Sayfa 14 nenmesi, esas olarak kapitalist modernite ve demokratik uygarlık arasındaki mücadelenin son raundu gibi görünmektedir. Onun için bu son raundda hazırlık anlamında Önderlik donanımı her yönüyle mükemmel olurken, küresel güçler de aynı düzeyde hazırlıkla komplolarını hayata geçirmeye çalışmaktadır. Komploya ilişkin bilinç en büyük özgürlük bilincidir Önder Apo deyince ilk akla gelen şey, nasıl yaşamalı ve nereden başlamalı sorularına doğru yanıt temelinde bir yaşam olmalıdır. Felsefi olarak bu sorulara doğru yanıt vermiş olan bir insanın yaşamı da doğru temeller üzerine oturmuş demektir. Nasıl yaşanacağına ve nerden başlanacağına doğru yanıt vermek, özellikle kapitalist modernite çağında oldukça güç bir iştir. Liberalizmin -toplumları ve bireyleri bir yana bırakalım- neredeyse insan hücrelerini tek tek fethettiği bir çağda nasıl yaşanacağına dair doğru yanıta ulaşmanın son derece zor olduğu kesindir. Bu zorluğu reel sosyalizm ve ulusal kurtuluş hareketleri gerçeğinde daha yakıcı bir şekilde görmekteyiz. 20. yüzyılın aynı zamanda bir kahramanlıklar yüzyılı olduğu asla inkâr edilemeyecek bir durumdur. Ama bu gerçekliğe rağmen, en soylu kavgaların emsalsiz fedailerinin bile farkında olmaksızın bir tuzak içine düşerek nasıl düşmanlarını besler hale geldiklerini görmek oldukça acı verici bir durumdur. İşte Önder Apo bir anlamda bu acı gerçeğin itirafı ve özeleştirisi anlamında yanlış kurgulanmış hayatların doğru temellerde yaşanamayacağını ortaya koydu. Elbette bu ortaya koyuşta, kahramanların yaratmış olduğu demokratik değerlerin de sonuna kadar savunuculuğunun önderliği olmadaki kararlılığını her seferinde belirtme gereğini duydu. Yaşamını, esas olarak özgür kimlik edinme üzerine kuran Önder Apo, özgücün böyle bir kimlik edinme mücadelesinde temel unsur olduğunu tüm yaşamı boyunca savundu. Bu konuda hiçbir koşul altında inançsızlığa düşmemenin örnek tutumunu sergiledi. “Bütün dünya birleşip üzerimize gelse de direneceğiz” diyerek, aynı tutumunu uluslararası komploya karşı mücadelede de ortaya koydu. Henüz mücadelenin başındayken Kürt ve Kürdistan sorununun sadece bir ulusun ya da devletin değil dünyanın kaderini belirleyen bir sorun olduğunu fark etti. Bu temelde bir önderin sahip olacağı öngörünün nasıl olması gerektiğini gösterdi. Bu aynı zamanda uğruna yola çıkılan mücadelenin bütün zorluklarına karşı her düzeyde hazırlıklı olmak anlamına geliyordu. Her an her şeye karşı hazırlıklı olmak, bir Önderlik felsefesi olarak PKK’de de hayat buldu. Yaşamının her anında duygularının merkezine toplumsallığı koyan Önder Apo, kadının içinde bulunduğu durumun toplumsallığın parçalanmasındaki rolünü görerek, kadın özgürlüğü ile toplumsal özgürlük arasındaki bağa büyük önem verdi. Bu temelde dünyayı ve insanlığı felakete sürükleyen tüm sorunları nedenleriyle birlikte ortaya koyarak, reel sosyalizmi şekillendiren pozitivist dünya görüşünden kendini kurtarmayı başardı. PKK ve Kürt halkına olduğu kadar insanlığa da bunu başarmanın yolu olarak ekolojik, demokratik ve cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasını gösterdi. Şubat 2010 Aslında Önderlikten söz edildiğinde ve Önderlik gerçeği irdelenmek istendiğinde ilk akla gelmesi gereken, Önderliğe karşı düzenlenen uluslararası komplo olmalıdır. Tarihin bu vaktinde, bir ulusun dokunulmaz ve devredilmez haklarının uluslararası güvencelere bağlandığı bir dönemde, Kürt ulusunun sahip olması gereken en doğal haklarına kavuşması talebinde bulunan bir hareketin ve bu hareketin önderliğinin komplolorla karşılanmak yerine destek bulması gerekirdi. Komplo ile birlikte komplocu nun birçok örneğine rastlanmıştır. Örneğin Hz. İsa yeni bir inancın lideridir. Küçük bir grubu da vardır. Halk içerisinde propaganda yapmakta, mucizeler göstererek örgütlenmektedir. Bir önderdir ve kurulu düzeni zihniyetiyle birlikte tehdit etmektedir. Düşmanları İsa’nın havarilerini ya da örgütlediği toplulukları değil, öncelikle Hz. İsa’nın kendisini ele geçirmişler ve çarmıha germişlerdir. Neden? Çünkü İsa ölür ya da pişmanlık gösterirse tehdit ortadan kalkacaktır. Çünkü herkes İsa’ya inanmaktadır. Evet, İsa yakalandı ama Serxwebûn mez yakalandığında, “Apo sağ ya da serbest olursa, bir PKK değil binlerce PKK kurar” demişti. Benzer bir değerlendirmeyi Şemdin Sakık da yapmıştı. Buradan hareketle Türk devlet yetkilileri, “Apo giderse PKK’liler bir köyü bile yönetemezler” diyorlardı. Yani tüm oklar Önderliğe yönelmişti. Önderlik bunun nedenini yetmez yoldaşlığa bağladı. Görülüyor ki, önderliklerin hem tarihte hem de güncel planda oynamış oldukları belirleyici rol halen devam etmektedir. Ama İsa’nın çarmıha gerilmesi nasıl “Kürt halkı Önderliğine yapılanlarla kendisine yapılanları hiçbir zaman birbirinden ayrı görmedi. Devletin veya uluslararası hegemonik güçlerin Kürtlere nasıl baktığını pek merak etmedi. Çünkü Önderliklerine olan yaklaşımın kendilerine olan yaklaşım olduğu gerçeğinden hareket ederek onları iyi tanıdı. Bu anlamda İmralı sisteminin kendisi Kürtlerin imha fermanı olduğundan, bu sistem var oldukça Kürtler de hep o hassasiyetle sürece ve Önderliklerine yaklaşacaklardır” güçler bir anlamda kendi güvencelerini de inkâr etmiş oluyorlardı. Onları kendilerini inkâr etme noktasına getiren şey neydi? Bu soruya verilecek yanıt, Önderlik ve PKK gerçekliğinin özünü ortaya koyacaktır. Komplocu güçlerin başını kimler çekiyor? ABD, İngiltere ve İsrail. Oysa PKK bu güçlerden hiçbiriyle savaş halinde değildi. Peki, Türk devletinin birçok komplosu boşa çıkarken, bu güçleri bir araya getiren neden neydi? Bu neden önder kişilik olarak bizzat Abdullah Öcalan’ın kendisidir. Abdullah Öcalan bu güçleri neden bu kadar öfkelendirmişti? Bu sorunun yanıtı Önderliğin yaşam ve mücadele felsefesini ortaya koyacaktır. İnsanlığın başında alıcı kuş gibi dolaşan bu güçleri ne kadar doğru tanırsak, onların komplosuyla esaret altına alınan Önderliğimizi de o denli tanımış oluruz. Önderlik komployu boşa çıkardı Önderlikler ya da liderler tarih içinde sıradan bir rol oynamamışlardır. Onların rolleri sıradan olsaydı, önder ya da lider diye kabul görmezlerdi. Unutulmamalı ki, önderlik bir kişinin kendi yaşamıyla sınırlı bir olgu değildir. Önder neyin ya da hangi toplumun önderliğini yapıyorsa, onların kaderinde belirleyici bir yere sahiptir. Tarihte bu- pişman olmadı. Bu yüzden katledildi. Buna rağmen İsa’yı katledenlerin beklentileri gerçekleşmedi. Hıristiyanlığın gücü çığ gibi büyüdü. İsa’nın örgütlediği zihniyet zulüm ve zorbalığa karşı savaşmaya devam etti. Bir başka tarihsel örnek olarak Spartaküs, köle ayaklanmasının lideriydi. Köleydi ama gladyatördü. Özgürlük düşüncesi ile köleleri örgütleyerek köleci Roma’ya karşı savaştırıyordu. Romalı komutanların esas hedefi Spartaküs’tü. Çünkü o yakalanır ya öldürülürse, köle ordusu dağılacaktı. Ordu emir-komuta zincirinden oluşur. Dolayısıyla komutan gitti mi ordu dağılır. Bu nedenle Kapua’dan Roma’ya kadar altmış kilometre boyunca binlerce çarmıh kuruldu; Spartaküs ile birlikte binlerce direnişçi çarmıha gerildi. İsyan bastırıldı. Ama yine de Roma yıkılmaktan kurtulamadı. Öte yandan genel önderliklerin dışında, PKK ve Özgürlük Hareketi başından bugüne kadar stratejik ve taktik her alanda Önderliğin damgasını taşımaktadır. Bu durum “PKK bir önderlik hareketidir” deyişiyle ifadelendirilmektedir. Bundan dolayı PKK içinde çıkan tüm tasfiyeci eğilimler Önderliği hedef alıp tasfiye etmeyi başarmak istemişlerdir. Bunun için “Abdullah Öcalan’a hayır, PKK’ye evet” şeklinde belirlemeler yapılmış ya da sloganlar atılmıştır. Şahin Dön- Hıristiyanlığın gelişimini durduramadıysa, Önder Apo’nun esaretiyle oynanmak istenen oyunlar da tutmadı. Belki Hıristiyanlıkta havariler üzerlerine düşen görevleri yerine getirerek Roma’nın yıkılışında rol sahibi oldular. Buna karşılık Önder Apo, esareti sonrasında İsa örneğinde havarilarin oynadığı rolü de üstlenerek bütün hesapları altüst edip komployu boşa çıkardı. Önder Apo bir rehinedir İmralı sisteminin güncel uygulamalarının ve devletin orada kendi hukukunu bile ayaklar altına almasının nedeni tamamen İmralı sisteminin oluşturuluş biçimiyle bağlantılıdır. İmralı sistemi Önderliğimizi, Onun şahsında da Özgürlük Hareketi’ni ve Özgür Kürt’ü yok etme sistemidir. Bu sistem bu amaçla uluslararası bir proje olarak hazırlanmış ve pratikleştirilmiştir. Sanıldığının aksine, Türk devletinin bu projedeki rolü hem oluşum aşamasında hem de günlük uygulamalarda çok daha azdır. Sadece hazırlanma aşamasında değil, şu anda bile bu sistemin asıl sahibi kapitalist modernitenin hegemonik güçleridir. Önderliğimizin şu belirlemeleri İmralı sisteminde Türk devletinin rolüne de büyük oranda ışık tutmaktadır. “…Şunu da çok iyi algıladım ki, Türklük ne kendi adına savaşabilir, ne de barışabilir. Kapitalist mo- dernitenin ona biçtiği rol, Türk halkı da dahil, tüm Ortadoğu halklarının kapitalist sistemin baskı ve sömürüsüne açık hale getirilmesinde kaba bir jandarma rolünü oynamak, bekçilik ve gardiyanlık yapmaktır.” Bu sistem otuzun üzerinde devletin el birliği ederek Önderliğimize karşı yürüttüğü tarihsel komplo sonucunda oluşmuş bir sistemdir. Dolayısıyla amaçları vardır. Proto-Guantanamo olarak da adlandırılan İmralı sistemine sadece bir güvenlik sorunu olarak bakmak çok büyük yanılgılar taşır. Komplonun amacı egemenlerin tüm çabalarına karşılık bir türlü sistem-içileşmeyen, hep ayrı duran ve bağımsız kalabilen Önderliğimizi esir almakla sınırlı değildi. Amaç esasında Önderliğimizi fiziki olmasa bile, işlev ve anlam itibariyle bitirmekti. Hegemonik güçler komployla Önderliğimizi Türk devletine teslim etmekle ilk hedeflerine ulaşmış oldular. Ancak daha da önemli olan, Önderliğimizi siyasi ve felsefi olarak bitirmekti. Bu karar sadece başlangıç dönemiyle sınırlı bir karar değildi; şu anda da işleyen ve pratikleştirilmeye çalışılan karar budur. İşte güncel planda Önderliğimize dönük gerçekleştirilen her saldırının altında bu gerçeklik vardır. Dolayısıyla hakkında tasfiye kararı alınmış bir Önderliğe herkese yaklaştıkları gibi yaklaşmaları beklenemez. O nedenle sistemin sahipleri her şeyi gerekçe yaparak tecrit içinde tecrit, hücre cezası, haklardan mahrum bırakma vb yaptırımları hiç eksik etmemektedirler. Hatta yaptırımlar zamana yayarak öldürme durumunu da aşıp direkt yok etmeyi hedefleyen fiziki şiddet kullanma ve zehirleme girişimlerine kadar gitti. Açık ki bütün bunların amacı Önderliğimizin iradesini kırmak, Önderliğimizi teslim almak ve bundan hareketle kendilerine direnen tüm Kürtleri tasfiye etmektir. Zaten bunu açık açık Önderliğimize de söylemekte, Önderliğimizin onların istediği gibi olması halinde kendisine TV vb olanaklar sunacaklarını, zindan koşullarını düzelteceklerini belirtmektedirler. Özü itibariyle devletlerin meşruiyetini sağlamaya yarayan hukukun İmralı sisteminde işlemesi pek mümkün görünmemektedir. Çünkü sistemin yürütücüleri aynı zamanda hukuk yapıcıları oldukları gibi, hukuk kurallarına uymama hakkını da kendilerine tanımışlardır. Buna bir de Önderliğimizin özgün konumu eklenince, uluslararası komplonun kendisinin ve sonrasındaki yargılama sürecinin hukuk dışılıkları eklendiğinde, İmralı’da işleyen şeyin devletçi hukuk bile olmadığı, tamamen yürütücülerin inisiyatifinde cereyan eden bir durum olduğu rahatlıkla anlaşılır. Önderliğimiz bir rehinedir, rehine her yerde hukuki kapsamın dışındadır. Tüm bunlar Önderliğimiz hakkında alınmış kararı net olarak ortaya koyduğu gibi, uluslararası komplonun tasfiye hedefinden bir an için bile olsa vazgeçmediğini ortaya koyuyor. Bunlara karşılık da Halkımız ve hareketimiz her zaman Önderliğe olan yaklaşımı kendisine yaklaşım olarak belirledi. Kürt halkı Önderliğimize yapılanlarla kendisine yapılanları hiçbir zaman birbirinden ayrı görmedi. Devletin veya uluslararası hegemonik güçlerin Kürtlere nasıl baktığını pek merak etmedi. Çünkü Önderliklerine olan yaklaşımın kendilerine olan yaklaşım olduğu gerçeğinden hareket ederek onları iyi tanıdı. Bu anlamda İmralı sisteminin kendisi Kürtlerin imha fermanı olduğundan, bu sistem var oldukça Kürtler de hep o hassasiyetle sürece ve Önderliklerine yaklaşacaklardır.