سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم َ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم.ل حْ نم ِِ ِم ِ ِ حْ نم ِْا Sayi 1/Yil 1 YIL 2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434/ MART 2013 ب ِ ْس ِم Hediyemiz olsun! De ki: -Eğer Allah dileseydi onu size hiç okumazdım ve O’nu size hiç bildirmezdi. Daha önce sizin aranızda bir ömür yaşadım, hiç düşünmüyor musunuz? (Yunus, 16) Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi Dergimiz.. kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk k ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa — — 2 PKK ile T.C. Hükümeti Barış sürecinde Editör 3 Tefsir Dersleri Duha Suresi (Son Bilgiler) Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Duha Suresi (Son Bilgiler) Ebu Abdurrahman 5 Kur´ana saygı, Allah´a saygıdır!(3) M. Metin Müftüoğlu 6 Sualler-Cevaplar(2) Ebu Ensar 7 Beyyineler Müslümanın Anayasası Kur´andır!(8) Cemaleddin Hocaoğlu 8 Beyyineler Allahın Hakimiyyeti (1) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Suffa Mektebi Temel Meseleler(2) Ibni Abdulhalim 10 Islam/Ibadet Kelime-i Şahadet (4) Said Havva 11 Siyer/Davet Peygamberimizin Hayatı; Vahyin Başlangıcı B. Çobanoğlu 12 Örtülü olmayan Bacılarımıza (9)! Fatıma Betül Hanım 13 Kur´anda Gençler ve Gençlik değerleri; Habil ile Kabil Misafir Kalemler 14 — 15 Fihrist Gündem/Yorum Gençlerle Başbaşa Fetva Köşesi Hanımlar Köşesi Sohbetler/Düşünceler Basından Seçmeler ABD'nin Suriye'deki İslamcı muhalefeti gerektiğinde... Microsoft'un kurucusu Bill Gates... Norveç'te Müslümanlar için üretilen ... Neden istifa ettiler/ettirildiler dersiniz?... Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: info@muhacirun.net Sayfa 2 Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan(Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Gündem/Yorum PKK ile T.C. Hükümeti Barış sürecinde Alimlerimiz Ahlak´ı tarif ederken insanda yerleşmiş melekelerdir derler. Yani insanda Sabit/sakin olmuş hiç bir zorlama olmaksızın kolaylıkla ortaya çıkan karakterdir. Buna Seciyye veya Huy´da denir. Ahlak, esasları/gayeleri bakımından; Ahlakı Hamide ve Ahlakı Seyyie diye ikiye ayrılır. Ahlakı Hamide, yani övülmüş Ahlak; bozulmamış, fıtrat üzere kalmış, dejenere olmamış Ahlaktır. Ahlakı Seyyie, yani yerilmiş Ahlak; bozulmuş, dejenere olmuş Ahlaktır. Menfaat Ahlakı, Hissi Ahlak, Lezzet Ahlakı gibi sınıflandırılmaları vardır. Yani menfaatine göre yer ve konum değiştiren, hissi duyguların, anlık kızgınlığın/ sevginin yön verdiği Ahlak… Pkk ile barış ne demektir? Bunu kim, Niye istiyor? Bu güne kadar nerdeydiler?.... Bir zamanlar teröristleri yok edeceğiz, asacağız keseceğiz diyenler, türklüğü her şeyin üstünde görenler, başka kimseye insan dahi demeyenlere ne oldu da hep birden barışçı kesildiler. Belki TC Devleti buna ne diyor? Bunu kabul ediyormu? Hangi şartlarda, neyin karşılığında barış? Özerklik mi, ayrı bir Pkk devletimi, yoksa Pkk yönetiminde bir Türkiye mi? Türkiye Silahlı Kuvvetleri buna ne diyor? Kuvvetlerine ne oldu? Kahraman Mehmetçik´e ne oldu? Firar mı etti? Aldıkları veya yaptıkları silahları ne yapacaklar? Hani bir Türk dünyaya bedeldi? Kimseye bir karış toprak vermeyecektiniz. Vatanın bölünmez bütünlüğü ne oldu? Hani Türkiye hür bir devletti?......... Belki halk buna nediyor? Halk mı? Hangi halk? Tayyibin yedirip içirdiği halk mı? Yıkamadığı bileği öpen halk mı? Kemalistler mi? Aydınlar mı? Gazeteciler mi? Hemen hemen herkesin ağzında barış Ayetleri, Hadisler, v.s. Evet, Ayetler ve Hadisler var. Fakat bunlar 1400 seneden beri var. Cumhuriyet kurulduğu dönemde de, 10 sene öncede, AKP seçildiği zaman da vardılar. Siz bunlara yeni mi iman ettiniz. Iman ettiniz mi? Belki aynı Kur´anı Kerim de olan diğer ayetler, Sünneti seniyede olan diğer hadislere niye bakmıyorsunuz. Onlar şu an işinize yaramıyor mu? Kur´anı Kerimde 6236 ayeti kerime var. Hadisler ise sayılamayacak kadar çoktur: Islamda faiz haramdır, Zina haramdır, Alkollü içkiler haramdır, Kumar ve Şans oyunları haramdır, Hırsızlık haramdır, Yankesicilik haramdır, Rüşvet haramdır, adam gayırma haramdır, Fiyatlarla oynamak haramdır, Haram mal üretmek haramdır, yetim malı yemek haramdır, Kamu malını ucuza kapatmak/peşkeş çekmek haramdır, Kamu malını kendi işleri için kullanmak haramdır, yetkiyi kötüye kullanmak haramdır, hak edilmeyen ücret haramdır, aldatmak haramdır, firsatcılık haramdır, gereksiz yere vergi/para toplamak haramdır, fiyat kırmak haramdır, Sayfa 3 Editör fiyatı artırmak için malları telef etmek haramdır, stokculuk haramdır, fitne haramdır, insanları dinlerinde şüpheye düşürmek haramdır… Islamın/Şeriatın gönderilmesinin gayesi zaten Insanların Dininin, Malının, Canının, Neslinin ve Aklının korunmasına yöneliktir. Şeriat bunları korur. Devlet ise bunları uygulatır ve denetler.Yani Tebaasının Maddi/Manevi hakkını korur, emniyetini sağlar onlara huzurlu bir yaşam alanı sunar… Yukardaki hükümlere bakarak söyleyin, Siz bunların hangisini uyguluyorsunuz? …Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (Bakara, 85) Siz Pkk ile barış diyor ve onların haklarını önceliyorsunuz. Sakın ha! Kürd halkı(onlar için yıllardır ne yaptınız, onlara vize koymak istemiştiniz) diyerek ayırmaya kalkmayın, Onlar bizden biz de onlardanız. Hepimiz birlikte zulüm görüyoruz… Sen önce (Müslüman olsun, Zimmi olsun) Halkla barış. Onların Dinini, Malını, Canını/Nefsini, Neslini/ Namusunu ve Aklını korumaya bak… Bunlara devletin terörü, sömürüsü, zammı, tutuklamaları, vergileri de dahil… Bunlar korunursa, O zaman göreceksin ki herkes hakkına razı gelecek, kardeş kardeşi kırmayacak, sömürmeyecek, aldatmayacak, rencide etmeyecek, dışlamayacak, beraberce aynı değerler için omuz omuza uğraş vereceklerdir… Devletin, Hükümetin veya başkalarının menfaatini korumayı bırak. Bunu zaten yapamazsın, başaramazsın. Çünkü menfaatler ve istekler/ isteyenler değişince değişir…Rejimin menfaati neyi gerektiriyorsa Ahlakı da odur. Zaten Rejimin ahlakı eşittir, Rejimin menfaati demektir. Ahlaksızlığı veya birilerinin lanse ettiği menfaat ahlakını bırakın da Islama, Islami Ahlaka dönün… Bu barışı Islam/Kur´an dışında hiç bir kimse, hiç bir rejim veya hiç bir kanun sağlayamaz. Yaptıklarınıza bakınca, TC Rejimi ve Particilik aleyhinde Islam Alimlerinin verdiği Şirk fetvası nın doğruluğu, tekrar net bir şekilde ortaya çıkmıştır diye düşünüyorum. Umarım bunu sizde anlarsınız… Evet bizlerde (Muvahhidler) barış istiyoruz… Biz Menfaatlere veya Zamana /Zemine göre değişen değil, her zaman ve her yerde Silm (Islam, Şeriat, Hilafet, beraberce tek Ümmet olmak) istiyoruz… Ey Iman edenler! Kâffeten Silme girin de Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan açık bir düşmandır. (Bakara, 208) MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . TEFSIR DERSLERI )3( ) َما َو َّع َك َ َك ُّ َ َو َما َ َى2( ) َوالَّي ِْل اِ َاا َى َ ى1( َوالضُّ َحى )5( ْيي َ َك ُّ َ ضَىَرْ َ ى ِ ) َولَ َسوْ فَ عُط4( َولَ ْْلَ ِخ َرةُ َخ ْي لر لَ َ ِمَُ ا ْ ُولَى ) َو َو َج َك َ كَاًلِ َْل7( ) َو َو َج َك َ َ ا َ ضَىَ َك6( اَلَ ْم عَ ِ ْك َ عَىِي َفا ضَا َ َو ) َواَ َّما10( ْ) َواَ َّما السَّاًلِ َل ضَ َْل رَ ْنىَر9( ْ) ضَا َ َّما ْاليَىِي َم ضَ َْل رَ ْىَر8( ضَا َ ْغنَى )11( ْ ِنِ ْط َف ِة َك َ َ ضَ َح َك 93 - DUHÂ SÛRESİ Mushaftaki Sıralamaya Göre 93. Sûredir. Mufassal Sûreler Kısmının 12 Grubundaki Beşinci Sûredir. 11 Ayettir. Mekke'de nazil olmuştur. ed-DUHÂ SURESI Tamamlayıcı Bilgiler Âhiret Senin İçin Dünyadan Daha Hayırlıdır (Âyet 4) 1- "Elbette âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır" âyeti ile ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: "Şüphesiz âhiret yurdu senin için bu dünya yurdundan daha hayırlıdır. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v) insanların, dünyaya en az rağbet edeni ve dünyadan en uzak duranı idi. Nitekim bu onun yaşayış tarzından açıkça anlaşılmaktadır. Ayrıca O, ömrünün son zamanlarında sonuna kadar dünyada kalıp sonra cennete gitme ile Allah Teâlâ'ya dönmek arasında serbest bırakılmıştı da o, Allah katında olanları bu aşağılık dünyaya tercih etmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel'in, Abdullah (İbn Mes'ûd)'dan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) bir hasır üzerine uzanmıştı da hasır onun yan tarafına iz yapmıştı. Uykudan uyanınca onun yan tarafını silmeye başladım ve şöyle dedim: Ey Allah'ın Rasûlü! Haber verseydin de senin için şu hasırın üzerine bir şey serseydik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Dünyadan bana ne. Dünya ile benim misâlim bir ağaç gölgesinde oturan sonra kalkıp orayı terkeden bir kimse gibidir." Bu hadisi Tirmizî ve İbn Mâce, Mes'ûdî'den rivayet ederler. Tirmizî: Bu hadis hasen ve sahihtir, der." Allah'ın Rasûlü'ne İkramları (Âyet 5) 2- "Şüphesiz Rabbin sana verecek sen de hoşnut olacaksın" âyetiyle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: "Âhiret yurdunda, onu, ümmeti ve kendisine hazırlanan ikramlar konusunda razı edene kadar verecek. Bu ikramlardan biri de Kevser nehridir ki ileride görüleceği üzere onun kenarları içi boş inci kubbeleri ve çamuru hoş kokulu misktir. İmam Ebu Amr el-Evzâî, Ali b. Abdullah b. Abbas'tan o da babasından naklettiğine göre o şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v)'e kendisinden sonra ümmetine açılacak olan hazineler teker teker sunuldu. O da bunlara sevindi. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Şüphesiz Rabbin sana Sayfa 4 Ebu Abdurrahman verecek sen de hoşnut olacaksın" âyetini indirdi. Allah Teâlâ ona cennette bir milyon köşk vermiştir. Her köşkte gerekli olan eşler ve hizmetçiler vardır. Bu hadisi İbn Cerir ve İbn Ebî Hatim kendi tarikiyle nakletmişlerdir. Bu İbn Abbas'a kadar isnadı sahihtir. Burada verilen bilgiler ve benzerleri ancak Rasûlullah'tan duymakla edinilebilir. Süddî'nin İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre Muhammed (s.a.v)'in razı olacağı şeylerden biri de ehl-i beytinden hiçbir kimsenin cehenneme girmemesidir. Bunu İbn Cerir ve İbn Ebî Hatim de rivayet eder. Hasen, bundan maksadın şefaat olduğunu söyler. Ebu Cafer el-Bâkır da aynı görüştedir. Ebu Bekr İbn Ebî Şeybe'nin Abdullah'tan naklettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ben öyle bir ailenin mensubuyum ki Allah bizini için dünyaya karşılık âhireti tercih etmiş ve: "Şüphesiz Rabbin sana verecek sen de hoşnut olacaksın" buyurmuştur."..." Seni Yetim Bulup Barındırmadı mı? (Âyet 6) 3- "O seni yetim bulup da barındırmadı mı?" âyetinin tefsîrinde İbn Kesîr şöyle der: "Şöyle ki, o anasının karnında iken babası vefat etmiştir. Peygamber (s.a.v) doğduktan sonra öldüğü de söylenmiştir. Sonra altı yaşındayken annesi Vehb'in kızı Âmine vefat etmiştir. Bundan sonra ölünceye kadar dedesi Abdülmuttalib'in himayesinde kalmıştır ki, dedesi öldüğünde o sekiz yasandaydı. Sonra amcası Ebû Tâlib onu yanına almıştır. Ebû Tâlib onu himaye etmeye, desteklemeye ve ona değer verip saygı duymaya devam etmiş, kırk yaşının başlarında Allah kendisini peygamber olarak gönderdikten sonra da kavminin eziyetlerine karşı onu korumayı sürdürmüştür. Bunlar Ebû Tâlib, putperest kavminin dininde iken gerçekleşmiştir. Bunların hepsi Allah'ın takdiri ve güzel tedbiri ile olmuş ve Ebû Tâlib'in hicretten az önce vefat etmesine kadar devam etmiştir. Bunun üzerine Kureyş kabilesinden aşağılık ve cahil insanlar ona saldırmış, Allah Teâlâ'da bu kez, onun kendi kavmi arasından çıkıp Evs ve Hazrec kabilelerinden Ensâr'ın memleketine hicretine izin verilmiştir. Nitekim Allah Teâlâ kanununu en mükemmel şekilde uygulamıştır. Rasûlullah (s.a.v) Ensâr'ın memleketine varınca onlar Hz. Peygamberi barındırıp ona yardım ettiler ve korudular. Onun önünde savaştılar. Allah onların hepsinden razı olsun. Bütün bunlar Allah'ın onu koruma ve gözetme ve ona önem vermesinin bir sonucudur." Seni Şaşırmış Bulup da Doğru Yola Eriştirmedi mi? (Âyet 7) 4- "Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?" âyetiyle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: "Allah Teâlâ'nın: "Seni şaşırmış bulup da doğru yola MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ eriştirmedi mi?" sözü aynen O'nun şu sözü gibidir: "İşte böylece Biz sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen önceleri kitap nedir iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayete eriştirdiğimiz bir nur kıldık." (eş-Şûrâ, 42/52). Bazıları da âyette geçen: “şaşırmış” kelimesinden maksadın; Rasûlullah (s.a.v) küçükken Mekke vadilerinde kaybolup sonra geri dönmesidir, derler. Şöyle de denilmiştir: O amcası ile birlikte Şam yolunda iken kaybolmuştu. Geceleyin bir deveyi binmişken İblis gelip deveyi yoldan saptırmıştı. Nihayet Cibril gelmiş, İblis'e bir üfürüş üfürmüş ve İblis ondan uzaklaşıp Habeşistan'a gitmişti. Sonra da kervanın yolunu doğrultmuştu. Bu iki görüşü Beğavî nakleder." Bana göre; doğru olan birinci görüştür. Seni Fakir Bulup Zenginleştirmedi mi? (Âyet 8) 5- "Seni fakir bulup da zenginleştirmedi mi?" âyeti ile ilgili olarak Nesefî şöyle der: "Seni fakir bulup da Hatice'nin, malıyla, yahut sana lütfettiği ganimetlerle seni zengin kılmadı mı?" Ben derim ki: Burada ganimetlerin zikredilmesi pek doğru değildir. Çünkü bu sûre, Mekke'de nazil olup daha önce vuku bulmuş olaylardan bahsetmektedir. Halbuki ganimetler Medine'de olmuştur. Peygamber (s.a.v)'in Hz. Hatice'nin malını çalıştırmak sureti ile zengin olması da yine isabetli bir görüş değildir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) gerek peygamberlikten önce gerekse peygamberlikte sonra elinin emeği ile geçiniyordu. Sadece sermaye Hz. Hatice'ye aitti. Ancak peygamberlikten sonraki davet şartları, Hatice annemizin (r.anha) sadakati, onun Allah yoluna davette ve Rasûlullah (s.a.v)'e hizmetteki gayretleri malının pek çoğunu tüketmiştir. Adı geçen âyetle ilgili olarak İbn Kesîr zenginlikle alâkalı başka bir görüşe işaret eder ve şöyle der: "Buharı ve Müslim'in Sahih'lerinde Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.â) şöyle buyurmuştur: "Asıl zenginlik mal çokluğu değil kalp zenginliğidir." Müslim'in Sahih'inde Abdullah b. Amr'dan nakledildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Müslüman olan yetecek kadar rızık verilen ve Allah'ın kendi verdiklerine kanaat ettirdiği kimseler muhakkak felah bulmuştur."..." Kanaatime göre; işte bu Rasûlullah (s.a.v)'in zenginliğinin bir bölümüdür. Âyette kasdedilen mâna daha geneldir. Rabbinin Nimetini Durmadan Anlat (Âyet 11) 6- "Ama rabbinin nimetini durma anlat" âyetini tefsir ederken İbn Kesîr şöyle der: Sayfa 5 "Nitekim Peygamber (s.a.v)'den nakledilen bir duada şöyle buyurmuştur: "Allah'ım; bizi nimetlerine şükreden, onlarla seni öven, onlara razı olan kullarından eyle. Ve o nimetleri bize tamamla." İbn Cerîr'in Ebû Nadra'dan naklettiğine göre o şöyle demiştir: "Müslümanlar nimetlerin anlatılmasını, onlara şükretme olarak görürlerdi." Abdullah b. el-İmam Ahmed b. Hanbel'in Numan b. Beşîr'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) minber üzerindeyken şöyle demiştir: "Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez. Allah'ın nimetini anlatmak şükür, bunu terketmek ise nankörlüktür. Cemaatte rahmet ayrılıkta azab vardır." Bu hadisin isnadı zayıftır. Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde Enes'ten nakledildiğine göre Muhacirler şöyle demişlerdir: Ey Allah'ın Rasûlü! Ensâr ecrin hepsini aldı götürdü. Rasûlullah (s.a.v) buyurdu ki: "Hayır; siz onlara dua ettiğiniz ve onları hayırla andığınız sürece (ecir aranızda ortak olur)." Ebû Davud'un Ebû Hureyre'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez." Bu hadisi Tirmîzî de rivayet etmiş ve; sahihtir demiştir. Yine Ebû Davud'un Câbir'den naklettiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kime bir nimet verilir de o bunu anarsa ona şükretmiş olur. Eğer bunu gizlerse o nimete karşı nankörlük etmiş olur." Bu hadisi sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Yine Ebû Davud'un Câbir b. Abdullah'tan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kime bir şey verilir ve o kimse varlıklı olursa o da buna karşılık versin. Eğer (karşılık olarak verecek bir şey) bulamazsa onu anlatsın. Kim bu iyiliği anlatırsa verilen şeye şükretmiş olur. Kim de iyiliği gizlerse ona karşı nankörlük etmiş olur." Bu hadisi sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Mücâhid der ki: Yukarıdaki âyet şu anlamdadır: "Rabbinin vermiş olduğu peygamberlik nimetini anlat." Yine Mücâhid'den başka bir rivayete göre de bu nimetten maksat Kur'ân'dır. Leys der ki: Birisi, Hasen b. Ali'nin "Ama Rabbinin nimetini durma anlat" âyeti hakkında: Herhangi bir hayır işlediğin zaman bundan arkadaşlarına bahset, dediğini rivayet etmiştir. Muhammed b. İshak ise yukarıdaki âyetler ilgili olarak şöyle der: Allah tarafından sana gelen nimetleri ve peygamberlik ikramını anlat ve ona (insanları) davet et. Yine Muhammed b. İshak'ın bildirdiğine göre: Nitekim Rasûlullah (s.a.v) Allah'ın lütfettiği peygamberlik nimetini ailesinden güvendiği kişilere anlatmaya başlamış, namaz kendisine farz kılınınca da namazı kılmıştır." MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Gençlerle Başbaşa Emîr’ul Mu’minîn KUR'AN'A SAYGI, ALLAH'A SAYGIDIR! (3) hatmeden kimseye de melekler, sabahı edinceye kadar dua ederler. O bakımdan onlar Kur'an-ı Kerim'i gecenin veya gündüzün ilk İbn Abbas'ın rivayetine saatlerinde hatmetmeyi seviyorlardı!'' göre, bir adam gelip: ''Ey Allah'ın 41 - Teaviz (Birtakım kötülüklerden korunmak peygamberi, hangi maksadıyla Allah'a sığınmayı ifade eden ayetler amel daha ve meşru dualar.) yazarak bunlarla birlikte fazîletlidir?'' diye sormuş. Hz. Peygamber ona tuvalete girmemek. Ancak bir deri, yahut gümüş şu cevabı vermiş: ''Sana konup göçen gibi veya buna benzer bir kap içerisinde olması hali olmanı tavsiye ederim!'' Adam: ''Konup göçen müstesna. O takdirde Kur'an-ı Kerim'i hıfzettiğin ne demektir?'', diye sorunca Hz. Peygamber şu halde de öyle bir yere giriyor gibi olursun. cevabı verir: ''Kur'an okuyan kişi, başından başlar, sonuna gelince tekrar başına geçer. Her 42 - Kur'an'ı yazdığı veya yazılan yerden konduğunda hemen göçer!” (Tirmizî, Kıraat 11. yıkamasında biriktirdiği suyu içtiği vakit, her bir hadisin akabinde Tirmizî der ki: ''Bu hasen-garib nefeste Allah adını anıp bu konuda niyetine bir hadistir. Senedi pek kuvvetli değildir!'' gereken tazimi göstermesi. Çünkü Allah ona İbn'ül-Esir. Garib'ül-Hadis'te bu hadisi niyeti kadarını verecektir. zikrettikten sonra. Mekkeliler'in de bu uygulamayı sürdürdüklerini kaydetmektedir!) Leys'in rivayetine göre Mücahid şöyle demiştir: ''Kur'an-ı bir yere yazıp sonra onun suyunu Ben derim ki: Kur'an-ı hatmettiği vakit, ailesini hastaya içirmende bir mahzur yoktur!'' bir arada toplaması müstehaptır. Ebu Bekr elEbu Ca'fer der ki: ''Kalbinde katılık hisseden bir Enbari anlatıyor: Bize Idris haber verdi: Bize kimse, zaferan ile bir bardağa ''Yasin''i yazsın, Halef anlattı: Bize Veki' Mis'ar'dan, o Katâde'den naklederek dedi ki: ''Enes b. Malik sonra da onu içsin!'' Kur'an-ı hatmettiğinde aile halkını toplar ve dua ederdi!'' Bize İdris haber verdi. Bize Halef anlattı. Bize Cerir, Mansur'dan, o el-Hakem'den rivayetle dedi ki: ''Mücahid ve Ebu Lübabe'nin oğlu Abde ve bir grup kimse, mushaftan Kur'an-ı hatmederelerdi. Hatmin sonuna geldiklerinde bizlere: ''Yanımıza gelin, çünkü Kur'an hatmedildiği sırada rahmet iner!'', diye haber gönderirlerdi.'' Bize İdris haber verdi, bize Halef anlattı. Bize Huşeym, el-Avvam'dan, o İbrahim et-Teymi'den rivayetle dedi ki: ''Sabah saatlerinde Kur'an-ı hatmeden kimseye, melekler, akşamı edinceye kadar dua eder. Akşamın ilk vakitlerinde Kur'an-ı Sayfa 6 43 - Ben derim ki: ''Küçük Sure denmemesi de Kur'an'a hürmetin gereğidir!'' Eb'ül-Âliye küçük veya büyük sure denilmesinden hoşlanmazdı. Böyle bir söz söylediğini duyduğu kimseye: ''Sen ondan da küçüksün. Kur'an ise hepsi büyüktür!'', diye çıkışmıştır. Bunu Mekkî (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) teyid etmiştir. Derim ki: ''Ebu Davud buna aykırı bir rivayet kaydetmektedir. Amr bin şuayb'ın babasından, onun da dedesinden rivayetine göre şöyle demiştir: ''Kur'an-ı Kerim'in mufassal bölümünün küçük olsun, büyük olsun bütün surelerini namazda insanlara imamlık yaparken Resulullah (s.a.v.)'in okuduğunu işitmişimdir!'' (Ebu Davud) MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Fetva Köşesi Sualler-Cevaplar (2) Sual 5)Hocam bazı Müslümanlar bilhassa Gençler bir kaç Ayet veya Hadis ezberliyorlar ve hemen bunları delil getirmeye ve fetva vermeye başlıyorlar buna ne dersiniz? Sual 6)Hocam 12 Ilim okumuş bir Müslüman Ayet ve Hadisden hüküm çıkarabilir mi? Hüküm çıkaramayacaksa niye bu ilimleri okuyor? Cevaplar :İmam-ı Suyutî’nin El-İtkan isimli,Usul-i Tefsir” kitabından mevzumuzla alakalı aktarmalar yaptık. Şimdi günümüzün manzarasına baktığımızda görüyoruz ki, yukarıda zikri geçen ilimleri(12 Ilim dediğimiz) tahsil etmiş olmak şöyle dursun, belki de isimlerini dahi ilk defa duyan kişilerden bir kısmı, tefsir okutmaya hem de kavram ismi altında tefsir okutmaya kalkıyor veya yine bu ilimlerin isimlerini duyması bir tarafa, ,,Nasara, yensuru” dememiş kişilerin de böylelerinden ne isim altında olursa olsun, tefsir okumaya çalışıyor. Bu hal kötü niyyetin bir eseri değilse, büyük bir cehaletin ifadesidir. Bunun başka türlü bir izahı yoktur... Böylelerine halisâne tavsiye ve tebliğimiz odur ki, ya zikredilen ilimleri tahsil etsinler ve bu sayede yapılan tahlil ve tefsirleri rahatça anlama fırsatını bulsunlar. (Tabirimize dikkat edilsin: İctihad yapsınlar, ahkâm çıkarsınlar, mefhum ve kavramlardan söz etsinler demiyorum, ,,Yapılan tefsir ve yorumları kolayca ve rahatça anlasınlar!..“ diyorum.) Ya da ayet ve hadis meallerini ve bunların tefsir ve şerhlerini sadece bir fikir edinmek için okusunlar, okuyabilirler... Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.258 ----------------------------- Ebu Ensar ...bilmeli ki, ne kendisi ne de biz, ayet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bu bir ictihad meselesidir. Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.264 Yani Rahmetli Hocaefendi bile ben Ayet ve Hadisten hüküm çıkaramam, benim için müracaat yeri Akaid ve Fıkıh kitaplarıdır diyor, gerisini siz düşünün. --------------------------------------Sual 7)Hocam bazı Müslümanlar özellikle Tarikatcilar; biz 12 Ilim okumamıza gerek yoktur, Allah(c.c.) bize öğretiyor diyorlar ve bir hadisi delil getiriyorlar? Bu doğru mu? Cevap:İmam-ı Suyutinin “İtkan”da, İmam-ı Rabbani’nin ,,Mektubat”ının birinci cildinin 3. sayfasında kaydettikleri hadis-i şerif şöyle:,,Bir kimse bildikleriyle amel ederse, Allah ona, bilmediklerini varis kılar (lutfeder, bildirir).” Evet bu hadis bir şart cümlesinden ibarettir. Şart cümlesinde ceza cümlesinin tahakkuku, şart cümlesinin tahakkukuna bağlıdır. Siz bildiklerinizle amel etmedikçe Allah’ın varis kılacağı ilme, yani ledünnî ilme sahip olamazsınız. Demek oluyor ki, müslüman ve hususiyle ehl-i tarik, önce on iki ilmi tahsil edecek, Şeriat-ı Garra’yı öğrenecek, sonra bütün bunlarla amel edecek, hayatında tatbik edecek ve bu sebeble Mevlâ’sı dilediği takdirde, dilediği kadar onun kalbine vehbî ilmin kapısını açar. O da bu kapıdan eşyanın hakikatlarını, şer’î hükümlerin altında yatan mana ve esrarı sezer ve keşfeder. Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.264 Sual 8) Bir kimsenin anası-babası kâfir olursa, onlara nafaka verebilir mi? İslam ulemasının tesbit ettiği gerçeklerden biri de Cevap: Bir erkek veya bir kadının, ana-babası kâfir müctehid olmayanlar için merci ayet ve hadis bulunursa, onların nafakası ve onlara iyilik yapmak değildir. Akaid ve fıkıh kitaplarıdır. Zamanımızda ve hizmetlerini yerine getirmek, ziyaretlerine biri çıkıp ayet ve hadisten hüküm çıkarmaya gitmek, bu müslüman evlatların vazifeleridir. kalkarsa o, cehlini ortaya koymuştur. Artık ona söz Eğer onları ziyaret edince, onların kendilerini küfre de anlatamazsınız. Çünkü tıp tahsil yapmamış birine celb edeceklerinden korkarlarsa, o takdir de ziyaret siz, tedavi usüllerini nasıl anlatırsınız?!. etmezler. Hülasa Kitabında böyledir. Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.261 Lokman Suresi’nin 13. ve 14. ayet-i kerime’sinin tefsirine bakılabilir! Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Beyyineler MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN’DIR!..(9) Cemaleddin Hocaoğlu Allah'ın Hakimiyyeti (1) e) Marmaduke Piktahall da şöyle diyor: "Halikın hukukuyla mahlukatın hukukunu, en mükemmel surette Müslümanlık tarif etmiştir." Allah'ın hakimiyyeti meselesi; İslam idare nizamının, İslam inancının en önemli meselelerinden biridir. Bu mesele Ali İmran ve Nisa surelerinde de yer almaktadır. Ancak aynı mesele, Maide suresinde daha kesin ve daha f) Ve son olarak, Çetin Özek'in doktora tezi olarak ele tekidli bir şekilde ifade edilmektedir. Maide ayetleri, bu aldığı şu yazı da okunmaktadır: meseleye sadece mefhum ve işaret yoluyla değil, lafz ve "Yeni Türkiye'nin siyasî kuruluşu, İslam'ın siyaset prensiplerine aykırıdır. İslam, siyasî ve dinî iktidarın bir mana cihetiyle de temas edilmektedir. Bu; idare, şeriat ve hüküm meselesidir. Bunların elde toplanmasını ve dinin emredici fonksiyonunu ötesinde de uluhiyet, tevhit ve iman meselesi gerektirir. Laiklik ve laik düzen, bu bakımdan tüm bulunmaktadır. Mesele, bu suale verilecek cevapla olarak İslamiyete, şeriata, dine aykırıdır. Bilhassa özetlenir: Türkiye'deki uygulanışı, bir bütün olarak dinsizliği Şeriat, idare ve hüküm, İslam'a ve onun kitabı olan gerçekleştirici bir mahiyet kazanmış bulunmaktadır..." Kur'an'a göre mi olmalı; yoksa, bütün bunlar, değişen (Türkiye'de laiklik, gelişim ve koruyucu ceza arzulara, dine dayandırılması mümkün olmayan hükümleri...) maslahatlara, insanların üzerinde ittifak ettikleri örf ve İslam, insanoğlundan kanun koymasını değil, İlahi adetlere göre mi olmalıdır?.. Başka bir ifade ile; kanunlara uymasını istediği gibi, aynı zamanda bu yeryüzünde ve insan hayatında, Uluhiyet ve Rububiyet kanunları sevmesini ve hakkında verilen herhangi bir Allah'a mı ait olmalı; yoksa bunların hepsi veya bir hükme rıza göstermesini, ona gönülden bağlanmasını, kısmı Allah'ın izin vermediği yaratıklardan birine veya teslim olmasını da istemektedir. birkaçına mı verilmelidir?.. Bu hususta Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: Yüce Allah buyurur ki: "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen "O, Allah'tır, O'ndan başka ilah yoktur. O'nun kitaplara iman ettik diye boş iddiada bulunanlara insanlar için kanunlaştırdığı esaslar, kendisinin bakmaz mısın! Tağuta muhakeme olmak isterler. Halbuki onu tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan ise uluhiyetini (ilah oluşunu), insanların da ubudiyetini onları çok uzak bir sapıklığa düşürmek ister." (Nisa, 60) (Kul oluşunu) icadettirir." Bu meselede asla müsamaha yoktur. Küçük dahi olsa, bu meselenin hiçbir noktasından fedakârlık edilemez. Allah'ın izin vermediği Tağut demek, insanın taparcasına bağlandığı ve onun küçük veya büyük herhangi meselede bir veya birkaç sözlerini Allah'ın kanunlarına tercih ettiği herhangi bir kişinin yapacakları kanunlar muteber değildir. put demektir. Bir kavmin tağutu, o kavme, o millete, Allah'ın yolundan başka bir yol gösteren, Kur'an kanunlarının getirdiği düzenden başka bir düzen getiren Keza; mesele, iman veya küfür meselesidir; yahut kimse demektir. İşte böyle bir kimseye tağut, yani put İslam veya cahiliyet meselesidir; şeriat veya hevesler denir. Getirdiği düzen de tağut düzeni, put düzeni meselesidir; teslim olma veya isyan etme meselesidir; deneceği gibi, böyle bir düzeni benimseyen, daha da ileri kabul veya reddetme meselesidir... Bu meselede, yani giderek böyle bir düzeni savunan kimselere de müşrik hakimiyyet, kanun koyma meselesinde ne bir orta yol denir, putçu denir, tağutçu denir. bulunabilir, ne de bir sulh ve mütareke imkânı olabilir! Mü'minler, ancak Allah'ın indirdikleriyle hükmeden, Cenab-ı Hakk, dilerse her günahı affeder de böyle bir karar veren insanlardır. Allah'ın indirdiklerinin hiçbir günahı yani şirki affetmeyecektir. Nisa Suresinin 116. harfini eksiltemedikleri gibi, hiçbir noksanlık da ayeti şu mealdedir: yapamayacaklardır. Kâfirler, zalimler ve fasıklar ise; "Muahkkak ki Allah, kendisine şirk koşanları Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen insanlardır. affetmeyecektir. Bu günahtan başkasını, dilediği ıdareciler, ya Allah'ın şeriatine tam bir bağlılık kimselerden mağfiret buyurur. Kim ki Allah'a şirk göstererek, iman çemberinin içine girerler; veya koşarsa muhakkak ki, o çok uzak bir sapıklığa Allah'ın izin vermediği başka bir sisteme bağlanarak düşmüştür." kafir, zalim veya fasık olurlar... Hakim ve idareciler ya Allah'ın hükmünü kabul ederek mü'min olurlar veya Görüldüğü üzere, meseleyi hangi yönden ele alırsanız mü'min olma sıfatını kaybederler. Bu iki yolun ortası alınız, mü'min ve Müslüman kalabilmemiz için, kanun yoktur. Ne muazeret, ne hüccet, ne de maslahat diye bir olarak, mutlaka Kur'an kanunlarına uymaya ve onlara delil bahis konusu değildir. Allah, insanların rabbidir; bir bütün olarak teslim olup devlet hayatımıza da hakim insanların maslahatını, menfaatini herkesten iyi bilir. Ve kılmaya mecburuz. ışte bunun için yine tekrar ediyoruz: şeriatını, insanların hakiki maslahatlarını ve huzurlarını "Müslümanların Anayasası Kur'an'dır." gerçekleştirmek için koymuştur. O'nun hüküm ve Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . şeriatinden daha güzel hüküm, daha güzel şeriat olamaz. "Cahiliyet devrinin hükümlerini mi arzu ediyorlar? Olmasına da imkân ve ihtimal yoktur. Hiç kimse "Ben Yakınen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm Allah'ın şeriatını terkediyorum veya halkın maslahatını veren kim vardır?!." Allah'tan daha iyi biliyorum" iddiasında bulunamaz... Dili ile veya fiili olarak bunu diyecek olursa, iman İşte, bu mesele, bütün dinlerde böylece belirtiliyor. çemberinin haricine çıkmış olur... Gerek idare edenlerin ve gerekse idare edilenlerin iman ve İslam'a girebilmelerinin şart ve sınırı tayin ediliyor. Bu bahisteki açık ayetlerin halletmeğe çalıştığı bu Bunun şartı, idarecilerin Allah'ın indirdikleriyle mesele, büyük ve önemli bir meseledir. Medine'deki hükmetmeleri, idare edilenlerin de bu hükmü kabul Yahudilerin halleri ve münafıklarla olan anlaşmaları etmeleri ve diğer kanun ve hükümlere iltifat anlatılırken de bu noktaya temas ediliyor: etmemeleridir. "Kalbleriyle inanmadıkları halde, ağızlarıyla inandık Meseleyi bu şekilde vaz'etmek, çok önemlidir. Keza, bu derece şiddet göstermek, önemli sebeplere istinad eder... diyenler..." Gerek bu Surede ve gerekse bütün Kur'an ayetlerinde bu Keza, Medine'de İslam devleti kuruluncaya kadar, noktaya temas etmeğe çalışılıyor. Ve bu hususun açık bir Yahudilerin, Allah'ın Resulüne karşı asla şekilde belirtildiğine şahit oluyoruz. vazgeçmedikleri hile ve tuzakları anlatılırken de bu meseleye işaret edilir... Bu meselede, karşımıza çıkan mühim noktaların ilki, Allah'ın Uluhiyetinin, Rububiyetinin, beşeriyete ortaksız Allah'tan gelen dinlerin akışı, hakimiyyetinin kabul ve ikrarı önce şu hakikatı ortaya koyuyor: veya reddidir... Allah'tan gelen dinlerin hepsi, İşte, bu noktadan küfür veya iman, Allah'ın indirdikleriyle cahiliyet veya İslamiyet kaziyyesi hükmetmenin kesin ve zaruri ortaya çıkıyor... Bütün Kur'an, bu olduğunu, ilahi şeriatın hayatın hakikatın beyanıyla doludur... her cephesinde tatbikinin gerekli Yaratan Allah'tır. Halik O'dur. olduğunu ve bu meselenin imanla Kainatı ve insanı O, yaratmıştır... küfür, İslam'la cahiliyet ve şeriatla Yerlerde ve göklerde olan her şeyi şahsî hevesler arasındaki yolun insana O, müsahher kılmıştır. O, ayrım noktası olduğunu açıkça yaratmak vasfında tektir. Az veya belirtir. çok hiçbir hususta O'nun ortağı yoktur. Mesela, Allah'ın indirdiği Tevrat, hidayet ve nur dolu bir kitaptı: O, kainatta ve insan üzerinde, yegane hakimiyyet ve tasarruf "Kendisini Allah'a teslim etmiş sahibidir. Çünkü, O; her şeyi peygamberler, Yahudilere onunla yaratan, her şeye malik olan, her hükmederlerdi. Alimler ve canlıya rızkını verendir. O, şu fakihlerde Allah'ın kitabını hıfza kainattaki hakimiyyetiyle de tektir. memur oldukları için, yine hükümlerini onunla verirlerdi..." İşte iman; bütün bu hususiyetlerin yani, Uluhiyetin, "Allah'ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında malikiyetin, hakimiyyetin Allah'a ait olduğunu, bu iken..." hususiyetlere sahip yegane varlık olduğunu ve bu Mesela Allah'ın, Meryem'in oğlu İsa'ya verdiği İncil: hususta O'na hiç kimsenin ortak olmadığını kabul ve ikrar etmektir. İslam ise, bütün bunlara kayıtsız şartsız "Meryem oğlu İsa'yı, ondan önce gelmiş bulunan teslim olmaktır. Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. İncil'i müttakilere öğüt ve yol gösterici olarak indirdik. İncil sahipleri Netice itibariyle diyebiliriz ki: Allah'ın şeriatine Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler..." bağlanmamak demek, Allah'ın Uluhiyetini, Rububiyetini, Ve işte, Allah'ın Resul-i Ekremine inzal buyurduğu hakimiyyet ve saltanatını kabul etmemek demektir. Bu Kur'an: hususunun dille veya fiille olması arasında fark yoktur.. İşte bunun için buradan meselesi doğuyor ve yine bunun "Kendinden önceki kitapları tasdik edici ve onlara için ılahi kelam şu ağır cezayı koyuyor: şahit olan hak kitap..." Allah, Resulüne buyurur ki: "Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma!.." Sayfa 9 "Allah'ın indirdikleriyle hükmetmiyenler, işte onlar kafir olanlardır." "İşte onlar zalim olanlardır." "İşte onlar fasıklardır." MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Suffa Mektebi Temel Meseleler-2 Bu Istikra deliliyle sabittir. İstikra delili (tüme varım:Bir cüzde sabit olan hüküm, o cüzün küllünde de sabit olur. Mesela "insan yemek yer" A. Şâri'in şeriati vaz´etmekteki maksatları hükmü için Adem (as)’in zamanına gitmeye gerek yoktur. B. Kulun şeriata tabi olmaktaki maksatları Bir insanda sabit olan hüküm, bütün insanlıkta da sabit Şeriatların konulmuş olması sadece hem dünyada hem de olur.) âhirette Insanlarin maslahatlarının temini amacına Istikra delili bu neticeyi ortaya koyduğuna ve böyle bir delîl yöneliktir. de İlim ifâde ettiğine göre biz şu kesin neticeye varıyoruz: Hükümlerin belli bir illete bağlı oluşu prensibi şeriatın Biz şeriatın kulların maslahatları için konulmuş olduğu bütün detay hükümleri için de geçerlidir. Kıyas ve içtihadın neticesi­ni istikra yoluyla elde etmiş oluyoruz ki, bu neticeye şer’î Bir delil olarak sübût ve kabulü işte bu noktadan kimsenin karşı koyması mümkün değildir. Çünkü Yüce Allah hareketle olmaktadır. pey­gamberleri gönderme konusunda şöyle buyurmaktadır ki şeriatların gönderilmesi konusunda asıl olan da budur: Hükümler muallel olmakla birlikte, bunun Allah üzerine vâcib mi Yoksa caiz mi olduğu konusunu ise Allah'ın ilmine Peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir havale ederek konuya girmek istiyoruz. Sığınılacak, yardım hüccetleri olmaması için, gönderilen müjdeci ve uyarıcı peygamberlerden bir kısmını daha önce sana anlatmıştık. istenilecek yegane merci odur. (Nisa, 165) ŞARİ’İN ŞERİATIN KONULMASINDAKİ KASDI Şerî yükümlülükler, yaratılış konusunda gözetilen Seni ancak âlemlere rahmet olman için gönderdik. maksatların korunmasına yöneliktir. Bu maksatlar üç (Enbiya, 107) Yüce Allah yaratılış hakkında da: Arş'ı su üzerinde iken, kısımda toplanır : hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için, a) Zarurî olanlar/Mecburi olanlar gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur(Hud, 7) b) Hâcî olanlar/Ihtiyaç olanlar c) Tahsînî olanlar/Hayatı güzelleştirenler Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri, için yarattım.(Zariyat,56) a) Zarurî Olan Maksatlar (Zarûriyyât): Onsuz olmayan, din ve dünya işlerinin kıvamı kendilerine bağlı bulunan hususlardır. Eğer bunlar bulunmayacak olsa, Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve dünya işleri yolundan çıkar, fesad ve kargaşa doğar, hayat hayati yaratan odur.(Mülk,6) ortadan kalkar. Keza bunların bulunmaması durumunda Kitap ve sünnette mevcut bulunan ve hükümlerin belli bir âhiret işleri rayından çıkar; kurtuluşa erme ve cennet illete dayalı olduğunu ortaya koyan deliller ise nimetlerine kavuşma imkanı ortadan kalkar, apaçık bir sayılamayacak kadar çoktur Mesela Abdest âyetinden sonra hüsrana maruz kalınır. şöyle buyurulur: Allah sizi zora koş­mak istemez, Allah sizi Bu Maksadların korunması iki yolla gerçekleşir: arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak is­ter ki şükredesiniz.(Maide, 6) 1. Zarurî olan maksatlara varlık kazandırmak/onları Oruç hakkında: Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yapmak ve onların temellerini sağlam atmak yoluyla. farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakimasınız 2. Zarurî olan hususlara zarar vereceği veya ortadan diye, size sayılı günlerde farz kılındı(Bakara, 183) kaldırmaya sebebiyet vereceği bilinen şeyleri namaz hakkında: "Şüphesiz ki na­maz hayasızlıktan ve uzaklaştırmak yoluyla. fenalıktan akkor(Ankebut, 45) kıble hakkında: "İnsanların size karşı gösterecekleri bir Dinlerin gayesi insanlığın Dünya ve Ahirette huzur ve mutluluğudur. Yani insanlık için gerekli olan huzur ve hüccet olmaması için, her nerede olursanız yüzünüzü mutluluğun sağlanması ve korunması için gerekli beş temel (Mescid-i Haram) yönüne çevirin(Bakara, 150) cihâd hakkında: "Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş esas vardır. Bunlara “olmazsa olmazlar” anlamına “zarûriyyât-ı diniyye” denir. Bu beş temel esas şunlardır: açılan kimselerin karşı ko­yup savaşmasına izin verilmiştir(Hacc, 39) kısas hakkında: "Ey akıl sahiple­ri! Kısasta sizin için hayat 1-Nefsin (Canın) korunması, vardır(bakara, 179)buyuru {muştur. 2-Aklın korunması, 3-Dinin korunması, Keza tevhîd akidesinin yerleştirilmesi sadedinde de: 4-Neslin korunması, 5-Malın korunması "Rabbin insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara’Ben sizin Rabbiniz değilmiyim demiş ve buna kendilerini şahid tutmuştu. Onlar da: Evet, (Buraya kadar anlatılan ve gerek vücud verme ve gerekse demişlerdi. Bu kıyamet günü 'Bizim bundan haberimiz ortadan kaldırılmasını engelleme ve varlığını sürdürme yoktu' ıi diytdir,(A´raf, 172) Âyetten maksat konunun açısından zarûriyyâtın tamamını iyiliği emretme, kötülüğü üzerine dikkat çekmek olmaktadır. yasaklama prensibi içerisinde toplamak mümkündür.) KİTÂBU'L-MAKÂSID Sayfa 10 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Islam/Ibadet ISLAMIN RUKÜNLERIKELIME-I ŞAHADET-(4) "La ilahe illallah" cümleciğinin ne manaya geldiğini anladıktan sonra şimdi "Eşhedü" kelimesinin anlamını incelemeye sıra geldi. Bu kelimenin üç farklı sözlük anlamı vardır. Kur'an, bu kökten türeyen değişik kelimelerle üç farklı anlamın her üçüne de yer vermiştir. Şöyle ki: a) Kelimenin ilk anlamı "gözlemek, algılamak"tır. Kur'an, kelimeyi bu anlamda şu ayette kullanıyor: Allah'ın yakınlığını kazananlar (mukarrebler) O'nu görürler. (Mutaffifiyn,21) b) Kelimenin ikinci anlamı "şahadet etmek, tanık olmak"tır. Kelime, Kur'an-ı Kerim'in şu ayetinde bu anlamda kullanılıyor. Aranızdan iki güvenilir, doğru sözlü kişiyi şahit tutunuz . (Talak,2) c) Kelimenin üçüncü anlamı olan "yemin etmek" de Kur'an-ı Kerim'in şu ayetinde kullanılıyor: Ey Muhammed! Münafıklar sana geldiklerinde şahitlik ederiz ki, sen Allah'ın peygamberisin» derler. Allah ta bilir ki sen elbette, kendisinin peygamberisin. Bununla birlikte Allah münafıkların yalancı olduklarını şehadet eder. (Munafikun,1) Görüldüğü gibi, yüce Allah -C.C.- münafıkların "şahadet ederiz" şeklindeki ifadelerini "yemin ederiz" anlamında kabul etmiştir. Buna dayanan Hanefi mezhebine bağlı fakihleri "Eşhedü" diyen bir kimsenin yemin etmiş sayılacağını ileri sürerler. Kelimenin her üç anlamı arasında yakın bir ilişki var. Şöyle ki, insan "şahidlik" ederken "yemin" eder ve bir şeyi "görünce" şahitlik eder. Bu kelimeyi Peygamberimiz (SAV) bir hadisinde şöyle kullanıyor: Bana gelen ilahi mesaj güneş gibi apaçıktır. Istersen şahadet et, istersen umursama".(Hakim,Beyhaki) Buna göre kimsenin "La ilahe iIIallah" diyerek yaptığı şahadetin kendisini kafirlikten veya günahkarlıktan kurtarabilmesi için mutlaka aşağıdaki üç anlamı bir arada içermesi demektir. a) Allah'dan başka ilah olmadığını hem aklı ve hem de kalbi ile algılamak görmüşçesine bilmek. b) Bu bilgi ve algıyı dille ifade etmek. c) Bu ifadenin tıpkı hakkında yemin ettiğimiz şeyler gibi kesin ve tereddütsüz bir nitelik taşıması. O halde kim inatçılığından veya kibirliliğinden dolayı "Allah'dan başka Ilah olmadığını" hem aklı ve hem de gönlü iIe algılamamış veya bu konuda mütereddid olursa şahadet cümlelerini dili ile ifade etmiş olduğu takdirde Münafık, etmemiş olduğu takdirde de Kafirdir. Insan ancak Peygamberi tanımakla "La ilahe illallah" ilkesinin gereklerini yerine getirebilir. Ancak Allah'ın Resulü aracılığı ile bu tevhid inancını gerçekleştirmek için izlenmesi gereken yolu öğrenebilir. Peygamberimizin Rehberliğinden yoksun kalan insan uçsuz-bucaksız bir çöl ortasında şaşkın kalır, durumu ile bağdaşan ve doğru hareket noktalarından başlayarak amacına ulaşan bir yolculuğun nasıl olacağını kestiremez. Bundan dolayı Peygamberimizi tanımak önem bakımından Allah'ı bilmeye denktir. Çünkü insan Allah'ın Resulünü tanımadıkça Allah'a karşı taşıdığı sorumlulukları yerine getiremez. Bu gerekçe ile yüce Allah -C.C.- her hangi bir peygamberin gerçekten peygamber olduğunu belirten açık Sayfa 11 Said Havva delilleri ortaya koyduktan sonra bu peygamberlerin insanlara gönderilmiş bir Allah resulü olduğunu kabul etmeyenlerin kafir olduklarına hükmetmektedir.Aşağıdaki ayet bu gerçeği vurgular:Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler, Allah ile peygamberleri arasında ayırım yaparak; 'Buna inanır, fakat şuna inanmayız' diyenler böylece, iman ile küfür arası bir yol tutturmak isteyenler var ya,onlar gerçek anlamı ile kafirdirler. (Nisa,150-151) Bu yüzden Islamın parolası La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah şeklinde olmuştur.Allah ile Rasulullah birbirinden ayrı düşünülemez. Bu iki şahadet cümleciğine inandıktan ve onları dil ile ifade ettikten sonra sıra Allahın Peygamberimiz aracılığıyla bildirdiği gayba inanmaya gelir. Bu safhada karşımıza İman rukünleri dediğimiz ilkeler çıkar.Bu ilkeler ya tamamen gayb alanına girerler veya belirli bir oranda gayb özelliği taşırlar. Tüm olarak bu kapsama giren ilkeler şunlardır, Allaha, Meleklere, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahirete ve Kadere inanmak. Bu altı ilkeye imanın rukünleri adı verilir ve dediğimiz gibi hepside dolaylı olarak şahadet kelimesinin kapsamına girerler. Buna göre şahadet kelimesini benimseyen kimse aslında diğer rukünleride tamamen benimsemiş olur. Bundan dolayı islama girmek isteyen kimsenin Eşhedu en La ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden rasulullah demesi yeterli sayılır. Bu sözü samimiyetle söylemiş olduğu takdirde öbür iman rukünlerini saymamış olmakla birlikte Müminlerden kabul edilir. Bunun böyle olmasının tek sebebi, şahadet kelimesinin imanın tüm rukünlerini kapsamasıdır. Şöyle ki, Eşhedu en La ilahe illallah cümlesi imanın ilk ruknü olan Allaha inanmayı ifade ediyor. Eşhedu enne Muhammeden rasulullah cümleside açıkça peygamberimize inanmayı dile getiriyor. Peygamberimize inanmak, bu sadık habercinin bize bildirdiği bütün diğer Allah Resullerine inanmamızı gerektirdiğine göre ikinci şahadet kelimesi ikinci iman ruknünü, yani Peygambere inanmayı içine almış oluyor. Allaha ve Peygamberlere inanan kimse Peygamberimizin var olduklarını haber verdiği Meleklere inanır. Bu Meleklerin biride Allahın emir ve vahyini tebliğ etme konusunda Allah ile Peygamberimiz arasında vasıta olan Cebrail(a.s.) dır. Öte yandan Allah'a, peygamberlere ve meleklerin varlığına inanan kimse vahye de inanır. Vahye inanan ise Allah'ın kitaplarına da inanır. Allah'a, peygamberlere, meleklere, AIlah'ın kitaplarına inanan kimse Ahirete de inanır. Çünkü, ahiret günü realitesi, Allah'ın kudretine, adaletine ve faziletine inanmanın tabii bir sonucu, bir türevidir. Ayrıca bu realitenin varlığını bize peygamberler haber vermiş olduğu gibi Allah'ın bütün kitapları da bu haberi pekiştirmiştir. Bu mantığın ışığında düşünmeye devam edecek olursak kadere inanmanın da Allah'a inanmanın tabii bir uzantısı, reddedilmez bir türevi olduğunu görürüz. Sebebine gelince yüce Allah'ın C.C.- ezeli (başlangıç noktası olamayan) ilmine, olayların oluş sırasını belirleyen iradesine, varlıkların tümünü ortaya çıkaran kudretine ve bu oluş projesinin bir kitapta yazılı olduğuna inanan kimse kadere inanmış olur. Imanın bu saydığımız rukünlerinden herhangi biri hakkında yanılgıya düşmek doğrudan doğruya şahadet kelimesini zedeleyeceği gibi bu rukünlerin mahiyetini doğru anlamak, şahadet kelimesini daha iyi anlamamızı sağlayacağı için bu rukünlerin bazı önemli yönlerini açıklamayı gerekli görüyoruz. MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Siyer/Davet 6- Vahyin Başlangıcı Buhâri'nin rivayetine göre, ...Hz. Âişe şöyle der: Allah'ın elçisine ilk gelen vahiy, uykuda iken sadık rüya ile başlamıştır. Onun her gördüğü rüya sabahın aydınlığı gibi ortaya çıkardı. Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Artık Hirâ mağarasında ibâdet ve tefekkürle meşgulken ilk vahiy geldi. O'na Melek gelip, Oku! dedi. O da, Ben okuma bilmem... Resûlullah (sav) buyurdu ki; «O zaman melek beni alıp takatım kesilinceye kadar sıktı... «Ben okuma bilmem» dedim ve beni tekrar alıp üçüncü defa sıktı. Ve beni bıraktıktan sonra: «Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı pıhtılaşmış kandan yarattı... Bu âyetleri alan Allah'ın Resulü, eşi Hatice'nin yanına geldi ve: «Beni örtünüz» dedi. Korkusu geçinceye kadar onu örttüler. Sonra başına gelen olayı eşine anlatarak: «Kendimden korkuyorum» dedi. Bunun üzerine eşi: «Allah'a yemin ederim ki, Rabbin seni hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü, sen akrabanı gözetirsin, âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakire verir, misafiri ağırlar, hak yolunda halka yardım edersin» diyerek, onu teselli etti. Bundan sonra Hatice, Resûlullah'ı alıp, amcazadesi Varaka bin Nevfel'e götürdü. Bu zât câhiliyye çağında hristiyan olmuş, İbranice'yi bilir ve İncil'den nasibi nisbetinde birşeyler yazardı. O günlerde gözleri kör idi. Hatice, Varaka'ya, «Amcaoğlu, dinle bak, kardeşinin oğlu ne söylüyor?» dedi. Varaka: «Kardeşimin oğlu, ne var?» deyince, Resûlullah başından geçeni anlattı. Bunun üzerine Varaka; Gördüğün, Allah'ın Mûsâ'ya indirdiği Nâmûs-u Ekber'dir. Keşke senin da'vet günlerinde genç olsaydım da, kavminin seni çıkaracakları zamanı görseydim» dedi. Allah'ın Resulü de; «Onlar beni çıkaracaklar mı?» diye sordu. O da; «Evet, senin gibi birşey getirmiş kimse yoktur ki, düşmanlığa uğramasın. Şayet senin da'yet günlerinde yetişirsem, sana yardım ederim» diye cevab verdi. Çok geçmeden Varaka vefat etti. O sırada bir müddet için vahiy kesilmişti.» Vahyin kesildiği zaman;Beyhakî'nin rivayet ettiği 6 aylık bir dönemdir. Sonra Buhârî, Câbir bin Abdullah (r.a.)'dan «Fetretü'l-vahy» konusunda, Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki; «Ben bir gün yürürken birdenbire gökyüzü tarafından bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki Hirâ'da bana gelen Melek (Cebrail a.s.) sema ile arz arasında bir kürsi üzerinde oturmuş, korktum. Evime dönüp beni örtün dedim. Allahu Teâlâ: «Ey örtüye bürünen, kalk da sana iman etmeyenleri korkut. Rabbini büyük tanı. Elbiseni temizle, kötü şeyleri terke devam et (Müddessir, 1-5)... Artık vahiy kızıştı da ardı arkası kesilmedi...» İbretler Ve Öğütler Bu, «Bed-ul Vahy= Vahyin Başlangıcı» hadîsi, dinin akaid ve şeriatle ilgili hakikatların tümünün üzerine kurulduğu temel esas olur. Çünkü «Vahyin hakikati, kendi kafasından düşünüp akıl ve görüşüyle kanun yapmaya kalkışan insanla, Sayfa 12 B.Çobanoğlu herhangi bir değiştirme ve kısaltma veya fazlalık yapmadan doğrudan doğruya kendi Rabbi'nden aldığı emir ve yasakları insanlara tebliğ eden insan arasında yegâne ayırıcı çizgidir. … Din düşmanları; Resûlullah (sav)ın hayatındaki vahiy mes'elesiyle meşgul olmaya önem veriyorlar...Vahiyle ilhamı birbirine karıştırmak, hattâ sar'a hastalığı olarak göstermek... Niçin Yüce Allah, Resûlü'nün kalbine, Cebrail'i görmesinden dolayı korku biraktı? Niçin Peygamberimiz, mağarada kendisine görünen varlığın cinlerden garib bir yaratık olmasından korktu? Niçin Vahiy uzun bir müddet kesilmişti? Halbuki Resûlullah (sav) vahyin kesilmesinden dolayı büyük bir umutsuzluğa kapılmıştı. Hattâ O, dağların uçurumlarından kendisini aşağı atmaya niyetleniyordu... Hattâ O, mağaradaki halvetini yarıda kesip, yüreği titreyerek sür'atle eve dönmüştü... O bu olayı hanımı Haticeye haber verirken şöyle demişti: «Kendimden korkuyorum.» Yâni bana cin çarpmış olabilir veya aklımı oynatabilirim... Yine Yüce Allah'ın, Hz. Hatice'ye Peygamberimizi, Varaka bin Nevfel'e götürmesini ve durumu ona anlatmasını ilham etmesinde şunlar var: a- bu durumun, kendinden önceki Peygamberlere de inmiş olan ilâhî vahiy olduğu... b-gördüğü ve duyduğu şeylerin çeşitli düşünce ve korku sebebiyle ruhunu kaplayan örtüyü yırtmak... Vahyin devam edişi, vahyin hakikatına yani nefsî bir olay olmadığına dair işareti aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz: 1- Kur'an ile Hadis arasındaki açık ayırıcı özellik: Resûlullah (sav) kendi sözleri olan hadîsi, ashabının hafızasına emanet ederken, Kur'an âyetlerinin öncelikle yazılmasını emrediyordu. 2- Resûlullah (sav)'dan bazı işler sorulur, o da, onlara cevab veremezdi. Kur'an'dan bir âyetin indiği olurdu. Böylece o kişiye, sorusu konusunda Kur'andan inen âyeti okurdu. Bazan da, Hz. Peygamber bir kısım işlerde belirli bir şekilde tasarrufta bulunurdu. Bu tasarrufunu onaylayan, kınayan ve yeren âyetlerin indiği olurdu. 3- Resûlullah (sav) ümmi bir kişi idi.(yani buna rağmen geçmiş peygamberlerden haber vermesi) 4- Hakikaten Resûlullah'ın kavminin arasında kırk yıl boyunca doğru sözlü olması ve onlar arasında şöhret bulması... Içinden geçen şeyleri reddeder mahiyetle : «Eğer sen, sana indirdiğimiz de şüphe içinde isen, senden önce Kitab'ı okuyanlara sor. Andolsun ki Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphecilerden olma!(Yunus,94)». Bunun için, Hz. Peygamber'in bu âyet indikten sonra: «Artık ne şüphe ediyorum ve ne de birşey soruyorum» diye buyurduğu rivayet edilmiştir. MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Hanımlar Köşesi Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımlara…(9) Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımların ve Genç kızların kendileri öne sürdükleri veya başkaları tarafından öne sürülen Bahaneler ve Şüphelerin başlıcaları şunlardır: CINSEL GÜCÜN BASTIRILMASI Bu iddiaya göre cinsel güç, insanda bulunan en büyük ve tehlikeli güçlerden biridir. Tehlikesi de bu gücün bastınlmasından kaynaklanmaktadır. Aşırı bastırıldığı takdirde patlamaya sebep olur. Kadının örtüsü onun güzelliğini örter, netice olarak da bu örtünme erkekleri cinsel baskı altına sokar ve patlama noktasına vanrlar. Hatta zaman zaman bu baskıyı tecavüz olayları ve benzeri şeylerde dışa vururlar. Bu problemin çözümü kadınların örtülerinden kurtarılmasında yatmaktadır. Ancak bu şekilde erkekler cinsel baskı altına girmekten kurtulabilirler ve bu ihtiyaçları giderebilirler. Böylece cinsel gücün bastırılmasından doğabilecek olan patlama tehlikesi giderilebilir? Bu şüphe, görünüşte akla ve mantığa uygun gibi geliyor. Ilk bakışta bu görüşü ortaya atanların, toplumun bozulmasından kaygı duyan ve onun menfaatini isteyen kişiler olduğu izlenimi uyandırsa bile, gerçekte bu tür görüşleri ortaya atanlar toplumun çözülmesine ve parçalanmasına sebep olacak kadar büyük bir tehlike arzediyorlar. Eğer bu görüşleri doğru olsaydı, Amerika, Avrupa ve benzeri ülkelerin, tecavüz olayları, kadınlara yönelik saldınlar ve ahlaki suçların en az olduğu ülkeler olmaları gerekirdi. Çünkü, Amerika ve Avrupa ülkeleri kişisel özgürlük iddialarıyla bu konuya gerçekten büyük önem vermektedir. Hatta O derecede ki, müstehcen dergiler bütün bayilerde satılmaktadır. Gece saat 12' den sonra konulan televizyon programlan cinsel yönden kışkırtıcı, müstehcen yayınlarla doludur. Bu ülkelerde kadınlar yaz mevsimi gelince sokaklarda mayo ile gezerler. Bu artık normal bir hale gelmiştir. Video kasetleri satan ve "Adust only" (yalnızca yetişkinler içindir) ibaresinin bulunduğu dükkanlar hemen her yere yayılmıştır. Bu dükkanlarda insanı dehşete düşüren sapık ve korkunç cinsel ilişkiler ve cinselliği kamçılayıcı yayınlar sergilenmektedir. Herhangi bir yetişkin bu filmleri orada izleyebilir veya evine götürebilir. Bu ülkelerde genelevIer son derece yaygındır. Hatta bazı ülkelerde müşterilerin görebilmeleri için kadınlar vitrinlerde sergilenirler. Peki bütün bu serbestlik ve müstehcenliğin getirdiği neticeler nelerdir? Acaba tecavüz olayları azalmışmıdır? Bahsedilen cinsel doyuma ulaşılmış mıdır? Kadınlar cinsel taciz tehlikesinden korunabilmiş midir? Amerikan istatistikleri Federal Hükümet tarafından "Crime in U.S.A" (Amerika'da suç) başlığı altında bir kitap yayınlanmıştır. Bu kitap özel kamu araştırma şirketleri tarafından değil, bizzat hükümet tarafından yayınlandığı için kitaptaki veriler güvenilirlik arzetmektedir. Kitabın 6. sayfasında 1988 yılından bahsedilerek şöyle deniliyor: "Amerika'da her 6 dakikada bir - zor kullanılarak - tecavüz olayları yaşanıyor. Buradaki "zor kullanma" ibaresi ise "silah tehdidi" manasında. Aynı kitap bize aşağıdaki şu istatistikleri de sunuyor: Sayfa 13 F.Betül Hanım Amerika'da 1978 Yılında tecavüz olayları sayısı 147.389, 1979 Yılında 168.134, 1981 Yılında 189.450, 1983 Yılında 211.691, 1987 Yılında 221.764... Bu ve benzeri istatistikler, O ülkelerdeki cinsel suç oranındaki artışa işaret ettiği gibi aynı zamanda Allah Teala'nın şu ayet-i celilesinin de pratikte yaşanan bir izahıdır: Ahzab 59 - Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. Bu ayeti kerimenin iniş sebebi Imam Kurtubinin de zikrettiği gibi kadınlar zaruri ihtıyaçlarını gidermek için çölün ıssız bir yerine gitmek zorunda kalıyorlardı. Hür müslüman kadınlar ile köle kadınları, cariyeleri birbirinden ayıran özellik de müslüman kadınların örtüsüydü. Onun için kadının örtülü olduğunu gören kötü niyetli facirler ona sarkıntılık etmekten korkarak çekiniyorlardı. Bu ayet-i kerime nazil olmadan önce müslüman kadınlardan biri ihtiyacını gidermeye çıkmıştı. Facirlerden biri bu kadını köle kadınlardan biri zannederek taciz etmiş, kadın bağırınca da kaçıp gitmişti. Bu durumu Hz. Peygambere şikayet ettiler ve bunun üzerine de bu ayet-i kerime nazil oldu. Demek oluyor ki, örtünmeyen ve cazibesini teşhir edip bütün güzelliğini ön plana çıkartan bir hanım bu tip kurtlar tarafından her zaman ezaya maruz kalır. Çünkü bu davranışıyla bastırılmakta olan cinsel dürtüleri harekete geçirir. Örtülü bir hanıma gelince, bir yeri gözükmediğinden bu cazibe ve ziynetini gizlemiş olur. Bu örtülü hanım, bu şekilde acaba hangi dürtüleri uyandırıp hangi istekleri harekete geçirebilir? Şüphesiz Allah Teala kadınları incitilmekten korumak için Hicabı şart koşmuştur. Çünkü Allah kadınların açılarak süslenmesinin cinsel duyguları harekete geçiren ve cinsel suçların artmasına yol açan bir davet olduğunu bilmektedir. Bundan sonra böyle bir şüpheyi savunup doğruluğuna inananlar karşılarında şu dört gerçeği bulacaklardır: a) istatistikler onları yalanlamaktadır, b) Cinsel güç kadın ve erkek her insanda mevcuttur ve neslin devamı gibi hikmetlere sahip ilahi bir sırdır. Bir düşünelim, eğer bu içgüdü olmasaydı nesil ne şekilde devam edecekti? Hiç kimsenin bu içgüdünün varlığını inkar etmesi ve erkeklerden bunca çıplaklık ve açıklık görüntüleri karşısında böyle bir içgüdüyü yok sayıp tabii davranmasını beklemesi mümkün değildir. c) Erkeği kışkırtan şey, kadının cazibesini ortaya koyan yerlerini görmesidir. Allah'ın yaratmış olduğu fıtratta olan bu özelliğin, bu tür görüntüler karşısında isteklerini gizlemesini beklemek mümkün değildir. d) Cinsel baskının açıklık ve çıplaklığın yayılmasıyla doyuma ulaştırılarak tedavi edilmesinin mümkün olduğunu iddia edenler şu iki neticeye ulaşırlar: Kadınların avret yerlerini görüpte etkilenmeyen bu adamların ya erkeklik duyguları gitmiştir ya da cinsel soğukluk hastalığına yakalanmışlardır. Acaba böyle bir iddiada bulunanlar ümmetimizi bu iki gruptan birine mi dahil etmek istiyorlar? MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 ِإن إ مْكُ م إ ل ّ ل. ِ ِ Sohbetler/Düşünceler KUR´ÂNDA GENÇLER VE GENÇLIK DEĞERLERİ(2) Hz. Âdemin Oğulları Habil ve Kabil Konuya Hz. Âdemin iki oğluyla başlamak istiyoruz. Önce bu konuda Kur´ân-ı Kerime kulak verelim: Onlara Âdemin iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine): Seni öldüreceğim demişti. Diğeri ise şöyle demişti: Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder. Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan korkarım. (Mâide 27-30) Misafir Kalemler yla, Allaha karşı yapılan ibadetlerde asıl gözetilmesi gereken önemli noktanın, içtenlik ve samimiyyet olduğu bu ayette öncelikli olarak vurgulanmaktadır. 2. Sebebi ne olursa olsun, hased (kıskançlık) duygusunun insan davranışları üzerinde ne denli belirleyici bir rol oynadığı ve bu duygu sâikiyle insanın cinayet bile işleyebileceği ortaya çıkmaktadır. Bu Cinayetin iki kardeş arasında yaşanmış olması ise, hased duygusunun sınır tanımaz bir tahribata sebebiyet vereceğini de anlamamıza imkân tanımaktadır. Hz. Peygamberin Hasedden sakının!. Çünkü o, ateşin odunu harcayıp tükettiği gibi, güzel davranışları yer bitirir. Şeklindeki uyarısı, hased duygusunun ne denli yıkıcı bir kişilik problemi oluşuna dikkat çekmektedir. Insan benliğinde gizlenmiş bir halde duran ve zaman zaman gün Kur´ân-ı Kerim, diğer ayetlerde olduğu gibi kıssayı yüzüne çıkan bu duygu, kimliğin kazanılmaya başlandığı detaylara girmeden aktarmak suretiyle, yeryüzünde ilk cigençlik çağında karşılaşılması kuvvetle muhtemel bir kişilik nayetin Hz. Âdemin oğullarından biri tarafından işlendiğini problemidir. Işte Kur´ân, bu duygunun yol açtığı trajedinin ortaya koymaktadır. Konuyla ilgili olarak hadis kaynakiki kardeş arasında cereyanetlarında Ibni Mesud tarafından tiğine vurgu yaparak meselenin rivayet edilen bir hadis mevcutehemmiyetini ortaya koymuş tur; ki bunda da isim zikredilolmaktadır. mez. Söz konusu hadiste, Haksız yere öldürülen her bir kim3. Yirmi yaşlarında bir genç senin kanından, Âdemin büyük olan Habil, Allah Teâlânın huoğluna mutlaka bir pay ayrılır. zuruna zalim bir şahsiyet Zira yeryüzünde Cinayeti adet olarak varmaktansa mazlum edenlerin ilki odur denilerek bu biri olmayı tercih etmiştir. Ayrı olaya atıfta bulunulur.(Buhari, ca o, Beni öldürmek amacıyla Müslim) elini bana uzatacak olsanda, ben sana bu maksatla el uzataAncak gerek Islam tarihçileri, cak değilim! ifadeleriyle, belki de bir insanın, bir gencin gerekse müfessirler bu konuya geniş yer ayırarak Habil ve gösterebileceği centilmenliğin, en zirve örneğini vermiştir. Kabil arasındaki kıssadan bahsetmişlerdir. Tevrat metinlerinde de bu konuda geniş bilgi mevcuttur. Kaynaklardaki 4. Habil, meseleyi her ne kadar ağabeyi Kabilin vicdanına bilgiler bir bütün olarak ele alındığında, Habil ile Kabil havale ederek bu işten kurtulmaya çalışmış ise de ayetten arasındaki anlaşmazlığın, çekememezlik duygusuna bağlı çıkarabileceğimiz bir husus da şudur ki, ayet yürürlükte, sebeplerden kaynaklandığı görülmektedir. Kaynaklarda, Habilin ağabeyi Kabilden aslında daha güçlü olmasına rağ- cinayete engel olacak ciddi anlamda müeyyideler veya korumen, Allaha karşı kulluk bilincine sahip olmasından dolayı yucu birtakım mânialar yoksa, insanoğluna, içinde taşıdığı böyle bir davranışa yönelmediği ifade edilmektedir. Ne var ben (nefs=ego) bir kötülük kaynağı olabilmekte ve en kötü ki, Habilin bu husustaki anlamlı uyarısına rağmen, ağabey yada en zor davranış bile güzel ve kolay bir şey gibi göstererek ve onu aldatabilmektedir. Nitekim, Nefsi ona bu işi koKabil, bir gün, 20 yaşındaki kardeşi Habili, uyumakta olduğu bir sırada öldürmüştür. Iki kardeş arasında cereyan laylaştırdı ve onu aldattı. O da hemen kardeşini öldürdü ifadelerinden de bu anlaşılmaktadır. eden bu trajik olayda dikkat çekici bazı noktalar vardır. 1. Kabilin hasedine neden olan hususlar, birtakım tefsirlerde toprak kavgası veya istediği kızla evlenememe gibi sebepler olarak zikredilmiş olsa da, tâ başından beri, Kabilin kurban takdiminde hangi duygu ve düşüncelere sahip oluğu bize bir fikir vermektedir. Anlaşılan o, kurbanını içtenlikle ve kulluk bilinciyle değil, sıradan bir iş görerek önemsemeden sunmuştur. Halbuki, Kur´ân-ı Kerimde, Allaha yakınlaşmak maksadıyla sunulan kurbanların ne etlerinin ne de kanlarının Allaha ulaşmadığı, O na ulaşan şeyin ancak bu davranıştaki duygu ve düşüncedeki içtenliğin, kulluk bilincinin olduğu vurgulanmıştır. DolayısıSayfa 14 Özellikle gençlik yıllarında, duygular sâikiyle sonu nereye varacağı belli olmayan birtakım davranışlarda bulunan insanlar, bunun cezasını ya hayatıyla ya da hayat boyunca çekeceği ceza ve vicdan azabıyla ödemektedirler. Tarihin sayfaları, mazlum olarak katledilen nice Habiller ve Kabil misali nice zalimlerle doludur.Bu kıssa, gençlik yıllarının Allaha karşı kulluk bilinci (takva) ve teslimiyetle güzelleştiğini, kıskançlık ve çekememezlik duygularıyla kirlendiğini ve bu kirliliğe eşlik eden nefis aldatmalarıyla insan hayatının bahar sayılan bu en güzel çağının, mahvolup gittiğini ortaya koymaktadır. MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r . Basından Seçmeler susmaları için onlara para teklifinde bulunduğu ileri sürülüyor. DSÖ de Yalan Söylemiş 16/03/2013 - 11:34 Bill&Melinda Gates Vakfı'nın yanı sıra, Dünya Sağlık Örgütü ABD'nin muhtemel drone saldırıları için Suriye'de El-Kaide ile (DSÖ)'nün de 'MenAfriVac' aşıları ve sonuçları hakkında bağlantılı İslamcılar hakkında istihbarat topladığı iddia edildi. gerçek dışı bir söylem geliştirdiği görülüyor. Dünya Sağlık Örgütü ve Menenjit Aşısı Projesi (MVP)'nin, tekrar tekrar Afrikalı ve Asyalı çocuklara yapılan 'MenAfriVac' aşısının Los Angeles Times'ın haberine göre, ABD Devlet Başkanı dondurulmadan taşınabileceğini iddia ederek, aşının güvenliği Barack Obama, Suriye'de drone saldırılarına henüz izni hakkında bariz bir şekilde yalan söylediği ifade ediliyor. Aşının vermedi, fakat konu gündemde. prospektüsü ise açık bir şekilde aşının dondurularak saklanması Habere göre, Pakistan ve Yemen'deki bazı dronelar, istihbarat ve ışıktan korunması gerektiğini vurguluyor. Gates-Siyonist işbirliği toplamak için Suriye'ye çevrildi. Bill Gates'in, aşı skandalları üzerine hakkında çıkan haberlerin önüne geçebilmek için medya kuruluşlarına ve gazetecilere ABD yönetimi, Irak'ta bulamadığı El-Kaide'nin bir kısmının sponsor olmaya başladığı bildiriliyor. Ancak kimi kuruluşlar Suriye'ye geçtiğini düşünüyor. Gates'in kirli işlerini ortaya çıkarmaya devam ederken; Gates'in, David Rockefeller, Ted Turner, Michael Bloomberg, Toplanacak istihbaratın hem öldürücü hem de öldürücü olmayan saldırılar için opsiyonlu olacağı belirtiliyor. Toplanan George Soros gibi "Siyonist kodamanlar" ile bir araya gelip dünyanın nüfus problemini(!) çözmeye çalıştığı kaydediliyor. istihbarat, ''aşırı İslamcılar''la mücadele etmeleri için ''ılımlı'' Bu noktada, The Telegraph gazetesine verdiği röportajda Bill Suriye muhalefetine de verilebilecek. Gates'in "Benim artık paraya ihtiyacım yok, ben Tanrı'nın işini Microsoft'un kurucusu Bill Gates ile eşi Melinda'nın yapıyorum!" demesi anlamlı bulunuyor. Yeni Akit ABD'nin Suriye'deki İslamcı muhalefeti gerektiğinde vurmak için istihbarat topladığı iddia edildi adını taşıyan vakfın yaptığı aşıların, binlerce Afrika ve Asyalı çocuğu felç ettiği iddia edildi. Norveç'te Müslümanlar için üretilen 'helal' ya da 'sadece sığır eti kullanılmıştır' etiketli gıda ürünlerinde domuz 14/03/2013 - 10:42 etine rastlandığı bildirildi. Dünya bilişim devi Microsoft'un kurucusu olan Amerikalı Bill 16/03/2013 - 17:47 Gates'in, Afrika'ya sattığı aşılar binlerce çocuğu felç etti. Bill Gıda Güvenliği Kurumu Sözcüsü Ragnhild Arnesen, içlerinde Gates ve eşi Melinda Gates'in adını taşıyan Bill&Melinda at eti bulunup bulunmadığını belirlemek için test edilen et Gates Vakfı'nın yaptığı aşılar, Afrikalı ve Asyalı çocukların ürünlerinin yüzde 30 oranında domuz eti içerdiğini açıkladı. hayatını karartıyor. Bu aşılar nedeniyle sadece Afrika'da bir köyde 50 çocuk felç oldu. Medyada çıkan haberlere sinirlenen Arnesen, ürünlerine helal etiketi yapıştıran Kuraas AS Gates'in, haberlerin önüne geçebilmek için medya kuruluşlarına şirketinin söz konusu ürünleri süpermarketlerden ve sponsor olmaya başladığı ileri sürülüyor. restoranlardan çektiğini belirtti. Binlerce Çocuk Felç Kaldı On yıl önce girdiği aşı sektöründe dünyada milyonlarca çocuğa İnternet sitesinde Müslümanlardan özür dileyen Kuraas AS, aşı yapan Bill Gates'in asıl hedefi Afrikalı ve Asyalı çocuklar. domuz etinin helal etiketli gıda ürünlerine nasıl karıştığını Her çocuğun aşılanması için çalıştığını ifade eden Gates'in bulmak için Gıda Güvenliği Kurumu yetkilileri ile işbirliği sözde amacı, "kötü sağlık hizmetlerinin ve temiz suyun yaptıklarını ifade etti. yetersizliği nedeniyle menenjit ve sıtma gibi hastalıkların sık görüldüğü Afrika'yı korumak." Ancak aşılamada ortaya çıkan Daha önce de İngiltere'de üretilen helal etiketli tavuk sonuçlar Gates'i yalanlarken, bugüne kadar binlerce çocuğun sosislerinde domuz eti bulunmuş, okullara sosis satışı yapan felç olduğu ifade ediliyor. şirket özür dilemişti. Afrika'da Bir Köyde 50 Çocuk Felç Oldu ——————————————————Gazeteci Christina England tarafından yapılan habere göre, özellikle Afrika için geliştirilmiş menenjit aşısı "MenAfriVac", Neden istifa ettiler/ettirildiler dersiniz? Kuzey Çad'taki küçük Gouro köyünde en az 50 çocuğu felç Wulff-Rede im Wortlaut„Der Islam gehört zu Deutschland“ etti. Menenjit hastalığı için önleyici tedavi olarak tanıtılan 03.10.2010, 14:47 Uhr "MenAfriVac" aşısı küçük çocukların her birinin halüsinasyonlar görmesine, sarsıntı yaşamasına ve en son Guttenberg warnt in Islam-Debatte vor Relativierung der olarak da felç geçirmesine sebeb olduğu belirtiliyor. eigenen Kultur Gates Aşısı'nın Çirkin Yüzü Çad'ın Gouro köyündeki yapılan aşılama sonrası çocuklarda ani 09.10.2010, 13:09 Uhr | DDP baş ağrıları, şiddetli kusma, ağızdan gelen salya ve kontrol Islamunterricht : Schavan befürwortet Imame als Religiedilemeyen sarsıntılar görüldüğü haberleri gelirken, bölgede hastane ve sağlık görevlilerinin olmaması nedeniyle çocuklarını onslehrer 700.000 muslimische Kinder und Jugendliche gehen derzeit in 300 km uzaklıktaki hastaneye götüremeyen Afrikalı Deutschland zur Schule - und brauchen kompetente Religionsvatandaşların yerel yöneticilerden istedikleri yardımların geri lehrer. Bildungsministerin Annette Schavan forderte nun, islaçevrildiği belirtiliyor. Aşı sonrası yaşanan rahatsızlıkları mische Geistliche ähnlich wie christliche Pfarrer in der Schule görmezden gelen Çad hükümetinin de, MenAfriVac aşısının satışını ve dağıtımını durdurmak yerine, mağdur ebeveynlerin anzustellen. Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013 Ey Islamcı Gençlik! Birinci Vazifen; Dinini, Mukaddesatını ve Imanını muhafaza, Şeriatını müdafaa, Islam düşmanlarına ve Nefsine karşı Cihad (Mücadele) etmendir. Yaratılışının yegane sebebi sadece Allaha kul olmandır;bu gaye senin en Mukaddes vazifendir. Mazide ve Bugün seni bu Vazifeden mahrum edip, Tağuti düzenlere köle yapmak isteyenler olduğu gibi Istikbaldede senin önüne set çekip Cihad Ruhunu söndürmek, Şeytanın avanesi yapmak isteyen Bedbaht ve Deccalistler olacaktır. Bugün ve Yarın Mukaddes Şeriatını müdafaa etmek ve yaşayabilmek için mutlak Cihada mecbursun… Ey Nesl-i Ibrahim! Bütün dünya Ferd ve Cemiyetlerine Islamı tebliğ ve gerekirse Cihadla mükellefsin. Iman Meş’alesinin sönmemesinin yegane yolu budur. Mukaddesatın tarumar edilmiş, Şeriat Medreseleri kapatılmış, Zikir Ocakları söndürülmüş, Kitabın olan Kur’an-ı Kerimin Ahkamına Siyonizmin Prangaları vurulmuş, Küfrün Zulmü ayyuka çıkmış olabilir...Bütün bu Ahval ve Şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere Din adına sana yol göstermekle Vazifelendirilenler; Gaflet, Dalalet ve hatta Ihanet içinde, Şahsi menfaatlerinin veyahut Siyasi emellerinin ihtirasıyla Islam düşmanlarıyla birleşebilirler. Allah ve Resülüne tabi olanlar Tağutların şerrine uğramış, her türlü işkenceye reva görülmüş, Islam Camiası maddi ve manevi işkenceler yüzünden Fakr-u zaruret ve Mahrumiyyet içerisinde ve bitab düşmüş olabilirler. Sen daima Maznun(Zannlı) muamelesi görebilir, Nemrudların ateşine atılmaya Mahkum edilebilirsin… Ey Millet-i Ibrahim Gençliği! Ey “Elestü birabbikum” sualine “Bela” imzasına sadık kalan ve kalmak mecburiyetinde olan Bugünün ve Istikbalin Mücahid Gençliği!.. Işte bu Ahval ve Şerait içerisinde dahi “La Ilahe illallah Muhammedür Resulüllah“ Kelime-i Tevhid bayrağını ayakta tutup, Cihanşumul Meş’ale yapmaya ve Allahın ahkamını hakimiyyete getirme uğrunda mücadeleye, bütün varlığınla Islam Devletine sahip çıkıp güçlendirmeye mecbursun… Muhtaç olduğun Kuvvet; Kalbindeki Imanda, tabi olduğun Kur’anda mevcuttur. Cihadın ve Fethin Mübarek olsun. Yardım Allahtandır, Fetih yakındır, Müjdeler olsun..