11. Howie MB, Michelsen LG, Porembtka DT, et al. Anesthesia induction with remifentanil for patients undergoing CABG. Anesth Analg 1985; 64:877-887. 12. Patel SS, Spencer CM. Remifentanil. Drugs 1996; 52:417-427. 13. Amiel-Tison C, Barrier G, Shnider SM, et al. A new neurologic and adaptive capacity scoring system for evaluating obstetric medications in full-term newborns. Anesthesiology 1982; 56:340-350. 14. Chessnut DH. Obstetric Anaesthesia: principles and practise New York. 2. ed. Mosby-Year Book Inc. 1995; 465-487. 15. Namba Y, Smith JB, Fox GS, Challis JRG. Plasma cortisol concentrations during caesarean section. Br J Anaesth 1980; 52:1027-1032. 16. Stefani JS, Hughes SC, Shnider SM, Levinson G, Abboud TK. Neonatal neurobehavioral effects of inhalation analgesia for vaginal delivery. Anesthesiology 1982; 56:351-355. 17. Glass PSA, Hardman D, Kamiyama Y, et al. Preliminary pharmacokinetics and pharmacodynamics of an ultra-short-acting opioid: remifentanil (GI87084B). Anesth Analg 1993; 77:1031-1040. Türk Anest Rean Der Dergisi 2005; 33(2):171-176 Servikal Osteofite Bağlı Entübasyon Güçlüğü Canan Balcı*, H. Selim Karabekir**, M. Deniz Yılmaz***, Hülya Sungurtekin**** Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon*, Nöroşirürji**, KBB*** Anabilim Dalları, Ayfon, Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı****, Denizli ÖZET Servikal osteofitler hipertrofik ve genel olarak asemptomatik lezyonlardır. Eğer semptom verirlerse, bunlar genellikle disfaji, odinofaji ve otalji şeklindedir. Dispne çok nadirdir. Servikal osteofitlere bağlı akut veya kronik solunum yetmezliği literatürde sadece birkaç vakada bildirilmiştir. Servikal osteofitler, hava yolunda mekanik obstrüksiyon dışında postkrikoid bölgede ülserasyon ve ödeme de neden olabilirler. Ülserasyon ve ödem ise anestezi indüksiyonu sırasında entübasyon güçlüğüne yol açabilir. 68 yaşında erkek hasta beyin cerrahisi kliniğine yürüme güçlüğü, sağ bacakta ağrı ve hissizlik şikayetiyle başvurdu. Fizik muayene ve radyolojik değerlendirme sonucu hastaya lumbar disk hernisi tanısı konuldu. Hastanın hikayesinde minimal dispne ve boyun ağrısı şikayeti de vardı. Bu nedenle çekilen lateral boyun grafisinde hava yolunu daraltan servikal osteofitler saptandı. Hastaya lumbar disk hernisi için operasyon planlandı. Anestezi indüksiyonu sırasında entübasyon güçlüğü olabileceği düşünülerek gerekli tedbirler alındı. Operasyon öncesi tahmin edildiği gibi endotrakeal entübasyonun olanaksız olması nedeniyle hastaya trakeostomi açıldı. Trakeostomiden sonra disk hernisi operasyonu ve devamında median faringotomi yoluyla girilerek servikal osteofitler eksize edildi. Genellikle asemptomatik olan, nadiren semptom veren servikal osteofitlerin çok çok nadir de olsa endotrakeal entübasyonu imkânsız kılacak kadar ciddi sorunlar yaratabileceğini, her hastanın anestezi öncesinde dikkatle değerlendirilmesinin önemini ve yine acil koşullarda operasyonu planlanan her hastada da bu tür hava yolu problemleriyle karşılaşılabilineceğini önemle vurgulamak istiyoruz. Anahtar kelimeler: Servikal osteofit, güç entübasyon SUMMARY Intubation Difficulty Due to Cervical Osteophytes (Case Report) Cervical osteophytes are hypertrophic lesions and they are generally asymptomatic. If symptomatic, the symptoms are usually dysphagia, odynophagia, otalgia. They rarely cause dyspnea. Respiratory distress due to cervical osteophytes was reported in only a few cases in English medical literature. Besides mechanical obstruction in the airway they may cause ulcerations and edema at postcricoid region and all these may lead to emergency conditions (i.e. intubation difficulty) during anesthesia induction. A 68 year old male patient with complaints of walking difficulty, numbness and pain in the right leg was admitted to neurosurgery department of our institution. After physical examination and radiological evaluation a diagnosis of lumbar disc hernia was decided. A very mild dyspnea complaint was obtained from the history. Lateral neck radiogram revealed cervical osteophytes narrowing the airway. An operation was planned for lumbar disc hernia. Before the operation precautions against possible intubation difficulty during anesthesia induction were taken. As predicted before the operation, the patient could not be intubated endotracheally and a surgical tracheostomy was performed by an otolaryngologist. The cervical osteophytes were resected in a second operation by median pharyngotomy route by otolaryngologic surgeons. In this report, unexpected airway problems in asymptomatic or minimally dyspneic patients like ours were discussed and the anesthetic management of this kind of patients are summarized. Key words: Cervical osteophyte, difficult intubation Orta ve ileri yaşta görülen servikal vertebra ve intervertebral osteofitler genellikle asemptomatikdir. Ancak, büyük ve yaygın osteofitler genellikle özofagus ve trakeaya doğru büyüme gösterdiklerinde dispne, disfaji, odinofaji, otalji ve boğazda yabancı cisim hissi gibi semptomlara neden olabilirler (1). Bu lezyonların osteoartrit veya servikal spondilozisin bir çeşidi olduğuna inanılır. Servikal osteofitler servikal hareketin en fazla olduğu bölgelerde, % 40’ı C5-6, % 23 C4-5, % 14’ü C2-3 ve C3-4 seviyelerinde, görülür (2). Bu yapıların posterior farengeal duvar ve özofagusa bası yaparak disfaji yapmasıyla sık karşılaşılmaz (3). Trakeaya doğru büyüyüp anterior farengeal duvara bası yaparak dispneye ve üst hava yolu obstrüksiyonuna neden olmaları ise çok daha nadirdir (1). Servikal osteofitler üst hava yolunda mekanik obstrüksiyon yapabilirler ve yine nadir olarak stridor ile kendilerini gösterebilirler (3). Anterior farengeal duvara bası yapmalarından dolayı solunum sıkıntısı ve stridor ile kendini gösteren, vokal kordların sekonder olarak fonksiyonlarını bozarak ya da postkrikoid ülserasyon ve ödeme neden olması sonucunda cerrahi olarak tedavi edilen birkaç vaka bildirilmiştir (4,5). Literatürde akut olarak direkt hava yolu obstrüksiyonuna neden olan ve acil trakeostomi açılarak cerrahi olarak tedavi edilen birkaç vaka bildirilmiştir (5). Fakat minimal dispne yakınmasıyla neredeyse semptom vermeden endotrakeal entübasyonu olanaksız kılan bir vaka bildirilmemiştir. OLGU SUNUMU Son 6 aydır yürüme güçlüğü, bacaklarda uyuşma ve ağrı yakınmalarının yanı sıra minimal solunum sıkıntısı şikayeti ile beyin cerrahisi polikliniğine başvuran 68 yaşında erkek hastanın yapılan muayenesinde bilateral dorsal fleksiyon zaafı (kas gücü, 4/-5), L5-S1 düzeyinde hipoestezi saptandı ve lomber dar kanal ön tanısı ile operasyonu planlandı. Preoperatif anestezi polikliniğince değerlendirilen hastanın; özgeçmişinde Diabetes Mellitus tip II hastası olduğu belirlendi. Dispne şikayetinin çok ciddi olmadığı ve hastanın dispne şikayetiyle daha önceden hastaneye başvurmadığı öğrenildi. Yapılan fizik muayenesinde bilateral dorsal fleksiyon zaafı, L5-S1 hipoestezisi dışında patoloji saptanmadı. Preoperatif hava yolunun değerlendirilmesinde hastanın kısa boyunlu olduğu görüldü, baş ve boyunda kitleye rastlanmadı. Servikal kotlar, traksiyon açıları normal olarak değerlendirildi ve servikal boyun hareketlerinde kısıtlılık saptanmadı. Temporomandibüler eklem muayenesi, mandibula mesafesi, atlantooksipital eklemin ekstansiyon derecesi ve boyun muayenesi normaldi. Mallampati testi sonucunda yumuşak damak ve uvula tabanı görülebildi ve Mallampati III olarak değerlendirildi. Dispne yakınması minimal ve stridoru olmayan hastanın sigara kullanım öyküsü yoktu. Akciğer grafisi normaldi ve göğüs hastalıkları tarafından değerlendirilmesi sonucunda, solunum fonksiyon testlerinde patoloji saptanmadı. Herhangi bir kardiyak yakınması da olmayan hastanın dispne şikayetinin nedeni saptanamadı ve servikal direkt lateral grafi istendi. Servikal direkt lateral grafisinde: C4-7 vertebra korpus anteriorda longitudinal ligamentte kalsifikasyonlar ile birlikte daha çok osteosklerotik irregüler kemik oluşumları izlendi (Resim 1). Bunun üzerine istenen bilgisayarlı tomografisinde (BT) servikal kolonda anteriora uzanım gösteren ve trakeayı anteriora doğru iten, pasajda darlığa yol açan osteofitik lezyonlar izlendi. Pasajdaki darlığın derecesinin değerlendirilmesi için Kulak Burun Boğaz (KBB) konsültasyonu istendi. KBB tarafından direkt ve indirekt laringoskopi yapıldı. Direkt laringoskopide uvulanın elonge olduğu, posterior farenkste düzgün yüzeyli kord vokalleri tamamen kapatan lezyon görüldü ve vokal kordlar değerlendirilemedi. Larinksin değerlendirilmesinde sadece epiglot görülerek Grade III olarak değerlendirildi. Elektif şartlarda operasyonu planlanan hastanın trakeostomi için de onayı alınarak fleksibl fiberoptik bronkoskopla endoskopik olarak değerlendirilmesi ve eğer mümkün olursa entübasyonu planlanarak hasta operasyona hazırlandı. Çıkabilecek beklenmedik bir hava yolu problemine karşı uygun laringoskopi bleydleri, değişik numaralarda tüpler, ‘Laryngeal Mask Airway (LMA)’ hazırlandı. Ameliyathaneye alınan hastanın kan basıncı, elektrokardiyografi, periferik oksijen satürasyonu monitorizasyonu yapıldı. Maske ile ventilasyonunda problem düşünülmedi ve uyanık entübasyon vokal kordların laringoskopide görülememesi nedeniyle düşünülmedi. Tüm vital bulguları normal olan hasta oksijenize edildi. Hava yoluna topikal anestezi yapıldı ve bilinçli sedasyon yapılarak fleksibl fiberoptik bronkospi ile hava yolu endoskopik olarak değerlendirildi. Fiberoptik bronkoskopla larinksten güçlükle geçildi, vokal kordlar güçlükle görülerek entübasyon denendi. Fakat, larinksteki darlık nedeniyle tüp yerleştirilemedi ve fiberoptik entübasyonda başarılı olunamadı. Lokal anestezi ve sedoanaljezi yapılarak trakeostomi açılmasına karar verilerek cerrahi trakeostomi açıldı. Trakeostomi açılması sırasında hipoksi oluşmadı. Trakeostomiyi takiben anestezi indüksiyon için 2 µg kg-1 propofol, 3 µg kg-1 fentanil ve 2 µg kg-1 atrakuryum besilat yapıldı. Genel anestezi idamesi sevofluran % 1.5, % 30 oksijen, % 70 hava ve fentanille yapıldı. Trakeostomi açılmasını takiben ve anestezi sırasında hava yolu problemi yaşanmadı. Hava yolu basınçları, end-tidal CO2, pik inspiratuar basınçları (PIP) normal sınırlar içerisinde seyretti. Hastanın öncelikle dar kanalı opere edilerek posterior füzyon gerçekleştirildi. Daha sonra aynı seansta transfarengeal yaklaşımla servikal osteofitleri ronger ve drill yardımı ile rezeke edildi. Anestezi süresince hastanın elektrokardiyogramı, end-tidal CO2 ve periferik oksijen satürasyonu, hava yolu basınçları ve PIP düzenli takip edildi. Operasyon sonunda anestezi sonlandırıldı ve hasta problemsiz olarak uyandırıldı. Postoperatif iki gün yoğun bakımda takip edilen hastanın reentübasyon olasılığı da düşünülerek trakeostomi kanülü çekilmedi. Hastaya transfarengeal yaklaşımla osteofit rezeksiyonu yapılmasından dolayı, KBB’nin önerisiyle postoperatif ikinci gün sonunda trakeostomi kanülü ile servise çıkışına karar verildi. Postoperatif 15. gün dekanüle edilen hasta, trakeostomi yeri kapandıktan sonra 24. gün salahla taburcu edildi. Taburcu edildikten sonraki 15. günde kontrole gelen hastada trakeostomi ile ilgili problemle karşılaşılmadı. TARTIŞMA Servikal osteofitler % 20-30 oranında görülürler ve çoğunlukla asemptomatikdirler. Nadiren büyüdükleri zaman disfaji, odinofaji, otalji ve boğazda yabancı cisim hissine neden olabilirler. Literatürde daha çok disfaji yakınması ile saptanan ve tedavi edilen vakalar bulunmaktadır (1). Servikal osteofitlerin % 28 oranında disfajiye neden olurken, çok nadir olarak dispneye yol açtıkları bildirilmektedir (3). Ciddi solunum sıkıntısı yaratmaları ise çok daha nadirdir ve literatürde ciddi akut solunum sıkıntısı yaratan birkaç vaka bulunmaktadır (6). Matan ve ark. (6) ciddi solunum sıkıntısı yaratan servikal osteofit nedeniyle trakeostomi açılarak cerrahi olarak tedavi edilen bir vakayı bildirmiştir. Çok nadir olarak üst hava yolunda larinks ve trakeaya bası yaparak üst hava yolu obstrüksiyonu nedeniyle stridora neden olabilirler. Papakostas ve ark. (5) stridor ile kendini gösteren ve acil trakeostomi açılarak tedavi edilen bir vaka bildirmiştir. Anterior servikal osteofitlerin kitle etkisi nedeniyle trakea ve larinkse bası yaparak vokal kordlarda ödem, yine bası etkisiyle postkrikoidde ülserasyon ve ödem yaparak stridorla kendini gösteren acil hava yolu obstrüksiyonuna çok nadir de olsa neden olabileceği unutulmamalıdır. Vokal kordlardaki ve postkrikoiddeki ödem ve ülserasyon nedeniyle endotrakeal entübasyon mümkün olamayabilir. Bu durumda invaziv hava yolu açılarak hava yolunun devamlılığı sağlanmalıdır (7). Hastaların preoperatif değerlendirilmesinde en önemli noktalardan biri de hava yolunun değerlendirilmesidir. Sistemik muayenenin yanı sıra hava yolunun değerlendirilmesi özellik içerir. İnspeksiyonda kısa boyun, baş ve boyunda kitle değerlendirilmelidir. Koopere hastalarda poliklinik ve yatak başında basit testlerle hava yolunun değerlendirilmesi ve muayenesi pratik olarak yapılabilir. Bu testlerden en çok kullanılanı Mallampati testidir (8). Fakat tek başına Mallampati sınıflamasının yeterli olmadığı ve bu testle hastaların bütünüyle değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı unutulmamalıdır. Mallampati klasifikasyonuna göre bir problemle karşılaşılacağı öngörülebilir, ancak Mallampati normal olarak değerlendirilse bile her zaman hava yolunda bir problemle karşılaşılabileceği unutulmamalıdır (9). Hastamız Mallampati III (yumuşak damak ve uvula tabanı görülebildi) olarak değerlendirildi. Mallampati sınıflamasının III ya da iv, tiromental açıklığın <65 mm., kesici dişler arası mesafenin <35 mm. olması güç entübasyon kriterleri olarak kabul edilmektedir (8,9). Preoperatif değerlendirmede servikal kotlar ve traksiyon açıları, temporomandibüler eklem, atlantooksipital eklemin ekstansiyon derecesi, mandibula mesafesinin değerlendirilmesi ve boyun muayenesi de yapılmalıdır (9,10). Yaşar ve ark. (11) diabetik hastalarda kronik hipergliseminin doku proteinlerinin glukolizasyonuna neden olarak laringeal ve servikal alanları da içine alan eklemlerde, laringoskopide sorunlara neden olabileceğini ve eklem kısıtlılığının değerlendirilmesinde, Palm Test’inin de kullanılabileceğini bildirmiştir. Hastamızın polikliniğimizde yapılan muayenesinde inspeksiyonda kısa boyunlu olduğu görüldü, baş ve boyunda kitleye rastlanmadı. Servikal boyun hareketlerinde kısıtlılık yoktu. Temporomandibüler ve atlantooksipital eklemin ekstansiyon derecesi, mandibula mesafesi ve boyun muayenesi normaldi. Bu basit testlerle güç hava yolu düşünülen hastalarda ileri tetkikler istenmelidir (9). İleri tetkikler içinde direkt ve indirekt laringoskopi, fiberoptik bronkoskopi, servikal lateral grafi, bilgisayarlı tomografi yer almaktadır. Supralaringeal hava yolunun kontrolünün de rutin preoperatif değerlendirmede yapılması gerekmektedir. Yapılan testlerin yanında hastada var olan semptomların da dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir. Hastamızda var olan minimal dispneyi açıklayan bir patoloji saptanamamıştı. Kardiyak yakınması olmayan, yapılan muayene ve tetkikleri, göğüs grafisi de normal sınırlar içerisinde değerlendirilen hastada göğüs hastalıkları tarafından da patoloji saptanmamıştı. Dispne semptomunun nedenini araştırmak için istenen direkt lateral servikal grafide C4-7 vertebralarda korpus anteriorunda longitudinal ligamentte yoğun kalsifikasyonlar ile birlikte anterior füzyon görünümü, C4-7 vertebralarda kalsifikasyonlar ve osteosklerotik görünüm saptandı (Resim 1). Bunun üzerine istenen BT’sinde servikal kolonda anteriora uzanım gösteren ve trakeayı anteriora doğru iten ve pasajda darlığa yol açan osteofitik lezyon izlendi. Servikal osteofitle birlikte olan dispne nedeniyle hastanın hava yolunun KBB tarafından değerlendirilmesi istendi ve KBB tarafından yapılan direkt laringoskopide hastamız Grade III (yalnız epiglot görüldü) olarak değerlendirildi. İndirekt laringoskopide de posterior farinkste düzgün yüzeyli kord vokalleri kapatan kitle görüldü ve larinkste sadece epiglot ve vallekula gözlenebildi. Hastamızda dispne semptomundan yola çıkılarak elde edilen sonuç ilginçtir. Servikal osteofitler oldukça nadir olarak dispne, yine nadir olarak disfaji semptomuna neden olurlar (1,3). Servikal osteofitlere bağlı disfaji vakaları bildirilmiştir, fakat literatürde servikal osteofit nedeniyle bu derecede ciddi anterior larinkste darlık oluşturan, fakat minimal semptom veren ve endotrakeal entübasyonu olanaksız kılan bir vaka bulunmamaktadır. Servikal osteofitlerin birçoğu gerçekte asemptomatikdir, fakat eğer semptom veriyorsa dikkatle yaklaşmak gerekmektedir (1,2). Preoperatif değerlendirmede hastada var olan ve açıklanamayan semptomların mutlaka anestezi öncesi dikkatle araştırılması önemlidir. Hastamızda entübasyon güçlüğünün saptanmasından sonra elektif koşullarda opere olacak hastanın hava yolunun yönetimi için uygun bir planlama yapıldı. Yapılan muayene, tetkik ve ileri incelemeler sonunda hastanın endotrakeal entübasyonunun çok zor olacağı, ancak fleksibl fiberoptik bronkoskopi ile entübasyon şansının denenmesine, başarılı olunamazsa trakeostomi açılmasına karar verildi. Güç hava yolu yönetimi için birkaç algoritm bulunmaktadır. Bunlardan en çok kullanılanı ‘American Society of Anesthesiologists (ASA)’ tarafından belirlenmiş olanıdır (12). ASA tarafından anestezi indüksiyonundan önce klinisyenlere yol göstermek amacıyla geliştirilmiş olan bu algoritm perioperatif organizasyon ve strateji belirlenmesinde fayda sağlayan ve kullanışlı bir algoritmdir (12). Bu algoritm direkt laringoskopi ve laringeal maskenin uygulanmasında güçlükle karşılaşıldığında izlenecek yolu göstermektedir. ASA’nın dışında Tekenaka ve ark.’nın (13) oluşturduğu ‘Airway Approach Algorithm (AAA)’ olarak isimlendirilmiş olan bir diğer algoritm de bulunmaktadır (13). ASA’nın algoritmine benzeyen bu algoritmin güç hava yolunun gerçekci ve güvenli olarak değerlendirmesinde yardımcı olabileceğini düşünüyoruz. İndüksiyondan önce hastayı AAA ve ASA kriterlerinin ikisiyle birlikte değerlendirmek fayda sağlayabilir. Hava yolunun yönetiminin yapılıp yapılamayacağı (potansiyel güçlük, laringoskopi yapılabilecek mi?), yapılamayacaksa anestezi seçimi (rejiyonel), potansiyel güç laringoskopi var mı? Supralaringeal ventilasyon yapılabilecek mi? Mide boş mu? (Yüz maskesi, LMA, kombi tüp uygulanabilir mi?) Yapılamayacaksa yine anestezi seçimi (uyanık entübasyon), hastanın apneik periyodu tolere edip edemeyeceği (indüksiyona geçilebilir mi), edemeyecekse ne yapılabileceği (uyanık entübasyon) gibi sorular yanıtlanarak hava yolu değerlendirmesi yapılır (12,13). Biz de hastamızda hava yolu yönetiminde tüm bu soruları yanıtlayarak uygun bir yol izledik. Hastamızın elektif koşullarda operasyonu planlandı. Rejional anestezi tercihimiz mümkün değildi, laringoskopi yapabilecektik, fakat laringoskopik entübasyon şansımız daha önceden yapılan direkt ve indirekt laringoskopide kordların güçlükle görülebilmesi ve kordları kapatan lezyon tanımlanması nedeniyle çok azdı. Larinksinin de dar olduğunu lateral servikal grafi ve BT sonuçlarına göre belirlemiştik. Larinksten fiberoptik bronkoskopi ile geçerek entübasyon şansının denenmesi ve mümkün olmazsa invaziv hava yolu için hazırlık yapıldı. Larinksteki darlık nedeniyle fiberoptik bronkoskop ile larinksten çok zor geçildi ve vokal kordlar güçlükle görülebildi. Fiberoptik bronkoskop ile entübasyon yapılamadı. Hasta güvenliği için lokal anestezi ve sedoanaljezi ile trakeostomi açılmasına karar verildi. Hava yolu güçlüğü düşünüldüğünde uyanık entübasyon da denenebilir (14). Fakat direkt laringoskopik entübasyon güçlüğü düşünüldüğünde bu yol da güvenli değildir. Yine hastamızda larinksin aşırı dar olması nedeniyle uyanık entübasyonu düşünmedik. Entübasyon güçlüğü düşünüldüğünde bir diğer yol da fiberoptik bronkoskopi olabilir (15). Preoperatif değerlendirmede hava yolu dikkatle değerlendirilmeli, güç hava yolu düşünülüyorsa önceden hava yolu yönetimi için, var olan teknik koşullar da düşünülerek uygun bir planlama yapılmalıdır. Güç hava yolu yönetimi düşünüldüğünde farklı boy ve biçimde rutinde kullanılan laringoskoplar (ki bunların içinde rijid fiberoptik bronkoskop da) olmalıdır. Farklı ölçüde endotrakeal tüpler, trakeal tüp gaydları, farklı boylarda LMA, fleksibl fiberoptik ekipmanı, retrograd entübasyon ekipmanı, özofagial trakeal kombi tüp, jet ventilasyon için gerekli ekipmanın hazırlanması önemle vurgulanmaktadır (16). Aynı zamanda invaziv hava yolunun sağlanması da mümkün olmalıdır. Bunların bir kısmı acil koşullar için geçerlidir ve anestezi ekibinin her zaman güç hava yoluyla karşılaşabileceğini bilerek hazırlıklı olması önemlidir. Çünkü, acil koşullarda her zaman hastaların detaylı muayenelerinin yapılması, güç hava yolu düşünülüyorsa bile ileri tetkiklerin ve konsültasyonların istenmesi için zaman bulunamayabilir. Güç entübasyon yanında ventilasyon güçlüğü de düşünülerek (özofagial trakeal kombi tüp, LMA, oral ya da nazofarengeal hava yolu, rijid bronkoskopla ventilasyon, invaziv hava yolunun sağlanması, transtrakeal hava yolu sağlanması) gerekli hazırlık yapılmalı hastanın ve kliniğin durumuna uygun bir seçim yapılmalıdır (17). Hastamız pron pozisyonunda opere olacağı için LMA uygulamayı düşünmedik. Ayrıca entübasyon kadar hastanın entübe edilebilse bile ekstübasyonunda da dikkatli olunması gerektiği, ekstübasyon sonrası da solunum sıkıntısı ile karşılaşılabileceği de unutulmamalıdır. Sonuç olarak, preoperatif değerlendirmede hava yolu muayenesi dikkatle yapılmalı, hastada var olan semptomlar titizlikle değerlendirilmelidir. Disfaji ve dispne semptomları dikkatle incelenmeli özellikle dispnenin nedeni araştırılmalıdır. Güç hava yolu düşünüldüğünde anestezi ekibinin ve kliniğin olanakları doğrultusunda güvenli bir yol seçilmelidir. Bu tür vakalarla acil koşullarda da karşılaşılabileceği unutulmamalı ve her zaman güç hava yolu için hazırlıklı olunmalıdır. KAYNAKLAR 1. Saffouri M, Ward P. Surgical correction of dysphagia due to cervical osteophytes. Ann Otol Rhinol Laryngol 1974; 83:65-70. 2. Gençay S, Yavuz H, Yılmazer C. Servikal osteofite bağlı disfaji: Olgu sunumu. Kulak Burun Boğaz Ihtis Derg 2003; 10:240-243. 3. Deutsch E, Schild J, Mafee M. Dysphagia and Forestier’s disease. Arch Otolaryngol 1985; 111:400-402. 4. Maiuri F, Maiuri F; Stella L, Sardo L, Buonamassa S. Dysphagia and dyspnea due to an anterior cervical osteophyte. Arch Orthop Trauma Surg 2002; 122:245-247. 5. Papakostas K, Thakar A, Nandapalan V, O'Sullivan G. An unusual case of stridor due to osteophytes of the cervical spine: (Forestier's disease). J Laryngol Otol 1999; 113:65-67. 6. Matan A, Hsu J, Fredrickson B. Management of respiratory compromise caused by cervical osteophytes: a case report and review of the literature. Spine J 2002; 2:456459. 7. Stancampiano F, Zavaleta E, Astor F. Anterior cervical osteophytes: a rare cause of dysphagia and upper airway obstruction in older patients. J Am Geriatr Soc 2002; 50:1910-1911. 8. Mallampati S, Gatt S, Gugino L. A clinical sign to predict difficult tracheal intubation: a prospective study. Can Anaesth Soc J 1985; 32:429–434. 9. Wilson M, John R. Problems with the Mallampati sign. Anaesthesia 1990; 45:486487. 10. Al Ramadhani S, Mohamed L, Rocke D. Sternomental distance as the sole predictor of difficult laryngoscopy in obstetric anaesthesia. Br J Anaesth 1996; 77: 312-316. 11. Yaşar MA, Erhan ÖL, Abdülhayoğlu B, Önal A. Diabetik hastalarda Palm Test’in Laringoskopideki Değeri. Türk Anest Rean Cem Mecmuası 1995; 23:189-192. 12. Practice guidelines for the management of the difficult airway: A report by the American Society of Anesthesiologists Task Force on Management of the Difficult Airway. Anesthesiology 1993; 78:597. 13. Takenaka I, Kadoya T, Aoyama K. Is awake intubation necessary when the laryngeal mask is feasible? (letter). Anesth Analg 2000; 91:247. 14. Morgan G, Mikhail M. Clinical Anesthesiology. New York: Appleton-Lange, 1996: 50-72. 15. Asai T, Vaughan R. Fiberoptic Endoscopy and the Difficult Airway. Br J Anaesth 1997; 78(5):630-632. 16. Francon D, Estebe J, Ecoffey C. Airway equipment and its maintenance for a non difficult adult airway management (endotracheal intubation and its alternative: face mask, laryngeal mask airway, laryngeal tube). Ann Fr Anesth Reanim 2003; 22(Sl):28-40. 17. Randell T. Prediction of difficult intubation. Acta Anaesthesiol Scand 1996; 40:1016-1023. Türk Anest Rean Der Dergisi 2005; 33(2):177-180 Ropivakainin Oluşturduğu İdrar İnkontinansı Azize Beştaş, Aslı Yıldırım Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Elazığ ÖZET Epidural yoldan ropivakain verilmesiyle % 1-5 oranında idrar retansiyonu gelişebilmektedir. Ropivakain ile epidural anestezi sağlanan bu olgu, uzun süreli idrar retansiyonu ve sonrasında idrar inkontinansı gelişmesi nedeniyle ele alınmıştır. Kırk bir yaşında ve 74 kg. ağırlığında, ASA I erkek olgu, sağ diz menisküs yırtığı nedeniyle epidural anestezi altında, artroskopi ile rüptür eksizyonu uygulanmak üzere operasyona alındı. Premedikasyon 2.5 mg midazolam ve 0.5 mg atropin im yapılarak sağlandı. L4-5 epidural aralığa kateter yerleştirildikten sonra test dozu olarak 3 mL % 2’lik epinefrinli (1:200000) lidokain verildi. Kateterin yerinden emin olunduktan sonra 18 mL % 1’lik ropivakain epidural kateterden verildi. Yaklaşık 15 dk. sonra T10 seviyesinde duyusal blok ve Bromage skalası ile 2. derecede motor blok geliştiği saptandı. Postoperatif ilk 6 saat içinde idrar retansiyonu ve sonrasında idrar inkontinansı gelişti. Eksternal mesane masajı ve neostigmin (0.5 mg, iv) ile mesane fonksiyonları 12 saat içinde normale döndü. Ropivakainin anestezik ve istenmeyen etkileri, kullanılan dozlar ve konsantrasyonuyla ilişkilidir. Yüksek konsantrasyonlarda ropivakain kullanılan olgularda idrar retansiyonunu idrar inkontinansının izleyebileceği ve üretral kateterizasyonunun gerekebileceği dikkate alınmalıdır. Anahtar kelimeler: Ropivakain, idrar retansiyonu, idrar inkontinansı, epidural anestezi SUMMARY Urinary Incontinence Caused by Ropivacaine