Lübnan`da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri

advertisement
Lübnan’da Siyasal Kültürün
Osmanlı Kökenleri
Cenk Reyhan∗
Özet: Osmanlı Devleti, Tanzimat döneminde yürüttüğü kurumsal reform sürecinde Lübnan’a yönelik olarak etnik-dinsel/mezhepsel temsiliyet esasına dayalı nizamnameler yayınladı. Sömürgeci büyük güçlerin baskısı bu sürecin yol haritasını belirledi. Şöyle ki,
bölge toplumunun seküler olarak yeniden tanımlanması büyük güçlerin etnodinsel/mezhepsel temsiliyet aracılığı ile yürüttükleri müdahale aygıtını da etkisizleştirebilirdi. Bu açıdan, toplum ulus esasına dayalı seküler bir birlik olarak değil, cemaat
esasına dayalı dinsel bir birim olarak tanımlandı ve buna göre kurulan siyasal sistem,
emperyalizmin denetimde, “dinsel paylaşım sisteminde” kendini varlığının meşruluğuna ideolojik kaynaklar buldu. Đncelememizde, bu sistemin temel ölçeklerini, etnikdinsel/mezhepsel öğelerini inceleyecek; bu bağlamda, Osmanlı ülkesi Lübnan havalisindeki idari düzenlemelerin bölünmüş bir toplumdaki ayrıştırıcılığını çözümlemeye çalışacağız. Đncelememizin veri tabanı 1850 ve 1864 tarihli “Lübnan Dağı Düzenlemeleri” olacaktır. Bu düzenlemeleri örnek vaka olarak seçmemizdeki maksat bölünmüş bir
toplumdaki siyaset ve yönetim ilişkilerinin çözümlenmesi hususunda zengin bilgiler
içermeleridir.
Anahtar Sözcükler: Lübnan, Osmanlı, dinsel paylaşım sistemi, ortaklaşa siyasal sistemler, temsiliyet, kimlik, bölünmüş toplum, sekülerleşme, yurttaşlık.
The Ottoman Origins of Political Culture in Lebanon
Abstract: The Ottoman Empire promulgated codes of rules for Lebanon based on the
principle of ethnic-religious representation during the process of institutional reforms
launched in the Tanzimat period. It can be said that the pressure imposed by the imperialist great powers determined the road map of this process, in such a way that, secular redefinition of the population of this region might deactivate intervention device
which was executed by means of ethno-religious representation. In this sense, the Lebanon society was defined not as a secular and national unity, but as a religious agency
founded on the principle of religion. And, political regime, which was constituted according to this principle under the control of imperialism, found sources for ideological
legitimacy within the religious communion system. This study aims to investigate the
ethnic-religious/sectional component of this system; and in this context, to attempt to
analyze the disjunctive role of administrative regulations in a divided society in the context of Ottoman Empire district of Lebanon. The database of this investigation will be
“Lebanon Mountain Regulations” introduced in 1850 and 1864. The primary purpose
in selecting these regulations as the sample case is that they contain comprehensive information for the analysis of relations of politics and administration in a divided society.
∗ Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü. (cenkreyhan@gazi.edu.tr)
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44, Sayı 3, Eylül 2011, s.205-224.
206
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
Key Words: Lebanon, Ottoman, confessionalism, consociationalism, representation,
identity, divided society, secularization, citizenship.
Osmanlı dönemi ve sonrası anayasal gelişmelerin ana hatları incelendiğinde;
Lübnan’da, bölünmüş bir toplumla paralellik gösteren, cemaatler arası temsile
dayalı bir anayasal süreçle karşılaşılır. Bunun sebebi, belki de köklerini Osmanlıda bulan siyasal-yönetsel sistemin; kendisini, etnik-dinsel/mezhepsel ölçeklere
göre algılamasıdır.
1943’te Fransız mandaterliğinden bağımsızlığın kazanılmasından bu yana,
Lübnan’da siyasal sistem ikili bir yapıya sahip olmuştur. Bir yanda, Fransız
Anayasası örnek alınarak hazırlanan Lübnan Anayasası’nda, “bütün yurttaşların
yasalar önünde eşit olduğu” ilan edilmiş; diğer yanda, bu Anayasa’nın dışında,
dönemin iki büyük dinsel grubu olan Müslüman Sünniler ile Hıristiyan Marunilerin liderleri arasında 1943 tarihinde bir “Ulusal Pakt” yapılmış ve “dinsel
grupların devletin bütün kademelerinde dengeli bir biçimde temsil edilmesi” garanti altına alınmıştır. Böylelikle, Lübnan siyasal sisteminde haklar ve yükümlülükler bireyin dinsel gruba mensubiyetine göre belirlenmiş; medeni durumla ilgili yasalar ile bu yasalara aracılık eden kurumlar, ülkede resmen tanınmış dinsel grupların otoritelerinin kontrolü altına alınmış olunuyordu (Reinkowski ve
Saadeh, 2007: 131). Bu süreçte, 1943’te yapılan “anayasa değişikliği” sonrasında ise, bugün yürürlükten kalkan 95. maddede, şöyle deniliyordu (Reinkowski
ve Saadeh, 2007: 134):
“Bir geçiş dönemi önlemi olarak ve adaletin, uyumun sağlanması adına, cemaatler
devlet kademelerinde ve bakanlıklarda, devletin çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde eşit düzeyde temsil edilecektir.”
Lübnan’da, 1975-1990 yılları arasında yaşanan “iç savaş” sonrasında,
1990’da, dinsel grupların siyasette temsilini zorunlu kılan bir “yeni anayasa”
kaleme alındı ve sonuçta; dinsel liderler, iktidarı siyasetçilerle paylaşmaya başladılar. Bunu, gerek yurttaşların medeni durumlarının, gerekse savaş sırasında
ortaya çıkmış yurttaşların birkaç mezhepçi milis örgütünün denetimi yoluyla
yaptılar (Reinkowski ve Saadeh, 2007: 132).
Reinskowski ve Saadeh, konuyla ilgili incelemelerinde, Lübnan’daki “dinsel
paylaşım sistemi”nin anahatlarını sunarlar. Buna göre, iktidarın dinsel paylaşılmasına karar kılınmıştı. Yani, başlıca siyasi mevkiler ve idari sorumluluklar, altı
büyük cemaat; Maruniler, Grek Ortodokslar, Grek Katolikler, Sünniler, Şiiler ve
Dürziler arasında, nispi olarak dağıtılacaktı. Nitekim, 1932’deki nüfus sayımından elde edilen veriler doğrultusunda;1 milletvekilleri, 11 böleni üzerinden dağıtıldı. Şöyle ki; Mecliste, her altı Hıristiyan vekile karşılık beş Müslüman ve
Dürzi vekil yer alacaktı. Hükümet ve kamu görevlerinde yarı yarıya oranı be1
Bu cemaatlerin nüfus oranlarının tarihsel dökümü için bkz. incelememizde -ileride-; “Grafik: Lübnan Dağı’nda 1866-1868 ile 1913 1914 Yılları Arasındaki Etnik-Dinsel/Mezhepsel Dağılım”.
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
207
nimsenecekti. Maruniler devlet başkanlığını ve ordunun komutasını alacak,
başbakan Sünni, meclis başkanı Şii ve devlet başkanı yardımcısı Grek Ortodoks
olacaktı. Bazı mevkiler diğer gruplara ayrılmıştı. Örneğin savunma bakanlığı
Dürzilere verilmişti. Dolayısı ile Ulusal Pakt, iktidar mevkilerinden sağlayacakları yararı güvenceye almak isteyen seçkinlerin vardığı bir uzlaşma niteliği taşıyordu. Lübnan halkına danışılmadığı açıktı ve benimsenen sistemin, halkı geleneksel liderlerin, aşiret reislerinin, toprak sahiplerinin, dinsel otorite sahiplerinin
denetimi altında, cemaatçi bir çerçevede tutmak gibi bir etkisi oldu (Reinkowski
ve Saadeh, 2007: 134-135; Picard, 2009: 247).2
Dinsel paylaşımcı gelenek, 1989 “Taif Anlaşması”nda da kendisini gösterdi.
Hudson’ın yorumuna göre, Taif formülünde “consociationalism”3 (ortaklaşa siyasal sistemler) tanımı öngörülmüşken; bunun, geçmişteki donmuş bir “confessionalism”e4 (dinsel paylaşım sistemi) doğru bozulmuş olması Lübnan’ın geleceğinde iç sorunların ve dış müdahalelerin yaşanacağının bir belirtisiydi (Hudson, 1999: 108).
Taif Anlaşması’nda, Marunilerin anayasal üstünlüğü nihayet resmen lağvedilmiş ve yerine “üç başkan” ya da troika yöntemi denilen yönetim biçimi getirilmişti. Bu yeni düzenlemeyle Maruni cumhurbaşkanı, Sünni başbakan ve Şii
meclis sözcüsü, hepsi de aynı iktidar düzeyine yerleştirilmişti. Yeni Anayasa’ya
göre, bu üç liderden hiçbiri diğerini koltuğundan etme yetkisine sahip değildi.
Ayrıca Hıristiyanlar ve Müslümanların meclisteki temsil oranı da eşit hale getirildi. Anlaşma’nın I, 2A, 5. maddesi ile Anayasa’nın 24. maddesinde yapılan
değişiklikte de şöyle denilmekteydi (Reinkowski ve Saadeh, 2007: 136, dn.
14):5
2
Reinkowski ve Saadeh; Picard’ın, Lijphart’ın ileri sürdüğü, “Lübnan’ın, Hollanda ya da Đsviçre sistemleri ile
karşılaştırılabilecek, “konsensüse dayalı bir demokrasi olduğu” yolundaki tezi reddettiğine dikkat çekerler.
Krş. incelememizde dn. 10.
3
Kader ortaklığı yapmış, işbirliğine dayalı cemaat (Reinkowski ve Saadeh, 2007: 32, dn. 4). Ortaklıkçılık, bir
arada yaşama modeli. Bkz. Üstel, 1999: 19. (Krş. Gülalp, 2007: 26) “Consaciatio” sözcüğü; der Üstel, ilk
kez Johannes Althusius’un yapıtlarında, on yedinci yüzyıl başında Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’da uygulamaya konulan yeni siyaseti tanımlamak için kullanılmıştı. “Consaciatio”, aşağıdan hareketle ve bir ölçüde katılan toplulukların da onayıyla seçkinlerin, yeni siyasal toplumun inşa sürecinde dayanılacak “temel
ölçütler” üzerinde anlaşmaya varmalarının anlatımıydı (Üstel, 1999: 19). Luther, “consociational teori” nin
1960-1970’li yıllardan itibaren, “derin parçalanmış politik kültürler”i tanımlamakta kullanılan bir terim olduğuna dikkat çeker (Luther, 2005: 2). Turner, Crouch’un Avrupa devletlerinin oluşumunda din-devlet ilişkilerini tanımlamakta geliştirdiği karşılaştırmalı bir çözümlemeyi sunar. Buna göre; “consociationalism”, sivil toplumun kamu meselelerini farklı cemaatler için ayrı ayrı düzenlediği ortaklaşa siyasal sistemler kavramına karşılık gelir. Hollanda, Đsviçre ve Belçika bu sistemin örnekleridir. (Turner, 2008: 119).
4
Bkz. incelememizde dn. 6-7.
5
Lübnan Parlamentosu’nda, 1989 Taif Anlaşması’na göre sandalye dağılımının dinsel ortalaması şöyledir: 64
Hıristiyan (Maruni, Grek Ortodoks, Grek Katolik, Ermeni Ortodoks, Ermeni Katolik, Protestan); 64 Müsüman (Sünni, Şii, Dürzi, Alevi) olmak üzere; toplam 128’dir., Atlıoğlu, http://www.tasam.org/index.php?altid=1230&syf=2 (Erişim Tarihi:18.12.2009)
208
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
“Meclis dini cemaatlerin oranını dikkate almayan bir seçim sistemi benimseyene dek, meclisteki sandalyeler şu kurallara göre tahsis edilecektir: A. Hıristiyanlar ve Müslümanların sandalye sayısı eşit olacaktır…”
Reinskowski ve Saadeh’e göre, her grupta, mezhepler arasında bir rekabet
bulunsa da, burada; “Hıristiyan” terimi, Hıristiyan mezheplerinin tamamını
(Maruniler, Ortodokslar, Protestanlar vs.); “Müslüman” terimi, bütün Müslüman mezhepleri kapsamaktadır (Sünniler, Şiiler, Dürziler).
Lübnan söz konusu olduğunda, bölgedeki siyaset ve yönetim krizini besleyen temel faktörün dinsel paylaşım sistemi olduğu öne sürülebilir. Zira, Schnapper’ın da özenle vurguladığı üzere, kamu hukukunca tanınan cemaatlerin,
siyasi ve idari örgütlenmenin her alanında garanti altında bulunan temsil haklarının olması neticesinde; Lübnan’da, bu anayasal düzenlemeler, devletin bozulmasına ön ayak olmuş ve salt cemaatlere mensubiyetin lehine, ulusal kimliğin yok olmasına katkıda bulunmuştur (Schnapper, 1995: 109).
“Dinsel paylaşım sistemi”, dinsel, ideolojik, dilsel, bölgesel, kültürel, ırksal
ya da etnik nitelikte olabilecek derin yarılmaların damgasını vurduğu devlet ve
toplumları ifade eden ve daha genel anlamda kullanılan “ortaklaşa siyasal sistemler” teriminin kapsadığı bir alt kategoridir. (Reinkowski ve Saadeh, 2007:
132).6 “Dinsel paylaşım” terimi; derler Reinkowski ve Saadeh, Lübnan’ın siyasi
kültüründe kökleri derinlere uzanan kayırmacılık ve aşiret siyaseti geleneğine
işaret ederek siyasi hayattaki çatışma yönetimi ve güç dengesi mekanizmalarını
betimler. Onlara göre, Lübnan’ın dinsel paylaşım sisteminde tanınan başlıca siyasal aktörler, partiler değil, mezhepsel ve dinsel gruplardır (ya da açık deyimiyle, bu grupların seçkinleridir). Bu siyasi aktörler, dinsel gruplar temelinde
tanımlanmış nispi bir iktidar paylaşımı formülünün kriterleri çerçevesinde çatışma çözümü ve çıkar dengeleme mekanizmalarına başvururlar.7
1995’te, çeşitli mezheplerin önde gelen temsilcilerinin yer aldığı dinsel grup
çoğulculuğuna dayalı Lübnan Daimi Diyalog Konseyi’nin yayınladığı ortak bildiride, demokrasinin de vatanseverliğin de Lübnan’ın çoğul yapısına dayandığı,
ikisinin de bunun yerini alamayacağı söyleniyordu. Yapılması gereken,
“tavâ’if”in, yani dinsel grupların “Lübnanlılaştırılması”ydı. Reinkowski ve Saadeh’in yorumuna göre; burada, demokratik bir sistem arayışından ziyade ulusal
6
Hurewitz, Suriye, Irak ve Lübnan için etnik politikaların “confessional terimlerle tanımlandığını” ifade eder
(Horowitz, 2000: 492). (Krş. Gülalp, 2007: 26); (Russel ve Shehadi, 2005: 138-140).
7
Reinkowski ve Saadeh (2007: 132, dn. 5), birçok düşünürün; mezhepçiliğin, Lübnan’ı tanımlamakta en uygun rejim olduğu görüşünde olduğunu ifade ederler. Örneğin, Usame Makdisi ve Kemal el-Hajj. Reinkowski ve Saadeh, az çok aynı şeyi anlatan fakat mezhepçilik kurumuna ve uygulamasına gösterdikleri yakınlık
bakımından farklıklar taşıyan başka terimleri kullananların da olduğunu belirtirler. Mesela: “Consociation”
(Antoine N. Masara ve Theodor Hanf), “siyasi cemaatçilik” (Elizabeth Picard), “sectopolitik” (Nazih Richani) gibi (Reinkowski ve Saadeh, 2007:132, dn. 5).
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
209
birlik hedefi vurgulanmaktadır. Başka bir deyişle, bu tezi savunan bazı duruşlar,
demokrasiye bağlılık konusunda muğlaktır (Reinkowski ve Saadeh, 2007: 139).8
Kavramsal çerçevemiz dahilinde düşünecek olursak; demokratikleşmenin
önündeki asıl muğlaklığın, “ulusal birlik hedefi”nden değil, etnikdinsel/mezhepsel ölçeklerde derin toplumsal bölünmüşlüğü sürekli yeniden üreten ve tarihsel kökenlerden beslenen “dinsel paylaşım sistemi”nden kaynaklandığını söyleyebiliriz.9 Bu bağlamda, Lijphart’ın “bölünmüş toplumlar için anayasal tasarım” çözümlemesinde vurguladığı; anayasa mühendisliği üzerine çoğu
uzmanın derin toplumsal bölünmelerin demokrasi için ciddi problemler yarattığına ve bu nedenle, bölünmüş toplumlarda demokratik hükümet kurmanın ve
sürdürmenin homojen toplumlardakinden daha zor olduğunu çoğunlukla kabul
ettiklerine (Lijphart, 2004: 104) ilişkin uyarısını da aklımızda tutuyoruz.10 Zira,
Lijpart’ın uyarısında demokrasinin karşılaştığı problemleri; Lübnan örneğinde,
ulus öncesi etnik-dinsel/mezhepsel ölçeklere bölünmüş bir toplum için düşünebiliriz. Esasen burada bahsedilen problemin; temsiliyet ilkesinin, ulusal ölçekli
laik yurttaşlık ilkelerine göre değil, ulusöncesi etnik-dinsel/mezhepsel aidiyet
bağlılıklarını dikkate alan cemaat esasına göre tanımlaması ve siyasal iktidarın
bu bağlılıklara göre paylaşılmasından kaynaklandığı öne sürülebilir.
Lijphart’a göre, daha az homojen toplumlarda “halk tarafından yönetim” ve
“halk için yönetim” şartının uygulanma koşulları yoktur. Özellikle, her biri
kendi siyasal partilerine, çıkar gruplarına ve kitle iletişim araçlarına sahip dinsel, ideolojik, dilsel, kültürel, etnik ve ırksal ayrımlarla keskin biçimde alttoplumlara bölünmüş “çoğul” bir toplumda çoğulcu demokrasi için gereken esneklik genellikle bulunmamaktadır (Lijphart vd., Yer-Yıl Belirtilmemiş: 42).
Çoğunlukçuluk ve oydaşmacılık/müzakerecilik-consensus üzerinde durduğu bir
başka eserinde de (2006. 2. ve 3. bölüm); Lijphart, çoğunlukçu sistem ile müzakereci sistem arasındaki on temel faklılığa vurgu yapar. Birinci modele, hepsi
oldukça homojen etnik yapıya sahip, Đngiltere, Yeni Zelanda ve Barbados’u;
8
Krş., 1998: 16. Leca, Hannah Arendt’i izleyerek, yurttaşlığın ve milliyetin her ne kadar birbirlerini bütünleseler de, aslında potansiyel olarak birbirleriyle çelişen sonuçlar taşıdıkları yönünde Arendt’in görüşüne katılır. Leca’nın Arendt’ten yaptığı alıntı şudur: “Devlete, kendi yargılama yetkisi altındaki herkese eşit ve adil
haklar garanti etmesini dayatan yurttaşlığa karşılık, milliyet aynı devleti “ulusal çıkarlar”ın bir aygıtı haline
getirmektedir. Bu durum aynı milletin hem evrensel insan haklarından gelen yasalara tabi olduğunu hem de
egemen olduğunu, yani kendisinden üstün hiçbir hak tanımadığını ilan eden Fransız devrimine bir karşıtlık
olarak ortaya çıkıyor.” (Leca, 1998: 17). Leca’nın aynı makaledeki bir başka ifadesi, yurttaşlıkla ulusun
karmaşık bir birliktelik ve çatışma içinde olduğudur. (Leca, 1998: 12). Bu görüşü krş. Schnapper, 1995:
128-129. Schnapper, ulusal mensubiyet ile yurttaşlık arasında bağ kurar. (Krş. De Wendel, 1998: 48). De
Wendel, ulus ve yurttaşlığın bir aradalığına dikkat çeker. Ayrıca Bkz. incelememizde dn. 22.
9
Bu durumu, literatürdeki ifade ile, “Lübnanlaşma” olarak algılıyor ve bunu ulusal-toplumsal yapıyı etnikdinsel/mezhepsel ölçeklere göre algılamak, bütünsel toplumsal-kültürel-ulusal yapıyı etnik-dinsel/mezhepsel
alt kimliklere bölmek, parçalamak olarak anlıyor, kavramsallaştırıyoruz. (Krş. Ergun, 2000: 179). Lübnanlaşma kavramından kastedilenin, kültürün kültüre, kabilenin kabileye karşı geldiği bir gerilim ve çatışma ortamı olduğuna dair bkz. Üstel, 1999: 12. Krş. Guéhenno, 1998: 41. Bkz. incelememizde dn. 11, 13.
10
Krş. Liphart vd.: yer-yıl belirtilmemiş: 14. Lijphart’ın teorisi ile ilgili bir çözümleme için bkz. Pennings,
2005:19-39.
210
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
ikinci modele, hepsi çoklu etnik yapıya sahip Đsviçre, Belçika ve Avrupa Birliği’ni örnek gösterir. Keskin alt-toplumlara bölünmüş çoğul toplumlarda, çoğunluk egemenliği yalnız anti demokratik olmakla kalmaz aynı zamanda tehlikeli
olur. Çünkü iktidara gelmeleri sürekli engellenen azınlıklar, kendilerini dışlanmış ve ayrımcılığa tutulmuş hissedecekler ve belki de rejime bağlılıklarını kaybedeceklerdir. Bunun örneği, Protestan çoğunluk ile Katolik azınlık arasında
bölünmüş çoğul bir toplum olan Kuzey Đrlanda’dır. Bu ülkede çoğunluk yönetimi, Protestan çoğunluk tarafından kurulan Birlik Partisi’nin 1921 ile 1972 arasında yapılan bütün seçimleri kazanıp, hükümet kurması anlamına gelmişti. Bu
durum 1960’ların sonunda büyük Protestan-Katolik iç savaşına dönüşmüştü
(Lijphart, 2006: 42-43).
Schnapper toplumun bölünmüşlüğü ile ilgili olarak şöyle düşünmektedir:
“birkaç etnik topluluktan oluşan tüm ulusların dağılma riski olsa da; bu tehlike,
ulus sadece iki etnik topluluğu bir arada tuttuğu zaman çok daha büyük oluyor.
Birçok grubun varlığı bu gruplar arasındaki sınırların daha da belirsiz bir hal
almasını, çeşitli mübadele şekillerinin ve birden çok kendiliğe ait toplulukların
sayısının artmasını sağlıyor” (Schnapper, 1995: 131). Parekh şu vurguyu yapar:
“Eğer bir toplum kültürel açıdan homojense tüm üyeleri istikrarlı bir kültürel
topluluğun olumlu yönlerinden faydalanır. Sorun, toplum çok kültürlüyse ortaya
çıkar. Çünkü bu durumda, çoğunluktaki topluluk kültürel haklarını kullanırken
azınlıktakiler kullanamaz” (Parekh, 2002: 131).
Lübnan bu tartışmanın neresinde durur? Özbudun’a göre, Lübnan, Maruniler, Hıristiyanlar, Dürziler, Sünni Araplar, Şii Araplar ve diğer Hıristiyan Arap
cemaatlerin, ayrıca Ermenilerin, bu ülkede bir arada yaşadıkları “mozayik” denen modelin arketip (ilk/numune) örneğini oluşturur (Özbudun, 2000: 201-202).
Özbudun’un Lübnan için kullandığı mozayik, Chatterjee’nin Hindistan için kullandığı “kokteyl” (Chatterjee, 2002: 365) kavramına karşılık gelir. Her iki kavram da özü itibarı ile bölünmüş bir toplumsal-kültürel-ulusal yapı ölçütü içerir.11
Lübnan Dağı Düzenlemesi’nde (Cebel-i Lübnan Nizamnamesi’nde)12 bu tür çözümlemenin örnek modeline ulaşabilmekteyiz: Etnik-dinsel/mezhepsel gruplar
11
Mozayik, bütünün her parçasının o bütünden ayrılabilme ihtimalini içerir. Gray konuyla ilgili olarak, devlet
lerin bünyelerinde barındırdıkları unsurların ortak kimliklerinin çoğulluğunu ve melezliğini yansıtabildikleri
oranda meşruiyetlerini de artırabileceklerini belirtir. (Gray, 2003: 114). Aslında melezliğe yapılan vurgu, kelimenin diyalektiği açısından, bir “süperetnos”a yapılan bir atıftır. Baumann, Amerikalı öğrencilerinden birinin bu paradoksu aşmak için etnik-milliyetçi bir cevap bulduğunu ifade eder: “hepimiz meleziz”. Bulunan
cevap aslında “biz kimiz” sorusuna ortak bir cevap vermektedir. Böylece, herkesin karmalığı üzerinden herkesin aynılığına ulaşılır. Herkesin ataları “karışık” ise, herkesin bugünkü kimliği “aynı” olur: Süperetnik
Amerikalı. (Baumann, 2006: 39). Bu bakımdan, Reinskowski ve Saadeh’in ulusal hedefin amaçlanmasından
dolayı demokrasiye vurgunun muğlak kaldığı yönündeki “Lübnanlılaşma” kavramı (Reinkowski ve Saadeh,
2007: 139), etnik-dinsel/mezhepsel mensubiyetlerden ulusal mensubiyete sıçrandığı “süperetnik Lübnanlı”
olarak yorumlanabilir. Schnapper ve De Wendel’ın vurguları bu açıdan da değerlendirilebilir. Schnapper,
1995: 128-129; De Wendel, 1998: 48. Bkz. incelememizde dn. 8.
12
Cebel-i Lübnan/Lübnan Dağı, Lübnan’ın Orta-Batı kesiminde yer alan ve Akdeniz’e sahili olan bir vilayet
tir. Genel hatları ile Lübnan haritasında yerleştirmek için bkz. Hourani, 1954: 131.
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
211
temelinde, ulusaltı ölçekte, cemaatler arası temsile dayalı, nispi bir iktidar paylaşım sistemi.
Aslına bakılırsa, kendi içinde etnik-dinsel/mezhepsel gruplar ve cemaatler
arası temsiliyet temelinde-alt kümelere bağlı, dışlayıcı bir aidiyet üzerine inşa
edilmiş bu tür bir toplumsal-siyasal yapının doğal sonucu olan, bireysel yurttaşlık ilişkileri ve seküler temsiliyet temelinde ulusallığa-üst kümeye bağlı, içselleştirici bir aidiyet eksikliği, Lübnan’daki temel problem olarak görülmektedir.
Bu bağlamda, “yurttaş temelli” ulusları “etnik temelli” uluslardan ayıran şeyin,
ulusal kimliğe ilişkin herhangi bir kültürel yetmezliğin değil, tersine hangi ırktan ya da renkten olursa olsun, herkesin ortak kültürle bütünleşebilmesi olduğu
(Kymlicka, 1998: 56)13 da hatırda tutulmalıdır.
Kavramsal çerçevemiz açısından değerlendirildiğinde; Lübnan örneğinde,
yukarıda tartıştığımız Reinkowski-Saadeh ve Üstel’in tanımlarında dile gelen
“ortakçılık/kader ortaklığı/birarada yaşama modeli”nin takip edilip edilemeyeceği bir siyasal kültür mirasının izlerini süreceğiz. Şu kadarını belirtmeliyiz ki;
“kader ortaklığı” ifadesi, “tekil-etnik/din/mezhep içi” olarak değil de; “çoğuletnisiteler/dinler/mezhepler arası” için kullanıldığında; ifade bu kez, “kaderler
çatışması” olarak kendini üretmektedir. Zira, bu ifadenin, etnikdinsel/mezhepsel ölçeklere bölünmüş bir toplumda “ulusal ölçekte-bütünsel” bir
tanım olarak algılanmadığı/tanımlanmadığı da dikkate alınmalıdır. Lübnan örneğinde böyle bir süreç izlenebilmektedir. Kaldı ki, bu şekilde bölünmüş bir
toplumun ulusaltı etnik-dinsel/mezhepsel parçaları kendi içlerinde “narsist”,
kendi dışlarında “hoşgörüsüz” olmakta (Igatieff, 1999: 97-98)14 ve bu durumda,
ulusaltı ölçekte “içe kapanma” ile “içerdekiler-dışlama/dışarıdakiler” (Brubaker,
1994: 29-31) ikilemi toplumsal çatışmalara sebep olmaktadır.
Dinsel grupların (Confessional groups) birbirleri ile ilişkilerinin “kader ortaklığı”ndan ziyade “gerilimli beraberlikler”e dönüştüğüne dikkat çeken Gülalp,
halihazırda Lübnan’da bu şekilde varlığı tanınmış on sekiz dinsel grubun varlığını vurgular. Kamu görevleri, parlamentodaki koltukların ve bakanlıkları ülkedeki “başlıca mezhepler arasında nispi dağılım yoluyla” cemaatlerin siyasal
haklarını (ya da daha doğru bir ifadeyle cemaat liderlerinin siyasal iktidarlarını)
resmen tanıyan “dinsel paylaşım sistemi”, siyasal partiler ve seçimlere dayalı
parlamenter sistemle gerilimli bir beraberlik içindedir (Gülalp, 2007: 26).
13
Kymlicka, gruplara böylesi bir belirginlik kazandırmanın, Ward’a atfen; “bir ulus olarak bizi bir arada tutan
bağları aşındırarak, metal üzerindeki pas gibi” etki göstereceği söylendiğini hatırlatır. Gerçekten de; der
Kymlicka, Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin siyah çoğunluğa ilişkin yeniden bölgeselleşmeye karşı asıl itirazı bunun “Balkanlaşma”yı getireceği yolundaydı (Kymlicka, 1998: 232).
14
Etnik milliyetçilik-hoşgörüsüzlük ile vatandaşlık milliyetçiliği-hoşgörü ilişkisine dair kısa bir analiz için
bkz. Tok, 2003: 164, dn. 20.
212
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
Belirtmemiz gereken başka husus şudur: Đncelememizin kapsamı, dinsel paylaşım sisteminin günümüzdeki uygulama koşulları ve aldığı şekil15 ile değil, tarihsel kökenlerinin analizi ile sınırlıdır. Bu bakış açısından dolayıdır ki; incelememizde, bu sistemin temel ölçeklerini/etnik-dinsel/mezhepsel öğelerini inceleyecek; Osmanlı ülkesi olan Lübnan havalisinde sömürgeci büyük devletlerin
müdahale ve denetiminde yürütülen Osmanlı idari düzenlemelerinin bölünmüş
bir toplumdaki ayrıştırıcılığını çözümlemeye; böylece, Lübnan örneğinde, dinsel paylaşım sisteminin Osmanlı kökenlerinin bulmaya çalışacağız.
Đncelememizin veri tabanı 1850, 1861 ve 1864 tarihli Cebel-i Lübnan Düzenlemeleri olacaktır. Bu düzenlemeleri örnek vaka olarak seçmemizdeki maksat, bölünmüş bir toplumdaki siyaset ve yönetim ilişkilerinin çözümlenmesine
köken bulmak hususunda zengin bilgiler içermeleridir.
Lübnan’da Siyaset ve Yönetimin Osmanlı Kökenleri:
Örnek Vaka, Lübnan Dağı Düzenlemeleri
On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda Lübnan’da en kalabalık mezhep, daha
ziyade Beyrut’un Doğu ve Kuzey Doğusunda yaşayan ve Hıristiyanlığı benimsemiş olan Marunilerdi. Lübnan’da, sayıca fazla olmayan Sünniler ve Şiilerden;
Sünniler, aynı mezhebi benimsemiş Osmanlıların bölgedeki egemenliği ile birlikte ayrıcalıklı bir konuma ulaşmışlardı. Sünnilere kıyasla Güney Lübnan ve
Baalbek civarında yaşayan Şiilerin gücü daha zayıftı (Acar, 1989: 8). Suriye ve
havalisinde bu iki din ve mezhepten başka Ortodoks, Süryani-Latin, Ermeni Katolikleri ve Protestanlar da bulunmaktaydı. Bu bakımdan, bölgede kısmen dil
birliği olmasına rağmen, duygu ve düşünce birliği yoktu. Türlü din ve mezhepler arasında sürekli çatışmalar meydana geliyordu. Bu çatışmalar on dokuzuncu
yüzyıl boyunca en çok Dürziler ve Maruniler arasında görülüyordu. Toplum,
Lijphart’ın ölçütlerine göre düşünürsek (Lijphart, 2006: 63-64, Lijphart, 2004:
104, Krş. Luther, 2005: 2, Reinkowski ve Saadeh, 2007: 132), etnikdinsel/mezhepsel ölçekte derin bölünmüşlük içinde idi.
Meselenin bir boyutu da sömürgeci büyük güçlerin bölgedeki etnikdinsel/mezhepsel ölçekte bölünmeleri ve cemaatler arası temsiliyeti teşvik edici
politikalarıdır. Raymond, Ortadoğu’da pek çok kez sarsıntı yaratan sınır sorunlarının hiçbirinde Osmanlıların sorumluluğunun olmadığına vurgu yaparak dikkati büyük güçlerden Đngiltere ve Fransa’ya çeker (Raymond, 2003: 180).
Smith, Lübnan’daki etnik-dinsel/mezhepsel topluluklardan bahseder ve “on do15
Irak, bu sisteme bir başka örnek vaka olarak gösterilebilir. Zubaida, Irak ile ilgili incelemesinde aynı vurguya dikkat çeker: “Irak siyaset sahnesi büyük oranda cemaatçiydi; aşiretlerin, dinlerin, dinsel grupların ve önde gelen ailelerin çıkarları, dayanışmaları temsil ediyordu” (Zubaida, 2007: 157). Zubadia devamında, bu
öznel durumdan hareketle, Ortadoğu’ya dair bir genelleme yapar: “Ortadoğu’nun başka yerlerindeki gibi”
(Zubaida, 2007: 157). Hindistan ile karşılaştırmak için bkz. (Chatterjee, 2002: 366): “Hindistan seçimleriyle
ilgili tartışmaların neredeyse tamamında, “kast ya da cemaatçi ittifakların karmaşık siyasi aritmetiği”nin
ciddi bir şekilde dikkate alınması gerekir.”
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
213
kuzuncu yüzyılın ortasında yabancı müdahalelerin ve Osmanlı siyasetinin Lübnan’daki Maruniler ve Dürziler arasında iç savaş yarattığı”nı ifade eder (Smith,
2002: 151-152). Smith, etnisiteler ve milletler arasında gözle görülür bir çakışmanın varlığı konusunda uyarır.
Dürziler ve Hıristiyanlar arasında 1842, 1845 ve 1860 yıllarında çıkan çatışmalar Lübnan’ın yerli emirler tarafından yönetiminin sonunu oluşturdu. Bundan sonra, beş büyük Avrupa devletinin de onayı ile bir Osmanlı memuru olan
mutasarrıf tarafından idare edilmesi kararlaştırıldı (Hitti, 1957: 433). Salibi,
doğrudan Osmanlı yönetimi başarılı olamayınca 1843’te Lübnan Dağı’nın
“kaymakamlıklar” olarak adlandırılan iki bölgeye ayrıldığını, fakat bu sistemin
de çalışmadığını belirtir; ve buna, Dürzi bölgede Hıristiyan nüfusun fazla olmasını ve çoğunlukla da Maruni olmasını örnek gösterir (Salibi, 1988: 15-16).
Cebel-i Lübnan’ın yönetimiyle ilgili olarak yapılan 1850 düzenlemesinin
mukaddimesinde (Keleş, 2009: 150:
“Her tâifenin usûl-ı mezhebiyeleri üzre rü’yet oluna gelân [her taifenin mezhep
prensiplerine göre görülmekte olan] da’vâ-yi vâkıaları yolunda ve usûl-ı hakkaniyete
tatbikan fasl ü hükm olunub [sonuçlandırılıp ve hükümlendirip] hiç kimse magdûr
ve mazlûm olmamak zımnında [olmaması için] bundan mukaddem ba-irâde-i seniyye [padişah buyruğu ile] Dürzi ve Mârûni Kaim-makamları nezdinde tertib ve teşkil
olunan iki aded meclisin sûret-i intihâb-ı a’zâ ve ta’yin [üye seçim ve atama şekli]
ve vezâif ve me’mûriyetini hâvi [vazifelerini ve memuriyetlerini içeren] şeref-sudûr
[şerefle] buyrulan emr ü fermân-ı hazreti padişahi”
den bahsolunur. Mukaddimede; mezheplere yapılan vurguda dile geldiği
şekliyle, dinsel gruplar/mezhepler-taifeler temelinde, “dinsel paylaşım sistemi”ne dair algılama ifade edilmektedir. Düzenlemenin ilgili maddelerinde de bu
sistemin ana bileşenlerini takip edebiliriz (Keleş, 2009: ilgili maddeler):
“Md. 7: “tavâif-i muhtelife”; md. 12: “her taifenin”; md. 13: “aid olduğu taifenin”;
md. 15: “herbir taifenin”; md. 21: “başka taifeden”; md. 37: “kendi taifelerinin”; md.
38: “herbir taifenin”.
Maddelerde “kendi-içerdekiler” ve “öteki-dışardakiler” şeklinde vurgulandığı şekli ile “taife” temelinde bölünmüş bir toplumla karşılaşılmaktadır. “Taife”
kelimesi esasen etnik-dinsel/mezhepsel paylaşım sistemini pekiştirmektedir: Taife=taifin (=tavaftan türeme -hacı olmak için Kâbenin etrafını dolaşma Devellioğlu, 1993: 1040- anlamında) dinsellik içeren (çoğulu=1. anlam: bölük,
takım, güruh, fırka) bir kelimedir.16 Taif Anlaşmasına adını veren “Taif” kelimesi de, “mezhep, tarikat, dinsel grup” sözcüklerinin Arapçası olan “taife” sözcüğü ile aynı kökten gelir (Reinkowski ve Saadeh, 2007: 136).
16
Kelimenin diğer anlamları şöyledir: 2. anlam: kavim, kabile, 3. anlam: tayfa, gemi işçisi (Devellioğlu, 1993:
1024).
214
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
Böyle bir toplumsal algılamaya göre gelişen tarihsel süreç; Lübnan Dağı’nın
toplumunu (daha geniş ölçekte tüm Lübnan havalisinin toplumunu), herhangi
taifenin etnik köken, din, mezhep vb. kökenlerine bakmaksızın tüm ulusun siyasal değerlerini paylaşan “yurttaşlığa bağlı ulusallık anlayışı”ndan uzağa götürür.
Olayların ayrıntısı bir yana, (bunun için bkz., Gökbilgin, 1946: 641-703; J.
Shaw ve K. Shaw, 1983: 172-173, 183-184; Dumont; 1995: 117; Ülman; 1966)
Đngiliz ve Fransız kışkırtmaları ile 1860’da cemaatler arası savaşların tekrar başlaması üzerine 26 Temmuz 1860’da, Osmanlı, Đngiltere, Rusya, Prusya ve
Avusturya temsilcilerinin, Fransa temsilcisi Thouvenel başkanlığında yaptıkları
ilk toplantı bir sonuç alınamadan dağıldı. Şam olaylarının Avrupa’da duyulmasının üzerinden iki hafta geçtiği 30 Temmuz’a ertelendi. Bu toplantıda, tüm konular hususunda; Suriye’ye gönderilecek kuvvet sayısı, yabancı kuvvet kumandanının davranış hürlüğü ve yetkilerinin sınırı ve müdahalenin süresi üzerinde
görüş birliğine varıldı (Ülman, 1966: 66-71).
Bundan sonraki problem Lübnan Dağı’na verilecek yeni düzenin ne olacağı
idi. Üzerinde az-çok görüş birliğine vardıkları çözüm, “etnik-dinsel/mezhepsel
ölçeklerde bölünmüş bir toplumun parçalı ülkesi üzerinde, “cemaatçi temsiliyet
ilkesi” nin uygulanmasıdır. Şöyle ki:
“Her cemaatten mürekkep umumi bir meclis teşkili ve Cebel’in küçük dairelere bölünerek her birinde ekseriyeti bulunan ahaliden bir müdür tayini ve bunların yanına
da küçük bir meclis verilmesidir (Gökbilgin; 1946: 701. Vurgular bizim. C.R.).”
9 Haziran 1861’de “Cebel-i Lübnan Nizamnamesi” hazırlandı. Aynı tarihli
Beyoğlu Protokolü ile Lübnan’a yeni bir organik statü verildi (J. Shaw-K.
Shaw, 1983: 183; Hurewitz, (1956: 165-168).17 Bu Nizamname şu maddeleri
içermektedir (Ekinci, 1998: 21-22. Krş. Đlber Ortaylı, 2000: 51-52; Karal, 1995:
40-41; Ülman, 1966: 120-121; Hurewitz, 1956: 165-168):
Lübnan sancağı Bab-ı Âli’nin tayin edeceği ve doğrudan doğruya ona bağlı
bir Hıristiyan mutasarrıf tarafından yönetilecek; tayini de azli gibi Bab-ı Âli’ye
ait olan bu mutasarrıf, bizzat cemaatler tarafından seçilecek, iki Maruni, iki
Dürzi, iki Katolik Rum, iki Ortodoks Rum, iki Mütevali (Şiiler Lübnan’da Mütevali/Metawila olarak bilinir. Hourani, 1954: 122.), iki Müslüman olmak üzere
12 üyeden oluşan ve Lübnan’ı temsil eden on iki kişilik bir idare meclisine başkanlık edecektir. Lübnan sancağı yedi kazadan oluşacak18 ve her kazada bir ida-
17
“Regulation for the Administration of Lebanon (9 June 1861)” Lübnan Dağı Protokolü (1861) ile “Mutasarrıflık” sistemine (Maruni idaresine ve mezhep temsiline dayalı bir siyasi sisteme) geçildi. http://lubnan,
2009. Anderson, “1861 Lübnan Düzenlemesi”ni, 1864-1867 yılları arasındaki bazı isyanları hariç tutmak
üzere, Lübnan açısından bir barış döneminin başlangıcı; Osmanlı açısından, birlik ve bütünlüğünü koruma
yönünden bir yenilgi, küçük ama stratejik önemde bir bölgenin etkin denetiminin elden çıkması, özerkleşmesi olarak yorumlar. (Anderson: 2001: 175).
18
Ekinci, bazı kaynaklarda kaza sayısının altı bazılarında yedi olarak verilmesinin sebebinin, sancak merkezini teşkil eden kazanın hesaba katılıp katılmaması olduğunu dipnot düşer. (Ekinci, 1998: 21, dn. 14).
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
215
re meclisi bulunacak, kazalara mutasarrıf tarafından bölge halkının ekserisinin
mezhebine göre birer idare memuru tayin olunacaktır.
Kazalar nahiyelere ayrılacak, nahiye müdürlerini kaymakamın teklifiyle mutasarrıf tayin edecek, köylerin başında da yine mutasarrıf tarafından tayin edilen
bir şeyh bulunacaktır. Muhtelif cemaatlerle meskûn bulunan yerlerde her cemaatin ayrı bir şeyhi olacaktır. Herkes kanun önünde eşit kabul edilecektir.
Üç dereceli bir adliye teşkilatı kurulacaktır. Buna göre köylere kabile reisi
mevkiindeki şeyhler sulh hâkimi vazifesiyle iki yüz kuruşa kadar hukuk ve kabahat derecesindeki ceza davalarına bakacaktı. Sancakta bidayet mahkemesi
(birinci derece mahkemesi) olarak üç kaza meclisi yer alacaktı. Bunlara mutasarrıf tarafından Sünni, Mütevali, Dürzi, Maruni, Katolik, Rum ve Ortodoks
Rum cemaatlerinden birer hâkim ve vekili tayin edilecek, ayrıca bu cemaatlerce
seçilecek altı resmi dava vekili bulunacaktı. Mutasarrıf icabında bu mahkemelerin sayısını azaltabilecekti. Buralardaki davalarda davacının Protestan veya Musevi olması halinde onların mezhebinden de birer hâkim ve birer resmi dava vekili ilave edilecekti. Sulh mercilerinin bakabileceği miktarın yukarısındaki hukuk ve cünha derecesindeki ceza davaları, ayrıca davacıların hâkimi kabul etmedikleri davalara bakma vazifesi bidayet mahkemelerinindi. Bu mahkemede
kararlar ekseriyetle verilecekti, ancak taraflar aynı mezhepte oldukları ve diğer
mezhepteki hâkimleri kabul etmedikleri takdirde bu hakimler sadece mahkemede hazır bulunup karara katılmayacaklardı.
Öte yandan sancak merkezi olan Dayrü’l-Kamer’de de her kazanın ikişer
üyeyle temsil edileceği 12 kişilik Meclis-i Kebir-i Adli adında bir temyiz mahkemesi kurulacaktır. Bu meclisin azalarından yarısını bütün cemaatler arasından
mutasarrıf, diğer yarısını ise bizzat cemaatler seçecekti. Ayrıca meclis reisini de
mutasarrıf tayin edecekti. Bu meclis, Osmanlı hukuk tarihinde yalnız temyiz
vazifesi yapmak üzere kurulmuş ilk kanun yolu mahkemesi sayılmak bakımından mühimdir. Asayişi, nüfusun binde yedisi nispetinde gönüllü kimselerden
kurulu ve mutasarrıfın emrinde bulunan özel üniformalı bir inzibat kuvveti temin edecektir.
Nizamname’de Hıristiyan mutasarrıfın Hıristiyanlığı özellikle vurgulanmıştır. Bundan başka, bu mutasarrıf bizzat cemaatler tarafından seçilecektir. Lübnan’ı temsil eden on iki kişilik bir idare meclisi dinsel/mezhepsel temsiliyet ilkesine göre teşekkül edecektir. Her cemaatin ayrı bir şeyhi olacaktır. Sancakta
birinci derece mahkemesine mutasarrıf tarafından dinsel/mezhepsel temsiliyet
ilkesine göre her cemaatten birer hâkim ve vekili tayin edilecek, davalarda davacının mezhebi göz önünde bulundurulacaktır.
Nizamname’de sürekli ifade edilen, “cemaatler tarafından seçilmişlik” ve
“mezhebine görelik” ifadeleri “cemaatçi temsiliyet ilkesi”ne yapılan vurgulardır. Bölgedeki nüfus yapısının cemaat esasına dayalı dinsel bir birim olarak ta-
216
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
nımlandığı ve bu birimin etnik-dinsel/mezhepsellikle iç içe geçmişliği de dikkate alındığında (Bkz. Hourani, 1954: 122-126)19 düzenlemenin içeriği dolmaktadır: “Dinsel paylaşım sistemi”
Nizamname Eylül 1864’te bazı düzeltmeler yapılarak yeniden yayınlandı.20
Kavramsal çerçevemizdeki “dinsel paylaşım sistemi” tabirimizi, 18 maddeden
oluşan, 1864 düzenlemesinin konumuz ile doğrudan ilgili maddelerinden de izleyebiliriz:
Cebel-i Lübnan, yine Devlet-i Âliyye’nin tayin edeceği ve doğrudan doğruya
Bab-ı Âli’ye bağlı bir Hıristiyan mutasarrıf ile idare olunacak; bu mutasarrıf,
kayd-ı hayat ile atanmayıp, idari, adli, mali işleri yürütecektir ve Cebel’in her
tarafında asayiş ve nizamın korunmasına nezaret edecektir (md. 1).
Cebel’de, Kisrevan (iki Maruni), Cezin (bir Maruni, bir Dürzi, bir Müslüman; toplam üç), Metn (bir Maruni, bir Rum, bir Dürzi, bir Mütevali; toplam
dört), Şuf (bir Dürzi), Kura (bir Rum) ve Zehle (bir Rum Katoliği) müdürlükleri
tarafından mebus olunan ve toplam oniki nefer azadan oluşan bir idare meclisi
kurulacak; bu meclis, Cebel’in vergilerinin dağıtılması teklifine, gelir ve giderlerinin idaresinin teftişine ve mutasarrıfın kendisine bildireceği meseleler üzerinde görüş bildirmeye memur olacaktır (md.2).
Cebel-i Lübnan yedi kazaya ayrılacak ve bu kazaların her birinde ya ahalisinin nüfus miktarıyla (Krş. Grafikteki nüfus oranları) ya da mutasarrıf olduğu
emlak ve arazisinin ehemmiyetiyle üstün olan mezhepten seçilecek mutasarrıf
tarafından nasb ve tayin olunmuş birer idare memuru bulunacaktır (md.3).
Cebel’de herbiri mutasarrıf tarafından atanmış bir hâkim ve bir vekilden ve
cemaat tarafından seçilmiş altı nefer resmi dava vekillerinden mürekkep birinci
derecede üç mahkeme ve hükümetin idare merkezinde Sünni Đslam ve Mütevali
ve Maruni ve Dürzi ve Rum ve Rum Katoliği cemaat-ı sittesinde mutasarrıf marifetiyle seçilmiş ve tayin olunmuş altı nefer hakimden ve bu cemaatin her biri
tarafından tayin olunmuş altı nefer resmi dava vekillerinden mürekkep bir Mehakeme-i Meclis-i Kebir’i bulunacaktır. Protestan ve Yahudi mezhebinde bulunan kimseden birinin davası zuhurunda zikr olunan oniki azaya bu iki mezhepten dahi birer hakim ve resmi dava vekili ilave kılınacaktır (md. 6).
Đkisi bir mezhepten olmayan şahıslar arasında meydana gelen davalarda, davacılar, davalı tarafların mezhebinde olan sulh hâkiminin hükmünü kabul etme19
Krş. Đncelememizde dn. 7. Bu algılama gayrimüslim cemaat düzenlemelerinde de kendini yeniden üretmektedir. Bkz. Reyhan, 2006: 33-90. Lübnan’da, Fransız sömürgesi döneminde de, Osmanlı “millet sistemi”nin
bir versiyonu uygulandığına ve dinsel grupların hak sahibi birer siyasal birim olarak tanındığına vurgu yapan Gülalp’e göre, “Millet sistemi” Lübnan siyasal sisteminin minyatür ölçekte bir benzeridir ve aslında tanınan grupların sayısı bakımından Osmanlı imparatorluğundan çok daha cömerttir (Gülalp, 2007: 26).
20
Nizamname’nin düzeltilerek yayımlanan 1864 tarihli metni için bkz. “Cebel-i Lübnan’a Dair Verilen Nizamın Müddet-i Đnkızasına Mebni Muahheren Tadil ve Islahı Hakkında Karargir Olan Nizamnamedir” (Düstur, I. Tertip, c. IV, s. 695-701).
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
217
dikleri halde bahsedilen davalar her kaç kuruştan ibaret olur ise olsun, derhal birinci derecede bulunan mahkemelere nakil olunacaktır. Tüm işler esasen azanın
oy çokluğu ile görülecek ise de davacı ve davalı olan taraflar aynı mezhep bulundukları halde çeşitli mezheplerde bulunan hakimi kabul etmemeye hakları
olacak ve fakat bu halde kabul olunmayan hakimler mahkemede hazır bulunacaktır (md. 7).
Maddelerde sürekli vurgulanan, “cemaatlerin dinsel-mezhepsel temsili” dir.
Böylece, bu tür bir temsiliyet aracılığı ile; bir yandan ulusallık, ulusöncesiulusaltı parçalara ayrılır, ulusal bilinç etnik-dinsel/mezhepsel bilince dönüşür;
diğer yandan, büyük devletler bölge ahalisini koruma ve himaye politikası görünümünde emperyal müdahale ve denetimlerini meşrulaştırırlar.
Vilayet Nizamnameleri ile kıyaslama yapıldığında, 1864 ve 1871 tarihli, “vilayet nizamnameleri” nin hiç birinde, vilayet, liva ve kaza meclislerine giren
gayr-ı Müslim üyelerin, cemaatleri tarafından seçilip gönderileceği hususu yer
almamasına karşılık, “cemaatlerin temsilcilerini seçip göndermeleri” (md.: 6)
hususunun Lübnan Dağı’na özgü bir ayrıcalık olduğu söylenebilir. Osmanlı yönetimi, gerçekte, cemaatlere böyle bir yetki tanımayı egemenlik hakları için tehlikeli bir fedakârlık olarak kabul etmişti (Ortaylı, 2000: 52. Krş. Karal, 1995:
31-32). O halde, Osmanlı Devleti’nin neden böyle bir fedakârlık yaptığının cevabı büyük güçlerin dışardan müdahale ve denetimleri ihtimalini ortadan kaldırmak düşüncesi ile açıklanabilir.21 Bu bağlamda, denilebilir ki; Lübnan Anayasası, büyük ölçüde, 1864’te Avrupalı güçlerin Osmanlı üzerinden baskı kurarak yaptırdıkları organik düzenleme ile ve 1920’den 1943’e değin Fransa mandater yönetimi ile biçimlenmiştir (Picard, 2009: 248).
Dikkat çeken bir başka husus da, dinsel paylaşım sisteminin bir bakıma sömürgeci devletlere Müslümanlara karşı Hıristiyanların hamisi olmak stratejisi
için uygun bir meşruiyetin da kaynağını sağlıyor olmasıydı. Zira “etnik/dinselmezhepsel” bir mozayik olarak algılanan ve buna göre tasarlanan Lübnan’da;
sömürgeci büyük devletler kendi varlığını meşrulaştırmaya uğraşacaksa, bunu
muhtelif cemaatlerin doğal liderlerini ve bu liderler aracılığı ile cemaati kendi
tarafına çekerek yapmaya çalışacaktı. Böyle bir konjonktürde müdahaleler doğrultusunda yayınlanan nizamnameler ve yapılan düzenlemeler de haliyle bireysel yurttaşlık ilişkileri ve seküler temsiliyet temelinde değil, etnikdinsel/mezhepsel aidiyetler ve cemaatçi temsiliyet üzerine inşa ediliyordu. Aslında, sorun, siyasal sistemin, cemaatçi, etnik, dinsel/mezhepsel ölçekte kültürel
21
Bu konuda ayrıntı için bkz. Davison, 1997: 166. 1840’lar ve 1850’lerde himayesinde hiç kimse olmayan Đngiliz hükümetinin Filistin’de Yahudilerle, Lübnan’da Dürzilerle ve yeni Protestan kiliseleriyle ilişki kurmaya başladığına vurgu yapan Hourani, ticaret ve dinsel azınlıkların korunmasının arkasında başka bir şey yattığına dikkat çeker. Bu, Avrupalı güçlerin büyük siyasi ve stratejik çıkarlarıdır. Bu çıkarlar imparatorluk
halklarıyla doğrudan ilişki kurmak nedeniydi (Hourani, 1995: 95). Benzer bir görüş için krş. Armaoğlu,
2003: 266. Örnekler çoğaltılabilir.
218
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
ya da ulusal ölçekte siyasal yurttaşlık biçimlerinden hangisinin üzerinde inşa
edileceği idi.22 Tarihsel süreç bunlardan ilki yönünde ilerledi ve bu anlayış doğrultusunda yapılan anayasal düzenlemeler; “yapı” olarak, devletin bozulmasına,
toplumun çözülmesine ön ayak oldu.
Lübnan Dağı’nda *üfusun Etnik-Dinsel/Mezhepsel Dağılımı
Lijphart’a göre, etnik gruplar ölçeği, toplumsal bölünmenin önemli bir unsurunu yakalamaktadır; fakat dezavantajlı yanı, bir dizi önemli bölünme göstergelerini dışarıda bırakmasıdır (Lijphart, 2006: 63-64):
1. Etnik bölünmeler geçerli tek ayırım değildir; bilhassa da Hindistan’daki
Hindular, Müslümanlar ve Sih mezhebinden olan insanlar arasındaki
ayırım gibi dine dayalı farklılıklar, etnik ayırım kadar ve hatta belki de
daha önemlidir.
2. Bu ölçek ilkesel olarak etnik farklılıkları olduğu kadar dinsel ayırımları
da kapsayacak şekilde düzenlenebilir, ancak bu sefer de dinsel grup
içindeki bölünmeler göz ardı edilmiş olur.
3. Bu tarz bir ölçek ile bölünmenin derinliği hesaba katılmaz. Etnik bölünmelerin keskin dilsel farklılıklarla çakıştığı Belçika, Đsviçre, Hindistan,
Đspanya ve Finlandiya’yı aynı kefeye koymak yanıltıcı olacaktır.
4. Bu ölçek etnik, dinsel ve muhtemelen başka grupların örgütsel olarak
kendilerini ne dereceye kadar farklılaştırdıklarını göstermeyi başaramaz.
Osmanlı ülkesinin bir parçası olarak bölge nüfusunun, Lübnan Dağı örneğinde, 1866-1868 ile 1913-1914 yılları arasındaki etnik-dinsel/mezhepsel dağılımı şöyledir (Akarlı, 1993: 105-106):23
22
Bu kavramsal farklılıklar hakkında genel bir bilgi için bkz. Stevens, 2001: 104-136. Buna göre, aslında bir
aidiyet biçiminden bahsetmekteyiz. Krş. Üstel, 1999: 50-76. Schnapper, konuyu “ulusu düşünmek” açısından değerlendirir. Ona göre, farklı şekilde ifade etseler de, tüm yazarlar, sonunda Batı Avrupa’da doğmuş
“siyasal” ve “yurttaşlığa dayalı” ulus fikrinin, Alman geleneğinden gelen ortak bir soy, kültür ve dil inancı
üzerine kurulu “etnik” anlayışla karşıt olduğunu düşünmüşlerdir (Schnapper, 1995: 167). Bu karşıtlık, hem
tarihi hem ideolojiktir. Ayrıntı için bkz. Schnapper, 1995: 167-178. Krş. Schnapper, 2005: 93. Schnapper,
burada, Weber’e atfen, hem etnik hem ulusal aidiyet duygusunun, bunların üyelerinin aynı kökten gelmeleri
olgusuyla değil aynı kökenden geldiklerine inanmalarıyla doğduğuna dikkat çeker (2005: 93). Mauss’un
ulus ve yurttaşlık ilişkisine yaptığı vurguya da dikkat çeken Schnapper, O’nun tamamlanmış bir ulusun yeterince bütünleşmiş bir toplum olduğuna dair görüşünü aktarır. Mauss’a göre, ulus, yurttaşlığa dayanan siyasi
bir örgütlenmedir (Schnapper, 2005: 442).
23
Resmi verilerden hareketle etnik yapının bölgelere göre dağılımı için bir başka kaynak ile krş. Hitti, 1957:
435.
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
219
Grafik: Lübnan Dağı’nda 1866-1868 ile 1913-1914 Yılları Arasındaki
Etnik-Dinsel/Mezhepsel Dağılım
60
50
40
30
20
10
0
1866-1868
1913-1914
Maruni
Dürzi
57,5
58,4
12,5
11,4
Grek
Ortodok
s
13,6
12,6
Grek
Katolik
Şii
Sünni
Diğer
8,6
7,7
4,2
5,7
3,4
3,5
0,2
0,7
Bu nüfus Batrun, Kura, Kisrevan, Metin, Şuf, Zehle, Dayrü’l-Kamer ve
Cezin kazalarına orantısız bir şekilde dağılmıştır.
Grafikteki verileri nasıl değerlendirmeliyiz? Lübnan Dağı’nda toplumsal yapısal çeşitlilik etnik kökenden ziyade dinsel hatta mezhepsel kökenden kaynaklanıyordu. Zira, her iki dönemde de dikkat çeken özellik; dinsel toplamda, Hıristiyan nüfusun bölge nüfusunun ortalama % 80’ine, Müslüman nüfusun bölge
nüfusunun ortalama % 20’sine karşılık geliyor gibi görünmesine karşılık; mezhepsel toplamda, her iki dinin de kendi içindeki bölünmüşlüğüdür. Burada dikkat edilmesi gereken husus; bu dinsel/mezhepsel bölünmüşlüğün etnik bölünmüşlükle iç içe geçmiş olduğudur. Mesela, Hourani, bu dinsel-mezhepsel grupları, etnik kökenlerine de yaptığı vurgu ile, şöyle sınıflandırmaktadır (Hourani,
1954: 122-126);24
• Müslümanlar: Sünniler, Şiiler/Mütevaliler, Đsmaililer, Dürziler ve Aleviler.
24
Smith de bu iç içe geçmişliğe vurgu yapar: “Dinsel topluluklar etnik kimliklerle çoğu zaman yakından ilgilidir. Dünya dinleri, etnik sınırları aşmaya ve kaldırmaya çalışırken, belli etnik gruplar en dindar cemaatler
haline gelirler. Ermeniler, Yahudiler, ve Monofiziz Habeşliler, tıpkı Mısır’ın Araplar tarafından fethinden
önce Kıptilerde olduğu gibi (etnik-dinsel) çakışmanın klasik örneklerindendir” (Smith, 1999: 21).
220
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
Hıristiyanlar: Grek Ortodokslar, Suriyeli Ortodokslar ve Ermeni Ortodokslar -Gregoryenler-, Asuriler, Roman Katolikleri ve Protestanlar.
Bu bakımdan değerlendirildiğinde, Lijphart’ın uyarısını hatırlamakta fayda
vardır (Lijphart, 2006: 63):
•
“Örneğin, içinde eşit büyüklükte üç etnik grup barındıran bir ülke, bu tip dört etnik
gruba sahip bir ülkeye göre daha az bölünmüştür; öte yandan % 90 ve %10 düzeyinde iki etnik gruba sahip bir ülke, nüfusları birbirine eşit iki etnik gruba sahip ülkeye
göre daha az bölünmüştür. Bunun açık ve net bir şekilde ölçülebilir olması bir avantajdır.”
Yukarıdaki grafik aslında toplumsal yapısal bölünmenin etnikdinsel/mezhepsel derecesini de vermekte; bu bakımdan, Lijphart’ın “etnik gruplar ölçeği” ve “dinsel gruplar ölçeği” ayırımından farklı olarak her iki ölçeği de
bir arada içermektedir.
Bu aşamada, Reinskowski-Saadeh’in “dinsel paylaşım sistemi” ve Lijphart’ın “bölünmüş toplum” üzerinden yürüttükleri çözümlemelerine tarihsel süreci eklediğimizde ortaya çıkan sonuç şudur: Tarihsel süreçte; Lübnan Dağı örneğinde, “etnik-dinsel/mezhepsel ölçeğe ve aritmetik ortalamaya dayalı cemaatler arası temsiliyet”, “ulusal ölçeğe ve siyasal yurttaşlığa dayalı bireysel-siyasal
temsiliyet” sisteminin yolunu da kapattı.
SO*UÇ
Osmanlı Devleti, Tanzimat döneminde yürüttüğü kurumsal reformlarda, Cebel-i Lübnan’da etnik-dinsel/mezhepsel ölçekli aidiyetler ve cemaatler arası
temsiliyet esasına dayalı nizamnameler yayınladı. Bölgede sömürgeci büyük
güçlerin müdahale ve denetimleri sürecin gelişiminin yönünü belirledi. Şöyle ki,
Lübnan, sömürgeci kavramlaştırmada etnik/dinsel-mezhepsel bir “mozayik” idi;
ve eğer emperyal büyük devletler Lübnan’da egemenliklerini meşrulaştıracaklarsa; bunu, etnik-dinsel/mezhepsel ölçekler üzerinden, aritmetik ortalamaya
dayalı olarak, cemaatler arası temsiliyet ilkesi aracılığı ile yapacaklardı. Nitekim, Đngiltere ve Fransa başta olmak üzere büyük güçler bu “bölünmüş toplum”
üzerinden Osmanlı Devlet yönetiminde kurdukları siyasal-ekonomik vb. baskı
sonucunda bölgede uygulamaya soktukları düzenlemelerle egemenliklerini pekiştirdiler. Đki kaymakamlık sisteminden 1850, 1861 ve 1864 düzenlemelerine
değin gelişen süreçteki uygulamalara bakıldığında bu süreçle karşılaşılır.
Bölünmüş toplumsal algılama sömürge sonrası Lübnan havalisindeki anayasa reformcularını (1943 Anayasa değişiklikleri, yine aynı tarihli Ulusal Pakt ve
1989 Taif Anlaşması’nda) bile etkiledi. Son çözümlemede, 1990’daki yeni ana-
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
221
yasa da, böyle bir toplumsal algılama doğrultusunda yapıldığından dolayıdır ki,
bölünmüş bir toplumun siyaset ve yönetim krizlerini engelleyemedi.25
Ulusal ölçekte egemen bir etnisite etrafında birleşme iradesinin (ya da “süperetnik Lübnanlı”lık algısının)26 noksanlığı, siyasal ölçekte, devlet temelinde bir
kader birliği eksikliği, Lübnan havalisini modern ulusal ölçekte bir devlet modelinin gerisine götürdü. Ulusöncesi etnik-dinsel/mezhepsel aidiyet ilişkileri,
“kolektif bilinç” tarafından içselleştirilmiş “ulusal bir aidiyet” projesini de engelledi. Bu açıdan, toplum “ulus” esasına dayalı seküler bir birlik olarak değil,
“cemaat” esasına göre dinsel bir birim olarak tanımlandı ve buna göre kurulan
“dinsel paylaşım sistemi” kendi varlığının meşruluğuna, tarihsel kökenler, ideolojik kaynaklar buldu. Bu süreç, siyasal yurttaşlık temelinde, ulusal ölçekli bireysel-siyasal temsiliyet sisteminin gelişim yolunu da kapattı. Toplumsal yapıda, etnik-dinsel/mezhepsel ölçeklerdeki algılama düzeyi, siyasal yapıda cemaatler arası temsiliyet ilkesi ve bunlara göre yapılanmış bir örgütlenme modeli, ülkede kriz çözecek bir program olmadı. Dinsel paylaşım sistemi, üzerinde inşa
edildiği bölünmüş bir toplumda, siyaset ve yönetim krizi olarak kendini sürekli
yeniden üretti.
KAY*AKÇA
Acar, Đrfan C. (1989), Lübnan Bunalımı ve Filistin Sorunu, TTK., Ankara.
Akarlı, Engin Deniz (1993), The Long Peace: Ottoman Lebanon, 1861-1920, University of California Press, Berkeley.
Anderson, Matthew Smith (2001), Doğu Sorunu (1774-1923): Uluslararası Đlişkiler
Üzerine Bir Đnceleme, (Çev. Đdil Eser), YKY, Đstanbul.
Armaoğlu, Fahir (2003), 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), TTK., Ankara.
Atlıoğlu, Yasin, “Lübnan'da Seçimler ve Siyasal Bölünmüşlük”,
http://www.tasam.org/index.php?altid=1230&syf=2 (Erişim:18.12.2009)
Baumann, Gerd ( 2006), Çokkültürlülük Bilmecesi: Ulusal, Etnik ve Dinsel Kimlikleri
Yeniden Düşünmek, Dost Kitabevi, Ankara.
Brubaker, Rogers (1994), Citizenship and Lationhood in France and Germany, Harvard
University Press, Cambridge, Massachusetts, London.
Chatterjee, Partha (2002), Ulus Parçaları: Kolonyal ve Post-kolonyal Tarihler, (Çev.
Đsmail Çakem), Đletişim, Đstanbul.
25
Siyasi mezhepçi bir sistemin tasfiye edilmesinin, adım adım izlenecek bir planla ulaşılması gereken temel
bir ulusal amaç olduğuna değinen Reinkowski ve Saadeh (2007: 137, dn. 16); bu amacın uygulama safhalarıyla ilgili olarak, Taif Anlaşması’nın ve 1990 Anayasası’nın, dinsel paylaşımcılığın lağvedilmesi yönündeki
temennileri yine de hiç de muğlak olmayan terimlerle ifade ettiklerini ve bu amaç doğrultusunda dinsel paylaşımcılığın nasıl lağvedileceğini değerlendirmek üzere meclis tarafından bir kurul oluşturulmasını öngördüklerini belirtirler (Reinkowski ve Saadeh, 2007: 137-138). Fakat, Taif, her ne kadar, mezhepçiliğin kaldırılmasını ulusal bir hedef olarak ilan etse de, bu hedefe ulaşmak görevini yine mevcut dinsel paylaşım sistemine vermiştir. Mezhepçi sisteme, kendi kendini lağvetmesi yönünde, kılavuzdan yoksun, bağlayıcılığı bulunmayan, açık uçlu bir yetki verilmiştir (Reinkowski ve Saadeh, 2007: 137-138).
26
Krş. incelememizde dn.11.
222
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
Davison, Roderic H. (1997), Osmanlı Đmparatorluğu’nda Reform, 1856-1876, (Çev.
Osman Akınhay), c. I, Papirüs, Đstanbul.
De Wendel, Catherine Wihtol (1998), “Ulus ve Yurttaşlık: Hem Rakip Hem Ortak”,
Uluslar ve milliyetçilikler, (Haz. Jean Leca), (Çev. Siren Đdemen), Metis, Đstanbul, s.
38-48.
Devellioğlu, Ferit (1993), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara: Ak.
Düstur, I. Tertip, c. IV.
Dumont, Paul (1995), “Tanzimat Dönemi (1839-1878)”, Osmanlı Đmparatorluğu Tarihi: XIX. Yüzyıl Başlarından Yıkılışa, (Yay. Yön. Robert Mantran), (Çev. Server Tanilli), Cem, Đstanbul, s. 60-143.
Ekinci, Ekrem Buğra (1998), Lübnan’ın Esas Teşkilat Tarihçesi, Amme Đdaresi Dergisi,
Cilt 31, Sayı 3, s. 17-35.
Ergun, Doğan (2000), Kimlikler Kıskacında Ulusal Kişilik, Đmge, Ankara
Gray, John (2003), Liberalizmin Đki Yüzü, ( Çev. Koray Değirmenci), Dost Kitabevi,
Ankara.
Gökbilgin, M. Tayyib (1946), “1840’tan 1861’e Kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve
Dürziler”, Belleten, Cilt X, Sayı 37-40, s. 641-703.
Guéhenno, Jean-Marie (1998), Demokrasinin Sonu, (Çev. Mehmet Emin Özcan), Dost
Kitabevi, Ankara.
Gülalp, Haldun (2007), “Giriş: Milliyete Karşı Vatandaşlık”, Vatandaşlık ve Etnik Çatışma: Ulus Devletin Sorgulanması, (Haz. Haldun Gülalp), (Çev. Ebru Kılıç), Metis,
Đstanbul, s.11-34.
Hitti, Philip K. (1957), Lebanon in History: from the Earliest Times to the Present, St.
Martin’s Press, New York.
Hourani, Albert H. (1995), “Osmanlı Reformu ve Eşraf Politikaları”, Orta Doğu’da
Modernleşme, (Ed. William Polk, Rıchard L. Chambers), (Çev. Yok), Đnsan, Đstanbul.
Hourani, Albert H. (1954), Syria and Lebanon: A Political Essay By A. H. Hourani,
Oxford University Press., London, New York, Toronto.
Hudson, Michael C. (1999), “From Consociationalism to the Public Sphere Recent
Evidence Form Lebanon”, Ethnic Conflictand and Đnternational Politics in the
Middle East, (Ed. Leonard Binder), University of California Press, Los Angeles, s.
92-109.
Horowitz, Donald L. (2000), Ethnic Groups in Conflict, University of California Press,
Berkeley and Los Angles, California.
Hurewitz, J. C. (1956), Diplomacy in the Lear and Middle East: A Documentary Record 1535-1956, Vol. I, Princeton, New Jersey, Toronto, London, New York, s. 165168.
Ignatieff , Michael (1999), “Nationalism and the Narcissism of Minor Differences”,
Theorizing Lationalism, (Ed. Ronald Beiner), State University of New York Press,
Albany, s. 91-103.
Lübnan’da Siyasal Kültürün Osmanlı Kökenleri
223
Karal, Enver Ziya (1995), Osmanlı Tarihi: Islahat Fermanı Devri (1856-1861), c. VI,
TTK, Ankara
Keleş, Erdoğan, “Cebel-i Lübnan’da Đki Kaymakamlı Đdari düzenin Uygulanması”,
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/939/11696.pdf (Erişim: 08.09.2009), s. 131146.
Kymlicka, Will (1998), Çokkültürlü Yurttaşlık-Azınlık Haklarının Liberal Teorisi, (Çev.
Abdullah Yılmaz ), Ayrıntı, Đstanbul.
Leca, Jean (1998), “Neden Söz Ediyoruz?”, Uluslar ve Milliyetçilikler, (Haz. Jean Leca), (Çev. Siren Đdemen, Metis, Đstanbul, s. 11-19.
Lijphart, Arend (2006), Demokrasi Motifleri: Otuz Altı Ülkde Yönetim Biçimleri ve Performansları, (Çev. Güneş Ayas, Utku Umut Bulsun), Salyangoz, Đstanbul.
Lijphart, Arend vd. (Thomas C. Bruneau, P. Nikiforos Diamandouros ve Richard Gunther’in işbirliği ile), Çağdaş Demokrasiler: Yirmibir Ülkede Çoğunlukçu ve Oydaşmacı Yönetim Örüntüleri, (Çev. Ergun Özbudun, Ersin Onulduran), Türk Demokrasi
Vakfı ve Siyasi Đlimler Derneği ortak yayını, yer-yıl belirtilmemiş.
Lijphart, Arend(2004), “Constitutional Design for Divided Societies”, Journal of Democracy, Vol. 15, Number 2, April, s. 96-109.
Luther, Kurt Richard (2005), “A Framework for the Comperative Analysis of Political
Parties and Paty Systems in Consociational Democracy”, Party Elites in Divided Societies: Political Parties in Consociational Democracy, Kurt Richard Luther ve Kris
Deschouwer, Routhledge Press, London and New York, s. 1-18.
Ortaylı, Đlber (2000), Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli Đdareleri: 1840-1880”, TTK,
Ankara.
Özbudun, Ergun (2000), “Etkisi Bugüne Uzanan Osmanlı Mirası ve Orta Doğu’da Devlet Geleneği”, Đmparatorluk Mirası: Balkanlar’da ve Orta Doğu’da Osmanlı Damgası, (Ed. L. Carl Brown), (Çev. Gül Çağlalı Güven), Đletişim, Đstanbul.
Parekh, Bhikhu (2002), Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek: Kültürel Çeşitlilik ve Siyasi Teori, (Çev. Bilge Tanrıseven), Phoenix, Ankara.
Penning, Paul (2005), “The Utility of Party and Institutional Indicators of Change in
Consociational Democracy”, Party Elits in Divided Societies: Political Parties in
Cosociational Democracy, Kurt Richard Luther ve Kris Deschouwer, Routhledge
Press, London and New York, s. 19-39.
Picard, Elizabeth (2009), “The Virtual Sovereignty of the Lebanese State: From Deviant
case to Ideal-Type,” The Arabs State and Leo-Liberal Globalization: The Restructuring of state Power in the Middle East, (Ed. Laura Guazzone and Daniela Pioppi),
Ithaca Press, UK.
Raymond, André (2003), “Arap Siyasal Sınırları Đçinde Osmanlı Mirası”, Đmparatorluk
Mirası: Balkanlar’da ve Ortadoğu’da Osmanlı Damgası, (Der. L. Carl Brown), Đletişim, Đstanbul, s. 164-180.
Reinkowski, Maurus - Saadeh, Sofia (2007), “Bölünmüş Bir Ulus: Lübnan’da Dini Paylaşım Sistemi”, Vatandaşlık ve Etnik Çatışma: Ulus Devletin Sorgulanması, (Haz.
Haldun Gülalp), (Çev. Ebru Kılıç), Metis, Đstanbul, s. 131-153.
224
Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 44 Sayı 3
Reyhan, Cenk (2006), “Osmanlı’da Millet Nizamnameleri: Avrupa Đle Uyum Sürecinde
Rum-Ermeni-Yahudi Cemaat Düzenlemeleri”, Belgeler, Cilt XXVII, Sayı 31, s.
33-90.
Russel, David - Shehadi, Nadim (2005), “Power Sharing and National Reconcilation:
The Case of Lebanon”, Power Sharing: Lew Challenges for Divided Societies, (Ed.,
Ian O’Flynn and David Russel), Pluto Press, London, 138-152.
Salibi, Kamal (1988), A House of Many Mansions: The History of Lebanon Reconsidered, University of Califonnia Press, Berkeley and Los Angeles, California.
Schnapper, Dominique (1995), Yurttaşlar Cemaati: Modern Ulus Fikrine Doğru, (Çev.
Özlem Okur), Kesit, Đstanbul.
Schnapper, Dominique (2005), Sosyoloji Düşüncesinin Ötesinde Öteki ile Đlişki, (Çev.
Ayşegül Sönmezay), Đstanbul Bilgi Üniversitesi, Đstanbul.
Shaw, Stanford J.- Shaw, Ezel Kural (1983), Osmanlı Đmparatorluğu ve Modern Türkiye, Reform, Devrim ve Cumhuriyet: Modern Türkiye’nin Doğuşu: 1808-1975, (Çev.
Mehmet Harmancı), Cilt II, Đstanbul.
Smith, Anthony D. (1999), Milli Kimlik, (Çev. Bahadır Sina Şener), Đletişim, Đstanbul.
Smith, Anthony D. (2002), Ulusların Etnik Kökeni, (Çev. Sonay Bayramoğlu, Hülya
Kendir), Dost, Ankara.
Stevens, Jacqueline (2001), Devletin Yeniden Üretimi, (Çev. Abdullah Yılmaz), Ayrıntı, Đstanbul.
Tok, Nafiz (2003), Kültür, Kimlik ve Siyaset, Ayrıntı, Đstanbul.
Turner, S. Bryan (2008), “Bir Vatandaşlık Kuramının Anahatları”, Vatandaşlığın Dönüşümü: Üyelikten Haklara, (Der. Ayşe Kadıoğlu), Metis, Đstanbul, s. 105-139.
Ülman, Haluk (1966), 1860-1861 Suriye Bunalımı: Osmanlı Diplomasisinden Bir Örnek
Olay, A.Ü. SBF. Yay, No: 211-193, Ankara.
Üstel, Füsun (1999), Yurtaşlık ve Demokrasi, Dost, Ankara.
Zubaida, Sami (2007), “Irak’ta Sivil Toplumun Yükselişi ve Düşüşü”, Vatandaşlık ve Etnik
Çatışma: Ulus Devletin Sorgulanması, (Haz. Haldun Gülalp), (Çev. Ebru Kılıç), Metis, Đstanbul, s.154-172.
http://lubnan.ihh.org.tr/kronoloji.html. (Erişim, 18.10.2009)
Download