İKY EĞİTİM FONKSİYONUNUN ÖRGÜTSEL GÜVENE ETKİLERİ VE BİR UYGULAMA (Yüksek Lisans Tezi) Metin AKTUNA Kütahya-2007 T.C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ EĞİTİM FONKSİYONUNUN ÖRGÜTSEL GÜVENE ETKİLERİ VE BİR UYGULAMA Danışman YRD. DOÇ.DR. KAZIM DEVELİOĞLU Hazırlayan Metin AKTUNA 005911412003 Kütahya–2007 Kabul ve Onay Metin AKTUNA’nın hazırladığı “İnsan Kaynakları Yönetimi Eğitim Fonksiyonunun Örgütsel Güvene Etkileri ve Bir Uygulama” başlıklı Yüksek Lisans tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip kabul edilmiştir. ......./....../2007 Tez Jürisi Doç. Dr. B. Zafer ERDOĞAN Yard. Doç. Dr. Gülten GÜMÜŞTEKİN Yard. Doç. Dr. Kazım DEVELİOĞLU (Danışman) Prof. Dr. Ahmet KARAASLAN Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü Yemin Metni Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “İnsan Kaynakları Yönetimi Eğitim Fonksiyonunun Örgütsel Güvene Etkileri ve Bir Uygulama” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım. …./…/2007 Metin AKTUNA ÖZGEÇMİŞ 1969 yılında Tekirdağ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladıktan sonra 1987 yılında Hava Teknik Okullar Komutanlığından, 1995 yılında Hava İdari Lojistik ve Yönetim Okul Komutanlığından, 2004 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu. 2005 yılından bu yana Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Bölümü Yönetim ve Organizasyon Yüksek Lisans Programına devam etmektedir. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birliklerinde proje subaylığı ve birlik komutanlığı görevlerinde bulundu. Halen Eskişehir’de 1nci Hava İstihkâm İnşaat Tabur Komutanlığında bölük komutanı olarak görev yapmaktadır. v ÖZET Bu çalışmada çalışanların insan kaynakları yönetimi (İKY) eğitim fonksiyonu ile ilgili algılarının örgütsel güvene etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Ayrıca çalışmada çalışanların demografik özelliklerinin İKY eğitim fonksiyonu ve örgütsel güvene etkileri de incelenmektedir. Anılan amaca ulaşmak için öncelikle “İKY eğitim fonksiyonu – örgütsel güven ilişkisi” modeli geliştirilmiştir. Araştırmanın bağımlı değişkeni örgütsel güvenin alt boyutları olarak kuruma güven, yöneticilere ve amirlere güven ile çalışanlararası güven unsurları; bağımsız değişken İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları olarak ise; algılanan eğitim olanakları, algılanan amir desteği, algılanan çalışma arkadaşlarının desteği, öğrenme motivasyonu ve eğitimle ilgili kariyer beklentileri unsurları belirlenmiştir. Söz konusu boyut ve alt boyutlarla ilgili hazırlanan bir anket ile Eskişehir ili merkezindeki banka şubelerinde 221 çalışanla alan araştırması yapılmıştır. Veriler toplandıktan sonra korelasyon, t-test, tek yönlü varyans analizi ve çoklu regresyon analizleri yapılmıştır. İstatistiksel analiz sonuçları, araştırma hipotezlerinde öne sürüldüğü gibi çalışanların İKY eğitim fonksiyonunun bazılarına ait algılamalarının örgütsel güveni etkilediğini; çalışanların demografik özelliklerinin İKY eğitim fonksiyonu ve örgütsel güven algılamaları üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. vi ABSTRACT In this study, we aimed to examine the impact of employees’ perceptions about Human Resources Management’s (HRM) education function on organizational trust. Also, the impact of employees’ demographic characteristics on HRM’s education function and organizational trust were investigated. In order to achieve above mentioned aim, a model developed regarding the relationship between HRM’s education function and organizational trust has been developed. In this, our independent variables were perceived education opportunities, perceived superior support, perceived support of colleagues, motivation in learning, and career expectations regarding education, which were all sub-dimensions of HRM’s education function. Our dependent variables were trust to the company, trust to managers and superiors, and trust among employees, which were sub-dimensions of organizational trust. A survey questionnaire was developed and applied to 221 bank employees’ in Eskişehir city centre. Following data collection, correlation, t-test, one- way ANOVA, and multiple regression analysis were performed. Our result indicates that, employees’ perceptions of some HRM’s education functions have an impact on organizational trust. It was also found that employees’ demographic characteristics have a relationship with the perceptions of HRM’s education function and organizational trust. vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET………………………………………………………………………………… v ABSTRACT………………………………………………………………...……….. vi İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………… vii TABLOLAR LİSTESİ…………………………………………...………………….. x TEZ HAKKINDA…..…………………………………………...………………….. xi BİRİNCİ BÖLÜM KURAMSAL ÇERÇEVE 1.1 İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ (İKY)……………………………………. 2 1.1.1. Personel ve İnsan Kaynakları Kavramları.…...……..………………… 2 1.1.2. İnsan Kaynakları Yönetiminin Tarihsel Gelişim Süreci……..………... 4 1.1.3. İnsan Kaynakları Yönetimi Tanımı ve Amaçları…..…………………. 6 1.1.4. İnsan Kaynakları Yönetiminin Önemi……..….……………………… 11 1.1.5. İnsan Kaynakları Yönetiminde Temel İlkeler………...…..…………... 13 1.1.6. İnsan Kaynakları Yönetiminin Örgütlenmesi……………..…...…….... 15 1.1.7. İnsan Kaynakları Yönetiminin Fonksiyonları……..………………….. 18 1.1.7.1. İş Analizleri………………..………………....……………. 19 1.1.7.2. İnsan Kaynağının Öngörümlenmesi..…..…….……………. 21 1.1.7.3. İnsan Kaynakları Planlaması…….………………………….24 1.1.7.4. İnsan Kaynağını Bulma ve Seçme…………………………. 26 1.1.7.5. İşe Alıştırma (Oryantasyon) ….……...….…..………….…. 28 1.1.7.6. Eğitim ve Kariyer Yönetimi….……………………………. 28 1.1.7.7. Ücret Yönetimi……….……………………………………. 29 1.1.7.8. Güvenlik ve Sağlık….………………..……………………. 29 1.1.7.9. Endüstriyel İlişkiler….…………………......…………...…. 30 1.1.7.10. Performans Değerleme..…..……………......…………...…. 30 1.2. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE EĞİTİM FONKSİYONU………….31 1.2.1. Eğitim ve İlişkili Diğer Kavramlar…………….……………………… 31 1.2.1.1. Eğitim Kavramı…..…………………………………………. 31 1.2.1.2. Öğrenme Kavramı….……………………………………….. 32 1.2.1.3. Bilgi Kavramı……………………..……………...…………. 33 1.2.1.4. Yetiştirme ve Geliştirme Kavramları..………………………. 34 1.2.2. Eğitimin Önemi ve Amacı…………….………………………………. 35 1.2.3. Eğitimde İzlenen İlkeler……………………….……………………… 37 1.2.4. Eğitimin Yararları…………………………..………………………… 39 1.2.4.1. Eğitimin Örgüte Yararları…...………………………………. 39 1.2.4.2. Eğitimin Çalışana Yararları...……………………………….. 39 1.2.4.3. Eğitimin Çalışan İlişkilerine Yararları………………………. 40 1.2.5. İnsan Kaynakları Eğitim Süreci…………….………………………… 40 1.2.5.1. Eğitim İhtiyaç ve Amaçlarının Belirlenmesi........................... 41 viii 1.2.5.2. Eğitim Plan ve Programlarının Hazırlanması……………….. 41 1.2.5.3. Eğitim Bütçesinin Hazırlanması………………….………… 41 1.2.5.4. Eğitim Programının Uygulanması…………......……………. 42 1.2.5.4.1. İşbaşı Eğitim Yöntemleri…....…………………….. 42 1.2.5.4.2. İş Dışı Eğitim Yöntemleri.………………………… 43 1.2.5.4.3. Teknoloji Destekli Eğitim Yöntemleri….………….43 1.2.5.5. Eğitim Sonuçlarının Değerlemesi.…………………………... 43 1.3. ÖRGÜTSEL GÜVEN………………………………………………...………….44 1.3.1. Örgütsel Güveni Anlamada Yardımcı Konu ve Kavramlar…………… 44 1.3.1.1. Güven Kavramının Gündemde Olmasının Nedenleri.………. 44 1.3.1.2. Güven Kavramı……………………....…..…….……………. 49 1.3.1.3. Sosyal-Beşeri ve Entelektüel Sermaye ile Yönetişim………. 52 1.3.1.4. Sosyal Sözleşme Kuramı……………………………………. 55 1.3.1.5. Örgüt ve İşbirliği Kavramı…..….……...….…..………….…. 56 1.3.1.6. Örgüt Kültürü ve Sinerji Kavramları..………………………. 57 1.3.2. Örgütsel Güven Kavramı………...…………………………………… 58 1.3.3. Örgütsel Güvenin Kuramsal Kaynakları………………………………. 59 1.3.4. Örgütsel Süreçlere Etki Eden Güven Türleri….………………………. 61 1.3.5. Örgütsel Güvenin Alt Boyutları…………......………………………… 64 1.3.5.1. Kuruma Güven…....…………………………………………. 64 1.3.5.2. Yöneticilere/Amirlere Güven…….…………………………. 65 1.3.5.3. Çalışanlararası Güven……………………………………….. 66 1.4. İKY EĞİTİM FONKSİYONUNUN ÖRGÜTSEL GÜVENLE İLİŞKİSİ…….... 68 1.4.1. İKY Eğitim Fonksiyonu ile Örgütsel Güven İlişkisini Açıklayan Kuramlar……………..………………………………………………………. 68 1.4.1.1. Sosyal Sermaye Kuramı……………..………………………. 69 1.4.1.2. İnsan Sermayesi Kuramı…………………………………….. 70 1.4.1.3. Psikolojik Sözleşme Kuramı..……………………………….. 71 1.4.2. İKY Eğitim Fonksiyonunun ve Örgütsel Güvenle İlişkisi…….……… 72 1.4.2.1. Algılanan Eğitim Olanakları ve Örgütsel Güven İlişkisi......... 73 1.4.2.2. Algılanan Sosyal Destek ve Örgütsel Güven İlişkisi............... 74 1.4.2.3. Öğrenme Motivasyonu ve Örgütsel Güven İlişkisi…...…….. 75 1.4.2.4. Eğitimden Beklenen Kazançlar ve Örgütsel Güven İlişkisi… 76 İKİNCİ BÖLÜM METODOLOJİ VE BULGULAR 2.1. METODOLOJİ…………….……………………………………………………. 80 2.1.1. Araştırma Sorusu……………………………………………………… 80 2.1.2. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı……………………………………… 80 2.1.3. Araştırmanın Varsayımları.…………………………………………… 80 2.1.4. Araştırmanın Modeli...………………………………...……….……… 81 2.1.5. Araştırmanın Hipotezleri……………………………………………… 81 2.1.6. Anket Formu…………………..….…………………………………… 82 2.1.7. Örneklem ve Sınırlılıklar………….…….………......………………… 83 2.1.8. Veri Analizi..................………..….……………..…….……………… 84 ix 2.2. BULGULAR……………….……………………………………………………. 84 2.2.1. Güvenilirlik Analizleri Bulguları………………………..………….… 84 2.2.2. Sıklık Dağılımı Bulguları……………………………...……………… 85 2.2.3. Farklılıkları İncelemeye Yönelik Analiz Bulguları…………………… 86 2.2.4. İlişkileri İncelemeye Yönelik Analiz Bulguları…..…………………… 89 SONUÇ VE ÖNERİLER…….....…………………………..….……………………. 92 EKLER……………………………………………..……………………………..…. 97 KAYNAKÇA……………………………………………..………….……………… 106 DİZİN..……………………………………………..……………………………..…. 116 x TABLOLAR LİSTESİ Sayfa Tablo 1.1: Çalışanlara Bakış Açısına Göre Tanımlayıcı Kavramlar..…..…………… 3 Tablo 1.2: İnsan Kaynakları Yönetimi Model Tanımı…....………………...……….. 9 Tablo 1.3: İşletmelerde İnsan Kaynakları Yönetiminin Önemini Belirleyen Faktörler…………………………..…...…………………………………………….. 11 Tablo 1.4: İKY Örgütlenmesine Örnek Örgüt Şeması…….…......………………….. 17 Tablo 1.5: İş Analizlerinin Kullanım Alanları………………….…..…..…………… 20 Tablo 1.6: İnsan Kaynağı Talebi Tahmin Modelleri...……………………...……….. 22 Tablo 1.7: Güven Türleri…….……………………….………………..…………….. 62 Tablo 2.1: İKY Eğitim Fonksiyonu-Örgütsel Güven İlişkisi Modeli….…………..... 81 Tablo 2.2: Araştırma anketi güvenilirlik analizleri (Cronbach’s Alpha) bulgular…... 84 Tablo 2.3: Araştırmaya katılan çalışanların cinsiyet sıklık dağılımı bulgular……….. 85 Tablo 2.4: Araştırmaya katılan çalışanların medeni durumu sıklık dağ. bulguları….. 85 Tablo 2.5: Araştırmaya katılan çalışanların yaş grubu sıklık dağılımı bulguları……. 85 Tablo 2.6: Araştırmaya katılan çalışanların çalışma yılları sıklık dağılımı bulguları.. 85 Tablo 2.7: Cinsiyet ile bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki t-test sonuçları.... 86 Tablo 2.8: Medeni durum ile bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki t-test sonuçları………………………...…..……………………………………………….. 87 Tablo 2.9: Çalışanların çalışma yılları grupları arasında örgütsel güven bağlamında tek yönlü varyans analizi sonuçları……..……………………………………………….. 88 Tablo 2.10: Çalışanların yaş grupları arasında örgütsel güven bağlamında tek yönlü varyans analizi sonuçları ............................................................................................. 89 Tablo 2.11: Örgütsel güven ile İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları arasındaki korelasyon analizi sonuçları......................................................................................... 90 Tablo 2.12: Korelasyon analizine göre hipotezlerin durumu…………….………...... 90 Tablo 2.13: Örgütsel güven ile İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları arasındaki regresyon analizi sonuçları .......................................................................................... 91 TEZ HAKKINDA xii Çalışmanın Önemi Günümüzde ekonomiden, politika ve siyasete; günlük yaşamdan, kültürel değerlere kadar bir büyük değişimin, hatta dönüşümün etkisi ve baskısı hissedilmektedir. Süregelen bu dönüşümün tanımlanması ve etkilerin hissedilmesi ülkeden ülkeye fark ediyor gibi görünse de, bu olgunun uygarlık için bir fay kırığı hareketlenmesi gibi tüm dünyayı etkilediği inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Globalleşme veya küreselleşme olarak anılan bu dönüşüm, mevcut değerleri sorgulamakta yeni içerikler katmakta değişen paradigmaları kavramsallaştırmaktadır. Demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa üçgeninde oluşan liberal politik anlayışın ve bu anlayışı egemen kılınmasına olanak sağlayan şartların, hızlı teknolojik değişimlerle, özellikle bilgisayar ve ağ sistemlerine dayalı bilgi ve iletişim teknolojileriyle desteklenmesi farklı olay ve dalgalanmalara sebep olsa da, fark edilen tek şey: bu değişim ve dönüşümden kaçılamayacağıdır. Ya dönüşüm içselleştirilip, bu olgunun bir aktörü olarak sahneye çıkılacaktır ya da bu dönüşümün şartları sizi yok edecektir. Ekonominin sinir uçları olan işletmeler bu dönüşümü “yeni ekonomi” başta olmak üzere digital ekonomi, internet ekonomisi, bilgi ekonomisi veya ağ (şebeke) ekonomisi adlarıyla tanımlamaya çalışmışlardır. Yeni ekonomi kavramı, yirminci yüzyılın son çeyreğinden başlayarak, ekonomik çevresel değişimleri; özellikle bilgi işlem teknolojilerinin (bilgisayar, ağ ve iletişim) kullanımı ile emek-sermaye merkezinden, bilgi merkezli ekonomiye geçişin şartlarını ifade eder. Bilgi yaratma, kullanma ile paylaşma ve yönetmeyle ilgili faaliyet ve hizmetlerin ekonominin belirleyicisi olması bu yeni kavramın merkezinde yer almaktadır. Koçel (2003) yeni ekonominin ana özelliklerini şöyle belirtmektedir; • Bilgiyi yaratma, bilgiyi dağıtma ve paylaşmanın (yönetmenin) bu faaliyetlerin ana karakteri olması, • Yaygın bilgisayar kullanımı ve bilginin en son iletişim teknikleri ile dağıtımı, • Bilgiyi üreten insan kaynağının “entelektüel sermaye” olarak ele alınması ve değerlenmesi, • İşletme faaliyetleri içinde yoğun olarak dış imkânlardan (outsourcing) faydalanma yoluna gidilmesi, • İşletmeler arası stratejik birliktelerin ve şebeke organizasyonların ağırlıklı olarak kullanılması, xiii • Takım ve ekip bazında çalışma ve yönetimin ağır basması, • İşletmelerin fiziksel üretim ve imalat işlerinden çok hizmet işleri ile uğraşmaları, • Elektronik ortamların (digital) hâkim olması, bilginin bilgi işlem teknolojileri (bit) ile taşınan elektronik ortam formatında olması, • Üretici-tüketici arasındaki interaktif ilişkiye imkân veren teknolojilerin kullanılmasıdır. Yeni ekonomik şartların “bilgi” merkezli olması, bu bilgiyi yaratan ve yöneten insanın merkez olması anlamına gelmektedir. Bu paradigma değişimi, kendini işletmelerde eskinin işgücü ve kol kuvvetine dayalı personel anlayışının yerine, bilgi üreten ve yöneten, zihinsel güç ve yaratıcılığa dayalı insan kaynağı anlayışını yaratmıştır. Diğer çevresel koşulların etkisi altındaki bu insan merkezli bakış işletmelerin yeniden yapılandırma çalışmaları ile yatay ve iletişime dayalı organizasyon yapısına geçmesini gerekli kılarken, insan kaynakları yönetimi altında yapısal bir değişime zorlamıştır. İnsan kaynakları yönetimi yeni ekonomik şartların bilgi işçisinin, etkin ve verimli kılınmasını amaçlar. İnsana bir kaynak olmasının ötesinde bir değer olması ve iç müşteri olarak bir hissedar ve ortak gibi bakmayı ifade eder. İnsan kaynakları yönetiminin entelektüel sermaye ve dolayısıyla insan sermayesi anlayışı çerçevesinde ortaya koyduğu en önemli işlev eğitim fonksiyonudur. Hızla değişen şartlara ve teknolojiye uyum sağlayıp, bilgiye sahip olmanın yanı sıra, bilgi üretmek ve yönetmek yolu ile rekabette üstünlük sağlamanın yolu eğitimden geçmektedir. Çünkü bilgi merkezli yeni ekonomik şartların hızlı değişimlere uyum sağlamanın da ötesine geçerek, proaktif bir anlayışla bilgiyi yaratması “sürekli eğitim” ve “öğrenmeyi öğrenmek” politikaları ile “öğrenen çalışan” ve “öğrenen organizasyon” ile mümkün görünmektedir. Yeni ekonominin eğitimli ve nitelikli bilgi işçisi veya çalışanının, bilgi üretmek adına kendi başına yapacağı faaliyetler kadar, günümüzün karmaşık sistemlerinin çözümü ve bu sistemlere ait bilgi üretimi ekip çalışmasını gerekli kılar. Ekip çalışmasının belli bir sosyalite gerektirmesi, bu nitelikli çalışanın aynı zamanda ilişkilere dayalı kolay iletişim kuran, kendini ifade edebilen ve kültürel farklılıkları hoş gören özelliklere sahip olmasını da gerektirir. Ekip çalışmasının yanı sıra yeni ekonomik şartlarda çalışanın başka işletmelere transfer olması veya işletmesinin birleşme veya küçülme yolu ile değişmesi gibi şartlara uyum sağlayacak çalışanın, xiv eğitimli ve nitelikli olmasının yanında sosyal yanının ve ilişkilerinin güçlü olmasının da gerekli olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bilgi işçisi veya çalışanı sadece yüksek eğitimli ve nitelikli olmakla değil, insanlarla iletişim kurabilen, kendini ifade edebilen, medeni cesarete sahip, sosyal ve ilişkilere yönelik olarak ta tarif etmek gerekmektedir. Sosyalliğin ve ilişkilerin temelinde ise “güven” unsuru yatmaktadır. Güven unsurunun atomize olarak çalışan için öneminin yanı sıra işletme için önemi bilgi yaratmada ve yönetmede, çalışanlar arası işbirliğine dayalı sinerjik bir güç meydana getirmesi ile güven ortamının gerek krizlerde, gerekse stratejik ortaklık, birleşme ve küçülmelerde ortaya koyduğu sosyal performanstır. Gerek çalışanın kendine güveni, gerek çalışanlar arası güven ve gerekse işletmeye duyulan güvenin, psikolojik sözleşmeler ile işlem maliyetlerini düşürmesi, işbirliği ile sinerjik bir güç yaratarak bilgi yaratıp rekabette üstünlük sağlaması, işletmenin kriz ve zor anlarında bile çalışanlarınca desteklenmesi anlamında önemi oldukça büyüktür. Bugün için örgütsel güven olarak kavramsallaşan bu olgu, günümüz şartlarının bitmeyen kriz ortamlarında, sosyal güvencenin devletten işletmelere geçtiği bu zamanlarda, küreselleşme ve göç ile giderek daha farklı kültürden çalışan insanların birbirilerini anlamada ve işbirliğine gitmede ve çok uluslu şirketlerin dünya çapındaki çok farklı iş anlayışlarıyla çalışmak zorunda kalması ile bunun için ortak ve egemen bir iş anlayışının doğması anlamında giderek artan bir şekilde önem kazanmaktadır. Çetin (2004) bilgiye dayalı toplumu belirsizliğin, buna bağlı olarak kaygının yüksek olduğu bir toplum görünümünde olduğunu vurgular. Bunun temelinde ise dönüşümün ve sürekli değişimin yarattığı güven aşınması vardır. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişi bile tam gerçekleştirememiş ülkemizin, 1995 Gümrük Birliği Anlaşması ve AB süreci ile son zamanda sürekli yaşanan siyasi ve ekonomik krizler (1996, 1998, 2000, 2001) insanlarımızda güven aşınmasını had safhalara getirmiştir. Doğal olarak bundan işletmelerimizde etkilenmektedir. İşte bu çalışma buradan hareketle, bilgi merkezli yeni ekonominin insan kaynakları yönetimi çerçevesinde eğitim fonksiyonunun örgütsel güvene etkilerini sorgulayacaktır. Eğitimin geliştirme, yetiştirme gibi her zaman göz önüne alınan teknik işlevlerinin yanı sıra örgütsel güvene olan etkilerinin açıklığa çıkarılmasıyla sosyal yanlarının da ortaya konması, eğitime farklı boyutlar kazandıracağı umulmaktadır. xv Çalışmanın Amacı İşletmelerin hızla değişen çevresel ve teknolojik şartlara uyum sağlamanın ötesinde, bilgi üretip ve yöneterek rekabette üstünlük sağlaması, günümüzün küresel yeni ekonomik şartlarında ve insan sermayesi çerçevesinde eğitime artan oranda önem verilmesini gündeme getirmektedir. İnsan sermayesine konu olan çalışanın bilgiye sahip olması kadar onu diğer çalışanlarla paylaşması ve işbirliği içinde yeni bilgiler üreterek sinerjik bir güç oluşturması da önemlidir. Sinerjik gücün gerek çalışanlar arası ve gerekse çalışan-işletme arasında güvene dayalı; zorlama olmadan, bir psikolojik sözleşme ile kendiliğinden ve doğal olarak oluşturulması daha etkin ve ekonomik olacaktır. Hedeflenen bu durumun nasıl yaratılacağının ise insan kaynakları yönetimi çerçevesinde eğitim fonksiyonunun örgütsel güvene etkilerini incelemekle mümkün olacağını söyleyebiliriz. Bu çalışmanın amacı psikolojik sözleşme kuramı çerçevesinde insan kaynakları yönetiminin bir fonksiyonu olan eğitimin; çalışan tarafından algılanan eğitim olanakları, çalışanın eğitim için algıladığı sosyal destek, çalışanın öğrenme motivasyonu ve çalışanın eğitimden beklediği bireysel kazançlar alt boyutlarıyla örgütsel güvene etkilerini ortaya koymaktır. Çalışmada İzlenen Yöntem Bu çalışma Aristo mantığıyla tümdengelim yöntemiyle oluşturulan kuramsal çerçeve ile ortaya konan hipotezlerin Bacon mantığıyla görgül ve tümevarımcı yöntemiyle oluşturulan uygulama bölümü olmak üzere iki aşamadan geçerek yapılmıştır. Kuramsal çerçeve yerli ve yabancı kaynaklar taranarak, insan kaynakları yönetimi, insan kaynakları yönetiminin bir fonksiyonu olarak eğitim, örgütsel güven ile İKY eğitim fonksiyonunun örgütsel güvenle ilişkisi üzerine kurulmuştur. Uygulama bölümünde; Eskişehir ili merkezindeki bankacılık sektöründe faaliyet gösteren 18 farklı bankanın 20 şubesinde yapılan araştırma bulguları ve sonuçları yer almaktadır. Çalışmada gerekli veriler, bu banka şubelerindeki 221 çalışana uygulanan anket yoluyla elde edilmiştir. Anket sorularına verilen cevaplar istatistiksel yöntemlerle analiz edilerek, hipotezler test edilmiş ve ulaşılan sonuçlar ile önerilere yer verilmiştir. xvi Çalışmanın Planı Bu tez çalışmasının raporu iki bölümden oluşmaktadır. Yazın taranıp, yerli ve yabancı kaynaklar incelenerek, birinci bölümde araştırmanın kuramsal çerçevesi ortaya konmuştur. İkinci bölümde, kuramsal çerçeve dâhilinde ortaya konan hipotezlerin ve hipotezlerin sınanması için yapılan istatistiksel analizlerin sonuçları verilerek araştırmanın uygulama verileri değerlendirilmiştir. Son olarak ise araştırmanın verilerinin sonuçları ve sonuçlar paralelinde öneriler sunulmuştur. Birinci bölümde kuramsal çerçeve başlığı altında, kuramsal çerçeveye kısa bir girişten sonra insan kaynakları yönetimi hakkında bilgiler sunularak çalışmanın bir bütün içinde ve hangi bakış açısıyla inceleneceğinin kuramsal arka planı açıklanmaya çalışılmıştır. Araştırma tamamen insan kaynakları yönetimi bakış açısıyla yürütülmeye çalışılmıştır. Daha sonra insan kaynakları yönetiminin eğitim fonksiyonu ele alınarak, ardından örgütsel güven incelenmiştir. Kuramsal çerçeve içinde son olarak insan kaynakları yönetimi eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven arasındaki ilişki incelenerek, öne sürülen bu ilişkinin açıklanmasında kullanılabilecek kuramlar ile ilişkinin ön görülen boyutlarının açıklaması yapılmıştır. İkinci bölümde kuramsal çerçeve dâhilinde bir araştırma modeli ortaya konulmuştur. Bu model aracılığıyla hipotezler öne sürülerek, ölçüm çalışmaları için hazırlanan anket hakkında bilgiler verilmiştir. Anket çalışmalarının sonucunda elde edilen veriler SPSS programı kullanılarak analiz edilmiş olup, hipotezlerin testine yönelik olarak frekans analizi, t-test, korelasyon ve çoklu regresyon analizleri yapılmıştır. Analiz sonuçlarının değerlendirilmesiyle birlikte insan kaynakları yönetimi eğitim fonksiyonu ile örgütsel güvenin arttırılmasına yönelik öneriler ortaya konmuştur. TEZ METNİ BİRİNCİ BÖLÜM KURAMSAL ÇERÇEVE 2 En genel tanımıyla sosyal bilimler, sosyal olguları inceler. Sosyal olgularda, insan gruplarını ve onların ortak hareketlerinin açıklanmasıdır (Duverger, 2002). Kısaca sosyal bilim niteliği; doğrudan doğruya olguları, bireylerin ve grupların davranış kalıplarını inceleyerek, bunlar arasındaki ilişkileri ve nedensellik bağlarını ortaya koymaktır (Kapani, 2004). Yakın zamanda gözlemlediğimiz sosyal olgulardan biri de; hızla değişen – siyasi, ekonomik, kültürel- çevresel koşulların etkisi ile toplum ve bireylerde meydana gelen sosyal değişimler, hatta dönüşümlerdir (Tokat, 1998; Erkan, 2000). Bu değişimlerden sosyal bir organizasyon olan işletmelerde etkilenmektedir (Halis, 2000). Teknolojik gelişmeler ve hız, maliyet, etkinlik üçgeninde artan rekabet karşısındaki işletmeler, insan faktörünü daha da dikkate almak zorunda kalmışlardır (Geylan, 2005). Tam bu noktada, müşteri kavramı farklılaşarak, -işletme çalışanları da iç müşteri değerlendirmesine alınmış- amaçlar doğrultusunda örgütsel davranışın ve çalışma ilişkilerinin niteliği değişmiştir (Kaynak, 1995; Doğan, 2005). İnsan faktörü, bir maliyet ve üretim unsuru olmaktan çıkarak, değişimin ve sosyal sermayenin aktörü olarak, temel değerlerin merkezine yerleşmiştir (Yüksel, 1998; Fındıkçı, 2001). Bugün “insan kaynakları” olarak adlandırdığımız bu bakış açısı, bir olgu olarak karşımıza çıkmakta ve gün geçtikçe de farklı tekniklerle hayata geçirilmektedir (Büyükuslu, 1998). Bu bölümde yakın zamanlardaki hızlı değişim sürecinde kavramsallaşan İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY) ve İKY fonksiyonu eğitim ile örgütsel güven incelenerek; niceliksel araştırmanın kuramsal çerçevesi açıklanacaktır. 1.1. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ İKY personel kavramından başlanarak, tarihçesi ve içeriğiyle kavramsal olarak ortaya konulacaktır. Ayrıca kısaca fonksiyonları incelenerek, eğitim fonksiyonunun bütün içindeki yerinin anlaşılması sağlanmaya çalışılacaktır. 1.1.1. Personel ve İnsan Kaynakları Kavramları Personel terimi, Fransızcadan dilimize aktarılmış olup, dar anlamda; “bir kuruluşun, bir hizmetin görevlileri, bir işyerinde çalışanların tümü” anlamına gelmektedir (Püsküllüoğlu, 2004a: 1067). Terimin kavramsal arka planında ise çalışana bakış açısı vardır. 3 Modern anlamda sanayileşme ile başlayan çalışma ilişkileri, üretim için insan emeğine ve kas kuvvetine duyulan ihtiyaç sebebiyle çalışanı iş gücü veya insan gücü olarak nitelendirmiştir. Fordist üretim tarzı ile (üretim bandı ve kitle üretimi) artan makineleşmeyle birlikte çalışanlar üretim araçlarından biri olarak görülmüş ve personel olarak adlandırılmıştır. Personel işletme sahipleri hariç yöneten, yönetilen herkesi kapsamaktadır. Buradaki temel unsur insanlarla kurulan istihdam ilişkisidir. Özetle, bir işi yapmak üzere işletmede istihdam edilen herkes personel kavramı içinde yer alır (Benligiray, 2005). Teknolojik ve endüstriyel gelişmelerin eşliğinde üretimin daha da kolaylaşıp, dünya çapında yaygınlaşması ile pazarlama ve finans yönetimi öne çıkmıştır. Birbirine benzer yöntemlerle çalışan, aynı teknolojiyi kullanan işletmelerin, üretim, finans ve pazarlama alanlarında farklı konumda olmaları, dikkatleri makine, yöntem ve tekniklerden, çalışan insana çekmiştir (Benligiray, 2005). Örgütsel davranış veya endüstri psikolojisi adı altında disiplinleşen bu araştırmalar sonucunda; psikoloji ve sosyoloji bilimleri, yönetim ve organizasyon konularında insan faktörünü daha da öne çıkarmışlardır (Tevrüz, 1997; Sabuncuoğlu ve diğ., 2003). Bu dönemde insanın örgüt ve işletme için önemini vurgulamak amacıyla, personelden daha geniş bir anlama sahip “insan kaynakları” kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde ise işletmelerde endüstri odaklı olmaktan enformasyon/bilgi odaklı olmaya doğru bir dönüşüm yaşanırken, insan kaynak olmanın da ötesinde, insana ve çalışana yapılan büyük yatırımlar sebebiyle sosyal sermaye, insan sermayesi veya entelektüel sermaye olarak nitelendirilmektedir (Barutçugil, 2002). Tablo 1.1’de bir işletmede çalışanları tanımlamak için kullanılan kavramların çeşitli açılardan karşılaştırılması bulunmaktadır. Tablo 1.1: Çalışanlara bakış açısına göre tanımlayıcı kavramlar Tanımlayıcı Kavramlar İş gücü İnsan gücü Personel İnsan Kaynakları Entelektüel Sermaye Üretim Yöntemi İnsan emeğine dayalı Pazarlama ve Makineye Finans dayalı Rekabette üstünlük Makineye ve otomasyona dayalı Bilginin üretilmesinde Otomasyona kullanılmasında dayalı rekabet İşverenlerin Temel İlgi Odağı Üretim Kapsadığı Çalışan Grubu Yönetici Olmayanlar Tüm çalışanlar Çalışana Bakış Üretim aracı ve maliyet unsuru Üretim araçlarından biri ve maliyet unsuru Tüm çalışanlar Elde edilmesi ve geliştirilmesi gereken temel kaynak Bilgi işcileri başta Temel yatırım olmak üzere tüm ve sermaye çalışanlar (Benligiray, 2005, Sh: 4’den uyarlanmıştır.) Çalışan Nitelikleri Kas kuvveti Kas kuvveti, yetenek ve zeka Bilgi, beceri, temel yetenekler, potansiyel ve yetkinlikler Bilgi, beceri, temel yetenekler, potansiyel ve farklılıklar 4 1.1.2. İnsan Kaynakları Yönetiminin Tarihsel Gelişim Süreci İşletmelerde görülen yapısal ve düşünsel değişiklikler makro ekonomik ve politik çevrede yaşanan değişim rüzgârlarından bağımsız değildir (Büyükuslu, 1998:9). Bu anlamda insan kaynakları yönetiminin tarihsel gelişimi ekonomik ve politik değişim sürecinde iş ve insan ilişkilerinin; bir bakıma da çalışma ilişkilerinin kabuk değiştirmesi ile oluşan şartların işe ve insana bakış açısının tarihçesidir. Fındıkçı’ya göre (2001), insan kaynakları yönetiminin tarihsel gelişim sürecini, insana ilişkin bilgilerin edinildiği ilk çağlara kadar götürmek mümkündür. İlk çağlardan 19. yüzyıla kadar olan süreyi ilkel ve tarımsal topluluk dönemi olarak kabul edersek, bu dönemde; üretim, bölüşüm ve tüketim ilişkileri iktisadi görünüme sahip toplumsal ilişkilerdi. En önemli üretim aracı topraktı. Yani çalışma ilişkileri toprak temelinde efendi-köle ilişkisine dayanıyordu(Kottak, 2002). Sanayileşme ile birlikte insanlar dikkatlerini topraktan makineye yöneltmişler ve bu hızlı makineleşme bilimsel yönetimi de beraberinde getirmiştir (Fındıkçı, 2001). Bilimsel yönetim anlayışı işbölümü ve biçimsel örgüt yapısı üzerinde durarak, verimliliği artırmak üzerine yoğunlaşması, verimliliği sağlamada insanı ve çalışanı göz ardı ettiği için büyük eleştirilere maruz kalmıştır (Koçel, 2003). Bazı araştırmacılar bu eleştirilere rağmen bilimsel yönetim veya klasik yönetim-organizasyon anlayışının ücret kavramını genişletmesi, ayrıca kayıt tutma anlamında da olsa ciddi olarak “personel yönetimi” uygulamalarının başlamasını insan kaynakları yönetiminin başlangıcı saymaktadırlar (Büyükuslu, 1998; Yüksel, 1998; Benligiray, 2005). İş merkezli bakış açısıyla başlayan, üretimin arttırılmasına yönelik Hawtorne araştırmaları sonucunda insani yaklaşımların ve etmenlerin verimlilikte büyük etkisi olduğu görülmüştür. Bu araştırmalar sonucunda başlayan Neoklasik veya davranışcı akım, örgütün biçimsel görünen yapısına, biçimsel olmayan doğal ve insani yapılaşmanın etkileri üzerine dikkat çekmiştir (Aşkun ve diğ., 2003). Klasik anlayışın örgütü tekno-ekonomik tanımlamasına karşılık, bu yeni bakış açısı (neoklasik) örgütü sosyal sistemler olarak niteleyerek, doğal iş gruplarının, iş verimliliğinin ve tatmininin üzerine etkilerini zenginleştirilmesi sorgulamıştır (Yüksel, 1998). programlarıyla, işletme bazında İşin geliştirilmesi çalışanların ve işin yeteneklerinin, fikirlerinin ve becerilerinin kullanılmasına yönelik adımlar atılmıştır (Büyükuslu, 1998). İnsan Psikolojisine yönelik araştırma verilerine paralel olarak, iş ortamındaki iş 5 tatminleri, motivasyonları, örgüt ortamına uyumları; kısacası endüstri ilişkileri önemli bir çalışma ve araştırma alanı olmuştur. Fakat tüm bu araştırma ve uygulamalar, verimlilik temelinde, insana ve çalışana bakış açısını etkilese de, değerlendirmeler bir bütün olarak yapılmayıp, tekil olarak algılandığından yetersizlikler ile karşılaşılmıştır (Fındıkçı, 2001). Çünkü verimlilik programını hazırlayıp, bunları düzenleyen, iyi ilişkiler yaratabilen ve çalışanların desteğini alan yönetimdir (Kanawaty, 2004:13). Yönetimin çalışanlara yönelik yaptığı sosyal faaliyet ve uygulamalar ile iyileştirmelerin çoğunun hayal kırıcı olması ve verimliliğe yansımamasının nedeni çalışana gösterilen özen ve dikkatin göstermelik olmasından kaynaklanmıştır. Yönetim bu uygulama ve araştırmaları getirisi olmayan faaliyetler olarak algılamıştır (Yüksel, 1998). Yani sadece iş ve çalışma psikolojisi, personel yönetimi, eğitim ve endüstriyel ilişkiler açısından bakışın yeterli olmadığı, insana ilişkin olgu ve olayların bir bütün olarak ele alınması gerektiği ortaya çıkmıştır (Benligiray, 2005). İnsan kaynakları yönetimi bu bütünlüğü oluşturmak üzere ortaya çıkmıştır (Fındıkçı, 2001). Bütünlükçü anlayış (İnsan kaynakları ve yönetimi) 1950’li yıllarda Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) ortaya çıksa da, 1980’li yıllara gelene kadar gereken ilgiyi görmemiştir. İnsan kaynakları yönetiminin bu tarihlerde ilgi çekmesinin nedeni ekonomik, politik ve kültürel makro koşullardaki değişimlerdir. Bunlardan en önemlileri ekonomik durgunluk, uluslararası rekabetin artması, bazı ülkelerde verimliliğin durma noktasına gelmesi, sendikaların kollektif istihdam üzerine etkilerinin azalması olarak sayabiliriz. Ayrıca Japonya’nın farklı anlayış ve üretim tarzlarıyla ABD ve İngiltere’ye karşı sağladığı rekabet üstünlüğü de etkili olmuştur. Bu dönemde hizmet sektörünün, üretim sektörünün önüne geçmesi; yüksek teknolojiye (hıgh-tech) yönelinmesiyle, geleneksel endüstri (sanayi devri) üretim tarzlarının terk edilmeye başlanması; nano teknoloji ve robot sanayi ile yaşanan teknolojik devrim, rekabet ortamını gerginleştirmiş ve firmaları sarsmıştır (Büyükuslu, 1998). Yaşanan hızlı değişim örgüt ve işletmelerde yeniden yapılandırmayı gündeme getirmiştir. Yeniden yapılandırma ile iş ve insan ilişkileri değişmiştir (Vardar, 2001). Sanayi toplumunun baskın üretim tarzı olan makine ile üretim; ileri teknoloji ve robotlaşma ile aşılarak, insan giderek düşünce ve bilgi üreten işlerde çalışmasına ve dolayısıyla fiziksel güce dayalı işlerin azalmasına yol açmıştır (Fındıkçı, 2001). İşletmelerin ellerindeki çalışanlarının niteliği, rekabet yeteneklerini ve başarılarını 6 belirleyen temel unsur haline gelmiştir (Buzan ve diğ, 2001). İnsan üretim sürecinin bir parçası olmaktan çıkarak, üretim ve hizmet sürecini belirleyen, yönlendiren ve koordine eden bir güç olarak ayrıca önem kazanmaya başlamıştır (Bozkurt, 2003). Böylece iş ortamındaki insanın (çalışanın) rolü değişmiştir. İnsana yapılan tüm harcamalar herhangi bir gider olarak değil, insan kaynağına yatırım olarak değer kazanmıştır. Tüm bu hızlı değişimlerin ve hatta dönüşümlerin işletme için ifade ettiği şey; çalışanların “insan” oldukları gerçeğidir (Fındıkçı, 2001). Yüksel’e (1998) göre, insan kaynakları yönetiminin tarihsel gelişim süreci üç dönem olarak özetlenebilir. Bunları klasik dönem, neoklasik dönem ve 1980’li yıllardan günümüze kadar olan dönem olarak sayabiliriz. Birinci dönem, klasik yönetim ve örgüt anlayışının çalışanı bir üretim aracı ve maliyet unsuru olarak kabullenip, sadece kayıtlarının tutulduğu dönemdir. Bu dönem personel yönetiminin ve günümüz insan kaynakları yönetiminin başlangıcı olup, ilk tekniklerin (İşe alma, iş eğitimi v.b.) uygulandığı devredir. İkinci dönem, insan ve çalışana önem verilip, bir takım araştırma ve uygulamalar ile bu sağlanmaya çalışılsa da, yönetimlerin bu uygulama ve araştırmaları getirisi olmayan faaliyetler olarak algıladığı dönemdir. Üçüncü dönem insan kaynakları yönetimi, 1980’li ve takip eden yıllarda yaşanan değişikliklere bağlı olarak gelişmiştir. Uluslararası rekabetin artması, ekonomik durgunluk, verimliliğin düşmesi, daha çok sayıda kadının iş hayatına girmesi gibi çeşitli sosyo-ekonomik ve politik nedenlerle işletmelerde yaşanan değişimlerdir. Bu değişikliklerin etkisi ile çalışan bir maliyet ve üretim aracı olarak algılanmaktan öte değişimi gerçekleştiren, yeniden yapılandırmanın temel taşı ve en önemlisi rekabette üstünlük sağlayan bir unsur olarak görülmüştür. Stratejik yaklaşım tarzı ile insan kaynakları yönetimi ön plana çıkmıştır. 1.1.3. İnsan Kaynakları Yönetiminin Tanımı ve Amaçları Tanım yapmak zor iştir; öteden beri bilim adamları tanım yapmakta zorlanmış olup, çok geniş boyutları olan bir konunun birkaç cümle ile net bir biçimde ortaya konması hiçte kolay olmamıştır (Geylan, 1993). Nitekim insan kaynakları yönetiminin tanımları alt alta konulduğunda üç tip yaklaşımın olduğu görülmektedir (Guest, 1989a). Bunlar; 7 1) Genel olarak insan kaynakları yönetimini personel yönetimine verilen yeni bir ad olarak ele alan yaklaşımlar, 2) İnsan kaynakları yönetimini personel yönetiminden farklı görüp, insan kaynakları yönetiminin bir kurama dayandırılması gerektiğini, kuram geliştirmenin de sosyal bilimlere dayanılarak mümkün olabileceğini ileri süren yaklaşımlar, 3) Stratejik insan kaynakları yönetimi yaklaşımıdır. Birinci yaklaşımda temel düşünce işletme içerisindeki personelin işlevsel faaliyetleri olup, daha önceden varolan personel yönetiminin aynı içerikle daha modern bir isme kavuşmasıdır (Kağnıcıoğlu, 2001). Personel bölümünün adı insan kaynakları oldu. Özellikle ülkemizde bazı işletmelerde sadece bir terminoloji değişimi, modaya uyma ve değişen uygulamaları takip etme amaçlı organizasyonlarda, yönetmeliklerde ve yöneticilerin ünvanlarında yapılan değişiklikten öte bir şey yapılmadı. En basitinden personel müdürü gibi ünvanlar insan kaynakları yöneticisi olarak değiştirildi (Aycan, 2000; Erçek, 2003). Oysa tarihsel gelişim sürecinde de kısaca incelediğimiz gibi personel yönetimi ile insan kaynakları yönetimi arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Benligiray’a (2005) göre, personel yönetimi ile insan kaynakları yönetimi arasındaki temel farklılıkları şu şekilde özetleyebiliriz. • Temel fark felsefi düzeyde, işleve bakış açısındadır. Personel yönetimi iş odaklı, insan kaynakları yönetimi ise insan odaklı bir bakış açısına sahiptir. Buradan, personel yönetiminin insanı büyük ölçüde göz ardı ettiği ve sadece işlerin en iyi şekilde yapılması üzerine odaklandığı; insan kaynakları yönetiminin ise doğrudan işlerin en iyi şekilde yapılmasını sağlamak için insanı ilgilendiren her türlü durumla ilgilendiği anlamına gelir. • Personel yönetimi insanı temel bir maliyet unsuru görüp, tüm uygulamalarını buna göre yapar. İnsan kaynakları yönetimi insana değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gereken bir kaynak olarak bakar. • Personel yönetimi, personelle işletme, işletmeyle devlet arasında ve daha çok çalışanlarla ilgili mali-hukuki ilişkileri içeren bir bölüm niteliğinde olup, insan kaynakları yönetiminin önemli bir alt çalışma alanını oluşturur. Bir bakıma personel yönetimi ve insan kaynakları yönetimi birbirinden farklı ama tamamen 8 ayrı şeyler değildir. İnsan kaynakları yönetimi personel yönetimini de kapsayacak şekilde yürütülür. • Personel yönetimi anlayışı daha çok geleneksel, hiyerarşik örgüt yapıları için geçerlidir ve ast-üst ilişkisini esas alır. Dolayısıyla daha çok yönetici olmayan personelle ilgilenir. İnsan kaynakları yönetiminde ise, örgütte yönetici olan veya olmayan herkesin işbirliği içinde çalışması, birbirini anlaması ve örgütsel performansa mümkün olan en yüksek katkıyı yapması önem taşır. • Personel yönetimi kısa vadeli ve günlük işlerle uğraşırken, insan kaynakları yönetimi uzun vadeli ve stratejik bir bakış açısına sahiptir. Bu nedenle personel yönetimi daha alt örgütsel düzeyde faaliyet gösterirken, insan kaynakları yönetimi faaliyetleri üst düzeyde, yönetimin merkezinde yer alır. • Personel yönetiminin etkililiği önceden belirlenmiş personel politikalarının başarı ile uygulanması ile ölçülür. Buna karşılık insan kaynakları yönetiminin başarısı örgütsel performansın artması ile değerlendirilir. Buradan da anlaşıldığı gibi yeniden adlandırma yaklaşımında personel yönetimi ile insan kaynakları yönetimi arasında felsefi düzeyde, işlevsel düzeyde ve personel yönetimi uygulamalarının yönetim tarafından belirlenmiş değerlerle bütünleştirilmesi düzeyinde farklılıklar mevcuttur (Yüksel, 1998). İkinci yaklaşımda geliştirilen kuram ile yöneticilere insan kaynakları yönetimi ve düşüncesi konusunda bir çerçeve sunulmaktadır. Kuram insan kaynakları politikaları, insan kaynakları çıktıları ve örgütsel çıktılar olmak üzere üç unsuru kapsamaktadır. Özetle insan kaynakları yönetiminde bir kurama dayalı modeller kurularak uygulamacılara ne yapıldığını göstermek, kavram geliştirmek amaçlı bir yaklaşımdır (Yüksel, 1998). Örneğin Guest (1989b) tarafından geliştirilen bir modelde, yeni bir insan kaynakları yönetimi çerçevesi önerilmiştir. Üzerinde durulan nokta insan kaynakları yönetiminin hedefleri, politikaları ve doğurduğu sonuçlar arasında doğrusal bir bağlantı olduğu ve bunun ise bazı önemli organizasyon ilkelerinden kaynaklandığı vurgulanmaktadır. Bu ilkelerin stratejik entegrasyon, yüksek bağlılık, yüksek kalite ve esneklik olduğu savunulmaktadır. Bu dört unsurun birleşmesinin etkili bir organizasyon yapısını oluşturduğu ve bununda detaylı olarak insan kaynakları modellerini doğurduğu ileri sürülmektedir. Tablo 1.2’de ise, Kağnıcıoğlu (2001: 22) tarafından bir model ile yapılan insan kaynakları yönetimi sistemi tanımı görülmektedir. 9 Tablo 1.2: İnsan kaynakları yönetimi sisteminin model tanımı GİRDİ FAALİYETLER AKTÖRLER Hissedarlar Yönetim İşciler Devlet Toplum Sendikalar ÇIKTI Örgüte, insana ve işe yönelik planlama Stratejik İKY İnsan kaynakları planlaması İş analizi İnsan kaynaklarının sağlanması Bulma Seçme Yerleştirme ÇEVRE İşgücünün özellikleri İş stratejisi ve durumu Yönetim stratejisi İş piyasası Sendikalar Teknoloji Kanunlar Toplumsal değerler Performans oluşturma İK Geliştirme Eğitim Kariyer geliştirme Performans Verimlilik Kalite Memnuniyet Rekabet Bağlılık Yeterlilik Eşitlik Muhafaza etme Etkinlik Uzun dönemli sonuçlar Bireysel refah Örgütsel etkililik Toplumsal refah İşcileri ödüllendirme İş değerlemesi Ücret ve yardımlar İK Korunması Sağlık ve güvenlik Endüstri İlişkileri Heywood’a göre (2006:25), modeller; önemli ilişkileri ve karşılıklı etkileşimleri vurgulayarak, anlamayı kolaylaştırmayı amaçlayan niceliksel verilerin teorik bir ifadesidir. Ancak yukarıda örnek olarak verilen modeller, niceliksel verilere dayanıp, etkileri deneysel olarak ispatlanamadığından kuramlar kısmi modeller olarak kalmıştır (Büyükuslu, 1998;Yüksel, 1998). Üçüncü yaklaşım olan stratejik insan kaynakları yönetimi, işletmelerin insan kaynaklarını nasıl daha etkin ve etkili kullanarak rekabet üstünlüklerini artırabilecekleri konusu üzerinde duran, pazar ve müşteri odaklı bir yaklaşımdır (Yüksel, 1998). Günümüzde işletmelerin varlıklarını uzun dönemlerde sürdürebilmeleri için kaliteli ve hızlı müşteri hizmeti vermelerinin önemi de artmıştır. Bugünün değişen piyasa koşullarında müşteriye en kısa sürede cevap verebilmenin ve özellikle bu şekilde rekabet avantajı sağlamanın yolu, karar verme ve uygulama hakkının müşteri ile doğrudan temas halinde bulunan çalışana kaydırılmasıdır. Çalışanların verimliliğinin ve yaratıcılığının rekabet avantajı sağladığı bir işletme yaratabilmek, ancak onların kendi problemlerini çözmelerine, yaratıcılık ve sezgilerini göstermelerini sağlamakla olur (Doğan, 2003). Bunu sağlamak ise insan kaynakları yönetiminin görevidir. Bazı 10 araştırmacılara göre insan kaynakları yönetiminin temel amacı mutlu, verimli ve pozitif düşünen çalışanlar yaratmaktır (Geylan, 2005). Dolayısıyla insan kaynakları yönetimi, çalışanların daha mutlu, daha üretken olabilmeleri için ne yapıldığı, ne yapılabileceği ve ne yapılması gerektiği üzerinde durur. Buradan hareketle insan kaynakları yönetimini şu şekilde tanımlayabiliriz: “Örgütte rekabetçi üstünlükler sağlamak amacıyla gerekli insan kaynağının sağlanması, istihdam ve geliştirilmesi ile ilgili politika oluşturma, planlama, örgütleme, yönlendirme ve denetleme faaliyetlerini içeren bir disiplindir.” (Yüksel, 1998: 8) Bu tanım iki tip faaliyete işaret etmektedir. Birincisi eskiden personel yönetimi olarak isimlendirilen personel seçimi, işe yerleştirme, kayıt tutma, atama, sicil düzenleme vb. gibi konuları içeren beceri, yöntem ve uygulamaları kapsayan tekniklerdir. İkincisi ise, insan kaynağına ilişkin politikalar, planlar, çalışma ilişkileri, örgüt içi ve dışı değişimler karşısında çalışanların uyumu ve durumu gibi daha geniş açılı stratejileri kapsar. Günümüzde insan kaynakları yönetimi bir yandan çalışan bulunması, seçilmesi ve yerleştirilmesini içerirken, diğer yandan çalışanların eğitimi, geliştirilmesi, güçlendirilmesi, değerlendirilmesi ve kariyeri gibi motivasyon ve yönlendirme faaliyetlerini de içerir. Bu faaliyetler örgüt amaç ve hedefleri ile çalışanların ihtiyaçları arasında denge kuracak şekilde yürütülür. Bu bağlamda insan kaynakları yönetiminin iki temel amaç üzerine odaklandığını söyleyebiliriz (Palmer ve diğ., 1993; Sadullah, 2002; Filizöz, 2003). Bunlar: 1) Çalışan verimliliğini artırarak işletmenin amaç ve hedeflerine ulaşmasını sağlamak, 2) Çalışanların ihtiyaçlarını ve gelişimlerini sağlayarak, iş yaşamının niteliğini yükseltmek. İnsan kaynakları yönetimi amaçlarını bahsedilen iki temel odaklanma üzerinden aşağıdaki şekilde de sıralamak mümkündür (Fındıkçı, 2001). • Örgütün amaçlarına ulaştırılması, • Çalışan ihtiyaçlarının karşılanması, • Örgüt yapısına yönelik çalışmalar, • Eleman seçimi sürecinin gerçekleştirilmesi, • Çalışanların eğitim ve gelişme ihtiyaçlarının karşılanması, 11 • Çalışanların değerlendirilmesi, • Uygun çalışma ortamı, uyumlaştırma ve çatışmaların çözümü • Örgüt geliştirme ve örgüt verimliliğinin artırılması. 1.1.4. İnsan Kaynakları Yönetiminin Önemi Bazı araştırmacılar insan kaynakları yönetiminin katı (hard) ve yumuşak (soft) olmak üzere iki alt boyutunun olduğunu ileri sürmektedirler. İnsan kaynakları yönetiminin yumuşak yüzü iletişim, motivasyon ve liderliği vurgularken, katı yüzü diğer ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi -insan kaynağını yönetirken de maliyeti ön plana çıkarmanın gerekliliğini öne sürerek- rasyonelliği vurgulamaktadır (Storey ve diğ., 1992, Kağnıcıoğlu 2001’den alıntı). İşte insan kaynaklarının önemi bu rasyonelliğin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Günümüzde insan kaynakları yönetiminin bu kadar gündemde olmasının nedeni çalışanların niteliklerinin yükselmesi ve emek maliyetleri, çalışan verimliliği ve hızlı değişim ortamı ile bu değişimin çalışanlar üzerindeki etkisidir (Sadullah, 2002a). Özetle insan kaynakları yönetimi öneminin Tablo 1.3’de görülen maliyet, verimlilik ve değişim faktörlerinin etkisiyle her geçen gün daha da arttığını söyleyebiliriz. Tablo 1.3: İşletmelerde insan kaynakları yönetiminin önemini belirleyen faktörler İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ MALİYET VERİMLİLİK DEĞİŞİM Her türlü ekonomik faaliyetin temelinde, hangi teknoloji kullanılırsa kullanılsın emek yatar. Zira emek faktörü olmadan, diğer üretim faktörlerinin (doğa, sermaye ve girişimci) kendi başına üretimde bulunmaları düşünülemez (Tokat ve diğ., 2004). Emek; şekil itibarıyla son yıllarda değişime uğrasa da, değerinde herhangi bir azalma olmamıştır. Değişen üretim süreçleri olmuştur. Yani ileri teknoloji ve otomasyon sonucunda emek fiziksel güçten, bilgi temelli zihinsel güce doğru bir 12 ilerleyiş içindedir. İşletmelerin ihtiyaç duydukları emek ihtiyacı, üretim süreçlerindeki değişimden dolayı çalışanların nicel olarak azalmasına sebep olurken, bu ihtiyacın yüksek nitelikteki, eğitimli ve pahalı bir emekle karşılanması gerekmiştir. Drucker (1994) tarafından bilgi işçisi olarak nitelenen bu tip çalışanların ürettikleri fikirler, enformasyon ve kavramların (inovasyon), işletmelerin uzun dönemde var olmalarında ve rekabet gücünü arttırmalarında oldukça büyük paya sahip olması, insan kaynağının etkin olarak kullanılması gereğini ortaya çıkarmıştır (Kavrakoğlu, 2006). Bu gerek konjoktürel şartlardan, işletme amaç ve hedeflerine ulaşma arzusundan ve en önemlisi bilgi işçisinin yüksek maliyetinden ileri gelmektedir. Dolayısıyla yönetimler diğer kaynaklara olduğu kadar insan kaynaklarını da ilgi göstermenin gereğini anlamaya başlamışlardır. Çünkü insan kaynakları, diğer kaynaklara nazaran (sermaye, malzeme, yönetim vb.) giderek daha pahalı bir kaynak olmaktadır. İnsan kaynaklarının etkin ve etkili kullanımının maliyetler üzerindeki olumlu sonuçlarını şöyle sıralamak mümkündür (Sadullah, 2002a). • Personel devir hızının düşmesi, • İşe devamsızlık oranlarının düşmesi, • İş güvenliğinde artış ve iş kazalarının azalması, • Hatalı üretimin azalması, • Ürün niteliğinin yükselmesi, • İşyerinde ortamın genelde huzurlu olması, çatışmaların en aza inmesi sonucu ortaya çıkan işe bağlılık ve verimlilik. Verimlilik en az kaynak kullanımı ve en az maliyetle amaçlanan sonuçlara varabilmek olarak tanımlanabilir (Ülgen ve diğ., 2004). Verimlilik işletme için hayati öneme sahiptir. İnsan, verimliliği artırmanın en önemli faktörüdür. İşletmeler verimliliği genelde; teknik sistemler üzerinde aramaya veya yeni teknolojiler ile arttırmaya ya da daha fazla çalışma saatleri ile artırabileceklerini sanırlar. Oysa herhangi bir verimlilik programının başarısı, insanların yeni fikirler ortaya atmalarına ve yaratıcılıklarına dayanmaktadır. İnsan faktörünü gözden kaçırmamak, onu daha yakından tanımak, araştırmak ve verimliliği arttırmadaki katkısını dikkate almak ivedi bir gereksinimdir. Çıktı, girdi, emek, sermaye, teknoloji ve yönetsel girdi gibi temel verimlilik faktörlerinin analizi, bu faktörlerin birçoğunun çalışan kalitesi ile yakından ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Yani bu faktörlerin kalitesi, çalışan kalitesine bağlıdır 13 (Propenko, 2003). Çalışan kalitesini yükseltmek ise insan kaynakları yönetiminin temel amaçlarından biridir. Dolayısıyla çalışan kalitesinin arttırılmasıyla, örgütsel bağlılık ve sadakat, iyi bir iletişim, katılımcı yönetim, uyumluluk vb. sonuçlar elde edilerek verimlilik sağlanacaktır. İşletmelerde görülen yapısal ve düşünsel farklılaşmalar çevresel koşullardaki değişimlerden büyük oranda etkilenir. Küreselleşme, yeni üretim ve yönetim teknikleri, esneklik, toplu pazarlığın işyeri düzeyine kayması, özelleştirme, hizmet sektörünün yükselişi, ileri teknoloji kullanımı, sendikaların zayıflaması vb. değişiklikler bunlardan bazılarıdır (Kağnıcıoğlu, 2001). Değişimler toplum yapısını da etkilemiştir. İnsanların değer yargıları, beklentileri, inançları ve bilgi seviyeleri de değişimlere paralel olarak farklılaşmaktadır (Şaylan, 2002). Geçmişte azla yetinen, otoriteyi ve yönetimi peşinen kabullenen çalışanların yerine bilgili, hırslı, azla yetinmeyen, sorgulayan, beklenti ve ihtiyaçları farklı bir çalışan nesli gelmektedir. Tüm bu değişimler hem yönetim, hem de çalışanlar bazında uyum problemini ortaya çıkarmaktadır. Çünkü değişimler hızla gelişmekte, yerleşmiş düzen ve anlayışları sorgulamakta, gündem dışı bırakmaktadır (Sadullah, 2002a). İşte tüm bu değişimlerin üstesinden gelmek, uyum problemini aşmak; insanı tanımak, geliştirmek ve yönlendirmekle olur. Bu da insan kaynakları yönetiminin amaçlarından biri olup, gün geçtikçe önemi artmaktadır. 1.1.5. İnsan Kaynakları Yönetiminde Temel İlkeler Politikalar faaliyetlere ve bunları uygulayacak insanlara yol gösterirler (Eren, 2002). Bu bağlamda politikalar örgütlerin her kademesindeki amaçların gerçekleştirilmesi için kullanılacak araçların ve ortaya konulacak hareket tarzlarının seçilmesidir (Dinçer, 2003). İnsan kaynakları yönetiminde politikalar, insan kaynağı konusunda yöneticilerin karar vermelerinde rehberlik eden bir ilke ve ilkeler dizisidir. Aynı zamanda saptanan ilkeler politikaların sınırlarını da çizer. Ancak her ilkenin mutlak doğruluğu ya da yer ve zaman koşulu aranmaksızın geçerliliği savunulamaz. Dolayısıyla örgütten, örgüte farklılık göstermekle ve zamana göre değişmekle beraber, insan kaynakları yönetimine yön veren bazı temel ilkeler geliştirilmiştir. Sabuncuoğlu’na (2000) göre bu ilkeler; verimlilik, insancıl davranış ilkesi, eşitlik, açıklık ve gizlilik ilkeleridir. 14 Verimlilik ilkesi çalışanın fiziksel ve son zamanlarda özellikle zihinsel gücünden etkin bir şekilde yararlanmayı ve bu düzeyi artan biçimde sürekli kılmayı amaçlar. Bu ise işe alınmadan, yerleştirmeye, uyum programlarından, kariyere kadar tüm insan kaynakları faaliyetlerinde bu ilke doğrultusunda insanların bilgi, beceri ve yaratıcı gücünden azami faydalanmakla olur. İnsan kaynakları politikasında etkinlik ve verimlilik ilkesi, büyük oranda ekonomik amaçlara dönüktür. Bu ilkelerin sadece ekonomik amaçları vurgulayıp, insani tarafı göz ardı etmesi düşünülemez. Çünkü örgütsel verimlilik için işine bağlı, iş memnuniyeti yüksek, işine sadık çalışanlar yaratmak ve bu doğrultuda motivasyonu artırıcı faaliyetler düzenlemek gereklidir. Bu konuda başarının sırrı ekonomik amaçlar ile sosyal ve insani amaçların birlikte ve koordineli uygulanmasında yatar. İnsani davranış ilkesinin özü budur. İnsan kaynakları politikalarının en önemli ilkelerinden birisi eşitlik sağlanmasıdır. Çalışanlar arasında işe alınmadan, kariyer yükselmesine kadar her türlü politikanın uygulanmasında dil, din, ırk, cinsiyet, siyasal ve felsefi düşünce vb. ayrılıkların dikkate alınmaması ve hiçbir kişiye, aileye veya gruba ayrıcalık tanınmamasıdır. Günümüz işletmelerinin çoğunun aile işletmesi olması, uluslararası işletmelerde bile milliyet, din unsurlarının öne çıkıp, uygulanması zor bir ilke gibi görünse de, insandan azami faydayı sağlayıp, verimli bir iş ortamı yaratıp, rekabet üstünlüğü sağlamak için bu gereklidir. Çalışanların hepsi çalıştığı kurumdan güvence bekler ve bu gayet doğal bir beklentidir. Çünkü yaşamının çoğunu işyerinde geçiren, çalışmasıyla örgüt amaçlarına hizmet eden kişi; büyük bir kusur işlemedikçe işini, kariyerini ve bunlara bağlı diğer haklarını kaybetmeyeceğinden emin olmak ister. Ayrıca güvence ilkesi çalışanın örgüte bağlılığını artırır. Ancak bu ilkenin aşırı bir şekilde uygulanması sonucu; örgütün giderek kapalı bir sistem haline gelmesi, yönetsel etkinliği azaltması, değişim ve gelişimleri zor uygulanır hale getirmesi, bürokrasi yaratması gibi sakıncaları da vardır. Bunun için bu ilkenin de diğer ilkeler gibi dengeli ve ana amaç olan verimliliği göz ardı etmeden uygulanması gerekir. İnsan kaynakları politikalarının başarısı büyük oranda açıklık ilkesine bağlıdır. İzlenecek politikaların oluşmasında olduğu kadar uygulanmasında da tüm çalışanların destek ve katılımlarının alınması açıklık ilkesinin benimsenmesiyle 15 gerçekleşecektir. Özellikle değişim ortamlarında (firma birleşmeleri, yeni teknoloji ve sistem uygulamaları vb.) bu ilkenin ihmal edilmemesi gerekir. Bunun için etkin olarak örgütsel iletişim sistemleri kullanılmalıdır. Gizlilik ilkesi ilk etapta açıklık ilkesi ile çelişki yaratıyor gibi görünebilir. Ancak, özellikle çalışanların özel durumları, özlük hakları, performans değerlemelerinin özel kısmı ile disiplin cezaları gibi personel işlemlerinin bir kısmında gizliliğin sağlanması gerekir. Dedikodudan uzak bir iş ortamı açıklık kadar belli bir oranda gizlilik ilkesine de dayanır. Bu konuda bilmesi gereken prensibi uygulanabilir. Gizlilik ilkesi personel işlemlerinde kısmi kapalılığı ifade eder. 1.1.6. İnsan Kaynakları Yönetiminin Örgütlenmesi İnsan kaynakları yönetimi daha öncede belirtildiği gibi personel yönetimi faaliyetlerini de kapsar. Bu bakımdan insan kaynakları bölümünün her iki faaliyeti de içine alacak şekilde örgütlenir. Ancak insan kaynakları faaliyetlerinin ne şekilde örgütleneceği, işletmenin duyduğu ihtiyaçlar ve içinde bulunduğu şartlara göre şekillenir Yüksel’e (1998) göre, insan kaynakları faaliyetlerinin örgütlenmesini etkileyen faktörler şunlardır: • Üst yönetimin yönetim felsefesi ve tutumu, • Örgütün büyüklüğü ve birimlerin coğrafi yerleşimi, • Faaliyetlerin ve çalışanların özellikleri, • İşçi-işveren-sendika ilişkileridir. Bir örgütte üst yönetimin inanmadığı veya benimsemediği hiçbir şeyin hak ettiği önemi kazanamayacağı kesindir. Üst yönetim insan kaynakları yönetiminin önemine inanıyorsa bu bölüm saygınlık kazanacak ve etkin olarak çalışabilecektir. Ayrıca insan kaynakları konusunda amaç belirlemek, politikalar oluşturmak, planlamalar yapmak için örgütün genel görünümü dâhilinde ihtiyaçları iyi görmek gerekir. Bu da ancak üst yönetimin katkısıyla olur. Küçük ve orta ölçekli işletmelerde ya muhasebe bölümü içinde küçük bir ünite olarak, personel yöneticiliği adı altında bir örgütlenmeye gidildiği veya küçük ve bağımsız bir ünite olarak fabrika müdürlüğüne bağlı personel şefliği örgütlendiği görülür. Ancak işletme büyüdükçe çalışan sayısı artmakta ve çalışanlarla ilgili ya da insan kaynağı ile ilgili işlemlerde çoğalmakta ve ayrı bir bölümün oluşturulması 16 gerekmektedir. Kurulan bu ayrı bölüm personel ya da insan kaynakları bölümü adını almaktadır. Ayrıca büyük işletmelerde birden fazla fabrikaya veya şubeye sahip olunduğunda genel merkezde kurulan insan kaynakları bölümü veya merkezinin yanı sıra şubelerde personel bölümleri kurulabilir. Bazı işletmelerin veya örgütlerin faaliyetleri az sayıda ürün türüne dayalı, kısmen standartlaşmış faaliyetler iken, bazılarının faaliyetleri daha karmaşıktır. Bu bağlamda faaliyetlerin bir kısmının ağırlıklı olarak üstün nitelikli, vasıflı insan çalıştırmayı gerektirirken, bir kısmının ise vasıfsız, düz çalışanlarla yürütülebileceği bir gerçektir. Buna bağlı olarak nitelikli ve vasıflı insan ihtiyacı arttıkça insan kaynakları yönetiminin önemi artmakta ve daha üst düzeylerde yer almaktadır. Endüstriyel ilişkiler adı altında toplanan işçi-işveren-sendika ilişkileri örgütlerde insan kaynakları bölümü tarafından yürütülür. Bu konu çalışanların sendikalaşma oranına göre önem kazanmakta olup, toplu pazarlıklar ve sendikal haklar gibi konuları da kapsar. Endüstriyel ilişkilerin düzenlenmesinde insan kaynakları bölümü kadar, konunun hayati öneme sahip olmasından dolayı üst yönetiminde katılımını gerektirir. İnsan kaynakları bölümünün örgütlenmesini, işletme çapında ve bölümün iç örgütlenmesi şeklinde inceleyebiliriz. İşletme çapında örgütlenmede yukarıda kısaca açıklanan faktörlerin etkisiyle, yani işletmenin ihtiyaçları ve içinde bulunduğu koşullar dikkate alınarak bir yapı oluşturulacaktır. Ancak bir örgütte veya işletmede etkili bir insan kaynakları yönetiminden bahsedilebilmesi için üst yönetime yakın olacak şekilde örgütlenmesi gerekir. Çünkü insan kaynakları konusundaki strateji ve politikalar üst yönetimce belirlenir (Benligiray, 2005). İnsan kaynakları bölümünün yeri belirlenirken, bu bölümün doğrudan kime bağlı olacağına karar verilmelidir. Bu makam genel müdür, koordinatör veya genel müdür yardımcısı olabilir. İnsan kaynakları bölümü, genel müdür yardımcısına bağlı olarak faaliyet gösterdiğinde genelde mali, idari ve özlük işlemleri ağırlıklı bir bölüm olma eğiliminde olduğu görülür. Yani personel yönetimi ağırlıklı bir bölüme benzer. Günümüzde insan kaynakları bölümleri genelde, toplam kalite yönetimi ile bağdaştırılıp, kalite ile ilgili uygulamalardan sorumlu bir koordinatör veya genel müdür yardımcısı seviyesinde yönetilmektedir (Benligiray, 2005). Bu uygulama ise kalitenin 17 insanlarla sağlanacağı ve rekabet üstünlüğünün müşteri odaklı bir bakışla çalışanı geliştirmekle elde edileceği mantığına dayanır (Maddux, 2004). İnsan kaynakları bölümünün iç örgütlenmesi belirlenirken ilk olarak bu bölümden ne beklendiğine ve hangi faaliyetlerin yürütüleceğine karar verilir. İnsan kaynakları fonksiyonlarında açıklandığı gibi bu bölüm planlamadan, çalışan bulmaya ve performans arttırmaya kadar birçok faaliyet yapabilir. İşletmenin üst yönetimi işletme içi ile çevresel koşulları ve stratejilerini dikkate alarak hangi faaliyetlere ağırlık vereceğine karar verdiğinde alt birimler oluşturulabilir (Benligiray, 2005). Oluşturulan insan kaynakları bölümü üç ana görevi icra eder. Bunlar, hat görevleri, kurmay görevleri ve eşgüdüm görevidir. Hat görevleri insan kaynakları yönetiminin kendi bölümü içerisindeki çalışanlarla ilgili yetki, görev ve sorumluluklarını sürdürmesidir. Kurmay görevler, insan kaynakları yönetiminin diğer bölümlere kendi uzmanlık alanına giren konularda danışmanlık yapmasıdır. Eşgüdüm görevi ise farklı bölümler arasında insan kaynakları faaliyetlerinin birbiriyle uyumlu olarak düzenlenmesini sağlamaktır (Yüksel,1998). Tablo 1.4’de örgüt şemasında büyük ölçekli bir işletme için insan kaynakları bölümünün örgütlenmesi örneği görülebilir. Tablo 1.4: İKY Örgütlenmesine Örnek Örgüt Şeması Genel Müdür Genel Md.Yrd. (Üretim) Genel Md.Yrd. (Hukuk) Sosyal Yardım İşe Yerleştirme Genel Md.Yrd. (İKY) Personel ve İdari İşler Genel Md.Yrd. (Pazarlama) Sağlık ve güvenlik Genel Md.Yrd. (Finans) Endüstriyel İlişkiler (Sabuncuoğlu, 2000, Sh. 14’den uyarlanmıştır.) Eğitim ve Geliştirme 18 1.1.7. İnsan Kaynakları Yönetiminin Fonksiyonları İnsan kaynakları yönetiminin işletmeler ve örgütler için önemini belirleyen faktörlerden birinin maliyet unsuru olduğunu belirtmiş ve amacın çalışan niteliklerini arttırmak yoluyla verimliliği sağlamak olduğuna değinmiştik. İnsan kaynakları yönetiminin fonksiyonları da insan kaynağının ve dolayısıyla işletmelerin etkinliğini arttırmaya yönelik faaliyetlerin bütünüdür (Yüksel, 1998). İnsan kaynakları fonksiyonlarını çeşitli şekillerde açıklamak ve sunmak mümkündür. Çünkü insan kaynakları yönetimi personel yönetimi, çalışma ve endüstri ilişkileri, örgütsel davranış gibi çalışma alanlarını da kapsayan geniş tabanlı bir disiplindir (Sabuncuoğlu, 2000). Ayrıca değişen şartlar ve koşullar altında her geçen gün insan kaynakları yönetimi faaliyetleri de çeşitlenmektedir. Ancak çeşitli faaliyet ve çalışma konularını toplayarak, ana başlıklar altında ve süreç olarak insan kaynakları fonksiyonlarını aşağıdaki şekilde belirtmek mümkündür. Bunlar; • İş analizleri • İnsan kaynağının öngörümlenmesi • İnsan kaynakları planlaması • İnsan kaynağını bulma ve seçme • İşe alıştırma (Oryantasyon) • Eğitim ve kariyer yönetimi • Ücret yönetimi • Güvenlik ve sağlık • Endüstriyel İlişkiler • Performans değerleme İnsan kaynakları yönetim süreci fonksiyonel olarak iş analizleri ile başlar. İş analizleriyle iş ve çalışan uyumu araştırılarak, çalışan nitelikleri belirlenir. Öngörülmeme ile insan kaynağı arz ve talep durumu incelenerek, arz ile mevcut insan kaynağının durumu ve talep ile gelecekte ihtiyaç duyulacak insan kaynağının niceliği (sayısı) ortaya konur. İnsan kaynakları planlamasında ise iş analizleriyle belirlenen çalışan nitelikleri ile öngörülmeme ile ortaya konan nicelik (sayı) birleştirilip, işletme stratejilerinin paralelinde bir planlama yapılır. Planlama doğrultusunda insan kaynağı bulunur ve seçilir. Seçilen çalışanlar bir işe alıştırma (oryantasyon) sürecinden 19 geçirilerek, işletmeye uyum sağlamaları için çeşitli faaliyetler düzenlenir. İşletme amaç ve hedeflerini benimsemiş çalışanların verimini artırmak için eğitim programları düzenlenip, eğitim paralelinde kariyeri planlanır ve yönetilir. Kariyer durumu ve çalışmalarına göre ücret yönetimi uygulanır, çalışanın iş koşullarında güvenliği ve sağlığı gözetlenerek, koruma faaliyetleri devreye sokulur. Çalışanların toplu iş görüşmeleri, sendikalar ve devletle yapılıp, nihayetinde performans değerlemeleriyle çalışanın etkinliği ölçülür. Bu süreç kesin çizgilerle birbirinden ayrılması mümkün değilse de kısmen yukarıda kısaca özetlendiği şekilde bir bütün olarak devam eder. 1.1.7.1. İş Analizleri İş belirli, somut görev ve davranışların bir araya getirilmesi ile oluşan, tarif edilmiş, belirli kişilerin sorumluluğuna verilebilen, performans standartları belirlenmiş, sabit bir görev, davranış ve hareketleri ifade etmektedir (Giddens,2000). Bu anlamda iş, sanayi toplumunun bir ürünüdür, kavramıdır. Ancak bilgi toplumuna doğru gidildikçe iş fiziksel olma özelliğini kaybetmekte, bilgi, fikir yaratma, gibi zihinsel olma özelliği artmaktadır (Fındıkçı, 2001). Ekonomik açıdan iş, mal ve hizmet üretmektir (Seyidoğlu, 1999: 16). İnsan kaynakları yönetiminde ise iş, bir amaç için fiziksel ve zihinsel olarak çaba sarf etmektir (Yüksel,1998). Analizin karşılığı çözümleme olup, bir bütünü parçalara ayırarak incelemeye dayanan araştırma yöntemidir (Püsküllüoğlu, 2004b). İş analizi ise belirli bir işin en küçük parçalarıyla ayrıntılı olarak tanımlanıp, incelenmesi sürecidir (Bilgin, 2005). Uyargil’e (2002a) göre, iş analizi bir işe ilişkin gerekli bilgilerin toplanmasıdır. İş analizi ile aşağıdaki veriler toplanır: • İşlevler: İşi yapan kişi ile veriler/bilgiler, diğer kişiler ve fiziksel unsurlar arasındaki ilişki • Çalışma alanları: İşin içerdiği görevleri yerine getirebilmek için kullanılan teknikler ve bu kapsamda kullanılan araç, gereç, teçhizat ve diğer yardımcılar • Malzeme, ürün ya da hizmetler: İşin tamamlanması ile elde edilen çıktı ya da işin amacı • Çalışanın nitelikleri: Çalışanda bulunması gereken kişisel özellikler, beceriler, eğitimi vb. 20 • İşin fiziksel gerekleri: Fiziksel güç, muhakeme gücü, gözlem, konuşma vb. işin gerekleri İşletmelerde iş analizinden birçok konu ve alanda faydanılabilinir. İşletmede hangi işlerin yapıldığına dair özetler çıkarılır, bunlara iş tanımları denir. Bu işleri yapabilmek için çalışanda bulunması gereken niteliklerin belirlenmesiyle iş gerekleri ortaya çıkar. İş analizleri; iş tanımları ve iş gerekleri hazırlanması için temel teşkil ettiğinden işe yeni alınacak çalışan adayları ile yapılacak görüşmelerde ve çalışan seçimlerinde yararlıdır. Ayrıca o işi yapanlar için açılacak eğitim programlarında kullanılarak, çalışan nitelikleri arttırılır. Çalışanların başarıların değerlendirilmesinde iş analizleri başarı ile iş arasındaki ilişkinin kurulmasına yardımcı olur. İş analizleri iş değerlemesi için kullanılarak, işletmedeki çalışanlara ödenen ücret, prim, ikramiye, tazminat gibi kararlarda etkili olur (Yüksel, 1998). Kısaca açıklanan kullanımlar Tablo 1.5’de gösterilmiştir. Tablo 1.5: İş analizlerinin kullanım alanları İŞ ANALİZLERİ İş tanımları ve iş gerekleri Organizasyonel faaliyetler Organizasyon planlaması Organizasyon dizaynı İKY faaliyetleri İK planlaması İşe yerleştirme İşe alıştırma Eğitim ve geliştirme Ücret yönetimi Endüstriyel ilişkiler Kariyer danışmanlığı Personel ve idari işler Rehabilitasyon programları Endüstri Mühendisliği İş ve görev tasarımı Yöntem/araç geliştirme İş güvenliği tasarımları (Yüksel, 1998, Sh: 74’ten uyarlanmıştır.) İş analizlerine bağlı olarak yapılan diğer bir çalışmada iş etütleridir. İş etüdü, verimliliği artırmak amacıyla, işi yapacak çalışanın gücü ve gereksinimlerini göz önünde bulundurarak, işin en iyi yapılış biçimi ve tamamlanma süresini tespit etmek için iş sistemleri üzerinde yapılan çalışmalardır. İş etüdü, hareket etüdü ve iş ölçümü olmak üzere iki temel teknikten oluşur. Hareket etüdü belirli bir işin yapılabilmesi için insan-makine ilişkisinin dikkate alınarak en uygun çalışma yöntemlerinin, tasarımlarının 21 belirlenmesi ve üretim yöntemlerinin standartlaştırılması faaliyetleridir. İş ölçümü ise iş tanımı ve iş gereklerine göre işe uygun bir insanın normal koşullar altında ve normal çalışma temposu ile belirli bir işi tamamlayabilmesi için gereken zamanın belirlenmesidir. Bu iki temel teknik üzerine kurulu iş etüdünün hedefi işletmelerde ekonomikliği artırmak, insan yapısına uygun iş akışları ve çalışma koşulları yaratmaktır (Yüksel, 1998). İş analizleri ve iş etütleri bilimsel yönetim anlayışının ürünü olup, çok eleştirilseler de, işin incelenmesiyle ortaya konan bilimsel çalışmalardır. İnsan kaynağının niteliklerinin tespitinde kullanılıp, bire bir insan kaynakları planlamasına girdi teşkil ederler. 1.1.7.2. İnsan Kaynağı Öngörümlenmesi İnsan kaynağı öngörümlenmesi ya da tahmini insan kaynağı arz ve talep durumunun incelenmesiyle insan kaynağı muhasebesine dayanır. Çünkü öngörü yapabilmek için örgütteki insan kaynağı açığını bilmek gerektiğinden insan kaynağı arz ve talep durumunun birlikte incelenmesi, ayrıca insan kaynağının da maliyetinin, değerinin ortaya konması gerekir. Dolayısıyla bu çalışma ile işletme için gerekli insan kaynağının niceliği ve niteliği ortaya konur. Örgütün insan kaynağını belirleme, örgütte çalışanların durumunu nicelik ve nitelik açısından saptama sürecidir. İnsan kaynağı arzını belirlemede en çok başvurulan araçlar genel envanter, beceri envanterleri ve terfi şemaları ile personel devir oranı ve devamsızlık oranıdır (Yüksel, 1998:63). Genel envanter, işletmede belli bir dönemde çalışan insanların çeşitli kıstaslar çerçevesinde gruplandırılmasıdır. Bu kıstaslar, yaşa göre çalışan sayısı, cinsiyete göre çalışan sayısı, eğitim durumuna göre çalışan sayısı vb. olabilir. Beceri envanterleri, işletmede çalışanların isimlerini, belirli özelliklerini ve becerilerini gösteren dokümanlardır. Bu dokümanlarda, işe giriş tarihi, deneyimleri, çalışmaları, ödülleri, eğitimi, yabancı dil durumu vb. çeşitli bilgiler yer alır. Önemli olan işletme için hangi bilgilerin daha gerekli olduğunu ayırt edebilmektir. Terfi şemaları, işletmede kimin yerine kimin geçeceğini gösteren şemalardır. Genelde örgüt şemaları üzerinden yapılır. Personel devir oranı, üç aylık, altı aylık, yıllık gibi belli bir dönemde işletmeden ayrılanların işletmede mevcut ortalama personel sayısına oranı olup, o dönemde personelin yüzde kaçının işletmeden ayrıldığını gösterir. Oran formülü: 22 %Personel devir oranı= (İşten ayrılanların toplamı / Ortalama personel sayısı) X 100 Personel devir oranının yüksek olması işletmede sürekli bir çalışan değişikliği olduğunu gösterir. Bu durumun olumsuz ve olumlu tarafları bulunur. Personel devir oranının yüksek olması olmasının olumsuz tarafı, çalışan seçiminin iyi yapılmadığına, eğitim ve sosyalizasyonun yetersizliğine, ücret düşüklüğüne, motivasyon eksikliğine vb. şeylere işaret edebilir. Olumlu tarafı ise, çalışanların sık değişmesi ile işletmeye canlılık getirebilir, değişimlere daha açık bir yapı meydana gelebilir. Bu değerlendirme yapılırken işe alma maliyetleri, iş kazaları, ürün kalite durumu, işletme amaçları gibi benzeri unsurlar dikkate alınır. Devamsızlık oranı, belirli bir süre içinde işe gelerek üretim yapması gereken çalışanın, işe gelmemesi ile ortaya çıkan devamsızlık saat veya gününün, planlanan çalışma saati veya gününe bölünmesiyle bulunan orandır. Saat veya gün olarak hesaplanabilir. Devamsızlık oranı formülü aşağıdadır: % Devamsızlık oranı= Toplam kayıp çalışma saati/gün/ Planlanan çalışma saati/gün İnsan kaynağı talebinin ortaya konması, gelecekte işletmenin ihtiyaç duyacağı çalışan sayısını belirlemek için yapılır. Bunun için çeşitli talep tahmin modelleri geliştirilmiştir (Yüksel, 1998). Tablo 1.6’da bu modeller gösterilmiştir. Tablo 1.6: İnsan kaynağı talebi tahmin modelleri Sezgisel Modeller Yönetici Tahminleri Delphi Tekniği Sayısal Modeller Regresyon-korelasyon modelleri Optimizasyon modelleri Bireysel stokastik benzetim (simülasyon) modelleri Global deterministik benzetim modelleri İş standartları yöntemi Esnek sistemler Sezgisel modeller, yöneticilerin deneyimlerine dayalı kişisel görüşlerine yer veren modellerdir. Yöneticiler geçmişten gelen birikimlerine dayanarak tahminlerde bulunabilirler. Bu yöntem özellikle küçük ölçekli işletmelerde kullanılan mantıklı ve uygulaması kolay bir yöntemdir. Yöneticilerin görüşlerine yer veren diğer bir yöntemde Delphi Tekniğidir. Bu teknikte, bölümlerin insan kaynağı taleplerine ilişkin görüşleri, bölüm yöneticilerinden alınır. Bu bilgiler insan kaynakları bölümünde sistematik hale 23 getirilip, yöneticilere geri gönderilerek, taleplerini tekrar gözden geçirmeleri istenir. Bu işlem bölüm yöneticileri ortak bir görüşe varıncaya kadar devam eder. Sayısal modellerden regresyon-korelasyon modeli ilişkisellik üzerine; bağımlı değişkenin bağımsız değişkenler aracılığı ile öngörüsüne dayanmaktadır. Örneğin bağımlı değişken olan insan kaynağı ihtiyacının, satış talebi veya üretim gibi bağımsız değişkenlerle ilişkiselliği (korelasyonu) sorgulanarak, tekli veya çoklu regresyon analizi ile bir bağlanım denklemi elde edilir ve bu denklem aracılığıyla öngörüde bulunulur (Altunışık ve diğ., 2004). Optimizasyon modellerinin çoğunda matematiksel programlama teknikleri uygulanmaktadır. Bireysel stokastik benzetim (simülasyon) modelleri, insan kaynağı hareketlerini olasılıklar şeklinde ifade eder. İleri düzeyde ve derecede karmaşık modellerdir. Küçük işletmeler için uygun bir yöntemdir. Global deterministik benzetim modelleri, geçmiş yılların çalışan hareketliliği kayıtlarını esas alarak bu konuda belli bir şema çıkarılması esasına dayanır. Anahtar göstergeler dönem başı çalışan sayısı, geçen dönem işe giriş ve ayrılmalar, yaş dağılımı, hizmet kıdemi dağılımıdır. Bu verilerle bir şema çıkarılarak, düşük-orta ve yüksek seçenekleri tahminler ve senaryolar üretilir. İş standartları yöntemi, iş ölçümü ve hareket etütlerinden yararlanılarak gerekli çalışan sayısını hesaplama yöntemidir. Önce her işin içerisinde yer alan görevler ve her görevin tamamlanması için gerekli standart zaman belirlenir. Daha sonra tahmin edilen iş yüküne göre ne kadar çalışana ihtiyaç duyulacağı hesaplanır. Esnek sistemler değişen çevresel koşullara uyum sağlamak üzere insan kaynağının esnek belirlenmesi mantığına dayanır. Esneklik için iş uygulaması olan fonksiyonel esneklikle, işletme çapında sayısal esneklik yaratılır. Fonksiyonel esneklik çalışma şekillerini değiştirerek etkili olmayan yöntemleri ortadan kaldırmak ve çalışanlara yeni yetenekler kazandırarak çeşitliliği ve esnekliği artırmaktır. Fonksiyonel esnekliğin yanı sıra uygulanan geçici esneklik ise ücret ödenen zamanın optimum kullanımı için iş zamanının yeniden düzenlenerek üretken olmayan faaliyetlerin süresini en aza indirerek, üretken faaliyet zamanının fazlaya çıkarılmasıdır. Sayısal esneklik için çok yönlü ve kabiliyetli bir çekirdek grup çalışan oluşturulup, bunların etrafında sözleşmelilerden oluşan ikinci bir grup yaratılarak, bu grup yarı zamanlı (part-time) çalıştırılır. Böylece piyasanın istikrarlı zamanlarında bu ikinci grup ile çalışılır, piyasanın daraldığı zamanlarda ise çekirdek grup ile çalışmalar sürdürülür. Bu sistemin 24 yararlı tarafı maliyetleri düşürmesi ve esnek zaman kullanımına izin vermesidir. Zararlı tarafı ise örgüte bağlılık ve sadakat anlamında (özellikle ikinci grupta) bir bağın olmayışı, iletişim ve denetim problemlerinin olmasıdır. Özellikle çok şubeli hazır yiyecek (fast-food) sektöründe uygulanan bir sistemdir. İnsan kaynağı arz ve talep hesap veya tahmin girdilerinden birisi de maliyettir. Maliyet insan kaynakları planlamasını da bire bir etkiler. Dolayısıyla insan kaynağı öngörülmemesi aşamasında, insan kaynakları muhasebesinden faydalanılır. İnsan kaynakları muhasebesi, insanın kaynak olarak örgüte maliyet ve değerinin belirlenmesidir. Bu çalışma insana yatırım maliyetini ve bir çalışanın yerine yenisini koyma maliyetini içerdiği gibi, insanın örgüt için ekonomik değerinin hesaplanmasını da kapsar (Yüksel, 1998). 1.1.7.3. İnsan Kaynakları Planlaması İnsan kaynakları planlaması, insan kaynakları yönetiminin bilgi toplama sürecidir. Planlama fonksiyonu ile işletmenin vizyonu ve stratejisini belirleyen, bunlara etki eden politika ve planların neler olacağını kararlaştırmak için gerekli olan bilgiler toplanır (Can, 1994). İlk toplanacak ve elde edilecek bilgiler ise yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız iş analizleri ve insan kaynağı öngörümlenmesi çalışmaları sonuçlarıdır. İkinci olarak işletme stratejileri planlamaya girdi teşkil eder. Çünkü insan kaynakları planlaması çevresel değişmelere örgütün uyum sağlayabilmesi için çalışanlarla ilgili faaliyetleri yönlendirir (Yüksel, 1998). Bu bağlamda insan kaynakları planlaması işletmenin üst yönetiminin algıladığı örgüt içi ve dışı değerlendirmelere ve belirlediği stratejilere paralel yapılır (Tonus, 2005). Strateji ise işletmeninin geleceği, ya da gelecekteki işi ile ilgilidir. (Mütercimler, 1997: 195) Gelecek için yapılacak bu planlamada düşüncelerin kaynağını, çevresel koşullar, rekabet durumu, teknoloji, sendikalar ve yasalar gibi dışsal faktörler ile işletme stratejileri, coğrafi farklılaşma, verimlilik analizleri, çalışan beklentileri, bilgi sistemleri vb. gibi içsel faktörler oluşturur (Sabuncuoğlu, 2000). Bir organizasyonun temel gerçekleri, gidilecek yerin ve noktanın bilinmesi anlamında hedef, varılacak noktaya ulaşmak için gerekli olan yapı, örgüt ve örgütlenme ile bu örgüte hayat verecek kaynaklardır (Gülan, 2003). Buradan hareketle, işletme üst yönetimi de birtakım stratejiler uygulayarak oluşturduğu veya oluşturacağı 25 organizasyon ile bu hedeflere varmak istemektedir. İnsan kaynakları yönetimindeki hedef, işletmenin amaçları doğrultusunda, rekabet üstünlüğü yakalamak ve değişimleri yönetip, uygun ve huzurlu bir iş ortamı yaratarak, üretken ve verimli çalışanlarla işletmeyi geleceğe taşımaktır. Bunu yaparken insan kaynakları yöneticileri şu soruları sık sık sorup, cevaplamak durumundadırlar. İşletmenin hedeflerine ulaşması için hangi sayıda ve ne tür özelliklere sahip çalışan ihtiyacı vardır? Ne tür özelliklere sahip çalışanlar, işletmenin amaçlarına ulaşmasında en verimli şekilde hizmet ederler? İnsan kaynakları planlaması, bu ve bunun benzeri sorularla, belirlenen stratejilerin ortaya koyduğu gelecek projeksiyonunda gerekli insan kaynağı ihtiyacının nicelik ve niteliklerini, kim, ne, ne zaman, nerede, nasıl sorularına cevap verir ve yaratıcı düşünceyi içine alır. Olaylar olmadan önce alınacak önlemleri bulur, aralarındaki ilişkiyi düzenler. Yüksel’e (1998) göre, insan kaynakları planlaması, örgütün gelecekte ihtiyaç duyacağı çalışan ihtiyaçlarının nitelik ve nicelik yönünden belirlenmesi ve bu ihtiyacın nasıl ve ne derecede karşılanabileceğinin saptanması faaliyetlerinin tümüdür. Ayrıca insan kaynakları planlaması, işletmenin amaç ve hedefleri doğrultusunda, çalışan beklenti ve isteklerinin de dikkate alınarak insan kaynağının mevcut durumdan istenen duruma nasıl geçebileceğinin somut olarak saptanması sürecidir. Süreç sonunda belirlenen ihtiyaç nicelik ve nitelik olarak ortaya konur. Kaynak’a (1996) göre insan kaynağı ihtiyacı kendini değişik biçimlerde gösterebilir. Bunlar gerçek, yedek, ek ve yeni personel ihtiyacı olarak sınıflandırılabilir. Gerçek personel ihtiyacı, işletmenin ekonomik amaçlarına ulaşabilmesi için yapılması gereken işi bizzat gerçekleştiren çalışan gerçek personel ihtiyacı olarak tanımlanır. Burada “olan personel miktarı” ile “olması gereken personel miktarı” birbirine denk düşmesi amaçlanmaktadır. Yedek personel ihtiyacı, işletmede devamsızlık, hastalık, kaza, izin ve benzeri durumlarda ortaya çıkacak işgücü boşluğunun doldurulması amacıyla ortaya konan ihtiyacı ifade eder. Ek personel ihtiyacı, yedek personel olgusu genellikle devamsızlıktan kaynaklanırken, ek personel ihtiyacı işten çıkmalar nedeniyle ortaya çıkar. 26 Yeni personel ihtiyacı ise, işletmede yeni ya da ek yatırımların yapılması sonucu üretim ve satışlardaki artışlar, organizasyon yapısındaki değişimler gerek teknik, gerek idari yeni personelin işe alınmasını ifade eder. İnsanın fiziksel ve zihinsel didinmelerinin sonucu olan emek, üretimin gerçekleştirilmesinde işletmelerin vazgeçemeyecekleri bir üretim faktörüdür (Aren, 2000: 15). Emek aynı zamanda bir maliyet unsurudur. İşletmeler bir yandan emeğe ve insan kaynağına mutlak gereksinim duyarlar, öte yandan da emeğin maliyetleri artırmasından çekinirler. Bu durumda emek ihtiyaçları ile insan kaynağı maliyetlerini optimal seviyede tutacak bir planlama yapılması gereği ortaya çıkar. Optimal seviye iki durumda dengesini kaybedebilir. Birinci durumda işletme; fazla insan çalıştırıp, maliyetlerin artmasından, gizli işsizliğe kadar birçok sorunun yaşanacağı bir iş ortamı ve hantal bir yapıya sahip olur. İkinci durumda ise işletme, eksik insan kaynağı ile çalışarak, üretimin düşmesine, çalışanların zorlanmasına, moralsiz bir iş ortamına sebep olur (Sabuncuoğlu, 2000). Özetle, insan kaynakları planlaması işletmelerin fazla ya da eksik istihdamını önler ve bu nedenle hayati bir öneme sahiptir. 1.1.7.4. İnsan Kaynağını Bulma ve Seçme Günümüz şartlarında işletmeler yoğun bir rekabet içindedirler. Bu rekabet ortamında bilgi ve bu bilgiyi yaratan insan işletmeler için büyük bir avantaj olmaktadır (İpçioğlu ve diğ., 2005). Bu sebeple örgütler kendileri için en uygun niteliklere sahip insanları elde etmek ve onlarla beraber çalışmak istemektedirler. İstenilen nitelikte insanları bulmak, uygun tekniklerle seçmek ve uygun yerlerde istihdamını sağlamak insan kaynakları yönetiminin temel fonksiyonlarından biridir (Gowing ve diğ., 2002). İnsan kaynağı ihtiyacını iki temel kaynaktan gidermek mümkündür. Bunlar örgüt içi ve dışı kaynaklardır. İkisinin de faydalı ve mahzurlu tarafları vardır. Örgüt içi kaynaklardan insan kaynağı ihtiyacının karşılanması durumunda, işletmenin kapalı sistem sakıncalarını (değişime direnç gibi) yaşaması gibi bir takım sıkıntıları olabilir. Ancak bu kaynağın tercih edilmesi durumunda, ekonomik olması, sosyalizasyon sürecinin kısa olması, çalışanları motive edip, işe bağlılığını artırması, örgütten dışarı gidebilecek insan değerlerinin (beyin göçü) önlenmesi gibi sayısız faydaları vardır. Örgüt dışı kaynakların kullanılması durumunda örgüte canlılık katması, yerleşik prosedürlerin sorgulaması gibi faydalarının yanı sıra maliyetinin yüksek olması (hem 27 işe alma, hem eğitim) gibi sakıncaları bulunmaktadır. İşletmeler insan kaynağı ihtiyacını, yukarıdaki iki kaynaktan üç şekilde karşılayabilirler. Bunlar; • Hem örgüt içi, hem de örgüt dışı kaynaklardan karma olarak faydalanırlar. • Sadece örgüt içi kaynaklardan faydalanırlar. • Sadece örgüt dışı kaynaklardan faydalanırlar. İnsan kaynağı ihtiyacı için örgüt içi insan kaynaklarından yararlanılması durumunda aşağıdaki yöntemler kullanılır (Yüksel, 1998). Bunlar; • Açık pozisyonlar ilan edilerek, çalışanların başvurmaları sağlanır. • Çalışanlar kendiliklerinden bir üst düzey için talepte bulunur, değerlendirilir. • Beceri envanterlerine göre atama yapılabilir. • Örgütte bir kariyer planı varsa bu plana göre atama yapılabilir. • Örgüt çalışanların tavsiyeleri ile bir üst düzey ataması yapılabilinir. Örgüt dışı insan kaynaklarının devreye sokulması durumunda duyuru yapılır. Duyurunun ne şekilde yapılacağı (işin ön tanıtımı), hangi kanallarla duyurulacağına karar verilir. Fındıkçı (2001) duyuru hangi kanalla yapılırsa yapılsın, duyurunun içerik, şekil ve ifade bakımından uygun şartları taşıması gerektiğine dikkat çekmektedir. Çünkü işletme imajının, işin ve çalışma koşullarının adaylara çok olumlu olarak yansıtılması, daha sonra düş kırıklığına, tatminsizliğe, hatta işten ayrılmalara yol açabilir (Bilgin, 2005). Duyurunun yapılmasıyla, duyuruda belirtilen şekillerde başvurular alınmaya başlanır. Alınan başvurular kriterlere göre değerlendirilir. Değerlendirme sonucunda elemeler yapılarak, elemine edilenlere teşekkür yazısı gönderilir. Uygun adaylar görüşmeye çağrılır. Mülakat olarak da bilinen görüşmenin önemi işe en uygun adayı belirlemek için yapılan yüz yüze görüşmedir. Görüşme esnasında adayın iş ile ilgili görüşleri, konuşma ve kendini takdimi, görünüşü, amaç ve beklentileri vb. konularda değerlendirmeler yapılır. Bu değerlendirmelerin amacı iş ile aday arasındaki uyumu belirleyebilmektir. Komisyon tarafından yapılan bu değerlendirmeler kayıt altına alınır. Daha sonra adaylara bir takım psikoteknik uygulamalar yapılır. Buradaki amaç subjektif olarak yapılan görüşmeler yanında, objektif değerlendirmeler yapabilmektir. Görüşmeler ve testler sonucu toplanan veriler değerlendirilerek ikinci bir eleme yapılarak, elenenlere teşekkür yazısı gönderilip, uygun olanlar ikinci bir görüşmeye çağrılır. İkinci görüşme, çalışılmak istenen aday ile ayrıntılı çalışma koşulları mütalaa 28 edilmek üzere yapılır. Ücret konusu, sözleşme şartları vb. konular tartışılır. Burada da bir eleme daha yapılarak, işe uygun adaylar işe başlatılır. Seçim sürecinde unutulmaması gereken, her aşamada genel ilke olarak insanlara saygının esas alınması, tarafsız ve objektif davranılması, işletme önceliklerinin esas alınmasında alınmasıdır (Fındıkçı, 2001). 1.1.7.5. İşe Alıştırma (Oryantasyon) İş analizleri ve insan kaynağının öngörümlenmesi girdileriyle yapılan insan kaynakları planlaması ve bu planlama paralelinde yapılan insan kaynağının bulunup, seçilmesi, seçilen çalışanların işletmeye uyum sağlamaları, işe alıştırılmaları ve oryantasyon süreci başlar. Oryantasyon bir yönlendirmedir (Saraç, 2003; Püsküllüoğlu, 2004b). Yani çalışan işe yönlendirilip, işe alıştırılır. Bu alıştırma genel anlamda işletmeye uyum sağlamayı da içerir. 1.1.7.6. Eğitim ve Kariyer Yönetimi Kariyer sözcüğünün değişik anlamları vardır. Geniş anlamda, seçilen bir iş yolunda ilerlemek, bu ilerleyişle daha fazla para kazanmak, daha fazla sorumluluk üstlenmek; daha fazla saygınlık, erk ve prestij elde etmektir. Bu ilerleme sürecinde bilgi, deneyim, ustalık ve eğitim anlamında da gelişme elde edilir(Can, 1994). Yani insanın olgunlaşması, kendisi ile farkındalığının ve çevresine duyarlılığının artması, kendini ve çevresini daha iyi yönetecek tutumu ve beceriyi kazanmasıdır (Barutçugil, 2004: 15). Buradan hareketle kariyeri, insanın yaşamı boyunca kendisi ve çevresine karşı oluşan duyarlılığının, edindiği işe ilişkin deneyim ve faaliyetlerle ile ilgili olarak algıladığı tutum ve davranışlar dizisine yansıması olarak tanımlayabiliriz. Bu anlamda işe ait tecrübe deneyimin kazanılması ve bunun sonucunda tutum ve davranışların değişmesi eğitimle yakından ilişkilidir. İşletme örgütsel amaçlara ulaşmak için çalışan bilgi ve becerisini eğitim yoluyla artırır. Bireysel açıdan ise çalışan, eğitimi belli kişisel amaç ve hedefler için alır. Bu amaç ve hedefi yukarıda tanımını yaptığımız kariyerdir. İnsan kaynaklarının bir fonksiyonu olarak eğitim üçüncü kısımda ayrıntılı olarak incelenecektir. Kariyer yönetimi, çalışanların kariyerleri ile ilgili amaçlarına ulaşmasını sağlayan bir yönetim sürecidir. Bu süreç amaçların ve hedeflerin saptanması, planlanması ve uygulanması ile yürütülür. Kariyer yönetimi, çalışanın örgüt kültürünü 29 benimsemesi, örgüt amaçları ile kişisel amaçlarını dengelemesi, iş doyumu, işe bağlılık ve sadakati ile çalışanın işletmede kalmasını etkileyen temel faktördür. Günümüzde artık kariyer planlaması işletmeler tarafından değil, daha çok çalışan tarafından yapılmaktadır. Bunun içinde her şeyden önce çalışanın kendisini çok iyi tanıması gerekmektedir (Taşcı, 2005). 1.1.7.7. Ücret Yönetimi İnsan kaynaklarının muhafaza edilmesinde ve verimliliğin sağlanmasında en önemli fonksiyonlardan biri ücret yönetimidir. Çünkü insanı işletmeye çekebilmek, işletmede tutabilmek ve daha verimli çalışmasını sağlamak için yeterli bir ücrete ihtiyaç vardır. Aynı zamanda bu ücret düzeyi işletmeye maliyet açısından yük olmayacak bir miktar olmalıdır. Dolayısıyla ücret yönetimi, çalışanlar ve işletme çıkarları açısından bu dengeyi sağlamaktır. İyi işlemeyen bir ücret sistemi, ya çalışanları tatmin etmeyip, devamsızlık veya işten ayrılmalara sebep olacak, ya da işletmenin maliyetlerini artırarak zararına yol açacaktır (Yüksel, 1998; Ataay, 2002). İyi bir ücret sisteminin kurulabilmesi için sistemin dayandığı esasların iyi tespit edilmesi gerekir. Bu tespit işlemi, iş analizi girdilerinden faydalanılarak, iş değerlemesi yapılmasıyla başlar. İş değerlemesi ücret saptamak amacıyla işletmede yapılan işlerin göreceli olarak değerlerinin bulunmasıdır. Başka bir ifade ile hangi iş diğer işe göre daha önemlidir veya hangi iş daha fazla ücrete layıktır. Daha sonra piyasadaki ücret düzeyleri araştırması yapılır. Ücret düzey araştırması örgüt içi ve dışı olarak araştırılır. Örgüt dışı araştırmalarda, sektör ortalamaları, devletin ücrete etkileri, sendika etkileri vb. faktörler incelenir. Örgüt içinde ise iş değerlemelerine göre eşit işe eşit ücret dengesini bozacak uygulamalar olup olmadığı incelenir. İş değerlemesi ve yapılan ücret düzey araştırmalarından sonra ücret yapısı oluşturulur. Ortalama ücret eğrileri ile işletme ücret eğrileri karşılaştırılarak, işletme faaliyet alanında ihtiyaç duyulan nitelikli veya normal çalışan düzeylerine göre bir yapısı oluşturulur. 1.1.7.8. Güvenlik ve Sağlık Güvenlik ve sağlıktan kasıt; iş güvenliği ve çalışan sağlığıdır. Bazı kaynaklarda insan kaynaklarının koruma fonksiyonu olarak zikredilir (Sadullah, 2002b). İş güvenliği, çalışanın sağlık ve emniyetinin işyeri sınırlarında ve iş dolayısıyla doğan tehlikeler karşısında korunmasını kapsamaktadır. Amaç, iş kazalarının önlenmesi ve 30 güvenli bir çalışma ortamı yaratılmasıdır. Çalışan sağlığı ise çalışma koşulları ile kullanılan araç ve gereçlerden doğabilecek tehlikelerden arınmış veya tehlikelerin asgari düzeye indirildiği bir iş çevresinde huzurlu bir biçimde yaşayabilmesini ifade eder. Çalışanın sağlığını korumada ki amaç, çalışanların yaptıkları işlerinden dolayı sağlıklarına bir zarar gelmemesidir (Sabuncuoğlu, 2000). 1.1.7.9. Endüstriyel İlişkiler Endüstri İlişkileri kavramı, geniş ve dar anlamda olmak üzere iki şekilde kullanılmaktadır. Dar anlamda yalnızca endüstri sektöründe çalışanların çalışma koşullarının belirlenmesi biçiminde kullanılmakta iken, geniş anlamda tüm ücretli çalışanların çalışma koşullarını kapsamına almaktadır. Endüstri ilişkileri, işçi-işveren arasıdaki bireysel ilişkiler, işçi sendikaları ile işveren sendikaları arasındaki toplu ilişkiler ve kamu kuruluşlarının düzenlemeleri olarak üç alanı kapsar. Böylece yasal düzenlemeler, toplu pazarlıklar ve toplu sözleşmeler olduğu kadar, bireysel hizmet sözleşmeleri ve işyerlerindeki bireysel ilişkilerde endüstri ilişkilerinin inceleme konusu olmaktadır. Bu tür geniş anlamdaki endüstri ilişkileri çalışma ilişkilerinin tümünü ve her konusunu kapsadığından “çalışan ilişkileri” ve “çalışma ilişkileri anlamında kullanılmaktadır (Koray, 1992). Çalışma ilişkilerinin konularını biraz detaylandırırsak yukarıda bahsedilenlerin yanı sıra ekip çalışmaları, liderlik üstlenme, uyumlu çalışma gibi konuları da kapsamaktadır (Aktan, 2006). 1.1.7.10. Performans Değerleme Bireysel performans değerleme ile çalışanın herhangi bir konudaki etkinliğini ve başarı düzeyini belirlemeye yönelik çalışmalar kastedilmektedir. Performans değerlemesini dinamik bir süreç olarak ele alıp, insan kaynakları konseptindeki hedeflerin, amaçların ve beklentilerin çalışanlara iletilmesi, izlenmesi, ölçme ve değerlendirmesi, buna bağlı olarak eğitimler yolu ile bilgi ve becerilerinin geliştirilmesi, ücret yönetimi, kariyer yönetimi, motivasyon ve disiplinle ilgili teknikleri de içeren geniş açılı örgütsel sisteme performans yönetimi denilmektedir. Performans değerlemesi, performans yönetiminin bir kısmını teşkil eder (Uyargil, 2002b). Performans değerleme bireysel bazda yapılan bir etkinlik değerlendirmesi olup, konusu insan olduğu için zor bir işlemdir. Bunun için objektif bir değerlendirme yapmak ve sistematik bir yaklaşım sergilemek zorunludur. Bu konuda değerlemeyi 31 kimin yapacağı (yönetici, müşteriler, astları, çalışanın kendisi, ekip arkadaşları, bilgisayar veya karma sistem), hangi standart ve kriterler ile hangi yöntemlerle yapılacağı belirlenmelidir. Yapılan değerlemeler çalışana iletilmeli, düzeltici işlemler yapılmalı ve beklentiler iletilmelidir. Çünkü amaç bireyin performansını artırmak ve dolayısıyla etkinliği sağlamaktır. Uyargil’e (2002b) göre, performans değerleme sonuçlarından, diğer insan kaynakları yönetimi fonksiyonlarında ve çalışanlarla ilişkin çeşitli kararların alınmasında yararlanılır. Bunlar; • İnsan kaynakları planlamasına önemli bir girdi oluşturur. • Ücret sistemlerini ve maddi ödüllendirmeleri etkiler. • Eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesinde kullanılır. • Çalışanlarla ilgili işten ayırma kararları verilir. 1.2. İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE EĞİTİM FONKSİYONU Eğitim kavramını daha iyi anlamak amacıyla öncelikle eğitim kavramının yanı sıra ilişkili diğer kavramlara da değinilecektir. Daha sonra eğitimin amaç ve önemi ile yararlarından bahsedilerek, insan kaynakları eğitim süreci açıklanacaktır. 1.2.1. Eğitim ve İlişkili Diğer Kavramlar Eğitimle ilişkili diğer kavramlar başlığı altında eğitimin yanı sıra öğrenme, bilgi, yetiştirme ve geliştirme kavramları incelenerek, eğitimin kavramsal arka planı sunulmaya çalışılacaktır. 1.2.1.1. Eğitim Kavramı Eğitim kavramı çok yönlü ve göreceli bir kavramdır. Kesin çizgilerle sınırlarını çizerek tanım yapmak mümkün olmayıp, ilgilenilen bilim dalı, bakış açısı ve koşullara göre tanım ve işlevleri değişebilmektedir. Genel anlamda eğitim; belli bir bilim dalında, sanat kolunda veya belirli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme, geliştirme ve eğitme işidir (Püsküllüoğlu, 2004a; TDK, 2006). Bu tanıma göre eğitim bir aktarma ve geliştirme mekanizması olup, insanoğlunun süregelen doğa ile mücadelesinde elde ettiği zihinsel ve fiziksel yetkinliklerini yeni kuşaklara öğretmesi, öğretirken de geliştirmesidir. 32 Sosyolojik ve antropolojik açıdan eğitim; toplumsal bir olay olup, ömür boyu süren bir kültürlenme veya kültür aktarma sürecidir. Bu süreçle insan sosyalleşir ve çevresine uyum sağlar. Buradaki kültürlenme veya sosyalleşme bilinçli veya bilinçsiz olabileceği gibi, gözlem yoluyla da davranışlara yansır. Sosyalleşme ve kültürlenme sürecine toplumdaki sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmeler etki eder. Özetle, eğitimin yaşam boyu süren bir kültürlenme süreci olup, bu sürecin toplumdaki değişimler vasıtasıyla bir sosyalizasyon evresinden oluştuğu vurgulanmaktadır (Doğan 2002; Kottak, 2002). Psikolojide eğitim kavramından çok, eğitimin birey üzerindeki etkisi olan öğrenme kavramından bahsedilir. Öğrenmenin hangi koşullarla şekillenip, davranışlara nasıl yansıdığı ve değiştiği incelenir. Öğrenmenin davranışlara etkisi bir değişim sürecini ifade eder (Cüceloğlu, 2004). Örgütsel açıdan eğitim, bireylerin ya da onların oluşturduğu grupların işletmede yüklendikleri ya da ileride yüklenecekleri görevleri daha etkili ve başarılı yapabilmeleri için, onların mesleki bilgi ufuklarını genişleten, düşünce, rasyonel karar alma, davranış ve tutum, alışkanlık ve anlayışlarında olumlu değişmeler yapmayı amaçlayan bilgi, görgü ve becerileri arttıran eğitsel eylemlerin tümüdür (Sabuncuoğlu, 2000: 110). Yani eğitim, çalışanların yaptıkları işlerle ilgili olarak etkinliklerini artırmak amacıyla gerçekleştirilen planlı öğrenme sürecidir (Yazıcı, 2004). Bu süreç, örgüt amaç ve hedeflerine ulaşmanın teknik ve araçlarını çalışanlara aktarırken hem bireysel, hem de kurumsal açıdan değişimi ifade eder. Bireysel açıdan yeni bilgi ve beceriler öğrenilip, davranış ve tutumlara yansırken; kurumsal açıdan da strateji ve politikalar doğrultusunda, değişen çalışan davranış ve tutumları ile örgüt kültürü değişir. Kısaca örgütsel anlamda eğitim hem psikolojik, hem de sosyolojik açıdan bir değişim sürecidir. Bu süreci yaratan ise öğrenme olgusudur. 1.2.1.2. Öğrenme Kavramı Öğrenme, belirli bir yaşantı/deneyimin sonucu davranışta görülen oldukça uzun süreli değişikliktir (Cüceloğlu, 2004: 583). Tınaz’a (2000) göre, öğrenmeyi sağlayan mekanizma eğitimdir. Eğitim ve öğrenme ile çalışan davranışlarında oluşan değişmeler sonucu işletmeler çevreye uyum sağlarlar. Bu ise öğrenmenin stratejik bir kavram olduğunu ortaya koyar. Öğrenmenin işletme içinde stratejik bir araç olarak benimsenmesi demek, onun bir teknik olarak değil; bir felsefe veya davranışsal bir 33 yaklaşım olarak benimsenmesi anlamını taşır. Örgütsel öğrenme, bilginin eğitim veya tecrübe ile kazanılmasından çok, örgüt içinde davranış değer ve normların birlikte geliştirilmesidir. Dolayısıyla günümüzde daha hızlı öğrenme ve değişme yeteneğine sahip olmak, sürdürülebilir rekabetin ve sürekli gelişmenin temelini oluşturmaktadır (Eren, 2000; Yazıcı, 2004). Günümüz koşullarında hızlı değişimin etkisi altındaki işletmeler için problem; öğrenme sürecinin sürekli hale getirilmesi ve öğrenen organizasyonların esnek yapısına sahip olarak, rekabette üstünlük sağlamaktır (Efil, 2005). Eğitim, günlük yaşam ve çalışmanın getirdiği bilinçsiz öğrenmenin yanı sıra, sistematik ve planlı bir şekilde yürütülen planlı öğrenme sürecini de kapsar. Burada işletmeler için esas olan öğrenme sürecinin planlı ve sistematik bir hale getirilip, bunun bir kültür halini almasıdır. Yani problem öğrenmeyi öğrenmektir. Öğrenme ise performansın arttırılması, bunun davranışlara ve tutumlara yansımasının yanı sıra, iyi bir muhakeme gücü ile öğrenilen bilgilerden, yeni bilgiler üretmeyi de kapsar. Dolayısıyla eğitimin sonucu öğrenme, öğrenmenin sonucu ise bilgidir. 1.2.1.3. Bilgi Kavramı Barutçugil’e (2002) göre bilgi, insanın etrafında olup bitenleri, tam ve doğru olarak kavramasını sağlayan kişiselleştirilmiş enformasyondur. Buradaki enformasyon insanın çevresiyle karşılıklı etkileşim ve haberleşme ile edindiği içselleştirilmiş bilgiyi ifade eder (Püsküllüoğlu, 2004b). Bilgi kendini düşünceler, öngörüler, sezgiler, fikirler, alınan dersler, uygulamalar ve yaşanan deneyimler şeklinde gösterir. Bu bağlamda kurumsal anlamda bilgi; örgütün etrafında olup bitenleri tam ve doğru olarak kavramasını sağlayan, iç ve dış çevresiyle etkileşimi, yaşanan tecrübeler ve çevreyi algılama (haberleşme) ile edindiği enformasyondur. Kurumsal anlamda bilgi kendini stratejiler, politikalar ve prosedürler şeklinde belli eder. Günümüzde bilgi belli kurum ve kişilerin ürettiği, sahip olduğu ve kullandığı bir araç olmaktan çıkmış ve yaygın bir şekilde üretilip, kullanılır hale gelmiştir. Bu durum bilgi toplumuna giden yolu açmıştır. Bilgi toplumunun itici gücü ise bilgisayar ve iletişim teknolojileridir. Bilgisayar insanın düşünce gücünü geliştirerek, yaratıcılığının artmasına neden olmuş, iletişim teknolojileri ise bilginin anında ve sınırsızca dolaşmasına yol açmıştır. Bu nedenle çağımıza bilgi çağı denilmektedir. Doğal olarak bilgi çağı, bilgi ekonomisini yaratmıştır. Esasında bilginin 34 günümüzde büyük önem arz etmesi bir anlamda yüksek ekonomik değerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü günümüzde zenginlik toprak veya sermaye bileşiminden çıkarak bilgi değişkenine daha da bağlı olan bir olgu haline gelmiştir. Geleneksel örgütlerin gücü, üretim kapasitesinden kaynaklanırken, bugün sahip olunan güç bilginin eline geçmiştir. Artık temel zenginlik kaynağı bilgi olmaya başlamıştır. Buradaki nüans bilgiye sahip olmak veya var olan bilgiyi kullanmak değil, yeni bilgileri yaratmaktır. Dolayısıyla yeni bilgiler ve yeni bilgileri yaratacak insanlar işletmeler için “entelektüel sermaye” kavramı altında en büyük zenginlik kaynağı haline gelmiştir. Kısaca bilgi ve bilgiyi yaratan ve entelektüel sermaye olarak nitelendirilen “insan” işletmelerin rekabetçi avantajlarını oluşturan temel olgu haline gelmiştir (Yazıcı, 2004). Bilginin artan önemiyle birlikte ortaya çıkan bir gerçekte; küreselleşen ve birbiri ile sıkı sıkıya bağlı bulunan dünyamızda, bilginin hızla eskimesidir. Bilginin eskimesi, bu gün kullandığımız bilginin bir sonraki gün geçerliliğini yitireceği veya işe yaramayacağı anlamına gelmektedir. O zaman önemli olan, eskiyen bilginin unutularak, yerine süratle yeni bilginin yaratılması ve kullanılmasıdır (Yazıcı, 2004). Dolayısıyla bu olgu işletmeleri eğitim sistemi ile beraber, öğrenmenin sürekli hale geldiği bir yöne sürüklemektedir. Öğrenen organizasyonlar yaratmak ve işletmenin temel kaynağı insanı yetiştirmek ve geliştirmek büyük önem arz etmektedir. 1.2.1.4. Yetiştirme ve Geliştirme Kavramları Eğitimi genel olarak, belli bir bilim dalında, belli bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme ve geliştirme işi olarak tanımlamıştık. Bahsedilen yetiştirme ve geliştirme kavramları birbirine yakın olmakla birlikte farklı işlevleri ve amaçları vardır. Yetiştirme belirli kademelerdeki belirli işleri yapabilmek için gerekli olan bilgi, yetenek ve davranışların kazandırılması sürecidir (Koçel, 2003). Örneğin yeni alınan bir makinenin nasıl çalıştırılacağının öğretilmesi bir yetiştirme faaliyetidir. Bu anlamda yetiştirme faaliyetleri başlangıç ve bitiş tarihleri saptanan, belli bir süre içinde uygulanıp sona eren, mevcut işlere ve bugüne odaklı bir etkinliktir. Geliştirme ise çalışanın yaptığı işi ve işletmeyi daha kapsamlı bir bakışla görebilmesini sağlayan, geleceğe yönelik, çalışanın var olan yeteneklerinin geliştirilmesini amaçlayan, bitmeyen, devam eden, sınırsız bir çalışmadır (Tortop, 1994; Nemli, 2004). Geliştirme, işe ilişkin yeni bilgilerin edinilmesi, günün teknolojisini izlemek, uyum sağlamak ve yeni süreçler bulmak, rakip 35 işletmelerin bazı problemlere getirdiği çözümleri incelemek, yeni çözümler bulmak ve işletmeye uygulamak, değiştirmek ve uyarlamak gibi konuları kapsar (Sabuncuoğlu, 2000). Geliştirmenin hedefi, çalışanın işini daha bütüncül olarak işletme çapında algılayıp, işini daha verimli bir şekilde yapmasıdır. Dolayısıyla yetiştirme geliştirmeye temel oluşturur (Palmer ve diğ., 1993). Özetle, yetiştirme belirli bir işin gerektirdiği nitelik ve yeteneklerin çalışana kazandırılmasına ilişkin eğitsel faaliyetlerdir. Yani çalışanın o iş için yeterli olabilmesi için eğitilmesi, kısaca yetiştirilmesidir. Ancak geliştirme, çalışanda bulunan nitelikler yeterli olsa bile, hem çalışanın daha verimli olabilmesi (yeni süreç ve bilgiler üretmesi), hem de gelecekte üstlenebileceği farklı pozisyonlardaki görevler için yeni bilgi ve yeteneklerin kazandırılması veya mevcutlarının geliştirilmesidir. Eğitim genel bir kavram olup, yetiştirme ve geliştirme eğitimin türü niteliğindedir (Özçelik, 2002). 1.2.2. Eğitim Önemi ve Amacı Eğitim insanlık tarihi boyunca önemli olmuştur. Ancak bu önem günümüzde daha da kendini belli etmektedir. Çünkü günümüzde giderek bilgi temelli bir ekonomi gelişmekte, paralelinde bilgi toplumuna doğru hızlı bir kayma görülmektedir. Adeta bir bilgi patlaması yaşanmakta ve gün geçtikçe yeni bilgiler üretilmektedir. Dünya küçülüyor, iletişim artıyor ve bilgi hızla yayılıp, hızla eskiyor. Kişiler, kurumlar ve toplumlar yeni bilgilere ulaştıkları, bunları kültürüne kazandırıp, yenilerini ürettikleri sürece var olup, gelişme imkânı bulabiliyorlar (Fındıkçı, 2001). Dolayısıyla bilgi ve bu bilgiyi öğrenip, içselleştirip, yeni bilgiler üretecek, bir nevi değişimi yaşayacak insanın eğitimi gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Yüksel’e (1998) göre, hızlı teknolojik gelişmeler, artan makineleşme ve otomasyon nedeniyle eğitimin önemi daha da artmıştır. Özellikle gelişmekte olan ülkeler için bu durum daha da hassastır. Çünkü gelişmekte olan ülkelerde, geleneksel üretim biçimi ile modern teknolojinin yer aldığı üretim biçimi yan yana görülebilmektedir. Diğer taraftan bu ülkelerdeki çalışanlar hem gelişmiş teknolojinin bilgilerine sahip olmak, hem de kendi ülke şartlarını anlayıp geleneksel üretim biçimini modern teknolojiye uyarlayarak, kendi teknolojisini yaratacak, bilgi, yetenek ve beceriyi göstermek zorundadır. Dolayısıyla insan kaynağının eğitimi, bir taraftan çalışanın niteliklerini günün koşullarına uygun duruma getirmeyi, diğer taraftan da onlarda yeni 36 nitelikler geliştirmeyi hedeflemek zorundadır. Makineleşme ve otomasyon sonucunda bazı işlere ilişkin faaliyetler daha çoğalıp yeni bilgi ve beceriler isterken, bazı işlerin alanı daralıp sönmekte ve eski işlerin yerini yeni işler almaktadır. Tüm bu gelişmeler eğitimin önemini büyük ölçüde artırmaktadır. Günümüzün hızlı değişim ortamında işletmelerin en değerli sermayesi insan kaynağıdır. Dolayısıyla bu sermayeden en iyi şekilde yararlanmak ve onu boşa kullanmamak gerekir. İnsan kaynağını bulma ve seçme sürecinde hangi tekniği kullanırsanız kullanın, işe tam uyumlu hazır bir çalışan bulmak oldukça güçtür. Bu güçlük, seçim metodunun yetersizliğinden çok insanları doğru tanımanın ve özelliklerini tespit edebilmenin zorluğundan kaynaklanır. İşte bu zorluğun getirdiği eksiklikleri gidermenin en iyi yolu eğitimdir. Ayrıca tam anlamıyla sağlıklı bir seçim yapılsa bile, ekonomik, toplumsal ve teknolojik alanda görülen sürekli değişim ve gelişim, gerek işletmeleri gerekse çalışanları bunlara uyum açısından, yenilemeye, yani eğitime zorlamaktadır. Eğer çalışanlara uygun eğitim programlarıyla gerekli bilgi ve beceriler kazandırılmazsa; bu durumun işletmeye, üretim hata oranı, birim maliyetlerdeki artış vb. şeylerle istenmeyen verilerle geri dönüşü olacaktır (Özçelik, 2002). Sabuncuoğlu’na (2000) göre işletmeler tarafından yürütülen eğitim uğraşlarından beklenen amaçları iki başlık altında incelemek mümkündür. Bunlar ekonomik amaçlar ve sosyal insancıl amaçlardır. Eğitimin temel ekonomik amacı üretimi ve verimliliği yükseltmektir. İşletmenin her kademesinde çalışan insanları çeşitli eğitim programlarıyla yetiştirmek, öğrenmek için uygun bir ortam hazırlamak, iş süreçlerini geliştirme olanağı vermek, verimliliğin artmasına katkıda bulunur. Bahsedilen temel ekonomik amacın yanı sıra diğer alt ekonomik amaçları şu şekilde özetleyebiliriz: • Üretim ve kalite artışı • Standardizasyon ve maliyetlerde düşme • Zaman tasarrufu ve hatalı imalat oranlarının düşmesi • İş kazalarının azalması • Devamsızlık ve personel devir hızının düşmesi • Yöntemsel gelişmelerle daha az iş yükü ve fazla mesailerde azalma • Makine bakım ve idamelerinde gelişme ve kolaylıklar 37 • Yeni teknolojilere uyum ve süreç geliştirme Eğitim işletmede çalışan insanlara da dolaylı ve dolaysız biçimde katkı yapan bir süreçtir. Bu süreç insana yapılan yatırıma işaret eder. Bu yatırım entelektüel sermaye ile rekabet üstünlüğünün yanı sıra çalışanları işletmeye bağlayan, sadakatlerini artıran, iletişim ve işbirliği ile çalışanların kaynaşmalarını sağlayarak sosyal sermaye olarak da fayda sağlar. Eğitimin başlıca sosyal insancıl amaçlarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz. • Çalışanların motive edilmesi • Çalışanlarda güven duygusunun geliştirilmesi • Çalışanlar niteliklerinde ortaya çıkan artışa paralel terfi olanakları • Örgütsel bağlılık ve iş tatmini • Yaratıcılık ile entelektüel sermaye • İşbirliği ve dayanışma ile sosyal sermaye Sonuç olarak eğitimin ekonomik ve sosyal amaçlarını bir bütün olarak düşünmek gerekir. Çünkü sistematik bir eğitim üretimin maliyetini düşüren etkili bir ekonomik bir kaynak olduğu gibi çalışanlar içinde artan üretime paralel koşullarda iyileşme ile uygun iş ve moral ortamı ile bireysel ve sosyal doyum sağlar. 1.2.3. Eğitimde İzlenen İlkeler Her işletmede farklı amaç ve ihtiyaçlara göre eğitim faaliyetleri düzenlenebilir. İşletmenin çevresel koşulları, stratejileri, politikaları ve prosedürleri eğitimde izlenecek ilkeleri farklı kılabilir. Ancak amaçları ve faaliyet alanları farklı olsa da işletmeler için genel olarak ve ana başlıklar altında eğitim ilkelerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz (Sabuncuoğlu, 2000; Özçelik, 2002). • Eğitimde süreklilik • Eğitimde yararlılık • Eğitime etkin katılım • Eğitimde fırsat eşitliği • Planlı bir eğitim • Eğitimcilerin eğitimi Küreselleşen dünya başta teknoloji olmak üzere baş döndürücü bir hızla değişmekte ve değişen koşullara uyum sağlamak işletmeler için bir var oluş problemi 38 olmaktadır. Orta Doğu Teknik Üniversitesinin araştırmalarına (2005) göre; bir yetişmiş bir çalışan eğitimini tamamladıktan sonra her yıl teorik bilgisinin %5’ini yitirmektedir. Teorik bilgisini çağa uydurmak için, çalışanların zamanlarının %15’ini (yılda altı hafta) bilgi yenilemeye ayırması gerekmektedir. Yukarıda belirtilen şekillerde kendini yenilemeyen çalışanlar 45 yaşına geldiklerinde tüm gelişmelerin gerisinde kalacaklardır. Dolayısıyla eğitim faaliyetlerinin başarıya ulaşmasının ilk koşulu eğitimin sürekli olmasıdır. İşletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri değişime uyum sağlamalarına bağlı olduğundan sürekli eğitim temel bir var oluş konusu olarak, eğitimin ana ilkelerinin birincisidir. Eğitim faaliyetleri, önceden belirlenen amaç ya da amaçlar doğrultusunda yapılmakta olup, sonuçta bu amaçlara kısmen ya da tamamen ulaşılması beklenir. Belli bir amaca yöneltilmemiş bir eğitimden umulan yarar sağlanamaz. Sonuç olarak, eğitimi alan çalışan açısından, dolayısıyla işletme açısından herhangi bir yarar sağlamayan eğitim, anlamsız hale gelir. Eğitime alınan çalışanların etkin katılımı, eğitimin başarısı için bir ön koşuldur. Etkin katılım için öncelikle çalışan aldığı eğitime ihtiyaç duymalı ve programın yararına inanmalıdır. Çalışanın eğitime etkin olarak katılmasını sağlamak için işletmenin özendirici tedbirler alması da bu ilke dâhilinde düşünülebilir. Bunlar yükselme olanakları, sertifikasyon, ücret artışı vb. olabilir. Eğitim ilkeleri arasında önemli bir yer tutan fırsat eşitliği ilkesi, eğitimden tüm çalışanların yararlanması, belirli kimselerin veya kesimin tekeline bırakılmaması anlamını taşır. Kişisel öğrenme ve eğitim altyapı farklılıkları doğal olarak eğitim programlanmasında dikkate alınır. Burada vurgulanmak istenen, işletmenin en üst kademesinden, en alt çalışanına kadar tüm çalışan kitlesinin renk, dil, ırk, cinsiyet vb. ayrım yapılmadan, eğitim olanaklarından yararlanmasıdır. Eğitimden beklenen yararın sağlanabilmesi için, eğitim faaliyetlerinin belli bir plan ve program çerçevesinde yapılmasıdır. Hedefler, kişiler, eğiticiler, yöntemler, eğitimin süresi, yer ve zamanı önceden belirlenmelidir. Plansız ya da iyi planlanmamış bir eğitimden fayda beklemek tamamen tesadüflere bağlıdır. Eğitim programlarının başarıya ulaşmasının koşullarından bir tanesi de, eğitim veren eğitimcilerin nitelikleridir. Eğitimin başarısı eğitimcinin kalitesine bağlıdır. Çünkü bilmek ile bildiklerini pedagojik yöntemlerle öğretebilmek ayrı 39 şeylerdir. İyi bir eğitimcide ise her ikisinin de olması arzulanır. Gerektiği durumlarda eğitimcinin de eğitilmesi şarttır. 1.2.4. Eğitimin Yararları İşletmelerde uygulanan eğitim programlarının sağladığı yararlar, eğitimin örgüte sağladığı yararlar, çalışana sağladığı yararlar ve çalışan ilişkilerine sağladığı yararlar olarak üç grupta ele alınabilir (Tınaz, 2000). 1.2.4.1. Eğitimin Örgüte Yararları • Örgütün her düzeyinde işe ait bilgi ve becerileri artırır. • Çalışanların örgütün amaçları ile özdeşleşmelerine yardım eder. • Bütün olarak daha iyi bir örgüt görünümü oluşmasını sağlar. • Örgüt içinde açıklık ve güveni besler. • Ast-üst arasındaki ilişkiyi artırır. • Örgütsel gelişime yardımcı olur. • Çalışanların moralini yükseltir. • İşin ana hatlarının hazırlanmasına yardımcı olur. • Örgütün tüm alanlarında gelecekteki gereksinimlerle ilgili bilgi sağlar. • Örgüt, karar verme ve problem çözmede daha etkin hale gelir. • Örgüt politikalarının anlaşılmasına yardımcı olur. • Çalışanların yöneticilik ve liderlik gelişimlerine yardımcı olur. • Davranış ve tutumlarda olumlu değişiklik yaratarak, örgütsel bağlılık sağlar. • Verim ve iş kalitesinin artmasına yardım eder. • Daha bilgili ve yetkili hale gelmek için örgütte bir sorumluluk duygusu gelişmesini sağlar. • İş ile yönetim arasındaki ilişkileri artırır ve güçlendirir. • Büyüme ve iletişim için bir ortam yaratır. • Örgütsel iletişimin artmasına yardımcı olur. 1.2.4.2. Eğitimin Çalışana Yararları • Daha iyi karar alma ve problem çözmede çalışana yardımcı olur. 40 • Eğitim yolu ile başarı, tanınma, büyüme, sorumluluk ve ilerleme gibi güdüsel değişkenler benimsenir ve harekete geçirilir. • Çalışanda öz gelişim ve özgüvenin cesaretlendirilmesi ve başarılmasına yardımcı olur. • Çalışanın stres, gerilim, hayal kırıklığı ve çatışmayla başa çıkmasına yardımcı olur. 1.2.4.3. Eğitimin Çalışan İlişkilerine Yararları • Gruplar ve bireyler arasındaki iletişimi artırır. • İşe yeni girenler, yer değiştirme veya terfi nedeniyle yeni görev alanların çalışanların işe alışma ve uyumlarına yardımcı olur. • Yönetim politikaları hakkında bilgi sağlar. • Çalışanlar arası becerileri artırır. • İlişkilerde bilgi paylaşımı ve moral sağlar. • Grup içi bağlılığı olumlu yönde yapılandırır. • Öğrenme, büyüme ve koordinasyon için uygun örgüt iklimi sağlar. • Örgütü, çalışılan ve yaşanan daha iyi bir yer haline getirir. 1.2.5. İnsan Kaynakları Eğitim Süreci İnsan kaynakları eğitim süreci, işletmede stratejiler doğrultusunda, gelecek tasarımı veya iş analizlerine göre tespit edilen eksikliklere göre eğitim ihtiyaçlarının ve amaçlarının belirlenmesiyle başlar. Belirlenen amaçlara göre, eğitimin yöntem ve teknikleri, yeri, zamanı, eğitime katılacaklar ve eğitimi verecekler planlanır ve zaman sürecinde programlanarak, bütçelendirilir. Yapılan program ve bütçe çerçevesinde eğitim uygulanarak, denetlenir. Denetleme sonuçları eğitimlere yön verir ve bu doğrultuda yeni belirlenen ihtiyaçlar tespit edilip, bu süreç durmadan tekrarlanır. Eğitim süreci bir döngü niteliğinde olup, aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz. • Eğitim ihtiyaç ve amaçlarının belirlenmesi • Eğitim plan ve programlarının hazırlanması • Eğitim bütçesinin hazırlanması • Eğitim programının uygulanması • Eğitim sonuçlarının değerlemesi 41 1.2.5.1. Eğitim İhtiyaç ve Amaçlarının Belirlenmesi Eğitim ihtiyaç ve amaçlarını saptamak için; örgütsel düzeyde, faaliyetler düzeyinde ve bireysel düzeyde olmak üzere üç alanda analizler yapılır. Örgütsel düzeyde yapılacak incelemeler daha çok işletmenin stratejileri doğrultusunda yapılacak yatırım ve gelişimler sonucunda ihtiyaç duyulacak eğitimlerdir. Ayrıca örgütsel etkinlik göz önüne alınarak (maliyetler, kaynak-çıktı oranları vb.) eğitim ihtiyaçları belirlenir. Örgütsel düzeyde yapılacak incelemelerde örgüt iklimi de araştırılmalı, işletmenin değerler sistemi, çalışanların davranış ve tutumları da sorgulanmalıdır. Örgüt iklimi tasarlanan veya beklenen çalışma ortamlarının yaratılıp yaratılamayacağı noktasında eğitim programlarının başarısını etkiler. Faaliyetler düzeyinde yapılan araştırmalar, iş analizlerine göre yapılan değerlendirmelerden ortaya çıkan eğitim ihtiyaçlarıdır. Bireysel düzeyde ise genellikle başarı değerlemesinden elde edilen sonuçlara bağlı olarak eğitim ihtiyaçları belirlenir. Beklenen başarı ile gerçekleşen başarı arasındaki fark eğitim ihtiyacını ortaya koyar (Yüksel, 1998; Sabuncuoğlu, 2000). 1.2.5.2. Eğitim Plan ve Programlarının Hazırlanması Tespit edilen eğitim ihtiyaç ve amaçlarından sonra, genelde yıllık bir eğitim planı hazırlanır ve zaman sürecine uyarlanarak program haline getirilir. Yıllık eğitim planları hazırlanırken genel hatlarıyla aşağıdaki hususlar saptanır (Sabuncuoğlu, 2000). • Belirlenen ihtiyaç ve amaçlar doğrultusunda eğitim konularının belirlenmesi • Eğitimin kim tarafından verileceğinin (işletme içi veya dışı) belirlenmesi • Verilecek eğitimin hangi pedagojik yöntemle, yani yaparak mı, yoksa anlatarak mı vb. yöntemlerle verilmesi hususunun kararlaştırılması • İşbaşı ve iş dışı eğitim tekniklerinin hangisinin kullanılacağı, eğitimin gerçekleştirilmesinde grup tartışması, örnek olay vb. hangi tekniğin kullanılacağının saptanması • Eğitime alınacak çalışanların belirlenmesi • Eğitim süresinin saptanması • Eğitim yerinin kararlaştırılması 1.2.5.3. Eğitim Bütçesinin Hazırlanması Eğitimde planlama çalışmalarının bir bölümünü de eğitim bütçesinin hazırlanması konusu oluşturur. Eğitimden umulan yararların gerçekleşebilmesi için 42 parasal imkânların yaratılması gerekir. Çünkü eğitime katılacak çalışanların bazı masrafları (yolluklar gibi), eğitim araç ve gereçlerinin temini vb. masraflar oluşturulacak eğitim bütçesinden karşılanır. Ayrıca eğitimi bir yatırım olarak kabul edildiğine göre, bu yatırımın mali bir boyutunun olması kaçınılmazdır. İyi bir eğitim bütçesinin hazırlanmasının yolu ise ihtiyaç ve amaçları iyi tespit edip, iyi bir planla, optimum faydayı sağlayacak programı oluşturmaktır (Tınaz, 2000). 1.2.5.4. Eğitim Programının Uygulanması Eğitim planlarında belirlenen çerçevede işbaşı ve iş dışı eğitim programları dönem içinde uygulamaya koyulur. Uygulama aşamasında hangi tür eğitim yönteminin uygulanacağı; eğitime katılacakların seviyesi, sayısı, eğitim için ayrılan zaman, bütçe, eğitimcilerin kimler olacağı gibi hususlar göz önüne alınarak belirlenir. Bu bağlamda işletmelerde işbaşı ve iş dışı eğitimler olmak üzere iki ana uygulama bulunmaktadır. Ancak özellikle son yıllarda teknoloji destekli eğitimler ve e-öğrenme, işletmelerin eğitim yöntemlerini tekrar sorgulamalarını ve sağladığı avantajlar nedeniyle gittikçe yaygınlaşan bir yöntem halini almıştır (Sabuncuoğlu, 2000; Yanık, 2004). 1.2.5.4.1. İşbaşı Eğitim Yöntemleri İşbaşı eğitim yöntemleri işletmelerde en çok görülen ve yaygın olarak uygulanan yöntemlerdir. Bu yöntemler genelde “yaparak öğrenme en iyi öğrenmedir” düşüncesine dayanır. Genelde işbaşı eğitimleri, deneyimli bir yönetici veya çalışanın rehberliğinde verilir. İşbaşı eğitimin yönetici nezaretinde ciddi olarak yapılması, gerçek iş ortamında uygulanması, eğitim maliyetlerinin çok düşük olması gibi faydalarının yanı sıra, iş yoğunluğundan eğitimin aksaması, her işi bilenin eğitici maharetinin olmaması gibi sakıncaları da bulunmaktadır. Başlıca işbaşı yöntemleri aşağıda belirtilmiştir. • Yönetici gözetiminde eğitim • Yetki devri ile eğitim • Formen aracılığı ile eğitim • İşe alıştırma (oryantasyon) eğitimi • Rotasyon eğitimi • Ekip çalışmalarına katılım yoluyla eğitim • Staj yaptırarak eğitim • İşi gösterme yolu ile eğitim 43 1.2.5.4.2. İş Dışı Eğitim Yöntemleri İşletme dışında veya içinde fakat iş dışında yapılan eğitimlerdir. İş dışı eğitimler kuramsal düzeyde yapılır. Genel ilke ve kuralların bir sistem dâhilinde verildiği bir eğitim tekniğidir. Başlıca iş dışı eğitim yöntemlerini şu şekilde sıralayabiliriz. • Konferanslar • Seminerler • Kurslar • Çalışma grubu yöntemi • Örnek olay yöntemi • Rol oynama yöntemi • İşletme oyunu yöntemi 1.2.5.4.3. Teknoloji Destekli Eğitim Yöntemleri Teknoloji destekli eğitim, işletmelerdeki intranet ve internet destekli, bilgisayar aracılığıyla yapılan eğitimlerdir. Özellikle son yıllarda işletmeler tarafından artan biçimde uygulamaya konulmaya başlayan yöntemlerdir. İlk yatırım maliyetleri haricinde ucuz olması, öğrenme için zaman ve mekân prensibini yıkması, hızlı değişimlerin takibi gibi kolaylıkların ve avantajların yanı sıra eğitim altyapısı ve öz disiplini yüksek çalışanlar istemesi gibi sakıncaları da bulunmaktadır. Bu eğitimler multimedya eğitim, bilgisayar destekli eğitim, uzaktan eğitim ve e-öğrenme şeklinde değişik formatlara sahiptir. 1.2.5.5. Eğitim Sonuçlarının Değerlemesi Eğitim sürecinin en önemli basamaklarından biriside eğitim sonuçlarının değerlemesidir. Çünkü eğitim bir amaç için yapılır ve belli bir oranda maddi kaynak harcanır. Her ne kadar eğitim insana yapılan bir yatırımdır kabullenilmesiyle maliyet göz ardı edilirmiş gibi yapılırsa da, yapılan yatırımın etkinliğini ve sonucunu belirlemek, ayrıca devam eden programlar için geri bildirim alıp, düzeltmeler yapmak için yapılan eğitimlerin değerlendirilmesi gerekmektedir. Değerleme hem işletme amaçlarına ulaşmada eğitimin katkısı, hem de çalışanların niteliklerindeki değişim göz önüne alınarak yapılır. Özetle eğitim öncesi beklentilerle eğitimden elde edilen sonuçların karşılaştırılması eğitim değerlemesinin özünü oluşturur. Değerleme yapmak 44 için çeşitli teknikler kullanılır. Bunlar fayda-maliyet analizleri, eğitim vermemenin maliyetini hesaplama, başarı kayıtlarından faydalanma, Öğrenme eğrisi ve maliyetlerini hesaplama vb. tekniklerdir. 1.3. ÖRGÜTSEL GÜVEN Örgütsel güven kavramının anlaşılması, günümüz koşullarının ve getirdiklerinin yanı sıra ilişkili diğer kavramların katkılarını da göz önüne almakla mümkündür. Ayrıca bu anlayış örgütsel güven kavramının genel çerçeve içindeki yerini gösterecek ve kavramın pekiştirilmesini sağlayacaktır. Dolayısıyla örgütsel güvenin incelenmesinde ilk etapta, yardımcı konu ve kavramlara değinilecektir. Bilahare örgütsel güven kavramı açıklanarak, kuramsal kaynakları, örgütsel süreçlere etki eden güven türleri ve örgütsel güven alt boyutları incelenecektir. 1.3.1. Örgütsel Güveni Anlamada Yardımcı Konu ve Kavramlar Örgütsel güvenin anlaşılmasına derinlik kazandırmak için ilişkili konu ve kavramların incelenmesinde ilk olarak güven kavramının gündemde olmasının nedenleri açıklanmaya çalışılacaktır. Müteakiben örgütsel güven kavramına katkıda bulunacak güven kavramı mercek altına alınarak, bugün siyaset, sosyoloji, ekonomi ve işletme bilimlerince güvenle yakından ilişkilendirilen sosyal-beşeri ve entelektüel sermaye ile yönetişim kavramlarına değinilerek, kısaca sosyal sözleşme kuramı açıklanacaktır. Son olarak da, örgüt kavramı çerçevesinde işbirliği, örgüt kültürü ve sinerji kavramları tartışılacaktır. 1.3.1.1. Güven Kavramının Gündemde Olmasının Nedenleri Yirminci yüzyıl, teknolojik değişimlerin ve buna paralel olarak küreselleşmenin çok süratli biçimde gerçekleştiği bir dönem oldu. Etkileri günümüzde de artarak devem etmekte… Bu dönemin başında fazla dikkat çekmeyen bir takım gelişmeler, özellikle İkinci Dünya Savaşı ve sonrası yıllarda toplumsal yaşantımızı etkileyecek bir nitelik kazandı. İletişim ve ulaşım alanında sağlanan gelişmeler, daha önce görülmemiş bir biçimde kültürlerarası ilişkileri artırdı. Teknolojik değişimin yarattığı ivme ile artan kültürel ve ticari temaslar beraberinde sadece “refah artışını” değil, pek çok sorunu da getirdi. Hızlı değişime ayak uyduramayan uluslararası sistem ve sosyal normlar, ekonomik ve politik krizlerin yerleşik bir hal almasına, dönemsel 45 krizlerden süreklilik arz eden yapısal bir kriz sürecine geçilmesine neden oldu. Kriz bir anlamda yaşantımızın bir parçası oldu (Gökırmak, 2003).Günümüzde toplumlar küreselleşmenin etkisiyle, nerdeyse “risk toplumu” olarak kavramlaştırılabilmektedir (Karaman, 2003). 1970’li yıllarda altın, dolar dengesine dayanan Bretton-Woods sisteminin çökmesi ve durgunluk içinde enflasyonun (stagflasyon) yaşanması sonucunda ortaya çıkan finansal kriz siyasi ve ekonomik bazı olguların sorgulanmasına neden oldu. Bu krizin keynesyen ekonomi politikalarının sonunu getirmesi, “sosyal devlet” anlayışının aşınmaya başlaması ve üstüne gelen petrol krizi ile ülkeler, özelleştirme ve dışa açılma ile çalışanların sosyal fonlarını düşürerek makro anlamdaki finansal problemleri aşmaya çalıştılar. Bunun yanı sıra artan şehirleşme ve suç oranları da mikro anlamda insanların krizleri içselleştirmesini sağladı. Ancak krizlerin böylesine sıradanlaşması, belirsizlikleri artırması, toplumların adeta duyarlılığını kaybetmesi yalnızca sosyal yaşantımızı etkilemekle kalmayıp, insanları bir arada tutan, dayanışma ve işbirliğinin temeli olan “güven” duygusunun ciddi biçimde aşınmasına neden oldu. İnsanlar korku, endişe ve yabancılaşma duygusuyla hiçbir şeye güvenmez oldular. Güvensizlik inanılmaz derecede artan kurallar ve yaptırımlar ile uzun hukuksal süreçleri getirdi. Bu yaygın güvensizlik bütün ekonomik olgulara adeta bir tür vergi niteliğinde “işlem maliyeti” olarak yansıdı. Dolayısıyla güven (sosyal sermaye) konusunda ilk araştırmalar siyaset ve ekonomi alanında yapıldı (Fukuyama, 1998; Heywood, 2006). Yukarıda kısaca değinilen değişim ve krizler işletmeleri de etkilemiştir. Hiç kuşkusuz ki işletmelerde görülen yapısal ve düşünsel değişiklikler makro ekonomik ve politik çevrede yaşanan değişim rüzgârlarından bağımsız değildir (Büyükuslu, 1998:9). İşletmeler ilk etapta Japon rekabeti ile başa çıkmak, daha sonraları dağılan doğu bloğunda artan pazar imkânları ve büyüme olanaklarından faydalanmak için “sürdürülebilir rekabetin” yollarını, ayrıca “rekabet üstünlüğü” yaratma da taklit edilemeyen yöntem ve metotları aramaya başladılar. Rekabet üstünlüğü yakalamada (hızlı gelişen teknoloji bağlamında) bilgi yaratmanın ve kullanma yeteneğinin önemi keşfedildi. Bilgiyi yaratan insan ve insanlar arasındaki ilişkinin üretkenlik ve verimliliği etkilemesi nedeniyle; “ilişkileri daha iyi düzeye getirip, sinerjik bir güç nasıl yaratabiliriz?” sorusunun cevabı işletmeleri hem müşteri, hem de çalışan bazında güven artırıcı yollar aramaya yöneltti. Çünkü çalışanlar arasındaki “güven”; ilişkiler yolu ile 46 rekabet üstünlüğü yaratmada ve başka işletmeye transferi mümkün olmayan bir sosyal ve entelektüel sermaye yaratmada anahtar kavram haline gelmişti. Hızla gelişen teknoloji ve değişen çevresel koşullar işletmelerin organizasyon yapısını da etkilemiştir. Eskinin hiyerarşik ve yüksek tavanlı klasik organizasyon yapısı hızlı değişimler karşısında hantal kalmış ve işletmeler uyum sağlamak adına yeniden yapılanmaya gitmiştir. Yeniden yapılanma ve değişim; çalışan ilişkilerinin niteliğini değiştirmiştir. Yöneten ve yönetilen arasındaki mesafe kısalmış, organizasyon yapıları yatay ve basık bir duruma gelerek sıkı bir iletişime dayalı ilişkisel ve daha sosyal bir sistem halini almıştır. Eski tip karizmatik yönetici ve liderlerin yerine, yol gösteren, koçluk, mentörlük yapan liderler ve yöneticiler aranmaya başlanmıştır. Yeniden yapılanma çabalarına paralel, değişmenin ve uyum sağlamanın yarattığı sıkıntıları, çalışanlarda güven duygusunu geliştirerek, ilişkiler yolu ile işletme etkinliğini artırmak önemli bir konu haline gelmiştir (West ve diğ., 1995).Çünkü güven olmaksızın hiçbir işletme hedefini gerçekleştiremez (Rosen, 1998). Güven kavramının gündeme gelmesinin sebeplerinden biriside (bir anlamda ana sebebi) üretim tarzında meydana gelen değişikliklerdir. Sanayi ve endüstri toplumunun hâkim üretim tarzı makineye ve kitle üretimine dayanıyordu. Bu dönemin özelliği; sermaye yoğun büyük ölçekli üretim, esnek olmayan üretim süreçleri, katı bir hiyerarşik ve bürokratik bir yapı, tekdüze işler yapan yarı kalifiye işgücü, güçlü bir bütünleşme eğilimine sahipti. Ayrıca makro anlamda milli pazarların korunması, gümrük duvarları ile korunan pazarlarda, uzun süreli standart mal üretimi yapılmaktaydı. İşletme yazınında “Fordizm” denilen bu yapı, endüstri toplumunun kendine has özelliklerini yaratmıştı. Aile ve eğitim, montaj hattının istediği tipte çalışanlar yaratmak için, işe zamanında gelip, gitme, verilen emirleri tartışmadan yerine getirme, tekdüze işleri sıkılmadan yapma gibi şeyleri öğreten mekanizmalar yarattılar. Bunun yanı sıra kitle üretiminin yaygınlaşması, sendikalar, meslek kuruluşları gibi kuruluşların güçlenerek gelişmesine, kitle iletişim araçları ile popüler kültürün de yükselişine yol açmış ve toplumsal alanda o zaman için köklü değişimler yaratmıştır. Devlet ve sendikalar yoluyla kurulan geniş sosyal güvenlik ağı ve yukarıda kısaca özetlenen tekdüzeliğe dayanan iş ve toplumsal hayat insanlarda görecelide olsa “güven” hissini yaratmıştır (Kosgeb, 2005). 47 1970 ve 1980’li yıllarda ortaya çıkan iletişim teknolojileri etkileşimi artırmış, küresel çapta oluşan ekonomik ve siyasal şartlar nedeniyle ekonomiler dışa açılmış, bürokrasinin ve devletin düzenleme gücü ortadan kalkmaya başlamıştır. Büyük miktarlardaki kitle üretimi yerine uzmanlık üretimi, katı kurallar yerine esnek kurallar konmuştur. Böylece Post-Fordizm “esnek uzmanlaşma” kavramı ortaya çıkmıştır. Bu kavram üretimde yeni teknolojilerin sağladığı yeni imkânları ifade eder. Artık imalathane ve fabrikalara dayalı endüstriler çökmüş, bilgisayar esaslı yatırımlar doğmuştur. Yani makine hâkimiyeti yerini otomasyona bırakmıştır. Esnek ve merkezi olmayan organizasyon yapıları ve işçilik süreçleri oluşmuştur. Uzman, yüksek nitelikli, eğitimli çalışanlara ihtiyaç artarken ve dünyanın her hangi bir noktasında kolayca iş bulurken, bunun yanı sıra göçe ve üçüncü dünya ülkelerine dayalı, eğitimsiz ve niteliksiz insanların oluşturdukları düşük ücretli emek pazarı ortaya çıkmıştır. Mavi yakalı geleneksel işçi sınıfı gün geçtikçe küçülürken, beyaz yakalı, profesyonel, teknik, yönetici ve diğer hizmet sektörü çalışanlarının mesleki yapısına hâkim olan bir çalışan yapısı meydana gelmeye başlamıştır. Kadının daha çok iş hayatında yer alması yeni bilgi teknolojileriyle daha olağan hale gelmiştir. Tüketimde bireysel tercihlerin farklılaşması nedeniyle, eskinin standart malı yerine birçok çeşitte ve sık sık yenilenen mallar ortaya çıkmıştır. Üretim süreçlerinin küreselleşmesi nedeniyle çokuluslu işletmelerin hâkimiyeti ve özerkliğine tanık olunmuştur. Kısaca bahsedilen bu değişimler günümüzde de devam ede gelmektedir. Buna göre, post-fordizm de, esneklik, işlem merkezli, şebekeye bağlı üretim tarzının dayandığı bilgi toplumuna doğru devam eden yaygın bir yükseliş vardır. Ancak, devletin ekonomik düzenlemelerden elini çekmesi ve küçülmesi, sosyal devlet olgusunun aşınması, sendikaların güçsüzleşmesi, emeklilik fonlarının garanti edilememesi gibi faktörler çağımız insanında güven aşınmasına sebep olmaktadır. Bu değişimlerin tıpkı endüstri döneminde olduğu gibi derin ve köklü sosyal değişimlere yol açacağı söylenebilir (Kosgeb, 2005; Baird ve diğ., 1995, Kamer 2001’den alıntı; Köse, 2006). Post-fordizm’de endüstri çağının standart eğitim ve tekdüze yetiştirilme tarzına ters olarak, özerk, yaratıcı, inisiyatif kullanabilen ve sosyal beceri sahibi çalışanlara ihtiyaç vardır. Kişinin “öğrenmeyi öğrenmesi” ve “sürekli öğrenmesi”, işletme ve kurumların “öğrenen organizasyon” olması hayatsal öneme sahip olmuştur. Yani çalışanlar ve işletme ortamları şekil değiştirmiştir. Eskinin hiyerarşik ve yukarıdan 48 bakan, eğitim ve nezaret anlayışı ile her söyleneni yapan çalışanlar yerine; ilişkisel ve sosyal, yaratıcılık, eğitim ve öğrenme üzerine kurulu, her şeyi sorgulayan çalışanlar gelmiştir. Bu durum eğilimleri anlama ve şekillendirme, ekonomik bağlantı ve ekonomi politikalarını “güven” temelli sosyal faaliyetlerle biçimlendirmeyi şart kılar (Kosgeb, 2005). Yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan, hızlı değişim ortamına uyum sağlamak için işletmelerin son yıllarda özellikle üzerinde durdukları konulardan biri de toplam kalite yönetimidir. Toplam Kalite Yönetimi, müşteri odaklı olma, önlemeye yönelik denetim, takım çalışması, sayısal hedefler ve değerlendirmeler yanında, kaliteye önem ve öncelik verme, eğitim ve yetiştirme programlarını kurumsallaştırma, işte iç huzuru sağlamak ve korku ortamını ortadan kaldırmak için iletişimi teşvik etme ve üst yönetimin katılımı ve önderliği üzerinde yoğunlaşan bir örgüt kültürü oluşturarak bunu bir hayat felsefesi ve bir yaşam biçimi gibi düşünen modern bir yaklaşımdır (Halis, 2000:X). Dikkat edilirse bu felsefe ve yaşam biçimi, çalışanın huzurunu sağlama, hem de ekip olarak katılımcı ve iyi bir iletişim yoluyla temelde işletmedeki güven ortamına atıfta bulunur. Ayrıca müşteri odaklılık ilkesi ile algılanan kalite çerçevesinde müşterinin hissettiği memnuniyet derecesinin göreceli olması nedeniyle özünde müşteride güven yaratma konusu vardır. Çünkü üretilen ürünün müşteri tarafından beklenenleri yerine getireceğine karşı güven vermesi gerekmektedir (Güner ve diğ., 2004). Günümüzde işletmeler - özellikle çok uluslu, büyük ölçekli olanlar - hızla değişen çevresel değişmelere uyum sağlamak için, ortaklık, birleşme, satın alma ve satılma yollarıyla ürün ve hizmetlerini daha rekabet edilebilir duruma getirmeye çalışmaktadırlar. Bu değişiklikler sonrası, çalışanlar arasında huzursuzluk, şüphecilik, kızgınlık, moral bozukluğu, verimsizlik, güvensizlik artar; işletmeye bağlılık ve güven azalır. Bütün bu değişiklikler, hızlı büyüme ya da küçülme, sosyal sermayenin aşınması anlamına gelmektedir. Ya büyüme yoluyla birbirileriyle çalışmaya hazır olmayan çalışanlar bir araya gelmekte, ya da küçülme nedeniyle işini kaybedenler, çalışmaya devam edenlerin güvenini sarsmaktadır (Göksel, 2006; Baltaş, 2007). Küreselleşmenin etkisiyle çokuluslu işletmelerin ekonomik sistemde artan etkinlikleri hem çalışan bazında, hem de kurumsal baz da kültürel ve sistemsel farklılıkların giderilmesi için çalışmalar yapılmasına yol açmıştır. Kültürlerarası 49 çalışmalar, tek merkezden üretilen bir kurumsal çerçeveye dayanmakta ve aslında çokuluslu işletmelerde farklılıkları yönetme hedefinden doğmaktadır. Birbirileri ile ticari ilişkiler geliştiren ülkelerin işletmeleri, iş sistemleri için sorun yaratan kültürlerarası farklılıkları yönetmek ve etkileşimi kolaylaştırmak adına “güven”, “eşitlik“ benzeri sosyal mübadele standartlarını dönüştürmek, onları diğer ülkelerin standartları ile uyumlu hale getirmek ihtiyacı duymaktadırlar. Yani, küresel etkileşime maruz kalan tarafların bilişsel sistemlerine yön veren “güven”, “adalet” gibi kavramların içeriğindeki değişim, küresel ve ekonomik dengelerle iç içe şekillenmektedir. Bu bağlamda güven ve adaletle ilgili tartışmalar, işletme yazınındaki “hegemonik sistemler üretme” girişiminin bir parçası olarak görülebilir. Çünkü bu tartışmalar, dünya genelinde üretim süreçlerinin örgütlenme biçimlerinin tektipleştirilmesi nihai hedefine hizmet etmektedir (Özen, 2003). Güven kavramının gündemde olmasının nedenlerini özetle şöyle ifade edebiliriz. Ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel çevre etkileşimi ile küreselleşmenin ve hızla gelişen teknolojinin yarattığı değişim; bu değişime siyasal, ekonomik ve sosyal sistemlerin uyumunda yaşanan problemler neticesinde insanların “güven duygusunun aşınmasıdır. Yani değişim ana faktörü altında; • Kriz olgusu ve artan rekabet, • Yeniden yapılanma çalışmaları, • Değişen organizasyon yapısı, • Değişen çalışan nitelikleri ve çalışanların niteliklerinin yükselmesi, • Üretim tarzı ve iş anlayışındaki değişimler, • Devletin ve işletmelerin emeklilik fonlarını garanti edememeleri, • Toplam kalite uygulamaları ve değişen kalite anlayışı, • İşletmelerin birleşme veya küçülmelerinin yarattığı olumsuz sosyal şartlar, • Çokuluslu işletmelerde ülkeler arası iş anlayışlarının farklılığı nedeniyle, kültürlerarası ve iş sistemlerindeki farklılıkların yönetilme çabası ile standart (egemen) bir iş anlayışının yaratma çabaları “güven” kavramını artan bir şekilde gündeme getirmektedir. 1.3.1.2. Güven Kavramı Sosyal Bilimlerdeki birçok kavramda olduğu gibi güven kavramı konusunda da ortak bir tanıma ulaşılamamıştır. Güven ile ilgili yapılan çalışmalarda en sık 50 vurgulanan düşünce, kavramın tanımlanmasındaki güçlüktür (Yılmaz, 2004). Fukuyama (1998) kavrama ilişkin ortak bir tanım verme, genelleme yapma konusunda yaşanan zorluk yanında, güven kavramının farklı toplumlar içerisinde toplumun kültürel ve ahlaki değerlerine göre de farklı görünüm ve anlamlar kazandığını belirtmektedir. Fakat güven olgusunu farklı kültürler içerisinde ve farklı yönlerden ele alınması konuyu daha da karmaşık hale getirmekte ve tanımlamaların bir noktada birleşmesine engel olmaktadır (Börü, 2006). Ancak buna rağmen güvene ilişkin bir tanımlama sağlayabilecek bazı yönlerde fikir birliğine varılmıştır (Demircan ve diğ., 2003). Güven sözlüksel anlamda, “korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu” veya “bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma”, bir anlamda ise “yüreklilik, cesaret” olarak tanımlanmıştır (Püsküllüoğlu, 2004a:585; TDK, 2006). Bu tanımlara bakıldığında, güvenin bir duygu, bir inanç olmasının (soyut olması) yanı sıra; kendine (güvenen) ve diğerine (güvenilen) ilişkisi ile beklentiler göze çarpmaktadır. Dolayısıyla buradan güven kavramının üç boyutunu çıkarabiliriz. Kendine güven duymak, güvenilir olmak ve başkalarına güven duymak. Kendine güvenmek, insanın kendisini tanıması, sınırlarını kabul etmesi ve yaşam felsefesinin doğru ve istikrarlı verilerle tutarlı olmasını ifade eder. Bu bir anlamda güvenilir olmak ile eş anlamlıdır. Çünkü güvenilir olmak; tutarlı olmaya (özü sözü bir), sınırlarını bilmek manasında beceri ve yetkinlik sahibi olmaya, dürüst, samimi, açık, net olmaya dayanır. Başkalarına güven duymak ise insanlar arası etkileşime dayanıp, beklentiler, dünya görüşü ve kişisel özellikler yanında özellikle risk ve çıkarlar bağlamında gelişir (Baltaş, 2005). Bahsedilen son iki terim, yani risk ve çıkarlar bağlamında çeşitli tanımlar yapılmıştır. Yazında; özellikle Anglo-Amerikan yazında bu kavramlara çok vurgu yapılmaktadır. Bu bağlamda işletme yazınında bulunan güven tanımlarını inceleyelim. Griffin (1967) güveni riskli bir durumda arzulanan amacı başarmak için, bir nesnenin herhangi bir özelliğine, bir olayın ortaya çıkacağına veya bir kişinin davranışlarına inanç olarak tanımlamıştır. Heimovics’e (1984) göre güven ise bireyin bir başka bireyin veya grubun özverili ya da faydalı olacağına ilişkin beklentisidir. Risk, çıkarlar ve beklentiler yanında, ahlaki değerlere dayalı tanımlamalarda yapılmıştır. Luhmann’a (1979) göre, güven; bir kişinin, karşı tarafın adil, ahlaki kurallara uygun ve öngörülebilir biçimde davranacağına ilişkin inancını temsil eder. Carnavale ve Wechsler 51 (1992) güvenin bir grubun veya kişinin davranışları veya niyetlerine inancı ve bağlılığı, ahlaki kurallara dayalı, adil ve yapıcı davranış beklentilerini ve başkalarının haklarını düşünmeyi içerdiğini vurgulamaktadırlar (Demircan ve diğ., 2003). Buradan güvenin temel ve ortak bir tanımı yapmak zorluğunu bir daha görmüş olup, güven kavramının bir inanç, bir duygu olmasının yanı sıra güvenen ve güvenilen ilişkisinin etkileşime bağlı olarak, beklentiler, risk, çıkar ve ahlaki değerler ana değişkenleri etrafında oluştuğunu tespit etmekteyiz. Bazı araştırmacılar güvenin farklı biçimlerde ortaya çıktığını belirtmiş ve bunları incelemiştir. Bolle (1998) güveni ortaya çıkış farklılıklarına göre, genel güven, kişiliğe dayalı güven ve sürece dayalı güven olarak üçe ayırmıştır. Genel güven, herhangi bir kişinin diğerlerine olan güven eğilimini temsil eder. Kişiliğe dayalı güven, liderlerin veya diğer kişilerin kişisel özellikleri açısından sahip olduğu güvenirlilik düzeyini ifade eder. Sürece dayalı güven, başkalarıyla tekrarlı olan ve süregelen etkileşimlerden kaynaklanır. Büyük ölçüde karşılıklı bir yapı taşır (Demircan ve diğ., 2003). Bazı araştırmacılar güven kavramını varlık olarak değil, yokluk olarak, yani güven olmadığında ortaya çıkan olgular, hisler, duygular ve sezgileri tanımlayarak, güveni betimlemeye çalışırlar. Buradaki temel varsayım, güvenin varlığında bunun hissedilemeyeceği, ancak güven yok olduğunda bir varoluş eksikliği olarak insanın boşluğa veya belli duygulara sahip olacağıdır. Yani güveni değerli kılan, güvensizliktir ve bazı olgu ve duygular güven olmadığında tanımlanabilir. Solomon’a (1996) göre güven, içinde duyguların ve duygulara yönelik ön koşulların ortaya çıktığı bir çatıdır; güven olmadan, ihanet olmaz, tıpkı işbirliğinin, toplumun iletişimin ve ticari ilişkilerin güven olmadan yaratılamayacağı gibi… (Erdem, 2003). Güven insan için bir varoluş meselesidir. Çünkü insanoğlu tek başına yaşına yaşayamaz, kendi kendine yetemez. Varolmak için güvenmek zorundadır. Bu bağlamda güven kök duygudur. Diğer duygular bu kök duygunun etrafında oluşur. Tektonik yapının özüdür güven… (İnam, 2003). Yani insan ilişkilerinin temelinde “güven” vardır. Özet olarak güven kavramı için ortak ve genel bir tanım vermek mümkün olmayıp, bakış açısı ve ilgilenilen alana göre güven değişmektedir (Erdem, 2003). Bir genel tanım yapılamasa da güven, araştırmacılar tarafından belli şartlar altında betimlenmiştir. Genelde güvenen ve güvenilen özneleri etrafında risk, beklentiler, çıkar 52 ve ahlaki değerler açısından sorgulanmıştır. Güven hem bir duygu, inanış olarak tanımlanmış, hem de temel ve kök duygu olarak, insanın varoluş problemine bağlanılmıştır. Bu bağlamda güven, varlığıyla ve yokluğuyla bir takım sonuçları olan, insanın hayat akışını etkileyen, gerek ekonomik, gerek sosyo-kültürel bağlamda bir takım sonuçları olan bir duygu, inanış, sezgi ve olgudur. Börü (2006) Türk toplumu ve kültüründe güven ve güvenli insanın tanımlanması amacıyla yaptığı niceliksel araştırmada bulduğu değerleri toplam dokuz ana başlık altında toplamıştır. Bunlar; özgüven, yardımseverlik, uyumluluk, dürüstlük, sevecenlik, açıklık, tutarlılık, bilgili olmak, dedikodu yapmamaktır. 1.3.1.3. Sosyal-Beşeri ve Entellektüel Sermaye ile Yönetişim Kavramları Sosyal sermaye politik, ekonomik ve sosyolojik bir kavramdır. İşletme yazınına sonradan aktarılmıştır. Sosyal sermaye bir işletmenin üretkenliğini ve verimliliğini etkileyen normlar, sosyal ağlar ve insanlararası itibar, güven ve inanabilirlik olarak ifade edilebilir (Kosgeb, 2005). Siyaset bilimci Putnam, sosyal sermayeyi yatay ortaklıklar zinciri olarak niteleyip, sosyal sermayenin sosyal ağlardan ve topluluğun üretkenliği üzerinde etkili olan normlardan oluştuğunu vurgular (Heywood, 2006). Fukuyama’ya (1999) göre sosyal sermaye insanlar arasında görünmez ve yazılı olmayan kanunlardır. Sosyal sermaye, toplumu bir arada tutan ve onları ilişkiler yolu ile birbirine bağlayan güven duygusudur. Toplum güven alt kümelerinden oluşan bir ana güven topluluğudur. İşletmelerde toplumu oluşturan güven alt kümelerinden birisidir. İşletmeler için sosyal sermaye çalışanların birbirileriyle zorlama olmadan yardımlaşmasını, dayanışmasını ve işbirliğini ifade eder. Bu hareketler biçimsel (formal) olmaktan uzak, tamamen doğaldır. Bu ifade tarzı ile sosyal sermaye işletme yazınında organizasyonel yurttaşlık kavramına işaret eder (Sabuncuoğlu ve diğ., 2003). Ancak sosyal sermaye bunları yaratan normlarla ve hissedar, müşteri gibi dış çevre ilişkileriyle de ilgilendiği için bir anlamda örgüt kültürüne de atıfta bulunur. Dolayısıyla sosyal sermaye kavramı daha geniş kapsamlı olup, amacı üretkenliği ve verimliliği artırarak, rekabet üstünlüğü yaratmaktır. Özetle sosyal sermaye, işletmelerin değişen şartlara uyum sağlamasında, rekabet üstünlüğü yaratmada ve etkinliklerini artırmada, öğrenme ortamının sağlanarak “öğrenen organizasyon” olabilmek, bilgiyi yaratma ve yönetmede iç ve dış çevresiyle uygun örgüt iklimi sağlama ve örgüt kültürünün de etkisiyle, çalışanlar, hissedarlar, müşteriler 53 ve diğer dış çevre unsurları ile arasında güvene dayalı ilişkiler yaratıp, sinerjik bir güç oluşturarak, üretkenliği ve verimliliği elde etmektir. Ekonomik işlevi; sözleşme, hiyerarşi, bürokratik vb. yasal koordinasyon mekanizmaları ile bağlantılı işlem maliyetlerinin azaltılması yoluyla verimliliğin artırılmasıdır. Sosyal sermayeyi tamamlayan ve genelde yanlış olarak sosyal sermayenin eşanlamlısı olarak kullanılan diğer bir kavram beşeri sermayedir. Beşeri sermaye çalışanın bilgi ve yeteneğini ifade eder. Eğitim düzeyi ile ölçülür. İşletmeler için beşeri sermayeyi; insanlara bilgi, beceri ve hüner kazandırmak için yapılan eğitim harcamaları olarak tanımlayabiliriz. Yani beşeri sermaye ile kastedilen üretim sürecinde yer alan insanların bilgi ve deneyimlerinin geliştirilmesine yönelik yapılan yatırımları ifade etmektedir. Küresel çapta oluşan bilgi temelli ekonomi (yeni ekonomi) rekabet üstünlüğünde, bilgiyi yaratan, kullanan ve paylaşan (yöneten) mekanizma olarak insanı ön plana çıkartır. Bilginin yanı sıra deneyim ve yetenek sahibi, sosyal, aktif, yaratıcı insan ilişkileri sayesinde sinerjik bir güç yaratabilmekte, verimlilik ve üretkenliği artırabilmektedir. Dolayısıyla beşeri sermaye atomize olarak insana yapılan yatırımı ifade ederken, sosyal sermaye bu insanların toplum, grup veya ekip içindeki ilişkiler yolu ile yapılan yatırımın geri dönüşü olarak bilgiyi yaratma, kullanma ve paylaşmada katılımcı ve paylaşımcı bir yolla sinerjik bir güç oluşturmaktan bahseder. Beşeri sermayenin nitelikli çalışanının akılcı bir şekilde kullanılması, yani; bilgiyi yaratma ve kullanma yanında işletme çalışanları ile bu bilgiyi paylaşma, birlikte yeni bilgiler yaratma ve sahip olduğu yetenek ve becerilerle ekip arkadaşlarını destekleme, işbirliği yapma anlamında sosyal sermaye önemlidir. Bu bakımdan sosyal sermaye ile beşeri sermaye birbirini tamamlayan iki ayrı ekonomik değer olarak ele alınmalıdır. Temelde beşeri sermaye insanın kendisine olan güvenini ifade ederken, ekip çalışması (iç çevre) veya toplumsal anlamda (dış çevre) sosyal sermaye insanlar arası güvene vurgu yapar (Seyidoğlu, 1999; Kosgeb, 2005). Sosyal ve beşeri sermaye yönetim ve işletme yazınına daha önce de belirtildiği gibi politika, ekonomi ve sosyoloji aracılığıyla aktarılmıştır. Ancak yönetim ve işletme yazınının kendisine has ürettiği yeni kavramlardan biriside “entelektüel sermaye” kavramıdır (Koçel, 2003). Entelektüel sermaye siyasi, ekonomik ve sosyokültürel değişimlerin bilgisayar (otomasyon) ve iletişim (internet) yolu ile küresel çapta oluşturmaya başladığı yeni ekonomide işletmelerin bilgi üreten ve maddi olmayan 54 varlıklarını ifade eder. Yani en basit tanımıyla entelektüel sermaye, işletmenin bilgi değeridir. Bilişim çağında üretimin belirleyicisi toprak ve sermayeye nazaran bilgidir. Bu nedenle bilgiyi bulup, geliştirmek, saklamak, yönetmek işletmelerin en önemli görevi haline gelmiştir. Bu ise entelektüel sermayenin önemini ortaya koyar. Entelektüel sermayenin üç unsuru bulunur (Çıkrıkçı ve diğ., 2002). • İnsan Sermayesi: İşletme bünyesindeki çalışanların bilgi, beceri, yetenek, tecrübe, sezgi ve tutumları gibi unsurların toplamını ifade eder. Beşeri sermayeyi insanlara bilgi, beceri ve hüner kazandırmak için yapılan eğitim harcamaları olarak ifade etmiştik. Bu durumda beşeri sermaye insan sermayesinin bir bileşeni olarak ortaya çıkıyor. • Yapısal Sermaye: İşletmelerin sahip olduğu yöntem ve politikalar biçiminde kurumsallaştırılmış bilgi teknolojilerinden, veri tabanları, kayıtlar ve çeşitli biçimlerdeki belgelemeye, yönetim felsefesinden, patentlere kadar bütün unsurların karışımını ifade eder. Yapısal sermayeyi, entelektüel mülkiyet ve altyapı varlıklarının bileşkesi oluşturur. Entelektüel mülkiyet; patentler, telif hakları, dizayn hakları, ticari sırlar, ticari amblemler vb. unsurlardan oluşur. Altyapı varlıkları ise yönetim felsefesi, örgüt kültürü, yönetim süreçleri, bilgi sistemleri, ağ sistemleri, finansal ilişkiler vb. unsurları kapsar. • Müşteri Sermayesi veya İlişki Sermayesi: İşletmenin müşteri, hissedarları, tedarikçi ve toplumun diğer unsurları ile ilişkisini ve söz konusu unsurların işletmeye olan güven ve bağlılıklarını ifade eder. Entelektüel Sermayede sosyal ve beşeri sermaye gibi güven temeline dayanır. Şöyle ki; gerek bilginin üretilmesi gerekse paylaşımı ve yönetiminde insanlar arası ilişkiler söz konusudur. Temelde insan sermayesi çalışanın niteliklerine dayanırken, kişisel güven; yapısal ve ilişkisel sermayede ise ekip çalışması ve bireyler arası güven gündeme gelmektedir. Bireyin veya insanın eğitimi, yaratıcılığı her zaman ön planda olmasına rağmen, çağımızda bilgi üretmek sistemlerin karmaşıklığından dolayı uzman kişilerin ekip halinde çalışması ve bireylerin bilgi, yetenek ve beceri katılımlarıyla oluşturdukları şinerji sayesinde oluşmaktadır. Bu faaliyetler teknik ve maddi unsurlardan çok, insani ve sosyal unsurlar ile gerçekleştirilir. Çünkü güven duygusu, sağlıklı bir ekip çalışmasının temelini oluşturur. Ayrıca güven gerek iç müşteri, gerekse dış müşterilerle kurulacak iletişimin vazgeçilmez öğesidir. 55 Yeni ekonomi ve değişen dünya ile birlikte işletme yazınına giren kavramlardan biriside “yönetişim” kavramıdır. Yönetişimin temel amacı, bir işletmenin gerçek finansal durumuna ilişkin tam ve doğru açıklamaların zamanında yapılmasını sağlamak, özellikle hissedarların veya potansiyel hissedarların (yatırımcıların) çıkarlarını gözetecek tarzda çalışmasını sağlamaktır (Koçel, 2003). Özünde iletişim, bilgi ağları ile açıklık, şeffaflık vardır. Yani güvene dayalı bir ilişki kurarak işletmelerin ve hissedarlarının çıkarlarını maksimize etmeye yarar. Ancak burada sözleşmeler, geri bildirimler, mali kontroller vb. gibi koordinasyon ve denetim mekanizmaları bulunmaktadır. İşte güven konusu burada devreye girmekte olup, hem mali tabloların düzenlenmesinde, hem de koordinasyon ve denetim mekanizmalarının işlemlerini kolaylaştırarak yoğun işlem maliyetlerinden tasarruf sağlamakta ve verimliliği yükseltmektedir. Sonuç olarak, iletişim ve bilgisayar teknolojileri ve uygulamalarındaki gelişmelerin, işletmelerin iç ve dış çevresini büyük ölçüde değiştirdiği ve bunun sonucu olarak yönetim ve organizasyon ile ilgili pek çok yeni kavram ve uygulama ortaya çıkmıştır. İşletmelerin dış çevresindeki bu değişiklikleri ifade etmek üzere kullanılan kavramlardan birisi de “yeni ekonomi” kavramı olmuştur (Koçel, 2003). Yeni ekonomi ile üretim tarzları değişmiş, iş anlayışları evrilmiş ve bilgi temelli bir ekonomiye doğru gidiş hızlanmıştır. Bu büyük değişim ve yeniden yapılanma, işletmelerdeki yönetim ve organizasyon anlayışlarını değiştirmiştir. Gerek yeni yapılanma ve gerekse yeni yönetim anlayışlarının gerektirdiği sosyal sistemlerin temelinde “güven” olduğu görülmüştür. Sosyal ve beşeri sermaye, entelektüel sermaye ve yönetişim kavramları güven ve yeni ekonomi temelinde incelenmeye çalışılmıştır. 1.3.1.4. Sosyal Sözleşme Kuramı Politik bir kuram olup, Hobbes, Locke ve Rousseau gibi düşünürler tarafından kurgulanılmıştır. Sosyal sermayenin politik açıklamasında, liberal devlet anlayışının açıklanmasında sıkça kullanılır. Ayrıca örgüt kuramında ve örgütsel güvenin (psikolojik sözleşme kuramı) açıklanmasında kullanılan bir kuramdır. Sosyal sözleşme kuramcıları, bireylerin sanki sözleşmeyi kendileri yapıyorlarmış gibi davranmalarını arzular (Heywood, 2006). Özünde toplumsal bir mekanizma haline gelmemiş insanların güçsüz olduğu, “tabiat halinde” kendi kendine yetemeyeceği, dolayısıyla ihtiyaçlarını karşılayarak yaşamak için kendiliğinden, 56 zorlama olmadan diğer insanlarla işbirliğine girip, sorumluluklarını ve görevlerini gönüllü olarak yapmasını ifade eder. Ayrıca toplumsal hayatın gerektirdiği kurallara ve otoriteye gönülden bağlılığı ve sevgiyi anlatır. Yani insanların var olabilmek için, yaşamak için, diğer insanlara, topluma ve örgütlere güvenin şart olduğunu söyleyebiliriz. Nitelikli bir ortak yaşam, gönüllü işbirliğini sağlayacak değerlerle yaratılır. Bu anlamda güven, toplumun bütününü ilgilendiren yararlı sonuçlar için bireyleri gönüllü olarak işbirliğine iten temel değerdir (Erdem, 2003). 1.3.1.5. Örgüt ve İşbirliği Kavramı Örgütler tek bir nedenle ortaya çıkarlar: Bireysel olarak başaramadığımız şeyleri gerçekleştirmek için (Can, 1994: 3). İnsanlar fiziksel ihtiyaçlarını gidermek, sosyo-kültürel gereksinimlerini karşılamak için örgütlere muhtaçtırlar. Bu gün modern hayatın insanı vaktinin çoğunu örgütlü toplum içinde geçirir. Örgütü, “iki veya daha fazla bir insanın, saptamış oldukları ortak amaçlara ulaşma yolunda, gerek kendi çabalarını, gerek araç ve gereçleri belli bir düzenleştirme süresinden geçirdikten sonra, meydana getirdikleri yapı bir örgüt (organizasyon) olmaktadır.” diye tanımlayabiliriz (Aşkun ve diğ., 2003). Bu bağlamda örgütleri hem toplumsal, hem de bireysel yönüyle yaşama ve varoluşa yönelik olduklarından “güven” temelli yapılar olarak niteleyebiliriz. Ortak amaçlara varmada insanlar işbölümüne giderler. Yani işi parça parça bölüşürler. Herkes kendi özelliklerine, bilgi ve becerisine göre işin herhangi bir parçasını yapar. İşletmelerde, eski iş anlayışının aşırı iş bölümü nedeniyle insanların yabancılaşması veya bugünün karmaşık sistemlerinin yüksek nitelikli çalışanlar ile oluşturulan ekip çalışması olmadan halledilememesi gibi nedenler işbirliğinin önemini her zaman korumasını sağlamıştır. İşletmelerde işlerin etkili bir biçimde gerçekleştirilebilmesi için çalışanların işbirliğine ne zaman ve ne şekilde gideceği biçimsel prosedürlerle belirlenir. Ancak bu prosedürler istenen işbirliğinin garantisi değildir, daha çok işbirliği senaryosudur. Senaryonun başarılı bir şekilde uygulanması ise çalışanların bilişsel ve duyuşsal olarak birbirilerine ne kadar güvendikleri ve işbirliğine gitmeye ne kadar istekli oldukları ile ilintilidir. Sürekli işbirliğine giden çalışanlar, değerleri daha yoğun paylaşırlar, olumlu tutum ve sosyal ilişkiler geliştirirler, yardım etme ve isteme davranışlarını geliştirirler (Erdem, 2003). Sonuç olarak etkin ve etkili çıktılar üretirler. 57 İşletme yazınında güven kavramı işbirliği ile yakından alakalıdır, hatta çoğu zaman iki kavram karıştırılmaktadır. Güven üzerine artan ilginin temelinde, kısmen de olsa, işbirliğine dayalı ekonomik davranışın öneminin artması yatmaktadır. Yazında güvenin işbirliğinin bir ön koşulu mu olduğu, yoksa işbirliğinin sonucunda mı güvenin oluştuğu tartışıla gelmektedir. Ekonomik bakışla yapılan bu gibi güven analizlerinde piyasa ve hiyerarşilerin ya da güç, pazar, güven arasındaki ilişkilerin işbirliğine ve güvene, dolayısıyla ekonomik davranışa etkileri hala tartışılmaktadır. Ancak tartışılmayan işbirliği ve güven arasındaki sıkı bağlantıdır (Korczynski, 2003). 1.3.1.6. Örgüt Kültürü ve Sinerji Kavramları Örgüt kültürü, temel değer ve rollere dayalı çalışanların örgütü anlamalarına yardımcı olan paylaşılmış algılar, tutumlar ve inançlar dizgesidir. Temelinde kültürel değerlerin olduğu normları ifade eder. Normlar ise çalışanların örgüt içinde nasıl davranacaklarını, diğer çalışanlarla nasıl ilişkide ve iletişimde bulunacaklarını gösteren kurallar dizisidir. Bu kuralların bir kısmı yazılı hale getirilmiş olup, yaptırımları vardır. Ancak örgüt kültürü bu yazılı olan kurallardan çok (bu kurallarında etkisiyle) insanlar arası ilişkilerin doğallığı ile farkına varılır. Buradaki esas amaç örgütsel sinerjinin yaratılması için uygun iklimin yaratılması, insanların inandıkları, güvendikleri ve bağlandıkları değerler etrafında örgütsel amaçlara ulaşılmasıdır (Aktan, 2006). Bazı araştırmacılar güveni etkileyen veya güven oluşturmada en önemli unsurlardan birinin örgüt kültürü olduğunu vurgularlar (Erdil ve diğ., 2003). Örgüt kültürü zaman içinde gelişir ve değişir. Bu bağlamda çalışanların olumsuz deneyimlerle karşılaştıklarında veya diğer çalışanların güvenirliliği ile ilgili yanlış tahminlerde bulunduklarında davranış ve tutum değişikliğine gittiklerini söyleyebiliriz (Demircan ve diğ., 2003). Bunun yanı sıra örgüt kültürünü toplumun bir alt kültürü olarak varsayarsak, toplum kültürü örgüt içindeki güvene dayalı ilişkileri de etkiler. Bazı kültürlerde güven düzeyi yüksek olduğu için güvenme eğilimi de yüksektir. Türkiye gibi düşük güven düzeyli ülkelerde işletmelerin bu durumu da göz önüne alması gerekmektedir (Fukuyama, 1999). Sinerji, bütünün parçalarının toplamından daha fazla olması anlamında kullanılan bir kavramdır. Bu kavramla örgütün tüm kaynaklarının ortak bir amaca yöneltilmesi ifade edilmektedir. İçinde işbirliği ve güven dâhil, ortak bir hedef inancıyla birlikte çalışma istek ve kararlılığını (şevkini) vurgular. Sinerji bir ahenktir. Sinerjik 58 yönetim tüm çalışanların (hatta müşteri, hissedarlar, tedarikçi vb.) daha geniş ve etkin katılımının sağlanarak örgüt amaçlarına ulaşmaktır. Katılım ise insanların birbirine güvenmesi ile ortaya çıkan bir olgudur. (Aktan, 2006). Dolayısıyla işletmelerin sosyal bir sistem olarak verimlilik ve etkinlikleri; iç ve dış çevresindeki insanlarla olan ilişkilerin niteliğinden kaynaklanır. Kişiler arası amaç ve gayret birliğinin sağlanarak, ortak amaç ve hedeflere ulaşılması, sinerjinin gerektirdiği güven duygusuna bağlıdır. 1.3.2. Örgütsel Güven Kavramı Güven kavramı bir duygu, inanış ve ruh hali olarak genel bir kapsama sahip olup, örgütsel güven sosyo-ekonomik bir sistem olan örgütlerdeki insanların güven analizini yapar. Bir anlamda çalışan ve çalışanların güven halini ortaya koyar. Ancak toplumdaki bireyler arası güven olgusu işletmeleri de etkiler (Demircan, 2003). Dolayısıyla güven hem birey hem de örgüt düzeyinde oluşur ancak güven ve örgütsel güven birbirinden farklı kavramlardır. Luhmann’ın (1979) bireysel güven ve örgütsel güven ayrımına göre bireye güven, bireyler arası farklara dayalıdır ve bireye özeldir. Örgütsel güven ise bireylerden çok örgütlere odaklıdır. Örgütsel güven, örgütün kimliğine veya kişiliğine olan güveni temsil eder. Küçük ölçekli işletmelerde bu durum işletme sahibinin kişiliğinden, büyük ölçekli işletmelerde ise örgüt kültürü ve yöneticilere olan güvenden kaynaklanır (Nooderhaven, 1992). Ancak çalışanın güven düzeyi yönetici veya liderine duyduğu güven ile işletme veya örgütüne duyduğu güven ile aynı değildir. Bu farklılığa rağmen çalışmalarda bir bütün olarak örgütsel güven adı altında toplanır.(Nyhan ve diğ., 1997). Bu bağlamda örgütsel güven, bir çalışanın; sağladığı desteğe ilişkin algıları, liderin doğru sözlü olacağına ve sözünün ardında duracağına olan inancı olarak da tanımlanabilir. Dolayısıyla güven örgüt içi ilişkilerin ve iletişimin (hem yatay, hem dikey) temelini oluşturur (Mishra 1990). Taylor (1989) örgütsel güveni, çalışanların iyiliği için karşılıklı saygıya ve nezakete dayalı, uyumlu davranışların bir sonucu olarak genellikle yavaş kazanılan bir olgu olarak tanımlar. Güvenin zamanla ve ilişkilerin boyutuna göre yavaş yavaş gelişeceği görüşü işletme yazınında klasik güven anlayışı olarak nitelendirilmektedir. Oysa günümüzde işletmeler hız ve sık sık değişen organizasyon (proje grupları gibi) yapısı ile çalışmaktadır. Dolayısıyla örgütsel güven için, çalışanların belirsiz veya riskli durumla karşılaştıklarında örgütün taahhütlerinin ve davranışlarının tutarlı olduğuna dair inançları (Matthai, 1989) veya risk içeren durumlarda bile, çalışanın örgütün 59 kendisini etkileyecek uygulama ve politikalara karşı olumlu beklentiler taşıması, kendisini desteklemesidir diyebiliriz (Lewicki,1998, Yılmaz 2006’tan alıntı). En basit anlamda çalışanların her durumda örgüte karşı barındırdığı güven eğilimleri olarak ifade edebiliriz.( Zaheer ve diğ, 1998). Örgüt yapısı içinde güven, bir sosyal sermaye biçimi olup diğer işletmeler veya örgütler tarafından transfer edilemez. Taklit edilemeyen örgütsel güvenin temel işlevleri; işlem maliyetlerini azaltması, çalışanlar arasında işbirliğine, özgeci, kendiliğinden, doğal pozitif davranışlara yol açması ve çatışmaları azaltmasıdır. Yüksek güven ortamında çalışanlar, örgütsel otoriteleri daha güçlü destekler ve örgüte bağlanırlar. Örgütün veya işletmenin amaçları ile özdeşleşirler. Etkileşim arttıkça güven ilişkisi bilişsel düzeyden duygusal düzeye kayabilir. Çalışanlar birbirilerini iş arkadaşı görmenin yanı sıra dost, meslektaş ve takımdaş olarak görmeye başlayabilirler. Tüm bunların sonucunda yüksek güven ortamına sahip bir işletme ve işletmeye bağlılık, sadakat ile çalışanların iş tatmini ve organizasyonel yurttaşlık bilinci güçlenerek, gerek bireysel, gerekse örgütsel düzeyde performans artar (Erdem, 2003). Düşük güven ortamında çalışanlar işletmeye yabancılaşırlar. Çalışanların kendilerini koruma ve meşrulaştırma gayretleri çok zaman alır ve bu durum performanslarını etkiler. Çalışanlar riske girmek istemezler, karar süreçleri zarar görür, herhangi bir yenilik veya değişim şüphe ve dirençle karşılanır, düşük performans ve örgüte düşük bağlılık, sadakat gözlenir. Bu ortamda örgütsel başarının sırrı olan sinerjinin yaratılamayacağı kesindir. Özellikle günümüzün dinamik işletmelerinin yapısal ve davranışsal özellikleri; sürekli öğrenme, gelişme, yenilik ve yaratıcılığa dayandırılma ve bunun için çalışanların yaratıcı, pozitif düşünen, esnek, güçlendirilmiş, özerk olması desteklenmekte ve tüm bunların yüksek katılımla, kolektif bir ruhla gerçekleştirilmesi beklenmektedir. Bu dinamizm için güvene her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulurken, diğer yandan güvensizlik, ayrıntılı kalite standartları ve prosedürlerle formel biçimlerde yapılandırılarak (yüksek işlem maliyetleri) yönetilmektedir (Erdem, 2003). 1.3.3. Örgütsel Güvenin Kuramsal Kaynakları Güven olgusuna ilk olarak Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde rastlamaktayız. İhtiyaçlar hiyerarşisinde üçüncü ele alınan, sevme, yardımcı olma, sorumluluk duyma, şefkat gösterme, sevilme, ait olma, kabul edilme şeklindeki sosyal 60 ihtiyaçların giderilmesinin temelinde “karşılıklı güven” vardır (Yılmaz, 2006). Ancak yönetim ve örgüt kuramında örgütsel güvenin önemini ilk kez vurgulayanlar neo-klasik veya insan ilişkileri ekolü olarak adlandırılan araştırmacılar olmuştur. Mc Gregor, Likert, Argyris gibi kuramcılar yaratıcılık, esneklik ve refahın çalışanların gelişimleriyle kendiliğinden oluşacağını ifade edip, “örgütsel güvene” değinirken, Blau gibi kuramcılarda sosyal alışveriş kuramından ve özdeşleşme kuramından yararlanarak örgütsel güvenin oluşumunu açıklamaya çalışmışlardır (Baird ve diğ., 1995; Kamer 2001’den alıntı). Mc Gregor’a göre yöneticilerin çalışanlar için varsayımları çalışanların davranışlarını etkiler. Mc Gregor bunu kuramında X ve Y ile ifade edilen iki karşıt durum ile sorgular. X durumunda yöneticilerin varsayımı şudur; insanlar tembeldir ve işe karşı isteksizlik duyar, bu nedenle çalışanların nezaret edilerek, zorlanarak, ceza ile tehdit ederek çalıştırmak gerekir. Dolayısıyla çalışanlara karşı bir güvensizlik söz konusudur. Y durumunda ise yöneticiler insanların uygun ortamlar yaratıldığında çalışmayı ve sorumluluk arayacak duruma geleceklerinden hareket ederek, çalışanları sıkı bir nezaret ile değil, sorumluluk vererek, cezadan çok ödüllendirerek ve çalışanlara kendilerini geliştirme fırsatı verilerek örgüt amaçlarına daha kolay varılabileceğini farz ederler. Yani çalışanlara güvenirler ve etkili bir yönetimin otoritesini aşırı hissettirmeden (hatta görünmez halde olması), bir güven ortamı ile sağlanacağı vurgulanır. Nezaretçiler ve verimlilik üzerine yapılan araştırmaları Likert, yönetim sistemlerini, örgüt ve eylem açısından saptadığı örgütsel değişkenlerle dört ana aşamada değerlendirir. Bu dört aşamayı dört sistem halinde kuramsallaştırır. Liderlik ve motivasyon süreçlerini bu dört sistem içinde sorgular. En önemli değişkenlerinden bir tanesi üstlerin astlarına inanma ve güvenme derecesidir. Likert katılımcılığın olduğu yerde yüksek güven ortamı olduğundan ve verimi olumlu yönde etkilediğinden bahseder. Bunun için çalışanların desteklenmesinden, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının (saygı görme, ait olma vb.) giderilmesini vurgular. Ancak üzerinde en çok durduğu “katılımcı yönetim” anlayışı ve dolayısıyla yüksek güven ortamıdır. Argyris analizinde grup üzerinde yoğunlaşma yerine çalışan üzerinde yoğunlaşmış ve çalışan-örgüt ilişkilerini incelemiştir. Çalışanın doğal yapısının resmi veya görünen organizasyon yapısıyla çeliştiğini, bunun örgüt içi iletişimi, uyumu ve 61 karar verme süreçlerini etkilediğini savunur. Bu durumun önlenmesi amacıyla iş zenginleştirilmesi, tek yanlı bağlılığın azaltılması, açıklık, güven, risk alma ve duyguları kolayca ifade edilebilecek bir ortam yaratılmasından bahseder. Çalışma hayatındaki biçimsel veya ekonomik temelli ilişkilerde sosyal bir yönde gelişmektedir. Sosyal alışveriş kuramı bu karşılıklı mübadelelerin dinamiğini açıklamaya çalışır. Sosyal alışverişte bir birey diğerine gönüllü olarak yardım eder ve diğer bireyde buna benzer şekilde karşılık verme yükümlülüğü hisseder. Ancak bu davranışlar gönüllülük içerdiğinden karşılık verileceğine dair bir garanti söz konusu değildir. Önemli olan karşılık geleceğine dair duyulan güvendir. Kuramın güvenle ilgili anlayışı, ilişkilerin yavaş ilerleyeceği, ufak sosyal alışverişlerle başlayan etkileşimin, zamanla güvenilir olduklarını kanıtladıkça, büyük sosyal alışverişlere doğru değişeceği şeklindedir. Özdeşleşme kuramı kişinin kendi dinamiklerinin güven olgusuna olan etkilerini inceler. Yani kişinin kendini gerçekleştirmesi ile güven olgusu arasında bir bağ bulunduğunu ifade eder. Şöyle ki; bir kişi iç dünyasında dengeli ve kendini iyi tanıyorsa, diğer insanlarla güven temelli ilişki kurması daha kolay olacaktır. Bir birey karşısındaki kişinin görüşlerini onayladığında, güven süreci kendisi açısından faal hale gelir. Birey karşısındakinin davranışlarını önceden kestirilebilir, itimat edilir olarak görmeye başlar ve diğerine yönelik güven ile bağlılık geliştirir. Karşısındaki kişi iyi niyetli cevap verirse, ilişki sağlamlaşır. Kendini gerçekleştirmiş birey kendisini ve karşısındakini olumlu değerlendirerek güven duyar ve bu güven bağlılığın ortaya çıkışını kolaylaştırır. 1.3.4. Örgütsel Süreçlere Etki Eden Güven Türleri Örgütsel süreçlerde güven sorgulandığında ekonomiyle ilişkisi öne çıkmaktadır (Sargut, 2003). Ekonomik bakışlı güven analizlerinde güven, sıkı bir biçimde risk ve karşı tarafın zayıflıkları ile ilişkilendirilmektedir. Sabel’e göre (Korcyznski, 2003) güven, bir ilişkide bir tarafın, diğer tarafın onun zayıflığını istismar etmeyeceğinden emin olmasıdır. Güvenirlilik tanımı da buradan gelmektedir. Bir ekonomik değişimde yani mübadelede taraflardan biri, diğerinin güvenine layık olduğu zaman güvenilirdir. Güvene layık bir mübadele tarafı, diğerinin mübadele zayıflıklarını istismar etmeyecek kişidir. Güven mübadele tarafları arasındaki ilişkinin bir özelliği 62 iken, güvenirlilik bir tarafın özelliğidir. Yani güven kişilerarası ilişkiden doğar, güvenirlilik ise kişinin kendisinin bir özelliğidir. İşletme yazınındaki güven biçimleri değişik sınıflandırmalar ile sunulmaktadır. Tablo 1.7’de güvenin temelleri ve yazında yer alan güven türleri tartışmaları sunulmuştur (Korcyznski, 2003). Güven kavramının farklı algılanması ve farklı analizleri Tablo 1.7’de göze çarpmaktadır. Ancak burada güven kavramının ekonomik bakış açısıyla dört temel üzerinde tartışıldığı görülmektedir. Yönetişim yapıları, yani çıkar temelli bilişsel güven, kişisel ilişkilere dayanan duygusal güven, ilişkide bulunulan tarafın niyetine dair bilgi ve sistem, kurum temelli güvendir. Tablo 1.7: Güven Türleri S/N GÜVENİN TEMELLERİ 1 2 3 4 YAZINDAKİ TARTIŞMA Hesaba Dayalı Çıkar güveni Garanti Caydırma temelli güven Yönetişim yapıları Yarı-güçlü güven İtibarla güven Ekonomik güven İşbirliği için bencilce motivasyon Somut kişisel ilişkiler Samimi ilişki güveni Kişisel güven Kişisel İlişkiler Ekonomik değişimi kapsayan kişisel ilişki Kişilere güven Güçlü güven biçimi Güven Diğer tarafın iç normları bilgisi Ahlaki insan güveni Yaygın yükümlülük/işbirliği toplumsal normları Sistem güveni Sistem/Kurum Kurum temelli güven (Korcyznski, 2003, Sh:66’dan uyarlanmıştır.) Yönetişim yapılarına dayalı güven çıkar temelli bilişsel güvendir. Yani kime, hangi koşullarda ve hangi gerekçe ile güvenileceğine dair akılcı bir seçim söz 63 konusudur. Temelinde tarafların birbirini istismar etmeyeceğine dair görünen ve akılcı koşullara bağlıdır. Bir anlamda akla dayalı hesaplanmış güvendir. Tarafların ilişkiye zararı olacak şekilde davranması durumunda fayda zarar analizi yaparak, güvenme veya güvenmeme halinin ortaya çıkmasıdır. Yaptırımlara ve teşviklere dayanır. Bunlar yazılı olabileceği gibi, sosyal normlara dayalı toplumsal içerikli de olabilir. Kişisel ilişkilere dayalı güven duygusal temelli olup, tarafların birbirilerinin iyiliğini düşündüklerini gösteren ifade ve eylemlerden oluşur. Bu güven daha çok yüz yüze iletişim şekline yöneliktir. Çünkü taraflar aynı mekânları paylaştığından birbirilerinden zarar görmeyeceklerine emindirler, tersi durumda arkadaşlıkları veya dostlukları zarar görecektir. Yani ortada sosyal normlara dayalı bir yaptırım vardır. Diğer tarafın içsel norm bilgisine dayalı güven şekli, tarafların birbirilerinin değerlerini ve niyetlerini iyi bildiklerinden birbirilerini istismar etmeyeceği düşüncesine dayanır. Bir anlamda yarı duygusal, yarı akılcı bir güven şeklidir. Sosyal veya ekonomik karşılaşmalarda tarafların kişiliğine ve değerlerine dayalı bilgilerle ilk etapta kısmen duyulan güvenin, ilişkilerin ilerlemesiyle gelişmesini ifade eder. Araştırmacılar bu güven şeklinin toplumsal ilişkilerin kurulabilmesinde, sözleşmeler öncesi gerekli yapının oluşmasında ve sivil toplum faaliyetlerinin ahlaki kurallarının içerisinde yer alan yaygın ve kurucu bir güven tipi olduğunu belirtirler. Sistem/kurum temelli güven, sembolik işaretler veya uzman sistemler gibi soyut sistemlere olan inancın gelişmesinden kaynaklanır. Kuruma dayalı güven, çalışanın gelecekteki başarılı çabaları mümkün kılmak için varolduğuna inanması sonucunda ortaya çıkar. Yani kurumsal işleyişin sağlam temellerle, adil işlediğine ve kendine ait tasarrufların iyi olacağına dair bir inanıştır. İşletmelerde özellikle ekip çalışmalarında gözlenen bir güven tipidir. Sistem temelli güven ise daha genel olup, toplumdaki hukuksal süreçlere bağlıdır. Bu güven tipinin araçları, anayasa, mahkemeler veya uluslar arası sistematikler gibi kurumlardır. Örneğin insanların Amerikan Doları biriktirmeleri sistem temelli bir güvendir. Burada güvenilen Amerika’nın ekonomik gücü ve yaptırımlarıdır. Yukarıda örgütsel süreçlere etki eden güven türleri olarak ekonomik bakışla yapılan analizler kısaca sunulmuştur. Yukarıdaki tipoloji dikkatlice incelendiğinde temelde akılcı ve duyuşsal tercihlerin şekillendirdiği ana iki güven tipi görülmektedir: Bilişsel ve duyuşsal (duygusal) güven (Erdem, 2003). Bilişsel olarak güven, akılcı 64 tercihlerin sonucunda gelişir; içsel olarak tutarlı bir değerler sisteminin ve bilinçli olarak yapılan zihinsel bir sürecin sonucunda oluşur. Duyuşsal güven ise güvenen kişi ile güvenilen kişi arasındaki etkileşimlerin sonucudur, kişiler arasında duygusal bağ ile ilgilidir ve sosyal yaptırımları vardır (Özen, 2003). Bir de bu iki ana tipin dışında ikisinin karışımı diyebileceğimiz koşullu/koşulsuz güven bulunmaktadır. İlk anda karşı tarafın niyeti hakkındaki iyimser anlayışla ve kendine güvenle başlayan süreç daha sonraki ilişkinin iyiye veya kötüye gidiş algılamalarına göre tarafların birbirilerine güven veya güvenmeme hali gelişir (Kamer, 2001). 1.3.5. Örgütsel Güvenin Alt Boyutları Örgütsel güven ile ilgili araştırmalara bakıldığında, bu çalışmaların üç ayrı düzeyde yapıldığı görülmektedir. Bunlar; çalışanlararası güven, yöneticiye/lidere duyulan güven ve kurum temelli örgüte duyulan güvendir. Yöneticiye/lidere dayalı güven ile örgüte duyulan güven her ne kadar ilişkili yapılar ise de, önbileşenleri ve sonuçları açısından farklıdır. Ancak, yöneticiler çalışanların gözünde örgütün temsilcisidirler ve çalışanlar, yönetici veya liderlerine duydukları güveni, örgüte duydukları güven şeklinde genelleştirebilirler. Bu durum ise çalışanın örgüt uygulamalarının kendisine yararlı olacağı veya en azından zarar getirmeyecek şekilde olacağına dair algılamaları ile şekillenir (Özen, 2003). Dolayısıyla örgütsel güvene ortam sağlayan faktörleri; kurumsal temelli güven ile yöneticilere/amirlere duyulan güven olarak örgütsel faktörler ve çalışanlararası ilişkiler düzeyinde bireysel faktörler olarak iki safhada, üç ana başlık altında inceleyebiliriz. 1.3.5.1. Kuruma Güven Güven ortamının yaratılmasında örgütsel faktörler oldukça büyük yer tutar. Özellikle ülkemiz gibi düşük güven seviyeli kültürlerde örgütsel ve yönetsel faktörler amaca ulaşmada hayati öneme sahiptir (Sargun, 2003). Bu nedenle Erdem (2003) insan kaynakları politikalarını güveni artırıcı yönde uygulanması gerektiğini belirtmektedir. İşe alma, terfi, kariyer geliştirme, disiplin, performans ve ödüllendirme gibi temel insan kaynakları işlevlerinin tatmin edici, adil ve eşitlikçi şekilde uygulanması, örgütte güvenilir davranışların gelişmesinde büyük rol oynayacak, güvensizlik yaratacak davranış ve eylemleri ise caydırabilecektir. Diğer taraftan bu politikaları destekleyecek şekilde işlerin ve koordinasyon ilişkilerinin açıkça tanımlanması, sorun çözme, 65 bilgilendirme, koordinasyon için biçimsel (formel) toplantıların yanı sıra geceler, piknikler, yemekler vb. biçimsel olmayan (informel) sosyal faaliyetlerin yapılması, çalışanlar arası çok yönlü iletişimin sağlanması; örgütte bilginin herkes için ve her zaman ulaşılabilir olması güvenin örgüt içinde kurumsallaşmasını kolaylaştıracak yapısal ve davranışsal zemini yaratacaktır. Kısaca örgütün yapısı, kültürü ve doğru yöndeki insan kaynakları politikaları hem yüksek güven ortamına yol açacak, hem de yöneticinin çalışanlar üzerindeki etkisini artıracaktır. Kuruma dayalı güven, çalışanların kurumsal işleyişin sağlam temellerle, adil işlediğine ve kendine ait tasarrufların iyi olacağına dair bir inanıştır (Korcyznski, 2003). Bu inanış işletmeler tarafından özellikle ekip çalışmalarında sinerjiye yol açacak şekilde ilişkisel bir zemine dayandırılmaya çalışılmaktadır. Özellikle iyi bir örgüt içi iletişime dayanan katılımcı yönetim anlayışları, çalışanların özellikle işe dair prosedürel adalet algılamaları, genel güven halini etkilemektedir (Erdem, 2003). 1.3.5.2. Yöneticilere/Amirlere Güven Erdem’e (2003) göre, yöneticinin kişisel bütünlüğü ve yönetsel etkinliği de güven ortamını etkiler. Yetkinlik, tutarlılık, dürüstlük, yardımseverlik, ilgi gösterme özellikleri, yöneticinin çalışanların gözünde güvenirliliğini artıran, sadece kendi çıkarını düşünmeyip, ahlaki çerçevede kişisel bütünlüğünü gösterirken, diğer yandan kontrolün paylaşımı, iletişimin kalitesi ve yetki güçlendirmeye gönüllülük yöneticinin yönetsel etkinliliğini belirleyerek çalışanların güvenirlilik algılamasını etkileyecektir. Çalışanlar yöneticilerinin sorunları çözme konusunda yetkin; yani yapabilir veya dirayetli olarak algılanması, yöneticiye güven duyma da oldukça önemli bir boyuttur. Ayrıca yöneticinin yardımsever olması, maiyetindekilere ilgi göstermesi güven için gerekli sosyal iklimi ve ortamı hazırlar. Buna paralel yöneticilerin davranışlarındaki tutarsızlık inandırıcılığını zedeler. Bu tutarsızlık çalışanların yöneticiyi adil olmadığı, uygun kararlar veremediği yönündeki ahlaki kuşkularını artırırken dürüst olarak algılanmamasına sebep olur. Yönetici ile çalışanlar arasındaki güven ilişkisini geliştiren uygulamalardan birisi de kontrolün sadece yöneticinin işi olmaktan çıkarılması, taraflarca paylaşılmasıdır. Çünkü güven, kontrolün bittiği yerde başlar ve bunun en iyi göstergesi ise kararlara katılımdır. Katılımcı yönetim anlayışının yanı sıra yetki güçlendirme temelde çalışanın güvenilir olduğuna dair bir algılamaya ve anlayışa sebep olur. 66 Katılımcı yönetim anlayışı ve yetki güçlendirme uygulamalarının olmazsa olmazı ise etkin bir iletişimdir. Dolayısıyla etkin bir iletişimle kararlara katılma ve çalışanların sorumluluk almasını sağlayarak yapılacak yetki güçlendirmesi, yüksek güven ortamına yol açacaktır. 1.3.5.3. Çalışanlararası Güven Güven oluşturmak veya tesis etmek ilk başta kişinin kendisine ve başkasına güvenmesi, ona değer verip onun hakkında olumlu düşünmesi ve onu anlamakla başlar. Birey ancak kendini güvenilir hale getirirse ona güvenilir (Yavuz, 2003). Bu durum; örgütleri veya işletmeleri sosyo-kültürel ve ekonomik bir sistem olarak tanımladığımızda mikro seviyedeki güven olgusunun, örgütsel güvene etkilerini ortaya koyar. Dolayısıyla çalışanların birey olarak yetiştikleri kültürel ortam, kişilikleri ve kişiliklerinden kaynaklanan güvenme halleri ile tutum ve davranışları örgüt ortamını bire bir etkiler. Kamer (2001) örgütsel güvene ortam sağlayan ve çalışanlararası güveni etkileyen bireysel faktörleri; güvenme eğilimi, ruh hali ve duygular, değerler ve tutumlar olarak belirtmektedir. Kişinin güvenme eğilimi genel güven, yani grup içi üyeliklerinden kaynaklanır (Demircan ve diğ., 2003). Çalışanlar makro anlamda milli kültürün bir ferdi olarak güvenme ya da güvenmeme eğilimi taşırlar (Fukuyama, 1998). Mikro anlamda ise çalışanlar kendi işletme veya örgüt içi diğer çalışanlara karşı daha fazla güvenme, örgüt dışı kişilere daha az güvenme eğilimindedirler (Stolle, 1998). Dolayısıyla genel güvenme eğilimi diğer çalışanların nasıl davranacağını kestirme olasılığı ve örgüt veya işletme ortamının bireysel beklentiler üzerine etkileri ile oluşur. Jones’a (1998) göre çalışanın ruh hali ve duyguları güven üzerine üç şekilde yansır. Birincisi çalışan, diğer çalışana veya yöneticisine güvenme kararı verirken ona karşı olan duygularını gözden geçirir. İkinci olarak mevcut şartlar ve etkilenme durumu güven deneyimini ve diğer tarafın güvenirliliği hakkında fikir edinme ve yargılamalarda bulunma biçimini etkiler. Yani işlemin özelliği, ortamın gerginliği, iletişim şekilleri vb. Üçüncüsü çalışanın güveni duygusal bazı beklentiler üzerine kurulu olduğundan, bu beklentilerin karşılanmadığına inanırsa güveninin ihlal edildiği duygusuna kapılabilir. Olumlu ruh hali ve duygular yaşamak bireyin diğerleri hakkında daha olumlu algılamalarda bulunmasına yol açarak güven düzeyini yükseltirken, olumsuz ruh hali ve 67 duygular etkileşimlere negatif bir nitelik yükleyerek bireyin diğerlerini olduklarından daha az güvenilir görmesine yol açabilir (Kamer, 2001:46). Değerler, “insan bireyleri ya da grupları tarafından, neyin istenir, uygun ya da kötü olduğu hakkında benimsenen düşünceler” sistemidir (Giddens, 2000:616). Yani bir çalışanın birey olarak ya da örgütün topluluk olarak ideal kabul ettiği hareket etme tarzıdır (Doğan, 2000). Değerler hem olumlu, hem de olumsuz yönde güvene katkıda bulunurlar. Çalışanın değerleri; yani çalışanın istediği, umduğu davranışlar, ortam vb şeyler eğer örgüt veya işletme ortamına, kültürüne veya normlarına paralelse veya fazla bir farklılık yoksa güven olgusu olumlu yönde etkilenecektir. Tersi durumunda ise değerler çatışması yaşanacaktır. Dolayısıyla yüksek veya düşük güven ortamları çalışanların değerleri algılama derecesine bağlıdır. Tutumları, çalışanların diğer bir çalışan veya yönetici, diğer gruplar ya da örgüt ile ilgili veya herhangi bir durumla ilgili organize ve sürekli olan inanç ve duygularının toplamı olarak ifade edebiliriz. Bu inanç ve duygular çalışanın, örgüte, gruba, diğer çalışanlara ya da belli bir duruma karşı belirli bir biçimde davranmasına yol açar (Cüceloğlu, 2004). Örgütsel ortam içerisinde çalışanların birbirilerine karşı oluşturdukları tutumlar karşıdaki kişinin güvenirliği konusunda bilgi içermektedir. Çünkü sosyal etkileşim kısmen bilişsel olan ve geçmiş deneyimlerden etkilenen beklentilere dayalı olduğundan, çalışanların diğerlerine karşı olan tutumlarının temelinde bu kişilerin güvenirlikleri hakkındaki geçmiş deneyimleri ve etkileşimleri bulunmaktadır. Güven genelde değerler, özelde tutumlar aracılığıyla hissedildiğinden tutumlar süren ilişkilerdeki güveni yapılandırır. Tutumlar güvenin gelişimine neden olan davranışsal değişiklikleri oluşturarak güvenin değerlendirilmesi için gereken ortamı yaratırlar (Kamer, 2001). İşletmede güven ortamını etkileyen çalışanların değerleri, tutumları ve güvenme eğilimini büyük oranda örgüt içi iletişimin etkinliğine bağlıdır. Çünkü güven ilişkisinde iletişim kritik bir konudur. İşletmelerde özellikle işle ilgili düzenli bir ilişkisellik sağlayan mekanizmalar ile diyaloğa dayalı iletişim, karşılıklı güveni, tarafların ihtiyacı olan karşılıklı anlayışı, duygu ve düşüncelerin paylaşılmasını, ortak davranmayı ve örgütsel öğrenmeyi sağlar. Sık, doğru ve açık bir iletişim, karşı tarafın bakış açısının anlaşılmasına ve güvenin kurulmasına; tarafların tercihlerine, değerlerine, 68 sorunlara yaklaşımlarına yönelik bilgi değişimine yol açar ki bu durum öncelikle bilgiye dayalı güveni geliştirir (Erdem, 2003). İşletmelerde çalışanlararası güvenin açık bir iletişimle yol açtığı güvenme halinin en gözlenir durumu, çalışanlararası işbirliğidir. Yazında güven halinin mi, yoksa işbirliğinin mi çalışanlararası güvene yol açtığı ihtilaflı ve tartışmalı bir konu olsa da, işbirliğinin niteliği ve sürekliliği çalışanlararası güven ilişkisi ile belirlenir (Erdem, 2003). İşbirliği çalışanların birbirilerinin yetkinliklerine dayalı ekip çalışması ile iletişimin getirdiği geri bildirimlerle güven halinin arttığı bir olgudur (Baltaş, 2005). Ayrıca açık iletişim, işbirliği, çalışanların yetkinlikleri ve bu konudaki geri bildirimleri işletmenin bir çalışanı olarak duyulan gururu artırarak, çalışanın ait olmaktan kaynaklanan genel güven halini de etkiler. 1.4. İKY EĞİTİM FONKSİYONUNUN ÖRGÜTSEL GÜVENLE İLİŞKİSİ İKY eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven ilişkisinin incelenmesinde öncelikle adı geçen iki değişkenin ilişkisini açıklayabilecek kuramlara değinilecektir. Daha sonra ise hipotezlere temel teşkil etmek üzere İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları ile örgütsel güven ilişkisi açıklanmaya çalışılacaktır. 1.4.1. İKY Eğitim Fonksiyonu ile Örgütsel Güven İlişkisini Açıklayan Kuramlar İnsan kaynakları yönetiminin eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven arasındaki ilişkileri vurgulayan kuramlar açık ve direkt ilişki kurmaktan çok açıklamaları pekiştirici mahiyettedir. Bu açıdan bakıldığında araştırma raporlarında bir kelime, bir cümle olarak geçen bazı ibareler bir genel anlayışa veya kurama işaret eder. Örneğin; “Örgütler veya kurumlar, bireyler arası ilişkiler ve grup dinamiklerini içeren, diğer yandan kendine özgü değerler üreten bir topluluk olarak, güven olgusunu etkili bir biçimde analiz edebileceğimiz etkili yaşam alanlarıdır. Özellikle elde ettikleri ekonomik ve sosyal sonuçlar, toplumlara benzer bir şekilde – çoğu zaman da içindeki bulundukları toplumun özelliklerinden de etkilenerek -, güven ortamı yaratabilme kapasiteleri ile yakından ilişkilidir.” (Erdem, 2003;11) Yukarıda yapılan açıklama sosyal sermaye kuramı çerçevesinde daha iyi anlaşılıp, ilişkisel olarak örgütsel güven ile eğitimin bağlantısı işletme ve toplumsal bazda oluşturulabilir. Dolayısıyla insan kaynakları eğitim fonksiyonunun, örgütsel güvenle 69 ilişkisini açıklamada üç kuram kullanılabilir. Bunlar, sosyal sermaye, insan sermayesi ve psikolojik sözleşme kuramlarıdır. 1.4.1.1. Sosyal Sermaye Kuramı Sosyal sermaye kuramı son yıllarda sosyal bilimciler tarafından artan şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle ekonomistler, siyasetçiler ve sosyologlar tarafından bazı olguları açıklamakta sıkça başvurulan bir kuramdır (Erdoğan, 2006). Sosyal sermaye en basit ifade ile insanlar arasındaki güvene dayalı ilişkilerin veya iletişimin ekonomik getirilerinin üzerinde durur (OECD, 2001; Karagül, 2003’ten alıntı). Baltaş’a (2007) göre, işletme ve yönetim yazınında son zamanlarda dikkat çeken konuların başında sosyal sermaye kuramı gelmektedir. Sosyal sermaye, insanlar arasındaki güven, karşılıklı anlayış, paylaşılan değer ve davranışlar gibi aktif değerlerin toplamıdır. Sosyal sermaye bir işletmenin amacına ulaşmak için bireylerin tek tek gösterecekleri çabadan daha fazlasının ortaya çıkmasına imkân sağlar. Dolayısıyla sosyal sermaye işletmedeki sinerjinin kaynağıdır. Birçok yönetim kuramı, insanlar arasındaki ilişkileri bir yana bırakarak süreçler ve teknolojiye odaklanmış durumdadır. Oysa sosyal sermaye kuramı günümüzün yeni ekonomik şartları içinde para ile satın alınabilecek süreçler ve teknoloji yerine, çalışanların yıkıcı rekabet, dedikodu, şüphe ve güvensizlik vb. gibi etkenlerle boşa giden kurumsal enerjinin işletmeye nasıl kazandırılacağının ve bilgi üretimi ile yönetiminin temelindeki insanın ve ilişkilerinin açılımını yapar. Kısaca, örgüt yapısı içinde güven ortamının çözümlenmesi yolu ile diğer işletmeler veya örgütler tarafından transfer edilemeyecek bir enstrümanın ipuçlarını verir (Erdem, 2003). Sosyal sermaye kuramının alt unsurlarından birisi beşeri sermayedir (Kosgeb, 2005). Beşeri sermaye çalışanların sahip olduğu ve genel anlamda çalışanın niteliğini vurgulayan bilgi, beceri, tecrübe ve dinamizm gibi pozitif değerlerdir (Karagül, 2003). Dar anlamda ise çalışanın eğitimini ifade eder (Çıkrıkçı ve diğ., 2002). Dolayısıyla sosyal sermaye bütüncül bir bakışla çalışanlar arasındaki güvene dayalı ilişki üzerinde dururken, beşeri sermaye çalışanların tekil olarak niteliği ve eğitimi üzerinde durur. Temple (2000) nitelikli ve eğitimli çalışanın, aldığı eğitimden dolayı donanımlı olması nedeniyle ve diğer çalışanlarla iletişim kurması ile kendisine güveneceğini ve dolayısıyla bunun verimliliğe yansıyacağını vurgulamaktadır. 70 Dolayısıyla beşeri sermayenin nasıl ve ne ölçüde kullanılacağı tamamen onun sahibi olan çalışanın iradesine bağlı olduğundan, ilgili çalışanın bulunduğu örgütsel çevre ile barışık olması çok daha özverili çalışmasına neden olacaktır (Karagül, 2003). Ayrıca beşeri sermayeye konu olan eğitimli ve nitelikli çalışan, diğer çalışanlarla oluşan bu güven ortamında (sosyal sermaye) hem sahip olduğu bilgi ve becerilerini paylaşacak, hem de bilginin üretilmesi ve yönetilmesinde etkin bir rol alacaktır. 1.4.1.2. İnsan Sermayesi Kuramı İşletmeler sanayi devrinde, toprak, sermaye ve emeği kullanıp, fiziki sermaye ile üretim yapıyorlardı. Hızla gelişen teknoloji ve özellikle iletişim teknolojileri sayesinde bilgilerin akışkanlığı yeni bir ekonominin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Üretimde beden gücünün kullanım oranı 1930’lu yıllarda %90 iken, 2000’li yıllarda bu oran %10’un altına düşmüştür. Fiziki unsurlardan çok bilginin ön aldığı yeni ekonomide bilgiyi yaratan, kullanan ve yöneten olarak insan ön plana çıkmış, bu eğitimli, nitelikli, bilgi ve beceri sahibi çalışanlar işletmeler için insan sermayesi olarak nitelendirilmişlerdir. (Fındıkçı, 2001; Üçer, 2006). Dolayısıyla günümüzde gerek hizmet ve mal üretim tekniklerinde yaşanan hızlı değişim, daha fazla eğitime önem verme, daha fazla bilgiye ve gelişmeye yatırım yapma ihtiyaçlarını ön plana çıkarmıştır. Rekabette üstünlüğün sırrı olarak kabul edilen “insan sermayesi” olgusunun altındaki gerçek, onun etkin ve verimli kullanılmasıdır (Hoşgörür ve diğ., 2006). İnsan sermayesi birçok kaynakta entelektüel sermaye ile eş anlamlı kullanılmaktadır (TÜSİAD, 2003; Rose, 2006). Esasında insan sermayesi, entelektüel sermayenin bir alt unsurudur. Entelektüel sermayenin diğer alt unsurları ise işletmedeki biçimsel (formal) olmayan ilişkilere dayanan yapısal sermaye ile işletmenin müşteri ile olan ilişkileri üzerine oturan müşteri veya ilişki sermayesidir. Ancak entelektüel sermayenin odak noktası insan sermayesidir. Çünkü patent, lisans anlaşmaları, amblemler, markalar vb. somut ürünleri ortaya çıkaran insandır. İnsan sermayesi – entelektüel kelimesinin kültürü, eğitimi ve aydını temsil ettiği gibi - bilgiyi yaratan, yeni ürün ve süreçleri bulan, bilginin yanında beceri, tecrübe ve yetenek sahibi çalışan insanı tarif eder (Çıkrıkçı ve diğ., 2002). Makine sektöründe faaliyet gösteren Uzel İşletmeleri insan sermayesini şöyle tarif etmekte; farklı kültür ve yapıdaki kişilerle iyi ilişkiler kuran ve çalışabilen, olaylara geniş açıdan bakabilen, müşteri ihtiyaçlarını anlayan ve proaktif, kendine güvenen, değişime ve yeniliklere açık olabilen, mükemmele ulaşma ve 71 zor hedefleri başarma arzusuna sahip, ekip çalışması yapabilen, biz diyen, araştırma, geliştirme ve sunma becerilerine sahip, kaliteyi ve sürekli gelişimi yaşamının her evresinde sürdüren, Uzel kültürünü benimseyen ve toplumsal sorumluluk bilincinde çalışanlar (Uzel, 2007). İnsan sermayesinin yani eğitimli ve nitelikli çalışanın işletme açısından önemi hem birey olarak, hem de ekip halinde bilgi üretmesidir. Yani kişisel bilgilerini ve uzmanlığını, işletme içindeki diğer çalışanların bilgileri ve uzmanlıklarıyla birleştirerek sinerjik bir güç oluşturmasıdır. İşte buradaki ilişkilerde de güven olgusu devreye girmektedir. Çünkü bütün sosyal ilişkilerin temelinde güven yatar. Kendine ve çevresine güvenli, iletişim becerileri, ekip çalışma yeterliliği, sezgi, muhakeme, yaratıcılık ve bireysel yetenek ve hayal gücü sahibi çalışan, işletme için insan sermayesi olmanın yanında bir değerdir (Çetin, 2004). Bu değer işletmenin fiziki sermaye gibi sahip olup, elden çıkarıp, tekrar satın alabileceği bir şey değildir. Söz konusu çalışanın işletmeden ayrılması durumunda; aynı nitelikte ve eğitimde çalışan bulunsa da; ayrılan çalışanın transfer ve ikame edilemeyen sosyal ve bireysel özellikleri nedeniyle işletmenin insan sermayesi eksilecektir (Rose, 2006). Bunun için insan sermayesinin artırılmasında ve muhafazasında işletmeye duyulan güven önemli olup, insan kaynakları uygulamaları örgütsel güveni etkileyen kritik politikalardır. Dolayısıyla işe alma, terfi, eğitim ve kariyer geliştirme, performans değerlendirme ve ödüllendirme gibi temel insan kaynakları politika ve uygulamalarının tatmin edici, adil ve eşitlikçi özellikleri kapsayacak biçimde oluşturulması insan sermayesinin işletmeye bağlılığında ve sadakatinde önemli yer tutmaktadır (Erdem, 2003). Ayrıca insan sermayesi çerçevesinde işletme tarafından sağlanan eğitimler, işletmenin çalışanına ve gelişimine önem verildiğini hisseden bireylerin duygusal bağlılıklarını artırıp, güven duygularını geliştirir (Tolay, 2003). 1.4.1.3. Psikolojik Sözleşme Kuramı Psikolojik sözleşme, eğitim ve örgütsel güven ilişkisini açıklamada kullanılan kapsamlı bir kuramdır. Psikolojik sözleşme, işletme ve çalışanlar arasındaki ilişki çerçevesinde ortaya çıkan ve bu ilişkiyi şekillendiren “karşılıklı yükümlülükler” hakkındaki bireysel algılamalardan ve inançlardan oluştuğu için göreceliği yüksek olan bir kavramdır (Freese ve diğ., 1996; Tolay, 2003’ten alıntı). Yani ilişkilerin temelinde güven yatar varsayımıyla, psikolojik sözleşme için; işletme ile çalışanlar arasında hiçbir 72 zorlama olmadan oluşturdukları güven temelli ilişkiye dayanan yazıya dökülmemiş sözleşme diyebiliriz. İşletmenin çalışanlarına ve çalışanlarının da işletmeye karşı bazı yükümlülüklerinin bulunduğu anlayışıyla bir iş ilişkisi içine girilmesi, psikolojik sözleşmenin kurulmasını sağlamaktadır. Psikolojik sözleşmeler, çalışanın işletmeyle etkileşimi sırasında sürekli gelişmekte ve işletmedeki çalışan davranışının önemli bir belirleyicisi olmaktadır (McDonald ve diğ., 2000). Bu bağlamda çalışanı ile işletme arasındaki etkileşimi sağlayan unsur insan kaynakları yönetimi uygulamaları ve politikalarıdır. Dolayısıyla kariyer geliştirme, performansa dayalı ücret sistemleri, eğitim olanakları gibi uygulamaların tümü, işletmenin çalışanlardan neler beklediği ve karşılığında neler verebileceğine ilişkin olarak, çalışanlar için güçlü mesajlar göndermektedir. Buna göre, insan kaynakları yönetimi uygulamalarının uygun bir psikolojik sözleşmenin geliştirilmesinde çok önemli bir işlevi bulunmaktadır. Özlüce, insan kaynakları eğitim fonksiyonunun çalışanlar açısından tatmin edici, adil ve eşitlikçi şekilde uygulanması çalışan ile işletme arasında uygun bir psikolojik sözleşmeye yol açarak, örgütsel güvenin oluşumunda ve muhafazasında önemli bir yer tuttuğu söylenebilir (Erdem, 2003; OECD, 2005). Sonuç olarak, insan kaynakları eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven arasındaki ilişki psikolojik sözleşme kuramı çerçevesinde açıklanabilir. Bu çalışmada eğitimin insan kaynakları yönetiminin bir fonksiyonu olarak incelenmesinin sebebi, örgütsel güvenle ilişkisinin psikolojik sözleşme kuramı perspektifinden bakıldığı ve araştırmanın çalışanların eğitim ile örgütsel güveni algılama dereceleri üzerinden yapılacağı içindir. 1.4.2. İKY Eğitim Fonksiyonunun ve Örgütsel Güvenle İlişkisi İşletmelerde insan kaynakları yönetimi en başta ilişkilerde güven yaratmalıdır. Çünkü güvene dayanmayan her insan ilişkisi yozlaşacak ve çatışmalara yol açacaktır (Doğan, 2005). Ülkemizde yaygın olarak bulunan aile işletmelerinin en büyük probleminin güven olduğu belirtilmektedir (MPM; 2003: 50). Barutçugil’e (2006) göre insan kaynakları yönetiminin günümüzdeki en önemli konularından birisi güven ortamının yaratılması olup, gelecekte de bu konunun öneminin giderek artacağını vurgulamaktadır. Örneğin gıda sektöründe faaliyet gösteren Sütaş işletmesi insan 73 kaynakları politika ve ilkelerinden birisi; takım arkadaşlarına, yöneticisine ve kurumuna güven ortamının hazırlanmasıdır (Sütaş, 2007). Capital dergisinin çeşitli kategorilerde yaptığı 2006 yılının en beğenilen şirketleri araştırmasına konu olan tüm işletmelerin ortak özelliği “güvenilir olmaları” ve insana yatırım çerçevesinde yıllık bütçelerinin %1,5-2,5 arasında “eğitime” kaynak ayırmalarıdır (Büyük, 2006). Dolayısıyla işletmeler tarafından çalışanlara insan kaynakları politikaları çerçevesinde sağlanan eğitimin, hem çalışan ve çalışanlar arasında, hem de müşteri ve örgüte güven sağlamada etkili olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre; insan kaynakları yönetiminin uyguladığı eğitim politikalarının çalışan üzerinde yarattığı izlenim, etki, gerek amirlerinden, gerekse çalışma arkadaşlarından eğitim için aldığı destek, aldığı eğitime aktif katılım ve öğrenme motivasyonu ile eğitimden beklediği bireysel kazançlar örgütsel güven üzerinde etkisi olmaktadır. Bu bölümde, çalışanların algıladıkları eğitim olanakları, algılanan sosyal destek, öğrenme motivasyonu ile eğitimden beklenen bireysel kazançların örgütsel güven ile ilişkisi açıklanmaya çalışılacaktır. 1.4.2.1. Algılanan Eğitim Olanakları ve Örgütsel Güven İlişkisi Sanayi devrinin emek-değer merkezli söylemi yerini bilgi-değer merkezli söylemine bırakmıştır (Sözer, 2007). Bilgi ve bilgi toplumu değerlendirmeleri ve yeni ekonomi çerçevesinde işletmelerin eğitim faaliyetleri rekabette üstünlük kazanma da ve çevresel şartlara uyum sağlamada stratejik politikalar durumuna gelmiştir (TÜSİAD, 2003). Eğitim politikası işletmenin eğitim faaliyetleri ile varmak istediği hedeflerine ulaşmada izleyeceği yollar ve ana kurallar olarak tanımlanabilir (Özçelik, 2002). Barutçugil’e (2002) göre eğitim politikası, çalışanların katılacakları eğitim ve geliştirme faaliyetlerinin “örgüte özgü” gerekçelerinin açıklanmasıdır. Eğitim politikalarının, üst yönetimin inancı, katılımı ve desteği sağlanarak ve iyi bir örgüt içi iletişim ile çalışanların sahipleneceği bir düşünce haline getirilmesi gerekmektedir. Ayrıca işletmenin mevcut eğitim politika ve standartları, geleceğe yönelik eğitim planlarından haberdar olmaları, onların eğitim faaliyetlerine katılma, öğrenme ve istenen yönde tutum ve davranışlar geliştirme isteği üzerine etkili olmaktadır. Eğitim politikaları işletmeden işletmeye fark etmekle birlikte çağdaş işletmelerde “öğrenen organizasyonlar” ve “sürekli öğrenme” anlayışı içinde, genelde çalışana kariyer rehberliği vererek şekillendirilmektedir (OECD, 2003; DPT, 2001). 74 Eğitim planlaması, kısaca eğitim amaçlarının belirlenerek, beklenen performansın belli bir zaman içinde belli bir standarda ulaştırılmasını ifade eder. Eğitimin bir plana dayandırılarak geliştirilmesi, örgütteki verimliliğin ve personeldeki başarının artmasını sağlar (Tınaz, 2000;47). Yani, eğitim planlaması çalışana verilecek eğitimin; hangi konularda, neden, kim tarafından, kime, nasıl, ne zaman, nerede sorularının cevaplanarak, belli bir programa dayandırılmasıdır. Sabuncuoğlu’na (2000) göre eğitim planlaması ile kariyer planlamasının da bir anlamda planlandığı vurgulanır. Bu açıdan kariyer yapabilmek için hangi eğitimlerin alınacağı ve bu konuda çalışanların katılımının sağlanması şarttır (Mahiroğlu, 2005). Erdem’e (2003) göre insan kaynakları yönetimi politika ve uygulamaları örgütsel güveni etkiler. Dolayısıyla işletmelerdeki eğitim politikalarının tatmin edici, adil ve eşitlikçi verilmesi örgütsel güven ortamına katkıda bulunacaktır. Bu eğitim politikaları ve eğitim planlamalarının, iyi bir örgütsel iletişim sistemi aracılığıyla çalışanların katılımı ve paylaşımcı bir şekilde belirlenmesi örgütsel güven üzerinde oldukça büyük etkileşimler yapacaktır. Sonuç olarak çalışanın algıladığı eğitim olanakları, örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. 1.4.2.2. Algılanan Sosyal Destek ve Örgütsel Güven İlişkisi İşletmede insana duyulan güvenin göstergelerinden biride eğitim faaliyetlerine verilen sosyal destektir. Sosyal destek, çalışanın amirinin ve çalışma arkadaşlarının yeni bilgi ve beceri kazanarak, bunu tutum ve davranışlarına yansıtmasını ve uygulamasını teşvik etmelerini ifade eder (Tolay, 2003). İşletme içinde çalışanlar için en önemli sosyal destek amirinden gelir. Amir desteği amirlerin, astlarının eğitim faaliyetlerine katılmalarına ve kazandıkları bilgi ve becerileri iş ortamında uygulamalarına verdikleri önem derecesidir. Amirin eğitimin önemini kabul etmesi, çalışma saatleri dâhil eğitime göre ayarlamalar yapması, çalışanlara eğitimde kazandığı bilgi ve becerileri uygulayacak cesareti vermesi, yol göstermesi, geri bildirimlerde bulunması, kariyeri ile yakından ilgilenmesi gibi davranışlar, destekleyici amir davranışlarıdır. Çalışanların eğitim içinde olsa amirlerinden görecekleri destek onların hem kendine, hem kuruma, hem de yöneticilerine duyacakları güveni pekiştirir (Erdem, 2003). Eğer çalışanlar eğitimde öğrendiklerini veya önerilerini kabul etmeyen, bilgi paylaşmayan, eğitimi zaman kaybı olarak gören, eğitimde öğrendiklerini pekiştirebilecekleri ortamı sağlamayan veya 75 geribildirimde bulunmayan amir davranışlarıyla karşılaştıklarında aldıkları eğitim boşa gitmiş duygusuna kapılacak ve güvenleri sarsılacaktır. Dolayısıyla, algılanan sosyal destek bazında, amirin eğitim için vereceği destek, örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. İşletme içinde eğitime yönelik ikinci destek çalışma arkadaşlarından gelmektedir. Çalışma arkadaşlarının desteği çalışanların, eğitim programında öğrenilen bilgi ve becerilerin iş ortamına aktarılmasını teşvik etmeleri ve uygulama esnasında meydana gelebilecek hataları anlayışla karşılamalarını ifade etmektedir. Bilinmeyenlerin veya takınılan yerlerin sorulması, arkadaşlarının geribildirimlerde bulunması vb. yönüyle çalışanın eğitimle kazandıklarının pekiştirilmesi büyük oranda çalışma arkadaşlarının desteğine bağlıdır. Bu bir anlamda işbirliğini doğurur. Çalışan eğitilip, tutum ve davranışlarını değiştirdikçe çalışma arkadaşları ile ortak bir dil ve kültür yaratmakla kalmayıp (Göksel, 2006), eğitimle kurulan iletişim sayesinde birbirilerini meslektaş, dost veya takımdaş olarak görmeye başlarlar. Tüm bunlar işbirliğine ve güçlü bir güven iklimine yol açar (Erdem, 2003; Baltaş, 2006). Dolayısıyla, algılanan sosyal destek bazında çalışanın çalışma arkadaşlarının vereceği destek, örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. 1.4.2.3. Öğrenme Motivasyonu ve Örgütsel Güven İlişkisi Motivasyon, işletmenin amaçları doğrultusunda uyguladığı özendirici ve caydırıcı önlemlere karşı çalışanların takındıkları tutum ve davranışlardır (Öztekin, 2002). Ya da insanın bir amacı gerçekleştirmek üzere kendi isteğiyle davranmasıdır. Öğrenme motivasyonu ise çalışanların eğitim faaliyetlerine katılma, eğitimden bir şeyler öğrenme ve kazandıkları bilgi ve becerileri iş ortamında uygulama azim ve istekleriyle, tutum ve davranışlarında meydana gelen olumlu değişimleri ifade etmektedir. Yani çalışanın eğitimi faydalı ve önemli bir fırsat olarak algılaması ve bunu davranışlarına yansıtmasıdır (Tolay, 2003). Öğrenme motivasyonu bir anlamda çalışanın beklentileriyle de ilgili olup, zorlayıcı ve bağlayıcı olmaktan çok, inandırıcı ve aydınlatıcı olması, eğitim sonrası istenen tutum ve davranış değişikliğinde önemli bir yere sahiptir. Eğitime katılanların programda sunulan konuları öğrenebileceklerine ve kazanacakları bilgi ve becerilerin, terfi ya da ücret artışı gibi istenen sonuçlara yol açacağına ilişkin beklentileri öğrenme motivasyonunu artırır (Taşcı, 2005). Barutçugil (2006) ülkemizde çalışanların istek, ihtiyaç ve yeteneklerine göre eğitim alamadıklarından ya işten ayrıldıklarını ya da 76 eğitim performanslarının çok düşük olduğunu belirtmektedir. Bu noktada güven unsurunun etkili olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü çalışan beklentileri doğrultusunda eğitim verilmesi durumunda eğitim motivasyonu yükselecek, eğitim sonucunda bunu tutum ve davranışlarına yansıtacak ve işletmesine beklentileri doğrultusunda eğitim aldığından dolayı daha da güvenecektir. Öğrenme motivasyonunun güven unsuru ile ilişkisini ortaya koyan çalışmalardan birisi de, eğitimde kullanılan Dr. John Keller’in ARCS modelidir (Kaynar, 2006). ARCS; dikkat (Attention), uygunluk (Relevance), güven (Confidence) ve tatmin (Satisfaction) kelimelerinin baş harfleridir (işletme yazınında “trust” güven, “Confidence” emin olma olarak Türkçeye çevrilmektedir. Erdem, 2003). Model uzaktan eğitim için geliştirilmiş olup, çalışanın dikkatini çekmeyi, eğitimin çalışanın ihtiyaçlarına cevap vermeyi ve beklentilerini karşılamayı, çalışanın öğrenmek için gerekli çabayı göstermesi için eğitim hedeflerinin ulaşılabilir ve çalışanın tahminlerini (çaba, zaman vb.) aşmayan ve çalışanın eğitim sonucunda hedeflerine ulaşarak tatmin olmasını açıklar. ARCS modelinin güven unsurunun amacı çalışanın konuyu öğrenmesi için gerekli çabayı göstermesini sağlamaktır. Eğitim faaliyetinin etkinlik sürecinde çalışanın güvenini yitirmemesi için eğitim süresinin ne uzun ne kısa olacak şekilde uygulanmasını belirtir (Kruse, 2007). Bu model her ne kadar örgütsel bazda olmayıp eğitim yöntemleriyle ilgili de olsa güven (emin olma) ile eğitimin bir şekilde bağlantısını gösterir. Sonuç olarak çalışanın beklentileri doğrultusunda artan öğrenme motivasyonu örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. 1.4.2.4. Eğitimden Beklenen Kazançlar ve Örgütsel Güven İlişkisi Çalışanların eğitime odaklanmalarında, öğrenme istekleri ve eğitim sonucunda oluşacak pozitif tutum ve davranışların üzerinde etkili olan en önemli faktörlerden biri de eğitime katıldıkları takdirde ne tür kazançlar elde edeceklerine ilişkin beklentilerdir (Tolay, 2003:43). Öğrenmenin prensiplerinden biri de teşviktir (Cüceloğlu, 2004). Bu nedenle eğitimin istenen sonuçlara yol açabilmesi için çalışanların teşvik edilmesi gereklidir. Bunlar ücret artışı, terfi vb. özendirici araçlar olabilir. Ancak teşvik ve motivasyonu ücret, para, ödül olarak algılamamak gerekir (Barutçugil, 2006). Bunun ötesinde öğrenmenin devamlı kılındığı ve işletme ortamı tarafından destek gördüğü genel bir iklim ve örgüt kültürü yaratmak, teşvik unsurlarını 77 maddi unsurların ötesinde felsefe olarak algılamak daha uygundur. Buradan hareketle eğitimden beklenen kazançları çalışanın içsel motiflerle yönlendirdiği bireysel kazançlar ve maddi unsurların teşkil ettiği kariyerle ilgili kazançlar olarak inceleyebiliriz. Bireysel kazançlar, bir çalışanın işinde tüm potansiyelini kullanabilmesini ve buna bağlı olarak da işletme içi ve dışında her yönden daha başarılı olabilmesini ifade etmektedir. Bu kazançlar, eğitim faaliyetlerinin çalışanların diğer kişilerle iletişim kurmasına, işlerini daha iyi yapabilmelerine, kişisel gelişimlerine, bilgi ve becerilerini güncelleştirmesine yardımcı olacağına dair içsel ve iletişimsel motifleri içerir. Çalışanların eğitimlerde yeni insanlar tanımaları, sosyal etkileşimleri artırarak, işletmedeki biçimsel olmayan (informal) iletişim ağlarını genişletmektedir. Böylece eğitim sayesinde resmi ortamın dışına taşarak insanlar işlerini birbirleriyle konuşabilmekte, yalnız olmadıklarını hissetmekte, işletme amaç ve hedefleri hakkında daha geniş bir bakış açısı kazanabilmektedirler. Ayrıca bilgi ve becerilerini günün ihtiyaçlarına göre yenileyebilmekte, öğrenme meraklarını giderebilmektedirler (Tolay, 2003). Baltaş’a (2006) göre çalışanlar öğrenir çünkü kendilerine ve diğer çalışanlara karşı saygı ve güvenleri artar. Çalışanların eğitim sonucunda, öğrendiklerinden dolayı kendilerine ve iletişimle çevrelerine güvenlerinin artmasının yanı sıra diğer çalışanların onu yetkin olarak görmeye başlamaları nedeniyle güvenilir olarak nitelenmeye başlanır. İşbirliği ve ekip çalışmasındaki katılımlarla pekişen eğitim örgütsel güvenin artmasına katkıda bulunur. Dolayısıyla çalışanın eğitimden elde edileceğini düşündüğü (algıladığı) kazançlar, örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. Kariyer ile ilgili kazançlar, çalışanların makam, mevkii (terfi) veya içsel tatmin yoluyla tecrübe kazanmanın getirileri olan ücret artışını da içerir. İşletmede eğitimin kariyer ilerlemesinde önemli ve açık etkileri vardır. Bu etki terfiler için konan eğitim standartları yolu ile çalışanların terfi edebilmeleri için bu eğitimden geçmeleri gerektiği yönündeki düşüncelerine bağlıdır. Eğitim faaliyetleri pozisyonlar arasındaki yatay ve dikey geçişlere olanak taşıdığı gibi, aynı işte gelişme ve mesleki ilerlemelere (kariyer) olanaklarını da etkilemektedir. Tabi bunların doğal sonucu olarak kişisel gelirin artması da mümkündür. Ayrıca çalışanların eğitimler sonunda kazandıkları sertifikalar yolu ile referanslarını güçlendirerek sektörel iş bulma imkânlarının da artması diğer bir getiridir (Tolay, 2003). 78 Çalışanların gerek terfi ederek, gerek mesleki tecrübelerini artırarak ve referanslarını güçlendirerek eğitimden elde ettikleri kazançlar güven duygusunu etkileyecektir. Çünkü beklentileri karşılanmış ve karşılığında maddi ve manevi getiriler elde etmiştir. Dolayısıyla çalışanların kariyer ile ilgili algıladıkları kazançları, örgütsel güveni pozitif yönde etkilemektedir. İKİNCİ BÖLÜM METODOLOJİ VE BULGULAR 80 2.1. METODOLOJİ 2.1.1. Araştırma Sorusu İKY eğitim fonksiyonunun örgütsel güvene etkileri nelerdir? 2.1.2. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı Bu çalışmada, işletmelerin insan kaynakları yönetimi politikaları paralelinde sağlanan eğitim olanakları, amir ve çalışma arkadaşlarının desteği, öğrenme motivasyonu ve eğitimden beklenen kazançlar ile ilgili çalışanların algı düzeylerinin örgütsel güven üzerindeki etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Yazında genel olarak insan kaynakları politikalarının örgütsel güvene etkileri vurgulanmaktadır. Ancak bu politikaların bir çıktısı olan eğitim fonksiyonunun örgütsel güvene etkileri konusunda herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bu nedenle bu araştırma insan kaynakları eğitim fonksiyonu ile örgütsel güvenin ilişkiselliğini incelemek üzere tasarlanmış ve Eskişehir ili merkezindeki banka şubeleri çalışanlarının eğitim algılamalarının örgütsel güvene etkileri incelenmiştir. 2.1.3. Araştırmanın Varsayımları İşletmelerde eğitim belli bir amaç ve plan dâhilinde, belli bir hedefe yönelik yapılır. Çalışanların katılımcı yönetim anlayışıyla, alacakları eğitimler üzerinde söz sahibi olmaları bu kuralı bozmaz; aksine hedeflere ulaşmada sinerjik bir güç yaratır. İşletmelerin çeşitli bölüm veya departmanlarındaki eğitim, yetiştirme ve geliştirme faaliyetlerinin veya ihtiyaçlarının ortak hedeflere yöneltilmesini sağlayan insan kaynakları yönetimidir. Dolayısıyla eğitim faaliyetlerinin hem bireysel, hem de kurumsal hedeflerine ulaşması, işletme üst yönetiminin stratejileri doğrultusunda belirlenen insan kaynakları yönetimi politikalarının uygulanma biçimine bağlıdır. Bu nedenle bu çalışmada işletmelerdeki eğitim faaliyetleri insan kaynakları yönetiminin ayrılmaz bir parçası varsayılmıştır. İnsan kaynakları yönetimi, işletmenin hedeflerine ulaşmasında izlediği politikalarla etkinlik ve verimlilik için gerekli uygun sosyal ortamın yaratılmasını amaçlar. Bu nedenle çalışanların zorlama veya uyararak değil, kendiliğinden doğal olarak, hatta kendi aralarında sözleşmiş gibi davranmaları hedeflenir. Çalışanların organizasyonel yurttaşlık bilinciyle davranmaları, yazında “psikolojik sözleşme kuramı” 81 ile açıklanmaktadır. Bu çalışmada, insan kaynakları yönetimi eğitim fonksiyonunun; çalışanların eğitim ile ilgili pozitif algılama düzeylerinin gerek işletme, gerekse çalışanlar arasında psikolojik sözleşmeye yol açarak örgütsel güveni arttırdığı varsayılmaktadır. 2.1.4. Araştırma Modeli Yukarıda açıklanan varsayımlara dayanarak Tablo 2.1’de görülen insan kaynakları eğitim fonksiyonu, örgütsel güven ilişkisi modeli geliştirilmiştir. Tablo 2.1: İnsan kaynakları yönetimi eğitim fonksiyonu- örgütsel güven ilişkisi modeli EĞİTİMLE İLGİLİ DEĞİŞKENLER İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ÖRGÜTSEL GÜVEN Algılanan Eğitim Olanakları Algılanan Amir Desteği Kuruma güven Algılanan Çalışma Arkadaşlarının Desteği Yöneticilere/Amirlere Güven Öğrenme Motivasyonu Çalışanlararası Güven Eğitimden Beklenen Bireysel Kazançlar Eğitimle İgili Kariyer Beklentileri DEMOGRAFİK ÖZELLİKLER Cinsiyet, Yaş Çalışma Yılı Medeni Durum 2.1.5. Araştırmanın Hipotezleri Araştırmanın amaç ve kapsamı, varsayımları ve geliştirilen model doğrultusunda aşağıda belirtilen hipotezler sınanacaktır. H1: Çalışanlar tarafından algılanan eğitim olanakları örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. H2: Çalışanların eğitim için algıladıkları amir desteği örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. 82 H3: Çalışanların eğitim için algıladıkları çalışma arkadaşlarının desteği örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. H4: Çalışanların eğitim programlarındaki öğrenme motivasyonu örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. H5: Çalışanların eğitimden beklediği bireysel kazançlar örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. H6: Çalışanların eğitimle ilgili kariyer beklentileri örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. H7: İnsan kaynakları yönetimi eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven arasında anlamlı bir ilişki vardır. Demografik değişkenlerle ilgili (farklılıklara dayanan) hipotezler ise şunlardır: H8: Bayan ve erkek çalışanlar arasında, insan kaynakları eğitim fonksiyonu bağlamında ve alt boyutları ile anlamlı bir farklılık vardır. H9: Bayan ve erkek çalışanlar arasında, örgütsel güven bağlamında ve alt boyutları ile anlamlı bir farklılık vardır. H10: Evli ve bekâr çalışanlar arasında, insan kaynakları eğitim fonksiyonu bağlamında ve alt boyutları ile anlamlı bir farklılık vardır. H11: Evli ve bekâr çalışanlar arasında, örgütsel güven bağlamında ve alt boyutları ile anlamlı bir farklılık vardır. H12: Çalışanların çalışma yılları grupları arasında örgütsel güven ölçeği bazında anlamlı bir farklılık vardır. H13: Çalışanların yaş grupları arasında örgütsel güven ölçeği bazında anlamlı bir farklılık vardır. 2.1.6. Anket Formu Hipotezlerin test edilmesi amacıyla gerekli olan veriler anket uygulamasıyla elde edilmiştir. Hazırlanan anket formu (EK-1) üç bölüm halinde tasarlanmıştır. Birinci bölümde yaş, cinsiyet, çalışma yılı ve medeni durumla ilgili demografik sorular bulunmaktadır. İkinci bölümde, insan kaynakları eğitim fonksiyonunun çalışanların algılama düzeylerine göre ölçümünü amaçlayan otuz (30) önerme bulunmaktadır. Söz konusu önermeler modelde görülen İKY eğitim fonksiyonun alt boyutlarını ölçmeye yönelik olup, ayrıntılar EK-2’de gösterilmiştir. Üçüncü bölümde ise örgütsel güven ölçeği bazında yirmi beş (25) önerme yer almaktadır. Önermeler örgütsel güvenin; 83 kuruma, yönetici ve amirler ile çalışanlararası güven alt boyutlarını kapsayan ifadelerden oluşup, önermelerin ayrıntıları EK-3’te bulunmaktadır. Anket formunda ikinci bölümde yer alan İKY eğitim fonksiyonu ile ilgili değişkenleri ölçen önermeler; Tolay’ın (2003) ve Barlett’ın (1999) eğitimle ilgili ifadelerinden faydalanılarak, eğitime insan kaynakları yönetimi boyutu ile bankacılık sektörü boyutunun eklenmesi suretiyle hazırlanmıştır. Üçüncü bölümdeki örgütsel güven ölçeği daha önceki çalışmalar taranarak bu çalışmanın yazarı tarafından geliştirilmiştir. Anket formunda katılımcılardan önermelere beşli (5’li) Likert ölçeğinde; “kesinlikle katılmıyorum”, “katılmıyorum”, “fikrim yok”, “katılıyorum”, “kesinlikle katılıyorum” şeklindeki seçeneklerden birini işaretlemesi suretiyle, okudukları ifadeye katılıp, katılmadıklarını belirtmeleri istenmiştir. Ankette yer alan seçeneklerin puanlaması sırasıyla “1”, “2”, “3”, “4” ve “5” olarak yapılmıştır. Olumsuz veya ters ifadeler için (2 nci bölüm 16 ve 17 nci sorular) puanlama tersten yapılmıştır. Her maddeye ilişkin tahmin puanı 1 ile 5 arasında değişebilecek bir puan olarak hesaplanmıştır. 2.1.7. Örneklem ve Sınırlılıklar Araştırma Eskişehir ili merkezinde bulunan banka şubelerinde yapılmıştır. Banka şubelerinin ve çalışanlarının sayısı Eskişehir Ticaret Odası (ETO, 2006) ve Türkiye Bankalar Birliğinin (TBB, 2007) resmi internet sitelerinden saptanmıştır. Buna göre Eskişehir ili merkezinde 2006 yılı Eylül ayı verilerine göre muhtelif işletmelere ait kırk dört (44) banka şubesi ve yedi yüz altmış bir (761) banka çalışanı (müdürler hariç) bulunmaktadır. Anket formları banka müdürleri ile görüşmek suretiyle elden dağıtılmıştır. Dağıtılan toplam iki yüz elli (250) adet anket formundan, iki yüz yirmi yedi (227) âdeti ele geçmiş olup, geri dönüş oranı %91’dir. Toplanan formlardan altı (6) âdeti eksik veya hatalı olmasından dolayı iki yüz yirmi bir (221) adet anket formu araştırmaya dâhil edilmiştir. Araştırmanın zaman, mekân ve kişisellik yönünden sınırlılıkları bulunmaktadır. Çünkü araştırmanın bulguları örneklemde yer alan çalışanların algılama seviyelerine göre belli bir zaman ve mekân kesitinde elde edilen verilerle, sayısal verilerin güvenirliliği, veri toplamada kullanılan anket tekniğinin özellikleri ile sınırlı 84 olup, nesnel gerçeklik üzerine yapılan yorumlar ise bu çalışmanın yazarının, kişiselliğinden ayrı olmayıp ve bilimsel yetisiyle sınırlıdır. 2.1.8. Veri Analizi Toplanan veriler SPSS 11.0 programı aracılığıyla bilgisayara aktarılıp, analizler yapılarak yorumlanmıştır. Analiz çalışmaları dört aşamada yapılmıştır (EK-4). Birinci aşamada, anket formunun toplam güvenilirliği ile değişkenlerin her bir boyut ve alt boyutunun güvenilirlik analizleri yapılmış olup, anket formunun içsel tutarlılığı sorgulanmıştır. İkinci aşamada anket formunun birinci bölümündeki demografik değişkenlerin sıklık dağılımları (frequinces) bulunmuştur. Üçüncü aşamada demografik değişkenler yoluyla farklılıkları incelemeye yönelik; t-test (independent samples t-test) ve ANOVA (One Way ANOVA) testleri yapılmıştır. Dördüncü ve son aşamada ise bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki ilişki araştırılarak, hipotezlerin sınanması amacıyla korelasyon analizi yapılmıştır. Ayrıca bağımsız değişken alt boyutlarının, bağımlı değişken üzerine etkisi ve bağlanım denkleminin bulunması amacıyla çoklu regresyon analizi yapılmıştır. 2.2. BULGULAR 2.2.1. Güvenilirlik Analizleri Bulguları Araştırmada kullanılan anket formunun her bir boyut ve alt boyutlarının güvenilirlik analizleri (cronbach’s alpha) yapılmıştır. Anketin toplam güvenilirlik katsayısı 0,96 olarak bulunmuş olup, boyut ve alt boyutlara ait güvenilirlik katsayıları Tablo 2.2’de gösterilmiştir. Adı geçen güvenilirlik katsayıları incelendiğinde anket formunun içsel tutarlılığının kabul edilebilir düzeyde olduğu görülmektedir. Tablo 2.2: Araştırma anketi güvenilirlik analizleri (cronbach’s alpha) bulguları İKY EĞİTİM FONKSİYONU ÖLÇEĞİ ( X ) ÖRGÜTSEL GÜVEN ( Y ) BOYUTLAR ALT BOYUTLAR X1 X2 X3 X4 X5 X6 Y1 Y2 Y3 SORU SAYISI 4 5 5 5 6 5 9 9 7 GÜVENİLİRLİK 0,693 0,8953 0,8029 0,8962 0,7659 0,8755 0,9044 0,9477 0,9046 0,9327 0,9455 KATSAYILARI 0,9644 Cronbach's Alpha X1: Algılanan eğitim olanakları X4: Öğrenme motivasyonu Y1: Kuruma güven X2: Algılanan amir desteği X5: Eğt. bek. bireysel kazançlar Y2: Yönetici/Amirlere güv. X3: Alg. çalışma arkadaşlarının des. X6: Eğt. ilgili kariyer beklentileri Y3: Çalışanlararası güven Kişi Sayısı ( N ):221 85 2.2.2. Sıklık Dağılımı Bulguları Araştırmaya katılanların cinsiyetleri Tablo 2.3’de sunulmuştur. Katılımcıların %62’si bayan, %38’i erkektir. Hizmet sektöründeki hâkim bayan istihdamının bu araştırmada da karşımıza çıktığını görmekteyiz. Tablo 2.3: Araştırmaya katılan çalışanların cinsiyet sıklık dağılımı bulguları Cinsiyet Bayan Erkek Toplam Frekans Yüzde 138 62,4 83 37,6 221 100,0 Geçerli Yüzde 62,4 37,6 100,0 Birikimsel Yüzde 62,4 100,0 Katılımcıların medeni durumları Tablo 2.4’de gösterilmiş olup, %57’si evli, %43’ü bekârdır. Tablo 2.4: Araştırmaya katılan çalışanların medeni durumu sıklık dağılımı bulguları Medeni Durum Evli Bekar Toplam Frekans Yüzde 126 57,0 95 43,0 221 100,0 Geçerli Yüzde 57,0 43,0 100,0 Birikimsel Yüzde 57,0 100,0 Çalışanların yaş gruplarına göre dağılımı Tablo 2.5’de sunulmuştur. Katılımcıların %70’i 20 ila 35 yaş arası genç çalışanlardan oluşmaktadır. Tablo 2.5: Araştırmaya katılan çalışanların yaş grubu sıklık dağılımı bulguları Yaş Grubu 20-25 yaş arası 26-30 yaş arası 31-35 yaş arası 36-40 yaş arası 41-50 yaş arası Toplam Frekans Yüzde 42 19,0 68 30,8 45 20,4 40 18,1 26 11,8 221 100,0 Geçerli Yüzde 19,0 30,8 20,4 18,1 11,8 100,0 Birikimsel Yüzde 19,0 49,8 70,1 88,2 100,0 Araştırmaya katılan çalışanların bankacılık sektöründeki çalışma yıllarına göre dağılımı Tablo 2.6’da gösterilmiş olup, katılımcı çalışanların % 46 gibi bir oranda 1 ila 5 yıl arası çalışma süresine sahip olması dikkat çekmektedir. Tablo 2.6: Araştırmaya katılan çalışanların çalışma yılları sıklık dağılımı bulguları Çalışma Yılları 01-05 yıl arası 06-10 yıl arası 11-15 yıl arası 16-20 yıl arası 21-30 yıl arası Toplam Frekans Yüzde 101 45,7 46 20,8 37 16,7 23 10,4 14 6,3 221 100,0 Geçerli Yüzde 45,7 20,8 16,7 10,4 6,3 100,0 Birikimsel Yüzde 45,7 66,5 83,3 93,7 100,0 86 2.2.3. Farklılıkları İncelemeye Yönelik Analiz Bulguları Farklılıkları incelemeye yönelik analizler kapsamında, bağımlı ve bağımsız değişkenlerin cinsiyet ve medeni duruma göre farklılaşmasını sınamak için t-test (independent samples t-test); çalışanların yaş ve çalışma yılları gruplarının arasında örgütsel güven bağlamında anlamlı bir farklılık olup olmadığını sınamak amacıyla da tek yönlü varyans analizi (one way ANOVA) yapılmıştır. Çalışanların cinsiyetlerine göre İKY eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven ve alt boyutları bazında farklılıklarını sınamak amacıyla yapılan t-test sonuçları Tablo 2.7’de sunulmuştur. Tablo 2.7: Cinsiyet ile bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki t-test sonuçları İKY eğitim fonksiyonu Algılanan eğitim olanakları Algılanan amir desteği Alg. çalışma arkadaşlarının des. Öğrenme motivasyonu Eğitimden beklenen bireysel kazançlar Eğitimle ilgili kariyer beklentileri Örgütsel güven Kuruma güven Yöneticilere/Amirlere güven Çalışanlararası güven Cinsiyet Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek Bayan Erkek N Ortalama Std. Sapma 138 114,877 13,875 83 109,349 22,375 138 14,580 2,902 83 13,663 3,573 138 19,232 3,979 83 17,904 4,920 138 19,413 3,385 83 17,904 4,413 138 21,710 2,753 83 21,036 4,171 138 23,007 3,060 83 22,217 5,020 138 16,935 4,124 83 16,627 5,226 138 92,826 13,762 83 88,181 19,319 138 30,986 6,413 83 30,229 7,905 138 35,203 7,066 83 31,976 7,419 138 26,638 4,700 83 25,976 5,935 t p 2,028 .045 1,979 .050 2,084 .039 2,858 .005 1,310 .192 1,297 .197 0,458 .647 1,918 .057 0,777 .438 3,226 .001 0,917 .360 Araştırmanın bağımsız değişkeni İKY eğitim fonksiyonu ve alt boyutları kapsamında, çalışanların cinsiyetlerine göre farklılaşma olup olmadığını tespit etmek üzere yapılan t-test sonuçlarının sunulduğu Tablo 2.7’deki bulgulara göre %95 anlamlılık düzeyinde bazı boyutlarda istatistiksel açıdan anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Öncelikle araştırmanın bağımsız değişkeni İKY eğitim fonksiyonunun bayan ve erkek çalışanlar arasında algılanması farklıdır (t=2,028; p=.045). Ayrıca algılanan eğitim olanakları (t=1,979; p=.050), algılanan amir desteği (t=2,084; p=.039) 87 ve algılanan çalışma arkadaşlarının desteği (t=2,858; p=.005) çalışanların cinsiyetlerine göre istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık arz etmektedir. Aritmetik ortalamaların incelenmesinden ise algılamada farklılık arz eden söz konusu tüm boyutlarda bayanların erkeklere nazaran daha olumlu ve pozitif yönde algılamalara sahip olduğu yorumu yapılabilir. Tablo 2.7’deki bulgulara göre çalışanların cinsiyetlerine göre genel olarak örgütsel güven algılamalarında istatistiksel açıdan %95 seviyesinde anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir (t=1,918; p=.057). Ancak örgütsel güvenin alt boyutlarından yöneticilere ve amirlere güven, çalışanların cinsiyetlerine göre farklılık göstermektedir (t=3,226; p=.001). Bu farklılığın niteliği konusunda aritmetik ortalamalar incelediğinde bayanların erkeklere oranla yönetici ve amirlere güven konusunda daha olumlu ve pozitif bir algılamaya sahip oldukları sonucuna varılabilir. Çalışanların medeni durumlarına göre İKY eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven ve alt boyutları bazında farklılıklarını sınamak amacıyla yapılan t-test sonuçları Tablo 2.8’de sunulmuştur. Tablo2.8: Medeni durum ile bağımlı ve bağımsız değişkenler arasındaki t-test sonuçları İKY eğitim fonksiyonu Algılanan eğitim olanakları Algılanan amir desteği Alg. çalışma arkadaşlarının des. Öğrenme motivasyonu Eğitimden beklenen bireysel kazançlar Eğitimle ilgili kariyer beklentileri Örgütsel güven Kuruma güven Yöneticilere/Amirlere güven Çalışanlararası güven Medeni Durum Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar Evli Bekar N 126 95 126 95 126 95 126 95 126 95 126 95 126 95 126 95 126 95 126 95 126 95 Ortalama 111,730 114,221 14,429 13,979 18,206 19,431 18,736 19,032 21,405 21,526 22,254 23,316 16,730 16,937 88,929 93,937 29,952 31,695 32,619 35,811 26,357 26,432 Std. Sapma 18,237 16,979 3,297 3,049 4,691 3,877 4,000 3,689 3,387 3,348 4,212 3,425 4,361 4,833 17,258 14,248 7,233 6,592 7,560 6,683 5,400 4,937 t p 1,035 .302 1,036 .301 2,124 .035 0,619 .537 0,265 .791 2,007 .046 0,333 .740 2,299 .022 1,841 .067 3,264 .001 0,105 .916 88 Tablo 2.8’deki bulgular doğrultusunda, araştırma kapsamında belirlenen çalışanların iki medeni durumu yani evli ve bekâr olma halinin, algılanan amir desteği (t=2,124; p=.035) ile eğitimden beklenen bireysel kazançlar (t=2,007; p=.046) alt boyutlarında istatistiksel açıdan %95 düzeyinde anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Aritmetik ortalama ve standart sapmalar incelediğinde, algılanan amir desteği ve eğitimden beklenen bireysel kazançlar alt boyutlarında bekâr çalışanların evli çalışanlara oranla daha olumlu ve pozitif bir algılamaya sahip olduğu sonucuna varılabilir. Tablo 2.8’deki bulgulara göre genel olarak örgütsel güven üzerinde çalışanların evli veya bekâr olması %95 anlamlılık düzeyinde istatistiksel bir farklılığa işaret etmektedir (t=2,299; p=.022). Ayrıca örgütsel güvenin alt boyutlarından yöneticilere ve amirlere güven; çalışanların medeni durumlarına göre anlamlı bir farklılık göstermektedir (t=3,264; p=.001). Söz konusu bu farklılıkların niteliği konusunda aritmetik ortalama ve standart sapmalara bakıldığında bekâr çalışanların, evli çalışanlara oranla daha olumlu bir algılamaya sahip olduğu yorumu yapılabilir. Özetle, çalışanların evli ve bekâr olma halleri, genel anlamda örgütsel güven duyumsamaları ile yönetici ve amirlere güven algılamaları konusunda farklılıklar arz etmekte olup, bu farkın nitelik olarak bekâr çalışanların evli çalışanlara nazaran daha olumlu ve pozitif olduğu sonucuna varılabilir. Çalışanların çalışma yıllarına göre yapılan grupların arasında örgütsel güven bağlamında bir farklılık olup olmadığını belirlemek amacıyla tek yönlü varyans analizi (one way ANOVA) yapılmış olup, sonuçlar Tablo 2.9’da sunulmuştur. Tablo 2.9: Çalışanların çalışma yılları grupları arasında örgütsel güven bağlamında tek yönlü varyans analizi sonuçları N 01-05 yıl arası 06-10 yıl arası 11-15 yıl arası 16-20 yıl arası 21-30 yıl arası Toplam Ortalama 101 46 37 23 14 221 94,782 89,000 83,324 94,522 86,071 91,081 Std. Sapma 15,228 14,189 18,809 16,992 12,086 16,190 ANOVA Std. Hata 1,515 2,092 3,092 3,543 3,230 1,089 F p 4,496 .002 Tablo 2.9’daki bulgulara göre çalışanların çalışma yılları grupları arasında örgütsel güven bağlamında %95 anlamlılık düzeyinde istatistiksel açıdan bir farklılık 89 olduğu görülmektedir (F=4,496; p=.002). Yani çalışanların örgütsel güven duyumsamaları veya algılamaları çalışma yılları grupları arasında farklılıklar göstermektedir. İstatistiksel açıdan bu anlamlı fark gruplar arası varyansın eşit olmadığını gösterdiğinden, örgütsel güven algılamasının hangi çalışma yılları gruplarında farklılıklaştığını belirlemek için Tamhane’s testi yapılmıştır. Buna göre 1 ila 5 yıl arası çalışma yılına sahip çalışanlar ile 11 ila 15 yıl arası çalışma yılına sahip çalışanlar arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık bulunmuştur (aritmetik ort. fark=11,4579**; p=.007). Söz konusu farkı aritmetik ortalama ve standart hataları inceleyerek 1 ila 5 yıl çalışma yılına sahip çalışanlar lehine daha olumlu ve pozitif olduğu yönünde yorum yapılabilir. Çalışanların yaşlarına göre yapılan grupların arasında örgütsel güven bağlamında bir farklılık olup olmadığını belirlemek amacıyla tek yönlü varyans analizi (one way ANOVA) yapılmış olup, sonuçlar Tablo 2.10’da sunulmuştur. Tablo 2.10: Çalışanların yaş grupları arasında örgütsel güven bağlamında tek yönlü varyans analizi sonuçları N 20-25 yaş arası 26-30 yaş arası 31-35 yaş arası 36-40 yaş arası 41-50 yaş arası Toplam Ortalama 42 68 45 40 26 221 92,571 94,632 88,978 87,075 89,192 91,081 Std. Sapma ANOVA Std. Hata 16,549 14,839 13,923 19,432 16,182 16,190 2,554 1,800 2,075 3,073 3,173 1,089 F p 1,824 .125 Tablo 2.10’daki bulgulara göre çalışanların yaş grupları arasında örgütsel güven bağlamında, %95 anlamlılık düzeyinde istatistiksel açıdan bir farklılık bulunamamıştır. Dolayısıyla çalışanların yaş grupları arasında örgütsel güven algılama konusunda anlamlı bir farklılık bulunamadığı sonucuna varılabilir. 2.2.4. İlişkileri İncelemeye Yönelik Analiz Bulguları İlişkileri incelemeye yönelik analizler kapsamında, araştırmanın bağımlı değişkeni örgütsel güven ile bağımsız değişken İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları arasında korelasyon ve çoklu regresyon analizleri yapılmıştır. Örgütsel güven ile İKY eğitim fonksiyonunun alt boyutları olan; algılanan eğitim olanakları, algılanan amir desteği, algılanan çalışma arkadaşlarının desteği, 90 öğrenme motivasyonu, eğitimden beklenen bireysel kazançlar ve eğitimle ilgili kariyer beklentileri arasında yapılan korelasyon analizi sonuçları Tablo 2.11’de sunulmuştur. Örgütsel Güven Tablo 2.11: Örgütsel güven ile İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları arasındaki korelasyon analizi sonuçları X1 X2 X3 X4 X5 X6 Pearson katsayısı .630** .742** .621** .497** .563** .586** p .000 .000 .000 .000 .000 .000 N 221 221 221 ** Korelasyon 0,01 düzeyinde anlamlıdır. X1:Algılanan Eğitim Olanakları X2:Algılanan Amir Desteği X3:Alg.Çalışma Arkadaşlarının Desteği 221 221 221 X4:Öğrenme Motivasyonu X5:Eğt.Bek.Bireysel Kazançlar X6:Eğt.İlgili Kariyer Beklentileri Tablo 2.11’deki bulgulara göre İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları olan algılanan eğitim olanakları, algılanan amir desteği, algılanan çalışma arkadaşlarının desteği, öğrenme motivasyonu, eğitimden beklenen bireysel kazançlar ve eğitimle ilgili kariyer beklentileri ile örgütsel güven arasında 0,01 (%99) anlam düzeyinde olumlu ve pozitif yönde bir ilişki olduğu görülmektedir. Söz konusu ilişkisellik sonucunda örgütsel güven ile İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları arasındaki ilişkilere dayalı hipotezlerin durumu Tablo 2.12’de sunulmuştur. Tablo 2.12: Korelasyon analizine göre hipotezlerin durumu H/N H1 H2 H3 H4 H5 H6 Hipotez Çalışanlar tarafından algılanan eğitim olanakları örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. Çalışanların eğitim için algıladıkları amir desteği örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. Çalışanların eğitim için algıladıkları çalışma arkadaşlarının desteği örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. Çalışanların eğitim programlarındaki öğrenme motivasyonu örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. Çalışanların eğitimden beklediği bireysel kazançlar örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. Çalışanların eğitimle ilgili kariyer beklentileri örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. Gerçeklenme Çalışanlar tarafından olumlu yönde algılanan eğitim olanakları örgütsel güveni artırır Çalışanların olumlu yönde eğitim için algıladıkları amir desteği örgütsel güveni artırır. Çalışanların olumlu yönde eğitim için algıladıkları çalışma arkadaşlarının desteği örgütsel güveni artırır. Çalışanların eğitim programlarındaki öğrenme motivasyonu örgütsel güveni artırır. Çalışanların eğitimden beklediği bireysel kazançlar örgütsel güveni artırır. Çalışanların eğitimle ilgili kariyer beklentileri örgütsel güveni artırır. 91 Bağımlı değişken örgütsel güven ile bağımsız değişkenler olarak İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları arasında yapılan çoklu regresyon analizi sonuçları Tablo 2.13’de sunulmuştur. Tablo 2.13: Örgütsel güven ile İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları arasındaki regresyon analizi sonuçları Analize Giren t değerinin Beta Bağımsız Değişkenler anlamlılık düzeyi 16.459 Sabit Değer .000 Algılanan Eğitim Olanakları .194 .000 Algılanan Amir Desteği .477 .000 Algılanan Çalışma Arkadaşlarının Desteği .160 .001 Öğrenme Motivasyonu .041 .431 Eğitimden Beklenen Bireysel Kazançlar .044 .425 Eğitimle İlgili Kariyer Beklentileri .254 .000 F değerinin F R2 anlamlılık düzeyi .721 95,777 .000 Tablo 2.13’deki bulgulara göre bağımsız değişkenler olarak İKY eğitim fonksiyonu alt boyutlarının bağımlı değişken olarak örgütsel güveni açıklama düzeyi istatistikî açıdan anlamlıdır (R2=0,72; F=95,777; p=.000). Bağımsız değişkenler olarak kullanılan algılanan eğitim olanakları (b1=.194; p=.000), algılanan amir desteği (b2=.477; p=.000), algılanan çalışma arkadaşlarının desteği (b3=.160; p=.001) ve eğitimle ilgili kariyer beklentileri (b4=.254; p=.000)’nin bağımlı değişkeni açıklama düzeyi istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur. Söz konusu bağımsız değişkenlerin, bağımlı değişken olan örgütsel güven üzerinde %72 gibi bir etkiye sahip olduğu bulunmuştur. Dolayısıyla adı geçen bağımsız değişkenlerle, örgütsel güven arasında pozitif ve yüksek sayılabilecek oranda bir ilişki bulunmaktadır denilebilir. Algılanan eğitim olanakları, algılanan amir desteği, algılanan çalışma arkadaşlarının desteği ve eğitimle ilgili kariyer beklentileri ile örgütsel güven arasındaki ilişki incelendiğinde; özellikle çalışanlar tarafından algılanan amir desteğinin örgütsel güven üzerine etkisinin daha fazla olduğu görülmektedir. 92 SONUÇ VE ÖNERİLER Günümüzde bilgiye dayalı küresel ekonomi, işletmelerin çalışana, dolayısıyla insana bakış açısını değiştirmiştir. İş merkezli, endüstriyel anlayıştan, bilgi merkezli ekonomi anlayışına gelinmesi, işletmelerin çalışanlara karşı politikalarını değiştirmiş; özlüce şartlar bu politikaları değiştirtmiştir. Değişen şartlar ve insana bakış açısını bir çatı altında ve bütünlük içinde toplayan bir disiplin olarak insan kaynakları yönetimi (İKY) felsefe ve anlayışı ortaya çıkmıştır. İnsana odaklı bu anlayış bir yandan insanı ve bilgiyi ön plana çıkarıp, huzurlu bir çalışma ortamı sağlamaya çalışırken, bir yandan da rekabet, verimlilik, maliyet ve değişim gibi baskılı faktörlerde ön almaya çalışır. Bir denge içinde yürütülmesi gereken bu durum ve bahsedilen ön almada üstünlük sağlayan en önemli insan kaynakları yönetimi fonksiyonlarından birisi de eğitimdir. Eğitim, işletmelerin insana ve bilgiye yatırım yaparak özellikle rekabette ön almalarında etken olan fonksiyonel bir politikadır. Ayrıca eğitim, hızla değişen çevresel ortama uyum sağlamanın, değişimlerin içselleştirilmesi yoluyla değişimi yönlendirmenin, bir anlamda sürekli öğrenmenin ve öğrenen organizasyonlar yaratmanın da bir aracıdır. Siyasal, kültürel ve sosyo-ekonomik değişimle gelen sendikal hakların ufalması, çalışanların emekliliklerinin garanti edilememesi, çok uluslu şirketlerin (ÇUŞ) artması, göç ve çokkültürlülük vb. unsurlar işletmelerde çalışanların güven duygusunda aşınmalara sebep olmuştur. Bu olgunun (güvensizlik) takım çalışmalarından, verim artırmaya, bürokrasi çoğalmasına kadar işlem maliyetlerine ve rekabet üstünlüğüne olumsuz yansıması “örgütsel güven” konusunu özellikle son yıllarda gündeme getirmiştir. Buradan hareketle bu araştırma insan kaynakları yönetimi eğitim fonksiyonunun, örgütsel güvene etkilerini açıklamak amacıyla yapılmıştır. İnsan kaynakları yönetimi çerçevesinde eğitim politikalarının bilinçli ve ciddi olarak uygulandığı ve ayrıca örgütsel güvenin öne çıktığı sektörlerden birisi olarak, araştırma hizmet sektöründeki bankalarda yapılmıştır. Eskişehir ili merkezindeki 18 farklı bankaya ait 20 değişik şubede toplam 221 çalışanla yapılan bu araştırma neticesinde bazı sonuçlara ulaşılmıştır. Araştırma uygulamasında, psikolojik sözleşme kuramı çerçevesinde çalışanların algılamalarına dayanan önermelerden oluşan, yüksek güvenilirlik derecesine sahip bir anket ile çalışılmıştır. Anketlerden elde edilen verilere farklılıkları 93 ve ilişkileri belirleyerek hipotezleri test etmek amacıyla bağımsız örneklemlere dayalı ttest (Independent samples t-test), tek yönlü varyans analizi (One Way ANOVA), korelasyon ve çoklu regresyon analizleri yapılmıştır. Çalışanların cinsiyetlerine göre İKY eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven bağlamında yapılan farklılık analizlerinde bazı boyut ve alt boyutlarda anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Çalışanların bayan veya erkek olması, genel olarak İKY eğitim fonksiyonu boyutunda ve algılanan eğitim olanakları, algılanan amir desteği ve algılanan çalışma arkadaşlarının desteği alt boyutlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermektedir. Ayrıca cinsiyet olgusu, yöneticilere ve amirlere güven alt boyutunda da istatistiksel anlamda farklılıklara işaret etmektedir. Dolayısıyla çalışanların cinsiyetlerine göre İKY eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven ve alt boyutları bağlamında farklılıklar olduğunu öne süren hipotezler (H8 ve H9) kısmen kabul edilmiştir. Çalışanların cinsiyetlerinin arasında yukarıda söz edilen boyut ve alt boyutlarda görülen farklılıkların niteliği konusunda yapılan incelemelerde bayanların erkeklere oranla daha olumlu ve pozitif oldukları söylenebilir. Yani genel olarak İKY eğitim fonksiyonu boyutunda, ayrıca algılanan eğitim olanakları, eğitim için algılanan amir desteği, eğitim için algılanan çalışma arkadaşlarının desteği ile yönetici ve amirlere güven alt boyutlarında ve bu hususların algılamalarında bayanların erkeklere nazaran daha olumlu ve pozitif oldukları yorumu yapılabilir. Bu yorum, hizmet sektöründeki bayan ağırlıklı istihdamın nereden kaynaklandığı konusuna bir nebze açıklık getirebileceği gibi bayanların sabır ve anlayışlarıyla hizmet sektöründe daha başarılı oldukları hakkındaki varsayımında destek bulduğunu gösterebilir. Çalışanların medeni durumlarına göre araştırma kapsamında kabul edilen evli ve bekâr olma halinin kendi aralarında İKY eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven ve alt boyutlarında istatistiksel olarak bazı anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Eğitim için algılanan amir desteği, eğitimden beklenen bireysel kazançlar alt boyutları ile genel olarak örgütsel güven boyutunda, yönetici ve amirlere güven alt boyutunda, çalışanların evli veya bekâr olma hallerinin söz konusu hususlarda farklılıklar gösterdiğini söyleyebiliriz. Kısaca bekâr çalışanların sözü geçen hususlardaki algılamaları evlilere göre istatistiksel anlamda farklılıklar göstermektedir. Dolayısıyla çalışanların medeni durumunun İKY eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven ve alt boyutlarındaki 94 algılamalarında farklılık olduğunu öne süren hipotezler (H10 ve H11) kısmen kabul edilmiştir. Çalışanların medeni durumlarına göre olan farklılaşmalarda bekârların evlilere oranla daha olumlu ve pozitif algılamalara sahip oldukları söylenebilir. Bu durum evli çalışanların ailesi ve çocukları için ülkemizde kronik hale gelen “gelecek korkusundan” ve “kimseye güvenmeme” eğiliminden kaynaklanabilir. Çalışanların çalışma yıllarına göre yapılan gruplar arasında, örgütsel güven bağlamında bir farklılık olup olmadığı yönündeki analiz sonucunda; 1 ila 5 yıl arasında çalışanlar ile 11 ila 15 yıl arasında çalışan gruplarının birbirilerine göre kendi aralarında istatistiksel anlamda bir farklılık olduğu bulunmuştur. Dolayısıyla bu farklılığı öne süren hipotez (H12) kısmen kabul edilmiştir. Söz konusu farkın 1 ila 5 yıl çalışanlar lehine daha olumlu ve pozitif olduğunu söyleyebiliriz. İşe yeni başlayanlar, yani ülkemiz koşullarında “nihayet bir iş buldum” düşüncesinin grubu olan 1 ila 5 yıl çalışma süresine sahip çalışanların örgütsel güven algılamalarının daha olumlu ve pozitif olması normal sayılabilir. Ancak belli bir tecrübe ve referans sahibi olan 11 ila 15 yıl çalışma süresine sahip çalışanların en düşük örgütsel güven algılamasına sahip olması dikkat çekicidir. Bankacılıkta olgun sayılabilecek bir grup olan 11 ila 15 yıl çalışma süresine sahip çalışanların genelde bu çalışma sürelerinde üst yönetimlere doğru terfi etmeleri veya bu terfilerin çoğunun beklentilerin altında kısmen gerçekleşmesi bu grubun örgütsel güven algılamasındaki farklılığı az da olsa açıklıyor olabilir. Buradan hareketle kariyer yönetimi ve örgütsel güven ilişkisi ayrı bir araştırma konusu yapılabilir. Çalışanların sahip oldukları yaşlara göre yapılan gruplar arasında örgütsel güven bağlamında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık için yeterli kanıt bulunamamıştır. Dolayısıyla çalışanların yaş grupları arasında örgütsel güven bağlamında farklılık bulunmamaktadır diyebiliriz(H013). İlişkileri belirlemek amacıyla yapılan korelasyon analizleri sonucunda İKY eğitim fonksiyonu alt boyutları olan algılanan eğitim olanakları, algılanan amir desteği, algılanan çalışma arkadaşlarının desteği, öğrenme motivasyonu, eğitimden beklenen bireysel kazançlar ve eğitimle ilgili kariyer beklentileri ile örgütsel güven arasında istatistiksel anlamda olumlu ve pozitif yönde bir ilişki olduğu görülmüştür. Bu ilişkiyi öne süren hipotezler (H1, H2, H3, H4, H5, H6) kabul edilmiştir. 95 Yapılan regresyon analizinin sonuçları, örgütsel güvenin; algılanan eğitim olanakları, algılanan amir desteği, algılanan çalışma arkadaşlarının desteği ve eğitimle ilgili kariyer beklentileri tarafından açıklandığını göstermektedir. Diğer bir deyişle araştırma için öngörülen model yüksek bir oranda örgütsel güveni açıklama yetisine sahiptir diyebiliriz. Regresyon analizi sonucu ortaya konan ilişkisellikte, örgütsel güven üzerinde diğer alt boyutlara nazaran daha fazla etkili olan hususun eğitim için algılanan amir desteği olduğu görülmektedir. Örgütsel güveni açıklamada etkili diğer bir alt boyutta eğitimle ilgili kariyer beklentileridir. Dolayısıyla işletmelerin eğitim hedeflerine vararak, eğitim yoluyla örgütsel güveni artırabilmelerinin ilk koşulu; çalışanların eğitim için yönetici ve amirleri tarafından desteklenmesidir. Ayrıca eğitim programlarıyla, kariyer hedeflerinin paralel yürütülmesinin örgütsel güvene katkı sağlayacağını söyleyebiliriz. Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, analizler neticesinde ortaya konan bulguların, kuramsal varsayımları ve öngörülen hipotezleri destekler nitelikte olduğu yorumu yapılabilir. Buna göre işletmelerde çalışanların insan kaynakları yönetimi çerçevesinde aldıkları eğitimin örgütsel güveni etkilediğini ve demografik özelliklerinde bu etkide rolü bulunduğu söylenebilir. Özetlenen bulgulara dayanılarak bazı önerilerde bulunmak mümkündür. Günümüzün hızla değişen şartlarında insan kaynakları yönetiminin en önemli fonksiyonlarından biri eğitimdir. İşletmelerin eğitim yoluyla rekabet üstünlüğü ve esneklik kazanmalarının yanı sıra örgütsel güveni artırarak bu durumu pekiştirmeleri de olasıdır. Bunun için; • Eğitim programlarının hazırlanmasında ve uygulanmasında demografik özelliklerin ve ihtiyaçların göz önünde bulundurulması, • Eğitim programlarına katılacak çalışanların yönetici ve amirleri tarafından desteklenmesi ve bu desteğin sağlanması için yöneticilerin eğitime inandırılmaları, • Eğitim sonrası çalışanların, eğitimi pekiştirecek şekilde çalıştırılmaları ve bu konuya yöneticilerin dikkat etmesi, • Eğitim programlarına paralel somut kariyer hedeflerinin konulması, • Eğitim olanaklarının adil ve eşitlikçi olması, 96 • Eğitim almanın maddi ve manevi olarak işletme yönetimince desteklenerek, çalışanlar arasında bir değer olarak yaratılması ve çalışanların bu konuda birbirine destek olacak mekanizmaların yaratılması önerilebilir. EK-1: Anket Formu 97 T.C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı Sayın Katılımcı, Bu çalışma, bankanızda aldığınız eğitimlerin bankaya olan güveninize etkilerini araştırmak üzere tasarlanmış bilimsel bir çalışmadır. Aynı zamanda bir bitirme tezidir. Anket birbirinden bağımsız olan üç bölümde yer alan sorulardan meydana gelmektedir. Ankette yer alan ifadelerin ya da soruların kesinlikle doğru veya yanlış cevabı yoktur. Önemli olan cevapların samimiyetle verilmesidir. Anket formuna isim, soyadı veya bankanızın adını yazmanıza gerek yoktur. Sadece aşağıdaki demografik soruları yanıtlamanız yeterlidir. Araştırmada yanıtlarınız ve aktardığınız veriler, bilimsel ahlaka uygun olarak gizlilik ve güven ilkelerine bağlı kalınarak sadece araştırmacı tarafından değerlendirilecektir. Verilerin doğru toplanması ve yapılacak istatistik analizlerin anlamlı çıkması açısından ankette hiçbir sorunun boş bırakılmamasını önemle rica ederiz. İlgi ve katılımınızdan dolayı teşekkür ederiz. Metin AKTUNA (araştırmacı) DPÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim ve Org. Y.L.Öğrencisi Danışman Yrd.Doç.Dr.Kazım DEVELİOĞLU FORM NO: I. BÖLÜM: DEMOGRAFİK SORULAR Yaşınız:……… Bankadaki Çalışma Yılınız:……… Cinsiyetiniz: Bayan ( ) Erkek ( ) Medeni Durumunuz: Evli ( ) Bekar ( ) Lütfen arka sayfaya geçiniz EK-1: Anket Formu 98 II. BÖLÜM: İKY EĞİTİM FONKSİYONU ÖLÇEĞİ Bu bölümde bankanız tarafından verilen eğitimlerle ilgili değerlendirmeleriniz bulunmaktadır. Lütfen her cümleyi dikkatlice okuyarak, her cümlenin karşısında 1’den 5’e kadar dizilmiş olan sayılardan sizin katılma derecenize göre en uygun olan yalnızca bir tanesini daire içine alarak işaretleyiniz. 1. Kesinlikle katılmıyorum 2. Katılmıyorum 3. Ne katılıyorum, ne katılmıyorum 4. Katılıyorum Kesinlikle Kesinlikle 5. Kesinlikle katılıyorum katılmıyorum katılıyorum 1 Bankamda tüm çalışanlara eşit eğitim olanakları tanınır Önümüzdeki dönem almam gereken eğitimlerin sayısı 2 ve türü hakkında bilgi sahibiyim Alacağım eğitimlerin sayısı ve türüyle ilgili politikalar 3 bankam tarafından tespit edilir 4 Bankamda iyi bir öğrenme ve iletişim ortamı mevcuttur 5 Amirim benim eğitim programlarına katılmamı gönülden destekler 6 Zayıf olduğum konular hakkında amirimle rahatlıkla konuşabilirim Amirim yaptığım bir hatanın gelecekteki başarısızlıkları önleyecek 7 ve performans arttıracak bir deneyim olduğuna inanır Amirim geçmişte işimi etkili bir şekilde nasıl yapacağımı 8 anlamamda bana yardımcı olmuştur Eğitimde öngörülen bilgi ve becerileri kazanmamda amirimin 9 bana yardımcı olacağına inanıyorum Eğitim programlarında verilen bilgi ve becerileri kazanmamda 10 çalışma arkadaşlarımın bana yardım edeceklerine inanıyorum 11 Aldığım eğitim programları sayesinde çok iyi dostluklar kurdum Görevlerimi yerine getirirken çalışma arkadaşlarımın ihtiyaç 12 duyduğum konularda bana yardım edeceklerine inanıyorum Benden daha deneyimli olan çalışma arkadaşlarım bana yol 13 gösterme konusunda isteksizdirler Genellikle çalışma arkadaşlarım eğitimi zaman kaybı olarak 14 görürler Eğitim programlarından mümkün olduğunca çok şey öğrenmeye 15 çalışırım Eğitim programlarından bir çok insana göre daha fazla şey 16 öğrenmeye meyilliyimdir Eğitim programlarında öngörülen becerileri kazanmaya çoğunlukla 17 istekliyimdir Becerilerimi geliştirmek için eğitim programlarında gereken 18 çabayı göstermeye hazırım Eğitim programlarına katılarak becerilerimi geliştirebileceğime 19 inanıyorum 20 Eğitim programlarına katılmak kişisel gelişimime katkıda bulunur Eğitim programlarına katılmak işimi daha iyi yapmama yardımcı 21 olur Eğitim programlarına katılmak arkadaşlarımın beğenisini 22 kazanmamı sağlar Eğitim programlarına katılmak amirimin beğenisini 23 kazanmamı sağlar Eğitim programlarına katılmak diğer çalışanlarla iletişim 24 kurmama yardımcı olur Eğitim programlarına katılmak işimle ilgili yeni süreçler, yöntemler 25 ve ürünler hakkındaki bilgilerimin güncellenmesine yardımcı olur 26 Eğitim programlarına katılmak terfi etme şansımı yükseltir 27 Eğitim programlarına katılmak ücret zammı almama yardımcı olur Eğitim programlarına katılmak farklı kariyer yolları izleyebilmek 28 için fırsatlar yaratır Eğitim programlarına katılmak izlemek istediğim kariyer yolu 29 hakkında bana daha iyi fikir verir Eğitim programlarına katılmak kariyer hedeflerime ulaşmama 30 yardımcı olur Lütfen arka sayfaya geçiniz 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 1 1 2 2 2 3 3 3 4 4 4 5 5 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 1 2 2 3 3 4 4 5 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 EK-1: Anket Formu 99 III. BÖLÜM: ÖRGÜTSEL GÜVEN ÖLÇEĞİ Bu bölümde bankanıza duyduğunuz güven ilgili değerlendirmeleriniz bulunmaktadır. Lütfen her cümleyi dikkatlice okuyarak, her cümlenin karşısında 1’den 5’e kadar dizilmiş olan sayılardan sizin katılma derecenize göre en uygun olan yalnızca bir tanesini daire içine alarak işaretleyiniz. 1. Kesinlikle katılmıyorum 2. Katılmıyorum 3. Ne katılıyorum, ne katılmıyorum 4. Katılıyorum 5. Kesinlikle katılıyorum Kesinlikle katılmıyorum Kesinlikle katılıyorum 1 Banka politikaları ve yönetmelikleri açıklıkla bize aktarılmıştır 1 2 3 4 5 2 Bankamın iletişim kanalları her zaman açıktır 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 4 Bankamda bilgiler tüm çalışanlara tam ve doğru olarak aktarılır 1 2 3 4 5 5 Bankama her zaman güvenirim 1 2 3 4 5 3 Bankamdaki her şey genelde açıklıkla yürütülür, gizli saklı uygulamalar yoktur (iş gereği haricindekiler) 6 Bankamın çalışma saatleri hem işlerimin gereklerini, hem de özel yaşantıma zaman ayırabilme olanağı tanır 1 2 3 4 5 7 Bankamın politikaları çalışanların kariyer hedeflerini destekler niteliktedir 1 2 3 4 5 8 Bankamın belirlenen politikalarında çalışanlarında fikirleri alınır 1 2 3 4 5 9 Bankamın personel politikaları adil ve eşitlikçidir 1 2 3 4 5 10 Amirim yanında çalışanların rahatlıkla ulaşabildiği biridir 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 12 Amirimin çalışanlara karşı uygulamaları objektif ve adildir 1 2 3 4 5 13 Amirim aldığı kararlarda çalışanların da katılımını sağlar 1 2 3 4 5 14 Amirim iş konusunda bilgili ve yetkindir 1 2 3 4 5 15 Amirim problem çözmede dirayetlidir 1 2 3 4 5 16 Amirim kararlarında ve uygulamalarında tutarlıdır 1 2 3 4 5 17 Amirim görevimle ilgili konularda bana inisiyatif tanır 1 2 3 4 5 18 Amirime genelde güvenirim 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 20 Çalışma arkadaşlarıma genelde güvenirim 1 2 3 4 5 21 Çalışma arkadaşlarım iş konusunda yeterli ve yetkindirler 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 23 Çalışma arkadaşlarım her zaman geri bildirimde bulunurlar 1 2 3 4 5 24 Bankamın çalışma ortamı kendime güvenmemi sağlar 1 2 3 4 5 25 Çalışma arkadaşlarımla mesai haricinde de görüşürüm 1 2 3 4 5 11 19 22 Amirim çalışanların önerilerini dinlemeye ve problemleriyle ilgilenmeye açıktır Çalışma arkadaşlarımla rahatça iletişim kurabileceğim bir ortam mevcuttur Çalışma arkadaşlarımla iş konusunda çoğu zaman problemsiz yardımlaşırız Anketi tamamlamış bulunmaktasınız. Lütfen boş bırakmadığınızı kontrol ediniz. TEŞEKKÜRLER EK-2: İKY Eğitim Fonksiyonu Alt Boyutları ve Ölçüm İfadeleri 100 İKY EĞİTİM FONKSİYONU ALT BOYUTLARI 1. ALGILANAN EĞİTİM OLANAKLARI 2. ALGILANAN SOSYAL DESTEK a. Algılanan Amir desteği b. Algılanan Çalışma Arkadaşlarının Desteği 3. ÖĞRENME MOTİVASYONU 4. EĞİTİMDEN BEKLENEN KAZANÇLAR a. Bireysel Kazançlar b. Kariyer Beklentileri ALGILANAN EĞİTİM OLANAKLARI 1. Bankamda tüm çalışanlara eşit eğitim olanakları tanınır. 2. Önümüzdeki dönem almam gereken eğitimlerin sayısı ve türü hakkında bilgi sahibiyim. 3. Alacağım eğitimlerin sayısı ve türüyle ilgili politikalar bankam tarafından tespit edilir. 4. Bankamda iyi bir öğrenme ve iletişim ortamı mevcuttur. ALGILANAN SOSYAL DESTEK Algılanan Amir Desteği 5. Amirim benim eğitim programlarına katılmamı gönülden destekler. 6. Zayıf olduğum konular hakkında amirimle rahatlıkla konuşabilirim. 7. Amirim, yaptığım bir hatanın gelecekteki başarısızlıkları önleyecek ve performans artıracak bir deneyim olduğuna inanır. 8. Amirim geçmişte işimi etkili bir şekilde nasıl yapacağımı anlamamda bana yardımcı olmuştur. 9. Eğitimde öngörülen bilgi ve becerileri kazanmamda amirimin bana yardım edeceğine inanıyorum. Algılanan Çalışma Arkadaşlarının Desteği 10. Eğitim programlarında verilen bilgi ve becerileri kazanmamda arkadaşlarımın bana yardım edeceklerine inanıyorum. 11. Aldığım eğitim programları sayesinde çok iyi dostluklar kurdum. çalışma EK-2: İKY Eğitim Fonksiyonu Alt Boyutları ve Ölçüm İfadeleri 101 12. Görevlerimi yerine getirirken çalışma arkadaşlarımın ihtiyaç duyduğum konularda bana yardım edeceklerine inanıyorum. 13. Benden daha deneyimli olan çalışma arkadaşlarım bana yol gösterme konusunda isteksizdirler. (TERS) 14. Genellikle çalışma arkadaşlarım eğitimi zaman kaybı olarak görürler. (TERS) ÖĞRENME MOTİVASYONU 15. Eğitim programlarından mümkün olduğunca çok şey öğrenmeye çalışırım. 16. Eğitim programlarından birçok insana göre daha fazla şey öğrenmeye meyilliyimdir. 17. Eğitim programlarında öngörülen becerileri kazanmaya çoğunlukla istekliyimdir. 18. Becerilerimi geliştirmek için eğitim programlarında gereken çabayı göstermeye hazırım. 19. Eğitim programlarına katılarak becerilerimi geliştirebileceğime inanıyorum. EĞİTİMDEN BEKLENEN KAZANÇLAR Bireysel Kazançlar 20. Eğitim programlarına katılmak kişisel gelişimime katkıda bulunur. 21. Eğitim programlarına katılmak işimi daha iyi yapmama yardımcı olur. 22. Eğitim programlarına katılmak arkadaşlarımın beğenisini kazanmamı sağlar. 23. Eğitim programlarına katılmak amirimin beğenisini kazanmamı sağlar. 24. Eğitim programlarına katılmak diğer çalışanlarla iletişim kurmama yardımcı olur. 25. Eğitim programlarına katılmak işimle ilgili yeni süreçler, yöntemler ve ürünler hakkındaki bilgilerimin güncellenmesine yardımcı olur. Kariyer Beklentileri 26. Eğitim programlarına katılmak terfi etme şansımı yükseltir. 27. Eğitim programlarına katılmak ücret zammı almama yardımcı olur. 28. Eğitim programlarına katılmak farklı kariyer yolları izleyebilmek için fırsatlar yaratır. 29. Eğitim programlarına katılmak izlemek istediğim kariyer yolu hakkında bana daha iyi fikir verir. 30. Eğitim programlarına katılmak kariyer hedeflerime ulaşmama yardımcı olur. EK-3: Örgütsel Güven Alt Boyutları ve Ölçüm İfadeleri ÖRGÜTSEL GÜVEN ALT BOYUTLARI 1. KURUMA GÜVEN Politikalar Katılımcı yönetim anlayışı Örgütsel adalet Genel güven (güvenme eğilimi) Örgütsel iletişim ortamı 2. YÖNETİCİLERE/AMİRLERE GÜVEN Kişisel Bütünlük Yetkin Tutarlı Ahlaklı ve yardımsever Çalışana ilgili Yönetsel Etkililik İletişime açık Sorun çözen Dirayetli Personel güçlendiren 3. ÇALIŞANLARARASI GÜVEN Güvenme eğilimi Yetkinlik Çalışanlar arası iletişim İşbirliği ruhu Geri bildirim Özel ilişkiler Grup üyeliğinden kaynaklanan kişisel güven 102 EK-3: Örgütsel Güven Alt Boyutları ve Ölçüm İfadeleri 103 KURUMA GÜVEN 1. Banka politikaları ve yönetmelikleri açıklıkla bize aktarılmıştır. (politikalar) 2. Bankamın iletişim kanalları her zaman açıktır. (örgüt içi iletişim) 3. Bankamdaki her şey genelde açıklıkla yürütülür, gizli saklı uygulamalar yoktur. 4. Bankamda bilgiler tüm çalışanlara tam ve doğru olarak aktarılır. (iletişim) 5. Bankama her zaman güvenirim. (Genel güven) 6. Bankamın çalışma saatleri hem işlerimin gereklerini, hem de özel yaşantıma zaman ayırabilme olanağı tanır. (politikalarda tatmin edicilik) 7. Bankamın politikaları çalışanların kariyer hedeflerini destekler niteliktedir. (Kat.) 8. Bankamın belirlenen politikalarında çalışanlarında fikirleri alınır. (Kat.) 9. Bankamın personel politikaları adil ve eşitlikçidir. (örgütsel adalet) YÖNETİCİLERE/AMİRLERE GÜVEN 10. Amirim yanında çalışanların rahatlıkla ulaşabildiği biridir. (İletişim) 11. Amirim çalışanların önerilerini dinlemeye ve problemleriyle ilgilenmeye açıktır. (Yardımsever ve çalışana ilgili) 12. Amirimin çalışanlara karşı uygulamaları objektif ve adildir. (sorun çözen ve tutarlı) 13. Amirimin aldığı kararlarda çalışanların da katılımını sağlar. (Katılımcı) 14. Amirim iş konusunda bilgili ve yetkindir. (yetkinlik) 15. Amirim problem çözme de dirayetlidir. (dirayetli) 16. Amirim kararlarında ve uygulamalarında tutarlıdır. (tutarlılık) 17. Amirim görevimle ilgili konularda bana inisiyatif tanır. (Personel güçlendiren) 18. Amirime genelde güvenirim. (genel güven) ÇALIŞANLARARASI GÜVEN 19. Çalışma arkadaşlarımla rahatça iletişim kurabileceğim bir ortam mevcuttur. (iletişim) 20. Çalışma arkadaşlarıma genelde güvenirim. (Genel güven) 21. Çalışma arkadaşlarım iş konusunda yeterlidirler. (yetkinlik) 22. Çalışma arkadaşlarımla iş konusunda çoğu zaman problemsiz yardımlaşırız. (işbirliği) 23. Çalışma arkadaşlarım her zaman geribildirimde bulunurlar. (geri bildirim) 24. Bankamın çalışma ortamı kendime güvenmemi sağlar. (Güvenme hali) 25. Çalışma arkadaşlarımla mesai haricinde de görüşürüm. (Özel ilişkiler) EK-4: Yapılan Testler ve Sınanan Hipotezler 104 YAPILAN TESTLER VE SINANAN HİPOTEZLER 1.GÜVENİLİRLİK ANALİZİ (Cronbach’s Alpha Değeri) a. Anketin toplam güvenirlilik katsayısı b. Bağımlı ve bağımsız değişkenin alt boyutlarının güvenirlilik katsayıları 2.SIKLIK DAĞILIMI (Frequinces) BULGULARI a. Cinsiyet 1. Bayan 2. Erkek b. Medeni Durum 1. Evli 2. Bekar c. Yaş Verilere göre gruplandırılacak d. Çalışma Yılı Verilere göre gruplandırılacak 3.FARKLILIKLARI İNCELEMEYE YÖNELİK ANALİZLER a. Independent Samples t-test (H8) H1: Bayan ve erkek çalışanlar arasında İKY eğitim fonksiyonu bağlamında ve alt boyutları ile (X1,.......,X6) anlamlı bir farklılık vardır. Kategori Eğitimin Alt Boyutları Bayan X1: Algılanan Eğitim Olanakları Erkek X2: Algılanan Amir Desteği : X3: Algılanan Çalışma Arkadaşlarının Desteği X4: Öğrenme Motivasyonu X5: Eğitimden Beklenen Bireysel Kazançlar X6: Eğitimle İlgili Kariyer Beklentileri (H9) H1: Bayan ve Erkek çalışanlar arasında örgütsel güven bağlamında ve alt boyutları ile (Y1, Y2, Y3) anlamlı bir farklılık vardır. Kategori Eğitimin Alt Boyutları Bayan Y1: Kuruma Güven Erkek Y2: Yöneticilere/Amirlere Güven : Y3: Çalışanlararası Güven (H10) H1: Evli ve Bekar çalışanlar İKY eğitim fonksiyonu bağlamında ve alt boyutları ile (X1,.......,X6) anlamlı bir farklılık vardır. (H11) H1: Evli ve Bekar çalışanlar arasında örgütsel güven bağlamında ve alt boyutları ile (Y1, Y2, Y3) anlamlı bir farklılık vardır. EK-4: Yapılan Testler ve Sınanan Hipotezler 105 b. One Way ANOVA (H12) H1: Çalışanların çalışma yılları grupları arasında örgütsel güven ölçeği bazında anlamlı bir farklılık vardır. (H13) H1: Çalışanların yaş grupları arasında örgütsel güven ölçeği bazında anlamlı bir farklılık vardır. 4.İLİŞKİLERİ İNCELEMEYE YÖNELİK ANALİZLER a. Korelasyon Analizi (H1) H1: Çalışanlar tarafından algılanan eğitim olanakları örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. (H2) H1: Çalışanların eğitim için algıladıkları amir desteği örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. (H3) H1: Çalışanların eğitim için algıladıkları çalışma arkadaşlarının desteği örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. (H4) H1: Çalışanların eğitim programlarındaki öğrenme motivasyonu örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. (H5) H1: Çalışanların eğitimden beklediği bireysel kazançlar örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. (H6) H1: Çalışanların eğitimle ilgili kariyer beklentileri örgütsel güveni pozitif yönde etkiler. b. Regresyon Analizi (Bağlanım Denklemi) (H7) H1: İnsan kaynakları yönetimi eğitim fonksiyonu ile örgütsel güven arasında anlamlı bir ilişki vardır. 106 KAYNAKÇA Kitaplar ALTUNIŞIK, Remzi, COŞKUN, Recai, BAYRAKTAROĞLU, Serkan, ve YILDIRIM, Engin, Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri, Geliştirilmiş üçüncü baskı, Sakarya Kitabevi, Sakarya, 2004. AREN, Sadullah, 100 Soruda Ekonomi El Kitabı, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 2000. AŞKUN, İnal Cem ve TOKAT, Bülent, İşletmelerde Yönetim ve Örgüt, Eğitsel Yayın, İstanbul, 2003. AYCAN, Zehra, Türkiye’de Yönetim Liderlik ve İnsan Kaynakları Uygulamaları, Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, 2000. BALTAŞ, Acar, Ekip Çalışması ve Liderlik, Remzi Kitabevi İstanbul, 2005. BARUTÇUGİL, İsmet, Bilgi Yönetimi, Kariyer Yayıncılık, İstanbul, 2002. -------, Duyguların Yönetimi, Kariyer Yayıncılık, İstanbul, 2004. BOZKURT, Rıdvan, Süreç İyileştirme, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları No: 661, Ankara, 2003. BUZAN, Tony, DOTTİNO, Tony ve ISRAEL, Richard, Akıllı Lider, Çev. Serdar Uçar, Alfa Yayınevi, İstanbul, 2001. BÜYÜKUSLU, Ali Rıza, Globalizasyon Boyutunda İnsan Kaynakları Yönetimi, Der Yayınları, İstanbul, 1998. CAN, Halil, Organizasyon ve Yönetim, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994. CÜCELOĞLU, Doğan, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2004. DİNÇER, Ömer, Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta, İstanbul, 2003. DOĞAN, İsmail, Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2000. DOĞAN, Selen, Çalışan İlişkileri Yönetimi, Kare Yayınları, İstanbul, 2005. DRUCKER, Peter, F., Etkin Yöneticilik, Eti Kitapları, İstanbul, 1994. DUVERGER, Maurice, Sosyal Bilimlere Giriş, Çev. Ünsal Oskay, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2002. EFİL, İsmail, İşletme Organizasyonu, Aktüel, İstanbul, 2005. EREN, Erol, Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi, Beta, İstanbul, 2000. 107 EREN, Erol, Stratejik Yönetim ve İşletme Psikolojisi, Beta, İstanbul, 2002. ERKAN, Hüsnü, Bilgi Uygarlığı İçin Yeniden Yapılanma, İmge Kitabevi, Ankara, 2000. FINDIKÇI, İlhami, İnsan Kaynakları Yönetimi, Alfa Basım, İstanbul, 2001. FUKUYAMA, Francis, Güven: Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması, Çev. Ahmet Buğdaycı, Türkiye İş bankası Yayınları, Ankara, 1998. GEYLAN, Ramazan, İşletmelerde Personel Disiplini, Met Yayıncılık, Eskişehir, 1993. -------, İnsan Kaynakları Yönetimi, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir, 2005. GİDDENS, Anthony, Sosyoloji, Çev. Hüseyin Özel ve diğerleri, Ayraç Kitabevi, Ankara, 2000. GÜLAN, Uğur, Lojistik, Harp Akademileri Yayınları, İstanbul, 2003. HALİS, Muhsin, Paradigmadan Uygulamaya Toplam Kalite Yönetimi, Beta, İstanbul, 2000. HEYWOOD, Andrew, Siyaset, Çev. Buğra Kalkan, Liberte Yayınları, Ankara, 2006. KANAWATY, George, İş Etüdü, altıncı baskı, Çev. Zühal Akal, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları/ILO:29, Ankara, 2004. KAPANİ, Münci, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2004. KAVRAKOĞLU, İbrahim, Yönetimde Devrimin Rehberi İnovasyon, Alteo Yayınları, İstanbul, 2006. KAYNAK, Tuğray, Organizasyonel Davranış ve Yönlendirilmesi, Alfa Basım, İstanbul, 1995. -------, İnsan Kaynakları Planlaması, Alfa, İstanbul, 1996. KOÇEL, Tamer, İşletme Yöneticiliği, dokuzuncu bası, Beta, İstanbul, 2003. KORAY, M. Endüstri İlişkileri, Basisen Eğitim ve Kültür Yayınları, İzmir, 1992. KOTTAK, Conrad Phillip, Antropoloji İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış, Çev. Serpil N. Altuntek ve diğerleri, Ütopya Yayınevi, Ankara, 2002. LUHMANN, Niklas, Trust And Power, John Wiley, New York, 1979. MADDUX, Robert,B., Takım Kurma, ikinci baskı, Çev. Can İkizler, Alfa, İstanbul, 2004. 108 MÜTERCİMLER, Erol, 21. Yüzyıl ve Türkiye “Yüksek Strateji”, Erciyaş Yayınları, İstanbul, 1997. ÖZTEKİN, Ali, Yönetim Bilimi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2002. PALMER, Margaret ve WİNTERS, Kenneth T., İnsan Kaynakları, Çev. Doğan Şahiner, Rota, İstanbul, 1993. PROPENKO, Joseph, Verimlilik Yönetimi Uygulamalı El Kitabı, beşinci baskı, Çev. Olcay Baykal, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları No:476, Ankara, 2003. PÜSKÜLLÜOĞLU, Ali, Türkçe Sözlük, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2004a. -------, Türkçedeki Yabancı Sözcükler Sözlüğü, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2004b. ROSEN, H.R, İnsan Yönetimi, Çev.: Gündüz Bulut. MESS Yayınları, İstanbul, 1998. SABUNCUOĞLU, Zeyyat, İnsan Kaynakları Yönetimi, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2000. SABUNCUOĞLU, Zeyyat ve TÜZ, Melek, Örgütsel Psikoloji, Furkan Ofset, Bursa, 2003. SARAÇ, Tahsin, Büyük Fransızca-Türkçe Sözlük, Adam Yayınları, İstanbul, 2003. SEYİDOĞLU, Halil, Ekonomik Terimler, Güzem Can Yayınları, İstanbul, 1999. ŞAYLAN, Gencay, Postmodernizm, İmge Kitabevi, Ankara, 2002. TINAZ, Pınar, Organizasyonlarda Etkili Öğrenme Stratejileri, Mess Yayınları, İstanbul, 2000. TOKAT, Bülent, Örgütlerde Değişim ve Değişimin Yönetimi, Dumlupınar Üniversitesi Yayınları, Kütahya, 1998. TOKAT, Bülent ve ERGUN, Derya, İşletmecilik Bilgisi, Avcı Ofset, İstanbul, 2004. TORTOP, N., Personel Yönetimi, Todaie Yayınları, Ankara, 1995. ÜLGEN, Hayri ve MİRZE, S.Kadri, İşletmelerde Stratejik Yönetim, Literatür Yayınları, İstanbul, 2004. VARDAR, A., Yeniden Yapılanma Stratejileri, Kariyer, İstanbul, 2001. YÜKSEL, Öznur, İnsan Kaynakları Yönetimi, Gazi Kitabevi, Ankara, 1998. Makaleler Ataay, İsmail, “Ücret yönetimi”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No:968: 198–242, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002. 109 Benligiray, Serap, “İnsan Kaynakları Yönetimi ve Örgütlenmesi”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No:1561:1-28, Editör: Ramazan Geylan, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir, 2005. Bilgin, Leman, “İş analizi”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No:1561:29-43, Editör: Ramazan Geylan, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir, 2005. Erdem, Ferda, “Örgütsel yaşamda güven”, Sosyal Bilimlerde Güven, Sh: 153–182, Editör: Ferda Erdem, Vadi Yayınları, Ankara, 2003. Gökırmak, Mert, “Küresel kriz ve politikada güven”, Sosyal Bilimlerde Güven, Sh: 125-152, Editör: Ferda Erdem, Vadi Yayınları, Ankara, 2003. İnam, Ahmet, “Herşeyin başı güven”, Sosyal Bilimlerde Güven, Sh: 13–26, Editör: Ferda Erdem, Vadi Yayınları, Ankara, 2003. Karaman, Taha, “Grup psikoterapisi bağlamında güvenin gelişimi”, Sosyal Bilimlerde Güven, Sh: 207-215, Editör: Ferda Erdem, Vadi Yayınları, Ankara, 2003. Korczynski, Marek, “Güvenin ekonomi politiği”, Sosyal Bilimlerde Güven, Sh: 13–26, Editör: Ferda Erdem, Vadi Yayınları, Ankara, 2003. Nemli, Esra “Rekabet edebilirlikte insan kaynakları eğitiminin rolü”, E-Öğrenme İnsan Kaynaklarında Stratejik Dönüşüm, Sh:37-56, Editör: Selim Yazıcı, Alfa, İstanbul, 2004. Özen, Janset “Örgüte duyulan güvenin anahtar unsuru olarak örgütsel adalet”, Sosyal Bilimlerde Güven, Sh: 183-206, Editör: Ferda Erdem, Vadi Yayınları, Ankara, 2003. Özçelik, Oya “Eğitim ve geliştirme”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No:968: 123-152, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002. Sadullah, Ömer, “İnsan kaynakları yönetimine giriş”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No: 968: 1-29, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002a. Sadullah, Ömer, “İnsan Kaynakları Yönetiminde Koruma İşlevi”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No: 968: 290-316, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002b. Sargut, A.Selami, “Kurumsal alanlardaki örgüt yapılarının oluşmasında ve ekonomik işlemlerin yürütülmesinde güvenin rolü”, Sosyal Bilimlerde Güven, Sh: 89–124, Editör: Ferda Erdem, Vadi Yayınları, Ankara, 2003. Taşcı, Deniz, “Kariyer yönetimi”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No:1561:119-138, Editör: Ramazan Geylan, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir, 2005. Tevrüz, Suna, “Endüstri-Örgüt Psikolojisi’nin Tarihçesi”, Endüstri ve Örgüt Psikolojisi, Sh.1-16, Türk Psikologlar Derneği ve Kalder Yayını, Ankara, 1997. 110 Tonus, Zümrüt H., “İnsan kaynakları planlaması”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No:1561:45-60, Editör: Ramazan Geylan, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir, 2005. Uyargil, Cavide, “İş analizi ve iş dizaynı”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No:968: 3058, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002a. Uyargil, Cavide, “Performans değerlendirme”, İnsan Kaynakları Yönetimi, No:968: 154-175, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2002b. West, W.B., Gothard, M.K., Tang, T.L.P. ve Moffett, R. “Efect of management changes on employee satisfaction, trust and commitment”, Paper Presented At The 41 st Meeting Of The Southeastern Psychological Association, Savannah: GA, 1995. Yanık, Serhat, “Bilgi ve teknoloji devriminin ışığında kurumsal eğitimin gelişimi”, EÖğrenme İnsan Kaynaklarında Stratejik Dönüşüm, Sh:147-172, Editör: Selim Yazıcı, Alfa, İstanbul, 2004. Yavuz, Kerim, “Din ve güven”, Sosyal Bilimlerde Güven, Sh: 27-52, Editör: Ferda Erdem, Vadi Yayınları, Ankara, 2003. Yazıcı, Selim, “Bilgi toplumunda kurumsal eğitim ve öğrenme”, E-Öğrenme İnsan Kaynaklarında Stratejik Dönüşüm, Sh:11-35, Alfa, İstanbul, 2004. DERGİLER Baird, A. ve St-Amand, R. “Trust within the organization”, Public Service Commision of Canada, Editör: Louise Belanger-Polito , 1995. Bolle, F., “Trust and managerial problem solving revisited”, Group And Organizational Studies, No:3: 330–341, 1998. Carnavale, D.G. ve Wechsler, B. “Trust in the public sector”, Administration And Society 23: 471–494, 1992. Demircan, Nigar ve Ceylan, Adnan, “Örgütsel Güven Kavramı: Nedenleri ve Sonuçları”, Yönetim ve Ekonomi Dergisi (Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F.), Cilt:10, Sayı:2, Sh: 139-150, 2003. Doğan, Selen, “İşletmelerde Personel Güçlendirmenin Önemi”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Sayı 29: 177-203, 2003. Freese, C. ve Schalk, R. “Implications of differences in psychological contracts for human resource management”, European Journal Of Work And Organizationel Psychology, Sayı 5:501–509, 1996. Filizöz, Berrin, “İnsan kaynakları yönetiminde uluslar arası yaklaşım gerekliliği”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt:4, Sayı:1, Sh:161–180, 2003. 111 Guest, D. “Personal management and HRM: can you tell the difference?”, Personal Management, Sh:48-51, 1989a. Guest, D., “Human resources management its implications for industrial relations and trade unions”, New Perspectives on Human Resources Management, Sh: 42, 1989b. Gowing, M.K. ve Lindholm, M.L. “Human resources management in the public sector”, Human Resource Management, Vol:41, No:3, Sh: 283-295, 2002. Griffin, K. “The contribution of studies of source credibility to a theory of interpersonal trust in the commucation department”, Psychological Bulletin, 68: 104-120, 1967. Güner, Aysun Ferah ve Giritli, Heyecan, “İnşaat sektöründe toplam kalite yönetimi ve Türkiye’deki uygulamalar”, İtüdergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, Cilt:3, Sayı:1, Sh: 19–30, 2004. Heimovics, R.D., “Trust and influence in an ambiguous group setting”, In Small Group Behaviour, 15: 545-552, 1984. İpçioğlu, İsa, ve Erdoğan, B.Zafer, “İşletme stratejisinin belirlenmesinde bilgi yönetimi altyapısının analizi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:5, Sayı:2, Sh: 89-111, 2005. Jones, G.R. “The experience end evolution of trust: implications for cooperation and teamwork”, Academy Of Management Review, 23: 3-23, 1998. Kağnıcıoğlu, Deniz, “İnsan kaynakları yönetimi ve değişen endüstri ilişkileri”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 2000-2001, Sh:13-42, 2001. Karagül, Mehmet, “Beşeri sermayenin büyümeyle ilişkisi ve etkin kullanımı”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, 5:79-90, 2003. McDonald, David J. ve Makin, Peter J., “The psychological contract, organizationel commitment and job satisfaction of temporary staff”, Leadership&Organization Development Journal, 21:84–91, 2000. Mishra, J. ve Morrisey, M.A. “Trust in employee/employer relationship”, A.survey Of West, 1990. Nyhan, R.C. ve Marlowe, H.A. “Development and psychometric properties of the organizational trust inventory”, Evolution Review, 21: 614–635, 1997. Solomon, R.C. “Ethical leadership: Emotions and trust: Beyond charisma ethics and leadership”, Working Paper, Academy Of Leadership Pres, 1996. Stolle, D. “Bowling together, bowling alone: the development of generalized trust in voluntary associations”, Political Psychology, 19: 497–525, 1998. 112 Storey, J. ve Sisson, K. Managing Human Resources and Industrial Relations. Buckıngham, Open University Pres, 1992. Taylor, R.G. “The role of trust in labor-management relations”, Organization Development Journal, Sayı 7: 85-89, 1989. Temple, J. “Growth Effect Of Education And Social Capital İn The OECD Countries”, OECD Economic Department Working Paper, Sayı 4:24, 2000. Zaheer, A., Mc Evily B. ve Percone, V. “Does trust matter? Exploring the efects interorganizationel and interpersonal trust on performance”, Organization Science, Sayı 9:141-159, 1998. SEMPOZYUMLAR Erçek, M. “Türkiye’de profesyonel personel/insan kaynakları söyleminin yorumsal bir yeniden-kurgulaması”, 11.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildiriler El Kitabı, Sh:215–216, Ankara, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayını, 2003. Erdil, O., Keskin, H. ve Akgün A.E. “İletişim, katılım, geri besleme, güçlendirme ve çalışanlar arasındaki güven ilişkilerinin örgütsel verimlilik üzerine etkileri: Deneysel Bir Çalışma”, 11.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bildiriler El Kitabı, Sh:833–848, Ankara, Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayını, 2003. Fukuyama, Francis, “Social capital and civil society”, IMF Conference On Second Generations Reforms, 1999. MPM. “I. Aile İşletmeleri Sempozyumu, 22 Aralık 2003, İzmir”, Ankara, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları, No:681, 2003. Noorderhaven, N.G. “Trust and interfırm relations”, Paper For The 1992 EAEPE Conference, 1992. ODTÜ. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Seminerler 2005–2006, Ankara, ODTÜ Yayınları, 2005. İNTERNET KAYNAKLARI Aktan, Can Coşkun, “İnsan kaynaklarının geliştirilmesi ve toplam katılım yönetimi için değişim ilkeleri”, http://www.canaktan.org., (30.10.2006). Baltaş, Acar, “Yetişkin eğitiminde motivasyon”, Kaynak Dergisi, Nisan-Haziran 2006, http://www.baltas-baltas/kaynakdergiyazi.asp?PRI=402&SAYI=26 (19.01.2007). Baltaş, Acar, “Sosyal sermaye aktif değerlerin toplamıdır”, http://www.baltasbaltas.com/web.makaleler/ck_8.htm (15.01.2007). 113 Barutçugil, İsmet, “İnsan kaynakları yönetimi: dün, bugün, yarın” Eylül 2006 http://www.sosyalhizmetuzmani.org/insankaynaklariyönetimi.htm (18.01.2007). Börü, Deniz, “Örgütlerde güven ortamının yaratılmasında ilk adım… Güvenilir insanlar kim?”, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü 2006, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/deniz1.pdf (03.11.2006). Büyük, S.S. “En beğenilenler ligi’nde zirveye Koç Holding…” Kasım 2006, http://www.capital.com.tr/haber.aspx?HBR_KOD=3868 (18.01.2007). Çetin, Ş. “Değişen değerler ve eğitim”, Milli Eğitim Dergisi, Kış 2004, Sayı 161, http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/161/cetin.htm (16.01.2007). Çıkrıkçı, M. ve Daştan, A. “Entelektüel sermayenin temel finansal tablolar aracılığıyla sunulması”, Bankacılar Dergisi, 43: 18–32, 2002, http://www.tbb.org.tr/dergi/dergi43/dastan.doc 31.12.2006 (17.15) DPT. (Devlet Planlama Teşkilatı), “Hayat boyu eğitim veya örgün olmayan eğitim özel ihtisas komisyonu raporu” Eylül 2001, http://ekutup.dpt.gov.tr/egitim/oik584.pdf (18.01.2007). Erdoğan, Emre, “Sosyal sermaye, güven ve Türk Gençliği”, http://www.urbanhobbit.net/PDF/Sosyal%20sermaye_emre%20erdoğan.pdf (31.12.2006). ETO. (Eskişehir Ticaret Odası). “Üyelerimiz”, Eylül 2006, http://www.eskto.org.tr/uyelerimiz.asp 06.12.2006 Göksel, A. “İnsan kaynakları yönetiminin örgütsel küçülmedeki rolü: Teorik yapıya katkı denemesi”, 2006, http://w3.gazi.edu.tr/web/agoksel/akademikcalismalar/ik.pdf (18.01.2007). Hoşgörür, V. ve Gezgin, G. “Ekonomik ve sosyal kalkınmada eğitim”, 2006, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Elektronik Eğitim Dergisi Cilt:II, Sayı II http://efdergi.yyu.tr (16.01.2007). Kaynar, D. “ODTÜ Eğitimde yeni teknolojiler ve olanaklar ışığında öğretim tasarımı çalıştayı, 5-6 Ekim 2006” http:www.enocta.com/tr/kaynaklar_makale_detay.asp?url=124 (19.01.2007). Kosgeb. (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı.). “Ekonomik Kalkınmada Sosyal Sermayenin Rolü.” 2005, http://www.kosgeb.gov.tr/Ekler/Dosyalar/Yayin/150%5Csosyal%20sermaye.PDF (31.12.2006). Köse, Elifhan, “Yeni iktidar tarzı olarak liberal yönetim zihniyeti ve beşeri-sosyal sermaye kavramı” http://iibf.ogu.tr/kongre/bildiriler/02.01.pdf (31.12.2006). 114 Kruse, K. “The magic of learner motivation: the ARCS model”, http://www.elearningguru.com (18.01.2007). Mahiroğlu, A. “Avrupa Birliği Ülkelerinde Yeni Eğitim Politikaları Yaşam Boyu Öğrenme”, Milli Eğitim Üç Aylık Eğitim ve Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 167, 2005, http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/167/index3-mahıroglu.pdf (18.01.2007). OECD. “Education Policy Analysis-2003 Edition Turkish http://www.oecd.org/dataoecd/47/23/21062729.pdf (16.01.2007). Translation”, OECD. “Education At A Glance: OECD Indicators- 2005 Education, Summary In Turkish”, http://www.oecd.org/dataoecd/57/63/353172.15.pdf (16.01.2007). Rose, N.,“İnsan sermayesi”, 2006, http://www.adecco.com.tr/tr/makale/mk08.asp (16.01.2007). Sözer, M.A. “Postmodernizm ve Eğitim”, http://www.subjektif.com (15.01.2007). Sütaş, “İnsan Kaynakları Politikamız”, Ocak 2007, http://www.sutas.com.tr/sayfa.php?bolum=2&altbolum=1 (18.01.2007). TBB. (Türkiye Bankalar Birliği). “DT13 Türkiye’de Bankacılık Sistemi Üç Aylık Banka ve Personel Sayıları Eylül 2006”, http://www.tbb.org.tr (16.01.2007). TDK. (Türk Dil Kurumu). “Güncel Türkçe Sözlük”, http://www.tdk.gov.tr (07 12 2006). TÜSİAD. (Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği ), “Türkiye’de Ulusal İnovasyon Sistemi: Kavramsal Çerçeve, Türkiye İncelemesi ve Ülke Örnekleri”, Eylül 2003, http://www.tusiad.org/haberler/basin/duyuruno377.pdf (15.01.2007). Uzel, “İnsan Kaynakları Vizyonumuz”,Ocak 2007, http://uzelcorp.com/uzelportal/P.aspx?Page=426 (18.01.2007). Üçer, S.A., “Entelektüel Sermaye”, Ağustos 2006, http://8gen2.worldpress.com/2006/27/entelektüel_sermaye/ (15.01.2007). Yılmaz, E.,“Okullarda örgütsel güven ölçeğinin geçerlik ve güvenirlik çalışması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 14, Ekim 2006, http://www.sosyalbil.selçuk.edu.tr/sos-mak/makale-goster.aspx?id=49 (03.11.2006). Yılmaz, Kürşat,“Okul Yöneticilerinin destekleyici liderlik davranışları ile okullardaki güven arasındaki ilişki konusunda ilköğretim okulu öğretmenlerinin görüşleri”, İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt:5, Sayı:8, 2004, http://web.inonu.edu.tr (03.11.2006). 115 Tezler Barlett, K.R. “The Relationship Between Training and Organizationel Commitment In The Health Core Field.” The Degree of Doctor of Philosophy, The University Of İllinois, Urbana, 1999. Kamer, Meltem, “Örgütsel Güven, Örgütsel Bağlılık ve Örgütsel Vatandaşlık Davranışlarına Etkileri.”Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2001. Matthai, J.M., “Employee Perceptions Of Trust, Satisfaction, And Commitment As Predictors Of Turnover Intentions In A Mental Health Setting.”, Doctoral Dissertation, Peabody College Of Vanderbilt University, Dissertation International, 1989. Tolay, Ebru, “Eğitimin Örgütsel Bağlılığa Etkileri.” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 2003. 116 DİZİN -AAraştırma, 80, 81, 83, 84, 85, 86, 92, 97 -MMüşteri Sermayesi, 54 -BBeşeri Sermaye, 52 Bilgi, 2, 33, 44, 92 -ÖÖğrenme, 31 Öngörümleme, 21, 22, 23 Örgüt, 56, 57 Örgüt Kültürü, 57 -DDeğişim, 2, 8, 9, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 92 -EEğitim, 28, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 80, 81, 92, 93, 94, 95, 96, 97 Endüstriyel İlişkiler, 30 Entelektüel Sermaye, 53, 54, 70 -GGeliştirme, 34 Güvenlik, 29 -İİlişki Sermayesi, 54 İş Analizi, 19, 20, 21 İş Gücü, 3 İşbirliği, 56, 57 İnsan Gücü, 3 İnsan Sermayesi, 54, 70, 71 -KKariyer, 31, 32 -PPersonel, 2, 3, 4, 5, 6 Psikolojik Sözleşme, 71, 72, 80, 81 -RRisk Toplumu, 44 -SSinerji, 57 Sosyal Sermaye, 52, 53, 69, 70 Sosyal Sözleşme Kuramı, 55, 56 -ÜÜcret Yönetimi, 29 -YYapısal Sermaye, 54 Yetiştirme, 34 Yönetişim, 55, 62