İSLAMİ PERSPEKTİFTEN ÖZEL SEKTÖRÜN EKONOMİK HEDEFLERİ M. A. Mannan Sosyal Yatırım Bankası Kurucu Başkanı, Dakka, Bangladeş 1. İslami Perspektif: Genel Bakış İslam literatürünün kısa özetinden de görüleceği üzere mülkiyet hakkını, mülkiyet hakkının devamını ve özel mülkiyetin devri konusunda İslam hukuku içinde birçok kurallar ve prensipler mevcuttur. İslami düşüncede özel sektörün sahipliğinin ana özelliği sahipliğin meşruluğunun toplum tarafından değil Allah tarafından verilmesidir. Bundan dolayı özel mülkiyet en temel insan hakkıdır ve Allah’ın emrettiği ahlaki sorumluluk ve kul hakkına dikkat edilerek bu sahiplik devam ettirilmelidir. Her zaman olduğu gibi mülkiyet konusunda da İslam dini kapitalizm ve komünizmden farklıdır. Bu iki görüşte özel mülkiyetin toplum yapısı ile uyumu konusunda başarılı olamamıştır. İslam yalnızca özel mülkiyete tamamen karşı olanlarla (komünizm)tamamen destekleyenler (kapitalizm) arasında bir denge olmamakta aynı zamanda zenginliklerin kurumlar ve ahlaki teşvikler ile en geniş kesime en faydalı şekilde dağıtılmasını da garanti etmektedir. Özel sektörün ana amacı kişi ve ailelerin istek, ihtiyaç ve arzularını karşılamaktır. İslam hukuku ise kişilerin ihtiyaçlarını karşılarken onlara sahip oldukları mülkleri kullanmada tam bir özgürlük sağlamakta ve sosyal sorumluluklar dışında özel mülkiyet hakkı kesinliklesorgulanamamaktadır. Bu sosyal sorumluluklar Allah’ın bütün mülklerin gerçek sahibi olmasındandır. Bu sorumluluk vergilerin toplumun fakir ve geniş bir kesimi yerine mülk sahiplerine uygulanmasını ve yalnız ahlaki değil aynı zamanda hukuki açıdan da sahip olunan mülkleri kendi faydamız için kullanırken başkalarının haklarının çiğnememizi gerektirir. Sosyal sorumluluk doğru şeyler yapmanın fazileti, mülklerimizi hor kullanmaktan ve israf etmekten kaçınmamız ve birbirimizle yardımlaşma, dayanışma ve koruma olarak İslam kaynaklarında sıklıkla ifade edilmiştir. Sonuç olarak, ilk olarak İslam’ın özel mülkiyetin kullanımına yüklediği güçlü ve derin amaçlarıve ikinci olarak sosyal sorumlulukları, kısıtlamaları yâda sınırları anlamalıyız. 2. Özel Amaçların Belirlenmesi İslami ekonomik sistemininözel mülkiyet üzerine kurulduğu Kuran ve Hadislerde defalarca vurgulanmıştır. Kuran birçok kez mülkiyet hakkının Allah’ın insanlara bir lütfu olduğunu tekrarlamaktadır. Özel mülkiyetle ilgili ayetler diğer insanlara yardımın (sadaka, zekât, miras vs.) önemini vurgulamakla beraber Ahkâm ayetleri sınıfına giren bu ayetler birer İslami kanunların büyük kısmını teşkil etmektedir. Özel mülkiyetin İslami açıdan anlamını anlamadan bu ayetlerin anlaşılması mümkün olmayabilir. Peygamber SAV efendimizde özel mülkiyetin ve bu mülkiyetin özgürce harcama hakkının korunması gerektiğini söylem ve uygulamalarıyla göstermiştir. Peygamber SAV “Veda Hutbesinde” yaşam hakkının ve özel mülkiyetin İslam hukukunda en kutsal ve korunmaya muhtaç değerler olduğunu duyurmuştur. Kuran’ın ve Peygamber SAW. Sünnetinin en önemli temellerinden bir tanesi özel mülkiyet sahipliği ve onun kullanım hakkıdır. Bütün İslam okulları ve fıkıh ilmi insanların sahip oldukları mülkler üzerinde tam bir hakimiyete sahip olduklarını ve devlet dahil hiç kimsenin bu sahiplik yada kullanım yetkisi üzerine sınırlamalar getiremeyeceği genel bir prensip olarak defalarca belirtmiştir. Bu kadar güçlü ifadeler toplum tarafından İslami yasa olarak kabul edilmiştir. Bununla beraber daha öncede ifade edildiği gibi İslami hukuku mülk sahiplerine sosyal sorumluluklar ve bazı davranış kuralları da getirmiştir. İslami kurallara göre kadın ve erkekler kendilerinin ve ailelerinin ihtiyaçlarını gidermek ve bu amaçlarına ulaşmak için sahip oldukları malları refahlarını, zevklerini ve maddi ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmakta serbesttirler. Müslümanlar sosyal sorumluluklarını yerine getirdikten ve İslami esaslara göre hareket ettikten sonra harcamaların ihtiyaç yada temel ihtiyaç, istekler yada arzular olmasının bir farkı yoktur. İslam inancı kıyamet gününde insanların yaptıkları ve yapmadıkları her şeyden sorumlu olduklarını vurgulamaktadır. Kısaca İslam inancın da insanın ekonomik olsun olmasın her davranışının, eyleminin ve kararının etkisinin uzun sürelidir. Allah iyiliklerin ve sosyal sorumlulukların yerine getirilmesinin karşılığında insanlara büyük bir ödülün verileceğine vaat ediyor. Bu temel inanç öğretisi inananlara başkalarını da düşünmeyi kendi kişisel amaçlarının ayrılmaz bir parçası yapar. Sonuç olarak, İslam inancı diğerlerine yardım etmeyi ve ekonomik bir birim olarak diğerlerinin ihtiyaç, istek ve arzularını karşılamayı emreder. İslam’a göre, bu davranışlar uzun dönemde inanların maddi refahlarını azaltma yerine artıracaktır. Bu nedenler, özel sektörün kar peşinde koşması, ihtiyaçların, isteklerin ve arzuların karşılanması, mutluluk ve zevkin hepsi İslami ekonomik sistem içindeki ahlaki ve yasal çerçeve içinde elde edilmelidir. Bir sonraki bölümde sosyal sorumluluğun çerçevesi ve özel mülkiyet ile özel sektörün davranış kuralları tartışılacaktır. 3. Özel Sektörün Ekonomik Amaçlarının Çerçevesi Özel sektörün temel ekonomik amaçları İslami düşüncenin ve yasaların temel dayanağı olan Kuran’da belirtilmiştir ki her şeyin mutlak ve sonsuz sahibinin Allah CC olduğu unutulmamalıdır. İnsanlar bu dünyada sadece Allah’ın birer temsilcisi ve emanetçisidir. Bakara süresi 29. ayet Allah yeryüzünde olan her şeyi bir bütün olarak tüm insanlık için yarattı diyerek Allah’ın mutlak sahipliğini kesin bir ifade ile duyurmuştur. Al-Dhariyat süresi 19 ayet özel mülkiyetin ihtiyaç sahipleri ile paylaşma, kollama, yardım etme ve işbirliği yapma gibi ahlaki yükümlülüklerinin olduğunu belirtmektedir. Bu yükümlülüklerin bazıları yasal bir zorunluluk iken büyük bir bölümü kişinin takva ve moral değerlerine bağlı olarak gönüllü olarak gerçekleşmektedir. Bu temel kural göstermektedir ki özel sektörün herhangi bir faaliyeti diğerlerinin haklarını (insan olmayan hayvanlar, bitkiler ve genel olarak tüm çevrenin) korumalıdır. İslam literatüründeki bir araştırma göstermektedir ki aşağıdaki İslami kurallar özel sektörün ekonomik amaçlarını gerçekleştirmede yöntemleri düzenlemede ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirirken faaliyetlerinin İslami açıdan çerçevesini çizmektedir. I. Mülkiyetin Tam Kullanımı İslam hukukunun birinci kuralı mülkiyetlerin atıl tutulmasına izin vermemesidir. Peygamber efendimiz de bir kimse kullanılmayan bir toprağı işleyen kişinin o toprağın mülkiyetine sahip olacağını ve aynı zamanda üç yıl düzgün olarak işlenmeyen bir toprağın mülkiyetinin o kişiden alınacağını buyurmuştur. İslam’ın bu uygulaması kaynakların en iyi şekilde kullanılmasını sağlamıştır. Halife Ömer zamanında bu uygulama daha çok ivme kazanmıştır. Peygamber efendimizin Hz. Bilal’e verdiği arazilerin bir kısmını Hz. Bilal yaşlandığı için ekememiş ve kaynakların tam ve verimli kullanımı kuralı gereği Hz. Ömer tarafından işlenmeyen topraklar geri alınmıştır. Bu bir ahlaki ve hatta bazen yasal bir ceza olarak düşünülebilir. II. Zekât Ödemesi: İslam hukukunda özel mülkiyetin zekât ödemesi gerekir. Zekât fakir ve ihtiyaç sahiplerinin gereksinimlerinin karşılanması için Allah’ın mülkiyet üzerindeki hakkıdır. Zekât stokçuluğu önlerken aynı zamanda gelir dağılımında adaleti sağlamaktadır. III. Mülkiyetin Hayırda Kullanımı: Kuran ve sünnet birçok kez özel mülk sahiplerininmallarından Allah yolunda harcamalarını tavsiye eder. Toplum yararı gözetilerek yapılan bu harcamalar bir bütün olarak toplumun gelişimini ve refahını artıracaktır. Bu sosyal sorumluluk her zaman toplumun ihtiyaç ve değer yargılarıyla bağlantılıdır. IV. Mülkiyetin Zarar Verilmeden Kullanımı: İslam hukukunun bir kuralı olarak, mülk sahipleri kendi mülklerini serbestçe kullanırken başkalarına veya topluma zarar verici faaliyetlerden kaçınmalıdırlar. Başkalarına zarar verecek şekilde haklarını kötüye kullanmak bir tür saldırganlıktır ve Kuran’ın birkaç ayetinde de belirtildiği üzere “Allah haddi aşanları (aşırıya gidenleri) sevmez”. İslam hukukçuları bu zararların ayrıntıları, çeşitleri ve birbirinden farkları üzerine tartışmalarına devam etmektedirler. Mülkiyet kullanımının yol açtığı zararları tüm topluma veya sadece bir bireye, kasıtlı veya kasıtsız, ciddi veya hafif, önlenebilir veya kaçınılmaz ve olasılığı yüksek veya düşük olması durumuna göre sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Bütün durumlarda çeşitli çıkarlar ve baskın tutumlar arasında sosyal refah ve faydayı artırıcı bir denge sağlanmaya çalışılmıştır. İslam’da sosyal refah mutlak öneme sahiptir. İslam’ın bu kuralından aşağıdaki ilkeler çıkarılabilir: 1. Toplumun çıkarları bireysel çıkarlardan önce gelir. 2. Zorluğu giderme ve faydayı artırma İslam’ın öncelikli hedefleri olmakla beraber zorluğu giderme daha öncelikli hedeftir. 3. Küçük bir zarardan kaçınmak için büyük bir zarar verilemeyeceği gibi küçük bir fayda içinde büyük bir faydadan vazgeçilemez. Tersi olarak ta, büyük bir zarardan kaçınmak için küçük bir zarara taviz verileceği gibi büyük bir fayda elde etmek için küçük bir faydadan vazgeçilebilir. Bireysel özgürlükler toplumun çıkarları veya başkasının hakkını çiğnemediği sürece kutsaldır. V. Yasal Mülk Edinme: Nisa süresi 29. Ayette belirttiği üzere kişiler mülk edinirken İslam hukukunun belirlediği kurallar ve ahlaki standartlara uymak zorundadırlar. Tekelleşme, rüşvet ve yolsuzluk türleri ile mülk ve mal edinmek İslam’da yasaklanmıştır ve İslam hukukuna göre devlet bu tür sahtekârlıkları ve fırsatçılığı cezalandırmak için tam yetkilidir. Ayrıca, İslam iş, ticaret ve diğer ticari faaliyetlerin adil, dürüst ve belirsizlikten uzak olarak yürütülmesi gerektiğine güçlü şekilde vurgu yapmaktadır. Tüm ticarete konu olan malların İslami açıdan ekonomik bir değeri olmalıdır. Alkol veya pornografik hizmetler İslam hukuku açısından tüketimi haram olduğundan ekonomik değeri yoktur. Ticarette sözler, teminatlar, anlaşmalar ve sözleşmeler güvenilir olmalıdır. Bakara süresi 283. ayetinde güven duyulan kişinin bu güvene sadık olması emredilirken Nisa süresi 58. ayetinde Allah emanetleri sahiplerine iade edilmesini emretmedir. VI. Dengeli Kullanım: Mülk sahipleri sahip oldukları mülkleri dengeli bir şekilde kullanmalı ve aşırı savurganlık ve cimrilikten kaçınmalıdır. Allah Kuran’da “ Eli sıkı olma, büsbütün eli açıkta olma, sonra kınanır ve çaresiz kalırsın (İsra, 29)” ve “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, yanınızdaki arkadaşlara, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez (Nisa, 36-37)” buyurmuştur. Bu ayetler İslam’ın mülklerin kullanımında dengeyi nasıl sağladığı konusunda bilgilendirmektedir. İslami esaslara göre kelde edilen mallar ve mülkler Allah’ın bize bir lütfu ve desteğidir ve israftan kaçınılmalıdır. Mallarımıza ve mülklerimize uygun şekilde kullanmalıyız ihmal ve israf etmemeliyiz. Cimrilik ise kişilerin mülklerini insanlığın faydalı kullanımı yerine atıl tutmalarıdır. Bu kişiler mülklerini atıl tutarak gerçek anlamda varlık içinde yokluk yaşadıklarının ve mülklerinin yavaş yavaş eridiğinin farkında değillerdir. Mülklerin atıl kalması onları tamamen faydasız ve verimsiz kılar. Bu yüzden Kuran birçok ayette insanların dünya mallarına bağlılığını yasaklamıştır. 4. Özel Sektörün Rolü ve Ekonomik Faaliyetleri Özel sektörün ekonomideki temel rolü toplumun öncelikle zorunlu ihtiyaçlarını ve sonra özel ihtiyaçlarını karşılamaktır. İslami bir toplumda aile bireylerinin sorumluluğu sadece aile içinde kalmamakta, amacı olan kişiler ailelerinin acil ihtiyaçlarını karşılayarak sosyal ve finansal sorumluluklarından kurtulamazlar. Kişi yalnızca ailesindeki fakirlere ve ihtiyaç sahibi yakınlarına değil aynı zamanda toplumda hak eden ihtiyaç sahiplerine ve komşularına da yardım etmekle sorumludur. İslam’da durumu iyi olan kişilerin toplumdaki fakirlere yardım etmesi bir sosyal ve ahlaki sorumluluk olduğundan hayati öneme sahip ihtiyaçlar dışında dilenmek yasaklanmıştır. Kuran ve sünnet bu sorumluluğu yakınlara ve komşulara yüklemiştir. Özellikle ihtiyaç sahipleri ve yolda kalmışlara yardım edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Yetimlerin bakımına Kuran özel vurgu yapmaktadır. Müslümanların sosyal yönünü güçlendirmek için İslam bireysel sorumluluk yerine kolektif sorumluluk ve hesap verilebilirlik kavramlarını getirmiştir (Kafh, TheIslamicEconomy, pp.48). İslam hukukunda bu Farz-ı Kifaye olarak adlandırılır. İslam toplumun ihtiyaçlarının yine toplumu oluşturan bireylerin gayretleriyle karşılanmasını teşvik eder. Farz-ı Kifaye kavramına göre kalkınma, bilgi ve teknolojik gelişmeler toplumun refahı için önemlidir ve bu ihtiyaçlar toplumun bazı bireyleri tarafından karşılanmalıdır. Toplum refahı için gerekli olan bu altyapılar bazı birey veya gruplar tarafından karşılanmazsa Allah katında toplumdaki tüm bireyler sorumlu tutulur. Kolektif sorumluluğun bireysel sorumlulukla çelişkili olduğu da düşünülmemelidir. Kolektif yükümlülükler kişilerin bireysel sorumluluklarını daha verimli ve etkin yerine getirmelerinde yardımcı olmaktadır. 4.1. Sosyal ve Özel Malların Üreticisi Olarak Özel Sektör: Dağıtım Etkinliği Kriterleri Özel sektör hizmetleri sosyal ve özel mallar olarak ikiye ayrılır ki buda iktisatta kaynakların tahsisinin analizini gerekmektedir ve kamu maliyesi alanının doğmasına yol açmıştır. Genel olarak sosyal malların kaynak tahsisi için birbirleriyle rekabet içinde olmadıkları kabul edilir. Bazı bireylerin sosyal malları tüketmesi diğer bireylerin faydasını azaltmadığından sosyal malları fiyatlandırmak zordur. Özel mallar için ise bir fiyat belirlenir ve bu fiyatı ödemeden özel malı tüketmek mümkün değildir. Başka bir deyişle, sosyal mallar herkes tarafından ulaşılabilir olduğundan bu malı tüketen kişinin elde ettiği fayda “dışsallık” tır. Özel mallar da ise, tüketimden elde edilen fayda içselleştirilmekte ve kişinin tüketimi başkalarının tüketimini kısıtlamaktadır (MusgraveandMusgrave, 1973: p.7). Öze sektör bir köprü inşa ettiğinde onun bir sosyal mal özelliği taşıdığı kabul edilirken, özel sektör tarafından inşa edilen okul veya hastane kamu hizmeti sunan bir özel maldır ve fiyatlandırılabilir. Böylece, özel sektörün üretim için kullandığı kaynaklar özel ve sosyal mallar arsında tahsis edilir. Rekabetçi olmayan tüketimin varlığı kaynakların etkin kullanın şartlarını değiştirmektedir. Kaynakların tahsisindeki bu değişme yalnızca gelir ve serveti değil aynı zamanda özel sektörün mal ve hizmetlerinin fiyatını da ayarlamaktadır. 4.2. Özel Sektör Faaliyetlerinin Sonuçları Bu bölümde önemli bir konu olan özel sektörün faaliyetlerinin sonuçları üç an başlık altında tartışılacaktır: a. “ İyi İşlem” Etkisi; b. “ Ücretsiz Kullanıcı” Etkisi; c. “Gelirin Yeniden-Dağılımı” Etkisi; a. “ İyi İş” Etkisi: Tarihsel olarak konuşursak, özel sektör tarafından yapılan bağış tahsislerinin iyi bir işlem olduğu kabul edilir. Bireylerin bağıştan elde ettikleri tatmin kesinlikle bu eylemin sonucunda oluşan faydadan farklıdır. Ekonomik olarak, eylemin faydası ile sonuçları arasında direk veya dolaylı bir korelasyon yoktur. Böyle bir eylemin amacı bağıştan elde edilen faydayı maksimize etmekten daha çok bağışçının tatmin edilmesi olduğundan bu ayrım çoğu zaman açık değildir. Gerçekte bağışın maliyeti bu fonun vazgeçilen alternatif kullanımıdır. Bağış yapanlar için eşit derecede önemli olan bağışın sonuç ve etkilerini değerlendirmektir. Özellikle, bağış yapanlar topluma yardımcı olmak için tasarlanmış sosyal çalışmaları teşvik etmeyi amaçlıyorlarsa farklı kamu ve sosyal çalışmalar farklı sonuçlar doğurabilir. Aynı miktar paranın bağış yapıldığı bazı sosyal çalışmalar daha büyük faydalar yaratabilir. Örneğin yetimlere sağlanacak okul imkânlarının sağlayacağı fayda yetim olmayanlardan daha fazla olacaktır. Fakirler için hastane inşa etmenin faydasının modern sanatlar fakültesi ya da bir köprü inşa etmekten daha fazla olacağı muhtemeldir çünkü modern sanatlar fakültesi acil bir ihtiyaç değilken köprü kolektif bir çaba ile inşa edilebilir. b. “ Ücretsiz Kullanıcı” Etkisi; Bütün tüketim teorilerinde özel sektör bedavacılığı minimize etmeye çalışır. Özellikle, eğitim gibi görünmez olan sosyal bir malda bu daha önemlidir. Özel sektör fakir ve zengin çocukları için verdiği eğitim hizmetlerinde bedavacılığı önlemek için özel bir gayret gösterir çünkü bu aileler çocuklarının eğitim masraflarını karşılayacak gelire sahiptirler. Bedavacılık etkisi günümüzün karmaşık toplumunda ciddiye alınması gereken bir sorundur. c. “Gelirin Yeniden-Dağılımı” Etkisi; Özel sektör harcamalarından kaynaklanan gelirin yeniden dağılımı etkisini incelemek gerekmektedir. Net gelirin yeniden dağılımı ve transfer ödemeleri beraber analiz edilmelidir. Gelirin yeniden dağılımı bütün vergilerin ve çeşitli gelir gruplarının harcama faaliyetlerinin düzeyine bağlıdır. Özel sektör harcamaları gelirin yeniden dağılımını fakirlerin aleyhine bozmayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. 5. Özel Sektör ileGönüllü Sektör Arasındaki İlişki Tarihsel olarak, özek sektör geçmişte ve günümüzde Zekât, Vakıf, Cami, Haç, kar amacı gütmeyen İslamikredi ve kurumlar gibi sosyal ve ekonomik kurumların yeniden etkinleştirilmesinde ve kurumsallaşmasında önemli rol oynamıştır. Bu kurumların geleneksel GSMH hesaplamalarının içinde yer almaması bir eksikliktir. Sektörün bu gönüllü faaliyetleri kaynak hareketliliği, tasarruf-yatırım ve sermaye piyasası gibi ana akım ekonomik faaliyetlerineentegre edilmeli. Bu açıdan bakıldığında, Zekât gelirleri serveti fakirler lehine yeniden dağıtmakta, verimliliği artırmakta, paranın atıl kalmasını engellediğinden tasarrufları yeniden şekillendirmekte ve kaynakların sektörler arasında yeniden dağılımı yoluyla üretimi teşvik etmektedir. Benzer şekilde Haç faaliyeti İslam’ın önemli bir sosyoekonomik kurumudur. Camiler sosyal gelişimin birer araçlarıdır. Tarihi açıdan bakıldığında, vakıfların rolü en önemli olandır. İslami eğitimin, sağlık ve araştırmaların gelişiminde vakıflar açtığı okullar, hastaneler, camiler ve halk kütüphaneleri yoluyla büyük katkı sağlamışlardır. Son olarak, özel İslami bankalar Zekât sertifikası, vakıf malları gelişim bonoları ve haç tasarruf fonu gibi geliştirdikleri yenilikçi finansal ürünler ile İslami gönüllü sektörlere destek olmuşlardır. Gönüllü sektörler içinde 1997 yılında Para-Vakıf senetlerini ilk geliştiren ve kullanan Bangladeş Sosyal Yatırım bankası olmuştur. Günümüzde Endonezya ve Bangladeş’te birçok İslami banka Para-Vakıf senetlerini kullanmaktadır. 6. Sonuç ve Gözlemler Özel sektörün ekonomik hedefleri tek bir hedefe odaklanmıştır. İslam hukukunda ise bu hedeflerin meşruluğu topluk çıkarlarını aşırı dikkate alan ahlaki ve etik değerler bağlıdır. İslam ekonomisinde, özel sektörün kamu sektörü ile etkileşim içinde olması beklenir. Ayrıca bütün özel sektör faaliyetlerinin bütün tarafların haklarını koruması beklenir. Kaynakça ALI, Mohammad Yousuf (1980). “Optimal Utilization of Resources and Maximization of Production in Islam,” in Thoughts on Islamic Economics, Islamic Economics research Bureau. FARUQI, Islamil R. (1980). “Islam and Labour”, in Economic Islam and a New International order. International Institue for Labour Studies. HUDA, M. N. (1964) “Economics Accepting Islam”, in World Muslim League, Vol. 1. No. 3, Singapore, 1964. Mannan, M. A. (1986) (ed). Islamic Economics: Theory and practice. Kent: Hoddar and Stoughton. Musgrave, R. A. and Musgrave, P.B (1973). Public finance in theory and practice. McGrawHill. Mustafa Ahmed and Askari, H.(1983). “Economic implication of islamic Land Ownership and Land Cultivation”, a paper presented at the Second International Conference on Islamic economics: Development, Finance and Distribution in an Islamic Perspective, Islamic University, Islamabad. 19-23 March. 1983. Zarqa, M.A. (1967). “ Capital Allocation, Efficiency and Growth in an Interest free Economy” in the Journal of Economics and Administration. No. 16, King Abdulaziz University, 1967, pp.43-58.