PARKİNSON HASTALIĞININ TEDAVİSİNDE KULLANILAN DROGLAR Parkinson hastalığı görece sık görülen bir nörolojik hastalıktır. İlk belirtilerini 50-55 yaşın üzerinde gösterir. Belirtiler yaklaşık 10 yıl içinde giderek kötüleşir. Parkinson görülme sıklığı 65 yaş üzerinde yaklaşık %1’dir. Dört ana belirtisi vardır: (1) bradikinezi (isteğe göre hareket yapma olanaksızlığı, hareketlerde yavaşlama ve güçsüzlük, mimik kaybı-maske yüz, oturma, kalkma gibi istemli hareketleri başlatmada yetersizlik), (2) çizgili kas rijiditesi (pasif harekete karşı artmış direnç izlenimi, fleksor ve ekstansör kaslarda tonus artışı, öne eğilme), (3) tremor (istirahatte belirgin, istemli hareket başladığında azalan, bittiğinde geri gelen, hap yuvarlama” biçiminde) ve (4) postür ve yürüyüş bozukluğu (postural doğrulma ve denge reaksiyonlarında refleks kaybı, donakalım-akinezi, öne eğik, ayakları sürüyerek ve kolları sallamadan yürüme). En ciddi olanı bradikinezidir, hasta giderek hareketsiz hale gelir ve başkalarının yardımı olmaksızın yaşamını sürdüremez. Ayrıca, hastalarda demans, depresyon ve sfinkter bozukluğuna bağlı sık idrara gitme gibi belirtiler de bulunabilir. Parkinson gerçekte spesifik bir hastalıktan çok bir sendromdur. Nedenleri arasında ateroskleroz ve encephalitis lethargica üzerinde durulmaktadır. Fakat çoğu hastada idyopatiktir, nedeni bilinmemektedir. Ancak seyrek görülen ailesel şekilleri de vardır. Alfa-sinüklein ve parkin proteinlerini kodlayan genlerdeki mutasyonların ailesel parkinsonun ortaya çıkmasına yol açtığı bulunmuştur. Bu iki protein, ailesel-olmayan idiyopatik Parkinson hastalarının beyinlerinde, bu hastalık için patognomik bir bulgu olan Lewy cisimciklerinin içinde ubikutin (ubikuvitin/ubikutin) ile birlikte saptanmıştır. İdyopatik parkinsonda hastalık belirtilerinden sorumlu olan olayın nigrostriatal dopaminerjik sistemdeki değişiklikler (hücre kaybı) olduğuna inanılmaktadır. Nöron metabolizması bozuklukları, infeksiyon ajanları, MPTP (1-metil-4fenil-2,3,5,6-tetrahidropiridin) gibi maddeler, zirai böcek öldürücüleri gibi çevresel toksinler ve yaşlanma; serbest radikal oluşturarak, oksidatif stres ve eksitotoksisite ile DNA hasarı, membranda lipid peroksidasyonu ve protein hasarı ile hücre ölümüne neden olurlar. MPTP’den oluşan metabolit, dopaminerjik nöronların mitokondrilerinde enerji metabolizmasını bozarak dejenerasyona yol açar. Yaşlanmada mitokondriyel genomda mutasyon ile enerji metabolizması bozulur. Nöron yaşamı için gerekli olan oksidatif metabolizma sırasında oluşan hidrojen peroksid, hidroksil radikaline dönüşerek yıkıma yol açar (dopamin yıkımı sırasında da serbest radikal oluşur). Doğal antioksidanlar (askorbat, glutation, superoksid dismutaz) hücre ölümünü kısıtlarsa da kazanılmış veya kalıtımsal yetersizlikleri dopaminerjik nöron kaybına yol açar. E vitamini ve MAO inhibitörü selejilinin geniş ölçekli klinik çalışmalarda değer taşıyacak nöron koruyucu etkinlikleri gösterilememiştir. Hücre içi demir içeriğinin artması, Ca++ homeostazının bozulması da nöron dejenerasyonuna yol açar. İyatrojenik veya ikincil parkinsonizmde ise fenotiazinler, butirofenonlar ve metoklopramid gibi dopamin reseptörlerini bloke eden droglar, dopaminerjik nöronlarda dopamin boşalımına neden olan reserpin, dopaminerjik nörotoksin MPTP ve bazı maddeler (CO, Mn, Hg, siyanür, metanol, etanol) ile zehirlenmelerden sonra geri dönüşümlü Parkinson sendromu belirtileri oluşur. 2 Çizgili kasların normal tonus ve kasılmasında kontrol görevi (talamus ve motor korteksin modulasyonu) bulunan ekstrapiramidal sistemin (bazal gangliyonların) normal çalışması buradaki dopaminerjik (inhibitör) ve kolinerjik (eksitatör) sistemlerin dengeli görev yapması ile sağlanır. Nigrostriatal dopaminerjik nöronlar intrastriatal kolinerjik nöronları inhibitör baskı altında tutarlar. Ancak parkinsonlu hastalarda substansia nigrada dopaminerjik nöronların ileri derecede haraplanması (belirtilerin ortaya çıkması için kayıp %80) sonucu bu denge asetilkolin lehine bozulmuştur. Substansia nigradan başlayan ve striatumda (kaudat çekirdek ve putamen) sonlanan dopamin içeren afferentlerin hücre gövdelerinin haraplanması, bazal gangliyonlarda bu afferentlerin sonlandığı GABA'erjik ve kolinerjik nöronlar üzerindeki etkinliğin azalmasına (%10) yol açar. Rijiditenin, omurilikteki gama motor nöronlar üzerindeki talamus kaynaklı inhibitör etkinin kalkmasına, tremorun ise talamustaki nucleus intermedius talaminin aşırı etkinlik kazanmasına bağlı olduğu düşünülmektedir. Akinezi striatumdaki internal pallidumun aşırı etkinliği ile ilişkilidir. Tedavide farmakolojik yaklaşım dopaminerjik-kolinerjik dengeyi yeniden kurmayı hedefler. Bunun için: a) dopaminerjik etkinlik çeşitli droglar ile artırılır (doğal ön maddesi olan levodopa ile yapımını artırmak, agonistleri ile etkisini sağlamak, metabolizmasını seçici biçimde inhibe ederek eylemini uzatmak, depolardan salıvermek ve geri alınımını inhibe etmek), b) kolinerjik etkinliği antimuskarinikler ile azaltmak, c) dopaminerjik etkinliği artıran droglar ile kolinerjik etkinliği azaltan drogları birlikte kullanmak. Sayılan bu drogların hiçbiri de radikal tedavi sağlamazlar. Ancak ilerleyici bir hastalık olan parkinsonda hastalık belirtilerini hafifleterek, hastanın günlük yaşamını normale yakın sürdürmesini sağlarlar. Striatumdaki dopamin reseptörleri D1 ve D2 tipindedir. D2 reseptörleri nöronal hücre gövdelerinde postsinaptik ve presinaptik dopaminerjik nigrostriatal aksonlarda bulunur. D1 reseptörleri ise daha çok intrinsik dopaminerjik nöronlarda hücre gövdeleri ve kortikal nöronlardan gelen presinaptik uçlarda yer alır. D1 reseptörleri adenilat siklaz ile kenetli olup bu enzimi uyarırken, D2 reseptörlerinin bir bölümü farklı efektörler ile kenetli, bir bölümü de adenilat siklaz ile kenetli olup bu enzimi inhibe ederek cAMP oluşumunu azaltır. Levodopa ve diğer dopamin agonisti drogların etkileri esas olarak postsinaptik D2 reseptörlerini uyarmalarına bağlıdır. Ancak aynı zamanda D1 reseptörlerinin uyarılması, D2 reseptörleri üzerinden oluşan etkinliği güçlendirir. Dopaminerjik sinir uçlarından salıverilen dopamin ve levodopadan oluşan dopamin her iki reseptörü uyarır. Oysa yalnızca D2 agonisti olan bromokriptin ve diğer dopaminerjik agonistler, dopamin düzeyinin azalmasına karşılık artan presinaptik etkinlik ile dopamin turnover’ının arttığı hastalığın başlangıç döneminde etkili oldukları halde, ilerlemiş dönemde pek dopamin kalmadığı için fasilitatör D1 reseptörleri yeterince uyarılamadığından etki gösteremezler, ancak birlikte levodopa verilmesi bu durumu düzeltir. Beyinde dopaminerjik sistemleri içeren diğer bölgeler medulla (kusma indüksiyonu), hipotalamus (prolaktin salgılanmasının baskılanması) ve serebral korteks bulunur. Dopaminerjik etkinliği 3 artıran droglar, bu sistemleri de uyardıklarından bulantı ve kusmaya (emesis), laktasyonun baskılanmasına ve seyrek de olsa psikotik bozukluklara yol açabilirler. LEVODOPA (L-DOPA) İdiyopatik parkinson hastaları levodopaya iyi yanıt verirler. Parkinson artı sendromları olarak tanımlanan bir grup hastalıkta (çoklu sistem atrofisi vb.) ise levodopaya yanıt ya baştan itibaren iyi değildir ya da hastalığın ilk yılı içinde kaybolur. Atipik parkinson belirtileri gösteren veya levodopaya iyi yanıt vermeyen hastalarda parkinson artı sendromunu düşünmek gerekir. En etkili ve hastayı yaşama döndüren drogdur. Kan-beyin engelini aşamadığı için dopamin kullanılmaz. Dopaminin ön maddesi olan levodopa (L-dihidroksifenilalanin) beyne amino asid aktif taşınma mekanizması ile geçer ve striatal dokularda dekarboksilasyon ile dopamine dönüşür. Levodopa ince barsaktan bir aktif taşınma mekanizması ile hızla emilir. Plazma doruk konsantrasyonuna ulaşması 0.5-2 saat sürer. Mide boşalma hızı, mide suyunun pH’sı ve mide ve barsak mukozasında yıkıma uğratan enzimlere (dopa dekarboksilaz) maruz kalma süresi emilim hızını etkiler. Mide boşalma süresinin uzaması, hiperasidite ve ince barsakta emilim için yarışan diğer amino asidlerin varlığı ve yemeklerde alınma emilim hızını/miktarını azaltır. Yarılanma ömrü bireysel değişiklik gösterir ve 1-3 saat arasında değişir. Dozun üçte iki kadarı 8 saat içinde homovanilik aside ve dihidroksifenilasetik aside (DOPAC) dönüşmüş şekli ile atılır. Alınan dozun %1-3’ü beyne geçer. Periferde oluşan dopamin beyne geçemez. Tek başına verildiğinde büyük miktarlarda verilmesi gerekir. Bu nedenle bir periferik dekarboksilaz inhibitörü (karbidopa veya benserazid) ile birlikte verilerek dozu azaltılır. Bu durumda, levodopanın periferde dopamine dönüşümü azalacağından, beyne ulaşan levodopa dolayısı ile dopamin miktarı artar. Tedavide düzelme semptomatiktir. Oluşan dopamin canlı dopaminerjik nöronların daha büyük verim ile çalışmasını sağlar. Parkinsonlu hastaların %75 kadarı levodopaya iyi yanıt verir. Bu hastalarda semptomlarda azalma %50’den fazla olur. Demensia ve postural instabilite (etkinlik az) dışında parkinsonun tüm belirti ve semptomları levodopaya yanıt verir. Bradikinezi, rijidite ve tremorda belirgin azalma görülür. İkincil motor bozukluklar (yüz ifadesindeki, konuşmadaki, elle yazmadaki, yutkunma ve solunumdaki bozukluklar gibi) görece düzelir. Tedavi başlangıcında apati (duygusuzluk, ilgisizlik) duygusu, canlanma ve iyilik duygusu ile yer değiştirir. Mental işlev düzelir, hastanın çevresine ve ailesine ilgisi artar. Ancak bu psişik istenen etkiler yanı sıra özellikle demanslı hastalarda zamanla ciddi psikotik bozukluklar ortaya çıkar. Hastalarda ilk yıllarda (2-5 yıl) tedaviye yanıt iyidir. Başlangıçta istenmeyen etkiler iyi tolere olurken (tahammül edilirken) zamanla bu etkilerden kaçınmak için dozu azaltmak gerekir. Bu nedenle, hastanın yanıtında bir azalma olması beklenebilir. Ayrıca, dopaminerjik sinir kaybının artması veya droga bağlı aşırı duyarlık da yanıt azalmasında rol oynayabilir. Yanıt sonunda tamamen ortadan 4 kalkabilir. Bunun nedenleri, dopaminerjik sinir uçlarının kaybolması veya striatumdaki reseptörlerdeki patolojik değişiklikler olabilir. Bu nedenlerden dolayı 3-4 yıl sonra tedavinin yararları azalmaya başlar. Levodopa tedavisinin parkinsonun ilerlemesini durdurmamakla birlikte, erken başlandığında ölüm hızını azalttığına ilişkin delil vardır. Ancak uzun süren tedavi sonunda da droga özgü bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Tedaviye en uygun başlama zamanı bireysel değerlendirilmelidir. Hastalığın şiddeti iyice arttığında başlamanın yararının, hastalığın erken döneminde başlanılmasına göre daha fazla olduğunu söyleyenler yanı sıra aksini söyleyenler de vardır. İlerleme fazla ise erken, yavaş ise geç başlanılması uygundur. Hastaların büyük bölümünde şiddet ve çeşidi tedavinin farklı devrelerinde değişiklik gösteren istenmeyen etkiler görülür. Bazıları hastayı fazlası ile rahatsız ettiğinden dozun azaltılmasını veya drogun tamamen kesilmesini gerektirir. Yan etkiler genellikle doza bağımlı ve geri dönüşümlüdür. Özellikle yaşlı hastalar yüksek dozlara dayanıksızlık gösterir. Bir periferik dekarboksilaz inhibitörü ile birlikte verme beyin dışındaki istenmeyen etkilerin azaltılmasında büyük yarar sağlar. Tedavinin başlangıcında bulantı ve kusma ortaya çıkar. Levodopanın tek başına kullanıldığı hastaların yaklaşık %80’i emesisten yakınır. Bu yan etki; dozun bölünmüş olarak verilmesi, levodopanın yemeklerde veya yemekten hemen sonra alınması ve günlük dozun çok yavaş artırılması ile en aza indirilebilir. Ayrıca levodopadan 30-60 dakika önce antasid alınması da yarar sağlar. Bu yan etkilerin nedeni beyin sapında kan-beyin engeli dışında bulunan kusma merkezinin dopamin ile uyarılması olabilir. Fenotiazinler gibi antiemetikler yarar sağlarsa da antiparkinson etkiyi azaltabilirler. Zamanla tolerans geliştiğinden yakınmalar azalır. Bir dekarboksilaz inhibitörü ile birlikte verilmesi, emesisten yakınan hasta sayısını %20 azaltır. Bazı hastalarda periferde levodopadan katekolamin yapımının artmasına bağlı olarak taşikardi (kalpte beta-1 adrenerjik reseptörlerin uyarılması), ventriküler ekstrasistoller ve seyrek olarak atrial fibrilasyon gibi kardiyovasküler etkiler görülebilir. Aynı zamanda kalp hastalığı olan parkinsonlu hastalarda levodopa+dekarboksilaz inhibitörü, zayıf kardiyak aritmi riskine karşı güvenilirdir. Tedavi başlangıcında %30 kadar hastada genellikle asemptomatik biçimde ortostatik hipotansiyon ortaya çıkar. Nedeni bilinmemektedir. Zamanla tolerans gelişimi ile azalır. Bazı hastalarda baş dönmesi ve senkop görülebilir. Levodopa tedavisine başlandıktan 2-4 ay sonra hastaların yaklaşık yarısında anormal istemsiz korea-atheotik tabiatında hareketler ortaya çıkar. Ağız-dil hareketleri, kollarda, ayaklarda veya gövdede çeşitli koreiform veya distonik hareketler (miyokloni, tik) tek başına veya birlikte görülebilir. Genellikle bu hareketler ilacın alınmasından 1-2.5 saat sonra ortaya çıkar. Tedavi ilerledikçe başlangıçta iyi tolere edilen dozlarda dahi akinezi gelişebilir. Bu etkilere tolerans gelişmez ve doz azaltılmaz ise veya bazen tedavi tamamen kesilmez ise şiddetleri de artar. Dozun azaltılması antiparkinson etkinin de azalmasına yol açar. Pek çok hasta dozun azaltılması yerine diskinezilere 5 dayanmayı tercih eder. İstemsiz hareketleri doz azaltılması dışında seçici biçimde ortadan kaldıracak hiç bir farmakolojik yaklaşım yoktur. Hastalarda düşünmede zorlanma, depresyon, ajitasyon, kaygı, uykusuzluk, uyuşukluk, konfüzyon, hezeyan, halüsinasyon, kabus, öfori ve benzeri çeşitli ruh (%15) ve kişilik değişiklikleri görülür. Bu etkiler de diskineziler gibi daha çok periferik dekarboksilaz inhibitörü ile birlikte yapılan kombinasyon tedavisinde (SSS’nde dopamin konsantrasyonunun daha yüksek olduğu) ortaya çıkar. Tolerans gelişmediğinden tek kurtuluş dozu azaltmak veya drogu tamamen kesmektir (çoğu hastada gerekebilir). Klozapin, ketiapin gibi atipik antipsikotikler (nöroleptikler) yararlı olabilir Levodopa tedavisi uzadıkça levodopaya yanıtta dalgalanmalar (hastanın saniyeler içinde nispeten iyi mobiliteden ciddi parkinson sendromlarına geçmesi) ortaya çıkmaya başlar (5 yıl tedavidan sonra hastaların yaklaşık %50’sinde). Bazı hastalarda dalgalanmalar levodopa alımı zamanı ile ilişki gösterir ve silinme (kaybolma) veya doz sonu akinezisine bağlanır. Her bir levodopa dozunun etkinlik süresinin (3-4 saat) sonuna doğru, drogun plazma düzeyinin düşme döneminde düzenli bir şekilde hastalık belirtileri geri döner. Hastalık ilerledikçe giderek daha erken ortaya çıkar. Levodopa dozunu artırmak ve doz aralığını kısaltmak yarar sağlayabilir. Bazı durumlarda ise her gün-genellikle belirsiz zamanlarda-bir veya bir kaç kez veya daha seyrek olarak kısa bir süre (birkaç dakikadan birkaç saate kadar) drog etkisi kaybolur (“on-off fenomeni”). Bu olay hastalığın doğal seyrine bağlı olarak sağlam dopaminerjik sinir uçlarının bozulması veya reseptörlerde duyarlık azalmasına bağlı olabilir. Levodopanın bir dekarboksilaz inhibitörü ile birlikte verilmesi veya tedaviye amantadin, bromokriptin gibi doğrudan etkili dopaminerjik drogların eklenmesi yarar sağlayabilir. Eğer yarar sağlanamıyor ise bazı amino asidler emilimde levodopa ile yarıştıklarından hasta düşük protein (20-30 mg/gün) diyetine tabi tutulmalıdır. Tedaviye bir süre ara vermek (drug holiday) bazı nörolojik ve psişik istenmeyen etkileri ortadan kaldırmak açısından yarar sağlar. Bu ara vermenin on-off fenomeninin ortadan kalkmasında yararı azdır. Doktor kontrolu altında hastada yavaş yavaş drog kesilir ve tedaviye 3-21 gün ara verilir. Hastaların yaklaşık 2/3’ünde tedaviye daha düşük dozlarda yeniden başlanır. Bu dozlarda yan etkiler daha hafif ortaya çıkar. Drog tatilinin riskleri hareketsizlik sonucu ortaya çıkan aspirasyon pnömonisi, venöz tromboz, pulmoner embolizm ve depresyondur. Tedavi sırasında ayrıca midriasiz ve ona bağlı akut glokom krizi ortaya çıkabilir. Nadiren pozitif Coombs testi (hemoliz), yanma duygusu, gutta alevlenme, idrar, salya ve vajina salgısının kahverengi olması gibi çeşitli etkiler de ortaya çıkar. Dopa dekarboksilaz piridine (B6 vitamini) bağımlı bir enzimdir. Sadece levodopa kullanan hastaların farmakolojik dozlarda multivitamin preparatı kullanımı periferik yıkımı artırarak beyne geçen levodopa miktarını düşürür. Periferik dopa dekarboksilaz inhibitörü alanlarda bu durum ortaya çıkmaz. MAO inhibitörleri de oluşan dopaminin yıkımını engelleyerek 6 birikmesine ve dopamin beta hidroksilaz ile noradrenaline dönüşümünün artmasına bağlı olarak hipertansif krize yol açabilirler. Levodopa mental bozukluğu artırabileceğinden psikozlu hastalara verilmez. Dar açılı glokomlu hastalarda da kullanılmamalıdır. Aktif peptik ülser hastalığı olanlarda mide-barsak sisteminde kanama olasılığına karşı dikkatli olunmalıdır. Aynı zamanda derideki melaninin bir prekürsörü olduğundan aktif maliny melanomlu hastalarda kullanımından sakınılmalıdır. Levodopanın KARBİDOPA veya BENSERAZİD gibi bir periferik L-aromatik amino asid dekarboksilaz inhibitörü ile birlikte kullanılması halinde plazma konsantrasyonu ve yarılanma ömrü artar. Dozu %75’e kadar azaltılabilir. Tedaviye yanıt veren hasta sayısı tek başına levodopa kullanımından daha fazladır, iyileşme derecesi daha büyüktür. Ancak aynı sıklıkla olmamakla birlikte, istemsiz hareketler daha erken ortaya çıkar ve daha şiddetli olur. Tek başına levodopa verildiğinde başlangıç dozu genellikle günde 2-4 keze bölünmüş olarak 0.5-1 g’dır. Doz 4-5 günde 0.5 g artırılır. Günlük doz 2.5 g’a ulaştığında hastanın levodopadan yarar sağladığı görülür. Levodopanın sürdürme dozu yaklaşık 5 g’dır. Çok az hastada doz 0.5-10, 11 g arasında değişir. Genel olarak günlük doz 8 g’ı aşmamalıdır. Bir periferik dekarboksilaz inhibitörü ile birlikte verildiğinde başlangıç dozu günde 3 kez yaklaşık 125 mg levodopa + 10-12.5 mg dekarboksilaz inhibitörüdür. Bu dozaj her gün 10 mg inhibitör ve 100 mg levodopa artışı sağlanarak maksimum yanıt elde edilene kadar veya yan etkiler doz artırımını kısıtlayana kadar sürdürülür. Maksimum günlük doz levodopa için 2 g ve inhibitör için 200 mg’dır. Günlük sürdürme dozu karbidopa için 200 mg, benserazid için 100-200 mg’dır. TOLKAPON ve ENTAKAPON Seçici olarak katekol-orto-metiltransferaz (COMT) enzimini inhibe ederler. Benserazid veya karbidopa ile dopa dekarboksilazın inhibisyonu, levodopanın diğer metabolik yolaklarını (örn. COMT ile) etkinleştirir. Oluşan metabolitler beyne geçişte levodopa ile yarışır. Tolkapon (periferik ve santral etkili; öldürücü hepatit yapabilir) ve entakapon (periferik etkili) enzimi inhibe ederek levodopanın biyoyararlanımını artırırlar. Aşırı dozda ishal, karın ağrısı, ortostatik hipotansiyon, uyku bozuklukları ve idrarda portakal rengine neden olurlar. Levodopa ve dekarboksilaz kombinasyonuna eklenebilirler. DOPAMİNERJİK AGONİSTLER Dopaminerjik agonistler apomorfin, bromokriptin, pergolid, lisurid, pramipeksol, ropinirol ve rotigotin doğrudan dopamin etkisi sağlarlar. Apomorfin deri altı uygulama ile levodopa tedavisindeki on-off fenomeninde geçici iyileşme sağlar. Rotigotin içeren flasterler hastalığın erken dönemlerinde deri üzerine yapıştırılarak kullanılır. Uygulama yerinde bazen ciddi olabilen reaksiyon oluşabilir. 7 BROMOKRİPTİN Bromür içeren bir liserjik asid türevidir. Dopaminerjik D2 reseptörlerinde güçlü agonist, D1 reseptörlerinde antagonist (parsiyel agonist) etki gösterir. Dopamin gibi prolaktin ve büyüme hormonu salgılanmasında inhibitör etkisi nedeni ile endokrinolojide de kullanılır. Beyinde, kalp-damar sistemde, pitüiter-hipotalamik yolakta ve mide-barsak kanalında dopaminejik reseptörleri uyarır. Parkinson tedavisinde çeşitli biçimlerde kullanılır. Eliminasyon yarılanma ömrü 5 saat olduğu için en başta gelen kullanım yeri on-off fenomeni olan hastalar ile levodopa ile kontrol altına alınamayan hastalarda tedaviye eklenmedir. Her iki drogun da maksimum tolere edilebilen dozlarının altındaki dozlarda birlikte verilmeleri ile optimal yanıt sağlanır. Bu uygulamada doz sonu akinezileri de en aza indirgenir. Barsak mukozasından hızla, ancak uygulanan dozun %30’u kadarı bir oranda emilir. Presistemik eliminasyonu çok fazladır. Doruk konsantrasyona 1.5-3 saatte erişir. Yarılanma ömrü 3 saat kadardır. Metabolitleri safra ile atılır. İstenmeyen etkileri dopaminerjik etkinliğinin sonuçları olan bulantı, kusma ve ortostatik hipotansiyondur (zamanla giderek azalır). Levodopadan farklı olarak ani kardiyovasküler kollaps şeklinde ilk-doz fenomeni yapabilir. Antihipertansif kullanan hastalarda dikkatli olunmalıdır. Görsel ve işitsel halüsinasyonlar daha sık ortaya çıkar. Nadiren inflamasyonlu plöropulmoner reaksiyonlar, eritromelalji (el ve ayakta tuhaf, kırmızı, şiş, ağrılı cilt erupsiyonları) gelişebilir. Levodopaya göre daha sık semptomatik hipotansiyon, daha az diskinezi (olasılıkla D1 reseptörlerinin blokajına bağlı) yapar. Alkole toleransı azaltır. Uzun süren tedavide parmakta vazospazm gelişebilir. Günlük mutad dozu 7.5-30 mg’dır. Bireysel farklılık doz değişimine yol açabilir. Başlangıçta yemeklerden sonra günde 2 kez 1.25 mg dozda 2-3 ay verilir. Daha sonra yanıta veya istenmeyen etki gelişimine bakarak 2-4 haftalık aralıklarla, günlük doz her seferinde 2.5 mg artırılır. Levodopa dozu yavaş yavaş yarıya indirilir. Psikiyatrik bozukluklar, kalp ritmi bozuklukları, eritromyalji (melalji) ve ergotism belirtileri (parmakta vazospazm) geliştiğinde tedavi kesilir. PERGOLİD En güçlü dopaminerjik agonisttir. D2 reseptörleri yanısıra D1 reseptörlerini de uyarır. Günlük dozu 0.1-7 mg’dır. Günde 2-3 kez kullanılır. Bromokriptine göre daha az bulantı, kusma ve ortostatik hipotansiyon yapar. Bromokriptine yanıtı azalmış hastalarda yararlı olabilir. Bu olayın tersi de doğrudur. Zamanla etkinliği azalır. Deney hayvanlarında yaşa bağlı nigral hücre kaybında bir dereceye kadar koruyucu bulunmuştur. LİSURİD Dopaminerjik reseptörler üzerine etkisi bromokriptin gibidir. Serotonin reseptörlerini de uyardığından mental yan etkileri fazladır. İnfüzyon ile de verilebilir. 8 PRAMİPEKSOL ve ROPİNİROL Diğer dopamin agonistlerinden farklı olarak ergo türevi değildirler. Etki süreleri daha uzundur. Daha az bulantı yaptıklarından diğerlerine göre daha çabuk doz artırımı sağlarlar. Uygunsuz durumlarda ani uyku yapabilirler. MONOAMİN OKSİDAZ İNHİBİTÖRLERİ Selejilin MAOB enziminin güçlü-seçici geriye dönüşümsüz inhibitörüdür. Substansia nigrada ve striatumda bulunan ve dopamini yıkan MAOB enziminin inhibisyonu, levodopanın terapötik etkisinin güçlenmesine yol açar. Parkinson tedavisinde tek başına kullanılmasının tedavi değeri yoktur. Başlıca yararı on-off dalgalanmalarından çok doz sonu akinezileri gösteren hastalarda levodopanın etkisini artırmasıdır. Tedaviye eklendiğinde levodopanın dozu yaklaşık %10-30 azaltılır ve doz aralığı açılır. Günde 2 kez 5 mg dozunda ağız yolu ile kullanılır. Parkinsonun ilerlemesini geciktirdiği iddiaları tartışmalıdır. Rasajilin yeni bir inhibitördür. AMANTADİN Tesadüf sonucu antiparkinson etkisinin de olduğu anlaşılan antiviral bir drogdur. Etkinliği levodopadan az, antikolinerjik droglardan daha fazladır. Kronik kullanımında 6-8 aydan sonra etkisi biraz azalır. Periferde dopamin salıverilmesini artırdığı gösterilmiştir. Benzer bir etkinin parkinsonlu hastaların striatumundaki dopaminerjik sinir uçlarında da rol oynaması olasıdır. Mide-barsak kanalından iyi emilir. Yarılanma ömrü nispeten uzundur (2-4 saat). İdrar ile değişmemiş olarak atılır. Diğer antiparkinson droglara göre istenmeyen etkileri daha azdır. Bu etkiler geçici, orta şiddette ve geri dönüşümlüdür. Günlük doz 200 mg’ın üstüne çıktığında istenmeyen etkiler şiddetlenir. Antikolinerjik droglar ile birlikte verildiğinde veya hastada mental bozukluk var ise halüsinasyonlar, konfüzyon ve kabus daha sık görülür. Uykusuzluk, baş dönmesi, uyuşukluk, bulantı, kusma, iştahsızlık yapabilir. Uzun süre kullanımlarda alt ekstremitelerde livido reticularis (artmış katekolamin salıverilmesine bağlı damar daralması sonucu gül renkli beneklenmeler) ve topuk-ayak bileği ödemi (olasılıkla kan damarlarına yerel etkiye bağlı) ortaya çıkabilir. Bu istenmeyen etkiler tuz kısıtlaması ve/veya diüretiklere yanıt verir. Günlük doz genellikle başlangıçta 100 mg’dır. Bir kaç gün içerisinde günlük doz iki katına çıkartılabilir. Levodopanın ancak küçük dozlarına tolere edebilen hastalarda tedaviye eklenmesi çok yararlı olabilir. ANTİKOLİNERJİK DROGLAR Parkinsonlu hastalarda striatumda dopamin eksikliği sonucu artan eksitatör kolinerjik etkinliği baskılayarak dopaminerjik-kolinerjik dengeyi düzeltirler. Semptomları minimal düzeyde olan ve yan 9 etkileri nedeni ile levodopaya dayanıksızlık gösteren (aritmili, kalp yetersizlikli veya miyokard infarktüsü geçiren) veya levodopadan yarar göremeyen hastalarda kullanılırlar. Ayrıca levodopadan yarar sağlayan hastaların yarıdan fazlasının tedavilerine bir antikolinerjik drog eklenmesi ile semptomlarda belirgin düzelme olur. Antipsikotiklere bağlı parkinson sendromunda da yarar sağlarlar. Bu grupta benztropin mezilat, biperiden, klorfenoksamin, orfenadrin, prosiklidin ve triheksifenidil bulunur. Hepsi de muskarinik antagonist olup, farmakolojik eylemleri ve yan etkileri atropine benzer. Antiparkinson etkinlikleri levodopadan daha azdır. Salya salgılanmasını da azalttıklarından parkinsonlu hastalarda aşırı siyalorede yarar sağlarlar. Periferik etkileri diğer antikolinerjik droglar kadar güçlü değildir. Yine de, özellikle yaşlılarda, idrar retansiyonu, siklopleji ve kabızlık sorun yaratır. Mental konfüzyon, deliryum, halüsinasyonlar ve benzeri SSS’ne ilişkin istenmeyen etkiler terapötik yararlarını kısıtlar. Bazı hastalarda antikolinerjik drogun bir diğeri ile değiştirilmesi yakınmalarda azalmaya neden olabilir. Bir antihistaminik olmakla birlikte antikolinerjik etki de gösteren difenhidramin de bu grup içinde yer alır. Ancak diğer antikolinerjikler kadar güçlü antiparkinson etkisi yoktur. Günde 2 kez ağızdan kullanılırlar. Bazen doz aralığının azaltılması gerekir. Tedaviye düşük dozda başlanırlar. Dozaj yavaş yavaş artırılır. Günlük doz benztropin için 1-6 mg, triheksifenidil için 6-20 mg’dır. Antipsikotiklere bağlı ekstrapiramidal semptomlarda biperiden yarım saat ara ile 2 mg i.v./i.m. dozunda verilir. Yirmi dört saatte en fazla peş peşe 4 uygulama yapılır. Yararlanılan Kaynaklar: 1. Tıbbi Farmakoloji. SO Kayaalp (ed.), 13. baskı, Pelikan Yayıncılık, 2012, Ankara. 2. Basic and Clinical Pharmacology. BG Katzung ve AJ Trevor (ed.), 13. baskı, McGraw Hill, New York, 2015.