çay kültürü

advertisement
ÇAYKUR’un AYLIK YAYınıdIR. Ağustos 2013 • Sayı 4
n
e
ş
i
ğ
e
d
e
y
e
lk
ü
Ülkeden
çay kültürü
[sunuş]
Çalışanlarımızla varız
Çay, dünya ölçeğinde pek çok ülkede tüketilen bir içecek. İçildiği her ülkede, o coğrafyanın karakteristik özelliklerini ve kültürünü yansıtıyor. Toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası, hatta törensel bir
uygulama haline gelen çayın insanlığın yüz binlerce yıllık macerasına katkıları tartışılmaz. Bu sayıda,
çayın farklı kültürlerde nasıl tüketildiğini, toplumsal yaşama ne tür etkileri olduğunu araştırdık ve
ulaştığımız sonuçları kapak konumuz olarak sizlerle paylaştık.
Ağustos ayı içerisinde kurumumuzda yaşanan yeniliklerden biri Cumhuriyet Çay Fabrikası bünyesinde kurulan yeşil çay üretim ünitesi oldu. Böylece, Çaykur’un son dönemlerdeki atılımlarına
bir yenisi daha eklendi. En yeni teknolojiyle kurulan ünitemizin tüm kurumumuza hayırlı olmasını
dileriz. “Çayın Ustaları”na emanet ettiğimiz bu birimimizden önümüzdeki dönemde büyük başarılar
bekliyoruz.
Çaykur’un en önemli birimlerinden olan Anatamir Fabrikası ve ekibi bu sayımızın bir diğer konusu.
Kurumumuzun ve bağlı tüm birimlerinin makineden mobilyaya, kamyon kasasından makine parçalarına, elektrik panolarından motorlara dek tüm imalat, tamirat ve bakım işlerini üstlenen Anatamir
Fabrikası, deneyimli kadrosu, mühendisleri ve çalışanlarının yarattığı disiplinli çalışma tarzıyla her
türlü övgüyü hak ediyor.
Tek koluyla hayata sımsıkı sarılmış ve bırakmaya hiç niyeti olmayan İbrahim Usta, Salarha Çay
Fabrikası’nın imalat bölümünde çalışıyor ve azmin nelere kadir olduğunun, insanoğlunun isterse
neleri başarabileceğinin canlı bir örneği olarak çıkıyor karşımıza. Bir kolunu küçük yaşta kaybeden ve her işini tek koluyla yapmak zorunda kalan Usta, aynı zamanda dünyaca ünlü bilişim devi
Microsoft’tan sistem mühendisliği ve ağ güvenliği eğitimi de almış. “Hayatı bırakırsan ellerinin arasından kayıp gider” diyen İbrahim Usta, kendine güveni ve sağlam duruşuyla hepimize örnek olacak
öyküsünü bizlerle paylaşıyor.
Anatamir Fabrikası’nın renkli simalarından Mehmet Kazdal ise neşesi, enerjisi ve mizahi yönüyle çalışanlarımızın esprili ve hayata bağlı insanlardan oluştuğunun bir göstergesi. Ağustos ayının sonlarına
doğru Ulucami Fabrikası’na atanan Kazdal, maket evler ve dokusunu kendisinin ördüğü iskemleler
imal ediyor. Kazdal’ın bir diğer özelliği de şiirler, fıkralar, kıssalar ve öykülerden oluşan beş kitabın
yazarı olması.
Emek verenler köşemizin bu ayki konuğu ise Cumhuriyet Çay Fabrikası’ndan emekli Mehmet Makır.
Bünyesinde odacı olarak görev yaptığı Çaykur’u “birinci adresim” diyerek tanımlayan Makır’dan
çayın nasıl demlenmesi gerektiğine dair önemli bilgiler de aldık.
Çaykur olarak, farklı ve özellikli çalışanlarımızla ne kadar övünsek azdır!
İyi okumalar dileriz...
AĞUSTOS 2013
[3]
[busayıda]
HOBİLERİMİZ VE BİZ
EMEK VERENLER s.
ÇAYIN USTALARI
s.
10
6
içindekiler
6
EKİP RUHU s.
14
10
18
26
YaYIN KURULU
Süleyman Pınarbaş, Yavuz Sütlüoğlu, Necla Yeşildağ
Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu
Mine Türkün, Cüneyt Kural
Çaykur’un gizli hazinesi Anatamir Fabrikası
Cumhuriyet Çay Fabrikası
22
HOBİLERİMİZ VE BİZ
26
GELENEK
YAYINLAYAN
“Zaman bana yetmiyor”
Her ülkenin farklı çay kültürü var
Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu
(Yayın Danışmanları)
34SAĞLIK
Cüneyt Kural
(Editör)
Guatr hastalığına dikkat
36
AİLE VE ÇOCUK
38
KİŞİSEL GELİŞİM
Seyit Göktepe
(Redaksiyon)
42
TEKNOLOJİ GÜNLÜĞÜ
Dilan Karadağ
(Muhabir)
44
GEZİ GÜNLÜĞÜ
50
ACI KAYBIMIZ
GELENEK s.
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Necla Yeşildağ
(Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü)
Mehmet Makır: “Birinci adresim Çaykur,
ikinci adresim evim”
l İbrahim Usta: “Hayatı bırakamazsın”
FOTO RÖPORTAJ
FOTO RÖPORTAJ s.
EMEK VERENLER
l
18
Yayın Yönetmeni
Süleyman Pınarbaş
(Genel Müdür Yardımcısı)
“Ne kadar mutluysan, o kadar verimli olursun”
EKİP RUHU
22
ÇAYIN USTALARI
14
s.
Sahibi
ÇAYKUR Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına
İmdat Sütlüoğlu
(Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür)
Doğa Özkan
(Sanat Yönetmeni)
9 soruda okul seçimi
Fobilerinizden korkmayın
Metin Özkan, Ahmet Akgül
(Katkıda Bulunanlar)
Her yönüyle özel bir yayla: Macahel
Caner Kasapoğlu
(Fotoğraflar)
Mustafa Fıstık
GEZİ GÜNLÜĞÜ
s.
44
Cemal Sahir Sokak No: 26 - 28 Profilo Plaza A Blok
Kat: 2 Mecidiyeköy / İstanbul T: 0 212 337 51 00 pbx
BASKI VE RENK AYRIM
Elma Bilgisayar ve Basım
0 212 697 30 30
[4]
AĞUSTOS 2013
AĞUSTOS 2013
[5]
[çayınustaları]
“Ne kadar
mutluysan
Cumhuriyet Çay Fabrikası’nın yeni açılan yeşil çay ünitesiyle Çaykur, son
dönemde yaptığı atılımlara bir yenisini daha ekledi. Yeşil çay ünitesi çalışanlarıyla
üretime ve günlük hayatlarına dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik...
Mahir Başaran
(İmalat İşçisi):
Ne zamandan beri Çaykur’da çalışıyorsunuz? Göreviniz nedir?
2007’den beri Çaykur’dayım. Yeşil çay ünitesinde kıvırma bölümünde çalışıyorum.
Yeşil çay üretiminin siyah çaya göre farkı var mı?
Yeşil çay üretimi siyah çaya göre çok daha
kısa zaman alıyor. Siyah çay dokuz saatte
çıkarken yeşil çayın tüm prosesi üç saatte
tamamlanıyor. Şoklanan yeşil çay soğutmadan sonra ön kurutmadan geçirilerek
kıvırma bölümüne aktarılıyor, daha sonra
da tam kurutma işleminden geçerek tasnif
bölümünde sınıflandırılıyor.
Çalışanın bir günü burada nasıl geçiyor?
Sabah kalkıyoruz, evden çıkıyoruz, saat
sekizde işimizin başına geliyoruz; akşam
dörde kadar buradayız. Tabii vardiyalar da
dönüyor. 4-12, 12-8 gibi vardiyalar da değişiyor. Bunun haricinde pek bir şey yapamıyoruz. İşimiz zor olduğu için daha ziyade
dinlenmekle geçiriyoruz özel zamanımızı.
Bununla birlikte, çay üreticisi de olduğumuz için işten çıktıktan sonra çay topluyoruz. Bazı arkadaşlarımız da eğer vardiyası
akşam saatlerindeyse sabah erkenden kalkıp çay topluyor ve sonra işbaşı yapıyor.
o kadar
verimli olursun”
[6]
AĞUSTOS 2013
Yaptığınız iş önemli bir sorumluluk gerektiriyor sanırım...
Çaykur’un tek yeşil çay üretim tesisi burası.
Bu çok güzel bir duygu. Burada üretilen çayın kalitesinden tamamen biz sorumluyuz.
Yaptığımız işin bilincindeyiz; bu nedenle
her şeye en ince ayrıntısına kadar dikkat
ediyoruz. Her şeyi büyük bir titizlikle yapıyoruz.
Çaykur, çay konusunda
Türkiye’nin tartışmasız lideri
konumunda. Bu büyük ailenin bir
parçası olmak da bizim için büyük
bir mutluluk kaynağı.
AĞUSTOS 2013
[7]
[çayınustaları]
Çalışma koşulları ne durumda sizce?
Çaykur, Türkiye’nin en büyük firmalarından
biri. Hijyen açısından tüm kurallara dikkat
ediyoruz. İşçi güvenliği açısından bizi zor duruma düşürecek bir şey de yok. Çaykur, çay
konusunda Türkiye’nin tartışmasız lideri konumunda. Bu büyük ailenin bir parçası olmak
da bizim için büyük bir mutluluk kaynağı. Tek
sıkıntımız çalışma süremizin kısa olması. Biz
mevsimlik çalışıyoruz. Çalışmalar mayıs ayında başlıyor; dört-beş ay çalışıyoruz ve sonra
izne ayrılıyoruz. Bir süre daha fazla çalışmamız için gerekli koşulların oluşturulmasını istiyoruz.
Ne gibi etkileri oluyor
bu durumun?
Yedi-sekiz ay dışarıda
kalmak bizi ekonomik
olarak çok etkiliyor.
Daha genç olanlar gidip başka bir yerde
çalışabiliyor ama yaşı
ilerleyen arkadaşlar var,
bayan arkadaşlar var.
Onlar çalışamıyor ve
evde oturmak zorunda
kalıyorlar. Bu da ekonomik açıdan onları çok
zorluyor. Sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyoruz ama bunun dışında
bir getirimiz olamıyor
maalesef.
Ekip arkadaşlarınızla ilişkilerinizden de
bahsedelim isterseniz...
Ekip olarak önemli bir problem yaşamıyoruz.
Herkesin çalışma alanı belirlenmiş durumda.
Fabrikamızın mevcudu 230 kişi civarında;
üretimde her vardiyada 30-40 kişi oluyor.
Herkes kendi sorumluluk alanında faaliyet
gösterdiği için herhangi bir sorun yaşanmıyor. Herkes işinin başında gayet mutlu biçimde çalışıyor. Fabrika yöneticilerimiz sürekli
gelip işin işleyişiyle ve bizimle ilgileniyorlar.
Amirlerimiz ve memurlarımızın ilgisi açısından ilişkilerimiz çok iyi. Bu durum çalışma
şeklimizi de olumlu yönde etkiliyor. Daha çok
motive oluyoruz yaptığımız işte.
[8]
AĞUSTOS 2013
Meryem Kalça
(İmalat İşçisi):
Çaykur’u nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özel sektörle karşılaştırıldığımızda,
çalışma koşulları açısından önemli
avantajlarımız var bizim. Özel sektörde çalışan arkadaşlarımla konuşuyorum bazen; hemen hepsinde en küçük
bir hatalarında işten çıkarılma korkusu
var. Bir işyerinde çalışırken korku duymadan mutlu olabilmeniz çok önemli.
Çaykur diğer yönlerinin yanında bu
açıdan da Rize için çok önemli bir
kurum. Çalışanların özgüvenli olması
gerekiyor. Çalışırken tedirgin olmamaları gerekiyor. Ne kadar mutluysan,
bulunduğun ortam ne kadar rahatsa,
işyerindeki iletişim ne kadar iyiyse o
kadar verimli olursunuz ve orada çalışmaktan o kadar büyük tat alırsınız.
İşinizden memnunsunuz yani...
Biz burada işimizi severek yapıyoruz.
Kendi evimizde çalışıyormuşuz gibi
geliyor bana. Devletin fabrikasında ya
da başka bir yerde çalıştığım gibi bir
mantık taşıyamıyorum. O duygularla,
gönülden geliyorum işime. Eksiklerimiz, hatalarımız olabilir, hepimiz insanız sonuçta; bu noktada genel yaklaşım çok önemli. Fabrikamızı kendi
evimiz gibi seviyor ve benimsiyoruz.
Çaykur, Rize için çok önemli bir nimet. İnşallah çalışma ortamı, verimlilik, üretim ve pazarlama açısından çok
daha ileri gider. Bu konularda ekonominin ayakta durması için iyi durumda
olması şart.
Ürettiğiniz yeşil çayın kalitesine güveniyor musunuz?
Yeşil çayımızın kalitesi çok güzel.
Gerçi bizim toplumumuzda yeşil çay
yaygın olarak içilen bir ürün değil. Ben
severek içiyorum ama yaygınlaşması
Fabrikamızı kendi evimiz gibi
seviyor ve benimsiyoruz.
Çaykur, Rize için çok önemli
bir nimet. İnşallah çalışma
ortamı, verimlilik, üretim ve
pazarlama açısından çok
daha ileri gider. Bu konularda
ekonominin ayakta durması
için iyi durumda olması şart.
için biraz daha zaman gerekli. Üretimimiz ve kalitemiz
daha ileri boyutlara taşındığında yeşil çay tüketimimiz de
yaygınlaşacaktır diye düşünüyorum.
Bir bayan olarak, Çaykur ailesinde çalışmak nasıl bir
duygu?
Bir bayan olarak Çaykur’da çalışmaktan çok memnunuz.
Burada herhangi bir sorunla karşılaşmadan, huzurla ve
güvenle çalışıyoruz. Sabah geliyorum, işimi yapıyorum
ve çıkıp evime gidiyorum. Bazen birtakım küçük sorunlar
olsa da üstesinden kolayca geliyoruz. Bu küçük sorunlar
da kişiliklerden kaynaklanıyor çoğu zaman; siz uyumlu
davranırsanız, insan ilişkilerinde esnek olursanız bir problem kalmıyor.
Bayanlar için ağır bir iş değil mi çay üretimi?
Bayanlar tabii ki ellerinden gelen hizmeti veriyorlar ama
özellikle üretim fabrikalarında erkek gücü daha önemli.
Mesela bazen bir erkeğin yapacağı işi iki bayan yapmak
zorunda kalıyor. Böyle bir işyerinde diyelim 20 kişi işe alınacaksa bunun 15’i erkek, beşi bayan olabilir. Bu benim
şahsi görüşüm tabii. Yoksa hepimiz çalışmak, ev ekonomimize katkıda bulunmak istiyoruz. Hayat zor; herkesin
ailesi, çocukları var. Onlara bakmak zorundayız. Benim
de iki oğlum var; biri üniversitede okuyor, diğeri de liseyi
bitiriyor bu sene.
Karadenizli bayanlar biraz daha dayanıklı oluyor galiba?
Kadınlarımız sırtlarında kilolarca yük taşırlar ama bakarsanız hastanelerimiz doludur. Hemen hemen her 10 kişiden sekizinde bel kayması vardır ağır yükleri taşımak
yüzünden. Yük taşımak öyle kolay bir şey değil, kadın gücünün üzerinde bir şey. Zaten yaradılışımızda bir fark var.
Erkeğin gücüyle kadının gücü farklıdır; bunu kabul etmek
lazım ama kadın işgücüne de ihtiyaç var.
AĞUSTOS 2013
[9]
[emekverenler]
MEHMET MAKIR:
“Birinci adresim Çaykur,
ikinci adresim evim”
1958 doğumlu Mehmet Makır, 1987 yılında kuruma girmiş emektarlardan biri. İmalat bölümünde
başlayan çalışma yaşamı Cumhuriyet Çay Fabrikası’nda odacılık göreviyle son bulan çiçeği
burnunda emekli Makır için evi kadar benimsediği bir kurum olmuş Çaykur...
Devlet büyüklerine hizmet etmek sizi heyecanlandırıyor
olmalı...
Öyle tabii. Mesela ben son olarak, cumhurbaşkanına
servis yaptığım gün izinli olmama rağmen geldim
ve görevimi yaptım.
Babanızın kurumdaki görevi neydi?
Babam da imalat işçisi olarak çalıştı.
Ben de imalatta çalıştım ve sonrasında ne görev verildiyse onu yaptım.
Buradan ekmek yiyoruz sonuçta.
[10]
AĞUSTOS 2013
Bey fabrika müdürü olduktan sonra, altı-yedi yıl boyunca odacılık yaptım. Bu fabrika benim her şeyim. Daha
doğrusu Çaykur, Rize’nin her şeyi... Olmazsa olmazı.
Başınızdan ilginç olaylar da geçmiştir yıllar içinde mutlaka...
İşimizi severek, zevk duyarak yaparız biz. Bazı günlerde fabrika meydanında 12 otobüs olduğunu bilirim.
Bu fabrika protokol fabrikası. Burada cumhurbaşkanını,
başbakanı, genelkurmay başkanını ağırladık. Buradaki
hayatımız hep hareketliydi.
10 kardeşle nasıl bir hayatınız oldu?
Çocukluğumuzu yaşayamadık desek yeridir. Çocuk yaşta çalışmaya başladık.
Çağrı üzerine mi geldiniz o gün çalışmaya?
Hayır, ben kendim geldim. Çünkü burası benim ekmek teknem. Çoluğuma çocuğuma buradan kazandıklarımla baktım. Bundan sonra
da buradaki emeğimden kazandığım emekli maaşımla bakmaya devam edeceğim.
Şu anda dışarıdayım ama yine çağırsalar, bana ihtiyaçları olsa yine seve seve
gider ve işimi yaparım. Yorulmak
nedir bilmeden çalışırım.
Çaykur çalışanlarının kuruma bu
bağlılıkları nereden geliyor?
Çaykur’un hepimizin hayatında
çok önemli bir yeri var. Babamın
anlattıklarını dinlerdim; hayatları hep
yoksullukla, gurbette geçmiş. 20 kilometre uzaktan sırtında kömür getirip satarak bizi büyütmüş. Dereden
çakıl çıkarıp satarak 12 nüfuslu bir
aileye bakmış. Şimdi biz bu kuruma
sahip çıkmazsak kim çıkacak? Çaykur için elimizden geleni yapmalıyız.
Çaykur’da çalışmaya ne zaman, hangi bölümde başladınız?
1987 yılında imalat bölümünde çalışmaya başladım.
Burada beş yıl çalıştıktan sonra çatı onarımına, inşaat
bölümüne geçtim. Altı-yedi yıl da orada çalıştım. Ardından, altı yıl boyunca bahçıvan olarak görev yaptım ki
o zamanlar her yer çiçeklerle doluydu. Her taraf güllük
gülistanlıktı. Her türlü çiçeğimiz vardı. İki arkadaşımla
birlikte yaptık bu işi. Bahçıvanlık yaparken bir taraftan
da fabrikanın meydan temizliğini yapıyorduk. O kadar
çiçeğin içerisinde meydanın pis olması beni şahsen
rahatsız ederdi; bırakamazdım. Son olarak da, Köksal
olarak ben kaldım, ben bakmak zorundaydım. Yaşadığım sürece benim çocuklarım gibi onlara da
bakılacak.
Neler yaptınız mesela?
Ne yapmadım ki? İşçilik yaptım, dereden çakıl çıkarıp sattım. Kaynımla ortak
bir lokanta açtık, anlaşamadık ve ayrılıp ona
bıraktım. 2007 yılında kadro aldım, o zamana kadar mevsimlik işçi olarak çalışıyordum. Ağabeyim okudu öğretmen
oldu. Aile ancak bir kişiyi okutabildi
o da çok büyük zorluklarla. Yani
sıkıntılar içinde büyüdük. Dediğim
gibi, çay bizim her şeyimiz. Çay
Rize’ye yerleştikten sonra nihayet
refaha kavuştuk. Ben yaşlılarımızla
sohbet etmeyi çok severim. OnlaErbabından tavsiyeler:
rın geçmiş hayatlarını öğrenmek için
gece geç saatlere kadar konuşurum
onlarla. Çay Rize’ye gelmeden önce
Çay kalitesi çok önemli ama demlemesi de
bir o kadar önemli. Bazı arkadaşlar çayın
burada odun- kömürden başka bir
üzerine kaynar suyu döküyor. O zaman çay
şey yokmuş. Gurbet varmış. Erkekler
yanıyor. Ben önce kaynar suyu demliğe
gurbete çıkar, bayanlar da geçimlerini
alırım, çayı da onun üzerine koyarım ve çay
hayvancılıkla sağlamaya çalışırlarmış.
kendiliğinden çöker. Böylece yanık kokusu
Çay Rize’nin olmazsa olmazı. Benim
olmaz. Aşağı yukarı 15 dakikada çay
babam bu fabrikadan emekli. Ben de
çöküyor. Zaten çayın demleme süresi en
bu fabrikadan emekli oldum.
fazla 15 dakikadır. 15 dakikadan önce çay
Çay nasıl demlenir?
açılmaz, 20-25 dakika geçtikten sonra da
özelliğini kaybetmeye başlar çay. Toplam
yarım saat içinde tüketilmelidir.
Emeklilik için planınız nedir peki?
Şu anda biraz dinlenmeyi düşünüyorum. Kafamı dinleyip yeni
bir şeyler yapacağım. Çalışmak zorundayım yine. Ağabeyim
ve yengem depremde hayatını kaybetti. Onların çocuklarının
sorumluluğu da benim üzerimde. Üç çocukları var. Onlar için
yine çalışmak zorundayım. Yeni bir şeyler yapacağım ama ne
olur bilemiyorum. Bir-iki ay dinlenmek istiyorum. Devamlı çalışan bir insan olduğum için öyle çok fazla da dinlenemem.
Kardeşinizin çocuklarına sahip çıkmanız çok asil bir davranış...
Her insanın görevidir bu. Bir amca olarak görevimdir. Benden
ufak iki kardeşim daha var ama bugüne kadar onların hiçbir
katkısı olmadı. Onların katkısı olmadı diye benim çocukları bırakacak durumum yok. Görev benimdir. Ailenin büyüğü
Çocuklarınız neler yapıyor peki?
İki oğlum var. Biri üniversiteyi bitirdi,
şu anda çalışıyor; diğerinin okulu devam ediyor.
“Artık emeklisin; gelme, biraz dinlen” diyen oluyor mu?
Yok. Burası benim evim. Burada olmadığım zamanlarda burayı
özlüyorum. İnsan ailesini nasıl özlerse ben de burayı öyle özlüyorum. Daha önce de dediğim gibi, burası protokol fabrikası; aynı
anda 500-600 kişiyi ağırladığımız zamanlar oldu. Elimizden geleni
yaptık misafirlerimizi ağırlamak için. Onları memnun edebildiysek
ne mutlu bize. Aldığımızın karşılığını vermişiz demektir. Görevimiz
buydu, yapmamız gerekeni yaptık. Çünkü bu kurum bizim her şeyimiz. Ben birinci adresim olarak burayı gördüm hep. Yani birinci
adresim burası, ikinci adresim evim oldu. Bu kurum için herkes
elinden geleni yapmalı. Nasıl bizden öncekiler yaptıysa bizden
sonrakiler de yapmalı.
AĞUSTOS 2013
[11]
[emekverenler]
Salarha Çay
Fabrikası’nın imalat
bölümünde görev
yapan İbrahim Usta,
tek koluyla birçok
güçlüğün üstesinden
başarıyla gelmiş. Çocuk
yaşlarda geçirdiği
bir kaza sonucu bir
kolunu kaybeden
Meslek Lisesi Elektrik
ve Elektronik Bölümü
mezunu Usta, aynı
zamanda Microsoft’ta
sistem mühendisliği ve
ağ güvenliği eğitimini
tamamlamış bir bilişimci.
İbrahim Usta’yla sıradışı
yaşamını ve kurumdan
beklentilerini konuştuk...
“Hayatı
bırakamazsın”
Fabrikadaki göreviniz nedir?
Şu anda imalat bölümünde çalışıyorum. 1998 yılında Çaykur’a girdiğimde elektrik ve elektronik
servisinde görev yapıyordum. Ben sanat okulu elektronik bölümü mezunuyum. Daha sonra santral
bölümüne geçtim. Buradayken Microsoft sistem mühendislik eğitimi ve ağ güvenliği eğitimi aldım.
Buradayken santralden de ayrılmak zorunda kaldım. Ya işe gelmem ya da eğitimimi tamamlamam
gerekiyordu. Buradan ayrıldım ve eğitimimi tamamladıktan sonra geri döndüm. Şu anda da imalat
bölümünde görevliyim. Yılda dört ila 5 buçuk ay boyunca geçici işçi olarak çalışıyorum.
[12]
AĞUSTOS 2013
Emekliliğim de yaklaştı ve bu sırada İstanbul’daki bazı
bilişim kurumlarından da teklifler geliyor. Ben de buradan emekli olup daha sonra o işlerle ilgilenmeye karar
verdim. Burada çay üreticisiyim aynı zamanda ve onunla
da ilgilenmem gerekiyor. Ben engelliyim, bir kolum yok
ama orada işçi çalıştırıyoruz. Kardeşlerim de yardımcı
oluyor. Emekli olduktan sonra artık kendi işimi kurmayı
düşünüyorum.
Engeliniz ne zaman oluştu?
Ben 1969 doğumluyum. 1979 yılında kolumu kaybettim.
Yüksek gerilim hattına bağlı bir elektrik direğine çıktım
ve elektrik akımına kapıldım. Sonra gözümü hastanede
açtım orada kolum ameliyatla alındı.
Engeliniz yaşamınızı nasıl etkiledi?
Yaşamımda hiçbir zorluk görmedim. Ben sol elimi kullanıyorum, zaten sağ elim yok. Küçük yaştan beri bu işlerle
tek elimle uğraştığım için hiçbir zorluk görmüyorum. Ben
bir elektronikçiyim. 1989 yılında yüksek frekans tekniğine geçmiştim. Özel radyo ve televizyonlar daha ortaya
çıkmadan biz testlerini burada gerçekleştirdik. O dönemlerde kendi projelerimizle bir devreyi hayata geçirdik,
onunla çalıştık ve büyüttük. Bunların hepsini tek elimle
yapıyorum. Lehim makinesini bu elimle tutuyorum, lehim
telini, tablayı, malzemeyi... Her şeyi bu elimle yapıyorum.
Hiç kimsenin yardımı olmadan bunları küçük bir buzdolabı büyüklüğünde kabinlere yerleştiriyorum. Bunların iç ve
dış donanımını kendim yapıyorum. Sadece beş parmak
yeterli. Hem de fazlasıyla. Çünkü beynimiz ona göre çalışıyor. Beyin iki ele göre odaklanmıştır ama bende tek el
varsa ona odaklanıyor. O şekilde kendimi geliştiriyorum.
Hayatı bırakamazsın. Hayatı bırakırsan elinin arasından
kayıp gider. Bende böyle bir şey hiç olmadı. Psikolojik
bir rahatsızlık, ruhsal bir çöküntü yaşamadım. Uzuvlarım
eksik olsa da şükrediyorum ki hayatta da Rabbim bana
eksikliğini hissettirmiyor. Ben böyle düşünüyorum.
Sizce Rize bir engellinin yaşaması için kolay bir şehir mi?
Aslında benim için değil. Çünkü ulaşım olarak bizlere
büyük şehirlerde imkânlar sağlanmış durumda. Mesela Bursa, İstanbul ya da başka bir büyük şehirde olduğum zaman çok rahatlıkla, istediğim gibi ücretsiz ulaşım
sağlayabiliyorum, üstelik eşimle birlikte. Fakat burada o
imkânı bulamıyoruz. Buranın coğrafi durumu biraz değişik ve ilimiz henüz kalkınmakta olan bir il olduğu için bu-
Beyin iki ele göre
odaklanmıştır ama
bende tek el varsa ona
odaklanıyor. O şekilde
kendimi geliştiriyorum.
Hayatı bırakamazsın.
Hayatı bırakırsan elinin
arasından kayıp gider.
rada bu imkânlar pek sağlanamıyor. Sadece bu konuda
biraz zorlanıyoruz. Devletimizin başka illerde sağladığı
imkanları Rize’de pek kullanamıyoruz yani. Diğer konularda her şey normal.
Bir Çaykur çalışanı olarak kurumdan beklentileriniz nelerdir?
Çaykur size ne ifade ediyor?
Çaykur bölgenin kalkınmasını sağlayan en önemli kurumdur. Rize’yi ayakta tutan en önemli, temel direktir
diyebilirim. Bu direk kırıldığı zaman Rize bitmiş demektir.
Organik çay uygulamasının yayılmasını ve yaşadığımız
gübre sorununun çözülüp, organik gübre çalışmalarının
bir sonuca bağlanmasını bekliyoruz. Bir de şöyle bir sorunumuz var: Özellikle engelli arkadaşlarımıza mevsimlik
çalışma bittikten sonra ek bir iş verilmesini bekliyoruz.
Kendim için değil, çünkü ben bir meslek sahibiyim zaten.
Ama diğer engelli arkadaşlarımız buradan çıktıktan sonra başka bir yerde çalışamazlar. Sağlam insan ekmeğini
taştan çıkartır ama bu kardeşlerimiz çıkartamaz. Onları
işten çıkardığınızda, yılın geri kalan bölümünde evden
dışarı adım atamazlar, masraf yapmamak için. Çünkü
mesleği yok, geleceği yok. Tek mesleği çaydır arkadaşlarımızın. Aralarında evli insanlar var, hayat şartları zor.
Dört-beş aylık ücretle ne olur ki? Bir süreklilik lazım.
AĞUSTOS 2013
[13]
[ekipruhu]
Çaykur’un gizli hazinesi
Anatamir Fabrikası
Kurum içinde, çay üretiminde bulunmayan ama kuruma ait tüm işletme, müdürlük ve birimlere teknik
destek veren Anatamir Fabrikası, işinin ehli ekibi ve iş disipliniyle övgüyü hak ediyor. Makineden
mobilyaya kadar kurumun tüm imalat ve bakım ihtiyacını karşılayan fabrikanın bünyesinde bulunan
beş ana atölyenin ustabaşılarıyla görev alanlarını ve yaptıkları işin niteliğini konuştuk.
Anatamir Fabrikası, 1976 yılında Teknik Atölyeler Müdürlüğü olarak ayrı bir ünite statüsüyle kuruldu ve 1979 yılında aynı statüde isim değişikliğiyle Anatamir Fabrikası Müdürlüğü unvanını aldı. Rize Merkez Engindere mevkiinde 3
bin metrekaresi kapalı, 2 bin metrekaresi açık olmak üzere,
toplam 5 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulu olan fabrikaya ait atölyelerde; Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne
bağlı 46 adet yaş çay işletmesi ile bir adet çay paketleme fabrikası, iki adet Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürlüğü, yedi adet Bölge Müdürlüğü ve Atatürk Çay Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü olmak üzere toplam 56 adet ünitede
mevcut olan imalat makinelerinin yedek parça ihtiyacı, işletmelerde yapılacak modernizasyon çalışmalarında gerekli
parça ya da makinelerin imalatı, montaj- demontajı ile arızalanan parçaların bakım ve onarımları yapılıyor.
İşletmelerde yapılan kapasite artırımları, makine düzenlemeleri, tasnif ve fırın kısımlarında bulunan toz emme sistemleri, paketleme fabrikalarında bulunan harmanlama
makineleri, taşıyıcı ve yükleyici transportlar, fermantasyon
dönüşümleri, hareketli soldurmalarda kullanılan yayıcı ve
karıştırıcılar, fırın çıkış çay boşaltma yelpazeleri, fırın ve tasnif dairesi toz toplama boruları ve toz bacaları gibi tüm işler
de Anatamir Fabrikası’nda gerçekleştiriliyor.
Büyüklüğü ve ihtiyaç alanları düşünüldüğünde, Çaykur için
çok ciddi maliyetlerin oluşmasına yol açabilecek bu faaliyetler Anatamir Fabrikası tarafından çok daha düşük giderlerle karşılanarak, kurumun önemli ölçüde tasarruf etmesi
sağlanıyor. Mühendislerinden şoförlerine, kadar büyük bir
uyum ve disiplinle çalışan fabrika, mühendis adayı stajyer
öğrenciler için de bir okul işlevi görüyor.
Kadir Karafazlı
Çarkhane Atölyesi Ustabaşı
Çarkhane’nin işlevi nedir?
Çarkhane atölyemizde, kurumumuzun ihtiyacı olan her
türlü talaşlı imalat işleri, kalıp imalatları, redüktör ve
varyatör tamiratları, çeşitli imalat makinesi parçalarının
imalatları, işletmelerimizdeki yaş çay imalat makinelerinin parçalarının tamirat ya da imalatları yapılıyor.
Bunlar ne tür tamirat ya da imalatlar oluyor genellikle?
Kıvırma krank mili, rotervan uzun mili, varyatör kasnağı,
fırın mili, burçlar, gibi yaş çay imalat makineleri parçalarının imalatı ve tamiratları, her türlü dişli imalatı, redüktör
tamirat ve bakımı, varyatör tamiratı ve bakımı gibi işler
atölyemizde gerçekleştiriliyor. Bunların yanında; çay imalat makinelerinin bakımı ya da yeniden imal edilmeleri, her
türlü talaşlı imalat ve bakım işleriyle, 40-60 tonluk büyük
kantarların ve 0-500 kilogramlık küçük kantarların bakım
ve kalibrasyonları da atölyemiz tarafından yapılıyor.
Teknik olarak yeterli ekipmana sahip misiniz?
Atölyemiz var olan en son teknik ekipmana sahip. Atölyemizde muhtelif özellik ve kapasitelerde, CNC torna,
üniversal ve standart torna, freze, pres, taşlama, vargel, testere gibi 35 adet tezgâh bulunuyor.
Çarkhane bünyesinde bulunan Kantar servisimizde ise
işletmelerimizde bulunan büyük araç kantarlarının kalibrasyon ve bakımları yetki belgeli elemanlarımızca, iki
yılda bir kalibre edilen etalon taşlarımızla yapılıyor.
[14]
AĞUSTOS 2013
AĞUSTOS 2013
[15]
[ekipruhu]
Yılmaz Dülger
Dökümhane ve Lastikhane Atölyesi Ustabaşı
Mevlut
A. Avcı
Soğuk
Demirhane
Atölyesi
Ustabaşı
Bu atölyemizde, Çaykur bünyesinde yer alan tüm işletmelerin
ihtiyaçlarına göre, toz siloları, pakka kasaları ve midilton akarları, kıvırma kazanları gibi imalatlar ile muhtelif çelik konstrüksiyonlar, her türlü demir ya da krom işçilikleri, kalıp bükme ve
kesme işlemleri gibi her türlü demir, sac ve çelik konstrüksiyon işleri gerçekleştiriliyor. Elektrot kaynağı, gaz altı kaynağı,
tig, mig vb., toz siloları, siklonları ve bacalarına dair her türlü
kaynak işlemi atölyemizin uzman ekibi tarafından yapılıyor.
Perçinli ya da vidalı birleştirmeler, sıcak şekillendirme, soğuk
bükme ve şekil verme işlemlerinin dışında; serpantinli ısıtıcı
imalatı, imalat makinelerinin imalatı ve bakımı, mutfak kuzine
tamiratı ve imalatı; sıcak su, soğuk su ve buhar tesisatlarının
yapımı ve bakımı ile tank imalatları da atölyemizin işleri arasında. Soğuk Demirhane atölyemizde hidrolik, apkant ve mekanik
pres, kesme makineleri, testere makineleri, gaz altı kaynak
makineleri, redresör ve muhtelif kaynak makineleriyle kurumumuzun ihtiyaç duyduğu alanlarda faaliyet gösteriyoruz.
Her türlü pik döküm (kazan ızgaraları, mesnetler, kapaklar, imalat makineleri parçaları vb.), alüminyum döküm (al kıvırma göbeği, imalat makineleri parçaları vb.), bronz ve pirinç döküm (imalat makineleri parçaları,
burç malzemeleri vb.), lastik burç kaplama, yıldız kaplin lastikleri imalatı,
kırıcıların lastik kaplanması, burçlu kaplin lastikleri, işletmelerimizdeki PVC
bantların yapıştırma sistemiyle birleştirilmeleri ve tamirat işlemleri atölyemizde gerçekleştirilmektedir. Dökümhane atölyemizde pik, alüminyum,
bronz ve pirinç döküm yapılmaktadır. Atölyemizin yıllık döküm kapasitesi
tek vardiyada yaklaşık 100 ton civarındadır. Bu dökümler yer ocağı veya
kupol ocağında yapılmaktadır. Lastikhane kısmında ise işletmelerimizde
bulunan makineler üzerindeki lastik kaplama burçlar, kaplin lastikleri, kırıcıların kauçuk lastik kaplamaları gibi işler yapılmaktadır. Yer ocağı doğalgaz
brülörlü atölyemizde, aynı anda 150’şer kilogramlık iki potada döner alev
üflemesiyle bronz, pirinç ve alüminyum ergitilebilmektedir. Kupol ocağında
ise kok kömürü başlangıçta mazot brülörüyle ateşlenmekte, tutuştuktan
sonra kok kömürüyle beslenmektedir.
Çetin Yılmaz
Elektrikhane Atölyesi Ustabaşı
A. Kadir Türüt
Marangozhane Atölyesi Ustabaşı
Marangozhane atölyemizde işletmelerimizde tasnif kısmında
bulunan pakka kasaları (tasnif eleği) ya da midilton kasalarının
(çöp ayırma eleği) imalatları ve tamiratları, araç kasalarının tamiratları ve yeniden imalatları, çay satış ve tanıtım reyonlarının
imalatı ve tamiratı ile her türlü ahşap tamirat işleri yapılmakta. Kurumumuza ait lojmanlarda ve genel müdürlüğümüzde
bulunan mutfak dolapları, kitaplıklar ve benzeri demirbaş
mobilyalar da atölyemizde üretilmekte. İşçilik ve kalite açısından gayet ileri durumdayız. Ekibimizin kalitesi ve profesyonel
görev anlayışı sayesinde Türkiye’nin dört bir yanında kurumumuzla ilgili tüm alanlarda hizmet veriyoruz.
[16]
AĞUSTOS
AĞUSTOS2013
2013
Elektrikhane atölyemizde, işletmelerimiz ve tüm Türkiye’deki bölge müdürlüklerimizin elektrik alanında ihtiyaç duyduğu bakım, onarım ve imalatlar yapılıyor. Muhtelif güç ve devirdeki elektrik motorlarının sargı işlemleri,
kaynak makineleri ve elektrikle çalışan çeşitli makinelerin tamiratları,
elektrik güç panosu imalatları da burada gerçekleştiriliyor. Bu atölyemizde
ayrıca, işletmelerimizde bulunan kalite kontrol laboratuvarlarındaki ısıtıcı
ve etüv cihazlarının elektronik kartlarının tamiratları da yapılıyor. Kısaca
sıralarsak; her türlü güçteki motorların sarım işlemleri, kompanzasyon
panosu imalatı, muhtelif elektrik pano imalatı, kaynak makinelerinin tamiratı, elektrik tesisat işleri, elektronik kart tamiratı, etüv ve us arıtma cihaz
tamiratı ve bakımı. Isıtıcı tamiratı ve bakımı gibi işlemler, her biri alanında
uzman olan ekibimiz tarafından gerçekleştiriliyor. Bu da hem kurumumuzun dışarıda yapacağı büyük masraflardan tasarruf edilmesini hem de
kalitesinden emin olunacak işlerin ortaya çıkarılmasını sağlıyor. Kurumumuzun gücüne güç katmak bize ayrıca gurur veriyor.
AĞUSTOS 2013
[17]
[fotoröportaj]
CUMHURİYET
ÇAY FABRİKASI
Cumhuriyet Çay Fabrikası, çay üretiminin yanında,
devlet büyüklerimiz ve yurtdışından gelen
ziyaretçiler için protokol fabrikası olarak da hizmet
veriyor. Temizliği ve düzeniyle örnek bir fabrika
olan Cumhuriyet Çay Fabrikası Ağustos ayında
yeşil çay üretimine başladı...
Yeşil çay yaprakları soldurma makinesine yükleniyor, yaprakların yeşil
kalması için su buharı verilerek şok soldurma işlemine tabi tutuluyor.
Şok soldurma makinesinden
çıkan yaş çay yaprakları
soğutma ünitesinden alınıyor.
[18]
AĞUSTOS 2013
AĞUSTOS 2013
[19]
[fotoröportaj]
Soğutma ünitesinden sonra düşük
ısılarda ön kurutma işlemine tabi
tutularak, yaş çay yaprakları kıvırma
işlemine hazır hale getiriliyor.
Kıvırma işleminden sonra yaş çay yaprakları ikinci ve son kurutma işlemine tabi tutuluyor.
En modern teknikler kullanılarak
yeşil çay yaprakları kıvırma
işlemine tabi tutuluyor.
Kurutma işleminden sonra
tasniflenerek ayrılan yeşil çay
torbalanarak ambara alınıyor.
[20]
AĞUSTOS 2013
AĞUSTOS 2013
[21]
[hobilerimizvebiz]
Anatamir Fabrikası’nın
renkli siması Mehmet
Kazdal, mizahi kişiliği,
yetenekleri ve hoş sohbetiyle
arkadaşlarının çok sevdiği
bir çalışanımız. İşçi olarak
başladığı çalışma yaşamını
ambar memuru olarak
sürdüren Kazdal, bir taraftan
maket evler ve iskemleler
üretirken diğer taraftan beş
tane kitap yazmış.
“Zaman
bana
yetmiyor”
[22]
AĞUSTOS 2013
Bize kendinizden bahseder misiniz?
1968 yılında, Güneysu’ya bağlı Ortaköy’de doğdum. İlkokulu burada, ortaokulu Güneysu’nun merkezinde okudum. Liseyi de Rize’de endüstri meslek lisesinde tamamladım. Yüksek öğrenimime bir süre Bakü’de denizcilik
okulunda devam ettim, burada denklik sayılmadığı için
yarıda bıraktım ve geri döndüm. KTÜ Makine Teknikerliği Bölümü’nden 1996’da mezun oldum. Aynı yıl askere
gittim. 1998’de askerlik hizmetimi bitirdikten sonra Ulucami Çay Fabrikası’nda işçi, 2003 yılında da Anatamir
Fabrikası’nda tornacı olarak çalışmaya başladım. İki yıl
önce de Çaykur’un kendi içinde
yapmış olduğu bir statü değişikliğiyle memuriyet hayatıma adım attım ve ambar memuru oldum. 10
yıl Anatamir’de çalıştıktan sonra
geçtiğimiz günlerde yine Ulucami
Çay Fabrikası’na tayin edildim.
1990 yılında evlendim. İki kızım
ve bir oğlum var. Büyük kızım
ve oğlum bu yıl üniversiteden
mezun oldu. Kızım İstanbul
Üniversitesi Bilgi ve Belge
Yönetimi Bölümü’nü, oğlum
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. Ayrıca,
oğlum profesyonel karate
antrenörü ve capuera denilen Brezilya dövüş sporunun
il temsilcisi. Küçük kızım da kahverengi kuşak karateci.
Yani bizim pek boşumuz yok. Bazı insanlar zamanı dolduramaz, bize de zaman yetmiyor. Çok kitap okurum,
10 yıl önce okuduğum bir kitabın kapağını göreyim, size
özetini anlatırım.
Peki iş dışındaki zamanınızda neler yapıyorsunuz?
İşten eve geldiğim zaman, özellikle de kışın, geceler
bitmiyor. Uykuyu çok seven bir insan da değilim. “Ne
yapabilirim?” diye düşündüm ve elsanatlarına yöneldim.
Hiçbir teknolojik alet kullanmadan; çakı, keser ve tutkalla
maket evler yapmaya başladım. İlk yaptığım evleri tencere altlığından aldığım parçalarla yaptım. Amacım hem
zaman geçirmek hem de çocukları mutlu etmekti. Sonra
işi biraz daha geliştirdim ve yöresel mimariye yöneldim.
Güneysu kaymakamının ricası üzerine bir tane maket ev
yaptım. Bu maket, düzenlenen her “Rize-Ankara Günleri” etkinliğinde sergilendi. Bunun yanında yine günümüz
mimarisine uygun, ahşaptan evler yaptım. Çoğunu dağıttım, sadece iki tanesi bende kaldı.
AĞUSTOS 2013
[23]
[hobilerimizvebiz]
Bir de kitap yazıyormuşsunuz...
“Şerden hayır doğar” misali benimkisi.
Psikolojik tedavi gördüm. Doktorum
bana hastalığımın, bizim anlayacağımız dilde, aşırı duyarlılıktan kaynaklandığını söyledi. Toplumsal, siyasal
tartışmaları ya da komşularımla, işyerindeki arkadaşlarımla yaşadığım
sorunları çok fazla büyütüyor ve aşırı
tepki gösteriyordum. Bir şeylerle meşgul olmam gerekiyordu; ben de yazmaya başladım. Kızımla birlikte başladık. İlk olarak birkaç tane şiir yazdık.
Devam ettirdik ve her ikimizin şiirleri
200’ü geçti. Bir arkadaşım bunu duydu ve sponsor olup bastırmak istedi
şiirlerimizi. İlk baskıda hüsrana uğradık ve şiirlerimiz matbaada kayboldu.
O zamanlar teknolojiyi çok iyi kullanamıyorduk. Flash bellek yedeği falan
yoktu. Tüm şiirleri teslim ettik; 65 tane
şiirimiz kayboldu. Kitap değil de broşür
tipi bir şey çıktı ortaya. Onunla başladık, iyi ki de başlamışız. Bu şiirlerde
bizim insanlarımızın anlayabileceği
yöresel sözcükler ağırlıktaydı. İçinde
futboldan siyasete pek çok konudan
etkilenerek kaleme aldığım şiirlerin yer
aldığı “İliksiz Düğmeler” adlı kitabımı
yayımladım. Peşine devamı olarak,
insanların aklında kolay kalabilecek
küçük öykülerden oluşan “Vaadedilen
Yalanlar” adlı kitabımı yazdım. Ardından beşinci kitabımın hazırlığı olarak
dördüncü kitabımı yazmaya karar verdim. Yöremizde yaşanan komik olaylardan oluşan, bizim fıkra sandığımız
ama birebir içinde ya da çok yakınında
olduğum olayları derledim ve 75 olayı
yazdım. Son kitabımda 125 fıkra var;
bu tamamen yaşanmış, hiçbir şekilde
alıntı içermeyen bir kitabın hazırlığıdır.
[24]
AĞUSTOS 2013
Paketleme fabrikasından
aldığımız varilleri boyattık ve
üzerine “Çöp Kutusu” yazıp
köyün muhtelif yerlerine
koyduk. Kimseden para talep
etmeden, yaz-kış ve ayda dört
kez olmak üzere, bulduğumuz
araçları kullanarak çöpleri
toplamaya başladık.
Sosyal yönünüz de gayet güçlü sanırım...
Zaman bana yetmiyor. En fazla dört saat uyuyorum. Bunların yanında sosyal sorumluluklarım var.
Memuriyete başlamadan önce 10 yıl boyunca köy ihtiyar heyetindeydim. Bunun üç yılında Ortaköy muhtarlığına vekalet
ettim. Güneysu-Ortaköy Çevre Koruma Derneği’nin kurucusuyum. Şu anda da Güneysu İmam-Hatip Lisesi Mezunları
ve Mensupları Derneği’nin kurucusu ve yöneticisiyim. Böyle
çeşitli sosyal olayların içerisindeyim. Hayat böyle gidiyor...
Çevreye karşı da oldukça duyarlı olduğunuz söyleniyor.
Bitkilere büyük zaafım var. İsimini bilmediğim ender bitkileri yetiştiririm. Ben dikerim, annem koparır “Oğlum bu işe
yaramaz” diyerek. Fabrikadaki odamı çiçek bahçesine çevirmiştim. Şimdi tayinim çıkınca arkadaşlar bakamayacaklarını
söyledi; ben de dağıttım hepsini. Bir de güzel havalarda derede olurum, evde duramam. Bizim derelerde kırmızı benekli
alabalıklar var. Onları elle tutarım, zarar vermeden alıp eve
getirir, severim. Bir tanesini bile yemeden, yakalanmayacakları bir göle götürüp serbest bırakırım.
Çevre Koruma Derneği’nin ne gibi faaliyetleri var?
Derneği kurma amacımız derelerin çöp sorununu çözmekti. O dönemde belediyemiz bu konuyla pek ilgilenemedi.
İmamımızı, öğretmenlerimizi devreye soktuk ama bir sonuç
alamadık. Üç-dört arkadaş evleri ziyaret ederek halkı bilinçlendirmeye çalıştık ama yine de başaramadık. Böylece
bir dernek kurmaya karar verdik. Paketleme fabrikasından
aldığımız varilleri boyattık ve üzerine “Çöp Kutusu” yazıp
köyün muhtelif yerlerine koyduk. Kimseden para talep
etmeden, yaz-kış ve ayda dört kez olmak üzere, bulduğumuz araçları kullanarak çöpleri toplamaya başladık.
Daha sonra yetkililer duyarsız kalmadı bu işe. Bizim adımıza Güneysu Kaymakamlığı Ankara’daki Çevre Genel
Müdürlüğü’nden bir adet çöp arabası talep etti ve araç
kaymakamlığın emrine verildi. Şu anda bu araçlardan iki
tane var. Bugün 27 köyün hepsinin çöpü düzenli olarak
toplanıyor. Bu Ortaköy’ün girişimiyle oldu. Bunun yanında, derneğimiz sayesinde, Türkiye’de belediye sınırlarına
dâhil olmayıp kendi imkânlarıyla kanalizasyon şebekesini
yapan ilk köy Ortaköy oldu. Türkiye’de bir ilke imza attık.
İmkânlarımız ölçüsünde öğrencilere ufak tefek burslar
verdik. Belirli bir süre sonra derneğimizi yürütemedik ve
şu anda faal değiliz.
Biraz da yaptığınız işten bahsedelim dilerseniz... Bir ambar
memuru nasıl çalışır?
Ambar memurunun yaptığı iş bulunduğu fabrikaya göre
değişir. Anatamir Fabrikası’ndaysanız başınızı kaşıyacak
zamanınız olmaz. Çok ciddi bir iştir, sürekli takip ister.
Zincirin halkalarından biri koparsa bütün ahenk bozulur.
Binlerce çeşit malzeme var. Hangi fabrika olursa olsun ne
üretilecekse Anatamir’de üretiliyor. Buna bölge müdürlüklerimizin birçok işi de dâhildir. Satın alma ve iaşe işleri
var. Hem girdisi hem çıktısı kayıt altına alınmak zorunda.
Ne kadar malzeme girdi, hangi fabrikada ne kadar malzeme kullanıldı gibi noktaların tümüne hâkim olmanız ve
nerede ne olduğunu bilmeniz gerekiyor.
AĞUSTOS 2013
[25]
[gelenek]
Her ülkenin
farklı çay kültürü var
[26]
AĞUSTOS 2013
Tüm dünyada, toplumsal yaşamda oldukça önemli bir yer tutan çay,
her ülkede farklı hazırlanarak kendi yerel kültürünü oluşturuyor. Ulaştığı
her yere iz bırakan, farklı kültürlerce içselleştirilen, toplum yaşantısına
anlam katan ve yolculuğuna devam eden çay, her ülkede farklı
biçimlerde tüketiliyor ve damak tadını çeşitlendiriyor.
AĞUSTOS 2013
[27]
[gelenek]
İran
Fas
Fas’ta naneli çay çok tüketilir. Nanenin hazma yardımcı olması
nedeniyle gün boyu yemekle ve yemekten sonra tercih edilir. Çay, Fas
kültüründe baskın bir rol oynar, bu rolün verdiği onur dolayısıyla da
çoğunlukla aile reisi tarafından hazırlanır ve servis edilir. Fas halkı
için çay, kültürlerinin çok özel bir parçasıdır. Naneli çay hazırlarken,
yeşil Çin çayı taze ya da kurutulmuş nane yaprakları ile karıştırılır,
çaydanlığın içine bol miktarda şekerle birlikte konulur, üzerine sıcak
su eklenerek birkaç dakika demlenmesine izin verilir. Çay daha sonra
küçük renkli cam bardaklara ince uzun ibrikli çaydanlıktan dökülür.
Nanenin çaya verdiği aroma dört bir yana yayılır.
İran’da kıtlama çay içme kültürü vardır. Çay
için büyük boy cam bardaklar kullanılır.
Çay içmek istemeyenler bardaklarını çay
tabağına yan yatırırlar. İranlılar sadece
kahvaltıda çaya şeker koyar ve buna “Şirin
Çay” denilir. Semaver kalabalıkta kulllanılır.
Ülkede Châikhâne (Çayhane) denilen pek
çok çayevi bulunur ve sosyal yaşamda
önemli yer tutarlar.
FRANSA
Fransızlar öğleden sonraları genellikle
siyah çay tercih ederler. Çoğu Fransız çayına
şeker katar, süt ve limon da tercih edilen
diğer tatlandırıcılardır. Fransız kültüründe
çay, uzun süre demlenmeden, şık porselen
demliklerle, şık atmosferlerde, ince
porselen fincanlarda ikram edilir.
Hafif içimli bu çayın yanında çikolata,
krokan veya pralin ikram
edilerek çay geleneği
sürdürülür.
Pakistan
Çay Pakistan’da çok popülerdir.
Çoğunlukla kahvaltıda olmak üzere
gün boyu tüketilir ve yanında kurabiye
ve keklerle tercih edilir. Hem siyah çay
hem de yeşil çay fazlaca içilir. Yeşil çay
özellikle yemeklerden sonra tüketilir.
Pakistan’ın Kaşmir bölgesinde sütlü
ve tarçınlı olarak hazırlanan chai çayı
tüketilir ve özel günlerde, düğünlerde,
kış aylarında çokça tercih edilir. Lahore
ve diğer şehirlerde de chai sevilir. Ayrıca
Himalaya tuzu ile hazırladıkları çayı
da şeker katmadan içmeyi severler.
Pakistan’ın kuzey bölgelerinde tuzlu,
tereyağlı Tibet stili çay tercih edilir.
MISIR
Mısırlılar genellikle koyu ve iyi demlenmiş siyah çay tercih ederler ve küçük
bardaklarda içerler. Çaylarını bol şekerle tatlandırırlar. Mısır’ın kuzeyinde çay genellikle
geleneksel şekilde sıcak suyla siyah çay birkaç dakika demlenerek tüketilir. Şekerle
tatlandırılır ve içine birkaç yaprak nane eklenir. Süt de ilave edilebilir.
ÇİN
ABD
Buzlu çay ABD’de çok popüler bir içecektir.
Sıcak çaya göre daha çok tercih edilir, öyle
ki oran yüzde 80 civarındadır. Çoğunlukla
bol şekerle, aromalarla ya da uygun
tatlandırıcılarla tatlandırılır. Ayrıca
kafeinsiz soğuk ya da sıcak çay bulmak
mümkündür. Sıcak çay ise çoğunlukla
yemekten sonra kahveye alternatif
olarak servis edilen ve içilen bir içecektir.
Çoğunlukla siyah çay olmakla birlikte,
yeşil çay, beyaz çay, chai, Hint masala çayı
özellikle sağlıklı yaşam
amacıyla tüketilmektedir.
[28]
AĞUSTOS 2013
Çin’de çay önceleri ilaç olarak kullanılmış, yaşamı uzatan ve canlılık veren bir
sağlık içeceği olarak görülmüş. Günümüzde de geleneksel Çin tıbbında, yeşil çay
ve puerh çayı pek çok sağlık şikâyeti için kullanılıyor. Çay ayrıca Budist rahiplerce
meditasyon içeceği olarak kabul ediliyor. Çin’de halkın en sevdiği çay, bölgelere
göre değişiyor. Pekinliler yasemin çayını, Shanghailılar yeşil çayı, Fujianlılar
kırmızı çayı tercih ediyor. Bazı bölgelerde çaya değişik baharatlarla tat veriliyor.
Hunan bölgesinde konuklara zencefilli ve tuzlu çay sunuluyor. Bu çayın
içinde tuz, zencefil, kızarmış soya fasulyesi tohumları ve susam bulunuyor.
Çay, çay bardağı sallanarak içiliyor ve soya fasulyesi tohumları, susam,
zencefil ve çay ağızda güzel bir koku çıkıncaya kadar çiğneniyor ki buna
“çay yeme” de deniliyor. Çin’de eskiden beri, çayın demlenmesine
önem veriliyor. Çayın tadının tam olarak çıkarılması için, farklı
çayların farklı özelliklerinin ve bilimsel demleme tekniğinin
bilinmesi gerekiyor. Çin’in doğusunda yaşayanlar, çay
demlerken büyük çaydanlık kullanmaktan hoşlanıyorlar.
Misafir kapıdan girer girmez ev sahibi büyük
çaydanlığına çay koyar ve içine kaynamış su döker.
Sonra demlenen çayı bardağa koyarak misafire
sunar. Çin’in Fujian eyaletinde Gongfu çayı içiliyor.
AĞUSTOS 2013
[29]
[gelenek]
JAPONYA
Çay, Japonya’ya Çin’den gelmiş.
Japonlar çay hazırlamasını,
sunmasını ve içmesini ritüel haline
getirmiş, felsefesini derinleştirmiş ve
geleneklerinin en önemli ve ayrılmaz
parçalarından biri haline getirmişler.
Mükemmel bir çay hazırlamak için tek
bir yol yoktur. Sanat olarak algılanan
çay, çay ustasının maharetiyle kendini
belli eder. Çay da bir sanat eseri gibi
yorumlanabilir. Tadanın damağında,
hazırlayanın estetik anlayışında anlamını
bulur, arkasındaki felsefeyle Japon
kültürünü yansıtır. Japon evlerinin
bahçesinde sadece çay törenlerinde
kullanılmak üzere özel tasarlanmış,
Hoshoan adı verilen küçük evler vardır.
Giriş kapısı (sukiya) çok alçaktır. Bunun
amacı alçakgönüllülüğü anımsatmaktır
ki içeri eğilerek girilir. İçeri silah, değerli
süs eşyası taşıyarak girilmez ki bu
dünyevi olanı geride bırakmak ve tevazu
sahibi olmak anlamına gelir. Evin içi
de minimalist detaylara sahip, zarif ve
sade döşenmiştir. İlk görülecek şey ise
basit bir çiçek düzenlemesi olur. Japon
çay seremonilerinde farklı aksesuarlar
kullanılır: Kama (çaydanlık), chasen (çayı
karıştırmak için kullanılan bambu
fırça), chawan (çayın sunulduğu kâse),
chakin (peçete).
Azerbaycan
Hindistan
Moğolistan
Moğollar, çaya yağ, tuz, un ya da darı
ekleyerek tüketirler. Kuzu eti ile çay
hazırlama alışkanlıkları da vardır.
Dilim dilim edilip bir hafta açık havada
kurutulmuş kuzu etini çayın içine
atıp içerler. Soğuk iklim koşullarına
ve göçebe hayata karşı güç ve enerji
kazandırması açısından çay, Moğolistan
halkı için yaşantılarında büyük yer tutar.
Türkmenistan
Türkmenistan’da her gün akşamüstü çay içilir, çayın yanında
genellikle kuru ya da taze üzüm veya reçel yenilir. Yemeklerden sonra
ise yeşil çay tercih edilir. Türkmenler çayı çok severek tüketirler.
“Çaylık” denilen bir çaydanlıkta, çayı bitirinceye kadar içerler.
Rusya
Rusya’da her öğün çay içilmesi bir gelenektir. Sıcaklığı ve
dinç tutma özelliğiyle çay, Rus yaşam düzeni için ideal bir
içecektir. Ruslar, çay demlemek için semaveri benimsemiştir.
Gümüş tutacaklı cam bardaklarla çay servisi yaparlar.
Beyazlatılmamış şeker ve limon suyu, bal ya da reçelle
tatlandırılmış, şerbeti bol ve çok demli çayı tercih ederler.
Çaya şeker, kaymak koyanların yanı sıra, çayı bardak altlığına
döküp oradan içenler de vardır. Misafirler, daha fazla çay
gelmemesi için bardağın altlığını bardağın üstüne koyarlar.
[30]
AĞUSTOS 2013
Hindistan’da çay,
İngiltere’nin ülkede çay
tarımı başlatmasıyla
beraber 19’uncu
yüzyılda popülerleşmeye
başlamış. O zamandan
beri çay, Hindistan
yaşamında önemli bir
yer tutar. Cha-ya, çayın
sokaklarda satılan ve
tercih edilen biçimidir.
Cha-ya güçlü bir siyah
çaydır ve kakule, karanfil
ve rezene gibi çeşitli
baharatlarla tatlandırılır
ki buna “Chai çayı” denilir.
Hindistanda çokça tercih
edilen bir çaydır.
Çay Azerbaycan’ın milli kültürünün bir
parçasıdır. Azerbaycan’da çay özel armudi
bardaklarda içilir. Azerbaycan’da pek
çok çayevi vardır. Çayevlerinde sadece
çay sunulur. Çay kıtlama içilir ve çeşitli
tatlılarla, reçel ve limonla sunulur. Eve
gelen misafire ilk önce çay ikram edilir.
Tibet
Tibetliler çayı çok koyu bir renk alana
kadar demleyip biraz tuz koyar; bu tür
çaya “sade çay” denilir. Bu çay içme usulü
en yaygın âdettir; bunun yanında çaya sığır
ya da koyun sütü de ilave edip içerler. Bu
tür çaya “sütlü çay” denilir. Sütlü çayı en
çok kırsal kesimlerdeki Tibetliler sever.
Tibetliler çay yapraklarını yer ve yararına
inanır. En popüler çay, tereyağlı çaydır.
Tereyağlı çay içmeyen kişi, Tibet’e gitmiş
sayılmaz. Tibetliler sade çayı demledikten
sonra çay suyunu bir çeşit özel çay fıçısına
koyar; tereyağ, tuz, yumurta ve ceviz
gibi maddeler ekler, hepsini bir çubukla
karıştırıp servis eder. Tereyağ, süt ve tuz
demlenmiş çaya eklenir ve bu sıcak içeceğe
“Po cha” denilir.
İNGİLTERE
İngilizler, çoğunlukla bergamut aromalı Earl Grey
çayını tecih ederler. Çay konukseverliğin işaretidir.
Bir İngiliz çay davetinde, sohbetin akışının yiyecek ve
içeceklerle kesilmesi hoş karşılanmaz. Çay sohbet
için bir bahane gibi görülür; ancak çay, kültürlerinin
temel parçalarından biridir. Davetlerde Çin çayı,
Hint çayına tercih edilirken limonlu, sütlü ya da
kremalı sunulur. Çayın yanında ise küçük sandviçler
ve el yapımı çay pastaları tercih edilir. İngilizler ve
İrlandalılar dünyada en çok çay içen ülkelerdendir.
Çoğunlukla siyah çay, süt ve bazen de şeker ile servis
edilir. İngilizler günde ortalama beş fincan çay içerler
ve bu bazı kişilerde 10-15 fincana kadar çıkar.
AĞUSTOS 2013
[31]
[serbestkürsü]
Çalışmalarını bizimle paylaşmak isteyen arkadaşlarımız için
iletişim adresimiz: n.yesildag@caykur.gov.tr
ŞİİR KÖŞESİ
ÇAYCININ DESTANI
Baharım bitince gelince yazım,
Yediğim lokmayı edemem hazım,
Terim soğutmaya biraz su lazım,
Bu çay bizim, toprak bizim, su bizim.
Ortalama doksan günüm güneşli,
Boyun bükük, yağmur yakar ateşli,
Doktor kollar, boynunda mı o beşli,
Güneş bizim, yağmur bizim, hal bizim.
Çok umutlar bekler gibi dikilmiş,
Fidesine göz nuruyla bakılmış,
Dostluğuna türkü yazıp yakılmış,
Umut bizim, fide bizim, göz bizim
Doksan kilo sırtım aldım çatladım,
Anam öldü, bacım öldü ağladım,
Geçimimi bir tek çaya bağladım,
Geçim bizim, ölü bizim, sırt bizim.
Ektim tahıl, göremedim başağı,
Çürüdü bellerim, sardım kuşağı,
Hayat standardı indi aşağı,
Tahıl bizim, çay da bizim, bel bizim.
On iki ayımın geçti dokuzu,
Anamın, babamın düştü omuzu,
Terleri akınca soluyor yüzü,
Aylar bizim, çile bizim, yas bizim.
Arttı derken gelirimiz azaldı,
Bahtımıza inen yumruk hızlandı,
Tek-el gibi özel sektör nazlandı,
Devlet bizim, millet bizim, kan bizim.
[32]
AĞUSTOS 2013
Aldığımız yetişmiyor doktora,
Ancak ama yetti giden yollara,
Etim kaldı çaylıktaki dallara
Doktor bizim, yollar bizim, et bizim.
Kireçlendi bel kemiğim yük ile
Çektiğimiz on iki ay hep çile
Her ne dersen kolay gelir o dile,
Kemik bizim, yaşam bizim, yük bizim.
Uğraşırken bir zamanlar kamulan
Avunurdum bahçemdeki tamulan,
Özel sektör şimdi oldu komutan,
Kartel bizim, tröst’ler bizim, rey bizim
Buram, buram terler aktı alnımdan,
Duyamadım hiçbir sesi ahımdan
Nafakamı alamadım bağımdan
Sofra bizim, yemek bizim, can bizim.
Hububatla narenciye yürüdü,
Çayımızın bedelleri çürüdü,
Evimizi solucanlar bürüdü,
Ekin bizim, meyve bizim, çay bizim.
Gönülde taht kuran elbet sultandır,
Akan gözyaşının çoğu ahtandır,
Savrulup atılmaz, bu da mekandır,
Mekan bizim, düşen bizim, yaş bizim.
ŞİİR KÖŞESİ
ÇAY
Ekmek kadar değerli
Su gibi azizdir çay
Adı belirsiz renkli
Sessiz bir mısradır çay
Her meclisin öznesi
Sadeliğin resmi çay
Evimizin neşesi
Aşk gibi üç harfli çay
Hem ümittir hem hüzün
Gurbet ve sıladır çay
Ayarıdır kem sözün
Huzur tesis eden çay
En zor dar vakitlerde
Gelip ulaşandır çay
Telaşlı zor günlerde
Dert ortağımızdır çay
Her mevsimde içilir
Mekan tanımazdır çay
Her vakit tüketilir
Gençliğin iksiri çay
İmdat BAŞ
(Rize Pazarlama Bölge Müdür Yrd.)
Erdoğan Büyük
Salarha Çay Fabrikası
AĞUSTOS 2013
[33]
[sağlık]
Guatr
hastalığına
dikkat!
Ülkemizde özellikle Karadeniz ve Orta
Anadolu’da sıklıkla görülen guatr hastalığı,
beslenme alışkanlıklarından kalıtımsal etkenlere
kadar pek çok nedenle ortaya çıkıyor ve halk
sağlığını olumsuz etkiliyor. Hastalığı tetikleyen
başlıca etkenlerden biri de Karadeniz’de bolca
tüketilen kara lahana...
Tiroit bezinin iltihabi ve tümöral olmayan büyümelerine “guatr” adı verilir. Latince ‘’gutter’’ ve Fransızca
goitre yani boğaz kelimesinden gelmiştir. Tiroit bezi
bazen homojen (düzgün) büyür, bazen de içinde nodül adı verilen çeşitli büyüklükte yapılar ortaya çıkar.
Tiroit bezi; boyun bölgesinde, nefes borusunun hemen önünde yer alan kelebek şeklinde bir bezdir ve
yaklaşık olarak 20 gram ağırlığındadır. Tiroit bezinin
salgıladığı hormonlar vücutta birçok metabolik olayda
doğrudan veya dolaylı olarak görev alır.
Tiroit bezi;
l Metabolizma hızını
l Vücudumuzun sıcak ve soğuğa uyumunu
l Deri ve saçların kalitesini
l Bebeklerin büyümesini ve zekasını
l Fiziksel ve psikolojik streslere karşı uyumu etkiler.
Kalıtımsal faktörler
Guatrojen besinler: Kara lahana gibi bazı besinleri
çok miktarda tüketen kişilerde guatr hastalığı görülür.
Nedenleri
İyot eksikliği: Vücuda giren iyot miktarı çok önemlidir. Her gün vücuda belirli bir miktarda iyot girmesi
gereklidir. Bu miktar az veya çok olduğunda tiroit bezine ait problemler görülebilir.
Nasıl teşhis edilir?
Boyun muayenesi: Boyun muayenesi sırasında tiroit
bezinin büyüklüğü, sertliği ve içinde nodül olup olmadığı saptanabilir. Boyun bölgesine dışarıdan bakıldığında, normalde tiroit bezi görülemez.
[34]
AĞUSTOS 2013
Kimlerde sık görülür?
Guatr hastalığı ülkemizde özellikle Karadeniz ve
Orta Anadolu bölgelerinde yaşayanlarda daha sık
görülüyor. Bu bölgelerde toprak ve sudaki iyot
oranlarının diğer bölgelere göre daha düşük olması
hastalığı tetikleyen en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Guatr hastalığı genellikle kadınlarda görülmektedir.
Her beş guatr hastasının dördü kadındır. Kadınların
hormon yapılarının erkeklere göre daha komplike ve
daha değişken olmasının bunda önemli bir etken olabileceği düşünülüyor.
salgıladığı durumlarda (hipotiroiti varlığında) vücut metabolizması yavaşladığı için şişmanlık ortaya çıkar. Bu şişmanlık, uygulanan standart rejimlerle ortadan kalkmaz. Bu hastalarda kan
kolesterol seviyeleri de genellikle yüksektir. Bu durumda öncelikle tiroit hormonları normal seviyeye getirilmelidir.
Belirtileri nelerdir?
Tiroit bezinin hızlı çalışması durumunda (Tiroit
bezi hormonlarının kan düzeyinin yüksek olduğu
hipertiroiti durumunda);
l İştah artmasına rağmen kilo kaybı
l Sinirlilik, çabuk yorulma ve acelecilik
l Çarpıntı, yüksek kan basıncı
l İshal veya sık dışkılama
l Göz kürelerinin öne doğru fırlaması
l Sıcağa tahammülsüzlük, aşırı terleme
l Cildin her zaman nemli olması
l Ellerde ve vücutta titreme
Tiroit bezinin yavaş çalışması durumunda (Tiroit
bezi hormonlarının kan düzeyinin düşük olduğu
hipotiroiti durumunda);
l Kalp atışlarında yavaşlama (nabzın yavaşlaması)
l Kabızlık (bağırsak hareketlerinde azalma)
l Yüzde ve göz kapaklarında şişmeler
l Deride kalınlaşma
l Saç dökülmesi ve kaşların kenarlarından dökülmesi
l Dikkat azalması ve unutkanlık
l Zihinsel aktivitelerde yavaşlık
l Soğuğa karşı dayanıksızlık
l Uyku eğiliminin artışı
l Kan kolesterol seviyesinin yüksek çıkması şeklinde olur.
Fakat tiroit bezi büyümüş olan hastalarda özellikle yutkunmakla
hareket eden bir şişlik fark edilir.
Tiroit; T3, T4, TSH gibi tiroit hormonlarının ölçülmesiyle,
tiroit ultrasonografisi (Tiroit bezinin iç yapısı görülür) ile
tiroit sintigrafisi (Tiroit bezinin fonksiyonel durumu görülür) ve
ince iğne aspirasyon biyopsisi (Tiroit bezindeki şüpheli nodülden iğneyle hücre örneği alınabilir) aracılığıyla teşhis edilir.
Guatr hastalığı zayıflamaya engel midir?
Tiroit beziyle ilgili hormon testlerini yaptırmadan zayıflama diyetine başlamak doğru değildir.Tiroit bezinin yetersiz hormon
Nasıl tedavi edilir?
Basit guatrlı bir hastada eğer iyot yetersizliği varsa tiroit hormonları ile tedavisi yapılır ve iyotlu tuz kullanımına dikkat edilir.
Özellikle nodül içermeyen toksik guatr olduğunda ilaç tedavisi
denenir, bazı olgularda radyoaktif iyot tedavisi tercih edilmektedir.
İlaç ve radyoaktif tedaviye yanıt alınamadığında veya hastalığın
sık sık tekrar ortaya çıkması durumunda cerrahi tedavi tercih
edilir.
Nodüler guatr vakalarında, özellikle kanser riski taşıyanlarında
cerrahi tedavi tercih edilir.
Her hasta ameliyat olmalı mıdır?
Tiroit bezinde her nödül saptandığında hemen ameliyat kararı
alınmamaktadır. Özellikle şüpheli nodüllere öncelikle iğne biyopsisi uygulanır. Biyopsi sonucu benign (iyi huylu) gelen hastalar ultrason bulgularıyla takip edilir, biyopsi sonucu şüpheli
olan veya kanser bulguları gelen hastalar cerrahi yol ile tedavi
edilir. Ameliyat kararı alırken; hastanın yaşı, cinsiyeti, nodülün
boyutları ve içeriği, hastanın daha önce radyasyona maruz kalıp kalmadığı gibi risk faktörleri göz önünde bulundurulur.
İç-dış guatr ve dişi-erkek guatr ne demektir?
Bunlar halk arasında kullanılan terimlerdir. Eğer tiroit bezinin
büyümesi dışarıdan bakıldığında rahatlıkla görülüyorsa buna
dış guatr denilir. Bez büyümüş fakat dışarıdan görünmüyorsa
buna iç guatr denilir.
Guatr nedeniyle ameliyat edilen hastalarda, nadiren de olsa çeşitli nedenlere bağlı olarak hastalığın tekrar ortaya çıkması söz
konusudur.
Kansere dönüşür mü?
Tiroit bezinde görülen nodüllerin kansere dönüşme riski vardır.
Her tiroit nodülü kansere dönüşmez. Bazı nodüllerin kansere
dönüşüm riski daha fazladır. Nodülün çapı, boyutları, iç özellikleri, çeperinin düzensizliği gibi faktörler ve hastanın cinsiyeti,
yaşı, radyasyona maruz kalıp kalmadığı önemlidir.
Hastalığın tekrar etme riski var mıdır?
Guatr hastalığından ameliyat olan hastalarda, hastalığın tekrar
etme olasılığı düşük bir oranda da olsa vardır. Ameliyat sonrası
takibi iyi yapılan hastalarda bu oran çok daha düşüktür.
AĞUSTOS 2013
[35]
[aileveçocuk]
Aileler çocuklarına
iyi bir gelecek
hazırlayabilmek için
ellerinden geleni
yapıyorlar. Bu gelecek
inşası sırasında aileleri en
çok, çocuklarının eğitimini
sağlayacak okul seçimi
zorluyor.
soruda
okul
seçİmİ
Türkiye’de eğitim kalitesinin çok uzun zamandır
tartışılıyor oluşu aileleri çocukları için okul seçerken zora
sokuyor. Devlet okullarında fiziki koşulların ve buna bağlı
olarak eğitim kalitesinin tartışmalı oluşu ve özel okulların
yüksek maliyetleri aileleri derin bir çıkmaza sürüklüyor. Peki
aileler, çocuklarının geleceği için okul tercihi yaparken nelere
dikkat etmeli? Ailelerin okullarda araması gereken özellikler
neler olmalı? Çocuğunuz için uygun bir anaokulu mu
arıyorsunuz? Bu soruların cevaplarını almadan karar vermeyin!
[36]
AĞUSTOS 2013
1
Okulun akreditasyonu ve lisansı var mı?
2
Öğretmenler yeterli mi?
İlkokul, ortaokul ve liselerin aksine birçok anaokulu özel
olarak işletilir. Bu durum anaokullarının farklı standartlara
sahip olmasına ve nispeten az kontrol edilmesine yol açar.
Birçok anaokulunun akreditasyonu veya lisansı eksiktir.
Lisans kaliteyi garanti etmez; sağlık ve güvenlik konularında
standartları size verir.
Öğretmenler nerede, nasıl eğitim aldı? Çocuk gelişimi
eğitimi var mı? Çocuklarla arası iyi mi? Daha önceden
anaokulu öğretmenliği yapmış mı? Çok iş değiştirmesi bir
öğretmenin mesleki anlamda mutsuzluğunun göstergesi
olabilir.
3
Çocuğum okulda güvende mi?
4
Veli katIlımını ne oranda
bekliyorsunuz veya istiyorsunuz?
Çocuğunuzu okula bırakıp alma politikası nedir? Yetkililerden,
çocuğunuzun iç ve dış ortamlarda güvenliğini sağlama adına
okulun yapısal özelliklerini ve aldığı güvenlik önlemlerini
açıklamasını isteyin. Ayrıca çalışanların suni teneffüs,
ilkyardım, oyun alanı güvenliği ve beslenme konusunda
eğitimli olup olmadığını öğrenin. Son olarak, çocuğun okulda
yaralanması durumunda izlenecek yolları sorun.
5
Okul, ailenin ihtiyaçlarını karşılıyor mu?
6
Okul çocuğunuzun ihtiyaçlarını
karşılıyor mu?
7
Okulun disiplin felsefesi nedir?
8
Sınıf içi düzeni nasıl?
9
Çocukların ne kadar boş zamanı var?
Birçok okul özel olarak fonlanmaktadır. Bazıları veli katkısı
veya gönüllülük bekleyebilir. Okulun bağış ve finansal destek
konusunda sizden neler beklediğini kesin olarak öğrenin.
Eğer okulda vakit geçirmek istiyorsanız “öğretmene
yardımcı” rolünü üstlenebilirsiniz. Eğer böyle bir uygulama
yoksa ziyaret konusunda nasıl bir
politika izlediklerini sorun.
Bulduğunuz okul ilinizde veya ilçenizdeki en iyi anaokulu
olsa bile ailenin ihtiyaçlarını karşılamıyorsa bir kez daha
düşünmenizde yarar var. Okul giriş-çıkış saatleri aile
çalışanlarının işe gidiş ve işten çıkış saatleriyle örtüşüyor
mu? Mesafe sizin için uygun mu? Okulun eğitim süresi ne
kadar? Anaokulu ara beslenme ve öğle yemeği veriyor mu?
Eğer yemek veriyorlarsa kullandıkları besin içerikleri neler
ve nerelerden alıyorlar?
Anaokuluna giden çocuklar geniş bir olgunluk yaşı yelpazesi
sergiler. Bazı çocukların tuvalet eğitimi olabilir, bazı
çocukların ise yoktur. Bazıları ailelerine çok düşkündür,
bazıları ise daha özgür. Bazı çocuklar gün içinde uyuma
ihtiyacı duyarken bazıları buna ihtiyaç duymayabilir. Okulun
bu tarz durumlarla nasıl başa çıktığını ve çocuğunuz adına
neler yapılabileceğini öğrenin. Okulun öğrenci sayısı ve
ortalama sınıf sayısını öğrenin. Okulun türü de çocuğun okul
içinde nasıl vakit geçirdiğini ve nasıl bir eğitim aldığını büyük
oranda belirler.
Öğretmen zor durumlarda çocuğunuza sizin yaklaştığınız
gibi mi yaklaşıyor? Öğretmene çocuğun vurma, ısırma ve
itme durumlarında nasıl bir tepki verdiğini sorun. Çocuklar
problemleri kendi yollarıyla mı çözüyor yoksa yardım
alıyorlar mı? Çocuklar boş zamanı serbestçe mi kullanıyor
yoksa boş zamanlar için kullanılan herhangi bir teknik var
mı? Çocuk ağladığında veya sinir krizi geçirdiğinde nasıl bir
yöntem izleniyor? Öğretmen ve öğrenci etkileşimi hakkında
daha çok bilgi almak için sınıfta biraz zaman geçirmenizi
öneririz.
Sınıf büyüklüğü ve eğitmen sayısı çocuğunuzla ne derecede
ilgilenileceğinin bir göstergesidir. Öğretmen-öğrenci
oranını sorun. Ayrıca yaşa göre sınıf ayrımı olup olmadığını
veya karışık sınıfları olup olmadığını öğrenin. Son olarak,
farklılıklar sizin için önemliyse karışık sınıflara göz atın ve
okulda bu durumun bir öncelik olup olmadığını öğrenin.
Bazı anaokulları daha akademik olur ve daha az boş
zamana sahiptir. Bazıları ise daha çok oyun bazlı okullardır
ve çocukların aktivitelere kendi istekleri doğrultusunda
katılmalarına olanak verirler. Çocuğunuz ve çocuğunuzun
farklılık psikolojisi için hangi uygulamanın daha iyi olacağına
karar verin.
AĞUSTOS 2013
[37]
[kişiselgelişim]
Çağımızın en yaygın psikolojik
hastalıklarından birini de fobiler oluşturuyor.
Günlük hayatta karşılaştığımız pek çok
duruma karşı ortaya çıkan korkularımız,
depresyonla birleşerek başa çıkamadığımızı
düşündüğümüz korkulara zemin hazırlıyor.
Oysa tüm bu korkuların ortadan kaldırılması
basit tedavilerle mümkün.
Fobilerinizden
korkmayın
Özgül fobiler, eskiden basit fobi olarak
da bilinen, bazı durumlar veya nesnelerden
duyulan mantıksız/aşırı korkudur. Çok eski
çağlardan beri bilinmesine rağmen özgül
fobilerin günümüzdeki şekliyle ele alınması
geçen yüzyılın başlarında olmuştur. Psikiyatride mantıksız korkular arasında özgül
fobiler dışında sosyal fobi ve agorafobi gibi
mantıksız korkular da incelenir. Ancak özgül
fobiler, fobiler grubu arasında en yaygın olan
türdür. Özgül fobinin başlama yaşı ortalama
16 buçuktur. Birçok hasta çocukluğundan
beri bu korkularının olduğunu, bir kısmı ise
ergenlik döneminden sonra oluştuğunu söyler. İleri yaşta özgül fobi başlaması nadirdir.
Hastalığın seyri genellikle kroniktir.
Özgül fobisi olanların tedavi için başvurma
oranları oldukça düşüktür. Ancak altı fobikten biri tedavi için başvurur. Psikiyatri
kliniklerinde, genellikle tedaviye başka sorunlarla gelen hastalarda, bu fobiler tesadüfen fark edilir. Başvurunun düşük olmasının
başlıca nedenleri arasında fobilerin hastalık
[38]
AĞUSTOS 2013
değil huy veya kişilik özelliği olduğunun düşünülmesi, tedavisinin olmadığının sanılması sayılabilir. Birçok hasta kendileri tedavi
aradıkları halde bu sorunun bir hastalık olmadığını doktorlarından
duymuş bile olabilirler (“Hangimizde yok ki”, vb.). Bunlara ek olarak özgül fobilerin diğer anksiyete bozukluklarından önemli bir
farkı da başvurunun az olmasını açıklayabilir: Özgül fobilerde korkulan belirli bir durum veya nesne olduğu için, çoğu kez hastalar
başarılı kaçınma taktikleriyle sorunsuz bir hayat yaratmış olabilirler. Örneğin kedi fobisi olan bir kişi evinde kedi besleyen arkadaşlarına gitmeyerek, kedilerin dolaşma ihtimali olan sokaklarda
dolaşmayarak, nispeten rahat bir hayat sürebilir. Bazen hastalar
belli bir yaşa gelinceye kadar özgül fobilerinin farkına varmamış
olabilirler. Bunun nedeni o fobik ortamla hiç karşılaşmamış olmalarıdır.
Özgül fobilerin genel olarak iş ve sosyal hayatta fazla olumsuz
etkisi olmadığı düşünülür. Ancak bu yanıltıcı bir düşüncedir. Toplum araştırmalarından özgül fobisi olanların yüzde 15’inin son bir
ayda bir hafta veya daha fazla süre işe gidememiş olduklarını öğreniyoruz. Basit gibi görünen hayvan fobileri ağır olduklarında hayatı büyük oranda kısıtlayabilir, hatta evden çıkamamaya neden
olabilir. Yükseklik korkusu olan kişi yükseğe çıkmayı gerektiren
işlerde çalışamayabilir. Uçak fobisi kişinin seyahat etmesini engelleyebilir. Yutma fobisi olan kişi yemesi-içmesi bozulduğu için
ciddi kilo kaybı yaşayabilir... Yetiyitimini dolaylı olarak artıran bir
başka neden de özgül fobilerin, diğer tüm anksiyete bozuklukları gibi, başta depresyon olmak üzere diğer ruhsal hastalıklarla
birlikte sık görülmesidir. Yani kişinin özgül fobisinin olması ek bir
psikiyatrik hastalığının olması ihtimalini artırmaktadır. Depresyonun hem işgücü kaybına hem de sosyal hayatta bozulmaya yol
açtığı iyi bilinmektedir.
Genetik nedenler
Özgül fobilerin oluşmasında kişilerin yaşadığı olumsuz olayların rolünün olduğu düşünülse de bu düşünce yanıltıcıdır.
Örneğin, asansörde mahsur kaldıktan sonra asansör korkusu yaşayan, bir köpek tarafından kovalandıktan sonra
köpek fobisi gelişen kişileri hepimiz biliriz. Ancak daha
az bilinen gerçek, bu tür deneyimleri yaşamadan da bu
tür korkuları taşıyan pek çok insanın var olduğudur. Hatta daha ilginci; çocukluğunda yüksekten düşmüş olma ile
erişkinlikte yükseklik korkusu ilişkisi araştırıldığında beklenenin tam tersi bir sonuç çıkmıştır ortaya: Çocukluğunda yüksekten düşmüşlerde, erişkinlikte yükseklik korkusu olma ihtimali
daha azdır. Araştırıcılar bunu şöyle açıklıyor: Yükseklik korkusu
olanlar, çocukluklarında da bu korkuları olduğu için daha tedbirli davranırlar ve tehlikeli yerlerden kaçınırlar. Korkuların genetik
olarak belirlendiğini, yani bazı nesne ve durumlardan korkacağımızın daha biz doğmadan belirlenmiş olduğunu gösteren güçlü bulgular vardır. Örneğin fobilerin ailevi özelliği çok iyi bilinir,
Hayvan fobileri:
En sık görülen özgül fobi türüdür. En çok korkulan
hayvanların başında kedi, köpek, kuş, böcek gibi
hayvanlar gelir. Korkulan hayvan türleri kültürler arası
farklılık gösterir. Örneğin İngiltere’de örümcekten
korkma çok yaygınken, kültürümüzde örümcek fobisi
yaygın değildir. Hayvan fobisi olan insanların bir kısmı
o hayvanla kötü bir deneyimden sonra (sözgelimi,
köpek ısırması) fobilerinin başladığını ifade ederler. Bir
kısmında ise böyle bir başlatıcı bulunamaz. Fobik hasta
tipik olarak kendine rahat bir gündelik yaşam sağlamaya
uygun bir kaçınma davranışı geliştirmiş olur. Ziyaret
edilecek/edilmeyecek arkadaşlar bellidir (köpek-kedi
var veya yok). Televizyonda korkulan hayvanla ilgili
belgeseller seyredilemeyebilir. Nerelerde dolaşılacağı
belli kurallara bağlıdır. Bazı durumlarda hayvanın
fotoğrafından ya da onu andıran şekillerden (yılan
fobisinde kıvrık çizgilerden korkma gibi) bile korkulabilir.
Araba kullanma fobisi:
Birçoğumuz için keyif verici olan araba kullanma veya arabaya
binme, kişide fobi varsa korkunç bir deneyime dönüşür.
Sürekli olarak kaza yapacağını, bir tarafa çarpacağını ve başka
bir arabanın çarpacağını düşünür. Bu nedenle arabası olduğu
halde kullanamayan birçok kişi vardır.
AĞUSTOS 2013
[39]
[kişiselgelişim]
anne veya babasında bir özgül fobi olan kişide benzer
fobilerin sıklıkla geliştiğini biliyoruz. İki-dört yaşları arasındaki çocuklarda hayvan korkuları yaygındır. Bu korku
çocuk hiç hayvanlarla karşılaşmadan veya zararlı olduğunu öğrenmeden önce başlayabilir. Ayrıca, her nesneye karşı fobi gelişimi aynı olasılıkta değildir. İnsanlar
(ve hayvanlar) bazı nesne ve durumlara karşı daha kolay
fobi geliştiriyor. Örneğin yükseklik, sivri cisimler, karanlık,
hayvanlar gibi unsurlara fobi kolayca gelişirken bitkilere,
yiyeceklere daha seyrek gelişmektedir. Bazı durum veya
nesnelerden korkmaya hazır olarak doğmak hayvan deneylerinde gösterilmiş bir bulgudur. Daha önce yılanla hiç
karşılaşmamış yavru maymunlara yılan veya yılan resmi gösterildiğinde yavrular büyük korku tepkisi verirler.
Benzer şekilde, güvercinlere yırtıcı olmayan kuş veya kuş
resmi gösterilmesi korku oluşturmazken, kartal gibi kuşların fotoğrafları gösterildiğinde çok korkuyorlar. Bütün
bu bilgiler, özgül fobilerin ortaya nasıl çıktığı konusunda tek bir açıklama olmadığını, genetik olarak doğuştan
getirdiğimiz özelliklerin, edindiğimiz deneyimler ve çevre
etkisinin de önemli olduğunu gösteriyor.
Mantıksız korkunun belirtileri
Mantıklı ve mantıksız korku sırasında yaşananlar, yani
bedenimizde ve zihnimizde oluşan değişiklikler aynıdır.
Yani sokakta birisinin veya tehlikeli bir hayvanın saldırısına uğradığımızda kalbimiz nasıl çarpıyor, nefesimiz
sıkışıyor, her yanımız uyuşuyorsa, mantıksız korkular
sırasında da aynı şeyler olur. Kişiden kişiye değişiklikler
olmakla birlikte bu durumlarda en sık görülen belirtiler
şunlardır: Kişinin kalbi çarpar/sıkışır, nefesi daralır, göğsü
sıkışır, titreme/terleme olur, uyuşma/karıncalanma, baş
dönmesi, bayılma hissi, sık idrara gitme isteği oluşur.
Kişi korktuğu durum ya da nesneyle karşılaştığında bu
duyguları yaşadığı gibi, bu durumları düşündüğü/hayal
ettiğinde de benzer şeyleri yaşayabilir. Yüksek bir yerden
aşağı bakmak birçok insan için heyecan verici, korkutucu olabilir, ancak fobik kişide korku o kadar aşırıdır ki,
yüksek binalara çıkamaz bile. Bazen de
normalde kimsenin korkmayacağı durumlardan korkma
gibi mantıksız korkular görülür. Örneğin
cam kırıkları, bıçak
gibi kesici aletler batacak korkusu gibi... Kişi
bunun aşırılığının
ve mantıksızlığının
farkındadır.
[40]
AĞUSTOS 2013
Klostrofobi:
Kapalı/basık yerlerden duyulan korkudur. Korkulan durumlara tipik
örnekler arasında asansör, basık tavanlı odalar ve koridorlar, kapıları
kapalı ve kalabalık otobüsler, yeraltı çarşıları, metro, altgeçitler, oturulan
oda kapısının kapalı veya kilitli olması vb. sayılabilir. Hastaların temel
korkuları anılan yerde sıkışıp kalmak, çıkamamak, nefes alamamak,
boğulmak gibi korkulardır. Sinema ve tiyatroya gidemez, gitseler de dip
koltuklarda oturamazlar. Boğazlı, dik yakalı giysilerden rahatsız olabilirler,
yakalarını ilikleyemezler. Kapalı giysiler onları “boğabilir”. Bu hastalarda
sisli, kapalı havalarda huzursuz olma ihtimali yüksektir. Sisli, kapalı hava
etrafı kapatan, korkutucu bir duvar gibi algılanır. Aynı zamanda hamam,
duş, sauna gibi yerlerde de boğuluyor gibi olurlar.
Uçak korkusu:
Bu kişiler uçağa bineceklerine çok daha uzun sürecek,
daha eziyetli yolculuklar yapmaya razıdırlar. Uçağa
binmek zorunda kaldıklarında uçağın düşeceğine dair
şiddetli bir korkuları vardır. Uçağın her hareketini, her
sarsıntıyı büyük bir korkuyla izlerler, duydukları sesleri
patlayan bir motor, bir arıza işareti olarak yorumlarlar.
Bu nedenle, böyle saçma bir şeyden/durumdan korktuğundan utandığı için, bazı kişiler fobilerinden bahsetmek
de istemeyebilirler. Fobilerin gündelik hayatı en çok ve en
olumsuz etkileyen yönü kaçınmadır. Özgül fobisi olanların
çoğu, korkulan durum ve nesnelerden koşullar el verdiği ölçüde uzak durmaya çalışır; kedisi olan eve gitmez,
yükseklere çıkmaz, asansöre binmez, yağmur yağdığında
evden çıkmaz...
Yalnızlık fobisi:
Çoğu kez evde tek başına kalmaktan duyulan korkudur. Akşamları
ve gece artar. Gündüz tek başına kalabilen birçok hasta gece
kalamayabilir. Nedensiz bir huzursuzluk olabilir, ya da
evde birisi, hırsız, bir yaratık varmış gibi bir duygu tarif
edilebilir. Yalnızlık fobisinin ayrılık anksiyetesiyle
ilişkisi olduğu öne sürülmektedir. Çocuklukta
ayrılık anksiyetesi yaşayanların erişkinlikte
agorafobi ve panik bozukluğu geliştirme olasılığı
yüksek bulunmuştur. Türkiye’de yapılan toplum
taramasında da ayrılık korkusunun agorafobi ile
ilişkisi diğer tüm özgül fobilerden daha kuvvetli
olarak bulunmuştur.
Önleme ve tedavi
Özgül fobilerin tedavisi hem mümkündür, hem de başarı oranları yüksektir. Bu korkuların tedavisinde ilaçların
rolü azdır. Hatta bazı durumlarda ilaçlar zararlı bile olabilir. Örneğin uçak korkusunu yenmek için uçuş öncesi sakinleştiriciler almak, o yolculuğun rahat geçmesini
sağlasa da bağımlılık ve ilaç yan etkileri gibi sorunlara
yol açabilir. Fobiye ek olarak kişide depresyon da varsa
antidepresan ilaç tedavileri yararlı olacaktır.
Bunaltı bozukluklarında yaygın biçimde kullanılan davranışçı tedaviler özgül fobilerde ilk seçenektir. Alıştırma
(exposure) adı verilen yöntem en yaygın kullanılan davranışçı tekniktir. Bireysel veya grup halinde uygulanabilir. Bu teknikte kişinin korktuğu durumun ayrıntılı bir
analizi yapıldıktan sonra korkulan durumla gitgide artan
derecede karşılaşması sağlanır. Başlangıçta sıkıntı ve
korku verici olan bu işlem, hasta korkulan ortamda yeteri kadar kalabilirse alışmayla ve korkunun azalmasıyla
sonuçlanır. Tedaviye istekli olan ve tedavi uyumu iyi olan
vakalarda birkaç seansta tama yakın düzelme elde etmek mümkündür.
Alıştırma tedavisinin, imkân olduğunca, gerçek nesne
veya ortamda yapılmasının uygun olduğu düşünülür.
Ancak bu her zaman şart da değildir, mümkün de olmayabilir. Örneğin uçak fobisinde her zaman deneme yapmak
zordur. Böyle durumlarda hastanın korkulan durumlarla
hayalinde karşılaşması sağlanabilir ve bu da gerçek durumla karşılaşma kadar yarar sağlayabilir. Hatta son yıllarda sanal gerçeklik uygulamaları adı verilen yöntemlerle
kişi kafasına takılan bir kaskın içindeki görüntü ve seslerle
yüzleşerek korkusundan kurtulabilmektedir.
Hayvan deneylerinde korkunun anne-babadan çocuğa
geçebildiği gibi korkusuzluğun da öğretilebildiği gösterilmiştir. Yılan görünce korkan yavrular korkusuz bir anne
veya başka bir yetişkini model alıp korkusuzluğu öğrenebiliyorlar. Önceden dişçiye gitme ve diş çekme oyunu oynatılan çocukların dişçide çok daha az korku yaşadıkları
gösterilmiştir. Strese karşı aşılama uzun yıllardır bilinen ve
başarıyla uygulanan bir modeldir. Özgül fobilerin birçoğu
çocukluk ve ergenlikte başlar. Bu korkuların hepsi erişkinliğe kadar sürmez, ancak çocukken fobisi olan kişinin
erişkinlikte fobi geliştirme riskinin yüksek olduğu bilindiği
için anne-babalara önemli bir rol düşmektedir. Çocuklara
hem korkusuz erişkin modeli olarak, hem de korkularının
üzerine gitme konusunda onları cesaretlendirerek önleyici
bir rol oynamaları yararlı olacaktır.
AĞUSTOS 2013
[41]
[teknolojigünlüğü]
Güneşlenen balinalar
Mars’tan mı geldik?
İtalya’nın Floransa kentinde düzenlenen
uluslararası bir bilim konferansında dünyadaki
hayatın Mars’tan kaynaklandığı fikri gündeme geldi.
Yeni araştırma, bundan milyarlarca yıl önce hayatın başlaması için
Kızıl Gezegen’in Dünya’dan daha uygun bir yer olduğu fikrini destekliyor.
Araştırmada, hayatın oluşumu için şart olan ilk moleküller incelendi.
Bilim insanları uzun zamandır canlıların üç temel moleküler bileşenini,
yani RNA, DNA ve proteinleri oluşturan atomların nasıl olup da bir
araya geldiğini çözmeye çalışıyor. Goldschmidt Toplantısı adıyla bilinen
konferansta biyokimya profesörü Steven Brenner’ın açıkladığı teoriye
göre, atomların canlı moleküllere dönüşmesi için bor ve molibdenum
içeren mineraller gerekiyor. RNA için gereken bor mineralinden Dünya’da
yeterince bulunmadığı, Dünya’daki molibdenumun da “doğru kimyasal
formüle sahip olmadığı” sanılıyor. Brenner’a göre molibdenumun hayat
için gerekli olan oksitlenmiş hali, Dünya’dan çok önce Mars’ta oluştu.
Brenner “Bundan 3 milyar yıl önce Dünya yüzeyinde fazla oksijen yoktu
ama Mars’ta vardı. Hayat başladığı sırada oksitlenmiş molibdenum
Dünya’da var olamazdı,” diyor. Profesöre göre ilk canlı moleküller,
Mars’ta oluştuktan sonra meteorlar tarafından Dünya’ya taşındı. Mars’ın
hayatın başladığı ilk yer olduğuna bir diğer kanıt da Dünya’nın tamamen
suyla kaplı olduğu sırada Kızıl Gezegen’in daha kuru bir yüzeyinin
olması. Zira bor madeni ancak kuru yerlerde bulunabiliyor. Brenner’a
göre ayrıca suyun, DNA’dan önce şekillenen ilk genetik molekül olduğu
düşünülen RNA’yı aşındırıcı bir özelliği bulunuyor. Bu da hayatın Mars’ta
başladığı savını biraz daha güçlendiriyor. Ancak Brenner bir noktaya
dikkat çekiyor: Hayatın oluşumu değil de sürdürülebilirliği söz konusu
olduğunda, iki gezegen arasında Dünya üstün geliyor.
[42]
AĞUSTOS 2013
Beyin kontrolü
mümkün mü?
Araştırmacılar bir insanın beynini
kullanarak bir başka insanın kaslarını
hareket ettirmeyi başardılar. Yani insan
beyni, insan beyni ile kontrol edildi. Bu
nasıl oldu diyorsanız, cevabı hemen
verelim: Washington Üniversitesi’den
araştırmacılar, iki insan beynini birbirine
bildiğimiz internet ile bağlıyorlar. Deney
şöyle gerçekleştiriliyor: Sayısal Nörolog
Rajesh Rao, bir bina içerisinde kafasına
beynin elektriksel etkinliğini ölçen
elektroensefalografi şapkasını giyerek
oturuyor. Dr. Rao, hedefe top atılan basit
bir bilgisayar oyununu izlemeye başlıyor.
Bu sırada Dr. Rao, sağ elini ateş etmek
üzere hareket ettirdiğini hayal ediyor, ancak
gerçekte elini hiç kımıldatmıyor.
Dr. Rao’nun iş arkadaşı Profesör Andrea
Stocco da kafasının üzerinde beyne
manyetik uyarılar veren bir başlık giyiyor.
Kafa derisi üzerine oturan bu aygıt,
beynin kas kontrol bölgelerini manyetik
olarak uyarıyor. Dışardan gelen sesleri
engelleyen kulaklıklar takan Stocco,
yüzünü de videodan farklı bir yöne çeviriyor.
Dr. Rao’nun şapkasından gelen sinyaller,
internet üzerinden Dr. Stocco’nun başlığına
iletiliyor. Sonuç olarak Dr. Stocco’nun
parmağı, Dr. Rao’nun komutuyla oyunu hiç
görmeden “ateş” düğmesine basıyor.
Deney çılgınca görünse de kullanılan
bileşenlerin hepsi şu an halihazırda mevcut
bileşenler. Beyinden-beyine bu tür bir
iletişim, daha önce fareler arasında ve
insanın fareyi kontrol etmesi şeklinde
yapılmıştı. Washington Üniversitesi takımı,
iki insan beyni arasındaki arayüzü ilk olarak
kendilerinin gerçekleştirdiğini iddia ediyor.
Meksika’nın California Körfezi’nde yaşayan gök, ispermeçet ve çatal kuyruklu balinaların deri örneklerini inceleyen bilim insanları,
dev balıkların derilerinde çok net bronzlaşma etkileri tespit etti. Ocak 2007 ile Haziran 2009 arasında toplanan numuneler,
balinaların morötesi ışınlardan korunmak için güneşlendiği düşüncesini ortaya koydu. Gök balinaların, her yıl Arktik ile California
Körfezi arasında göç ettiği biliniyor. İngiltere’nin Newcastle Üniversitesi’nden Mark Birch-Marchin’in başını çektiği araştırma
ekibi, morötesi radyasyonun körfezde artış gösterdiği Şubat-Mayıs aylarında, gök balinaların derisinde melanin etkisiyle kararma
yaşandığını tespit etti. Boyları 30 metreye, ağırlıkları ise 170 tona kadar çıkabilen gök balinalar, var olan en büyük canlılar olarak
kabul ediliyor. Araştırmacılar, balinaların derisi karardıkça, hücrelerdeki mitokondriyal DNA’nın (sadece anneden geçen DNA)
aldığı hasarın da azaldığını fark etti. Böylece, tıpkı insanlarda olduğu gibi melaninin balinalarda da morötesi ışınların neden olduğu
DNA hasarını önlediği anlaşıldı. Bilim insanları, gök balinaların aksine, çatal kuyruklu ve ispermeçet balinalarının derisinde renk
değişiminin çok fazla olmadığını belirtti. Bunun sebebi, diğer iki balina türünün morötesi ışınlara daha fazla maruz kalması ve
güneşlenmeye fazla ihtiyaç duymamaları. Gök balinaların aksine, çatal kuyruklu balinalar tüm yıl boyunca California Körfezi’nde
geziniyor ve yüksek miktarda morötesi ışına maruz kalıyor. Dolayısıyla, en yüksek melanin oranını ortaya koyan çatal kuyruklular,
en koyu deriye sahip balina olarak belirlendi. Newscientist sitesinin haberine göre, denizin yüzeyinde uzun süreli kalan ispermeçet
balinaları ise güneşten korunmak için melanin ve ‘ ısı şoku proteini 70’ adı verilen bir maddeyi kullanıyor. Bu madde, morötesi
ışınların zarar verdiği proteinleri onarıyor. Birch-Marchin, DNA ve deriden elde edilen bulguların, hayvanların güneşten korunmak
için pigmentlere başvurduğuna işaret ettiğini belirtti. Güneş yanığına sahip ilk balinanın üç yıl önce tespit edildiğine dikkat çeken
İngiliz bilim insanı, güneş yanıklarının melanom adlı kanser türüne neden olup olmadığını henüz bilmediklerini söyledi.
Bırakın akıllı robotlar temizlesin...
Temizlik yapmak her ne kadar sağlık ve hijyen açısından oldukça gerekli
de olsa yapan için büyük bir eziyete dönüşür çoğu zaman. Saatlerinizi
harcayabileceğiniz temizlikler bazen bir gününüzün tamamını ele geçirebilir.
Yeni ortaya çıkan robotlar ise bu işi tek başlarına ve çok kısa sürede
yapabiliyor. Fakat geliştirilen bu yeni robot diğerlerinden çok daha farklı. Söz
konusu robotu diğerlerinden ayıran en büyük özellik, birden fazla küçük robotu
içerisinde barındırması. İçerisinde minik bir robot daha barındıran temizlik
robotu, içindeki jel toplar sayesinde evi temizleyebiliyor. Temizlik işlemi
bittikten sonra ise akıllı istasyonu sayesinde toplar tekrar merkezde toplanıyor
ve temizlik sona eriyor. Bu robot şu an için piyasada bulunmuyor, ancak kısa
zaman içerisinde mağazalarda satışa sunulması bekleniyor.
AĞUSTOS 2013
[43]
[gezigünlüğü]
Her
yönüyle
özel bir
yayla
Macahel
Macahel, Artvin’in ilçesi
Borçka’ya bağlı, doğal
güzelliklerini korumuş altı
köyden (Camili-DüzenliEfeler-Kayalar-Maral-Uğur)
oluşan yörenin adı. Doğal
güzelliklerinin yanında,
barındırdığı endemik tür sayısı
ve muhteşem bitki örtüsüyle
ziyaretçilerine doyumsuz bir
atmosfer sunuyor.
[44]
AĞUSTOS 2013
AĞUSTOS 2013
[45]
[gezigünlüğü]
Artvin ve çevresindeki yerleşimlerin köklerinin
tarihte “Huriler “ olarak anılan uygarlığa değin
uzanmakta olduğu sanılıyor. Yerel düzeyde Macahel’ in tarihini yazmak mümkün olmamakla beraber Artvin ve civarı, coğrafi konumu dolayısıyla
akınların gelip geçtiği, savaşların patlak verdiği ve
sık sık el değiştiren bir bölge olduğundan, Macahel de tarih boyunca çeşitli krallıklara tabi olmuş.
Binli yıllarda Efeler Kilisesi’nde görev yapan bir
din adamının bu yörede yaşayan ailelerden söz
etmesi ve söz konusu ailelerin günümüzde de varlığını sürdürmesi yörede önemli bir değişikliğin olmadığını gösteriyor.
1380’den 1405’e kadar Aksak Timur ( Timurlenk)
Gürcistan’a dört sefer düzenler ve saldırı yapılan
bölgeler harabeye döner. Harabeye dönen ülke
1412’den 1442’ye kadar uzanan süreçte yeniden
imar edilir. Bu tarihten sonra Anadolu’yla tarihi
bir dostluk kuran ve sürekli iyi ilişkiler içinde bulunan Gürcistan’ın, Osmanlılar’ın Anadolu’da ortaya
çıkmaya başlamasıyla birlikte Batı’yla ilişkileri ve
ticari alışverişleri bitmiş, yoksullaşmayla birlikte
de ülkede iç karışıklıklar başlamış. Bunun sonucunda ülke birkaç beyliğe ayrılmış. Bu beyliklerden biri de daha sonraları Samtkhe Atabekleri
olarak tanınan Macahel’in de içinde bulunduğu
Sabedinano Beyliği’dir. Osmanlı İmparatorluğu
tarafından 1461 yılında Trabzon Rum Pontus Krallığı ortadan kaldırılınca Osmanlı hâkimiyeti bölgede kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı.
Yavuz Sultan Selim’in Trabzon Valiliği’nde Acara
ve Macahel kendi istekleriyle Müslümanlığı kabul
edip Trabzon’a bağlanarak birer küçük beylik haline geldi.
İklim ve bitki örtüsü
Macahel’de ılıman bir iklim hâkim. İlkbahar, yaz
ve sonbahar mevsimleri bol yağmurlu; kışlar ise
yumuşak fakat bol kar yağışlı geçiyor. Ortalama
sıcaklık 20-25 derece civarında seyrediyor.
Macahel, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunlarını
Araştırma Derneği’nden bilim adamları ve uzmanlardan oluşan bir heyetçe yapılan araştırmalarda, ormanlarının “ El Değmemiş” bir ekosisteme sahip olduğu belirlenince bilim çevrelerinin
gündemine geldi. Derneğin 1994 yılında yayınladığı, araştırma sonuçlarını içeren raporda, Macahel ormanlarındaki biyolojik çeşitliliğin son derece
zengin olduğu belirtildi.
[46]
AĞUSTOS 2013
Bu raporda; bölgede doğal anıt sayılabilecek nitelikte, çeşitli türde ağaç toplulukları bulunduğu, arazinin topografik yapısının hayranlık uyandırdığı, kısa
mesafeler içinde denizden yüksekliğin 350 metreden 3 bin 100 metreye çıkabildiği, mevsimsel iklim
değişmeleri sırasında bitki örtüsü görünümünün
hem dikey hem de yatay olarak büyük değişkenlik
gösterdiği, Türkiye ve Avrupa’da bu denli kıymetli
orman ekosistemlerinin yok denecek kadar az olduğu vurgulanmış. Ayrıca yapılan bir diğer araştırmada 318 tür otsu ve odunsu bitki tespit edilmiş;
bunlardan 55’inin tıpta kullanıldığı da belirlenmiş.
Yabanıl yaşam
Yeryüzünde sadece Macahel’de yaşayan yeni
bir örbeşik böceği (Trichoptera) türü bulunuyor.
Bölgedeki dağlarda yapılan araştırmalar sonucunda bilim dünyası için yeni dokuz tür daha
bulundu. Macahel’in biyolojik zenginliğini açıkça ortaya koyan bu yeni türlerin bulunuşuyla
bölgenin sahip olduğu endemik türlerin, yani sadece Camili’de bulunan türlerin sayısı 10’a çıkmış durumda.
Bulunan bu yeni türlere yine bölgeye özgü isimler, özellikle de bulundukları yerlerin isimleri verilmiş ve bilim dünyasında bu isimlerle anılıyorlar.
Rhyacophila Borcka, Gorgit Yaylası’nda bulunan
Rhyacophila Gorgitensis (Gorgit’li Rhyacophila),
Lekoban Yaylası’nda bulunan Stactobia Lekoban bunlardan bazıları. Yine Camili’de Eylül ve
Ekim aylarında ortaya çıkan yeni bir tür daha bulundu. Bu türün dâhil olduğu cinsin Kafkasya’da
iki türü daha var. Dağılımı sadece Kafkasya’yla
sınırlı olan Kelgena cinsi Türkiye faunası için yeni
bir tür ve ülkemizde sadece bu bölgede bulunuyor. Bu türe, Kelgena Macahelensis (Macahelli
Kelgena) adı verilmiş durumda. Macahelli Kelgena Camili’de, Uğur’da, Maral’da hatta CamiliBorçka yolu üzerindeki derelerde yaygın olarak
bulunuyor.
Endemik türler, yani yeryüzünde sadece belli bir
bölgede bulunan türler bir faunanın zenginliğini
ve eşsizliğini gösteren en önemli bilgileri verir.
Anadolu faunası, endemik türler açısından oldukça zengin. Ancak Macahel Anadolu’nun
çeşitli yerlerine kıyasla çok daha zengin bir faunaya sahip. Macahel’in bu farklılığı onun geçmiş jeolojik çağlarda yeryüzünde meydana geldiği bilinen ani hava soğumaları, buzullaşma ve
bunu takip eden yeniden ısınma dönemlerinde
Kuzey’den ve Güney’den gelen pek çok hayvan
grubu için bir sığınak olduğunu gösteriyor. Macahel’ in ormanları, gölleri ve akarsuları, o zamana kadar sahip olduğu türlere ek olarak bu yeni
konuklara da ideal yaşama alanları sunmuş. Yeni
gelenlerle faunası zenginleşmiş, aradan geçen
uzun zaman içinde farklılaşmış ve özgün bir fauna oluşmuş. Bu nedenle, Macahel’in ormanları,
dağlardaki gölleri ve akarsuları özel bir öneme
sahip. Bu, yaşama alanlarını ve içinde barınan
canlıları titizlikle korumamız gerektiği anlamına
da geliyor elbette.
AĞUSTOS 2013
[47]
[gezigünlüğü]
Macahel Havzası’nda Bulunan Bazı Ağaç ve Bitkiler
l Köknar l Akağaç l Ladin l Kayın l Ceviz l Gürgen l Huş l Kızılağaç l Fındık l
Kestane l Kara Yemiş l Sarı Çam l Üvez l Meşe l Işılgan l Orman Gülü l Böğürtlen
l Ihlamur l Ayı Üzümü l Doğu Karadeniz Köknarı l Doğu Ladini l Doğu Kayını l Kara
Ağaç l Sütleğen l Elma l Armut l Erik l Şeftali l Dut l Dağ Çileği
Mutlaka Gidilmeli
Camili Köyü Camii: Camii içindeki süsleme
ve ahşap oymalar görülmeye değer.
Uğur Köyü’ndeki kilise: Mustafaşvili Kadir
Özdemir’in evinin üzeri. Kilisenin bir odası
canlılığını hâlâ koruyor.
Pınarlar:
Uğur Köyü Vel Mahallesi Velistavi-Hetsnalay
Maral Köyü Zemtkis Mahallesi Cicariyani
Tavi mevkii
Uğur Köyü Vel Mahallesi Feyzioğlu Davut’un
evinin yanı
Camili Köyü Kotroban Mevkii’nde Maden
Suyu
Efeler Köyü Punduği Yaylası Maden Suyu
Sayimes’te soğuk su
Düzenli Köyü Sahalya Mevkii.
Düzenli Köyü Samnistavi Mevkii
Lodivake Yaylası Yağcıoğlu’nun evinin karşısındaki Punduği Yaylası’nın dereyle birleştiği yerde. Mide yanmasına iyi geldiği
söyleniyor.
Ilıca: Kayalar Köyü’nün tepesinde etrafı taşlarla çevrilmiş içme suyu
Mağaralar: Mereta Yaylası’na çıkarken
[48]
AĞUSTOS 2013
Tsitlobitavi Mahallesi mevkii Uğur Köyü
Pirdapir Mahallesi’nde doğal soğuk hava
deposu yerine kullanılan bir mağara. Buzdolabından önce, yöre insanı yiyeceklerini
saklamak için bu depoyu kullanıyordu.
Petro’nun Mağarası (Petrosas Mağara)
Maden Galerisi: Maral Köyü Tsimnaret Mahallesi. Galeri içinde toprak çökmesi olmuş.
Bu ismi bu ocaktan maden çıkarıp Batum’ a
atlarla taşıyan Ermeni asıllı bir madenciden
almış.
Çakmak Taşı (Kvesis Kva): Lodivake
İnasvinda arasında, Lodivake’den çıkınca
Lekoban’a doğru giderken yolda Kaldurmebi ve çevresinde bulunuyor. Nefis kokulu bir
ateş elde etmek isteyenlere...
Taş Parke (Plake-Sapikle): Lekoban
Yaylası’nda Çhutunarebi üzerindeki arazide
tahta biçiminde, genişliği 70-80 cm, kalınlığı 3-5 cm arasına değişen taşlar.
Biley Taşı (Sakasre): Lodivake-Sasveniİnasvinda Dziri güzergahında Naçadirev
Dere kısmında bulunuyor. Çıkarılan taştan
Çarklı Biley Taşı (Çarhi) ve Elde Tutulan
Biley Taşı (Kasri) yapılmakta ve günümüzde hâlen kullanılmakta.
Maral Köyü Khavtitaşi Madeniğele mevkii
Skvedili Şelalesi (Skvedili Çheri): Maral
Köyü Didtke’den yaklaşık yarım saat
sonra önünüze çıkıyor. Yüksekliği
69 metre olup şelalenin tam dibine inmek mümkün. Mutlaka
görün.
Köprü: Bugünkü TürkiyeGürcistan sınırında (MacahelSapukriyet sınırı) bulunuyor.
1965 yılına kadar sağlam olup
bilinmeyen bir nedenden dolayı yıkılmış. Kalıntıları az da
olsa yerli yerinde duruyor.
Hapishane (Hasisvari): Camili
Köyü Şahankaya Tepesi’nde ka-
lıntıları mevcut. Hâlen Şahankaya’ ya çıkmak için kullanılan
ardıç ağacından yapılmış tırmanma çivileri (Ongal)
var.
Karagöl: Borçka-Macahel yolu üzerinde, 20’nci kilometrede.
İkiz Göl: Karçhal Dağı Ziyaret
Tepesi ‘nde iki göl.
Cancği Gölü: Düzenli Yaylası üzerinde.
Naçadirev Gölü: Fındık
Yaylası sonunda.
Kuyruklu Göl (Kudyani
Gölü): Maral Köyü -Mereta Yaylası’ nda, Lekoban Yaylası’na yakın
kısımda.
Sadaraco Gölü: Efeler Köyü
Demirkapı üzerinde.
AĞUSTOS 2013
[49]
Acı KayBIMIZ
MUSTAFA FISTIK
Çaykur Zihni Derin Çay Fabrikası Tarım Kısım Müdürü Mustafa Fıstık yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek hayatını kaybetti.
Cenazesi 28 Ağustos’ta Rize Sahil Camii’nde düzenlenen törenden sonra
memleketi Ordu’ya gönderilen Mustafa Fıstık’a Allah’tan rahmet, ailesine,
yakınlarına ve çalışma arkadaşlarına sabırlar diliyoruz.
01.05.1960 yılında Ordu’nun Korgan ilçesinde dünyaya geldi.
09. 09. 1980 yılında Zihni Derin Çay Fabrikası Müdürlüğü’nde çay eksperi olarak göreve başladı.
l 20. 03. 2007 tarihinde şef, 07.04.2008 tarihinde kısım müdürü oldu.
l Sırasıyla Zihni Derin, Aşıklar, Ortapazar ve yine Zihni Derin çay fabrikalarında görev yapan Fıstık,
son olarak Zihni Derin Çay Fabrikası’nda Tarım Kısım Müdürü olarak görev yaptı.
l Mustafa Fıstık, kurumumuza 32 yıl boyunca hizmet veren değerli bir çalışma arkadaşımızdı.
l Evli ve 3 çocuk babasıydı..
l
l
[50]
AĞUSTOS 2013
Download