farklı işyeri büyüklüğündeki imalat

advertisement
Ekonomik Yaklaşım, Cilt : 20, Sayı : 70, ss. 89-119
HAZİNE BORÇ YÖNETİMİNDE RİSK ANALİZİ
UYGULAMASININ YASAL VE İDARİ AÇIDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ 1
Dr. Eren ÇAŞKURLU 2
Özet
Borçlanmada risk analizinin yapılması olgusu yasal zeminini, borç
yönetiminin genel esaslarını belirleyen kanun düzenlemelerinden almaktadır. Söz
konusu kanunların belirttiği hususların uygulanmasında da idari yapılanma ve
işleyiş fonksiyon görmektedir. Buradan hareketle Türkiye’de borçlanmada risk
analizinin yapılmasına temel teşkil eden idari yapılanma ve işleyiş irdelenecektir.
Anahtar Sözcükler: Borç Yönetimi, Borç Yönetim Ofisi, Risk Yönetimi, İdari
ve Yasal Düzenlemeler.
THE EVALUATION OF THE ADMINISTRATIVE AND LEGAL BASES
OF PERFORMING RISK ANALYSIS IN PUBLIC DEBT MANAGEMENT
Abstract
The legal bases of performing risk analysis in public debt management stem
from the laws. Administrative structures and processes are so important for any kind
of application for risk analysis. Therefore in this article it is investigated the
framework of the administrative structure of the Turkish debt risk management
processes.
Keywords: Debt Management, Debt Management Office, Management of
Risk, Administrative and Legal Procedures.
1
2
Makale çalışması yazarın doktora tezinden alınarak yapılmıştır.
Arş. Gör. Gazi Üniversitesi, İ.İ.B.F. Maliye Bölümü
Eren ÇAŞKURLU
90
GİRİŞ
Belli bir süre sadece iktisadi yazında yer alan önemi anlaşıldıktan sonra son
dönemlerde etkin bir şekilde kullanılması gereği gündeme gelen risk analizine dayalı
borç yönetimi güçlü bir yasal zemin ve etkin bir idari yapılanma gerektirmektedir.
Yasal zemin borçlanma işlemlerinin çerçevesinin çizilmesi ve risk yönetim
tekniklerinin uygulanmasının mümkün hale gelmesinde fonksiyon görmektedir.
İdari yapılanma ise yasal düzenlemelerin kendisine verdiği yetkiler ve tanıdığı
olanaklar çerçevesinde risk belirleme ve ölçümlerini yapmakta ve borçlanma
işlemlerini risk faktörlerini dikkate almak yoluyla gerçekleştirmektedir. Türkiye bu
anlamda 2003 yılındaki kanun düzenlemesiyle bir atılım gerçekleştirmiştir. Ancak
borçlanmayla finansmandaki eğilim ve günümüzde gelinen noktadaki sonuçlar gerek
yasal gerekse idari düzenlemelerin irdelenmesini gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada
borç yönetiminde risk analizi uygulamaları hem yasal hem de idari açıdan ele
alınacaktır.
1.
YASAL AÇIDAN DEĞERLENDİRME
Türkiye’de risk analizine dayalı borç yönetiminin temel esasları, borçlanma
ve borç yönetiminin genel çerçevesi ve esaslarını belirleyen ve 2003 yılında
yürürlüğe giren 4749 sayılı Kanun ile ortaya konmuştur. Geçmiş dönemlere ait
uygulamada bölüntüleşmiş, tam olarak açık olmayan ve bunlardan dolayı etkinliği
tartışılır yasal yapının ardından, gelişen ekonomik, idari ve sosyal yapının
gerektirdiği ve borçlanmanın günümüz kamu finansman yöntemleri arasındaki
yaygınlığı ve önemini kavrayan yeni yasal düzenleme, 4749 sayılı Kanun ile
oluşturulmaya çalışılmıştır.
Yeni yasal düzenlemenin borç yönetiminde risk analizini ne ölçüde mümkün
hale getirdiği ve geniş anlamda borç yönetiminin unsurlarını bünyesinde barındırma
derecesi önemli noktalarıyla değerlendirilecektir. Yasal düzenlemelerin bu anlamda
ele alınmasında, doğrudan risk analizi ile ilgili olanlar ve dolaylı ilgili olanlar
şeklinde ikili bir ayrım kullanılacaktır.
1.1. Risk Analizine İlişkin Doğrudan Yasal Düzenlemeler
Borç yönetimi ile ilgili yeni yasal düzenleme, risk analizini doğrudan
düzenleyen ve etkileyen hükümler içermektedir. Söz konusu hükümler; risk
analizinin yasal olarak zorunlu bir uygulama olması, risk analizinin yapılacağı
alanın genişletilmesi ve genişletilmiş bu alanla ilgili ve risk analizini doğrudan
etkileyecek yönetim esasları ile ilgilidir.
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
91
i)Risk analizi ile ilgili olarak 4749 sayılı Kanun, daha önceki düzenlemelerde
bulunmayan bir şekilde söz konusu analizi, kanun yükümlülüğü altında yapılması
gereken bir zorunluluk olarak ortaya koymuştur. Dolayısıyla borç yönetiminde geniş
anlamda tanımın en önemli unsuru olan risk analizine dayalı yönetim anlayışı
Türkiye’deki borç yönetimi açısından sağlanmış olmaktadır.
Söz konusu Kanun’un 12.maddesi, 17/A bendi ve geçici 1. maddesi risk
analizine yönelik borç yönetimi için gerek işlem gerekse altyapı konularında
düzenlemeler içermektedir. Kanunun 12. maddesinde açık bir şekilde borçlanmaya
ilişkin risklerin gözetilerek borç yönetiminin gerçekleştirilmesi hükmü
bulunmaktadır. 17/A’da daha önce belirtildiği gibi, mali risklerin bütünü ile ilgili
risk analizlerinin yapılması konusunda düzenleme bulunurken, geçici 1.maddede
risk analizi ve yönetimi için gerekli altyapının hazırlanmasına yönelik hüküm vardır.
Kanun maddelerinde yer alan risk analizine yönelik hükümler, genel kabul olarak
maliyet minimizasyonu hedefini benimsemiş borç yönetim anlayışlarına getirilen bu
yeni yaklaşımı yasal zemine taşımıştır. Bunun sağlanması konusunda Hazine
Müsteşarlığı (HM) doğrudan sorumlu tutulmuştur. Söz konusu düzenlemeler
Türkiye’deki borç yönetiminde risklerin öneminin anlaşıldığı ve gerçekleştirilen tüm
faaliyetlerde risklerin hesaba katılacağının işaretlerini vermektedir.
ii) Borçlanmada var olan ve gerçekleşme olasılığı bulunan risklerin
algılanması, risk analizi açısından en gerekli temel öğedir. Risk algılanması
borçlanmada maliyetler yanında risklerin de çok önemli olduğunun bilincinde
olunması ile başlamaktadır. Borçlanmada risk analizinin rasyonel bir şekilde
yapılabilmesi için risklerin etki ettiği borçlanma ile ilgili alanın mümkün olduğunca
geniş tutulması gerekir. Aksi takdirde sınırlı bir alanda kapsanan riskler, analizin
gerektiği gibi yapılamamasına ve riskler dolayısıyla ortaya çıkan olumsuzlukların
artmasına neden olabilecektir. Geleneksel anlamda borçlanmada risk kapsamını,
gerek iç gerekse dış kaynaklardan gerçekleştirilen borçlanmaların maruz kaldığı
riskler oluşturmaktadır. Buna karşılık risklerin etki alanının mümkün olduğunca
genişletilmesi açısından doğrudan borçlanmaların yanında devlet yükümlülüklerini
artıran, doğrudan ve koşullu olarak ortaya çıkabilen, öngörülebilen veya
öngörülemeyen işlemlere yer verilmesi gerekmektedir. Geleneksel borçlanmayla
koşullu borçlanma toplamı mali risk şeklinde adlandırılmaktadır. Mali risklerin
çerçevesi mali risk matrisi ile çizilmektedir. Mali risk bakış açısıyla genişletilmiş
risk kapsamı risklere karşı alınacak önlemlerin uzun dönemli ve kalıcı politikalar
olmasını sağlayacağından ekonomi politikaları açısından da son derece önemlidir.
Türkiye’de borç yönetimine ilişkin yeni yasal düzenleme, borçlanma
işlemlerinin ve borç yükünün mali riskler bakış açısı altında değerlendirilmesi
ilkesini benimsemiştir. Bunu ilgili yasa olan 4749 sayılı Kanun’un 17/A maddesinde
92
Eren ÇAŞKURLU
açık bir şekilde görmek mümkündür. Söz konusu maddede mevcut borç portföyü
yanında Hazine garantileri ve program – proje kredileri ile ilgili her türlü risk
analizinin yapılacağı belirtilmektedir. Ancak mali risklerin öngörülemeyenleri yani
gizli koşullu yükümlülükleri kapsam dışında bırakmıştır. Buna karşılık mali risk
kapsamı içinde yer alan koşullu yükümlülüklerden hazine garantileri ve dış program
– proje kredileri ile ilgili olarak gerek üstlenilen yükümlülük miktarı gerekse söz
konusu yüklenimlerden kaynaklanan ödemelerin boyutları konusunda bilgilendirme
başlatılmıştır. Geçmiş döneme ait koşullu yükümlülüklerden kaynaklanan ek
borçlanma miktarları ulaşılabildiği tarihe kadar niteliğine göre iç ya da dış borç
stoku rakamlarına dâhil edilmiştir. Bu durum stokun gerçekte olması gereken
miktarının ortaya çıkarılması ve bundan kaynaklanan risklerin algılanarak analiz
edilmesinde son derece fonksiyonel olmuştur.
iii) Mali risklerin yönetim çeşitlerinin belirlenmesinde genel çerçeve
geleneksel yönetim ile varlık – yükümlülük yönetimi arasındaki seçim ile
çizilmektedir. Geleneksel yönetim risk yönetimini borç portföyü kapsamında
gerçekleştirmeye çalışmaktayken, varlık – yükümlülük yönetimi borç risk
yönetimini devletin tüm varlık ve yükümlülükleriyle birlikte değerlendirmektedir.
Dolayısıyla devlet borçlanmadaki riskler ve nakit yönetimini birlikte ele alabilmekte
ve daha etkin risk değerlendirmesi yapabilmektedir. Geleneksel borçlanma ve
koşullu yükümlülüklerin birlikte ele alındığı varlık ve yükümlülük esasına dayanan
bütünleştirilmiş bir risk yönetim yapısının, mali risklerin açıklık, şeffaflık ve hesap
verilebilirlik ilkeleri temelinde söz konusu risklerin analiz edilebilmesini ve bunlarla
ilgili stratejilerin belirlenmesini sağlayan bir sistemle kurgulanması; açık, doğru,
işlevsel ve güncel raporlama, muhasebe ve bütçeleştirme süreçlerini
gerektirmektedir.
Mali risklerle ilgili var olan ve olması beklenen durumu doğru yansıtan bir
raporlama, izlenecek politika ve stratejiler açısından çok önemlidir. Söz konusu
raporlamaya dayanılarak yapılacak mali risklerle ilgili muhasebeleştirme
işlemlerinin de, risklerle ilgili yükümlülüğün mali boyutlarının yapıldığı anda
görülebilmesini sağlayan bir yapıda olması gerekmektedir. Raporlama ve
muhasebeleştirme işlemeleri, devlet organizasyonu altındaki tüm kuruluşlar ile
yüklenim yaratacak işlemleri gerçekleştiren özel sektör ekonomik birimlerinin
faaliyetlerini kapsamalıdır. Aksi takdirde ek yüklenimler hesap ve tahminleri
saptıracaktır. Raporlama ve muhasebeleştirme işlemlerine kaynak oluşturacak mali
risk yükümlülüklerinden özellikle maliyet esasına dayandırılabilen koşullu
yükümlülüklerde (örneğin Hazine devir ve garantileri) söz konusu yükümlülüklerin
çıkış noktası kuruluşlarda özel banka, finans kuruluşları ya da uluslararası kredi
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
93
kuruluşlarında yapılana benzer bir derecelendirme çalışmasının yapılması etkinliği
artırarak hesap ve tahminlerin rasyonelliğini artırabilecektir.
Tüm raporlama ve kayıt altına alma işlemlerinin ardından mali risklerin
karşılaştırmanın yapılabilmesi ve hesap verilebilirlik temeline dayandırma açısından
rasyonel bir şekilde bütçeleştirilmesi gerekmektedir. Özellikle koşullu
yükümlülükleri de içine alacak bu anlamdaki bütçeleştirme; mali risk yaratacak
yüklenimlerin açıklığa kavuşturulması, bunların denetime açık hale getirilmesi, söz
konusu işlemlerle ilgili keyfi hareket etme dürtüsünün ortadan kaldırılması gibi
fonksiyonları bulunmaktadır. Ancak söz konusu bütçeleştirmenin geleneksel
bütçeleştirmeden farklı yanlarının olması gerekmektedir. Öncelikle geleneksel
bütçelerin ele alındığı zaman aralıklarından daha uzun bir bütçeleştirme şarttır.
Çünkü koşullu yükümlülük yaratan işlemlerden birçoğu yıllara yaygın sonuçlanacak
işlemlerdir. İkinci olarak da nakit esasına göre kurgulanmış geleneksel bütçelerden
ayrı olarak taahhüde dayalı koşullu yükümlülüklerin kapsanabilmesi için tahakkuk
esasına geçilmesi zorunluluktur. Bütçeleme yaklaşımlarından orta vadeli bakış açısı
dâhilinde koşullu yükümlülükleri de kapsayan ilgili kurum raporlamalarının mutlaka
dikkate alınmasını şart koşan, tahakkuk esaslı ve maliyet hesaplarının yapılmasına
yer vermiş bir bütünsel bütçe anlayışı ve sistemi mali risklerin ele alınması açısından
gerekli olacaktır.
Ek’teki açıklamalarda görüleceği gibi, Türkiye’de borç yönetimini
gerçekleştiren HM içindeki borç yönetim ofisinde varlık ve yükümlülük yönetimi
esası benimsenmiştir (bkz. soru 7). Varlık ve yükümlülük esası genel çerçevesi
altında mali risklerin yönetimine ilişkin ilgili bölümde açıklanan ve bunların
yönetiminde kullanılan; finansal durum raporlama, maliyet esaslı bütçeleme, mali
risk üstlenim kuralları ile piyasa tipi düzenlemeler şeklindeki yaklaşımların, ilgili
Kanunda sonuncusu hariç hepsini bünyesine alan bir yapının varlığı görülmektedir.
Borç yönetiminin esaslarını belirleyen 4749 sayılı Kanunun 14.maddesinde
raporlama, muhasebeleştirme ve bütçeleme esaslarına yer verilmiştir.
Maddede yer aldığı üzere, mali risklerle ilgili bütün işlemlerin raporlanması
üç ayda bir çıkarılan Kamu Borç Yönetim Raporlarıyla gerçekleştirilmektedir.
Raporlar, mali risklerle ilgili tüm ayrıntıları ve özellikle daha önceki yıllarda risk
yönetimi ile görülmesi mümkün olmayan bilgileri içermektedir. Raporun bu haliyle
gerek politika yapıcıları gerekse ülke ekonomik birimlerinin tümü için oldukça
aydınlatıcı olduğu söylenebilir. Ayrıca şeffaflık ve hesap verilebilirliği de teşvik
etmektedir. Raporun ilgili tüm ülke resmi birimlerine gönderiliyor olması da
önemlidir. 14. maddede mali risklerle ilgili tüm bilgilerin zamanında
muhasebeleştirilmesi için HM’ ye burada da borç yönetimini gerçekleştiren Borç
Yönetim Ofisine iletilmesi hükmü bulunmaktadır.
Eren ÇAŞKURLU
94
Gerçekleştirilen faaliyetin niteliği kadar hangi dönemde meydana geldiği de
riskleri etkilediğinden söz konusu bent hükmü önemlidir. Aynı maddede
borçlanmayla ilgili her türlü işlemin doğru ve zamanında bütçeleştirilmesinin önemi
belirtilmiştir. Özellikle mali riskler içinde koşullu yükümlülükler kapsamındaki
garanti ve kredi kullanımlarında; konsolide bütçe kapsamındaki kuruluşlarca
kullanılanlar ile bunun dışındaki kuruluşlarca kullanılanlarda (kendi bütçelerine
kayıt edilmek üzere) tahakkuk esasına göre bütçeleştirme esası benimsenmiştir.
Bunun yanı sıra önemli bir düzenleme de, borçlanma işlemleri sonucunda Hazineye
yüklenim doğuran her türlü işlemin bütçenin ilgili tertibi ile ilişkilendirilmesi
zorunluluğunun getirilmesidir. Söz konusu işlemler, bir tür koşullu açık
yükümlülüktür. Bunların bütçeleştirilmesi oluşabilecek risklerin önüne geçilmesi
açısından çok önemlidir.
1.2. Risk Analizine İlişkin Dolaylı Yasal Düzenlemeler
Borçlanmada risk analizinin etkin bir şekilde yapılabilmesi için işlemlerin
açık, net ve bütünleştirici bir yapıda gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Geniş
anlamda borç yönetiminin esaslarından birini oluşturan şeffaf ve hesap verilebilirlik
temeline dayanan bir yönetim anlayışı da bunu gerektirmektedir.
i) Kamu Finansman Kanunu, borçlanmayla ilgili genel çerçevenin
belirginleştirilmesi ve sorumluluğun netleştirilmesi açısından önemli düzenlemeler
getirmektedir. Bu yönüyle borç yönetimi ile ilgili yapının tam olarak ortaya
konması, gerek risk analizinin doğru yapılabilmesini gerekse açıklık, şeffaflık ve
hesap verilebilirlik temelinde dolaylı olarak analizin etkin olabilmesini
sağlamaktadır. Kanun bu açıdan öncelikle borçlanmayı ilgilendiren tüm hedeflerin,
süreçlerin ve başka kanunlarda borçlanmayı ilgilendiren hükümlerin tek bir çatıda
toplanmasını mümkün hale getirmiştir. Özellikle borçlanmayla ilgili hedeflerin
kanunsal düzenlemeler altında belirlenmesi, borçlanma stratejisini ve bu strateji
altında gerçekleştirilecek işlemler dolayısıyla açığa çıkabilecek risklerin ortaya
konmasını sağlamaktadır (Piga, 2000: 7 – 8). Ancak uygulamada bu toplulaştırmaya
istisna teşkil eden konu özel sektörün dış borçlanmayı etkileyen kredi
kullanımlarıdır. Kanun kapsamı çok geniş tutulsa da, özellikle dış borçlanma
açısından risk ortaya çıkarabilecek bir durum olan özel sektörün sözleşme serbestliği
altında gerçekleştirdiği dış kaynak kullanım işlemleri yasanın kapsamına alınmamış,
borçların geri ödenmesi aşamasında ülke dış güvenilirliğini etkileyebilecek bu
düzenlemeler göz ardı edilmiştir (Sarı, 2004: 107).
Özel sektör tarafından gerçekleştirilen özellikle dış borç doğurucu bu tür
işlemlerde en azından genel çerçevenin çizilmesine ilişkin düzenlemelerin olması
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
95
gerekmektedir; bunun yanı sıra gerçekleştirilen işlemlerin kayıt ve raporlanmasının
nasıl yapılacağına ilişkin bir çalışma da yapılmalıdır (Sarı, 2004: 107 – 108). Özel
sektör dış borçlarının yıllar itibariyle aldığı boyut, aşağıdaki tabloda görülmektedir:
TABLO 1: Dönemler İtibariyle Özel – Kamu Sektörü Dış Borçlanma
Gelişimi
Özel sektör
toplam dış
borç
Kamu
sektörü
toplam dış
borç
1980 –85
1986 –89
1990 – 94
1995 – 98
1999 – 02
2003 – 06
201,2
18,2
79
97,6
-10,1
123
55,7
33,1
24
-4,9
51
-1,5
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not: Dış borç bilgileri özel sektör orta – uzun vade + kısa vade toplamının artış
oranlarıdır. 2006 yılına ait bilgiler Ocak – Kasım gerçekleşmesidir.
Tabloda görüldüğü gibi bazı yıllarda azalma eğilimi gösterse de, özel sektör
dış borçlarının artış hızı önemli boyutlardadır. Özellikle son yıllarda %100’ün
üzerinde bir artış hızına ulaşmış bulunmaktadır. Kamu sektörü dış borçlanması
kontrol altına alınmaya çalışılırken, özel sektör dış borçlanmasına karşı da çeşitli
düzenlemelerin getirilmesi gerekmektedir. 2003 – 2006 (Kasım) döneminde toplam
dış borçlanmada 2003 yılı için sırasıyla oranlar %58,5 kamu - %41,5 özel sektörken,
2006 (Kasım) yılında %31,5 kamu - %61,5 özel sektör olmuştur.
ii) Sorumlulukların netleştirilmesi anlamında kanun, borçlanmayla ilgili
yetki karmaşasının önüne geçebilmek adına tüm borç işlemlerinin Ekonomiden
Sorumlu Devlet Bakanı sorumluluğunda olduğunu belirtmiş ve işlemlerin
yürütülmesi ve süreçle ilgili uygulamaların yetki devri ile HM altında ilgili birimlere
verildiğinin altını çizmiştir. Söz konusu belirleme görüldüğü gibi, ayrı sorumluluk
alanlarının var olmasının ortaya çıkaracağı risklerin engellenmesi ile açıklık ve
şeffaflık ilkelerine yapılan vurguyu ortaya çıkarmıştır.
iii) Borçlanma işlemlerini ya da borçlanma yükümlülüğü doğuran faaliyetleri
gerçekleştiren devlet organizasyonu altındaki tüm kuruluşlar bu kanun kapsamına
alınmak suretiyle borç yükümlülüğünün tam bir çerçevesinin çizilmesi sağlanmıştır.
Gerek borçlanmadaki etkinliğin sağlanması, gerek şeffaflık ve hesap verilebilirlik
ilkelerinin uygulanabilmesi gerekse belirginliğin sağlanarak ek borçlanma
96
Eren ÇAŞKURLU
maliyetlerinin ortaya çıkmasının engellenmesi açısından söz konusu düzenlemeler
çok önemlidir. Buna aykırılık teşkil eden ve dikkate alınması gereken durum ise
yerel yönetimlerin borçlanmasıyla ilgili hususlardır.
Yerel yönetim kuruluşları olan il özel idareleri ve belediyeler, 4749 sayılı
Kanun kapsamına alınarak borçlanmayla ilgili işlemleri düzenlenmiştir. Ancak söz
konusu kuruluşların genel kapsam ve işleyişlerini düzenleyen kendi kanunlarına
bakıldığında, borçlanmayla ilgili farklı düzenlemelerin olduğu görülmektedir. Buna
göre, il özel idareleri ve belediyelerin dış borçlanmaları 4749 sayılı Kanuna göre
düzenlenirken, iç borçlanmalarında uygulamanın farklı olduğu ve iç borçlanma
sınırı; il özel idarelerinde de belediyelerde de en son kesinleşen bütçe gelirlerinin
yeniden değerleme oranı ile artırılan miktarı kadarken bu sınıra göre her iki
kuruluşta da yapılacak iç borçlanmanın; bu sınırın %10’una kadar kendi
meclislerinin kararı, %10’unu geçen kısım içinse kendi meclisleri üye tam sayısının
salt çoğunluğunun kararı ve İçişleri Bakanlığı’nın onayı ile olacağı belirtilmiştir (il
özel idarelerinde ve belediyelerdeki borçlanma ile finansman yolunun koşulları ve
ayrıntılar için bkz. Bülbül, 2006: 137 ve 211). Söz konusu düzenlemelerle ilgili
dikkat çekici nokta, 4749 sayılı Kanun çerçevesinde borçlanma ile ilgili tek yetkili
birim belirlenmesi hükmüne istisna getirilmesidir. Bunun yanı sıra borçlanma limiti
ile ilgili düzenlemede de söz konusu kuruluşlar çerçevesinde bir istisna
görülmektedir.
iv) Borçlanma miktarına ve koşullu yükümlülüklerden Hazine tarafından
gerçekleştirilen garanti ve ikraz işlemleri ile program ve dış proje kredileri ile ilgili
yeni düzenlemelere gidilmesi ve bunlara limitlerin getirilmesi, mali disiplin
sağlanması çabalarında önemli fonksiyon görmektedir. Gerek doğrudan gerekse
koşullu yükümlülüklerin büyüklüğünde kontrolün sağlanmasına yönelik çabalar ile
bu anlamdaki mali disiplin uygulamalarının etkisini, net borçlanmanın gelişimi ile
görmek mümkündür. Bunun yanında hazine garantileri ile program ve proje
kredilerindeki gelişim de, yeni yasal düzenleme ile birlikte geriye dönük olarak
raporlanmaya başlanmış, 2003 yılından itibaren borç yönetimi ile ilgili üç ayda bir
düzenli yayınlanmak zorunluluğu getirilen Kamu Borç Yönetim Raporlarında da söz
konusu kredilerle ilgili veriler borç stoku toplamından ayrı olarak derlenmeye
başlanmıştır.
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
97
TABLO 2: Dönemler İtibariyle Olağan Borçlanmanın ve Bazı Koşullu
Yükümlülüklerin Gelişimi
Borçlanma
Gelişim*
Hazine
Garantileri
**
Dış
Program
ve Proje
Kredileri**
*
1980 –85
1986 –89
1990 – 94
1995 – 98
1999 – 02
2003 – 06
11,8
11,1
22,8
24,4
46,4
10,1
1990 – 94
1995 – 98
1999 – 02
2003 – 06
4,92
3,75
3,55
1,61
1994 – 1996
2004 – 2006 (Kasım)
70916
21921
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008
Not: Tablodaki verilerden Hazine Garantileri ile Dış Program ve Proje Kredileri
geriye dönük yapılan hesaplamaların ulaştığı yıllar itibariyle derlenerek alınmıştır.
*Borçlanma Gelişim: İç + Dış + Kısa vadeli avans toplam net borçlanmasının
Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) içindeki paylarıdır. Buradaki rakamlar ele alınan dönemin
toplam rakamlarıdır.
**:Hazine Garantileri: Toplam Hazine garantili dış borç stok miktarının GSMH
içindeki payıdır. Yüzdeler ele alınan dönem ortalamasını vermektedir. Ulaşılabilen en eski
tarih 1990 yılıdır.
***:Program ve Proje Kredileri: Ele alınan dönemde toplam miktarı vermektedir ve
milyon ABD doları cinsinden ifade edilmiştir.
Tablodaki gelişmelere bakıldığında öncelikle borçlanma rakamlarındaki
artışın son dönem yani yeni yasal düzenleme ile başlayan yıl aralığında ciddi
anlamda düştüğü görülmektedir. Risk analizinin fiili olarak yapılmaya başlandığı
2003 yılıyla başlayan dönemde gerçekleşen net borçlanmanın GSMH’ya oranı ile bir
önceki dönem gerçekleşen rakamı arasında %78’lik bir azalma görülmektedir.
Burada yasal sınırlama, stratejik ölçüt ve risk analizine dayalı borç yönetiminin
büyük payı vardır. Borç yönetiminde yeni düzenlemelerle koşullu yükümlülüklerin
ayrıca dikkate alınmaya başlanması özellikle son dönemde kendini göstermektedir.
Dış program ve proje kredileri ile ilgili aralarında on sene bulunan iki farklı döneme
Eren ÇAŞKURLU
98
bakıldığında ise geçmiş dönemden son döneme kredi miktarlarında %70’lik bir
azalmanın olduğu görülmektedir.
2. İDARİ AÇIDAN DEĞERLENDİRME
Borçlanmada risk analizinin yapılmasını mümkün hale getiren yasal
düzenlemelerin sağlıklı ve etkin bir şekilde uygulanmasını sağlayan idari yapı ve
süreçlerin değerlendirilmesi önemlidir. Risk analizi bir süreci ifade etmektedir. Söz
konusu süreçte girdilerin mümkün olduğunca kapsamlı tutulması ve çıktıların da
doğru analiz edilmesi gerekmektedir. Risk analizine dayalı borç yönetiminde;
borçlanmanın vadesi, borçlanmada kullanılan para birimi, faiz oranı, satış teknikleri,
borçlanmanın hangi kaynaklardan sağlandığı, borçlanmada kullanılan araçlar, piyasa
organizasyonu ve risklerin hangi risk çeşitleri itibariyle ele alındığı girdileri
oluşturmaktadır. Söz konusu girdiler analiz teknikleriyle sınanarak çıktıları meydana
getirmektedir. Çıktıların oluşmasında da borcu yöneten birimin organizasyon yapısı
oldukça önemli bir fonksiyon görmektedir. Dolayısıyla öncelikle borç yönetim
birimini değerlendirmek gerekmektedir.
i) Borçlanmada risk analizinin yapılmasında risklerin algılanması ve
yönetiminin etkin bir şekilde yapılabilmesi, bu amaçla yapılandırılmış bir kurumsal
oluşumu gerekli kılmaktadır. Borç yönetim ofisleri şeklinde adlandırılan söz konusu
organizasyonlar bakanlık ya da hazineye bağlı veya otonom olarak
kurgulanabilmektedir. Türkiye’de borç yönetimindeki idari düzenlemeler, 4749
sayılı Kanunda netleştirilmiş ve bir borç yönetim ofisi yapılanmasına gidilmesine
karar verilmiştir. Borç yönetim ofisi, HM içinde yapılandırılmıştır.
Borç yönetim ofisinin bağlı ya da otonom olması ülke gelişmişlik düzeyi,
kamu idari yapılanması ve borçluluk seviyesi gibi ölçütlere göre
belirlenebilmektedir. Ayrı ve otonom bir borç yönetim ofisinin olmasının çeşitli
avantajları bulunmaktadır (Cassard ve Landau, 2000: 24). Bunlardan ilki; devlet
borç portföyünün maliye politikasının içsel bir parçası olduğunun ve yönetimi için
kurumsal bir varlığı gerektirdiğinin kabulüyle, otoritelerin finansal piyasalara çok
daha şeffaf ve hesap verilebilir bir borç yönetim politikasını taahhüt ettikleri
sinyalinin verilmesidir. İkincisi; otonom bir borç ofisinin, kamu sektörünün ödeme
ölçeği ya da yönetim yapısı tarafından engellenmeksizin ekonomik ve piyasa odaklı
ilkeler temel alınarak açıkça tanımlanmış amaçlarla oluşturulabilmesi ve bu
amaçlara ulaşmak için organize edilebilmesidir. Özellikle otonom bir borç yönetim
ofisi, esnek bir yönetim sürdürebilir ve kendi personeline özel sektör
çalışanlılarınınki gibi bir ödeme ölçeği sunabilir. Söz konusu esnek ödeme yapısı,
giderek karmaşık bir hal alan finansal araçlar ve piyasalarla ilgili bilgi sahibi olan
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
99
yüksek kaliteli işgücünü borç yönetim ofisine çekme imkânı vermektedir. Üçüncüsü;
yatırımcılar tarafından siyasi karar mekanizmasından güvenilir bir şekilde bağımsız
olduğu fark edilen bir borç yönetim ofisi, devlet borçlanma maliyetlerinin ve ülke
risk primlerinin düşürülmesine katkı sağlamaktadır. Çünkü bu şekilde organize
olmuş yapılarda, kısa dönem politik kazançları maksimize eden riskli stratejilerin
uygulanma şansı az olacaktır (Cassard ve Landau, 2000: 24). Buna karşılık bütçe
finansman gereği yüksek olan ülkelerde açık – finansman dengesinin oluşturulması
ve devam ettirilmesi gereğinden dolayı, nakit yönetimi çerçevesinde kamu
harcamalarına ait ödemeyi yapan ve söz konusu ödemeler için fon toplayan
birimlerin ayrı yapılanmalar şeklinde oluşturulmasının aksaklıklara neden
olabileceği belirtilmektedir (Ateş, 2002: 9). Bunun yanı sıra, borçlanmada kurumlar
arası koordinasyonun oluşturulmasında da hazine içinde konuşlandırılmış böyle bir
yapı gereklidir (Ateş, 2002: 9). Dolayısıyla hazine içinde yer alan borç yönetim
ofisi, gerek ilk elden nakit yönetiminden haberdar olması, gerek nakit yönetiminde
ihtiyaç duyulan fonların borçlanma yoluyla elde edilmesinde bağımsız bir borç
yönetim ofisinin alt birimleriyle aynen kurgulanarak işletilebilmesi ile nakit
yönetimine uygun olup olmadığının anında denetlenebilmesi ve gerekse
borçlanmayı etkileyecek kararlar verebilen ilgili diğer devlet kuruluşlarıyla
koordinasyonun etkin bir şekilde gerçekleştirebilmesi açısından bütçe açıklarının
sürekli ve borç stokunun belli bir seviyenin üstünde olduğu ülkeler açısından daha
rasyonel olacaktır.
Türkiye’de borç yönetimi ve bunun altında risk analizi ve yönetimini
gerçekleştiren birimler; HM alt organizasyonunda bulunan Kamu Finansmanı Genel
Müdürlüğü (KFGM) ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü(DİGM)’dür. Her iki
müdürlük birlikte uluslararası standartlar göz önüne alındığında modern anlamda
borç yönetim ofisi denilen birimi oluşturmaktadır. Borç yönetim ofisi, daha önce de
belirtildiği gibi risk yönetim birimini kapsamaktadır. Ek’ te yer alan Hazine Borç
Risk Yönetim Biriminin tanıtılmasına yönelik açıklamalarda görüldüğü gibi,
Türkiye’de HM kapsamında modern anlamda bir borç yönetim ofisinin tüm
öğelerini içinde barındıran bir borç idaresinin olduğu görülmektedir (bkz. soru 1).
İdari yapılanmada, Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü dış borçlanmayla ilgili
işlemleri yürütürken, Kamu Finansman Genel Müdürlüğü borçlanma stratejilerinin
geliştirilmesi, borçlanmanın gerçekleştirilmesi ve geri ödenmesi süreç ve
işlemlerinin bütünüyle ilgili sorumlulukla aslen borç yönetim ofisinde ağırlığı
oluşturmaktadır. Türkiye’deki borç risk analizi ve yönetimi açısından
düşünüldüğünde, diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde gerek bağımlı gerekse
bağımsız borç yönetim ofisleri ile rahatlıkla aynı fonksiyonu görebilecek ve rekabete
girebilecek yapısıyla söz konusu ofis oluşumu oldukça başarılıdır.
Eren ÇAŞKURLU
100
Bunun yanı sıra Türkiye’de finansman gereği ve borç stokunun fazlalığı
düşünüldüğünde nakit yönetim kurumu olan Hazine’nin içinde yapılanması ofisin
avantajlarını artırmaktadır. Bunun rakamsal anlamda kanıtlarını da 1980 sonrası
gelişim ile borç yönetim ofisinin faaliyete geçtiği 2003 yılı sonrası gelişim
karşılaştırılarak görmek mümkündür. Çünkü bir yandan borç yönetiminin
gerçekleştirilmesi bir yandan da nakit yönetimi dengesinin gözetilmesi, borçlanmayı
etkileyecek risklerin analizi ve yönetimi açısından ofisin etkinliğini artırmaktadır.
Stok borç yükü, faiz dışı fazla, hazine finansman gereği, Kamu Kesimi Borçlanma
Gereği (KKBG) ve iç – dış borç servisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı ele
alınan dönemler itibariyle incelendiğinde aşağıdaki tabloyla karşılaşılmaktadır.
TABLO 3: Dönemler İtibariyle Borç Yönetim Anlayışının Çeşitli
Parametrelerdeki Etkisi
BY
FDF
HFG
KKBG
İDBS/TVG
1980 – 85
54,1
87,5
108,3
-59,1
107,4
1986 – 89
-10
320
283
46
14
1990 – 94
51,3
2100
2664
-16
69,1
1995 – 98
16,9
-40
7095
89
-0,6
1999 – 02
77,3
11
391
-18
331
2003 – 06
13,4
88
65,7
-133
-39,9
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not: BY: Borç yükü, FDF: IMF tanımlı Faiz dışı fazla (kamu kesimi), HFG: Hazine
finansman gereksinimi, İDBS: İç – Dış borç servis ödemeleridir. Rakamlar dönem ortalama
yüzdeleridir.
Rakamlar incelendiğinde, özellikle borç yönetim ofisi yapılanmasının
faaliyete geçtiği son periyotta borç yükü artış hızının 1986 – 89 dönemi hariç
yavaşladığı, borç servis ödemeleri ve KKBG’nin reel olarak düştüğü, diğer
parametrelerdeki gelişim birlikte ele alındığında faiz dışı fazlada istikrarlı bir artışın
olduğu ve hazine finansman gereği artış hızının önemli ölçüde azaldığı
görülmektedir. Bu durum, borç yönetiminde stratejik ölçütlerle bilinçli ve
profesyonel bir işleyişin işaretlerini vermektedir. Çünkü borç yönetim ofisinin
işleyiş esaslarının verildiği Ek’ teki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere borçlanma
işlemleri ve risk yönetimi stratejik ölçütlerin belirlenmesi ile gerçekleştirilirken aynı
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
101
zamanda varlık – yükümlülük yönteminin kullanılması, nakit dengesinin
gözetilmesindeki uyumu ifade etmektedir(bkz. soru 7).
Ekte yer alan açıklamalarda, risk analizine dayalı borç yönetimi konusunda
planlanan faaliyetlerin, hedef ve stratejilerinin belirlenmesi ile gerçekleştirilen
faaliyetlerin analizi anlamında borç yönetim ofislerinin sorumlu olduğu komite /
kurul yapılanmasının, Türkiye’de oluşturulan borç yönetim ofisi bağlamında da
olduğu görülmektedir (bkz. soru 1). En az ayda bir kez toplanan komite, Borç
Yönetim Komitesi adını almaktadır. Komitede borçlanmayla ilgili risk
parametrelerinin belirlenmesi ile söz konusu parametrelere ilişkin orta ve uzun
dönem hedef ve stratejiler, bunlara ilişkin revize işlemleri ve gerçekleştirilen
işlemlerle ilgili genel görüşmeler yapılmaktadır. Risk parametreleri komitede
belirlendikten sonra, borç yönetim ofisi yapılanmasında Kamu Finansman Genel
Müdürlüğü altında Risk Yönetim Birimi’nde geliştirilmektedir. Söz konusu komite,
borç yönetimi işlemlerinin ve dolayısıyla risk yönetiminin etkinliğinin sağlanması
açısından son derece fonksiyonel olmaktadır.
Türkiye’de modern anlamda yapılanan Borç Yönetim Ofisi, yukarıda
bahsedilen borçlanmayı etkileyen kurum ya da kurumlarla koordinasyonu sağlaması
açısından da rasyonel olarak kurgulanmıştır. Ek’ te yer aldığı gibi biri nakit yönetimi
ve finansman ihtiyacının karşılanması diğeri para istikrarının sağlanmasından
sorumlu ve borçlanmayı doğrudan etkileyen iki kuruluş olan Hazine ve Merkez
Bankası arasında borçlanma konusundaki koordinasyon, Merkez Bankası’nın 1211
sayılı Kanunun 22.maddesinde belirtilen Para Politikası Kurulu ile kurulmaktadır
(bkz. soru 1/b). Bu kurula Hazine Müsteşarı ve Borç Yönetim Ofisinin en yetkili
kişisi olan Kamu Finansman Genel Müdürü katılmaktadır. Kurulda, Hazine
yetkililerinin oy hakkı bulunmasa da gerçekleştirilen bilgilendirme ve koordinasyon
amaçlı faaliyetler, Merkez Bankasının politika belirlemelerinde Hazinenin
borçlanma maliyetlerini olumsuz yönde etkileyecek ve ek finansman riski
yaratabilecek durumların engellenmesi açısından önemlidir. Borçlanma maliyetlerini
en çok etkileyen ve belirleyen parametre olan reel faiz oranları ile ilgili açıklama ve
yıllar itibariyle gelişimi incelendiğinde koordinasyonun önemi daha da
anlaşılmaktadır.
TABLO 4: Dönemler İtibariyle Reel Faiz Oranındaki Gelişme
Reel Faiz
1980 – 85
1986 – 89
1990 – 94
1995 – 98
1999 – 02
2003 – 06
-1,03
2,55
11,2
31
15,5
14,6
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not: Rakamlar dönem ortalamalarıdır.
102
Eren ÇAŞKURLU
Tabloda reel faiz oranlarının ele alınan dönemler itibariyle ortalama yüzde
değerleri görülmektedir. Başlangıç döneminden 1995 – 98 dönemindeki en yüksek
değerine kadar artış eğilimi gösteren reel faiz oranı son iki dönemde düşüşe
geçmiştir. Reel faizin enflasyon seviyesi ve borçlanma senetlerinin nominal faizleri
tarafından belirlendiği düşünüldüğünde Hazine ve Merkez Bankası arasındaki
koordinasyonun borç risk analizinde önde gelen faktörlerden biri olan faiz riskinin
giderilmesindeki önemi ortaya çıkmaktadır.
ii) Borç yönetiminde risk analizinin etkin bir şekilde yapılabilmesi, borç
yönetim biriminin söz konusu analizde girdileri oluşturan çeşitli parametrelerle ilgili
bir takım düzenlemeler gerçekleştirmesini gerektirmektedir. Bunun için borç
portföyünde yer alan yükümlülüklerin kaynağı, borçlanma araçları, satış teknikleri
ve borçlanma araçlarının hangi piyasalarda işlem gördüğü önemlidir.
— Borç yükümlülüklerinin kaynağı iç ve dış kaynaklar olarak ikiye
ayrılmaktadır. Söz konusu ayrımın risk analizine etkisi farklı yönlerde ortaya
çıkabilmektedir. Ülkeler açısından yaygın olarak kullanılan iç borçlanmalarda faiz
oranı iniş ve çıkışlarının söz konusu finansman yöntemini olumlu ya da olumsuz
etkilediği görülmektedir.
Bunun yanında iç kaynaklı borç olsa da örneğin dövize endeksli iç borçlanma
araçlarında kur oynaklığı da iç borçlanma açısından kur riski yaratacaktır (iç
borçlanmada dövize endeksli araçlar kullanmanın borçlanma vadesini uzatmanın
etkin bir yolu olduğu ancak devletin borcunu yerine getirme ve borçlanma
maliyetini azaltma fonksiyonları açısından ne kadar olumsuzluğa neden olduğu ile
ilgili açıklamalar için bkz. Sak, 1996: 53). Enflasyon öyküsü olan ülkelerde iç
borçlanmanın ağırlıklı olarak kullanılması ise fiyatlar genel düzeyi üzerinde
yaratacağı olumsuz etkiden dolayı enflasyonist süreci ve beklentileri artıracaktır (iç
borçlanmayla finansmanın fiyatlar genel düzeyi üzerindeki olumsuz etkileri ve
yapılan deneye dayalı çalışmaların literatür taraması ve sonuçları için bkz. Taşkın,
2004: 66 – 69). Dış borçlanmayla finansmanda ödemenin borçlanmada kullanılan
yabancı para cinsinden yapılacak olması, döviz ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.
Döviz getirileri yeterli olmayan bir ülke açısından, itfa zamanında katlanılacak üç
maliyet vardır. Bunlar; iç borçlanmanın artışı, para basılıyorsa bundan
kaynaklanacak enflasyon ya da yeni dış borçlanmaya gidilmesinden kaynaklanan
daha yüksek dış borç faiz maliyetidir.
Türkiye açısından borçlanmanın kaynaklarının yol açtığı risk durumunun
değerlendirilmesinde iç ve dış borçlanma ve stok gelişimi, iç borçlanmada döviz
kompozisyonu ile döviz rezervlerindeki gelişim kullanılabilir.
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
103
TABLO 5: Dönemler İtibariyle İç – Dış Borç Stok / Kullanım Gelişimi
1980 – 85
1986 – 89
1990 – 94
1995 – 98
1999 – 02
2003 – 06
IBK
13,6
17,6
23,6
23,5
56,1
35,8
IBS
18,3
21,2
30
26,6
45,5
54,4
DBK
0,8
1,3
1,5
1,3
5,3
2,8
DBS
34,2
44,8
39,4
55,5
6,6
57,6
DR
1,97
26,8
13,8
11,0
7,1
11,9
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not: IBK: İç borç kullanım, IBS: İç borç stok, DBK: Dış borç kullanım, DBS: Dış
borç stok, DR: Döviz rezervidir. Rakamlar ele alınan dönem ortalama yüzde rakamlarıdır.
Tablodaki gelişime göre ele alınan yıllar itibariyle, Türkiye’de iç borç
kullanımının dış borca göre önemli ölçüde fazla olduğu buna karşılık stok
rakamlarında dış borç stokunun 1999 – 02 dönemi haricinde daha yüksek olduğu
görülmektedir. Burada dış borç kullanımının daha düşük olmasına karşı kaynak
özelliği bağlamında ödemenin döviz cinsinden yapılacak olması stok rakamlarını
artırmıştır. 1999 – 02 döneminde düşen dış borç stoku aynı dönem %138 artan iç
borç kullanımı ile ve düşen döviz rezervi rakamı ile değerlendirildiğinde, artan
maliyeti göstermektedir. Son dönemde, iç ve dış borç kullanım miktarının
azaltılması çabalarının olduğu ancak stok rakamlarındaki artışın devam ettiği
görülmektedir. Bu durum, borçlanmada vadenin kısalması faiz oranlarının artması
tehlikesini devam ettirmektedir.
Türkiye’de iç borçlanma kaynağı itibariyle yukarıda bahsedilen döviz cinsi iç
borçlanmadaki durum, yeni yasal düzenleme ile beraber geçilen dönem sonrasında
verilere yansıtılmıştır.
TABLO 6: İç Borç Döviz Kompozisyonundaki Gelişim
2003 – 2006
İç borç döviz
kompozisyonu
TL cinsi
12,2
Döviz cinsi
-8,3
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not: Veriler ele alınan dönem itibariyle dönemin başından sonuna % değişim
rakamlarıdır.
104
Eren ÇAŞKURLU
Tabloda görüldüğü gibi ele alınan ve borç yönetiminde risk analizinin
yapılmaya başlandığı dönemde kur riskine karşı iç borçlanmada döviz cinsi
senetlerin payı azaltılmış, TL cinsi senetlerin payı artırılmıştır.
— Borçlanmada kullanılan araçların ülke makro ekonomik yapısına ve
varsa ülke istikrar programlarına göre seçilmesi gerekmektedir. Burada örneğin;
beklenenden daha düşük vergi geliri ve beklenenden daha yüksek enflasyonu anlatan
arz şokları beklentisinde, portföyde uzun vadeli ve sabit oranlı geleneksel borçlara
yer verilmesi gerekirken, tersi yani talep şoklarında ise yüksek getirinin önlenmesi
için kısa dönem ve endeksli araçların kullanılması rasyonel olacaktır. Bunun yanı
sıra borç portföyünün aktif yönetilmesinde etkinliğin sağlanması, modern borç
yönetim tekniklerinde kullanılan türev araçlarının da kullanımını gerektirmektedir.
Ancak bu araçların kullanımının getirdiği yoğun kredi riskinin de dikkatle göz
önüne alınması gerekmektedir. Doğru yerde, doğru araç seçimiyle ve iyi hesaplanıp
kullanılan türev araçlar borçlanmadaki riskleri dağıtarak iyi yönetimini
sağlayabilecektir.
Türkiye’de
borç
yönetiminde
kullanılan
araçlar
bağlamında
değerlendirildiğinde Ek’teki açıklamalar yol gösterici olmaktadır (bkz. soru 5).
Özellikle son gelinen noktada, yüksek hacimli ve sık başvurulan uzun dönemli
borçlanmaların yanında yine yüksek hacimli ancak orta sıklıkta başvurulan kısa
dönemli borçlanmaların olduğu görülmektedir. Bu durum enflasyonu düşürme
taahhüdü içinde olan devlet politikalarının uzantısı olarak yorumlanabilir. Ancak
uzun dönem borçlanmalarda faiz oranlarındaki gelişme dikkate alınması gereken bir
parametredir. Daha önce bahsedilen reel faizlerdeki yükseklik, sık başvurulan uzun
dönemli borçlanmalarda maliyet dezavantajı yaratarak borçlanma gereğini ya da
stok rakamlarını artırabilecektir ki özellikle iç borç stoklarındaki artış eğilimi daha
önce verilmiştir. Yabancı para cinsinden borçlanma düşük hacimli ve sık
başvurulmayan bir yöntemken, endeksli kâğıt ihracı ise yine düşük hacimli fakat sık
başvurulan bir yöntemdir. Bunların yanı sıra borçlanma araçları bağlamında gerek
kullanım gerekse stok faiz ve vade kompozisyonlarını da değerlendirmek risk analizi
açısından önemlidir.
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
105
TABLO 7: İç – Dış Borç Faiz Kompozisyon ve Vade Gelişimi
IBFK
S
D
IBSFK
S
D
DBSFK
S
D
1980
– 85
2003
– 06 79,3 20,6 47,1 52,8 36,5 63,4 1986
– 89
1990
– 94
1995
– 98
1999
– 02
2003
– 06
IBV
K
U
DBV
K
U
IBSV
K
U
49,7 50,2 14,4 85,5 18,4 81,5
53,5 46,4 16,1 83,8 16,3 83,6
77,4 22,5
20
79,9 45,3 54,6
65,7 34,2 21,1 78,8 50,3 49,6
31,5 68,4
29
71
18
20
81,9 18,8 81,1
80
9
91
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not: İBFK: İç borç faiz kompozisyonu, İBSFK: İç borç stok faiz kompozisyonu,
DBSFK: Dış borç stok faiz kompozisyonu, İBV: İç borç vade, DBV: Dış borç vade, İBSV: İç
borç stok vade, S: Sabit, D: Değişken, K: Kısa, U: Uzun. Tablonun ilk bölümü yani faiz
kompozisyonları 2003 yılından itibaren veri olarak derlendiğinden sadece 2003 – 06 dönemi
için alınmıştır. Tüm değerler ele alınan dönem toplamı içinde yüzde payları vermektedir.
Tabloda görüldüğü gibi borçlanma araçlarının genelinde faiz
kompozisyonunda veri olarak elde edilebilen 2003 – 06 döneminde gerçekleştirilen
iç borçlanmalarda sabit faiz oranlı araçların ağırlıkta olduğu görülmektedir. Bu
durum, istikrar önlemlerini sürdüren Türkiye’de, borç yönetiminin, değişken
faizlerin yol açtığı faiz riskinden kaçınmak için izlediği politika tercihini
göstermektedir. Ancak iç ve dış borç stok faiz kompozisyonlarına bakıldığında,
değişken faiz oranlı araçların ağırlığı dikkat çekicidir. Bu durum, özellikle reel
faizlerin pozitif gerçekleştiği Türkiye’de stok değişkenin faiz riskine açıklığını
ortaya koymaktadır. Stokun, aktif yönetimle sabit faiz oranı ağırlıklı bir yapıya
çekilmesi yerinde olacaktır.
Borçlanma araçlarının vade yapılarını 1980 yılı itibariyle incelemek
mümkündür. İç ve dış borçlanmada vade yapılarına bakıldığında iç borçlanmada
ağırlık başlangıçta kısa vadedeyken, son dönemlerde uzun vadeye taşınmıştır. Bu
durum, borcun çevrilmesini kolaylaştırıcı ve istikrar sağlayıcı olması bakımından
olumludur. Bunun yanında borçlanma politikalarında piyasaya verilen güvenin
işareti olmaktadır. Dış borçlanmada vade yapısı ise başlangıçta daha uzun
vadeliyken son dönemde vade başlangıç değerine göre kısalmıştır. Kısa vadeli dış
Eren ÇAŞKURLU
106
borçlanmalar ise başlangıç değerine göre çoğalmıştır. Dış borçlanmada vade
değerlendirmesinde borçlanılan miktarın toplamının vadesine değil, ödemelerin
süreyle ağırlıklandırılması dikkate alınmalıdır. İç borç stokunda ise vade, genel
olarak uzun vadelidir. Bu durum stokun döndürülmesinde kolaylık sağlamakta ise
de, uzun dönemde makroekonomik dengelerdeki belirsizlik risk yaratmaktadır.
Özellikle son dönem için iç borç stoku faiz kompozisyonundaki değişken oranlılıkla
birlikte değerlendirildiğinde faiz oranı riskinin de tehdit edici olduğu yorumu
yapılabilir.
Bunların yanı sıra iç ve dış borçlanma açısından risk analizinde dikkate
alınması gereken özellikle son dönemde verisel olarak derlenmeye başlayan iç ve dış
borç stok süre, vadeye kalan süre ve iç borç çevirme oranlarındaki gelişmeler
incelenmelidir.
TABLO 8: İç – Dış Borç Stok Süre ve Vadeye Kalan Süre Değişimi ile İç
Borç Çevirme Oranı
2003 – 2006 (Kasım)
Stok vadeye kalan süre*
İç borç (ay)
25,1 – 24,4 (23,4)
Dış borç (yıl)
5,4 – 7,1 (6,6)
İç borç (ay)
6,0 – 8,7 (7,2)
Dış borç (yıl)
3,4 – 5,16 (4,2)
Stok süre*
İç borç çevirme oranı**
97,6 – 76,3 (-21,8)
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not:*:Verilerden aralık şeklinde verilenler başlangıç ve son yıl rakamlarını, parantez
içi veriler ise dönem ortalamasını göstermektedir. **: Aralık şeklinde verilen rakamlar
başlangıç ve son yıl rakamları olup, parantez içi rakam dönem sonundaki % değişmeyi
vermektedir.
Tablodaki veriler incelendiğinde iç borç stokunun vadeye kalan süresi
kısalırken, dış borçlanmada artmıştır. Vadeye kalan sürenin iç borçlanmada
kısalması borç döndürülmesi probleminin yaklaştığının işaretlerini vermektedir. Dış
borçlanmada aynı durum biraz daha rahatlatıcı gözükmekte ise de ödemelerin
ağırlıklandırılmasına göre yorum yapılmalıdır. Stok süreleri hem iç borçlanmada
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
107
hem de dış borçlanmada ele alınan dönem itibariyle artmıştır. İç borç çevirme oranı
rakamına bakıldığında dönem sonunda %20’yi aşan bir oranda azaldığı
görülmektedir. Söz konusu durum makroekonomik değişkenlerden bazılarında
iyileşmeyi yansıtırken, aynı zamanda risk analizine dayalı borç yönetiminin de
bunda etkisi bulunmaktadır. İç borç çevirme oranının azalması borç yönetiminde
karşı karşıya kalınan çeşitli risklerin yaratacağı muhtemel tehlikelerden de
korunmayı kolaylaştırmaktadır. Ayrıca stok büyümesinin de önüne geçilmesi
anlamında olumludur.
Borçlanma araçlarının seçimi ve yönetimi çerçevesinde borç portföyünün
yönetimi geleneksel faiz – vade seçimi yanında modern teknikleri de gerektirebilir.
Özellikle borçlanma işlemlerinin çok çeşitliliği ve çok sayıda faktörden etkilenmesi
bunu gerektirebilir. Türkiye’de borç yönetimi ile ilgili Ek’ teki açıklamalara
bakıldığında, modern borç yönetim teknikleri olan türev araçların kullanımının
olmadığı görülmektedir (bkz. soru 6). Bu anlamda, sadece türev araç olmasa da
değişim ihalelerinin yapıldığı görülmektedir(bkz. soru 5). Borçlanma senetleri ihracı
sonrası da söz konusu nedenden dolayı sınırlı bir portföy yönetimi vardır (bkz. soru
8). Borç kullanım ve stok büyüklüğüne bakıldığında, Türkiye’de borç yönetiminin
daha aktif hale getirilmesi gerekmektedir. Özellikle varlık ve yükümlülük esasının
benimsendiği borç yönetim anlayışında, risk analizinin doğru bir şekilde
yapılabilmesi ve yapılan analiz sonuçlarının doğru uygulanabilmesi için aktif borç
portföy yönetimine ağırlık verilmesi, burada da modern borç yönetim tekniklerinin
kullanılması gerekmektedir. Söz konusu tekniklerin kullanımı faiz ve kur riskleri ile
mücadeleyi kolaylaştırabilecektir. Ancak söz konusu teknikler bunların etkin
uygulanabileceği piyasaların organize edilmesini de gerektirecektir.
— Borçlanma araçlarına yönelik piyasalardaki gelişmeler de risk açısından
çok önemlidir. Özellikle borçlanmanın yaygın kullanıldığı ülkelerde, gerekli
finansmanın sağlanması için piyasa organizasyonu çok önemlidir. Borçlanma
araçlarının ilk olarak çıkarıldığı birincil piyasalar ile geniş yatırımcı kitlesine ulaştığı
ikincil piyasalar içsel özelliklerine göre düzenlenmelidir. İyi işleyen borçlanma
piyasaları, borçlanmada piyasa, likidite, döndürme, yerine getirme, kredi riskleri gibi
risklerden kaçınmayı sağlayabilecektir.
Birincil piyasaların organizasyonunda ve etkinliğinin sağlanmasında en
yaygın ve rasyonel düzenleme piyasa yapıcılığı sistemidir. Piyasa yapıcılığı sistemi
dışında birincil piyasada, borçlanmanın stratejik ve temel hedeflerinin düzenli olarak
yayınlanması ve şeffaflığın oluşturulması söz konusu piyasanın etkin işlemesi
açısından önemlidir. Devlet borç senetlerinin nihai yatırımcıya ulaştığı ikincil
piyasaların da şeffaflığı önemlidir, çünkü aksi durumda birincil piyasayı olumsuz
etkileyecektir. İkincil piyasaların, borç risk yönetimi açısından iki önemli
Eren ÇAŞKURLU
108
fonksiyonu bulunmaktadır. Birincisi, söz konusu piyasaların etkin organizasyonla
borç yöneticilerine gerekli likiditeyi sağlamalarıdır. İkincisi ise borçlanma
ihalelerinde gösterge faiz belirlenmesi açısından ikincil piyasaların üstlendiği roldür.
İkincil piyasaların etkin organizasyonunda piyasa yapıcıları daha önce bahsedildiği
gibi önemli rol oynamaktadır. Bunun dışında piyasanın yeterli derinliğinin
sağlanması gerekmektedir. Burada işlemci sayısının artırılması ve bu piyasalardaki
yatırım araçlarının daha çok işlemin gerçekleştirilmesini sağlayacak şekilde
ekonomideki kullanım yaygınlığının sağlanması önemlidir. İkincil piyasanın düzgün
işlemesi ve derinliğinin sağlanması oluşacak faiz oranlarının etkinliğine bağlı olarak
borçlanmada faiz oranı riskine karşı etkili olacaktır.
Borçlanma araçlarına yönelik piyasalar çerçevesinde, Türkiye’de söz konusu
araçların işlem gördüğü piyasaların derinliğinin ölçülmesinde ülke toplam mali
varlıkları ve M2Y para arzının GSMH içindeki payları şeklindeki iki ölçüt
değerlendirilebilecektir.
TABLO 9: Dönemler İtibariyle Finansal Derinlikteki Gelişim
Toplam Mal. Var. / GSMH
M2Y / GSMH
1980 – 85
31,2
23,5
1986 – 89
32,5
22,2
1990 – 94
35,7
26,1
1995 – 98
47,7
35,1
1999 – 02
67,1
51,4
2003 – 06
49,7
48,3
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not: Veriler ele alınan dönem ortalama yüzde rakamlardır.
Tabloda borçlanma araçları için piyasa derinliği ölçütlerine bakıldığında, son
döneme kadar düzenli artan derinliğin son dönemde azaldığı görülmektedir.
Özellikle borç döndürme ve likidite risklerinin önüne geçilebilmesi çerçevesinde söz
konusu aksaklığın giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca modern borç yönetim
tekniklerinde kullanılan araçların işlem göreceği piyasaların da oluşturulması
gerekmektedir.
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
109
— Borçlanma araçlarının satış tekniklerine bakıldığında ise en yaygın
yöntemlerin piyasa yapıcılığı sistemi, ihale yöntemi ve yeni gelişen elektronik ihale
sistemi olduğu görülmektedir.
Piyasa yapıcılığı sisteminde çeşitli ölçütlere göre seçilen belli sayıdaki
bankaya borçlanma senetlerinin belli kotasyonla ayrılan miktarlarının ilk alıcısı
olma hakkı verilmektedir. Bankanın da borçlanma ihraçlarında kendisine belirlenen
kotasyonda borçlanma senedini satın alma ve bunları eğer düzenlenmişse belli
kotasyonla ikincil piyasaya satma yükümlülüğü bulunmaktadır. Piyasa yapıcılığı
sisteminin; bireysel ve kurumsal yatırımcıya ulaşma derecesini artırma, borç
yöneticilerine piyasa ile ilgili bilgi sağlama, piyasadaki rekabetin artması için
yabancı aracıları sisteme sokma imkânı verme, ikincil piyasada çift taraflı kotasyon
imkânı sağlama ve bireysel ve finansal sektör talebini tahmin etme olanağı sağlama
gibi avantajları bulunmaktadır. Bunun yanında sığ piyasalarda fiyatların aşağı
çekilmesini sağlayıcı talep karteli oluşturabilme ve piyasa yapıcılarına tanınan
ayrıcalıkların açık ve net bir şekilde ortaya konamamasından kaynaklanan
olumsuzluklar gibi dezavantajları bulunmaktadır (Aydın, 2005: 39 – 41). Ancak
Türkiye’de borç yönetiminde piyasa yapıcılığına dair düzenlemede sistemin
dezavantajlarının giderilmesi çerçevesinde çeşitli yasal önlem alınmıştır. Piyasa
yapıcılığı anlaşması, anlaşmanın yapıldığı bankaların yukarıda sayılan durumları
gerçekleştirmelerini engelleyici hükümler taşımaktadır. Anlaşma hükümlerine aykırı
hareket eden bankaların piyasa yapıcılığı unvanlarını kaybetmeleri ve hatta bir daha
piyasa yapıcı olamamalarına kadar yaptırımlar bulunmaktadır.
Piyasa yapıcılığı sisteminin borç yönetiminde risk analizi açısından sahip
olduğu avantajlara bakıldığında öncelikle bu sistemle finansal risk, likidite riski ve
gerçekleştirme riskinin önüne geçildiği görülmektedir. Buna karşılık, söz konusu
sistemde ayrıcalık ve yükümlülüklerin borç yönetimi tarafından borçlanmada riskler
açısından dikkatle belirlenip çerçevesinin ilgili yasal düzenlemede çizilmesi
gerekmektedir. Ayrıca özellikle faiz oranlarının belirlendiği ve borçlanma
politikalarını etkileyen para politikası uygulamalarını gerçekleştiren birim olan
Merkez Bankasının piyasa yapıcılığı sistemindeki faaliyetlerden haberdar edilmesi
ve piyasa yapıcılığı görevini üstlenen bankalarla politika uyumunu gerçekleştirmesi
gerekmektedir (Piyasa yapıcılığı sistemi ve Merkez Bankası politikaları uyumu ile
ilgili bilgiler için bkz. Aydın, 2005: 42 – 44). Aksi takdirde sistem etkin işlemeyecek
ve borç yönetimi risklere maruz kalabilecektir. Türkiye’de piyasa yapıcılığı ile ilgili
performans aşağıdaki tabloda görülebilmektedir.
Eren ÇAŞKURLU
110
TABLO 10: 2002 – 2006 Yılları İtibariyle Piyasa Yapıcılığı Alım
Performansındaki Gelişim
PYAP (%)
2002
2003
2004
2005
2006
62
86
89
90
94
KAYNAK: Kamu Finansmanı İstatistikleri, http://www.hazine.gov.tr, Erişim tarihi:
04.12.2008.
Not: PYAP: Piyasa yapıcılığı alım performansı
Tabloda görüldüğü gibi Türkiye’de piyasa yapıcılığı sisteminin ağırlığı
artırılmıştır. Söz konusu durum likidite ve gerçekleştirme riskinin önemli ölçüde
engellenmesini sağlamaktadır.
İhale sisteminde borç yönetimi ve yatırımcılar arasında teklifler üzerinden
borç senetleri satışı söz konusudur. Genel olarak istikrarsız piyasa şartlarında
kullanılan yöntemde, ihalenin uygulama şartları dışında alıcı ve satıcı arasında
çeşitli esnekliklere sahip olan sistemin etkin işlemesini sağlamak ve risk yönetimi
açısından olumsuzluk yaratmasını engellemek için çeşitli önlemlerin alınması
gerekmektedir. İhale sisteminde risk analizi çerçevesinde sorun yaratabilecek en
önemli konulardan biri, ihalede ihraç edilen devlet borçlanma senetlerinin fiyatları
ve faiz oranlarının borç yönetiminin istemi ve beklentisi dışında olumsuz
koşullardan etkilenmesidir. Söz konusu durum, Hazine kâğıtlarının fiyatlarını
etkileyen çeşitli konularda, örneğin Merkez Bankasının para arzı ile ilgili duyuruları
gibi, yapılan açıklamaların hemen öncesinde gerçekleştirilen ihalelerin borçlanma
maliyetlerini artırması durumunda söz konusu olabilmekte, çünkü hassas ekonomik
haberler öncesinde yatırımcılar kâğıtlara karşı pozisyon almakta kendilerini rahatsız
hissetmektedir (Devlet kâğıtlarının fiyatlarını, faiz oranlarını ve satış miktarlarını
olumsuz etkileyen ekonomik haberlerin varlığı ve bu haberlerden önce Hazinenin
ihaleye çıkmaması gerektiği konusunda bkz. Rossi, 1998: 5 – 6). Dolayısıyla ihaleyi
daha maliyetli bir hale getirecek ve bunun sonucunda ya Hazinenin ihtiyaç duyduğu
finansmanı daha maliyetli elde etmesine ya da uç durumda hiç elde edememesine
yol açan ve likidite riski olarak adlandırılan söz konusu durumlardan kaçınılması
gerekmektedir.
Son dönemde gelişen teknoloji ve söz konusu teknolojinin kamu
finansmanında da kullanılmasıyla yaygınlaşma yolunda olan satış yöntemlerinden
biri de elektronik ihraç yöntemidir. Elektronik ihraç; etkinlik, şeffaflık, hız ve
güvenirlik sağlamaktadır. Ayrıca yatırımcı çeşitlenmesinin sağlanmasına olanak
tanımaktadır. Bunlara karşın yerine getirme riski taşıması dezavantajını
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
111
oluşturmaktadır. Günümüzde zamanın değeri, bu tip finansman yöntemlerinin
yaygınlaşmasını gerekli kılmaktadır. Aracı maliyetlerini de ortadan kaldıran bu gibi
yöntemlerin iyi tasarlanması ve elektronik ortamların tehlikeli yanlarının ortadan
kaldırılması zorunludur.
iii) Borç yönetiminde risk analizi kullanılırken idari yapılanma içinde hangi
risklerin dikkate alınacağı ve bunların öncelikleri de önemli bir unsurdur. Dikkate
alınacak riskler, ülke makroekonomik yapı ve gelişimi ile yakından ilgilidir. Risk
çeşitlerinin belirlenmesi gerek risk analizinde kullanılacak yöntemlerin
oluşturulması, gerekse risklere karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi açısından son
derece önemlidir. Ekonomide tarihsel gelişim sürecinde yaşanan dönüşüme bağlı
olarak, gerek ülkeler içinde gerekse ülkeler arasında para ve para benzeri araçlarla
ilgili işlemlerin gelişen finansal piyasalarda yapılmaya başlanması, hacmi artan
devlet borçlanmasının da bu piyasalarda yapılmasını beraberinde getirmiştir. Devlet
borçlanmasının finansal piyasalarda yapılması ve borç yönetim birimlerinin bu
yönde organize olmaları borçlanmanın, finansal işlemlerde ortaya çıkan risklere
maruz kalmasını beraberinde getirmiştir. Bu anlamda hâkim risk çeşitleri piyasa
riski – faiz oranı ve kur, döndürme riski, likidite riski, işlemsel risk ve kredi riski
şeklinde sıralanabilmektedir.
Ek’ teki açıklamalar çerçevesinde Borç Yönetim Ofisince ilk sırada dikkate
alınan riskler; borç portföyünde kısa vadeli borçlanma araçlarının ağırlıkta olması ve
borç stokunun yüksek olmasından dolayı likidite ve borç döndürme riskidir (bkz.
Soru 9). İkinci sırada faiz oranı ve kur riskinin oluşturduğu piyasa riski
bulunmaktadır. Üçüncü sırada kredi riski ve son sırada da işlem riski (operasyonel
risk) vardır. Söz konusu riskler, borçlanmayı oldukça fazla açıdan etkileyen
risklerdir. Ancak bu riskler piyasa riskleri dışında borçlanma gerçekleştirildikten
sonra yani sonuç niteliği taşıyan risklerdir. Risk analizine dayalı borçlanmada,
borçlanmanın sonucundan çok nedenlerini etkileyebilecek risklerin dikkate alınması
başlangıç aşamasında daha rasyonel olabilecektir. Bu anlamda makroekonomik
aksaklıklara daha duyarlı ve risklerin borçlanmaya daha çok etki etmesine neden
olan bütçe riskleri, politik riskler, tahmin riskleri ve kendi kendine oluşma riski gibi
risk çeşitlerinin borç yönetiminde risk analizinde öncelikli sıralara alınması
gerekmektedir.
iv) İdari yapılanma ve süreç bağlamında borçlanmada risk faktörlerinin
zararlı etkiler yaratmasını dolaylı yoldan etkileyebilecek bir aksaklığın Hazine ve
Merkez Bankası arasında ortaya çıktığı görülmektedir. Söz konusu aksaklık; 4749
sayılı Kanun’un nakit yönetimini düzenleyen 12.maddesi 3.fıkrasında nakit yönetimi
için Merkez Bankası bünyesinde bulunan Hazine hesabındaki fazlalıkların
nemalandırılması ve yine 4749 sayılı Kanun’un risk hesabını düzenleyen 13.madde
Eren ÇAŞKURLU
112
son fıkrasında söz konusu hesaptaki meblağların nemalandırılması konusundaki
hükümlere karşı 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nda
bankanın yapamayacağı işlemler başlığı altında 56.maddede zımni olarak buna izin
verilmemesidir. Bu önemli bir çelişki yaratmaktadır. Ek’ te Hazine lehine
gerçekleşen meblağların mevduat olarak Merkez Bankasında ilgili hesapta tutulduğu
ancak herhangi bir nemalanmanın olmadığı belirtilmektedir. Oysa söz konusu
meblağların değerlendirilmesinin, Hazine finansman ihtiyacının azaltılması
anlamında fonksiyon göreceği ve açığın ek borçlanmayla kapatılması gereğini
ortadan kaldıracağı düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
ATEŞ, Gürkan (2002), Borç Yönetim Ofisi ve Türkiye Uygulaması Üzerine Bir
Çalışma, T.C. Başbakanlık HM Ekonomik Araştırmaları Genel Müdürlüğü,
HM Matbaası, Ankara.
AYDIN, Ayşe Berfu (2005), “Piyasa Yapıcılığı Sistemi, Seçilmiş Ülke Örnekleri ve
Türkiye Uygulaması”, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Piyasalar
Genel Müdürlüğü, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, http://www.tcmb/kutuphane/
TURKCE/tezler/ayseberfuaydin.pdf (Erişim Tarihi: 12.11.2006).
BÜLBÜL, Duran (2006), Yerel Yönetimler Maliyesi, Gazi Kitabevi, Ankara.
CASSARD, Marcel, LANDAU, David Folkerts (2000), “Management of Sovereign
Assets and Liabilities”, in Sovereign Assets and Liabilities Management,
(ed. Marcel CASSARD, David Folkerts-LANDAU). IMF. Washington
D.C., pp. 8 – 67.
PIGA, Gustavo (2000), “Public Debt Management in The European Monetary
Union”, DG2 of The European Commission: Monetary Policy in Stage III:
Implications of Different Debt Structures Across Member States, CEPR
Policy Papers, 3, http://www.cepr.org/pubs/PolicyPap ers/PP.asp (Erişim
tarihi: 19.01.2004), 1 – 40.
ROSSI, Marco (1998), “Economic Announcements and the Timing of Public Debt
Auctions”, IMF Working Paper, 44, http://www.imf.org/external/pubs/ft/
wp/wp 9844.pdf (Erişim Tarihi: 05.12.2006).
SAK, Güven (1996), “Kaynak Problemi Dövizle Borçlanma”, Finans Dünyası
Dergisi, 48 – 53.
SARI, Müslim (2004), “Dış Borç Yönetimi ve Türkiye Uygulamaları”, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Uzmanlık
Yeterlilik
Tezi,
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
113
http://www.tcmb.gov.tr/kutuphane/TURKCE/tezler/muslimsari.pdf (Erişim
tarihi: 02.09.2006).
TAŞKIN, Aydın (2004), “İç Borçlanmanın Fiyatlar Genel Düzeyi Üzerindeki
Etkisi”, T.C. Merkez Bankası Emisyon Genel Müdürlüğü, Uzmanlık
Yeterlilik Tezi, http://www.tcmb/kutuphane/TURKCE/tezler/aydintaskin.pdf
(Erişim tarihi: 12.11.2006).
Eren ÇAŞKURLU
114
EK: HAZİNE BORÇ RİSK YÖNETİM BİRİMİ TANIMLAMA
ÇALIŞMASI
Türkiye’de borç yönetiminin gerçekleştirildiği özellikle de borçlanmada risk
analizinin yapıldığı borç yönetim ofisi yapılanması çeşitli sorular çerçevesinde
tanımlanmaya çalışılmıştır. Söz konusu sorular temelini OECD Debt Management
Working Party tarafından 2002 yılında 22 ülkeye yaptırılan bir anket çalışmasından
almış ancak soru formatı Türkiye’deki yapılanma göz önüne alınarak tarafımızca
değiştirilmiştir (Advance Risk Management in Public Debt: Debt Management
Office Surveys 2002). Sorular cevaplanması için HM kapsamında borç yönetim ofisi
organizasyonunda en yetkili ve soruların tümüne cevap verebilecek bir kişi olan HM
Kamu Finansman Genel Müdürü Sn. M. Coşkun CANGÖZ’e 08.11.2006 tarihinde
yöneltilmiş ve Sn. CANGÖZ’ün sorulara karşılık verdiği cevaplar yazıya
geçirilmiştir. Sorulan sorular ve verilen cevaplar sırasıyla düzenlenmiş ve aşağıdaki
şeklini almıştır.
HAZİNE
ÇALIŞMASI
BORÇ
RİSK
YÖNETİM
BİRİMİ
TANIMLAMA
SORU 1. Bağımsız bir Borç Yönetim Ofisi oluşturulması çalışmaları
bulunmakta mıdır? Mevcut yapılanmada Borç Yönetim Ofisi uluslararası
standartlarda bir borç yönetim ofisi midir? Mevcut yapılanmada borç risk yönetimi
idari organizasyonu nasıl oluşturulmuştur? Borç ve risk yönetiminde yürütme
fonksiyonunu gerçekleştiren kuruluşların oluşturdukları bir kurul, komisyon ya da
komite bulunmakta mıdır? Eğer bulunuyorsa,
a) Kurul, komisyonun ya da komitenin yapısı, işleyişi ve fonksiyonları
nelerdir?
b) Kurul, komisyonun ya da komite ne sıklıkla toplamaktadır?
c) Merkez Bankası ile Müsteşarlık borç yönetimi arasında koordinasyon nasıl
sağlanmaktadır? Eğer koordinasyon varsa ve bir oluşum çerçevesinde
düzenleniyorsa bunda Hazine’nin fonksiyonu nedir?
YANIT:
Bağımsız bir borç yönetim ofisi oluşturulması çalışması bulunmamaktadır.
Zaten bu düşünülse dahi yasa değişikliği ile gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Mevcut yapılanmada Türkiye’de borç yönetimini yürütme fonksiyonu çerçevesinde
gerçekleştiren HM bünyesindeki birim, uluslararası standartlara göre iyi yapılanmış
ve iyi işleyen bir borç yönetim ofisidir.
Genel itibariyle bakıldığı zaman uluslararası standartlarda bir borç yönetim
ofisinin ön, orta ve arka ofis denilen yapılanmaları içermesi gerekmektedir.
Türkiye’de ise Hazine bünyesinde ilk bakışta bu ayrımın varlığı dikkat çekmese de
dikkatle incelendiğinde Hazine borç idaresinin söz konusu ayrımı oluşturan
yapılanmaların hepsini içerdiği görülmektedir. Borç yönetiminden sorumlu birimler
HM’nda Kamu Finansman Genel Müdürlüğü ile Dış Ekonomik İlişkiler Genel
Müdürlüğü olarak organize olmuştur. Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü dış
borçlanmayla ilgili işlemleri yürütmekle sorumludur. Kamu Finansman Genel
Müdürlüğü ise borçlanma stratejilerinin geliştirilmesinden borçlanmanın
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
115
gerçekleştirilmesine ve geri ödenmesine kadar olan tüm süreç ve işlemler
bütününden sorumludur.
HM içinde Borç Yönetim Komitesi (BYK) adında borç yönetiminden
sorumlu birimlerin oluşturduğu bir komite bulunmaktadır.
a) BYK’ da Toplantının gündemine göre başkanlık da değişmektedir.
Gündem risk parametrelerinin belirlenmesi, söz konusu parametrelere ait orta ve
uzun vadeli hedeflerin ve stratejilerin belirlenmesi ile bunların revize edilmesi ise
Bakan’ın başkanlığında yapılan toplantıya Hazine Müsteşarı, Müsteşar Yardımcıları,
Kamu Finansmanı Genel Müdürü, Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürü, Ekonomik
Araştırmalar Genel Müdürü katılmaktadır. Bunun dışındaki gündem maddelerinde
komiteye Müsteşar başkanlık yapmaktadır. BYK’nın sekretarya hizmetlerini Kamu
Finansman Genel Müdürlüğü Risk Yönetim Birimi yürütmektedir.
b) Komite en az ayda bir kere toplanmaktadır.
c) Nakit yönetimi ve borç yönetiminden sorumlu olan Hazine ile parasal
istikrarın sağlanmasından sorumlu olan Merkez Bankası arasındaki koordinasyon
esas olarak Merkez Bankası’nın 1211 sayılı Kanunun 22.maddesinde belirtilen Para
Politikası Kurulu vasıtasıyla yapılmaktadır. HMnı temsilen söz konusu Kurula
Müsteşar ve Kamu Finansman Genel Müdürü katılmaktadır. Kurulda Hazine
yetkililerinin oy hakkı bulunmamaktadır. Hazinenin söz konusu Kuruldaki
fonksiyonu bilgilendirme ve koordinasyon amaçlıdır.
SORU 2. Risk parametrelerinin (hedef portföy, kredi risk limitleri vb.)
öncelikle nerede belirlendiği / geliştirildiği ve kabul edildiğini belirtir misiniz?
YANIT:
□Borç Yönetim Birim / Birimleri
□Bağlı Bulunulan Genel Müdürlükler
□HM
□Merkez Bankası
□Diğer: Borç Yönetim
Komitesi / Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü burada da Risk Yönetim
Birimi (Orta ofisi) tarafından geliştirilmekte ve BYK tarafından
belirlenmektedir.
SORU 3. Borç Risk Yönetim (Orta Ofis) Birimlerinde çalışan personel sayısı
nedir?
YANIT:
*0 – 5
*6 – 10
*11 – 15: (12)
SORU 4. Borç Risk Yönetim Birimlerinde personelin kaçının aşağıdaki
bölümlerde çalıştığını belirtebilir misiniz?
YANIT:
*Kredi Riski Yönetimi: 3
*Piyasa Riski Yönetimi: 3
*Araştırma – Modelleme – Raporlama: 6
116
Eren ÇAŞKURLU
SORU 5. Kurumun kullandığı araçlar ve üstlendiği işlemlerin hacmi ve
kapsamını aşağıdaki sınıflandırmaları kullanarak her bir öğe için belirtiniz.
KULLANIM
HACİM
S
Y
Uzun dönem borçlanma
kâğıtları ihracı
K / S (PİYASA YAPICILIĞI)
-/D
Swap/ Değişim
SD
D
Yabancı para borç ihracı
S
D
Endeksli kâğıtlar
K
Türev araçlar
K
İkincil piyasa repo araçlar
TCMB’ DE MEVDUAT
Y
Yatırımlar (belirtiniz)
OLARAK TUTULUYOR
ANCAK NEMALANMA YOK
SD (2005 – 2006 İÇİN 3 DEFA) D
Borçlanma araçları geri alım
(buy back)
Y
Kısa dönem borçlanma araçları O
K
Para piyasası nakit işlemleri
K
Tezgâh üstü türev araçlar
K
Yabancı para türev araçlar
K
Diğer ikincil piyasa işlemleri
Diğer (belirtiniz)
KULLANIM: SIK (S) ORTA (O) SIK DEĞİL (SD) KULLANILMIYOR (K)
HACIM: YÜKSEK (Y)
DÜŞÜK (D)
SORU 6. Türev araçlarla ilgili ne tür bir işlem gerçekleştiriliyor?
YANIT:
Türev araçlara ilişkin işlem gerçekleştirilmemektedir.
SORU 7. Hazinedeki mevcut durumda portföy yönetimi, risk yönetimi
politikası ve denetim – uyum – gözetim gibi orta ofis faaliyetleri ayrı birimler
tarafından mı aynı birim tarafından mı yürütülmektedir?
YANIT:
Mevcut durumda Hazine’de varlık ve yükümlülük yönetimi yaklaşımı
kullanılmaktadır. Varlık ve yükümlülük yönetimi risk yönetimi birimi bünyesinde
yapılmaktadır.
SORU 8. Aşağıdaki diyagramı kullanarak kurumunuzun birincil borç senedi
ihracından sonra oluşturulan stratejik hedef ya da herhangi bir portföy hedefine
ulaşmak için borç portföy yönetiminde ne kadar aktif olduğunun derecelendirmesini
yapabilir misiniz?
YANIT:
İhraçtan sonra portföy yönetimi YOK İşleme duyarlı çok yüksek portföy
yönetimi aktifliği
4
0
5
10
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
117
SORU 9. Borç yönetim birimlerinde maruz kalınacak risk çeşitleri
bağlamında bir öncelik sırası var mı? Varsa hangi risk ya da riskler açısından
öncelik vardır? Nedeni nedir?
(Faiz oranı riski, likidite riski, kur riski, kredi riski, işlem riski, döndürme
riski)
YANIT:
Borç portföyünde borçlanma araçları vade uzunluğunun kısa olması ve stok
seviyesinin yüksekliğinden dolayı risk yönetiminde ilk öncelik likidite ve borç
döndürme riskindedir. İkinci sırada faiz oranı ve kur riskinin oluşturduğu piyasa
riski bulunmaktadır. Üçüncü sırada kredi riski ve son sırada işlem riski (operasyonel
risk) vardır.
SORU 10. Birimlerdeki iş devamı ve afet önlem düzenlemelerini belirtiniz.
EVET
YAPILANMA
HAYIR
AŞAMASINDA
Projeler bulunmaktadır.
İş Devam Planı
Projeler bulunmaktadır
Afet Önleme Planı
X
Yedekleme
SORU 11. Kurumunuzun kullandığı denetim çerçevesini belirtiniz. Bağımsız
bir iç denetim bulunmakta mıdır? Varsa kime rapor verilmektedir? Devlet
denetçileri ve kurumunuz arasında bağlantı nedir? Eğer bağlantı varsa devlet
denetçileri ve kurum iç denetim sorumlularının sınırı nedir?
YANIT:
Bağımsız iç denetim bulunmamaktadır. 2007 yılı itibariyle 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereği İç Denetçi ataması gerçekleştirilecektir. İç
denetçi tarafından yapılacak denetimle ilgili Müsteşarlığa raporlama söz konusu
olacaktır. Sayıştay tarafından dış denetim vardır.
SORU 12. Borç yönetimi ile ilgili kullanılan bir muhasebe / kayıt sistemi
bulunmakta mıdır? Eğer bulunuyorsa söz konusu sistem ya da sistemleri belirtiniz.
YANIT:
*İşlem dış yardım alınarak yapılmaktadır.
*İçsel olarak geliştirilmiştir
*Bilânço sistemi *Ticari yazılım paketi (Adı nedir?) *Defter esaslı sistem *diğer
(belirtiniz)
SORU 13. Kurumunuzda bilgi teknolojileri yapılanmasını tarif edebilir
misiniz?
YANIT:
Kurumun bilgi teknolojileri çok gelişmiş durumdadır. Söz konusu gelişmişlik
özellikle borçlanmadaki çeşitliliği kavrayacak bir entegre sistemin oluşturulması
gereğinden kaynaklanmaktadır. Genel olarak Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğü
Bilgi Sistemi olarak adlandırılabilir. Bu sistem çok taraflıdır. İç borç + Dış borç +
Muhasebe / Alacak sistemi + Tahakkuk (ödeme) sistemi şeklinde kurgulanmıştır.
Bunun dışında Kur / Faiz Modülü denen birimle desteklenmektedir. Kur ve faiz
bilgileri harici bilgi kanallarından (REUTERS, Bloomberg, Internet vb.) elektronik
118
Eren ÇAŞKURLU
ortamda temin edilerek sisteme entegrasyonu sağlanmaktadır ve bu bilgiler
ışığındaki değişimler sisteme anında yansımaktadır.
SORU 14. Kurum bilgi teknolojilerine ve sistemlerine (çalışanların maliyeti
dâhil) ne kadar harcama yapılmaktadır? (Yıllık işlem bütçesinin %’si olarak)
YANIT:
Bilgi teknolojileri sistemine yönelik harcamalar Ekonomik Araştırmalar
Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Harcama rakamları bütçe ayrıntılı
verilerinde yer almaktadır.
SORU 15. Borç yönetim işlemlerini gerçekleştirmek için belirgin bir “Hazine
sistemi” kullanılıyor mu? Bu dışarıdan mı satın alınmıştır? İçeride mi
geliştirilmiştir? Aracılık / hazine/ risk yönetimi/ yerine getirme ve muhasebe
fonksiyonlarını karşılamak anlamında ofise nasıl adapte edilmiştir?
YANIT:
Bir risk yönetimi yazılımı bulunmaktadır. Dışarıdan alınmıştır. BANCWARE
yazılım sistemi olarak adlandırılmaktadır.
SORU 16.Kurum çalışanlarına ne çeşit bir eğitimin verildiğini aşağıdakileri
numaralandırmak yoluyla belirtir misiniz?
YANIT:
*Akademik (özellikle yüksek lisans – doktora)
*İş esnasında
*Kurum içinde eğitim
*Kurum dışı kurs (özellikle seminerler)
*Finansal piyasalar
SORU 17. İş esnasında ve kurum içinde eğitim dışarıda tutulduğunda kurum
harcamalarının % kaçı eğitim hizmetlerine gitmektedir?
YANIT:
*6 – 10
*11 – 15 *16 – 20 *21 *0 – 5:çoğu ücretsizdir.
SORU 18. Borç yönetim birimlerinde çalışanların iş pozisyonundaki
değişiklikler hangi sıklıkla olmaktadır? Değişikliklerin genel olarak nedeni nedir?
YANIT:
Pozisyon değişimi sık değildir. Düzenli bir rotasyon yoktur. Ancak zorunlu
hallerde değişim söz konusu olmaktadır. Zorunluluk; emeklilik, iş değiştirme vb.
durumlarda ortaya çıkmaktadır.
SORU 19. Borç yönetim birimleri faaliyetlerinde danışmanlık hizmetlerinden
(outsourcing) yararlanmakta mıdır? Danışmanlar sürekli mi yoksa kısa dönemli
projeler için mi kullanılmaktadır? Danışmanlar temel olarak hangi rolleri
üstlenmektedir?
YANIT:
*Bilgi teknolojileri *İnsan kaynakları
*Risk yönetim danışmanlığı
*Borç yönetimi danışmanlığı
*Muhasebe
*Yasal danışmanlık
Danışmanlık hizmeti bulunmaktadır. Özellikle bilgi teknolojileri alanında
danışmanlık vardır. Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü’nde kredi
Hazine Borç Yönetiminde Risk Analizi Uygulamasının Yasal Ve İdari Açıdan Değerlendirilmesi
119
anlaşmalarına ilişkin olarak hukuki konularda danışmanlık yaygındır. Bunun dışında
Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğünde borç ve risk yönetimi konularında geçici ve
bireysel danışmanlıklar alınmıştır, bazıları hala devam etmektedir. Bireysel
danışmanlıklar yurtdışından uzmanların uzmanlık alanlarına göre birimlerde belli bir
süre faaliyet göstermesi ve bu birimde yer alan personelin bundan faydalanması
şeklinde gelişmektedir. Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü de bilgi sistemleri
konusunda danışmanlık hizmeti almaktadır.
SORU 20. Belirgin bir yıl için danışmanlık maliyetlerinin birimlerin
bütçelerine oranı ortalama yüzde kaçtır?
YANIT:
*0 – 5:Ücreti alınan hibelerle sağlanmaktadır. *6 – 10 *11 – 15 *16 – 20 *21 SORU 21. Borç yönetim birimlerinin yabancı ülke borç yönetim ofisleri ile
resmi ya da gayri resmi bağlantısı var mı? Varsa sürekliliği ve boyutu ile ilgili bilgi
verebilir misiniz?
YANIT:
Bağlantı bulunmaktadır. Düzenli katılım gerçekleştirilen toplantılar
olmaktadır. Dolayısıyla süreklilik söz konusudur. OECD’nin yılda iki kez
düzenlediği toplantılar bulunmaktadır. Bunun dışında IMF ve Dünya Bankası’nın
ortak forumları ile OECD ve Dünya Bankası’nın her yıl yapılan düzenli
toplantılarına Hazine katılımı gerçekleştirilmektedir.
Download