Makalenin Başlığı: Finansal Sermayenin Kaynakları ve Finansal Krizler (Financial Capital Resources and Financial Crisis) Yazar: Yar. Doç.Dr. Oğuz Bal Görev Yeri: Kocaeli Üniversitesi GSM.(+9)05052690018 e-mail: ballim97@hotmail.com 1 Financial Capital Resources and Financial Crisis Finansal Sermayenin Kaynakları ve Finansal Krizler ABSTRACT Formation and accumulation of capital is one of the main problems of all economies. Factor differences in the country's, capital accumulation, growth, development, and create obstacles for the development moves. To investment financing, own source equity or external resources might need to. Of course, the type and the maturity, in order to provide the planned investment or to renew factors, are important. This issue, of course, is the subject of financing. Source of financing for long-and short-term investments, respectively, from capital markets and money markets can be achieved. For source of funding the investments of inventory, there is more maneuver area for state. Today; in the majority of the world's economies liberal policies are applied, and may accepted vulnerable to global economies. A financial event; either, could be the result of a financial event, or occurs the cause of other the financial event. This working is the six chapter. Definitions of the concept of capital was in the first chapter. In the second chapter; the sources of monetary capital, and production function were discussed. In the third chapter; focused on the relationship between monetary foreign capital, and Turkey. The fourth section, the global financial crisis, and the policies against to relationships with financial institutions were discussed. The fifth chapter; on the structure of borrowing, and the current account deficit were studied. The sixth chapter, conclusions and recommendations took place. Sources: TC Central Bank, Turkey Statistical Institute, Treasury data. Keywords: Capital, crisis, financial, markets, Turkey ÖZET Sermayenin oluşumu ve birikimi tüm ekonomilerin temel sorunlarından biridir. Ülkelerdeki faktör farklılıkları; sermaye birikimi, büyüme, kalkınma ve gelişme hamlelerine engel olabilecek bir unsurdur. Tür ve vade, yapılacak yatırımda yetersiz faktörleri sağlamak veya yenilemek için, önemlidir. Yatırımın finansmanında ya öz kaynaklar veya dış 2 kaynaklara başvurulmalıdır. Bu durum bir finansman konusudur. Uzun ve kısa vadeli yatırımların finansman kaynağı sırasıyla sermaye piyasalarından ve para piyasalarından sağlanabilir. Devlet, stok yatırımlarının finansman kaynağı için, daha fazla manevra alanına sahiptir. Günümüzde dünya ekonomilerinin büyük bölümü liberal politikaların uygulandığı global etkilere açık ekonomilerdir. Finansal bir olay, bir diğer finansal olayın da nedeni ya da sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yapısal sorunlardan kaynaklanan farklılıklar, ülkelerin dış borçlarına yansımakta ve ekonomi politikalarını etkilemektedir. Yani; Parasal sermaye kıtlığı bir finansman sorunudur. Parasal sermayedeki sorunlar reel sermayeyi etkileyerek üretim, tüketim, yatırım ve tasarruf fonksiyonlarını etkilemektedir. Çalışma altı bölümdür. Birinci bölümde sermaye kavramının tanımları yapıldı. “Sermaye” kelimesi ile oluşturulan tamlamalar üzerinde duruldu. Parasal sermayenin reel sermayeye akış şeması gösterildi. İkinci bölümde Parasal sermaye kaynakları ve üretim fonksiyonu konusu ele alındı Üçüncü Bölümde; Üretimi için kaynak sorununda 2000-2010 yılları arası Türkiye örneği verildi. Parasal yabancı sermaye ve Türkiye ilişkisi üzerinde duruldu. Dördüncü Bölümde; Finansmanın sorununun Türkiye açısından yapısal özelliği, sorunların global finans kurumları ile ilişkileri ve finansal krizlere karşı politikalar ele alındı. Beşinci bölümde; borçlanma ve cari açık ve kaynakları üzerinde çalışıldı. Altıncı Bölümde; sonuç ve öneriler yer aldı. Makalede kullanılan kaynaklar; T.C Merkez Bankası, Türkiye İstatistik Kurumu, Hazine Müsteşarlığı Verileri kullanılmıştır. Anahtar kelimeler: Sermaye, parasal, krizler, piyasalar, Türkiye, 1 Giriş İçinde yaşanılan çağımızda bağımsız bir ekonomisinden söz etmek hemen hemen imkânsızdır. etkilemektedir. Globalleşmenin sağladığı kazançlar ve zararlar tüm ulusal ekonomileri Dünyanın herhangi bir yerinde oluşan bir finansal kriz kısa sürede bir “domino etkisi “ ile yayılmaktadır. Reel alanda gerçekleşen bir oluşumun beraberinde finansal alandaki oluşumları da beraberinde getirmektedir. 3 Temelde ekonomiyi iki yarı alanda düşünmek doğru olmasa bile etkileri bakımından farklılıklar göstermektedir. Finansal alanda meydana gelen bir bunalım, etkisini kısa zamanda reel alanda göstermektedir. Ülkeler finansal alanda güçlü yapıda olmadığında IMF’nin güdümüne girmektedir. Yaşanılan krizlerde buna şahit olunmaktadır. Mali yapı sorununu çözemeyen ülkelerde sosyal patlamalar da kaçınılmazdır. Finansal kaynakların kıtlığı üretimi, tüketimi, yatırımı ve tasarrufları doğrudan etkileyen temel bir sorundur. Bu çalışmada; sorunun temelinin sermaye yetersizliği olduğu ifade edilmiştir. Sermaye, anılan şekilde iki ana dala ayrılmıştır. Reel sermayesinin finansal sermayeye bağımlı olduğu belirtilmiştir. Finansal sermayedeki yetersizliğin reel sermayedeki etkileri verilerle gösterilmiştir. Sorunun çözümüne dair öneriler ülkelerin dünya ile entegrasyonu bağlamında ele alınmıştır. Özellikle, Türkiye’deki reel alandaki sığlık sorunlarının, finansal yapı özelliklerinden kaynaklandığı ifade edilmiştir. Öncelikle teoride geçen «sermaye»nin teknik anlamları üzerinde duruldu. Finansal sermayenin oluşumunda en temel kaynakların neler olduğu açıklandı. Finansal ilişkilerin Globalleşme bağlamında nasıl cereyan ettiği hususu ele alındı. Parasal sermayenin reel alana yansımasında teorik varsayımlar üzerinde çalışıldı. İkinci olarak, parasal sermaye kaynakları üzerinde duruldu. Üretim fonksiyonu bileşenlerinin uyumu üzerinde çalışıldı. Üçüncü olarak parasal sermayenin transferi üzerinde yoğunlaşıldı. Dördüncü bölümde; Finansman sorununun Türkiye açısından yapısal özelliği(2000-2011)üzerinde çalışmalar ve yorumlamalar yapıldı. Beşinci bölümde; borçlanma ve cari açık yapısı ve kaynakları üzerinde çalışıldı. Altıncı bölümde de sonuç ve öneriler yer almaktadır. Çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Türkiye İstatistik Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı, Euro Stat, IMF, Dünya Bankası, OECD, TC. Hazine Müsteşarlığı resmi verileri kullanılmıştır. 2 Sermaye Kavramı Ve Tanımlar Sermaye; bir ticari işin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların tamamıdır. İktisat biliminde sermaye, gündelik hayatta kullanılan "para" anlamından farklıdır. Sermaye; üretimde emeğin verimini artıran, daha önce insanlar tarafından üretilmiş olan üretim araçları ve üretim faktörlerinden birisidir. İşletme bilimine göre sermaye; işletmenin sahip olduğu tüm maddi ve manevi varlıkların tamamıdır. Muhasebeleştirmede öz sermaye kalemi olarak kayıt edilir. Farklı bilim dallarında veya disiplinlerde ayrı anlamlarda 4 kullanılmış olsa bile, genelde «kaynak» anlamında kullanılır. Bu kavram bazı ön sözcüklerle, anlamları değişen söz guruplarını oluşturur. Örneğin; sosyal sermaye, beşeri sermaye, entellektüel sermaye, yabancı sermaye, girişim sermayesi vb. Şirketlerde, finansman olanaklarını ve onun likiditesini kapsamaktadır. Sermayenin ne kadarının dışsal, ne kadarının öz sermayeye ait olduğu önemlidir. 2.1 Sermaye Birikimi Anamalın, aktiflerin tamamı ya da özsermayenin çoğalması anlamına gelir. faktörlerinden olan sermayenin çoğalması çeşitli yollarla olmaktadır. Üretim Saf iktisat bilimi açısından; büyümeyle artan gelirden sağlanan tasarrufların yatırımlara dönüşmesinden meydana gelmektedir. İşçiler arasındaki rekabetin patronun sermayesini çoğaltması gibi, küçük firmaların rekabeti sonucu büyük firmalarca yutulması gibi, geri kalmış ülkelerin gelişmiş ülkelerce kaynaklarının sömürülmesi sonucunda da sermaye birikmiş olur. 2.2 Sermayenin küreselleşmesi Sermayenin bu bağlamında firma, dışsal sermayeden bağımsız düşünülemez. Aslında bu kavram; merkantilizm dönemlerine kadar uzanır. Önceki yüzyıllarda da uzun mesafe kervanlarıyla gerçekleştirilen küresel ticaret ağından söz edilebilir. Günümüzde sermayenin transferi, elektronik ortamlar vasıtasıyla mal, hizmet ve fon transferi şeklinde gerçekleşmektedir. Şöyleki; sermaye mala dönüştürülmekte ve mal, mal ile takas edilmektedir. Mal paraya dönüştürülmekte, vadeli transferlerde Swap, Futures, Forward gibi teknikler kullanılarak fonlar dünyanın en uzak yöresinde offshore bankalarındaki hesaplara kaydedilmektedir. Bu hız ve transfer, kârlılıktan öte bir kavramı gerektirmektedir. 2.3 Sermaye transferinin gerçekleştirilmesi Dışa açık bir ekonominin en önemli özelliklerinden biri de; sermaye transferinin mümkün olmasıdır. Bu transfer; a- Yabancı yatırımcıların (örneğin; Türkiye'deki) faaliyet ve işlemlerinden doğan net kâr, temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında ödenecek meblağlarının transferi şeklinde gerçekleşir, b- Makine, teçhizat, alet ve bu kapsamdaki mallar, makine aksamı, yedek parçalar ve malzeme ile diğer gerekli mallar, c- Lisanslar, patent hakları ve marka gibi fikri haklar ve hizmetler, d-Yeniden yatırılmak suretiyle sermayeye dönüştürülen kârlar şeklinde gerçekleştirilir. Faiz oranı; sermayenin transferi için en önemli unsurdur. Faiz oranlarının düşük kalması 5 ekonomiyi canlandırıcı etki yapar. Parasal genişleme politikası enflasyonu artırır. Tasarruf sahiplerinden sermaye transferi sağlayabilir. Çokuluslu bir şirket, yabancı bir ülkede genişlemek için, bağlı şirketine ve dolayısıyla, o ülkeye kaynak transferi yapar. Buna karşılık, bağlı şirketin bulunduğu ülkede yer alan, bir başka çokuluslu şirket de, diğer çokuluslu şirketin bulunduğu ülkedeki bağlı şirketine sermaye transfer etmek kaydıyla genişleme yoluna gidebilir, böylece ülkeler arasında kaynak transferi yapmış olur Yabancı ülke yatırımcıları finansal alanlarda ellerindeki fonlar için reel getirilerinin yüksek olduğu ülkeleri seçerler. Reel kazançların yüksek olması için de seçtikleri ülkelerde enflasyon oranının düşük ve nominal faiz oranının yüksek olması gerekir. Dolaylı yabancı sermayenin giriş nedeni ve sorunun kaynağı da budur. Türkiye’de 24 Ocak 1980 istikrar tedbirleri ile yabancı sermaye girişi teşvik edilmiş ve böylece yabancı sermaye yatırımlarında artışlar görülmüştür. devret" modelinin Sermaye transferi üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, "yap-işletkabulü, "Joint-Venture" şeklindeki ortak yatırım girişimlerini hızlandırmıştır. 2.4 Reel sermaye Reel Sermaye; üretilmiş üretim araçlarıdır. Buna fiziksel sermaye de denilebilir. Reel sermayede üretken faktör emektir. Firmalar reel sermaye için gerekli olan parasal sermayeyi öz sermaye ya da kredi sağlayarak bulundurmak durumundadır. Öz sermaye de tasarruflarla oluşturulur. Tasarrufların üretime aktarılması; reel kâr marjı ile paranın reel faiz getirisine bağlıdır. Tasarruflar üretime aktarılmadığı sürece üretken değildir. Şu hale üretim fonksiyonu sınırlı zamanla, parasal sermaye, emek değişkenlerinden oluşmaktadır. Reel sermayeyi bağımlı değişken olarak ele aldığımızda, bağımsız değişkenleri olan mekânın getirisi rantı, paranın getirisi faizi, işgücünün bedeli ise ücretiifade eder. Reel sermayeyi oluşturan girişimcinin kazancı ise kârı oluşturmaktadır. Şu halde kâr, bağımlı değişken, faiz, ücret, rant da bağımsız değişken olarak kabul edilebilir. 2.5 Parasal sermaye Parasal sermaye; üretim faktörlerini bir araya getirerek üretimi gerçekleştiren firmalarca faiz karşılığında talep edilen fonlara denir. Bunlar, akışkan fonlar halinde mali piyasalar arasında hareket eden kısa vadeli fonlardır.(Kazgan, 1994: 161) Parasal sermaye MB’larının paralarından oluştuğu gibi bazen, kişilerin sahip oldukları hisse senetleri, tahviller gibi değerler de olur. Finansman tekniklerinde kullanılan mal ya da hizmet mübadelesinde 6 kullanılabilecek para yerine geçen kıymetli evrak da bu sermayeye dâhildir. Parasal sermaye; alım, satım, hibe, vakıf, rehin, kira, mevduat gibi diğer iş ve işlemler için kullanılması açısından da özel mülkiyetin konusu içerindedir. Ulusal para değerindeki değişmeler karşısında, nominal değerleri aynı kalan ancak satın alma güçleri fiyat hareketlerine göre ters yönde değişen kıymetler Parasal Sermaye’yi oluşturur.( VUK Mük.298, 338 Tebliğ) Bir firmanın kârlılığı, parasal sermayesi ile ölçülür ve bu alan her türlü spekülâtif eylemlere açıktır. Sermaye piyasasının ayırıcı özelliği orta ve uzun vadeli fonlardan oluşmasıdır. Sermaye piyasasından sağlanan krediler genellikle, işletmelerin duran varlıklarının finansmanında kullanılarak reel sermayeye intikal eder. Gerek fon arzı, gerekse fon talebi, para piyasasından sermaye piyasasına ya da sermaye piyasasından para piyasasına kolayca kayabilir. İki piyasa arasındaki fon akımını ayarlayan düzenleyici unsur faiz haddidir. 3 Parasal Sermayenin Reel Alana Yansıması YATIRIMLARIN FİNANSMANI PARASAL SERMAYE REEL SERMAYE YAPISINDAKİ DEĞİŞİMLER SERMAYE İŞLETME SERMAYESİ GEREKSİNİMLERİ PARASAL SERMAYENİN REEL SERMAYEYE GEÇİŞ KANALLARI 3.1 Parasal Sermaye Hareketleri Finansal alanda uzmanlaşmanın sağlanması, sermaye yoğun teknolojinin kullanılarak maliyetlerin düşürülüp verimliliğin arttırılması, rekabetin sağlanarak, tasarrufların uygun değer dağılımının sağlanması ile yerli, gerçek ve tüzel kişilerin uluslararası finansal araçları ellerinde bulundurmalarına izin verilir. Finansal risklerin dağıtılması, ülke içinde oluşacak ani şoklardan daha az etkilenmesi ve ulusal paranın konvertibiletisinin sağlanabilmesi için sermaye hareketleri üzerindeki tüm kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir 7 Finansal alanda uzmanlaşma; kaynakların toplanması ve etkin bir şekilde dağıtılmasını küresel piyasalarla entegre ve bünyesinde çeşitli alt sektörleri bulunduran, katma değeri yüksek ürün veya hizmet üretme kapasitesine sahip olmayı mümkün kılar. Finansal piyasalarla etkileşim içinde olma da fon tedarikinde kolaylıklar sağlar. Fon tedarikleri gerçek veya tüzel kişilerin yapacakları tasarrufa, tasarruflar da harcama isteğine, gelire ve faiz oranlarına bağlıdır. Dolayısıyla aşağıda ifade edilen iki sonuca ulaşmamız mümkündür: a)Parasal sermaye hareketlerinin uzman kişi ya da kurumlar aracılığıyla izlenmesi zorunludur. b)Şirketlere finansman sağlama açısından borsada işlem görmenin yararları, hisse sentlerine likidite yaratarak onlara olan talebin artırılmasını sağlamaktır. 1980’li yıllarda yoğun olarak, finansal piyasalar arasındaki karşılıklı transferler bilgi ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, liberalleşmeyle birlikte, piyasalar derinleşmeyi sağlamış ve gelişmiş ülkelerdeki fonlar dünya ölçeğinde hareket imkânına kavuşmuştur. Gelişmekte olan ve tasarruf noksanlığına sahip olan bir ülke, kaynak ihtiyacını faiz oranını yükselterek, tasarruf fazlası olan ülkelerden fon transferini sağlar. oranlarının yüksek olmasını gerektirmektedir. Bu durum reel faiz Reel yatırımlarla gerçekleşmeyen para hareketleri genel olarak “sıcak para” olarak bilinmektedir. 3.2 Parasal Sermaye Oluşumunun Kaynakları ve Petrol Fiyatları İlişkisi Parasal sermayenin elde edilmesi konusunda gözden kaçırılmaması gereken önemli nokta da; parasal sermayenin gerçekleşmesi için Kapitalist bir ekonomik düzenin var olması şartıdır. Kapitalist sistemin de en belirgin özelliği, özel girişim özgürlüğü ile özel mülkiyete dayanması, tüm üretimin pazar için ve «maliyet + kâr» ilkesine göre yapılmasıdır. Sermaye ister parasal ister reel olsun bunun oluşum ve birikiminde bir takım dayanakların olması gerekmektedir. Sermayedarın elinde bulunduracağı ve finansal kaynağa dönüştüreceği varlıkların mülkiyetine sahip olması gerekmektedir. Finansal yapıları güçlü olan ekonomilerin gerekli şartı, reel ekonomilerinin de güçlü olmasıdır. Bu bölümde bu dayanakların nasıl sağlandığı açıklanmaya çalışılacaktır. Bunlar (1) üretim artışları,(2) yabancı sermaye, (3)transferler,(4)dış borçlanma yapısı ve ihtiyacı gibi alt başlıklarla sıralanabilir. Bu maddeler sırasıyla ele alınıp incelenecektir. Üretim; insan ihtiyaçlarını gideren mal ve hizmet elde etmeye yönelik çabalardır. Üretilen mal ve hizmetler, iç ve dış pazarlarda arz edilmektedir. Üretim; bir anlamda üretim faktörlerini etkin kullanarak dönüştürmek şeklinde de ifade edilebilir. Gerçekleşen üretim kaynakların sınırlılığıyla doğru orantılıdır. Dışa açık, serbest ekonomi modeli, rekabet 8 kavramıyla birlikte anlam kazanır ki: bu kavram aynı zamanda kapitalist ekonomik düzenin en temel unsurlarındandır. Dışa açıklığın en belirgin özelliği olan Enformasyon ve ulaşımdaki gelişmeler, rekabetin boyutlarını artırmıştır. Konuya Türkiye açısından bakıldığında olursa; Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından her yıl yayınlanan “Küresel Rekabetçilik Raporu”nda; 2009-2010’da, 133 ülke arasında 61. sırada yer almış, 2010- 2011’de, bu kez 139 ülke içinde yine 61. olarak yerini korumuştur, 2011-2012’de ise 142 ülke arasında 59. sıraya yükselmiştir. Uluslararası rekabet ile üretim faktörlerinin yanısıra maliyet, kalite, teslim hızı ve güvenilirliği gibi sorunlar, üretimi sınırlamaktadır. Rekabetçiliği sınırlayan; maliyetteki artıştır. Maliyet artışı nedenlerinin başında enerji maliyetleri gelmektedir. Türkiye, elektrik enerjisinin % 55 ini doğal gaz ile üretmektedir. Pahalı ve kalorisi düşük gaz, dış ticaret açığını sürekli yükselten unsurdur, ham petrol, doğal gaz, kömür gibi temel enerji hammaddelerinin hepsinde net ithalatçı durumundadır. 2000 yılı sonrasında izlenen sıcak para rüzgârıyla yaşanan hızlı büyüme, enerji ithalatını da kamçıladı. Yatırımlar geride kalırken, ithalat hızlandı. Neo-Liberal ekonomi politikalar gereği, kamu sektörü enerji yatırımlarından uzaklaştırılırken; özel girişimcilerin enerji yatırımları düşük bir düzeyde gerçekleşti. Sonuç olarak; sınırlı kaynaklarla üretim için enerji, gelişmekte olan ekonomilerin temel problemidir. Ekonomide yavaşlama, büyüme hızlarının düşmesi, enerji fiyatlarına bağlıdır. Şimdilik dünya ekonomisinde enerji kaynağı, yaygın olarak (enerji pastasının %37si düzeyinde)petroldür. Petrol arzı arttıkça üretim fiyatları gerilemektedir. Pahalı petrol, ülkelerin büyüme trendlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Küresel enerji ve emtia fiyatlarına bağlı olarak enflasyon yükselir, tüketici güven endeksi de gerileme gösterir. Petrol fiyatlarındaki artış cari açığın ve enflasyondaki artışın nedenlerindendir. Bu, cari işlemler açığı yüksek ülkelerden biri olan Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Bu açığı, enerji fiyatlarının sürekli artması nedeniyle kısa vadede kontrol etmesi de elinde değildir. Türkiye’nin yıllık petrol faturası; 2010 yılında ham petrol varil fiyatları ortalama 75, 2011 yılında ortalama 95 Dolar mertebesindeydi. 2012 başı itibariyle 125 Dolar seviyesinde, eğer, petrol fiyatları bugünkü haliyle 122 Dolar seviyesinde kalırsa, 2012'de en az 10 milyar Dolar yansıması olacak (www.haberler.com). ve Türkiye'nin petrol faturası 65 milyar dolara çıkacaktır Petrol fiyatları arttıkça gıda fiyatları da artacağı için enflasyon 2012 yılında hedeflenen enflasyon oranını olan yüzde 5 rakamının çok üstünde çıkabilir (www.csgb.gov.tr). Bu nedenle MB Para Politikası Kurulu (PPK) Petrol fiyatlarına dair 9 belirsizliklerin enflasyon görünümü üzerinde yukarı yönlü riskleri canlı tuttuğu belirtilerek maliyet unsurlarında gözlenen gelişmelerin beklentiler üzerindeki etkisini önlemek amacıyla, MB ek parasal sıkılaştırmaya gitmiştir ( www.sondakika.com). Bunun alternatifi ise faiz oranlarını artırmak olacaktır. MB’nin sıkılaştırıcı hamleleri kısa vadeli faizleri artırsa da diğer taraftan düzelme eğiliminde olan beklentileri piyasada orta vadeli kıymetlerin faizlerinin yükselmesini engellemektedir. Piyasalarda tahvil faizi %10,80 lerdedir. Enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın devam etmesi sebebiyle enflasyonda artışın sürebileceği endişesi borsalarda satış yönünde kullanılır. Yükselen petrol fiyatları, petrol ithalatı/gsmh oranının yüksek olduğu ekonomilerde maliyet enflasyonu baskısı yaratmaktadır. Petrol ihraç eden ülkelerde dış ödeme fazlaları yaratırken, ithalatçısı ülkelerde büyük açıklar üretmektedir. YILLAR GSYİH BÜYÜME ELEKTRİK ÜRETİMİ HIZI % (sanayi%) HAM PETROL SANAYİ SEKTÖRÜ İTHALATI DEĞİŞİM HIZI % (TON) 2000 6,8 57,4 21.894.858 5.6 2001 -5,7 56,0 24.839.130 -7.5 2002 6,2 52,6 23.707.589 9.4 2003 5,3 57,4 24.028.667 7.8 2004 9,4 56,9 23.917.019 9.4 2005 8,4 55,6 23.389.647 6.5 2006 6,9 54,8 23.786.875 7.4 2007 4,7 54,5 23.445.764 0.9 2008 0,7 53,8 21.833.471 -0.6 2009 -4,7 46,1 22.612.000 -9.9 2010 8,9 45,4 20.332.467 13.1 Tablo:1 KAYNAK: TÜİK, DPT Enerji Bileşenleri Tablosu. Tabloya göre; petrol faturası yükseldikçe sanayi sektörü düşme trendindedir. Enerji ve altın ithalatı ülkemizde GSYİH oranı olarak 2003 yılındaki yüzde 5,35 oranından 2006 yılında yüzde 7,4 oranına yükselmiş. Bu da aynı dönemde ticaret açığının GSYİH oranı olarak yüzde 5,9 düzeyinden yüzde 9,8 düzeyine zıplamasını getirmiş. Bu da cari denge açığının 2003 yılında GSYİH oranı olarak yüzde 4,4 düzeyinden 2006 yılında yüzde 7,4 düzeyine yükselmesine neden oluyor. Türkiye, 2007 yılında petrol ve doğalgaz için yurt dışına yaklaşık 40 milyar dolar ödedi. Önümüzdeki 15 yıldaki toplam fatura ise 460 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Bu durum ülkenin enerjide acil olarak yeni çözümler üretmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Türkiye'de ham petrol üretimi yurtiçi ve yurt dışı toplamına bakıldığında 19,3 milyon varil olup, tüketim dikkate alındığında dışa bağımlılık oranımız %93 seviyesindedir. (Kaynak:www.alternaturk.org/Türkiye-enerji-raporu.php) 10 Türkiye'de Petrol Üretimi Grafik:1 Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Firmalar için üretim artışı hem sistematik hem de sistematik olmayan risk altındadır. Eğer firma; uzun vadeli bir yatırımı tasarlıyorsa uzun vadeli finansal kaynaklara, kısa vadeli yatırımı tasarlıyorsa kısa vadeli finansal kaynaklara başvuracaktır. Üretimde başarılıysa bu, finansal kaynağın sağlamlığına ve güçlü olmasına bağlıdır. Bu kaynaklar sermaye piyasalarından gerçekleşmektedir. Sermaye piyasalarının faaliyetleriyse özellikle Anonim şirketlerin(A.Ş) ihraç ettikleri hisse senedi, tahvil veya diğer menkul kıymetlere dayanmaktadır. Menkul kıymetlerin alıcı ve satıcılarının çok olması, şirketlerin ilgi alanlarındaki başarılarıyla doğru orantılıdır. İşlem gördükleri borsadan önemli miktarlarda fon temini böylece sağlarlar. 3.3 Üretim Fonksiyonu1 ve Bileşenlerindeki Uyum Üretim artışları, ülke ekonomisinin temel dayanaklarındandır. Üretim fonksiyonunda üretim faktörleri birer bağımsız değişken olarak ele alınmaktadır. Üretim artışı; emeğin niceliğinden çok niteliğini, sermaye birikiminin yeterliliğini, doğal kaynakların ve 1 Üretim Fonksiyonu tanımı; üretim faktörleri miktarları ile elde edilen ürün miktarları arasındaki ilişkinin matematiksel bir gösterimi olarak tanımlanır. Bu konuda A.Smith,K.Marx,Cobb-Dougles,,Leontief, Solow, Schumpeter,Lucas üretim fonksiyonunda bazı ekleme ve değişikliklerle ele almışlardır.A.Smith göre bilgi ve teknolojiyi üretim fonksiyonuna içsel bir değişken olarak dahil edilmiştir. Lucas; üretim fonksiyonuna beşeri sermayeyi eklemiştir. En tanınmış üretim fonksiyonlarından biri Cobb-Dougles üretim fonksiyonudur. Y = AK L olarak yazılır. Burada Y üretim miktarı, K sermaye miktarı ve L de emek miktarıdır. Üretimin sermayeye göre elastikiyetini, emeğe göre elastikiyetini ifade eder. A sabit bir katsayıdır. 11 teknolojinin yaygın ve etkin kullanımını gerektirir. Sayılan bu bileşenlerin ayrı birimler halinde düşünülmesi, büyümenin sosyal yönünü ihmal etmek olur ki; bu durumda dengesizlikler kaçınılmazdır. Günümüzde gelişen ekonomiler tarımdan sanayi alanına kaymış olan ekonomilerdir. Verilere göre(bkz: tablo 1); sanayi üretimindeki artış hızı gerilediğinde, milli gelirin büyüme hızı da aynı yönde gerileme gösteriyor. Ekonomideki makroekonomik hedefler belirlenirken, sanayideki üretim artış trendinin dikkate alınması gerekir. Milli gelirin artışı, üretim artışının bir sonucu olurken, bu yolla, ekonomideki karar birimlerinin reel alana parasal sermaye aktarımı da artacaktır. ( http://www.porttakal.com/haberleri/sanayi). Gelişmiş ülkelerde faal olan birçok firma, hissedarlarına her yıl aynı tutarda temettü dağıtmayı bir politika olarak benimsemişlerdir. Bu durum yatırımcılara güven vermektedir. Ancak; enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde bu, söz konusu değildir. Çünkü bu tip ülkelerde firmaların sabit ve değişken giderleri sürekli olarak değişiklik göstermektedir. Üretim artışlarının sağlanmasıyla pazar için üretim imkânları da artar. Uluslararası ekonomik faaliyetler ve rekabet alanları geliştikçe ihracatta potansiyel artma gerçekleşecek, ithalatın finansmanı da kolaylaşacaktır. Çünkü uluslararası rekabet, fiyat oluşumlarını ve yatırımları belirler. Ülkelerin rekabet gücünü belirleyenlerden biri de döviz kuru ilişkileridir. Ulusal döviz kuru değer kaybettikçe ülkenin ihracatı kolaylaşır, döviz gelirleri artarken ithalatı pahalılaşacağı için maliyetleri de artacaktır. Ulusal döviz değerinin artması ise ihracatı zorlaştırarak ihracata dayalı sanayileri zarar görecektir. 4 Parasal Yabancı Sermaye Tanımı ve Özellikleri Parasal yabancı sermaye; bir teşebbüsün verimli bir şekilde kurulması, tevsii veya yeniden faaliyete geçirilmesi için dışarıda yerleşik kişi ve kuruluşların, Hazine Müsteşarlığınca izin ve/veya teşvik belgelerinde yazılı olan ve buna uygun olarak Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen Ana Sözleşmelerinde belirtilen konularla sınırlı olmak kaydıyla, bir başka ülkeden ithal edilen yabancı para şeklindeki sermayedir. Parasal yabancı sermayenin diğer bir adı olan Portföy yatırımı; «bir yabancı firmanın veya yurt dışında yerleşik bir kişinin, bir ülkenin borsasında işlem gören şirket hisse senetlerini, yatırım fonlarını, şirket tahvillerini ve devlet garantili bono tahvillerini satın alması şeklinde ortaya çıkan mali bir işlem» olarak tanımlanmaktadır. Parasal sermaye akımlarının nedeni olarak ulusal ekonomideki faiz oranının, dünya faiz oranlarından yüksek 12 olmasıdır. Gerek bireysel ve gerekse kurumsal yatırımcılar reel gelirlerini artırmayı hedeflediğinden nominal faiz oranlarının enflasyon düzeyinden yüksek olduğu ortamlar çekici aksi durumlarda da iticidir. Bu durumda spekülatif bir alan olması söz konusudur Dolaysız yabancı yatırımlar esasen çokuluslu şirketler arasında cereyan etmektedir. Nakit yabancı sermaye yurt dışından bankalar aracılığıyla döviz olarak transfer edilir veya efektif olarak getirilen dövizler bankalarca satın alınır. Getirilen yabancı sermaye TL’ye çevrilmeden bankalarda, kurulacak şirket hesabında tutulur. Ülkeye giren net uluslar arası sermaye, ülkelerin tasarruf - yatırım dengesizliğinin yol açtığı ödemeler dengesi açıklarını finanse etmektedir. Bu hareketlerin çoğu, bağlı krediler, program ve proje kredileri olarak sağlanmaktadır. Sıcak Para Hareketleri-Yıllara Göre Yabancı Sermaye Hacmi(Milyar dolar) YILLAR İMKB DİBS MEVDUAT TOPLAM 2002 3,5 3,6 1,8 8,9 2003 8,7 5,2 3 16,9 2004 15,4 13,7 3,7 32,8 2005 33,8 20,4 3,9 58,1 2006 35,1 26,2 4,2 65,5 2007 70,3 31,8 5 107,1 2008 27,5 19,9 6,1 53,5 2009 55,6 20,7 7,1 83,4 2010 73,9 31,8 9,7 115,6 Tablo:2 Kaynak: MB, MKK, TSPK Uygulanmakta olan Neo-Liberal politikaların bir sonucu olarak; Türkiye’ye 1989 yılından bu yana yoğun sıcak para-giriş 2 çıkışları yaşanmaktadır. TCMB’nın verilerine göre; Türkiye’ye gelen sıcak para üç finansal alana gidiyor (I) İMKB’de işlem gören hisse senetlerine;, Türkiye’deki sıcak paranın büyük bölümü İMKB’deki hisse senetlerinde tutuluyor. (II) DİBS’e; Yabancı yatırımcılar, risksiz olan devlet iç borçlanma senetlerine de yatırım yapmaktadırlar.(III) Mevduatta: Yabancıların açtığı döviz tevdiat hesaplarıdır ki; 2 Ülkelerarasındaki faiz oranlarındaki ve döviz kurlarındaki değişmeleri yakından izleyerek spekülatif amaçlı portföy yatırımlarında bulunulması “sıcak para” olarak adlandırılır. Sıcak para akımları, başlangıçta paranın aktığı ülkede ödemeler bilançosu üzerinde olumlu etkide bulunmakta, fakat zamanla aşırı nakit girişleri, ulusal paranın aşırı değerlenmesine neden olmaktadır. Göreli olarak ucuzlayan ithalat mallarına talep artmaktadır. Sıcak para girişi olan ve yüksek faiz haddi olan ülkelerde ekonomik kırılganlık yüksektir. Bu çareye başvurarak cari açığını finanse etmekte olan ülkelerde, sıcak paranın doğrudan yabancı yatırıma dönüşmesini sağlamak birincil hedef olmalıdır. Sıcak para çıkışı, bu tür ülkeler için bir risk olsa da ve dışa bağımlılığı artırsa da, ithalata dayalı ihracat yapan, iç tüketim fazla olduğu ekonomilerde başka da iktisadi çare bulunmamaktadır. (www.itü sözlük.com. Erişim tarihi: 03 kasım 2012) 13 bankaların üç ay vadeli mevduata uyguladıkları faiz oranından yararlanmak amacıyla gelen paralardır. ( ATO, sıcak para, Türkiye Ekonomisi) ( TCMB, 2011) Dolar başına düşen Türk Lirası Grafik-2; KAYNAK:turkeyexposed.wordpress.com/tag/turk-lirası-değer-kaybı Yabancı paranın değerlenmesi yerli malların rekabet yeteneğini artırmaktadır. Rekabetçi bir ortamda gerçekleştirilen üretim artışları sayesinde elde edilebilecek kâr ve kazançlar, reel ekonomiye katkı sağlayacak ancak, reel alana yansımayan yatırım faaliyetleri de reel ekonominin daralması sonucunu doğuracaktır. Diğer taraftan; ithalat hacminde bir azalma, cari işlemler bilançosunda fazlaya ve servet artışına neden olur. Bu durumda yurt içi yatırımcıları, daha fazla yurt içi finansal varlık tutmak isteyeceklerdir. Portföy dengesini sağlamak için yurt dışı varlıklar elden çıkarılacak, yabancı para hacmi aşırı artacak ve ulusal paranın değerlenmesine neden olacaktır.(Krueger;1983,88) Gelen yabancı yatırımların reel alana yönelmesi bu açıdan önemlidir. Küresel ekonomideki krizler nedeniyle Türkiye'ye sermaye akımlarının yavaşlamasının etkisiyle TL, döviz karşısında değer yitirmiştir.(Grafik2) Bu durum, spekülatörlerin paralarının nakitte kalma ve uzun vadeli tahvilleri tercih etmelerine, verilen faiz oranına, yerleşik döviz mevduat sahiplerinin döviz alma eğilimlerine bağlıdır. Sonuçta; TL, reel olarak değer yitirmiş, yabancı sermaye akışı azalmıştır. Alınan önlemler sonucu diğer ülkelere göre TL'deki değer kaybının daha düşük olduğu görülmektedir. Reel efektif kur endeks değerinin yükselmesi, TL'nin reel olarak değer kazandığını, düşmesi ise bunun tersini gösteriyor. 14 5. Borçlanma Borçlanmada tür ve hacimce artışın nedeni, iktisadi büyümenin hız ve boyut kazanması kadar refah seviyesinin de yükselmesidir. İktisadi büyümenin arzu edilir seviyeye çıkartılabilmesi için tasarrufların arttırılması, borçlanma yolları ve teknikleri ile yatırımlar haline getirilmesi gerekmektedir. birimler farklıdır. Tasarrufta bulunanlar ile tasarrufa ihtiyacı olan iktisadi İktisadi hayatta, tasarruf ve yatırım faaliyetleri uzmanlaşmanın doğal sonucudur. Borç stoku ve artan borç ödemeleri, gelişmekte olan ekonomiler için temel bir sorundur. Borç yükü, yatırımları ve sermaye birikimini kısıtlamakta ve ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemekte, ihracattan sağlanan fonlar, borç ödemelerine kullanılmaktadır. Bu, özel sektör yatırımlarını caydırmaktadır ve yabancı sermaye akışına güven vermemektedir. Ekonomik ve siyasi krizlerle patlayan petrol krizleri, Türkiye gibi ülkelerde borç sarmalına yol açmıştır. 70 li yıllardaki Petrol kriziyle borçların ödenmesi sorunu zorlaşmış, ekonomide yapısal değişikliğe neden olmuştur. Bu, 80 yıllarda borçların sürdürülebilirliği anlayışını kapsamaktadır. Bütçe açıkları ve Neo Liberal politikaların tedbirsizce uygulanması krizlere zemin hazırlanmıştır. 90 lı yılların sonu ve 2000 yılların başında ortaya çıkan likidite krizleri, en büyük IMF borçlanmasına neden olmuştur. (Milyon ABD Doları) YILLAR TÜRKİYE TÜRKİYE BRÜT DIŞ BRÜT DIŞ BORÇ BORÇ STOKU STOKU / GSYH (%) 2002 129.592 56,2 2003 144.087 47,3 2004 161.008 41,2 2005 170.571 35,4 2006 208.407 39,6 2007 250.422 38,6 2008 281.403 37,9 2009 269.618 43,7 2010 292.281 39,9 Tablo-3. Kaynak: HM, TCMB, TÜİK Türkiye’nin Borçlanma Yapısı 15 5.1 Finansmanın sorununun Türkiye açısından yapısal özelliği(2000-2011) Ülkemizin finans yapısını incelemeye başladığımızda bunu a) Merkez bankası rezervleri b) Cari açık c) İşsizlik d) Enerji politikamız e) Para politikaları f)- enflasyonla gibi altı başlıkta ele almak mümkündür. Merkez Bankası’nca uluslararası piyasalarda yatırıma tabi tutulmak suretiyle yönetimi gerçekleştirilen kısım döviz rezervini ifade etmektedir. Rezervin artması TCMB açık piyasa işlemleriyle sağlanmış olur MB 2008 küresel krize karşı MB döviz piyasasında bazı tedbirler almıştı. Küresel krizde döviz rezervlerini öncelikli olarak, bankacılık sisteminin döviz likiditesini desteklemek amaçlanmıştır. Yabancı yatırımcıların toplam hisse ve tahvil yatırımlarının 2002- 2010 yılları tutarı 118,4 milyar dolar olmuştur. Bu akımlar da döviz rezervlerini artıcı bir diğer unsurdur. MB, döviz rezervi işlemleri doğrultusunda piyasalarda bankaların işlem limitlerini yükseltme, MB’ndan alabilecekleri dövizlerin vadesini uzatma, borç verme faiz oranları düşürme ve ayrıca, döviz zorunlu karşılık oranı düşürerek rezervlere imkân sağlamaktadır. Döviz rezervlerinin asgari üç aylık ithalat tutarını karşılaması gerekliliği kabul görmektedir. Döviz rezervlerinin kısa vadeli dış borçlara oranının en az 1 olması arzu edilmektedir. Türkiye’de bu oran 1,1’dir. Net döviz pozisyonunun kısa vadeli dış borca oranı ise 0.67’dir. Son verilere(Eylül 2011 verileri) göre sıcak para stoku 106,5 milyar dolardır. Brüt rezervlerin sıcak para stokuna oranı 0.82, net döviz pozisyonunun oranı 0.49’dur. Bunlar gösteriyor ki, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri uluslararası kabul görmüş ölçütlere göre “sınırda sayılacak/fakat şimdilik yeterli” büyüklüktedir. Buna göre, döviz borçluları kaleminin altında konvertibl olan efektif deposu ve muhabir hesapları toplamı Merkez Bankası’nın uluslararası döviz rezervini oluşturmaktadır.(bknz: Tablo:4;Grafik;3 ) DÖVİZ REZERVLERİ(MİLYAR $) 2000 2001 2002 2003 2004 2005 25.097 18.892 27.006 33.724 36.006 48.320 2006 2007 2008 2009 2010 2011 58.332 71.568 96.715 70.689 80.696 77.756 Tablo:4. KAYNAK: M.B. evds TC MERKEZ BANKASI 16 Grafik: 3. Kaynak: TCMB evds 5.2 Cari Açık Sorunu Son yıllarda ekonomik tartışmaların odağında cari açık ve muhtemel sonuçları yer almıştır. Ülkenin cari işlemlerden elde ettiği gelirler, cari işlemlere yapılan giderlerden daha büyükse bu durum cari fazla (cari işlemler fazlası); daha küçükse cari açık (cari işlemler açığı) olarak nitelendirilmektedir. (Peker ve Hotunluoğlu,2009:222) Cari açığın diğer bir tanımı da tasarruf-yatırım farkı olmasıdır. Yurtiçi tasarrufların mevcut düzeyi, ülkemizdeki yatırımların finansmanını karşılamaya yetmemektedir. Dünyada cari açık sorunu olan diğer ülkeler karşılaştırmalı olarak bakılacak olursa(bkz:tablo5); ABD yıllardır cari açık veriyor ve 2005 yılı cari açığı 730 milyar dolar, Cari açık/GSMH oranı ise %6,2 civarında. 2005 yılı itibariyle Portekiz’in cari açığı %7’lerde, İspanya %6’larda, Yeni Zelanda %7’lerde, Yunanistan %4’lerdedir. Avusturya yıllardır %5’ler düzeyindeki cari açığı ile % 4’ler düzeyindeki büyümesini birlikte yürütüyor. 17 Sıra Ülke Cari açık /GSMH FRANSA Cari açık milyar dolar 493,9 76,5 1 2 3 4 ABD İTALYA İSPANYA 73,5 71,0 %-3,4 % -4,8 TÜRKİYE 64,1 %-8,0 BREZİLYA HİNDİSTAN BİRLEŞİK KRALLIK KANADA YUNANİSTAN 62,6 62,5 60,1 49,1 25,3 % -2,6 5 6 7 8 9 10 Tablo:5 %-3,7 %-2,8 % -3,7 %-2,4 % -2,8 % -8,2 2011 Yılında Dünyada En Fazla Cari Açık Veren 10 Ülke KAYNAK: IMF, World Economic Outlook, 2011,TCMB Ülkemizde bu sorunun temeli TL’nin aşırı değerlenmesidir. Kurdaki değerlenme, ülkelerin tüm makro değişkenlerini etkilemektedir. Liberalleşme çerçevesinde kur rejimi tartışmalarını da anlamsızlaştırmıştır. Sorun kurun hareketlerinin gelecekte ne olacağı ve muhtemel krizlerin önlenmesidir. Muhtemel krizin reel ekonomiye yansıması GSMH yı geriletecektir. Seçilmiş olan dalgalı kur rejimiyle cari hesap dengesinin sağlanması ve açığın önlenmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü TL aşırı değerlendikçe ithalat patlaması, ona bağlı olarak cari açık büyümesi sürecektir. Cari açık, sıcak parayla finanse edilirse kırılganlık artacaktır. Dövizin ucuz olması nedeniyle ithal edilen mallar üreticiyi üretmekten caydırmıştır. TL nin aşırı değerlenmesi; alınan borçlar ve yabancı portföy yatırımları ile gelen sıcak paralarla oluşan döviz arzının bolluğundan kaynaklanıyor. CARİ AÇIK CARİ İŞLEMLER MİLYAR DENGESİ / YILLAR $ GSYH (Yüzde) 2000 9,920 -3,7 2001 3,720 1,9 2002 -626 -0,3 2003 -7,515 -2,5 2004 -14,431 -3,7 2005 -22,309 -4,6 2006 -32,249 -6,1 2007 -38,434 -5,9 2008 -41,524 -5,7 2009 -13,370 -2,3 2010 -46643 -6,4 2011 -64,136 -8,2 Tablo-5- Cari İşlemler Açığı Tehlike İşaretleri Veriyor KAYNAK: DPT, TCMB 18 5.3. İşsizlik Sorunu Ekonomik büyüme ile istihdam arasında doğrusal bir ilişki olmadığını söylemek yersiz değildir. Gelişmiş ülkelerde teknolojik yenilenmeler, emek gücünün yerine ikame edilecek bir süreci başlatmakta, rekabet ortamında maliyetleri düşürmek için çok sayıda işçi çalıştırmak yerine az sayıda işçi ile aynı üretimi gerçekleştirmeyi ön plana çıkarmaktadır. Yeni üretim biçimlerinin işsizliği azaltmadığı görülmektedir. Ancak bu husus Ülkeden ülkeye değişmekte ülkelerde yüzde 10 ile 15 arasında değişen bir işsizliğe yol açmıştır. Neo-klasiklere göre; ücretlerdeki bir azalma, istihdam düzeyini artıracak, cari ücretten iş bulamayan kimse kalmayacaktır. Günümüzde de geçerli bu görüş, reel ücretin düşmesine dayandırılmıştır. Reel ücret düştükçe istihdam hacim olarak artacak ancak ücret yetersiz kalmaya devam edecektir. Bu durum ücretlinin lehine değildir. Bu aşamada sendikalar etkinliğini göstermek durumundadır. Kapitalist düzende Neo Klasik düşünce tarzı ile işsizlik nedenleri; teknolojinin üretime girmesi, büyüme, deflâsyon ortamının yaşanması, IMF politikaları, cinsiyet farklılığı, özelleştirmeler, tarım istihdamı, sendikalaşma oranı, birim işgücü maliyetleri artışı, vergi ve SSK oranları, verimlilik-ücret dengesizliği ve asgari ücret politikalarıdır. Önlemler ve gerekli alt yapı hazırlıklar yapılmadan uygulanan bu politikalar birer kriz nedenidir. Krizlerin ardından düzenli geliri olan, olmayan her branşta ve düzeyde bireyler işsiz kalmıştır. Bu bakımdan, ekonomik krizlerin sosyo-ekonomik sonuçları, ülkemiz için de son derece olumsuz bir durumdur. İşsizlik durumu yıllara göre; 2005;%9,2, 2006 ;%8.7,2007;8.8,2008;9.7,2009;12,5 ve 2010;10,7 düzeyinde gerçekleşmiştir.(Kaynak: Eurostat) 5.4 Krizler ve Neo-Liberal Politikalar:2000-2010 1999 yılından intikal eden IMF destekli enflasyon mücadelesi sürdürülüyordu. 2000 yılında Bankacılık sektöründeki likidite sıkışması yabancı sermayeyi kaçırmış, finansal sektörde likidite krizi yaşanmıştı. Türkiye’ye 2000 yılındaki borçlanma; Neo-Liberal politikaların sonucudur. Neo-Liberal Politikalarda taktik, önce borçlandırma sonra özelleştirmedir. 2001 krizi sonrasında dış piyasalardan ucuz kredi sağlandı. Dış borç hızla yükseldi. 2003 yılından itibaren büyüme 2002 yılında GSMH de %7,5, 2003 yılının ilk yarısında ise %5,4 oranında artmıştır. 2003 ün sonuna doğru, enflasyon düşerken, borçlar uzun vadeye yayılmış, özelleştirme yavaşlamıştır. TL deki değerlenme ve cari işlemler açığı 19 önemli sorundur. Yatırımlar yeterli değildir. Reel sektörün kaynak sıkıntısı ve yüksek enerji maliyeti sürmektedir. 2004 yılı gerçekleşen büyüme hızının 9,9 olmasına karşın işsizlik, borç, cari açık sürmüştür. Enerji fiyatlardaki artışlar, ABD nin faiz artırımı, piyasalar üzerinde olumsuz beklenti ve yüksek cari açık, mali dalgalanmalara neden olmuş, büyüme süreci, dış kaynak giriş-çıkışlarına bağımlıdır. 2005 yılında 45 milyar dolar dış kaynak girişi sağlanmıştır. (TCMB, 2006-Haziran) 2006 yılında büyüme % 9,7 ye gerilemiştir. Brüt kamu borç stokunun milli gelire oranı 2006 yılında yüzde 63,3’e düşmüştür. 2006 yılında cari işlemler açığının GSMH içindeki payı % 8,2 ile rekor kırmıştır. Cari açığın finansmanı önemli bir sorundur. Kısa vadeli sermaye akımlarının payı 2006 yılında % 12 ye düşerken, uzun vadeli sermaye hareketlerinin payı % 8den % 54e yükselmiştir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki artışlar, özelleştirilmeden kaynaklanmıştır. (Hazine Müsteşarlığı, 2007:6-14) 2006 Ağustos’tan itibaren ABD’deki mortgage sorunları, krizin belirtileriydi. TL dolar karsısında 2006 sonundaki 1,41den 2007 sonunda 1,16 seviyesinde değer kazanmıştır. Reel kur endeksine göre de yıl boyunca % 19 luk bir değerlenme göstermiştir. Krizin küresel likiditeyi olumsuz etkilemesi ile kur, faiz ve borsa eğilimleri tersine dönmüştür.( Dünya Ekonomik Görünümü IMF,01,2011) yükselmiştir. Krize rağmen, Türkiye’de borsa 2007 Aralık sonuna kadar 2008 yılının son çeyreğinde Lehman Brothers’ın iflası ile kriz doruğa ulaşmıştır. Türkiye'ye yansımaları 2008’in son aylarında reel sektörde belirginleşmiştir. Dünya ihracatı, 2008 yılında %-0,1 e düşmüştür. Ham petrol varil fiyatı 2008 yılında 97,3 dolara çıkmıştır. Gelişmiş ekonomilerde ortalama enflasyon %3,4 e yükselmiş, gelişmekte olan ülkelerde ise enflasyon oranı 2008 yılında %9,3 e yükselmiştir. Türkiye’de de İMKB bileşik endeksi Aralık 2007-Eylül 2008 e kadar yaklaşık %35 değer kaybetmiştir. Cari açık 2008 de 41,69 milyar dolara yükselmiştir. ( Maliye Bakanlığı, Yıllık Ekonomik Rapor 2009) Türkiye’nin GSYİH 2009 yılında, %4,7 oranında daralmıştır. Bütçe Açığı/GSYH oranı 2009 yılında (% 5,5) olmuştur. Türkiye’de sanayi üretimi 2009 da %20 küçülmüş, ihracat 102 milyar $ a gerilemiştir. Ekim 2008 den 2009 ikinci yarısına kadar 20 milyar $ kayıt dışı girişler olmuştur. 2009 yılının tümünde ve kriz sürecinde daralan ithalat, dış ticaret açığının düşmesine neden oldu. Türkiye ekonomisi 2010'da % 8,9 büyüdü. 2010 yılında Bütçe açığının/GSYĠH %-3,7 oldu, toplam borcunun, harcanabilir gelirine oranı 2010 yılında % 41,2 ye ulaşmıştır, Cari işlemler /GSMH (%)-6,6 dır. Dünya ekonomisinde 2010 yılı boyunca batmakta olan bankalara çok büyük miktarda likidite sağlanmaya devam edildi. 20 Merkez bankaları parasal genişlemeye devam ettiler. 2010 yılının Mart ayından itibaren Yunanistan ve kimi devletlerin kredibilitesi sorgulanmaya başlandı. 6 SONUÇ ve ÖNERİLER Sonuçlar: Çalışmalardan elde edilen sonuçlar ve ortaya çıkan problemlerin çözümü için bazı öneriler maddeler halinde sunulmuştur: 1- Sermaye kapsam ve kavram olarak Reel sermaye ve Parasal(=Finansal) Sermaye olarak ayrılabilir. Ülke ekonomisi reel olarak büyüdükçe büyüme kalkınma ve gelişme aşamalarını sağlar. 2- Reel alandaki gelişmelerin temel dayanağı parasal alandaki başarıyla başat olarak gelişme göstermektedir. Dünya ekonomisine bakıldığında reel alanda başarılı olan ülkeler, aynı zamanda da parasal(=finansal) alanda güçlü olan ülkelerdir. 3- Gelişmekte olan ekonomide yavaşlama, büyüme hızlarının düşmesi, enerji fiyatlarına bağlıdır. Bugün için geçerli olan enerji kaynağı petroldür. Petrol fiyatlarındaki artış cari açığın ve enflasyondaki artışın nedenlerindendir. 4- Ekonomik sistem entegre bir oluşum içindedir. Globalleşen dünya ekonomisinde meydana gelecek olan bir kriz her yerde kendini hissettirmektedir. 5- Finansal ve reel sektör için cari açık ve borç sarmalı en önemli sorun. Sorunun kaynağı ise Neo- Liberal politikalardır. Bu bağlamda deregülasyon olumlu bir sonuç vermemiştir. 6- Ülke ekonomilerindeki sorunların çözümünde deterministik anlayış geçersizdir. Öneriler: 7- Enerji tüketimlerini sübvanse etmek sorunu çözmez. Hem zenginler hem de yoksullar, mümkün olduğu sürece, enerji kullanımının marjinal sosyal maliyetlerini bütünüyle kendileri üstlenmelidir. 8- Varlıklı ülkelerden kalkınmakta olan ülkelere yardımların artırılması, prensipte sorunun azaltılmasına yardımcı olabilir. 9- Büyümeye devam ederken ithalatı azaltıcı, özellikle ara malı üretimini arttırıcı politikalar uygulanmalı. Serbest kur sistemi uygundur ancak, karşılıklılık ilkesi olmalıdır. 21 10- Sistem hem bireyler arası hem de uluslar arası ilişkilerde rasyonellik, karşılıklılık çerçevesinde gerçeklemektedir. Beklentilerdeki belirsizlikler kesin çizgilerle bir ekonomik kuralın uygulanmasını gerektirmemektedir. 11- Çok kutuplu dünya düzeninin oluşması yeni denge alanları ortaya çıkaracaktır. 12- Türkiye, ülke olarak Avrupa Birliğindeki Maastrich ekonomik ölçütlerine uydurmalıdır. KAYNAKLAR Kitaplar 1-KAZGAN, Gülten, Yeni Ekonomik Düzende Türkiye’nin Yeri, Altın Kitaplar Yayınevi, 1. Basım, Ağustos, 1994. 2- KRUEGER,Anne O.;Exchange Rate Determination, Camridge Univ. Press,USA.1982 Dergiler 3- PEKER, Osman ve Hakan Hotunluoğlu. “Türkiye’de Cari Açığın Nedenlerinin Ekonometrik Analizi”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi. 23:3, 2009, 221-237. 4-Ankara Ticaret Odası, ATO, sıcak para, Türkiye Ekonomisi 5- Maliye Bakanlığı, Yıllık Ekonomik Rapor 2009, s.12 6- Dünya Ekonomik Görünümü IMF,01,2011 4- T.C. Hazine Müsteşarlığı, 2007:6-14 5- Ekonomist, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı 6- TCMB, 2006-Haziran Raporu Diğer Kaynaklar 7-< http://evds.tcmb.gov.tr,> (19/01/2011) 8- http://www.atimes.com/atimes/Middle_East/MH10Ak01.html 9- VUK Mük.298, 338 Tebliğ, Sirküler 11,Geçici Madde 25 10- PETEDER(www. petder. org. tr/default. asp? path=editör&id=150) 11-< www.haberler.com/petrol-faturası> (8 Mart 2012) 12-< www.csgb.gov.tr/csgbPortal/csgb.portal?page=haber&id>(10.Mart.2012> 13-<www.son dakika.com>/haber-merkez-bankası-para-politikası-kurulu toplantısı 14- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, www.alternaturk.org/Türkiye-enerji-raporu.php 22 15- TCMB, 2011 Yılında Para ve Kur Politikası, Basın Duyurusu, (21 Aralık),< http:// www.tcmb.gov.tr>/yeni/duyuru/2010/Başkan_ParaPol11.pdf, ( 05/01/2011), s. 14 16- http://www.atimes.com/atimes/Middle_East/MH10Ak01.html 18-Merkezi Kayıt Kuruluşu(MKK) 23