Sayi 1/Yil 1

advertisement
‫سطأل َ َط َي ْطِْ ح َ ْا ِم اِأ َ ْم‬
َ ‫ َ ا َي َ َاا ح نْ َِ لَ ا َا َأط ْح َي ِ ََط ْح ع َ َط َي ِ ََط ْح حْ نم‬.‫ل حْ نم ِِ ِم‬
ِ ‫ِ حْ نم ِْا‬
Sayi 1/Yil 1
YIL 2/ SAYI 15
CEMADIYEL EVVEL 1434/ MART 2013
‫ب ِ ْس ِم‬
Hediyemiz olsun!
De ki: -Eğer Allah dileseydi onu size hiç okumazdım ve O’nu
size hiç bildirmezdi. Daha önce sizin aranızda bir ömür
yaşadım, hiç düşünmüyor musunuz? (Yunus, 16)
Aylık;
Islami,
Siyasi ve Ilmi
Dergimiz..
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
k
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Fihrist
Dersler
Konular
Yazarlar
Sayfa
—
—
2
PKK ile T.C. Hükümeti Barış sürecinde
Editör
3
Tefsir Dersleri
Duha Suresi (Son Bilgiler)
Ebu Abdurrahman
4
Tefsir Dersleri (devam)
Duha Suresi (Son Bilgiler)
Ebu Abdurrahman
5
Kur´ana saygı, Allah´a saygıdır!(3)
M. Metin Müftüoğlu
6
Sualler-Cevaplar(2)
Ebu Ensar
7
Beyyineler
Müslümanın Anayasası Kur´andır!(8)
Cemaleddin Hocaoğlu
8
Beyyineler
Allahın Hakimiyyeti (1)
Cemaleddin Hocaoğlu
9
Suffa Mektebi
Temel Meseleler(2)
Ibni Abdulhalim
10
Islam/Ibadet
Kelime-i Şahadet (4)
Said Havva
11
Siyer/Davet
Peygamberimizin Hayatı;
Vahyin Başlangıcı
B. Çobanoğlu
12
Örtülü olmayan Bacılarımıza (9)!
Fatıma Betül Hanım
13
Kur´anda Gençler ve Gençlik değerleri;
Habil ile Kabil
Misafir Kalemler
14
—
15
Fihrist
Gündem/Yorum
Gençlerle Başbaşa
Fetva Köşesi
Hanımlar Köşesi
Sohbetler/Düşünceler
Basından Seçmeler
ABD'nin Suriye'deki İslamcı muhalefeti
gerektiğinde...
Microsoft'un kurucusu Bill Gates...
Norveç'te Müslümanlar için üretilen ...
Neden istifa ettiler/ettirildiler dersiniz?...
Muhacirun Dergisi:
www.muhacirun.net
Yazışma Adresimiz:
info@muhacirun.net
Sayfa 2
Doğrular Islamın doğrulardır,
hatalar/yanlışlar bizim
yanlışlarımızdır.
Okuyucularımızdan(Islama göre
varsa) Hatalarımızın
düzeltilmesini istirham
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Gündem/Yorum
PKK ile T.C. Hükümeti Barış sürecinde
Alimlerimiz Ahlak´ı tarif ederken insanda yerleşmiş melekelerdir derler. Yani insanda Sabit/sakin olmuş hiç bir zorlama olmaksızın kolaylıkla ortaya çıkan karakterdir. Buna
Seciyye veya Huy´da denir.
Ahlak, esasları/gayeleri bakımından; Ahlakı Hamide ve Ahlakı Seyyie diye ikiye ayrılır.
Ahlakı Hamide, yani övülmüş Ahlak; bozulmamış, fıtrat üzere kalmış, dejenere olmamış Ahlaktır.
Ahlakı Seyyie, yani yerilmiş Ahlak; bozulmuş, dejenere olmuş Ahlaktır. Menfaat Ahlakı, Hissi Ahlak, Lezzet Ahlakı
gibi sınıflandırılmaları vardır. Yani menfaatine göre yer ve
konum değiştiren, hissi duyguların, anlık kızgınlığın/
sevginin yön verdiği Ahlak…
Pkk ile barış ne demektir? Bunu kim, Niye istiyor? Bu güne
kadar nerdeydiler?....
Bir zamanlar teröristleri yok edeceğiz, asacağız keseceğiz
diyenler, türklüğü her şeyin üstünde görenler, başka kimseye insan dahi demeyenlere ne oldu da
hep birden barışçı kesildiler.
Belki TC Devleti buna ne diyor? Bunu
kabul ediyormu? Hangi şartlarda, neyin karşılığında barış? Özerklik mi, ayrı
bir Pkk devletimi, yoksa Pkk yönetiminde bir Türkiye mi?
Türkiye Silahlı Kuvvetleri buna ne diyor? Kuvvetlerine ne oldu? Kahraman
Mehmetçik´e ne oldu? Firar mı etti?
Aldıkları veya yaptıkları silahları ne
yapacaklar? Hani bir Türk dünyaya
bedeldi? Kimseye bir karış toprak vermeyecektiniz. Vatanın bölünmez bütünlüğü ne oldu? Hani Türkiye hür bir
devletti?.........
Belki halk buna nediyor? Halk mı? Hangi halk? Tayyibin
yedirip içirdiği halk mı? Yıkamadığı bileği öpen halk mı?
Kemalistler mi? Aydınlar mı? Gazeteciler mi?
Hemen hemen herkesin ağzında barış Ayetleri, Hadisler, v.s.
Evet, Ayetler ve Hadisler var. Fakat bunlar 1400 seneden
beri var. Cumhuriyet kurulduğu dönemde de, 10 sene öncede, AKP seçildiği zaman da vardılar. Siz bunlara yeni mi
iman ettiniz. Iman ettiniz mi? Belki aynı Kur´anı Kerim de
olan diğer ayetler, Sünneti seniyede olan diğer hadislere
niye bakmıyorsunuz. Onlar şu an işinize yaramıyor mu?
Kur´anı Kerimde 6236 ayeti kerime var. Hadisler ise sayılamayacak kadar çoktur: Islamda faiz haramdır, Zina haramdır, Alkollü içkiler haramdır, Kumar ve Şans oyunları
haramdır, Hırsızlık haramdır, Yankesicilik haramdır, Rüşvet
haramdır, adam gayırma haramdır, Fiyatlarla oynamak
haramdır, Haram mal üretmek haramdır, yetim malı yemek
haramdır, Kamu malını ucuza kapatmak/peşkeş çekmek haramdır, Kamu malını kendi işleri için kullanmak haramdır,
yetkiyi kötüye kullanmak haramdır, hak edilmeyen ücret
haramdır, aldatmak haramdır, firsatcılık haramdır, gereksiz
yere vergi/para toplamak haramdır, fiyat kırmak haramdır,
Sayfa 3
Editör
fiyatı artırmak için malları telef etmek haramdır, stokculuk
haramdır, fitne haramdır, insanları dinlerinde şüpheye
düşürmek haramdır…
Islamın/Şeriatın gönderilmesinin gayesi zaten Insanların
Dininin, Malının, Canının, Neslinin ve Aklının korunmasına
yöneliktir. Şeriat bunları korur. Devlet ise bunları uygulatır
ve denetler.Yani Tebaasının Maddi/Manevi hakkını korur,
emniyetini sağlar onlara huzurlu bir yaşam alanı sunar…
Yukardaki hükümlere bakarak söyleyin, Siz bunların hangisini uyguluyorsunuz? …Yoksa siz kitabın bir kısmına
inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en
şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil
değildir. (Bakara, 85)
Siz Pkk ile barış diyor ve onların haklarını önceliyorsunuz.
Sakın ha! Kürd halkı(onlar için yıllardır ne yaptınız, onlara
vize koymak istemiştiniz) diyerek ayırmaya kalkmayın, Onlar bizden biz de onlardanız. Hepimiz birlikte zulüm görüyoruz…
Sen önce (Müslüman olsun, Zimmi olsun) Halkla barış. Onların Dinini,
Malını, Canını/Nefsini, Neslini/
Namusunu ve Aklını korumaya bak…
Bunlara devletin terörü, sömürüsü,
zammı, tutuklamaları, vergileri de dahil…
Bunlar korunursa, O zaman göreceksin
ki herkes hakkına razı gelecek, kardeş
kardeşi kırmayacak, sömürmeyecek,
aldatmayacak, rencide etmeyecek,
dışlamayacak, beraberce aynı değerler
için omuz omuza uğraş vereceklerdir…
Devletin, Hükümetin veya başkalarının
menfaatini korumayı bırak. Bunu zaten
yapamazsın, başaramazsın. Çünkü menfaatler ve istekler/
isteyenler değişince değişir…Rejimin menfaati neyi gerektiriyorsa Ahlakı da odur. Zaten Rejimin ahlakı eşittir, Rejimin
menfaati demektir.
Ahlaksızlığı veya birilerinin lanse ettiği menfaat ahlakını
bırakın da Islama, Islami Ahlaka dönün…
Bu barışı Islam/Kur´an dışında hiç bir kimse, hiç bir rejim
veya hiç bir kanun sağlayamaz.
Yaptıklarınıza bakınca, TC Rejimi ve Particilik aleyhinde
Islam Alimlerinin verdiği Şirk fetvası nın doğruluğu, tekrar
net bir şekilde ortaya çıkmıştır diye düşünüyorum. Umarım
bunu sizde anlarsınız…
Evet bizlerde (Muvahhidler) barış istiyoruz…
Biz Menfaatlere veya Zamana /Zemine göre değişen değil,
her zaman ve her yerde Silm (Islam, Şeriat, Hilafet, beraberce tek Ümmet olmak) istiyoruz…
Ey Iman edenler! Kâffeten Silme girin de Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan açık bir düşmandır.
(Bakara, 208)
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
TEFSIR DERSLERI
)3( ‫) َما َو َّع َك َ َك ُّ َ َو َما َ َى‬2( ‫) َوالَّي ِْل اِ َاا َى َ ى‬1( ‫َوالضُّ َحى‬
)5( ‫ْيي َ َك ُّ َ ضَىَرْ َ ى‬
ِ ‫) َولَ َسوْ فَ عُط‬4( ‫َولَ ْْلَ ِخ َرةُ َخ ْي لر لَ َ ِمَُ ا ْ ُولَى‬
‫) َو َو َج َك َ كَاًلِ َْل‬7( ‫) َو َو َج َك َ َ ا َ ضَىَ َك‬6( ‫اَلَ ْم عَ ِ ْك َ عَىِي َفا ضَا َ َو‬
‫) َواَ َّما‬10( ْ‫) َواَ َّما السَّاًلِ َل ضَ َْل رَ ْنىَر‬9( ْ‫) ضَا َ َّما ْاليَىِي َم ضَ َْل رَ ْىَر‬8( ‫ضَا َ ْغنَى‬
)11( ْ ‫ِنِ ْط َف ِة َك َ َ ضَ َح َك‬
93 - DUHÂ SÛRESİ
Mushaftaki Sıralamaya Göre 93. Sûredir.
Mufassal Sûreler Kısmının 12 Grubundaki Beşinci
Sûredir. 11 Ayettir. Mekke'de nazil olmuştur.
ed-DUHÂ SURESI Tamamlayıcı Bilgiler
Âhiret Senin İçin Dünyadan Daha Hayırlıdır (Âyet 4)
1- "Elbette âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır"
âyeti ile ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der:
"Şüphesiz âhiret yurdu senin için bu dünya yurdundan
daha hayırlıdır. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v) insanların,
dünyaya en az rağbet edeni ve dünyadan en uzak duranı
idi. Nitekim bu onun yaşayış tarzından açıkça
anlaşılmaktadır. Ayrıca O, ömrünün son zamanlarında
sonuna kadar dünyada kalıp sonra cennete gitme ile Allah
Teâlâ'ya dönmek arasında serbest bırakılmıştı da o, Allah
katında olanları bu aşağılık dünyaya tercih etmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel'in, Abdullah (İbn Mes'ûd)'dan
rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v)
bir hasır üzerine uzanmıştı da hasır onun yan tarafına iz
yapmıştı. Uykudan uyanınca onun yan tarafını silmeye
başladım ve şöyle dedim: Ey Allah'ın Rasûlü! Haber
verseydin de senin için şu hasırın üzerine bir şey
serseydik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle
buyurdu: "Dünyadan bana ne. Dünya ile benim misâlim
bir ağaç gölgesinde oturan sonra kalkıp orayı terkeden bir
kimse gibidir." Bu hadisi Tirmizî ve İbn Mâce,
Mes'ûdî'den rivayet ederler. Tirmizî: Bu hadis hasen ve
sahihtir, der."
Allah'ın Rasûlü'ne İkramları (Âyet 5)
2- "Şüphesiz Rabbin sana verecek sen de hoşnut
olacaksın" âyetiyle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der:
"Âhiret yurdunda, onu, ümmeti ve kendisine hazırlanan
ikramlar konusunda razı edene kadar verecek. Bu
ikramlardan biri de Kevser nehridir ki ileride görüleceği
üzere onun kenarları içi boş inci kubbeleri ve çamuru hoş
kokulu misktir.
İmam Ebu Amr el-Evzâî, Ali b. Abdullah b. Abbas'tan o
da babasından naklettiğine göre o şöyle dedi: Rasûlullah
(s.a.v)'e kendisinden sonra ümmetine açılacak olan
hazineler teker teker sunuldu. O da bunlara sevindi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Şüphesiz Rabbin sana
Sayfa 4
Ebu Abdurrahman
verecek sen de hoşnut olacaksın" âyetini indirdi. Allah
Teâlâ ona cennette bir milyon köşk vermiştir. Her köşkte
gerekli olan eşler ve hizmetçiler vardır. Bu hadisi İbn
Cerir ve İbn Ebî Hatim kendi tarikiyle nakletmişlerdir.
Bu İbn Abbas'a kadar isnadı sahihtir. Burada verilen
bilgiler ve benzerleri ancak Rasûlullah'tan duymakla
edinilebilir.
Süddî'nin İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre Muhammed
(s.a.v)'in razı olacağı şeylerden biri de ehl-i beytinden
hiçbir kimsenin cehenneme girmemesidir. Bunu İbn Cerir
ve İbn Ebî Hatim de rivayet eder. Hasen, bundan
maksadın şefaat olduğunu söyler. Ebu Cafer el-Bâkır da
aynı görüştedir. Ebu Bekr İbn Ebî Şeybe'nin Abdullah'tan
naklettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Ben öyle bir ailenin mensubuyum ki Allah bizini için
dünyaya karşılık âhireti tercih etmiş ve: "Şüphesiz
Rabbin sana verecek sen de hoşnut olacaksın"
buyurmuştur."..."
Seni Yetim Bulup Barındırmadı mı? (Âyet 6)
3- "O seni yetim bulup da barındırmadı mı?" âyetinin
tefsîrinde İbn Kesîr şöyle der:
"Şöyle ki, o anasının karnında iken babası vefat
etmiştir. Peygamber (s.a.v) doğduktan sonra öldüğü de
söylenmiştir. Sonra altı yaşındayken annesi Vehb'in kızı
Âmine vefat etmiştir. Bundan sonra ölünceye kadar
dedesi Abdülmuttalib'in himayesinde kalmıştır ki, dedesi
öldüğünde o sekiz yasandaydı. Sonra amcası Ebû Tâlib
onu yanına almıştır. Ebû Tâlib onu himaye etmeye,
desteklemeye ve ona değer verip saygı duymaya devam
etmiş, kırk yaşının başlarında Allah kendisini peygamber
olarak gönderdikten sonra da kavminin eziyetlerine karşı
onu korumayı sürdürmüştür. Bunlar Ebû Tâlib, putperest
kavminin dininde iken gerçekleşmiştir. Bunların hepsi
Allah'ın takdiri ve güzel tedbiri ile olmuş ve Ebû Tâlib'in
hicretten az önce vefat etmesine kadar devam etmiştir.
Bunun üzerine Kureyş kabilesinden aşağılık ve cahil
insanlar ona saldırmış, Allah Teâlâ'da bu kez, onun kendi
kavmi arasından çıkıp Evs ve Hazrec kabilelerinden
Ensâr'ın memleketine hicretine izin verilmiştir. Nitekim
Allah Teâlâ kanununu en mükemmel şekilde
uygulamıştır. Rasûlullah (s.a.v) Ensâr'ın memleketine
varınca onlar Hz. Peygamberi barındırıp ona yardım
ettiler ve korudular. Onun önünde savaştılar. Allah
onların hepsinden razı olsun. Bütün bunlar Allah'ın onu
koruma ve gözetme ve ona önem vermesinin bir
sonucudur."
Seni Şaşırmış Bulup da Doğru Yola Eriştirmedi mi?
(Âyet 7)
4- "Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?"
âyetiyle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der:
"Allah Teâlâ'nın: "Seni şaşırmış bulup da doğru yola
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
eriştirmedi mi?" sözü aynen O'nun şu sözü gibidir: "İşte
böylece Biz sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen
önceleri kitap nedir iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu,
kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayete
eriştirdiğimiz bir nur kıldık." (eş-Şûrâ, 42/52).
Bazıları da âyette geçen: “şaşırmış” kelimesinden
maksadın; Rasûlullah (s.a.v) küçükken Mekke
vadilerinde kaybolup sonra geri dönmesidir, derler. Şöyle
de denilmiştir: O amcası ile birlikte Şam yolunda iken
kaybolmuştu. Geceleyin bir deveyi binmişken İblis gelip
deveyi yoldan saptırmıştı. Nihayet Cibril gelmiş, İblis'e
bir üfürüş üfürmüş ve İblis ondan uzaklaşıp Habeşistan'a
gitmişti. Sonra da kervanın yolunu doğrultmuştu. Bu iki
görüşü Beğavî nakleder."
Bana göre; doğru olan birinci görüştür.
Seni Fakir Bulup Zenginleştirmedi mi? (Âyet 8)
5- "Seni fakir bulup da zenginleştirmedi mi?" âyeti ile
ilgili olarak Nesefî şöyle der:
"Seni fakir bulup da Hatice'nin,
malıyla, yahut sana lütfettiği
ganimetlerle seni zengin kılmadı mı?"
Ben derim ki: Burada ganimetlerin
zikredilmesi pek doğru değildir. Çünkü
bu sûre, Mekke'de nazil olup daha
önce vuku bulmuş olaylardan
bahsetmektedir. Halbuki ganimetler
Medine'de olmuştur. Peygamber
(s.a.v)'in Hz. Hatice'nin malını
çalıştırmak sureti ile zengin olması da
yine isabetli bir görüş değildir. Çünkü
Rasûlullah (s.a.v) gerek
peygamberlikten önce gerekse
peygamberlikte sonra elinin emeği ile
geçiniyordu. Sadece sermaye Hz.
Hatice'ye aitti. Ancak peygamberlikten
sonraki davet şartları, Hatice
annemizin (r.anha) sadakati, onun
Allah yoluna davette ve Rasûlullah (s.a.v)'e hizmetteki
gayretleri malının pek çoğunu tüketmiştir.
Adı geçen âyetle ilgili olarak İbn Kesîr zenginlikle
alâkalı başka bir görüşe işaret eder ve şöyle der:
"Buharı ve Müslim'in Sahih'lerinde Ebû Hureyre'den
rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.â) şöyle
buyurmuştur: "Asıl zenginlik mal çokluğu değil kalp
zenginliğidir." Müslim'in Sahih'inde Abdullah b. Amr'dan
nakledildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Müslüman olan yetecek kadar rızık verilen ve Allah'ın
kendi verdiklerine kanaat ettirdiği kimseler muhakkak
felah bulmuştur."..."
Kanaatime göre; işte bu Rasûlullah (s.a.v)'in
zenginliğinin bir bölümüdür. Âyette kasdedilen mâna
daha geneldir.
Rabbinin Nimetini Durmadan Anlat (Âyet 11)
6- "Ama rabbinin nimetini durma anlat" âyetini tefsir
ederken İbn Kesîr şöyle der:
Sayfa 5
"Nitekim Peygamber (s.a.v)'den nakledilen bir duada
şöyle buyurmuştur: "Allah'ım; bizi nimetlerine şükreden,
onlarla seni öven, onlara razı olan kullarından eyle. Ve o
nimetleri bize tamamla." İbn Cerîr'in Ebû Nadra'dan
naklettiğine göre o şöyle demiştir: "Müslümanlar
nimetlerin anlatılmasını, onlara şükretme olarak
görürlerdi."
Abdullah b. el-İmam Ahmed b. Hanbel'in Numan b.
Beşîr'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) minber
üzerindeyken şöyle demiştir: "Aza şükretmeyen çoğa da
şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da
şükretmez. Allah'ın nimetini anlatmak şükür, bunu
terketmek ise nankörlüktür. Cemaatte rahmet ayrılıkta
azab vardır." Bu hadisin isnadı zayıftır.
Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde Enes'ten
nakledildiğine göre Muhacirler şöyle demişlerdir: Ey
Allah'ın Rasûlü! Ensâr ecrin hepsini aldı götürdü.
Rasûlullah (s.a.v) buyurdu ki: "Hayır; siz onlara dua
ettiğiniz ve onları hayırla andığınız sürece (ecir aranızda
ortak olur)."
Ebû Davud'un Ebû Hureyre'den rivayet
ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur: "İnsanlara teşekkür
etmeyen Allah'a da şükretmez." Bu
hadisi Tirmîzî de rivayet etmiş ve;
sahihtir demiştir.
Yine Ebû Davud'un Câbir'den
naklettiğine göre, Rasûlullah (s.a.v)
şöyle buyurmuştur: "Kime bir nimet
verilir de o bunu anarsa ona şükretmiş
olur. Eğer bunu gizlerse o nimete karşı
nankörlük etmiş olur." Bu hadisi sadece
Ebû Dâvud rivayet etmiştir.
Yine Ebû Davud'un Câbir b.
Abdullah'tan rivayet ettiğine göre
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kime bir şey verilir ve o kimse varlıklı
olursa o da buna karşılık versin. Eğer
(karşılık olarak verecek bir şey)
bulamazsa onu anlatsın. Kim bu iyiliği anlatırsa verilen
şeye şükretmiş olur. Kim de iyiliği gizlerse ona karşı
nankörlük etmiş olur." Bu hadisi sadece Ebû Dâvud
rivayet etmiştir.
Mücâhid der ki: Yukarıdaki âyet şu anlamdadır:
"Rabbinin vermiş olduğu peygamberlik nimetini anlat."
Yine Mücâhid'den başka bir rivayete göre de bu nimetten
maksat Kur'ân'dır. Leys der ki: Birisi, Hasen b. Ali'nin
"Ama Rabbinin nimetini durma anlat" âyeti hakkında:
Herhangi bir hayır işlediğin zaman bundan arkadaşlarına
bahset, dediğini rivayet etmiştir. Muhammed b. İshak ise
yukarıdaki âyetler ilgili olarak şöyle der: Allah tarafından
sana gelen nimetleri ve peygamberlik ikramını anlat ve
ona (insanları) davet et.
Yine Muhammed b. İshak'ın bildirdiğine göre: Nitekim
Rasûlullah (s.a.v) Allah'ın lütfettiği peygamberlik
nimetini ailesinden güvendiği kişilere anlatmaya
başlamış, namaz kendisine farz kılınınca da namazı
kılmıştır."
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Gençlerle Başbaşa
Emîr’ul Mu’minîn
KUR'AN'A SAYGI,
ALLAH'A SAYGIDIR!
(3)
hatmeden kimseye de melekler, sabahı
edinceye kadar dua ederler. O bakımdan onlar
Kur'an-ı Kerim'i gecenin veya gündüzün ilk
İbn Abbas'ın rivayetine saatlerinde hatmetmeyi seviyorlardı!''
göre, bir adam gelip:
''Ey Allah'ın
41 - Teaviz (Birtakım kötülüklerden korunmak
peygamberi, hangi
maksadıyla Allah'a sığınmayı ifade eden ayetler
amel daha
ve meşru dualar.) yazarak bunlarla birlikte
fazîletlidir?'' diye sormuş. Hz. Peygamber ona
tuvalete girmemek. Ancak bir deri, yahut gümüş
şu cevabı vermiş: ''Sana konup göçen gibi
veya buna benzer bir kap içerisinde olması hali
olmanı tavsiye ederim!'' Adam: ''Konup göçen müstesna. O takdirde Kur'an-ı Kerim'i hıfzettiğin
ne demektir?'', diye sorunca Hz. Peygamber şu halde de öyle bir yere giriyor gibi olursun.
cevabı verir: ''Kur'an okuyan kişi, başından
başlar, sonuna gelince tekrar başına geçer. Her
42 - Kur'an'ı yazdığı veya yazılan yerden
konduğunda hemen göçer!” (Tirmizî, Kıraat 11.
yıkamasında biriktirdiği suyu içtiği vakit, her bir
hadisin akabinde Tirmizî der ki: ''Bu hasen-garib
nefeste Allah adını anıp bu konuda niyetine
bir hadistir. Senedi pek kuvvetli değildir!''
gereken tazimi göstermesi. Çünkü Allah ona
İbn'ül-Esir. Garib'ül-Hadis'te bu hadisi
niyeti kadarını verecektir.
zikrettikten sonra. Mekkeliler'in de bu
uygulamayı sürdürdüklerini kaydetmektedir!)
Leys'in rivayetine göre Mücahid şöyle demiştir:
''Kur'an-ı bir yere yazıp sonra onun suyunu
Ben derim ki: Kur'an-ı hatmettiği vakit, ailesini
hastaya içirmende bir mahzur yoktur!''
bir arada toplaması müstehaptır. Ebu Bekr elEbu Ca'fer der ki: ''Kalbinde katılık hisseden bir
Enbari anlatıyor: Bize Idris haber verdi: Bize
kimse, zaferan ile bir bardağa ''Yasin''i yazsın,
Halef anlattı: Bize Veki' Mis'ar'dan, o
Katâde'den naklederek dedi ki: ''Enes b. Malik sonra da onu içsin!''
Kur'an-ı hatmettiğinde aile halkını toplar ve
dua ederdi!''
Bize İdris haber verdi. Bize Halef anlattı. Bize
Cerir, Mansur'dan, o el-Hakem'den rivayetle
dedi ki: ''Mücahid ve Ebu Lübabe'nin oğlu Abde
ve bir grup kimse, mushaftan Kur'an-ı
hatmederelerdi. Hatmin sonuna geldiklerinde
bizlere: ''Yanımıza gelin, çünkü Kur'an
hatmedildiği sırada rahmet iner!'', diye haber
gönderirlerdi.''
Bize İdris haber verdi, bize Halef anlattı. Bize
Huşeym, el-Avvam'dan, o İbrahim et-Teymi'den
rivayetle dedi ki: ''Sabah saatlerinde Kur'an-ı
hatmeden kimseye, melekler, akşamı edinceye
kadar dua eder. Akşamın ilk vakitlerinde Kur'an-ı
Sayfa 6
43 - Ben derim ki: ''Küçük Sure denmemesi de
Kur'an'a hürmetin gereğidir!'' Eb'ül-Âliye küçük
veya büyük sure denilmesinden hoşlanmazdı.
Böyle bir söz söylediğini duyduğu kimseye: ''Sen
ondan da küçüksün. Kur'an ise hepsi büyüktür!'',
diye çıkışmıştır. Bunu Mekkî (Allah'ın rahmeti
üzerine olsun) teyid etmiştir.
Derim ki: ''Ebu Davud buna aykırı bir rivayet
kaydetmektedir. Amr bin şuayb'ın babasından,
onun da dedesinden rivayetine göre şöyle
demiştir: ''Kur'an-ı Kerim'in mufassal
bölümünün küçük olsun, büyük olsun bütün
surelerini namazda insanlara imamlık yaparken
Resulullah (s.a.v.)'in okuduğunu işitmişimdir!''
(Ebu Davud)
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Fetva Köşesi
Sualler-Cevaplar (2)
Sual 5)Hocam bazı Müslümanlar bilhassa
Gençler bir kaç Ayet veya Hadis ezberliyorlar ve
hemen bunları delil getirmeye ve fetva vermeye
başlıyorlar buna ne dersiniz?
Sual 6)Hocam 12 Ilim okumuş bir Müslüman
Ayet ve Hadisden hüküm çıkarabilir mi? Hüküm
çıkaramayacaksa niye bu ilimleri okuyor?
Cevaplar :İmam-ı Suyutî’nin El-İtkan isimli,Usul-i
Tefsir” kitabından mevzumuzla alakalı aktarmalar
yaptık. Şimdi günümüzün manzarasına baktığımızda
görüyoruz ki, yukarıda zikri geçen ilimleri(12 Ilim
dediğimiz) tahsil etmiş olmak şöyle dursun, belki de
isimlerini dahi ilk defa duyan kişilerden bir kısmı,
tefsir okutmaya hem de kavram ismi altında tefsir
okutmaya kalkıyor veya yine bu ilimlerin isimlerini
duyması bir tarafa, ,,Nasara, yensuru” dememiş
kişilerin de böylelerinden ne isim altında olursa
olsun, tefsir okumaya çalışıyor. Bu hal kötü niyyetin
bir eseri değilse, büyük bir cehaletin ifadesidir.
Bunun başka türlü bir izahı yoktur...
Böylelerine halisâne tavsiye ve tebliğimiz odur ki,
ya zikredilen ilimleri tahsil etsinler ve bu sayede
yapılan tahlil ve tefsirleri rahatça anlama fırsatını
bulsunlar. (Tabirimize dikkat edilsin: İctihad
yapsınlar, ahkâm çıkarsınlar, mefhum ve
kavramlardan söz etsinler demiyorum, ,,Yapılan
tefsir ve yorumları kolayca ve rahatça anlasınlar!..“
diyorum.)
Ya da ayet ve hadis meallerini ve bunların tefsir ve
şerhlerini sadece bir fikir edinmek için okusunlar,
okuyabilirler...
Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.258
-----------------------------
Ebu Ensar
...bilmeli ki, ne kendisi ne de biz, ayet ve hadisten
hüküm çıkaramayız. Bu bir ictihad meselesidir.
Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.264
Yani Rahmetli Hocaefendi bile ben Ayet ve
Hadisten hüküm çıkaramam, benim için müracaat
yeri Akaid ve Fıkıh kitaplarıdır diyor, gerisini siz
düşünün.
--------------------------------------Sual 7)Hocam bazı Müslümanlar özellikle
Tarikatcilar; biz 12 Ilim okumamıza gerek
yoktur, Allah(c.c.) bize öğretiyor diyorlar ve bir
hadisi delil getiriyorlar? Bu doğru mu?
Cevap:İmam-ı Suyutinin “İtkan”da, İmam-ı
Rabbani’nin ,,Mektubat”ının birinci cildinin 3.
sayfasında kaydettikleri hadis-i şerif şöyle:,,Bir
kimse bildikleriyle amel ederse, Allah ona,
bilmediklerini varis kılar (lutfeder, bildirir).”
Evet bu hadis bir şart cümlesinden ibarettir. Şart
cümlesinde ceza cümlesinin tahakkuku, şart
cümlesinin tahakkukuna bağlıdır. Siz bildiklerinizle
amel etmedikçe Allah’ın varis kılacağı ilme, yani
ledünnî ilme sahip olamazsınız.
Demek oluyor ki, müslüman ve hususiyle ehl-i tarik,
önce on iki ilmi tahsil edecek, Şeriat-ı Garra’yı
öğrenecek, sonra bütün bunlarla amel edecek,
hayatında tatbik edecek ve bu sebeble Mevlâ’sı
dilediği takdirde, dilediği kadar onun kalbine vehbî
ilmin kapısını açar. O da bu kapıdan eşyanın
hakikatlarını, şer’î hükümlerin altında yatan mana ve
esrarı sezer ve keşfeder.
Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.264
Sual 8) Bir kimsenin anası-babası kâfir olursa,
onlara nafaka verebilir mi?
İslam ulemasının tesbit ettiği gerçeklerden biri de
Cevap: Bir erkek veya bir kadının, ana-babası kâfir
müctehid olmayanlar için merci ayet ve hadis
bulunursa, onların nafakası ve onlara iyilik yapmak
değildir. Akaid ve fıkıh kitaplarıdır. Zamanımızda
ve hizmetlerini yerine getirmek, ziyaretlerine
biri çıkıp ayet ve hadisten hüküm çıkarmaya
gitmek, bu müslüman evlatların vazifeleridir.
kalkarsa o, cehlini ortaya koymuştur. Artık ona söz Eğer onları ziyaret edince, onların kendilerini küfre
de anlatamazsınız. Çünkü tıp tahsil yapmamış birine celb edeceklerinden korkarlarsa, o takdir de ziyaret
siz, tedavi usüllerini nasıl anlatırsınız?!.
etmezler. Hülasa Kitabında böyledir.
Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.261
Lokman Suresi’nin 13. ve 14. ayet-i kerime’sinin
tefsirine bakılabilir!
Sayfa 7
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Beyyineler
MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR’AN’DIR!..(9)
Cemaleddin Hocaoğlu
Allah'ın Hakimiyyeti (1)
e) Marmaduke Piktahall da şöyle diyor:
"Halikın hukukuyla mahlukatın hukukunu, en
mükemmel surette Müslümanlık tarif etmiştir."
Allah'ın hakimiyyeti meselesi; İslam idare nizamının,
İslam inancının en önemli meselelerinden biridir. Bu
mesele Ali İmran ve Nisa surelerinde de yer almaktadır.
Ancak aynı mesele, Maide suresinde daha kesin ve daha
f) Ve son olarak, Çetin Özek'in doktora tezi olarak ele
tekidli bir şekilde ifade edilmektedir. Maide ayetleri, bu
aldığı şu yazı da okunmaktadır:
meseleye sadece mefhum ve işaret yoluyla değil, lafz ve
"Yeni Türkiye'nin siyasî kuruluşu, İslam'ın siyaset
prensiplerine aykırıdır. İslam, siyasî ve dinî iktidarın bir mana cihetiyle de temas edilmektedir.
Bu; idare, şeriat ve hüküm meselesidir. Bunların
elde toplanmasını ve dinin emredici fonksiyonunu
ötesinde
de uluhiyet, tevhit ve iman meselesi
gerektirir. Laiklik ve laik düzen, bu bakımdan tüm
bulunmaktadır.
Mesele, bu suale verilecek cevapla
olarak İslamiyete, şeriata, dine aykırıdır. Bilhassa
özetlenir:
Türkiye'deki uygulanışı, bir bütün olarak dinsizliği
Şeriat, idare ve hüküm, İslam'a ve onun kitabı olan
gerçekleştirici bir mahiyet kazanmış bulunmaktadır..."
Kur'an'a
göre mi olmalı; yoksa, bütün bunlar, değişen
(Türkiye'de laiklik, gelişim ve koruyucu ceza
arzulara,
dine dayandırılması mümkün olmayan
hükümleri...)
maslahatlara,
insanların üzerinde ittifak ettikleri örf ve
İslam, insanoğlundan kanun koymasını değil, İlahi
adetlere
göre
mi
olmalıdır?.. Başka bir ifade ile;
kanunlara uymasını istediği gibi, aynı zamanda bu
yeryüzünde ve insan hayatında, Uluhiyet ve Rububiyet
kanunları sevmesini ve hakkında verilen herhangi bir
Allah'a mı ait olmalı; yoksa bunların hepsi veya bir
hükme rıza göstermesini, ona gönülden bağlanmasını,
kısmı Allah'ın izin vermediği yaratıklardan birine veya
teslim olmasını da istemektedir.
birkaçına mı verilmelidir?..
Bu hususta Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
Yüce Allah buyurur ki:
"Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen
"O, Allah'tır, O'ndan başka ilah yoktur. O'nun
kitaplara iman ettik diye boş iddiada bulunanlara
insanlar için kanunlaştırdığı esaslar, kendisinin
bakmaz mısın! Tağuta muhakeme olmak isterler.
Halbuki onu tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan ise uluhiyetini (ilah oluşunu), insanların da ubudiyetini
onları çok uzak bir sapıklığa düşürmek ister." (Nisa, 60) (Kul oluşunu) icadettirir." Bu meselede asla müsamaha
yoktur. Küçük dahi olsa, bu meselenin hiçbir
noktasından fedakârlık edilemez. Allah'ın izin vermediği
Tağut demek, insanın taparcasına bağlandığı ve onun
küçük veya büyük herhangi meselede bir veya birkaç
sözlerini Allah'ın kanunlarına tercih ettiği herhangi bir
kişinin yapacakları kanunlar muteber değildir.
put demektir. Bir kavmin tağutu, o kavme, o millete,
Allah'ın yolundan başka bir yol gösteren, Kur'an
kanunlarının getirdiği düzenden başka bir düzen getiren
Keza; mesele, iman veya küfür meselesidir; yahut
kimse demektir. İşte böyle bir kimseye tağut, yani put
İslam veya cahiliyet meselesidir; şeriat veya hevesler
denir. Getirdiği düzen de tağut düzeni, put düzeni
meselesidir; teslim olma veya isyan etme meselesidir;
deneceği gibi, böyle bir düzeni benimseyen, daha da ileri kabul veya reddetme meselesidir... Bu meselede, yani
giderek böyle bir düzeni savunan kimselere de müşrik
hakimiyyet, kanun koyma meselesinde ne bir orta yol
denir, putçu denir, tağutçu denir.
bulunabilir, ne de bir sulh ve mütareke imkânı olabilir!
Mü'minler, ancak Allah'ın indirdikleriyle hükmeden,
Cenab-ı Hakk, dilerse her günahı affeder de böyle bir
karar veren insanlardır. Allah'ın indirdiklerinin hiçbir
günahı yani şirki affetmeyecektir. Nisa Suresinin 116.
harfini eksiltemedikleri gibi, hiçbir noksanlık da
ayeti şu mealdedir:
yapamayacaklardır. Kâfirler, zalimler ve fasıklar ise;
"Muahkkak ki Allah, kendisine şirk koşanları
Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen insanlardır.
affetmeyecektir. Bu günahtan başkasını, dilediği
ıdareciler, ya Allah'ın şeriatine tam bir bağlılık
kimselerden mağfiret buyurur. Kim ki Allah'a şirk
göstererek, iman çemberinin içine girerler; veya
koşarsa muhakkak ki, o çok uzak bir sapıklığa
Allah'ın izin vermediği başka bir sisteme bağlanarak
düşmüştür."
kafir, zalim veya fasık olurlar... Hakim ve idareciler ya
Allah'ın hükmünü kabul ederek mü'min olurlar veya
Görüldüğü üzere, meseleyi hangi yönden ele alırsanız
mü'min olma sıfatını kaybederler. Bu iki yolun ortası
alınız, mü'min ve Müslüman kalabilmemiz için, kanun
yoktur. Ne muazeret, ne hüccet, ne de maslahat diye bir
olarak, mutlaka Kur'an kanunlarına uymaya ve onlara
delil bahis konusu değildir. Allah, insanların rabbidir;
bir bütün olarak teslim olup devlet hayatımıza da hakim insanların maslahatını, menfaatini herkesten iyi bilir. Ve
kılmaya mecburuz. ışte bunun için yine tekrar ediyoruz: şeriatını, insanların hakiki maslahatlarını ve huzurlarını
"Müslümanların Anayasası Kur'an'dır."
gerçekleştirmek için koymuştur. O'nun hüküm ve
Sayfa 8
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
şeriatinden daha güzel hüküm, daha güzel şeriat olamaz. "Cahiliyet devrinin hükümlerini mi arzu ediyorlar?
Olmasına da imkân ve ihtimal yoktur. Hiç kimse "Ben
Yakınen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm
Allah'ın şeriatını terkediyorum veya halkın maslahatını veren kim vardır?!."
Allah'tan daha iyi biliyorum" iddiasında bulunamaz...
Dili ile veya fiili olarak bunu diyecek olursa, iman
İşte, bu mesele, bütün dinlerde böylece belirtiliyor.
çemberinin haricine çıkmış olur...
Gerek idare edenlerin ve gerekse idare edilenlerin iman
ve İslam'a girebilmelerinin şart ve sınırı tayin ediliyor.
Bu bahisteki açık ayetlerin halletmeğe çalıştığı bu
Bunun şartı, idarecilerin Allah'ın indirdikleriyle
mesele, büyük ve önemli bir meseledir. Medine'deki
hükmetmeleri, idare edilenlerin de bu hükmü kabul
Yahudilerin halleri ve münafıklarla olan anlaşmaları
etmeleri ve diğer kanun ve hükümlere iltifat
anlatılırken de bu noktaya temas ediliyor:
etmemeleridir.
"Kalbleriyle inanmadıkları halde, ağızlarıyla inandık Meseleyi bu şekilde vaz'etmek, çok önemlidir. Keza, bu
derece şiddet göstermek, önemli sebeplere istinad eder...
diyenler..."
Gerek bu Surede ve gerekse bütün Kur'an ayetlerinde bu
Keza, Medine'de İslam devleti kuruluncaya kadar,
noktaya temas etmeğe çalışılıyor. Ve bu hususun açık bir
Yahudilerin, Allah'ın Resulüne karşı asla
şekilde belirtildiğine şahit oluyoruz.
vazgeçmedikleri hile ve tuzakları anlatılırken de bu
meseleye işaret edilir...
Bu meselede, karşımıza çıkan mühim noktaların ilki,
Allah'ın Uluhiyetinin, Rububiyetinin, beşeriyete ortaksız
Allah'tan gelen dinlerin akışı,
hakimiyyetinin kabul ve ikrarı
önce şu hakikatı ortaya koyuyor:
veya reddidir...
Allah'tan gelen dinlerin hepsi,
İşte, bu noktadan küfür veya iman,
Allah'ın indirdikleriyle
cahiliyet veya İslamiyet kaziyyesi
hükmetmenin kesin ve zaruri
ortaya çıkıyor... Bütün Kur'an, bu
olduğunu, ilahi şeriatın hayatın
hakikatın beyanıyla doludur...
her cephesinde tatbikinin gerekli
Yaratan Allah'tır. Halik O'dur.
olduğunu ve bu meselenin imanla
Kainatı ve insanı O, yaratmıştır...
küfür, İslam'la cahiliyet ve şeriatla
Yerlerde ve göklerde olan her şeyi
şahsî hevesler arasındaki yolun
insana O, müsahher kılmıştır. O,
ayrım noktası olduğunu açıkça
yaratmak vasfında tektir. Az veya
belirtir.
çok hiçbir hususta O'nun ortağı
yoktur.
Mesela, Allah'ın indirdiği Tevrat,
hidayet ve nur dolu bir kitaptı:
O, kainatta ve insan üzerinde,
yegane hakimiyyet ve tasarruf
"Kendisini Allah'a teslim etmiş
sahibidir. Çünkü, O; her şeyi
peygamberler, Yahudilere onunla
yaratan, her şeye malik olan, her
hükmederlerdi. Alimler ve
canlıya rızkını verendir. O, şu
fakihlerde Allah'ın kitabını hıfza
kainattaki hakimiyyetiyle de tektir.
memur oldukları için, yine hükümlerini onunla
verirlerdi..."
İşte iman; bütün bu hususiyetlerin yani, Uluhiyetin,
"Allah'ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında
malikiyetin, hakimiyyetin Allah'a ait olduğunu, bu
iken..."
hususiyetlere sahip yegane varlık olduğunu ve bu
Mesela Allah'ın, Meryem'in oğlu İsa'ya verdiği İncil:
hususta O'na hiç kimsenin ortak olmadığını kabul ve
ikrar etmektir. İslam ise, bütün bunlara kayıtsız şartsız
"Meryem oğlu İsa'yı, ondan önce gelmiş bulunan
teslim olmaktır.
Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. İncil'i müttakilere
öğüt ve yol gösterici olarak indirdik. İncil sahipleri
Netice itibariyle diyebiliriz ki: Allah'ın şeriatine
Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler..."
bağlanmamak demek, Allah'ın Uluhiyetini, Rububiyetini,
Ve işte, Allah'ın Resul-i Ekremine inzal buyurduğu
hakimiyyet ve saltanatını kabul etmemek demektir. Bu
Kur'an:
hususunun dille veya fiille olması arasında fark yoktur..
İşte bunun için buradan meselesi doğuyor ve yine bunun
"Kendinden önceki kitapları tasdik edici ve onlara
için ılahi kelam şu ağır cezayı koyuyor:
şahit olan hak kitap..."
Allah, Resulüne buyurur ki:
"Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek
olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların
heveslerine uyma!.."
Sayfa 9
"Allah'ın indirdikleriyle hükmetmiyenler, işte onlar
kafir olanlardır."
"İşte onlar zalim olanlardır."
"İşte onlar fasıklardır."
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Suffa Mektebi
Temel Meseleler-2
Bu Istikra deliliyle sabittir.
İstikra delili (tüme varım:Bir cüzde sabit olan hüküm, o
cüzün küllünde de sabit olur. Mesela "insan yemek yer"
A. Şâri'in şeriati vaz´etmekteki maksatları
hükmü için Adem (as)’in zamanına gitmeye gerek yoktur.
B. Kulun şeriata tabi olmaktaki maksatları
Bir insanda sabit olan hüküm, bütün insanlıkta da sabit
Şeriatların konulmuş olması sadece hem dünyada hem de
olur.)
âhirette Insanlarin maslahatlarının temini amacına
Istikra delili bu neticeyi ortaya koyduğuna ve böyle bir delîl
yöneliktir.
de İlim ifâde ettiğine göre biz şu kesin neticeye varıyoruz:
Hükümlerin belli bir illete bağlı oluşu prensibi şeriatın
Biz şeriatın kulların maslahatları için konulmuş olduğu
bütün detay hükümleri için de geçerlidir. Kıyas ve içtihadın
neticesi­ni istikra yoluyla elde etmiş oluyoruz ki, bu neticeye şer’î Bir delil olarak sübût ve kabulü işte bu noktadan
kimsenin karşı koyması mümkün değildir. Çünkü Yüce Allah hareketle olmaktadır.
pey­gamberleri gönderme konusunda şöyle buyurmaktadır
ki şeriatların gönderilmesi konusunda asıl olan da budur:
Hükümler muallel olmakla birlikte, bunun Allah üzerine
vâcib mi Yoksa caiz mi olduğu konusunu ise Allah'ın ilmine
Peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir
havale ederek konuya girmek istiyoruz. Sığınılacak, yardım
hüccetleri olmaması için, gönderilen müjdeci ve uyarıcı
peygamberlerden bir kısmını daha önce sana anlatmıştık. istenilecek yegane merci odur.
(Nisa, 165)
ŞARİ’İN ŞERİATIN KONULMASINDAKİ KASDI
Şerî yükümlülükler, yaratılış konusunda gözetilen
Seni ancak âlemlere rahmet olman için gönderdik.
maksatların korunmasına yöneliktir. Bu maksatlar üç
(Enbiya, 107)
Yüce Allah yaratılış hakkında da: Arş'ı su üzerinde iken,
kısımda toplanır :
hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için, a) Zarurî olanlar/Mecburi olanlar
gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur(Hud, 7)
b) Hâcî olanlar/Ihtiyaç olanlar
c) Tahsînî olanlar/Hayatı güzelleştirenler
Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri, için
yarattım.(Zariyat,56)
a) Zarurî Olan Maksatlar (Zarûriyyât):
Onsuz olmayan, din ve dünya işlerinin kıvamı kendilerine
bağlı bulunan hususlardır. Eğer bunlar bulunmayacak olsa,
Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve
dünya işleri yolundan çıkar, fesad ve kargaşa doğar, hayat
hayati yaratan odur.(Mülk,6)
ortadan kalkar. Keza bunların bulunmaması durumunda
Kitap ve sünnette mevcut bulunan ve hükümlerin belli bir
âhiret işleri rayından çıkar; kurtuluşa erme ve cennet
illete dayalı olduğunu ortaya koyan deliller ise
nimetlerine kavuşma imkanı ortadan kalkar, apaçık bir
sayılamayacak kadar çoktur Mesela Abdest âyetinden sonra hüsrana maruz kalınır.
şöyle buyurulur: Allah sizi zora koş­mak istemez, Allah sizi Bu Maksadların korunması iki yolla gerçekleşir:
arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak is­ter ki
şükredesiniz.(Maide, 6)
1. Zarurî olan maksatlara varlık kazandırmak/onları
Oruç hakkında: Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yapmak ve onların temellerini sağlam atmak yoluyla.
farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakimasınız
2. Zarurî olan hususlara zarar vereceği veya ortadan
diye, size sayılı günlerde farz kılındı(Bakara, 183)
kaldırmaya sebebiyet vereceği bilinen şeyleri
namaz hakkında: "Şüphesiz ki na­maz hayasızlıktan ve
uzaklaştırmak yoluyla.
fenalıktan akkor(Ankebut, 45)
kıble hakkında: "İnsanların size karşı gösterecekleri bir
Dinlerin gayesi insanlığın Dünya ve Ahirette huzur ve
mutluluğudur. Yani insanlık için gerekli olan huzur ve
hüccet olmaması için, her nerede olursanız yüzünüzü
mutluluğun sağlanması ve korunması için gerekli beş temel
(Mescid-i Haram) yönüne çevirin(Bakara, 150)
cihâd hakkında: "Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş esas vardır. Bunlara “olmazsa olmazlar” anlamına
“zarûriyyât-ı diniyye” denir. Bu beş temel esas şunlardır:
açılan kimselerin karşı ko­yup savaşmasına izin
verilmiştir(Hacc, 39)
kısas hakkında: "Ey akıl sahiple­ri! Kısasta sizin için hayat 1-Nefsin (Canın) korunması,
vardır(bakara, 179)buyuru {muştur.
2-Aklın korunması,
3-Dinin korunması,
Keza tevhîd akidesinin yerleştirilmesi sadedinde de:
4-Neslin korunması,
5-Malın korunması
"Rabbin insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam
ettirmiş, onlara’Ben sizin Rabbiniz değilmiyim demiş ve
buna kendilerini şahid tutmuştu. Onlar da: Evet,
(Buraya kadar anlatılan ve gerek vücud verme ve gerekse
demişlerdi. Bu kıyamet günü 'Bizim bundan haberimiz
ortadan kaldırılmasını engelleme ve varlığını sürdürme
yoktu' ıi diytdir,(A´raf, 172) Âyetten maksat konunun
açısından zarûriyyâtın tamamını iyiliği emretme, kötülüğü
üzerine dikkat çekmek olmaktadır.
yasaklama prensibi içerisinde toplamak mümkündür.)
KİTÂBU'L-MAKÂSID
Sayfa 10
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Islam/Ibadet
ISLAMIN RUKÜNLERIKELIME-I ŞAHADET-(4)
"La ilahe illallah" cümleciğinin ne manaya geldiğini
anladıktan sonra şimdi "Eşhedü" kelimesinin anlamını
incelemeye sıra geldi. Bu kelimenin üç farklı sözlük anlamı
vardır. Kur'an, bu kökten türeyen değişik kelimelerle üç farklı
anlamın her üçüne de yer vermiştir. Şöyle ki:
a) Kelimenin ilk anlamı "gözlemek, algılamak"tır. Kur'an,
kelimeyi bu anlamda şu ayette kullanıyor:
Allah'ın yakınlığını kazananlar (mukarrebler) O'nu görürler.
(Mutaffifiyn,21)
b) Kelimenin ikinci anlamı "şahadet etmek, tanık olmak"tır.
Kelime, Kur'an-ı Kerim'in şu ayetinde bu anlamda kullanılıyor.
Aranızdan iki güvenilir, doğru sözlü kişiyi şahit tutunuz .
(Talak,2)
c) Kelimenin üçüncü anlamı olan "yemin etmek" de Kur'an-ı
Kerim'in şu ayetinde kullanılıyor:
Ey Muhammed! Münafıklar sana geldiklerinde şahitlik
ederiz ki, sen Allah'ın peygamberisin» derler. Allah ta bilir ki
sen elbette, kendisinin peygamberisin. Bununla birlikte Allah
münafıkların yalancı olduklarını şehadet eder.
(Munafikun,1)
Görüldüğü gibi, yüce Allah -C.C.- münafıkların "şahadet
ederiz" şeklindeki ifadelerini "yemin ederiz" anlamında kabul
etmiştir. Buna dayanan Hanefi mezhebine bağlı fakihleri
"Eşhedü" diyen bir kimsenin yemin etmiş sayılacağını ileri
sürerler.
Kelimenin her üç anlamı arasında yakın bir ilişki var. Şöyle ki,
insan "şahidlik" ederken "yemin" eder ve bir şeyi "görünce"
şahitlik eder. Bu kelimeyi Peygamberimiz (SAV) bir hadisinde
şöyle kullanıyor:
Bana gelen ilahi mesaj güneş gibi apaçıktır. Istersen şahadet
et, istersen umursama".(Hakim,Beyhaki)
Buna göre kimsenin "La ilahe iIIallah" diyerek yaptığı
şahadetin kendisini kafirlikten veya günahkarlıktan
kurtarabilmesi için mutlaka aşağıdaki üç anlamı bir arada
içermesi demektir.
a) Allah'dan başka ilah olmadığını hem aklı ve hem de kalbi ile
algılamak görmüşçesine bilmek.
b) Bu bilgi ve algıyı dille ifade etmek.
c) Bu ifadenin tıpkı hakkında yemin ettiğimiz şeyler gibi kesin
ve tereddütsüz bir nitelik taşıması.
O halde kim inatçılığından veya kibirliliğinden dolayı
"Allah'dan başka Ilah olmadığını" hem aklı ve hem de gönlü iIe
algılamamış veya bu konuda mütereddid olursa şahadet
cümlelerini dili ile ifade etmiş olduğu takdirde Münafık,
etmemiş olduğu takdirde de Kafirdir.
Insan ancak Peygamberi tanımakla "La ilahe illallah" ilkesinin
gereklerini yerine getirebilir. Ancak Allah'ın Resulü aracılığı
ile bu tevhid inancını gerçekleştirmek için izlenmesi gereken
yolu öğrenebilir. Peygamberimizin Rehberliğinden yoksun
kalan insan uçsuz-bucaksız bir çöl ortasında şaşkın kalır,
durumu ile bağdaşan ve doğru hareket noktalarından
başlayarak amacına ulaşan bir yolculuğun nasıl olacağını
kestiremez.
Bundan dolayı Peygamberimizi tanımak önem bakımından
Allah'ı bilmeye denktir. Çünkü insan Allah'ın Resulünü
tanımadıkça Allah'a karşı taşıdığı sorumlulukları yerine
getiremez. Bu gerekçe ile yüce Allah -C.C.- her hangi bir
peygamberin gerçekten peygamber olduğunu belirten açık
Sayfa 11
Said Havva
delilleri ortaya koyduktan sonra bu peygamberlerin insanlara
gönderilmiş bir Allah resulü olduğunu kabul etmeyenlerin kafir
olduklarına hükmetmektedir.Aşağıdaki ayet bu gerçeği
vurgular:Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler, Allah ile
peygamberleri arasında ayırım yaparak; 'Buna inanır, fakat
şuna inanmayız' diyenler böylece, iman ile küfür arası bir yol
tutturmak isteyenler var ya,onlar gerçek anlamı ile
kafirdirler. (Nisa,150-151)
Bu yüzden Islamın parolası La ilahe illallah Muhammedün
Rasulullah şeklinde olmuştur.Allah ile Rasulullah birbirinden
ayrı düşünülemez.
Bu iki şahadet cümleciğine inandıktan ve onları dil ile ifade
ettikten sonra sıra Allahın Peygamberimiz aracılığıyla
bildirdiği gayba inanmaya gelir. Bu safhada karşımıza İman
rukünleri dediğimiz ilkeler çıkar.Bu ilkeler ya tamamen gayb
alanına girerler veya belirli bir oranda gayb özelliği taşırlar.
Tüm olarak bu kapsama giren ilkeler şunlardır, Allaha,
Meleklere, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahirete ve Kadere
inanmak.
Bu altı ilkeye imanın rukünleri adı verilir ve dediğimiz gibi
hepside dolaylı olarak şahadet kelimesinin kapsamına girerler.
Buna göre şahadet kelimesini benimseyen kimse aslında diğer
rukünleride tamamen benimsemiş olur. Bundan dolayı islama
girmek isteyen kimsenin Eşhedu en La ilahe illallah ve eşhedu
enne Muhammeden rasulullah demesi yeterli sayılır. Bu sözü
samimiyetle söylemiş olduğu takdirde öbür iman rukünlerini
saymamış olmakla birlikte Müminlerden kabul edilir. Bunun
böyle olmasının tek sebebi, şahadet kelimesinin imanın tüm
rukünlerini kapsamasıdır. Şöyle ki, Eşhedu en La ilahe illallah
cümlesi imanın ilk ruknü olan Allaha inanmayı ifade ediyor.
Eşhedu enne Muhammeden rasulullah cümleside açıkça
peygamberimize inanmayı dile getiriyor. Peygamberimize
inanmak, bu sadık habercinin bize bildirdiği bütün diğer Allah
Resullerine inanmamızı gerektirdiğine göre ikinci şahadet
kelimesi ikinci iman ruknünü, yani Peygambere inanmayı içine
almış oluyor.
Allaha ve Peygamberlere inanan kimse Peygamberimizin var
olduklarını haber verdiği Meleklere inanır. Bu Meleklerin
biride Allahın emir ve vahyini tebliğ etme konusunda Allah ile
Peygamberimiz arasında vasıta olan Cebrail(a.s.) dır.
Öte yandan Allah'a, peygamberlere ve meleklerin varlığına
inanan kimse vahye de inanır. Vahye inanan ise Allah'ın
kitaplarına da inanır. Allah'a, peygamberlere, meleklere,
AIlah'ın kitaplarına inanan kimse Ahirete de inanır.
Çünkü, ahiret günü realitesi, Allah'ın kudretine, adaletine ve
faziletine inanmanın tabii bir sonucu, bir türevidir. Ayrıca bu
realitenin varlığını bize peygamberler haber vermiş olduğu
gibi Allah'ın bütün kitapları da bu haberi pekiştirmiştir. Bu
mantığın ışığında düşünmeye devam edecek olursak kadere
inanmanın da Allah'a inanmanın tabii bir uzantısı, reddedilmez
bir türevi olduğunu görürüz. Sebebine gelince yüce Allah'ın C.C.- ezeli (başlangıç noktası olamayan) ilmine, olayların oluş
sırasını belirleyen iradesine, varlıkların tümünü ortaya çıkaran
kudretine ve bu oluş projesinin bir kitapta yazılı olduğuna
inanan kimse kadere inanmış olur.
Imanın bu saydığımız rukünlerinden herhangi biri hakkında
yanılgıya düşmek doğrudan doğruya şahadet kelimesini
zedeleyeceği gibi bu rukünlerin mahiyetini doğru anlamak,
şahadet kelimesini daha iyi anlamamızı sağlayacağı için bu
rukünlerin bazı önemli yönlerini açıklamayı gerekli görüyoruz.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Siyer/Davet
6- Vahyin Başlangıcı
Buhâri'nin rivayetine göre, ...Hz. Âişe şöyle der: Allah'ın
elçisine ilk gelen vahiy, uykuda iken sadık rüya ile
başlamıştır. Onun her gördüğü rüya sabahın aydınlığı gibi
ortaya çıkardı. Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Artık
Hirâ mağarasında ibâdet ve tefekkürle meşgulken ilk vahiy
geldi. O'na Melek gelip, Oku! dedi. O da, Ben okuma
bilmem... Resûlullah (sav) buyurdu ki; «O zaman melek beni
alıp takatım kesilinceye kadar sıktı... «Ben okuma bilmem»
dedim ve beni tekrar alıp üçüncü defa sıktı. Ve beni
bıraktıktan sonra: «Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı
pıhtılaşmış kandan yarattı... Bu âyetleri alan Allah'ın
Resulü, eşi Hatice'nin yanına geldi ve: «Beni örtünüz» dedi.
Korkusu geçinceye kadar onu örttüler. Sonra başına gelen
olayı eşine anlatarak: «Kendimden korkuyorum» dedi.
Bunun üzerine eşi: «Allah'a yemin ederim ki, Rabbin seni
hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü, sen akrabanı gözetirsin,
âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakire verir, misafiri
ağırlar, hak yolunda halka yardım edersin» diyerek, onu
teselli etti. Bundan sonra Hatice, Resûlullah'ı alıp,
amcazadesi Varaka bin Nevfel'e
götürdü. Bu zât câhiliyye çağında
hristiyan olmuş, İbranice'yi bilir ve
İncil'den nasibi nisbetinde birşeyler
yazardı. O günlerde gözleri kör idi.
Hatice, Varaka'ya, «Amcaoğlu, dinle
bak, kardeşinin oğlu ne söylüyor?»
dedi. Varaka: «Kardeşimin oğlu, ne
var?» deyince, Resûlullah başından
geçeni anlattı. Bunun üzerine Varaka;
Gördüğün, Allah'ın Mûsâ'ya indirdiği
Nâmûs-u Ekber'dir. Keşke senin
da'vet günlerinde genç olsaydım da,
kavminin seni çıkaracakları zamanı
görseydim» dedi. Allah'ın Resulü de; «Onlar beni
çıkaracaklar mı?» diye sordu. O da; «Evet, senin gibi birşey
getirmiş kimse yoktur ki, düşmanlığa uğramasın. Şayet senin
da'yet günlerinde yetişirsem, sana yardım ederim» diye
cevab verdi. Çok geçmeden Varaka vefat etti. O sırada bir
müddet için vahiy kesilmişti.»
Vahyin kesildiği zaman;Beyhakî'nin rivayet ettiği 6 aylık bir
dönemdir. Sonra Buhârî, Câbir bin Abdullah (r.a.)'dan
«Fetretü'l-vahy» konusunda, Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki;
«Ben bir gün yürürken birdenbire gökyüzü tarafından bir
ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki Hirâ'da bana
gelen Melek (Cebrail a.s.) sema ile arz arasında bir kürsi
üzerinde oturmuş, korktum. Evime dönüp beni örtün dedim.
Allahu Teâlâ: «Ey örtüye bürünen, kalk da sana iman
etmeyenleri korkut. Rabbini büyük tanı. Elbiseni temizle,
kötü şeyleri terke devam et (Müddessir, 1-5)... Artık vahiy
kızıştı da ardı arkası kesilmedi...»
İbretler Ve Öğütler
Bu, «Bed-ul Vahy= Vahyin Başlangıcı» hadîsi, dinin akaid
ve şeriatle ilgili hakikatların tümünün üzerine kurulduğu
temel esas olur. Çünkü «Vahyin hakikati, kendi kafasından
düşünüp akıl ve görüşüyle kanun yapmaya kalkışan insanla,
Sayfa 12
B.Çobanoğlu
herhangi bir değiştirme ve kısaltma veya fazlalık yapmadan
doğrudan doğruya kendi Rabbi'nden aldığı emir ve
yasakları insanlara tebliğ eden insan arasında yegâne
ayırıcı çizgidir.
… Din düşmanları; Resûlullah (sav)ın hayatındaki vahiy
mes'elesiyle meşgul olmaya önem veriyorlar...Vahiyle
ilhamı birbirine karıştırmak, hattâ sar'a hastalığı olarak
göstermek... Niçin Yüce Allah, Resûlü'nün kalbine, Cebrail'i
görmesinden dolayı korku biraktı? Niçin Peygamberimiz,
mağarada kendisine görünen varlığın cinlerden garib bir
yaratık olmasından korktu? Niçin Vahiy uzun bir müddet
kesilmişti? Halbuki Resûlullah (sav) vahyin kesilmesinden
dolayı büyük bir umutsuzluğa kapılmıştı. Hattâ O, dağların
uçurumlarından kendisini aşağı atmaya niyetleniyordu...
Hattâ O, mağaradaki halvetini yarıda kesip, yüreği
titreyerek sür'atle eve dönmüştü... O bu olayı hanımı
Haticeye haber verirken şöyle demişti: «Kendimden
korkuyorum.» Yâni bana cin çarpmış olabilir veya aklımı
oynatabilirim...
Yine Yüce Allah'ın, Hz. Hatice'ye Peygamberimizi, Varaka
bin Nevfel'e götürmesini ve durumu
ona anlatmasını ilham etmesinde
şunlar var:
a- bu durumun, kendinden önceki
Peygamberlere de inmiş olan ilâhî
vahiy olduğu...
b-gördüğü ve duyduğu şeylerin çeşitli
düşünce ve korku sebebiyle ruhunu
kaplayan örtüyü yırtmak...
Vahyin devam edişi, vahyin
hakikatına yani nefsî bir olay
olmadığına dair işareti aşağıdaki
şekilde özetleyebiliriz:
1- Kur'an ile Hadis arasındaki açık ayırıcı özellik:
Resûlullah (sav) kendi sözleri olan hadîsi, ashabının
hafızasına emanet ederken, Kur'an âyetlerinin öncelikle
yazılmasını emrediyordu.
2- Resûlullah (sav)'dan bazı işler sorulur, o da, onlara
cevab veremezdi. Kur'an'dan bir âyetin indiği olurdu.
Böylece o kişiye, sorusu konusunda Kur'andan inen âyeti
okurdu. Bazan da, Hz. Peygamber bir kısım işlerde belirli
bir şekilde tasarrufta bulunurdu. Bu tasarrufunu onaylayan,
kınayan ve yeren âyetlerin indiği olurdu.
3- Resûlullah (sav) ümmi bir kişi idi.(yani buna rağmen
geçmiş peygamberlerden haber vermesi)
4- Hakikaten Resûlullah'ın kavminin arasında kırk yıl
boyunca doğru sözlü olması ve onlar arasında şöhret
bulması...
Içinden geçen şeyleri reddeder mahiyetle : «Eğer sen, sana
indirdiğimiz de şüphe içinde isen, senden önce Kitab'ı
okuyanlara sor. Andolsun ki Rabbinden sana hak gelmiştir.
Sakın şüphecilerden olma!(Yunus,94)».
Bunun için, Hz. Peygamber'in bu âyet indikten sonra: «Artık
ne şüphe ediyorum ve ne de birşey soruyorum» diye
buyurduğu rivayet edilmiştir.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Hanımlar Köşesi
Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımlara…(9)
Tesettürlü olmayan Müslüman Hanımların ve Genç kızların
kendileri öne sürdükleri veya başkaları tarafından öne sürülen
Bahaneler ve Şüphelerin başlıcaları şunlardır:
CINSEL GÜCÜN BASTIRILMASI
Bu iddiaya göre cinsel güç, insanda bulunan en büyük ve
tehlikeli güçlerden biridir. Tehlikesi de bu gücün
bastınlmasından kaynaklanmaktadır. Aşırı bastırıldığı
takdirde patlamaya sebep olur. Kadının örtüsü onun
güzelliğini örter, netice olarak da bu örtünme erkekleri
cinsel baskı altına sokar ve patlama noktasına vanrlar.
Hatta zaman zaman bu baskıyı tecavüz olayları ve benzeri
şeylerde dışa vururlar. Bu problemin çözümü kadınların
örtülerinden kurtarılmasında yatmaktadır. Ancak bu
şekilde erkekler cinsel baskı altına girmekten
kurtulabilirler ve bu ihtiyaçları giderebilirler. Böylece
cinsel gücün bastırılmasından doğabilecek olan patlama
tehlikesi giderilebilir?
Bu şüphe, görünüşte akla ve mantığa uygun gibi geliyor.
Ilk bakışta bu görüşü ortaya atanların, toplumun
bozulmasından kaygı duyan ve onun menfaatini isteyen
kişiler olduğu izlenimi uyandırsa bile, gerçekte bu tür
görüşleri ortaya atanlar toplumun çözülmesine ve
parçalanmasına sebep olacak kadar büyük bir tehlike
arzediyorlar.
Eğer bu görüşleri doğru olsaydı, Amerika, Avrupa ve
benzeri ülkelerin, tecavüz olayları, kadınlara yönelik
saldınlar ve ahlaki suçların en az olduğu ülkeler olmaları
gerekirdi.
Çünkü, Amerika ve Avrupa ülkeleri kişisel özgürlük
iddialarıyla bu konuya gerçekten büyük önem vermektedir.
Hatta O derecede ki, müstehcen dergiler bütün bayilerde
satılmaktadır. Gece saat 12' den sonra konulan televizyon
programlan cinsel yönden kışkırtıcı, müstehcen yayınlarla
doludur. Bu ülkelerde kadınlar yaz mevsimi gelince
sokaklarda mayo ile gezerler. Bu artık normal bir hale
gelmiştir. Video kasetleri satan ve "Adust only" (yalnızca
yetişkinler içindir) ibaresinin bulunduğu dükkanlar hemen
her yere yayılmıştır. Bu dükkanlarda insanı dehşete
düşüren sapık ve korkunç cinsel ilişkiler ve cinselliği
kamçılayıcı yayınlar sergilenmektedir. Herhangi bir
yetişkin bu filmleri orada izleyebilir veya evine götürebilir.
Bu ülkelerde genelevIer son derece yaygındır. Hatta bazı
ülkelerde müşterilerin görebilmeleri için kadınlar
vitrinlerde sergilenirler. Peki bütün bu serbestlik ve
müstehcenliğin getirdiği neticeler nelerdir? Acaba tecavüz
olayları azalmışmıdır? Bahsedilen cinsel doyuma ulaşılmış
mıdır? Kadınlar cinsel taciz tehlikesinden korunabilmiş
midir?
Amerikan istatistikleri Federal Hükümet tarafından
"Crime in U.S.A" (Amerika'da suç) başlığı altında bir kitap
yayınlanmıştır. Bu kitap özel kamu araştırma şirketleri
tarafından değil, bizzat hükümet tarafından yayınlandığı
için kitaptaki veriler güvenilirlik arzetmektedir.
Kitabın 6. sayfasında 1988 yılından bahsedilerek şöyle
deniliyor: "Amerika'da her 6 dakikada bir - zor
kullanılarak - tecavüz olayları yaşanıyor. Buradaki "zor
kullanma" ibaresi ise "silah tehdidi" manasında.
Aynı kitap bize aşağıdaki şu istatistikleri de sunuyor:
Sayfa 13
F.Betül Hanım
Amerika'da 1978 Yılında tecavüz olayları sayısı 147.389,
1979 Yılında 168.134, 1981 Yılında 189.450, 1983 Yılında
211.691, 1987 Yılında 221.764...
Bu ve benzeri istatistikler, O ülkelerdeki cinsel suç
oranındaki artışa işaret ettiği gibi aynı zamanda Allah
Teala'nın şu ayet-i celilesinin de pratikte yaşanan bir
izahıdır:
Ahzab 59 - Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve
müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları
zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların
tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah
bağışlayandır, esirgeyendir.
Bu ayeti kerimenin iniş sebebi Imam Kurtubinin de
zikrettiği gibi kadınlar zaruri ihtıyaçlarını gidermek için
çölün ıssız bir yerine gitmek zorunda kalıyorlardı. Hür
müslüman kadınlar ile köle kadınları, cariyeleri
birbirinden ayıran özellik de müslüman kadınların
örtüsüydü. Onun için kadının örtülü olduğunu gören kötü
niyetli facirler ona sarkıntılık etmekten korkarak
çekiniyorlardı. Bu ayet-i kerime nazil olmadan önce
müslüman kadınlardan biri ihtiyacını gidermeye çıkmıştı.
Facirlerden biri bu kadını köle kadınlardan biri
zannederek taciz etmiş, kadın bağırınca da kaçıp gitmişti.
Bu durumu Hz. Peygambere şikayet ettiler ve bunun
üzerine de bu ayet-i kerime nazil oldu.
Demek oluyor ki, örtünmeyen ve cazibesini teşhir edip
bütün güzelliğini ön plana çıkartan bir hanım bu tip
kurtlar tarafından her zaman ezaya maruz kalır. Çünkü
bu davranışıyla bastırılmakta olan cinsel dürtüleri
harekete geçirir. Örtülü bir hanıma gelince, bir yeri
gözükmediğinden bu cazibe ve ziynetini gizlemiş olur. Bu
örtülü hanım, bu şekilde acaba hangi dürtüleri uyandırıp
hangi istekleri harekete geçirebilir?
Şüphesiz Allah Teala kadınları incitilmekten korumak için
Hicabı şart koşmuştur. Çünkü Allah kadınların açılarak
süslenmesinin cinsel duyguları harekete geçiren ve cinsel
suçların artmasına yol açan bir davet olduğunu
bilmektedir.
Bundan sonra böyle bir şüpheyi savunup doğruluğuna
inananlar karşılarında şu dört gerçeği bulacaklardır:
a) istatistikler onları yalanlamaktadır,
b) Cinsel güç kadın ve erkek her insanda mevcuttur ve
neslin devamı gibi hikmetlere sahip ilahi bir sırdır. Bir
düşünelim, eğer bu içgüdü olmasaydı nesil ne şekilde
devam edecekti? Hiç kimsenin bu içgüdünün varlığını
inkar etmesi ve erkeklerden bunca çıplaklık ve açıklık
görüntüleri karşısında böyle bir içgüdüyü yok sayıp tabii
davranmasını beklemesi mümkün değildir.
c) Erkeği kışkırtan şey, kadının cazibesini ortaya koyan
yerlerini görmesidir. Allah'ın yaratmış olduğu fıtratta
olan bu özelliğin, bu tür görüntüler karşısında isteklerini
gizlemesini beklemek mümkün değildir.
d) Cinsel baskının açıklık ve çıplaklığın yayılmasıyla
doyuma ulaştırılarak tedavi edilmesinin mümkün
olduğunu iddia edenler şu iki neticeye ulaşırlar:
Kadınların avret yerlerini görüpte etkilenmeyen bu
adamların ya erkeklik duyguları gitmiştir ya da cinsel
soğukluk hastalığına yakalanmışlardır. Acaba böyle bir
iddiada bulunanlar ümmetimizi bu iki gruptan birine mi
dahil etmek istiyorlar?
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
ِ‫إن إ مْكُ م إ ل ّ ل‬.
ِ
ِ
Sohbetler/Düşünceler
KUR´ÂNDA GENÇLER VE GENÇLIK DEĞERLERİ(2)
Hz. Âdemin Oğulları Habil ve Kabil
Konuya Hz. Âdemin iki oğluyla başlamak istiyoruz. Önce bu
konuda Kur´ân-ı Kerime kulak verelim: Onlara Âdemin iki
oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer
kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden
kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):
Seni öldüreceğim demişti. Diğeri ise şöyle demişti: Allah,
yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder. Allah'a
yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan
da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben
âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan korkarım. (Mâide 27-30)
Misafir Kalemler
yla, Allaha karşı yapılan ibadetlerde asıl gözetilmesi gereken önemli noktanın, içtenlik ve samimiyyet olduğu bu
ayette öncelikli olarak vurgulanmaktadır.
2. Sebebi ne olursa olsun, hased (kıskançlık) duygusunun
insan davranışları üzerinde ne denli belirleyici bir rol
oynadığı ve bu duygu sâikiyle insanın cinayet bile işleyebileceği ortaya çıkmaktadır. Bu Cinayetin iki kardeş arasında
yaşanmış olması ise, hased duygusunun sınır tanımaz bir
tahribata sebebiyet vereceğini de anlamamıza imkân tanımaktadır. Hz. Peygamberin Hasedden sakının!. Çünkü o,
ateşin odunu harcayıp tükettiği gibi, güzel davranışları yer
bitirir. Şeklindeki uyarısı, hased duygusunun ne denli yıkıcı
bir kişilik problemi oluşuna dikkat çekmektedir. Insan
benliğinde gizlenmiş bir halde duran ve zaman zaman gün
Kur´ân-ı Kerim, diğer ayetlerde olduğu gibi kıssayı
yüzüne çıkan bu duygu, kimliğin kazanılmaya başlandığı
detaylara girmeden aktarmak suretiyle, yeryüzünde ilk cigençlik çağında karşılaşılması kuvvetle muhtemel bir kişilik
nayetin Hz. Âdemin oğullarından biri tarafından işlendiğini problemidir. Işte Kur´ân, bu duygunun yol açtığı trajedinin
ortaya koymaktadır. Konuyla ilgili olarak hadis kaynakiki kardeş arasında cereyanetlarında Ibni Mesud tarafından
tiğine vurgu yaparak meselenin
rivayet edilen bir hadis mevcutehemmiyetini ortaya koymuş
tur; ki bunda da isim zikredilolmaktadır.
mez. Söz konusu hadiste, Haksız
yere öldürülen her bir kim3. Yirmi yaşlarında bir genç
senin kanından, Âdemin büyük
olan Habil, Allah Teâlânın huoğluna mutlaka bir pay ayrılır.
zuruna zalim bir şahsiyet
Zira yeryüzünde Cinayeti adet
olarak varmaktansa mazlum
edenlerin ilki odur denilerek bu
biri olmayı tercih etmiştir. Ayrı
olaya atıfta bulunulur.(Buhari,
ca o, Beni öldürmek amacıyla
Müslim)
elini bana uzatacak olsanda,
ben sana bu maksatla el uzataAncak gerek Islam tarihçileri,
cak değilim! ifadeleriyle, belki de bir insanın, bir gencin
gerekse müfessirler bu konuya geniş yer ayırarak Habil ve
gösterebileceği centilmenliğin, en zirve örneğini vermiştir.
Kabil arasındaki kıssadan bahsetmişlerdir. Tevrat metinlerinde de bu konuda geniş bilgi mevcuttur. Kaynaklardaki
4. Habil, meseleyi her ne kadar ağabeyi Kabilin vicdanına
bilgiler bir bütün olarak ele alındığında, Habil ile Kabil
havale ederek bu işten kurtulmaya çalışmış ise de ayetten
arasındaki anlaşmazlığın, çekememezlik duygusuna bağlı
çıkarabileceğimiz bir husus da şudur ki, ayet yürürlükte,
sebeplerden kaynaklandığı görülmektedir. Kaynaklarda,
Habilin ağabeyi Kabilden aslında daha güçlü olmasına rağ- cinayete engel olacak ciddi anlamda müeyyideler veya korumen, Allaha karşı kulluk bilincine sahip olmasından dolayı yucu birtakım mânialar yoksa, insanoğluna, içinde taşıdığı
böyle bir davranışa yönelmediği ifade edilmektedir. Ne var ben (nefs=ego) bir kötülük kaynağı olabilmekte ve en kötü
ki, Habilin bu husustaki anlamlı uyarısına rağmen, ağabey yada en zor davranış bile güzel ve kolay bir şey gibi göstererek ve onu aldatabilmektedir. Nitekim, Nefsi ona bu işi koKabil, bir gün, 20 yaşındaki kardeşi Habili, uyumakta
olduğu bir sırada öldürmüştür. Iki kardeş arasında cereyan laylaştırdı ve onu aldattı. O da hemen kardeşini öldürdü
ifadelerinden de bu anlaşılmaktadır.
eden bu trajik olayda dikkat çekici bazı noktalar vardır.
1. Kabilin hasedine neden olan hususlar, birtakım tefsirlerde toprak kavgası veya istediği kızla evlenememe gibi
sebepler olarak zikredilmiş olsa da, tâ başından beri, Kabilin kurban takdiminde hangi duygu ve düşüncelere sahip
oluğu bize bir fikir vermektedir. Anlaşılan o, kurbanını
içtenlikle ve kulluk bilinciyle değil, sıradan bir iş görerek
önemsemeden sunmuştur. Halbuki, Kur´ân-ı Kerimde, Allaha yakınlaşmak maksadıyla sunulan kurbanların ne
etlerinin ne de kanlarının Allaha ulaşmadığı, O na ulaşan
şeyin ancak bu davranıştaki duygu ve düşüncedeki
içtenliğin, kulluk bilincinin olduğu vurgulanmıştır. DolayısıSayfa 14
Özellikle gençlik yıllarında, duygular sâikiyle sonu nereye
varacağı belli olmayan birtakım davranışlarda bulunan
insanlar, bunun cezasını ya hayatıyla ya da hayat boyunca
çekeceği ceza ve vicdan azabıyla ödemektedirler. Tarihin
sayfaları, mazlum olarak katledilen nice Habiller ve Kabil
misali nice zalimlerle doludur.Bu kıssa, gençlik yıllarının
Allaha karşı kulluk bilinci (takva) ve teslimiyetle
güzelleştiğini, kıskançlık ve çekememezlik duygularıyla
kirlendiğini ve bu kirliliğe eşlik eden nefis aldatmalarıyla
insan hayatının bahar sayılan bu en güzel çağının,
mahvolup gittiğini ortaya koymaktadır.
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.)´ı n d ı r .
Basından Seçmeler
susmaları için onlara para teklifinde bulunduğu ileri sürülüyor.
DSÖ de Yalan Söylemiş
16/03/2013 - 11:34 Bill&Melinda Gates Vakfı'nın yanı sıra, Dünya Sağlık Örgütü
ABD'nin muhtemel drone saldırıları için Suriye'de El-Kaide ile (DSÖ)'nün de 'MenAfriVac' aşıları ve sonuçları hakkında
bağlantılı İslamcılar hakkında istihbarat topladığı iddia edildi. gerçek dışı bir söylem geliştirdiği görülüyor. Dünya Sağlık
Örgütü ve Menenjit Aşısı Projesi (MVP)'nin, tekrar tekrar
Afrikalı ve Asyalı çocuklara yapılan 'MenAfriVac' aşısının
Los Angeles Times'ın haberine göre, ABD Devlet Başkanı
dondurulmadan taşınabileceğini iddia ederek, aşının güvenliği
Barack Obama, Suriye'de drone saldırılarına henüz izni
hakkında bariz bir şekilde yalan söylediği ifade ediliyor. Aşının
vermedi, fakat konu gündemde.
prospektüsü ise açık bir şekilde aşının dondurularak saklanması
Habere göre, Pakistan ve Yemen'deki bazı dronelar, istihbarat ve ışıktan korunması gerektiğini vurguluyor.
Gates-Siyonist işbirliği
toplamak için Suriye'ye çevrildi.
Bill Gates'in, aşı skandalları üzerine hakkında çıkan haberlerin
önüne geçebilmek için medya kuruluşlarına ve gazetecilere
ABD yönetimi, Irak'ta bulamadığı El-Kaide'nin bir kısmının
sponsor olmaya başladığı bildiriliyor. Ancak kimi kuruluşlar
Suriye'ye geçtiğini düşünüyor.
Gates'in kirli işlerini ortaya çıkarmaya devam ederken;
Gates'in, David Rockefeller, Ted Turner, Michael Bloomberg,
Toplanacak istihbaratın hem öldürücü hem de öldürücü
olmayan saldırılar için opsiyonlu olacağı belirtiliyor. Toplanan George Soros gibi "Siyonist kodamanlar" ile bir araya gelip
dünyanın nüfus problemini(!) çözmeye çalıştığı kaydediliyor.
istihbarat, ''aşırı İslamcılar''la mücadele etmeleri için ''ılımlı''
Bu noktada, The Telegraph gazetesine verdiği röportajda Bill
Suriye muhalefetine de verilebilecek.
Gates'in "Benim artık paraya ihtiyacım yok, ben Tanrı'nın işini
Microsoft'un kurucusu Bill Gates ile eşi Melinda'nın yapıyorum!" demesi anlamlı bulunuyor. Yeni Akit
ABD'nin Suriye'deki İslamcı muhalefeti gerektiğinde
vurmak için istihbarat topladığı iddia edildi
adını taşıyan vakfın yaptığı aşıların, binlerce Afrika
ve Asyalı çocuğu felç ettiği iddia edildi.
Norveç'te Müslümanlar için üretilen 'helal' ya da 'sadece
sığır eti kullanılmıştır' etiketli gıda ürünlerinde domuz
14/03/2013 - 10:42
etine rastlandığı bildirildi.
Dünya bilişim devi Microsoft'un kurucusu olan Amerikalı Bill
16/03/2013 - 17:47
Gates'in, Afrika'ya sattığı aşılar binlerce çocuğu felç etti. Bill
Gıda Güvenliği Kurumu Sözcüsü Ragnhild Arnesen, içlerinde
Gates ve eşi Melinda Gates'in adını taşıyan Bill&Melinda
at eti bulunup bulunmadığını belirlemek için test edilen et
Gates Vakfı'nın yaptığı aşılar, Afrikalı ve Asyalı çocukların
ürünlerinin yüzde 30 oranında domuz eti içerdiğini açıkladı.
hayatını karartıyor. Bu aşılar nedeniyle sadece Afrika'da bir
köyde 50 çocuk felç oldu. Medyada çıkan haberlere sinirlenen
Arnesen, ürünlerine helal etiketi yapıştıran Kuraas AS
Gates'in, haberlerin önüne geçebilmek için medya kuruluşlarına
şirketinin söz konusu ürünleri süpermarketlerden ve
sponsor olmaya başladığı ileri sürülüyor.
restoranlardan çektiğini belirtti.
Binlerce Çocuk Felç Kaldı
On yıl önce girdiği aşı sektöründe dünyada milyonlarca çocuğa
İnternet sitesinde Müslümanlardan özür dileyen Kuraas AS,
aşı yapan Bill Gates'in asıl hedefi Afrikalı ve Asyalı çocuklar.
domuz etinin helal etiketli gıda ürünlerine nasıl karıştığını
Her çocuğun aşılanması için çalıştığını ifade eden Gates'in
bulmak için Gıda Güvenliği Kurumu yetkilileri ile işbirliği
sözde amacı, "kötü sağlık hizmetlerinin ve temiz suyun
yaptıklarını ifade etti.
yetersizliği nedeniyle menenjit ve sıtma gibi hastalıkların sık
görüldüğü Afrika'yı korumak." Ancak aşılamada ortaya çıkan
Daha önce de İngiltere'de üretilen helal etiketli tavuk
sonuçlar Gates'i yalanlarken, bugüne kadar binlerce çocuğun
sosislerinde domuz eti bulunmuş, okullara sosis satışı yapan
felç olduğu ifade ediliyor.
şirket özür dilemişti.
Afrika'da Bir Köyde 50 Çocuk Felç Oldu
——————————————————Gazeteci Christina England tarafından yapılan habere göre,
özellikle Afrika için geliştirilmiş menenjit aşısı "MenAfriVac", Neden istifa ettiler/ettirildiler dersiniz?
Kuzey Çad'taki küçük Gouro köyünde en az 50 çocuğu felç
Wulff-Rede im Wortlaut„Der Islam gehört zu Deutschland“
etti. Menenjit hastalığı için önleyici tedavi olarak tanıtılan
03.10.2010, 14:47 Uhr
"MenAfriVac" aşısı küçük çocukların her birinin
halüsinasyonlar görmesine, sarsıntı yaşamasına ve en son
Guttenberg warnt in Islam-Debatte vor Relativierung der
olarak da felç geçirmesine sebeb olduğu belirtiliyor.
eigenen Kultur
Gates Aşısı'nın Çirkin Yüzü
Çad'ın Gouro köyündeki yapılan aşılama sonrası çocuklarda ani 09.10.2010, 13:09 Uhr | DDP
baş ağrıları, şiddetli kusma, ağızdan gelen salya ve kontrol
Islamunterricht : Schavan befürwortet Imame als Religiedilemeyen sarsıntılar görüldüğü haberleri gelirken, bölgede
hastane ve sağlık görevlilerinin olmaması nedeniyle çocuklarını onslehrer
700.000 muslimische Kinder und Jugendliche gehen derzeit in
300 km uzaklıktaki hastaneye götüremeyen Afrikalı
Deutschland zur Schule - und brauchen kompetente Religionsvatandaşların yerel yöneticilerden istedikleri yardımların geri
lehrer. Bildungsministerin Annette Schavan forderte nun, islaçevrildiği belirtiliyor. Aşı sonrası yaşanan rahatsızlıkları
mische Geistliche ähnlich wie christliche Pfarrer in der Schule
görmezden gelen Çad hükümetinin de, MenAfriVac aşısının
satışını ve dağıtımını durdurmak yerine, mağdur ebeveynlerin anzustellen.
Sayfa 15
MUHACIRUN DERGISI– YIL-2/ SAYI– 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013
Ey Islamcı Gençlik!
Birinci Vazifen; Dinini, Mukaddesatını ve Imanını muhafaza, Şeriatını
müdafaa, Islam düşmanlarına ve Nefsine karşı Cihad (Mücadele) etmendir.
Yaratılışının yegane sebebi sadece Allaha kul olmandır;bu gaye senin en
Mukaddes vazifendir.
Mazide ve Bugün seni bu Vazifeden mahrum edip, Tağuti düzenlere köle
yapmak isteyenler olduğu gibi Istikbaldede senin önüne set çekip Cihad
Ruhunu söndürmek, Şeytanın avanesi yapmak isteyen Bedbaht ve
Deccalistler olacaktır.
Bugün ve Yarın Mukaddes Şeriatını müdafaa etmek ve yaşayabilmek için
mutlak Cihada mecbursun…
Ey Nesl-i Ibrahim!
Bütün dünya Ferd ve Cemiyetlerine Islamı tebliğ ve gerekirse Cihadla
mükellefsin. Iman Meş’alesinin sönmemesinin yegane yolu budur.
Mukaddesatın tarumar edilmiş, Şeriat Medreseleri kapatılmış, Zikir Ocakları
söndürülmüş, Kitabın olan Kur’an-ı Kerimin Ahkamına Siyonizmin
Prangaları vurulmuş, Küfrün Zulmü ayyuka çıkmış olabilir...Bütün bu Ahval
ve Şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere Din adına sana yol
göstermekle Vazifelendirilenler; Gaflet, Dalalet ve hatta Ihanet içinde, Şahsi
menfaatlerinin veyahut Siyasi emellerinin ihtirasıyla Islam düşmanlarıyla
birleşebilirler.
Allah ve Resülüne tabi olanlar Tağutların şerrine uğramış, her türlü
işkenceye reva görülmüş, Islam Camiası maddi ve manevi işkenceler
yüzünden Fakr-u zaruret ve Mahrumiyyet içerisinde ve bitab düşmüş
olabilirler. Sen daima Maznun(Zannlı) muamelesi görebilir, Nemrudların
ateşine atılmaya Mahkum edilebilirsin…
Ey Millet-i Ibrahim Gençliği!
Ey “Elestü birabbikum” sualine “Bela” imzasına sadık kalan ve kalmak
mecburiyetinde olan Bugünün ve Istikbalin Mücahid Gençliği!..
Işte bu Ahval ve Şerait içerisinde dahi “La Ilahe illallah Muhammedür Resulüllah“ Kelime-i Tevhid bayrağını ayakta tutup, Cihanşumul Meş’ale yapmaya ve Allahın ahkamını hakimiyyete getirme uğrunda mücadeleye, bütün
varlığınla Islam Devletine sahip çıkıp güçlendirmeye mecbursun…
Muhtaç olduğun Kuvvet; Kalbindeki Imanda, tabi olduğun Kur’anda
mevcuttur.
Cihadın ve Fethin Mübarek olsun.
Yardım Allahtandır, Fetih yakındır, Müjdeler olsun..
Download