARİDE 3 YILDA
KONUT
94 BİN
Çankırı
4 Şehre 5 Milyarlık Yatırım " Filyos Kıyıları Canlanıyor "Çizgilerin Sanatı Kalem İşi
" Kapı Sektörü Teknoloji İle Büyüyor " Fosatti'nin Ayasofya'sı
ŞEHİR
Şehir
Sohbetleri
BEYHAN FİLİZ
SERHAT ÖZDEK
Mimar kelimesinin imar etme kökünden
geldiğini söyleyen Mimar Celâleddin
Çelik, imarın ise mamur etme ile
ilişkili bir kavram olduğunu belirtiyor.
“Mimar bir inşa edici, ancak ondan
ayrıca mamur etmesi de bekleniyor.
Bu nedenle mimar için mekân kurma
faaliyeti, aslında bir yeri mamur etmek,
yani canlandırmak, şenlendirmek için
bir vasıta oluyor” sözleriyle mesleğinin
yapı inşa etmekten çok daha fazlasını
kapsadığını söyleyen Çelik, mimarın
şehre katkısının yaptıklarıyla ortaya
çıktığını ifade ediyor.
Mekânları oluşturan insanların
fikirleri ve hayat tarzlarının şehirlerin
oluşmasında ne gibi etkileri oluyor?
Bu ilişki geçişlidir. Mekânı tasarlayan
zihin, bir iç dünya birikimi üzerine
yapıya biçim veriyor. Ancak bir yandan
da o mekân da insanı biçimlendiriyor.
Mimariden kastımız aslında insandır.
Zira insanın etrafında şekillenen,
şekillenmesi beklenen bir süreçten
bahsediyoruz. Her insan aslında bir
âlem ve bir âlemin içinde bulunuyor.
Tüm mekân kurgumuz, hayata dair
tasavvur ettiğimiz ve tasarladığımız,
bizi çevreleyen unsurlardan etkileniyor.
Eskiler, şehrin ziyneti insandır derler,
yani bir şehrin, mekânın var oluş sebebi,
içindeki insandır. Orada yaşayan ve
onu kullanan insan... İnsanı çevreleyen
faktörler ise sonsuzdur. Bunların içine
etrafındaki coğrafya, iklim yapısı, yapılı
çevre mirası ve benimsediği kültürel
değerler gibi pek çok unsur dâhil
edilebilir. Bu açıdan bakıldığında,
38 ! MART 2 2017
“ÖNEMLİ OLAN ŞEHRE
YAKLAŞIM ŞEKLİ”
Mimarlığın şehirlere ve içindeki insanlara yapılar
oluşturmaktan çok daha fazlasını sunduğunu söyleyen
Mimar Celâleddin Çelik, önemli olanın mesleki açıdan
alınacak olan tavrı belirlemek ve şehre yaklaşım şekli
olduğunu vurguluyor.
mimari algı etrafındakileri öncelikle
fark etmekle mükelleftir. Öncelikle
bunları “görmeliyiz.” Tüm bunları
dikkatli bir gözle incelediğiniz zaman,
artık size bir mimari tavır belirleyecek
hak doğuyor. Bu hakkı doğuran,
çevrenin farkına varmaktır. Alınacak
tavır; etrafla kontrast bir ilişki de
kurabilir, daha uyumlu ve mütevazi bir
bağ da kurabilir.
Çağımızda şehirlerde yaşayan
insanların ve elbette mimarların
gündelik hayat ve iş alışkanlıkları bu
tavrın oluşmasını nasıl etkiliyor?
Eskiden mimari yapılar oluşturulurken,
bölgedeki malzemeler kullanılırmış.
Sıcak iklimde killi toprak, çeşitli
yöntemlerle kurutularak inşaatta
değerlendirilirmiş. Bölgede taş ocağı
varsa, evin inşaatında taş, ormanlık
alan yakındaysa yaşam alanlarının ana
malzemesi ahşap olurmuş. Aslında
insan, tabiatla ilk münasebetini
böyle kuruyor. Günümüzde ulaşılan
teknolojik seviye, dünyanın herhangi
bir yerinde istediğimiz malzemeyle
bina yapılmaya, malzemelerini oraya
götürmeye imkân veriyor. Bu bize
bir kabiliyet sağlıyor, ancak bununla
birlikte, yerle ve tabiatla ilişkimizi
unutmamak gibi bir vazife de ortaya
çıkıyor. Günümüzde kullanılan ısıtmasoğutma ve aydınlatma gibi teknolojiler
ile modern yapı malzemeleri, bizim
mevsimlerle olan irtibatımızı bile
bulanıklaştırabiliyor. Güneşin
nereden doğup battığını dahi fark
etmeyebiliyoruz.
Bir mimar, artık vazgeçilmez hale gelen
elektrik veya teknoloji gibi unsurlara
rağmen doğa ile bağın kurulmasını ve
“unutmamamızı” sağlayabilir mi?
Bugün konfor denince genelde
bedenî ihtiyaçların karşılanmasından
bahsediyoruz. Ancak yine de insanlar
sosyal medya platformları üzerinde
hâlâ eski yıllara ait şehir fotoğrafları
paylaşıyor. Bu durum, bence aslında
bir arayışın dışa vurumu. Artık kimse
böyle evlerde oturamaz. Mesela
ahşap cumbalı bir İstanbul evinin
ne ısınmasını ne de temizliğini
sağlayabiliriz. Buna duyulan özlem
bana sorarsanız aslında eskiye
özlemden çok ışığa, havaya, insana,
bitkiye ve hayvana özlemi gösteriyor.
Mimari, manevi olarak insanın ruhuna
bir katkı sağlayabilir mi?
Her şeyin bir dışı, yani sureti var, sureti
olan her şeyin bir de içi var. Yani eski
tabirle, sireti var. Eskiler suret ile siret
arasında bir ilişki olduğunu söylerler.
Siretin surete yansıdığını ifade ederler.
Mimarlıkta da aslında mekânın iç
kurgusu dışa yansır. Bir mimari
yapının dış cephesinin seyirlik ve
dekoratif olarak algılanması modern
bir düşünce. Oysa mimarlık bir mekân
tecrübesidir, seyirlik bir malzeme
değildir, dinamik bir tecrübedir.
Gerçek hayatta fotojenik bir mimarlık
varmış gibi çoğu zaman binaları dış
şekilleriyle değerlendiriyoruz. Mekân
tecrübesi ise gündeme gelmiyor.
Mekân tecrübesi olmadan, çok
“zengin” bir bina sade ve yetersiz
bulunabiliyor. Aynı şekilde dış cephesi
gösterişli bir yapının içi de boş
olabiliyor. Esas olan, insanın o mekânı
ışığı, boşlukları ve geçişleriyle tecrübe
etmesidir. Maneviyat ile bağ da tam bu
noktada başlıyor.
Varlığın tabakaları vardır. Ontoloji
biliminde bu tabakaların hem
canlılar hem cansızlar için karşılığını
bulmak mümkün. Örneğin Maslow
piramidinde bile en altta en temel
ihtiyaçlar bulunur. İnsan önce nefes
alma, barınma, açlığını giderme
gibi ihtiyaçlarını yerine getirmekle
mükelleftir. Bu gereksinimler tatmin
edildikten sonra ise bir üstteki
arayışlar başlıyor. Bunların arasında
ise maneviyat da bulunuyor. İnsanlar
yaşadıkları yapılarda da bu isteklerinin
karşılanmasını bekler. Bu nedenle
tasarlarken birinin sadece fiziki değil,
manevî hayatına da dâhil olmuş
oluyorsunuz.
Şehrin ihtiyaçları, kişilerin istekleri ve
mimarın bakış açısı arasında denge
nasıl sağlanır?
Bu üç maddenin birbirine yakın
bir anlayışta buluştuğu yer ve
zamanda mimarlık kalitesi çok üst
düzeye çıkıyor. Ortak yolu bulmak
gerekiyor. Tanınan pek çok nitelikli
mimari çevre, toplumsal mutabakat
sonucu oluşmuş. Çünkü ortak beğeni
düzleminde hareket ediliyor.
Değişim, şehirleri ve mimari yapıları
nasıl etkiliyor?
Değişim kaçınılmazdır, ona
direnilmez. Önemli olan içinde
nasıl tavır alacağınız. Değişimin
içinden geçerken nasıl bir tavır
takınacağımız, şehre nasıl
yaklaştığımızı önemsememiz
kaçınılmaz. Şehrin bizimle diyalog
kurduğunu söyleyebilirim. İçinde
yürüyebileceğimiz, bize karşılık
beklemeden bir köşe başında taze içme
suyu ikram eden şehrin söyledikleri,
cevapsız bırakamayacağımız
samimiyette sözlerdir.
•
TOKİ Haber !39
Download