televizyon reklamlarında çocuk bedeni üzerinden cinsel kimlik aktarımı

advertisement
T.C.
KOCAELĐ ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
TELEVĐZYON REKLAMLARINDA
ÇOCUK BEDENĐ ÜZERĐNDEN
CĐNSEL KĐMLĐK AKTARIMI
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
M. NUR ERDEM - 065247002
HALKLA ĐLĐŞKĐLER VE TANITIM ANABĐLĐMDALI
KOCAELĐ- 2008
T.C.
KOCAELĐ ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
TELEVĐZYON REKLAMLARINDA
ÇOCUK BEDENĐ ÜZERĐNDEN
CĐNSEL KĐMLĐK AKTARIMI
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
M. NUR ERDEM-065247002
TEZ DANIŞMANI: PROF. DR. HÜLYA YENGĐN
HALKLA ĐLĐŞKĐLER VE TANITIM ANABĐLĐMDALI
KOCAELĐ- 2008
T.C.
KOCAELĐ ÜNĐVERSĐTESĐ * SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
TELEVĐZYON REKLAMLARINDA
ÇOCUK BEDENĐ ÜZERĐNDEN
CĐNSEL KĐMLĐK AKTARIMI
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
M. NUR ERDEM
Tezin Kabul Edildiği Enstitü Yönetim Kurulu Tarih Ve No: 25062008-2008/18
YAR. DOÇ. DR.
PROF. DR.
RELĐ
HÜLYA YENGĐN
KOCAELĐ-2008
iii
ĐDĐL SAYIMER
ÖNSÖZ
Reklam iletilerin günlük hayatın hemen her noktasında karşılan, özel olarak
tasarlanmış iletileri içermektedir. Günlük hayatın hemen her anında maruz kalınan bu
iletiler, yetişkinleri olduğu kadar çocukları da etkilemektedir. Bu etkileşim iki yönlü
olarak gerçekleşmektedir. Đlk olarak çocukların hedef tüketici olarak belirlenmesi
durumu söz konusudur. Bu yönüyle, reklamın çocuklar üzerinde ne gibi algı, tutum
ve davranış değişikliklerine yol açtığı konusu üzerinde durulmaktadır. Đkincisi ise,
reklamlarda kullanılan çocuklar ve reklam ilişkisidir ki, bu konu çalışmanın
sorunsalını oluşturmakta ve bu çalışmada, televizyon reklamlarında çocuk bedeni
üzerinden cinsel kimlik aktarımı konusu üzerinde durulmaktadır.
Çalışmanın ilk bölümünü kişilerarası ve kitlesel düzlemde iletişim ve çocuk
etkileşimi oluşturmaktadır. Öncelikle çocuğun aile, sosyal çevre ve toplumsal
sistemlerdeki yerine değinilmektedir. Ardından kişilerarası düzlemde iletişim ve
çocuk konusu ele alınmaktadır. Aile ve sosyal çevreyle olan iletişim ve etkileşimin
yönü ve özellikle ailenin kitle iletişim araçlarını kullanması ve çocuğun bu araçları
kullanım şeklini belirlemesinin, kitlesel düzlemde iletişim ve çocuk etkileşimine
nasıl yansıdığı konusu üzerinde durulmaktadır. Kitle iletişimi ve kitle iletişim
araçlarının, özellikle de televizyonun genel olarak hedef kile ve bir alt grup olarak
çocuk hedef kitle üzerindeki etkileri açıklanmaya çalışılmakta ve bu bağlamda konu
kültür endüstrisi ve kültürel göstergeler ve ekme yaklaşımları çerçevesinde
değerlendirilmektedir.
Đkinci bölümde ise, televizyon içeriğinde çocukların en fazla maruz kaldıkları
ileti biçimi olarak reklam konusu ele alınmaktadır. Đlk aşamada reklam kavramı,
amaçları,
hedef
kitlesi
ve
reklamın
yayınlanabileceği
ortamlar
üzerinde
durulmaktadır. Ardından, reklamın algı, tutum ve davranışlar üzerindeki etkileri
konusu ele alınmaktadır. Son aşamada ise, televizyon reklamları ve çocuk etkileşimi
üzerinde durulmaktadır. Bu noktada, çocuk ve reklam ilişkisi konusu iki açıdan
incelenmektedir. Đlk olarak, reklamın hedef kitlesinin çocuk tüketici grubu olması
durumunda söz konusu olan etkileşime yer verilmektedir. Đkinci olarak da, çocuk
öğesinin reklamda kullanımı üzerinde durulmakta ve çocuk oyuncuların kullanıldığı
iv
reklamların yetişkin hedef kitle ve çocuk hedef kitle üzerindeki etkileri ele
alınmaktadır. Özellikle, çocuk bedeninin sergilendiği reklamlar ve reklamlarda çocuk
bedeni üzerinden gerçekleştirilen cinsel kimlik aktarımı bu bölümde tartışılmakta
olan ana sorunsal olarak yer almaktadır.
Üçüncü ve son bölümde ise, televizyon reklamlarında çocuk bedeninin
sergilenmesi ve çocuk bedeni üzerinden cinsel kimlik aktarımı ile ilgili reklam
örneklerinin göstergebilimsel çözümlemelerine yer verilmektedir. Reklamlarda yer
alan her bir görsel ve işitsel öğe bu bölümde incelenmekte, izleyicide oluşan
anlamlar üzerinde durulmaktadır.
v
TEŞEKKÜR
Bu çalışma, yoğun bir emek ve zaman harcanarak oluşturuldu. Bu emek ve
zamanın bir bölümü bana ait olmakla birlikte, önemli bir kısmı da yaşamımda yer
almalarından mutluluk duyduğum kişilere aittir. Dolayısıyla, burada bu insanlara bir
teşekkürü borç biliyorum.
Öncelikle, maddi ve manevi her türlü desteği vererek, her zaman yanımda
olan aileme, özellikle de anneme sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Onlar olmasa bu
çalışma asla gerçekleşemezdi. Yeğenlerim Cem ve Göktuğ Tan’a ise bana verdikleri
sevgi ve bu çalışmaya başlamamda ilham kaynağı oldukları için teşekkür ediyorum.
Onları hayatın olumsuzluklarından koruma isteği, bu çalışmanın yola çıkış noktasını
oluşturdu.
Her zaman benim için en değerli dost olarak kalacak olan Tuğba Demir’e
bana vermiş olduğu sonsuz manevi destek için sonsuz teşekkürler. Kendisi de çok
yoğun olmasına rağmen bilgi, düşünce ve her şeyden önemlisi dostluğunu benimle
paylaşan arkadaşım, kardeşim Handan Güler’ e de teşekkür ediyorum. Çok
uzaklarda da olsa ihtiyaç duyduğum her an yanımda olan ve manevi desteğini her an
hissettiğim arkadaşım Fatih Uzunoğlu’na, sadece bu çalışmayı yapabilmem için bana
verdiği moral desteği için bile minnettarım.
Beni bu ana kadar yetiştiren ve bilgi ve birikimlerini aktararak bir bakış açısı
kazanmamı sağlayan tüm hocalarıma; Prof. Dr. Füsun Alver, Prof. Dr. Uğur
Demiray, Doç. Dr. Pınar Eraslan Yayınoğlu, Yar. Doç. Dr. Đdil Sayımer, Yar. Doç.
Dr. Emel Karagöz’e teşekkür ediyorum.
Söylediği her bir söz ile beni daha da çok çalışmaya iten çok değer verdiğim
hocalarımdan Doç. Dr. Mete Çamdereli’ye sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Nihayetinde, teşekkürlerin en büyüğünü, kendisini rol modelim olarak
benimsediğim, bilgi birikimi ve yol gösterici eleştirileri ile bana çalışmalarımda ışık
tutan çok saygıdeğer hocam Prof. Dr. Hülya Yengin’e etmek istiyorum.
vi
ÖNSÖZ ......................................................................................................................iv
TEŞEKKÜR...............................................................................................................vi
ÖZET.........................................................................................................................xiv
ABSTRACT..............................................................................................................xv
KISALTMALAR LĐSTESĐ.......................................................................................xvi
GĐRĐŞ .........................................................................................................................1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
KĐŞĐLERARASI VE KĐTLESEL DÜZLEMDE ĐLETĐŞĐM VE ÇOCUK
1.1. ÇOCUK KAVRAMI...........................................................................................8
1.2. ÇOCUĞUN AĐLE ĐÇERĐSĐNDEKĐ YERĐ .........................................................10
1.3. ÇOCUĞUN TOPLUMSAL, KÜLTÜREL VE EKONOMĐK SĐSTEMLERDEKĐ
YERĐ ..........................................................................................................................12
1.3.1. Çocuğun Toplumsal Sistemdeki Yeri ..................................................14
1.3.2. Çocuğun Kültürel Sistemdeki Yeri ......................................................17
1.3.3. Çocuğun Ekonomik Sistemdeki Yeri...................................................18
1.3.3.1. Ekonomik Sistemde Çocuğun
Tüketici Olarak Var Olması ...............................................................18
1.3.3.2. Ekonomik Sistemde Çocuk Emeğinin Yeri ..........................22
1.4. KĐŞĐLERARASI DÜZLEMDE ĐLETĐŞĐM VE ÇOCUK ...................................27
1.4.1. Çocuğun Aile Đle Đletişimi....................................................................28
1.4.2. Çocuğun Sosyal Çevre Đle Đletişimi......................................................31
1.5. KĐTLESEL DÜZLEMDE ĐLETĐŞĐM VE ÇOCUK............................................33
1.5.1. Kitle Đletişimi ........................................................................................34
1.5.1.1. Kitle Đletişiminin Đşlevleri ve Özellikleri ...............................38
1.5.1.2. Kitle Đletişiminin Tarihsel Gelişimi.......................................42
1.5.1.3. Kitle Đletişim Araçları............................................................46
1.5.1.3.1. Gazete......................................................................47
1.5.1.3.2. Radyo ......................................................................48
1.5.1.3.3. Televizyon...............................................................50
1.5.1.3.4. Đnternet ....................................................................52
vii
1.5.2. Kitle Đletişim Araçları ve Hedef Kitle Etkileşimi ................................53
1.5.2.1. Kitle Đletişim Araçlarının Hedef Kitlenin Bir Alt Grubu
Olarak Çocuklar Üzerindeki Etkileri..................................................55
1.5.2.2 Bir Kitle Đletişim Aracı Olarak Televizyon ve Çocuk Hedef
Kitle Etkileşimi...................................................................................56
1.5.2.2.1. Televizyonun Gündelik Yaşamdaki
Yeri ve Önemi.........................................................................56
1.5.2.2.2. Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri...........60
1.5.2.3.
Televizyonun
Çocuklara
Yönelik
Yasal
ve
Ahlaki
Sorumlulukları....................................................................................64
1.5.3. Kitle Đletişimine Yönelik Bazı Yaklaşımlar.........................................67
1.5.3.1. Kültür Endüstrisi ...................................................................68
1.5.3.2. Kültürel Göstergeler ve Ekme Yaklaşımı .............................74
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
ALGI, TUTUM VE DAVRANIŞLARA ETKĐSĐ ÇERÇEVESĐNDE
REKLAM VE ÇOCUK ETKĐLEŞĐMĐ
2.1. REKLAM KAVRAMI VE GELĐŞĐMĐ...............................................................78
2.1.1. Reklam Kavramı ..................................................................................79
2.1.2. Reklamın Gelişim Süreci .....................................................................84
2.2. REKLAMIN AMAÇLARI .................................................................................90
2.3. REKLAM ORTAMLARI ...................................................................................91
2.3.1. Basılı Reklam Ortamları ......................................................................91
2.3.1.1. Gazete....................................................................................92
2.3.1.2. Dergi......................................................................................92
2.3.1.3. Diğer Basılı Reklam Ortamları .............................................93
2.3.2. Görsel-Đşitsel Reklam Ortamları ..........................................................93
2.3.2.1. Radyo ....................................................................................94
2.3.2.2. Đnternet ..................................................................................94
2.3.2.3. Televizyon.............................................................................96
2.3.4. Diğer Reklam Ortamları.......................................................................98
viii
2.4. REKLAMIN ETKĐLERĐ....................................................................................98
2.4.1. Reklamın Algı, Tutum ve Davranışlar Üzerindeki Etkileri .................99
2.4.2. Reklamın Ekonomik Etkileri .............................................................108
2.4.2.1. Reklamveren Açısından Etkileri .........................................108
2.4.2.2. Reklam Ajansları Açısından Etkileri ..................................109
2.4.2.3. Reklamın Yayınlandığı Kitle Đletişim Aracı
Açısından Etkileri.............................................................................110
2.5. REKLAMIN HEDEF KĐTLESĐ........................................................................111
2.5.1. Cinsiyete Göre Hedef Kitle.................................................................112
2.5.2. Gelir Dağılımına Göre Hedef Kitle.....................................................114
2.5.3. Eğitim Düzeyine Göre Hedef Kitle.....................................................116
2.5.4. Yaş Dağılımına Göre Hedef Kitle.......................................................118
2.5.4.1. Yetişkin Hedef Kitle ...........................................................118
2.5.4.2. Adolesan Hedef Kitle..........................................................119
2.5.4.3. Çocuk Hedef Kitle ..............................................................120
2.6. TELEVĐZYON REKLAMLARI VE ÇOCUK ETKĐLEŞĐMĐ..........................121
2.6.1. Televizyon Reklamlarının Çocuk Tüketici Grubu
Üzerindeki Etkileri .......................................................................................121
2.6.1.1. Psikolojik Etkiler.................................................................122
2.6.1.2. Tüketim Davranışı Oluşturmaya Yönelik Etkiler ...............124
2.6.1.3. Kültürel ve Ahlaki Etkileri..................................................127
2.6.1.4. Televizyon Reklamlarının Olumlu Etkileri.........................129
2.6.2. Televizyon Reklamlarında Çocuk Oyuncu
Kullanımı ve Etkileri ....................................................................................130
2.6.2.1. Yetişkinlere Yönelik Ürün Reklamında
Çocuk Oyuncu Kullanımı ve Etkileri ...............................................131
2.6.2.2. Çocuklara Yönelik Ürün Reklamında
Çocuk Oyuncu Kullanımı ve Etkileri ...............................................133
2.6.3. Televizyon Reklamlarında Çocuk Oyuncular ....................................134
2.6.3.1. Televizyon Reklamlarında Çocuk Emeği ...........................135
2.6.3.2. Televizyon Reklamlarında Çocuk Bedeni
Üzerinden Cinsel Kimlik Aktarımı...................................................136
ix
2.6.3.2.1. Çocuk Bedeni Üzerinden Cinsel Kimlik
Aktarımının Yetişkinler Üzerindeki Etkileri ........................138
2.6.4. Çocuk ve Reklam Etkileşimine Yönelik Modeller ............................140
2.7. TELEVĐZYON REKLAMLARI VE ÇOCUK ETKĐLEŞĐMĐNE YÖNELĐK
YASAL DÜZENLEMELER ...................................................................................143
2.7.1. Avrupa’daki Yasal Düzenlemeler ......................................................143
2.7.2. ABD’deki Yasal Düzenlemeler .........................................................146
2.7.3. Türkiye’deki Yasal Düzenlemeler .....................................................148
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
GÖSTERGEBĐLĐMSEL ÇÖZÜMLEME ÖRNEKLERĐYLE TELEVĐZYON
REKLAMLARINDA ÇOCUK BEDENĐ ÜZERĐNDEN
CĐNSEL KĐMLĐK AKTARIMI
3.1. GÖSTERGEBĐLĐM KAVRAMI ......................................................................150
3.1.1. Göstergebilimin Temel Kavramları ...............................................................152
3.1.2. Reklam Çözümlemede Göstergebilimin Kullanılması.......................153
3.1.3. Örneklem ............................................................................................155
3.2. TELEVĐZYON REKLAMLARINDA ÇOCUK BEDENĐNĐN SERGĐLENMESĐ
VE CĐNSEL KĐMLĐK AKTARIMI.........................................................................155
3.2.1. Canbebe Reklamının Göstergebilimsel Çözümlemesi.......................156
3.2.1.1. Görüntü Betimlemesi ..........................................................157
3.2.1.2. Görüntü Göstergeleri...........................................................163
3.2.1.2.1. Birinci Kesit.........................................................164
3.2.1.2.2. Đkinci Kesit ...........................................................165
3.2.1.2.3. Üçüncü Kesit........................................................166
3.2.1.2.4. Dördüncü Kesit ....................................................167
3.2.1.2.5. Beşinci Kesit ........................................................169
3.2.1.2.6. Altıncı Kesit .........................................................171
3.2.1.2.7. Yedinci Kesit........................................................173
3.2.1.2.8. Sekizinci Kesit .....................................................175
3.2.1.2.9. Dokuzuncu Kesit..................................................176
x
3.2.1.2.10. Onuncu Kesit.......................................................179
3.2.1.3. Reklamda Kullanılan Sözlü/ Yazılı
Đletilerin Çözümlemesi .....................................................................182
3.2.1.3.1. Sözlü Đletiler ..........................................................182
3.2.1.3.1.1. Reklam Repliği.......................................182
3.2.1.3.1.2. Jingle ......................................................183
3.2.1.3.2. Yazılı Đletiler .............................................184
3.2.1.4. Reklamda Kullanılan Sözsüz Đletişim .................................185
3.2.1.4.1. Beden Dili .............................................................185
3.2.1.4.2. Uzam Dili ..............................................................187
3.2.1.5. Görüntü Oluşturma Teknikleri............................................189
3.2.1.5.1. Çekim Ölçekleri ....................................................189
3.2.1.5.2. Kamera Devinimleri..............................................193
3.2.1.5.3. Kamera Açıları ......................................................194
3.2.1.5.4. Kesitler Arası Geçişler ..........................................196
3.2.1.5.5. Işık.........................................................................198
3.2.1.5.6. Renkler ve Kullanımı ............................................200
3.2.2. Molfix Reklamının Göstergebilimsel Çözümlemesi..........................202
3.2.2.1. Görüntü Betimlemesi ..........................................................203
3.2.2.2. Görüntü Göstergeleri...........................................................209
3.2.2.2.1. Birinci Kesit ..........................................................210
3.2.2.2.2. Đkinci Kesit ............................................................210
3.2.2.2.3. Üçüncü Kesit.........................................................212
3.2.2.2.4. Dördüncü Kesit .....................................................213
3.2.2.2.5. Beşinci Kesit .........................................................213
3.2.2.2.6. Altıncı Kesit ..........................................................214
3.2.2.2.7. Yedinci Kesit.........................................................215
3.2.2.2.8. Sekizinci Kesit ......................................................216
3.2.2.2.9. Dokuzuncu Kesit...................................................217
3.2.2.2.10. Onuncu Kesit.......................................................218
3.2.2.2.11. Onbirinci Kesit ....................................................219
3.2.2.2.12. Onikinci Kesit .....................................................219
xi
3.2.2.3. Reklamda Kullanılan Sözlü/Yazılı
Đletilerin Çözümlemesi .....................................................................220
3.2.2.3.1. Sözlü Đletiler ..........................................................220
3.2.2.3.1.1. Reklam Repliği.......................................221
3.2.2.3.1.2. Jingle ......................................................221
3.2.2.3.2. Yazılı Đletiler .........................................................222
3.2.2.4. Reklamda Kullanılan Sözsüz Đletişim .................................223
3.2.2.4.1. Beden Dili ............................................................223
3.2.2.4.2. Uzam Dili .............................................................225
3.2.2.5. Görüntü Oluşturma Teknikleri............................................225
3.2.2.5.1. Çekim Ölçekleri ...................................................225
3.2.2.5.2. Kamera Devinimleri.............................................228
3.2.2.5.3. Kamera Açıları .....................................................230
3.2.2.5.4. Kesitler Arası Geçişler .........................................231
3.2.2.5.5. Işık........................................................................232
3.2.2.5.6. Renkler ve Kullanımı ...........................................234
3.2.3. Evy Baby Reklamının Göstergebilimsel Çözümlemesi .....................237
3.2.3.1. Görüntü Betimlemesi ..........................................................237
3.2.3.2. Görüntü Göstergeleri...........................................................242
3.2.3.2.1. Birinci Kesit .........................................................242
3.2.3.2.2. Đkinci Kesit ...........................................................244
3.2.3.2.3. Üçüncü Kesit ........................................................245
3.2.3.2.4. Dördüncü Kesit ....................................................246
3.2.3.2.5. Beşinci Kesit ........................................................248
3.2.3.2.6. Altıncı Kesit .........................................................249
3.2.3.3. Reklamda Kullanılan Sözlü/ Yazılı
Đletilerin Çözümlemesi .....................................................................250
3.2.3.3.1. Sözlü Đletiler .........................................................250
3.2.3.3.1.1. Reklam Repliği......................................250
3.2.3.3.1.2. Jingle .....................................................251
3.2.3.3.2. Yazılı Đletiler ........................................................252
3.2.3.4. Reklamda Kullanılan Sözsüz Đletişim .................................253
3.2.3.4.1. Beden Dili ............................................................253
xii
3.2.3.4.2. Uzam Dili .............................................................254
3.2.3.5. Görüntü Oluşturma Teknikleri ...........................................255
3.2.3.5.1. Çekim Ölçekleri ...................................................255
3.2.3.5.2. Kamera Devinimleri.............................................256
3.2.3.5.3. Kamera Açıları .....................................................257
3.2.3.5.4. Kesitler Arası Geçişler .........................................257
3.2.3.5.5. Işık........................................................................258
3.2.3.5.6. Renkler ve Kullanımı ...........................................259
SONUÇ ....................................................................................................................261
EKLER.....................................................................................................................276
Ek-1. Reklam Uygulama Esasları Icc-International Chamber Of Commerce (Uluslar
Arası Ticaret Odası) Tarafından Oluşturulan Uluslar arası Reklam Uygulama
Esasları .....................................................................................................................276
Ek-2. Sınır Tanımayan Televizyon Direktifi ...........................................................278
Ek-3. Sanayi Ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu Ticari Reklam Ve Đlanlara Đlişkin
Đlkeler Ve Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik...................................................279
Ek-4. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ...............281
Ek-5. Kavramlar Listesi ...........................................................................................283
KAYNAKÇA...........................................................................................................286
xiii
ÖZET
Bu çalışmada, algı, tutum ve davranışlara etkisi çerçevesinde reklam ve çocuk
iletişimi konusu ele alınmaktadır. Đlk bölümde kişilerarası ve kitlesel düzlemde
iletişim ve çocuk konusu ele alınarak, aile ve yakın çevreyle olan iletişim ve
etkileşimin çocuklar üzerindeki etkilerine değinilmektedir. Çocuğun aile ve yakın
sosyal çevresinden edindiği ve öğrendiği birtakım iletişim alışkanlıklarının, kitle
iletişim araçlarını kullanmasını da etkilediği yönündeki çıkarımın ardından kitlesel
düzlemde iletişim ve çocuk konusu ele alınmaktadır. Kitle iletişim araçlarının ve
özellikle de en yoğun kullanım oranına sahip olan kitle iletişim aracı olarak
televizyonun, genel olarak hedef kitle ve bir alt grup olarak çocuk hedef kitle
üzerindeki etkileri üzerinde durulmaktadır. Đkinci bölümde ise, televizyon
programları arasında çocukların en sevdiği ve en çok karşı karşıya kaldığı ileti biçimi
olarak reklam ve çocuk etkileşimi üzerinde durulmaktadır. Reklamın hedef kitlesi
olarak çocuklar üzerindeki etkileri ve televizyon reklamlarında çocuk kullanımının
etkilerinin değerlendirilmekte ve özellikle çocuk bedeni üzerinden cinsel kimlik
aktarımının söz konusu olduğu televizyon reklam filmlerinin yetişkin ve çocuk hedef
kitle üzerindeki mevcut ve olası olumsuz etkileri ele alınmaktadır. Çocuk bedeninin
sergilendiği ve çocuklara cinsel kimlik aktarımı yapılan reklamların izleyiciler
üzerindeki etkileri, göstergebilimsel çözümleme yöntemiyle ortaya konmaya
çalışılmakta ve bu reklamlarda yer alan her bir görsel ve işitsel birimin
değerlendirilmesi bu bakış açısıyla yapılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Çocuk, iletişim, kitle iletişimi, kitle iletişim araçları, reklam,
çocuk cinselliği, cinsel kimlik aktarımı.
xiv
ABSTRACT
In this thesis, the concept of advertising and child communication is
evaluated within the framework its impact on perception and behaviour. In the first
chapter, communication and its effects on children are studied and the effects of
communication and interaction with the parents and the other close people on
children are pointed out. The communication habits that the children learn from their
family affect their use of mass media. The study emphasizes the effects of mass
media and especially TV as the most commonly preferred means of mass
communication on the target group in general and on children as a sub-group. The
second chapter deals with advertising which the children like the most and face the
most among the TV programs and children interaction is also stressed. The effects of
advertising on children and usage of children on TV ads are discussed and especially
the negative effects of using children bodies in TV ads on both children and adults
are taken up. The effects of ads which show the child body to viewers are studied
with the method of semiology. Each audiovisual section contained in these adverts is
evaluated from this point of view.
Keywords: Children, communication, mass communication, mass communication
means, advertising, sexuality of children, transfer of sexual identity.
xv
KISALTMALAR LĐSTESĐ
AB:
Avrupa Birliği
ABD:
Amerika Birleşik Devletleri
ACT:
Action For Children’s Television (ABD)
ASA:
Advertising Standarts Authority (ABD)
BACC:
Advertising Clearance Center (ABD)
CAF:
The Canadian Advertising Foundation
DWR:
Deutscher Werberat
EASA:
European Advertising Standarts Allience
FCC:
Federal Đletişim Komisyonu
FDA:
Yiyecek ve Đlaç Yönetimi (ABD)
FTC:
Federal Ticaret Komisyonu (ABD)
ICC:
International Chamber of Commerce (Đngiltere)
ITC:
Independent Television Commission (Đngiltere)
NAD:
Ulusal Reklam Bölümü (ABD)
NARC:
Ulusal Reklam Đnceleme Konseyi (ABD)
RTÜK:
Radyo Televizyon Üst Kurulu
TV:
Televizyon
ZAW:
Zentralausshuss der Eerbewirtschaft
ZBUW:
Zentrale bekampfung Unlauteren Wettbewerbs
xvi
GĐRĐŞ
Çocukluk kavramı, geçmişten günümüze ve toplumdan topluma farklılık
gösteren bir kavram olmakla birlikte, tüm toplumsal sistemleri etkileyen ve bu
sistemlerin devamlılığını sağlayan bir olgu olarak nitelendirilebilmektedir. Çocuk
aynı zamanda, toplumun devamlılığını sağlayan bir alt sistem olarak, ailenin de
devamlılığını sağlamaktadır. Toplumsallaşma sürecinde ailesinden ve sosyal
çevreden aldığı bilgilere kendini birikimini de ekleyerek büyüyen çocuk, bir yetişkin
olduğunda, başta kültür olmak üzere tüm toplumsal sistemleri geliştirmek ve
sürekliliğini sağlamak işlevini üstlenmektedir.
Çocuğun toplumsal, ekonomik ve kültürel sistemlerle her biri ayrı derecede
önemli olan bir etkileşimi söz konusudur. Đlk olarak toplumsal sistemde çocuk
olgusuna değinmek gerekirse, kimi toplumlarda dışlanan, küçük görülen çocuk
kavramının, özellikle gelişmiş Batı toplumlarında daha farklı bir anlam kazandığı
görülmektedir. Batı toplumlarında çocuk kavramı, henüz kendi kendine yetecek bir
yapıda olmamakla birlikte, sevilen, değer verilen, ihtiyaçları genel olarak ailenin
diğer fertlerinin ihtiyaçlarından üstün tutulan, belirli bir yaşın altındaki bireyleri
tanımlamak için kullanılmaktadır. Çocuğun gelişimi ve hayatını devam ettirebilmesi
için korunması ve ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Bu gereklilik sadece
çocuğa karşı duyulan sevgiden kaynaklanmamakta, çocuk bir anlamda aile ve
toplumun geleceğe açılan kapısı rolünü üstlenmektedir. Bu noktada ortaya çıkan bir
diğer olgu da, çocuğun kültürel sistemdeki yeridir.
Kültür ve çocuk ilişkisine değinmeden önce, kültürün iki önemli özelliğinden
bahsetmek gerekmektedir. Bunlardan ilkine göre, kültür “toplum bireyleri tarafından
öğrenilerek kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Dolayısıyla, kalıtımsal veya içgüdüsel
olmaktan ziyade, bireyin yaşamı boyunca öğrenerek kazandığı alışkanlıklar ve tepki
eğilimleridir. Bu öğrenme, resmi eğitimden farklı, ama onu da içine alan bir öğrenim
sürecini kapsamaktadır.”1 Öğrenme süreci, aile ve yakın sosyal çevreyle başlamakta,
daha sonra giderek genişleyen bir sosyal çevrenin ve okul gibi resmi kurumların
1
Mahmut OKTAY; Đletişimciler Đçin Davranış Bilimlerine Giriş; Đstanbul; DER Yayınları; 1996; s.
97
desteğiyle devam etmektedir. Bu noktada üzerinde durulması gereken bir diğer konu
da, günümüzde kitle iletişim araçlarının ve özellikle televizyonun bu öğrenme
sürecinde önemli bir yer tutmakta olduğudur. Kitle iletişim araçları pek çok önemli
işlevlerinin yanında, kültürün öğrenilmesine yönelik olarak da işlev görmektedirler.
Kültürün ikinci önemli özelliğini de şu şekilde açıklamak mümkündür.
“Kültür süreklidir ve bu sürekliliği, kuşaktan kuşağa aktarılan gelenek, görenek ve
töreler sağlamaktadır.”2 Kültürün devamlılığını sağlayan bir diğer öğe de, gelenek,
görenek ve törelerin kuşaktan kuşağa aktarılmasında başat rol oynayan çocuklardır.
Bununla birlikte, bu aktarım sürecini etkileyen bir diğer etken daha ortaya
çıkmaktadır ki, bu etkeni kitle iletişim araçları olarak ifade etmek mümkündür. Kitle
iletişim araçları kültürün öğrenilmesi sürecindeki işlevlerini, kültürün aktarılması
aşamasında da üstlenmektedirler. Özellikle de, günün önemli bir zaman dilimini
televizyon karşısında geçiren çocuklar açısından bu durum önem kazanmaktadır.
Çünkü, bu noktada çocuğun televizyon karşısında geçirdiği zamanla doğru orantılı
olarak, televizyondan öğrendikleri de artmaktadır. Öğrenilerek artan ve dolayısıyla
da aktarılan kültür özellikle, ABD ve kapitalist yaklaşımları benimsemiş diğer
gelişmiş ülkelerin televizyon ve diğer kitle iletişim araçlarıyla sunduğu kültür olarak
karşımıza çıkmaktadır. Kültür emperyalizminin yayılması olarak da ifade
edilebilecek olan bu durum, genellikle yayının yapıldığı toplumun gelenek, görenek
ve törelerinin aktarılmasından öte, Batı kültürünün tüketim alışkanlıklarının
aktarılmasını, içermektedir. Bir diğer önemli konu da, kitle iletişim araçlarından ve
özellikle de televizyondan aktarılan ve yayılan kültürün aileler üzerindeki etkileridir.
Toplumsallaşma ve aktarılan kültürü alma konusunda öncelikli kaynağı aile olan
çocuklar için, kitle iletişim araçlarının aileler üzerindeki etkilerinin direkt olarak
olmasa da dolaylı yoldan çocuğu etkilemekte olduğu çıkarımında bulunulabilir.
Bir diğer nokta da ekonomik sistemde çocuğun yeri konusudur. Ekonomik
sistemde çocuk, tüketici ve işgücü olmak üzere iki biçimde var olmaktadır. Çocuğun
kendisi, ekonomik bağımsızlığa sahip bir birey değildir. Genellikle, pek çok açıdan
olduğu gibi ekonomik açıdan da aileye bağımlıdır. Bununla birlikte, yine de önemli
bir tüketici grubunu oluşturmaktadır çünkü, çocuklar -gerçek veya üretilen ihtiyaçları
2
OKTAY; a.g.y.; s. 97
2
açısından- iyi bir tüketici grubu oluşturmaktadırlar, ailelerinin satın alma kararlarını
önemli ölçülerde etkilemektedirler ve geleceğin önemli bir potansiyel tüketici
grubunu oluşturmaktadırlar. Bu noktada hiç şüphesiz kitle iletişim araçları ve
özellikle de televizyonda yer alan reklam iletileri, çocukların bu üç özelliğini de göz
önünde bulundurarak tasarlanmakta ve buna yönelik olarak algı, tutum ve
davranışları etkilemeyi amaçlamaktadırlar.
Çocuğun ekonomik sistemde yer almasının ikinci biçimi ise, işgücü olarak
var olmasıdır. Çalışmanın birinci bölümünde detaylı bir biçimde yer alan verilerde de
görüleceği üzere, gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere çocuklar, hemen her ülkede
önemli bir işgücü grubunu oluşturmaktadırlar. Sanayi dallarında, son derece ağır
koşullarda çalışan çocukların yanı sıra, eğlence ve fuhuş sektörlerinde de değişik yaş
gruplarında kayıt dışı ve zorla çalıştırılan çocuklar bulunmaktadır. Pek çok ülkede
çocuk işgücü konusunda yasal düzenlemeler yapılmakta ve çocukların korunmasına
yönelik önlemler alınmaktaysa da, uygulama aşamasında çeşitli yasal boşluklardan
kaynaklanan aksaklıklar olabilmektedir. Çocukların işgücü olarak yer aldığı bir alan
da kitle iletişim araçlarıdır. Filmler, diziler, yarışma programları açısından duruma
bakıldığında çok sayıda çocuğun bu yapımlarda rol aldığı görülmektedir.
Kitle iletişiminde, çocuk işgücünün önemli ölçüde kullanıldığı bir alan ise
reklamlardır. Yetişkinlere ya da çocuklara yönelik pek çok ürünün reklamında çocuk
görüntüsüne,
sesine
ya
da
çocukluk
olgusuna
yapılan
bir
göndermeye
rastlanmaktadır. Reklam, algı ve tutumlara etki etmeyi ve bireylerde satın alma
davranışı oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu aşamada, her türlü yol ve aracı da
amacına ulaşmak için
kullanmaktadır. Bu
araçlardan birini de çocuklar
oluşturmaktadır. Çocukların reklamlar açısından bir araç olarak kullanılması iki
şekilde gerçekleşmektedir. Birinci yöntem, çocuğun bizzat kendisini tüketici olarak
görmek ya da aile kararlarına etkide bulunmasını sağlamak üzere çocuğu manipüle
etmektir. Diğer yöntem ise, çocuğu reklamda kullanmak ve çocuk ya da yetişkin yaş
grubu fark etmeden tüketici üzerinde etki yaratmaktır. Bu aşamada da özellikle
televizyon reklamları önem kazanmaktadır çünkü, yetişkin ya da çocuk tüm
bireylerin en sık olarak kullandığı kitle iletişim aracının televizyon olduğu
söylenebilmektedir.
3
Çocukların bizzat kendilerinin iyi bir tüketici grubu oluşturmaları, ailenin
tüketim kararları üzerinde doğrudan bir etkilerinin bulunması ve gelecekteki
tüketimlerinin bugünden başlayarak şekillendirilebileceğine yönelik saptamalara
istinaden, televizyon reklamları açısından çocukların önemi oldukça fazladır.
Reklamcılar çocuğu, üç farklı biçimde değerlendirmektedirler. Đlk olarak çocuklar,
yetişkinleri satın alma konusunda ikna etmek üzere kullanılmaktadırlar. Đkincisi,
yetişkinlerin çocukların ihtiyaçları olan ürünleri fark etmeleri ve onları satın almaları
konusunda güdüleyici unsur olarak yine çocuklar kullanılmaktadır. Üçüncü olarak
da, çocuklara yönelik ürünlerin söz konusu olduğu durumlarda gerçekleşmektedir.
Bu noktada reklamcılar çocukları, tüketim biçimleri ve marka tercihleri
belirlenebilecek varlıklar olarak görmektedirler. Çocukların reklamlarda kullanımı
da, benzer bir düşünce yapısı içinde gerçekleşmektedir. Çocukların ya da çocuklara
ait yansımaların kullanıldığı reklamların, özellikle anne-babalar üzerinde büyük
oranda etkisi bulunmaktadır. Çocuklara karşı duyulan pozitif duygular, çocukların
içinde yer aldığı reklamlara karşı da olumlu duygular beslenmesini tetiklemektedir.
Bu durumun farkında olan reklamcılar, ürünün hedef kitlesine bakmaksızın çocukları
kullanabilmektedirler. Yanı sıra, reklamlarda yer alan çocuk oyuncular, reklamı
seyreden çocuklar üzerinde de önemli etkiler yapmaktadırlar.
Reklamda çocuk oyuncu kullanımı, reklamverenler ve reklamcılar açısından
önemli olumlu etkilere sahip olmakla birlikte, genel açıdan bakıldığında bazı
olumsuzlukları da içinde barındırmaktadır. Özellikle çocukların bilinçsiz bir biçimde
içinde yer aldıkları ve bedenlerinin sergilendiği reklamlar bu duruma verilebilecek
olumsuz örneklerdendir ve bu reklamlar, bu çalışmanın asal sorunsalını
oluşturmaktadır.
Sorun: Bu çalışmada, televizyon reklamlarında, çocuk oyuncu kullanımının ve bu
reklamlarda çocuk bedeninin sergilenmesinin olası olumsuz etkilerinin ne
olduğu/olabileceği tartışılmaktadır.
Amaç:
Bu
çalışmanın
amacı,
televizyon
reklamlarında
çocuk
bedeninin
sergilenmesinin ve çocuk bedeni üzerinde aktarılan cinsel kimliğin, çocuk
istismarına ve çocuklar üzerinde olumsuz etkilere yol açtığını ortaya koymaktır.
4
Varsayımlar: Toplumun temel özelliklerini etkileyen ve çeşitli toplumsal yapıların
oluşmasında önemli rolü bulunan başlıca etken, toplumu oluşturan çekirdek yapı
konumundaki ailedir.
Aile pek çok alanda olduğu gibi toplumdaki ekonomik sistemlerin
gelişmesinde de önemli bir paya sahip durumdadır. Bu bağlamda aile,
mal/fikir/hizmet üreticilerinin ve üretilen mal/fikir/hizmetlerin tanıtımını yapan
alanların başlıca hedef kitlesi durumundadır.
Her ne kadar kültürel farklılıklar sonucu çocuk olgusu farklı algılansa da çocuk
sahibi olmak, neslin devamının sağlanması düşüncesiyle aileyi bir bütün haline
getiren önemli bir unsur konumundadır.
Çocuk olgusunun zamanla gelişmesi çocuğun toplum içerisinde bir birey olarak
görülmesini sağlamakla birlikte, çocuğu üreticiler açısından potansiyel bir tüketici
konumuna da getirmektedir. Çocuk neslin devamını sağlama işlevini yerine
getirirken, küçük yaşta marka ve ürün kavramlarıyla tanışmakta ve geleceğin
potansiyel tüketicisi olma konumundadır. Bu durumun başlıca etkilerini ise
reklamlarda görmek mümkündür. Çocuklar, ekonomik açıdan bağımsız olmadıkları
halde, hedef kitle olarak görülmekte ve kendilerine kitle iletişim araçlarıyla
gönderilen reklam iletilerini, henüz gürültüye maruz kalmamış bir beyinle
algılamakta ve potansiyel birer marka bağımlısına dönüşmektedirler.
Reklamın çocuklar üzerindeki etkisini sadece tüketim kültürü ile bağdaştırmak
mümkün değildir. Reklamlar, çocuklar üzerinde psikolojik ve davranışsal olumsuz
etkilere de sahip olabilmektedirler.
Çocuk kavramı, belirli bir yaş grubu içerisinde kalan ve henüz ekonomik,
hukuki bazı hakları elde edememiş bireyler için kullanılmaktadır. Bu bağlamda,
çocukların, kendileri bilincinde olmadan, reklamın hedef kitlesi, öğesi, teması
olmaları etik açıdan tartışmalı bir durum olarak nitelendirilebilir. Bu noktada
özellikle reklamda çocuk oyuncu kullanılmasının gerek izleyici gerekse reklamda yer
5
alan çocuklar üzerinde psikolojik ve davranışsal olası olumsuz etkileri söz
konusudur.
Özellikle televizyon reklamlarında çocuk bedeninin sergilenmesi ve çocuk
bedeni üzerinde cinsel kimlik aktarımı yapılması, reklamda rol alan çocuk durumun
bilincinde olmadığından, bir istismar içermektedir.
Yöntem:
Bu
çalışmada
göstergebilimsel
çözümleme
yöntemi
kullanılmaktadır. Belirli bir zaman sınırına bağlı kalmaksızın ve tamamı ülkemiz
televizyonlarında yayınlanmış olan, yaklaşık 250 yerli ve yabancı televizyon reklamı
içerisinden; çocuk bedeninin sergilenmesi dolayısıyla istismar edildiği ve ayrıca
çocuk bedeni üzerinde cinsel kimlik aktarımı yapıldığı savını destekleyici görsel ve
işitsel öğeler içeren reklamlar, rastlantısal örneklem yöntemiyle seçilmektedir.
Yapılan çözümlemelerde görsel ve işitsel öğelerin tamamı irdelenmekte ve bu
reklamların tüketici/potansiyel tüketici
grupları üzerindeki var olan/olması
muhtemel/olması arzu edilen etkileri açığa çıkarılmaya çalışılmaktadır.
Bu bölümde yapılacak olan çözümlemelerde yer alan reklamlar, birer metin
olarak ele alınmaktadır. Genel bir görüntü betimlemesinin ardından, görüntü
göstergeleri belirlenmekte ve reklam öğelerinin düz anlam ve yan anlamları
açımlanmaya çalışılmaktadır. Reklamlarda yer alan sözlü/yazılı ve sözsüz iletilerin
çözümlenmesi ve son olarak görüntüyü oluşturan tekniklerin kullanımlarının
belirlenerek
görüntüye
kattığı
anlamın
tamamlanmaktadır.
6
ortaya
konmasıyla
çözümleme
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
Birinci bölümde, kişilerarası ve kitlesel düzlemde iletişim ve çocuk
etkileşimine değinilmektedir. Bu bölümde ilk olarak, çocuk kavramına değinilmekte,
çocuğun aile, sosyal çevre, toplumsal, kültürel ve ekonomik sistemlerdeki yeri ile bu
sistem ve alt sistemlerle olan iletişim ve etkileşimi açıklanmaya çalışılmaktadır.
Daha sonra ise kitle iletişimi ve çocuk etkileşimi üzerinde durulmakta ve kitle
iletişim araçlarının, özellikle de televizyonun çocuklar üzerinde nasıl bir etkiye sahip
olduğuna yönelik çıkarımlarda bulunulmaktadır.
1. KĐŞĐLERARASI VE KĐTLESEL DÜZLEMDE ĐLETĐŞĐM VE ÇOCUK
Kişilerarası ve kitlesel düzlemde iletişim ve çocuk etkileşimi, bu çalışmanın
ilk bölümünü oluşturmaktadır. Đlk olarak çocuk kavramı, toplumlar tarafından çocuğa
yüklenen farklı anlamlar ve çocuğun topluma kattıkları ortaya konulmaya
çalışılmaktadır. Ardından aile ve sosyal çevre ile toplumsal, kültürel ve ekonomik
sistemlerde çocuğun yerine değinilmektedir.
Đkinci aşamada çocuğun aile ve sosyal çevresi ile olan iletişimi kişilerarası
iletişim başlığı altında ele alınmakta ve bu iletişim türünün çocuklar üzerindeki
etkileri ortaya konmaya çalışılmaktadır. Çocuğun toplumsallaşması ve bir yetişkin
olmaya hazırlanması sürecinde aile ve sosyal çevrenin rolü iletişim çerçevesinden
değerlendirilmektedir.
Sonrasında ise, kitlesel düzlemde iletişim ve çocuk etkileşimi ele
alınmaktadır. Kitle iletişimi ve kitle iletişim araçlarının tanımı, özellikleri, gelişimleri
ve genel olarak hedef kitle ile etkileşimi üzerinde durulmaktadır. Son olarak da,
çocuk ve kitle iletişimi konusu ele alınmakta, özellikle bir kitle iletişim aracı olarak
televizyonun çocuklar üzerindeki etkisi ele alınmaktadır. Bu aşamada, televizyonun
olası zararlarından çocukları korumak amaçlı bazı yasal düzenlemelere de yer
verilmektedir. Ayrıca, genel anlamda kitle iletişim araçlarının ve daha özele
indirgendiğinde televizyonun kitleler ve bir alt grup olarak çocuklar üzerindeki
etkilerine dayalı bazı iletişim modelleri de yine bu bölümde ele alınmaktadır.
7
1.1. ÇOCUK KAVRAMI
Toplumdan topluma önemi, anlamı ve kendisine olan yaklaşım farklılık arz etse
de; çocuk olgusu bir ailenin ve nihayetinde bir toplumun niceliksel ve niteliksel
açılardan devamlılığını sağlayan en temel öğedir. Çocuk ve çocukluk kavramlarını
değerlendirirken de olaya bu boyutuyla bakmak yerinde olacağından, bu bölümün
ana teması olan çocuk kavramını irdelemeden önce toplum ve aile kavramlarına
kısaca değinmek ve çocuk kavramını da böyle bir bağlantıyla değerlendirmek
gerekmektedir.
Toplum kavramı, en kısa ve net haliyle, bireylerin belli ortak değerleri
paylaşmak
suretiyle
bir
arada
bulundukları
sosyal
çevre
olarak
ifade
edilebilmektedir. Bu sosyal çevre belli bir kültürü, yaşam tarzını, ortak değerleri, vb.
içermektedir. Toplum, birbirleriyle çeşitli ilişkiler içerisinde bulunan bireylerin
meydana getirdiği daha küçük ölçekli grupların bütünleşmesinden oluşmaktadır.
Ekonomik, kültürel, siyasi, hukuki vb. ilişkiler içerisinde bir araya gelen bireyler
belirli grupları, bu gruplar da birleşerek toplumu meydana getirmektedir. Başka bir
tanım, “toplumu, belirli bir bölgede yaşayan insanlardan oluşmuş ve üyelerinin ortak
bir yaşayış tarzını bölüştükleri en büyük insan grubu”3 olarak tanımlamaktadır. Bu
tanıma göre toplum, çeşitli işlevlere sahip birçok küçük sosyal grubu kapsayan en
geniş ölçekli gruptur. Toplum kavramı genel olarak sosyologlarca soyut bir kavram
olarak ele alınmaktadır. “Topluma hayat veren unsur, içindeki insan ilişkileridir.”4
Toplum içinde yaşayan insanlar ve oluşturdukları gruplar toplumu canlandıran ve
onu somutlaştıran öğelerdir.
Bununla birlikte toplumu meydana getiren, daha da önemlisi devamlılığını
sağlayan en temel oluşum ailedir. “Aile kan, cinsel ilişki ya da yasal bağlarla
birbirine bağlı olan insanlardan oluşmuş, mahrem ilişkilerle örülü bir gruptur.”5 Bu
tanımdan da anlaşılacağı üzere aile, toplumu oluşturan gruplardan biridir ve oluşumu
kan bağı, evlilik bağı ya da bu ilişkilerden doğan başka bağlar neticesinde
3
OKTAY; a.g.y.; s. 54
OKTAY; a.g.y.; s. 53
5
Gordon MARSHALL; Sosyoloji Sözlüğü; Çev: Osman Akınhay, Derya Kömürcü; Ankara; Bilim ve
Sanat Yayınları; 1999; s. 6
4
8
gerçekleşmektedir. Aile yapısı, genişlik, özellikler vb. açıdan toplumdan topluma
değişiklik gösterebilmekteyse de; temelde çekirdek aile yapısı olarak adlandırılan
grup, aile kavramının tanımlaştırılmasında temel olarak alınmaktadır. Bir kadın, bir
erkek ve bu iki bireyin müşterek çocuklarından oluşan yapı çekirdek aileyi
oluşturmaktadır. Bu yapı toplumsal açıdan neredeyse hayati denebilecek bir önem
arz etmektedir, çünkü toplumun devamlılığını sağlamaktadır. Yanı sıra, aile yapısı
toplumdaki gelişim ve değişimden etkilendiği gibi, bizzat kendisi toplumdaki gelişim
ve değişimlerin kaynağı olabilmekte; toplumun güçlenmesini sağlayabildiği gibi
toplumsal çözülmelere de neden olabilmektedir. Toplum kural ve kanunlarının
oluşturulması aşamasında ailenin temel alınması ve hukuki, ekonomik, siyasi vb.
alanlarda yapılan ölçümlerde temel ölçütün aile olması da bu durumu destekler
niteliktedir.
Ailenin toplumun devamlılığını sağlayan en temel oluşum olduğu yadsınamaz
bir gerçekliktir. Aile üreme işlevini yerine getirerek toplumdaki bireylerin nicelik
açısından değer kaybetmemesini sağlarken; bilgi, birikim, kültür, gelenek vb.
kavramları oluşturan ve her bir toplumu özgünleştiren değerleri nesilden nesile
aktarma görevini yerine getirerek nitelik açısından da değeri korumaya yardımcı
olmaktadır. Bu noktada aileyi, özellikle de çekirdek aile yapısını oluşturan öğeler söz
konusu olmaktadır. Anne ve baba aileyi oluşturan iki temel öğedir. Ancak, ailenin
devamlılığını sağlayan ve yukarıda da söz edildiği üzere nicelik ve nitelik değerleri
koruma konusunda etkin olan öğeler çocuklardır.
Çocuk kavramını iki ayrı boyutta ele almak mümkündür. Đlk olarak henüz reşit
olmamış, fiziksel ve duygusal açıdan belirli bir olgunluğa erişmemiş, istek ve
ihtiyaçlarını gidermede ailesine ve/veya yakın çevresinde bulunan yetişkinlere
muhtaç, kanuni olarak da bazı hakları henüz elde etmemiş olan bireyler
anlaşılmaktadır. Çocuk olmanın ikinci bir boyutu ise, evlilik bağıyla bir araya gelmiş
olan bir kadın ve bir erkeğin yasal ve biyolojik açıdan kendilerine ait olarak
benimsedikleri bireylerdir ki, bu noktada çocukluk kavramı için herhangi bir yaş
sınırı
bulunmamakta,
çocuk
kavramı
kullanılmaktadır.
9
evlat
olma
kavramıyla
eşanlamlı
Bu çalışmanın ana teması çocuk kavramının ilk anlamı çerçevesinde
gerçekleşmektedir. Bu nedenle de kavramı bu boyutuyla incelemek gerekmektedir.
“Çocuk terimi ya bir evlat, ya da bir toplumda yetişkinlerle aynı ölçüde tam bir
ekonomik ve hukuksal statü kazanamamış birisi anlamında kullanılabilmektedir.
Đkinci gruptaki insanlar, çocukluk diye bilinen ve yaşla ilintili bir dönemden
geçmektedirler.”6 Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, yaşla ilintili olan grupta yer
alan bireyler olarak çocuklar, toplumda var olan, birer birey olarak kabul gören,
çeşitli haklara sahip olan ancak belirli bir yaşa ulaşıncaya değin yetişkinlerle aynı
statüde yer alamayan, hukuki ve ekonomik açıdan ebeveynlerine, bazı özel
durumlarda da devlete bağımlı ve korunmaya ihtiyaç duyan varlıklardır. Bununla
birlikte, çocuk kavramının ifade ettiği unsurlar toplumdan topluma farklılık
gösterebilmektedir. Yaş aralığı, cinsiyet, toplumda var olan çocuk nüfusun yetişkin
nüfusuna oranı vb. etkenler, o toplumun çocuğa bakış açısıyla ilintili olarak
nitelendirilebilmektedir.
1.2. ÇOCUĞUN AĐLE ĐÇERĐSĐNDEKĐ YERĐ
Çocuğun karakterinin şekillendiği ve bir birey olarak ilk yer aldığı ortam
şüphesiz ki ailedir. “Đnsan topluluğu olarak aile, sadece, onu oluşturan bireylerin bir
arada olması demek değildir. Aile yaşayan bir varlıktır. Hem kendi kimliği vardır,
hem de onu oluşturan bireylerin varolmasını sağlamaktadır. Aile, pek çok kuralları
olan bir sistemdir ve bu kuralların birçoğu diğer sistemlerde de görülmektedir.
Ailenin alt sistemleri vardır ve eğitim, meslek, din ve devlet sistemleri gibi pek çok
sistemle sınırları çakışmaktadır. Diğer ailelerle de sınırdaştır. Çekirdek aile, anne,
baba ve bir veya daha fazla çocuktan oluşmaktadır.”7
Günümüz koşullarında, aile yapısı bir değişim süreci içerisindedir. Giddens bu
durumu; “Sanayileşme döneminden önce aile, geniş akrabalık ilişkileri (geniş aile)
içine derinden gömülüydü ve ekonomik üretimin merkeziydi. Ancak ailenin artık bir
üretim biçimi olmadığı sanayi toplumuna geçiş, geniş aileyi ortadan kaldırmıştır.
Akrabalık ilişkileri ‘çekirdek aile’ye –anne ve baba konumunda bir çift ve doğacak
6
MARSHALL; a.g.y.; s. 120
George H. ORVIN; Ergenlik Çağındaki Çocuğunuzu Anlamanın Yolları; Çev: Ayşe Güran;
Ankara; HYB Yayıncılık; 1997; s. 3
7
10
çocukları- indirgenmiştir. ‘Aile’, bir gözlemcinin ortaya koyduğu gibi, ‘daha
özelleşmiş bir kurum, belki de bilinen önceki herhangi bir toplumdakinden daha çok
özelleşmiş bir kurum haline gelmiştir.’”8 şeklinde açıklamaktadır.
Bununla birlikte, aile çocuğun ilk tanıdığı sosyal ve yakın çevre olması
vasfıyla, çocuk gelişimi konusundaki önemini korumaktadır. Çocuk ilk olarak ailesi
ile iletişim kurmaktadır. Aile çocuğa ihtiyacı olan ortamı ve koşulları sağlamakta ve
her şeyden önemlisi de çocuğun kişiliğini şekillendirme konusunda başat rol
oynayarak, toplumsallaşması sürecinde etkin bir konumda bulunmaktadır. “Aileler,
çocuklarına,
tam
bağımlılıktan
bağımsızlığa,
yalnızlıktan
diğer
insanlarla
kaynaşmaya, oluşmamış bir kişilikten birey olmaya geçişte gerçek deneyimler
sunmaktadır. Diğer insanların saygısını ve öz saygıyı kazanabilmek için, çevrenin
bizden neler beklediği ve bize neler verebileceği hakkında bilgiyi bize bu deneyimler
sağlamaktadır.”9
“Aile insan yaşamında en önemli ve ilk toplumsallaşma kurumudur.
Toplumsallaşma, bireysel ve toplumsal öğelerin karşılıklı etkileşimini içermektedir.
Toplumsallaşma olgusu her şeyden önce bir toplum içinde oluşmaktadır. Birey o
toplumun bir üyesi olarak toplumdaki rollerini üstlenmekte ve topluma egemen olan
kuralları benimsemektedir. Birincil toplumsallaşma etmeni olan aile, tüm
değişmelere karşın bu özelliğini korumaktadır. Çünkü birey toplum içinde aile
ortamında doğar ve büyür. Bireyin ilk deneyimlerini kazandığı, ilk tutum ve
davranışlarını belirlediği ortam ailedir.”10
Ailenin çocuğun yaşamında en etkili olduğu dönem ise okul öncesi dönem
olarak ifade edilebilir. Haluk Yavuzer, okul öncesi dönemde çocuğun yaşamındaki
en etkili sosyalleştirme kurumunun aile olduğundan söz etmektedir. Aile toplumun
kültürel değerlerinin oluşmasında temel yapıtaşlarından biridir. Bununla birlikte,
oluşmasına katkıda bulunduğu değerleri gelecek nesillere aktarma konusunda da
önemli bir rol üstlenmektedir.
8
Anthony GIDDENS; Sosyoloji: Kısa Fakat Eleştirel Bir Giriş; Çev: Ülgen Yıldız Battal; Ankara;
Phoenix Yayınevi; 2005; s. 111
9
ORVIN; a.g.y.; s. 4
10
Uğur DEMĐRAY (ed.).; Genel Đletişim; Ankara; Pegem A Yayıncılık; 2006; s. 226
11
Bu aşamada da ailenin, etkin bir sosyalleştirme aracı rolü bulunmaktadır.
“Anne babanın ve aile içindeki diğer bireylerin çocukla olan etkileşimi, çocuğun aile
içindeki yerini belirlemektedir. Aile, çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği
yerdir. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona karşı takınılan tavır, bu ilk yaşantıların
örülmesinde büyük önem taşımaktadır. Yine okul öncesi dönemde, çocuğun
sosyalleşmesi yolunda kendisine tanınan deneyim fırsatlarının değeri büyüktür. Bu
dönemde çocuk, sosyal bir birey olmayı öğrenirken, aynı zamanda en küçük
ayrıntısına kadar kopya edeceği bir modele gereksinim duymaktadır. Kişiliğin
oluşumu için gerekli olan bu özdeşleşme, aile içindeki
yakın üyelerle
gerçekleştirilebilir.”11
Bu süreçte aile bireylerinin özellikleri ve davranış modelleri, çocuğun genel
kişilik yapısı ve davranış modellerini oluşturmasında referans sayılabilmektedir.
Çocuk bu süreçte, aileden toplumda sosyal kabul görmek için gereken olumlu
davranış biçimlerini öğrenebilmekte, bununla birlikte aile bireylerinden bir veya
birkaçında söz konusu olan kişilik ve davranış bozuklukları çocuğu olumsuz yönde
de etkileyebilmektedir. Her koşulda çocuğun aileden aldıkları, onun toplum
içerisindeki yerini de belirlemektedir. Bu bağlamda ailenin çocuğun temel ve fiziki
ihtiyaçlarını karşılamasının ötesinde en önemli etkisi, sosyalleştirme sürecinde
gerçekleşmektedir.
1.3. ÇOCUĞUN TOPLUMSAL, KÜLTÜREL VE EKONOMĐK
SĐSTEMLERDEKĐ YERĐ
Çocuk olgusu, toplumların farklı özelliklerine ve tarihin farklı dönemlerine
göre değişiklik arz etmektedir. Çocukluk kavramının oluşumuna yönelik en kısa ve
net değerlendirme Marshall McLuhan tarafından yapılmaktadır. McLuhan, Quentin
Fiore ile yaptığı bir çalışma olan Yaradanımız Medya adlı kitabında bu durumu;
“Çocuk zaten 17. yüzyılda icat edilmiş; sözgelimi Shakespeare’in zamanında hiç
olmayan bir şeydir. O zamanlara kadar yetişkinlerin dünyasına öylece bırakılmış,
öylece yetişip büyümüş bir şey. Bugün çocuk deyince bizim anladığımız anlamda bir
11
Haluk YAVUZER; Çocuk Psikolojisi; Đstanbul; Remzi Kitabevi; 2006; s.129
12
çocukluk
dönemi
o
günlerde
yaşanmıyordu,
bilinmiyordu.”12
sözleri
ile
açıklamaktadır.
Bugünün çocukları ise, özellikle de gelişmiş toplumlarda çok daha farklı bir
konuma sahip durumdadır. Çocuğun bir birey olduğu, çeşitli ihtiyaçlarının olduğu,
çoğu konuda yetişkinlere bağımlılığı ve çocuğun da bir psikolojisi bulunduğu ve
çevresindeki gelişmelerden etkilendiği, bu etkilenmenin çocuğun gelişiminin
tamamlanmasında ve ait olduğu bütünün geleceğinin oluşmasında önemli bir yer
tuttuğu gibi konularda, günümüz toplumlarında yaygın bir yaklaşım söz konusudur.
Çocuk konusundaki anlayış farklılıklarının geçmişten günümüze sürmekte
olduğu söylenebilirse de, bazı durumlar benzerlik taşımaktadır. Sözgelimi, Büyük
Sanayi Devrimi sonrasında ihtiyaç duyulan yoğun işgücü açığının çocuklar
tarafından, çoğu zaman hayatları pahasına, karşılanması anlayışı söz konusuydu ve
çocuklar önemli bir işgücü olarak görülmekteydi. Bugün dahi –koşullar o dönemle
karşılaştırıldığında daha iyi olsa da- özellikle kırsal bölgelerde ve gelişmemiş
ülkelerde bu durum varlığını sürdürmekte, çocuklar kaldırabileceklerinden daha ağır
koşullarda çalışmak zorunda bırakılabilmektedirler.
Yanı sıra, ülkemizde, özellikle de doğu bölgelerinde, halen 12 – 13
yaşlarındaki çocukların küçük yaşlarına rağmen yetişkin gibi kabul edilerek
evlendirilmeleri durumu söz konusu olmaktadır. Her ne kadar anayasal çerçevede
çocuk hak ve özgürlükleri koruma altına alınmış olsa da, bu ve benzeri olaylar az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin özellikle kırsal kesimlerinde yaşanmakta,
çocuk hak ve özgürlükleri ihlal edilmektedir.
Buna rağmen çocuk olgusunun toplumlarda gerek ekonomik, gerek kültürel,
gerekse toplumsal değerler açısından yeri ve önemi yadsınamaz durumdadır. Bu
durum, hem çocuğun söz konusu sistemlerin gelişmesinde ve özellikle kültürün
nesilden nesile aktarılmasındaki iletken rolüyle, hem de bu sistemlerin içinde var
oluş şekilleriyle yakından ilgilidir.
12
Marshall MCLUHAN, Quentin FIORE; Yaradanımız Medya; Çev. Ünsal Oskay; Đstanbul;
Merkez Kitapları; 1996; s. 18
13
1.3.1. ÇOCUĞUN TOPLUMSAL SĐSTEMDEKĐ YERĐ
Çocuğun toplumsal sistemdeki yerine değinmeden önce, toplum kavramına,
var oluş nedenlerine ve yapısına biraz açıklık getirmek gerekmektedir. Bu konudaki
temel varsayım; “toplumun mutlak, önceden verili, otomatik olarak gerçekleşen,
doğadan gelen bir örgütlenme biçimi olmadığıdır. Tam tersine toplum yaşamı yahut
toplumsal örgütleniş biçimi, önündeki sorunları aşabilmek için insanın sonradan
geliştirdiği bir çözüm biçimi olarak karşımıza çıkmıştır. Başka bir ifadeyle toplum
yaşamı, insanlığın gelişiminin bir aşamasıdır.”13
Toplum, “genel olarak, ortak bir kültürü paylaşan, belli bir toprak parçasında
yerleşik ve kendilerini birleşik ve özgün bir varlık olarak gören insanlardan oluşan
bir grup”14 olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da yola çıkarak toplumu toplum
yapan vazgeçilmez bazı unsurlar olduğu söylenebilir. Üzerinde yaşanılan belirli bir
toprak parçası, belirli bir kültür ve değerler ortaklığı ve her şeyden önemlisi de o
toplumu oluşturan bireyler bu unsurlar arasındadır. Bununla birlikte toplum birçok
sistem ve grubun birleşmesinden oluşmaktadır. Siyasi, kültürel, hukuki ve ekonomik
sistemler ve bu sistemleri oluşturan daha küçük sistemler ve gruplar bir araya gelerek
toplumu oluşturmakta ve devamlılığını sağlamaktadır.
“Toplumu sosyo-kültürel bir olay olarak değerlendiren Sorokin’e göre
toplum, belli anlam, değer ve kurallara sahip, belli bir çevrede bu anlam, değer ve
kuralları birbirleriyle yaptıkları etkileşimlerde kullanan birey ve kurallardan
oluşmaktadır. Bir başka ifadeyle toplum manevi kültür (anlamlar, değerler, kurallar),
maddi kültür (biofiziksel araçlar) ve toplumsal ilişkiler (anlamlı etkileşim) bütünü
olarak kabul edilmektedir.”15
Toplumun temel görevleri arasında ise, kendisini oluşturan bireylerin güven,
adalet, ekonomik refah, sosyalizasyon gibi çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak ve tüm
13
Hayati TÜFEKÇĐOĞLU; Đletişim Sosyolojisine Başlangıç; Đstanbul; DER Yayınları; 1997; s. 84
MARSHALL; a.g.y.; s. 732
15
Emre KONGAR; Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçegi; Đstanbul; Remzi Kitabevi;
2000; s. 41.
14
14
bunlarında ötesinde varlığını devam ettirmek vardır. Toplumsal sistem kendi içinde
yer alan siyasi, ekonomik ve hukuki vb. sistemler aracılığıyla kendisini oluşturan
bireyleri korumakta ve onların ihtiyaçlarını karşılamaktayken, bir yandan da varlığını
sürdürmek için kültür ve eğitim gibi sistemlerden yararlanmaktadır. Bu aşamada
toplumu oluşturan gruplar ve bireyler de bu alt sistemlerin ve dolayısıyla genel
toplumsal sistemin işleyişine katkıda bulunmaktadır. Tüm bu yapılanma içerisinde,
çocukların önemi ise hiç şüphesiz genel toplumsal sistemin işleyişinin ve devamının
sağlanması aşamasında açığa çıkmaktadır. Toplumun devamlılığı için yenilenmeye,
yeni nesillere ihtiyacı vardır ve yenilenme toplumsal sistem içindeki tüm alt sistemler
için gerekli bir olgudur.
Her birey – özel durumlar dışında- bir aile birliği içerisinde doğmakta ve
yetişmektedir. Birey yetişmesini tamamlayana değin hayatı boyunca birçok farklı
grubun da üyesi olmakta ve/veya onlarla etkileşime girmektedir. Çocukluk
döneminde sırasıyla aile, arkadaş çevresi, okul ve çeşitli sosyal gruplar içerisinde
gerçekleşen bu etkileşim, bireyin yaşı ilerledikçe ekonomik, kültürel, hukuki, siyasi
vb. diğer sistemleri oluşturan gruplarla etkileşimi de içermekte ve toplumsallaşma
süreci genişlemektedir. Çocuğun aile içerisindeki yeri ve ailenin çocuğa yönelik
tavırları – özellikle de çocuğun ilk rol modellerini aile içerisinde seçmeye başlaması
göz önünde bulundurulursa – bireyin toplumsallaşma sürecinin ilk basamağını
oluşturmaktadır. Çocuk aileden toplumsallaşma ile ilgili ilk bilgi ve deneyimlerini
edinmekte, toplumsal normlara uyma sürecinin ilk aşamalarını aile içerisinde
yaşamaktadır. Çocuğun dahil olacağı bir sonraki çevresi ise arkadaş grubudur.
Yavuzer arkadaş grubunun çocuk için önemini; “Çocuğun arkadaş grubu, onun
sosyal tavırlarını etkiler. Bu sosyal tavırlar, çocuğun genellikle diğer bireylere ve
sosyal yaşama karşı tüm tutum ve davranışları içerir. Bir dereceye kadar ailede
kazanılan bu tavırlar, çocuğun arkadaş grubuyla olan deneyimleri sonucu
değişebilir.”16 biçiminde ifade etmektedir.
Çocuğun toplumsallaşma sürecinde etkin olan ilk resmi kuruluş ise okuldur.
Okul sadece eğitim vermekle kalmamakta yanı sıra öğretim boşluğunu da
doldurmaktadır. Okul öğretim işlevini yerine getirirken, “her bireye iş ya da bilim
16
YAVUZER; a.g.y.; s. 145
15
dünyasında gerekli olan sayısal sembol ve kavramlarla, değerleri kazandırmaktadır.
Okul, düşünme alışkanlığının yanında, uyguladığı öğretim programlarıyla bilim
kavramlarını öğretmektedir.”17 Eğitim işlevi ile de çocuğun aile ve arkadaş
çevresinde kazandığı bilgi ve deneyimleri geliştirmekte, ayrıca devamlılığını
sağlamaktadır.
Çocukluk sürecinde etkileşim kurulan tüm bu yakın çevreler, çocuğun topluma
uyum sağlama sürecini hızlandırmaktadır. Bununla birlikte, söz konusu çevrelerin,
yeni nesil olarak toplumun devamlılığını sağlama konumunda olan çocuğa toplumsal
kültür, değer ve normları aktarma özelliği de söz konusudur. Çocuk, bu toplumsal
gruplar aracılığıyla kültür, değer ve normların ve hatta etnik kökeninin devamlılığını
sağlamakta ve buna ek olarak okulda edindiği bilgileri gelecekte iş ya da bilim
dünyasında toplumsal gelişimi sağlamak üzere kullanacak biçimde yetiştirilmektedir.
Bu bağlamda, çocuğun toplumsal sistemdeki yerinden bahsederken iki temel işlevi
olduğu ifade edilebilir. Bunlardan ilki toplumsal varlığı devam ettirmek, ikincisi ise
toplumsal gelişimi sağlamaktır.
Bununla birlikte çocuk kavramının tanımlanması toplumdan topluma farklılık
gösterebilmektedir. Öcel bu durumu; “Toplum, çocuğu kendi yapısında ona verdiği
değerle tanımlamaktadır. Kimi toplumlar için çocuk üretimin bir parçası, iş gücü
olarak toplumun işlevsel öğeler yüklediği birimlerinden biridir. Kimi toplumlar için
ise, çocuk, dışlanan, toplumsal ve bireysel olarak değer verilmeyen bir
konumdadır.”18 ifadeleriyle anlatmaktadır. Yanı sıra çocuğun önemi, cinsiyetine veya
ırksal özelliklerine göre de değişebilmektedir. Örneğin, günümüzde siyahlar,
Amerikan yerlileri ya da Amerika’da yaşayan Đspanyol kökenli bireyler Amerikan
toplumunun birer üyesidir. Ancak, hak ve özgürlükler konusunda beyaz ırka tanınan
bazı ayrıcalıklar ve haklar, uygulamada, bu farklı etnik kökene sahip bireylere ve
onların çocuklarına gösterilmemektedir.
Toplumların çocuğa yaklaşımındaki bu farklılığı tarihsel süreci de göz önünde
bulundurarak değerlendirmek mümkündür. Sözgelimi, Suudi Arabistan’da özellikle
17
YAVUZER; a.g.y.; s. 146
Nilüfer ÖCEL; Đletişim ve Çocuk: Đletişim Ortamlarında Çocuk ve Reklam Etkileşimi; Đstanbul;
Emek Matbaacılık; 2002; s. 29
18
16
Đslamiyet’in yayılmasından önce rastlanan kız çocuklarının doğar doğmaz
öldürülmesi durumu, yaşadığımız çağda ve özellikle Hindistan gibi gelişmekte olan
ülkelerde hala varlığını sürdürmektedir. Yine 18. ve 19. yüzyıllarda (Büyük Sanayi
Devrimi’nin gerçekleştiği yıllar) çocuğun bir üretim birimi olarak kabul edilmesi vb.,
toplumlarda çocuğa yönelik olumsuz yaklaşımlara örnek olarak gösterilebilir ki, bu
duruma yönelik örnekleri günümüzde halen görmek mümkündür.
Zaman içerisinde, Birleşmiş Milletler gibi oluşumların çocuk hak ve
özgürlüklerine yönelik çalışmaları ile günümüze değin bu konuda hayli gelişme
kaydedilmiştir. Yanı sıra özellikle gelişmiş ülkelerde çocuk hak ve özgürlükleri
oldukça geniş kapsamlı ele alınmakta ve yasalarla düzenlenmekte, çocuklar aileleri
ve toplum tarafından birer birey olarak önemsenmektedir.
1.3.2. ÇOCUĞUN KÜLTÜREL SĐSTEMDEKĐ YERĐ
Çocuğun kültürel ve toplumsal sistemlerdeki yerini kesin çizgilerle ayırmak
çok mümkün olmasa da, kültürel değer ve normların toplumsal sistemin daha
spesifik bir alanı olduğu göz önünde bulundurulursa ayrı başlıklar altında
değerlendirmek uygun görünmektedir.
Kısaca kültürün tanımını yapmak gerekirse; “Sosyal bilimde kültür, insan
toplumunda biyolojik olarak değil, toplumsal araçlarla aktarılıp iletilen her şeyi
anlatır.”19 Kimi zaman sadece sanatsal kavramlar ve olaylar çerçevesinde sınırlansa
da kültürün esas içeriği, içinde yaşanılan toplumda yer alan ve nesilden nesile
aktarılan tüm değer ve normlardır. Bir başka tanımda ise kültür; “Doğanın ya da
Tanrının yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yaşayarak yarattığı, öğrendiği,
öğrettiği, aktardığı, geliştirdiği maddi manevi her şey”20 olarak ifade edilmektedir.
Din, dil, inançlar, gelenek ve görenekler, sanatsal faaliyetler ve hatta yemek yeme
biçimi dahi kültüre ait olgulardır. Kültür toplumdan topluma değişiklik gösterebildiği
gibi, aynı toplum içerisinde farklı kültüre sahip topluluklar da bulunabilmektedir.
19
20
MARSHALL; a.g.y.; s. 442
Sezen ÜNLÜ (ed.); Sosyal Psikoloji; Eskişehir; Anadolu Üniversitesi Yayınları; 2004; s. 55
17
Kültürün en önemli özelliği ise aktarılması suretiyle devamlılığının
sağlanabilir olmasıdır. Sosyologlarca toplumsallaştırma (sosyalizasyon) denen olgu
ile kültür, aile, sosyal çevre ve okul gibi grup ve kurumlarca yeni nesillere
öğretilmekte, uygulanmakta ve bu şekilde kültürün devamlılığı sağlanmaktadır.
Çocuk ve kültürel sistem arasındaki bağ ise bu noktada açığa çıkmaktadır.
Toplumlarda çocuğun algılanma biçimi ve önemi ile çocuğa verilen değer ve
yaklaşım her ne kadar farklılık arz etse de, özünde çocuklar toplumun geleceğe
açılan kapıları ve toplumların gelecekteki yansımalarıdır. Çocuklar, içinde
yaşadıkları toplum tarafından –aile, sosyal çevre, okul vb. aracılığıyla- kendilerine
verileni almakta, geliştirmekte ve kültürel aktarımı sağlamaktadırlar.
1.3.3. ÇOCUĞUN EKONOMĐK SĐSTEMDEKĐ YERĐ
Çocuğun ekonomik sistemdeki yerini iki alanda incelemek mümkündür.
Bunlardan ilki, çocuğun ekonomik sistemde tüketici olarak var olmasıdır. Her ne
kadar çocuk kendi başına ekonomik bir özgürlüğe sahip değilse de, tüketim
aşamasında etkindir. Đkincisi ise, ekonomik sistemlerde çocukların üretim birimi
olarak yer almasıdır ki, günümüz modern dünyasında bile çocuk işgücü
azımsanmayacak bir önem taşımaktadır.
1.3.3.1. EKONOMĐK SĐSTEMDE ÇOCUĞUN TÜKETĐCĐ OLARAK VAR
OLMASI
Modern dünyada çocuk ekonomik açıdan bağımsız bir birey özelliği
taşımamaktadır. Bununla birlikte çocukların sosyal çevreleri, toplum ve özellikle de
medya tarafından şekillendirilen bazı tüketim ihtiyaçları bulunmaktadır. Çocuklar
ekonomik açıdan, bu ihtiyaçlarının karşılanması ve tüketim aşamasında genel olarak
ailelerine, bazı özel durumlarda da devlet kurumları ve/veya benzeri yapılanmalara
bağımlı durumdadır. Buna rağmen, çocuklar ekonomik sistemde önemli bir tüketici
grubu olarak görülmekte ve özellikle medyada çocuğun tüketici konumunu
güçlendiren politikalar izlenmektedir.
18
“Toplumda çocuklar önemli bir tüketici grubunu temsil etmekte, tüketimde de
önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle ülkemiz gibi, genç nüfus oranının yüksek
(1/3) olduğu toplumlarda çocuk tüketiciler daha da önemlidir. Çocuk tüketiciler; ilk
olarak kendileri iyi bir tüketici grubunu oluşturmaktadırlar, ikinci olarak halihazırda
aile kararlarına etkide bulunurlar ve son olarak da gelecekteki tüketimleri bugünden
belirlenebilir.”21
Bu maddelere açıklık getirmek gerekirse; çocukların iyi bir tüketici grubu
oluşturmaları, tüketim kültürü olgusunun –özellikle de küreselleşme sürecinin
ardından- gelişmesi ile ilişkilendirilebilir. Tüketim kültürü, giderek gelişen ve
değişen pazarlama anlayışı ile birlikte gündeme gelen ve küreselleşme sonucunda
giderek yayılan bir yaklaşım olarak nitelendirilebilir. Tüketim kültürü özünde,
ihtiyaçların üretildiği, mutluluğun satın alınan ürünlerle özdeşleştirildiği bir
yaklaşımı ifade etmektedir. Bu yaklaşım, gelişmiş bir kapitalist anlayışa sahip
ülkelerin kendi kültürlerinin, daha doğru bir ifadeyle ürettikleri ürünleri gelişmekte
olan ülkelere satabilmek amaçlı oluşturdukları kültürün, mal/fikir/hizmet biçiminde
satılmasını ve gelişmekte olan ülkelerdeki kitlelere tükettirilmesini içermektedir.
Bu yaklaşım, üretici konumundaki işletmelerin tüketicilere satın alma
davranışını kazandırmalarında etkindir. Aslında, yaratıldığı ve çoğu zaman gereksiz
yere zorunluymuş gibi gösterildiği öne sürülen ihtiyaç konusunda, tüm sosyal
bilimcilerin bildiği A. Maslow’un hiyerarşik açıklaması yol gösterici olabilmektedir.
A. Maslow’a göre ihtiyaçlar; “fizyolojik ihtiyaçlar (yeme, içme, barınma, üreme
gibi), güvenlik ihtiyaçları (tehlikelere karşı korunma gibi), sevgi, ait olma ihtiyaçları
(sevgi, arkadaşlık, benimsenme gibi), saygı ihtiyaçları (onur, ün, bağımsızlık, saygı,
tanınma gibi) ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçları (kendini aşma, yaratıcılık gibi)” 22
olmak üzere beş aşamada incelenebilir.
Maslow’un sözünü ettiği bu ihtiyaçlar öncelik sırasında göre dizilenmiş ve
doyurulması zorunlu ihtiyaçlar olarak görünmektedir. Her bir aşamadaki ihtiyaçların
doyurulması, bir sonraki aşamayı doğurmaktadır. Ancak, Maslow’a yöneltilen
21
Hamil NAZĐK; “Çocuk ve Tüketim”; Eğitim Dergisi; Temmuz- 2005; http://yayim.meb.gov.tr/
dergiler/sayi 64-65/index-nazik.htm (02 Mart 2008); par. 3
22
Yavuz ODABAŞI; Tüketim Kültürü; Đstanbul; Sistem Yayıncılık; 1999; s. 7
19
eleştiri, bu sıralamadaki unsurların gerçekte ihtiyaç olarak değil, bireylerin istekleri
doğrultusunda ortaya çıktığı yönündedir. Sözgelimi, barınma fizyolojik bir ihtiyaç
olarak gösterilmektedir. Ancak temelde fizyolojik bir ihtiyaç olarak sahip olunan bir
ev, sonrasında diğer ihtiyaçları giderme aşamasında bir sınamaya tabi tutulmaktadır.
Sahip olunan evin yeteri kadar güvenilir olup olmadığı, bulunduğu bölge dolayısıyla
hangi toplumsal statüye ait insanların sınıfına dahil olunduğu, genişliğine ve
özelliğine göre yeteri kadar saygınlık göstergesi olup olmadığı ve hatta
dekorasyondaki detaylarla yaratıcılık konusunda ne ifade ettiği soruları bu sınama
aşamasında devreye girmektedir. Bu noktada bir ev basit bir fizyolojik ihtiyaç
olmaktan çıkıp bireyin tüm hayatını ve yaşam biçimini etkileyebilir bir nitelik
kazanmaktadır. Dolayısıyla da, sahip olunan evin gerçek mi yoksa yönlendirilmiş bir
ihtiyaç mı, daha doğru bir ifadeyle, ihtiyaç mı yoksa bireyin isteği mi olduğu sorusu
gündeme gelmektedir.
“Tüketimin anahtar öğesi olan ihtiyaçların tatmini, neo – klasik ekonomi
kuramına göre, mutluluğun gelmesini sağlamaktadır. Ürün ve hizmetler pazara bir
talebi tatmin etmek için sürülmekte ve bireysel yararı arttırmaktadırlar. Bireysel
yarar, ihtiyaç tatmininde önemli bir role sahiptir. Ekonomik kararların tüketici istek
ve beklentilerine göre belirlendiği toplumlarda, özgür bireylerin kendi ihtiyaçlarını
tatmin için satın alma ve tüketme eylemine girdiği düşüncesi hakimdir. Bu durum
neyin ne kadar üretileceğini de belirlemektedir. Şirketler, ihtiyacın ortaya çıkması,
belirlenmesi ve açıklığa kavuşması sürecinde tercihin kendilerine doğru olması için
tüketici ihtiyaçlarından yola çıkmaktadırlar.”23
Bir ürünün üretilebilmesi için, tüketicinin o ürüne ihtiyaç duyması ve satın
alması gerekmektedir. Bununla birlikte pazardaki yoğun rekabet ve/veya ürünün
ömrü ihtiyacın canlı tutulması aşamasında işletmelerin işini zorlaştırabilmektedir. Bu
noktada, ürün üzerinde sürekli olarak küçük değişiklikler yaparak pazara sunulması
yoluna gidilebilmektedir. Ortaya çıkan ürünler, işe yarayabilirlikleri göz önünde
bulundurulmaksızın kısa dönemli bir popülariteye sahip olmakta ve bu durum
tüketiciyi sararak bir tüketim tutkusunun açığa çıkmasına neden olmaktadır. Tüm bu
tüketim çılgınlığının ortasında kalan tüketiciler içerisinde en önemli gruplardan biri
23
ODABAŞI; a.g.y.; s. 9
20
ise hiç şüphesiz ailelerdir. Aileler, günümüz koşullarında kadınların da aktif çalışma
hayatına katılmasıyla birlikte ekonomik açıdan daha rahat bir hale gelmekte ve
sürekli
olarak
yenilenen
ürünlerin,
deyim
yerindeyse,
bombardımanına
tutulmaktadırlar. Çalışan kadın olgusu, doğrudan çocuklarla ilgili olarak verilen
kararları da etkilemektedir. Gittikçe daha fazla anne sütüne benzediği iddia edilen
bebek mamaları, bebek ve çocuk bakımını kolaylaştıracak ürünler veya kendisiyle
yeteri kadar vakit geçirilmeyen çocuğa alınan oyuncaklar, aileler tarafından hem
birer vicdan temizleme aracı hem de sevgilerini göstermenin bir yolu olarak
görünmektedir. Çocuğun aslında çok da fazla ihtiyacı olmayan ancak, kısa vadede
çözüm üretebilen bu ürünler işletmeler açısından da önemli bir kar elde etme yolu
olmakta ve çocukları da oldukça iyi bir tüketici grubu haline getirmektedir.
Kitle iletişim araçları –özellikle de televizyon ve internet- ile gittikçe daha
fazla zaman geçirmeye başlayan çocuklar, maruz kaldıkları reklam ve tanıtım
iletilerinin de etkisiyle, aile kararları üzerinde etkide bulunmaktadırlar. Alınacak
ürünler ya da boş zamanın tüketilmesi aşamasında gerçekleştirilecek faaliyetler
konusunda verilecek kararlarda çocukların istekleri ve tercihleri oldukça önemli bir
hale gelmektedir. Bu aşamada karşılıklı bir etkileşim de söz konusudur ve aile,
çocuğun tüketim davranışlarının oluşmasında etkin olabilmektedir. “Anne-babaçocuk iletişiminin yoğunluğu, ailede çocuğun tüketici görevlerine katılmasını
özendirebilmektedir. Örneğin anne-babaların 10–13 yaşlarındaki çocuklarıyla
etkileşimleri,
evde
kararlaştırdıkları
görev
dağılımına
göre
alışveriş
yapılabilmektedir. Çocuk bazen anne-babası ile alışverişe başlamadan önceki
iletişiminin göstergesi olarak, elindeki listeye göre veya önceki alışverişlerinde
edindiği bilgiyi kullanarak ürünü doğrudan seçme davranışında bulunabilmektedir.
Dolayısıyla ailenin, çocuğun tüketici sosyalizasyonunda en büyük etkiye sahip
olduğu bir gerçektir.”24
Yanı sıra, ebeveynlerinde ya da arkadaş gruplarında gördükleri davranışları
model alma aşamasında çocuklar, oldukça etkili bir tüketim kültürüne de sahip
24
A.Fuat ERSOY, Aybala DEMĐRCĐ, Seher ERSOY;“Çocukların Tüketim Davranışlarına AnneBabaların Etkisi”; 17.04.2007;www.acikarsiv.gazi.edu.tr/dosya/Annebabatutumu (02 Mart 2008);s.2
21
olmaktadırlar. Bir yandan böyle bir davranış modelinin benimsenmesi, diğer yandan
da küçük yaşta kendilerine has ürünlere sahip olmalarını sağlayan üretici işletmelerin
politikaları sonucu, çocuklar, geleceğin iyi bir tüketici kitlesini oluşturma konusunda
koşullanmaktadırlar.
Doğdukları andan itibaren markalar ve bu markalara sahip olma tutkusuna
sahip bireylerle çevrelenen çocuklarda, giderek artan ve birbirini izleyen hiyerarşik
ihtiyaçlar sıralaması gerçek anlamını bulmaktadır. Birer yetişkin haline gelinceye
kadar tüketim kültürünü özümseyen çocuklar, marka bağımlısı birer tüketim tutkunu
olarak yetişmekte ve işletmeler açısından hiç de azımsanmayacak bir potansiyel
tüketici grubunu oluşturmaktadırlar.
1.3.3.2. EKONOMĐK SĐSTEMDE ÇOCUK EMEĞĐNĐN YERĐ
Toplumların
ekonomik
sistemlerinde çocuk
emeği
önemli
bir
yer
kaplamaktadır ve tarihsel açıdan oldukça uzun bir geçmişe sahiptir. Antik çağlarda
dahi toplumsal ekonomik sistemde çocuk emeği varlığından söz etmek mümkündür.
“Örneğin, Sümerlerde çocuklar, kadın çalışanlar gibi tam gün çalışıp yarım ücret
alıyorlardı. Gene bir tablette, çalışarak ailesinin geçimini sağlayan Sümerli
çocukların olduğu anlatılmaktadır. Köle emeği üzerine kurulu Roma ve Antik
Yunan’daki çocukların durumu da Sümerli çocuklardan farklı değildir. Roma’da en
güç durumdakiler madende çalışanlardı. Madencilik zorunlu olarak babadan oğula
geçiyordu; babanın kaderi çocuğun da kaderini belirlemekteydi.”25 Orta Çağ’da da
durumun fazla değişmediği görülmektedir. Çocuklar çok küçük yaşlarda ergen olarak
kabul edilmekte ve bir iş dalını öğrenerek aktif çalışma hayatına dahil olmaktaydı.
17. ve 18. yüzyıllar ise aileler arasında büyük ekonomik dayanışmaların
olduğu ve ailenin üretim birimi olarak kabul gördüğü yıllardır. Ailenin tüm bireyleri,
çocuklar da dahil olmak üzere üretim sürecine katılmaktadır. Bununla birlikte
kapitalizmin gelişmesi ve Büyük Sanayi Devrimi, aileleri –özellikle de çocuklarısanayi tipi üretimde de faal bir konuma getirmektedir. Giddens bu konuyu
25
Binali ÇATAK; “Çocuk Đşçiliği Đçin Risk Faktörlerinin Belirlenmesi; Çocuk Đşçi ve Okuyan
Öğrencilerin Sağlık Durumlarının Karşılaştırılması”; (Basılmamış Tıpta Uzmanlık Tezi,
Pamukkale Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, 2006); s. 3
22
açıklarken; “Đlk kapitalist girişimciler, çocukların da yetişkinler kadar üretim işine
katılmaları gerektiğine ilişkin klasik beklentiye uyarak, çoğu kez bireylerden çok
aileleri istihdam etmişlerdir.”26 ifadelerini kullanmaktadır. 19. yüzyılın başlarında
varlığını iyiden iyiye belli eden Büyük Sanayi Devrimi sağladığı teknolojik
gelişmelerin hızı ve büyüklüğünün ötesinde, yeni bir sınıfın, işçi sınıfının ortaya
çıkmasına da neden olmuştur. Emeği haricinde hiçbir şeyi olmayan ve “proletarya”
olarak adlandırılan bu sınıf, dönemle özdeşleşerek hem işçi sayısının inanılmaz
artışını hem de son derece kötü çalışma şartlarını ifade etmektedir. Bu şartlar aynı
zamanda çocuk çalışanlar için de geçerlidir. Bu dönemin temel özellikleri; “Đnsanın
gücünü aşan ve insanlıkla bağdaşmayan çalışma koşulları, kadın ve çocukların zor
çalışma şartlarına maruz kalmaları…”27 biçiminde özetlenebilmektedir. Yanı sıra
düşük ücret de bu dönemin tipik özelliklerinden biridir. Çocuk işçiliği ve çocuk
emeğinin kullanılmasının bir sorun olarak ele alınması da yine bu dönemde
gerçekleşmektedir. “Bir sorun olarak ‘çocuk emeği’ üzerinde durulmaya ancak 19.
yüzyılda Đngiltere ve Fransa gibi ülkelerde başlanmıştır. Gerçekten de, bu iki ülke de,
büyük sanayinin doğuşu sırasında özellikle madencilik ve tekstil sanayisinde çocuk
emeğinden büyük ölçüde yararlanmıştır.”28
Günümüz koşullarında da, çocuk emeği ve çocuk işçiliği sıklıkla karşılaşılan
bir durum, daha doğru bir ifadeyle “bir sorun” olma özelliğini korumaktadır. Her ne
kadar özellikle gelişmiş Batı dünyasının çocuğa bakış açısı değişmiş durumda olsa ve
Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların çabaları sonucu yasal bazı
düzenlemeler getirilerek iyileştirme yapılmaya çalışılmaktaysa da istatistiki veriler
durumun ciddiyetini göstermektedir. Birleşmiş Milletler raporları, çocuk işçiliği
konusunda çarpıcı rakamları ortaya koymaktadır. Raporlara göre dünyada 5 ile 17
yaş arasında her sekiz çocuktan biri fiziksel, ruhi ve ahlaki zararları kapsayan işlerde
çalışmakta ve bu çocukların dünya çapında sayıları 250 milyonu bulmaktadır.
Brezilya, Kenya ve Meksika’da kakao, kahve, pamuk, lastik, çay gibi sanayilerde
çalışan işçilerin yüzde 30’unu 15 yaşın altında çocuklar oluşturmaktadır. Bangladeş,
Hindistan, Pakistan, Filipinler gibi yoksul ülkelerde çocukları aileleri okuldan
26
GIDDENS; a.g.y.; s. 113
Abdülkadir ŞENKAL; Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika; Đstanbul; Alfa Yayınları; 2005;
s. 24
28
ÖCEL; a.g.y.; s. 39
27
23
almakta ve bir doların altında yevmiye ile çalışacakları işlere göndermektedirler.
Gelişmiş ülkelerde dahi 15 yaşın altındaki 2,5 milyon çocuk, tarım, inşaat, tekstil
atölyeleri ve ayakkabı fabrikalarında kötü ve tehlikeli koşullarda çalıştırılmaktadır.
Ayrıca, bu koşullarda çalışan 11,5 milyon yetişkin de 15-17 yaşları arasındadır.
Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri’nde 126.000, Đspanya’da 200.000, Đtalya’da
400.000 ve Đngiltere’de 2 milyondan fazla olmak üzere 15 yaşın altında çocuk işçi
bulunmaktadır. 29 Unicef’ in verilerine göre de, her yıl 700 binden fazla çocuk, kendi
istekleri dışında köle olarak tutularak insan ticaretinin kurbanı edilmektedir. Bunun
nedeni ise, “ucuz işgücüne olan ihtiyaç ve fuhuş ticaretinde çocuk yaştaki kız ve
erkeklere olan talep” olarak açıklanmaktadır.30 Kaldı ki, bu verilere kayıt dışı çocuk
işgücü ve özellikle kaos ortamında bulunan – bazı Orta Doğu ülkeleri gibi- ülkelerde
savaşmak zorunda kalan çocukların emeği dahil değildir.
Ülkemizde de çocuk işçiliği konusunda benzer durumlar söz konusudur.
Türkiye Đstatistik Kurumu’nun Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile işbirliği ile
gerçekleştirilen projeler kapsamında yer alan ve 2006 yılının Ekim, Kasım ve Aralık
aylarında ve 6-17 yaş aralığını kapsayan bir araştırma sonucunda bazı veriler elde
edilmiştir. Bu araştırmanın sonucuna göre, araştırmanın yapıldığı dönemde
Türkiye’de yaşayan ve 6-17 yaş grubunda bulunan 16 milyon 264 bin çocuktan %
5,9’u ekonomik bir işte çalışmakta, bir başka ifadeyle istihdam edilmektedir (958 bin
kişi). Türkiye genelinde 6-17 yaş grubunda istihdam edilen çocukların % 47,7’si
kentsel, % 52,4’ü kırsal yerlerde yaşamaktadır. Đstihdam edilen çocukların % 66’sını
erkek, % 34’ünü kız çocukları oluşturmaktadır. Çalışan çocukların % 31,5’i bir
okula devam ederken, % 68,5’i öğrenimine devam etmemektedir. Okula devam eden
6-17 yaş grubundaki çocukların % 2,2’si ekonomik bir işte çalışırken, okula devam
etmeyen çocukların % 26,3’ü çalışmaktadır. Çalışan çocukların 392 bini (%40,9)
tarım sektöründe, 566 bini (%59,1) tarım dışı sektörde,
% 53’ü ücretli veya
yevmiyeli, % 2.7’si kendi hesabına veya işveren, % 43,8’i ücretsiz aile işçisi olarak
çalışmaktadır.31
29
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=1584; (19 Aralık 2007)
http://www.unicef.org/turkey; (19 Aralık 2007)
31
T.C. Başbakanlık Türkiye Đstatistik Kurumu; “Çocuk Đşgücü Araştırması 2006”; Haber Bülteni;
Nisan 2007; Sayı: 61; www.tuik.gov.tr (21 Aralık 2007); s. 2
30
24
Tüm bu resmi istatistik verilerin haricinde kayıt dışı çocuk işçiliği de söz
konusudur. Düşük gelir düzeyi ve yoksulluğun ana nedenler olarak gösterilebileceği
bu durum, 1999 yılında yapılmış olan bir araştırma sonucu elde edilen bazı verilere
de yansımaktadır. Buna göre, çocuk işçiler, hiçbir yasal güvenceden ve sosyal
güvenlik sisteminin korumasından yararlanmadan eğitim yaşlarında yoğun bir
şekilde ucuz işçi olarak çalıştırılmaktadır. Söz konusu araştırmanın yapıldığı tarihte
240 bin sigortalının çalıştığı Ankara bölgesinde 40-50 bin sayısına ulaşan çocuk işçi
çalıştığı belirlenmiş, 1 milyon 190 bin işçinin çalıştığı Đstanbul bölgesinde 300-400
bine yakın çocuk işçinin varlığı hesaplanmıştır. Araştırmada, kundura, deri ve
konfeksiyon atölyelerinde 13-14 saat çalışıldığı, çalışma şartlarının çok kötü olduğu,
dökük yıkık han odalarında susuz, havasız işyerlerinde üretim yapıldığı, çocuk
işçilerin küçük yaşta uçucu maddelerle çalıştıkları, alkol ve tiner kullanmaktan
doğan bazı kötü alışkanlıklar elde ettikleri bildirilmektedir.32
Türkiye 1992 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Çocuk
Emeğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı’na (IPEC) imza koyan ilk 6 ülke
arasında yer almaktadır. Bu program çerçevesinde 14 yaşın altındaki çocukların
istihdam edilmeleri yasaklanmış olmasına rağmen kayıt dışı çocuk işçi sorunu
varlığını sürdürmektedir. Bunun en önemli nedenleri arasında ise, yoksulluk
dolayısıyla çalışmak ve aile ekonomisine katkıda bulunmak zorunda kalan çocukların
hem düşük ücrete çalışabilmeleri hem de işverenlerin kayıt dışı çocuk işçi çalıştırarak
sigorta primi yükünden kurtulabilmeleri olarak ifade edilebilir. Yanı sıra dünyanın –
gelişmiş Batı ülkeleri de dahil- pek çok ülkesinde yaşanan bir dram olan küçük
çocukların fuhuş sektöründe çalıştırılmaları da bu konudaki en önemli sorunlardan
biridir.
Bununla birlikte başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bazı uluslararası
kuruluşlara üye olan devletler tarafından imzalanmış olan antlaşmalarla çocuk hak ve
özgürlüklerinin güvence altına alınması için de çaba gösterilmektedir. Birleşmiş
Milletler Đnsan Hakları Komisyonunca hazırlanan, Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nca 16 Aralık 1966 tarihinde kabul edilen ve 3 Ocak 1976 tarihinde
yürürlüğe giren Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Đlişkin Uluslararası
32
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2000/10/29/255473.asp; (21 Aralık 2007)
25
Sözleşme’de yer alan madde bu çabalardan biri olarak nitelendirilebilir. Bu madde;
“Çocuk ve gençlerin ekonomik ve sosyal sömürüden korunmaları sağlanır; yaşamları
için tehlikeli olabilecek veya normal gelişmelerini önleyecek işlerde çalışmaları
önlenir.”33 ifadelerini içermektedir. Türkiye bu sözleşmeyi 14 Ağustos 2000’de
imzalamıştır.
Bu anlaşmalardan biri de; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 20 Kasım
1989 tarih ve 44/25 sayılı kararıyla kabul edilip imza, onay ve katılıma açılmış olan
“Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”dir. 49. maddeye uygun olarak 2 Eylül 1990
tarihinde yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamış ve 9
Aralık 1994 tarihinde onaylamıştır. 4058 Sayılı Onay Kanunu 11 Aralık 1994 gün ve
22138 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bu sözleşmenin 32. madde 1.
fıkrasında yer alan “Taraf Devletler, çocuğun, ekonomik sömürüye ve her türlü
tehlikeli işte ya da eğitimine zarar verecek ya da sağlığı veya bedensel, zihinsel,
ruhsal, ahlaksal ya da toplumsal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte
çalıştırılmasına karşı korunma hakkını kabul ederler.”34 ifadesi oldukça önemlidir.
Bununla birlikte yasal prosedürlerin uygulanması aşamasında çeşitli güçlüklerle
karşılaşılmaktadır ve her ne kadar çocuk hak ve özgürlükleri güvence altına alınmaya
çalışılıyorsa da özellikle gelişmekte olan ülkeler statüsünde yer alan ülkelerde çocuk
işgücünün istismarına yaygın olarak rastlanmaktadır.
“Bir toplumda çocuklar için uygun görülen görevler ve işlevler o toplumdaki
çocuk kimliğinin oluşturulmasında büyük önem taşımaktadır. Çocukların çok küçük
yaşlardan başlayarak bir meslek öğreniyor olması, sağlıklı koşullar sağlandığında
güvenli ve etkili bir durum gibi görünebilmektedir. Ancak sanayide çalışan
çocukların çoğunun ağır koşullarda, uzun saatler boyu, fiziksel ve ruhsal yapılarına
hiç de uygun olmayan işlerde çalıştırıldıkları düşünüldüğünde durum hiç de iç açıcı
görünmemektedir. Bir başka boyuttan bakıldığında, çocukların küçük yaşlardan
başlayarak kendi geçimlerini sağlayabilmeleri de toplum refahı ve bağımsızlık
açısından iyi bir olgu gibi karşılanabilmektedir. Ancak, bu emeğin karşılığının çok
düşük olarak ödenmesi ve hatta çocuğun zorla, istemeyerek çalıştırılması, hatta
33
34
Safa REĐSOĞLU; Uluslararası Boyutlarıyla Đnsan Hakları; Đstanbul; Beta Yayınları; 2001; s. 20
http://www.unicef.org/turkey/crc/_cr23e.html; (19 Aralık 2007)
26
kazandığı paranın da ailenin daha büyük bireyleri tarafından elinden alınması
durumunda, durum daha da acılaşmaktadır.”35
Çocukların; hak ve özgürlükleri kısıtlanmamak kaydıyla; bir meslek
edinmeleri toplumun sağlıklı işlerliğini sağlamak açısından olumlu olarak
nitelendirilebilirse de, yaşanan olumsuzluklar bu konuda acil önlemler alınması
gerekliliğini vurgulamaktadır.
1.4. KĐŞĐLERARASI DÜZLEMDE ĐLETĐŞĐM VE ÇOCUK
Çalışmamızın bu bölümünde, kişilerarası düzlemde iletişim ve çocuk konusu
iki temel alanda –aile ve sosyal çevre- ele alınmaktadır. Bu noktada, konuyu
kişilerarası iletişim ve çocuk düzlemine indirgemeden önce, iletişim kavramı,
kapsamı ve kişilerarası iletişime değinmek yerinde olacaktır. Đletişim genel itibarıyla
bir kaynak ile alıcı arasındaki ileti alışverişi olarak değerlendirilebilmektedir. Đletiyi
gönderen konumunda bulunan kaynak, bir kanal aracılığıyla belirli bir iletiyi alıcıya
göndermektedir. Bununla birlikte iletişim oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır.
“Đletişim denildiğinde örneğin bir insanın sinir sisteminde biçimlenen konuşma, bu
konuşmanın bir başka insanın sinir sisteminde olaylar yaratması; iki makinenin
birbiriyle ilişki kurarak konuşması; bir sesin ve/veya görüntünün bir mikrofon, verici
radyo veya televizyon sisteminden geçerek izleyicilerin olduğu yerde alınması;
hastalıkların geçerek iletişimi; biyolojik yapı içindeki sistem ve alt sistemlerin
iletişimi; anne ve babanın bazı özelliklerinin çocuğuna kalıtımsal iletişimle geçmesi;
hayvan türleri içindeki ve türler arasındaki iletişim; mikrobiyolojik organizmalarda
ve organizmalar arasındaki iletişim; bitkisel iletişim gibi birçok şey akla
gelmektedir.”36
Bugün genel olarak insanlar arasındaki sözlü ve/veya sözsüz iletişimi
kapsayacak biçimde sınırlandırılarak tanımlanmaya çalışılsa da iletişim hayatın her
alanında varlığını sürdüren ve hissettiren bir olgudur. Bu derece geniş bir bakış
açısıyla yaklaşıldığında, iletişimi tek bir tanımlama ile anlamlandırmak pek mümkün
35
36
ÖCEL; a.g.y.; s. 40
Đrfan ERDOĞAN; Đletişimi Anlamak; Ankara; ERK Yayınları; 2002; s. 13
27
görünmemektedir. Bu bağlamda iletişim ile ilişkilendirilebilecek yaklaşık 200
tanımdan söz edilebilir. “E. X. Dance ve Carl E. Larson, 1972’de iletişim alanındaki
tanımları taramışlar ve 126 değişik tanım bulmuşlardır.”37 Bu tanımlardan biri
şöyledir: “Đletişim esas olarak simgeler aracılığıyla bir kişiden ya da gruptan diğerine
(veya diğerlerine) bilginin, fikirlerin, tutumların veya duyguların iletimidir.”38 Bir
diğer tanımda ise iletişim; “Bilginin semboller, işaretler, davranışlar, mimikler vb.
şeklinde bir yerden bir yere aktarılması”39 olarak ifade edilmektedir.
Kişilerarası iletişim ise, iletişim sisteminde yer alan bir alt sistem olarak
nitelendirilebilir ve hiç şüphesiz bireylerin hayatında çok büyük önem taşımaktadır.
Erdoğan bu durumu; “Đnsan toplumda yaşar ve kendi dışıyla ilişki halindedir.
BEN’in fiziksel ve sosyal dışı, onun fiziksel ve toplumsal çevresidir. Đnsan kendini
ve dışını tanımaya başladığında, ilk ve en yoğun ilişkide bulunduğu çevre kişilerarası
olandır. Çeşitli örgütlü yer ve zamanda iki (veya ikiden fazla) kişi arasında olan ilişki
ve bu ilişkinin olmasını sağlayan iletişim kişilerarası iletişimdir.”40 ifadeleriyle
açıklamaktadır. Kişilerarası iletişim çeşitli yakınlık düzeylerinde ve farklı amaçlar
için olabilmektedir. Herhangi bir sosyal, psikolojik, kültürel, siyasi, hukuksal,
ekonomik
vb.
amaçla
ve
sözlü,
yazılı
ve/veya
sözsüz
biçimlerde
gerçekleşebilmektedir. Çocukların çevresiyle iletişimi ise, ilk anda ailesiyle
gerçekleşmekte; yaş ilerledikçe arkadaş çevresi, okul çevresi, üye olunan bazı
gruplar ve/veya sosyal faaliyetler çerçevesinde ilişki kurduğu kişi ve/veya kişilerle
birlikte iletişim kurduğu çevre genişlemektedir.
1.4.1. ÇOCUĞUN AĐLE ĐLE ĐLETĐŞĐMĐ
Her çocuk –belirli özel durumlar haricinde- bir aile ortamı içerisinde
doğmakta, yetişmekte ve toplumsal anlamda ilk deneyimleri aile içerisinde
yaşamaktadır. “Çocuğun Aile Đçerisindeki Yeri” başlıklı konuda da değinildiği üzere,
ailenin çocuğun ilişki kurduğu ilk toplumsal grup olması ve topluma uyum sağlama
aşamasında çocuk üzerindeki etkisi ile çocuğun gelişimindeki en önemli rollerden
37
Erol MUTLU; Đletişim Sözlüğü; Ankara; Bilim ve Sanat Yayınları; 2004; s. 139
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 140
39
Selçuk BUDAK; Psikoloji Sözlüğü; Ankara; Bilim ve Sanat Yayınları; 2005; s. 390
40
ERDOĞAN; a.g.y.; s. 175
38
28
birine sahip konumdadır. Dolayısıyla çocuğun aile içerisindeki yeri, aile bireylerinin
çocuğa yaklaşımı ve aralarındaki iletişim bu aşamada çok büyük önem taşımaktadır.
Aile içerisinde çocuğun doğum anından itibaren etkileşim ve iletişim kurduğu
ilk birey ise annesidir. “Anne ile çocuk arasında tamamen özel bir ilişki biçimi
vardır. Bebek henüz dış dünya ile kendisini ayırt edememektedir. Çocuğun bu ilişkiyi
bir tek annesiyle kurduğu ve onun varlığı içinde yer aldığı söylenebilmektedir. Anne,
çocuk için birtakım deneyimler oluşturmaktadır.”41 Anne bu noktada bir tür rehber
görevi görmekte ve çocuğun toplumsal davranışlar kazanması aşamasında ilk rol
modeli olmaktadır. Çocuk annesi aracılığıyla, içinde bulunduğu ortamı tanımakta ve
tanımlamakta, ilk fiziksel ve duygusal teması da annesiyle yaşamaktadır. Beslenme
ve bakım gibi fiziksel ihtiyaçlar anne tarafından giderilmektedir. Đlk faaliyetler anne
ile birlikte gerçekleştirilmekte ve ilk sınırlamalar da yine anne tarafından
konmaktadır. Çocuk, toplumla iletişim kuracağı öğe olan dili de anneden
öğrenmektedir. Kısaca anne modeli, çocuğun toplumsallaşma sürecindeki ilk öğeyi
oluşturmakta ve anneyle kurulan iletişim toplumsallaşma sürecinin yönünü
belirlemektedir.
Çocuğun ilk iletişim kurduğu bireylerden bir diğeri de babadır. Geleneksel
toplum anlayışında, baba ve çocuk arasındaki iletişim sınırlı ve neredeyse katı
koşullarda gerçekleşmektedir. Bu tip toplumlarda, babanın çocuk üzerinde bir otorite
kurması ve çocukla olan fiziksel ve duygusal temasların sınırlı olması gerektiğine
yönelik inanç söz konusudur. Oysaki “doğumdan sonra tıpkı annede olduğu gibi
babanın da çocukla duygusal bir ilişkiye girebilmesi için onunla fiziksel temasa
gereksinimi vardır. Bunun için de babanın çocuğun bakım ve oyun etkinliklerine
katılması gerekmektedir. Araştırmalar, babaların da anneler kadar çocukların
gereksinimlerine
gelişmelerinde
yanıt
temel
verebileceklerini,
bir
rol
onların
oynayabilecek
psiko-sosyal
yetenekte
ve
olduklarını
zihinsel
ortaya
koymaktadır.”42 Baba, çocuğun toplumsallaşma sürecinde karşılaştığı ikinci birey
olarak yer almakta bununla birlikte, çocuğun dış dünyaya karşı güven kazanmasında
etkin bir biçimde rol almaktadır. Dolayısıyla baba ve çocuk arasında kurulacak olan,
41
42
DEMĐRAY; a.g.y.; s. 232
DEMĐRAY; a.g.y.; s. 233
29
açık, anlayışa, sevgiye ve paylaşıma dayalı bir iletişim çocuğun sağlıklı bir birey
olarak yetişmesi açısından oldukça önemlidir.
Yanı sıra, çocuk için kardeşleri de yoğun etkileşim ve iletişim içinde
bulunulan modellerdir. Benzer deneyimleri paylaşma ve yaş farklarının anne-baba
ikilisine oranla daha yakın olması, kardeşler arasındaki iletişimi olumlu yönde
etkileyebilecek özelliktedir. Kardeşler tarafından kabul görme, bir anlamda
toplumsal kabul görmenin de ilk basamaklarından birini oluşturmaktadır. Bununla
birlikte anne ve/veya baba tarafından çocuklar arasında yapılacak bir ayrım ve bunun
çocuklarla kurulan iletişime yansıması çocuğun kendine olan güvenini zedeler
niteliktedir.
“Aile ve çocuk iletişimi söz konusu olduğunda, çocukların ailenin içindeki
konumları ve değişik aile bireyleri ile iletişimleri de söz konusu olmaktadır.
Günümüzde doğurganlık yaşı geçmişe oranla ilerlediğinden, kuşaklar arası farklar
daha da belirginleşmekte, yaşam koşulları gereği çalışan annelerin çocuklarına bakan
yakın akrabalarla kuşak çatışması daha ciddi boyutlarda yaşanmaktadır. Kimi kez
gençliğinde kendi çocuklarına göstermediği sevgi ve özeni torunlarına göstermeyi
amaçlayan büyük anne ve büyük babalar, çocuklara karşı çok yumuşak tutumlar
içine girebilmekte, kimi kez de geçmiş kuşakların uyguladıkları sıkı disiplin anlayışı
ile çocuklara çok sert tavırlarla yaklaşılabilmektedir. Her iki durumda da çocuğun
anne babası ile kendisi ile ilgilenen kişi ya da kişiler arasında otorite ve iletişim
biçimi açısından derin farklılıklar ortaya çıkmaktadır.”43 Bu farklılıkların
olabildiğince giderilmeye çalışılması ve çocuğun aile bireyleri ile kurduğu iletişimde
açık noktaların kalmaması, çocuğun büyüme aşamasının olumlu biçimde
gerçekleşmesini sağlamaktadır.
“Büyüme aşamalarında başarılı olan çocuklar, iyi aile ilişkileri içinde
yetişmiş bireylerdir. Aile içinde gerçekleşen başarılı ilişkiler, mutlu, arkadaşça,
bunalımdan uzak ve yapıcı bireylerin oluşumunu sağlamaktadır. Bunun tersine
olarak, uyum bozukluğu gösteren çocuklar, genellikle başarısız bir anne-baba-çocuk
43
ÖCEL; a.g.y.; s. 157
30
ilişkisinin ürünüdürler.”44 Bu noktada, aile içi ilişkileri düzenlemede en etkin faktör
olarak iletişimin önemi yadsınamaz durumdadır. Anne, baba ve çocuk arasında
gerçekleşen sağlıklı bir iletişim, çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesinde ve
toplumsallaşma aşamasında uyum sağlamasında önemlidir.
1.4.2. ÇOCUĞUN SOSYAL ÇEVRE ĐLE ĐLETĐŞĐMĐ
Çocuğun yetişme ve toplumsallaşma sürecinde önemli bir rolü olan diğer
faktör ise yakın sosyal çevresidir. Okul öncesi dönemde oyun grubu içerisinde yer
alan arkadaşları; okul döneminde ise öğretmenleri, okul arkadaşları, okul dışı
kurduğu arkadaşlıklar, yakın çevrede bulunan diğer bireyler, çocukluk döneminin
yakın sosyal çevresini oluşturmaktadır.
Okul öncesi dönemde, çocukların özellikle arkadaş ve oyun grubu büyük
önem taşımaktadır. Bununla birlikte, yaklaşık 3-4 yaş aralığına kadar olan dönemde,
çocukların diğer çocuklarla kurdukları iletişim oldukça sınırlı süreleri kapsamaktadır.
Çocuk 3-4 yaşlarına geldiğinde arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde farklılıklar ve
gelişimler gerçekleşmektedir. Özellikle anaokulu, çocuklara yaşıtları ile birlikte olma
ve faaliyetler bulunmaya başlama açısından etkilidir. “Ana baba ve öğretmenler,
çocuğu sosyal faaliyetlere katılması için desteklemektedirler. Dıştan gelen bu
desteklere ek olarak çocuğun gelişen bilişsel, sosyal ve iletişimsel becerileri
yaşıtlarıyla daha başarılı ilişkilere girmesine olanak hazırlamaktadır.”45
“Çocukların arkadaşları ile kurdukları iletişim ilk kişisel kimliklerini
kazanmalarına ve işlevsel bir biçimde kullanmalarına yardımcı olmaktadır. Çocuklar
içinde bulundukları arkadaş grupları ile iletişimin olumlu ve olumsuz açılımlarını
yaşamaya başlamaktadırlar.”46 Bu noktada çocuğun ilişkilerinde olumlu ya da
olumsuz durumlar söz konusu olabilmektedir. Bazı çocuklar arkadaşlarıyla sevecen
ve paylaşıma dayalı bir iletişim kurabilmekte, bazı çocuklar ise daha içine kapanık ya
da kolay iletişim kuramayan bir yapıda olabilmektedir. Bu aşamada, ailenin ve
44
YAVUZER; a.g.y.; s. 134
YAVUZER; a.g.y. s. 142
46
ÖCEL; a.g.y.; s. 160
45
31
öğretmenlerin motive edici tavırları ve çocuğu sosyalleştirme konusundaki başarılı
uygulamaları, çocuğun iletişim kurmadaki olumsuzluklarını en aza indirgeme
konusunda yardımcı olabilmektedir.
Bir sonraki aşamada çocuğun sahip olacağı sosyal çevre okuldur.
“Toplumsallaşmanın gereği olarak bilgi veren kurumlar okul olarak adlandırılmakta
ve toplumların görevi olan kültürlerini sürdürmek ve geliştirmek işlevini yerine
getiren okullar da yetişmekte olan kuşağın eğitim ve öğrenimini biçimlendirerek bu
işlevi
gerçekleştirmektedirler.
Okul
yalnızca
belirli
öğrenme
kalıplarının
gerçekleştirilmesi sorumluluğunu taşımamakta, toplumsal kimliğin bir başka yönünü
bireye sunan ya da bireylerin toplumsal kimliklerine yeni anlamlar yükleyen bir
iletişim ortamı da sunmaktadır.”47 Okul döneminde, çocuk arkadaşları ve
öğretmenleri ile iletişim kurarken olumsuzluklarla karşılaşabilmektedir. Bu noktada
da yine aile ve öğretmenlerin motive edici tavırları ve çocuğa anlayış gösterilerek
sorunun temelde çözülmeye çalışılması, var olan/olabilecek iletişim çıkmazlarını
açma konusunda etkilidir. Okul döneminde çocuğun iletişim kurduğu kişiler sadece
okul arkadaşları ve öğretmenleri ile sınırlı değildir. Okul dışında, yaşıtlarıyla
kurdukları arkadaşlıkları ya da katıldıkları (spor, sanat vb.) faaliyetlerde edindikleri
sosyal çevre, çocuğun yeni iletişim ortamlarını oluşturmaktadır. Bu durum özellikle
çocukluğun son dönemlerinde gerçekleşmektedir ve bu yeni sosyal grupların içinde
en etkili olanı, çocuğun yaşadığı yere yakın olan çevrede edindiği arkadaşlarıdır ve
bu aşamada çocuk yeni bir çağa girmektedir. Çocuğun girdiği bu çağa, sosyal
bilincin çok hızlı geliştiği bir dönem olması nedeniyle “Çete Çağı” (Gang Age) adı
verilmektedir. Çeteler, son çocukluk yıllarının normal sosyal gruplaşmalarıdır. Çete,
dışarıdan herhangi bir yardım görmeyen ve sosyal bir hedefi olmayan, kendiliğinden
oluşan bir gruptur. Ortak ilgilere sahip çocukların oluşturdukları oyun gruplarıdır.
Anne babaların, öğretmenlerin ya da gençlik liderlerinin herhangi bir desteği
olmadan,
çocuklar
tarafından
kurulmuştur.
Bu
gruplar,
çocukların
kendi
gereksinimlerine uygun bir toplum meydana getirmeleri için kendiliğinden bir
çabanın sonucu oluşmaktadırlar.”48 Çocukların yaşı ilerledikçe, içinde bulundukları
grup oyun grubu dışında bir kimlik kazanmaya ve çocuğun hayatına hükmetmeye
47
48
ÖCEL; a.g.y.; s. 158
YAVUZER; a.g.y. s. 144
32
başlayabilmektedir. Bu tarz bir gruba dahil olma her ne kadar çocuğa kendi
çevresinde bir statü kazandırsa da bazı olumsuz davranış modelleri ve kötü
alışkanlıklar da kazandırabilmektedir. Özellikle 11-12 yaş ve sonrasında, grup içinde
edinilen aile otoritesine karşı gelme güdüsü, aile çocuk ile olan iletişimini doğru
yönetemediği takdirde bir kişilik savaşına dönüşebilmekte ve çocuk aileden
uzaklaşabilmektedir. Bu süreç içerisinde çocuk farklı ortamlara da dahil olabilmekte
ya da yaşça kendisinden büyük olan kişilerle iletişim kurarak, yetişme çağında
olumsuz durumlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Bu aşamada aile tarafından
çocuğa destek olunması ve baskıdan uzak ancak, ailenin kontrolünde bir sosyal çevre
kazandırılması gerekmektedir.
Bununla birlikte, çocuğun sosyal çevresi olarak kabul edilebilecek bir diğer
öğe de bulunmaktadır ki, bu öğe kitle iletişim araçları olarak nitelendirilebilir.
Günümüzde çocuğuna ayıracak yeterli zaman bulamayan ebeveynler, çocuğu başta
televizyon olmak üzere kitle iletişim araçlarıyla baş başa bırakabilmektedirler. Ancak
ne var ki, çocuk bu sosyal çevre ile birebir iletişime geçememekte, çoğu kez
kontrolsüz bir biçimde kitle iletişim araçlarından aldığı tek yönlü iletiye maruz
kalmaktadır ve bu durumun çocuk üzerindeki etkisi yadsınamaz niteliktedir.
1.5.KĐTLESEL DÜZLEMDE ĐLETĐŞĐM VE ÇOCUK
Günümüzde bireyler kitle iletişim araçlarını giderek daha sıklıkla kullanır
hale gelmektedir. Gelişen teknoloji sonucu daha geniş kitlelere ulaşımın sağlanması,
boş zamanları değerlendirme açısından hem ucuz hem de kolay kullanımı ile
bireylerin diğer faaliyetlere oranla kitle iletişim araçlarını kullanmayı tercih etmesi
gibi nedenlerle bireyler, sayıları gittikçe çoğalan bir iletişim ağı ile çevrili konuma
gelmektedirler. Kitle iletişim araçlarının izleyicilere sunduğu geniş seçim yelpazesi;
kitle iletişim araçlarının haber verme, eğitme, eğlendirme gibi çok yönlü işlevleri de
kullanımın artmasını sağlayan nedenlerdendir. Bununla birlikte kitle iletişim
araçlarının hitap ettiği kitle sadece yetişkinler değildir. Çocuklar da doğdukları ilk
aylardan itibaren kitle iletişim araçları –özellikle de radyo ve televizyon- ile
etkileşim içerisine girmeye başlamaktadırlar.
33
Kitle iletişim araçları ve özellikle de televizyon, ebeveynler tarafından
çocuklarının
eğitiminin bir parçası
ya
da
kendileri
meşgulken
çocuğun
oyalanabileceği, hatta çocuğa bakıcılık yapabilecek güvenilir araçlar gibi
görülmektedir. Bu noktada kitle iletişimi ve çocuk arasında, çocuğun zihinsel ve
duygusal gelişimini etkileyecek kadar önemli bir etkileşimden –ama tek yönlü bir
etkileşimden- söz etmek mümkündür. Yanı sıra, kitle iletişim araçlarının ebeveynler
üzerindeki etkileri ve bu etkilerin çocuklara yansımaları da yadsınamaz durumdadır.
“Değişen dünyada kitle iletişim araçları her geçen gün hayatımızı farkı
biçimlerde etkilemeye ve değiştirmeye devam etmektedir. Bu etki hayatımızın içinde
yer alan her alanda meydana gelmekte, doğrudan veya dolaylı, olumlu ya da olumsuz
çeşitli etkilere neden olmaktadır. Bu etkiler çocuklar, gençler, yetişkinler üzerinde
farklı sonuçlar doğurmaktadır.”49 Bu etkilerin yansımaları çok sayıda iletişimbilim,
sosyoloji vb. alanlarda çalışan bilim insanının da ilgi alanına girmektedir. Yapılan
bilimsel nitelikteki bu araştırmalar, kitle iletişim araçlarının insan hayatındaki yeri,
önemi, anlamı ve doğurduğu sonuçları ortaya koyması açısından önemlidir.
1.5.1. KĐTLE ĐLETĐŞĐMĐ
Kitle iletişimi kavramına bir bütün olarak değinmeden önce iletişim ve kitle
kavramlarını ayrı olarak değerlendirmek, kavramın anlamlandırılması açısından
önemlidir. Çünkü iletişim, sadece kitlesel düzlemde sınırlandırılabilecek bir kavram
değil, hayatın pek çok alanında karşımıza farklı biçimlerde çıkabilecek bir olgudur.
“Đletişim sözcüğü, Latince kökenli ‘Communication’ sözcüğünün karşılığıdır.
Birbirlerine ortamlarındaki nesneler, olaylar, olgularla ilgili değişmeleri haber veren,
bunlara ilişkin bilgilerini birbirine aktaran, aynı olgular, nesneler, sorunlar karşısında
benzer yaşam deneyimlerinden kaynaklanan, benzer duyguları taşıyıp bunları
birbirine ifade eden insanların oluşturduğu topluluk ya da toplum yaşamı içinde
gerçekleştirilen
denmektedir.”
50
tutum,
yargı,
düşünce,
duygu
bildirişimlerine
iletişim
Merih Zıllıoğlu bu durumu; “Tüm insan etkinlikleri iletişimle
49
Mücella ÖZKAN, Saadet BEDÜK; “Kitle Đletişim Araçlarından, Televizyon Reklamlarının
Çocukların Giyimi Üzerindeki Etkileri”; Yeni Đpekyolu Dergisi; Eylül 2005;
http://www.kto.org.tr/tr/dergi/dergiyazioku.asp?yno=400&ano=50 (02 Mart 2008)
50
Ünsal OSKAY; Đletişimin ABC’si; Đstanbul; DER Yayınları; 205; s. 9
34
sürdürülür ve değiştirilir. Bireyler doğuşta hazır buldukları bu iletişim ağları içinde
birbirleriyle şeyler, olgular ve olaylar hakkında biçimlenmiş ya da kendilerinin
biçimledikleri anlamların değiştokuşunu yaparlar, ilişkilerini düzenler. Đletişim
toplum yaşamı içinde kurulan insan ilişkilerinde paylaşılan ve geliştirilen anlamların
mekanda taşınmasını, zamanda korunmasını sağlar.”51 sözleriyle ifade etmektedir.
Đletişim üç temel öğeye dayanmaktadır: Kaynak (gönderici), alıcı (hedef ) ve
ileti. Bu üç temel öğeden iletiyi gönderen konumunda bulunan kaynak, bir kişi ya da
gazete – televizyon kanalı gibi bir kurumdan oluşabilmektedir. Benzer şekilde alıcı
konumundaki hedef de tek bir kişi olabildiği gibi kitleler olabilmektedir. Đleti ise bir
anlam barındıran (iki kişinin konuşması esnasında kullanılan sözler, beden dili,
giyim şekli, bazen bir resim, gazetede yer alan bir köşe yazısı, televizyonda yer alan
bir anlık görüntü vb.) her şey olabilmektedir.
Đletişimin doğru bir biçimde gerçekleşmesi ise karşılıklı bir anlaşmaya
varılması suretiyle olmaktadır. Bu noktada iletişim literatürüne, kod, kodlama ve kod
açma gibi kavramlar dahil olmaktadır. Kod; “Đnsanların anlamlı mesajları değiştokuş
etmeleri için sistemle aşina olmalarına olanak verecek şekilde düzenlenmiş bir
göstergeler sistemi”52 olarak tanımlanmaktadır. Eşdeyişle, kod kültürel bir anlaşmaya
dayalı bir anlamlar sistemidir. Kodlama ise; “Bir mesajın, iletişim kanalının
özelliklerine uygun olacak şekilde, bir simgeleştirme sistemi aracılığıyla fiziksel
olarak
iletilebilecek
veya
taşınabilecek
bir
biçime
çevrilmesi”53
olarak
tanımlanmaktadır. Bununla birlikte kod açma kavramı da, kodlanarak gönderilen
iletilerin, hedef tarafından alındıktan sonra doğru bir biçimde çözülmesi ve
anlamlandırılması süreci olarak ifade edilebilmektedir. Bu noktada önemli olan
kodlama aşamasında iletinin gönderileceği kanala uygun hale getirilmesi ve hedef
tarafından doğru biçimde algılanmasını sağlamaktır. Kanal, iletişim sürecini
oluşturan öğelerden biridir ve gönderilen iletiyi alıcıya iletecek olan herhangi bir
fiziksel araç konumundadır. Đletişimin bir diğer öğesi de, geri bildirimdir. Geri
bildirim, gönderilen iletiyi alarak kod açımını yapan ve algılayan hedefin, bir tepki
51
Merih ZILLIOĞLU; Đletişim Nedir?; Đstanbul; Cem Yayınevi; 2003; s. 13
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 182
53
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 184
52
35
olarak
kendi
iletisini
kodlaması
ve
kaynağa
göndermesi
olarak
ifade
edilebilmektedir.
Đletişim kavramı çerçevesinde ele alınması gereken bir diğer konuda kurulan
iletişimin nasıl bir sınıflandırma içerisinde yer alacağıdır. Zıllıoğlu, iletişimi beş
farklı alanda sınıflandırmaktadır: “Bir toplumsal ilişkiler sistemi olarak (kişilerarası
iletişim, grup iletişimi, örgüt iletişimi ve toplumsal iletişim), grup ilişkilerinin
yapısına göre (biçimsel olmayan iletişim, biçimsel iletişim), kullanılan kanallara ve
araçlara
göre
(görsel
iletişim,
işitsel
iletişim,
dokunma
ile
iletişim,
telekomünikasyon, kitle iletişimi ya da doğal araçlarla iletişim, yapay araçlarla
iletişim), kullanılan kodlara göre (sözlü iletişim, yazılı iletişim, sözsüz iletişim),
zaman ve mekan boyutlarında (yüzyüze iletişim, uzaktan iletişim).54
Kitle iletişimi kavramına değinmeden önce üzerinde durulması gereken bir
diğer kavram ise kitledir. Kitle, “homojen ya da belirgin bir yapı/örgütlenme
göstermeyen, ancak belli bir konuda aynı şekilde davranma eğilimi gösteren insanlar
yığını”55 olarak tanımlanmaktadır. Kitle, belirli olaylar karşısında ortak davranışların
sıklıkla görüldüğü bir yapıdır. Aralarında herhangi bir iletişim ve etkileşim
olmaksızın da kitleyi oluşturan bireyler belirli olaylara aynı tepkiyi vermektedirler.
Bu durumun en tipik örneği futbol karşılaşmalarında görülebilmektedir. Fanatik
taraftar olarak nitelendirilen bireyler bir futbol maçı sonrasında, herhangi bir
örgütlenmeye gerek duymaksızın ortak bir tepki oluşturabilmektedirler. Toplumda
önemli sayılabilecek bir suç işlemiş olan bir kişinin, yakalandığı anda linç edilmeye
kalkılması ya da siyasal düzlemde fanatizm derecesinde olan bireylerin gösterdikleri
bazı davranış modelleri yine kitlesel davranışa birer örnektir.
Kitle kavramının toplumsal sistemde ve kullanılış biçimine göre olumlu ve
olumsuz anlamları bulunmaktadır. “Olumsuz anlamları ‘kuru kalabalığı’, ‘yığın’ ya
da ‘güruh’u dile getirecek şekilde kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Terim bu
bağlamda çoğunlukla kültür, zeka, hatta ussallık yoksunluğu anlamına gelmektedir.
Olumlu anlamıyla ise, özellikle sosyalist gelenek içinde, kitle terimi ortaklaşa
54
55
ZILLIOĞLU; a.g.y.; s. 19-21
BUDAK; a.g.y.; s. 452
36
amaçlar için bir araya gelerek örgütlenmiş sıradan işçi sınıfının dayanışmasını ve
gücünü dile getirmektedir.”56 Bu bağlamda kitle davranışı, kitlesel hareket, kitle
desteği gibi kullanımlar kitle kavramına atfedilen olumlu nitelemelerdir.
Kitle kavramının önem kazandığı ve anlamlandırıldığı bir diğer alan ise
iletişimdir. “Đletişimsel anlamda ‘kitle’ (örneğin ‘kitle iletişim araçları’ndaki
kullanımıyla), genellikle, iletişim teknolojisinin sağladığı imkanlarla, iletilerin çok
geniş sayıdaki insana ulaşacak şekilde bir erişim alanına sahip olmasını ifade
etmektedir. Daha dar anlamda ise (örneğin ‘hedef kitle’ dendiğinde), iletişimin
yöneltilmek istediği hedef grup(lar) kastedilmektedir.”57
Đletişim alanında ele alınan bir kavram olarak kitle, izleyici kavramıyla
eşdeğer bir biçimde kullanılmaktadır. “Bu anlamda, bu izlerkitle çok dağınık ve
üyeleri genellikle birbirini ya da bu izlerkitlenin oluşmasına neden olan her kimse
onu tanımayan bir topluluktur; bir öz-kimlikten, öz-bilinçten yoksundur ve bir takım
amaçları gerçekleştirmek için örgütlü bir şekilde bir araya gelip eylemde bulunma
yetisine sahip değildir.”58 Đzlerkitle toplumu oluşturan tüm toplumsal ve demografik
oluşumlardan gelmektedir ve çok büyük sayıda insan topluluklarından oluşmaktadır.
Bu bağlamda izlerkitleyi bir araya getirebilecek tek ortak nokta kitle iletişimi ve kitle
iletişiminin bu izlerkitle üzerinde oluşturduğu etkidir.
Kitle iletişimi; “bir kitlesel araçla, sözgelişi televizyon, gazeteler, duvar
panoları veya sinemalarla dolayımlanan iletişim”59 olarak tanımlanmaktadır.
Sosyolog M. Janowitz’in 1968 yılında geliştirdiği bir başka tanımda ise;
“kitle iletişimi uzmanlaşmış grupların geniş, heterojen ve farklılaşmış izleyicilere
sembolik içerik yaymak üzere teknolojik aygıtları (basın, radyo, film vs.) hizmete
soktuğu kurum ve tekniklerden meydana gelir”60 ifadeleri yer almaktadır.
56
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 176
OKTAY; a.g.y.; s. 65
58
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 176
59
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 177
60
Denis MCQUAIL, Sven WINDAHL; Kitle Đletişim Çalışmalarında Đletişim Modelleri;
Çev: Konca Yumlu; Ankara; Đmge Kitabevi; 2005; s. 19
57
37
Kitle iletişimi ve araçları günümüzde, bir endüstri haline gelmiş durumdadır.
Bireyler, olaylardan haberdar olma, bilgilenme, eğlenme ve boş zamanlarını
değerlendirme amaçlı olarak sıklıkla kitle iletişim araçlarını kullanma yoluna
gitmektedirler. Kullanımın kolay ve diğer sosyal aktivitelere oranla ucuz olması da
kitle iletişim araçlarının seçilme nedenlerindendir. Bireylerin kullanım oranının
yüksekliği ve diğer birçok işlevleri kitle iletişimini ve araçlarını oldukça güçlü bir
konuma getirmekte ve kitle iletişim araçları toplumsal anlamda bir rehber olma
özelliği kazanmaktadırlar.
1.5.1.1. KĐTLE ĐLETĐŞĐMĐNĐN ĐŞLEVLERĐ VE ÖZELLĐKLERĐ
Kitle iletişimi çok eski çağlardan beri var olan bir olgu olmakla birlikte,
günümüzde teknolojinin ve buna bağlı olarak gelişen ekonomik politikaların
eşliğinde çok büyük önem kazanmış durumdadır. Kişilerarası iletişimden farklı
olarak, çok sayıda kişiye aynı anda ulaşabilme imkanını sağlayan kitle iletişimi ve
araçlarının en temel farklılığı da alıcı konumundaki hedefin sayıca çokluğundan,
gönderici konumundaki kaynağın yapısından ve iletişim sürecindeki farklılıktan
kaynaklanmaktadır. Gönderici konumundaki kaynak, genel olarak profesyonel
açıdan ileti tasarımı yapan, resmi ya da özel bir kişi ya da kurumdur. Đletişim süreci
ise, kişilerarası iletişimden farklı olarak tek yönlüdür ve göndericiden alıcıya sürekli
olarak bir ileti akışı söz konusudur. Yanı sıra, kitle iletişiminde geri bildirim olgusu
ya hiç bulunmamaktadır ya da kişilerarası iletişimden farklı olarak uzun sürede
gerçekleşmektedir.
Judith Lazar kitle iletişimini ve ortaya çıkış koşullarını ifade ederken bu
farklılıklara da açıklık getirmektedir: “Kentleşme ve sanayileşmenin yarattığı
toplumsal koşullar, kitle iletişiminin ortaya çıkışını zorunlu kılmıştır. Teknolojik
gelişme; sinema, afiş, televizyon, radyo, gazete gibi kitlesel medya ile gerçekleşen,
eksiksiz ve sınırsız bir sanayi doğurmuştur. Bu sonuncular, gerçekleşmiş iletişim
sürecinin araçlarıdır. Bununla birlikte bu tekniklerden ziyade, ortaya çıkan toplumsal
süreç vurgulanmaktadır. Kitle iletişimiyle, kişilerarası iletişim arasındaki temel
farklılık, aktörlerin doğasına dayanmaktadır. Başka bir ifadeyle kitle iletişimi,
kollektif özelliğe sahip bir süreç içindeki uygulamaları kapsamaktadır. Kitle iletişimi
38
iletişimsel uygulama, iletişimci ve kitle dinleyicisi gibi üç bileşimle gerçekleşen özel
bir toplumsal süreçtir.”61
Lazar’ın ‘dinleyici’ olarak ifade ettiği hedef, alıcı ve izleyici gibi kavramlarla
da özdeşleştirilebilir. Bu noktada önem taşıyan olgu, -nasıl adlandırılırsa
adlandırılsın- hedef konumundaki kitlenin sayıca çokluğu ve kitleyi oluşturan
bireylerin yapısındaki farklılıktır. “Kitle iletişimi dinleyicisini, isimsizlik, birbirine
benzemezlik ve genişlik karakterize etmektedir. Söz konusu olan kitle bireylerinin
birbirlerini tanımaması ve çok geniş bir alana dağılmış olmasıdır. Dinleyici üyeleri;
din, meslek, cinsiyet, yaş gibi farklı sosyal tabakalara mensup olabilmektedir.
Đsimsizliğe gelince, bireylerin birbirlerini tanımıyor olmalarının iletişimciler
açısından bir anlamı yoktur.”62
Kaynak (gönderici) konumundaki iletişimciler de, izleyicileri bireysel olarak
tanımamakta ve iletişimin kişilerarası boyutunda olandan farklı bir yapı
sergilemektedirler. Đletişimci, kendi adına değil bir kurum adına faaliyet göstermekte
ve/veya iletişimcinin kendisi bizzat kurumdan oluşmaktadır ve profesyonel bir
yaklaşımla iletişimi gerçekleştirmektedir.
Bu durum iletişimin süreç olarak yapısını da farklılaştırmakta ve kitle
iletişimi, kişilerarası iletişimden farklı birtakım özelliklere sahip olmaktadır. Kitle
iletişiminde gönderilen iletiler, bireysel olmayan, çoğaltılabilir yapıda, imal edilen ve
teknolojinin yoğun bir biçimde kullanıldığı araçlar aracılığıyla gönderilen iletilerdir.
Alıcı ve kaynak arasındaki iletişim tek yönlüdür ve kitle iletişimi, alıcıdan bir geri
bildirimin –en azından kısa vadede- beklenmediği ticari bir faaliyet olma özelliği
taşımaktadır.
Sosyolog Charles Writz kitle iletişimini: “Kitle iletişimi göreceli olarak
büyük, türdeş olmayan ve kim olduğu belli olmayan izleyicilere yöneliktir; iletiler
açıkça iletilir, genellikle izleyicilerin çoğunluğuna aynı anda ulaşacak şekilde
ayarlanır ve geçicidir; iletişimci çok fazla masraflı olabilecek karmaşık bir örgüt
61
62
Judith LAZAR; Đletişim Bilimi; Çev: Cengiz ANIK; Ankara; Vadi Yayınları; 2001; s. 61
LAZAR; a.g.y.; s. 62
39
olma ya da karmaşık bir örgüt içinde faaliyet gösterme eğilimindedir.”63 olmak üzere
bu üç özellikle tanımlamaktadır.
Tüm bu özellikleri, kitle iletişimine toplumsal bazı sosyal roller ve işlevler
yüklemektedir. “1948 yılında yazdığı çığır açıcı nitelikte bir çalışmada Yale
Üniversitesi’nden Harold Laswell, kitle iletişiminin; çevrenin gözetimi, çevreye karşı
reaksiyon oluşturmada toplum öğelerinin karşılıklı bağlılığının sağlanması,
toplumsal mirasın nakledilmesi, olmak üzere üç önemli sosyal rolü olduğunu
belirtmektedir.”64
Laswell’in belirlediği bu sosyal rollerden gözetim, toplumda gerçekleşen
birtakım olaylar hakkında bilgi sahibi olma ve toplum bireylerini olanlardan haberdar
etme işlevini görmektedir. Bununla birlikte, toplumsal bazı gelişmeler karşısında
bireylerin tepki gösterme aşamalarında eşgüdüm sağlama ve karşılıklı bir bağlılık
oluşturma da diğer bir sosyal rol olarak yer almaktadır. Bir diğer sosyal rol olan
toplumsal mirasın nakledilmesi de, toplumu oluşturan sistemlerin özellikle de
kültürel mirasın gelecek nesillere aktarılması anlamını taşımaktadır. Diğer bir deyişle
kitle iletişimi; “Yaklaşan kötü hava koşulları, önemli bir seçim ya da bir satış olayını
haber vermede güvendiğimiz bir nöbetçi/gözcü; toplumsal olay ve anlaşmazlıkların
dikkat çekildiği ve çözümlendiği bir tartışma ortamı; başkalarının ne söylediğini, ne
giydiğini, ne yaptığını bize öğreten; toplumsal yapıyla birlikte nasıl işlev
göreceğimiz konusunda bizi eğiten bir eğitimci; hepsinden önemlisi, izleyicilerin
etraflarındaki dünyanın gerçekçi bir resmini onlara sunan, liderlerin dürüstlüğü ile
toplumsal olgu ve hükümet politikaları eşitliğini koruyan, sosyal ve politik bir
düzenleyici”65 işlevi görmektedir.
Kitle iletişiminin işlevleri, Unesco Komisyonunca hazırlanan ve kısaca
MacBride raporu olarak bilinen kapsamlı çalışmada ise sekiz başlık altında
toplanmıştır. Bunlardan ilki haber ve bilgi sağlama işlevidir. Kitle iletişim araçları
olaylar ve durumlar karşısında haber ve bilgi vererek, ulusal ve uluslar arası
63
DEMĐRAY; a.g.y.; s. 94
Ronald T FARRAR; Mass Communication: An Introduction to the Field; St. Paul; West
Publishing Company; 1988; s. 5
65
FARRAR; a.g.y.; s. 5
64
40
durumların anlaşılmasını, bilerek tepkide bulunulmasını sağlayabilmektedirler. Bu
işlev, haberlerin, verilerin, imgelerin, görüş ve yorumların toplanmasını ve işlem
görmesini içermektedir. 66
Đkinci işlev ise toplumsallaştırma olarak belirlenmiştir. Bireylerin toplumları
hakkında genel bilgi ve değerleri edinebilme ve yaşadıkları toplumun bir parçası
haline gelme konusunda kitle iletişiminin önemli bir yeri bulunmaktadır.
Üçüncü işlev güdülemedir. Güdüleme, toplumların kendilerine belirledikleri
amaçları açıklayarak, özendirerek, bireyin topluluk yaşamına olduğu gibi, bu amaçlar
için sarf edilen çabalara da katılmasını sağlama işlevidir.
Dördüncü işlev ise, tartışma ortamı hazırlamaktır. Bu işlev, kitle iletişim
araçlarının toplumsal değerlere ve amaçlara açıklık kazandırma ve gelişmelerine
katkıda bulunma işlevi olarak tanımlanmaktadır.
Beşinci işlev olan eğitim; toplum üyelerinin bilgi düzeylerini, yetenek ve
becerilerini artırmasına yardımcı olma işlevini içermektedir.
Kültürün gelişmesine katkı altıncı işlev olarak belirlenmektedir. Buna göre,
kültürün, gerek tanımı ve gerekse geliştirilmesinde, kültür mirasının korunmasında
kitle iletişim araçlarının önemli görevleri bulunmaktadır.
Yedinci işlev ise eğlendirme işlevidir. Buna göre kitle iletişim araçları,
toplumsal yaşamın sıkıcı temposundan uzaklaştırıp, bireylere hoşça vakit geçirtme
imkanları daha ucuz ve çeşitli biçimde sunulabilmektedir.
Bütünleştirme, belirtilen sekizinci işlevdir ve yukarıda belirtilmiş olan
işlevlerin yerine getirilmesi ile bireyler, gruplar arasındaki ilişkiler gelişip, onların
toplumlarını olduğu kadar birbirlerini de tanıması ve anlaması için bir ortam
hazırlamaktadır.
66
DEMĐRAY; a.g.y.; s. 95
41
Kitle iletişiminin ve araçlarının, bireyler ve toplumlar üzerindeki etkileri
sadece bu sayılan maddelerle sınırlı değildir. Kitle iletişimi ve araçları gelişen
teknolojiden de yararlanarak dünyayı, insanları ve toplumları değiştirmekte ve
şekillendirmektedir. Marshall McLuhan, Yaradanımız Medya adlı kitabında kitle
iletişiminin dünyayı nasıl değiştirdiğini şu şekilde anlatmaktadır: “Benliğimizi
tümüyle medya teslim aldı. Kitle iletişim araçları kişisel hayatımızı, siyasal,
ekonomik, estetik, psikolojik, ahlaki ve etik hayat alanlarımızı öylesine yaygın
biçimde etkilemektedir ki ilişmedikleri, dokunmadıkları, değiştirmedikleri hiçbir
yanımız kalmadı. Yaradanımız medya şimdi. Kültürel ve toplumsal değişimin hiçbir
yanını, medyanın bugünkü ortamımızı nasıl, ne yollarla oluşturduğunu ele almadan
anlayamayız.”67
1.5.1.2. KĐTLE ĐLETĐŞĐMĐNĐN TARĐHSEL GELĐŞĐMĐ
Kitle iletişimi tarihsel açıdan oldukça uzun bir geçmişe sahiptir. Sözlü
iletişimle başlayan süreç, günümüzde ileri teknoloji ürünü araçların kullanımıyla
birlikte değişik mecralarda sürmektedir. “Đletişim dünyasının yakın ve uzak
geçmişine bir göz atacak olunursa, zaman içinde birbirini izleyen üç temel devrimle
karşılaşılmaktadır: chirografik devrim (Đ.Ö. 4. yy.da yazının bulunmasını izleyen),
Gutenberg devrimi (15. yy. ortalarında matbaanın bulunmasını izleyen) ve elektrik
ve elektronik devrimi (telgraf ve daha sonra radyo ve televizyonun bulunması).”68
Bu üç temel devrim içerisinde, matbaanın bulunması bir dönüm noktası
olarak görülmektedir. “Matbaanın ve basının gelişmesi binlerce yıla yayılan bir
geçmişe
sahiptir.
Bu
gelişim
sözlü
iletişime
yazılı
olanın
eklenmesiyle
başlamaktadır. Yazının eklenmesi de ekonomik ve yönetimsel gereksinimlerin bir
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yazının gelişmesinde yazı yazma aracı ve üzerine
yazılan araçlar yaşanan bölgenin doğal yapısından ve üretim şekillerinden
etkilenerek şekillenmiştir. Bu araçların çıkması ve gelişmesi Asya’dan başlamış ve
oradan Avrupa’ya yayılmıştır.”69 Bilgi ve kültürün aktarımı ilk olarak sözlü ifade ile
gerçekleşmiş ve insanlar yazılı herhangi bir belge olmaksızın, hatırladıkları bilgi,
67
MCLUHAN, FIORE; a.g.y.; s. 25
Massimo BALDINI; Đletişim Tarihi; Çev: Gül Batuş; Đstanbul; Avcıol Basım Yayın; 2000; s. 5
69
ERDOĞAN; a.g.y.; s. 291
68
42
deneyim ve kültürü hatıralarında tutarak aktarmışlardır. Sonrasında ise, yazının
bulunmasıyla bilgi ve kültür aktarımı değişiklik göstermiştir. Đlk yazılı belgelerin
görülme tarihi ise Đ.Ö. 4000 yıllarıdır. “Yazıyı ilk bulanlar Mezopotamya’da
yerleşmiş olan Sümerlerdir. Daha sonra Đ.Ö. 3000’de Mısırlılar, Đ.Ö. 1500’de
Çinliler, Đ.S. 1400 yıllarında Aztekler kendi yazı yöntemlerini bulmuşlardır.”70 Düz
taşlar, kemikler, kil tabletler, tahta veya metal levhalar, papirüsten yapılan kağıtlar,
deri, bambu yaprakları, parşömen vb. maddeler üzerine yazı yazılmak için
kullanılmıştır. Kağıt yapımı ise Đ.S. 6 ve 7. yüzyıllarda başlamış ve Orta Doğu’dan
Avrupa’ya yayılmıştır.
Yazının gelişmesi ile birlikte “dinleme” ve “hatırda tutma” önemini kaybeden
kavramlar haline gelmiştir ve o zamana kadar son derece önemli bir organ olan kulak
önemini göz ile paylaşmak durumunda kalmış; işitsellik ancak görsellikle
desteklendiğinde algılanabilir hale gelmiştir. McLuhan bu durumu şu cümlelerle
ifade etmektedir: “Alfabe öncesi toplumlarda önemli, başat duyum organı kulaktı.
Bugünkünün aksine, kulağıyla duymadığına inanmazdı kimse. Fonetik alfabe
Fonetik alfabe kulağın sihirli dünyasına, gözün yansız dünyası karşısında boyun
eğdirdi. Đnsanın iki kulağı varsa, iki de gözü vardı. Batı tarihi, insanın idrak sürecinde
her şeyden çok göze bağlı olan fonetik alfabenin bulunuşundan sonra, neredeyse üç
bin yılı aşkın bir süredir bu buluş tarafından biçimlendirilmiştir. Alfabe kendi başına
hiçbir anlamı olmayan fragmanlaştırılmış işaretçilerden, parçacıklardan oluşan yazı
yazmaya yaramıştır. Alfabe yaşam ortamımızı görsel ve uzamsal terimlerle
algılamamızı başlatmış, zamanla bunu daha da önemli hale getirmiştir.”71
Đşitme duyusunun öneminin görece azalması gibi bir etkiye neden olan
yazının bulunması, yanı sıra olumlu ve beklenmedik olarak nitelendirilebilecek
gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Yazı, insanların konuşma, düşünme ve
algılama biçimlerinde de değişikliğe yol açmış ve felsefe, bilim, mantık ve ahlak gibi
alanlarda yazı sayesinde önemli oranda gelişme gösterilmiştir. “Kuşaktan kuşağa
kulaktan aktarılıp tarihin bir aşamasında yazıya geçirilmiş sözlü bilgelik”72 antik
70
BALDINI; a.g.y.; s. 23
MCLUHAN, FIORE; a.g.y.; s. 44
72
Gulbenkian Komisyonu; Sosyal Bilimleri Açın; Çev: Şirin Tekeli; Đstanbul; Metis Yayınları; 2005;
s. 11
71
43
çağlardan itibaren birikmiş bilgi, düşünce ve deneyim birikiminin çağımıza kadar
taşınmasını sağlayacak yolu, yazının bulunmasıyla açmıştır. Bununla birlikte, yazının
çoğaltılması ve kopyalanması işlemlerinin uzun sürmesi ve zorluğu, yazılı verilere,
ancak sınırlı bir topluluğun ulaşabileceği ve zor elde edilebilen veriler olma özelliği
yüklemektedir. Entelektüel anlamda gerçek bir devrim yaratmış olan ise, matbaanın
bulunması ve kullanılmaya başlanmasıdır.
Gutenberg’in buluşu iletişimde gerçek bir devrime neden olmuştur. Ünlü
bilim tarihçisi George Sarton oynar başlı harfleri “Rönesans’ın en büyük buluşu”
olarak tanımlamaktadır. Myron Gilmore’a göre “oynar başlı harfli matbaanın icadı ve
gelişimi Batı uygarlığının entelektüel yaşamında en köklü devrime neden olmuş,
düşüncelerin biçimlenmesi ve yaygınlaşmasında yeni ufuklar açmıştır. Ve etkisi
eninde sonunda insan davranışlarının her alanında kendisini göstermiştir.”73
Yazılı malzemeleri çoğaltma çalışmalarının tarihi, yaklaşık 8. yy.a kadar
gitmektedir. Bununla birlikte; “15. yy.ın ortasında Gutenberg’in, 1452’de, hareketli
tip (=hareketli harf) basım düşüncesiyle başlayan matbaa makinesindeki gelişme yeni
dönüşümler yaratmaya başlamıştır. Almanya’da Gutenberg ve Hollanda’da,
Prague’da ve başka yerlerde diğer insanlar kağıt, yağ temelli mürekkep ve basım
teknolojisindeki birikmiş bilgileri bir araya getirerek basmanın ve kopyalamanın
hızlanmasını sağladılar.”74 Önceleri sadece Đncil ve diğer dini kitapların basılması
için kullanılan matbaanın sosyal açıdan etkin ve örgütleyici bir biçimde kullanılması
15. yy.da gerçekleşmiştir. “15. yy.ın ortalarında Reform hareketi basılı propagandayı
kullandı. Okuma oranı Avrupa’da az olduğu için, özellikle Katolik kilisesine ve
Papa’ya karşı yapılan bu propaganda görselliği kullanan imajlar biçiminde yapıldı.”75
Bu şekilde matbaa, kitleler için üretim ve veri çoğaltma işlevini üstlenmiştir. Aynı
zamanda matbaanın bulunması, daha sonraki dönemlerde kullanılan ileri teknoloji
ürünü kitle iletişim araçları için de çığır açıcı bir nitelik kazanmıştır.
McLuhan, matbaanın bir kopyalama, çoğaltma aygıtı olarak, birbirinin aynı
olan ilk meta yapımının, ilk üretim hattının –seri üretimin- de başlangıcı olduğunu
73
BALDINI; a.g.y.; s. 59
ERDOĞAN; a.g.y.; s. 293
75
ERDOĞAN; a.g.y.; s. 295
74
44
ifade etmektedir. “Matbaa, taşınabilir kitap yapımını –kişinin kendi özel ortamında
ve başkalarından kendini ayrı tutarak okuyabildiği kitap yapımını sağlamıştır.
Böylece insan, kitapla kendini aydınlatabildiği gibi, düzen için yıkıcı şeyleri de ele
geçirip okumaya başlamıştır.”76 Özellikle Rönesans ve Reform dönemlerinde
matbaanın bu özelliği, yerleşik düzene karşı toplumlarda bir başkaldırıya destek
verici niteliktedir. Bu şekilde de, bireyler toplumsal sınıf ve konumları fark
etmeksizin çoğaltılarak yayılan bilgilerden haberdar olmuşlardır.
Telgraf ve daha sonrasında da radyo ve televizyonun bulunmasını izleyen
dönem ise, elektrik ve elektronik gelişmelerin bir devrim niteliğinde yaşandığı bir
dönem olma özelliğine sahiptir ve bu noktadan sonra kitle iletişimi neredeyse sınır
tanımaz bir hal almıştır. “Binsekizyüzlerin ortalarına doğru iletişim dünyasında yeni
ve büyük bir devrim olmuştur; yavaş yavaş ama acımasızca tipografik kültürden,
önce elektrik ve daha sonra elektronik medyaya geçilmiştir.”77
Binsekizyüzlü yıllarda gerçekleşen buluşlar, telgraf, telsiz, telefon, sinema ve
fotoğraf olarak sıralanabilmektedir. Yanı sıra, kağıt ve çoğaltma teknolojilerindeki
ilerleme de maliyeti düşürmüştür. Bu durum hem haberin hızla yayılması hem de
basın alanında önemli bir aşama kaydedilmesi anlamına gelmektedir. Daha
sonrasında ise, 1920’li yıllarda radyo ve 1930’lu yıllarda da televizyon yayınlarının
başlaması, bireyleri zamanla bünyesine neredeyse hapsedecek ve bireyler arası farkı
en aza indirgeyecek olan kitle iletişimini popülerleştiren gelişmelerdir. “Đletişim
medyaları son on yıl içinde hızla artmış ve haberlerin toplanıp dağıtılması tamamen
değişmiştir. 1960’lı yıllara kadar, “gazete, kitap, telefon ya da radyo, üreticilerinin ve
onlardan yararlananların deneyimlerini, kültürünü ve ekonomik koşullarını
yansıtırken, son otuz yılda yaşanan teknolojik ilerlemeler, özellikle de mikro
elektroniğin gelişimi ile depolama olanaklarının artması sonucunda bu farklı
dünyalar birbirine yaklaşmış, daha doğrusu, enformasyon endüstrisi dünyası olarak
adlandırılan tek bir evren yaratılmıştır.”78 Bu yeni evrende, bireyler elektronik posta
yoluyla haberleşmekte, istediği her türlü veriye yine elektronik ortamda kolayca
ulaşabilmekte ve neredeyse sınırsız paylaşımda bulunabilmektedir. Bu hızlı ve yoğun
76
MCLUHAN, FIORE; a.g.y.; s. 50
BALDINI; a.g.y.; s. 87
78
BALDINI; a.g.y.; s. 104
77
45
gelişmenin bir sonucu olarak da bireyler, hem dünya ile yakınlaşmakta hem de –
ihtiyaçların da teknolojiye paralel biçimde gelişmesi ve değişmesinden kaynaklanançevreye karşı izole edilme hali yaşamaktadırlar.
1.5.1.3. KĐTLE ĐLETĐŞĐM ARAÇLARI
“Đletişimin gerçekleşmesini sağlayan her türlü araç (ses, söz, yazı, beden dili,
jestler, mimikler, giyim-kuşam, hatta koku, davranış, vb.) iletişim aracıdır ancak yüz
yüze, karşılıklı olmayı gerektirmeden anında iletişim kurmayı sağlayan ve bunu
kitlesel düzeyde gerçekleştiren araçlara kitle iletişim araçları denmektedir.”79 Kitle
iletişim tarihsel gelişiminden bahsederken de değinildiği gibi, çok eski zamanlardan
beri
kitleleri
bilgilendirmek
ve
iletişim
kurmak
için
çeşitli
yöntemler
kullanılmaktaydı. Bununla birlikte, teknolojinin gelişmesi ve elektrik-elektroniğin
iletişim amaçlı kullanılmaya başlamasıyla birlikte hayatımızda var olmaya başlayan
ve iletişimi ‘seri üretim’ haline getiren araçların yaygın kullanımı ile kitle iletişimi ve
kitle iletişim araçları kavramları literatürde yerini almıştır.
Kitle iletişim araçları terimi, dilimize Đngilizce “Mass Media” kavramından
girmiş olup, “mass” terimi kitleselliği ifade ederken, “media” terimi ise “araçlar,
aracılar, vasıtalar” anlamlarına gelen bir kelimedir ve çoğul olarak kullanılmaktadır.
Medya kelimesi, son yıllarda dilimize de girerek, yazılı basın, radyo ve televizyonu
içeren kitle iletişim araçları anlamında kullanılır olmuştur.80 Bugün teknolojinin de
gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte kitle iletişim araçları çeşit açısından oldukça
fazla sayıya ulaşmış durumdadır. Böylece, gazete, dergi, kitap, radyo ve televizyona
ek olarak; yaygın kullanım ağına ulaşan interneti kullanmaya imkan veren
bilgisayarlar, cep telefonları, vb. araçlar da kitle iletişim araçları içerisinde sayılmaya
başlanmaktadır.
Bu çalışmada ise, kitle iletişim araçları içerisinde kullanım yaygınlığı ve
kolaylığı gibi özelliklerinden ötürü dört araç; gazete, radyo, televizyon ve internet ele
alınmaktadır.
79
Nurçay TÜRKOĞLU; Đletişim Bilimlerinden Kültürel Çalışmalara Toplumsal Đletişim;
Đstanbul; Kalemus Yayınları; 2007; s. 70
80
OKTAY; a.g.y.; s. 222
46
1.5.1.3.1. GAZETE
Basılı yayın araçları ve özellikle de gazeteler, kitle iletişim araçları arasında
ilk akla gelenidir. “Binaltıyüzlerin birinci yarısında ilk akademik-bilimsel dergiler
çıkmıştır. Đlk dergiler 1605’de Anvers’de basılan Nieuwe Antwersche Tijdingne ve
1609’da Strausburg’da basılan Ordinarii Avisa’dır; Đlk gazeteler 1618 ve 1613
arasında Amsterdam, Viyana, Londra ve Paris’te basılmışlardır. Bunların arasında en
ünlüsü Fransız Doktor Theophraste Renaudot tarafından çıkarılan ve 13. Lui’nin de
katkıda bulunduğu gazetedir; ilk günlük gazete ise 1660’da Leipzig’de basılan
Leipziger Zeitung’dur.”81
“Basını gelişimi ve kitle iletişim aracı olarak kullanımı, ekonomik gücü
elde etmiş fakat siyasal güçten mahrum bırakılmış burjuvaların egemen siyasal
sisteme karşı özellikle demokrasi ve özgürlük çerçevesi içinde mücadelesinin en
popüler silahı biçiminde önümüze çıkmaktadır. Bu nedenle ki, örneğin, basın
dördüncü güç olarak nitelendirilmektedir.”82 Bu yapısıyla ilk gazeteler, burjuva
sermayesinin feodal sisteme karşı bir mücadelesi olarak ortaya çıkmıştır denilebilir.
Teknoloji geliştikçe basının özellikle gazetelerin yapısında da değişiklikler ve
gelişmeler meydana gelmiştir. Gazeteler, ideolojinin ve kapitalist sistemin yayılması
açısından etkili araçlar konumuna gelmişler ve televizyon, radyo, internet sitelerini
de içeren büyük haber portalları biçimini almışlardır. Mülkiyet yapısı ise, tek başına
sahiplikten ulusiçi ve uluslar arası dev tekellere dönüşmektedir. Türkiye’de de durum
benzer bir çerçevede şekillenmektedir. Yerel medyalar ise görece marjinal bir yapıda
varlıklarını sürdürmektedirler.
Gazetelerin toplumsal işlevleri ve okuyucuların kullanma nedenleri ise 1945
yılında New York’ta, 60 denekle yapılan bir araştırmanın sonucunda: “Kamu işleri
hakkında bilgi ve yorum için, günlük yaşantı için bir araç olarak, dinlendiriciliği için,
sosyal prestij için, ve sosyal temas için”83, olarak belirlenmiştir.
81
BALDINI; a.g.y.; s. 81
ERDOĞAN; a.g.y.; s. 298
83
Ünsal OSKAY; Kitle Haberleşmesi Teorilerine Giriş; Ankara; Ankara Üniversitesi Basın-Yayın
Yüksekokulu Yayınları; 1985; s. 145-148
82
47
Gazete okuma oranı ülkemizde çok fazla olmasa da, özellikle Avrupa’da
yüksektir. Gazete okuma oranının kültürel gelişmişlikle doğru orantılı olarak kabul
edilmektedir ve gazete günümüzde –teknolojinin gelişmesiyle daha fazla çeşit ve
özellikte kitle iletişim aracı ortaya çıksa da- güncelliğini korumaktadır. Bununla
birlikte, gazetelerin elektronik ortama taşınarak internet üzerinden de takip edilebilir
hale gelmesi, basılı gazete satışını rakamsal düşüren bir olgu gibi görünse de, gazete
okuma alışkanlığını arttıran bir durum olarak nitelendirilebilmektedir. Özelikle pek
çok gazete ve yazarlarını tek bir internet sayfasında karşımıza çıkartan haber
portalları,
yine
gazete okumayı
kolaylaştırmakta ve okunma oranını da
arttırmaktadır.
1.5.1.3.2. RADYO
“Eğlenceden geçerek kitlelerin yönetimi daima yönetici sınıfın ekmek ve sirk
politikalarının önemli bir parçası olmuştur. Kitle iletişim araçlarının gelişmesi bu
bağlamda önemli olasılıklar getirmiştir. Önce basın bu amaçla kullanılmaya
başlanmış, ardından buna radyo eklenmiştir.”84 Đnsanlara kendi mekanlarında,
okuma-yazma da gerektirmeden sadece dinleyerek eğlenme ve bilgilenme imkanı
sunan radyonun gelişimi, Almanya’da bir fizik profesörü olan Heinrich Rudolf
Hertz’in 1888 yılında radyo dalgalarını keşfetmesiyle başlamaktadır. Bununla
birlikte radyo Guglielmo Marconi tarafından bulunmuştur.
“Zengin bir Đtalyan işadamının oğlu olan Marconi kurmuş olduğu fizik
laboratuarında
Hertz’in
keşfettiği
radyo
dalgalarını
daha
uzaklara
nasıl
ulaştırabileceğini bulmaya çalışmaktadır. O, radyo deneylerinin laboratuar alanı
dışına çıkarılabileceğini ve iyi para getiren bir iş alanına dönüşebileceğini
düşünmektedir. Buhar gücünün kullanılmasıyla ulaşım hızlanmış, telgraf ve telefonla
karasal ortamda uzaklarla haberleşebilmek mümkün hale gelmiştir. Ancak deniz
ulaşımında hala sorun vardır. Başka limana gitmek üzere ayrılan gemilerden, karşı
limana ulaşıncaya kadar haber alınamamakta; gemilerin gecikip gecikmeyeceği ya da
açık denizde başlarına bir şey gelip gelmediği bilinmemektedir. Marconi dikkatini bu
84
ERDOĞAN; a.g.y.; s. 313
48
konuya yoğunlaştırmış, uzun uğraşlar sonucu Đngiltere sahillerinden Kanada
sahillerine radyo dalgalarını iletmeyi başarmıştır.”85
Sonraları eğlence sektörünün etkin bir aracı ve herkes tarafından kullanımı
mümkün bir araç haline gelecek olan radyo; “hava yoluyla zamanın ve yerin
kontrolünü sağlayan, sesin kulakla duyulabilirliğin ötesinde uzaydan alınmasına
olasılık veren, insanın kulağının teknolojik uzantısıdır.”86 Bununla birlikte radyonun
ilk kullanım amacı ve şekli günümüzdekinden farklıdır. Radyo önceleri, Marconi’nin
çalışmasının da temelini oluşturan soruna yönelik olarak, deniz ulaşımı ve deniz
savaşları sırasında kullanılmıştır. Telefon, telgraf ve radyonun sivil halkın kullanıma
açılması ancak 1. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşebilmiştir. Bununla birlikte
radyonun askeri önemi, 2. Dünya Savaşı’nda bir kez daha ortaya çıkmış ve radyo
özellikle Hitler tarafından son derece etkin bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır.
Erdoğan radyonun kitle iletişim tarihi ve etkileri konusunda oynadığı rolleri;
“Sesin süreklilik içinde yayını radyo ile mümkün oldu. Radyo ile, telefonla olan
‘sözlü iki kişilik’ durumunun üstesinden gelindi. Đnteraktiflik ortadan kaldırıldı ve bir
egemen güçten geniş dinleyici kitlelerine seslenme gerçekleşti. Radyo reklam
yoluyla özel teşebbüsün ekonomik çıkarlarının ve propagandayla siyasal çıkarların
gerçekleşmesinde önemli roller oynadı. Radyo uluslar arası soğuk savaşta
1950’lerden sonra kullanılan en gözde araçlardan biri oldu. Radyo aynı zamanda,
Türkiye gibi ülkelerde yabancı müzik ve piyesler yoluyla kültürel emperyalizmin
gerçekleşmesinde en etken ajan rolü oynadı.”87 şeklinde ifade etmektedir.
Televizyonun işitselliğe ek olarak sunduğu görsellik olanağı, kullanımını
yaygınlaştırmış, daha geniş program seçenekleri sunmuştur ve bu durum televizyona
radyodan daha çok tercih edilen bir araç olma özelliği katmaktadır.
Buna rağmen, radyo gelişen teknolojinin de yardımıyla daha kolay kullanım
ve taşınma gibi özellikler kazanarak ve dinleyiciye geniş seçim imkanı sağlayarak
güncelliğini korumaktadır. Dinleyiciler izlemeleri gereken görsel bir malzeme
85
Ayhan Oğuz ÜNLÜER; Ekranın Öte Yüzü; Konya; Tablet Kitabevi; 2005; s. 26
Đrfan ERDOĞAN, Korkmaz ALEMDAR; Öteki Kuram; Ankara; ERK Yayınları; 2005; s. 22
87
ERDOĞAN; a.g.y.; s. 314
86
49
olmadığından aynı anda hem haberlerle gündemi takip edebilmekte, müzik
dinleyebilmekte, vb. şekilde radyodan yararlanabilmekte; hem de aynı anda gündelik
işlerini yapabilmektedirler. Bu durum da radyonun cazibesini arttıran nedenlerden
biri olarak ifade edilebilmektedir.
1.5.1.3.3. TELEVĐZYON
Raymond Williams televizyonun icat edilmesi ve geliştirilmesi ile ilgili
olarak gerçekleşen süreci; “Televizyonun icadı tek bir olay ya da olaylar dizisi
değildi; elektrik, telgraf, fotoğraf, sinema ve radyodaki icatların bileşimine ve
gelişmelerine bağlıydı. Bu gelişimin ikiye ayrılması gerektiği söylenebilir: 18751890 yılları arasında televizyonun belirli bir teknolojik amaç olduğu dönem ile bir
duraklama döneminden sonra 1920’den başlayıp ilk genel televizyon sisteminin
kurulduğu 1930’lara kadar uzanan, televizyonun belirli bir teknolojik yatırım olduğu
dönem.”88 sözleriyle anlatmaktadır.
“Radyonun bir haberleşme aracından kitle iletişim aracına dönüştürülmesi ve
yine bin dokuz yüzlü yılların hemen başlarında kitlelerin sinema ile tanışmasının
düşündürdüğü şey doğaldır ki iki aracın birleştirilmesi ile yeni bir iletişim aracının
kullanıma sokulması olmuştur. Radyoda olduğu gibi televizyonun teknik olarak
gerçekleşebilmesinin ardında da pek çok bilim adamı ve araştırmacının emeği,
katkısı bulunmaktadır. Ancak televizyon yayınını tam anlamıyla gerçekleştiren kişi
olarak tarih kayıtlarına düşülen isim Đskoç bilim adamı John Baird olmuştur.”89
“Kasım 1936’da Londra’da ilk televizyon yayını yapılmıştır. Đtalya’da
televizyon ağının gelişmesi 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına ve özellikle 1950’li
yılların başına rastlamaktadır. 1930’lu yıllar nasıl radyonun rağbet gördüğü yıllar
olmuşsa, 1960’lı yıllarda da televizyon için aynı durum söz konusudur.”90
Televizyonun, bireylere evden çıkmak zorunda kalmadan bir şeyler seyredebilme
imkanı sağlaması; yanı sıra radyonun sadece “dinlemekle yetinme” kısıtlamasından
88
Raymond WILLIAMS; Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim; Çev: Ahmet Ulvi Türkbağ;
Ankara; Dost Yayınevi; 2003; s. 14
89
ÜNLÜER; a.g.y.; s. 31
90
BALDINI; a.g.y.; s. 91
50
farklı olarak görsel bir etkinlik sağlaması, televizyona karşı oluşan ilgiyi anlatma
konusunda önemli iki nedeni ortaya koymaktadır.
“Televizyon sesle görüntünün bir yerden diğer yerlere çoğaltılarak
aktarılmasını gerçekleştiren araç olarak biçimlenmiştir. Televizyonla “bir birim”
tarafından oluşturulan ürünler “çok birimlere” ses ve görüntülerle iletilme olanağını
elde etmiştir. Bu araçların bulunması ve üretimi kitle üretimi yapan ve kitle dağıtımı
ve tüketimi gereksinimleri sorunlarını çözmeye çalışan batı kapitalist ülkelerinde
olmuştur. Böylece televizyonla hem televizyon endüstrisi gelişirken hem de diğer
endüstrilerin mal, hizmet ve ürünlerinin dağıtımındaki tanıtma, promosyon ve
reklamlarla kitle tüketicisinin yaratılması kolaylaşmıştır.”91
Televizyonun bir kitle iletişim aracı olarak insanlar üzerindeki etkisi çok
büyük olmuştur. Öncelikle televizyon bir haberleşme ve eğlence aracı olarak
gündelik hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Gazete ve radyonun
bireylere sağladığı, kendi mekanlarında okuma, dinleme ve bu yolla haber-bilgi
edinme, eğlenme ve bir tür sosyal iletişim kurma imkanı; televizyonun hayatımıza
kattığı görsellik bileşeni ile katlanarak artmıştır. Kullanımının kolaylığı, içerdiği
program çeşitliliği, hemen her türlü bireysel ihtiyaca cevap verme özelliği olduğunun
iddia edilmesi ve buna yönelik olarak ikna edici yöntemler izlenmesi, bireylerin
televizyon karşısında geçirdiği saat sayısının artmasına yol açmaktadır. Teknolojinin
getirdiği hemen her yenilikten faydalanılarak geliştirilen (telefonla ve hatta
televizyon kumandasının üzerindeki tuşları kullanarak yemek sipariş edebilme ya da
alışveriş yapabilme vb.) özellikleri, bireyleri sokağa çıkmadan bile yaşamlarını
idame ettirebilecekleri yönünde ikna etmektedir.
Televizyonun geniş kitleleri bu derece etki altına alabilmesi, kitle iletişim
endüstrisinin gelişmesine de katkıda bulunmaktadır. Kitle iletişiminin işlevlerinden
bahsederken üzerinde durduğumuz noktaların tümü televizyon için geçerlidir ve
kullanım oranını arttıran özellikler olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte
televizyon sektörü –yayın yapmanın çok pahalı olmasına rağmen-, dev şirketlerin
91
ERDOĞAN, ALEMDAR; a.g.y.; s. 22
51
sırtını dönemeyeceği kadar büyük oranda –ekonomik, siyasi ve kültürel anlamdagüç elde etme ve kullanma imkanını da sunmaktadır.
1.5.1.3.4. ĐNTERNET
Özellikle son 20 yılın en gözde ve etkin kitle iletişim araçlarından biri de
internettir. Günümüzde internet bireyler için –neredeyse sınırsız bir bilgi elde etme
ve depolama aracı olma özelliği ile- vazgeçilmez bir araçtır. Đnternet ve internete
ulaşabilmek için kullanılan bilgisayarlar yaygın kullanma oranına sahiptirler.
Bununla birlikte, hemen tüm kitle iletişim araçlarında olduğu gibi bulunma ve
kullanılmaya başlanmalarının ilk nedeni askeri ihtiyaçlar ve istihbarat gibi
konulardır. Daha sonraları sivil halkın da kullanımına açılan bu araçların en önemli
özellikleri, her türlü bilgiye ulaşabilme ve her türlü bilgiyi paylaşabilme imkanı
sağlaması; yanı sıra çeşitli programlar aracığıyla –gazete haberleri, televizyon
programları, alışveriş imkanı, eğlendirici öğeler, vb.- diğer kitle iletişim araçlarının
içeriklerini de sunmasıdır. Tüm bunlara ek olarak bireysel yazışmaların ve hatta yüz
yüze görüşmelerin de internet üzerinden yapılabilmesi, bireylere hem zaman hem de
ekonomik açıdan tasarruf imkanı sağlamaktadır. Kullanımın kolaylığı da internetin
yaygın olarak kullanılma nedenlerinden biridir.
“Programlanabilir (veya kurulabilir olma) özelliğine sahip ilk makinenin
geliştirilmesi bin sekizyüzlü yıllara dayanmaktadır. 1837 yılında Charles Babbage,
adını Analytical Engine (Çözümlemeli veya analitik makine) koyduğu, ilk tam
programlanabilir makinesel bilgisayarı kavramsallaştırıp tasarlamıştır. Ancak parasal
nedenler ve üzerindeki çalışmalarının sonlanamaması nedeniyle bu makineyi
geliştirememiştir. 1940’lar boyunca bilgisayar uygulayımı gelişmeye devam etmiş ve
sayısal elektronik bilgisayarın ortaya çıkışı ancak elektronik devrelerinin buluşundan
(1937) sonra gerçekleşebilmiştir.”92
Bilgisayarlar bu tarihlerden itibaren üretim sektöründe sıklıkla kullanılan
mekanizmalar olmakla birlikte, zamanla ev ve ofisler için de iş yükünü azaltacak ve
92
http://tr.wikipedia.org; (15 Mart 2008)
52
kolaylaştıracak aletler olarak kullanılmaya başlanmışlardır. 1990’lı yıllarda internetin
sivil kullanıma açılmasıyla birlikte de yaygın bir kullanım alanına sahip olmuşlardır.
“Elektrik ve elektronik medyalar devletler arasındaki sınırları ortadan
kaldırmış, heyecanlı ve coşkulu bir kitle yaratmış ama özellikle insanların içinde
boğuldukları coşkun bir sele benzetilebilecek olan bir enformasyon yağmuru
oluşturmuştur.”93 Enformasyonun bu derece çoğalabilmesindeki temel etken de
internetin yaygın kullanımı olarak nitelendirilebilir. Kitle iletişim dünyasına radikal
değişiklikler getiren internet, gerek yasal boşluklar gerekse uygulamada yasal
engelleri ortadan kolayca kaldırabilecek yapısı nedeniyle bireyler üzerinde olumlu
olduğu kadar son derece olumsuz özelliklere de sahip durumdadır. Bu özellikleri,
internete yönelik eleştirileri de beraberinde getirmekte ve iletişim alanında çalışanlar
ve bilim insanları için yeni soru ve sorunların kapısını aralamaktadır.
1.5.2. KĐTLE ĐLETĐŞĐM ARAÇLARI VE HEDEF KĐTLE ETKĐLEŞĐMĐ
Kitle iletişimi ve araçları konusunda bu noktaya kadar verilen tüm bilgiler,
hedef konumunda olan izlerkitle ile bu iletişim türü ve araçları arasındaki güçlü
etkileşime işaret etmektedir. Her ne kadar, etkileşimin şekli ve önemi hakkında,
farklı yaklaşımlar söz konusu olmakla birlikte tartışılmadan kabul edilen tek gerçek
kitle iletişiminin gücüdür.
Kitle iletişiminin, toplumsal ve kültürel pek çok rolü ve işlevi olduğu
görülmektedir.
Hayatın
her
alanında
yaşanan
teknolojinin
ilerlemesi
ve
yaygınlaşması olgusunun kitle iletişimi ve araçları için de söz konusu olması,
küreselleşmenin de etkisiyle uluslararası sınırların neredeyse kalkması olgusunun
kitle iletişiminde de görülmesi gibi unsurlar kitle iletişimini önemli bir ticari sektör
ve güç unsuru haline getirmektedir. Bu durumun en önemli göstergelerinden biri hiç
şüphesiz “iletişim toplumu” kavramının ortaya çıkışıdır.
“Đletişim toplumunda yaşadığımız söylenmektedir. Ama insan toplumları hep
iletişim toplumları olmuştur. Geçmiş ile bugünün görünen farkı, yazının ve retoriğin
93
BALDINI; a.g.y.; s. 104
53
keşfinden bu yana iletişim alanında pek çok yeniliğin ortaya çıkmasıdır. Asıl fark,
günümüzde
iletişime ve
iletişim
tekniklerine
atfedilen
toplumsal
değerle
bağlantılıdır. Đletişim ideolojisini temel alan kamusal söylemler iletişimi, aidiyet
ilişkilerinin yok olduğu şeyler dünyasındaki bir araç olarak tanımlamaktadır. Bu
iletişim anlayışında insan, fikri belirlenmek istenen seçmen ya da tüketim
alışkanlıkları test edilen tüketicidir.”94 Eşdeyişle, geçmişten günümüze iletişim ve
toplum birbirinden ayrılamaz olgular durumundadır. Đletişim alanında gerçekleşen
yenilikler ve ilerlemelerin toplumlara yansıması ve bu bağlamda iletişimin toplumda
edindiği değerler, kitlesel iletişimi toplumsal anlamda vazgeçilmezliğe yakın bir
noktaya getirmektedir. Profesyonel iletişimciler ile hedef kitle arasında zaman zaman
amaçsal yönden farklılıklar ortaya çıksa da bu durum kitle iletişiminin öneminin
azalmasına yol açmamaktadır. “Kitle iletişiminde kaynak konumundaki kurumların
örgütlenişi, kitleye ileti gönderenlerin amaçları ile alıcı konumundakilerin
beklentileri arasındaki kopukluk ya da farklılık, sürecin işleyişi gibi pek çok
boyutuyla diğer iletişim süreçlerinden farklıdır. Đletişimin amacı, etkileri, sonuçları
konusunda yaklaşım farklılıklarından kaynaklanan değişik değerlendirmeler de
bulunmaktadır. Ancak asıl olan kitle iletişiminin günden güne gerek şekil gerek
içerik açısından bireyin yaşamında artan oranda yer ya da zaman tuttuğudur.”95 Bu
durum Ünsal Oskay tarafından; “Đnsanlar, kitle iletişimine kendi yaşam ortamları
hakkında enforme olmak için girmektedirler. Beslenme gereksinimi gibi, yaşam
ortamı hakkında enforme olmak; dünya hakkında ‘işlenmiş bir imaja’ sahip
olabilmek için vazgeçemedikleri bir gereksinimdir.” 96 sözleriyle ifade edilmektedir.
Oskay ayrıca hedef kitle seçiminin öneminden bahsederken Nordenstreng’den
yaptığı aktarmada; “kitle iletişiminde araçların yayınlayacağı mesajlarının nasıl ve ne
derecede anlaşılacağını hedef kitledeki kişilerin yakın yaşam-deneyim alanları
belirlemektedir. Bu nedenle, kitle iletişiminin etkinliğini arttırmak için mesajın ya da
aracın dilinden çok, kitlelerin toplumsal ve ekonomik konumlarına, koşullarına önem
vermek gerekmektedir.”97 demektedir. Kitle iletişimi ve araçlarının yaş, cinsiyet,
coğrafi konum ve eğitim gibi pek çok farklı alanda konumlandırılabilecek çeşitlilikte
hedef kitlesi bulunmaktadır. Dolayısıyla da, bu hedef kitlelerin her birine hitap
94
Nilgün TUTAL; Küreselleşme, Đletişim, Kültürlerarasılık; Đstanbul; Kırmızı Yayınları; 2005;s.49
ÜNLÜER; a.g.y.; s. 20
96
Ünsal OSKAY; Kitle Đletişiminin Kültürel Đşlevleri; Đstanbul; DER Yayınları; 2000; s. 351
97
OSKAY; Kitle Đletişiminin Kültürel Đşlevleri; s. 350
95
54
edecek çeşitlilik de kitle iletişim araçları için söz konusudur. Doğru iletinin, doğru
hedef kitleye, doğru araç ve yöntemlerle gönderilmesi iletinin ulaşması ve etkinliği
açısından önemlidir.
1.5.2.1. KĐTLE ĐLETĐŞĐM ARAÇLARININ HEDEF KĐTLENĐN BĐR ALT
GRUBU OLARAK ÇOCUKLAR ÜZERĐNDEKĐ ETKĐLERĐ
Kitle iletişim araçlarından yararlanma olgusu, zaman ilerledikçe ve kitle
iletişimindeki yenilik ve gelişmeler arttıkça, alıcı konumundaki tüm hedef kitleler
için daha önemli bir hale gelmekte ve bu bağlamda kitle iletişimi ve araçlarının etkisi
de doğru orantılı bir biçimde artmaktadır.
Kitle iletişim araçlarının hedefinde olan önemli bir grubu da çocuklar
oluşturmaktadır. Kitlelerin tüketici olarak görüldüğü ve 0-17 yaş aralığında olan her
bir bireyin çocuk kavramı içerisinde yer aldığı düşünülecek olursa –özellikle de genç
nüfusun toplumun diğer yaş gruplarına oranla daha fazla olduğu gelişmekte olan
ülkelerde- çocuklara yönelik araç ve programların çeşitlilik kazanması, iletişimi
profesyonel çerçevede sürdüren kaynaklar (ileti göndericiler) için önemli bir sektör
haline gelmektedir. Yanı sıra, kitle iletişim sektörü çocuklar için bir tüketim alanı
olmakla beraber aynı zamanda bir sosyalleşme aracı olarak da önem taşımaktadır. Bu
bağlamda, Adorno ve Horkheimer’ın çalışmalarında bahsettikleri değişen aile yapısı
sonucu, sosyalleştirme işlevinin aileden çıkarak kitle iletişim araçlarına devredilmesi
yaklaşımı en kayda değer bilimsel yaklaşımlardan biridir. Adorno ve Horkheimer’a
göre; “Geleneksel olarak bireyi bilinçlendirme ve sosyalleştirme işlevini yerine
getiren aile bu işlevi kültür endüstrisine98 bırakmaktadır. Bu yaklaşım neticesinde her
iki düşünür de doğal olarak kitle iletişim araçlarının baskıcı bir yapıda olduğuna
inanmaktadırlar. Bu araçlar egemen sisteme karşı geliştirilecek eleştirilere engel
olurlarken kitlelerin egemen sistemle bütünleşmesini de sağlamaktadırlar.”99
Kitle iletişim araçlarının ve içeriklerinin çokluğu ve çeşitliliği içerisinde
çocuk hedef kitleler için de önemli bir yer ayrılmaktadır. Yetişkin statüsündeki hedef
98
99
Kültür Endüstrisi ile ilgili olarak Bkz. s. 62
Levent YAYLAGÜL; Kitle Đletişim Kuramları; Ankara; Dipnot Yayınları; 2006; s. 89
55
kitleler için dahi, sosyal çevre ve dünyayı algılama biçimini etkilemede başat unsur
haline gelmiş kitle iletişim araçlarının, henüz bilinci tam olarak gelişmemiş ve
belirgin bir kişilik yapısına ulaşmamış yaştaki çocuklar için çok daha önemli etkiler
yapacağı ve yapmakta olduğu yadsınamaz bir gerçektir.
1.5.3.2 BĐR KĐTLE ĐLETĐŞĐM ARACI OLARAK TELEVĐZYON VE ÇOCUK
HEDEF KĐTLE ETKĐLEŞĐMĐ
Kitle iletişim araçları içerisinde, özellikle televizyon ve internet çocukların en
fazla kullandıkları ya da daha farklı bir söylemle maruz kaldıkları araçlar olarak
nitelendirilebilir. Bu iki ortam içerisinde de televizyon, kullanım yaygınlığı ve
kolaylığı nedeniyle ilk sırayı almaktadır. Bu nedenle, çalışmanın bu bölümünde
çocuk ve kitle iletişim araçları etkileşimini, televizyon ve etkileri yönünden
değerlendirmek uygun olacaktır.
1.5.3.2.1. TELEVĐZYONUN GÜNDELĐK YAŞAMDAKĐ YERĐ VE ÖNEMĐ
Televizyon günümüzün en önemli kitle iletişim araçlarından biridir. Yaş,
eğitim, coğrafi bölge, vb. tüm demografik unsurlar açısından değerlendirildiğinde,
televizyonun her kesime hitap edebilecek bir araç olduğu söylenebilir. Televizyon,
kullanım yaygınlığı ve ulaştığı hedef sayısının çokluğu göz önüne alındığında, en
çok kullanılan, bununla birlikte en çok da eleştiriye maruz kalan araç olarak da
nitelendirilebilir. Her halükarda televizyon izlerkitle açısından en önemli kitle
iletişim aracıdır ve televizyon olmadan yaşamak bireyler açısından pek de mümkün
görünmemektedir.
Neil Postman “Televizyon: Öldüren Eğlence” adlı kitabında bu durumu;
“Televizyon, görüntü ile çılgınlığın etkileşimini mükemmel ve tehlikeli bir
kusursuzluk katına çıkararak, telgraf ile fotoğrafın epistemolojik yönelimlerini en
güçlü biçimde dışa vurmayı sağlamıştır. Üstelik onları evlerin içine kadar getirmiştir.
Şimdi biz, ilk ve en yakın öğretmeni, ayrıca çoğumuz için en güvenilir yoldaşı ve
dostu televizyon olan ikinci kuşak çocuklarla bir arada yaşıyoruz. Daha açık bir dille
ifade edersek, televizyon yeni epistemolojinin kumanda merkezidir. En ufak çocuklar
56
dahi televizyon izlemekten men edilmezler. En berbat yoksulluk bile televizyondan
vazgeçmeyi gerektirmez. En yüce eğitim sistemi bile televizyonun belirleyiciliğinden
kurtulamaz. Ve en önemlisi, kamuoyunu ilgilendiren hiçbir konu (politika, haber,
eğitim, din, bilim, spor) televizyonun ilgi alanının dışında kalmaz. Yani, halkın bu
konuları kavrayış biçimi tamamen televizyonun yönelimleriyle şekillenmektedir.”100
sözleriyle ifade etmektedir.
Televizyonun izlerkitle tarafından bu derece tercih edilir olması, hiç şüphesiz
–daha önce de ifade edilen- haber ve bilgi sağlama, toplumsallaştırma, güdüleme,
tartışma ortamı hazırlama, eğitim, kültürel mirasın nakledilmesini sağlama,
eğlendirme ve bütünleştirme gibi işlevleri neredeyse eksiksiz yerine getiriyor
olmasından kaynaklanmaktadır. Televizyon, izlerkitleye dünyayı tanıtmakta, yakın
sosyal çevresi ve içinde yaşadığı toplum hakkında bilgi ve haber vermekte, toplum
içerisinde konuşulacak konular yaratıp bireylerin toplumsallaşmasını ve toplumla
bütünleşmesini sağlayabilmekte, izlerkitleyi eğlendirebilmekte ve ona hoşça vakit
geçirme imkanını oldukça düşük bir fiyata sağlamaktadır. Bununla birlikte, eleştiri
oklarının özellikle üç tanesi televizyonun bu özelliklerinden kaynaklanan yönlere
gitmektedir.
Televizyona ilk yöneltilebilecek olan eleştiri –ki bu eleştiri genel olarak kitle
iletişim araçlarına yöneltilmektedir- “yönlendirici olma” özelliğidir. Kitle iletişim
araçları ve özellikle televizyon, izlerkitleyi ne yapacağı, nasıl davranacağı, nasıl
tercihlerde bulunacağı hakkında bilgilendirmekte ve bu noktada bir tür eğitmen rolü
üstlenmektedir. Sınırlı koşullar altında bu durum televizyon için bir artı puan
sayılabilirse de, izlerkitlenin tüm hayatını yönlendirir hale geldiğinde durum önemli
bir tehlike arz edebilmektedir.
Televizyon kanallarının çoğalması, kanal rekabeti olgusunu da beraberinde
getirmektedir. Kanalların yüksek rating alabilme ve buna bağlı olarak da özellikle
reklamlardan gelen gelirin artmasını sağlama yarışı, karşımıza performans kültürü
olgusunu çıkarmaktadır. Gelişmeyi ve rekabet edebilirliği arttıracak girişimlerde
100
Neil POSTMAN; Televizyon: Öldüren Eğlence; Çev: Osman Akınhay; Đstanbul; Ayrıntı
Yayınları; 2004; s. 91
57
bulunma, yaratıcı olma, sürekli yenilik sağlayabilme ve en önemlisi de üstün olmayı
ve sonuç elde etmeyi sağlama olarak ifade edilebilecek olan “performans kültürünün
temel tonu zevke ulaşmaya değil, heyecanın korunmasına yöneliktir.”101 Televizyona
yapılan eleştirilerden ikincisi de bu noktada gündeme gelmektedir: Heyecanı daim
tutabilmek ve izlenirliği arttırarak devam ettirebilmek için belirli öğeleri haddinden
fazla kullanmak. Bu öğelerden biri şiddet, diğeri ise cinselliktir. Televizyon
programları bu her iki öğeyi de kimi zaman gerçek hayatta olduğundan daha fazla
gösterebilmektedir. Oskay bu durumu açıklarken, cinsellik öğelerinin maskülen bir
biçimde şiddet içeren görüntüler olarak görmekte ve bunu da cinsellikten öte
pornografi olarak nitelemektedir. “Pornografi ve şiddetin gösterimlendiği yayınların
yaşadığımız toplumların kültür yapısı içinde ne gibi işlevler yüklenmiş oldukları
sorunu
gitgide
önemi
artan
bir
sorunsa
da
hala
yeterince
açıklığa
kavuşturulamamıştır. Pornografi, bugünkü toplumların büyük kentlerindeki ‘nezih’
semtlerdeki dükkanları ve eğlence yerlerini de istila ettikten sonra, şimdi, televizyon
ve kaset filmler ile birlikte, yakın zamanlara kadar burjuva ‘bireyliğinin son kalesi’
sanılan evlere de girmiş bulunuyor. Şiddetin pornografik olmayan düz şiddet
gösterimi ise, çok daha yaygındır. Böylece şiddet reel dünyamızdaki görünümünü,
televizyonun
‘hayalet’
dünyasındaki
çocuk
dizilerine
varıncaya
kadar
yaygınlaştırmıştır. Çeşitli program türleriyle yaygınlaşan görünümü ile şiddet
hayatımızdaki yerini daha bir perçinlemektedir. Pornografi ise, kitle iletişiminin
‘Pazar’ındaki değişmelerden dolayı, önce sadece müstehcen ya da erotik olmayı
aşarak pornografik bir nitelik almış; şimdilerde ise maçoluk olgusu aracılığı ile şiddet
ile cinselliği birleştiren çok daha kapsamlı günümüzün yeni pornografi türü olan
sado-mazoşist pornografiye varmıştır.”102 Bu durumun en temel etkilerinin ise,
toplumda var olan şiddet ve cinsellik öğelerinin, olduğundan fazla ve farklı
algılanması biçiminde gerçekleşebilmektedir. Bu noktada, en önemli bilimsel
yaklaşım, Gerbner’in kültürel göstergeler ve ekme yaklaşımıdır. Gerbner’e ve diğer
Ekme kuramcılarına göre; “televizyonun etkisi uzun dönemlidir. Bu etki azar azar,
derece derece, dolaylı fakat zamanla birikerek olmaktadır. Bu araştırmalarda vurgu,
televizyon izlemenin etkisinin izleyicilerin davranışlarından çok tutumları üzerinde
olduğundadır. Çok fazla televizyon izlemenin gerçek hayattan çok televizyon
101
102
Mario PERNIOLA; Đletişime Karşı; Çev: Durdu kundakçı; Ankara; Dost Yayınları; 2006; s. 23
OSKAY; Kitle Đletişiminin Kültürel Đşlevleri; s. 355
58
programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları ektiği düşünülmektedir. Gerbner103
medyanın bir kültürde var olan değer ve tutumları yani egemen değer ve tutumları
ektiğini öne sürmektedir. Yani medya, bu insanları birbirine bağlayan değerleri
yaymakta ve bu değerleri sürdürmektedir.”104
Televizyona yönelik olarak geliştirilebilecek üçüncü eleştiri noktası da
‘eğlendirme’ kavramıyla açığa çıkmaktadır. Televizyon pek çok farklı işleve sahip
olmakla birlikte heyecanı ve izlenirliği üst düzeyde tutma kaygısı, eğlendirici olma
işlevini üst sıraya taşımaktadır. Bu noktada yeniden Postman’a dönmek gerekirse,
buradaki sorun; “televizyonun eğlendirici olmasından öte, eğlenmeyi, her türlü
deneyimlerimizin temsilinin doğal çerçevesi haline getirmesidir. Televizyon
aygıtımız bizi dünyayla hep yakın ilişkide tutar ama bunu bize gülümseyen
çehremizin hiç değişmediği bir yüzle yaptırır. Sorun, televizyonun bize eğlendirici
temalar sunması değil, bütün temaların eğlence olarak sunulmasıdır ve bu da
bambaşka bir sorun oluşturur.”105
Bu üç eleştiri değerlendirildiğinde, televizyon ve yayın politikalarının
yetişkinlerde dahi doz aşımı gibi bir etki yaptığı düşünülebilir. Bu bağlamda, söz
konusu eleştirilen unsurların çocuk programları ya da çocukların televizyon
izleyebileceği saatlerde yayınlanan diğer programlarda var olması, durumu endişe
verici bir boyuta taşıyabilmektedir. Bir dönem, izlediği çizgi filmde bulunan bir
karakterden etkilenerek kendini balkondan atan bir çocuğun dramı bu konuda
etkileyici bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Benzer biçimde, Irak Eski Başkanı
Saddam Hüseyin’in idam edilmesi görüntülerinin çocukların izlediği saatlerde
televizyonlarda pek de fazla kesintiye uğramadan yer alması sonucu bazı çocukların
kendini asması gibi olaylar; çocukların gerçekle hayal olanı ayırt edemedikleri ve bu
bağlamda televizyonda yer alan öğelerin bu konu göz önünde bulundurularak
seçilmesi tartışmasını gündemde tutmaktadır.
Bununla birlikte, televizyonu ve genelde kitle iletişim araçlarını tamamen
zararlı olarak nitelemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Televizyon aynı zamanda
103
Gerbner’in Kültürel Göstergeler ve Ekme Yaklaşımı ile ilgili Bkz. s.
YAYLAGÜL; a.g.y.; s. 64
105
POSTMAN; a.g.y.; s. 101
104
59
eğitici ve öğretici işlevlerde üstlenmektedir. Ülkemizde de şu anda tamamen
çocuklara yönelik ve hiçbir zararlı öğe bulundurmayan televizyon kanalları
bulunmaktadır. Sadece eğitici ve eğlendirici işlevi olan bu kanallar çocuklar için
oldukça
yararlı
olabilmektedir.
Bu
noktada,
bireyler
için
seçim
imkanı
bulunduğundan ve özellikle ebeveynlere bu konuda önemli görevler düştüğünden söz
edilebilir. Sonuç itibarıyla; “önemli olan televizyonun etkileri nasıl ve ne derece
kullanıldığı ile ilişkilidir. Önemli olan televizyonun seyredilmemesi değildir. Annebabanın çocuğa kısa süreli ve denetimli televizyon izletmesi, doğru ve uygun
programlar seçerek çocuğu bu programları izlemesi için yönlendirmesi çok
önemlidir.”106
1.5.3.2.2. TELEVĐZYONUN ÇOCUKLAR ÜZERĐNDEKĐ ETKĐLERĐ
Televizyon ve çocuk ilişkisi söz konusu olduğunda, toplumdaki genel kanı
televizyonun çocuklar için zararlı olduğu yönündedir. Toplumda yer alan bireyler
özellikle de anne-babalar çocukların, bu zararlı etkisi olduğu düşünülen araçtan uzak
tutulması gerektiği görüşündedirler. Bu tarz bir yaklaşımı benimseyen, bilimsel ya da
bilimsel olmayan, her türlü veriyi de kabul etmeye hazır gözükmektedirler. Erol
Mutlu, bu düşüncenin temelde biri duygusal diğeri düşünsel iki temele dayandığını
söylemektedir. Düşünsel olan neden, çocukluk döneminin bir insanın yaşamında her
türlü etkiye açık olduğu yıllar olması olarak belirtilmekteyken; duygusal neden annebabaların çocuklarını her türlü zararlı etkiye karşı savunma güdüsü olarak ifade
edilmektedir. Özellikle şiddet ve anti-sosyallik ile ilgili davranışlarda başlıca
sorumlu televizyon olarak görülmektedir. Erol Mutlu bu durumu üç temel görüşe
bağlamaktadır. “Đlki, çocukluk, toplumsal değerlerin içselleştirilmesinin henüz
tamamlanmamış olduğu ve toplumsal öğrenme süreçlerinde etkiye en açık olunan bir
dönemdir. Çocukların şiddet, saldırganlık gibi anti-sosyal davranışları, bu
davranışları temellendiren değerleri öğrenmeleri ve bunları içselleştirmeleri bu
nedenle çok mümkündür.”107 Bu görüşteki dayanak noktası televizyonun, aile ve
okul gibi temel toplumsallaştırma ortamlarının yanı sıra önemli bir etken haline
gelmesi ve hatta zaman zaman bu ortamların yerini almasıdır.
106
107
Can BĐLGĐLĐ (ed.); Medya Eleştirileri; Đstanbul; Beta Yayınları; 2005; s. 255
Erol MUTLU; Globalleşme, Popüler Kültür, Medya; Ankara; Ütopya Yayınevi; 2005; s. 168
60
“Bununla bağlantılı bir ikinci neden, çocukların dış uyaranlara karşı
korumasız, savunmasız olduğu inancıdır. Çocuklar henüz toplumsal kişilikleri
oluşmadığı için, iyiyi kötüyü ayırt etme konusunda gerekli mekanizmaları geliştirmiş
değildirler. Dolayısıyla, toplumsal iyi ve kötü kategorileri henüz üst benliği yeterince
gelişmemiş çocuklarda birbirine karışabilir. Bir başka neden de, televizyonun
‘üçüncü kişi’ etkisine en açık olan yaş grubunun çocuklar olduğu düşünce ve
inancının yaygınlığıdır.”108
Televizyonun üçüncü kişi etkisini şu şekilde açıklamak mümkündür: “üçüncü
kişi etkisi olarak ifade edilen hipoteze göre, insanlar medya içeriklerinin diğer
kişileri kendilerinden daha fazla etkilediği düşüncesine sahiptirler. Bunun nedeni
kişinin bu etkinin farkında olmasının, onun etki altında kalmasını engelleyeceği
görüşüdür.
Bu
açıklamaktadır.”
109
hipotez
sansür
uygulamalarının
niye
desteklendiğini
Aktarılan bu nedenler şüphesiz ki, televizyonun olumsuz
etkilerinden korkmaya yönelik olarak ifade edilen birçok nedenden bazılarıdır. Bu
korkuların haklı olup olmadığı ise, çocuklarda görülen/görülebilecek saldırgan ve
anti-sosyal
davranışların
gerçek
nedenlerinin
araştırılması
ile
mümkün
olabilmektedir. Sözgelimi, saldırganlık ve şiddet bir çocuğun davranışlarında
görülebilir. Bununla birlikte çocuğun şiddeti nerede ve ne şekilde öğrendiği cevabı
çok da net olmayan bir sorudur. Çocuk, şiddeti çoğu zaman ailesinde veya yakın
çevresinde görebilmektedir. Saldırganlığa bağlı olarak sergilediği davranışlarında
televizyonda izlediği bir film veya dizideki kahramanlar, “çeşitli davranışlarla
çocuktaki saldırganlık dürtülerini harekete geçirebilmekte ve onu saldırgan
yapabilmektedir. Çünkü, çocukta dürtülerini frenleme yeteneği çok zayıftır. Bu
nedenle olumsuz uyarımları içeren bir televizyon filmi, çocuğu saldırganlığa iten
çeşitli etkenlerden belki de en güçlüsü ve yaygınıdır. Ancak, çocuğun etkilenmesinde
kişilik özellikleriyle yakın çevre faktörlerinin rolü büyüktür.”110
Aile ve yakın çevrenin çocuğa etkisinin bir bölümünü de, kitle iletişim
araçlarını kullanma, özellikle de televizyon izleme alışkanlıklarını edinmedeki rolü
108
MUTLU; Globalleşme, Popüler Kültür, Medya; s. 168
Oya ŞAKĐ AYDIN; “Alımlama Araştırmaları ve Kültürel Çalışmalar Geleneğinin Katkısı;
Đstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi; Sayı: 11; Bahar 2007/2; s. 121
110
YAVUZER; a.g.y.; s. 221
109
61
oluşturmaktadır.
“Çocukların
televizyon
seyretme
alışkanlıklarına
sosyalize
olmalarında ilk yaşlar can alıcı bir dönemdir. Çocuklar neyi, ne miktarda
izleyeceklerini anne-babaları ve kardeşlerinin koymuş oldukları örnek aracılığıyla
öğrenmektedirler.”111 Dolayısıyla şiddet ve saldırganlık gibi öğeler içeren televizyon
programlarının aile üyelerince, özellikle de anne-babalarca sıklıkla seyredilmesinin;
çocukta, bu tip davranışların, ebeveynlerince onaylandığı ve hatta toplumda da kabul
göreceği düşüncesini uyandırabilme potansiyeli yüksektir.
Bununla birlikte, televizyon programlarının şiddet yüklü içeriklerinin, çocuğu
şiddete meyilli bir hale getirme konusundaki etkileri sayısal verilerle de ortaya
konmaya çalışılmaktadır. “Batı ülkelerinde yapılan araştırmalar, ortalama bir
çocuğun 14 yaşına gelinceye kadar televizyonda 11.000 cinayet sahnesine tanık
olduğunu ortaya koymaktadır. Aynı araştırmalar, çizgi filmlerin %94’ünün şiddet ve
cinayet konularına yer verdiğine işaret etmektedir.”112 Bu gibi çalışmalarda elde
edilen sayısal değerler ve beraberinde yapılan sosyal araştırmalar –her ne kadar
televizyonu tek suçlu olarak ifade etmek yanlış bir saptama olacaksa da- şiddet
görüntüleri içeren televizyon programları ile bunu izleyen çocukların şiddet eğilimli
davranışları arasında yakın bir ilişki bulunduğunu göstermektedir. “Gözlemler, şiddet
ve adam öldürme sahnelerini izleyen çocuklarda çeşitli gerginlik ve endişe
belirtilerinin görüldüğüne dikkatleri çekmektedir. Aynı görüntüler, bazı çocuklarda
uyuma zorluklarına ya da uykularında korkulu rüyalarla, kabusların görülmesine de
neden olabilmektedir. Televizyon yoluyla sergilenen cinayet sahnelerinin izlenmesi
saldırganlık davranışını artırabildiği gibi, bu şiddet eylemlerinin zamanla cinsel haz
yerine de geçmeye başladığı görülmektedir.”113
Televizyonda yer alan ve çocukları olumsuz yönde etkileyebilecek olan bir
diğer öğe de cinsellik, diğer bir deyişle erotik ve hatta daha sert bir söylemle
pornografik öğelerdir. Yasal düzenlemelerle televizyonda bu tarz görüntü içeren
yayınlar her ne kadar –özel televizyonun ülkemizde ilk var olduğu yıllara oranlaazalsa da, zaman zaman yine erotik ya da pornografik öğeler barındıran programlar
görülmektedir. Ülkemizde yayınları sürmekte olan, e2 adlı bir kanalda yer alan
111
MUTLU; Globalleşme, Popüler Kültür, Medya; s. 170
YAVUZER; a.g.y.; s. 225
113
YAVUZER; a.g.y.; s. 226
112
62
Amerikan yapımı diziler de bu duruma örnek olarak gösterilebilmektedir. Sabah
saatlerinde yayınlanan “Umutsuz Ev Kadınları” adlı cinsellik içeren görüntülere
sahip dizi ya da nispeten geç olmakla birlikte yine de çocukların seyredebilecekleri
saatlerde yayınlanan ve yoğun şiddet ve cinsellik içerikli ve bir seri katilin kahraman
gibi gösterildiği bir dizi olan “Dexter” bu konuda verilebilecek en dikkat çekici
örneklerdendir. Yanı sıra, çocukların televizyon izleyebileceği herhangi bir saatte ve
herhangi bir program arasında yayına giren reklamlar da benzer biçimde şiddet ve
cinsellik içerikli olabilmektedir.
Jane D. Brown Impact Of Mass Media adlı kitapta yer alan makalesinde, kitle
iletişim araçlarının, çocuklara cinsellikle ilgili olarak bilgi –ya da yanlış bilgidepoladığını söylemektedir. Medya içeriği hakkında yapılan akademik çalışmalarda,
müzik videoları, televizyon dizileri, reklamlar ve uydu kanalı aracılığıyla
seyredilebilen ya da üyelik gerektiren erotik kanallarda oldukça fazla ve çocukların
kolayca ulaşabileceği türden cinsellik, şiddet ve/veya şiddet içerikli cinsellik
görüntüleri bulunmuştur.114 Bu açıklamaların ardından Brown; “Bu çeşit bir medya
bir çocuğun cinsellik ilgili kendi duygularını ve sonradan gelişecek davranışlarını
etkileyebilir mi?” şeklinde yönelttiği soruya yine kendisi yanıt vermektedir. Brown;
“Şüphesiz ki, bir çocuğun hayatındaki diğer bütün etkilerden, medyanın etkisini
seçip ayırmak son derece zordur. Fakat bu konudaki başlangıç niteliğindeki
çalışmalar, kitle iletişim araçlarındaki cinsel içeriğin, bir adolesanı kendi cinselliği
hakkında düşünmeye itecek bir etki yaptığını ileri sürmektedirler”115 demektedir. Bu
bir anlamda kitle iletişim araçlarında ve özellikle de televizyonda yer alan cinsellik
yüklü öğelerin, çocukluk çağından henüz çıkmamış genç kız ve erkeklerde
cinselliğin erken uyanmasına neden olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Cinsellik ve şiddet televizyona oranla internette daha çok yer alabilmekte ya
da çocukların oynadıkları oyunlarda da bulunabilmektedir. Haluk Yavuzer’e göre
çocukların bu gibi televizyon programlarını izlemesi ya da oyunları oynaması; “bazı
çocukları cinsel yönden aşırı uyarmakta, bazılarında nefret ve suçluluk duygusunun
114
Ray Eldon HIEBERT, Carol REUSS (ed.); Impact Of Mass Media; New York; Longman; 1988;
s. 168
115
HIEBERT, REUSS (ed.); a.g.y.; s. 169
63
oluşumuna, bazılarında ise cinsel suç işlenmesine ya da normalden sapan bir
davranışa neden olabilmektedir.”116
Sonuç itibarıyla denebilir ki; yaygın biz izlenme oranına sahip bir kitle
iletişim aracı olarak televizyon, içeriğiyle izlerkitlede önemli etkiler yapabilmektedir.
Bununla birlikte çocuk izlerkitle üzerindeki etkisi, sıradan yetişkinlere oranla çok
daha fazladır. Bunun en önemli nedenleri arasında, çocukların tam olarak
kişiliklerinin gelişmemiş olması, dışarıdan gelen uyaranlara karşı yetişkinlere oranla
daha zayıf olmaları gibi etkenler sayılabilir.
Televizyon programlarının içeriğinde yer alan şiddet görüntüleri, çocukları
saldırgan davranışlara itebileceği gibi, tam tersi bir etki de gösterebilmekte ve
çocuklarda çekingenlik ve korku içeren davranışlar sergilemelerine yol açabilecek
kişilik bozukluklarına da neden olabilmektedir. Ancak bu noktada sadece
televizyonun suçlanması da doğru bir yaklaşım olmayacaktır çünkü, çocuklar
davranış modellerinin önemli bir bölümünü aile veya yakın çevrelerinde bulunan
bireylerden edinmektedirler. Çocuklar olumsuz davranışları bizzat rol model olarak
gördükleri bu bireylerden edinmektedir. Yanı sıra, ailenin televizyonun etkilerine
karşı çocuğu koruma şansı bulunmaktadır. Sınırlı sürelerde ve sınırlı programların
izlenmesine izin verilmesiyle, söz konusu zararlı etkiler en aza indirgenebilmektedir.
1.5.3.3. TELEVĐZYONUN ÇOCUKLARA YÖNELĐK YASAL VE AHLAKĐ
SORUMLULUKLARI
Televizyon ve hedef kitle etkileşiminde –özellikle de hedef kitle çocuk
yaştaki izlerkitle grubu olduğunda- bu durumun önemli sonuçları olabileceğinden ve
televizyonun çocuklar üzerinde olumsuz pek çok etkisi bulunabileceğinden söz
etmek mümkündür. Bununla birlikte, televizyonu bu durum karşısında tek suçlu
olarak ilan etmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Çocukları televizyonun olası
zararlı etkilerinden koruyabilmek için, ebeveynlerin öncelikle kendi televizyon
izleme davranışlarını çocuklarına örnek olacak biçimde düzeltmeleri; ardından da,
çocuklarının televizyon izleme sürelerini ve seyredebilecekleri programları uygun bir
116
YAVUZER; a.g.y.; s. 226
64
biçimde belirlemeleri gerekmektedir. Televizyondan öğrenildiği/öğrenilebileceği
düşünülen pek çok anti-sosyal davranışın da aile içerisinde veya çocuğun yakın
çevresinde şahit olabileceği davranışlardan kaynaklanabileceği unutulmamalıdır.
Dolayısıyla, televizyonun zararlı etkilerinden çocukları koruma konusunda çocuğun
ailesine ve yakın çevresine önemli görevler düşmektedir. Bununla birlikte,
televizyonun zararlı etkileri en aza indirgemek açısından kanal yöneticilerinin de,
hem yasal hem de ahlaki önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Đlk olarak yasal
düzenlemelere değinmek gerekirse; çocukların televizyonun zararlı etkilerine karşı
korunmasına yönelik olarak anayasamızda bu konuyla ilintilendirilebilecek dört ifade
yer almaktadır. “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanun”un 4. maddesindeki; Yayınların müstehcen olmaması (t bendi), kadınlara,
güçsüzlere, özürlülere ve çocuklara karşı şiddetin ve ayrımcılığın teşvik edilmemesi
(u bendi), yayınların şiddet kullanımını özendirici veya ırkçı nefret duygularını
kışkırtıcı nitelikte olmaması (v bendi) ve son olarak da gençlerin ve çocukların
fiziksel, zihinsel ve ahlakî gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların
seyredebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması (z bendi)
117
ifadeleri bağlayıcı
niteliktedir.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ise kitle iletişim araçlarının yayın politikaları,
“AB Kurucu Antlaşması’nda kültür ve görsel-işitsel politika başlığı altında 151.
madde ile düzenlenmektedir. AB’nin görsel-işitsel sektör ile ilgili politikalarının
dönüm noktasını 1989 yılında kabul edilen ve 1997 yılında güncellenen Sınır Aşırı
Televizyon Direktifi (Television Without Frontiers Directive) oluşturmaktadır.
Direktif’te yer alan esaslar, Birliğe üye ülkelerde yayıncılık alanında birlik ve
beraberliği sağlamak amacıyla Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi (European
Convention on Transfrontier Television) adıyla uluslar arası bir anlaşmaya
dönüştürülmüştür. Direktif’te gençlerin ve çocukların muzır neşriyattan korunması
ile ilgili olarak, yayıncı kuruluşlara 18 yaşından küçüklerin gelişimine zarar
verebilecek ve şifresiz yayınlanan programlarda program öncesinde sesli veya görsel
uyarıların yer alması şartı getirilmektedir.”118 Program öncesi görsel uyarıların
117
http://www.rtuk.org.tr/; (31 Ocak 2008)
Vedat ÇAKIR, Birol GÜLNAR; “Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türkiye’de televizyon
Yayıncılığına Yönelik Düzenlemeler”; http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler; (28
Mart 2008)
118
65
ekranda yer alması durumu 23 Nisan 2006’dan beri ülkemizdeki televizyon
kanallarında da uygulanmaktadır.
Batı ülkeleri, şiddetin ve/veya cinselliğin sunulmasını dahi ifade özgürlüğü
içinde görmektedirler. Ancak şiddetin televizyonlarda sunumunu da, toplumsal ve
kişisel sağlığın korunması açısından önemsemektedirler. Sorumluluk sahibi
televizyon
kanallarının
yöneticileri,
şiddetin
tırmanışından
rahatsız
olarak,
televizyonların hızlandırıcı rolünü kabul etmektedirler. Buna karşı geliştirdikleri
yöntem ise, özdenetim anlayışını yerleştirmektir. Şiddet ve cinsellik içeren
programların
belirli
saatlerden
sonra
yayınlanması,
izleyicilerin
önceden
uyarılmasını sağlayan işaretlerin kullanılması bu özdenetim anlayışının bir
parçasıdır. Özdenetim, özellikle Amerika’da yayın yapan büyük televizyon
kanallarınca uygulanmaktadır. Yanı sıra Amerika’da FCC (Federal Đletişim
Komisyonu) adı verilen kuruluş radyo ve televizyonların yayın düzenini sağlamaya
çalışmaktadır. “Günümüzde ABD’de radyo ve televizyonların yayın düzenini FCC
(Federal Đletişim Komisyonu) sağlamaktadır. FCC, doğrudan Kongre’ye bağlı,
bağımsız bir düzenleyici devlet kurumudur.”119 FCC, aynı zamanda denetleme ve
çeşitli araştırmalar yaparak rapor hazırlama yoluyla görevini yerine getirmeye
çalışmaktadır. Çocukları, televizyonda yer alan şiddet görüntülerinin zararlı
etkilerinden korumak amaçlı olarak bazı düzenlemeler ve öneriler de getirmektedir.
Bunlardan ilki, “televizyon alıcısı imal edenlerin tüm yeni alıcılara bir V-yongası
takmaları zorunluluğunu getirmektir. Böylelikle evlerde anne babalar televizyon
alıcılarını uygun bir şekilde programlayacaklar ve çocuklarını şiddet unsuru içeren
programlardan koruyabileceklerdir. Đkincisi, televizyon yapımcılarına bir yük
getirmektedir. Buna göre, televizyon yapımcıları gerçekleştirdikleri ve yayınladıkları
her program için bir şiddet değerlendirmesi, puanlaması yapacaklar, böylelikle anne
babalar şiddet dozu yüksek olan programları önceden bu çizelgeye bakarak
öğrenecek ve çocuklarını bu programları izlemekten alıkoyabileceklerdir. Sonuncusu
ise, şiddet unsuru içeren programların, çocukların genel olarak televizyon
izlemedikleri ‘güvenli liman’ tabir edilen saatlerde gösterilmesini sağlamaktır.”120
119
Erkan YÜKSEL; “Çocuklar Televizyondaki Şiddetten Nasıl Korunur?”; 06 Kasım 2006;
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=7263; (28 Mart 2008)
120
MUTLU; Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya; s. 184
66
Buradan da anlaşılacağı üzere, gerek Avrupa Birliği ülkeleri gerekse kitle
iletişim araçlarının geliştiği yer olan ABD’de, şiddet ve/veya cinsellik öğeleri içeren
programları yasaklayıcı uygulamalar bulunmamaktadır. Bununla birlikte, toplumun
ve özellikle de çocukların, kitle iletişim araçlarında özellikle de televizyonda yer alan
bu tarz öğelerden olumsuz etkilenme olasılıkları da göz ardı edilmemektedir.
Gelişmiş ülkeler, kendi sistemleri içerisinde özdenetsel bir yapı oluşturmaya
çalışmaktadırlar. Bu gibi bir yaklaşımın, hiç şüphesiz eksik yanları da bulunmaktadır.
Bununla birlikte hem televizyon yayıncılarının yüksek katılımı hem de böyle bir
yaklaşımın ailelerde oluşturacağı sorumluluk duygusu ve bilinç uzun vadede net bir
sonuç almayı sağlayacak niteliktedir. Bu bağlamda televizyon kanallarının çocuklara
karşı ahlaki sorumlulukları da bu düzlemde ele alınabilir. Yasaklayıcı bir
düzenlemenin uygulanmasındansa, televizyon kanallarının kendi yayınları üzerinde
bizzat uygulayacakları denetimlerin daha etkili olması beklenebilmektedir.
Ancak, televizyon programlarında çocukları olumsuz yönde etkileyebilecek
öğeler sadece şiddet ve cinsellik içeren filmler ve diziler ile sınırlandırılamaz
durumdadır. Çocuk programlarında ve özellikle de çizgi filmlerde sıklıkla şiddet
öğelerine rastlanmaktadır. Televizyon kanallarının yayın politikaları üzerindeki
özdenetim mekanizmasının bu noktada çok da etkili olduğu söylenemez. Yanı sıra,
ikinci bölümde detaylı bir biçimde ele alınmakta olan reklam ve çocuk ilişkisinde de
görüldüğü üzere, çocukların televizyonu en çok izlediği zamanlarda ve hatta çocuk
programları içerisinde ekranlarda boy gösteren reklamlar zaman zaman çocukları
psikolojik, tutumsal ve davranışsal açıdan olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu
bağlamda, televizyon kanallarının özdenetim mekanizmalarını –çocuk izlerkitlenin
zarar görmemesi adına- gelir kaygısı duymadan devreye sokmaları gerekmektedir.
1.5.3. KĐTLE ĐLETĐŞĐMĐNE YÖNELĐK BAZI YAKLAŞIMLAR
Bu bölümde kitle iletişimine yönelik bazı yaklaşımlar ele alınmaktadır.
Burada yer alan yaklaşımlar, kitle iletişim araçlarının kültürel öğeler üzerindeki
etkisi ve bu etkinin çocuklara yansıması açısından değerlendirilmektedir. Đlk
aşamada ele alınmakta olan yaklaşım Theodor Adorno ve Max Horkheimer’ın kitle
iletişiminin kültürel bir endüstri haline geldiği ve kültürü yaratan ve yayan bir etken
67
olduğunu ifade ettikleri “kültür endüstrisi” yaklaşımıdır. Đkinci olarak, özellikle
televizyonda yer alan şiddet ve etkileriyle bağlantılı olarak Gerbner’in “kültürel
göstergeler ve ekme yaklaşımı” değerlendirilmektedir. Üçüncü ve son olarak da,
üçüncü bölümde reklam çözümlemeleriyle birlikte değerlendirilmekte olan “bilişsel
uyumsuzluk yaklaşımı” yer almaktadır.
1.5.3.1. KÜLTÜR ENDÜSTRĐSĐ
Kültür toplumlara has bir olgudur. Topluma kimliğini vermekte ve diğer
toplumlardan ayırt edici yönlerini vurgulamaktadır. Erol Mutlu kültürden
bahsederken; “Đnsanların simgeler ve eşyalar yaratıp kullanması. Kültür bütün bir
toplumun yaşam biçimini oluşturur; bu da hal ve hareket kodlarını, giyim kuşamı,
dili, kut-törenleri, davranış normlarını ve inanç sistemlerini içerir. Anayol iletişim
araştırmalarında
‘kültür’
genel
olarak
davranışçı
ve
işlevselci
terimlerle
kavramlaştırılır ve bu kavram üzerinden toplumsal- bilimsel yöntemler aracılığıyla
genellenebilir hipotezlerin sınanmasıyla ‘nesnel’ bilgi birikimi sağlanabileceği öne
sürülür. Buna karşılık, Ien Ang’ın vurguladığı üzere kültürel çalışmalar bağlamında
‘kültür’ başka bir şeydir; kültürel üretim, dolaşım ve tüketimin çelişkili ama
kesintisiz toplumsal sürecidir.”121 Đfadelerini kullanmaktadır.
Bir diğer tanıma göre; “Kültür bir anlam yaratma sürecidir ve yalnızca dışsal
doğayı ya da gerçekliği değil, onun bir parçası olan toplumsal sistemi ve bu sistem
içindeki insanların toplumsal kimliklerini ve gündelik etkinliklerini de anlamlandırır.
Kendimiz, toplumsal ilişkilerimiz ve “gerçeklik” hakkındaki algılamalarımız aynı
kültürel süreçlerce üretilmektedir.”122
Bu bağlamda, iletişim ve kültür arasındaki etkileşim de kaçınılmazdır.
Kültürün oluşturulması aşamasında iletişim ve kitle iletişim araçları önemli rol
oynamaktadır. Sonuçta oluşturulan kültür de bireyleri ve toplumları etkiler. Özellikle
son yüzyıl içersinde gelişen teknolojinin de etkisiyle, kitle iletişim araçları, kültürü
aktarmaktan çok üreten bir noktada bulunmaktadırlar.
121
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 193
John FISKE; Đletişim Çalışmalarına Giriş; Çev. Süleyman Đrvan; Ankara; Bilim ve Sanat
Yayınları; 2003; s. 158
122
68
“Kitle iletişim araçlarının bu derecede etkili araçlar olması, toplumu oluşturan
kişilerin
paylaştıkları
kültürel
sembolleri
oluşturması,
biçimlendirmesi
ve
yaymasında yatmaktadır. Sosyal yaşam, kişiler ve gruplar arasındaki karşılıklı bir
sembolik etkileşime dayanmakta olup, toplumu oluşturan bireyler, ortak bir
semboller sistemini meydana getiren dil ve davranışlar vasıtasıyla iletişim
kurmaktadırlar. Etkileşimin kökeninde “davranış, algılama, yorumlama ve yeniden
davranış” sürecinin oluşturduğu bir sürekli değişim ve gelişim yatmaktadır.
Blumer’in belirttiği gibi, toplumsal yaşam süreci, yeni araçların, biçimlerin ve
sembollerin sürekli olarak yaratıldığı, benimsendiği ve sonra değiştirildiği veya
tümüyle terk edildiği bir süreç olup, insan davranışları ve eylemleri, bu araçlar,
biçimler ve sembollerin değişmesine paralel şekilde değişime uğramaktadır.
Toplumsal sürecin bir ürünü olan etkileşim, bireysel düzeyde olduğu kadar, resmi ve
gayrı resmi düzeydeki sosyal kurumlar ve şebekeler arasında ve bireylerle bu
kurumsal yapılar arasında gerçekleşir. Kültürü oluşturan fiziksel (eşyalar, fiziki
araçlar vs.), sosyal (kişilerin ve kurumların toplumda işgal ettiği statü) ve soyut
(fikirler, felsefeler, inançlar vs.) düzeydeki semboller vasıtasıyla sürdürülen iletişim
ve
etkileşim,
kitle
iletişim
araçları
tarafından
kolaylaştırılmakta
ve
yaygınlaştırılmakta; ve hatta bu araçlar, bu sürecin başat düzenleyicileri haline
dönüşmektedirler. Karşılıklı insan ilişkilerinde de, büyük ölçüde, bu araçlar
tarafından iletilen mesajların, yaratılan biçimlerin ve sembollerin kullanıldığını
söylemek mümkündür. Böylece, kitle iletişim araçları, sosyal ve kültürel gerçeğin
üretilmesinde önemli bir konuma sahip olmaktadırlar.”123
Kitle
iletişim
araçları
tarafından
oluşturulan,
kolaylaştırılan
ve
yaygınlaştırılan kültürel sembollerin toplum üzerinde bu derece etkin rol oynaması
bu durumun topluma zarar verebilecek etkiler doğurabileceğine yönelik olarak
karşımıza önemli bir kavramı çıkarmaktadır. Kültür endüstrisi olarak nitelendirilen
bu kavram, eleştirel kuramın kitle iletişim araçlarını nitelemekte kullandığı bir
terimdir. Eleştirel yaklaşımın kültüre yönelik çalışmaları, Frankfurt Okulu
geleneğinden gelmektedir. Frankfurt Okulu (Enstitüsü), eleştirel yaklaşımların
önemli bir alanını kapsamaktadır.
123
OKTAY; a.g.y.; s. 135
69
“Frankfurt
Enstitüsü,
1920’lerde,
Almanya’daki
sıradan
akademik
çalışmaların tehlikeleri ve konformizmi olarak gördüğü genel eğilime karşı, bağımsız
bir Marksist araştırma çizgisini savunan radikal Alman işadamı Felix Weil’in parasal
katkısıyla kurulmuştur. Soziaiforschung veya Toplumsal Araştırma Enstitüsü’nün
üyeleri çok farklı alanlara mensuptular. Başlangıcından itibaren Enstitü’ye dahil olan
isimler, toplum, siyaset ve medya kuramındaki en önemli isimlerden bazılarıdır. Max
Horkheimer, Theodor Adorno, Leo Lowenthal, Herbert Marcuse ve zaman zaman da
Walter Benjamin.”124 Đlk olarak Almanya’da çalışmalarını yürütmekte olan bu
isimler, Hitler’in iktidara gelmesiyle ABD’ye göç etmek durumunda kalmışlardır.
Üyelerinin önemli bir kısmının Yahudi olması ve Enstitü’nün Marksist bakış açısına
yakınlığı, onları bu göçe zorlayan en önemli etkendir. ABD’de yazılan ilk eserler
mecbur bırakıldıkları göçün de etkisiyle Almanca olarak kaleme alınmış, eserlerin
çevrilebilmesi zaman aldığından 1970’li yıllarda elde edilebilir hale gelmişlerdir. Bu
durumda yazım üslubundaki farklılığın payı da büyüktür.
Marksist yaklaşımı benimsemekten kaynaklanan, kapitalist sisteme genel
olarak eleştirel bir yaklaşım bu okulun en temel özelliğidir. Genel anlamda,
disiplinlerarası siyasi bir eleştiri yapmak amaçlı kurulmuş olmakla birlikte,
üyelerinin ilgi alanlarının genişliği ve farklılığı birçok konuda eleştirel bir yaklaşım
geliştirmelerini sağlamıştır.
“Temel yaklaşımları şöyledir; Frankfurt Okulu’na göre kitleler kapitalizm ve
kapitalistlerin kontrol ettiği kültür endüstrileri tarafından kolayca aptallaştırılabilirler.
Metod olarak eşyayı temsil eden kavramlara bakarak kötümser ve sinik bir şekilde
onları gerçeklerle karıştırırlar. Onlara göre; kapitalist toplumlarda gerçekler
burjuvazi tarafından üretilmekte ve kültür endüstrilerinde işlenmektedir. Đdeoloji
gerçekliği çarpıtmaktadır. Bunu yaparken amacı eşit olmayan güç ve iktidar
mücadelelerini kamufle etmek ve mevcut sistemi meşrulaştırmaktır.”125
“Kültür Endüstrisi, işlevselci sosyolojiye bir karşı çıkışla başlamakta ve film,
radyo ve dergilerden kentlerdeki sergi saraylarına, büyük şirket binalarına, yaşanılan
124
125
Erol MUTLU; Kitle Đletişim Kuramları; Ankara; ütopya Yayınevi; 2005; s. 221
YAYLAGÜL; a.g.y.; s. 84
70
konutlara dek sıradan, gündelik, maddi yaşam unsurları ‘kültür’ tanımı içine
alınmakta ve uluslar arası sermayenin her şeyi tanımlama gücü vurgulanmaktadır.”126
Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere, yaşamın her alanında var olan maddi unsurlar –
kitle iletişim araçları da dahil olmak üzere- kapitalist sistemdeki ticarileşme
olgusunun bir sonucu olarak güç sahiplerinin oluşturduğu bir tekelin güdümünde bir
kitle kültürü oluşturmak, daha doğru bir ifadeyle kitlesel kültürü özdeşleştirmek
amaçlı kullanılmaktadır. Bu bağlamda kültürün kendisi de bir iş alanı, ticari bir meta
haline dönüşmektedir.
Frankfurt Okulu’nun üyeleri pek çok konuda teori üretmişlerdir. Bununla
birlikte bu çalışmada ele alınan yaklaşımlar, Frankfurt Okulu’nun kitle kültürü ve
kültür endüstrisi eleştirilerinin kitle iletişimiyle ilgili eleştirileri kapsamındadır.
“Eleştirel kuramcıların kitle kültürü ve iletişime yaklaşımlarının kökenleri, Theodor
Adorno’nun müzik üzerine ilk yazılarında bulunmaktaysa da, Frankfurt Okulu
1930’larda ABD’ye göç edene değin, kültür endüstrisi kuramı tam olarak
geliştirilmemiştir. Max Horkheimer 1930’lardaki birçok makalesinde ‘eğlence
endüstrisi’nden söz ederek ‘sahici sanat’ ile ‘kitle kültürü’ arasındaki ayrıma ilişkin
çözümlemeler yapmıştır. 1930’ların ortalarından 1940’lara kadar olan sürgün
dönemleri boyunca Frankfurt Okulu mensupları ABD’de kitle iletişiminin ve
kültürünün gelişmesine, tüketim toplumunun ortaya çıkışına tanık olmuşlar ve bu
gelişmeleri ilk elden deneyimlemişlerdir. Bu deneyim bağlamında, ‘kültür endüstrisi’
diye adlandırdıkları kurum ve pratikleri, kültürü, reklamı, kitle iletişimini ve yeni
toplumsal denetim biçimlerini kapitalist toplumun yeni biçimlerine rıza sağlamak
amacıyla kullanan kapitalist modernitenin özsel bir parçası olarak görmeye
başlamışlardır.”127
Frankfurt okulu’nda kültür endüstrisi ile çalışmalardan bahsederken iki isim
özellikle ön plana çıkmaktadır. Bu isimlerden ilki ‘kültür endüstrisi’ 1930’lu
yıllardan hayatını kaybedene değin, kültür incelemelerinde ‘kültür endüstrisini’ odak
noktası haline getirmiş olan Theodor Adorno’dur. Adorno kültüre yönelik
126
Beybin KEJANLIOĞLU; Frankfurt Okulu’nun Eleştirel Bir Uğrağı: Đletişim ve Medya;
Ankara; Bilim ve Sanat Yayınları; 2005; s. 185
127
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 194
71
çalışmalarında özellikle ‘kültür endüstrisi’ konusunda Horkheimer ile birlikte
çalışmıştır.
Đlk başlarda ‘kitle kültürü’ ifadesini kullanmakta olan Adorno ve Horkheimer,
daha
sonra
(yaklaşık
1940’larda)
terimi
‘kültür
endüstrisi’
ifadesiyle
değiştirmişlerdir. Adorno bu durumu kendi ifadeleriyle; “Kültür ifadesi ilk kez,
Horkheimer ile benim 1947 yılında Amsterdam’da yayınladığımız Aydınlanmanın
Diyalektiği kitabında kullanılmıştır. Müsveddelerimizde kitle kültüründen söz
ediliyordu. Burada, kitlenin içinden adeta kendiliğinden yükselen bir kültür, halk
sanatının günümüzdeki biçimi söz konusuymuş gibi, konuyu savunanların hoşuna
gidecek bir yorumu en baştan olanaksızlaştırmak için ‘kitle kültürü’ ifadesini ‘kültür
endüstrisi’yle değiştirdik. Kültür endüstrisi öyle bir kültürden son derece farklıdır.
Kültür endüstrisi bildik şeyleri yeni bir nitelikte birleştirir. Tüm dallarda, kitleler
tarafından tüketilmeye uygun olan ve bu tüketimi büyük ölçüde belirleyen ürünler, az
çok planlı bir biçimde üretilir. Tek tek dallar, yapıları açısından birbirlerine benzer
ya da en azından iç içe geçer. Adeta boşluk bırakmayacak bir sistem oluştururlar.
Bugünkü teknik olanaklar kadar, ekonomi ve yönetimin yoğunlaşması da bunu
yapmalarına olanak verir. Kültür endüstrisi, müşterilerinin kasten ve tepeden
bütünleştirilmesidir.”128 şeklinde açıklamaktadır.
Adorno’nun bu ifadelerinden de anlaşıldığı üzere kültür endüstrisi,
milyonların oluşturduğu kitlelerin homojenleştirildiğini, türdeşleştirildiğini ifade
eden bir kavramdır. Yüksek kültürün etkisi ve ciddiyeti azaltılmaya çalışılmakta ve
kitleler
düşük
kültür
düzeyinde
toplanmaya,
düşük
kültür
düzeyinden
kaynaklanabilecek olan isyankarlık ise uygarlaştırma maskesi kullanılarak kontrol
altına tutulmaktadır. Kültür endüstrisi, kitlelerin bilinç düzeylerinde –ve dolayısıyla
kültürlerinde- etki yaratmaya çalışmakta ve kitleler var olan sistemi oluşturan öğeler
olarak görülmekte ve sistemi dengede tutmak için yönetilmektedirler.
Söz konusu durum kitle iletişim araçları için de geçerlidir. “Kendini kültür
endüstrisine uydurmuş olan ‘kitle iletişim araçları’ terimi, daha en baştan vurguyu
128
Theodor W. ADORNO; Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi; Çev: Nihat Ülner, Mustafa Tüzel,
Elçin Gen; Đstanbul; Đletişim Yayınları; 2007; s. 109
72
zararsız olan kaydırmaktadır. Ne ilk planda kitleler söz konusudur, ne de iletişim
teknikleri; söz konusu olan, onlara üflenen ruhtur, efendilerinin sesidir.”129 Bu
ifadeden de anlaşılacağı üzere kitle iletişim araçlarını yönetenlerin gerçek amacı,
kitleler ile iletişim kurmak değil, kitleleri kolaylıkla yönetebilmektir. Özellikle
kapitalist toplumlarda kitleler kolayca etki altında kalabilmektedir. Adorno ve
Horkheimer, kültür endüstrisinin kitleleri yönlendirmesi konusundaki eleştirilerini
ailenin değişmesi, işlevini kaybetmesi, yerini kültür endüstrisine bırakması ve kitle
iletişim araçlarının bu noktadaki rolü üzerinden sürdürmektedirler. “Geleneksel
olarak bireyi bilinçlendirme ve sosyalleştirme işlevini yerine getiren aile bu işlevi
kültür endüstrisine bırakmaktadır. Bu yaklaşım neticesinde her iki düşünür de doğal
olarak kitle iletişim araçlarının baskıcı bir yapıda olduğuna inanmaktadırlar. Bu
araçlar egemen sisteme karşı geliştirilecek eleştirilere engel olurlarken kitlelerin
egemen sistemle bütünleşmesini de sağlamaktadırlar.”130
Bu noktada kitle iletişiminin çocuklara olan etkisinden bahsetmek
mümkündür. Adorno ve Horkheimer’ın belirttikleri üzere, kitle iletişim araçlarının
sahipleri veya onları yönetenler tarafından oluşturan kültür endüstrisi, belli başlı
kuralları dikte etmekte ve toplumu yönlendirmekte ve yönetmektedir. Bu durumun
çocuklara olan etkisi ise, çocukların toplumsallaşma aşamasında üzerlerinde etki
sahibi olan ve onları yönlendiren aile, okul gibi kurumların ve yakın sosyal çevrenin
giderek etkisini kaybetmesi ve kitle iletişim araçlarının oluşturduğu kültürün bu
kurumların ve çevrelerin yerini almasıdır. Kitle iletişim araçları aracılığı ile
oluşturulan ve yayılan kültür aynı zamanda, gelecek zamanlarda mevcut sisteme
karşı oluşacak itirazları da baştan engellemiş olmaktadır.
Kültür
endüstrisinin
en
temel
özelliklerinden
biri
de,
kitlelerin
homojenleştirilmesi ve türdeşleştirilmesi aşamasında, yüksek düzeyi aşağıya çekerek
yönetilebilir kitleler yaratma yetisine sahip olmasıdır. Bu tarz bir kültür düzeyi
düşüklüğünün, çocuklara yansıması ise toplumun geleceğine ayna tutmaktadır.
Çocukların toplumsal, kültürel ve ekonomik sistemlerdeki yerine değinilirken, tüm
bu sistemlerde gerçekleşecek gelişmeler ve geleceğe aktarımın çocuklar aracılığı ile
129
130
ADORNO; a.g.y.; s. 110
YAYLAGÜL; a.g.y.; s. 89
73
gerçekleştiği ifade edilmektedir. Bu bağlamda, kültür endüstrisinin varlığının ve
çocuklara etkisinin sonuçları, söz konusu toplumsal, kültürel ve ekonomik
sistemlerin de varlığını ve devamlılığını etkiler niteliktedir. Toplumları, kolayca
yönetilebilecek ve yönlendirilebilecek kadar düşük bir düzeyde tutma amacını
taşıyan kültür endüstrisinin bu aşamadaki etkilerinin olumlu olmayacağı da hemen
hemen açıktır.
1.5.3.2. KÜLTÜREL GÖSTERGELER VE EKME YAKLAŞIMI
Kültürel göstergeler ve ekme kuramı, George Gerbner tarafından,
televizyonun etkilerini ölçmeye dayalı olarak yapılan çalışmaların ardından,
geliştirilmiş bir kuramdır. “1960’lı yılların başında George Gerbner, Annaberg
Đletişim Okulu’nda, daha sonra ‘Kültürel Göstergeler Projesi’ olarak uzun dönemde
etkisini
gösterecek
olan
araştırma
sürecinin
başlangıç
çalışmalarını
gerçekleştirmiştir. Bu dönemde Gerbner, televizyonun sosyal ‘ekme’sini, şiddete ve
etkilerine vurgu yaparak incelemeye başlamıştır. 1968 yılında, başkan Johnson
denetimindeki ulusal komisyon, ‘Şiddetin Nedenleri ve Engellenmesi’ konusundaki
araştırmalarında çalışması için George Gerbner’i göreve çağırmıştır. Böylece
dünyadaki en uzun soluklu medya araştırması olan Kültürel Göstergeler Projesi
hayata geçmiştir.”131
Televizyonun izleyicilerin düşünceleri üzerindeki etkilerini ortaya koymayı
amaçlayan bu çalışma, birbirini tamamlayan iki araştırmadan – ileti sistemi
çözümlemeleri ve ekme çözümlemeleri- oluşmakta ve ekme kuramının deneysel
bölümünü oluşturmaktadır.
“Đleti
kaydedilmekte
sistem
ve
çözümlemesi
içerik
için
televizyon
çözümlemesine
tabi
programlarının
tutulmaktadır.
örnekleri
Bu
içerik
çözümlemeleriyle televizyon dünyasının özellikleri belirlenmektedir. Bu özellikler
televizyon dünyasının izleyicilere verdiği potansiyel dersler olarak kabul
edilmektedir. Bu dersler alan araştırmasında sorulacak ‘televizyon yanıtı’ olarak
nitelenen soruların kaynağı olarak kullanılmaktadır. ‘televizyon yanıtı’ olmayan
131
Gül BATUŞ, vd.; Kadife Karanlık 2; Đstanbul; Su Yayınevi; 2006; s. 31
74
soruların kaynağı olarak da resmi istatistikler kullanılmaktadır. Televizyon izleme az,
orta, çok olarak sınıflanmıştır. Demografik değişkenler cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi,
gelir ve çevre (kent ve kent olmayan) olarak kullanılmıştır. Toplumsal sınıf
sosyoekonomik statü ile tanımlanmış ve işçi sınıfı, orta sınıf ve üst sınıf olarak
ayrılmıştır.”132
Bu
çözümlemede
amaçlanan,
izlerkitlenin
ve
özelliklerinin
belirlenmesi, ikinci olarak da televizyon programlarının içeriğindeki ortak ve
yinelenen
iletilerle
birlikte
imajların
miktarının
belirlenmesidir.
Ekme
çözümlemesinde de, ileti sistem çözümlemesinde elde edilen tüm veriler
incelenmekte, televizyonun izlerkitlenin sosyal gerçekliği algılamadaki etkinliği,
televizyonu az ya da çok izleyenlerin cevapları kıyaslanmak suretiyle belirlenmeye
çalışılmaktadır. “1960’lardan 1990’ların ortasına kadar olan ki süreçte Kültürel
Göstergeler Projesi 300’e yakın bilimsel araştırma yayınlamıştır. Başlangıçta
projenin gündeminde sadece televizyon şiddeti var idiyse de, takip eden zamanlarda
cinsiyet rolleri, yaşlılık imgeleri, politik yönlendirmeler, çevresel eğilimler, bilim,
sağlık, azınlıklar, meslek grupları ve diğer konu başlıkları soruşturma kapsamına
girmiştir.”133 Gerbner ve çalışma grubunun üzerinde durduğu nokta, eklenen yeni
konu başlıklarıyla birlikte, televizyonda yer alan ileti ve imajların, izlerkitlenin
sosyal algısını nasıl etkilediği yönündedir. Bireylerin televizyon içeriğinden
kaynaklanan sosyal çevreyi algılama biçimi ve bu durumun toplumsal etkileri
çalışmanın özünü oluşturmaktadır.
“Ekme
araştırması
etki
geleneği
içerisinde
yer
almaktadır.
Ekme
kuramcılarına göre, televizyonun etkisi uzun dönemlidir. Bu etki azar azar, derece
derece, dolaylı fakat zamanla birikerek olmaktadır. Bu araştırmalarda vurgu,
televizyon izlemenin etkisinin izleyicilerin davranışlarından çok tutumları üzerinde
olduğundadır. Çok fazla televizyon izlemenin gerçek hayattan çok televizyon
programlarındaki dünyayla tutarlı tutumları ektiği düşünülmektedir. Gerbner
medyanın bir kültürde var olan değer ve tutumları yani egemen değer ve tutumları
ektiğini öne sürmektedir. Yani medya, bu insanları birbirine bağlayan değerleri
yaymakta ve bu değerleri sürdürmektedir.”134
132
ERDOĞAN, ALEMDAR; a.g.y.; s. 173
BATUŞ, vd.; a.g.y.; s. 32
134
YAYLAGÜL; a.g.y.; s. 64
133
75
Televizyon içeriğindeki hayat, normal gündelik hayattan daha farklı bir
biçimde gösterilmektedir denilebilir. Sözgelimi şiddet gündelik hayata çeşitli
derecelerde var olan bir olgudur, bununla birlikte televizyon programlarında çok
daha fazla yer almakta ve dolayısıyla da çok daha fazlaymış gibi görünmektedir.
Farklı bir biçimde diğer bir örnek de televizyonda yer alan insan görüntüleri üzerine
verilebilir. Televizyonda görünen insanlar genellikle genç olarak nitelenecek bir yaş
düzeyindedir. Genç insanlara oranla yaşlı insanlar hemen hiç görünmemekte ya da
görünme düzlemleri çok sınırlı sayıdaki programlarda gerçekleşmektedir. Yanı sıra
azınlıklar da –toplumu oluşturan çoğunluğa oranla- televizyon programlarında
sıklıkla yer almamaktadırlar.
Bu noktada ‘ana-akıma dahil etme’ ve ‘rezonans’ kavramlarından söz etmek
gerekmektedir. “Televizyon dünyası, gerçekliğin dengelenmiş ve tektipleştirilmiş
betimlerini sağlayan bir araç olarak tanımlanmaktadır. Televizyon, yoğun izleyiciler
olan bireylerin, televizyonda gördüklerini gerçek olarak algılamasını sağlamakta ve
bu kişilerin görüşlerini ve inançlarını çarpıtmaktadır. Gerçeklik algısının ‘ekilmesini’
ve ona göre davranılmasını sağlayan iki mekanizma bulunmaktadır. Bunlar anaakıma dahil etme ve rezonanstır.”135
Ana-akıma dahil etme; “izlerkitle sayısını olabilecek en üst noktaya çekmek
için ‘orta yolcu’ bir politika izleyen televizyonun, bu süreçte farklı yönsemeleri olan
insanları özümsemesi ve türdeşleştirmesi”136 olarak tanımlanmaktadır.
Rezonans ise; “kültürel bir ‘ekme’ye tabi tutulmuş izleyicilerin, gerçek
hayatta
bu
ekme
vurgulamaktadır.”
137
sonrası
oluşan
düşünceleriyle
hareket
etmelerini
Televizyon içeriği çoğunlukla gerçeği yansıtmamaktadır.
Bununla birlikte insanların –özellikle de çok fazla televizyon seyredenlerin- dış
dünyayı görüş biçimleri televizyonda yansıtılan dünya ile önemli ölçüde benzerlik
göstermektedir. Bu durum televizyonun kültürü ‘ekme’ konusunda başarılı olduğunu
göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, televizyon izleme oranı arttığı sürece, izlerkitle
135
BATUŞ, vd.; a.g.y.; s. 55
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 24
137
BATUŞ, vd.; a.g.y.; s. 56
136
76
ana-akıma daha çok dahil olmakta ve tutum ve algıları da televizyondan edindikleri
kültürel kodlar çerçevesinde şekillenmektedir.
Kültürel göstergeler ve ekme yaklaşımını çocuklar açısından değerlendirmek
gerekirse, kitle iletişim araçlarından ve özellikle de televizyondan çocuklara
yansıyabilecek iki tür etki bulunmaktadır. Bu etkilerden ilki, çocuğun dış dünyayı
algılama biçimi ve buna yönelik olarak oluşan algı ve tutumlarıdır. Televizyon
karşısında saatlerce zaman geçiren çocukların –özellikle de gerçek ve hayal
arasındaki farkı ayırt edemedikleri çağlarda- maruz kaldıkları sesli ve görüntülü
iletiler onların dış dünyayı algılamalarını ve buna yönelik oluşturdukları tutumları
etkilemektedir. Televizyonda yer alan şiddet ve cinsellik yüklü öğelerin yanı sıra,
çocuklar dış dünyaya dair farklı bilgiler de edinmektedirler. Sözgelimi, televizyon
reklamları çocuklar tarafından severek izlenmektedir. Bu reklamların yansıttığı
kültür –özellikle de tüketim kültürü- de bu bağlamda çocukları etkilemektedir
denebilir. Çocuklar bir yandan televizyonda reklamı yapılan ürünleri görmekteyken,
diğer yandan ne giyeceklerini, ne yiyeceklerini, yaşıtlarının nelerle oynadığını da
görmekte, bu ürünleri ve ürünle birlikte satılan kültürü algılamakta ve buna yönelik
olarak da bir tutum geliştirmektedirler.
Đkinci etki ise doğrudan çocukların davranışları üzerinde gerçekleşmektedir.
Her ne kadar, kültürel göstergeler ve ekme yaklaşımı tutumlar üzerinde dursa da,
tutumların zamanla davranışı ortaya çıkardığı bilinmektedir. Bu bağlamda, ilk etkiye
maruz kalan ve televizyonda maruz kaldıkları iletiye yönelik bir tutum oluşturan
çocuklar, bu tutumu davranışlarına da yansıtmaktadırlar. Sözgelimi şiddet sahneleri
konusunda bir tutum geliştiren çocuk üzerinde, televizyon görüntülerinin yaptığı
uzun vadeli ama yüklü birikim, çocukta gereksiz şiddet davranışlarına neden
olabilmekte ya da çocukta nedensiz korku ve huzursuzluk yaratabilmektedir.
Bununla birlikte, benzer bir durum cinsellik içeren görüntüler için de söz konusudur.
Çocuğun, televizyon seyrederken maruz kaldığı cinsel içerikli iletiler, cinselliğin
erken keşfine ya da cinsellikten uzak kalmaya yol açabilmektedir. Bu duruma bir
diğer örnek de, reklamlar açısından verilebilir. Televizyon reklamlarının canlı, göze
hoş görünen ve etkileyici ileticilerine maruz kalan bir çocukta, tüketimde aşırılığa
kaçan bir kültür oluşması mümkündür.
77
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
Đkinci bölümde, algı, tutum ve davranışlara etkisi çerçevesinde reklam ve
çocuk etkileşimi konusu yer almaktadır. Bu bağlamda öncelikle reklam konusu ele
alınmakta ve ardından hedef kitle –özellikle de çocuk hedef kitle- ile etkileşimine
değinilmektedir.
2.ALGI, TUTUM VE DAVRANIŞLARA ETKĐSĐ ÇERÇEVESĐNDE REKLAM
VE ÇOCUK ETKĐLEŞĐMĐ
Algı, tutum ve davranışlara etkisi çerçevesinde reklam ve çocuk etkileşimi
konusu çerçevesinde ilk olarak değinilecek konu reklam kavramıdır. Reklam
kavramı tanımlanmakta, özellikleri, işlevleri ve amaçlarına değinilmekte, ardından
mevcut reklam ortamları ele alınmaktadır. Daha sonra reklamın etkileri konusu
irdelenmekte ve hedef kitle ile reklam etkileşimi konusunda değinilmektedir. Son
aşamada, reklam ve hedef kitle iletişimi, reklam ortamı olarak televizyon ve hedef
kitle olarak da çocuklar ile sınırlandırılmakta ve bu konu hakkında dünyada ve
ülkemizde var olan yasal düzenlemeler incelenmektedir.
2.1. REKLAM KAVRAMI VE GELĐŞĐMĐ
Mal, fikir ve/veya hizmetlerin mevcut/potansiyel tüketiciye tanıtılması ve
belirgin bir satın alma davranışının oluşturulması işlevlerini yüklenen en önemli öğe
reklam olarak nitelendirilebilir. Đşletmelerin varlığını sürdürmek, kar elde etmek ve
rekabet edebilmek gibi genel amaçları bulunmaktadır. Pazarlama adı verilen işletme
fonksiyonu; “işletme amaçlarına ulaşmayı sağlayacak mübadeleleri gerçekleştirmek
üzere,
malların,
‘fiyatlandırılması’,
hizmetlerin
ve
‘tutundurulması’
fikirlerin
ve
‘geliştirilmesi
‘dağıtılması’
(tasarımı)’,
süreci”138
olarak
tanımlanmaktadır. Bu süreç içerisinde üretim, fiyatlandırma ve dağıtım gibi
bileşenler ürünün, üretici işletmenin ve/veya markanın tercih edilebilirliğini etkileyen
hiç şüphesiz çok önemli öğelerdir. Bununla birlikte, tutundurma bileşeni içerisinde
yer alan kişisel satış, tanıtım, halkla ilişkiler, satış geliştirme ve reklam;
138
Đsmet MUCUK; Modern Đşletmecilik; Đstanbul; Türkmen Kitabevi; 2001; s. 256
78
mevcut/potansiyel tüketiciyi satın alma davranışı göstermesi konusunda ikna eden ve
tutum, algı ve davranışları bu nihai hedefe ulaşma konusunda etkileyen öğeler olarak
pazarlama disiplini içerisinde yer almaktadır.
Her ne kadar halkla ilişkiler faaliyetleri karşısında etkisi ve etkinliği azalmış
gibi görünse de reklam, pazarlama kavramının literatüre girdiği andan itibaren
önemli bir destekçisi konumundadır. Çok sayıda mecrada ve çok farklı biçimlerde
karşımıza çıkabilecek olan reklam, tutundurma bileşeni içerisinde pazarlama
disiplininin deyim yerindeyse güçlü bir silahı konumunda bulunmaktadır. Yanı sıra
reklam kavramı, algılanışı ve uygulama biçimleri de pazarlama disiplininin zaman
içerdiği gösterdiği değişime ayak uydurmaktadır.
Bu bölümde ilk olarak reklam kavramı, tarihsel gelişimi ve pazarlama
disiplininin zaman içerisinde geçirdiği değişimle eşgüdümlü olarak reklamın
değişimi ve pazarlama disiplini içinde yer alan konumunun nasıl şekillendiği
konuları ele alınmaktadır. Bu noktada değinilecek olan konular, bir bakıma vahşi
kapitalist sistemde, pazarlamanın çizdiği çerçeve içerisinde reklama ve olumsuz
etkilerine yönelik eleştirinin girişi niteliğini taşımaktadır.
2.1.1. REKLAM KAVRAMI
Reklamın önemini ve işletmeler açısından genel amaçlara ulaşma
konusundaki etkinliğini tartışmaya açmadan önce reklam kavramı üzerinde durmak
gerekmektedir. Reklamın algı, tutum ve davranışlar üzerindeki etkisini anlayabilmek,
reklam kavramının ne olduğunu ve ne olmadığını anlamak ile mümkün
olabilmektedir. Reklam kavramını iki ayrı bakış açısına göre ele almak mümkündür.
Bunların ilki işletmelerin reklama bakış açısı, ikincisi tüketicinin reklama bakış
açısıdır.
Reklam işletme disiplini açısından bakıldığında; “mallar hizmetler veya
fikirlerin, geniş kitlelere duyurulması ve benimsetilmesi amacıyla bir ücret
79
karşılığında, kişisel olmayan bir biçimde sunulması”139 olarak tanımlanmaktadır.
Đşletme disiplini açısından reklam, bu tanımdan da anlaşılacağı üzere bir ücret
karşılığında gerçekleştirilen ve tanıtım işlevini yerine getiren bir olgudur. Nihai amaç
satışı ve karı arttırmaktır. Bu bağlamda işletme belirli bir bütçe ayırmakta ve yapılan
reklamın etkin olmasını, -reklamın içeriğini ve sosyal etkilerini göz önünde
bulundurmaksızın- mevcut/potansiyel tüketicinin satın alma davranışını işletme
lehine arttırmasını hedeflemektedir.
Tüketici açısından ise reklam; “pazarda kendi ihtiyaçlarına cevap veren
binlerce ürün arasından kendi yararına en uygun ve rasyonel bir seçim yapmasına
yarayan bir araç olduğu gibi, çeşitli mal ve hizmetleri tanıtan, bu mal ve hizmetleri
nerden, nasıl, ne fiyatla sağlayabileceğini ve ne şekilde kullanacağını tanımlayan,
günümüz yaşam biçiminde zaman açısından tüketiciye yardımcı olan bir
yapıdadır.”140 Bu bağlamda tüketici açısından reklam, ürün hakkında tanıtıcı ve
açıklayıcı bir işlev üstlenmektedir. Gelişen teknolojiyle birlikte üretim olanaklarının
da gelişmesi, küreselleşme sürecine girişle de devletler arasındaki sınırların
neredeyse ortadan kalkarak pazarın genişleme imkanının doğması, bir yandan benzer
özellikte çok sayıda ürünün pazarda yer almasını sağlamakta diğer yandan işletmeler
açısından rekabeti arttırmaktadır. Đşletmeler fark yaratabilmek ve tüketicinin satın
alma davranışını kendi yönlerine çevirebilmek için yoğun tanıtım ve reklam faaliyeti
içine girmektedirler. Bu noktada tüketiciler açısından bir karmaşa söz konusu
olmaktadır. Reklamın tüketici açısından kolaylık sağlama işlevi de burada devreye
girmektedir. Reklam ürünler arasındaki ayırıcı özellikleri belirgin hale getirmekte,
ürünün ne işe yaradığını ve nasıl kullanılacağını da tüketiciye anlatarak, seçim
aşamasında tüketiciye kolaylık sağlamaktadır.
Buna yönelik olarak gerçekleştirilen tanımlardan bir diğerinde Erol Mutlu
reklamı; “malların ve hizmetlerin elde edilebilirliğiyle ve nitelikleriyle ilgili
bilgilerin kimi araçlarla (basın, film, televizyon, vb.) geniş bir kamuya bildirilmesi
süreci”141 şeklinde tanımlamaktadır. Bir başka tanımda ise reklam; “bir ürün ya da
139
MUCUK; a.g.y.; s. 298
Füsun KOCABAŞ, Müge ELDEN; Reklamcılık, Kavramlar, Kararlar, Tutumlar; Đstanbul;
Đletişim Yayınları; 2001; s. 14
141
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 243
140
80
hizmetin, bedeli kimin tarafından ödendiği belli olacak şekilde, geniş halk kitlelerine
kitle iletişim araçlarından yer ve zaman satın alarak tanıtılması çabalarının
bütünü”142 olarak yer almaktadır. Steven Stralser tarafından yapılan bir diğer tanımda
da reklam; “televizyon, radyo, gazete, dergi ve reklam panosu gibi farklı medya
biçimleri aracılığıyla kitlelere ulaşmayı sağlayan paralı iletişim”143 ifadeleriyle yer
almaktadır. Stralser’e göre şirketlerin reklamı kullanma nedenleri; ürün veya
hizmetleriyle ilgili olarak hedef kitleyi bilgilendirmek, ikna etmek ve onlara marka,
ürün ya da hizmeti anımsatmaktır.
Şimdiye kadar aktarılan tanımlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde
reklama yönelik bazı özelliklere değinmek gerekirse; ilk olarak, reklam işletme ve
ürettiği ürün, hizmet ve fikir ile tüketici arasında etkileşim ve iletişim kurmak amaçlı
gerçekleştirilen bir etkinliktir; ikinci olarak, reklam kitle iletişim araçlarının
kullanılmasını gerektiren bir etkinliktir; reklamın üçüncü özelliği ise etkinliğin kitle
iletişim araçlarından yer ve zaman satın alma yoluyla gerçekleştirilmekte olmasıdır.
Diğer bir deyişle reklam, belirli bir ücreti olan ve bedelin kimin tarafından ödendiği
belli olan bir iletişim türüdür. Reklamın dördüncü özelliği üretilen mal, hizmet veya
fikir ile ilgili olarak hedef kitleyi bilgilendirmek ve hedef kitlede -reklamveren
lehine- bir satın alma davranışı oluşturmak amaçlı olarak kullanılmakta oluşudur.
Başka bir ifadeyle reklamveren, reklam için ayırmış olduğu bütçenin kendisine artı
değer olarak dönmesini beklemektedir. Beşinci özellik olarak, reklamın tutumlar ve
algılar üzerinde doğrudan etki yapmayı ve bu etkinin satın alma davranışı
oluşturmasını hedeflemekte olduğu ifade edilebilmektedir. Son olarak ise, tüketiciler
açısından reklamın, bilgilendirme ve birbirinin benzeri olan ürünler arasında seçim
yapma konusunda yardımcı olma işlevi bulunmaktadır.
Reklam, günümüz modern pazarlama anlayışında da önemli bir yere sahiptir.
Đletişimin tüm etki ve olanaklarının aktif bir biçimde kullanılmasını da içeren bu yeni
yaklaşımda reklam, tutundurma bileşenini oluşturan öğeler içerisinde önemli bir alan
oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak, Đzzet Bozkurt, Đletişim Odaklı Pazarlama adlı
kitabında, reklamın pazarlama iletişiminin en etkin kullanım alanlarından biri
142
Müge ELDEN, Özkan ULUKÖK, Sinem YEYGEL; Şimdi Reklamlar; Đstanbul; Đletişim
Yayınları; 2007; s. 62
143
Steven STRALSER; Bir Günde MBA; Çev: Aytül Özer; Đstanbul; MediaCat; 2006; s. 183
81
olduğunu ifade ederken beş temel özellikten de söz etmektedir: “Buna göre ilk olarak
reklamın, bağışlar ve halk yararına olanların dışında iletişimin paralı bir çeşidi
olduğu ifade edilmektedir. Đkincisi, reklam iletisi için para ödendiği gibi sponsor da
kullanılmaktadır. Üçüncü olarak, reklamların çoğu tüketicileri bir şey yapma
konusunda ikna etmeye veya etkilemeye çalıştığı halde; en önemli noktası,
tüketicileri üründen veya şirketten haberdar etmektir. Reklamın dördüncü özelliği
ise, reklam iletisinin kitle iletişiminin birçok değişik yollarıyla ve yüzlerce potansiyel
tüketiciye ulaşmasıdır. Reklamla ilgili olarak son özellik ise, kitle iletişiminin bir
parçası olduğu için kişisel olmayışıdır.” 144
Bu noktada yukarıdaki açıklamalarla da bağdaşan bir tanım da Ayla ve Aydemir
Okay tarafından şöyle ifade edilmektedir: “Reklam, herhangi bir mal, hizmet veya
düşüncenin ücreti ödenmiş olan çeşitli iletişim araçlarında yer almasını sağlayan ve
doğasında ikna etme özelliği bulunan kişisel olmayan tanıtım etkinlikleridir.”145
Bu aşamada reklam ve iletişim kavramları arasında bazı benzerliklerden söz
etmek mümkündür. “Tanım ve özellikleri incelendiğinde reklamın bir iletişimde yer
alan tüm öğelere sahip olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Özellikle, kitle iletişimi ve
ikna edici iletişim türleri, reklamda geçerli olan kavramlardır. Reklamda kaynak,
reklamveren özelliğine sahip olan kişi ya da kuruluş olabilmektedir. Mesajın
hazırlanması, oluşturulması profesyonel kuruluş olarak reklam ajansları tarafından da
üstlenilebilmektedir. Seçilmiş, belirlenmiş bir hedef kitleye, arzulanan amaçları
gerçekleştirmek
için
oluşturulmuş
mesajlar,
iletişim
kanalları
aracılığıyla
gönderilmektedir. Medya olarak da bilinen iletişim kanalları çok çeşitlidir ve
reklamcılıkta hepsinden yararlanılabilmektedir. Seçilmiş hedef kitleden beklenen
etkiler geri besleme ile ölçülmeye çalışılmaktadır. Böylece reklamın da başarısı
ölçülebilmekte ve önlemler alınarak gerekli ayarlamalar yapılabilmektedir.”146
Buradan da anlaşılacağı üzere, reklam ve iletişim arasında önemli benzerlikler
bulunmaktadır. Aradaki farkların en önemlisi ise, iletişim kavramının genel
anlamıyla
sınırlandırılması
kolay
olmayan
144
ve
oldukça
geniş
bir
alanda
Đzzet BOZKURT; Đletişim Odaklı Pazarlama; Đstanbul; MediaCat Yayınları; 2004; s. 214
Ayla OKAY, Aydemir OKAY; Halkla Đlişkiler Kavram, Strateji ve Uygulamaları; Đstanbul;
DER Yayınları; 2005; s. 26
146
Yavuz ODABAŞI, Mine OYMAN; Pazarlama Đletişimi Yönetimi; Đstanbul; MediaCat Yayınları;
2003; s. 99
145
82
tanımlandırılabilir olması; buna karşın reklamın ticari bir ürün ve onun tanıtımı ile
satın alınmasını sağlama üzerine odaklanmış bir faaliyetler bütünü olmasıdır.
Bununla
birlikte
reklam
sadece
tek
bir
ürüne
yönelik
olarak
gerçekleştirilmemekte, farklı nedenlerle de kullanılabilmektedir. Nurhan Babür
Tosun, reklamın amaçları yönünden bir sınıflandırmaya tabi tutulabileceğini
Moriarty’den aktarırken; “Bazı reklamlarda konu bir ürünken bazılarında bir fikir
olabilir. Veya kimi reklamlarda amaç ticari iken kimilerinde ticari olmayabilir. Đmaj
oluşturmayı isteyen reklamların yanı sıra, hemen satışı gerçekleştirmek isteyen
reklamlar da vardır.”147 ifadelerini kullanmaktadır.
Ürünlere ve ürün markalarına yönelik reklamlar ‘ürün reklamları’, kurumlara
yönelik reklamlar ‘kurumsal reklamlar’ adı altında nitelenmektedir. Kurumsal
reklamlar genelde kurumsal halkla ilişkilerin görev alanı içinde bulunarak kurum
imajı oluşturmaya veya pekiştirmeye çalışmaktadırlar. Ürün reklamları ise bütünleşik
pazarlama iletişiminin çalışma alanı içinde yer almaktadır. Ancak bu iki reklam türü
arasında oluşan entegre çalışmanın yaratacağı sinerji her iki reklam türünün de
amacına ulaşmasını kolaylaştırmaktadır.
Ticari amaç taşıyan kurumların verdiği reklamlar ‘ticari reklam’, hükümetler,
kar amacı taşımayan kuruluşlar ve siyasi partilerin reklamveren konumunda
bulunduğu reklamlar ‘ticari olmayan reklam’ kategorisinde yer almaktadır.
Kimi
reklamlar
kısa
zaman
içinde
hedef
kitleyi
satın
almayı
gerçekleştirmeleri yönünde harekete geçirmek istemektedirler ve anında satışın
olmasını isteyen bu reklam türüne ‘aksiyon reklamları’ denilmektedir. Kimi
reklamlar ise ürün ve ürün markasına yönelik imaj oluşumuna yardım etme odaklıdır.
Đmaj merkezli reklamlara ‘imaj-farkındalık reklamları’ denilmektedir.148
Görüldüğü üzere reklam çok farklı amaçlarla da gerçekleştirilen bir
etkinliktir. Bununla birlikte reklamın bu çok amaçlı kullanılabilme özelliği,
147
Nurhan BABÜR TOSUN; Pazarlama Halkla Đlişkileri Ve Reklam; Đstanbul; Türkmen Kitabevi;
2003; s. 113
148
BABÜR TOSUN; a.g.y.; s. 113
83
pazarlama disiplininin gelişim ve değişim süreciyle eşgüdümlü bir değişimden
kaynaklanmaktadır.
2.1.2. REKLAMIN GELĐŞĐM SÜRECĐ
Reklamın tarihsel süreç içerisinde ilk olarak alışverişin başlamasıyla birlikte
doğduğu söylenebilirse de, hiç şüphesiz geçmişteki reklamlar günümüzdekilere
oranla çok farklıdır. Bununla birlikte günümüze değin; reklamın uygulanışı,
mecraları, uygulanma nedenleri ve yöntemleri zaman içerisinde büyük değişiklik
göstermiştir. Çığırtkanlar ile başlayıp, matbaanın icadından sonra da basılı küçük
ilanlar olarak yoluna devam eden reklam endüstrisi bugün pazarlamanın en önemli
silahlarından biri durumundadır ve sosyo-kültürel etkileri açısından da ilk hallerine
oranla oldukça farklıdır. Bu bağlamda, pazarlama disiplini içerisinde değişen
anlayışa paralel olarak, reklamın nasıl bir değişim süreci geçirdiğini görebilmek için,
reklamın nasıl bir gelişim süreci geçirdiğine değinmek gerekmektedir.
Reklamın gelişim süreci, pazarlama tekniklerindeki değişim ve gelişimlerle
birebir paralellik gösteren bir süreçtir. Reklam en dar kapsamlı ifadesiyle, bir
mal/fikir/hizmetin, tüketicide satın alma davranışı oluşturacak biçimde tanıtılması
olarak ifade edilebileceğinden ve pazarlamanın temel amacı da işletme tarafından
üretilen mal/fikir/hizmetlerin satışının sağlanması olduğundan, reklamın gelişimi ve
etkinliği pazarlamanın geçirdiği evrimle bağlantılıdır. Bu bağlamda, bir işletme
fonksiyonu olarak pazarlamanın geçirdiği gelişim sürecine kısaca değinmek ve
reklamın gelişim sürecini bu yönden değerlendirmek uygun olacaktır. Pazarlamanın
gelişim sürecini beş dönemde incelemek mümkündür: Üretim dönemi, satış dönemi,
tüketici odaklı dönem, sosyal pazarlama dönemi ve pazarlama iletişiminin
benimsendiği dönem.
Üretim dönemi anlayışı; “işletmede üretimin en önemli ve tüm faaliyetlerin
odak noktası olduğu; bu nedenle tüm işletmeyi (adeta üretim bölümünü yönetir gibi)
mühendis ve diğer teknik personelin yönettiği bir dönemin anlayışıdır. Üretim
anlayışı, tipik olarak arzın az, talebin bol olduğu kıtlık dönemlerinde (satıcı piyasası
şartlarında), büyük miktarlarda ve ucuza mal üretmenin ana sorun olduğu bir ortamın
84
anlayışıdır. Her üretilenin kolayca satılabildiği böyle Pazar koşullarında yoğun
tutundurma ve satış çabalarına bile gerek duyulmamaktadır.”149 Eşdeyişle, bireylerin
ihtiyaçlarının fazla, buna karşılık ihtiyacı giderecek ürünlerin az olduğu ve
hakimiyetin üreticilerde olduğu böyle bir pazarda, satış geliştirme için herhangi bir
çaba harcanmasına ve dolayısıyla da reklama gerek bulunmamaktadır.
Satış döneminde oluşan anlayışın gelişmesi, yeni teknolojilerle üretimin
kolaylaştığı, buna karşın satışın zorlaştığı bir ortamda gelişmiştir. Bu dönemde
gelişen anlayışın özelliği, tüketicinin ihtiyaç ve tatminini önemsemekten öte,
tüketiciyi etkileme ve satış tekniklerinin geliştirilmesine odaklanıldığı bir anlayış
olmasıdır. “Satış anlayışı da, ‘ne üretirsem onu satarım, yeter ki satmasını bileyim’
şeklinde ifade edilebilir.”150 1920 ve 1930’lu yıllarda ortaya çıkan bu anlayış;
“müşterinin şaşkın hale getirilebileceği ve buna razı olacağı ve eğer ürünle ilgili
sorunlar ortaya çıkarsa, bunun satışçıların hızlık konuşmaları ile üstesinden
gelinebileceği düşüncesine dayandırılmıştır. Bu yüzden, 1950’lerin ilk dönemine
kadar, kişisel satış ve reklam en önemli ve bazen de tek pazarlama eylemi olarak
kabullenilmiştir.”151 Bu tarz bir pazarlama yaklaşımının benimsendiği yıllar,
özellikle 1950’ler, tüketicinin reklama çok fazla inanıp güvendiği yıllar olarak ifade
edilebilir. Jonathan Bond ve Richard Kirshenbaum 1950’li yıllardaki reklam ağırlıklı
pazarlama yaklaşımını; “Sponsorlar yalnızca ürünlerini televizyona çıkarmak ve
(gerçekten var olup olmadıklarına bakılmaksızın) bu ürünlerin avantajlarını anlatmak
zorundaydılar. Bir ürünün televizyona çıkması, hakkında söylenilenleri inanılır
kılmaya ve ürünü arzu edilen bir şey haline getirmeye yetiyordu. Bugün bizim
reklamda yaratıcılık olarak gördüğümüz şey henüz gündemde değildi. Böyle bir
yaratıcılık gerekli değildi. Reklamcılar televizyonu hala bir yenilik olarak gören
halka, çarpım tablosunu ya da tarihi günleri ezberletir gibi bilgileri defalarca
tekrarlayarak, ilkokul çocuğu gibi davranıyorlardı. ‘Reklamda ürünün adını yedi kere
kullandın mı?’ 1950’lerde bir marka yöneticisinin reklam ajansına yöneltebileceği en
derin sorulardan biriydi. Tüketiciler kim kendilerini çağırıyorsa –Eisenhower,
Procter&Gamble ya da General Motors fark etmez- o yöne doğru ağır adımlarla
149
MUCUK; a.g.y.; s. 258
MUCUK; a.g.y.; s. 259
151
Jim BLYTHE; Pazarlama Đlkeleri; Çev: Yavuz Odabaşı; Đstanbul; Bilim Teknik Yayınevi; 2001;
s. 3
150
85
ilerleyen uzun bir robot sırası olarak görülüyorlardı” 152 şeklinde ifade etmektedirler.
Bu bağlamda, dönemin en önemli özelliklerinden birinin tüketiciyi etkilemek ve
ürünü satın almaya ikna etmek için reklamı üretirken –yalan veya eksik bilgi de dahil
olmak üzere- neredeyse her yolun kullanılmasıdır.
Tüketici odaklı yaklaşımın benimsendiği dönem ise, tüketicilerin zannedildiği
gibi yönlendirilmeye çok fazla açık olmadığı anlaşılmıştır. Çağdaş pazarlama
anlayışının geliştiği ve 1960’lı yıllarla birlikte yeni bir yaklaşımın benimsendiği bu
dönemde, öncekilerden daha farklı stratejiler izlenmeye başlanmış ve buna yönelik
olarak da tüketicinin reklamcılar ve pazarlamacılar açısından algılanış biçiminde
değişiklikler olmuştur. “Çağdaş pazarlamacılar, tüketicilerin kendilerinin neye
ihtiyaç duyduklarını bilecek kadar zeki olacağını paranın değerini fark edebilecek
düzeyde bulunacağını parasının değeri karşılığını alamadığında şirketten tekrar satın
almayacağını, öneren görüşe sahiptirler.”153 Bu döneme değin, reklam yazarları son
derece –ve özellikle de tüketiciye göre- çok daha zeki ve becerikli olarak
düşünülmekteydi. “Fakat 1960’larda reklamcılık bir değişim süreci geçirirken
tüketicilerin de yazarlar kadar zeki olabileceği kabul edilmeye başlanmıştır.
Düşüncedeki bu değişim reklamcılıkta yaratıcı bir devrime neden olmuştur. Örneğin
tüketicinin sinizmini ve güvensizliğini gizliden gizliye kabul etmek reklamcılık
açısından şık bir davranış olarak kabul edilmeye başlanmıştır.”154 Bu dönem
dürüstlüğün mükemmel görünmeye tercih edildiği ve tüketicide bu yolla olumlu bir
imaj oluşturulduğu bir dönem olarak da ifade edilebilir. Dönemin bir diğer özelliği
de, özellikle Amerika’da, reklamın toplumdaki kültürel çeşitliliği yansıtacak biçimde
şekillenmeye
başlamasıdır.
“1960’larda
reklam
endüstrisinin
merkezindeki
çalışmalar giderek artan sayıda kültürü içinde barındıran topluma uyum
sağlayabilmek için değişmekteydi. 1950’lerin sonuna kadar reklamcılık bembeyaz
bir endüstri idi. Amerikan endüstrisinin çoğunluğuna sahip olan ya da orada çalışan
beyaz Anglo-Sakson müşterileri tatmin etmeye yönelik çalışmaktaydı.”155 Bu
noktadan sonra ise reklamlar, Amerikan kültüründeki her bir yansıtmaktadır. Bu
152
Jonathan BOND, Richard KIRSHENBAUM; Radar Altı Đletişim; Çev: Aycan Akyıldız; Đstanbul;
MediaCat Yayınları; 2004; s. 38
153
BLYTHE; a.g.y.; s. 4
154
BOND, KIRSHENBAUM; a.g.y.; s. 40
155
BOND, KIRSHENBAUM; a.g.y.; s. 41
86
devrimi ortaya çıkaran nedenlerin en başında da, Yahudi, Đtalyan ve Yunan asıllı
kişilerin reklam ajanslarında, özellikle de yaratıcı ekiplerde çalışmaya başlamalarıdır.
Sonraki dönemlerde, sosyal pazarlama anlayışı gelişmiştir. “Sosyal pazarlama
anlayışına göre, üretim faktörlerini sürdürebilmek ve geniş toplum kesiminin
ihtiyaçlarını tatmin edebilmek için pazarlamacılar bazı sorumlulukları üstlenmelidir.
Böyle bir yaklaşım, kuruluş ile müşteriler arasındaki kısa dönemli mübadeleye ve
hatta ilişkiye odaklanmaktan daha çok, toplumsal etkiler konusuna odaklanmayı
önermektedir.”156 Bu anlayış reklamlara da yansımaktadır. Đşletmeler, fark
yaratabilmek amaçlı olarak, sosyal sorumluluğu ön plana çıkartan faaliyetlerde
bulunmaktadırlar. Đşletmelerin, halkla ilişkiler ve sosyal sorumluluk kampanyaları
gibi faaliyetlerde bulunmaya öncelik vermesi, reklamın etkisini ve işletmeler
açısından tercih edilirliğini de bir parça azaltmaktadır. Çünkü, birtakım faaliyetlerle
–üstelik ücret ödemeden- kitle iletişim araçlarında yer almak, işletmeye hem maddi
anlamda avantajlı olarak görülmektedir; hem de işletmenin, kitle iletişim araçlarında
bir reklam kuşağının ya da ilanının haricinde haber olarak yer alması, tüketici
gözünde güvenilirliğinin ve saygınlığının artarak var olması anlamını taşımaktadır.
Buna rağmen, reklamın etkisini tamamen yitirdiğini söylemek mümkün değildir.
Pazarlama iletişiminin benimsendiği dönem, 1990’lı yıllarda gelişmeye
başlamış bir yaklaşımdan kaynaklanmaktadır. “Pazarlama iletişimi kavramı ile
ürünün tüketiciler tarafından fark edilip tüketicilerin satın alma kararlarını
etkileyebilmek için pazarlama yöneticilerinin yerine getirdikleri tüm eylemler
anlatılmaya çalışılmaktadır.”157 Bu yaklaşıma göre, pazarlama karmasını oluşturan
ürün, fiyatlandırma, dağıtım ve tutundurma bileşenlerinin tamamı iletişimin doğru bir
biçimde yönetilmesiyle birlikte bir bütünlük ve sinerji oluşturacak biçimde
yapılandırılmakta ve her bir aşamada tüketicide farklılık ve farkındalık yaratarak
satın alma davranışını olumlu yönde etkileme amacı güdülmektedir. Reklam bu
bütünlüğü oluşturan parçalardan biridir ancak, diğer parçalarla birleştiğinde ve uyum
içerisinde olduğunda etkisini gösterebilmekte ve diğer etkenler başarısız olduğunda
reklam da –her ne kadar yaratıcı ve başarılı bir çalışmanın ürünü de olsa- potansiyel
156
157
BLYTHE; a.g.y.; s. 6
ODABAŞI, OYMAN; a.g.y.; s. 35
87
etkinliğini kaybedecektir. Reklamın ulaştığı bu son aşamada, artık pazarlama ve satış
teknikleri açısından tek model olarak kullanılmadığı, tüm diğer bileşenlerle birlikte
etkinliği arttıran bir faktör ve yine güçlü bir endüstri olarak yoluna devam ettiği
görülmektedir.
Reklamın son derece güçlü ve etkili bir endüstri olarak doğuş yeri ABD’dir.
“Savaş, ABD’yi borçlanan bir ulus olmaktan kurtarıp dünyaya borç veren bir ulus
yapmıştır. 1920’li yılların sonuna doğru, fordist ekonomi Đngiliz sermayesini dış
ülkelerdeki yatırımlarından uzaklaştırmış, o zamana kadar anahtar döviz olan
sterlinin yerini dolar almıştır. Yeni ekonominin merkezi New York’tur. Amerikan
şirketlerinin dış ülkelerdeki yatırımlarının artmasıyla, reklam ajansları da dış
ülkelerde etkin olmaya başlayarak tecimsel kültürü yönlendirmektedir.”158 Bu
yönlendirme gücü ve ticari etkileri doğrultusunda, reklama yönelik en büyük
övgülerin ve aynı zamanda en önemli eleştirilerin çıkış noktası da yine ABD’dir.
Günümüzde, diğer tutundurma öğelerinin, her ne kadar reklamın etkisini eskiye
oranla azalttığı ifade edilmekteyse de, reklam, tüketicinin kısa vadede üründen
haberdar olmasını sağlayan en önemli öğelerden biri ve hatta ilkidir. Dolayısıyla da,
azalmış da olsa reklamın etkisi yadsınamaz konumdadır. Reklamın bir endüstri
olarak nasıl bu derece güçlendiği sorusunun yanıtını ise Farrar, reklamın, yine
Amerikan toplumundaki etki ve gelişim süreçlerini göz önünde bulundurarak
yanıtlamaktadır: “Reklamın, hayatımızda olağanüstü sosyal ve ticari güce sahip
olacak biçimde nasıl geliştiğinin, sadece tek ve basit değil, gerçekte olduğundan çok
daha karmaşık ve zor bir açıklaması bulunmaktadır. Reklamın gelişimini ise yedi
aşamada ifade etmek mümkündür; “Psikolojik olgunlaştırma, refah ve orta sınıfın
yükselişi, gelişmiş taşımacılık, daha fazla kredi, kişisel satışın azalması, medyanın
gelişmesi ve reklamın gelişmesi”.159
Farrar, reklamcılık sektörünün gelişiminin bu etkenlerin başlangıcını
Amerikan halkının nakit olarak ödemeye hevesli bir ulus olmaya başlamasına ve
buna karşılık olarak da “karnaval çığırtkanları” olarak tanımladığı bazı insanların
“Parasını
ödeyin
ve
istediğinizi
alın!”
158
anlayışını
halkta
yerleştirmelerine
Armand MATTELARD; Đletişimin Dünyasallaşması; Çev: Halime Yücel; Đstanbul; Đletişim
Yayınları; 2005; s. 59
159
FARRAR; a.g.y.; s. 340
88
bağlamaktadır. Bu durum dünyanın geri kalan kısmı için yeni bir konsept gibi
görünebilir ancak, Birleşik Devletler’de karar verilenlerin satın alınması, karar
verilen şeyleri oylamak kadar doğal bir süreç olarak gelişmiştir. Farrar, refah ve orta
sınıfın yükselişini ise; eldeki gelirlerin etkileyici bir biçimde artışının Amerikan
halkını basit ihtiyaçlarının çok daha ötesinde satın almayı mümkün kılmasıyla söz
konusu olduğundan bahsetmektedir. O’na göre, nihayetinde Amerikalıların
harcayacak biraz daha fazla paraya sahip olması ve bitmek bilmeyen ilanlar, her
daim süren satışlar, kararları satın almaya ulaştırmada yardımcı olmaktadır. Gelişen
taşımacılıkla birlikte, daha fazla ürün ve daha fazla bölgesel dağıtım merkezi,
bireylerin daha fazla alışveriş olanağının içinde yer almasını sağlamaktadır. Bu
durum da, daha geniş seçeneklere, artan rekabete ve daha geniş çaplı reklam
kampanyalarına öncülük etmektedir. Bireysel kredinin kabul edilebilir olması ve
kullanımındaki yararlılık, tüketici taleplerini teşvik etmiş ve buna bağlı olarak da
satışları arttırmıştır. Farrar’a göre, reklamın gelişimindeki bu dördüncü etkenin rolü,
özellikle reklam iletilerinin kredi kartı kullanıcılarına ulaşmasıyla birlikte bu süreci
daha da hızlandırmasıdır.160 Kişisel satışın azalması olarak ifade edilen beşinci etken
ise, eski alışveriş alışkanlıklarının değişmesi ile ilgilidir. Alışverişlerde, özellikle
evkadınları, üzerinden çok da uzun bir zaman geçmemekle birlikte, bakkallardan
alışveriş yapmakta ve birebir alışveriş yaptıkları yerin sahibini tanımakta ve hatta bir
dostluk ilişkisi içerisindeyken; geçen zamanla birlikte, bu küçük işletmelerin yerini
daha büyük marketler almaktadır. Alışveriş süreci de daha farklı bir boyut
kazanmaktadır. Artık bireyler ellerinde hazır listelerle, birer alışveriş arabası alıp
belirli markaları aramaya koyulmaktadırlar. Bu durum aynı zamanda binlerce
perakendeci için, reklamın kişisel satıcılığın önüne geçmesi demektir. Artık bireyler
bir ürün alırken, tanıdıkları ve belirli bir güven besledikleri bakkallarından fikir
sormamakta; reklamını izleyip varlığını öğrendiği ürünü sorgusuz olarak satın
almaktadır. Bu şekilde alışveriş olgusu, belki soğuk ve mekanik bir hal almaktadır.
Ancak, kesinlikle çok daha etkili bir yöntemdir.
Reklamın gelişim sürecine yönelik olarak ifade edilen son iki etken,
medyanın ve reklamın gelişimi ise birbiriyle tamamen bağlantılı iki etken olarak
nitelendirilebilir. Reklam kitle iletişim araçlarını güçlendiren bir etken olarak rol
160
FARRAR; a.g.y.; s. 341
89
oynarken, kitle iletişim araçları reklamın spesifik alanlara ulaşımını arttırıcı rol
oynamaktadır. Bu etkileşim pazarda uzmanlaşmayı hedefleyen çok daha fazla iş
alanını teşvik etmekte, reklam vaatlerini genişletmekte ve benimsenmesini
sağlamaktadır. Yanı sıra bugünün ticari iletileri, yazılı ve görsel olarak, yaratıcı ve
göze hoş görünen bir biçimde üretilmektedir. Bu iletiler, iyileştirilmiş araştırmaları,
testleri ve pazarlama tekniklerini ve çok daha fazlasını yansıtmaktadır. Reklam
endüstrisinin gelişimi de, bu geliştirilmiş kalite ve etkililikten kaynaklanmaktadır.161
2.2. REKLAMIN AMAÇLARI
Reklam en temelde; “hedef aldığı tüketici kitlesi üzerinde belirli bir etki
yaratmak ve bu kitlenin düşünme ve alışkanlıklarını etkilemek yoluyla satın almaya
yönlendirmek ve işletmenin karlılığını arttırmak”162 amacını taşımaktadır. Reklam,
algı, tutum ve davranışlara etki etmek yoluyla, tüketiciyi ürünün varlığından
haberdar etmeyi, ürünü ve özelliklerini tüketiciye tanıtmayı, rakiplerden sıyrılarak
tüketici nezdinde farkındalık yaratmayı, ürüne ve/veya ürünü pazara süren işletmeye
karşı olumlu duygular oluşturmayı, en nihayetinde de ürünün satın alınmasını ve
satın alma davranışının sürekliliğini amaçlamaktadır. Reklamın amaçlarını ayrıca
genel ve özel amaçlar olarak sıralamak mümkündür. “Genel amaçları; tüketici ya da
aracıya bilgi vermek, mal ve hizmetlerin tüketimini kısa ya da uzun dönemde
arttırmak, toptan ve perakendeci satıcıya yardımcı olmak, mal ya da hizmete karşı
talep yaratmak ve son olarak talebin yaratacağı fiyat esnekliğini en aza indirmek”163
şeklinde ifade edilebilmektedir.
Özel amaçlar ise; “Đşletmenin saygınlığını sağlamak, kişisel satış programını
desteklemek, dağıtım kanalıyla ilişkileri geliştirmek, sektörde genel talebi arttırmak,
malı denemeye ikna etmek, malın kullanımını yaygınlaştırmak, malın tercihini
devam ettirmek, imajı doğrulamak ya da değiştirmek, alışkanlıkları değiştirmek, iyi
hizmeti vurgulamak, piyasaya egemen olmak ve monopol bir yapıya geçmek ve son
olarak da işletmenin prestijini arttırmak vb.”164 olarak sıralanabilmektedir.
161
FARRAR; a.g.y.; s. 342
KOCABAŞ, ELDEN; a.g.y.; s. 21
163
KOCABAŞ, ELDEN; a.g.y.; s. 23
164
KOCABAŞ, ELDEN; a.g.y.; s. 24
162
90
Sonuç itibarıyla, reklam işletmeler açısından oldukça pahalı bir etkinlik
olarak nitelendirilebilir. Yukarıda maddeler halinde sıralanan genel ve özel amaçları
gerçekleştirebilmek için işletmeler, önemli oranlarda bütçe ayırmaktadır. Bununla
birlikte günümüz modern pazarlama anlayışı da göstermektedir ki, reklam tek başına,
bütün
bu
amaçları
mucizevi
bir
biçimde
gerçekleştirme
gücüne
sahip
bulunmamaktadır. Dolayısıyla işletme ve/veya ürettiği ürün, fiyatlandırma, dağıtım
ve tutundurma karmasının içinde yer alan diğer öğeler (halkla ilişkiler, kişisel satış
ve satış geliştirme) ile reklam birbiriyle bağlantılı, net ve organize bir ileti
gönderecek biçimde, tüketiciyi kandırmayı değil ikna etmeyi hedefleyen bir
yapılanma oluşturduğu sürece başarılı olmakta ve söz konusu amaçlara
ulaşabilmektedir.
Bununla birlikte, reklamın başarısı ya da başarısızlığının ötesinde, bizzat bir
olgu olarak varlığı dahi önemli etkiler yaratmaktadır. Đzleyiciler üzerindeki algı,
tutum ve davranışa dayalı etkileri; reklamverenler, reklam ajansları ve reklamların
yayınlandığı mecralar açısından ekonomik etkileri bu bağlamda önemlidir.
2.3. REKLAM ORTAMLARI
Teknolojik gelişmelerle birlikte, kitlelere ulaşma imkanı sağlayan araçların
çeşitliliği artmaktadır. Konuya özellikle reklam açısından bakıldığında, akla
gelebilecek hemen her türlü ortam ve araç reklam iletilerini kitlelere göndermek
üzere kullanılabilmektedir.
Reklam ortamlarının reklam açısından önemi, hedef kitleyle buluşma noktası
olmalarından kaynaklanmaktadır. Kitle iletişiminin, ancak doğru yer, doğru zaman
ve doğru kanalla yapıldığında istenilen etkiyi yaratabilmesi özelliği reklam
ortamlarının önemini vurgular niteliktedir.
2.3.1. BASILI REKLAM ORTAMLARI
Basılı reklam ortamları, hedef kitleye ulaşmada sıklıkla kullanılan araçlardan
biridir. “Basılı reklam ortamları, mesajların hedef kitleye yazı, fotoğraf, grafik vb.
91
görsel unsurlarla ulaştırıldığı reklam araçlarıdır.”165 Bu ortaları; gazete, dergi, el
ilanları, kataloglar ve broşürler olarak sıralamak mümkündür.
2.3.1.1. GAZETE
Gazeteler geçmişten günümüze insanlar için güçlü birer enformasyon kaynağı
olma özelliklerini korumaktadırlar. Bu nedenle, gazete reklamverenler ve reklam
ajansları için de önemli araçlar konumundadırlar. “Reklam ortamları arasında
gazetelerde reklam yapmak en süratli ve en kolay olanıdır. Diğer reklam
ortamlarında günümüz koşullarına göre reklam orijinalinin yayın tarihinden önceki
teslim süresi, örneğin; televizyonda on iki gün, dergide bir hafta olmasına karşın
gazetelerde bir gündür. Bu durum reklamverene güncel olaylarla bağlantılı reklam
yapabilme olanağı sağlamaktadır ve konu güncelliğini yitirmeden mesaj hedef
kitlesine ulaşabilmektedir.166
Gazete reklamlarının en önemli özelliklerinden biri de, saklanabilmesi
nedeniyle, etkisinin uzun süreli olmasıdır. Yanı sıra, gazetenin istenilen bölümüne
reklam koyabilme imkanı, gazete okuma süresi çok kısıtlı olan bireylerin dahi
ilgilerini çekebilecek bölümlerde reklamı yayınlayarak, hedef kitlenin ilgisini
reklama odaklayabilmeyi sağlamaktadır. Bununla birlikte yerel ya da ulusal çaplı
gazetelerin bulunması, reklamverenin
Bununla birlikte, gazetenin bir reklam ortamı olarak olumsuz bazı özellikleri
de bulunmaktadır. Söz gelimi, devinim gerektiren reklamlarda ya da kaliteli bir baskı
ortamının gerektiği zamanlarda, gazete istenilen sonuçları vermemektedir. Böyle
durumlarda, farklı reklam ortamlarının kullanılması gerekebilmektedir.
2.3.1.2. DERGĐ
Bir diğer basılı reklam ortamı da dergilerdir. Dergilerin en önemli özellikleri,
doğrudan bireylerin özel ilgi alanlarına hitap etmekte oluşudur. Her ne kadar genel
165
166
KOCABAŞ, ELDEN; a.g.y.; s. 32
KOCABAŞ, ELDEN; a.g.y.; s. 36
92
olarak geniş kitlelere hitap eden pek çok dergi türü bulunmaktaysa da, kadın
dergileri, erkek dergileri, çocuk dergileri, sporla ilgili dergiler, yemek dergileri vb.
pek çok özel ilgi alanına yönelik dergi bulunmaktadır. Bu durumun getirdiği en
önemli avantaj, reklamı yapılacak olan ürünle ilgili doğrudan bir mecra
bulabilmektir. Sözgelimi, kozmetik ürünleri ile ilgili reklamlar doğrudan kadın
dergilerinde yer alabilmekte, bu durum da hedef kitleye daha kolay bir biçimde
ulaşabilmeyi sağlamaktadır.
Derginin, özellikle gazeteye göre bir diğer önemli avantajı da, baskı
kalitesinden kaynaklanmaktadır. “Baskı ve kağıt kalitelerinin daha yüksek olması,
özellikle renkli reklamlar ve prestij teması işleyen reklamlar için daha uygundur.”167
Ayrıca, uzun süreli bir yayı olması nedeniyle tüketicinin dikkatini çekme aşamasında
gazeteden daha etkili olabilmektedir çünkü, gazete bir günde okunup atılabiliyorken,
dergi daha uzun sürede okunmakta ve böylece reklam iletisi daha uzun süre göz
önünde kalmaktadır. Bununla birlikte, bu durumun bir de dezavantajı bulunmaktadır
ki, bu da uzun süreli bir yayın olarak derginin güncel konularla bağlantılı olan
reklamlar için uygun bir mecra olmamasıdır.
2.3.1.3. DĐĞER BASILI REKLAM ORTAMLARI
Basılı reklam ortamları gazete ve dergiler haricinde diğer bazı ortamları da
içermektedir ki bunlar; el ilanları, kataloglar ve broşürler olarak sıralanabilmektedir.
Bu tür basılı reklam araçları, genelde satışı ve reklam kampanyalarını desteklemek
için kullanılmaktadır. Bu araçlar genelde doğrudan bir satış iletisi içermemekte,
işletmeyi, ürünlerini ve fiyatları anlatmak amacıyla tasarlanmaktadır. Tüketicinin
ilgisini çekmek veya canlı tutmak, amaçlanan diğer öğelerdir.
2.3.2. GÖRSEL-ĐŞĐTSEL REKLAM ORTAMLARI
Görsel-işitsel reklam ortamları radyo, televizyon ve özellikle son yıllarda
yoğun
167
bir
biçimde
kullanılan
internetten
KOCABAŞ, ELDEN; a.g.y.; s. 38
93
oluşmaktadır.
Özellikle
okuma
alışkanlığının düşük olduğu toplumlarda kullanılmakta ve görsel, işitsel veya hem
görsel hem de işitsel öğelerin bir arada kullanılmasıyla gerçekleşmektedir.
2.3.2.1. RADYO
Radyo, günümüzde her ne kadar televizyonun gölgesinde kalmış gibi görünse
de, oldukça önemli bir reklam ortamıdır. “Reklamlar doğru şekilde hazırlandığında
oldukça etkili olabilmektedir. Bu eski bir klişedir ama gerçek payı vardır. Radyoya
zihin tiyatrosu da denmektedir. Başarılı radyo reklamları, bu gerçeği kendi
yararlarına kullanmışlardır.”168 Radyonun bir reklam ortamı olarak bu başarısı iki
temel nedene dayanmaktadır. Bu nedenlerin ilki, radyonun çok geniş bir kitleye
ulaşma imkanı sağlamakta oluşudur. Birçok yaş, meslek, eğitim grubu ve diğer
demografik katmanları oluşturan bireylere ulaşma imkanı bulunmaktadır. Bu durum
özellikle okuma oranı ve alışkanlığının az olduğu toplumlarda çarpıcı bir biçimde
artmaktadır. Đkinci neden ise, radyonun dinleyicinin hayal gücünü tetikleme gücüne
sahip olmasıdır. Akıllıca planlanmış ve doğru iletileri içeren radyo reklamları,
dinleyicinin zihninde çok güçlü ve olumlu imajlar yaratabilmektedir.
Doğru biçimde hazırlandığında çok güçlü bir ortam olmakla birlikte “radyo
reklamı hazırlamak, basılı reklam ya da televizyon reklamı hazırlamaktan çok daha
zordur. Zira diğer reklam ortamlarında az ya da çok görsel öğe kullanılmaktadır ama
radyoda her şey kelimelerdir ve bu kelimelerle yaratılan imajinasyondur.”169
Dolayısıyla kelimeler normalde olduğundan çok daha fazla ön plana çıkmakta ve
reklamda yer alan diğer ses efektleri ve müzik bir bütünleyici görevi görmektedir.
Yaratılabilmiş etkileyici bir atmosfer eşliğinde verilen reklamlar, radyoda oldukça
güçlü etkiler yapabilmektedir.
2.3.2.2. ĐNTERNET
Özellikle teknolojik açıdan gelişmiş toplumlarda internet, kullanımı çok
yaygın olan bir kitle iletişim aracı konumundadır. Günümüzde, akla gelebilecek
168
169
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 352
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 353
94
hemen her şeyi reklam ortam ve aracı olarak kullanma konusunda kararlı görünen
reklamcılık sektörü içinse internet hiç şüphesiz en etkin ortamlardan biridir. Yanı sıra
internet, sadece kar amacı güden kuruluşların değil, aynı zamanda kar amacı
gütmeyen siyasi parti, sivil toplum kuruluşu, vb. yapılanmalarının da hedef
kitlelerine ulaşmada kullandıkları önemli bir araç haline gelmiştir.
“Teknolojik gelişmelerin şirket yapılanmalarına olan etkileri sonucunda
günümüzde şirketlerin ürünlerini, hizmetlerini ve kendilerini hedef kitlesine
tanıtmada ve aynı zamanda tanıttıkları ürün ya da hizmetlerin satışını yapmada
internetin bir pazarlama ve reklam ortamı olarak kullanıldığı görülmektedir. Đnternet,
önemi artan ve her geçen gün güçlenen bir reklam aracıdır. Hedef kitle açısından
duruma bakıldığında, bilgisayarların gündelik hayatın vazgeçilmez parçalarından biri
haline gelmesi, birçok kişinin gerek bilgilenme, gerekse eğlence amaçlı olarak
interneti kullanmaları ve söz konusu kişilerin merak ettikleri ya da satın almayı
düşündükleri ürün hakkında bilgi alabilmek için de internet ve internet reklamlarına
yöneldikleri görülmektedir. Reklamveren açısından ise, hedef kitlesinin günün büyük
bir
bölümünü
internette
geçirmesi
nedeniyle
internet,
kendisini
ya
da
ürün/hizmetlerini tanıtmak için yeni, hızlı ve interaktif bir reklam ortamı olarak
önem kazanmıştır.” 170
Đnternetin, hedef kitle ile günün yirmi dört saati, birebir ve interaktif bir
biçimde iletişim kurmayı olanaklı hale getirmesi ve bunu yaparken de görsel ve
işitsel reklam ortamlarının tüm etkisini yitirmeden sürdürebilmesi; kar amacı güden
gütmeyen tüm kurum, kuruluş ve işletmelerin interneti etkin bir reklam aracı olarak
kullanmaları sonucunu doğurmaktadır.
Günümüzde tüm büyük ölçekli işletmelerin ve diğer kuruluşların internet
siteleri bulunmakta ve bu siteler aracılığıyla, mal/fikir/hizmetlerin tanıtımı
yapılmakta
yanı
sıra
satış
işlemi
de
yine
bu
siteler
aracılığıyla
gerçekleştirilebilmektedir. Sonuç itibarıyla denebilir ki, internet, geleceğin en önemli
reklam ortamı olma konusunda hızla yol almaktadır.
170
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 436
95
2.3.2.3. TELEVĐZYON
1940’lı yıllarda ABD’de kullanılmaya başlandığından beri televizyon
reklamları en etkili ve güçlü reklam ortamı olarak görülmektedir. “Televizyonun
doğası gereği televizyon reklamları, hedef kitlesini hem sözel hem de görsel olarak
yakalayabilmektedir. Radyodaki görüntü eksikliği ve basılı reklam ortamlarındaki
ses ve hareket eksikliği gibi kısıtlamalar televizyon reklamlarında yoktur. Hem göze
hem kulağa hitap etmesi, çoğu evde en az bir televizyonun bulunması, her yaş ve
sosyo-kültürel gruba uygun programların yer alması gibi birçok nedenle televizyon,
reklamcılar için vazgeçilmez bir reklam ortamı konumundadır.”171
Televizyon reklamlarında görsel ve işitsel öğelerin birlikte kullanılması,
izleyicinin dikkatinin reklam iletisine odaklanmasını sağlamaktadır. Zaman
içerisinde izleyicinin, reklama olan ilgisinin sönmesi ve reklam aralarında kanal
değiştirme gibi yollara gitmesi üzerine bu etkin ve güçlü reklam ortamının gücünü
arttırabilmek amaçlı olarak farklı yöntemlere başvurulmaktadır. Bu yöntemlerden
biri, televizyon reklamını hareketlendirmek ve ilgi çekici bir hale getirmektir.
Reklama, komedi, heyecan, cinsellik vb. duygular yüklenmesi ya da dizi film benzeri
dizi reklamlar çekilmeye başlanması, izleyicinin dikkatini çekmekte ve izleyici
neredeyse heyecan ve hevesle belirli reklamların televizyonda görünmesini
bekleyebilmektedir. Bu bağlamda reklamın ürün/işletme tanıtım vb. işlevleri yerini
deyim yerindeyse bir “show business”a bırakmaktadır. Ülkemizde uzunca bir süre
konuşulmuş olan Cola Turka reklamları bu tür seri reklamlara örnek olarak
gösterilebilir. Benzer biçimde Cem Yılmaz’ın rol aldığı Opet reklamları izleyici
tarafından ilgiyle takip edilen ve yeni bölümleri kaçırılmayan bir reklam serisi olarak
ifade edilebilir. Söz konusu reklamda kullanılan sözlü ifadeler hemen herkesin
bildiği ve kullanmaya başladığı ifadeler haline dönüşmüş, bu durum da markanın
bilinirliğine önemli ölçüde katkıda bulunmuştur.
Bir diğer yöntem de, televizyonda gösterilen dizi ve filmlerde ve/veya
yarışma programlarında, reality programlarında ürün yerleştirme tekniğinin
kullanılmasıdır. Önceleri sinemada sıklıkla kullanılan bu yöntem daha sonraları
171
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 363
96
televizyonda da kullanılmaya başlanmış ve sinemada olduğundan çok daha etkili
olmuştur. Robert McChesney, ürün yerleştirme ile ilgili gelişmelerden; “Ürün
yerleştirme yönteminde ürünler programın içine gizlice işleniyor ve verilmek istenen
mesaj tam da izleyici gardını indirmişken aradan kaçırılabiliyor. (…) Ürün
yerleştirme, temelde bir filmde ya da gerekli görülen televizyon şovunda ticari bir
marka kullanmak anlamına geliyor. Bu konuda klasik bir örnek, Steven Spielberg’in
1980’lerin başında Reese’s Pieces’i E.T.’de kullanmasıdır. Bu yolla medya şirketi
para kazanırken reklamcılar da istediğini alabilirdi. Ürün yerleştirme olayı aslında
oldukça önemlidir; E.T.’nin yayınlanmasından sonra şekerlemelerin satışı yüzde 65
arttı.”172 biçiminde söz etmektedir. Her ne kadar ticari markaların reklam
kuşaklarıyla sınırlandırılmış ve yasalarla belirlenen şeklinin haricinde, diğer
programlarda açıkça televizyon ekranında görülmesi yasak olsa da, bu durum
özellikle büyük şirketler için sorun olmamaktadır. Söz gelimi, sevilen bir dizinin
kahramanı elinde bir içecek şişesi ile ekranda belirebilmektedir. Bu esna da her ne
kadar o anda dikkat çekilen şişenin üstündeki Coca Cola adı silinmiş olsa dahi;
izleyici -evrensel bir biçimde şişesinin şeklini tüketiciye tanıtmayı başarmış olanürünü tanıyabilmektedir. Ürün yerleştirme yöntemi Türkiye’de de uygulanmaktadır.
Öyle ki, çok yüksek rating alan programlarda marka ismi –yasak olmasına rağmenaçıkça görünebilmektedir. Bu duruma verilebilecek en iyi örnek ise Kurtlar Vadisi
adlı dizinin final bölümüdür. Đnanılmaz ölçüde rating alan bu bölümde uygulanan
ürün yerleştirme yöntemi, neredeyse diziyi bütünüyle bir reklam filmine çevirmiştir.
Dizinin yayınlandığı kanal ise, alabileceği cezayı göz ardı ederek bu reklamlardan
çok yüksek gelir elde etmiştir. Verilen bu örnekler sayıca çoğaltılabilecek durumda
olmakla birlikte, üzerinde durulması gereken esas nokta, televizyonda bir şekilde
maruz kalınan reklam iletisinin çokluğu ve izleyicinin kaçışına izin verilmeden bu
iletilere zihinlerini açmak durumunda kalmasıdır.
Televizyon reklamlarının bir diğer önemli özelliği de belirgin bir kültürü
aktarmakta olduğudur ki, aktarılan bu kültür izleyiciyi tüketime yöneltme
aşamasında –türdeşlerine oranla- son derece etkindir.
172
Robert W. MCCHESNEY; 21. Yüzyılda Đletişim Politikaları Medyanın Sorunu; Çev: Çiğdem
Çidamlı, Emel Coşkun, Erdoğan Usta; Đstanbul; Kalkedon Yayınları; 2006; s. 185
97
2.3.4. DĐĞER REKLAM ORTAMLARI
Reklam ortamlarının en önemlileri basılı ve görsel-işitsel olanları gibi
görünmekle birlikte –ve her ne kadar reklamın halkla ilişkiler gibi alanların gelişmesi
sonucu etkisini önemli ölçüde kaybettiği ileri sürüse de- kitlelerin maruz kaldığı
iletiler sadece bu alanlarda karşılaştıkları ile sınırlı bulunmamaktadır. Sinemalarda
film henüz başlamadan gösterilen ve dakikalar boyunca seyredilen reklamlar;
sponsorluk faaliyetleriyle işletme ve markalarının adının duyurulması; sokakta
karşılaşılan billboardlar, afişler ve hatta toplu taşıma araçlarında kullanılan açık hava
reklamları vb. pek çok biçimde tasarlanmış ve hedef kitleyi satın alma yönünde
iknaya çalışan bir iletiler dünyasında yaşamakta olduğumuz açıktır. Reklamverenler
ve reklam ajansları hedefledikleri kitlelere seslerini duyurma amaçlı olarak sürekli
yeni yol ve yöntemler bulmakta ve bireylerin algı, tutum ve davranışlarını kendi
istekleri doğrultusunda değiştirmeye; halihazırda kendi istekleri doğrultusunda olan
bu algı, tutum ve davranışları da pekiştirmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle, özellikle
de günümüz teknolojisinin ne kadar ilerlediği düşünülecek olursa reklam
ortamlarının çoğalarak süreklilik arz edeceği öngörüsünde bulunmak mümkündür.
2.4. REKLAMIN ETKĐLERĐ
Reklam özel olarak tasarımlanmış mesajlardan oluşmaktadır. “Büyükşehirde
yaşayan ortalama bir kişi bir günde çevresinde ortalama yedi bin tasarımlanmış
mesajla karşılaşmaktadır. Bu profesyonel mesaj tasarımları, her tür medyadan, insana
çözümlemesi ve istenilen tüketim davranışına geçmesi için sunulmaktadır. Bir süre
sonra beynimiz, tasarımlanmış mesaj sağanağı arasından gerçek, doğal mesajı
bulmak için çırpınır hale gelmektedir. Ya da bu çözümlemelerden yorulan kişi
kendini, yaşam biçimine, değerlerine ve ekonomik durumuna uygun mal ve hizmet
tüketimine bırakmaktadır.”173 Diğer bir deyişle, reklam, bireylerin yaşam
biçimlerine, değerlerine ve harcamalarına etki etmekte ve bireyleri tüketim
faaliyetinde bulunması yönünde uyarmaktadır.
173
Nurdoğan RĐGEL; Rüya Körleşmesi; Đstanbul; DER Yayınları; 2000; s. 89
98
Reklamın etkileri konusu, pek çok eleştiriye maruz kalmakta, aynı zamanda
pek çok da övgü almaktadır. Bu bağlamda, reklamın etkilerine değinirken belirli
sınıflandırmalar yapmak ve bu doğrultuda olumlu ve olumsuz etkileri ele almak
uygun görünmektedir. Bu çalışmada reklamın etkileri konusu, iki ana başlık altında
değerlendirilmektedir ki bunlar: “algı, tutum ve davranışlara olan etkileri” ve “
reklamverenler, reklamı üretenler ve reklamı yayınlayanlar açısından ekonomik
etkileri” olarak yer almaktadır.
2.4.1. REKLAMIN ALGI, TUTUM VE DAVRANIŞLAR ÜZERĐNDEKĐ
ETKĐLERĐ
Reklamın algı, tutum ve davranışlar üzerindeki etkilerini irdelemeden önce,
bu üç kavramı ele almak ve hangi koşullarda, nasıl ve hangi yöntemlerle etki altına
alınabileceğini
ve
değiştirilebileceğini
buna
bağlı
olarak
değerlendirmek
gerekmektedir.
Algı; “en genel anlamıyla, duyu organları vasıtasıyla alınan uyarıcıların
(duyusal bilgilerin) tutarlı, anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde örgütlenmesiyle,
analiziyle, yorumuyla ve senteziyle ilişkili –duyu uyarıcılarının duyu alıcılarına
ulaşmasından, algılanan şeyin tanınmasına, farkına varılmasına, kavranmasına, vb.
kadar geçen fiziksel, nörolojik, fizyolojik, bilişsel ve duygusal- süreçlerin tamamı”174
olarak tanımlanmaktadır. Algı duyular yoluyla –görme, duyma, dokunma, tatma ve
koklama- elde edilen doğrudan edinilmiş bilgileri içermektedir. Dış dünyadan bilgi
edinme aşamasında, bu duyular devreye girmekte ve yanı sıra hislerin de sürece
katılmasıyla olaylar, nesneler ve/veya kişiler hakkında bilgi alınmaktadır.
Tutum kavramı ise, algı kavramına oranla tanımlanması daha zor olan bir
olgudur ve kullanıma göre farklı biçimlerde tanımlanabilmektedir. Kişilik ve sosyal
psikoloji alanında kabul gören bir tanımlama yapmak gerekirse tutum; “kişinin belli
bir insana, gruba, nesneye, olaya, vb. yönelik olumlu veya olumsuz bir şekilde
düşünmesine hissetmesine veya davranmasına yol açan oldukça istikrarlı, yargısal bir
174
BUDAK; a.g.y.; s. 43
99
eğilimdir.”175 Bir olaya, insana, nesneye vb. yönelik bir eğilim oluşurken,
deneyimler, duygular, sonucunda bir yargıya varılan değerlendirmeler ve davranış
özellikleri, tutumu meydana getiren ve beli eden bileşenler olarak işlev
kazanmaktadır. Bu bileşenler karşılıklı etkileşim içerisindedir ve içlerinden birinin
değişmesi,
tutumun
da
değişmesine
yol
açacak
bir
zincirin
halklarını
oluşturmaktadır.
Bu süreçte değinecek olan son kavram olarak davranış en genel anlamıyla;
“bir organizmanın gösterdiği her türlü tepki; organizmanın, çevrede ve/veya çevreyle
olan ilişkisinde değişiklik yaratan eylemleri”176 olarak tanımlanabilmektedir.
Davranışlar çevrede yer alan diğer bireylerce açık bir biçimde görülebileceği gibi,
kişi tarafından gizlenebilmekte ve örtülü bir biçimde de gerçekleşebilmektedir.
Motivasyon ve ikna tekniklerinin kullanıldığı tüm alanlarda olduğu gibi
reklam alanında da, algı ve tutum ilişkisi büyük önem taşımaktadır ve yapılan
çalışmaların temel özelliği bu iki olguyu, istenilen davranışın oluşturulmasına giden
süreçte etkilemeye dayanmaktadır. “Bir insanın belli bir yönde eyleme geçebilmesi
için ön koşul; amaçlanan yöndeki alternatifin varlığını bilmesi ve bu alternatif bilgiyi
algılamasıdır. Bu nedenle örneğin bireyin belli bir ürünün tüketicisi, belli bir görüşün
yanlısı durumuna getirilebilmesi için, konu ve içeriği hakkında iletilen bilgileri
algılayabilmesi gerekmektedir.”177 Algılayabilmenin gerçekleşmesi ise; “fiziksel
görünüm, stereotipler, ilk etki, sonuçlara sıçramak, halo etkisi ve işaretler ve
semboller”178 olmak üzere altı faktörün etkisi altında gerçekleşmektedir.
Fiziksel görünüm faktörü, etkileyici bir fiziksel görünüme sahip ürünlerin
daha kolay ve erken algılandığını, tüketicilerin tutum ve davranışlarına daha fazla
etkisi olduğunu öne süren bir yaklaşım sonucu ortaya çıkmaktadır. Yapılan çeşitli
araştırmalar da bu savı destekler niteliktedir.
175
BUDAK; a.g.y.; s. 772
BUDAK; a.g.y.; s. 191
177
Metin ĐNCEOĞLU; Tutum, Algı Đletişim; Ankara; Elips Kitap; 2004; s. 71
178
Yavuz ODABAŞI, Gülfidan BARIŞ; Tüketici Davranışı; Đstanbul; MediaCat Yayınları; 2007; s.
135
176
100
“Stereotipler diğer bir etkiyi oluşturmaktadır. Kişiler, değişik uyarıcıların
anlamıyla
ilgili
olarak
akıllarında
önceden
oluşan
resimleri
(kalıpları)
taşımaktadırlar. Stereotipler belirli durumların, insanların ya da olayların neye
benzeyeceği hakkında beklentilerdir. Örneğin, son zamanlarda ‘kadının yeri
mutfaktır’ düşüncesinin yerine ‘çalışan ve özgür kadın’ tiplemesi reklamcılar
tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum kadın hakkındaki stereotipin
değişmeye başlaması sonucu ortaya çıkmaktadır.”179
Bir diğer faktör olan ilk etki, bir kişi, grup, olay, nesnenin vb. kişilerde
oluşturduğu ilk etkiyi ifade etmektedir. Bu etkinin önemi uzun dönemli olmasından
ve sonuçlarını değiştirebilmenin zorluğundan kaynaklanmaktadır. Söz konusu
faktörü reklam alanına uyarlamak gerekirse, pazara yeni giriş yapan bir ürün veya
işletmenin, tüketicide oluşturacağı ilk etki son derece önemli olacaktır çünkü,
tüketici uzun süre boyunca söz konusu ürün ve/veya işletmeyi ilk algıladığı andaki
durumuyla hatırlayacaktır.
“Algıları etkileyen faktörlerden bir diğeri de sonuçlara sıçramaktır. Birçok
insan tüm ve yeterli delilleri incelemeden sonuç çıkartma eğilimindedir.”
180
Reklamlar açısından duruma bakıldığında bu oldukça riskli bir durum olarak ifade
edilebilir. Sonuç itibarıyla kendini net bir biçimde ifade edemeyen ve daha ilk anda
hakkında olumsuz yargıya varılabilecek bir reklamın başarılı olması beklenemez. Bu
nedenledir ki, başarılı reklamların hemen tümünün ortak özeliği, ikna özelliği olan ve
etkileyici iletilerin tüketici henüz karar verme aşamasına gelmeden sunulmasıdır.
Halo etkisi, algıya etki eden bir diğer faktördür. “Tek bir nesne ya da kişinin
çok boyutlu özellikleri olmasına karşın, bir ya da birkaç boyutu göz önüne alarak
değerlendirilmesi halo etkisinin kullanılmasıdır.”181 Halo etkisinin kullanılması
ürünün belirgin bir özelliğini ön plana çıkarırken, esasında rakiplerden farkını ortaya
koymaktadır. “Özellik bir şeyin ya da bir kişinin ayırt edici karakteri, görünüşü ya da
vasfını ifade etmektedir. Aynı şekilde her ürün de, kendi kategorisinde, diğer
ürünlere göre farklı özelliklere sahiptir. Bir kişiyi veya bir ürünü ‘eşsiz ve benzersiz’
179
ODABAŞI, BARIŞ; a.g.y.; s. 136
ODABAŞI, BARIŞ; a.g.y.
181
ODABAŞI, BARIŞ; a.g.y.
180
101
kılan en önemli şey, bu farklı özelliklerinden bir tanesi ile tanınmaktır.”182 Bu durum
ürün açısından olumlu yansımalar içermekteyken, gerçek etkisini işletmelerde
göstermektedir. Sözgelimi, ön plana çıkardığı özelliği güven olan bir işletmenin
ürettiği tüm ürünler pazarda yer almaya başladıkları veya reklamlarda görüldükleri
ilk andan itibaren olumlu tepkilerle karşılaşabilmektedirler.
Algıyı etkileyen faktörlerden sonuncusu ise, işaretler ve sembollerdir.
“Kullanılan işaretler ve semboller kişilerin duyumlarına sunulan uyarıcıları
yorumlamalarını, kısacası algılamalarını kolaylaştırmaktadır.”183 Hayatın içinde yer
alan basit bazı öğeler kimi zaman, reklamverenler ve reklam yaratanları açısından
önemli uyarıcılar olarak kullanılabilmektedir. Beyaz güvercinin görenlere barışı
anımsatması gibi, ekranda beliren şahlanmış bir at görüntüsü başka hiçbir marka akla
gelmeden Ferrari çağrışımı yapmaktadır. Bu durumun en olumlu yanlarından biri,
rakipler arasından sıyrılmayı sağlamasıdır. Basit, kolay hatırlanabilen ve ürün ya da
işletme ile gerekli anlam aktarımlarını gerçekleştirmeyi sağlayacak bir sembol veya
işaret, akılda kalıcılığı ve tüketicinin algı kapılarını sonuna kadar açmasını
sağlamaktadır.
Algı konusunda etkin olabilecek bir diğer konu da, eşikaltı ya da bilinçaltı
algı da denilen yöntemin reklamlarda kullanılması ve algıya müdahalenin izleyiciye
hissettirilmeden yapılmasıdır. Algı eşiği genelde birey tarafından yükseltilip
alçaltılabilecek bir olgudur. Birey istediği iletilere zihnini açıp istemediklerine ise
kapatabilmektedir. Bununla birlikte, eşikaltı (bilinçaltı) denen yöntem bireyin
istemediği iletilerden savunma mekanizmasının en düşük olduğu zamanlarda
gelebilmektedir. Eşikaltı reklamda, gözün göremeyeceği veya sesin duyamayacağı
frekans ve hızlarda gönderilen iletilerin, izleyici ya da dinleyicinin farkında olmadığı
ancak bilinçaltında gönderilen iletiyi kabullendiği varsayılmaktadır. Şimdiye kadar
bilimsel kesinliği kanıtlanamamış olsa da, 1957 yılında yapılmış olan bir deneyin
çarpıcı sonuçları bulunmaktadır. “Fort Lee şehrindeki bir sinemada, James Vicary
adlı bir reklamcı 45.699 sinema izleyicisi üzerinde altı hafta süren bir deney
yapmıştır.. Sinemada film seyrederken saniyede 24 kare geçmekte, hareket etmekte
182
183
Arman KIRIM; Mor Đneğin Akıllısı; Đstanbul; Sistem Yayıncılık; 2003; s. 57
ODABAŞI, BARIŞ; a.g.y.; s. 37
102
olan insanlar görülmektedir. Bu hızın altına düşüldüğünde kareleri görmeye
başlanmaktadır.
Sinema
projeksiyon
cihazı
saniyede
48
kareye
kadar
geçirebilmektedir. The Picnic adlı filmde Kim Novak’ın yüzüne, saniyenin 30’da
birinde ‘Mısır ye!’, ‘Coca Cola iç!’ sloganlarını yansıtmaktadır. Mısır satışları %58,
kola satışları %18 artmıştır. Bilinç sloganı fark etmezken, bilinçaltı görmektedir.”184
Etik açıdan sonuçları tartışılmakla birlikte, “yapılan bir diğer araştırma ile
mağazalarda ‘ben dürüst biriyim’, ‘hırsızlık yapmam, bir şeyler yürütmem’ türü
mesajları insanların duyamayacağı bir eşikte yayınlanmasını yöntem olarak kullanıp,
mağazalarda hırsızlık olaylarının azaldığı bulunmuştur.”185 Reklam ve pazarlama
alanında çalışanların bu yöntemi kullandıklarına inanılmakla birlikte bu konuda kesin
bilimsel kanıtlar bulunmamaktadır.
“Algıların, bireyle dış dünya arasındaki karşılıklı eylemleşmeden ortaya
çıktığı bilinmektedir. Algılar karşılıklı eylemleşmeden sonra ortaya çıktığı için,
bireyin içyapısında eylem potansiyeli olarak durmaktadır. Diğer bir deyişle,
nesnelere yaklaşım gösteren birey, bu nesneleri, fiziksel yapıları açısından
algılamaktadır. Nesnelere yaklaşımlar, bireyin pratik denemlerinden, dolaysız veya
sembollerle kazanılmış denem bilgilerinden elde edilmektedir. Denem bilgiler, belli
bekleyişlere yönlendirici oldukları için, algıda fiziki veya sosyal nesneler hakkında,
belli davranışlar yaratmaktadır. Algılama ve öğrenme ile ilgili olarak bireyde oluşan
bu hazır olma durumu, algılanan nesnenin doğasına yönelmiştir. Kısacası tutum ve
algı arasında sıkı bir ilişki olduğu anlaşılmaktadır.”186
Tutum, bir bireyin bir kişi, grup, nesne, olay vb. bir olguya karşı ön
eğilimidir. Birey bir tutum oluştururken, kendi deneyimleri, bilgileri, duyguları,
toplumda yer alan ve kendisinin değer verdiği diğer bireylerin ona aktardıklarını
kullanmakta ve tüm bunları bir araya getirerek bir ön eğilim oluşturmaktadır. Bu ön
eğilim, davranışa geçme aşamasında önemli oranda etkilidir. “Diğer yandan
önyargılar, dolaylı ve yanlış bilgilenmeler sonucunda belli bir konu, durum ya da
184
Ahmet Şerif ĐZGÖREN; Eşikaltı Büyücüleri; Đzmir; Elma Yayınevi; 2006; s. 23
ODABAŞI, BARIŞ; a.g.y.; s. 147
186
ĐNCEOĞLU; a.g.y.; s. 90
185
103
kişiye ilişkin geliştirilen birtakım tutumlar, doğru ve yeterli bir bilgilenme süreciyle
birlikte değiştirilebilmektedir.”187
Tutumu oluşturan üç temel öğe bulunmaktadır ki bunlar; duygusal, zihinsel
(bilişsel) ve davranışsal öğeler olarak sıralanabilmektedir. “Tutumu oluşturan
duygusal faktörler ile kişinin tutuma konu olan heyecanları anlatılmaktadır. Tutuma
konu olan obje hoşa gidebilir veya gitmeyebilir., sevilir veya sevilmez; bu tür
yargılar da tutumun his-duygu olan yönünü ortaya koymaktadır.”188 Sözgelimi,
tüketici tarafından benimsenmiş, güvenilen ve sevilen bir marka, daha sonra yeni
ürünlerle piyasaya girdiğinde, tüketicinin bu yeni ürünlere karşı tutumu da olumlu
olmaktadır. Benzer biçimde, tüketicide olumsuz bir imaja sahip olan bir marka veya
ürüne karşı –aksi ispatlanmadığı ve imaj olumluya çevrilemediği sürece- tutumu da
olumsuz olmaktadır.
Tutumu oluşturan bir diğer öğe olan zihinsel (bilişsel) öğe ise, bireyin tutum
konusu olan kişi, grup, olay, nesne, vb. olan inançlarını içermektedir. Tutum konusu
ile ilgili olarak, “sahip olunan her türlü bilgi, deneyim, inanç ve düşünceyi içeren
zihinsel ya da bilişsel öğe tutumun önemli bir kesitini oluşturmaktadır.”189 Bununla
birlikte zihinsel (bilişsel) öğeyi oluşturan unsurlar, doğru veya yanlış olabilirse de,
kişiye özgüdür. Bu nedenle, bir kişi, grup, olay ya da nesne karşısında iki tarafın
karşılıklı tutumları söz konusu olduğunda, bu tutumlar birbirine zıt inanç, değer ve
deneyimleri içerebilmektedir. Örneğin bir ürün söz konusu olduğunda, ürünü üreten
kişi veya işletme ürünün fiyatını kendi bilgi ve deneyimleri sonucu, uygun olduğunu
düşündüğü bir oranda belirlemekte; buna karşılık ürünü satın alma konumunda
tüketici ürünü kendi bilgi ve deneyimlerine –ve elbette ki kendi ekonomik
durumuna- göre pahalı bulabilmektedir.
“Davranışsal öğe, bireyin belli bir uyarıcı grubundaki tutum konusuna karşı
davranış eğilimini yansıtmaktadır. Bu davranış eğilimleri sözler ya da diğer
hareketlerden gözlemlenebilmektedir. Bunlar bireyin alışkanlıkları, normları ve söz
konusu tutum nesnesi ile doğrudan ilişkili olmayan tutumlarının da etkisi altındadır.
187
ĐNCEOĞLU; a.g.y.; s. 19
ÜNLÜ (ed.); a.g.y.; s. 74
189
ĐNCEOĞLU; a.g.y.; s. 29
188
104
Bu nedenle davranışsal öğeden söz ederken, önce iki tür davranışı birbirinden
ayırmak gerekmektedir: Bunlardan biri duygusal davranıştır, diğeri ise kuralsal
(normatif) davranıştır.”190 Duygusal davranış tutum konusu kişi, grup, olay veya
nesnenin, duygularla ilişkilendirilmesi aşamasında ortaya çıkmaktadır. Bireyin tutum
konusuna
olan
olumlu
veya
olumsuz
hisleri,
davranışsal
tutumunu
da
belirlemektedir. Konuyu reklamla bağlantılı hale getirmek gerekirse, reklamda
verilen iletilerin ve yapılan göndermelerin ürünün güvenilirliği, saygınlığı vb.
noktalara dayandırılmasının, tüketicide olumlu duygular uyandırmaya yönelik
olduğu söylenebilir. “Normatif davranış ise doğru davranışın ne olduğu konusundaki
inançlara dayanan davranıştır. Başka bir deyişle kuralsal ya da normatif davranışa
dayalı olarak geliştirilen veya oluşturulan tutumların kaynağında, daha çok akla ve
mantığa dayalı öngörüler ve yargılar yer almaktadır. Rasyonel değerlendirmelerin
ardından kuralsal davranış temelli tutumlar oluşturulmaktadır.”191
Tutumlar değiştirilebilir niteliktedir. Bunun için en etkin yöntem de ikna edici
iletişimdir. Đkna edici iletişim yaklaşımına göre, bir iletişimin etkili olması beş
bağımsız değişkene bağlı durumdadır: “Kaynak, mesaj, araç, alıcı, erek. Bu
değişkenler, bireyin dikkat, kavrama, kabul, saklama ve sözlü ya da davranışsal
eylem gibi özelliklerini değişik ölçülerde etkilemektedirler. Đkna edici iletişimle
tutum değiştirme konusunda yapılan araştırmaların önemli sayılabilecek bazı
bulgularını ifade etmek gerekirse; ilk olarak elde edilen bulgu tutum değişiminde yüz
yüze ilişkiler bile iletişimden daha etkili olmakta olduğudur. Đkinci olarak, inanılırlığı
yüksek olan kaynaktan gelen bilgiler, daha çok tutum değişimi yaratmaktadır.
Üçüncü bulgu, alıcıya katılma olanağı tanıyan iletişimin, tutum değişimine yol
açmakta olduğudur. Elde edilen dördüncü bulguya göre ise, tutum değişiminde grup
önemli bir etkendir ve son olarak, gerçeklere dayanan bilgi sonucu elde edilen tutum,
bu bilginin değişmesi ile kolayca değişebilmektedir.”192
Đkna edici iletişim, reklam alanında en çok kullanılan yöntem olarak
karşımıza çıkmaktadır. Özellikle tüketicinin önyargısı olduğu düşünülen ürünlerin
reklamları, bu önyargıyı oluşturan nedenlerin ve bilgilerin çürütülerek yerlerine
190
ĐNCEOĞLU; a.g.y.; s. 31
ĐNCEOĞLU; a.g.y.; s. 32
192
ÜNLÜ (ed.); a.g.y.; s. 76
191
105
yenisinin konması biçiminde gerçekleşmektedir. Bu duruma en uygun örneklerden
biri, 8 Nisan 2008’de televizyonlarda ve yazılı basında yer almaya başlayan,
MÜMSAD (Mutfak Ürünleri ve Margarin Sanayicileri Derneği) tarafından başlatılan
bir kampanyadır. Bu kampanyanın reklam filmlerinde Türkiye’de tanınmış pek çok
ünlü kişi ve bilim adamları, margarinin sanıldığının aksine zararlı değil aksine yararlı
bir gıda maddesi olduğuna dair, toplumda bir süreden beri var olan yargıları ve bu
yargıları oluşturan bilgileri çürütmek, değiştirmek ve margarine olan talebi yeniden
yükseltmek amaçlı bir çabayı göstermekte, tüketici tutumunda değişiklikler
yaratmayı amaçlamaktadır.
Tutum ile davranış arasında, algı ile tutum arasındaki ilişkiden daha farklı bir
ilişki söz konusudur. “Tutumlar da pek çok psikolojik değişken gibi doğrudan
doğruya gözlemlenemeyen, gizli ya da kuramsal değişkenlerdir. Varlıkları ancak dışa
vurulmuş davranışlar ya da sözlü ifadelere dayanılarak çıkarsanabilir. Bu nedenle,
tutumlarla davranışlar arasında, kuramsal olarak eş yönlü bir etkileşim bulunduğu
söylenebilir. Tutum ile davranış arasında koşut bir ilişki olması, ölçülmesi zor olan
pek çok davranışın ölçülmesine yardımcı olmaktadır. Böyle bir yöntemle, bir
tutumun çıkarsanması,
ona bağlı olarak
diğer davranışların
anlaşılmasını
sağlamaktadır.”193 Eşdeyişle, davranışların kaynağı tutumlardır ve belli bir davranış
kalıbının sergilenmesi, tutumun var olduğunu kanıtlamaktadır.
Bilimsel araştırmalar, tutumun davranışla paralel olduğunu ifade etmekteyse
de, kimi zaman tutum ve davranışlar arasında tutarsızlıklar da göze çarpmaktadır.
Bunun en önemli nedenlerinden biri çevresel etkenlerdir. Birey bir davranış
sergilediğinde bu iki etkene bağlıdır ki bunlar; ilk olarak bireyin kendi tutumu,
ikincisi de sosyal çevrenin baskısıdır. Bu bağlamda, sosyal çevrenin denetimi ve
baskısı fazla ise, tutum ve davranış arasında tutarsızlık olabilmektedir. Tutarsızlık
konusunda bir diğer etken de, tutum dışı etkenlerdir. “Tutum ölçme yöntemleri
tutumsal tepkiyi etkileyebilmektedir. Ölçme
yöntemleri öyle bir ortamda
uygulanmalıdır ki, bireyde ‘toplumca arzulanır’ tepkilere yol açmasın; yalnız kişisel
tutumunu yansıtsın.”194 Bununla birlikte bilimsel çalışmalardaki test ortamlarının
193
194
ĐNCEOĞLU; a.g.y.; s. 151
ÜNLÜ (ed.); a.g.y.; s. 73
106
etkisini ortadan kaldırmak çok güçtür. Bilimsel araştırmalarda tespit edilen tutumdavranış tutarsızlığına yönelik olarak ifade edilebilecek olan son etken ise, ölçüm
hatasıdır. Soruların anlaşılamaması, soruları yanıtlayanların dikkatsizliği ya da
sonuçları değerlendirme konusunda başarısız araştırmacılar, bu etkeni ortaya çıkaran
nedenler arasındadır. Buna rağmen, tutumların davranışlar üzerinde doğrudan bir
etkileri olduğu söylenebilir.
Bu bağlamda, tüketim davranışı oluşturma açısından, algıların ve tutumların
önemli rolü olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Algı, tutum ve davranışlar, reklamın
özellikle etkilemeye çalıştığı üç ana bileşen konumundadır. Reklam, tüketici algı ve
tutumlarına, nihayetinde ise davranışlarına etki etmeyi amaçlamaktadır ve reklamın
asal görevi tüketicinin satın alma davranışını gerçekleştirmesini sağlamaktır. Reklam
algıya etki ederek, reklamı yapılan ürün, işletme ve/veya kişi açısından tüketicide bir
farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Ardından algıyı, tüketicide, ürün, işletme
ve/veya kişi hakkında olumlu duygu ve düşünceleri oluşturmak amacıyla etkilemeye
devam etmekte ve bu duygu ve düşüncelerin istikrar kazanması için tutumları hedef
almaktadır. Reklamın nihai görevi ise, tutumlarda oluşan ve/veya gelişen olumlu
halin, ürünün satın alınmasıyla sonuçlandırılmasıdır. Bu görevi gerçekleştirirken de
bazı diğer unsurlardan destek almaktadır. Şöyle ki; “reklam, tüketicilerin
algılamalarını etkileyerek ürün ve hizmetlere değer katmaktadır. Etkin reklam, marka
imajına olumlu katkıda bulunmakta ve tüketicileri işletmenin ürün ve markasına
yönlendirmektedir.
Reklam aynı zamanda, satış teşvik ve kişisel satış çabalarına destek olarak,
diğer tutundurma çabalarının da daha etkili bir şekilde uygulanmasına fırsat
oluşturabilmektedir. Ancak bu noktada, reklam mesajları ile mesaj kaynağı olarak
işletmelerin güvenilir olup olmadıkları önemlidir. Çünkü, bir reklam ya da
reklamveren işletmenin güvenilirliği reklamı izleyenlerin, diğer bir ifadeyle
tüketicilerin kanaat ve davranışları değiştirebilmesinde önemli rol oynamaktadır.
Reklamın doğrudan tüketici davranışları üzerindeki etkileri yanında, zamanla
kültürel değerler ve dolayısıyla tutumlar üzerinde de etkili olduğu bilinmektedir.”195
195
Remzi ALTUNIŞIK, Şuayip ÖZDEMĐR, Ömer TORLAK; Modern Pazarlama; Đstanbul;
Değişim Yayınları; 2002; s. 229
107
2.4.2. REKLAMIN EKONOMĐK ETKĐLERĐ
Reklamın etki yarattığı tek alan elbette sadece tüketici algı, tutum ve
davranışları değildir. Reklamın bir de, için de var olduğu dünyayı oluşturan taraflar
üzerinde de etkisi bulunmaktadır. Bu taraflar; reklamverenler, reklam ajansları ve
son olarak reklamın yayınlandığı kitle iletişim aracı olarak sıralanabilir.
2.4.2.1. REKLAMVEREN AÇISINDAN ETKĐLERĐ
Reklamın reklamveren açısından ekonomik etkilerine değinmeden önce,
reklamveren kavramının ne olduğuna değinmek yerinde olacaktır. “Reklamveren,
14.06.2003 tarih ve 25318 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Ticari Reklam ve
Đlanlara Đlişkin Đlkeler ve Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik’te şöyle
tanımlanmaktadır: ‘Ürettiği ya da pazarladığı malın/hizmetin tanıtımını yaptırmak,
satışını arttırmak veya imajını yaratıp güçlendirmek amacıyla hazırlattığı, içinde
firmasının ya da mal/hizmet markasının yer aldığı reklamları yayımlatan, dağıtan ya
da başka yollarla sergileyen gerçek ya da tüzel kişidir.’ Bir başka tanıma göre ise,
reklamveren, reklamını bir iletişim aracında yayınlatmak için belirli bir ücret ödeyen
kişi ya da kuruluştur.”196
Bu aşamada reklamverenin iki önemli özelliği ortaya çıkmaktadır. Bunlardan
ilki, tüketicide bir satın alma davranışı oluşturmak amaçlı olarak reklam yapılmasını
talep eden taraf olmasıdır. Diğeri ise, yapılan reklamın kitle iletişim araçlarında yer
alması için bedel ödemek durumunda olan taraf oluşudur. Kitle iletişim araçlarında
bir reklam ile yer almak oldukça yüksek ücretler ödemeyi gerektiren bir durumdur.
Dolayısıyla, ödediği bu bedelin karşılığını fazlasıyla almayı hedeflemektedir.
Reklamın başarılı olması, bir anlamda tüketicinin satın alma davranışını tetikleyecek
niteliktedir. Bu aşamada, başarılı bir reklam kampanyası için “reklamveren işletmeler
açısından, şirketin reklam çalışmalarının işletme içinde düzenlenmesinde üç farklı
yöntem seçilebilir: Đlk olarak işletme, kendi bünyesinde kuracağı bir reklam
departmanıyla tüm reklam çalışmalarını kendisi şirket içinde yönlendirebilir. Bir
196
Zakir AVŞAR, Müge ELDEN; Reklam ve Reklam Mevzuatı; Ankara; RTÜK Yayınları; 2004;
s. 69
108
diğer yöntemde ise işletme, ürün, hizmet ya da kurumuyla ilgili reklam
çalışmalarının sorumluluğunu tek başına üstlenmez ve dışarıda profesyonel olarak
hizmet veren bir reklam ajansıyla bu sorumluluğu paylaşır. Son olarak ise
reklamveren kuruluş, tümüyle profesyonel olarak çalışan bir reklam ajansıyla
anlaşarak,
bütün
reklam
çalışmalarını
bu
ajansın
sorumluluğuna
bırakır.
Reklamveren şirketlerin reklam konusunda hangi tür bir örgütlenme içine
gireceklerine karar vermelerinde, şirketin faaliyet alanı ve işletme hacmi yani
büyüklüğü, rakiplerinin pazarda izlediği stratejilerin neler olduğu, şirketin ürettiği
ürün ya da hizmetlerinin türü ve pazardaki durumu gibi unsurlar etkili
olabilmektedir.”197 Reklam için çalışan ajans ya da işletme içi departmanın
seçiminde, ücret konusu da önemlidir. Reklamın pahalılığı, profesyonel bir ajansın
seçimiyle daha da artabilmektedir. Bu nedenle, daha ziyade büyük ölçekli
işletmelerin profesyonel ajanslarla çalıştığı ve hatta bu ajanslara, işletmenin diğer
tutundurma faaliyetlerinin de teslim edildiği görülmektedir. Yanı sıra, yazılı ya da
görsel-işitsel bir ortamda reklam ile yer almanın boyutları ile ücreti paraleldir. Bu
nedenle, nasıl bir reklam kampanyası yürütüleceği de bir aşamada ekonomik
koşullara bağlıdır.
2.4.2.2. REKLAM AJANSLARI AÇISINDAN ETKĐLERĐ
“Reklamcının ve reklam ajansının tanımı, 14.06.2003 tarih ve 25318 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan Ticari Reklam ve Đlanlara Đlişkin Đlkeler ve Uygulama
Esaslarına Dair Yönetmelik’te şu şekilde verilmektedir: ‘Ticari reklam ve ilanları,
reklamverenin duyduğu ihtiyaç doğrultusunda hazırlayan ve reklamveren adına
yayımlanmasına aracılık eden ticari iletişim uzmanı gerçek ya da tüzel kişi’dir.”198
Reklam ajansları, adına çalıştığı kuruluşun “reklam planını hazırlayan,
uygulayan, denetleyen, yaratıcı ve teknik ekiplerden oluşan bağımsız ticari
kuruluşlar”199 olarak sektörde bulunmaktadırlar. Reklama konu olan mal/fikir/hizmet
ile ilgili ön araştırmayı yapmak, reklamın amacını, hangi tüketici grubunu
hedeflediğini belirlemek, uygulanacak stratejileri belirlemek, reklamda kullanılacak
197
AVŞAR, ELDEN; a.g.y.; s. 70
AVŞAR, ELDEN; a.g.y.; s. 73
199
BABÜR TOSUN; a.g.y.; s. 125
198
109
iletileri ve diğer yaratıcılık gerektiren unsurları oluşturmak, uygun bir planlama,
etkin bir uygulama ve doğru bir değerlendirme yapmak reklam ajanslarının temel
görevleridir.
Reklamın, reklam ajansları üzerindeki ekonomik etkisi ise, bizzat var olma
nedenleri olarak açıklanabilir. Reklam ajanslarının ve bu ajanslarda çalışan yönetici,
yaratıcı ve teknik işleri yürüten kadronun sektörde çalışabilmesinin yegane nedeni
reklamın var olmasıdır.
2.4.2.3.
REKLAMIN
YAYINLANDIĞI
KĐTLE
ĐLETĐŞĐM
ARACI
AÇISINDAN ETKĐLERĐ
“Reklam mesajlarını hedef kitleye iletme kanalları olarak nitelenebilecek olan
reklam iletişim araçları genelde gazete, dergi, radyo, televizyon, satın alma noktaları,
outdoor materyalleri, doğrudan postalama araçları ve diğer elektronik ortamlardır. Bu
araçların yanı sıra eşantiyonlar, hediyelik eşyalar, broşürler de temel reklam
araçlarını desteklemek amacı ile kullanılabilmektedirler.”200
Reklamın içerdiği iletilerin, kitlesel bir düzlemde hedefe ulaştırılabilmesinin
yolu kitle iletişim araçlarıdır. Hedef kitlenin özellikleri, reklama konu olan ürünün
nitelikleri, iletilerin en doğru biçimde gitmesinin sağlanması, vb. unsurlar, reklam
için kullanılacak olan kitle iletişim araç/araçlarının seçiminde ön planda olan
etkenlerdir.
Reklamın kitle iletişim araçlarına etkisi ise, birincil gelir kaynağı olması
özelliğinden kaynaklanmaktadır. “Gelirlerinin önemli bir kısmını reklamlardan elde
eden iletişim araçları açısından reklam almak ve aldıkları reklamın amacına ulaşarak
başarılı olması, reklam gelirlerinin sürekliliği açısından oldukça önemlidir. Bu
nedenle, reklam ortamı olarak da adlandırılan bu araçların kendilerinde reklamlarını
yayınlatmak isteyen kişi ve kuruluşları yer ve zaman seçimi ve reklamın yayın
devamlılığı, tekrarı konusunda gerektiği takdirde yönlendirebilmeleri gerekmektedir.
Bu gereklilik nedeni ile kitle iletişim araçlarının büyük kısmının reklam
200
BABÜR TOSUN; a.g.y.; s. 127
110
departmanları mevcuttur. Bu departmanlar reklam alımı ve kabulünün yanı sıra,
reklam veren kişi ve kuruluşları yayınlatmak istedikleri reklamın medya boyutu
konusunda yönlendirme görevini üstlenmektedirler. Bu görevin doğru ve etkin olarak
yapılması iletişim araçları için önemlidir. Çünkü yayınlanan reklamın, yer aldığı
medya boyutu yüzünden başarısız olması kişi veya kuruluşun aynı iletişim aracına
bir daha reklam vermemesine neden olabilmektedir. Bu sürecin farklı reklamlar
açısından da tekrarı ise, iletişim aracının reklam gelirinde belirgin bir azalmaya
neden olabilmektedir.”201 Eşdeyişle, reklamın başarısı hem reklamvereni hem de
reklamın yer aldığı kitle iletişim aracını yakından ilgilendirmekte ve ekonomik
açıdan birincil derecede etkilemektedir. Aynı ekonomik etki reklam ajansı açısından
da mevcuttur. Reklam ajansını seçerken göz önünde bulundurulan kriterlerden biri ve
hatta en önemlisi, reklam ajansının daha önce yapmış olduğu kampanyaların
başarısıdır. Bu başarıyı getiren faktörler içerisinde en önemli olanlarından biri de hiç
şüphesiz doğru iletişim aracını kullanmaktır.
2.5. REKLAMIN HEDEF KĐTLESĐ
Reklam kavramından söz ederken de değinildiği gibi, reklamı tek bir türle
sınırlandırmak mümkün değildir. Pek çok farklı amaca hizmet eden reklam türü
bulunmaktadır. Amaçlardaki çeşitlilik ile doğru orantılı olacak biçimde hedef
kitleleri de birkaç farklı grupta sınıflandırmak mümkündür. Ürünler belirli
zamanlara, belirli gelir gruplarına ve/veya belirli coğrafi bölgelere hitap edecek
biçimde geliştirilebilmektedirler. Dolayısıyla, ürünleri satın almak üzere etkilenmeye
çalışan hedef kitleler de çeşitlilik göstermektedir.
Hedef kitle; “iletişimcinin ulaşmayı hedeflediği ve iletişiminin başarısı için
önceden özelliklerinin ve yapısının analiz edilmesi gereken önemli bir iletişim
öğesidir denilebilir. Reklam ve halkla ilişkiler çalışmalarında ise hedef kitleyi
yapılan tüm faaliyetlerin yönlendirildiği, bu faaliyetler sonucunda kendilerinden
eylem
ve
düşünce
değişimi
beklenen
kişiler
ya
da
gruplar”202
olarak
tanımlanmaktadır. Reklamcılık açısından hedef kitle, nihai tüketici konumundaki
201
BABÜR TOSUN; a.g.y.; s. 128
Füsun KOCABAŞ, Müge ELDEN, Nilay YURDAKUL; Reklam ve Halkla Đlişkilerde Hedef
Kitle; Đstanbul; Đletişim Yayınları; 2004; s. 77
202
111
bireylerin oluşturduğu bir kitleyi, onları etkileyebilecek olan kanaat önderlerini,
hammadde üreticisi, satıcısı ve/veya dağıtımda görevli olan aracıları vb.
kapsamaktadır. Hedef kitle –niteliği her ne olursa olsun- gerek reklamverenler,
gerekse reklamı yaratanlar tarafından dikkatli bir biçimde belirlenmeli, özellikleri
tanımlanmalı,
ikna etme konusunda etkilenebilecekleri
ve olumsuz
tepki
verebilecekleri noktalar belirlenmeli; reklamın biçimi, yer alacağı mecra ve içerdiği
iletiler buna göre planlanıp uygulamaya konmalıdır.
Reklam açısından hedef kitle sınıflandırılması oldukça geniş tutulabilmektedir.
Bununla birlikte çalışmanın özü, reklamın, nihai tüketiciler ve daha da özele
inildiğinde çocuklar üzerindeki etkileri olduğundan, reklamda hedef kitle
sınıflandırılmasına giderken nihai tüketiciyi oluşturabilecek başlıca gruplar üzerinde
durulmaktadır. Bu bağlamda reklamda hedef kitle, cinsiyet, gelir grubu, eğitim
düzeyi ve kültürel öğeler ile yaş grupları üzerinden sınıflandırılmaktadır.
2.5.1. CĐNSĐYETE GÖRE HEDEF KĐTLE
Reklamda tanıtımı yapılan ürünün hangi cinsiyete seslendiği büyük önem
taşımaktadır. Üretilen mal/fikir/hizmetin hangi cinsiyete hitap ettiği, ürünün hedef
kitlesini, doğal olarak da reklam içeriğinin ve reklamda gönderilecek iletilerin
niteliğini belirlemektedir. “Ürünleri kullananlar, satın alma kararında etkili olanlar
açısından seslenilen öncelikli hedef kitlenin hangi cinsiyette olduğunun bilinmesi
etkili bir reklam içeriğinin belirlenmesi için gereklidir. (…) Ayrıca ürünün kim
tarafından kullanıldığının yanı sıra ürünün satın alınma kararının verilmesinde etkili
olanın kim olduğu da cinsiyet faktöründe bir diğer nokta olarak karşımıza
çıkmaktadır.”203 Örneğin kadınlara yönelik bir kozmetik ürününün tanıtımını içeren
bir reklam filminde, iletilerin yöneltileceği doğrudan hedef kadınlardır. Söz konusu
olan erkekler için üretilen bir kozmetik ürünü olduğunda ise, -ürün doğrudan
erkeklere yönelik iken- ürünü satın alma aşamasında karar veren kişi kadın
olabilmekte veya erkeği söz konusu ürünü satın alma konusunda etkileyen kişi kadın
olabilmektedir. Bu tür reklamlarda, iletilerin erkekleri olduğu kadar kadınları da
203
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 107
112
etkileyebilecek ve ikna edebilecek bir yapı arz etmesi, ürün satın alımının nihai
kararını verme aşamasında etkin olabilmektedir.
Reklamlarda dikkati çeken bir unsur da, cinsiyet rollerinin betimlenmesi ve
belli başlı bazı kalıpları tüketiciye empoze ederek, ürünü satın alma kararının
verilmesini sağlama konusunda tüketiciyi ikna etme yoluna gidilmesidir. Bu
bağlamda kadınlar için biçilen rol genelde –toplumdaki geleneksel anlayışlardan da
yola çıkarak- evine, eşine ve çocuklarına son derece bağlı, iyi bir eş, iyi bir anne ve
iyi bir ev kadını biçimindedir. Kadının betimlendiği mekan ev ortamıdır ve kadın her
koşulda ailesi için en iyi, en sağlıklı ve en uygun fiyatlı ürünleri arama, bulma ve
edinme telaşı içerisinde gösterilmektedir. Reklamda verilen iletilerin odak noktası da,
gerçekten iyi bir eş, anne ya da ev kadınının mutlaka, söz konusu reklamda tanıtımı
yapılan ürünü kullanmakta olduğu veya kullanması gerektiğidir. Bu tip
nitelendirmelere daha çok gıda ve temizlik ürünleri ile ilgili reklamlarda
rastlanmaktadır. Reklamlarda kadın imgeleminin bir diğer biçimi de, güzellikle
ilgilidir. Kadın bakımlı, zarif, güzel ve cinsel anlamda çekicilik yüklü olarak
betimlenmektedir. Özellikle kozmetik ürünlerinin tanıtımının yapıldığı reklamlarda
kadınların bu tarz bir kalıp içerisinde yer almaya itildikleri görülmektedir. Benzer
biçimde, reklamlarda erkekler için de belirli kalıplar bulunmaktadır. Reklamlarda
erkekler, genelde iyi bir işte çalışan, ailenin ekonomik yükünü sırtlamış bir baba
veya
teknolojik
aletleri
kullanmada
yetenekli
ve
bilgili
bireyler
olarak
gösterilmektedir. Bu betimlemelerle ilgili örneklerin en başında da araba reklamları
gelmektedir. Güçlülük ve karar verici olmada üstünlük de, bu tip reklamlarda
erkeklere atfedilen diğer unsurlardandır.
Toplumdaki cinsiyet rolleri ile ilgili olarak reklamlarda göze çarpan bir diğer
önemli özellik de, geleneksel anlayışa zıt öğeler barındırabilmesidir. Son derece
özgür, ekonomik açıdan bağımsız ve kendi kararlarını kendisi verebilen kadın
tiplemeleri –bu betimlemelerin en net örnekleri hijyenik ped reklamlarında
görülmektedir- ya da dış görünümüne ve kişisel bakımına son derece önem veren
erkeklerin –özellikle şampuan ve diğer kozmetik ürünleri reklamlarında- göründüğü
reklam filmleri bu durumu yansıtan örneklerdendir. Böyle bir yöntemin
kullanılmasının elbette ki başlıca nedeni, işletmelerin farklılık yaratmak ve yeni bir
113
pazar oluşturmak isteğidir. Bu gibi reklamlarla izleyici kitlelere aktarılan kültür
sayesinde, kadınlar kadar erkekler de kozmetik ürünlerini sıklıkla kullanacak bir kitle
haline getirilebilmekte ve mevcut pazarın genişlemesi konusunda oldukça etkin
olabilmektedirler. Benzer biçimde kadınlar –ki son on yıllarda kadın işgücünün
oldukça arttığı ve kadınların ekonomik özgürlüklerine önemli ölçüde ulaştığı
düşünülürse- teknolojik aletlerin ya da yeni model arabaların sıkı takipçisi ve
potansiyel alıcısı olarak, üreticilerin ve dolayısıyla da reklam yaratıcılarının
gündeminde yer almaktadırlar. Bu durum ekonomik açıdan bir anlam ifade ettiği
kadar, kültürel açıdan da bir anlam içermektedir. “Özetle reklamda sunulan cinsiyet
rolleri de toplumda genel kabul gören yapının yanı sıra, söz konusu toplum için
nispeten yeni bir anlayışı da ortaya koymakta bir araç olarak görülmekte ve bu
bağlamda
reklamda
cinsiyet
faktörünün
kullanımı
da
yeni
bir
yapı
kazanmaktadır.”204
Reklamda cinsiyet ayrımına yönelik hedef kitle belirlenmesi ve buna yönelik
stratejiler konusunda son olarak ifade edilmesi gereken bir durum da, reklamlarda
betimlenen cinsiyet rollerinin kalıplaşmış hallerinin çocuklar üzerindeki etkileri
üzerinedir. Reklamlarda yer alan bu kalıplaşmış roller bir anlamda çocukları, kendi
cinsiyetlerine göre gelecekteki rollerine hazırlamakta ve hayata karşı duruş tarzlarını
belirlemektedir. Yanı sıra bu roller ile çocuklara –birer yetişkin haline geldikleri
zaman- neleri tüketecekleri, daha doğrusu tüketmeleri gerektiği öğretilmekte ve
tüketim kültürünün oluşmasına yönelik tohumlar, çocukluk çağından itibaren
ekilmektedir.
2.5.2. GELĐR DAĞILIMINA GÖRE HEDEF KĐTLE
Reklamlarda nihai tüketiciye ulaşma konusunda özenle tasarlanan iletilerin
bir diğer odak noktasını da gelir dağılımı oluşturmaktadır. Toplumdaki tüm
bireylerin aynı gelire ve maddi güce sahip olmadığı açıktır. Dolayısıyla üretilen
ürünler ve buna bağlı olarak yaratılan reklamlar da toplumdaki gelir düzeyine dayalı
katmanların her birine ayrı biçimde ulaşacak düzeyde farklılık göstermektedir.
Çünkü, özünde reklam kampanyası ve içerdiği iletiler her ne kadar başarılı olursa
204
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 109
114
olsun, esas amaç olan satın alma davranışını olumlu yönde etkileme konusunda
birincil
etken
tüketicinin
gelir
düzeyidir.
Dolayısıyla,
reklam
iletilerinin
tasarlanmasına geçmeden önce, hedef kitlenin diğer özellikleriyle birlikte -ve hatta
diğer özelliklerden çok daha önce- gelir düzeyi hakkında bilgi edinmek, reklam
kampanyasının biçimi, içereceği iletiler ve yer alacağı mecraların belirlenmesinde
önem kazanmaktadır. Bu durum ise, reklam kampanyasının başarısı –eşdeyişle
reklamı yapılan ürünün satış grafiğinin yüksekliği- ile yakından ilgilidir.
Bununla birlikte gelir satın alma kararını etkileyen yegane neden değildir.
“Genelde bireylerin eğitim, meslek ve gelir durumlarının birbirine paralel gittiği
kabul edilmektedir. Đyi bir meslek sahibi, eğitim düzeyi yüksek, gelir düzeyi de
yüksek olan bireylerin daha çok kaliteye önem vererek fiyatı ikinci plana itecekleri
bir gerçektir.”205 Bu tür bir gelir grubunu hedef alarak yapılan reklamlarda ürünün
rakiplerine oranla dominant özelliklerini bir kenara atarak fiyat uygunluğunu ön
plana çıkaracak iletilerden oluşan bir reklamın başarılı olma olasılığı da düşük
olacaktır. Benzer biçimde, düşük gelir düzeyine sahip bir hedef kitlenin reklam
iletisinde dikkatini yönelteceği ilk unsurun, ürünün üstün özellikleri ve kalitesi
olmayacağı da açıktır. Düşük gelir düzeyi, özellikle düşük eğitim düzeyi ve mesleki
anlamda –nispeten de olsa- sıradanlık ile birleştiğinde, tüketici kısa zamanda
ihtiyacını karşılayacak “en uygun fiyata sahip” ürünü almayı tercih etmektedir.
Gelir düzeyine yönelik saptamalarda üzerinde durulması gereken bir diğer
nokta da, gelirin ve satın alma kararının kime ait olduğunu net bir biçimde
belirlemektir. “Bireylerin gelir durumu incelenirken, gelirin kişisel gelir mi, toplam
aile geliri mi olduğu, bu geliri harcamada kişisel kararların mı, ortak kararların mı
etkili olduğu saptanmalıdır. Şayet ailede bir kişi karar verici ise bu kişinin kim
olduğu da belirlenmelidir.”206 Bu duruma yönelik olarak verilebilecek en iyi örnek
çocuk tüketicilerdir. Ekonomik açıdan ailelerine bağımlı durumda olan çocuklar,
maruz kaldıkları reklam iletileri karşısında, ailelerini, kendi istekleri doğrultusunda
satın alma davranışı gerçekleştirmek üzere etkileme konusunda azımsanmayacak
ölçüde etkin durumdadırlar. Ebeveynlerin çocuklarına karşı duydukları hisler, satın
205
206
KOCABAŞ, ELDEN, YURDAKUL; a.g.y.; s. 104
KOCABAŞ, ELDEN, YURDAKUL; a.g.y.; s. 105
115
alma aşamasında birer zaaf olarak karşılarına çıkabilmekte ve çocuğun isteği
doğrultusunda kararlar alınabilmektedir. Ancak, bu durumda dahi satın alma kararını
belirleyen en önemli etken hiç şüphesiz gelir düzeyi ve ebeveynlerin çocuğa karşı
yaklaşımlarıdır. Ailenin ekonomik sorumluluğunu yüklenen bireyin elde ettiği gelir,
ürünün satın alınabilirliği ile yakından ilgilidir. Gelir ürünün satın alınmasına yetecek
düzeyde ise, satın alma davranışını etkileyecek ikinci önemli etken, kararı verecek
kişinin –ya da satın alma kararını doğrudan etkileyecek bireyin- reklam iletileri ile
ikna edilmesi durumu devreye girmektedir. Bu aşamada, hedef kitlenin eğitimi,
sosyo-kültürel düzeyi vb. özellikleri önem kazanmaktadır.
2.5.3. EĞĐTĐM DÜZEYĐNE GÖRE HEDEF KĐTLE
Eğitim düzeyi, reklamlarla hedef kitleye ulaştırılmak istenen iletilerin
anlaşılması ve hedef kitlenin reklama ve reklamda yer alan ürüne bakış açısı
yönünden önem taşımaktadır. Bu aynı zamanda, reklam içeriğini, kullanılacak
mecranın seçimini ve kampanyanın diğer özelliklerinin belirlenmesi aşamasında da
etkilidir.
“Eğitim seviyesi yüksek olan bir hedef kitle grubu teknik içerikli, komplike
özelliklere sahip ve estetik açıdan farklı ürünlere daha fazla yönelmektedir. Bu
bağlamda yüksek eğitim seviyesine sahip hedef kitleye seslenen bir reklamda, teknik
açıdan karmaşık özellikleri olan bir ürünün bu özelliklerini aktaran rasyonel mesaj
içeriğinin algılanması çok daha kolay olmaktadır. Okuma alışkanlığı yüksek
olabilecek bu düzeydeki eğitime sahip bir hedef kitleye ulaşmak için, televizyonun
yanı sıra dergi ve gazete gibi basılı reklam ortamları ve diğer konvansiyonel reklam
araçlarına ek olarak internet reklamlarının kullanımı da etkili olacaktır.”207 Eğitim
düzeyi yüksek olan hedef kitle grupları, karmaşık ve estetik değeri yüksek ürünlere
eğilimlidir ve bu tip ürünlerin reklamlarına ilgi göstermektedirler. Yanı sıra bu
gruplar daha dikkatli ve bilinçli olduklarından, reklam iletilerinde tutarsız noktalar
bulunması, satın alma davranışı için gereken motivasyonu edinmelerinde olumsuz
yönde etki yapmaktadır. Basit, tekdüze ve emir içeren iletiler, eğitim düzeyi yüksek
bir hedef kitle grubunu rahatsız edebilmektedir. Böyle bir hedef kitle, kararlarını
207
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 113
116
kendi vermek istemekte, bununla birlikte karmaşık ve izleyiciyi düşünmeye sevk
eden bir iletiler zincirini etkileyici bulmaktadır. Ayrıca, eğitim düzeyi arttıkça ürün
özelliklerine duyulan ilgi de artmaktadır. Bu nedenle, eğitim düzeyi yüksek bir hedef
kitle, ürünün ayırt edici özelliklerini vurgulayan bir reklamı tercih etmekte ve
gerçekten kaliteli olduğunu düşündüğü bir ürün söz konusu olduğunda fiyat
konusunu ikinci plana itebilmektedir.
Eğitim düzeyi düşük bir kitlenin hedeflendiği durumlarda ise, tam tersi
teknikleri uygulamak gerekmektedir. “Eğitim seviyesi düşük hedef kitleler için
hazırlanacak olan reklam mesajlarının, eğitim seviyesi yüksek hedef kitlenin tersine,
daha basit, kolay anlaşılır, yalın ve hedef kitleyi sonuca varmak açısından
uğraştırmayacak net içeriklerle hazırlanması gerekmektedir.”208 Bu tarz iletileri
içeren reklamların yer aldığı mecra da önemli bir unsurdur. Eğitim düzeyi düşük olan
bir hedef kitlenin, genelde okuma-yazma alışkanlığı ve basılı kitle iletişim araçlarına
olan ilgisi de düşüktür. Bu nedenle, bu gibi hedef kitleler için genelde televizyon
reklamları kullanılmakta ve etkili olmaktadır. Yanı sıra, rasyonaliteden öte duygusal
öğeler ve mizahın kullanılması bu grubu etkilemede sıkça kullanılan, etkin bir
yöntemdir. Doğrudan sonuca ulaştıran, kolay anlaşılan ve emir cümlelerinin sıkça
kullanıldığı iletiler, düşük eğitim düzeyine sahip hedef grupları satın alma davranışı
sergilemeleri konusunda ikna etme aşamasında etkilidir. Sonuç itibarıyla denebilir ki,
hedef kitlenin eğitim düzeyinin düşük veya yüksek olmasının belirlenmesi ve buna
bağlı olarak gerçekleştirilecek olan reklam stratejileri, mal/fikir/hizmetin satın
alınması konusunda oldukça etkileyici bir konumdadır.
Eğitim düzeyinin bir diğer önemli yönü de, reklamdan etkilenme konusunda
açığa çıkmaktadır. Eğitim düzeyinin düşük olması, bilincin ve dikkatin de düşük
olmasına yol açmakta, bu gibi durumlarda da dürüst olmayan bir içeriğe sahip reklam
iletileri
bu
grubu
oluşturan
bireyler
üzerinde
aldatıcı
bir
etkiye
sahip
olabilmektedirler. Tam tersi bir biçimde, eğitim düzeyi yükseldikçe artan bilinç ve
dikkat, reklam içeriğinin ve reklamı yapılan ürünün sorgulanmasına neden
olmaktadır. Bu durum aynı zamanda, tüketim kültüründen etkilenme oranını da
belirlemektedir.
208
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 114
117
2.5.4. YAŞ DAĞILIMINA GÖRE HEDEF KĐTLE
Yaş dağılımı, hedef kitlelerin sınıflandırılması konusunda bir diğer etkendir.
Farklı ihtiyaç ve isteklere sahip olan, farklı yaş aralıklarındaki grupların belirlenmesi
reklam stratejilerinin ve içeriklerinin belirlenmesinde önemlidir. “Đnsanların ihtiyaç
ve gereksinimlerinin belirlenmesi, satın alma davranış kalıplarının biçimi ve belli
ihtiyaçların ön plana çıkmasında , içinde bulunduğu yaş grubu önemli bir belirleyici
olabilmekte ve bu durum belli ürün ya da hizmetlere hedef kitlenin yönelme
durumunu ortaya çıkarmaktadır. Đşte bu noktada hedef kitlenin yaş grubuna göre belli
ürün/hizmet reklamlarına daha çok dikkatini yoğunlaştırması söz konusu
olmaktadır.”209 Reklamverenler ve reklam ajansları açısından da bu durum önem
taşımaktadır. Hedef kitlenin içinde bulunduğu yaş grubu, reklamın etkisinin
arttırılmasında önemli bir etken olarak kullanılmaktadır. Buna göre hedef kitleyi üç
ayrı yaş grubu aralığında değerlendirmek mümkündür: Yetişkin hedef kitle, adolesan
hedef kitle ve çocuk hedef kitle. Bu yaş grupları içerisinde özellikle üzerinde
durulması gereken grup ise çocuk tüketicilerin oluşturduğu hedef kitledir.
2.5.4.1. YETĐŞKĐN HEDEF KĐTLE
Yetişkin hedef kitleyi on sekiz yaşın üstünde, kendi ekonomik bağımsızlığını
kazanmış ve kendi kararlarını alabilen bireylerin oluşturduğu bir grup olarak
nitelendirmek mümkündür. Yetişkin hedef kitlenin en önemli özelliği, ekonomik
açıdan satın alma potansiyeli olan ve/veya satın alma kararını verebilecek düzeydeki
bireylerden oluşmakta olmasıdır. Bu bağlamda, satın alma eylemini gerçekleştirecek
kesim
olma
özelliklerinden
dolayı,
esasen
tüm
reklamların
asıl
hedefi
konumundadırlar. Yetişkin hedef kitle söz konusu olduğu zaman; cinsiyet, yaşanılan
yer, meslek grubu, eğitim düzeyi ve sosyo-kültürel düzey, medeni durum ve gelir
düzeyi gibi unsurlar, tüketicinin temel özelikleri olarak görülmektedir. Mevcut/olası
satın alma davranışını etkileyebilecek olan reklamın içeriği, stratejisi ve kullanılacak
mecra gibi unsurların belirlenmesinde bu özellikler kullanılmakta ve elde edilen
verilere göre hareket edilmektedir.
209
ELDEN, ULUKÖK, YEYGEL; a.g.y.; s. 105
118
2.5.4.2. ADOLESAN HEDEF KĐTLE
Adolesan dönemi, büyümek olarak Türkçeye çevrilebilecek olan, Latince
adolescentia, adolescere fiillerinden gelmektedir. Bu dönem çocukluk ile yetişkinlik
ararındaki geçiş dönemini ifade etmektedir ve bu dönem, fiziksel, cinsel, sosyal ve
psiko-sosyal geçişleri de beraberinde getirmektedir. “Ergenliğin başlangıcından,
fizyolojik ve psikolojik erişkinliğe ulaşılıncaya kadar geçen gelişim dönemidir.
Birey, çocukluğun bağımlılığından ve hamlığından kurtularak olgunluğa ve
bağımsızlığa yönelmektedir. Kabaca kızlarda 12-21, erkeklerde 13-22 yaşları arasını
kapsayan bu dönemde cinsel özelliklerde, vücut imajında, cinsel ilgide, sosyal
rollerde, zihinsel gelişmede ve özkavramda önemli, çoğu kez rahatsız edici
değişiklikler gerçekleşmektedir.”210
Adolesanların değişimlerinin en şiddetli dönemi –toplumdan topluma farklılık
göstermekle birlikte genel olarak kabul gören dönem- 12-17 yaş arası olarak ifade
edilebilir. Bu dönem, bireyin sosyal çevresinin genişlediği, bedensel değişimlerle
birlikte yoğun duygusal ve psikolojik değişimlerin de yaşandığı bir dönemdir.
Hedefi, adolesan dönemdeki bireylerin oluşturduğu bir reklamda, genelde bireylerin
bu yönlerine vurgulama yapıldığı görülmektedir. Bu gibi reklamlarda, dönemin
giyim, müzik zevki, davranış tarzları, ilgi duyulan alanlar gösterilmekte ve tercihen,
söz konusu yaş aralığında bulunan bireylerin hayranlık duyduğu kişi veya kişiler bu
reklamlarda yer almaktadır. Tekstil ürünleri, elektronik ürünler, gözde mekanlar ve
bazı kitle iletişim araçları bu dönemin ilgisini en çok çekebilecek mal ve
hizmetlerdendir.
Bu yaş grubu gerek reklamverenler gerekse reklam ajansları tarafından önemli
bir hedef kitle grubunu oluşturmaktadır. Çünkü, adolesan dönemdeki bireyler,
kendileri bizzat ekonomik bağımsızlığa sahip olmasalar da, ailelerinden gelen belirli
bir gelire sahip olmakta ve bu gelir çocukluk döneminde olduğundan çok daha fazla
ihtiyaç ve isteğin giderilebilmesi aşamasında yeterli olabilmektedir. Yanı sıra, bu yaş
grubundaki bireyler küçük meblağlarda da olsa kendi harcamalarına yetecek düzeyde
gelir elde edebilecekleri küçük işlerde çalışabilmektedirler. Ayrıca, bu yaş
210
BUDAK; a.g.y.; s. 268
119
grubundaki bireyler yaşıtları arasında belli bir statü elde etme aşamasında oldukça
isteklidirler ve bu statüyü kazanmanın en etkin yolunun tüketim olduğunu
düşünmektedirler. Bu nedenle de, reklamlardan etkilenme oranları daha yüksek
olarak ifade edilebilmektedir.
2.5.4.3. ÇOCUK HEDEF KĐTLE
Yaş dağılımına yönelik bir sınıflandırmada bir diğer hedef kitle grubunu
oluşturanlar da çocuklardır. “Biçimsel ve içeriksel özelliklerinden dolayı özellikle
reklamların potansiyel izleyicisi konumunda bulunan çocuklar, reklamın gösterimi
sırasında evde bulunan anne ve babalarının dikkatini reklam mesajına çekmeleri
açısından reklam hedef kitlesi olarak kullanılabilmektedirler. Yetişkinlere yönelik
ürünlerin reklamlarının çocukları etkileyecek tarzda yapılmasının temel nedeni bu
oluşumdur. Ürün hedef kitlesini arzulanan yönde harekete geçirme fonksiyonunu
gerçekleştirmek için reklam mesajlarının hedef kitlesi olarak çocukların belirlenmesi
durumunda, reklamların gerek biçim gerekse içerik olarak çocukların özelliklerine
uygun hazırlanması gerekmektedir. Kolay anlaşılan bir anlatımla sunulan kısa,
çarpıcı, animasyon kullanan hareketli jinglelar içeren ve reklam ortamı olarak
çoğunlukla televizyonu kullanan mesajlar çocuklara yönelik reklamların temel
özellikleri arasında bulunmaktadır.”211
Çocukların bizzat kendilerinin iyi bir tüketici grubu oluşturmaları, ailenin
tüketim kararları üzerinde doğrudan bir etkilerinin bulunması ve gelecekteki
tüketimlerinin bugünden başlayarak şekillendirilebileceğine yönelik saptamalara
birinci bölümde detaylı olarak değinilmektedir. Çocukların, reklamın etkin bir hedef
kitlesini oluşturmaları da bu saptamalarla yakından ilgilidir. “Reklamlar, getiri olarak
çocuğun sosyal, kültürel veya eğitimsel açıdan ilerlemesini ya da yeniden
konumlandırılmasını hedeflemenin yanı sıra, çoğu kez çocuğun ekonomik açıdan
katıldığı toplum yapısı ile ilgilenmektedir. Bu tür iletişim metinlerinde, çocuğun belli
bir davranış ve tüketim biçimine yönlendirilmesi söz konusu olmaktadır. Reklamcılar
çocuğu, üç ayrı bölümde kategorize edilebilecek şekilde yorumlamaktadırlar:
Birincisi, yetişkinlere ulaşmak için bir köprü konumunda; ikincisi, yetişkinlerin
211
BABÜR TOSUN; a.g.y.; s. 140
120
çocuklara yönelik harcamalarında belirleyici yapıda; üçüncüsü de yine çocuklara
yönelik, yani kendilerine yönelik tüketimlerde, tüketim biçimlerini ve marka
tercihlerini belirleyebilen ekonomik bir varlık.”212 Çocukların tüketim safhasında
edindikleri bu roller, bizzat tüketimi tetikleme amacı güden reklam sektörü için de
önemli bir durumdur. Bununla birlikte, çocukları hedef alan reklamların etkilerine
yönelik pek çok eleştiri de söz konusudur. Reklamların çocuklar üzerinde olumlu ya
da olumsuz pek çok duygusal, psikolojik ve davranışsal etkileri bulunmaktadır.
2.6. TELEVĐZYON REKLAMLARI VE ÇOCUK ETKĐLEŞĐMĐ
Çocukların reklamla –özellikle televizyon reklamlarıyla- olan etkileşimi, pek
çok araştırmacı ve teorisyenin ilgi ve araştırma alanında yer almaktadır. Çocuk
öğesinin reklamlarda sıklıkla kullanılması ve/veya çocuklara yönelik reklamlar bu
ilginin başlıca nedenidir. Çok fazla televizyonun seyredildiği toplumlarda, çocuklar
da televizyon karşısında oldukça fazla vakit geçirmekte ve dolayısıyla çok fazla
reklam iletisine maruz kalmaktadır. Yetişkinlerin kendilerini reklam iletilerinden
soyutlama şansı bulunmakla birlikte, henüz bilinci yeteri kadar gelişmemiş olan
çocuklar için aynı durum söz konusu değildir. Bu nedenle, reklamdan en fazla
etkilenen yaş grubunun çocuk olarak kabul edilen 0-17 yaş arası, bu grubun içinde de
özellikle okul öncesi çağda olan çocuklar olduğunu söylemek mümkündür. Bu
noktada iki türlü bir etki bulunmaktadır. Bu etkilerden ilki, reklamların çocuk
tüketici grubu üzerindeki etkileridir. Diğer etki ise, reklamlarda yer alan çocuk
oyuncular açısından gerçekleşen etkilerdir. Bu iki yönlü etki, çocuklar üzerinde
psikolojik bazı yansımalara yol açtığı gibi, çocukların algı, tutum ve davranışlarına
da yansımakta, yanı sıra kültürel ve ahlaki bazı sonuçları da olabilmektedir.
2.6.1. TELEVĐZYON REKLAMLARININ ÇOCUK TÜKETĐCĐ GRUBU
ÜZERĐNDEKĐ ETKĐLERĐ
Çocukların kendilerinin bizzat iyi bir tüketici grubu oluşturmaları, ailenin
satın alma kararlarına etki edebilme kapasitesine sahip bulunmaları ve geleceğin
212
Müge ELDEN; “Reklamların Çocuklar Üzerindeki Etkilerinin Fiziksel, Zihinsel, Psikolojik ve
Toplumsal Gelişimleri”; Reklamların Đzleyiciler Üzerindeki Etkileri Paneli; Ankara; 2004; s. 65
121
potansiyel tüketicileri olmaları nedeniyle, hem genel anlamda ekonomik sistemde,
hem de reklam sektörü açısından önemli bir grup oluşturdukları daha önceki
bölümlerde ifade edilmektedir. Televizyon izleme oranının yüksekliği ile
reklamcıların bu yaklaşımı birleştiğinde, ortaya çocuk ve reklam etkileşiminin bazı
yansımaları çıkmaktadır. Reklamın etkilerine yönelik bu yansımaları tamamen
olumsuz olarak nitelemek mümkün değilse de, olumsuz etkilerin olumlu etkilere
oranındaki dengesizlik durumu endişe verici kılmaktadır. Bu bağlamda reklamın,
çocuk tüketici grubu üzerindeki etkilerini genel olarak üç başlık atında incelemek
mümkündür: Psikolojik etkiler; tüketim davranışı oluşturmaya yönelik etkiler ve son
olarak da kültürel ve ahlaki etkiler.
2.6.1.1. PSĐKOLOJĐK ETKĐLER
Çocuklar, genel anlamda henüz bir bilinç oluşturamamış, dıştan gelen etkilere
açık, yönlendirilebilen varlıklardır. Günümüzde reklamın etkileri ile ilgili sorunsallar
ortaya konarken, reklamın yetişkinler üzerindeki etkileri dahi kimi zaman endişe
verici olarak görülmekte ve etik tartışmalara neden olmaktadır. Bu bağlamda,
çocuklar üzerindeki etkilerin –dıştan gelen etkilere daha açık olmaları dolayısıylaçok daha fazla olabileceği söylenebilmektedir.
Televizyon ve reklamların çocuklar üzerindeki etkilerine yönelik olarak
yapılan bazı çalışmaların sonuçları oldukça çarpıcıdır. “Örneğin ABD’de yapılan bir
araştırma; dört yaşındaki çocukların, gerçek ve hayal arasındaki ayırımı tam olarak
yapamadıkları için, televizyonda gördükleri her şeyi gerçek sandıklarını ortaya
çıkarmıştır. Yanı sıra, televizyon çocukların yaşamlarında diğer iletişim araçlarına
göre daha merkezi bir konumdadır. Çocuklar, televizyonda yayınlanan reklamları
çok sevmektedirler ki, bu oran, yetişkinlerin yedi katı civarındadır.”213
Yaklaşık on beş yıl önce, yine ABD’de, NBC tarafından yapılmış bir diğer
araştırma ile de bazı sonuçlara ulaşılmıştır. “Televizyonda reklamı yapılan bir malın
çocuklar tarafından sadece tanınmak, bilinmekle kalmayıp aynı zamanda istendiği
saptanmıştır. Okula giden çocukların, reklamda söylenenlerin doğru olduğunu kabul
213
ELDEN; a.g.y.; s. 60
122
etme oranı % 43; gösterilenlerin gerçeğe uygun olduğu düşüncesini taşıyanların oranı
%58; bütün reklamları hiç sorgulamadan kabul eden çocukların oranı ise % 20-22
arasındadır. Ayrıca, çocukların yaşları ilerledikçe, reklamlarda söylenen ve
gösterilenlere inanma oranları giderek azalmakta olduğu tespit edilmiştir. Ancak, bu
durum reklamla televizyon programı arasındaki ayrımı yapmaya başlamaları ile
birlikte gündeme gelmektedir.”214
Bu noktada özellikle üç nokta ön plana çıkmaktadır, ki bunların ilki
çocukların televizyonu hayatlarının merkezi bir noktasına yerleştirmiş olmalarıdır.
Đkincisi, çocukların reklamlarda gördükleri ürüne mutlaka sahip olmayı istemeleridir.
Üçüncü ve en önemli nokta ise, çocukların reklam ile gerçeği ayırt edemiyor
olmalarıdır. “Sosyal psikologlar reklamların çocuklarda ‘her gördükleri şeyi elde
etme’ duygusunu geliştirebileceğini, onları düşünsel ve davranışsal açıdan
koşullandırabileceğini ve özellikle de abartılı reklamların çocuklarda gerçek ile
hayali
ayırt
edemeyecek
şekilde
çarpık
kavramlar
oluşturabileceğini
öne
sürmektedirler.”215 Reklamlarda sunulan dünya, mutluluk, eğlence, sevgi vb. öğeleri
içeren bir dünyadır ve bu dünyaya açılan kapı da reklamda tanıtılan ürünü satın
almaktan geçmektedir. Reklamlarda yer alan çocukların genel görüntüsünde ve aile
fotoğrafının yer aldığı reklamlarda da bu öğelere rastlanmaktadır. Gerçek ve sanal
ayrımına varamayan çocukluk dönemindeki bireylerde bu yetişkinlere oranla çok
daha etkili bir görüntü olmaktadır. Özellikle de anne-babaların çocuklarına olan
sevgilerinin onlara aldıkları ürünler ile eşdeğer olduğuna yönelik bir ima içeren
reklamların bu aşamadaki etkisi daha fazla olabilmektedir. Bu tarzda imalar içeren
reklamlara verilebilecek en iyi örneklerden biri Kinder Surprise adlı çikolata
ürününün reklamıdır. Düşünceli, çocuklarını seven bir annenin çocuklarını asla
mahrum etmeyeceği bu ürün, aynı zamanda hem lezzetli hem de içinde yer alan
oyuncaklar ile eğlenceli ve heyecan vericidir. Bu ve benzeri reklamlara maruz kalan
bir çocuğun, böylesine harika bir ürüne sahip olma isteği de yüksek olmaktadır. Yanı
sıra, annelerinin kendilerine duyduğu sevgiyi de ürünün satın alıp alınmamasıyla
ölçülmesi bu noktada reklamla gerçeği ayırt edemeyen çocuk açısından mümkün
görünmektedir.
214
ELDEN; a.g.y.; s. 61
Neşe ÖZYÜREK; “Reklam ve Reklamın Etkileri”; (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız
Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đşletme Yönetimi Anabilim Dalı, 1998); s. 38
215
123
Bu ve benzeri reklamların çocuklarda oluşturabileceği duygu karmaşasını ve
olası olumsuz etkilerini gidermenin yolu, çocuğun izlediği reklam ile gerçek dünya
arasındaki farkın, çocuğa anlatılmasıdır. Bununla birlikte, henüz böyle bir ayrım
yapamayacak düzeydeki çocuklar –özellikle okul öncesi dönem- için en uygun yol
çocuğun reklama maruz kalmasını engellemek ya da en azından maruz kalma
süresini kısıtlamaktır.
2.6.1.2. TÜKETĐM DAVRANIŞI OLUŞTURMAYA YÖNELĐK ETKĐLER
Reklamların, çocuklarda tüketim davranışı oluşturmaya yönelik etkilerini iki
açıdan incelemek mümkündür. Bunlardan ilki, çocukların ailenin satın alma
kararlarına olan müdahalesi, ikincisi ise çocuğun gelecekte çizeceği tüketici
profilinin bugünden oluşturulmasıdır.
Çocukların
ailenin
satın
alma
kararını
etkilemeleri
iki
şekilde
gerçekleşebilmektedir. Bunların ilki, belirli bir reklam iletisine maruz kalan ve bu
iletiden etkilenen çocuğun ailesinin dikkatini de reklam iletisine çekmesi ve onların
da reklam iletisinden etkilenmelerini sağlamalarıyla gerçekleşmektedir. Özellikle
canlı, eğlenceli ve animasyonların kullanıldığı reklam filmlerinden etkilenen
çocuklar
bu
reklamları
anne-babalarının
da
seyretmesini
sağlayabilmekte,
reklamlarda yer alan ürünlerin aileleri tarafından satın alınmasını sağlamak üzere
aileye baskı yapabilmektedir. Diğer etki ise, satın alma kararının alınma aşamasında
yaptıkları doğrudan etkidir. Pek çok aile, çocuğuna karşı hissettiği duyguların da
etkisiyle, bir satın alma kararı alırken çocuğun davranışlarının etkisinde kalmakta ve
çocuk tarafından yönlendirilmektedir. “Çocuk pazarı konusunda yapılan bir
araştırma, çocukların neredeyse 100’den fazla ürün kategorisinde satın alma
kararlarını önemli oranda etkilediğini göstermektedir. Üstelik, çocuklar sadece kendi
harçlıklarını ve harcamalarını değil anne babalarının harcamalarını da yönlendirir
hale gelmişlerdir. Çocukların fikirleri ve tercihleri otomobilden bilgisayar,
mobilyadan
elektroniğe
uzanan
birçok
ürünün
satın
alınmasında
etkili
olabilmektedir. Bu konuda Türkiye’ye ilişkin yapılan bir araştırmada, ailelerin
çocuklarıyla birlikte yaptığı alışverişlerde harcamaların arttığı, üstelik Türk ailesinin,
124
çocuklarının kararlarından daha fazla etkilendiği görülmektedir.”216 Bu durum
özellikle üst gelir grubuna dahil ailelerde söz konusu olmaktadır. Dışarıda yenecek
bir yemeğin mekanının neresi olacağı, sinemada hangi filmin izleneceği, tatile
gidildiğinde hangi otelde konaklanacağı ve nereye gidileceği, vb. konularda alınan
kararlar -özellikle üst gelir grubunda- büyük oranda çocuğun ailesini etkilemesi ile
alınmaktadır. Çocukların gidilmesini isteyecekleri mekanlar ya da satın alınmasını
isteyecekleri ürünler de, hiç şüphesiz onlar için en renkli ve en eğlenceli olanlardır.
Bu nedenle, özellikle son yıllarda, görsel dizayn yaratılırken heyecanlandıran,
şaşırtan ve eğlendiren öğeler kullanılmaktadır. Mağazalarda çocukların görüş
açısında yer alan alt raflarda, çocukların en çok ilgisini çekecekleri ürünlerin
sıralanması, yanı sıra büyük alışveriş merkezlerinde çocuklar için küçük alışveriş
arabaları, oyun alanları vb. bulundurulması onları alışveriş yapılacak mekana çekme
konusunda başarılı stratejilerdir. Bu stratejilerin sonuçları ise, sadece anlık satın alma
davranışları ile sınırlı değildir. Bu stratejiler çocukları aynı zamanda geleceğin iyi
birer tüketicisi haline getirme aşamasında etkin eğitim programları olarak görülebilir.
Çocuklar geleceğin iyi birer tüketicisi olma yolunda, televizyon reklamlarıyla
hızla ilerlemektedirler. “Televizyon reklamları ile çocuğa değişik tüketim şekilleri,
tüketim yoğunluğu ve farklı tüketim alışkanlıkları da sunulmaktadır. Bu şekilde,
geleceğin tüketicisi olacak çocuklarda marka tercihi ve marka sadakati yaratılmaya
çalışılmaktadır.”217 Çocuklar ailelerinden gelen bazı marka alışkanlıklarına doğal
olarak sahiptir. Ailenin kullandığı diş macunu, şampuan ve hatta annenin yemek
yaparken kullandığı yağ çocuğun ilerleyen yaşamında sempati duyduğu markalar
olarak zihninde etki yaratmaktadır. Reklamların etkisi de, bu etkiyi pekiştirir
niteliktedir. Televizyon reklamlarının, çocuğun gelecekteki tüketici davranışını
bugünden kontrol edebilme stratejilerinden biri de çocuğa yeni alışkanlıklar
benimsetmektir.
Çocuklar –özellikle gelişmiş ülkelerde- giderek daha fazla tüketir hale
gelmektedirler. Bu tüketimin bir yönünü gıda maddeleri, çocukların ihtiyaç duyduğu
temel malzemeler ve bunların da ötesinde bir zorunluluk olmamasına rağmen,
216
217
ODABAŞI, BARIŞ; a.g.y.; s. 263
ELDEN; a.g.y.; s. 65
125
çocuklar tarafından hayati bir ihtiyaçmış gibi görünen bakım ürünleri almaktadır.
Televizyon programlarında, filmlerde, dizilerde ve sevdikleri sanatçıların kitle
iletişim araçlarında yansıyan diğer görüntülerine özenen çocuklar, onlar gibi olmak
istemekte, bu istekleri de televizyon reklamları ile kamçılanmaktadır. “Ürünler ve
tüketici davranışları üzerine araştırma ve analiz yapan, Đngiltere merkezli uluslararası
araştırma ve danışmanlık şirketi Mintel’in yayınladığı bir rapor kız çocuklarındaki
güzellik ve makyaj tutkusunun çok yüksek düzeylerde olduğunu ortaya koymaktadır.
7-19 yaşları arasındaki 5856 kız üzerinde yapılan araştırmanın sonuçları, çocuklarla
ilgili olan herkesi yani toplumu çok yakından ilgilendirecek kadar ürkütücü
boyuttadır. Bu rapor ve sonuçları, değişen ve tükenen çocuk kimliğine vurgu
yapması açısından çok önemlidir. Rapor, sosyolojik, psikolojik ve ekonomik
değerlendirmelerde kullanılabilecek veriler içermektedir.”218
Araştırma sonucuna göre; “Kız çocuklarında makyaj yapma alışkanlığı son
iki yılda ikiye katlanmıştır. 7-10 yaşları arasındaki kız çocukların %63’ü ruj, %44’ü
göz kalemi ve far kullanmaktadır. Bu yaşlardaki her dört kızdan biri de rimel
sürmektedir. 11-14 yaşları arasındaki kız çocukların %74’ü far ve rimel
kullanmaktadır. Ruj ve dudak parlatıcısının oranı ise %80’i bulmaktadır. 11-14
yaşları arasındaki kızların yarısı allık kullandığını belirtmektedir. Bunların %14’ü ise
her gün allık sürmektedir. 11-14 yaşları arasındaki kız çocuklarında saç boyası
kullanımı oranı %27’dir. Aileler 13-14 yaşlarındaki kızların röfle yaptırdığını, hatta
okula da böyle gittiklerini vurgulamaktadır. Daha küçük yaştaki çocuklar için de aynı
durum söz konusudur. Bu yaş grubundaki kız çocuklarının %44’ü rimel ya da göz
farını denemiştir. 7-19 yaş arasındakilerin %13’ü, 11-12 yaşındakilerin ise %20’si
geçici bronzluk sağlayan ürünlerden kullanmaktadır. Ayrıca, araştırmaya göre
gençlerin hemen tümü deodorant kullanmaktadır. Örneklem grubu makyaj
yapmalarının
en
önemli
sebebinin
farklı
ve
güzel
olmak
olduğunu
belirtmektedirler.”219
Çocukların böyle bir davranış modelini sergilemelerinin nedenleri arasında iç
şüphesiz çevrelerinde gördükleri diğer kadınların payı büyüktür. Yanı sıra, sevdikleri
218
219
BĐLGĐLĐ (ed.); a.g.y.; s. 63
BĐLGĐLĐ (ed.); a.g.y.; s. 64
126
dizi ve filmlerde gördükleri kadın oyuncuların görünümü de özendirici bir etkendir.
Bununla birlikte televizyon reklamlarının bu konudaki etkisi birincil düzeydedir.
Çünkü, reklamlar ile çocuklar neye, nasıl ve hangi yöntemle ulaşabileceklerini ve
hangi ürünleri kullandıkları takdirde özendikleri kişi veya kişilere benzeyeceklerini
öğrenmektedirler.
Erkek çocuklar için de durum bundan pek farklı değildir. Rol model olarak
aldıkları erkeklerin (babaları, ağabeyleri, çevrelerinde yer alan diğer yakın
derecedeki erkekler ve hepsinin ötesinde benzemek istedikleri ünlü erkekler)
görünümüne özenmekte ve onlar gibi görünmek istemektedirler. Son yıllarda ortaya
çıkan bir kavram olan metroseksüellik ile erkeklerin de bakımlı görünmeleri
gerektiğine duyulan inanç onları da kozmetik dünyasının birer tüketicisi konumuna
getirmektedir. Erkek çocuklar, David Beckham, Ricky Martin, Justin Timberlake vb.
gibi kendi alanlarında başarılı, karizmatik, kadınlar tarafından sevilen erkek
modelleri, televizyonda ve en önemlisi de televizyon reklamlarında görmekte,
onların kullandığı ürünleri kullanmakta, onların giyim tarzlarını benimsemektedir.
“Kısa vadede değil, ama uzun vadede duruma bakıldığında en tehlikeli
görüneni, televizyonun her bir çocuğu tehlikeli bir biçimde, birer tüketim toplumu
bireyi haline getirmesidir. Bu faktör aynı zamanda gerek kişisel, gerekse ilişkiler
bazında, pek çok etkileme veya etkilenmenin de temelini oluşturmaktadır. Çünkü
tüketim toplumu bireyi salt tüketmekle kalmaz, değer yargıları, ilişki biçimleri,
özetle kişiliğe dönük pek çok şey değişiklik gösterir. Bu bakımdan da, yani etki
yelpazesi düşünüldüğünde de çoğu kez şiddetten daha tehlikeli olabileceği
anlaşılmaktadır.”220
2.6.1.3. KÜLTÜREL VE AHLAKĐ ETKĐLERĐ
Kültürel ve ahlaki sistemlerin en temel özelliği toplumun yazılı olmayan
kural, değer ve özelliklerini içermesi ve bunların çocuklar aracılığıyla nesilden nesile
aktarılarak devamlılığının sağlanmasıdır. Kültür ve ahlak bir anlamda toplumu
toplum yapan unsurlardan en ayırt edici olanlarıdır. Kültür ve ahlak kuralları genelde
220
BĐLGĐLĐ (ed.); a.g.y.; s. 65
127
ailenin çocuğu toplumsallaştırma çabalarını içeren eğitimle birlikte aktarılmaktadır.
Ancak, son on yıllarda televizyonun çocukların yaşamlarının merkezinde bir
toplumsallaştırma ve eğitim aracı olarak yer alması, ailenin giderek bu görevin
dışında kalmasına yol açmaktadır.
Çocuklar artık, toplum içinde nasıl davranacaklarını, hangi koşullar altında
değer göreceklerini ve içinde yaşadıkları sosyal çevrenin onayını alacaklarını, maddi
ve manevi olarak nelere sahip olmaları gerektiğini ve hatta nasıl bir konuşma
biçimine
sahip
olmaları
gerektiğini
dahi
televizyon
programlarından
öğrenmektedirler. Televizyon reklamlarının bu konudaki etkisi de azımsanacak
düzeyde değildir. Her şeyden önce televizyon reklamları çocuklara bir tüketim
kültürü aşılamaktadır. Bu kültür, daha önce de değinildiği gibi, sadece tüketim
mallarını içermemekte, değer yargıları, yaşam biçimleri, toplumsal ve özel ilişkiler,
kısaca bireyi birey haline getiren ve toplumdaki duruşunu belirleyen kişilik
özelliklerine de etkide bulunmaktadır.
Televizyonun kültürel etkilerine yönelik ilk etkisi hiç şüphesiz anadilleri
üzerindeki etkidir. Bugün birçok reklamda yer alan ürün adlarının yabancı dillerden,
özellikle
de
Đngilizce’den
geldiği
görülmektedir.
Son
yıllarda
ülkemizde
televizyonlarda yer alan reklamlara bakıldığında -pek çok iş alanındaki gelişmelerin
bir yansıması olarak da kabul edilebilir bu durum- Türkçe ve Đngilizcenin iç içe
geçtiği ve oldukça tuhaf bir dilin konuşulmaya başlandığı gözlemlenmektedir. Bu
reklamlarda yer alan Dalin Kids şampuan, Evy Baby bebek bezi, vb. çocuk
ürünlerinde üretici firma Türk olduğu halde isimlerin Đngilizce ya da en azından
Đngilizce kelimeler eklenmiş olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. Yetişkinler için
de durum farklı değildir. Tamamen Türk menşeli ürünler olan Colin’s Jeans, Mavi
Jeans gibi giyim ürünleri; yarı Türkçe yarı Đngilizce tanıtımı yapılan, bununla birlikte
model isimleri Đngilizce ya da Đtalyanca’dan gelme araba markaları vb ürünler de bu
duruma örnek olarak gösterilebilmektedir. Bununla birlikte bozuk bir Türkçe ile
seslendirilmiş reklam filmleri durumu daha da endişe verici hale getirmektedir.
Kültüre, daha doğru bir ifadeyle kültür emperyalizmine dayalı etkilerin
görüldüğü bir diğer konu da reklamlarda yer alan kişilerin ve özellikle çocukların
128
giyimleri ve beden dilleri ile ilgilidir. ABD’de herhangi bir zenci mahallesinden
çıkmış “hiphopçu” gibi giyinmiş ve davranışlarıyla da bunu iyice belli eden ve hatta
rap söyleyen çocukların yer aldığı, Amaze, Dalin Kids, Danone vb. markaların
reklamlarının öz kültürümüze çok da olumlu etkileri olmadığı bir gerçektir. Yanı
sıra, çocukların zaman zaman cinsel bir kimlik kazandıkları reklamlar da söz
konusudur. Üçüncü bölümde çözümlemesi yapılmakta olan Canbebe ve Molfix
reklamlarındaki durum endişe verici görünmekte, bu reklamlarda rol alan çocuklar
birer küçük erkek ve kadın olarak yer almaktadır. Bu durumun etkilerine yönelik
çıkarsamalar üçüncü bölümde daha detaylı bir biçimde irdelenmektedir.
Çocukların reklamlarda rol alma biçimleri, akranlarını kültürel ve ahlaki
açıdan etkileyen bir diğer faktördür. Normal ve gerçek hayatta var olan çocuklar –
özellikle de algı eşiği yükselmemiş ve gerçek ile sanal olanı ayırt edemeyen yaş
grubundakiler- için, televizyon reklamlarında görünen bu çocuklar pek çok etki
yaratmaktadır.
2.6.1.4. TELEVĐZYON REKLAMLARININ OLUMLU ETKĐLERĐ
Televizyon reklamlarının çocuklar üzerinde sadece olumsuz etkileri olduğunu
ve hiçbir olumlu etkisinin bulunmadığını iddia etmek çok gerçekçi bir yaklaşım
değildir. Televizyon reklamları, belli kalıplar çerçevesinde oldukça olumlu etkiler de
yapabilmektedir. “Ebeveyn gözlemleriyle reklamlar, 0-2 yaş arasında çocukların
sessiz ve sakin durabildikleri, yemeklerini itiraz etmeden yedikleri ve belirgin
duyarlılık gösterdikleri tek araçtır. Televizyonun çocukların motor gelişimleri
üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkileri reklamlarda iki katına çıkmaktadır.
Çünkü reklamlar müzikle, kısa aralıklarla değişen hareketli görüntülerle çocukları
daha fazla heyecanlandırmakta ve tekrarlar nedeniyle de hafızalarında belli bir
tanınırlık yaratmaktadır. Bu yaşlardaki çocukların televizyon karşısında geçirdiği
uzun süre sosyal gelişim (hissi etkileşim, karşılık verme, sosyal ortamlara uyum,
insanlar ile ilgilenme vb.) ve iletişim becerileri (konuşma, anlamlı jest ve mimikler,
heceleme, ses çıkarma, cümle kurma vb.) açısından ciddi sakıncalar taşımasına
rağmen, reklamlar, tekrarları ve eğlenceli aktarımları nedeniyle bazen de olumlu
129
tesirler yaratabilmektedir.”221 Bu bağlamda verilebilecek en iyi örneklerden biri
çocukların okuması üzerinedir. Sürekli tekrarlanan ve eğlenceli bir biçimde sunulan
marka adlarının hafızada kalması çocukların okumasını kolaylaştıran etkenlerden
biridir. “Televizyon reklamlarının çocuklar üzerindeki etkilerini görebilmek için, 412 yaş grubunda yer alan 30 çocuk üzerinde yapılan bir çalışma sonucunda,
çocukların reklamlarda tanıtılan malın adı, markaları veya reklam müzik ve
sözcüklerini sözleme biçiminde, tüketim toplumunun işleyişi yönünden bazı bilgileri
kazandıkları saptanmıştır.”222
Benzer biçimde reklam filminde yer alan şekillerin, cisimlerin ve canlıların,
çocukların bilgi dağarcığını olumlu yönde etkilediğini söylemek mümkündür.
Televizyon reklamları çocukların dış dünya hakkında bilgi edinmelerine yardımcı
olmakta, insanların ve nesnelerin dünyasına yakınlık duymasını sağlayarak,
çocukların sosyalleşmesine katkıda bulunmaktadır. Bununla birlikte, televizyon
reklamlarının olumlu etkileri var olsalar da olumsuz etkilerine oranla, sayıca ve
nitelikçe, çok daha azdır.
2.6.2. TELEVĐZYON REKLAMLARINDA ÇOCUK OYUNCU KULLANIMI
VE ETKĐLERĐ
Televizyon reklamlarında ve diğer ortamlarda yer alan reklamlarda çocuk
öğesi oldukça sıklıkla kullanılan bir öğedir. Genç nüfusun, reklam sektörünün
kendilerine yönelik stratejiler oluşturmasına yol açacak nitelik ve niceliksel
özelliklere sahip olması, tüketim davranışını oluşturma aşamasında çocukların da
kullanılmasına neden olmaktadır.
“2006 yılının Temmuz-Ekim ayları arasında çeşitli televizyon kanallarından
toplam 260 adet reklam filmi kaydedilmiş, bu reklamların 67’sinde çocuğun yer
aldığı görülmüştür. Bu da toplamın %26,1’i anlamına gelmektedir. Bu 67 reklam
dışında kalan 193 reklamda da çocuğun kullandığı 12 (%12,9) adet ürün reklamına
221
Şükran BĐLĐR AKPINAR; “Çocuklar Haydi Yemeğe!... Reklamlar Başlıyor…”; I. Uluslararası
Çocuk ve Đletişim Konferansı Bildirileri; Đstanbul; 2003; s. 461
222
Mehmet Emin KÖKEN; “Televizyon Reklamlarının Çocuklar Üzerindeki Etkisi”; (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Resim-Đş Eğitimi Anabilim Dalı, 1995); s. 40
130
rastlanmıştır. Ancak içinde çocuk bulunmadığı için sayısal veri olarak araştırmaya
dahil edilmemiştir. Bu reklamlarda sadece ürünün paketi görülmekte, arkadan bir
kadın veya erkek sesi ürünü tanıtırken aynı zamanda ya çocuk ya da bebek sesi ona
eşlik etmektedir.”223 Sadece çocuk görüntüsünün yer aldığı bu 67 reklamın kendi
içindeki ürün dağılımı; “çocukların kullandığı ürünler: 19 (%28,3), çocuk ve
yetişkinlerin ortak kullandığı ürünler: 25 (%37,3) ve salt yetişkinlerin kullandığı
ürünler: 23 (%34,3)224 olarak belirlenmiştir.
Bu çalışmada ise, çocukların reklamlarda rol almaları ve buna yönelik etkileri
iki grupta sınıflandırılmaktadır: Yetişkinlere yönelik ürün reklamlarında rol alan
çocuk oyuncular ve etkileri ile çocuklara yönelik ürün reklamlarında rol alan çocuk
oyuncular ve etkileri. Çocukların rol aldığı bir diğer reklam türü olan çocuk ve
yetişkinlerin birlikte kullandığı ürünlerle ilgili değerlendirmelere ise, yetişkinlere
yönelik ürün reklamları kategorinde değinilmektedir.
2.6.2.1.
YETĐŞKĐNLERE
YÖNELĐK
ÜRÜN
REKLAMINDA
ÇOCUK
OYUNCU KULLANIMI VE ETKĐLERĐ
Yetişkinlere yönelik ürün reklamlarında çocuk öğesi görüntü ya da ses olarak
sıklıkla kullanılmaktadır. Çocuğun güzelliği, saflığı, masumluğu ve çocuğa duyulan
sevgi, bu reklamlarda sıklıkla kullanılan bir öğedir.
Özellikle ebeveyn olarak yetişkinler, hayatlarını büyük oranda çocuklarına
göre planlamakta ve çocuklarla ilgili olan konulara karşı diğer konulara oranla çok
daha fazla etkilenmektedirler. Bu bağlamda içinde çocukların veya çocuk
yansımalarının bulunduğu reklamlar, ebeveynleri çok daha fazla etkilemekte, bu
durum da ürünün daha fazla hatırlanmasına ve ürüne daha sempatik bir bakış
kazanmalarına yardımcı olmaktadır. “Bu konuda Fransa’da yapılan bir araştırmada
özellikle annelerin içinde çocuk unsuru bulunan reklamları daha sevimli ve duygulu
bulduklarını ve bu nedenle ürüne karşı daha olumlu tutum geliştirdiklerini ortaya
koymuştur. Söz konusu araştırmaya katılanların %60’ı ‘Bir çocuk yüzü veya sesi
223
224
Selda ĐÇĐN AKÇALI (ed.); Çocuk ve Medya; Ankara; Ebabil Yayıncılık; 2007; s. 165
ĐÇĐN AKÇALI (ed.); a.g.y.
131
reklama yönelik bile olsa sizin için baştan çıkarıcı mıdır?’ sorusuna evet yanıtını
vermiştir.”225 Bu durum bilim insanlarından önce reklamcıların dikkatini çekmiş gibi
görünmektedir. Ebeveynlerin kendi çocukları dolayısıyla, tüm çocuklara olumlu
hisler duyması anlaşılabilir bir olgudur. Bu hissi, tüketime teşvik amaçlı kullanmak
ise –etik açıdan tartışılabilir olmakla birlikte- kesinlikle akılcı bir yöntem olarak
nitelendirilebilir. Bu bağlamda, çocuk öğesinin kullanılmasıyla reklam, ya çocuğun
güvenliği, rahatı, mutluluğunun ürünle sağlanabileceğini ya da arttırılabileceğini
vurgulamakta ya da ürünün ebeveynlerin sağlık ve mutluluğunu arttıracağını ve
sağlıklı ebeveynler olarak çocuklarıyla daha uzun ve daha mutlu bir ömre sahip
olacaklarını iddia etmektedir.
“Ülkemizde yapılan bir araştırmada çocukların en çok hangi ürün
reklamlarında karşımıza çıktığı tespit edilmiştir. Yapılan bu araştırmaya göre çocuk
unsurunun en çok kullanıldığı ürün reklamları; “yiyecek-içecek reklamları: % 34,
temizlik ürünü reklamları: % 24, banka reklamları: % 10 ve otomobil reklamları: %
9”226 şeklinde ifade edilebilmektedir.
Bu araştırmanın sonuçlarından da anlaşılacağı üzere çocuk öğesi ülkemizde
de, çocuklara yönelik olmayan diğer ürün reklamlarında sıklıkla kullanılmaktadır. Bu
yöntemle tüketiciler, duygusal açıdan etkilenmeye çalışılmakta ve çocuk öğesinin
hissettirdiği
olumlu
duygular
eşliğinde
tüketime
teşvik
amaçlı
olarak
kullanılmaktadır. Bu tip reklamlarda çocuk, ya bir aile ortamında mutlu ve sağlıklı
bir görünüm arz etmekte ya da çocuk otoriter bir figür olarak hoş bir biçimde
yetişkinleri ürünü satın almaya teşvik etmektedir.
Bu başlık altında ele alınmakta olan bir diğer ürün grubunu da yetişkin ve
çocukların birlikte kullandığı ürünler oluşturmaktadır. Genellikle yiyecek-içecek,
kağıt temizlik ürünleri, diş macunu ve şampuan gibi kişisel bakım ürünleri bu
kategoride yer almaktadır. Bu reklamların özellikleri de yetişkinlere yönelik olan
reklamlarla benzerlik gösterilmektedir. Bununla birlikte bu ürünlerin reklamlarında
225
Aylin PĐRA, Çisil SOHODOL; “Satın Alma Kararını Etkileyen Bir Unsur Olarak
Reklamlarda Çocuğun Kullanılması”; I. Uluslararası Çocuk ve Đletişim Konferansı Bildirileri;
Đstanbul; 2003; s. 367
226
PĐRA, SOHODOL; a.g.y.
132
çoğu zaman bir uzman da yer almakta ve ürünün aile ve çocuk için yararlarına
değinmektedir. Bu tarz etkilerle, bir yandan yetişkinler tüketim için teşvik edilmekte
diğer yandan ise çocuklar reklamlarda gördükleri ve ebeveynleri tarafından da tercih
edildiğini gördükleri ürünlere karşı sempati duymaya başlamaktadır. Bu durumun en
önemli sonucu da, çocukların gelecekte edinecekleri tüketim davranışlarını bugünden
belirleyebilir olmasıdır.
2.6.2.2. ÇOCUKLARA YÖNELĐK ÜRÜN REKLAMINDA ÇOCUK OYUNCU
KULLANIMI VE ETKĐLERĐ
Çocuklara yönelik ürün reklamlarını, iki kategoride incelemek mümkündür.
Bunlardan ilki, doğrudan çocuk tüketici grubuna yönelik reklamlar; diğeri ise, çocuk
için kullanılacak bir ürünü satın almak üzere yetişkinlerin yönlendirildiği reklamlar.
Özellikle, şekerleme, çikolata, cips, kola vb. yiyecek-içecek maddeleri ve
diğer fast-food ürünleri, çocuklara yönelik dergiler, oyuncaklar vb. ürünlerin
reklamlarında çocuk öğesi oldukça sık kullanılmaktadır. Bunun en önemli etkisi,
reklama maruz kalan çocuğun, televizyonda yaşıtı olan çocukların reklam konusu
ürüne sahip olduğunu ve bu sahiplikten dolayı çok mutlu olduklarını görmesi ile
gerçekleşmektedir. Bu durum reklama maruz kalan çocuk açısından oldukça
özendirici ve teşvik edici bir özellik taşımaktadır. Bu bağlamda çocuk ya kendi
harçlıkları ile ürüne sahip olmaya çalışmakta ya da ebeveynlerine söz konusu ürünü
satın almaları için baskı yapmaktadır.
“Çocukların reklamlarda yer almaları rastlantılara bağlı olmamaktadır.
Yapılan deneyler özellikle 8 yaşından itibaren çocukların reklamlardaki çocuk
görüntülerine karşı son derece duyarlı olduklarını göstermektedir. Çoğu kez reklamı
yapılan ürünlere karşı ortaya çıkan isteğin reklamda öne sürülenlerden değil reklamın
sunuluşunun yarattığı duygulardan kaynaklandığı ifade edilmektedir. Bu noktadan
hareketle, büyük bir pazar dilimini ifade eden çocuk tüketiciler için hazırlanan
televizyon reklamlarında pazarlamacılar ve reklamcılar elbirliği ile çocukların
reklamlarda gördükleri ürünleri elde etme duygularını kamçılama yönünde bir gayret
göstermektedirler. Konunun bu yönü ilim adamlarının ‘arzunun dinamiği’ üzerine
133
yaptıkları çalışmaları çağrıştırmaktadır. Bu çalışmalara göre insan arzusu yapısal
olarak kişisel ve toplumsal nitelikteki öğelerden oluşmaktadır. Kişisel niteliktekiler,
bireylerin başkalarından değişik olma gereksinimini karşılamaktadır. Đnsan
arzusunun bir de ters yönde etki gösteren toplumsal dayanağı bulunmaktadır:
isteklerini başkalarının isteklerine benzetme. Oyuncaklarına artık ilgi duymayan bir
çocuğun, başka bir çocuğun kendi oyuncakları ile büyük bir mutluluk içinde
oynadığını gördüğü anda oyuncaklarına karşı tüm ilgisinin yeniden canlanması bu
durumu açıklamaktadır.”227 Bu durum da, arzunun bulaşıcı bir özelliği olduğunu
kanıtlamaktadır. Reklamcılar açısından ise bu durum önemli bir pazarı oluşturan
çocuk tüketicileri etkilemek için oldukça etkin bir yöntemin anahtarı konumundadır.
Çocuklar, televizyon reklamlarında duydukları çocuk sesi ya da gördükleri çocuk
görüntüsüne karşı oldukça duyarlıdırlar. Bu duyarlılığa bir de, sahip olmak
isteyecekleri bir ürünün eklenmesi ve bunun oldukça etkileyici bir sunumla
yapılması, çocuğu tüketime teşvik etmek için oldukça etkin bir yol olarak
nitelendirilebilir. Çocuğun tüketime teşvik edilmesinin bir sonraki basamağı satın
alma davranışının gerçekleştirilmesidir.
Bu durumun etiğe aykırı yönlerinden biri, izleyici konumunda olan çocuğun
reklama bilinç ve istem dışı olarak maruz kalmasıdır. Diğer yönünü ise, reklamda rol
alan çocuk oyuncu oluşturmaktadır.
2.6.3. TELEVĐZYON REKLAMLARINDA ÇOCUK OYUNCULAR
Son yıllarda televizyon reklamlarında ya da dizilerde oyuncu olarak yer
almak oldukça popüler bir durum haline gelmiştir. Reklam ve oyuncu ajanslarına
yaklaşık ayda 1500 civarı başvuru yapılmaktadır ve bu başvuruların pek çoğu da
çocuklarını bir televizyon reklam veya dizisinde görmek isteyen ebeveynler
tarafından gerçekleştirilmektedir. Çocuğunun erken yaşta sigortalı olmasını isteyen
ya da çocuğunu dizilerde veya reklamlarda oynatarak bundan gelir sağlamayı
amaçlayan ebeveynler de bulunmaktadır. Tüm bu nedenlerle, oyunculuk ve reklam
227
Hüseyin KANIBĐR; “Pazarlamada Bir Đletişim Aracı Olarak Televizyon Reklamlarının Çocuk
Tüketiciler Üzerindeki Etkileri ve Đşletmelerin Sosyal Sorumluluk Boyutları”; (Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı, 1995);
s. 56
134
ajanslarında kayıtlı olan ve her gün sayısı artan çocuk oyuncular bulunmaktadır.
Ailelerin büyük bir istekle çocuklarının yer almasını sağladıkları oyunculuğun pek
çok olumsuz etkileri de bulunmaktadır. Özellikle televizyon reklamlarında yer alan
çocuklar açısından durumun istismara vardığı ifade edilebilir. Bu çalışmada
çocukların oyuncu olarak televizyon reklamlarında yer almasının olumsuz etkileri ve
yansımaları iki başlık altında değerlendirilmektedir: Çocuk emeğinin istismar
edilmesi ve çocuk bedeninin sergilenmesi dolayısıyla istismarı.
2.6.3.1. TELEVĐZYON REKLAMLARINDA ÇOCUK EMEĞĐ
Tarihte yaşanan, çocuk emeğinin istismar edilmesi oldukça ağır sonuçlara
neden olmuş ve birçok çocuğun acı çekmesi ve hatta hayatını kaybetmesi sonucunu
doğurmuştur. Avrupa ülkeleri ve diğer gelişmiş ülkeler bu durumun geç de olsa
farkına vararak yasal bazı düzenlemelere gitmişlerdir. Bu bağlamda Avrupa Birliği
ülkelerinde çocukların çalışması tamamen yasaklanmıştır.
Bununla birlikte sanatsal bazı faaliyetlerde çocuk figürüne ihtiyaç duyulması
sonucu kurallar bir miktar esnetilmiştir ve gerekli izinlerin alınması ile birlikte
çocukların
oyunculuk
yapmalarına
izin
verilmektedir.
Ancak,
televizyon
reklamlarında çocuk oyuncu kullanılması genel itibarıyla izne bağlıdır ve çocuğu
olası tüm tehlikelerden korumayı amaçlamaktadır. Yanı sıra, çoğu Avrupa ülkesinde
de çocuk oyuncular ancak ve ancak çocuklara yönelik ürün reklamlarında yer
alabilmektedir ve bu durum da çeşitli sınırlamalara tabiidir.
Ülkemizde kanunlarla belirlenmiş reklam mevzuatlarında, çocuk oyuncu
kullanımına dair net bir ifade yer almamaktadır. Bununla birlikte, 15 yaş altı
çocukların istisna kabul edilmeksizin çalışması yasak olmasına rağmen televizyon
reklamlarında çocuklar çalıştırılmaktadır. Yanı sıra bu konuda herhangi bir denetim
veya yaptırım da uygulanmamaktadır. Bu konuda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, çocukların televizyon dizileri, filmler ve reklamlarda oynatılması ve
defilelerde manken olarak kullanılmasına ilişkin yasal boşluğun ortadan kaldırılması
için 2007 yılının Haziran ayında bir taslak rapor hazırlatmıştır ve Avrupa Birliği
normlarına uygun bir yasa hazırlamayı amaçlamaktadır. Buna göre, televizyon
135
reklamlarında ve diğer kitle iletişim araçlarında çocuk çalışan bir birey olarak sosyal
ve psikolojik zarar görmeyeceği kesinleşmiş olan işlerde ve önceden alınan bir izin
ile çalışma hakkı kazanacaktır. Ancak şu anki yasal boşluklar nedeniyle, Türkiye’de
televizyon reklamlarında çocuk oyuncu kullanımı tamamen serbest bir görünüm arz
etmektedir. Çocuklar yetişkinlere yönelik ürün reklamlarında kullanılabilmektedir,
bununla birlikte sosyal güvenceleri ve aldıkları ücretler hakkında net bir bilgi
bulunmamaktadır ve en önemlisi de çocuklar kimi zaman asla gösterilmemesi
gerektiği biçimde gösterilebilmektedir. Bu duruma en uygun örnekler ise, televizyon
reklamlarında
çocuk
bedeninin
sergilenmesi
ve
çocuklara
cinsel
kimlik
atfedilmesidir.
2.6.3.2. TELEVĐZYON REKLAMLARINDA ÇOCUK BEDENĐ ÜZERĐNDEN
CĐNSEL KĐMLĐK AKTARIMI
Televizyon reklamlarında yer alan tüm çocukların, “son derece güzel, akıllı,
bakımlı ve çoğu kez de mutlu aile ortamlarında yer aldığı görülmektedir. Sanki bu
durumda olmalarının nedeni kendileri ya da ailelerinin kullandığı, reklamı yapılan
ürünlermiş gibi sunulmaktadır.”228 Ancak bazı reklamlarda –özellikle de bebek bezi,
şampuanı, diğer bebek bakım ürünleri reklamlarında- diğer özellikler sabit kalmak
üzere çocuklar tek başlarına ya da yaşıtlarıyla birlikte görünmektedir. Bu tür
reklamların ortak özelliklerinden biri de çocuk ve bebeklerin bedenlerinin
sergilenmesidir.
Normal şartlar altında çocuk bedeni insanda sevecenlik uyandıran ve sevimli
bulunan bir yapı arz etmektedir. Bununla birlikte son yıllarda sayısı gittikçe artan
çocuk cinsel istismarına da konu olmaktadırlar. Televizyon reklamlarının bu
özelliğinin, pedofiliyi tetikleyen bir olgu olduğuna dair bilimsel bir kanıt
bulunmamaktadır. Bununla birlikte çeşitli bilim insanları bunun olası olduğunu ifade
etmektedirler. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi olan Profesör
Doktor Betül Ulukol yaptığı bir açıklamada, “Pedofiliklerin cinsel dürtülerini nelerin
uyardığına ilişkin çok fazla çalışma yok. Sınırlı sayıda da olsa bazı çalışmalarda
pornografik materyallerin bu kişilerde çocuklara yönelik cinsel eylemi uyardığı
228
ĐÇĐN AKÇALI (ed.); a.g.y.; s. 163
136
gösterilmiştir. Özellikle de açıkça pornografik nitelikteki materyallerden ziyade
pornografik amaçla hazırlanmamış, göreceli olarak masum ancak çıplaklığın göze
çarptığı bazı materyallerin (reklamların, çocuk modellerin kullanıldığı iç çamaşırı
reklam kataloglarının vb…) bu kişiler için daha etkili cinsel uyaran olduğu
saptanmıştır.”229 ifadelerini kullanmaktadır. Benzer biçimde Çukurova Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Psikolog Üstün Öngel de, televizyon reklamlarında
çocuk bedeninin sergilenmesinin pedofiliyi doğrudan arttıran bir etken olup
olmadığının bilimsel gerçekliği kanıtlanmış bir durum olmadığını, bununla birlikte
reklam bombardımanı altındaki bireyin dürtülerini daha az kontrol edebilir durumda
olduğunu ve bu bağlamda etkileme olasılığının bulunabileceğini ifade etmektedir.230
Bilimsel açıdan kanıtlanmamış olsa ve çocuk cinsel istismarını arttırma gibi
bir risk olmasa dahi, çocuk ve bebek bedenlerinin fütursuzca televizyon
reklamlarında sergilenmesi etik açıdan oldukça tartışmalı bir durumdur. Üçüncü
bölümde bu konuya yönelik olarak çözümlemesi yapılmakta olan üç televizyon
reklam filmi bu konuda oldukça çarpıcı örneklerdir: Canbebe (bebek bakım ürünleri)
reklamı, Evy Baby (bebek bezi) reklamı ve son olarak da Molfix (bebek bezi)
reklamı.Bu reklamlarda göze çarpan ilk özellik bebek bedenlerinin sergilenmesidir.
Đkinci özellik, bebeklerin yönlendirilen bedenlerinden açığa çıkan anlamın cinselliğe
gönderme yapmasıdır. Son olarak belirlenen ortak yönleri de, bu reklamlarda
çocuklara atfedilen cinsel kimliktir. Özellikle Canbebe reklamında yer alan kız ve
erkek çocukların davranış modelleri, çocukluktan öte yetişkinvari nitelikler
taşımaktadır. Benzer biçimde, Johnson’s Baby Oil reklamı anneler ve bebeklerin
bedenlerinin sergilendiği ve ciltlerinin yumuşaklığı konusunda rekabete girişmelerini
anlatan bir televizyon reklam filmidir. Yine Evy Baby bebek bezi reklam serisinden,
aerobik yapan küçük kızların birer yetişkin edasıyla ekranda boy gösterdikleri bir
reklam filmidir.
Bu konuda gelişmiş ülkelerde var olan kanunlar ve sıkı denetimlerle sorun
çözülmeye çalışılmaktadır. “Örneğin, Kanada’da ulusal bir kurum olan The Canadian
Advertising Foundation (CAF), ajansları, reklamverenleri ve medyayı temsil
229
230
http://www.tuketiciler.org/?com=news.read&ID=1568; (04.12.2007)
www.psikolojikyardim.org/index.php?ll=kdetay&src=44 - 43k; (06.12.2007)
137
etmektedir. CAF çocukları korumak için özel ilkeler koyar ve bunların uyulup
uyulmadığını yakından kontrol eder. 1963 yılından beri reklamcılık standartları
Kanada’da çok sıkı bir biçimde uygulanmaktadır. 1990’da ise bu ilkeler
güncellenmiş ve 1993’te cinsiyet rolleri ile ilgili 12 yeni ilke eklenmiştir. Bu 12
ilkeden biri, 16 yaşın altındaki çocukları reklamlarda yetişkin cinsel kimlikleri
varmışçasına
ve
cinselliklerini
öne
çıkaracak
şekilde
gösterilmesini
yasaklamaktadır.”231
Bunun nedeni, sadece çocukları olası cinsel istismarlardan korumak değildir.
Her şeyden önemlisi bu tarz reklamlarda rol alan çocukların yaşları dolayısıyla
belirgin bir bilince sahip olmayışlarıdır. Bu bağlamda etik açıdan bir başka sorunsal
daha karşımıza çıkmaktadır ki bu da, çocuk ve bebeklerin bilincinde olmadığı bir
ortam ve zamanda onların bedenlerinin sergilenmesinin ve ayrıca kendilerine cinsel
bir kimlik atfetmenin etik açıdan doğru olup olmadığı yönündedir.
2.6.3.2.1. ÇOCUK BEDENĐ ÜZERĐNDEN CĐNSEL KĐMLĐK AKTARIMININ
YETĐŞKĐNLER ÜZERĐNDEKĐ ETKĐLERĐ
Çocuk bedeni üzerinden cinsel kimlik aktarımının söz konusu olduğu
reklamların sadece çocuklar üzerinde değil, yetişkinler üzerinde de bazı etkileri söz
konusudur.
Açık bir biçimde bebek bedeninin sergilendiği ya da belirgin bir şekilde
çocuk bedenine cinsel kimlik aktarımı yapıldığı reklam filmlerinde, yetişkin bireyler
üzerinde rahatsız edici bazı unsurlar bulunmaktadır. Özellikle, bebek ve çocuklara
yönelik, bebek bezi, şampuan, sabun gibi ürünlerin reklamında sıklıkla bu gibi
öğelere rastlanmaktadır. Vücutlarının her bir santimetre karesi sergilenen ve zaman
zaman da, yetişkin bir cinsel kimlikleri varmışçasına ya da cinsellikleri ön plana
çıkacak şekilde televizyon reklamlarında yer alan çocukların bu görüntüleri tek
başına incelendiğinde, yetişkin izlerkitle açısından oldukça rahatsız edici özellikler
içermektedir. Bu aşamada, bilişsel uyumsuzluk yaklaşımından söz edilebilmektedir.
231
http://www.gazetem.net; (06.12.2007)
138
Bilişsel uyumsuzluk yaklaşımı; “Leon Festinger’in, birbiriyle çatışan
tutumların, inançların, kanıların, vb. bir gerilim yarattığı ve tutum değiştirmenin
altında yatan güdünün de işte bu çatışmayı ortadan kaldırmaya yönelik güdülenim
olduğu”232 düşüncesine dayalı bir yaklaşımdır. “Bu kurama göre insanların sahip
oldukları tutumlar, inançlar ve değerler, kendi arasında tutarlı ve uyumludur. Bunlar
arasında bir uyumsuzluk ve tutarsızlık meydana geldiğinde insanlar, çatışmaları
azaltmak suretiyle dünya görüşlerini kendi içinde tutarlı hale getirmeye çalışırlar.
Đnsanlar medyadan ya da herhangi bir enformasyon kaynağından kendi tutum ve
düşünceleriyle tutarlı olan mesajları alırlar ya da kendilerininkiyle çelişen mesajları
reddederler; ya uyumsuzluk konusunun önemini azaltırlar ya da kendisininkiyle
uyumsuz olan mesajı kabul edip kendi tutum ve davranışını aldığı bu mesajla uyumlu
hale getirirler. Böylece izleyiciler, medyadan gelen mesajları algılamada seçici
davranmaktadırlar.”233 Bu bağlamda karşımıza modelle ilintili olarak, bir diğer
kavram olan “seçici algı” kavramı çıkmaktadır. Seçici algı; “Bireylerin yalnızca
varolan tutumlarıyla uyumlu mesajları okumaları; tutumları ve beklentileriyle çatışan
mesajları veya mesaj bölümlerini göz ardı etmeleri ya da yanlış yorumlamaları”234
olarak tanımlanmaktadır.
Buradan yola çıkarak, televizyon reklamlarında çocuk bedeninin sergilenmesi
ve çocuk bedeni üzerinde cinsel kimlik aktarımına yönelik, yetişkin bireylerin
oluşturduğu izlerkitlede oluşan bilişsel uyumsuzluğu giderme konusunda reklam
yaratıcılarının etkin bir biçimde çalışmakta olduğu söylenebilmektedir. Yetişkin
bireyler, çocukların bedenlerinin açıkça sergilendiği ya da çocukların yetişkin bir
cinsel kimlikleri varmış gibi gösterildiği reklamlardan rahatsızlık duyabilmektedir.
Bu aşamada, söz konusu bireylerden; birincisi seçici algılarını devreye sokarak söz
konusu reklam iletisinden uzak kalmak ya da ikinci alternatif olarak reklam iletisini
tutum, inanç ve değerleriyle uygun hale getirmek olmak üzere, iki türlü davranış
göstermeleri beklenebilmektedir.
Çocukların reklamda kullanılmalarının yetişkinler üzerindeki güçlü etkilerine
daha önceki konularda değinilmektedir. Böyle bir etkinin varlığından haberdar olan
232
BUDAK; a.g.y.; s. 138
YAYLAGÜL; a.g.y.; s. 50
234
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 250
233
139
ve bunu kullanmak isteyen reklam yaratıcıları, kimi zaman gereksiz olarak
nitelendirilebilecek
biçimde,
çocukların
bedenlerini
reklam
filmlerinde
kullanabilmekte ya da yaratıcılık ve orijinal olma adına çocuklara cinsel bir kimlik
aktarımında bulunabilmektedirler. Ancak, böyle bir içeriğe sahip bir reklam filminin
–özellikle de geleneklerine bağlı ülkelerde- izlerkitlede olumsuz duygular
oluşturabileceği de yine reklam yaratıcıları tarafından bilinmektedir. Bu aşamada
reklam yaratıcıları, çocuk bedeninin sergilenmesini ya da çocuk bedeni üzerinden
cinsel kimlik aktarımını yumuşatacak etkilere sahip öğeleri de reklamlarda
kullanmaktadırlar.
Bu unsurlardan ilki, reklamda son derece güzel ve masum yüzlü çocukların
kullanılmasıdır. Çocukların güzellikleri izleyicilerin, özellikle de anne-babaların
kayıtsız kalamadıkları bir görünümdür. Bir diğer unsur da, reklam filminde anime
karakterlerin ya da çocuk odası gibi ortamların kullanılmasıdır. Bu unsurlar istenilen
etkiyi yaratmasa dahi, izleyicinin reklama ilgisi bir kez çekildikten sonra, çocuk
unsurunun kendisi reklamda yüklenecek her türlü olumsuz imajı silecek niteliktedir.
Đzleyici, karşısında yetişkinvari tavırlar sergileyen bireyin sonuçta bir çocuk
olduğunu düşünmekte ve hatta yetişkin bir kadın veya erkeği taklit eden çocuğun
hareketlerini sevimli ve komik bulabilmektedir. Diğer bir deyişle, reklam yaratıcıları
bilişsel uyumsuzluğu giderecek bir unsur kullanmasalar da, izleyicinin kendisi bu
uyumsuzluğu oluşturan nedenleri bertaraf edebilmektedir.
2.6.4. ÇOCUK VE REKLAM ETKĐLEŞĐMĐNE YÖNELĐK MODELLER
Çocuk ve reklam etkileşimine yönelik yaklaşımlarda bazı görüş ayrılıkları
bulunmaktadır. Bununla birlikte bu yaklaşımları; “Çocuğun manipüle edildiğini öne
süren model, çocuğun eleştirme gücüne sahip olduğunu savunan model, ailesel filtre
modeli ve baştan çıkarma-inandırma modeli”235 olmak üzere dört ana modelde
toplamak mümkündür.
“Çocuğun manipüle edileceğini ya da edilmekte olduğunu öne süren birinci
modele göre; reklamın çocuk üzerindeki etkisi büyüktür; öğrenme ve bilinçaltını
235
ELDEN; a.g.y.; s. 67
140
etkileme olmak üzere, çocuk iki yoldan etki altına alınabilmektedir. Çocukta isteğin
oluşumu, reklam mesajı tarafından harekete geçirilen coşkusal süreçlere bağlıdır.
Burada düşünceler, arkadan gelen doğrulamalardır ve ancak satın alma davranışından
sonra ortaya çıkmaktadır. Çocuk başlangıçta, reklamda tanıtılan ürüne karşı, onda
arzu yaratan bir coşkunun oyuncağıdır. Çocuk, ancak daha sonra, o ürünü satın
almaya gittiğinde (örneğin mağazada), onun olumlu-olumsuz yönleri üzerine görüş
geliştirebilir. Çok erken yaşta tüketici kimliği kazanan çocuklar, tüketime yönelerek
doğru ve yararlı alışkanlıklar edinme olanağını yitirecekler; toplumsal değerleri hiçe
sayan, maddeci, bencil varlıklara dönüşebileceklerdir.”236
Reklamların çocuklar üzerindeki etkisine yönelik olarak, ikinci görüşü
yansıtan model, “eleştirebilen çocuk modeli”dir. Büyük oranda reklamcılardan kabul
gören bu modele göre ise; “Çocuk, yetişkinin küçültülmüş bir modeli olarak kabul
edilmektedir. Çocuk, bir yetişkinle aynı zihinsel donanım ve savunma sistemlerine
sahip olduğundan, reklamlarla ve bunların onda yarattığı büyük coşkuyla başa
çıkabilmektedir. Reklamlar çocuklar üzerinde duygusal ve zihinsel olmak üzere iki
tip tepkiye yol açmaktadır. Duygusal tepki, genellikle reklamların sunuluşundan bir
zevk alma tepkisidir. Reklamlara ilgi gösterme alışkanlığı, alınan bu zevkin
anımsanması sonucu gelişmektedir. Bu yinelenen dikkat sonucunda çocuklar, reklam
sloganlarını, müziğini, sözlerini eksiksiz olarak hatırlarlar. Çocuk, reklamdan gelen
bilgileri
analiz
ettikten
sonra
(ürünün
olumlu
ve
olumsuz
özelliklerini
değerlendirdikten sonra), eyleme (ürünün satın alınmasını talep etmeye ya da ürünü
kendi başına satın almaya) yönelik bir arzu geliştirmektedir. Çocuk, reklamda verilen
bilgilerin analizini yapabilmektedir. Mesajın görsel ve sözel içeriğini çözümlemekte,
düşünce süzgecinden ve elemeden geçirmektedir. Bu içerik, düşünce süzgecinin
üstünde kalmayı başarırsa, o zaman çocuk ilgisini reklam konusu olan ürüne
yöneltmekte ve isteklerinin zorunlu geçiş yeri olan anne-babasından, onu almalarını
istemektedir.”237
Üçüncü model, “ailesel filtre modeli”dir. Bu modele göre ise; “Televizyonun
çocuk üzerindeki etkisine bakıldığında, televizyon dışında birçok unsurun
236
237
ELDEN; a.g.y.; s. 68
ELDEN; a.g.y.; s. 68
141
(televizyonun içinde bulunduğu ortamın, televizyon izleme koşullarının vb.)
incelenmesi gereği de ortaya çıkmaktadır. Bu koşullar sosyal ortam, aile içindeki
hava, aile değerleri, kültürel düzey, normlar gibi pek çok etkeni içermektedir. Bir
başka deyişle, aile ortamının koşullarına bağlı olarak oluşan bir süzgeç, bir ailesel
filtre ortaya çıkmaktadır. Görünmeyen bir süzgeç olan bu filtre, etkilenmenin her
çocukta aynı olmayışının da kaynağını oluşturmaktadır. Bir reklam sonrasında, o
ürüne aynı ölçüde istek duyan iki çocuktan biri, bu isteğini anne-babasına hemen ve
açıkça belirtirken, diğeri bunu yapamaz. Çünkü, anne-babasının ona koyduğu
normları bilmektedir ve isteğinin karşılanma olasılığının ne derece mümkün
olduğunu ya da olmadığını hesaplayarak davranmak eğilimindedir.”238
“Reklamların çocuklar üzerindeki etkileri konusunda son model, ‘baştan
çıkarma-inandırma modeli’ olarak adlandırılmaktadır. Bu model, reklam ve çocuk
ilişkisi üzerine temel olguları da içeren ve önceki üç modeli de içine alan bir model
olarak ortaya çıkmaktadır. Bu modelin savunduğu ilkelere göre; diğerlerinden farklı
olarak bu modeli reklam mesajının çocuk tarafından işlenmesi sırasında, zihinsel
işlemlerin her zaman duygusal tepkilere eşlik ettiği görüşünü savunmaktadır. Çocukreklam ilişkisinin başlangıcından itibaren, bu süreçlerin her ikisi, birbirine koşut
olarak ve birbiriyle etkileşim içinde devreye girmektedir. Reklam önce duygusal bir
tepki yaratmakta, sonra bu tepki, o ürüne veya markaya karşı az veya çok yönelme
şeklinde bir tavıra dönüşmektedir. Reklamın etkili olması için ön koşul, çocuğun
reklama bakmasıdır. Reklamı görme veya okuma olasılığını bakma eylemi
yaratacaktır. Bu olasılığın gerçekleşmesi ise çocuğun mesaja ilgi duymasıyla
mümkün olmaktadır. Reklama yönelik zihinsel tepkiler, çocuğun reklama kendini
verebilmesi ve belli bir zamanı reklama ayırabilmesi halinde ortaya çıkmaktadır.”239
Bu modele göre çocuk reklama, reklam iletisine yönelik olumlu düşünceler,
ikincisi reklam iletisine yönelik olumsuz düşünceler, üçüncüsü bilgi kaynağının
güvenilirliğini sorgulama ve son olarak da kararsızlık olmak üzere dört biçimde
zihinsel tepki verebilmektedir.
238
239
ELDEN; a.g.y.; s. 69
ELDEN; a.g.y.; 69
142
2.7. TELEVĐZYON REKLAMLARI VE ÇOCUK ETKĐLEŞĐMĐNE YÖNELĐK
YASAL DÜZENLEMELER
Reklamın tarihsel gelişim süreci boyunca artan önemi ve bireyler üzerinde
gittikçe daha etkili bir hale gelmesi, ticari ve sosyal boyutta da önemli etkiler
doğurmuştur. “Her iki boyut da toplum ve bireyleri etkilemesi üzerine
şekillenmektedir. Ticari boyutta reklam; dürüst, adil, rakip mal veya hizmetini
kötülemeyen, haksız rekabet yaratmayan, kısacası ticaret ahlakına uygun olmalıdır.
Sosyal boyutta ise reklam; belli grup ya da grupları sömürmeyen, istismar etmeyen,
onların zayıflıklarından yararlanmayan ve onlara dolaylı ya da doğrudan zarar
vermeyen, kısacası sosyal hayattaki dengeleri bozmayan bir şekilde yapılmalıdır.”240
Bu yaklaşımla paralel olarak, reklamla ilgili olarak mevcut ve olası olumsuz etkileri
engellemek amacıyla gerek ulusal, gerekse uluslararası bağlamda bazı yasal
düzenlemeler bulunmaktadır.
2.7.1. AVRUPA’DAKĐ YASAL DÜZENLEMELER
Birçok Avrupa ülkesinde reklamların denetimi, öz denetim, özel hukuk
davaları, idari denetim ve cezai takibat yoluyla yapılmaktadır. Bu bağlamda özellikle
özdenetim konusu oldukça önem taşımaktadır.
Bu konudaki en çarpıcı örneklerden biri Đngiltere’dir. “Đngiltere’de öz
denetim ikiye ayrılmaktadır. 1962 yılında kurulan ve dünyanın en büyük, en etkili ve
en iyi mali kaynağa sahip öz denetim kuruluşu olarak gösterilen Advertising
Standarts Authority (ASA), radyo ve televizyon reklamları haricindeki (vasıtasız
reklamlar ve internetteki reklamlar da dahil olmak üzere gazete, dergi reklamları,
afiş, poster, el ilanı, reklam panoları vs.) her türlü reklamı denetlemektedir.
Televizyon reklamları için Advertising Clearance Center (BACC) ve özellikle
Independent Television Commission (ITC), radyo reklamları için ise Radio
Authority öz denetim işlevini yerine getirmekte; bu kurulların verdiği kararların
240
Bora SÖNMEZ; “Reklamların Çocuklar Üzerindeki Etkilerinin Fiziksel, Zihinsel, Psikolojik
ve Toplumsal Gelişimleri”; Reklamların Đzleyiciler Üzerindeki Etkileri Paneli; Ankara; 2004; s. 82
143
etkisiz kalması üzerine ise gerek şikayetçi, gerekse öz denetim kuruluşunun kendisi,
idari denetim mercii olan Director of Fair Trading’e başvurabilmektedir.”241
Almanya’da da benzer bir uygulama söz konusudur. “Almanya’da öz denetim
iki kuruluş tarafından yerine getirilmektedir. 1972 yılında, Alman reklam
endüstrisinin
birliği
veya
federasyonu
niteliğindeki
Zentralausshuss
der
Eerbewirtschaft (ZAW) bünyesinde kurulan Deutscher Werberat (DWR) ahlaka
uygunluk ve düzeyli reklamcılık konularında, 1985 yılında kurulan Zentrale
bekampfung Unlauteren Wettbewerbs (ZBUW) ise aldatıcı reklam ve haksız rekabet
yönlerinden öz denetim işlevini yerine getirmektedir.”242
Avrupa’da reklam özdenetim kurulları şöyle sıralanabilir: “European
Advertising Standarts Allience (EASA) (Avrupa Reklam Standartları Birliği)’ne
bağlı olan ülkeler; Avusturya, Çek Cumhuruiyeti, Finlandiya, Đrlanda, Đspanya,
Đsviçre, Đtalya, Rusya, Slovenya, Đngiltere, Yeni Zelanda, Yunanistan. Ayrıca
Türkiye’de bulunan Reklam Özdenetim Kurulu da bir EASA üyesidir.”243
Avrupa’da reklam alanında özdenetimin oldukça güçlü bir yapı arz ettiği
söylenebilir. Ülkeler gerek tek başlarına gerekse uluslararası düzenlemelerle reklamı
denetim altına almaya ve zararlı etkilerini gidermeye çalışmaktadırlar. Bununla
birlikte Avrupa ülkelerinde çocuklar ile ilgili olarak da reklam mevzuatlarında çeşitli
düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemelere verilebilecek olan ilk örnek ICCInternational Chamber of Commerce (Uluslar arası Ticaret Odası) tarafından
oluşturulan (1937) Uluslararası Reklam Uygulama Esasları’dır. Ülkemiz tarafından
da kabul edilmiş olan bu esasların bulunduğu metnin son hali 1987 yılında kabul
edildiği tarihten itibaren geçerliliğini sürdürmektedir. Reklama uluslar arası bazı
standartlar getirme amacı taşımakta olan bu metin aynı zamanda reklam ve çocuk
etkileşimine yönelik içerdiği ifadelerle de dikkat çekmektedir. “Esaslar’ın giriş
bölümünde, ICC tarafından bizzat kullanılan şu cümle oldukça anlamlıdır: ‘…Bu
Esaslar, iş dünyasının, ticari iletişimde sosyal sorumluluğunu kabul ettiğini ifade
eden bir metindir. (…) Bu sosyal sorumluluk, ICC’nin bu metni hazırlarken
241
AVŞAR, ELDEN; a.g.y.; s.85
AVŞAR, ELDEN; a.g.y.; s. 86
243
AVŞAR, ELDEN; a.g.y.; s. 94
242
144
Çocuklara Yönelik Reklamlar Đçin Rehber Đlkeler belgesi ile resmen bir illiyet
kurmak konusunda aldığı kararda kendini gösterir.(…)”244 Bu bağlamda, ICC
belirlediği esaslar içerisinde çocuk ve gençlere yönelik alınan kararlar 14. Madde ile
belirtilmektedir.245 Bu kararlarda, ürün reklamları ve bunların ekonomik boyutlarının
haricinde, bu maddede yer alan toplumsal değerler ile çocukları ve gençleri zarardan
koruma amaçlı olarak belirlenen diğer bazı esaslar da bulunmaktadır.246
Avrupa kapsamında reklam ile ilgili olarak yapılan düzenlemeler sadece ICC
ile sınırlı değildir. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nde özellikle çocuk ve gençler
ile reklam etkileşimi konulu ve bu bağlamda reklamlara çeşitli düzenlemeler getiren
sözleşmeler kaleme alınmıştır. Avrupa Birliği tarafından hazırlanmış olan ve 1997
yılında son halini almış biçimde karşımıza çıkan ‘Sınır Tanımayan Televizyon
Direktifi’, ayrıca Avrupa Konseyi tarafından 1993 tarihinde onaylanan ve yürürlüğe
giren ‘Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi’ birçok ülke tarafından –ülkemizce
de- kabul görmüş sözleşmelerdendir. Bu noktada özellikle Avrupa Birliği tarafından
hazırlanan Direktif’te televizyon reklamları ile ilgili net ifadelere rastlanmaktadır.
Genel yapısı ICC esasları ile benzerlik gösteren Direktif, tele-alışveriş konusuna
ağırlık vermekte ve çocukların alışveriş programları ile diğer programları ayrıt
edebilmesini sağlamayı amaçlamaktadır. 10., 15. ve 16. maddeler ile reklam
konusuna açıklık getiren Direktif’in özellikle 22. Maddesi televizyon programları ile
ilgili olarak da bir düzenleme getirmektedir.247
Avrupa Birliği ülkelerinde, bu konuyla ilgili olarak hazırlanmış sözleşme ve
direktiflere uyum konusunda önemli oranda bir hassasiyet göze çarpmaktadır. Bu
bağlamda en katı tutumun Đngiltere’de olduğunu söylemek mümkündür. Đngiltere
çocukların ve gençlerin zarar görmesini engellemek amacıyla hemen her konu ve
alanda düzenlemeler getirmektedir. Bir çok Avrupa ülkesinde çocuk programlarının
başlangıç ve bitişinden önce ve sonra reklam yayınlanması yasaktır. Yine birçok
Avrupa ülkesinde özellikle Fransa, Danimarka ve Avusturya’da reklamlarda
çocukların yer alması kesin bir biçimde yasaklanmıştır. Finlandiya ve Đtalya gibi
244
SÖNMEZ; a.g.y.; s. 84
SÖNMEZ; a.g.y.; s. 85
246
ICC Kararları ve esaslar ile ilgili olarak Bkz. EK-1
247
Sınır Tanımayan Televizyon Direktifi ile ilgili olarak Bkz. EK-2
245
145
ülkelerde ise, çocuklar sadece eğitim ya da sağlık konulu reklamlarda rol
alabilmektedirler ve reklamlarda yer alan çocukların, ahlak dışı, cinsel kimliklerini
ön plana çıkaran, şiddete meyilli bir biçimde gösterilmeleri yasaklanmaktadır.
Reklamların çocuklar için tamamen zararlı olduğunu ifade etmek, yanlış bir
yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Yukarıda sözü geçen ve bu konudaki en sert
tutumun sergilendiği ülkelerde dahi, reklamların kimi zaman eğitici ve sosyalleştirici
işlevleri olduğu açıktır. Bununla birlikte, reklamın niteliği, sosyal sorumluluk kaygısı
taşıyıp taşımadığı ve çocuklara ne gibi anlamlar içeren iletiler gönderildiği
saptanması ve denetlenmesi gereken bir konudur ki, bu denetlemenin bir özdenetim
olarak gerçekleşmesi, verimlilik ve etkinlik açısından daha etkili olmaktadır. Bugün
pek çok Avrupa ülkesinde, çocukların korunmasına dayalı olarak geliştirilen ve
uygulanan politikaların başarısı da özdenetimin başarısıyla doğru orantılı bir
durumdadır.
2.7.2. ABD’DEKĐ YASAL DÜZENLEMELER
ABD, bir özgürlükler ve fırsatlar ülkesi olarak güçlü bir imaja sahip olmakla
birlikte, televizyon yayınları ve reklamları konusunda oldukça katı bir tutum
sergilemektedir. Birinci bölümde televizyon kanallarının denetlenmesi aşamasında
yetkin olduğu ifade edilen FCC (Federal Haberleşme Komisyonu) ve bir başka
kuruluş olan FTC (Federal Ticaret Komisyonu) reklam konusundaki kuralları
oluşturmada söz sahibi olan en yetkili kuruluşlardır. Özellikle FTC, reklam
konusunda her türlü yasal düzenlemeyi gerçekleştirme konusunda sınırsız yetkiye
sahip durumdadır. Bu bağlamda yapılan düzenlemelerden bazıları şöyle ifade
edilebilir: “ABD’de çocuklara yönelik programların dışında hiçbir federal kanun ya
da düzenlemede, herhangi bir zaman aralığında yayınlanabilecek reklam miktarıyla
ilgili bir sınırlama yoktur. Bu yaklaşım, çocukların özel olarak korunduğunun da bir
göstergesidir. 1 Ocak 1992’de FCC’ nin çıkardığı bir kanuna göre, 12 yaş ve
altındaki çocuklara yönelik programlarda hafta sonları saatte 10,5 dakikadan, hafta
içinde de 12 dakikadan fazla reklam yayınlanamaz.”248
248
KANIBĐR; a.g.y.; s. 88
146
FCC’ nin getirmiş olduğu kurallardan bazıları da ürünlerle ilgilidir. “FCC,
çocuk tüketicileri dikkate alarak televizyonlarda her türlü sigara ve tütün reklamını
yasaklamıştır. Aynı şekilde, bir çizgi filmin hemen arkasından o çizgi filmin
kahramanının kullanıldığı bir reklam spotunun gösterilmesine de yasaklama
getirilmiştir.”249
FCC ve FTC’ nin haricinde reklamlar konusunda özellikle çocuklarla ilgili
düzenlemelerde söz sahibi olan bir diğer kuruluş da FDA (Yiyecek ve Đlaç
Yönetimi)dir. Yiyecek ve ilaç reklamlarını denetleme ve bu reklamlara kural koyma
yetkisine sahip olan kuruluş, kendi belirlediği kriterlere uymayan reklamları
durdurma hakkına sahiptir. “ABD’de söz konusu kuruluşlardan başka, tüketici
koruma örgütleri de oldukça fonksiyonel olarak faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu
örgütler arasında Action For Children’s Television (ACT) çalışmalarını en etkin
gerçekleştiren
bir
programlarının
çocuklara
kuruluş
olarak
yönelik
görülmektedir.
reklamlardan
Ana
amacı
televizyon
olabildiğince arındırılmasını
sağlamak olan ACT, 1970 ve 1971 yıllarında çocuklara yönelik reklamın
televizyonlarda yayınlanmasının yasaklanması için büyük gayret göstermiş ve
Amerikan kamuoyunda geniş çaplı tartışmalara neden olmuştur.”250
ABD’de yetki sahibi bir diğer kuruluş da, Ulusal Reklam Đnceleme Konseyi
(NARC)dır. “NARC’ın misyonu ulusal reklamcılıkta, gerçeklik, kesinlik ve sosyal
sorumluluk standartlarını korumaktır. Konseyin işleyen iki kolu vardır: Ulusal
Reklam Bölümü (NAD) ve Ulusal Reklam Đnceleme Kurulu (NARB). NAD/NARB
reklam endüstrisinin kendi kendini düzenleyen en etkili mekanizmasıdır. NAD’ın
‘reklam
izleme
programı’
incelediği
davaların
pek
çoğunun
kaynağıdır.
Tüketicilerden ve tüketici gruplarından, yerel BBB’lerden (Daha Đyi Đş Büroları) ve
rakiplerden gelen şikayetleri de incelemektedir. NAD, NARC’ın araştırıcı kolu
olarak görev yapmakta, bir şikayeti başlattıktan veya aldıktan sonra konuyu
saptamakta, verileri toplamakta ve değerlendirmekte ve reklamcının şikayetinin
gerçeklenip gerçeklenmediğine ilişkin ilk kararı vermektedir.”251 NAD sorunu
249
KANIBĐR; a.g.y.; s. 89
KANIBĐR; a.g.y.; s. 90
251
Oğuzhan ÖZEN; “Televizyon Reklamlarında Çocuk Kullanımının Yasal ve Ahlaki Yönleri”;
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Đletişim Bilimleri Anabilim Dalı, 1997); s. 13
250
147
çözemediği takdirde Ulusal Reklam Đzleme Kurulu’na (NARB) başvurmaktadır.
NARB, NAD ile paralel bir karar verdiği takdirde reklamı durdurma kararı
verebilmektedir. Reklamcı bu karara uymadığı zaman ise konuyu ilgili devlet
ajansına iletmektedir. Bu bağlamda NARC’ın asal görevinin, verilen kararların
uygulanması aşamasında yaptırım gücü oluşturması olarak ifade edilebilmektedir.
Görüldüğü üzere, reklam konusunda ve özellikle de çocuklarla ilgili
konularda ABD’de yer alan düzenlemelerde, Avrupa’da olduğundan daha katı ve
kısıtlayıcı uygulamalar bulunmaktadır. Avrupa’da daha ziyade özdenetim yoluyla
çözülmeye çalışılan sorunlar, ABD’de tam yetki verilmiş kuruluşların müdahalesi ile
gerçekleşmektedir. Bununla birlikte, reklamlara yönelik bu katı tutumun genel
itibarıyla sadece çocuklar söz konusu olduğu takdirde gündeme geldiği de
görülmektedir.
2.7.3. TÜRKĐYE’DEKĐ YASAL DÜZENLEMELER
Ülkemizde reklamla ilgili düzenlemelerde söz sahibi olan üç kurul söz
konusudur. Bunların ilki Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu, ikincisi, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu ve son olarak da Reklam Özdenetim Kuruludur.
Bu kuruluşlardan biri olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu, çocuk
reklam etkileşimine yönelik olarak en net düzenlemeleri getirmektedir. Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı’nın çıkardığı Ticari Reklam ve Đlanlara Đlişkin Đlkeler ve Uygulama
Esaslarına Dair Yönetmelik’te (14.06.2003 tarih ve 25318 sayılı Resmi Gazete)
‘Çocuklara ve Reşit Olmayan Gençlere Yönelik Reklamlar’ ile ilgili olarak 18.
madde ile bazı düzenlemeler getirilmektedir.252
Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), reklama yönelik olarak getirmiş
olduğu düzenlemeler ise; 3984 No’lu Radyo Ve Televizyonların Kuruluş Ve
Yayınları Hakkında Kanun’un 20, 21 ve 22. maddelerinde yer almaktadır.253
252
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın çıkardığı Ticari Reklam ve Đlanlara Đlişkin Đlkeler ve Uygulama
Esaslarına Dair Yönetmelik Madde 18 ile ilgili olarak Bkz. EK-3
253
Radyo Ve Televizyonların Kuruluş Ve Yayınları Hakkında Kanun’un 20, 21 ve 22. maddeleri ile
ilgili olarak Bkz. EK-4
148
RTÜK’ün getirdiği düzenlemede çocuk ve reklam etkileşimine yönelik
kısıtlayıcı bir ifade yer almamakta, sadece çocuk programları içerisinde yer alacak
reklamların süre belirlemesi karara bağlanmaktadır. Bu bağlamda, çocuk ve reklam
etkileşimine yönelik olarak asıl düzenlemenin Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam
Kurulu tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Bununla birlikte RTÜK,
televizyon programları ve çocuk etkileşimi konusunda odaklanmış görünmektedir.
“Ülkemizde öz denetim işlevi ise, esas itibarıyla Reklam Özdenetim Kurulu
tarafından yürütülmektedir. Öz denetim kuruluşlarınca verilen kararlar, reklamın
durdurulması veya reklamdaki ifadenin değiştirilmesi gibi hem şikayetçinin isteği,
hem de idari denetime veya hukuk davasına maruz kalma tehdidine nazaran
reklamcının razı olduğu kararlardır. Bu nedenle, bu kuruluşlarca verilen kararların
yaptırım gücü bulunmamasına rağmen, bu kararlara uyulduğu görülmektedir.”254
254
AVŞAR, ELDEN; a.g.y.; s. 86
149
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Üçüncü bölümde, televizyon reklamlarında çocuk bedeni üzerinden cinsel
kimlik aktarımı sorunsalına yönelik örnekler ve bu örneklerin göstergebilim
yönteminden yararlanılarak yapılan çözümlemelerine yer verilmektedir. Bu noktada,
kısaca göstergebilim kavramına değinilmekte ve göstergebilimin televizyon
reklamlarının çözümlemesinde kullanımı ile ilgili olarak, bu çalışmada uygulanan
yöntem üzerinde durulmakta, ardından seçilen üç televizyon reklam filminin
çözümlemeleri yer almaktadır.
3. GÖSTERGEBĐLĐMSEL ÇÖZÜMLEME ÖRNEKLERĐYLE TELEVĐZYON
REKLAMLARINDA ÇOCUK BEDENĐ ÜZERĐNDEN CĐNSEL KĐMLĐK
AKTARIMI
Üçüncü bölüm, bu çalışmanın uygulama bölümünü oluşturmaktadır ve bu
bölümde
kullanılmakta
olan
yöntem
göstergebilimsel
çözümleme
olarak
belirlenmektedir. Bu bağlamda, çocuk bedeni üzerinden cinsel kimlik aktarımı
sorunsalı ile ilgili olarak seçilen reklamların çözümlenmesine geçilmeden önce
kısaca göstergebilim kavramına değinilmekte ve temel kavramları üzerinde
durulmaktadır.
Ardından,
reklam
çözümlemede
göstergebilim
yönteminin
kullanılmasına yönelik bazı bilgiler verilmektedir. Nihai olarak da, çalışmanın
sorunsalı ile ilgili olarak seçilen üç reklam filmi; Canbebe (bebek bakım ürünleri),
Molfix (bebek bezi) ve Evy Baby (bebek bezi) reklamları bu çerçevede
çözümlenmektedir.
3.1. GÖSTERGEBĐLĐM KAVRAMI
Đletişim
alanında
yapılmış
bilimsel
çalışmalarda,
farklı
yönelimler
bulunmaktadır. Bu yönelimler genel olarak egemen (ana akım) ve eleştirel
yaklaşımlar olarak ikiye ayrılmaktadır. Bununla birlikte, John Fiske iletişim
çalışmalarındaki farklı yönelimlere değinirken iki temel okul bulunduğundan söz
etmektedir: Süreç Okulu ve Göstergebilim Okulu. Fiske, iletilerin aktarılması süreci
üzerinde
çalışan
bilim
adamlarının
çalışmalarını
150
Süreç
Okulu
içerisinde
değerlendirmektedir ki, bu çalışmaları Shannon ve Weaver ile başlatmakta, Gerbner,
Laswell, Newcomb ve diğerleri ile devam etmektedir. Đkinci temel okul olan
Göstergebilim Okulu ise iletişimi bir süreçten ziyade, anlamların üretilmesi ve
değişimi olarak görmektedir. Saussure, Pierce, Eco ve Barthes gibi isimler,
göstergebilimin temsilcileri durumundadırlar.
Bu
bağlamda
kısaca
göstergebilimin
tanımına
değinmek
gerekirse,
göstergebilim; “Gerek sözlü, gerekse sözsüz gösterge sistemlerinin ve bu sistemlerin
anlamın kurulmasında ve yeniden-kurulmasındaki rollerini konu alan bilim dalı”255
olarak tanımlanmaktadır.
Göstergebilimin kurucularından biri olan Đsviçreli dilbilimci Ferdinand de
Saussure, “Toplumda göstergelerin yaşamlarını inceleyen bir bilim… bu bilim,
sosyal psikolojinin, dolayısıyla da genel psikolojinin bir parçası olacaktır; bu bilimi
Yunanca semeion’dan (gösterge) hareketle semiology (göstergebilim) diye
adlandırıyorum. Göstergebilim göstergeleri neyin oluşturduğunu, onları yöneten
yasaları gösterecektir.”256 ifadeleri ile göstergebilimin klasik tanımını yapmaktadır.
Fiske ise göstergebilimi; “Göstergebilimin temel ilgi alanının merkezinde
gösterge yer alır. Göstergelerin ve onların çalışma biçimlerinin araştırılmasına
göstergebilim adı verilir.”257 şeklinde tanımlamaktadır.
Göstergebilimsel yaklaşım, iletişimin kurulabilmesi için göstergelerden
oluşan iletilerin bulunması gerektiğini savunmaktadır. Đletilerin alımı ve gönderimi
esnasında oluşan kodların çözümlenmesinin kişiye özgü bir durum olduğu ifade
edilebilir. Diğer bir deyişle, iletiyi gönderen kişinin kullandığı göstergeler ile iletiyi
alanın kullandıkları birbirine ne kadar yakın olursa anlamlandırma süreci birbirine o
kadar yakın olmaktadır. Anlamlandırma aşamasında oluşan farklılıklar, iletişimin
başarısızlığını göstermemektedir. Bu durum sadece, iletiyi gönderen ile alan
arasındaki,
iletiyi
oluşturan
göstergelerin
anlamlandırılmasındaki
farklılığı
göstermektedir. Çünkü, iletiyi gönderen, göstergelere belirli anlamlar yüklerken, bu
255
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 114
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 115
257
FISKE; a.g.y.; s. 62
256
151
göstergeler iletiyi alanda farklı anlamlar kazanabilmektedir. Yanı sıra, göstergelere
yüklenen
düz
anlamlar
ve
yan
anlamlar,
anlamlandırma
sürecini
farklı
kılabilmektedir. Bu durum karşımıza iletişim alanındaki diğer eğilimlerin ötesinde
yeni bir kavramlar dizisi çıkarmaktadır.
3.1.1. GÖSTERGEBĐLĐMĐN TEMEL KAVRAMLARI
Göstergebilimin en temel kavramı “gösterge”dir çünkü, göstergebilim
göstergeler üzerine yoğunlaşmış bir bilim dalıdır. En genel anlamıyla gösterge, başka
bir şeyi işaret eden bir şey olarak tanımlanabilir. Pierce göstergeyi, “biri için
herhangi bir şeyi belli bakımlardan ya da bir sıfatla temsil eden bir şey”258
ifadeleriyle tanımlamaktadır. “Gösterge kavramı Saussure’den (Genel Dilbilim
Dersleri [Course in General Linguistics], 1916) alınmıştır. Gösterge, gösteren (maddi
unsur, ses ya da kağıt üzerindeki işaretler) ile gösterilenin (gösterenin
ilişkilendirildiği kavram) birleşimi olarak değerlendirilmektedir. Gösteren ve
gösterilen, tıpkı bir kağıdın iki yüzü gibi sıkı sıkıya bağlıdırlar. Saussure
göstergelerin uzlaşımsal doğasına vurgu yapmıştır. Gösterge ile göndergesi arasında
hiçbir zorunlu ilişki yoktur; bu ilişki daha çok toplumsal bir uzlaşmayla var
edilmektedir.”259
Bu noktada kısaca “gösteren” ve “gösterilen” kavramlarına değinmek
gerekmektedir. “Gösteren, göstergenin maddi olan parçası, anlamlandırma sürecinin
maddi varlığıdır. Gösteren, ‘şey’in kendisine bir anlam verilmeden önceki halidir.”260
Gösteren herhangi bir sözcük, ses, nesne, resim, görüntü vb. olabilmektedir ve
gösterenin varlığı her zaman için duyu organlarıyla algılanabilmektedir. Bununla
birlikte gösteren anlamlandırılabilmek için gösterilene ihtiyaç duymaktadır.
Gösterilen ise, “bir konuşmacının aklında olan ve özgül bir sözcüğü ya da deyişi
kullanırken iletmek istediği anlam ya da düşünce”261 olarak tanımlanmaktadır.
Göstergeyi
oluşturan
iki
kavramdan
biri
olarak
gösterilen,
gösterenin
anlamlandırılmasını sağlayan düşüncedir ve görünüşe göre bu iki kavram arasında,
258
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 113
MARSHALL; a.g.y.; s. 283
260
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 112
261
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 116
259
152
toplumsal uzlaşıyla kabullenilenin haricinde mantıksal bir bağ bulunmamaktadır ki,
bu da anlamın oluşturulmasını zorlaştıran bir yapı arz etmektedir.
Göstergebilimle ilgili olarak öne çıkan kavramlardan diğer ikisini de, “düz
anlam” ve “yan anlam” oluşturmaktadır. Düz anlam; “anlamlandırmanın birinci
düzeyi olup, bir göstergenin ilk anlamını”262oluşturmaktadır. Yan anlam ise, “bir
sözcüğe ya da isme eklenen duygusal ya da coşkusal çağrışımlara bağlanan ikincil
anlam düzeyi”263 olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, düz anlam yan anlamı
oluşturan bir gösteren konumundadır denilebilir. Düz anlamın çağrışım yaptığı olgu,
olay ve kavramlar yan anlamı oluşturmaktadır.
Göstergebilimin temel kavramları çerçevesinde üzerinde durulacak olan son
kavram “kodlar”dır. “Kodlar, verili bir toplum ve kültür içinde öğrenilen, oldukça
karmaşık çağrışım kalıplarıdır. Usumuzdaki bu kodlar ya da ‘gizli yapılar’ iletişim
araçlarında bulunan göstergeleri ve simgeleri yorumlama tarzımızı ve yaşam
biçimimizi etkilemektedirler.”264 Kodlar toplumsal ve kültürel uzlaşıya dayalı bir
anlamlar sistemini oluşturmaktadır ve anlamların aktarılmasında kullanılmaktadır.
Eşdeyişle, kodlar belirli şeylerin ne anlama geldiğini ifade eden ve toplumsallaşma
sürecinde bireye öğretilen bir olgudur.
3.1.2. REKLAM ÇÖZÜMLEMEDE GÖSTERGEBĐLĐMĐN KULLANILMASI
Göstergebilim, dilbilim üzerine yapılan çalışmalarla başlamaktadır. Saussure,
modern dilbilimin öncüsü konumundadır ve Cenevre Üniversitesi’nde genel dilbilim
üzerine dersler vermiştir. Ölümünden sonra, ders notları öğrencileri ve çalışma
arkadaşları tarafından toplanarak “Genel Dilbilim Dersleri” adıyla kitap haline
getirilmiştir. Bu kitapta yer alan ders notları, Saussure’ün modern dilbilimini
oluşturan tezlerini dile getirdiği derslerinde aktardıklarını içermektedir. “Saussure’ün
dil kuramının temel ilkeleri yapısalcılık ve göstergebilimin gelişmesini etkilemiştir.
Đngiliz Kültürel Çalışmalarının ideolojiyi materyalist bir dil kuramı üzerinde
262
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 80
MUTLU; Đletişim Sözlüğü; s. 299
264
Arthur ASA BERGER; Kitle Đletişiminde Çözümleme Yöntemleri; Çev: Murat Barkan vd.;
Eskişehir; Anadolu Üniversitesi Yayınları; 1996; s. 30
263
153
temellendirmeleri ile Saussure’ün dilbilime katkıları tekrar gündeme gelmiştir.
Saussure, dilin düşünceleri ifade eden bir göstergeler sistemi olduğunu ve diğer
gösterge sistemleri (alfabe, yazı, askeri şekiller) içinde en önemlisi olduğunu
vurgulamıştır.”265 Bununla birlikte göstergebilimin kullanıldığı tek alan dilbilimle
sınırlı değildir. “1960’lardan bu yana göstergebilim, sinema ve diğer kayıt
sanatlarının dile benzerliğinin mantıksal tanımı yönünde ilginç bir yaklaşımda
bulunmuştur. Saussure’ün yalın ama mükemmel düşüncesi, dili iletişim kodlarının
birkaç sisteminden yalnızca biri olarak görmektedir. Dilbilim gösterge sistemlerinin
daha genel inceleme alanlarından yalnızca biri haline gelmektedir.”266
Reklamlar açısından ele alındığında, bir göstergeler sistemine sahip olması,
kodlamaların kullanılması vb. özellikleriyle, diğer kayıt sanatlarıyla birlikte,
göstergebilimin kullanılabileceği alanlardan biri olarak dile getirilebilmektedir.
Reklam görüntüleri ve göndermekte olduğu iletiler, belirli bir anlamsal sistem içinde
izleyicide çağrışımlara ve anlam oluşumuna neden olmaktadır.
Bu çalışmada, uygulanan göstergebilimsel çözümleme yöntemiyle, izleyicide
oluşan bu çağrışımlar ve anlam konusu üzerinde durulmaktadır. Her bir reklam filmi,
kendi içinde, kesitler halinde görüntü birimlere ayrılmakta, her bir görüntü birim
olduğu gibi alınmakta, değerlendirilmekte ve izleyici üzerinde yaptığı/yapması
amaçlanan etkiler belirlenmektedir.
Bu bağlamda ilk olarak görüntünün genel bir betimlemesi yapılmaktadır.
Ardından bu görüntüleri oluşturan göstergeler üzerinde durulmaktadır. Gösteren ve
gösterilenlerin ele alınarak, düz ve yan anlamlarının ortaya konması ve izleyicide
yaptığı çağrışımların bulgulanmasının ardından, reklamda kullanılan sözlü ve yazılı
iletilerin değerlendirilmesi yapılmaktadır. Bu aşamada, her bir ses birimi sözlü ileti
kapsamında değerlendirilmekte ve sözlü iletiler, reklam repliği ve jingle olmak üzere
iki ana başlıkta incelenmektedir. Yazılı iletiler ise, reklamda kullanılan her türlü
yazılı ifade, logo vb. unsurlar göz önünde bulundurularak değerlendirilmektedir. Bu
aşamada kullanılan renkler, yazılı ifadelerin boyutları, ses yinelemeleri vb. unsurlar
265
Banu DAĞTAŞ; Reklamı Okumak; Ankara; Ütopya Yayınevi; 2003; s. 50
James MONACO; Bir Film Nasıl Okunur?; Çev: Ertan Yılmaz; Đstanbul; Oğlak Bilimsel
Kitaplar; 2001; s. 64
266
154
ayrı biçimde incelenmektedir. Beden dili ve uzam dili, çalışmanın göstergebilimsel
çözümlemesinde üzerinde durulan diğer öğelerdir. Reklamda yer alan oyuncuların
sergilediği ya da sergilemesinin sağlandığı davranışlar, beden dili öğelerini
oluşturmaktadır. Yanı sıra uzam dili ile mekanın çağrışım yaptığı öğeler ve içinde
yer alan oyuncularla mekan arasındaki bağlantı ve tüm bunların izleyicide oluşan
anlamlandırma sürecine etkisi üzerinde durulmaktadır.
Son olarak görüntü oluşturma teknikleri üzerinde durulmakta ve kullanılan
çekim ölçeği, kamera devinimleri, kamera açıları, görüntüsel geçişler, ışık ve renkler
ile bunların kullanımları üzerinde durulmakta, reklam filmlerini oluşturan her bir
görüntü birim üzerinden çözümlenmekte ve izleyicide oluşan/oluşması muhtemel
anlamlar bulgulanmaya çalışılmaktadır.
3.1.3. ÖRNEKLEM
Bu çalışmada çözümleme yapmak amacıyla seçilen reklamların seçiminde,
belirli bir zaman sınırına bağlı kalmaksızın ve tamamı ülkemiz televizyonlarında
yayınlanmış olan, 250 yerli ve yabancı televizyon reklamı içerisinden; çocuk
bedeninin sergilenmesi dolayısıyla istismar edilmesi ve ayrıca televizyon
reklamlarında çocuk bedeni üzerinden cinsel kimlik aktarımı olgusunun varlığına
yönelik bulgular içeren reklamlar rastlantısal örneklem yöntemiyle seçilmekte ve
seçilen bu örnekler üzerinden bir çözümlemeye gidilmektedir.
3.2. TELEVĐZYON REKLAMLARINDA ÇOCUK BEDENĐ ÜZERĐNDEN
CĐNSEL KĐMLĐK AKTARIMI
Bu bölümde, özellikle ikinci bölümde yer alan, televizyon reklamlarında rol
alan çocuk oyuncular üzerinden tartışılan, devingen televizyon reklamlarında çocuk
bedeninin sergilenmesi ve çocuk bedeni üzerinden cinsel kimlik aktarımı konusu
üzerinde
durulmaktadır.
Devingen
televizyon
reklam
filmleri
üzerinden
gerçekleştirilecek olan örneklendirme, söz konusu reklam filmlerinden üçünün,
göstergebilimin kriterleri göz önünde bulundurularak çözümlenmesi yönteminin
kullanılmasıyla söz konusu olmaktadır. Göstergebilimsel çözümlemesi yapılacak
155
olan devingen televizyon reklam filmleri Canbebe (bebek bakım ürünleri), Molfix
(bebek bezi) ve Evy Baby (bebek bezi) olarak yer almaktadır.
3.2.1. CANBEBE REKLAMININ GÖSTERGEBĐLĐMSEL ÇÖZÜMLEMESĐ
Televizyon reklamlarında çocuk bedeninin sergilenmesi ve çocukların cinsel
bir kimlikleri varmışçasına, yetişkin rolüne yönelik tavırlar sergilemesi konusunda
ilk olarak, bir bebek bakım ürünleri üretici ve dağıtıcısı olan Canbebe Firması’nın
2006 yılında TV kanallarında yayınlanmış olan reklam örneği üzerinden bir
göstergebilimsel çözümleme gerçekleştirilmektedir. Bu bağlamda, bu bölümde ilk
olarak reklam filminin görüntüsel betimlemesine yer verilmekte, ardından reklam
filmi içerisinde yer alan göstergeler irdelenmektedir. Gösterenler ve gösterilenlerin
ortaya konulmasının ardından anlamlandırma konusu üzerinde durulmakta, anlamın
kendisini oluşturan görüntübirimlerin düz ve yananlamları ortaya konulmakta ve
izleyici üzerinde oluşan/oluşması hedeflenen anlamlandırma süreci şekillendirilmeye
çalışılmaktadır. Reklamda yer alan yazılı/sözlü iletilerin çözümlemeleri ve görüntü
oluşturma teknikleri de bu süreçte değerlendirilmektedir. Kullanılan çekim ölçeği
teknikleri, kamera devinimleri, kamera açıları, görüntüsel geçişler, ışık ve renkler ile
kullanım
amaçları
ve
ortaya
çıkardığı
sonuçlar
da
yine
bu
bölümde
çözümlenmektedir.
“Bakımlı bebeklere!” sloganıyla yola çıkan bu reklamın seçilmesindeki ana
nedenler çocuk bedeninin sergilenmesinin yanı sıra onlara birer cinsel kimlik
atfedilmesi, bebeklerin birer yetişkin rolünde gösterilmesi ve reklamda kullanılan
tüm görsel ve işitsel öğelerin bu durumu destekleyici içeriğe sahip olmaları olarak
ifade edilebilir. Reklam yayınlandığı dönemde izleyicilerin büyük oranda ilgisini
çekmiştir ve bu ilgi reklamda rol alan çocukların, rolleri ve sunuluş biçimlerinden
kaynaklanmaktadır. Adeta büyümüş de küçülmüş tavırlarla bir “randevu” hazırlığı
içerisindeki, bebeklik çağından henüz çıkmamış bir erkek ve bir kız çocuğunun yer
aldığı reklam, çocukların sevimliliği sayesinde dikkati çekmiş ve oldukça sevilmişse
de; pek çok köşe yazarı ve eleştirmen tarafından da çocukların bilincinde olmadıkları
bir biçimde birer yetişkin rolünde sunulmaları ve çocuklara birer cinsel kimlik
atfedilmesi gibi nedenlerle eleştirilmektedir. Çözümlemenin ileriki safhalarında da,
156
reklam içerisinde yer alan görüntübirimlerin bu eleştirileri haklı çıkarıp çıkarmadığı
ortaya konulmaktadır. Canbebe reklamı, sadece bir tek ürüne değil, “Canbebe”
markası altında üretilen bir dizi bebek bakım ürününün tanıtımına yönelik olarak
hazırlanmış, çarpıcı ve ilgi çekici bir konusu olan bir reklam filmi niteliğindedir.
Tüketici /potansiyel tüketici hedef kitleyi, söz konusu ürün /ürün grubunu satın alma
konusunda ikna etme çabası; reklam filmindeki iki çocuğun yetişkin rolünde
gösterilerek
hedef
kitleye
sevimli
gösterilmeye
çalışılması
çerçevesinde
gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
3.2.1.1. GÖRÜNTÜ BETĐMLEMESĐ
Canbebe reklamının süresi 47 saniye ve reklamın tamamı 29 karedir. Reklam,
çözümlemenin daha net bir biçimde anlaşılabilmesinin sağlanması için 10 kesite
ayrılmaktadır. Reklam filmi, Canbebe markası altında üretilen tüm ürünleri, kullanım
aşamasında gösteren bir film özelliği taşımaktadır.
Reklam filmi, şık, düzenli fakat sıradan bir
banyo mekanında, buğulu camları olan bir duş
kabiniyle çevrili bir küvete girmekte olan ve
cinsiyeti,
o
noktada
sırtı
kameraya
dönük
olduğundan, belirgin olmayan çıplak bir çocuk
vücudunun görüntüye gelmesiyle ve de oldukça romantik hatta erotik olarak
nitelendirilebilecek bir jingle ile başlamaktadır. Bu ilk kesitteki banyo mekanında
kullanılan renkler ve dekorasyon açısından, duvarda asılı bulunan (muhtemelen anne,
baba ve çocuğun betimlendiği) bir resim haricinde, çocuksu olan herhangi bir unsur
bulunmamaktadır ve mekan oldukça sade bir biçimde dekore edilmiş görünmektedir.
Banyoda seçilen renkler, çocuk dünyasını simgeleyen pembe ve açık mavi gibi pastel
renkler değil, canlı ve koyu kırmızı, koyu mavi, yeşil vb. renklerdir. Bir duş kabini
içerisinde görülen ve uzun, kıvırcık ve koyu renk saçları olan çocuğun cinsiyeti,
görüntünün flu oluşunun da etkisiyle belirgin olmayan bir durumdadır. Reklamın bu
kesitinde ekranın sağ alt köşesinde ürün logosu bulunmaktadır ve bu durum tüm
reklam boyunca değişmemektedir.
157
Reklamda
tespit
edilen
ikinci
kesitte,
çocuğun banyoda saçlarını yıkarken olduğu halde
görüntüsü yer almaktadır. Burada çocuğun belden
yukarısı yine çıplak ve ıslak olarak görünmekte ve
çocuk gözleri açık olarak, izleyicilerin göremediği
bir noktaya bakmakta ve yavaşça saçlarını şampuanlamaktadır. Bu noktada çocuğun
ifadesinde, hafifçe öne eğik duran baş ve dudakların yarı aralık olması, dikkati çeken
unsurlardır. Reklamın genelinde söz konusu olan yavaş çekim özelliği burada da
görülmektedir.
Üçüncü kesitte, uzun, dalgalı ve ıslak saçları
yüzünü örten çocuğun vücudunun (bu noktada da
hala cinsiyet belirgin değildir, bununla birlikte
kadınsı bir davranış tarzı da gittikçe daha belirgin
hale gelmektedir), devinimi izlenmektedir. Bedenin
görünen kısmı yine belden yukarısıdır ve bu karede
şampuan şişesi de ekranın tam ortasında görüntüye dahil olmaktadır. Çocuğun
vücudunun soldan sağa doğru yavaşça devinimi görüntüye gelirken, aynı devinim
şampuan şişesinde de, belli belirsiz de olsa, görülmektedir. Yanı sıra, çocuk figürü
bu görüntüde biraz daha flu hale gelmekte ve şampuan şişesinin görüntüsü daha net
bir biçimde yer almaktadır. Şampuan şişesinin dizaynının ise, bir bebek vücuduna
benzerliği (tombul ve sevimli görünen hatlar) dikkat çekmektedir. Yine ekranın alt
ortasında italik ve beyaz harflerle “şampuan” yazısı görünmektedir. Ekranın sağ alt
köşesinde de, Canbebe logosu sürekli görünürlüğünü korumaktadır.
Canbebe
reklam
filminde
tespit
edilen
dördüncü kesitte, 2,5-3 yaşlarında olduğu tahmin
edilen çocuk banyodan çıkmakta ve kırmızı bir
havluyu beline sarmaktadır. Arka planda farklı
renklerde havlular da bulunmasına rağmen kırmızı
rengin seçimi iki açıdan değerlendirilebilmektedir.
Đlk olarak kırmızı renk çocukların ilgisini çeken canlı bir renktir. Diğer açıdan ise,
kırmızı rengin reklamın romantik kurgusuna gönderme yaparak tutkuyu çağrıştırdığı
158
söylenebilir. Bu noktada çocuğun gülümsemekte olduğu görülmektedir. Dikkati
çeken bir diğer unsur, genelde o yaşlardaki çocukların banyo gibi faaliyetlerde
ebeveynlerinden yardım almaları söz konusu iken, reklamda görülen çocuğun tek
başına hareket etmekte olduğudur. Çocuk, bir yetişkin edasıyla kendi bakımıyla
kendisi ilgilenirken, durumdan da oldukça hoşnut görünmektedir.
Beşinci kesitte, çocuğun ayakları görünmekte
ve çocuk küçük beyaz bir tabureye çıkmaktadır.
Aynada kendi görüntüsünü gördüğünde, sevimli bir
biçimde
kendine
gülümsemekte,
çocuğun
yüz
ifadesinde bir heyecan ve sevinç ifadesi yer
almaktadır. Daha sonra tekrar çocuğun ayakları
görüntüye gelmekte ve çocuk bir şeylere uzanma çabası içinde ayak parmaklarının
üzerinde yükselmektedir. Ekrana yansıyan kesitin bir sonraki görüntüsünde,
çocuğun, ayna önünde duran ve tamamı kendisine ait bakım ürünleri arasından
özenle seçim yapmaya çalıştığı görülmektedir. Kendine ait bakım ürünleri arasından
önce hangisini kullanacağında karar kılan çocuk, ürüne büyük bir dikkatle bakarken
ekrana yansımaktadır. Bu aşamada üzerinde durulması gereken bir nokta da, çocuğun
ürünler arasından bir seçim yaparken son derece feminen bir tavırla parmak ucunu
zarif bir biçimde ürün kapaklarına değdirmekte oluşudur. Bu noktada, çocuğun yüzü
aynadaki yansımasından görülmekte ve kendisi sırtı kameraya dönük bir biçimde yer
almaktadır. Aynı anda ekranın alt orta kısmında yine italik ve beyaz harflerle “bebek
losyonu” yazısı belirmektedir.
Reklamın tespit edilen altıncı kesitinde ise,
çocuğun tombul ellerine büyük bir dikkatle losyonu
döküşü ve daha sonra bunu yüzüne ve boynuna
sürüşü yer almaktadır. Çocuk bu aşamada başını
arkaya atmakta ve yüz ifadesinden losyonun
rahatlatıcı etkisini hissettiği anlaşılmaktadır. Bu
noktada çocuğun yüz ifadesinde ve hareketlerinde belirgin bir feminenlik
sezinlenmektedir. Görüntü ilerlerken, ekranın alt orta kısmında yer alan “bebek
losyonu” yazısı silikleşmekte ve çocuk başka bir ürünün kullanımına geçmektedir.
159
Bu aşamada da, ekranın yine alt orta
kısmında “bebek yağı” yazısı yine beyaz ve italik
harflerle görüntüye gelmektedir. Çocuk boynundan
göğüs bölgesine doğru oldukça feminen görünen bir
hareketle bebek yağını sürdükten sonra aynadaki
yansımasına beğeniyle bakmakta ve bir öpücük
göndermektedir.
Yedinci
kesitte,
kişisel
bakımını
tamamlayarak banyodan çıkan çocuğun, önceki
görüntülerin aksine, erkeksi ve özgüven içeren
tavırlarla yatak odasına girdiği görülmektedir. Bu
noktada, çocuğun yüzü değil sadece boynundan
aşağıda kalan kısmıyla ekranda yer almakta ve çocuk
beline sarılı kırmızı havlusuyla, ardı ardına askılara geçirilmiş pek çok bebek bezinin
ardında flu bir biçimde yürürken görünmektedir.
Çocuğun arkasında odanın görüntüsü flu bir
biçimdedir ve yatak, dolap, pencere önü gibi
alanlarda oyuncak siluetleri belli belirsiz fark
edilmektedir. Odanın görüntüsü ilk anda sıradan bir
çocuk odası izlenimi verse de, üzerinde yeşil bir örtü
serili olan yatak, o çağdaki çocukların uyuduğu
cinsteki yataklardan farklı olarak daha çok yeniyetme çağındaki bir gencin yatağı
gibi görünmektedir. Net durumda olan nesnelerin sadece askıdaki (üzerlerinde renkli
ve çocuklar için hayli eğlenceli olabilecek anime karakterler olan) bebek bezleri
olduğu dikkat çeken bir unsurdur. Çocuk kendinden emin ve hatta biraz da snop
sayılabilecek bir tavırla bebek bezlerinin önünden geçerken ekranın alt orta
kısmında, yine beyaz ve italik harflerle, “bebek bezi” yazısı görüntüye gelmektedir.
Daha sonra çocuğun yüzündeki ifade, biraz şaşkınlık biraz da beğeni dolu bir hal
almaktadır.
160
Çocuk, görünürde birbirinden pek de farklı
olmayan bezlerden birini, yine de büyük bir özenle
seçmekte ve yatağın üzerinde duran mavi renkli
gömleğinin altına koyarak gömlek ve bebek bezinin
birbirine olan uygunluğunu kontrol etmektedir. Bu
anda, yatağın üzerinde gömleğin hemen yanında bir
de Canbebe bebek bezi paketi bulunmaktadır.
Tespit edilen sekizinci kesitte, çocuğun, bu
kez kendi odasındaki bir aynanın karşısındaki,
yansıması görülmektedir. Çocuk, küçük aynasına
bakarak saçlarını fırçalamaktadır. Ancak buklelerini
savuruşu, tavırları ve özellikle de yüz ifadesi
feminen bir davranış modelini sunmaktadır. Çocuk
kısık gözler, hafif aralık dudaklar ve savurduğu saçlarıyla feminen olduğu kadar, bir
yetişkinde görüldüğü takdirde cinsel çağrışımlar içerebilecek davranışlarda bulunur
görünmektedir. Bununla birlikte, çocuğun içinde bulunduğu mekan farklı bir söylem
geliştirmekte, aynanın arkasında yeşil bir zemin üzerinde duran oyuncaklarla,
ortamın çocuk odası olduğu vurgulanmaktadır.
Dokuzuncu kesitte ise, görüntüye reklamda
rol alan erkek çocuğu ile aynı yaşlardaki bir kız
çocuğu dahil olmaktadır. Đlk olarak ekranın ortasında
içinde ıslak mendil bulunan ve üzerinde “Canbebe”
logosu bulunan bir kutu ve eşzamanlı olarak diğer
ürünlerin gösteriminde olduğu şekilde ekranın alt
orta kısmında beyaz italik harflerle “ıslak mendil” yazısı belirmektedir. Kız çocuğu
kutu içerisinden bir ıslak mendil alırken, bedeninin yarısı ekranın sol köşesinde
görünecek biçimde ekrana yansımaktadır. Ardından ekranın orta kısmında bedeninin
tamamı görüntüye gelmektedir. Loş olarak belirtilebilecek ve içerisinde çocuksu
herhangi bir obje veya renk bulunmayan bir odada görünüşe göre erkek arkadaşının
hazırlanmasını beklerken görüntülenen çocuk, kendine göre sol tarafında bulunan bir
sehpanın üzerindeki kutudan bir mendil alarak ellerini silmektedir. Uzun kıvırcık ve
161
sarı saçlı kız çocuğu, üzerinde sadece bebek bezi ve açık pembe bluzu varken ve
bacak bacak üstüne atmaya çalışırken (çocuğun anatomik yapısı bu yetişkin tarzı
hareketi tam olarak taklit etmeye uygun değildir ancak bu taklit çabası da
sevimliliğini arttırmaktadır) görünmektedir. Eşzamanlı olarak kamera çocuğun
yüzüne doğru hafifçe yaklaşmaktadır. Bu noktada, kız çocuğunun kameradan hariç
olarak bir noktaya hafifçe gülümseyerek baktığı görünmektedir.
Bu esnada görüntüye tekrar erkek çocuk dahil
olmakta ve odaya girmektedir. Ardıl görüntüde erkek
çocuk belden yukarısı görünecek biçimde ekranda
yer almakta ve biraz heyecanlı ve biraz da sevinçli
bir biçimde kız arkadaşına bakmaktadır. Kız çocuk
oturmakta olduğu koltuğundan doğrularak erkek
arkadaşına hayranlık içerisinde bakmaktadır. Çocuklar birbirlerine, aralarında
belirgin bir mesafe varken, elleriyle öpücük göndermektedirler. Flört eden yetişkin
bir çiftin sergileyeceği tavırların çocukça bir versiyonunun kurgulandığı bu
sahnelerin çekildiği mekan ise, tamamen bir yetişkin evi olarak nitelendirilebilir.
Dekorasyonda seçilen renkler ve kullanılan objeler ile eşyaların boyutu, özellikle kız
ve erkek çocuğunun birbirleriyle karşılaştıkları odanın, bir yetişkine ait bir ev olacağı
izlenimi uyandırmaktadır. Bununla birlikte bir yetişkin figürüne rastlanmamaktadır.
Canbebe reklamına dair tespit edilen onuncu
ve son kesitte, yanındaki askılık ve şemsiyeden evin
dış kapısı olduğu anlaşılan, beyaz bir kapıya doğru
elele yürüdükleri görülmektedir. Bu esnada kız
çocuğu kapıya doğru dümdüz ilerlerken, erkek çocuk
kıza doğru gülümseyerek bakmaktadır.
Daha sonra da kız arkadaşını kapıdan
çıkmadan önce sarılarak öpmektedir. Daha sonra ise,
yine gülerek kız arkadaşına bakan erkek çocuk tekrar
kız
çocuğun
yönelmektedir.
162
elinden
tutarak
kapıya
doğru
Bu noktada son o ana kadar kamerayla göz
teması kurmamış olan çocuk son olarak kameraya
bakmakta ve gülümsemektedir. Bu son görüntüde,
ekranın sağ alt köşesinde yer alan “Canbebe” logosu
ekranın sağ üst köşesine doğru çıkmakta ve ekranın
orta alt ve çocukların beline kadar gelen kısmında
Canbebe’ ye ait tüm ürünler belirmektedir. Logonun alt kısmında ise reklamın daha
önceki kısımlarında da yer alan ürün betimlemelerinde ekranda beliren beyaz italik
yazı ile aynı karakterdeki harflerle “bakımlı bebeklere” sloganının yer aldığı
görülmektedir. Bu noktada, dışses duyulmakta ve ürün adı ile slogan sesli olarak
tekrarlanmaktadır. Tüm reklam boyunca, fonda çalan müziğin haricinde yer alan tek
dışses de sadece bu anda duyulmaktadır.
Bu son görüntüde, ekranın sağ alt köşesinde yer alan “Canbebe” logosu
ekranın sağ üst köşesine doğru çıkmakta ve ekranın orta alt ve çocukların beline
kadar gelen kısmında Canbebe’ ye ait tüm ürünler belirmektedir. Logonun alt
kısmında ise reklamın daha önceki kısımlarında da yer alan ürün betimlemelerinde
kullanılan yazı karakteriyle aynı biçim ve puntolarla slogan tekrarlanmaktadır.
3.2.1.2. GÖRÜNTÜ GÖSTERGELERĐ
Bu bölümde, reklamda tespit edilen her bir ses ve görüntü biriminin,
reklamda yer alış biçimine karşın izleyicide yaptığı çağrışımlar üzerinde
durulmaktadır. Bu noktada Saussure temel alınmakta, tespit edilen her bir görüntü
birimi gösteren, izleyicide yaptığı çağrışımlar ise gösterilen olarak ifade
edilmektedir.
Canbebe reklamı, senaryo kurgusu ve metnin görselleştirilme aşamasında
kullanılan öğelere (yazılı/sözlü iletişim, görsel ve işitsel öğeler, beden dili, uzam dili,
görüntü oluşturma teknikleri); reklamda yer alan oyuncuların yaş sınırı gözetilmeden
bakıldığında; cinsel çağrışımlar uyandıracak ve hatta erotik olan nitelendirilebilecek
unsurlar barındırmaktadır. Bu noktada, reklamın tümünde egemen olan hava,
yetişkinliğe özenen/yetişkin davranışı sergileyen çocukların ne derece sevimli
163
olabileceklerini izleyiciye aktarmaya çalışmak ve ürün/ ürünleri satın alma davranışı
oluşturmada dikkati bu yöne çekerek, etkinliği artırma çabası olarak ifade edilebilir.
Çözümleme aşamasında belirlenen gösteren ve gösterilenler de, bu durum göz
önünde bulundurularak gerçekleştirilmektedir.
Reklamda yer alan her bir kare, yetişkinlere özel bir ürünün tanıtımı ve/veya
bir yetişkinin rol aldığı bir reklam filmi olduğu takdirde hayli erotik sayılabilecek
niteliktedir. Bununla birlikte, Canbebe reklamı gerek reklamda tanıtımı yapılan
ürünlerin niteliği, gerekse rol alan oyuncuların çocuk hatta bebek oluşu nedeniyle
izleyicide daha esprili bir bakış açısına yol açmaktadır. Çalışmamızda, reklamın bu
yönü göz önünde bulundurulmakta ve “Aynı kurgu yetişkinlere özel bir ürünün
reklamında olsa izleyici tarafından nasıl algılanırdı?” sorusuyla eşgüdümlü olarak
çözümleme gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte, bu tarz bir kurgunun çocuklar
üzerindeki etkileri de, özellikle de olumsuz etkileri, göz ardı edilemez durumdadır.
Bu aşamada ise, öncelikle gösteren ve gösterilenler, birer çizelge olarak yer
almaktadır. Çizelgenin sol tarafında gösterilenler, sağ tarafında ise çağrışıma yol
açan gösterenler bulunmaktadır. Anlamlandırma sürecinde karmaşa yaşanmaması
amacıyla göstergeler, reklamda tespit edilen her bir kesit için ayrı ayrı ele
alınmaktadır.
3.2.1.2.1. BĐRĐNCĐ KESĐT
Cinsiyet Belirsizliği:
Görüntünün flu oluşu
Çocuğun sırtının kameraya dönük
olması
Duş kabininin camlarının buğulu
olması
Efemine Görünüm:
Yavaş ve kadınsı hareketler
Duruş biçimi
Uzun ve kıvırcık saçlar
164
Belirgin olmayan yuvarlak vücut
hatları
Reklamın bu ilk kesitinde, yetişkinlere uygun boyutlarda bir banyoda, buğulu
camların arkasından duş kabiniyle çevrili bir küvete giren, yaklaşık 2,5 – 3
yaşlarında bir çocuğun görüntüsü yer almaktadır. Çocuğun sırtının kameraya dönük
oluşu, görüntünün flu oluşu ve duş kabininin camlarının buğulu olması nedeniyle
cinsiyet belirgin değildir. Bununla birlikte, çekimde kullanılan özellikler (yavaş
çekim), çocuğun banyoya girerkenki hareketleri ve bedeninin duruşu, uzun ve
kıvırcık saçları feminen bir görünüm yansıtmaktadır. Yanı sıra, belirgin olarak
görünmemekle birlikte yuvarlak vücut hatları da bu feminenlik çağrışımına katkıda
bulunmaktadır. O çağlardaki çocukların neredeyse tamamında aynı vücut yapısı
(yuvarlak hatlı ve pembemsi görünüm) bulunmakla birlikte, bu görüntüdeki diğer
gösterenlerle birleştiğinde efemine görünümü çağrıştırdığını ve (bilinçli ya da
bilinçsiz olarak) böyle bir imaj oluşturulduğunu izleyiciye düşündürmektedir.
3.2.1.2.2. ĐKĐNCĐ KESĐT
Teşhircilik ( gizlice bakmaya yönlendirme):
Duş kabininin içinde yer alan
çocuk
Çocuğun bakışlarının yönü
Cinsellik:
Öne eğik baş
Ağır hareketler
Islak saç ve vücut görüntüsü
Yarı aralık dudaklar
Reklamın bu ikinci kesitinde, çocuk, bu kez belden yukarısı görünecek
biçimde, saçlarını şampuanlamaktadır. Çekimin de etkisiyle ağır hareketlerle saçını
yıkamakta olan çocuğun öne eğik başı, hafif aralık dudakları ve ıslak saç ve
vücudunun görüntüsü, yaşından farklı biçimde cinsel çağrışımlar uyandırmaktadır.
Çocuk
bu
tavırlarıyla,
bir
yetişkinde
görüldüğü
takdirde
erotik
olarak
nitelendirilebilecek bir durumda gösterilmektedir. Bu durum izleyicide bilişsel bir
165
uyumsuzluk yaratmaktadır. Đzleyici bu uyumsuzluğu çocuğun yaşı ve biraz da
yetişkinvari hareketlerin tekrarındaki beceriksizliği dolayısıyla kabullenebilmekte ve
hatta, oldukça da sevimli bulabilmektedir.
Çocuğun duş kabinin içinde görüntülenmesi ve bakışlarının yönü ise,
izleyiciyi mekan olarak yapılan eylemin içine çekmekte ve izleyiciyi olayı gizlice
gözleyen bir konuma getirmektedir. Bu durum da aynı biçimde izleyicide durum ile
biliş arasında bir uyumsuzluğa yol açmakta, izleyici yine bu durumu reklamda rol
alan çocuğun yaşı ile tölare etmektedir.
Bu kesitte ayrıca bazı unsurların düz ve yan anlamlarına değinmek yerinde
olacaktır. Bunlardan ilki çocuğun saçlarını gözleri açık bir biçimde yıkamakta
oluşudur. Bu durum düz anlam olarak, reklamda tanıtımı yapılan şampuan ürününün
“göz yakmayan” bir ürün olduğunu vurgulama amaçlıdır. Yan anlamda ise, çocuğun
gözlerinin açık olması, bakışlarının yönü ile ilişkilendirilmelidir. Gösterilen
öğelerden birinin “teşhircilik” olduğuna değinilmişti. Bu bağlamda, çocuğun
bakışlarının kameradan farklı bir noktaya yönelmesi, izleyiciyi olaya gizlice dahil
olmuş bir duruma getirmektedir.
Düz ve yan anlam olarak farklı söylemlerde bulunan göstergelerden bir diğeri
de, çocuğun saçını yıkarkenki hareketleri ve çekim özelliğidir. Cinsellik gösterileni
için tespit edilen gösterenler göz önünde bulundurulduğunda, bunların tümünün
esprili bir reklam filminde rol alan yetişkinvari tavırlarda bulunan bir çocuğun
yetişkin taklidi yaparkenki acemi ve beceriksiz tavırları olduğu, düz anlam içeren
öğeler olarak ifade edilebilirse de, yan anlam olarak bir çocuk cinselliğini içerdiği
göz önünde bulundurulması gereken bir olgudur. Tüm bu olgular içerisinde, ses
göstergebiriminin de cinsellik gösterilenini oluşturmadaki payı yadsınamaz
niteliktedir.
3.2.1.2.3. ÜÇÜNCÜ KESĐT
Efemine Görünüm:
Uzun, dalgalı ve ıslak saçlar
166
Flu bir biçimde görünen yuvarlak
vücut hatları
Vücudun devinimi
Cinsellik:
Uzun, dalgalı ve ıslak saçlar
Flu bir biçimde görünen yuvarlak
vücut hatları
Vücudun devinimi
Gizem:
Yüzün görünmemesi
Cinsiyet belirsizliği
Flu görüntü
Teşhircilik (gizlice bakmaya yönlendirme):
Mekan (banyo – mahrem alan)
Çocuğun bakışlarının yönü
Üçüncü kesitte, çocuğun görüntüsü biraz daha yakınlaşmakta ve göğüs üstü
bölgeden itibaren yüz çekim planı içinde kalmakta, ancak yüz görünmemektedir.
Burada çocuğa atfedilen efemine görünüm biraz daha belirginleşmektedir. Islak bir
biçimde çocuğun göğsüne düşen bukleler ve önceki görüntülere göre daha flu bir
görünümle ekrana yansıyan yuvarlak omuz hatları, görünümü daha feminen bir hale
getirmektedir. Burada aynı gösterenlerin iki ayrı gösterilene (efemine görünüm ve
cinsellik), kaynaklık ettiği izlenmektedir. Vücudun devinimi de efemine görünüm ve
cinsellik gösterilenlerini belirginleştirmektedir. Yanı sıra, yüzün görünmemesi,
cinsiyetin halen belirgin olmayışı ve flu çekim görünümü gizemli bir hale
getirmektedir. Çocuğun bakış yönünün kameradan farklı bir açıda olması ve
bulunulan mekan (banyo genelde mahrem bir alan olarak algılanmaktadır) ise,
izleyiciyi olaya gizlice dahil olurmuş gibi göstermekte ve gözleyen konumuna
getirmektedir.
3.2.1.2.4. DÖRDÜNCÜ KESĐT
Sevimlilik:
Kıvırcık saçlar
Yüz ifadesi
167
Bebeklere özgü vücut hatları
Özgürlük:
Kendi başına hareket edebilme
Durumdan hoşnutluk
Mahremiyet:
Mahrem
bölgenin
havluyla
kapatılması
Yüzdeki utanma ifadesi
Maskülenlik:
Havluyla kapatılan kısmın bel
hizasından aşağısı olması
Dördüncü kesitte, önceki üç kesitte yer alan görüntülerin aksine, net bir çocuk
imgelemi mevcuttur. Önceki karelerde izleyici tarafından şahit olunan ve hatta
izleyicide kendisine gizlice seyrettirildiği duygusu uyandıran görüntülerin ardından,
ekrana 2,5 – 3 yaşlarında kıvırcık saçları, tombul bebeksi vücut hatları ve utanma ile
hoşnutluk arası yüz ifadesiyle son derece sevimli bir çocuk görüntüsü yansımaktadır.
Önceki görüntülerde yer alan cinsellik, gizem ve efemine görünüm gibi gösterilenler
bu kesiti oluşturan görüntülerde bulunmamaktadır. Dördüncü kesitte çocuk imgesi,
kendi anlamıyla yer bulmaktadır. Çocuk banyodan, daha doğru bir ifadeyle; önceki
görüntülerde izleyiciye mahrem alan gibi hissettirilen; duş kabininden çıkmakta ve
belden aşağısını kırmızı bir havluyla örtmektedir.
Bu görüntüde gösterilen öğelerden biri de özgürlüktür. Reklamda rol alan
çocuk ile akran olan diğer çocuklar gündelik hayatta ebeveynlerinin yardımıyla
banyo yaparken, burada çocuğun tek başına hareket etmesi söz konusudur. Buradaki
tek başına hareket edebilme yetisine özgürlük çağrışımını katan ise, çocuğun
durumdan oldukça hoşnut bulunmasıdır. Çocuğun dizlerinden yukarısının göründüğü
bu sahnede, dikkati çeken unsurlar çocuğun yüz ifadesi ve rengi dolayısıyla beline
sardığı havludur. Çocuğun yüzündeki ifade, kendi başına hareket edebilmenin
getirdiği bir hoşnutluğu yansıtmakta ancak aynı zamanda, mahrem bölgesini örtme
konusundaki acelecilikle birlikte bir mahcubiyeti de sezinletmektedir. Bu mahcubiyet
ifadesi ve örtünme hareketi izleyiciye mahremiyeti hatırlatmaktadır. Örtünme
168
hareketinin, göğüs değil de, bel hizasından aşağısını kapsayacak biçimde
gerçekleşmesi ise maskülen bir tavrı çağrıştırmaktadır. Bu noktada izleyicide
çocuğun erkek olduğu izlenimi uyanmaktadır.
Dördüncü kesitte yüz ifadesi ile birlikte dikkati çeken ikinci bir unsurun
havlunun rengi olduğu ifade edilmişti. Çocuğun kullandığı havlu kırmızı renktedir.
Görüntünün arka planında yer alan rafın üstünde bulunan, değişik renkteki havlular
içerisinden çocuk kırmızı olanı seçmektedir. Bu durum, kırmızının çocukların
dikkatini çeken ve sevdiği bir renk olması anlamını içerebilirse de, göz önünde
bulundurulması gereken bir diğer konu, kırmızının tutkunun rengi oluşudur.
3.2.1.2.5. BEŞĐNCĐ KESĐT
Narsizm:
Yüz ifadesi
Çocukluk:
Đstenilen
yere
ulaşmak
için
tabureye çıkılması
Yüz ifadesi
Özgürlük:
Kendi başına hareket edebilme
Seçim yapabilme yetisi
Durumdan hoşnutluk
Sahiplik:
Bir yetişkin banyosunda sadece
çocuğa ait ürünlerin bulunması
Çocuğun bu ürünleri teklifsizce
kullanması
Efemine Görünüm:
Bakım ürünleri arasından seçim
yaparken sergilediği tavırlar
El hareketleri
Ayak
yükseliş
169
parmakları
üzerinde
Beşinci kesitte, banyodan çıkan çocuk kişisel bakımını tamamlamak üzere bir
tabureye çıkmak suretiyle bir aynanın önünde duran ve tamamı kendisine ait ürünlere
ulaşmaktadır. Özenle ürünleri inceleyen çocuk, öncelikle hangisini kullanacağına
karar vermekte ve bunu uygulamaktadır.
Beşinci kesiti oluşturan görüntülerde yer alan gösterilenler narsizm, çocukluk,
özgürlük, sahiplik ve efemine görünüm olarak ifade edilebilir. “Kendine aşık olma,
kendini çok beğenme” anlamında kullanılan bir sözcük olarak narsizm, söz konusu
reklamda rol alan bir çocuk için hissedilebilecek bir olgu değil gibi görünse de,
çocuğun tabureye çıktıktan hemen sonra aynaya yansıyan yüz ifadesinde kendini
göstermektedir. Çocuk bir parça neşe ancak daha çok beğeni ve hayranlık ile
aynadaki kendi yansımasına bakmaktadır. Çocukluk gösterileni bu görüntüde kendini
daha somut ifadelerle hissettirmektedir.
Kıvırcık saçların çevrelediği sevimli yüzüyle aynada kendine bakan çocuğun
ifadesinde, kendine hayranlık dışında sezdirilen neşeli ruh hali tipik bir çocuk
ifadesiyle özdeşleşmektedir. Yanı sıra, istediği ürünlere ulaşmaya çabalayan çocuğun
ayaklarıyla tabureye çıkışı ve ayak parmaklarının üzerinde yükselişi aralıklı olarak
iki ayrı karede gösterilmektedir. Bu noktada da, her ne kadar izleyicinin karşısında
kendi bakımını kendi yapabilen ve yetişkin rolüne soyunmuş bir insan modeli yer
alsa da, halihazırda içinde bulunduğu ortamda bazı şeyleri kullanabilmek ve bazı
yerlere ulaşabilmek için bir şeylerden destek almaya muhtaç bir çocuk profili
oluşmaktadır.
Bununla birlikte bir önceki görüntüde de yer alan özgürlük gösterileni, bu
kesit içerisinde de söz konusudur. Çocuk, kendi başına hareket edebilmekte, kendine
ait bakım ürünlerine sahip olabilmekte, seçim yapabilme yetisine sahip olabilmekte
ve bu durumdan da oldukça hoşnut görünmektedir.
Son gösterilen konumunda olan sahiplik gösterilenine ait gösterenler ise,
içinde bulunulan mekanın bir yetişkin banyosu olmasına rağmen içinde yer alanların
özellikle de ayna önünde yer alan bakım ürünlerinin tamamının çocuğa ait olması ve
170
çocuğun da bu ürünleri tamamen teklifsizce ve rahat bir biçimde kullanabilmesi
olarak ifade edilebilir.
Bu kesiti oluşturan görüntülerde aynı zamanda belli belirsiz de olsa efemine
bir görünüm sezilmektedir. Çocuk ürünler arasında hangisini/ hangilerini
kullanacağına karar verirken parmak uçlarıyla hafifçe ürünlerin kapaklarına
dokunmaktadır ki bu davranış, genelde kadınlarda gözlemlenen bir davranış
biçimidir. Çocuğun çıkmış olduğu taburede ayak parmaklarının üzerinde yükselişi
de, yine kadınsı bir davranış modelini izleyiciye sezdirmektedir.
3.2.1.2.6. ALTINCI KESĐT
Efemine Görünüm:
Çocuğun kişisel bakımına verdiği
önem
Tavırlarındaki
(özellikle
el
hareketlerindeki) kadınsılık
Görüntüde ön plana çıkan yüz,
boyun ve göğüs bölgeleri
Ürünleri sürerken aynada kendi
yansımasına
Cinsellik:
gösterdiği
dikkat
Geriye atılan baş
Saçların geriye doğru hareketi
Yarı aralık dudaklar
Losyon
ve
bebek
yağını
sürerkenki el hareketleri
Narsizm:
Çocuğun yüz ifadesi
Kendine öpücük gönderirkenki
ifadesi
Özgüven:
Kendini beğendiğini belli eden
yüz ifadesi
171
Başın tutuluş biçimi
Ürünün Etkisi:
Çocuğun yüz ifadesi
Altıncı kesitte, çocuğun bebek losyonunu ve bebek yağını kullanırkenki yer
almaktadır. Bu görüntüdeki karelerde özellikle efemine görünüm ve cinsellik ön
plana çıkmaktadır. Çocuk bu kesiti oluşturan görüntülerde, bir erkekten
beklenmeyecek kadar fazla kişisel bakımına önem veren bir profil çizmektedir. Ardı
ardına kullandığı bakım ürünleri ve bu ürünleri kullanırken sergilediği tavırlar,
efemine bir görünüme işaret etmektedir. Görüntülerde ön plana çıkan yüz, boyun ve
göğüs bölgeleri genelde kadınların özen gösterdiği bölgelerdir. Ürünleri kullanırken
çocuğun aynada kendi yansımasına gösterdiği dikkat de yine kadınsılığı
çağrıştırmaktadır.
Cinsellik gösterileni de ön plana çıkan bir diğer unsurdur. Çocuk yarı aralık
dudaklarla aynadaki yansımasından gözlerini ayırmadan başını ve saçlarını geriye
doğru atmakta, eşzamanlı olarak da, losyon ve bebek yağını yüzüne ve ardından
göğüs
bölgesine,
oldukça
feminen
olarak
nitelendirilebilecek
hareketlerle,
sürmektedir. Burada ellerini kullanış biçimi de yine feminenliği ve cinselliği
çağrıştırmaktadır. Daha önce de ifade edildiği gibi, bu davranış türleri bir yetişkinde
izlendiği oldukça erotik olarak nitelendirilebilecekken, görüntülerde yer alan
çocuğun yaşı ve tavırları izleyicide ilk anda bilişsel bir uyumsuzluk yaratsa da,
sevimlilik kavramıyla tölare edilmektedir.
Narsizm ve özgüven burada ortaya çıkan diğer gösterilenlerdir. Çocuğun
başını tutuş biçimi, kendini oldukça beğendiğini belli eden ifadesi (ki burada
bakımını tamamladıktan sonra yüzünde oluşan ifade özgüven gösterileni için çok net
bir gösterendir), son anda kendine aynada gönderdiği öpücük ve duruş biçimi bu iki
gösterileni çağrıştırmaktadır.
Bu görüntülerde özellikle cinsellik gösterilenini oluşturan gösterenler aynı
zamanda ürünün etkisini ortaya koyan gösterenlerin de bir kısmını oluşturmaktadır.
172
Çocuğun başını arkaya atarkenki yüz ifadesi ile derin bir nefes alıp verirmiş gibi
dudaklarını oynatması, ürünün ferahlatıcı ve hoş etkisini izleyiciye çağrıştırmaktadır.
Bu bağlamda, esasen yüz ifadesi ve davranışların bir düz bir yan anlam olarak
iki ayrı gösterilene rehberlik etmektedir. Düz anlam ürünün ferahlatıcı ve hoş etkisi
iken, yan anlamın cinsel çağrışımlar olduğu ifade edilebilir. Bu kesit aynı zamanda,
reklamda ürünün çocuk üzerindeki olumlu etkilerine yönelik olarak ekrana yansıtılan
ilk görüntülerin yer aldığı kesittir. Diğer tüm kesitlerde çocuğa odaklanılmakta ve
çeşitli özellikleri ön plana çıkarılarak, izleyicinin çocuğa karşı çeşitli atıflarda
bulunmasına yol açan kareler gözlemlenmektedir.
3.2.1.2.7. YEDĐNCĐ KESĐT
Maskülenlik:
Erkeksi yürüyüş
Erkeksi tavırlar
Yatağın üzerindeki mavi gömlek
Snop ve özgüven içeren erkeksi
bakışlar
Yetişkin Profili:
Odanın dekorasyonu
Çocuğun yatağının biçimi ve
boyutları
Yetişkinliğe
yönelik
davranış
modeli
Görünüme verilen önem:
Bebek bezini seçerken çocuğun
gösterdiği özen
Gömleğe uygun bebek bezini
seçmeye çalışması
Ürünün Kalitesi:
Flu objelerin önünde oldukça
belirgin görünen bebek bezleri
173
Ürün tek olmasına rağmen ayrı
ayrı dizilerek ve elbise askılarına
asılarak sergilenmesi
Ürünün bir ihtiyaç malzemesi
olarak değil de tek başına bir
kıyafet olarak sergilenmesi
Çocuğun ürüne bakarkenki yüz
ifadesi
Yedinci kesitte, diğer görüntülere nazaran daha fazla maskülenlik içeren
gösterenler bulunmaktadır. Çocuğun yatak odasına girerkenki hali, yedinci kesitin
başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Çocuk son derece erkeksi bir tavırla vücudunu
hareket ettirerek, odanın bir bölümünde – her biri aynı görünmesine rağmen ayrı
askılara asılmış olan bebek bezlerine doğru yürümektedir. Bu noktada, çocuğun yüzü
askıdaki bebek bezlerinin arkasında kalmakta ve görünmemekte, bu da çocuğun
vücudundaki erkeksi devinimlere vurgu yapılmasına olanak sağlamaktadır. Bu
noktada çocuğun vücudu ve odanın geri kalan kısmı flu olarak görünmekte, görüntü
askıda asılı durumdaki bebek bezlerinin üzerinde bulunmakta olan ve çocukların
hayli ilgisini çekecek nitelikteki sevimli hayvan karakterlerinin anime haline
odaklanmaktadır. Ardından çocuğun tek tek bebek bezlerini incelerkenki görüntüsü
ekrana gelmektedir. Çocuk snop bir ifade takınmış olduğu halde askıdaki bebek
bezlerinin önünden geçerken bir tanesinde takılı kalmakta ve yüzündeki ifade
snopluktan önce beğeni sonra da hayranlığa dönüşmektedir. Bu noktada takındığı
ifade ve tavırlar yetişkinliğe bir özentiyi çağrıştırmaktadır. Bebek bezlerinden birinde
karar kılan çocuk, onu askıdan indirmekte ve yatağının üzerinde daha önce seçmiş ve
hazırlamış olduğu mavi gömleğin altına koyarak uygunluğunu kontrol etmektedir.
Buradaki gösterenler hem bir yetişkinliğe özentiyi hem de gömleğin mavi rengi
dolayısıyla maskülenliği çağrıştırmaktadır. Burada mekan olarak çocuğun odasının
dekorasyonu ve özellikle de yatağının biçim ve boyutları, yetişkinliğe yönelik bir
profili de çağrıştırmaktadır. Odada flu da olsa görülen oyuncaklar haricinde çocuksu
bir öğe bulunmamakta; yatak ise normal şartlarda o yaştaki çocuklar için seçilen
yataklardaki boyut ve biçimsel özelliklerden farklı konumda daha çok yetişkinlere,
daha da özele indirilirse gençlere has bir modeldedir.
174
Bu kesitteki gösterilenlerden bir diğeri ise görünüme verilen önemdir.
Reklamın ilk sahnelerinden itibaren sezilen bu gösterileni, bu kesitte çağrıştıran
gösterenler ise, ilk başta çocuğun bebek bezini seçerken gösterdiği dikkat ve
takındığı ifade ve tavırlarda, buna bağlı olarak da mavi gömleğine uygun olan bebek
bezini seçtikten sonra uyumu kontrol ettiği noktada gözlemlemek mümkündür.
Yedinci kesitte tespit edilen son gösterilen, ürün ve etkilerine yönelik olarak
gösterenleri sıralanan, ürünün kalitesi gösterilenidir. Görüntülere yansıyan diğer tüm
objelerin aksine, her biri ayrı bir elbise askısına geçirilmiş bebek bezlerinin oldukça
net olarak çekimlendiği görülmektedir. Bu durum dikkatleri ilk planda ürüne
çekmektedir. Özellikle ürünün üzerinde bulunan sevimli anime hayvan figürlerinin,
ürüne çocuklar açısından ne ölçüde dikkat çekici bir özellik kattığı da izleyiciye
yansıtmak amaçlanmaktadır. Ürünün kalitesi ve özellikli olduğuna yapılan bir diğer
vurgu da, sonuçta tek ve birbirine eş olmasına rağmen paket içerisindeki tüm bebek
bezlerinin ayrı ayrı sergilenmesi ve bunun elbise askılarına asılarak yapılmasıdır. Bu
durum aynı zamanda, ürünün bebekler için bir ihtiyaç malzemesi olmaktan çok, ayrı
bir kıyafetmiş gibi görünmesini sağlayarak ürünün kalitesine yönelik esprili bir
çağrışımı içermektedir. Son olarak ürünün kalitesine yapılan atıf ise, çocuğun bebek
bezlerine bakarken yüzünde oluşan ifadedir. Çocuk sanki bir bebek bezine değil, son
moda ve son derece önemli bir modacı tarafından tasarlanmış bir kıyafete şaşkınlıkla
karışık hayranlıkla bakar gibi görünmektedir
3.2.1.2.8. SEKĐZĐNCĐ KESĐT
Efemine Görünüm:
Bakıma gösterilen önem
Uzun ve kıvırcık saç modeli
Çocuğun
kullandığı
aynanın
modeli ve saç fırçası
Cinsellik:
Saçların geriye doğru savruluşu
Başın hafifçe öne doğru eğilmesi
Kısık gözler
Hafif aralık dudaklar
175
Çocuksuluk:
Odanın dekorasyonu
Tüm diğer gösterenlere karşı
yüzde var olan çocuksu ifade
Sekizinci kesitte, çocuğun; bu kez kendi odasındaki; küçük bir aynada yer
alan yansıması ekrana gelmektedir. Bu kesiti oluşturan görüntülerde, çocuğun
yüzüne odaklanılmaktadır. Çocuk, pek de erkeksi görünmeyen modelde küçük bir
aynaya bakarak yine pek de erkeksi sayılmayacak bir saç fırçası ile saçlarını
fırçalamaktadır. Üzerindeki mavi gömleğin bir kısmı da aynadaki yansımada
görülmesine rağmen, bu gösterenler izleyiciye bir feminenliği çağrıştırmaktadır.
Bununla birlikte esas dikkati çeken, çocuğun tavırlarındaki cinsellik çağrışımı
yüklenebilecek unsurlardır. Çocuk saçlarını fırçalarken, oldukça feminen ve yetişkin
bir bireyde görüldüğünde cinsellik anlamı yüklenecek biçimde saçlarını geriye doğru
savurmaktadır. Bu noktada aynaya yansıyan yüz ifadesinde, başın hafifçe öne doğru
eğildiği, gözlerin kısıldığı ve dudakların hafifçe aralandığı görülmektedir. Tüm bu
tavırlar cinselliğe çağrışım yapmaktadır. Bununla birlikte, aynanın arkasında kalan
bölümde ve muhtemelen de yatağın üstünde birkaç oyuncak görülmekte, bu görüntü
de izleyiciye reklamda rol alan bireyin çocuk olduğuna yönelik hatırlatmayı
vurgulamaktadır. Đzleyici bu süreçte, bilişsel uyumsuzluğunu giderebilmek amaçlı
olarak, görüntüde yer alan bireyin, en nihayetinde bir çocuk olduğunu ve
davranışının abartılı olmadığını, hatta doğal sayılabileceğini düşünmektedir.
3.2.1.2.9. DOKUZUNCU KESĐT
Feminenlik/ Cinsellik:
Sarı saçlar
Pembe bluz
Oturuş biçimi
Maskülenlik:
Erkek çocuğun yürüyüş biçimi
Mavi gömlek
Yetişkin Profili:
Odanın dekorasyonu
176
Davranış biçimleri
Flört:
Yüz ifadeleri
Bakışların birbirine odaklanması
Beden dili
Çocuksuluk:
Yüz ifadeleri
Kısıtlı hareket kabiliyeti
Giyim tarzları
Dokuzuncu kesit, reklamda bu aşamaya kadar hakim olan erkek çocuğun
haricinde bir kız çocuğun dahil olduğu ilk görüntülere sahip olma özelliği
taşımaktadır. Bu kesitte tanıtılan ürün ıslak mendildir. Bununla birlikte, çocuğun
ürün ile ilgili olarak bir tepki verdiği görülmemektedir. Sarı saçları ve pembe bluzu
ile görüntüye gelen kız çocuğu, bacak bacak üstüne atmaya çalışarak bir kanepe de
oturmakta ve görünüşe göre, kendisiyle buluşmak için hazırlanan erkek arkadaşının
odaya girmesini beklemektedir. Bu noktada, çocuğun sarı saçları, bluzunun rengi ve
oturuş biçimi bir yetişkin profilini çağrıştırmaktadır. Normal şartlar altında yetişkin
bir kadın tarafından sergilendiği takdirde şuh ve hatta erotik olarak kabul görecek
olan davranış modeli, söz konusu reklamda küçük bir kız çocuğu tarafından
sergilenmekte olduğundan ve çocuğun bebeksi özellikleri tam bir taklit kapasitesi
sağlamadığından hareketler acemice ve bu özelliği dolayısıyla izleyici tarafından
sevimli
bulunmaktadır.
Bununla
birlikte
feminen
görünüm
ve
cinsellik
gösterilenlerine çağrışım yapmakta olduğu yadsınamaz durumdadır. Bu davranış
model içerisindeki çocuk görüntünün bir sonraki karesinde, kamera yüzüne doğru
yaklaşırken
görüntülenmektedir.
Çocuğun
bu
aşamada
yüzünde
beliren
gülümsemenin ardından, kamera bakışlarının çevrildiği yöne döndüğünde, erkek
çocuk görüntüye gelmektedir. Yavaş adımlarla odaya giren çocuğun yürüyüşü ve
üzerindeki gömleğin rengi, çocuğu maskülen bir hava içerisinde göstermektedir.
Bakışları birbirine odaklanan çocukların yüzlerinde oluşan beğeni ve hayranlık dolu
ifadeler, bu esnada aralarında belirgin bir mesafe olmasına rağmen birbirlerini
selamlama biçimleri ve diğer beden hareketleri flört ettikleri izlenimini
güçlendirmektedir.
177
Bu
davranış
biçimleri
içinde
bulundukları
mekanın
özellikleri
ile
birleştiğinde, bu görüntüde çocuklara çizdirilmek istenenin birer yetişkin profili
olduğu açıkça ifade edilebilir. Bu görüntüde mekan önemli bir olgudur. Çünkü daha
önceki görüntülerde az da olsa mekanda varlığını hissettiren çocuksu öğelere burada
hiç rastlanmamaktadır. Odanın renkleri, dekorasyonda kullanılan objeler, eşyaların
ve odanın boyutları mekanın tamamen bir yetişkin evi olduğuna yönelik
hükmetmede izlenime keskinlik kazandırmaktadır. Yanı sıra, mekanda hiçbir
yetişkin
figürüne
rastlanmayışı
da
bu
durumu
güçlendiren
bir
gösteren
konumundadır.
Bununla birlikte, bu görüntülerde çocuksuluk gösterilenine yönelik olarak da
oldukça güçlü gösterenler olduğu görülmektedir ve hatta bunlardan bazılarının,
görüntülerin diğer gösterilenleriyle eş olduğunu ifade etmek de mümkündür. Yüz
ifadeleri çocuksuluğu ön plana çıkarmakta ve izleyiciye tüm çizilmeye çalışılan
yetişkin
profiline
rağmen
reklamda
rol
alan
bireylerin
çocuk
olduğu
hatırlatılmaktadır. Yanı sıra, çocukların giydikleri kıyafetlerin renkleri her ne kadar
cinsiyetlerine atıfta bulunsa da, modellerinin çocuksu olması yine çocuksuluk
gösterilenini çağrıştırmaktadır.
Son olarak çocuksuluk gösterilenini izleyicinin zihninde kesinleştiren durum
ise, davranış modellerinin içeriği ne olursa olsun, hareketlerin beceriksizce olması ve
çocuk/ bebek anatomisinin özelliklerinden kaynaklanan taklit kapasitesinin
sınırlılığının bu noktada vurgulanarak, büyümüş de küçülmüş izlenimi veren sevimli
çocuk profillerinin yetişkin profiline yansıtılmasıdır.
Bu kesitte, izleyicinin zihnindeki bilişsel uyumsuzluk önceki görüntülere
oranla daha da güçlenmektedir. Bu noktada olay, küçük bir çocuğun kendi kendine
oynadığı süslenme oyunu daha farklı bir hale gelmekte, çocuğun karşı cinsten biriyle
olan randevusu için hazırlandığı açık hale gelmektedir. Bilişsel uyumsuzluğu yaratan
da, buradaki çelişkidir. Çocuklar yaşlarının ötesinde bir bilinç ve cinsel kimliğe sahip
gibi görünmektedir. Bununla birlikte, görünüm ve bir yetişkini tam olarak taklit etme
kapasitesindeki sınırlılık çatışmayı gidermekte ve durumu yine çocuklar arasında
oynanan, konusu biraz daha farklı, bir oyuna çevirmektedir.
178
3.2.1.2.10. ONUNCU KESĐT
Pasif:
Kız çocuğu
Erkek çocuğun yönlendirmesine
izin verme
Saç rengi
Giysi rengi
Aktif:
Erkek çocuğu
Kız çocuğunu yönlendirme
Erkek
çocuğun
kız
çocuğu
öpmesi ve ona sarılması
Saç rengi
Giysi rengi
Özgüven:
Dik duruş
Özgüvenli yürüyüş
Erkek çocuğun yüzünde beliren
gülümseme
Yetişkin Profili:
Dekorasyon
Flört edildiği belli davranışlar
Çocukların tek başına hareket
edebilirlikleri
Ürünün Güçlü Etkisi:
Tüm
ürünlerin
bir
arada
gösterilmesi
Ürünlerin
çocukların
görüntülerinin
samimi
eşliğinde
gösterilmesi
Boyutu
büyütülmüş
logonun
altında yer alan ürün çeşitliliği
179
Reklamın onuncu ve son kesitini oluşturan görüntüler izleyicide, çocukların
cinsiyet ayrımı ve bu ayrımdan kaynaklanan davranış modelleri hakkında net bir imaj
oluşmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda ilk olarak üzerinde durulacak olan
gösterilenler aktif ve pasif gösterilenleridir. Bu görüntülerde yer alan davranış
modelleri, geleneksel toplumda kadın ve erkek rolleri için çizilmiş olan kalıplar
içerisinde bir görünüm arz etmektedir. Reklamda kız ve erkek çocuk ilk kez bu
görüntüde bir arada gösterilmekte ve kız çocuğu pasif, erkek çocuk ise aktif rolde
gösterilmektedir. Bu noktada öncelikle görünümden bahsetmek uygun olacaktır. Kız
çocuğu, açık sarı saçları ve çok açık pembe bluzu ile, yanında koyu renk saçları ve
üzerinde koyu renk gömleği bulunan erkek çocuğun yanında nispeten pasif bir
görünüm sergilemektedir. Renklerin bu şekilde kullanımı, dikkatin kız çocuğun
üzerinden çekilerek erkek çocuğun daha net bir biçimde fark edilmesine yol
açmaktadır.
Davranış modelleri ise, bu durumu keskinleştiren bir özellik arz etmektedir.
Erkek çocuk tarafından eli tutulu durumdaki kız çocuğu, erkek tarafından
yönlendirilen konumdadır. Kapıya doğru ilerlerken kız çocuğun sabit durarak erkek
çocuğun kendisi öpmesine ve sarılmasına izin vermesi de yine bu yönlendirmenin bir
uzantısı durumundadır.
Đki çocuk da dik bir biçimde durmakta ve özgüvenli bir biçimde kapıya doğru
yürümektedirler ve görünüşe göre bu özgüven kullandıkları bakım ürünlerine
bağlıdır.
Canbebe’ye
ait
ürünleri
kullanan
çocuklar
hoş
göründüklerinin
farkındadırlar ve bu durum hoşlarına da gitmektedir. Bu durum, erkek çocuğun
reklamın son karesinde geriye dönerek, kameraya doğru gülümsemesinden de net bir
biçimde anlaşılmaktadır. Bu gülümseme, aynı zamanda erkek çocuğun kız çocuğa
oranla daha aktif bir rolde olmasından kaynaklanan hoşnutluğunu da gösterir bir
ifadedir denilebilir.
Son olarak yetişkin profili gösterileninin çağrışımı ise, çoklukla yine
dekorasyondan kaynaklanmaktadır. Objeler izleyiciye, bu kapının dışa açılan bir kapı
olduğunu anlatmakta ve çocukların flört eden her genç çift gibi gayet doğal bir
biçimde dışarı çıktıkları izlenimini uyandırmaktadır. Bu karelerde bir yetişkin
180
modele rastlanmayışı, bu buluşma izlenimini güçlendirmektedir. Çocuklar,
yetişkinleri refakatinde gezmeye gitmemekte, baş başa dışarı çıkmaktadırlar. Son
karede geriye doğru dönülmesi ve kameraya yönlendirilen bakışlar ise bir randevu
için dışarı çıkışı destekler niteliktedir. Bu noktada erkek çocuk net bir biçimde
kameraya gülümseyerek bakmakta, ancak kız çocuğun bakışı belir belirsiz
görünmektedir. Bu durum, kız çocuğun bakışının tam görülememesi nedeniyle
çekingenliğine, erkek çocukta ise tam zıttı bir duruma işaret ettiğinden, aktif ve pasif
gösterilenlerine yönelik bir gösteren olarak da kabul edilebilir. Bu esnada kapıdan
çıkmadan erkek çocuğun kız çocuğu öpüşü ve ona sarılışı ise flört edildiğine yönelik
izlenime çağrışım yapmaktadır.
Ürünün güçlü etkisine yönelik gösterenler ise, ilk olarak tüm ürünlerin bir
arada gösterilmesi dolayısıyla ürün çeşitliliğine yapılan atıftır. Çocukların birbirine
sarılmış haldeki görüntülerinin ekranda kaldığı süre boyunca samimiyet ve sevgi
duygularını ön plana çıkaracak biçimde ürünler bir arada gösterilmekte ve bu
noktada
ürünün
sevgi
yaratan
etkisini
izleyici
aktarma
amaçlı
olarak
kullanılmaktadır. Önceki karelere oranla boyutu hayli büyümüş halde olan logo ve
üzerindeki kalp de bu çağrışımı güçlendirmekte, reklamda o ana kadar hakim olan
çocuk bedeninde cinsel çağrışımlar içeren görüntülerin yumuşamasına katkıda
bulunmaktadır.
Bu son kesit, reklamın izleyicide oluşturduğu bilişsel uyumsuzluğun doruk
noktası konumundadır. Son derece erotik bir müzik eşliğinde süregiden reklamda son
olarak bu kadar yetişkinvari davranışlar eşliğinde rol alan küçük bedenler izleyicide
gerçek bir şaşkınlık ve biraz da rahatsızlık duygusu yaratmaktadır.
Đzleyici bu noktaya kadar yaşadığı çelişkilerde olduğu gibi, uyumsuzluğu
çocukların görünümünde ve sevimliliklerinde gidermektedir. Sonuçta, her ne kadar
davranış modelleri yadırganmaya açık da olsa, söz konusu olan; bir reklam filminde
yetişkin taklidi yapmaya çalışan iki küçük ve sevimli çocuktur. Son karede ürün
logosunun üstünde yer alan kalp de sevgi, sıcaklık ve samimiyete çağrışım yaparak
izleyici zihnindeki uyumsuzluğu gidermeye destek olmaktadır.
181
3.2.1.3. REKLAMDA
KULLANILAN
SÖZLÜ/YAZILI
ĐLETĐLERĐN
ÇÖZÜMLEMESĐ
Bu bölümde, Canbebe reklamında kullanılan sözlü ve yazılı iletilerin
çözümlemesi yapılmaktadır. Reklamda çoğunlukla yazılı ifadeler kullanılmaktadır.
Yanı sıra, müzik bu reklamda en çok dikkati çeken unsurlardan biri olarak ayrıca
değerlendirilmektedir.
3.2.1.3.1. SÖZLÜ ĐLETĐLER
Canbebe reklamında yer alan sözlü iletiler, reklam repliği ve jingle olmak
üzere iki ana başlık altında değerlendirilmektedir. Bu reklamda yer alan jingle, sözlü
ifadeler içermemektedir. Bununla birlikte, işitsel bir öğe olması dolayısıyla sözlü
iletiler içerisinde çözümlenmektedir.
3.2.1.3.1.1. REKLAM REPLĐĞĐ
Canbebe reklamındaki sözlü iletiler oldukça kısıtlıdır. Reklamın genelinde bir
diyalog bulunmamakta, sadece son görüntüde ve hatta reklamın son karesinde
izleyiciye çarpıcı bir mesaj veren bir slogan hem yazılı hem de sözlü olarak ifade
edilmektedir.
Dışses tarafından, “Canbebe… Bakımlı bebeklere…” sloganı sözlü olarak da
ifade edilmektedir. Bu ifadede ses yinelemine başvurulmakta ve “b” harfi
tekrarlanmaktadır. Dışses oldukça yumuşak ve bir parça da erotik olarak
nitelendirilebilecek bir erkek sesidir. Genel olarak bebek ürünlerine yönelik
reklamlarda gözlemlenen durumun aksine bu reklamda dışses olarak bir kadının
değil, bir erkeğin sesi tercih edilmektedir. Yine genelin aksine, ses tonlamasında bir
enerji ve canlılık sezinlemesinden ziyade; yumuşaklık, sakinlik ve daha önce de ifade
edildiği üzere erotik bir çağrışım bulunmaktadır.
.
.
Sözlü ileti tamamlanmamış bir cümleden oluşmakta ve herhangi bir emir kipi
içermemektedir. Bununla birlikte, iki anlam içermekte olduğu ifade edilebilir.
182
“Bakımlı bebek” tanımlaması toplumda, sağlıklı, iyi beslenmiş, ihtiyaçları ailesi
tarafından yeteri kadar karşılanabilen, enerjik ve güzel görünümlü bebekler için
kullanılmaktadır. Düz anlam olarak, cümle bu şekilde tek başına incelendiğinde bu
duruma yönelik bir çağrışım yaratabilmektedir. Canbebe ürünlerinin sağlıklı, güvenli
ve bir bebeğin/ çocuğun tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte bir ürünler zinciri
olduğu yansıtılmak istenmektedir. Ancak, reklamdaki genel senaryo kurgusuna
bakıldığında ise, bakım olgusunun bu sayılan tüm kriterlerden öte, güzel görünmekle
eşdeğer tutulduğu anlaşılmaktadır. Ses tonlamasıyla bütünlendiğinde de, bu sav
güçlenmektedir. Bu noktada ifade, çocukların da tıpkı yetişkinlerin olduğu gibi
bebek/ çocukların da güzel görünme ihtiyaçları olduğu, karşı cinsin ilgisini çekme
konusunda istekli oldukları ve ürünlerin onlara bu imkanı sağlayabileceğini öne
sürmektedir denilebilir.
Bu bağlamda esas alıcı, dolayısıyla da hedef kitle konumunda olan
ebeveynler oldukça çarpıcı bir ifadeyle ürünü satın almaya yönlendirilmektedir.
Cümle bilinçli bir biçimde yarım bırakılmakta ve izleyiciye, bebeklerinin/
çocuklarının bakımlı görünmesini istiyorlarsa kullanmaları gereken ürünlerin belli
olduğu düşüncesi aktarılmaya çalışılmaktadır.
3.2.1.3.1.2. JINGLE
Canbebe reklamında kullanılan müzik, tarz olarak benzer ürün reklamlarında
kullanılan müziklerden de oldukça farklıdır. Çocuklara –özellikle de bebeklereyönelik ürünlerin tanıtıldığı reklamlarda genel olarak, canlı melodiler içeren ve
çocuk sesleri eşliğinde neşeli jinglelar kullanılmakta iken; Canbebe reklamında,
saksafonla çalınan, romantik ve hatta erotik olarak nitelendirilebilecek bir jingle
kullanılmaktadır.
Reklamın genel kurgusu ile birlikte düşünüldüğünde, jingle, senaryoya uygun
olarak nitelendirilebilmektedir. Ancak, çocuk ürünlerinin tanıtıldığı bir reklama zıt
özellikleri de taşımaktadır. Bu haliyle reklamın izleyiciyi şaşırtan ve bilişsel
uyumsuzluğunu arttıran özelliğini arttırmaktadır.
183
3.2.1.3.2. YAZILI ĐLETĐLER
Reklamda yer alan yazılı ifadeler, sözlü ifadeye oranla oldukça fazla
bulunmaktadır. Reklamın toplam süresi olan 47 saniye içerisinde son karedeki logo
ve slogan haricinde beş adet ifade bulunmaktadır. Logo, slogan ve görüntü
bütünlemesini
karmaşıklaştırmamak
adına,
son
karedeki
yazılı
iletinin
çözümlemesini sona bırakarak, bu beş ifadeyi ayrı biçimde incelemek yerinde
olacaktır.
Bu beş ifadenin her biri çocuğun randevusuna hazırlığı aşamasında yaptığı
kişisel bakım esnasında kullandığı ürünlerin gösterimiyle eşzamanlı olarak ekranın
alt orta kısmında yer almaktadır. Beyaz ve italik harflerle ve ekranın sağ alt kısmında
sürekli olarak yer alan logo ile aynı boyutlardaki bu yazılar, filmde kullanılan canlı
renklerle bir zıtlık oluşturmakta ve görüntünün geri kalan kısmına oranla daha az
fark edilir görünmektedir. Beyaz rengin bu yazılarda kullanılma nedenlerini ise
birkaç farklı açıdan değerlendirmek mümkündür. Beyaz rengin temizliği, saflığı,
dürüstlüğü ve güveni temsil ettiği bilinen bir olgudur. Bu nedenle firmanın kendi
ürünlerine yönelik olarak bir çağrışım yaratması açısından bu rengi seçmiş olması,
tanıtım stratejisi açısından uygun bir yaklaşımdır. Yanı sıra, temizlik ve saflık
çocuklara atfedilmiş bir durum olarak da karşımıza çıkmaktadır. Reklam
senaryosunun bebeklik/ çocukluk kavramına oldukça ters düşen erotik yapısının,
izleyicide oluşturduğu bilişsel uyumsuzluğu giderme amaçlı olarak yazılı iletilerin
beyaz renkte seçilmesi, izleyicinin bilinçaltına gönderilmek istenen bir masumluk/
saflık iletisi olarak da ifade edilebilir. Ürünlerin kullanımı esnasında ekrana gelen
ifade ürünün varlığını izleyici zihninde güçlendirmektedir. Bununla beraber beyaz
renk bir diğer açıdan, reklamda yer alan diğer öğeler ve renklerle zıtlık arz etmesi ve
nispeten silik bir görünümde olması nedeniyle, ürünün varlığının izleyici zihninde
sağlamlaştırılmasından ziyade reklamda görüntülenen diğer öğelerin ve yapılan
çağrışımların güçlendirilmesinde araç olarak yer almaktadır. Yazı karakterinin
oldukça yumuşak ve italik bir biçimde seçilmesi; beyaz renkle birleştiğinde izlenim
güçlenmektedir; reklam senaryosunun erotizm içeren yapısına bir romantizm havası
da katmaktadır ve hatta oldukça masalsı bir hava da vermektedir.
184
Reklamın son karesinde, sağ üst köşede beliren logonun altında yer alan
“bakımlı bebeklere” sloganı da aynı karakter ve renkle görüntüye gelmektedir.
Yukarıda beyaz rengin kullanılması konusunda ifade edilenler bu noktada da geçerli
olmakla birlikte, reklamın bu son karesinde etkisi logo ile güçlenmektedir. Bu
bağlamda kısaca logoya ve daha sonra anlamla bütünleşmesine değinmek yerinde
olacaktır. Canbebe logosu markanın isminden ve hem harfler hem de şekilden
oluşmaktadır. Koyu mavi ve yeşil hatlarla çevrili beyaz zemin üzerinde koyu mavi
harflerle Canbebe yazısı görünmekte, logonun sol üst köşesinde etrafında kırmızı
çizgi olan beyaz bir kalp bulunmaktadır. Koyu mavi renk, büyük, otoriter ve daha
farklı alanlarda çalışan kuruluşların logolarında rastlanan bir renk olmakla birlikte;
Canbebe firması, bebek bakım ürünleri üreten bir kuruluş olarak logosunda koyu
mavi rengi kullanırken, ciddi ve kalıcı bir firma olduğunu ifade etmektedir. Logonun
üzerine yerleştirilen etrafı kırmızı bir hatla çevrili beyaz kalp ise, hem saf ve temiz
bir sevgiyi ifade etmekte hem de logoyu daha sevimli ve yumuşak bir hale
getirmektedir. Bu bağlamda reklamın ilk görüntüsünden itibaren sezinlenen,
çocuksulukla yumuşatılmış ciddi ve yetişkinvari hava, logo ile de bütünleşmektedir
denebilir. “Bakımlı bebeklere” sloganı ve beraberinde görüntülenen logonun dizaynı,
kullanılan
renkler
ve
yazı
karakterleri
reklamdaki
romantik
havayı
güçlendirmektedir.
3.2.1.4. REKLAMDA KULLANILAN SÖZSÜZ ĐLETĐŞĐM
Bu başlık altında reklamda yer alan sözsüz iletişim öğelerine ve bu öğelerin
çözümlenmesine yer verilmektedir. Söz konusu sözsüz iletişim öğeleri beden dili ve
uzam dili (mekan dili) olarak iki ayrı başlık altında ele alınmaktadır. Bu noktada,
reklam filmindeki görüntüler tek tek değerlendirilmemekte ve reklam filminde yer
alan beden dili ve uzam dili söylemleri genel olarak irdelenmektedir.
3.2.1.4.1. BEDEN DĐLĐ
Reklam filminin tespit edilen on kesitinin tamamında erkek çocuk
görünmekte, kız çocuk ise son iki görüntüde reklama dahil olmaktadır. Reklamda
görüntüye egemen olan erkek çocuktur. Bununla birlikte, erkek çocuğun tavırlarında,
185
yüz ifadelerinde ve görüntülenmesi sırasında uygulanan çekim tekniklerinde, genel
olarak efeminelik ve cinsellik çağrıştıran gösterenler bulunmaktadır.
Bir banyoya giriş sahnesi ile başlayan reklamın neredeyse son iki
görüntüsüne, diğer bir deyişle kız çocuğun reklama dahil olduğu ana kadar erkek
çocuğun cinsiyeti konusunda bir kapalılık söz konusudur. Reklamın süre olarak
oldukça önemli bir kısmında çocuk ayna karşısında ve kişisel bakımıyla ilgilenirken
gösterilmektedir. Sürekli olarak uzun ve kıvırcık saçlarını geriye doğru savurmakta;
hafif aralık dudaklar, kısık ve kamerayla doğrudan temas kurmayan bakışlar, yüzüne
ve boynuna losyonunu sürerken ellerini kullanışı gibi görüntüler ekrana yansımakta;
bu durum da erkek çocuğun efemine bir görünüm sergilemesine, dahası aynı
davranış modeli yetişkin bir kadın tarafından sergilendiğinde oldukça erotik
sayılabilecek bir profil çizmesine yol açmaktadır. Yanı sıra, özellikle ayna karşısında
kendi görünüşünden hoşnut olduğunu açıkça belli eden ve özgüven içeren
gülümsemesi, zaman zaman başı hafifçe öne doğru eğik bir biçimde ve yarı aralık
dudaklarla aynadaki kendi yansımasına bakışı uysallığı ve efemine görüşü
desteklemekte ve çocuğun davranışlarına neredeyse cinsel açıdan bir davetkarlık
anlamı yüklemektedir. Reklamın bazı bölümlerinde; havluyu göğüs bölgesine değil
de bel hizasına sarması ve giymek için mavi renkli bir gömleği tercih etmesi gibi;
maskülen bir hava sezinlense de ağırlıklı olarak efemine bir görünüm söz konusudur.
Erkek çocuğun bu noktada beden dilinden anlaşılan olgulardan diğer bazıları da,
kendi başına davranabilme yetisine sahip olduğunu, bariz bir özgüvene sahip
olduğunu gösteren tavırlarıdır.
Reklamın özellikle son iki kesitinde ise; ki bu noktada görüntüye kız çocuk
da dahil olmaktadır; erkek çocuğun davranış modelindeki efeminelik yerini maskülen
tavırlar içeren bir davranış modeline bırakmaktadır. Kız arkadaşının kendisini
beklediği odaya girerken görüntülenen çocuğun yürüyüşünde öncelikle kendi
görünümünden emin olmasından kaynaklanan bir özgüven, sonrasında ise erkeksi bir
hava sezinlenmektedir. Son görüntüde ise, kapıya doğru yürürken kız çocuğu elinden
tutarak, neredeyse yönlendirmesi ve ardından ona sarılarak öpmesi yine oldukça
maskülen bir havada gerçekleşmekte ve bu noktada çocuğun olayda yönlendiren ve
aktif durumdaki kişi olduğu anlaşılmaktadır.
186
Son iki kesitte reklama dahil olan kız çocuğu ise, beden dili ile izleyicide
yetişkin profili çizmeye çalışan küçük bir çocuk izlenimi bırakmaktadır. Đlk anda
oturarak görüntülenmekte olan çocuk, son derece feminen bir biçimde bacak bacak
üstüne atmış biçimde, sarı saçları ve hafif öne eğik başı ile toplumda herhangi bir
yetişkin kadında rastlandığında feminenlik ve cinsellik yüklü anlamlar oluşmasına
yol açacak bir davranış modelini sergileme çabasında görünmektedir. Bu anlamların
izleyicide oluşmuyor olmasının temel nedeni, çocukluk/ bebeklikten kaynaklanan,
yetişkin hareketlerini taklit yetisindeki yetersizliktir. Son görüntüde ise, erkek
arkadaşının elinden tutmasına, onu yönlendirmesine izin vermekte olan geleneksel
bir kadın profilinde görünmektedir. Bu noktada kendisine sarılanın ve öpenin erkek
çocuk olması bu rolü pekiştiren bir özellik sunmaktadır. Kız çocuğun beden dili,
izleyiciye görünümüne güvenen ve güzel olduğunu bilmekten kaynaklanan bir
özgüvene sahip bununla birlikte karşı cinsle olan ilişkisinde pasif konumda kalan bir
yetişkinin davranış modelini taklit etme çabasında olduğunu söylemlemektedir.
Bir diğer üzerinde durulması gereken konu da, çocukların son kareye kadar
kameraya asla bakmamalarıdır. En mahrem alan olarak ifade edilebilecek banyo ve
yatak odalarında dahi çocuk son derece doğal bir biçimde kendi işiyle meşgul
olmaktadır. Bununla birlikte çocuğun, özellikle ikinci ve üçüncü görüntülerde duş
kabininin içinde görüntülenmesi ve vücudun devinimi ile bakış yönü, izleyicide
senaryoya gizlice dahil olma ve olayı gizlice gözleme duygusuna neden olmaktadır.
Son görüntünün son karesinde ise, erkek çocuk belirgin kız çocuk daha belirsiz bir
biçimde geriye doğru dönerken kameraya doğrudan bakmakta ve neşeyle
gülümsemektedirler. Bu noktada jest ve mimiklerden anlaşılan ise, çocukların bu
gizlice görüntülenmeden haberleri olduğu yönündedir. Bu noktada çocuklara
sergiletilen davranış modellerinin teşhirciliği (gizlice bakmaya yönlendirme) içerdiği
ifade edilebilir.
3.2.1.4.2. UZAM DĐLĐ
Canbebe reklamında, toplam dört mekan kullanılmaktadır. Bu mekanlar,
reklamda görüntülenme sıralarına göre banyo, yatak odası, oturma odası ve evin giriş
kısmı olmak üzere sıralanabilir.
187
Đlk olarak görüntülenen banyo mekanıdır. Duvardaki resim; muhtemelen bir
çocuk tarafından resmedilmiş ve anne, baba ve çocuğun görüldüğü; haricinde
banyoda hiçbir çocuksu öğe yer almamaktadır. Çocuk banyoda öncelikle geniş bir
alanda daha sonrasında ise, daha dar bir alanda duş kabininin içinde
görüntülenmektedir. Mekanın mahremiyeti (banyo mahrem bir alan olarak kabul
edilmektedir),
çocuğun
özel
hayatının
izleyiciye
sergilettirildiği
izlenimi
doğurmaktadır.
Đkinci görüntülenen alan yatak odasıdır. Odanın dekorasyonunda dikkat çeken
ise, belli belirsiz görülen birkaç oyuncak haricinde yine bebeklik/ çocukluk çağına
yönelik herhangi bir izlenim oluşturmamasıdır. Özellikle de genelde o yaştaki
çocuklar için tasarlanan korunaklı ve hatta beşik olarak ifade edilen modellerden son
derece farklı ve yetişkinlere yönelik bir yatak modeli bulunmaktadır. Oldukça canlı
renklerin kullanıldığı dekorasyonda, genelde çocuklar için kullanılan açık pembe ve
açık mavi gibi pastel renkler kullanılmamaktadır. Bu şekliyle oda, bebek/ çocuklar
için olmaktan ziyade, yetişkinler, daha da özele inildiğinde gençlik çağındaki
bireyler için tasarlanmış görünmektedir.
Oturma odası veya salon olarak kullanılmakta olan mekanda ise, önceki
görüntülerde az da olsa bulunan çocuksu öğelerin hiçbirine rastlanmamaktadır. Geniş
bir açıdan görüntülenen odada kullanılan objeler ve eşyalar tamamen yetişkinlere
özel modellerdir. Bununla birlikte ortamda herhangi bir yetişkine rastlanmaması ve
görüntüye hakim olanın erkek çocuk olması, odanın ve bütünde evin tamamen erkek
çocuğa ait olduğu izlenimini güçlendirmektedir. Çocukça bir enerjiye atıfta
bulunabilecek konumda olan canlı renkler ise, bu izlenimi değiştirmeye
yetmemektedir.
Son olarak görüntülenen mekan evin giriş kısmıdır. Burada da herhangi bir
çocuksu figüre rastlanmamaktadır. Gerek objeler gerekse kullanılan renkler yine
yetişkinvari bir hava yansıtmaktadır.
Mekanda yer alan çocukların gerek görüntülenmelerinde, gerekse kendi
aralarındaki kişilerarası mesafeler çözümlemenin önceki aşamalarında dile getirilen
188
savları destekler niteliktedir. Đzleyici, genel olarak yakın mesafeden gösterilen
çocukların mahrem alanlarına dahil olmaktadır. Çocukların ilk anda toplumsal bir
mesafede gösterilmesi, genel anlamda toplumun geneline yönelik ilişkilerinde
özgüven içeren bir halleri olduğunu işaret etmektedir. Bir arada görüntülenirken
aralarındaki mesafenin son derece yakın oluşu da ilişkilerinin boyutu hakkında
izleyiciye net bir fikir vermektedir.
3.2.1.5. GÖRÜNTÜ OLUŞTURMA TEKNĐKLERĐ
Görüntü oluşturma teknikleri, televizyon reklamlarında görüntüyü anlamlı
kılan ve izleyiciyi etkilemede en etkin olarak ifade edilebilecek olan teknikler
bütününü oluşturmaktadır. Çekim ölçekleri, kamera devinimleri, kamera açıları,
görsel geçişler, ışık ve renkler ile bunların kullanımları bu bölümde her bir teknik
için tüm görüntülerin değerlendirilmesi biçiminde gerçekleşmektedir.
3.2.1.5.1. ÇEKĐM ÖLÇEKLERĐ
Açılış çekimi olarak, birinci kesitte uzak çekim kullanılmaktadır. Bu noktada
çocuk tam boy olarak ekranda görünmekte ve görüntüye çocuğun içerisinde
bulunduğu banyo mekanının önemli bir bölümü de dahil olmaktadır. Reklamın
ilerleyen bölümlerine hazırlık olarak izleyiciye genel bir izlenim kazandırmaktadır.
Đkinci kesitte çocuğun belden yukarısı çekimlenmektedir. Görüntülerde çocuk
haricinde başka bir kişi ya da duş kabininin camları haricinde herhangi bir nesne
bulunmamaktadır. Bu durum dikkati yapılan eyleme çekmekte ve izleyiciye ürünün
tanıtımını yapmak için uygun zemini hazırlamaktadır. Ekranın alt orta kısmında yer
alan “şampuan” yazısı ve sağ altta yer alan küçük ölçekli logo ürün ve markanın
izleyici zihnine yerleştirilmesine katkı sağlamaktadır. Yanı sıra ayrıntı çekim tekniği
de kullanılmakta ve izleyicinin dikkati ekranın önemli bir bölümünü kaplayan
çocuğun hareketlerine çekilmek istenmektedir. Burada ön plana çıkarılan ayrıntı
çocuğun saçlarını şampuanlarken gözlerinin açık durumda olmasıdır. Bu durum,
ürünün yani şampuanın göz yakmayan özelliğine dikkati çekmektedir. Çocuğun
bakışlarının kamera haricinde bir noktaya yönlenmesi ise hem görüntüdeki derinlik
anlamını arttırmakta hem de izleyiciyi olayın içine gizlice dahil etmektedir.
189
Üçüncü kesitte göğüs çekim tekniği kullanılmaktadır. Bu noktada görüntüye,
çocuğun göğüs bölgesinden yukarısı gelmektedir. Bununla birlikte ekranın orta
kısmında parlak sarı rengiyle ve daha ön planda görünecek biçimde şampuan şişesi
bulunmaktadır. Bu noktada çocuğun geri planda kalması ve ürünün daha görünür
hale gelmesi, seçilen bu çekim ölçeğinin ürün tanıtımı işlevini güçlendirmektedir.
Dördüncü kesitte ise, diz çekim ölçeği kullanılmaktadır. Çocuk dizlerinden
yukarısı görünecek bir biçimde, önceki görüntüden daha geniş bir alanda
çekimlenmektedir. Görüntülerde, herhangi bir ürünün yer almaması da dikkati
üründen tekrar çocuğun hareketlerine çekmektedir.
Tespit edilen beşinci kesitte, ardı sıra birkaç kare yer almaktadır. Bu
bağlamda, yer alan karelerde birden fazla çekim ölçeği; ayrıntı çekim ve göğüs
çekim yer almaktadır. Bu kesitte ilk olarak ekrana, bir yere uzanabilmek amacıyla
tabureye çıkan çocuğun ayakları gelmektedir. Görüntülerde, açık ve koyu mavi
tonlarında bir fonun önünde duran beyaz tabure ve çocuğun ayak bileklerinde aşağısı
görünmektedir. Bu çekimle, çocuğun yaşının küçüklüğü vurgulanmaktadır. Kesitin
ikinci görüntüsünde göğüs çekim tekniği kullanılmaktadır. Bu aşamada ekranın sol
alt köşesinde yer alan açık mor bir şişe fazla belirgin olmayan bir biçimde yer
almakta, aynı zamanda sağ alt köşede bir musluk görünmektedir. Bu noktada
çocuğun ulaşmaya çalıştığı yerin bir lavabonun üzerinde yer alan ayna olduğu
anlaşılmaktadır. Çocuk gülümseyerek aynaya bakarken çekimlenmekte, ardından
kamera tekrar ayrıntı çekime girerek çocuğun ayaklarına odaklanmaktadır. Bu
aşamada, parmak uçlarında yükseldiği görünen çocuğun küçüklüğüne yapılan vurgu
artmaktadır. Ardından tekrar göğüs çekimi tekniği uygulanmaktadır. Bu noktada
çocuk ağız ve çenesi ekranda yer alacak şekilde görünmekteyken, aynanın önünde
duran raftaki ürünler daha belirgin görünmekte ve dikkat bu ürünlere çekilmektedir.
Ürünlere yapılan vurgu, kesiti oluşturan daha sonraki görüntülerde de benzer biçimde
bir çekim tekniği kullanılmakta ve dikkat ürünlere odaklanmaktadır. Çocuğun
aynadan yansıyan görüntüsünde, ürünlere gösterdiği dikkat izleyicinin dikkatini de
ürünlere çekmektedir. Bu kesitte özellikle iki nokta vurgulanmaktadır. Birincisi
çocuğun yaşının küçüklüğü, ikincisi ise ürünler ve çeşitliliğidir. Bu şekilde
izleyiciye, yaşına rağmen bakımına özen gösteren bir çocuk ve ona uygun ürünlerin
190
var olduğudur. Çocuğun cinsiyetindeki belirsizlik de, tüm çocukların bu ürünleri
kullanabileceğine yapılan bir vurgu niteliği taşımaktadır.
Tespit edilen altıncı kesitte de, birden fazla çekim ölçeği; ayrıntı çekim, omuz
çekim ve göğüs çekim ölçekleri kullanılmaktadır. Đlk karede çocuğun elleri ön
plandadır. Bu karede, çocuğun başının bir kısmı ve göğsü de görünmekle birlikte,
vücudun bu bölümlerinin duruşu –başın ellerine doğru oldukça eğilmiş olması ve
göğsün de öne eğildiğini gösteren duruş- çocuğun o anda kullanmakta olduğu ürüne
gösterdiği
dikkatin
izleyiciyi
de
ürüne
odaklanması
konusunda
etkiler
görünmektedir. Görüntü daha sonra göğüs çekime kaymaktadır. Burada da çocuk
ürünü
yüzüne,
boynuna
ve
göğsün
üst
kısmına
uygulamaktayken
görüntülenmektedir. Çocuğun yüz ifadesi ve diğer etkenlerle birleştiğinde bu çekim
ölçeğinin ürünün hemen hissedilir etkilerine dikkat çekme amaçlı kullanıldığı
gözlemlenmektedir. Benzer biçimde ikinci ürünün kullanılması da aynı görüntüde
yer almaktadır. Ancak bu karelerde omuz çekim ölçeği kullanılmaktadır. Bu teknikle,
devam eden görüntünün, izleyicinin ürünlere olan dikkatini yoğunlaştırma etkisi
artmaktadır. Ardından tekrar göğüs çekim ölçeği kullanılmaktadır. Çocuğun
yüzündeki kendinden hoşnut ifade ve ürünlerin aynı karede kullanılması, ürünlerin
hemen hissedilir etkisini gösterme konusunda etkin ve ikna edici bir özellik
göstermektedir.
Yedinci kesitin ilk görüntüsünde, bel çekim tekniği kullanılmakta, bununla
birlikte çocuğun yüzü görünmemektedir. Çocuğun yüzünün görünmemesi ve
mekanın geri kalanının flu bir biçimde çekimlenmiş oluşu izleyicinin dikkatini, ön
planda oldukça net bir biçimde görünmekte olan, askılara birer elbiseymiş gibi
asılmış –üzerinde anime hayvan resimlerinin bulunduğu- bebek bezlerine
çekmektedir. Kesitin bir sonraki görüntüsünde göğüs çekim tekniği kullanılmaktadır.
Bu tekniğin kullanımı esnasında ekranda beliren karede çocuğun yüzü net bir
biçimde görünmektedir ki, bu noktada askıdaki bebek bezlerinden birini seçmeye
çalışan çocuğun ürüne olan ilgisi açıkça gözlemlenmektedir. Bir sonraki karede
kullanılan yüz çekim tekniği ile birlikte, çocuğun yüzünde beliren hayranlık ifadesi
daha da güçlenmektedir ve izleyicinin de ürüne olan ilgisini arttırmaktadır. Daha
sonraki karede tekrar göğüs çekime dönülmektedir. Bu aşamada çocuğun seçimini
191
yapmış olması ve ürüne olan beğenisinin göğüs çekim tekniğiyle vurgulanması,
izleyiciyi satın alma yönünde ikna etmek amaçlı bir etki yapmaktadır. Yedinci
kesitin son karesinde omuz çekim tekniği kullanılmakta ancak, kamera çocuğu
arkadan, çocuk seçtiği bebek bezini yatağın üzerine bırakırken göstermektedir.
Buradaki ilgi artık tamamen ürüne çekilmektedir.
Sekizinci kesitte yüz çekim tekniği kullanılmaktadır. Ekranın yarısını
kaplayacak genişlikte bir aynada sadece çocuğun yüzü görünmektedir, ekranın diğer
yarısında ise aynanın arka planında kalan bir yatak ya da koltuk ve üzerinde
oyuncaklar
flu
biçimde
görünmektedir.
Dolayısıyla
tüm
dikkat,
çocuğun
hareketlerine çekilmektedir.
Dokuzuncu kesitte, birden fazla çekim ölçeği, ayrıntı çekim, boy çekim, bel
çekim ve diz çekim yer almaktadır. Dokuzuncu kesitin ilk karesinde kullanılan
ayrıntı çekim tekniğinde, ekranın sol köşesinde görünen çok küçük bir bölümünde
yer alan saçlarından, bu kez sarışın olduğu görülen bir başka çocuğun kolu ve
vücudunun geri kalanının çok az bir kısmı çekimlenmektedir. Ayrıntı çekimin bu
karede kullanılmasının nedeni, çocuğun uzandığı ıslak mendil kutusunu ön plana
çıkararak ürüne dikkati çekmektir. Hemen arkasından ekrana gelen karede boy çekim
tekniği kullanılmakta ve bu kez sarışın bir kız çocuğu ıslak mendille ellerini silerken
görüntülenmektedir ki, burada hem ürüne dikkat çekilmekte hem de bir başka çocuk
oyuncunun varlığı ifade edilmektedir. Ardından gelen karede diz çekim tekniği
kullanılarak, erkek çocuğun dizlerinden yukarısı ekrana gelmektedir. Ardından bel
çekim tekniği kullanılarak erkek çocuk daha yakından görüntülenmektedir. Bir
sonraki görüntüde, tekrar kız çocuk ekrana gelmekte ve boy çekim tekniğiyle
görüntülenmektedir. Dokuzuncu kesitin son karelerinde ise erkek çocuk tekrar bel
çekim tekniğiyle görüntülenmektedir. Dokuzuncu kesitte -ilk karesinde yer alan ürün
haricinde- tüm çekimin kız ve erkek çocuk arasındaki diyaloga odaklandığı
görülmektedir. Bu aşamada, kız ve erkek çocuğa bir cinsel kimlik aktarımı söz
konusudur ve kullanılan çekim ölçekleri de bu aktarımı destekler niteliktedir.
Onuncu ve son kesitte boy çekim tekniği kullanılmaktadır. Evden çıkmak
üzere olan çocukların kapı önünde çekimlendiği bu görüntüde, mekanın darlığını
192
vurgulanmaktadır. Bununla birlikte, bir yandan çocukların bir elbiseymiş gibi
benimsedikleri bebek bezlerine dikkat çekilirken, diğer yandan görüntünün son
aşamasında ekranda beliren bakım ürünleri serisi ile ürün çeşitliliğine de vurgu
yapılmaktadır.
3.2.1.5.2. KAMERA DEVĐNĐMLERĐ
Birinci kesitte, kameranın yatay düzlemde sağa doğru bir devinimi söz
konusudur ve kamera yaklaşık %30 luk bir açıyla çocuğu genel bir alanda
görüntülemektedir.
Đkinci kesitte, birinci görüntüde olduğu gibi kameranın yatay eksende bir
devinimi söz konusudur. Belli belirsiz bir biçimde gerçekleşen bu devinim, çocuğun
hareketlerini daha dikkat çekici bir hale getirmektedir.
Benzer biçimde üçüncü kesitte de, yatay eksende bir devinim gerçekleşmekte;
bu devinim görüntüde yer alan çocuk ve şampuan şişesinin aynı doğrultudaki
devinimini de vurgulamaktadır. Bu görüntülerde yuvarlak ve tombul hatlarıyla
çocuğun vücudu ve şampuan şişesi belirgin bir benzerlik taşımakta, kamera
devinimiyle de bu benzerlik vurgulanmaktadır.
Dördüncü kesitte çocuğun ilerinden yukarısı, kameranın geriye doğru bir
devinimiyle çekimlenmektedir. Bu teknikle, izleyici bir önceki bir önceki kesitte
hissettiği olayın içinde yer alma duygusundan ayrılmakta ve dikkat, üründen tekrar
olay kurgusuna ve çocuğun hareketlerine çekilmektedir. Kameranın geriye doğru
deviniminin fazla belirgin olmayışı, izleyicinin, olay kurgusundan kopmadan sadece
hissettiği yoğunluğun azalmasına yol açmakta; aynı zamanda çocuğun utangaç ve
canlı hareketlerini vurgulamaktadır.
Beşinci kesitte, kesme tekniğine dayalı bir devinim bulunmaktadır.
Görüntüler birbiri ardına ekrana gelmekte ve olayda bir aksiyon yaratılmaya
çalışılmaktadır. Çocuğun aynada yansıyan görüntüsü ekranda var olana kadar kareler
birbiri ardına hızla geçmekte ve özellikle ürünlerin göründüğü ve ön plana çıktığı
193
anda hız yavaşlamaktadır. Yanı sıra, çocuğun ürünlerle ilgilenmeye başladığı an
itibarıyla yatay eksende bir kamera devinimi bulunmaktadır. Bu teknik, hızlı kesme
tekniğinin etkisini yumuşatan bir özelliğe sahiptir. Bu durum ürünlere çekilen dikkati
yoğunlaştırmakta
ve
kesme
tekniğinden
doğabilecek
ilgi
dağılmasını
da
engellemektedir. Altıncı kesitte de, bir önceki kesitte olduğu gibi kesme tekniğine
dayalı bir devinim uygulanmaktadır. Bu şekilde yaratılan aksiyon birbirinden farklı
iki ürünün aynı görüntüde yer almasını sağlamakta ve ürünlerin etkisiyle ilgili olarak
daha etkin ve daha ikna edici bir yapı sunmaktadır. Yanı sıra, yatay eksende bir
devinim söz konusudur ki, bu tekniğin uygulanması kesme devinimini yavaşlatmakta
ve reklamın geneline hakim olan romantik havayı da korumaktadır.
Yedinci kesitte kaydırma tekniği kullanılmaktadır. Kameranın sağa, sola ve
aşağı doğru yaptığı devinimler, mekanı göstermede ve olayları vurgulamada etkindir.
Özellikle son karede uygulanan ve aşağı doğru gerçekleştirilen devinim ise, ürüne
dikkati çekme konusunda başarılıdır. Yanı sıra kesme devinimi tekniği de
uygulanmakta ve kurgudaki hareketlilik sürmektedir.
Sekizinci kesitte, kameranın sağa doğru belli belirsiz bir devinimi söz
konusudur. Bu teknik, çocuğun saçını geriye doğru atma hareketini daha belirgin
kılmaktadır.
Dokuzuncu kesitteki kamera devinimleri ise, kız çocuğunun göründüğü
karelerde gerçekleşmektedir. Đleriye doğru bir devinim tekniği kullanılarak, boy
çekimden yakın çekime geçilmekte ve çocuğun yüz ifadesi ile beden hareketlerine
dikkat çekilmektedir. Erkek çocuğun bakım yapıp hazırlanmasının ardından, kız
çocuğun hayranlık içeren yüz ifadesi burada aktarılmak istenen duygudur. Onuncu ve
son kesitte belirgin bir devinim bulunmamakta, birbiri ardına geçen karelerde tam bir
görsel bütünlük bulunmaktadır.
3.2.1.5.3. KAMERA AÇILARI
Birinci kesitte göz düzeyi açısı kullanılmaktadır. Duş kabininin tam
karşısından alınan görüntü, genel bir alanı çekmekte, bu noktada kamera oyunları ile
194
değilse de, söz konusu açıdan duş kabininin görünümü iki duvarın birleştiği noktada
konumlanması ile görüntüye bir derinlik katmaktadır. Bununla birlikte kamera
açısının öznelliği, kamerayı dolayısıyla izleyiciyi, bir gözlemci konumuna getirmekte
ve kendi izlenimini de senaryoya katmasına izin vermektedir.
Benzer biçimde ikinci kesitte de göz düzeyi açısı kullanılmaktadır. Bununla
birlikte, kamera görüntüyü öznel bir açıdan vermekte ve izleyicinin kendisini olayın
içinde görmesi söz konusu olmaktadır. Bir önceki kesitte, gözlemleyici konumunda
olduğunu hisseden izleyicinin bu duyumsaması artmakta ve çekim uzaklığının önceki
görüntüye oranla daha yakın bir sunum arz etmesi, izleyiciyi olaya daha çok dahil
etmektedir.
Üçüncü kesitte kamera, nispeten dar bir alanı görüntülemektedir. Çekim
yapılan alanın darlığı ve yer alan renkler ile -ön planda yer alan şampuan şişesinden,
çocuğun görünümüne ve daha geriye doğru- netliğin giderek azalması, derinlik
duygusunu arttırmakta ve üç boyutluluğu arttırarak, izleyiciye kendisini olayın
içindeymiş izlenimini vermektedir. Yanı sıra, görüntülerde belli belirsiz bir alt açı
uygulaması bulunmaktadır ki, bu kullanımla birlikte görüntüde yer alan öğeler
birbirinden ayrılmakta ve dikkat, arka planda görece flu bir biçimde yer almakta olan
çocuktan, o anda ekranın tam ortasında yer alan şampuan şişesine çekilmektedir.
Dördüncü kesitte yer alan arka plan rengi, üç boyutlu ortam ve derinlik
etkisini güçlendirmektedir. Bu durum alt açı uygulamasıyla da desteklenmekte,
hafifçe yan bir açıyla yapılan çekim derinlik etkisini arttırmaktadır.
Beşinci kesitte de, göz düzeyi açısı kullanılmakta ve izleyicide fazla bir
duygu yaratmadan ürünlere odaklanma sağlanmaktadır. Bu açı aynı zamanda
görüntülerdeki diğer etkenlerle de birleşince, daha önceki kesitlerde izleyicinin
hissettiği olaya gizlice dahil olma duygusu, yerini –gizlice izleme duygusunu fazlaca
kaybettirmemekle birlikte- daha nesnel bir bakış açısına bırakmaktadır.
Altıncı kesitte de kullanılan göz düzeyi açısı, her ne kadar nesnel bir bakış
açısı sağlamayı amaçlayarak ürünlere dikkati çekmek için kullanılsa da,
195
görüntülerdeki diğer teknik ve etkenlerle birlikte, ürünü kullanan üzerindeki
etkilerini de göstermesi bakımından etkindir.
Yedinci kesitte ise, göz düzeyi açısı ve üst açı teknikleri birlikte
kullanılmaktadır. Kesitteki görüntülerin genelinde kullanılan göz düzeyi açısı ilgiyi
olaya ve ürüne çekmekteyken, üst açının kullanımı sadece ürüne dikkat çekme
amaçlı kullanılmaktadır.
Sekizinci kesitte kullanılan açı diğer görüntülerin çoğunda da kullanıldığı
üzere, göz düzeyi açısıdır. Kamera göz düzeyi açısından odanın küçük bir bölümünü
almaktadır. Alanın küçüklüğü ve sadeliği, canlı renkte objeler kullanılmakla birlikte
dip yüzeyin tek renk olması ve logonun içerdiği renklerle kontrast içermesi
durumuyla birleşince, bu görüntüde logo oldukça belirgin hale gelmektedir.
Dokuzuncu kesitte de yine göz düzeyi açısı kullanılmaktadır. Genel olarak
göz düzeyi açısı, olaya nesnellik katma amaçlı kullanılmakla birlikte, bu
görüntülerde kamera devinimleri ve ışıklandırma ile birleştiğinde üç boyutlu bir
görünüm sağlamaktadır. Yanı sıra, geniş açıdan yapılan çekimle birlikte arka planda
görünen mekanın büyüklüğü bu derinlik duygusunu arttırmaktadır.
Göz düzeyi açısı onuncu ve son kesitte de uygulanmakta olan tekniktir. Bir
önceki görüntüye oranla daha dar bir mekanda yapılan çekimde tüm dikkat
çocukların davranışlarına yöneltilmektedir.
3.2.1.5.4. KESĐTLER ARASI GEÇĐŞLER
Đlk aşamada, ikinci kesitin birinci kesiti iterek ekranda yer alması söz
konusudur. Yavaş çekimin uygulandığı reklamda, görüntülerin ekrana gelişleri
sırasında bu özellik daha belirgin bir hale gelmekte ve ilk kesitin son görüntüsü
silikleşirken, ikinci kesitin ilk görüntüsü giderek güçlenmektedir. Đkinci kesitten
üçüncü kesite geçişte kesme yöntemi kullanılmaktadır. Bu noktada, kesme işleminin
çok keskin olmayışı iki kesitin birbiriyle olan bağlantısını korumakta ve diğer kesite
geçişte daha yumuşak bir hava yaratmaktadır.
196
Üçüncü kesitten dördüncü kesite geçişte ise, zincirleme geçiş tekniği
kullanılmakta ve ardı sıra iki görüntü birbiri üzerinde gösterilmektedir. Her ne kadar
bu teknik televizyon reklamlarında sıkça kullanılan bir teknik değilse de, iki kesiti
birbirinden ayırmadaki etkinliği ile izleyiciyi, az önceki mahrem bir olaya tanıklık
etme ‘suçluluğundan’ çekerek, sonraki görüntülerin neşeli atmosferine taşımaktadır.
Beşinci
kesite
geçişte
doğrudan
ve
keskin
bir
kesme
yöntemi
kullanılmaktadır. Geçişin ani olması izleyicide bir hareketlilik ve ritim duygusu
oluşturmakta, dördüncü kesitte izleyiciye aktarılan canlılık duygusu, bu tekniğin
kullanılması ile güçlenmektedir.
Altıncı kesite geçişte de bir önceki görüntüsel geçişte olduğu gibi kesme
yöntemi kullanılmaktadır. Ancak, kesme işlemi bir öncekinde olduğu gibi çok keskin
bir biçimde gerçekleşmemekte, iki kesitin birbiriyle olan bağlantısını ve devamlılığı
korumaktadır.
Bir sonraki kesite geçişte ise, zincirleme geçiş yöntemi kullanılmaktadır.
Altıncı kesitin son karesi ve yedinci kesitin ilk karesi aynı anda üst üste
görünmektedir. Bu tekniğin, altıncı kesitte sona eren olayın, yedinci kesitteki
başlangıca eklenmesi amacıyla seçilen uygun bir teknik olduğu anlaşılmaktadır.
Yapılan bu yumuşak geçiş iki kesit arasında olabilecek dikkat dağınıklığı
engellemektedir.
Sekizinci kesite geçişte de zincirleme geçiş tekniği kullanılmaktadır. Kısa bir
an için aynı anda ve birbirinin üstüne görünen iki görüntü, bu aşamada etkenlerin de
etkisiyle, kurgudaki romantik havayı korur niteliktedir. Dokuzuncu kesite geçişte,
kesme tekniği kullanılmaktadır. Bu şekilde olaylar arasındaki geçiş oldukça netlik
kazanmaktadır.
Zincirleme geçiş tekniği, dokuzuncu kesitten onuncu kesite geçişte
kullanılmakta olan tekniktir. Olayların birbiriyle olan bağlantısı koparılmadan bir
sonraki görüntüye geçilmekte ve iki görüntünün son derece yumuşak bir biçimde,
197
önce aynı anda ekranda görünüp sonra birbirinden ayrılması kurgunun genel
romantik havasını korumaktadır.
3.2.1.5.5. IŞIK
Birinci kesitte yumuşak bir aydınlatma kullanılmaktadır. Bu teknik,
görüntülerde belli belirsiz gölgelenmelere yol açmakta, bu durum da görüntünün üç
boyutlu hale gelmesine olanak tanımaktadır. Bu şekilde çekim tekniklerinde
izleyiciyi gözleyici konumuna getiren derinlik duygusu artmakta ve izleyici kendini
görüntünün daha da çok içinde hissetmektedir.
Đkinci kesitte yumuşak hatta hafif loş olarak ifade edilebilecek bir aydınlatma
söz konusudur. Çocuğun arkasında kalan duş kabininin camlarındaki buğu da
görüntünün yumuşamasında etkilidir. Bu durum ilk kesitte olduğu gibi derinlik
duygusunu arttırmakta, kendini gözleyici konumunda hisseden izleyicinin bu
duyumsaması, ışığın ilk kesitteki görüntülere oranla daha loş olması dolayısıyla da
gizlilik paravanını hissetmesine neden olmaktadır.
Üçüncü kesit, oldukça loş bir ortamı içermektedir. Görüntülerde yer alan
öğeler bu bağlamda belirgin olmaktan uzaktır ve kamera açısı ile birleştiğinde
dikkatin ön planda yer alan ürüne çekilmesini kolaylaştırmaktadır.
Dördüncü kesitte doğrusal bir ışıklandırma kullanılmakta ve ışığın, doğrudan
çocuğu ve çocuğa yakın olan yerleri aydınlatması sağlanmaktadır. Bu şekilde, bir
önceki kesitte kullanılan ürün dolayısıyla çocuğun ışıltı kazandığına yönelik bir
gönderide bulunulmaktadır. Aynı zamanda çocuğun neşeli ve hafif utangaç tavırları
ile hareketlerindeki acelecilik, yine ürünün etkisine yapılan göndermeyi destekler
niteliktedir.
Beşinci kesitte arka planda loş bir ışıklandırma kullanılmakta, çocuk ve
ürünler ise özel olarak daha aydınlık bir biçimde görünmektedir. Bu şekilde bir
ışıklandırma tekniği ise, görüntülerdeki canlılık ve heyecan duygularını arttırmakta
198
ve çocuğun sahip olduğu ışıltıyı verenin kullandığı ürünler olduğu izlenimi
oluşmaktadır.
Altıncı kesitin tamamında, arka planda loş bir ışıklandırma kullanılmaktadır.
Bununla birlikte, bir önceki kesitte olduğu gibi, ürünler ve çocuk görüntüde yer alan
diğer unsurlara oranla daha aydınlık görünmektedirler. Işıklandırmada kullanılan bu
yöntem, ürüne ve ürünün hemen hissedilebilir etkisini gösterme amaçlı olarak çocuğa
çekilen dikkatin yoğunlaşmasını sağlamakta olan etkenlerden biridir.
Yedinci kesitte kullanılan ışıklandırma tekniği, değinilen diğer görüntülerin
çoğunun aksine oldukça aydınlıktır. Dekordaki renklerin canlılığı da ışığın
güçlenmesine etki etmektedir. Ancak, görüntülerde yer alan bazı karelerde arka
planın flu olarak gösterilmesi, ışıklandırmanın kimi zaman yumuşatıldığı izlenimini
uyandırmaktadır ki, bu durum aynı zamanda görüntülere bir derinlik de katmaktadır.
Hemen öncesinde yer alan kesitlerde olduğu gibi sekizinci kesitte de
ışıklandırma, arka plan loş, çocuğun görüntüsünde ise ışıltılı bire hava yaratmak
amacıyla daha sert bir biçimde uygulanmaktadır. Çocuğun, arka plandaki diğer
unsurlara oranla daha net bir biçimde görünmesini sağlayan ışıklandırma logoyu da
belirgin kılmakta ve çocuğun o anki ışıltılı hali ile marka adını özdeşleştirir
niteliktedir. Bu tarz bir ışıklandırma tekniği kullanımı aynı zamanda görüntüye
derinlik katmakta ve üç boyutlu bir ortam etkisi sağlamaktadır.
Dokuzuncu kesitte, genel olarak mekanın ışıklandırılması loş bir biçimde
gerçekleşmekte ve ortamda canlı ve keskin renkler bulunmasına rağmen görüntü, bu
ışıklandırma tekniğiyle yumuşatılmaktadır. Bununla birlikte, reklamın diğer birkaç
görüntüsünde olduğu gibi, çocuklar yumuşak ama yoğun bir aydınlığın içinde yer
almaktadırlar. Bu ışıltılı hallerinin, kullandıkları ürünlerle ilintilendirilmesi
amaçlanmaktadır ve çocuklar bu tarz bir ışıklandırma tekniğiyle çok daha güzel ve
bakımlı görünmektedirler.
Onuncu kesitte kullanılan ışıklandırma tekniği, flört eden gençlerin tavırlarını
taklit etmeye çalışan bu iki küçük çocuğun son karelerde ekrana yansıyan
199
davranışlarının, izleyicide uyandıracağı rahatsızlığı arttırmamak adına yumuşak bir
keskinlik içermektedir. Çok açık ve keskin olmayan tonlarda renklerin tercih
edilmesi ile birleşen bu ışıklandırma tekniği, olay kurgusunda hiçbir gizemli ve
derinlik uyandıran etki yapmamaktadır. Normal şartlarda ve farklı koşullarda bu tarz
romantik bir sahnenin çekiminde kullanılabilecek loş ışıklandırma tekniği bu
görüntüde kullanılamamakta ve olayın izleyicide uyandırabileceği rahatsızlık
duygusu bu şekilde azaltılmaya çalışılmaktadır.
3.2.1.5.6. RENKLER VE KULLANIMLARI
Đlk görüntülerde mavinin açık ve soğuk tonları ağılıklı olarak banyo
duvarlarında
kullanılmakta
ve
bu
durum
görüntülerde
oluşan
derinliği
güçlendirmektedir. Ekranın sol tarafında yer alan raflarda bulunan havlularda ise
mavi rengin yanı sıra yeşil, kırmızı ve krem rengi tonlar da bulunmakta ve derinliği
oluşturan soğuk görüntü yumuşatılarak hem derinlik izlenimi korunmakta hem de
görünüm soğuk ve ürkütücü halinden belirli bir oranda uzaklaştırılmaktadır.
Đkinci
kesiti
oluşturan
görüntülerde,
dipyüzeyde
belirgin
bir
renk
tonlamasının bulunmayışı dikkati ilk ve yoğun oranda çocuğa çekmektedir. Çocuğun
koyu renk saçları ve ten rengi ön plana çıkan öğeler haline gelmektedir. Bununla
birlikte, görüş açısının tam olarak odak noktasında bulunmamakla birlikte logoda yer
alan renkler de nispeten daha belirgin hale gelmektedir. Bu durum, izleyicinin istem
dışı bir biçimde de olsa logoyu algılamasını sağlamaktadır. Belirsiz dip yüzeyde
koyu mavi ve yeşil hatlarla çevrili logo, izleyicinin odak noktasında olmasa da
zihinde yer edici konumdadır. Bu noktada da marka logosunun farkındalığını arttıran
bir çekim stratejisi izlenmektedir.
Üçüncü kesitte, loş ortamın da etkisiyle renkler, görüntüye belirsiz ve donuk
bir anlam katmaktadır. Ancak, ön planda yer alan şampuan şişesinin parlak sarı
rengi, ürünün ortamı ışıldattığına yönelik bir gönderme yapmakta ve izleyiciye ruhsal
açıdan büyüleyici bir canlılık duygusu aktarmaktadır. Dördüncü kesitte ise, sıcak ve
soğuk renklerin bir arada kullanıldığı görünmektedir. Arka planda dekorda yer alan
mavi ve yeşil tonları, temizliği ve doğallığı yansıtırken; çocuğun kullandığı kırmızı
200
renk canlılık ve biraz da tutkuya gönderme yapmakta, yanı sıra belirgin bir biçimde
ön plana çıkarılan çocuğun ten rengi, kullanılan renkler ve yaptıkları göndermelere
destek olurken, çocuksu bir masumiyeti de izleyiciye aktarmaktadır.
Beşinci kesitte pastel renkler kullanılmaktadır. O anda ekranda yer alan ürün
ambalajlarının renklerinin pastel olması ve aynı zamanda dikkatin ürünlere çekilmek
istenmesi dip yüzeyde koyu renkler kullanımını kısıtlayacak özelliktedir ki, bu
görüntüde de bu renkler kullanılmamaktadır. Renklerin pastelliği ile birlikte ürüne
yönlendirilen dikkat, çocuğun efemine hareketlerinin rahatsız edici özelliğini de
silikleştirmektedir. Altıncı kesitte de, beşinci kesitte olduğu gibi, pastel renkler
yoğunluktadır. Benzer biçimde, renklerin pastelliği ile birlikte ürüne ve ürünün
hemen hissedilir etkilerine yönlendirilen dikkat, çocuğun efemine hareketlerinin
rahatsız edici özelliğini de silikleştirmektedir.
Beşinci ve altıncı kesitlerdeki görüntülerin aksine, yedinci kesitte oldukça
canlı renkler kullanılmaktadır. Arka planda yer alan yatak örtüsünün rengi ve
odadaki diğer objeler oldukça canlı renklerde seçilmiştir. Bu renkler, bebek bezinin
beyazlığıyla kontrast oluşturmakta ve zaten ön planda görünmekte olan ürünü daha
da dikkat çekici hale getirmektedir.
Sekizinci kesitte ise, dekorda kullanılmakta olan renkler oldukça canlıdır.
Arka plandaki görüntünün çoğunu yeşil bir yatak ya da koltuk kaplamaktadır.
Üzerindeki sarı, kırmızı ve açık kahverengi oyuncaklar ilk anda dikkati çekse de
çocuğun hareketleri renkleri geri plana itmektedir. Bununla birlikte, yeşil tonun
ağırlığı logo renkleriyle kontrast oluşturmakta ve logoya dikkatleri çeken bir etken
olmaktadır.
Dokuzuncu
kesitteki
dekor,
oldukça
canlı
renkler
kullanılarak
oluşturulmuştur. Mekanın genel havası daha çok yetişkinvari bir özellik sergilemekle
birlikte, kullanılan renklerin canlılığı olaya bir parça da olsa çocuksuluk katmaktadır.
Işığın loşluğu ile birlikte mekan da çok daha romantik görünmektedir. Son kesitte,
oldukça açık tonlar kullanılmaktadır. Işıklandırmanın netliği ile birlikte beyazın
ağırlıklı olduğu bu görüntüde, açıklık, netlik vurgulanmaktadır. Bununla birlikte, son
201
karede ekrana gelen ürünlerin renkleri ve logo da bu renklerin kullanımı ile daha
belirgin hale gelmektedir.
3.2.2. MOLFĐX REKLAMININ GÖSTERGEBĐLĐMSEL ÇÖZÜMLEMESĐ
Çocuk bedeni üzerinden cinsel kimlik aktarımı konusuna örnek olarak
gösterilebilecek bir diğer televizyon reklam filmi de, Molfix bebek bezi reklamıdır.
2006 yılında televizyonlarda gösterilmeye başlanmış olan bu reklam filminde
Molfix’in Dynamic Baby adlı yeni ürünü tanıtılmaktadır. Benzer nitelikli ürünleri
konu alan çoğu reklam filminde olduğu gibi, bu reklam filminde de çocuklar
kullanılmakta ve anime karakterler eşliğinde canlı, neşeli bir senaryo kurgusu ile
ürün tanıtılmaktadır. Çalışmamızda bu reklam filminin örnek olarak gösterilmesinin
nedeni ise, öncelikle çocuk bedeninin sergilenmesidir.
Đkinci neden ise, Canbebe reklamında olduğu kadar yoğun bir aktarım
olmamakla birlikte, reklamın bazı bölümlerinde özellikle kız çocuklarına yapılan
cinsel kimlik aktarımıdır. Bu aktarım doğrudan yetişkin rolü sergilenmesi yoluyla
yapılmamakta, ancak çocukların ekranda göründüğü sahnelerde kullanılan bazı
aksesuarlar buna gönderme yapmaktadır. Ayrıca, reklam müziği ve çocukların bazı
karelerdeki duruş ve dansları, özellikle kız çocuklarının birer “lolita” gibi
görünmelerine neden olmaktadır. “Konforlu Molfixler, Neşeli Bebekler…” sloganı
ile yola çıkan bu reklam filminde, çocukların sevimliliği, ürünü satın alma kararı
verecek olan mevcut/potansiyel tüketici grubunu etkilemek amaçlı kullanılmaktadır.
Bununla birlikte reklamın bir diğer özelliği, doğrudan çocukları etkilemek yoluyla
anne-babaların dikkatini reklama ve nihayetinde ürüne çekmek amaçlı olmasındadır.
Anime karakterler, neşeli bir müzik ve yaşıtları konumundaki çocukların oldukça
eğlenir görünen halleri, reklamı izleyen çocuklarda istenen etkiyi oluşturmakta ve
özellikle 2-3 yaş grubu çocukların anne-babalarının satın alma kararını etkilemelerini
sağlamak amaçlanmaktadır.
Molfix reklamının çözümlenmesinin ilk aşamasını görüntü betimlemesi
oluşturmaktadır. Bu aşamada, reklam filminden alıntılanan çeşitli görüntüler
eşliğinde reklamın genel bir görüntüsel betimleme yapılmaktadır.
202
3.2.2.1. GÖRÜNTÜ BETĐMLEMESĐ
Molfix reklam filminin tamamı 42 saniye ve 38 kareden oluşmaktadır.
Çözümlemede kullanılmak üzere tespit edilen kesit sayısı ise 12 olarak
belirlenmektedir. Canbebe reklam filminin aksine Molfix reklamında tek bir ürün
üzerine odaklanmakta ve ürünün belli bir yaş grubuna ulaşmış, hareketli ve dinamik
bebekler için en uygun ürün olduğu reklamda rol alan çocukların neşeli hallerinin
görüntüsü aracılığıyla verilmektedir.
Molfix reklamında çözümlenmek üzere tespit
edilen ilk kesitte, mor dip yüzey üzerinde yer alan
pembe bir daire içerisinde, Warner Bros Şirketi
tarafından yaratılan Looney Toones çizgi film
kahramanları bulunmaktadır. Ellerini çırparak, canlı
bir şekilde çalmaya başlayan müziğe eşlik eden
kahramanlar, ilk andan itibaren çocukların ilgisini reklama çekmektedir. Ayrıca, dip
yüzeyin mor renkte seçilmesi de, ürün ambalajının rengi olması dolayısıyla, ürüne
gönderme yapmaktadır.
Tespit edilen ikinci kesitte, açık yeşil
dipyüzey kullanılmakta, aynı renk zeminde de
kullanıldığından olayların boşlukta ve bir rüya
aleminde geçtiği izlenimi uyanmaktadır. Üst kısımda
yer alan koyu pembe daireler de bu rüya izlenimini
güçlendirmektedir.
Arka
planda
çizgi
film
karakterleri şarkıya ve önde dans eden kız çocuğunun dansına tempo tutmaktadır.
Dans eden kız çocuğunun üzerinde sadece bebek bezi ve boynunda koyu pembe bir
otriş bulunmaktadır. Çocuk yaşıyla pek de uyum sağlamayan bir biçimde dans
etmekte ve otrişini bir dans aksesuarı gibi kullanmaktadır. Görüntünün son
aşamasında çocuğun otrişi –elbette ki çocuk anatomisinin elverdiği ölçüde- kadınsı
bir tavırla omzundan geriye doğru atmaktadır. Reklamda tespit edilen ikinci görüntü,
cinsel kimlik aktarımına yönelik olarak belirlenen ilk görüntü olma özelliği
taşımaktadır.
203
Molfix reklamında tespit edilen üçüncü
kesitte, 1990’lı yılların gözde şarkılarından biri olan
Macarena adlı şarkının, reklama ve çocuk diline
uyarlanmış versiyonu ile dans eden iki küçük kız yer
almaktadır. Bu aşamada, ekran ikiye bölünmektedir.
Üstlerinde bebek bezlerinden başka herhangi bir
giysi ya da aksesuar bulunmamaktadır. Reklamın ileriki aşamalarında betimlenmekte
olan görüntülerde tam olarak Macarena dansı yaparken görüntülenen çocuklar bu
görüntüde sadece vücutlarını -sıradan her çocuğun dans edişi gibi- sallamaktadırlar.
Kesitin bir sonraki aşamasında, ekranda
tekrar bir görüntü oluşmakta ve kız çocuklarından
birinin yüzü yakın planda, elleriyle ağzını kapatarak
gülerken çekimlenmektedir. Bu noktada, şarkının
orijinalinde var olan şuh kahkaha -bilgisayar
efektleriyle bir parça çocuk sesine benzetilse de- reklam jingle’ında da
bulunmaktadır. Şarkının çıktığı dönemlerdeki popülaritesi nedeniyle hatırlanan
özeliklerinden biri olan bu kahkaha, her ne kadar çocuklaştırılsa da, şarkının orijinal
haliyle özdeşleştirilmekte ve bu durum da çocuğun gülüşünü, bilinçli ya da bilinç dışı
olarak hafifçe şuh bir hale getirmektedir. Bu görüntüde yeşil dipyüzey değişmemekle
birlikte Yukarıda yer alan dairelerin renkleri değişmekte, pembeye mor ve mavi
renkler de katılmaktadır. Yanı sıra, çocukların saç ve vücutlarına da bu renklerin
yansıdığı görülmektedir.
Dördüncü kesitte bir zenci ve bir de beyaz
çocuk ekranda dans ederken yer almaktadır. Bu
çocuklar da reklamda rol alan diğer çocuklar gibi,
üzerlerinde sadece bezleri olduğu halde dans
etmektedirler. Bu görüntülerde çocuk bedeninin
sergilenmesi haricinde cinsel kimlik aktarımı ile ilgili bir öğeye rastlanmamaktadır.
Bu kesitte de ekran ikiye bölünmekte, ekranın bir bölümünde çocuklar, ikinci
bölümünde ise çizgi karakterlerden biri açık pembe dipyüzeyde, salıncakta
sallanırken görülmektedir. Ekranın, çocukların göründüğü sol bölümünde ise
204
dipyüzey rengi yine açık yeşil olarak kullanılmaktadır. Bu aşamada, dipyüzey
üzerindeki daire renklerinin yine farklılaşmakta ve belirgin biçimde zemine
yansımaktadır. Ancak bu yansıma bir zeminin var olduğunu göstermekten öte,
çocukların ayaklarının altında renkli bulutlar olduğu izlenimini uyandırmaktadır.
Beşinci
kesitte
ekran
üç
bölüme
ayrılmaktadır. Her bir bölümde birer kız çocuğu yer
almaktadır. Đki yanda bulunan bölümlerdeki çocuklar
reklam konusu olan ürünü kullandıkları için ne kadar
rahat hareket ettiklerini gösteren davranışlarda
bulunurken, orta bölümde yer alan çocuğun durumu biraz daha farklıdır. Üzerinde,
genellikle iç çamaşırı defilelerinde görmeye alıştığımız türden pembe renkli,
kenarları tüylü bir çift kanat, kıyafet olarak bebek bezi ve saçlarında parlak taşlardan
bir taç olan çocuk, iç çamaşırı defilesine çıkmış bir manken gibi kameraya poz
vermektedir. Bu reklamda cinsel kimlik aktarımı ile ilgili görüntülerden bir diğeri de,
bu görüntüyle karşımıza çıkmış olmaktadır. Görüntülerle ilgili olarak üzerinde
durulması gereken bir diğer nokta da, dip yüzeyle ilgilidir. Üç bölümde de dipyüzey
açık yeşildir. Bununla birlikte dipyüzeyde yer alan renkli dairelerin çoğaldığı ve
renklerinin de daha fazla çeşitlendiği gözlemlenmektedir. Dipyüzeyde bu tür renk
oynamaları reklamdaki genel canlılığı arttırıcı bir etki yapmaktadır. Bununla birlikte,
çocukların üzerine yansıyan kırmızı bir ışık da göze çarpmaktadır. Kırmızı rengin,
objeler ya da aksesuarlarda kullanımının mekana ya da aksesuarı kullanan bireye
canlılık kattığı ve kırmızı rengin çocuklar tarafından sevildiği bir gerçektir. Bununla
birlikte, yukarıdan aşağıya doğru yansıyan yoğun kırmızı ışığın çağrışım yaptığı
öğeler, kullanım amacının daha farklı olduğu izlenimini oluşturmaktadır.
Tespit edilen altıncı kesitte, ekran yine ikiye
bölünmüş durumdadır. Sağ tarafta yer alan bölümde
sarı ve üzerinde mor daireler olan dipyüzeyde ürün
paketi yer almaktadır. Sol tarafta ise, bir başka kız
çocuğunun ellerini çırparak müziğin temposuna
205
uymaya çalıştığı görülmektedir. Açık yeşil dipyüzey üzerindeki renkli daireler bu
görüntüde de bulunmaktadır. Yanı sıra, yukarıdan aşağıya doğru gelerek çocuğun
saçlarına ve vücuduna yansıyan kırmızı ışık bu görüntüde de mevcuttur.
Yedinci kesitte, önceki görüntülerde olduğu
gibi açık yeşil dipyüzey üzerinde renkli daireler ve
çocukların
üzerine
yansıyan
kırmızı
ışık
bulunmaktadır. Bu görüntüde de ekran ikiye ayrılmış
durumdadır. Bölümlerin her birinde birer kız çocuğu
bulunmakta ve Macarena dansı yapmaktadırlar. Sağ taraftaki çocuk için göğüs çekim
tekniği kullanılmakta, sol taraftaki çocuk ise boy çekim tekniğiyle ekranda yer
almaktadır.
Yedinci kesitin bir sonraki görüntüsünde, sağ
taraftaki
çocuğun
göğüs
çekim
tekniğinin
kullanımına devam edilerek tek başına ekranda yer
aldığı görülmektedir. Çocuk bir önceki karede
başlamış olduğu dansına bu karede de devam
etmektedir. Bu aşamaya kadar sinemaskop tekniği kullanılarak derinlik kazandırılan
ve üst ve alt düzlemde beyaz birer bant bulundurulması suretiyle görüntülerin
aktarıldığı reklam filminin bu görüntüsünde, sağ ve sol kenarlardan da boşluk
bırakıldığı görülmektedir. Görüntü sanki müzikle birlikte hareket etmekte ekranda
dalgalanmaktadır.
Yedinci kesitin son görüntüsünde ekran üç
bölüme ayrılmaktadır. Yedinci kesitin ilk karesinde
yer alan kız çocuğu tekrar bu kareye girmekte ve bir
başka kız çocuğu da üçüncü bölümde görülmektedir.
Bu
aşamada
dipyüzey
renklerinde
farklılıklar
bulunmaktadır. Sağ karede dipyüzey rengi açık pembedir ve bu renk çocuğun tüm
vücuduna da yansımaktadır. Benzer biçimde sol karede de dipyüzey rengi farklıdır.
Burada mor renk kullanılmakta ve çocuğun tüm vücuduna yansımaktadır. Ortadaki
karede ise açık yeşil dipyüzey olduğu gibi bırakılmıştır. Çocukların hareketleri ve
206
dansları ise tamamen yetişkin taklidi olarak göze çarpmaktadır. Birer menken
edasıyla vücutlarını ve kullandıkları ürünü sergilemektedirler.
Sekizinci kesitte, daha önce beşinci kesitte
orta karede yer almakta olan kız çocuğu tekrar
ekrana gelmektedir. Üçe ayrılan ekranın orta
bölümünde, kendi etrafında dönerek dans eden
çocuğa,
yan
karelerde
yer
alan
çizgi
film
kahramanları eşlik etmektedir. Anime karakterlerin varlığı, çocuk üzerinden
gerçekleştirilen cinsel kimlik aktarımını hafifletmektedir.
Anime karakterlerin
bulundukları karelerin dipyüzeyi açık sarı zeminli ağaçlık bir ortamın resmedilmiş
halidir. Kendi bulundukları çerçevede, bu karakterler çocuk ile son derece uyumlu
olarak hareket etmektedirler. Kız çocuğunun bulunduğu karede ise dipyüzey açık
yeşildir ve üzerinde renkli daireler bulunmaktadır. Bu görüntülerde de yukarıdan
aşağıya doğru gelerek çocuğun üzerine yansıyan kırmızı ışık bulunmaktadır.
Dokuzuncu kesitte ardı ardına, koşan, dans
eden ve birbirine sarılan çocuklar yer almaktadır.
Birçok çocuğun, üzerlerinde bebek bezi hariç başka
bir şey olmadan göründükleri bu sahnelerde,
çocukluğun tüm canlılığı ve enerjisi izleyiciye
hissettirilmektedir.
Reklamın genelinde kullanılmakta olan açık
yeşil dipyüzey burada da mevcuttur. Bununla birlikte
dipyüzey üzerinde görünen renkli daireler, yavaşça
görüntünün geneline yayılmakta, hareket etmekte,
kimi zaman da çocukların yüz ve vücutlarının
önünde yer alıp masalsı ortamı oluşturmaya katkıda bulunmaktadır. Bu karede de
olduğu gibi, çocukların vücuduna yansıyan değişik renklerdeki ışıklar ve sevimli
çocuklar bu görüntülere ve reklamın geneline bir çocuk cenneti havası vermektedir.
207
Dokuzuncu kesitin son karesinde, birden
fazla çocuğun koşup oynadığı bu sahne çocuk
cenneti havasını güçlendirmektedir. Bununla beraber
bu görüntüde renk yoğunluğunun hafiflediğini ve
yeşil dipyüzeyin netleşerek, diğer renkteki ışık
yansımalarının azaldığı görülmektedir.
Reklamın tespit edilen onuncu kesitinde ikiye
bölünmüş ekranlar ve anime karakterler ile birlikte
dans
eden
veya
kahkaha
atan
çocuklar
görünmektedir. Çocukların bulunduğu karelerde
dipyüzey reklamın genelinde olduğu gibi açık yeşil
üzerinde renkli daireler, anime karakterlerin bulunduğu karelerde ise açık sarı
üzerinde ürün ambalajını çağrıştıracak mor daireler şeklindedir.
Onuncu kesitteki bu iki karede de görüldüğü
üzere, anime karakterle ile çocukların hareketleri ve
yüz ifadeleri birbirine benzemektedir. Yanı sıra,
çocuklar ve karakterler hareket ederken, ekranı ikiye
bölen
beyaz
çizgide
de
bir
dalgalanma
görülmektedir. Bu durum, reklamın genel canlı ve
eğlenceli havasını güçlendirmektedir.
Reklamın onbirinci kesitinde, çocukların
genel
neşeli
hakkındaki
ve
eğlenceli
açıklamalara
tavırlarından
geçilmektedir.
ürün
Ürünün
özellikle vurgulanmak istenen kısımları, yakın plan
olarak gösterilmektedir. Yanı sıra, Looney Toones
karakterlerinin kullanılmasında Warner Bros şirketi
ile işbirliği yapıldığına dair ibare, ekranın sağ alt köşesindeki beyaz hatta yer
almaktadır. Warner Bros adının geçmesi –tüm dünyada tanınan bir film ve
animasyon
şirketi
olması
nedeniyle-
bulunmaktadır.
208
Molfix
adına
da
olumlu
etkilerde
Onbirinci kesite ait son karede ise, bir önceki
karede koyu pembe olan dipyüzey açık yeşile
dönmekte ve bu dipyüzey üzerinde çocuğun bel ve
dizine yakın bir bölümü ekrana gelmektedir. Çocuk,
kullanımı son derece kolay ve rahat olan ürünün
esnek
bantlarını
kendisi
kapatırken
görüntülenmektedir. Bu görüntü tamamen ürünün ayırt edici özelliklerini ön plana
çıkarmakta ve kullanım kolaylığını aktarmaktadır. Bu durumu vurgulamak içinse,
reklamın
genelinde
yararlanılan
renkli
ışıklandırmalar
bu
görüntüde
bulunmamaktadır. Yanı sıra, görüntüler boyunca sağ alt köşede bulundurulan Warner
Bros işbirliği ile ilgili ibare burada da bulunmaktadır.
Reklamın tespit edilen onikinci kesitinde,
mor
dipyüzey
üzerinde
hareket
eden
anime
karakterlerle birlikte yükselen Molfix markası ve
aşağıdan yukarıya doğru sıçrama yapan “Dynamic
Baby” ifadesi bulunmaktadır. Daha sonrasında mor
dipyüzey geriye doğru giderek ürün ambalajına
dönüşmekte ve gerideki açık yeşil dipyüzey açığa çıkmaktadır.
Kesitin son görüntüsünde, yukarıdan aşağıya
doğru bir sıçrama hareketi ile anime karakterler
görüntüye gelmekte ve ekranı ortalayacak biçimde
ürün sloganı olan, “Konforlu Molfixler, Neşeli
Bebekler…” ibaresi yer almaktadır. Son anda ürün
ambalajı ve karakterler zıplamakta ve bu görüntü
sloganın canlılık yaratan etkisini vurgulamaktadır.
3.2.2.2. GÖRÜNTÜ GÖSTERGELERĐ
Molfix Dynamic Baby reklamında, çözümlemek üzere tespit edilen oniki
kesiti oluşturan görüntülere ait göstergeler ve bu göstergelerin anlamlandırılması
sonucu elde edilen bulgular bu bölümde değerlendirilmektedir.
209
3.2.2.2.1. BĐRĐNCĐ KESĐT
Ürün:
Mor dipyüzey
Yazılı ileti
Anime karakterler
Masal Dünyasına Giriş:
Mor dipyüzey
Dipyüzey üzerindeki helezonik
daireler
Pembe daire
Anime karakterler
Bu ilk kesitte yer alan göstergeler incelendiğinde, ürün ve masal dünyasına
girişi çağrıştıran bazı gösterenlerle karşılaşılmaktadır. Dipyüzey rengi doğrudan ürün
ambalajının rengiyle bağlantı kurulmasını sağlamaktadır. Anime karakterler ise,
ürünün hem ambalajı üzerinde bulunan resimlerde, hem de bebek bezlerinin üzerinde
yer almaktadır. Bu nedenler, anime karakterlerin de ürüne yönelik bir çağrışım
yarattığı ifade edilebilir. Bir diğer gösteren olan yazılı ileti, “Molfix Comfort Serisi
Dynamic Baby” de, ürüne doğrudan çağrışım yapmaktadır. Đkinci gösterilen
konumunda olan masal dünyasına girişe dair gösterenler ise, mor dipyüzey, dipyüzey
üzerinde bulunan helezonik daireler, ortada yer alan pembe daire ve anime
karakterler olarak sıralanabilir. Romantik ve masalsı bir renk olan morun dipyüzeyde
kullanılması bir yandan ürünün kendisini çağrıştırırken, diğer yandan da üzerindeki
helezonik
dairelerin
de
etkisiyle
başka
bir
boyuta
geçildiği
izlenimini
uyandırmaktadır. Ekranın ortasında yer alan pembe daire de bir anlamda bu yeni
boyuta açılan kapı gibi görünmektedir. Daire içinde yer alan anime karakterler ise,
bu
yeni
boyutun
tamamen
çocuklara
ait
bir
masal
dünyası
olduğunu
çağrıştırmaktadır.
3.2.2.2.2. ĐKĐNCĐ KESĐT
Feminenlik:
Kız çocuğun feminen duruş ve
davranışları
210
Kız çocuğun dans ediş biçimi
Çocuğun kullandığı aksesuarlar
Açık yeşil dipyüzeyin zeminde
Masalsı Ortam:
de kullanılması sonucu oluşan
boşluk hissi
Dipyüzey
üzerinde
bulunan
renkli daireler
Anime karakterler
Renkli
ve
bulut
görünümlü
şekiller
Çocuksuluk:
Anime karakterlerin kullanımı
Canlı renkler kullanılması
Tüm feminenliğe karşın çocuksu
görünen hareketler
Đkinci kesite dair tespit edilen gösterilenler, feminenlik, masalsı ortam ve
çocuksuluk olarak belirlenmektedir. Bu gösterilenler içerisinde ilk ele alınacak olanı
ise, feminenlik gösterilenidir. Đkinci kesitte yer alan kız çocuğunun kullandığı
aksesuarlar ve yetişkin taklidi hareket ve dansları feminenliğe ve cinsel kimlik
aktarımına yönelik çağrışımlara neden olmaktadır. Çocuk boynuna takılı durumda
olan koyu pembe otrişi ile yetişkinlere özgü erotik figürlerin taklidini yapmaktadır.
Bu aşamada üzerinde sadece bebek bezi olan çocuğun çıplaklığı da, çocuk bedeninin
sergilenmesine yönelik olarak önemlidir. Bir diğer gösterilen konumunda olan
çocuksuluğa ait gösterenler ise, ilk olarak çocuğun –tüm yetişkinvari tavırlarına
rağmen- bebek anatomisinden kaynaklanan beceriksizce hareketlerinin görüntüye
yansımalarıdır. Đkinci aşamada ise, görüntü oluşturulurken kullanılan canlı renklerdir.
Yanı sıra, anime karakterlerin kullanılması, her ne kadar arka planda yer alsa da
görüntüdeki feminenliği çocuksuluk ile dengeleyebilmektedir. Masalsı ortam, bu
görüntüye ait diğer bir gösterilendir. Açık yeşil dipyüzeyin zeminde de kullanılması
görüntüye bir boşluk hissi vermekte ve bir hayal, masal ortamını çağrıştırmaktadır.
Dipyüzey üzerinde yer alan renkli daireler ve zemine yansıyan renkli ışıkların
bulutumsu görüntüleri bu masalsı ortam gösterilenini güçlendirmektedir. Anime
211
karakterler, bu gösterilen için de geçerli olan bir gösteren konumundadır. Arka
planda, neşeyle dans eden çocuğa ve müziğe tempo tutan karakterler bir yandan
çocuksuluğu
çağrıştırırken,
diğer
yandan
masalsı
ortam
gösterilenini
desteklemektedir.
3.2.2.2.3. ÜÇÜNCÜ KESĐT
Masalsı Ortam:
Açık yeşil dipyüzeyin zeminde
de kullanılması sonucu oluşan
boşluk hissi
Dipyüzey
üzerinde
bulunan
renkli daireler
Renkli
ve
bulut
görünümlü
şekiller
Feminenlik:
Kahkaha sesi
Ürünün Etkisi:
Çocukların
hareketlerindeki
rahatlık
Üçüncü kesite dair tespit edilen gösterilenler, masalsı ortam, feminenlik ve
ürünün etkisidir. Đlk gösterilen konumunda olan masalsı ortam konusunda ilk
söylenebilecek olan şey, reklamın genelinde yer alan dipyüzey rengi ve zeminde de
kullanımının yarattığı etki üzerinedir. Dipyüzey üzerindeki renkli daireler ve zemine
yansıyan bulutumsu ışıklar bu görüntüde de mevcuttur. Yanı sıra bu ışıklar,
çocukların üzerine de yansımakta ve çocukları normal insandan öte birer masal
kahramanı gibi göstermektedir. Bu görüntüdeki bir diğer gösterilen de ürünün
etkisidir. Çocukların büyük bir neşeyle oynamaları ve dans etmeleri, ürünün
sağladığı rahatlık ve bedenlerine gösterdiği uyumla bağdaştırılmaktadır. Son
gösterilen olan feminenlik ise, bu görüntüde ses ile birlikte bulunmaktadır. Kız
çocuğunun ağzını elleriyle kapatarak kahkaha attığı sahnede fonda duyulan ses, bir
çocuk sesinden öte bir genç kızın şuh olarak nitelendirilebilecek olan kahkahasını
anımsatmaktadır.
212
3.2.2.2.4. DÖRDÜNCÜ KESĐT
Masalsı Ortam:
Açık yeşil dipyüzeyin zeminde
de kullanılması sonucu oluşan
boşluk hissi
Dipyüzey
üzerinde
bulunan
renkli daireler
Anime karakterler
Renkli
ve
bulut
görünümlü
şekiller
Çocuksuluk:
Çocukların beden dili
Anime karakterler
Dördüncü kesite dair tespit edilen iki gösterilen bulunmaktadır. Bu
gösterilenlerden ilki olan masalsı ortama dair gösterenler diğer görüntülerde olan
gösterenlerle uyum içerisindedir. Dipyüzey rengi ve uygulanış tekniği, ek olarak
renkli ışıklar ve daireler, son olarak da anime karakterlerin varlığı, mekanı zamanın
etkilerinden uzak bir masal alemi gibi göstermektedir. Yanı sıra, bu görüntüde yer
alan çocukların hareketleri tamamen çocuksuluğu yansıtmaktadır. Büyük bir neşe ve
enerji ile koşup oynayan çocuklar etraflarında yer alan anime karakterler eşliğinde,
son derece mutlu bir biçimde bu masal dünyasında yaşamaktadırlar. Diğer bir
ifadeyle ürün sadece bir bebek bezi olmanın ötesinde, çocukları kendilerini
neredeyse bir masal dünyasında hissedecek kadar mutlu kılmaktadır.
3.2.2.2.5. BEŞĐNCĐ KESĐT
Feminenlik:
Kız
çocuğuna
kullandırılan
aksesuarlar
Çocukların
kırmızı ışık
Beden dili
213
üzerine
yansıyan
Ürünün Etkisi:
Çocukların
hareketlerindeki
rahatlık
Beşinci kesitteki görüntüler, Molfix reklamında yer alan cinsel kimlik
aktarımı öğelerinden en belirginini içermektedir. Üç bölüme ayrılan ekranın orta
karesinde yer alan çocuğun üzerinde yer alan aksesuarlar, ilk bakışta bir meleğin
görüntüsünün yansıması gibi görünmektedir. Üzerinde bebek bezi ve pembe renkli,
etrafı tüylerle çevrili bir çift kanattan başka bir şey olmayan çocuk, başındaki parlak
taşlardan yapılma taçlarla oluşturulmak istenen hale görünümü ile de ilk bakışta bir
meleği andırmaktadır. Bununla birlikte, bir manken edasıyla kameraya poz vermekte
olan çocuğun hareketleri üzerindeki aksesuarlarla birleşince, izleyicide, bir melekten
ziyade iç çamaşırı defilesinde yer alan bir manken çağrışımı yapmaktadır. Yukarıdan
gelerek çocuğun üzerine yansıyan kırmızı ışık –ki ekranın sağ ve sol yanındaki
çocuklara da aynı ışık yansımaktadır- bu çağrışımı güçlendirmektedir. Diğer cinsel
kimlik aktarımı içeren tüm görüntülerde yer alan ve söz konusu aktarımı dengeleyen
çocuksu hareketler bu görüntüde sağ ve sol karelerde yer alan çocuklar tarafından
verilmeye çalışılmakla birlikte, bu görüntüde dikkati çeken en önemli öğe çocukların
yüz ifadeleridir. Gayet enerjik ve canlı biçimde hareket eden çocukların yüzünde bir
gülümseme ya da sevimli görünme çabası bulunmamaktadır. Çocukların üzerine
yansıyan kırmızı ışık da, yüzlerindeki ciddi ifadeyi daha belirgin hale getirmektedir.
Bir diğer gösterilen konumundaki ürünün etkisi ise, çocukların hareketlerindeki
rahatlıkla yansıtılmaya çalışılmaktadır. Oturur pozisyonda, ayakta dururken ve dans
eder gibi üzerindeki bebek bezini sergileyen üç çocuğunda hareketlerinde bir rahatlık
ve canlılık söz konusudur.
3.2.2.2.6. ALTINCI KESĐT
Çocuksuluk:
Çocuksu hareketler
Ürünün Etkisi:
Ekranda beliren ürün
Ürünle
ilgili
animasyon
görüntüleri
Çocuğun yüzündeki neşeli ifade
214
Çocuğun
hareketlerindeki
rahatlık
Masalsı Ortam:
Dipyüzey rengi ve kullanımı
Renkli daireler
Bulut görünümlü renkli şekiller
Bu kesitte ürün belirgin bir biçimde görünmektedir. Đki bölüme ayrılan
ekranın sağ kısmında yer alan ürünün, sarı dipyüzey üzerinde yine ürünle aynı renk
olan mor dairelerin bulunduğu bir karede, hemen sol bölümde bulunan kız
çocuğunun hareketleriyle uyumlu bir biçimde animasyon görüntüleri ile yer
almaktadır. Çocuğun neşeli yüz ifadesi ve hareketlerindeki rahatlık ürünün olumlu
etkilerine gönderme yapmaktadır. Bu kesitte, cinsel kimlik aktarımı ile ilgili bir
öğeye rastlanmamakla birlikte çocuk bedeninin sergilenmesi durumu söz konusudur.
Masalsı ortam gösterileni ise, reklamın genelinde olduğu gibi bu kesitte de, aynı
gösterenlerle birlikte yer almaktadır.
3.2.2.2.7. YEDĐNCĐ KESĐT
Masalsı Ortam:
Dipyüzey rengi ve kullanımı
Renkli daireler
Bulut görünümlü renkli şekiller
Çocuk Cinselliği:
Renk ve ışık
Çocukların beden dili
Yedinci kesitin en belirgin yanı, bu kesitte yer alan çocukların jingle olarak
seçilen Macarena adlı şarkının klibinde var olan dansı yaparken görüntülenmeleridir.
Reklam filminde yer alan çocuklar bu dansı oldukça çocuksu bir biçimde
yapmaktadır.
Bununla
birlikte,
hala
hatırlarda
olan
orijinal
kliple
kurulan/kurulabilecek bağlantı çocukların imajını farklılaştırabilmektedir. Çünkü,
orijinal klipte rol alan oyunculara hakim olan “lolita” imajı, bu reklamda da, bu kez
çocuklar üzerinden benzer bir çağrışıma neden olmaktadır. Çocuk cinselliği ile ilgili
215
olarak değinilmesi gereken bir diğer konu da, yedinci görüntünün son aşamasında üç
bölüme ayrılan ekranda yer alan üç kız çocuğunun beden dilidir. Çocukların
hareketleri ve dansları tamamen yetişkin taklidi olarak göze çarpmaktadır. Birer
menken edasıyla vücutlarını ve kullandıkları ürünü sergilemektedirler. Yanı sıra
renklendirme ve ışıklandırma teknikleri de çocukların bu görüntüde birer cinsel meta
gibi yer almasına neden olmaktadır. Sağ karede dipyüzey rengi açık pembedir ve bu
renk çocuğun tüm vücuduna da yansımaktadır. Benzer biçimde sol karede de
dipyüzey rengi farklıdır. Burada mor renk kullanılmakta ve çocuğun tüm vücuduna
yansımaktadır. Ortadaki karede ise açık yeşil dipyüzey olduğu gibi bırakılmıştır. Bu
renklerin kullanımı ışıklandırmayı olduğundan daha loş bir hale getirmekte ve de
çocuk cinselliği gösterilenini vurgulayıcı özellik taşımaktadır. Masalsı ortam
gösterileni bu görüntüde, diğer görüntülerle benzer gösterenlerle aktarılmaktadır.
Dipyüzey renginin kullanım şeklinin yarattığı boşluk hissi ve dipyüzey üzerine
yansıyan renkli bulut görünümlü şekiller ve daireler, bir masal alemini çağrıştırmakta
ve çocuk cinselliğine yönelik olan gösterenlerin etkisini yumuşatmaktadır.
3.2.2.2.8. SEKĐZĐNCĐ KESĐT
Feminenlik:
Kız
çocuğuna
kullandırılan
aksesuarlar
Çocuğun
üzerine
yansıyan
kırmızı ışık
Masalsı Ortam:
Anime karakterler
Dipyüzey rengi ve kullanımı
Çocuksuluk:
Anime karakterlerin çocukla
uyumlu dansları
Molfix Dynamic Baby reklamında rastlanılan cinsel kimlik aktarımına dair
son gösterilen sekizinci kesitte yer almaktadır. Daha önce beşinci kesitte de görülen
kız çocuğu bu kesitte, bu kez tek başına ve anime karakterler eşliğinde yer
almaktadır. Beşinci kesitte çocuğun üstünde yer alan aksesuarlar olan, parlak
216
taşlardan yapılma taç ve pembe kanatlar bu kesitte de mevcuttur. Çocuk tek başına,
yukarıdan aşağıya doğru üzerine yansıyan kırmızı ışığın altında, kendi etrafında
dönerek dans etmektedir. Görünüm bir çocuğa ait olmakla birlikte, bu gösterileni
oluşturan gösterenler, çocuğu kadınsı bir havada göstermektedir. Bu aşamada masalsı
ortam
gösterileninin
varlığının,
çocuğa
yansıtılan
bu
feminen
havanın
yumuşatılmasına bağlamak mümkündür. Yanı sıra anime karakterlerin varlığı da, bu
feminen görünümü hafifleten bir diğer öğedir. Daha aydınlık bir çevrede resmedilmiş
olan karakterlerin çocukla uyumlu bir biçimde dans etmeleri, çocuksuluk
gösterilenini çağrıştırmakta, yanı sıra masalsı ortam gösterileni için de bu
karakterlerin varlığı bir gösteren konumundadır.
3.2.2.2.9. DOKUZUNCU KESĐT
Masalsı Ortam:
Açık yeşil dipyüzeyin zeminde
de kullanılması sonucu oluşan
boşluk hissi
Dipyüzey
üzerinde
bulunan
renkli daireler
Renkli
ve
bulut
görünümlü
şekiller
Çocuksuluk:
Çocukların beden dili
Ürünün Etkisi:
Çocukların rahat hareketleri
Dokuzuncu kesitte birbiri ardına, koşmakta, dans etmekte ve birbirine
sarılmakta olan çocuklar yer almaktadır. Birçok çocuğun, üzerlerinde bebek bezi
hariç başka bir şey olmadan göründükleri bu sahnelerde, çocukluğun tüm canlılığı
ve enerjisi izleyiciye hissettirilmektedir. Çocuk bedeninin sergilenmesi durumu söz
konusu ise de, çocuksu hal ve hareketler görüntüyü oldukça yumuşatmaktadır.
Çocukların bu enerjik hareketleri yapabilme kabiliyetleri ise ürünün etkisi
gösterilenini çağrıştırmaktadır. Masalsı ortama yönelik gösterenler de, bu görüntüde
çok daha fazla kullanılmaktadır. Dipyüzey renginin oluşturduğu etki korunurken,
217
renkli bulut görünümlü şekillerin yansımaları bu görüntüde oldukça fazlalaşmış
durumdadır. Zaman zaman çocukların yüzlerini kaplayacak biçimde ekrandan geçen
ışıklar, birçok çocuğun koşup oynadığı bu masalsı ortama, bir çocuk cenneti imajı da
yüklemektedir.
3.2.2.2.10. ONUNCU KESĐT
Masalsı Ortam:
Açık yeşil dipyüzeyin zeminde
de kullanılması sonucu oluşan
boşluk hissi
Dipyüzey
üzerinde
bulunan
renkli daireler
Anime karakterler
Renkli
ve
bulut
görünümlü
şekiller
Çocuksuluk:
Çocukların beden dili
Anime karakterler
Ürünün Etkisi:
Çocukların rahat hareketleri
Anime karakterlerin de ürünü
kullanmakta oluşları
Masalsı ortam gösterileni, bu kesit için de söz konusudur. Renkli ve bulut
görünümlü şekiller ile renkli daireler bu görüntülerde oldukça artmaktadır.
Görüntüler süresince ikiye bölünmüş durumda olan ekranda birbiri ardına çocuklar
ve anime karakterler yer almaktadır. Çocuklar üzerlerinde sadece bebek bezi olduğu
halde dans etmekte, oynamakta ve gülmektedirler. Eşzamanlı olarak, çocuk
görüntülerinin yanında anime karakterlere de yer verilmekte çocukların yüz ifadeleri
ile
hareketleri,
anime
karakterlerin
yüz
ifadeleri
ve
hareketleri
ile
aynılaştırılmaktadır. Bu noktada çocukların son derece rahat hareket edebilmeleri de,
yine ürünün etkisine yönelik bir çağrışım oluşturmaktadır. Çocuklarda söz konusu
olan enerjik hareketler ve neşeli yüz ifadeleri ürünle bağdaştırılmaktadır. Buna dair
218
en önemli gösteren ise, görüntüde yer alan ve çocuklarla aynı enerjik ve canlı
hareketleri sergileyen anime karakterlerin de ürünü kullanıyor görünmeleridir.
3.2.2.2.11. ONBĐRĐNCĐ KESĐT
Ürünün Etkisi:
Sözlü ileti
Ürünün bebek vücuduyla uyumu
Yetişkin eli
Çocuğun kendi başına hareket
edebilirliği
Onbirinci kesit, tamamen ürünün etkisi üzerine yoğunlaşmış karelerden
oluşmaktadır. Bu aşamada görüntülerde yer alan her türlü sözlü ve görsel ileti
tamamen ve büyük bir uyum içerisinde ürüne odaklanmaktadır. Sözlü iletide yer alan
kadın sesi, reklamın genel kurgusuna son derece uygun olarak enerjik bir biçimde
ürünün özelliklerinden bahsetmekteyken, görsel iletiler de bu ifadeleri destekler
niteliktedir. Ayrıntı çekim tekniği ile çocuğun bel ve diz arası bölümü ekranda yer
almakta ve ürünün çocuk bedeni ile ne kadar uyum sağladığı gösterilmeye
çalışılmaktadır. Yanı sıra üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da, yetişkin
kimliğine ait olarak fiziksel tek öğenin bu görüntüde yer almakta olduğudur. Ürünün
esnek olduğu iddia edilen bantları, ekran üzerinde daire biçiminde ve daha küçük bir
bölümde büyük ölçekle gösterilirken, bu büyütülmüş görüntüde bir kadın eli
görülmekte ve çocuğun üzerindeki bezin bandını göstermektedir. Bu gösterenin,
yetişkin bir kadın sesi ile verilmesi, reklamın bu bölümüne kadar olan çocuk
hakimiyetine son vermekte ve reklam iletisine ciddiyet katmaktadır. Son karede ise
bu yetişkine ait el görüntüsü kaybolmakta ve çocuk diğer bandı kendisi
kapamaktadır.
Bu görüntüler ile de ürünün kullanım kolaylığına dikkat
çekilmektedir.
3.2.2.2.12. ONĐKĐNCĐ KESĐT
Ürün ve Ürünün Etkisi :
Mor dipyüzey
Yazılı iletiler
Anime karakterler
219
Masalsı Ortam:
Mordan
açık
yeşile
dönen
dipyüzey
Dip yüzey üzerinde yer alan
renkli daireler
Anime karakterler
Onikinci ve son kesitte, ürün ve ürünün etkisi ile masalsı ortam olmak üzere
iki gösterilen bulunmaktadır. Ürün ve ürünün etkisi ile ilgili olarak görüntülerde yer
alan gösterenler arasında öncelikle dikkat çekeni, onikinci kesitin ilk karesinde yer
alan mor dipyüzeydir. Ürün ambalajının rengi olan bu renk, doğrudan ürüne çağrışım
yapmaktadır. Yanı sıra mor dipyüzeyin üzerinde yer alan yazılı iletiler ve anime
karakterler de, ürün ambalajı ile uyumludur ki, kesitin bir sonraki aşamasında
dipyüzeyin ürünün yakından çekimlenmiş hali olduğu da görülmektedir. Bu aşamada
dipyüzey rengi, reklamın genelinde kullanılan ve üzerinde renkli daireler bulunan
açık yeşildir. Daha önceki kesitlerde de değinildiği üzere bu renk kullanımı mekanı
zamanın etkilerinden uzak bir masal alemi gibi göstermektedir. Son karedeki anime
karakterlerin varlığı ve neşeli halleri de, hem ürünün rahatlık sağlayan ve çocuğun
hareketlerini kısıtlamayan yapısına göndermede bulunmakta, hem de masalsı ortam
gösterilenini güçlendirmektedir.
3.2.2.3.
REKLAMDA
KULLANILAN
SÖZLÜ/YAZILI
ĐLETĐLERĐN
ÇÖZÜMLEMESĐ
Bu reklamda yer alan iletiler içerisinde, oldukça olan sözlü iletiler, son derece
hareketli ve canlı özellikteki reklam jingle’ı ve son olarak da yazılı iletiler
değerlendirilmektedir.
3.2.2.3.1. SÖZLÜ ĐLETĐLER
Molfix Dynamic Baby reklamındaki sözlü iletiler de reklamda yer alan replik
ve jingle üzerinden değerlendirilmektedir. Bununla birlikte, Molfix reklamında yer
alan işitsel bir öğe olarak jingle, Canbebe reklamındakinden farklı olarak sadece
220
müzikten oluşmamakta, sözlü ifadeleri de içermektedir. Bu ifadeler, ürünü satın
aldırmaya yönelik, ikna edici iletiler içermektedir.
3.2.2.3.1.1. REKLAM REPLĐĞĐ
Molfix Dynamic Baby reklamında yer alan sözlü iletiler yazılı iletilere oranla
çok daha fazladır. Özelikle ürünün belirleyici özellikleri yansıtılırken sözlü
iletilerden yararlanılmaktadır. Oldukça canlı ve enerjik bir kadın sesiyle dile
getirilen; “Yaşasın bebeklerin hareket özgürlüğü! Yeni Molfix Dynamic Baby, esnek
yan bantları sayesinde bebeğinizin bedeniyle mükemmel uyum sağlar, neşesini ikiye
katlar!” ifadesi, reklamın onbirinci kesitiyle birlikte duyulmaktadır. Burada yer alan
sözlü iletiler ile direkt olarak ebeveynlere seslenilmektedir. Ürünün rahatlığının ve
kullanım
kolaylığının
izleyiciye
aktarılması
aşamasında
emir
cümlesi
kullanılmamaktadır. Ürünün kalitesine duyulması amaçlanan güveni sağlamak için
enerjik bir sesten ve açık, anlaşılır ve net ifadelerden yararlanılmaktadır.
Ardında son kesitte bir çocuğun sesi duyulmakta ve slogan tekrar
edilmektedir. “Konforlu Molfixler, Neşeli Bebekler…” sloganının oldukça enerjik ve
canlı bir çocuk sesiyle dile getirilmesi de, ürüne yüklenen enerji, canlılık ve
dinamizm özeliklerini, ikna edici bir biçimde yansıtmada etkindir.
Molfix reklamında, genellikle çocuk ve bebeklere yönelik ürün reklamlarının
hemen hepsinde olduğu gibi, kadın ve çocuk sesleri kullanılmaktadır. Bu durum,
Canbebe reklamında erkek sesi kullanılmasından kaynaklanan etkinin aksine, Molfix
reklamına enerji, güven ve samimiyet duyguları katmaktadır.
3.2.2.3.1.2. JINGLE
Molfix reklamında kullanılan jingle, 1990’lı yıllarda oldukça popüler olan ve
sevilen Macarena adlı şarkının reklama uyarlanması ve Türkçe sözler yazılmasıyla
oluşmaktadır. Sözler reklam içeriğiyle oldukça uyumludur:
221
“Bir sağa bir sola arkaya öne
Hareketin kralını yap döne döne
Yaylana yaylana popoyu salla
Oo… nefis valla
Yürüyene koşana dinamik olana
Anneciğim hadi alsana bana
Yaylana yaylana popoyu salla
Oo… süper durmaaaaa ahaaa…”
Reklamda kullanılan bu jingle, oldukça enerjik ve reklamın genel kurgusuna
uygun bir jingle olmakla birlikte, gerçek çocuk sesi yerine mekanik ve bilgisayarda
değiştirilerek çocuk sesine benzetilmiş yetişkin sesleri kullanılması, negatif bir etki
yaratmaktadır. Reklamda yer alan sevimli çocuklar ve canlılık içeren kurgu, bu
mekanik seslerle, izleyicide rahatsızlık oluşturan bir etki yaratmaktadır.
Jingle ile ilgili bir diğer özellik de, şarkının orijinal haline çekilen klibin
izleyicide yaptığı çağrışımlardır. Orijinal klipte yer alan genç kızların erotik olarak
nitelendirilebilecek dans ve hareketleri, klipte rol alan bazı çocukların –görüntü
betimlemesi ve göstergelerde de aktarıldığı gibi- dans ve hareketleriyle
bağdaştırılabilmektedir.
Bu durumun izleyicideki etkisi de negatif olarak
değerlendirilebilir çünkü, reklamda rol alan bazı kız çocuklarının hareketleri ve
dansları, görüntü oluşturma teknikleriyle hafifletilse de, kadınsı bazı özellikler
taşımaktadır. Dolayısıyla, bu reklam için söz konusu olan çocuk bedeni üzerinden
cinsel kimlik aktarımı olgusu, jingle seçimi ile daha fark edilebilir duruma gelmekte,
bu da izleyicide rahatsızlık oluşturabilmektedir.
3.2.2.3.2. YAZILI ĐLETĐLER
Molfix reklamında kullanılan yazılı iletiler, sözlü iletilerin aksine oldukça
sınırlı orandadır. Yazılı iletiler sadece ilk görüntüde ve son görüntüde bulunmaktadır.
Đlk görüntüde Molfix Comfort Serisi Dynamic Baby yazısı, anime görüntüler
eşliğinde ekranda yer almaktadır. Bu aynı zamanda, reklama bir giriş niteliği
taşımaktadır. Sonuncu kesitte ise, “Konforlu Molfixler, Neşeli Bebekler…” şeklinde
222
sözlü olarak ifade edilen slogan, yazı ile de yer almaktadır. Açık yeşil dipyüzey ile
kontrast yaratan beyaz renkle yazılı olarak ifade edilen slogan, oldukça belirgin
biçimde görülmektedir. Sesli olarak da ifade edilmesi, sloganı daha akılda kalıcı
kılmaktadır.
3.2.2.4. REKLAMDA KULLANILAN SÖZSÜZ ĐLETĐŞĐM
Reklamda kullanılan sözsüz iletişim öğeleri, beden dili ve uzam dili olarak iki
ana başlık altında değerlendirilmektedir. Uzam dili reklamın geneli temel alınarak
irdelenmekte, bununla birlikte beden dili konusunda özellikle cinsel kimlik aktarımı
bulunan öğelerin olduğu görüntüler üzerinde durulmaktadır.
3.2.2.4.1. BEDEN DĐLĐ
Molfix reklam filminde, çok sayıda çocuk oyuncu rol almaktadır. Ürünün
rahatlığı ve çocukların hareketlerin engellemeyecek türde tasarımlandığı iddiasına
uygun olarak, son derece hareketli bir biçimde koşan, dans eden ve oynayan çocuklar
görülmektedir. Bununla birlikte bazı karelerde cinsel kimlik aktarımı öğelerine de
rastlanmaktadır.
Beden dili yoluyla çocuklara yapılan cinsel kimlik aktarımı ile ilgili ilk
öğelere ikinci kesitte rastlanmaktadır. Boynunda pembe otrişi ile dans eden kız
çocuğunun davranışları, kadınsı bazı öğeleri de içermektedir. Çocuğun boynundaki
otrişi geriye doğru atması, dans etmesi esnasında ise erotik figürler kullanarak dans
eden yetişkin kadın davranışlarının taklit edilmeye çalışılması dikkati çeken
unsurlardır.
Bu konuyla ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer kesit de üçüncü
kesittir. Üçüncü kesitin son aşamasında ellerini ağzına kapatarak kahkaha atan bir kız
çocuğu görülmektedir. Đlk bakışta herhangi bir olumsuzluk yansıtmayan bu görüntü,
kahkaha sesi ile birleşince şuh bir hava kazanmaktadır. Yanı sıra, daha önce de ifade
edildiği üzere reklam jingle’ı Macarena adlı şarkının reklama uyarlanmış halidir ve
şarkının orijinal halinin klibi pek çok kişinin de hatırındadır. Reklamda yer alan
223
kahkaha sesi ve klipteki ses önemli oranda benzerlik göstermektedir. Bu durumun
reklamdaki görüntüye yansıması ise, orijinal klipte rol alan oyuncu kadın ile
reklamdaki küçük kızın özdeşleşmesi olabilmektedir. Dolayısıyla, ses öğesi ile
birleşen görüntü, kız çocuğuna bir “lolita” imajı yüklemektedir. 18 yaş altı, erotik ve
şuh tavırlar sergileyen ya da görünümü bu öğeleri barındıran genç kızları tanımlamak
için kullanılan bu kavram, bu reklamda 3 yaşın altı bir çocuğa yüklenebilmektedir.
Bu görüntülerde yer alan kız çocukları aynı zamanda yedinci kesitte de yer almakta
ve hala hatırlarda olan şarkının, hala hatırlarda olan dansını
yapmaya
çalışmaktadırlar. Bu durum da, çocuklara yüklenen “lolita” imajını güçlendirir
özelliktedir. Yanı sıra, çocukların bedenlerine yansıyan kırmızı ışık da –ki burada
kırmızı rengin reklamda kullanım amacının masumluğu erotizme çevirmek olduğu
iddia edilmektedir- söz konusu duruma katkıda bulunmaktadır.
Cinsel kimlik aktarımı öğelerine rastlanan bir diğer kesit de beşinci kesittir.
Bu kesitte akran üçe ayrılmakta ve her bir bölümde bir kız çocuğu yer almaktadır.
Sağ ve sol bölümlerde yer alan çocuklar bebek beziyle ne kadar rahat ettiklerini
gösteren davranışlar sergilemektedir ancak, ortadaki karede yer alan kız çocuğu için
durum biraz farklıdır. Đkinci kesitte koyu pembe otrişiyle dansçı büyüklerinin
sergilediği erotik figürleri taklit etmeye çalışan kız çocuğu, bu kez –görüntü
betimlemesinde de ifade edildiği üzere- genellikle iç çamaşırı defilelerinde görmeye
alıştığımız türden bir çift kenarları tüylü pembe kanatla, manken büyüklerini taklit
etmekte, üzerinde bulunan “bebek” bezini bir kıyafetmişçesine tanıtmaktadır.
Başında bulunan parlak taşlardan yapılma taçla, çocuğa aynı zamanda bir melek
imajı verilmeye de çalışmaktadır, bununla birlikte yukarıdan gelerek çocuğun
saçlarına ve vücuduna yansıyan kırmızı ışık, “çocuk melek” imajını “lolita” imajına
çevirmektedir.
Cinsel kimlik aktarımı olgusunun, beden dili açısından incelenebilecek son
göstergeleri, yedinci kesitte bulunmaktadır. Bu kesitte de ekran üçe ayrılmaktadır.
Her bir bölümde, birer kız çocuğunun yer aldığı bu görüntülerde, çocuklar
üzerlerindeki bebek bezlerini –yine birer kıyafetmişçesine- sergilerken, bilinç dışı
olarak kendi vücutlarını da sergilemektedirler. Bir anlamda, manken büyüklerini
224
taklit etme çabasındaki bu çocukların ekrana yansıttıkları görünüm, çocuk kimliğinin
ötesinde, bir kadın kimliğinin yansımalarını içeren unsurlar taşımaktadır.
3.2.2.4.2. UZAM DĐLĐ
Molfix reklamında kullanılan mekan, zamanın etkilerinden ve diğer
unsurlardan izole edilmiş özellikler barındırmaktadır. Açık yeşil dipyüzey üzerinde
beliren rengarenk daireler ve kimi zaman ekranın belirli bir bölümünü kaplayacak
şekilde oluşan renkli ve bulut görünümlü daireler, mekana masalsı bir rüya ortamı;
oynayan dans eden çocuklar ile anime karakterler ise bir çocuk cenneti ve oyun
dünyası imajı yüklemektedir. Zeminin de açık yeşil olarak seçilmesi, çekimin
boşlukta veya gökyüzünde geçtiği izlenimini uyandırmaktadır. Kimi zaman da,
zemine yansıyan renkli ışıklar bulut izlenimi vermektedir.
Ancak kimi zaman yukarıdan aşağıya doğru inen kırmızı ışık demetleri,
zemine, çocukların yüzlerine, bedenlerine ve saçlarına yansımaktadır. Bu anlarda ise,
masalsı dünya imajı yerini, bir dans kulübü gibi daha farklı bir mekansal izlenime
bırakmaktadır.
3.2.2.5. GÖRÜNTÜ OLUŞTURMA TEKNĐKLERĐ
Molfix reklamı herhangi bir konu içermemekle birlikte, görüntü oluşturma
teknikleri açısından değerlendirildiğinde, pek çok farklı tekniği barındırmaktadır. Bu
aşamada bir karmaşaya yol açmamak amaçlı olarak, teknikler her bir kesit için ayrı
ayrı ele alınmaktadır.
3.2.2.5.1. ÇEKĐM ÖLÇEKLERĐ
Birinci kesitte genel bir çekim yapılmakta ve sadece anime karakterler yer
almaktadır. Anime karakterler göğüslerinden yukarısı görünecek biçimde, el çırparak
görünmekte ve açılış görüntüsünü oluşturmaktadır.
225
Đkinci kesitte boy çekim tekniği kullanılmaktadır. Bir anlamda reklamın
gerçek açılış görüntüsü olarak nitelendirilebilecek olan bu görüntüde, reklamın
gerçekleştiği tüm alan genel bir çekimle görüntüye gelmektedir. Arka planda yer
alarak çocuğu seyreden ve onun dansına tempo tutan anime karakterler de toplu bir
halde görüntüye gelmektedir. Ön planda yer alan çocuğun dans etmesi ve üzerinde
bulunan ürün ise, bu çekim tekniğiyle vurgulanmaktadır.
Üçüncü kesitte birden çok çekim ölçeği kullanılmaktadır. Öncelikle
belirtilmesi gereken bu kesitte ekranın bölümlere ayrılmakta olduğudur. Đlk aşamada,
ekran iki bölüme ayrılmaktadır. Sağ karede yer alan çocuk için boy çekim tekniği,
sol karedeki çocuk içinse bel çekim tekniği kullanılmaktadır. Bu aşamada
izleyicilerin dikkati, çocukların hareketlerine, daha doğru bir ifadeyle kullanılan ürün
ile ne kadar rahat hareket ettiklerine çekilmektedir. Hemen ardından, sağ karedeki
çocuk bel çekim tekniğiyle ekrana yaklaşmakta, diğer çocuk için ise diz çekim
tekniği kullanılmaktadır ve çocuk ekrana uzaklaşmaktadır. Burada bu tekniğin
kullanılması ise, reklamın genel enerjik havasına katkıda bulunmaktadır. Kesitin bir
sonraki aşamasında ise, ekranda tek bir görüntü belirmekte ve omuz çekim tekniği
kullanılarak bir önceki aşamada sol karede yer alan çocuğun omuzlarından yukarısı
görüntülenmektedir. Ürünü kullandığı için son derece rahat hareket edebilen ve bu
nedenden dolayı da son derece mutlu olan çocuğun neşesi bu çekim tekniğiyle
yansıtılmaya çalışılmaktadır.
Dördüncü kesitte, boy çekim ve ayrıntı çekim teknikleri kullanılmaktadır.
Dördüncü kesitin ilk aşamasında, ekran ikiye ayrılmakta ve sol tarafta bulunan
karede iki çocuk boy çekim tekniği ile dans ederken görüntülenmektedir. Sağ
taraftaki karede ise, anime karakterlerden biri bulunmaktadır. Burada çocukların
hareketlerindeki rahatlık ve bebek bezinin oyunlarını engellemeyecek biçimde
tasarımlandığı gösterilmektedir. Daha sonraki aşamada uygulanan ayrıntı çekim
tekniğinde ise, bir çocuğun dizleri ile beli arasındaki bölüm gösterilerek bebek
bezinin çocuğun bedeni ile sağladığı uyum vurgulanmaktadır.
Beşinci kesitte ekran üçe ayrılmakta ve her bir bölümde birer kız çocuğu
bulunmaktadır. Çocukların üçü için de boy çekim tekniği kullanılmaktadır. Bu
226
kesitte orta karede yer alan çocuk dans etmekte, sağ karede bulunan çocuk ellerini
yukarıya kaldırarak vücudunu esnetmekte, sol karedeki çocuk ise oturur pozisyonda
olarak ekranda yer almaktadır. Bu şekilde, çocuk nasıl hareket ederse etsin bezin
vücuduna uyum sağlayacağı ve çocuğun eğlencesini bozmayacağı iddiasına yönelik
bir vurgulama söz konusudur.
Altıncı kesitte boy çekim tekniği kullanılmaktadır. Đkiye bölünen ekranda sol
tarafta yer alan çocuğun neşeli bir biçimde el çırpması, hem bir önceki kesitteki
arkadaşlarına hem de sağ karede ekranda beliren ürün ambalajına yönelik
görünmekte ve çocuğun rahatlığı ve neşesi ön plana çıkarılmaktadır.
Yedinci kesitte birden fazla çekim ölçeği kullanılmaktadır. Đlk aşamada ekran
iki bölüme ayrılmaktadır. Sol taraftaki karede boy çekim kullanılmaktadır. Sağ
karede ise aşağıdan yukarıya doğru bir çekim yapılmaktadır, bu çekimi ayrıntı çekim
olarak değerlendirmek mümkündür. Daha sonra ekranda yine tek bir kare oluşmakta
ve sağ karedeki kız çocuğu ekrana gelmektedir. Burada ise, omuz çekim tekniği
kullanılmaktadır. Son aşamada, ekran tekrar bölümlenmekte ve üç kare ortaya
çıkmaktadır. Sağ ve sol karelerde boy çekim tekniği kullanılırken, orta bölümde diz
çekim tekniği kullanılmakta ancak, çocuğun yüzü görünmemektedir. Bu kesitte de,
dans eden çocuklar bulunmakta ve hareket serbestliğine dikkat çekilmektedir. Ancak
kullanılan çekim ölçekleri çocukların hareketleri ile birleştiğinde -özellikle de
görüntünün ilk ve son aşamalarında- ürünün çocukların bedenine sağladığı uyum ve
hareket serbestliği ötesinde, çocuk bedenlerinin sergilendiği izlenimi uyanmaktadır.
Sekizinci kesitte, bir önceki kesitte de olduğu gibi ekran üç bölüme
ayrılmakta ancak, sağ ve sol karelerde, anime karakterler yer almaktadır. Orta karede
yer alan çocuk için kullanılan çekim ölçeği ise, boy çekim ölçeğidir. Çocuk kendi
etrafında dönerek dans ederken, hareket serbestliğine vurgu yapılmaktadır.
Dokuzuncu kesitte, dans eden, oynayan, koşan pek çok çocuk yer almaktadır.
Dolayısıyla çekim ölçekleri de, ayrıntı çekim, göğüs çekim, omuz çekim ve boy
çekim olarak sıralanabilmektedir. Reklamın genel enerjik ve hareket içeren
kurgusuna uyum sağlayacak düzeyde çekim teknikleri kullanılmaktadır. Bununla
227
birlikte bazı karelerde gerçekleştirilen ayrıntı çekim tekniğiyle ürünün çocuk
bedenine uyum sağladığını göstermek amaçlanmakta ancak, bu karelere çocuk
bedeninin sergilendiği görüntüler izlenimini uyandırmaktadır.
Onuncu kesitte boy, yüz ve ayrıntı çekim ölçekleri kullanılmaktadır. Boy
çekim tekniği ile çocukların hareket kabiliyetlerinin ürünün etkisiyle yükseldiği
vurgulanmakta, ayrıntı çekim tekniğiyle ürünün çocuk bedeniyle sağladığı uyuma
dikkat çekilmekte, yüz çekim tekniğinin kullanımıyla da çocukların neşeli hali
ekrana yansıtılmaktadır.
Onbirinci kesitte ayrıntı çekim tekniği ve diz çekim tekniği kullanılmaktadır.
Kesitin birinci ve ikinci karelerinde kullanılan ayrıntı çekim, seslendirme ile uyum
içerisinde ürünün özelliklerine yoğunlaşmaktadır. Bu karelerde, bebek bezinin çocuk
vücuduna sağladığı uyum ile çocuğun kendi başına bile ürünü kullanabileceği
gösterilmektedir. Son karede ise diz çekim tekniği kullanılarak bir kız çocuğu
zıplarken gösterilmekte ve ürünün hareket kabiliyetini arttıran etkisi son kez
vurgulanmaktadır.
Onikinci ve son kesitte ise, ilk görüntüyle benzer biçimde anime karakterler
genel bir çekim ölçeği ile çekimlenmekte, ürün ambalajı da bu noktada ekranda
belirmektedir. Bu aşamada dikkat tamamen ürüne odaklanmaktadır.
3.2.2.5.2. KAMERA DEVĐNĐMLERĐ
Birinci ve ikinci kesitlerde kamera devinimine dair herhangi bir öğe
bulunmamaktadır. Ancak, çocuğun hareketleri ve arkadaki anime karakterlerin
sıçramaları, görüntülere hareketlilik katmaktadır.
Üçüncü kesitte, ilk aşamada kameranın sağa ve sola doğru olmak üzere yatay
eksende bir devinimi söz konusudur. Bu tekniğin kullanımı çocukların danslarını ve
hareketlerini vurgular niteliktedir. Bununla birlikte, çekim ölçeklerinde yapılan ani
oynamalarla ileri ve geri bir devinim varmış gibi görünmektedir. Đkinci aşamada ise,
devinim yatay eksende sağa doğru gerçekleşmekte ve çocuğun gülerken baktığı sol
228
yöne vurgu yapılmaktadır. Yanı sıra, hızlı kesme teknikleri ile kareler birbiri ardına
görüntüyü tamamlamakta ve enerjiye yapılan vurgu artmaktadır.
Dördüncü kesitte kameranın sola doğru yatay eksende devinimi ile çocukların
dans ederek gittikleri yön doğrultusunda görüntünün içerisinde kalmaları
sağlanmaktadır. Ayrıca farklı çekim ölçeklerinin uygulandığı kareler arasında kesme
tekniği uygulanarak bir görüntü devinimi sağlanmaktadır.
Beşinci kesitte üzerinde durulması gereken ilk unsur, çocukların ekrana geliş
biçimleriyle ilgilidir. Sol karede oturur durumda olan çocuğun görüntüsü ekrana
aşağıdan yukarıya doğru bir sıçrama hareketiyle getirilmektedir. Sol kare aynı
zamanda, orta bölümdeki kareyi iterek ekrana gelmektedir. Böylece ortadaki karenin
sağa doğru bir devinimi söz konusudur. Sağ karedeki çocuğun görüntüsü ise,
yukarıdan aşağıya bir sıçrama hareketiyle ekrana gelmektedir. Böylece genel
kurgudaki enerjik hava korunmakta ve ürünün, çocukların hareket kabiliyetini
engellemediği vurgulanmaktadır.
Altıncı kesitte sağ karede aşağıdan yukarıya doğru bir kaydırma devinimiyle
ürün ambalajı görüntüye gelirken, sol karenin sağa doğru hafif bir devinimi söz
konusudur. Bu devinim bir önceki kesitin ekrandan kaybolma hareketini
tamamlarken, görüntünün kendi içindeki enerjisini açığa çıkarmaktadır.
Yedinci kesitte, görüntünün ilk ve ekranın ikiye bölündüğü aşamasında sol
karede herhangi bir devinim görülmemekte, ancak sağ karede kamera aşağıdan
yukarıya doğru yaptığı bir devinimle çocuğun dizlerinden yüzüne doğru çıkmaktadır.
Bu görünüm, izleyicide çocuğun aşağıdan yukarıya doğru süzüldüğü izlenimi
uyandırmakta ve amaç bebek bezinin konforunun gösterilmesiyken, çocuğun
vücudunun gösterilmesine dönmektedir. Đkinci aşamada, ekranda tek bir kare
bulunmaktayken ise, kameranın sağa ve sola doğru hızlı bir devinimi söz konusudur.
Bu karedeki devinim, çocuğun dansına dikkat çekmektedir. Üçüncü ve son aşamada,
kameranın yatay eksende sağa ve sola doğru çok hafif bir devinimi söz konusudur.
Ekranı üçe bölen beyaz çizgilerdeki titreşim de bu devinimi vurgulamakta, yanı sıra
reklamın enerjik içeriğini de vurgulamaktadır.
229
Sekizinci kesitte kameranın yatay eksende sağa ve sola doğru hafif bir
devinimi söz konusudur. Yanı sıra, ekranı üçe bölen beyaz çizgilerin hareketliliği
devinime vurgu yapmaktadır.
Dokuzuncu kesitte hemen her karede yatay eksende sağa ve sola doğru bir
devinim söz konusudur. Bununla birlikte kareler arasındaki geçişlerde, görüntülerin
sağa ve sola kaydırılması, yukarıdan aşağıya doğru kaydırma ve açılma teknikleri
ardı ardına kullanılmaktadır. Görüntülerde yer alan çok sayıdaki çocuğun hareketleri
ve dansları da eklenince, görüntüler oldukça karmaşık bir hale gelmektedir. Bununla
birlikte, reklamın genel kurgusu ve jingle ile bir uyumluluk söz konusudur.
Onuncu kesitte, kesme tekniğiyle birbiri ardına ekrana gelen kareler
kurgudaki enerjik havayı vurgular niteliktedir. Yanı sıra, onuncu kesittede çocukların
hareketleriyle uyum sağlayacak biçimde uygulanan, yatay eksende sağa ve sola hafif
devinimler söz konusudur.
Onbirinci kesitteki kareler arası geçişte, kesme tekniği kullanılmaktadır.
Ancak yumuşak bir biçimde uygulanan teknik, görüntüler arası bağı korumaktadır.
Onikinci kesitte, düşey düzlemde yukarı ve aşağı doğru hareketli bir devinim
tekniği uygulanmaktadır. Bu şekilde, ürün ambalajının ekrana gelişi ve anime
karakterlerin hareketleri daha dikkat çekici hale gelmektedir.
3.2.2.5.3. KAMERA AÇILARI
Reklamın genelinde göz düzeyi açısı kullanılmaktadır. Birinci ve ikinci
kesitlerde bu tekniğin kullanılması ve geniş bir açıdan alınan mekanla birlikte
izleyicinin
dikkati,
öncelikle
anime
karakterlere,
sonrasında
ise
çocuğun
hareketlerine yönlendirilmektedir.
Üçüncü kesitte de reklamın genelinde olduğu gibi göz düzeyi açısı
kullanılmakta, bu şekilde izleyicide oluşan nesnel bakış açısı, hiçbir başka anlama
yer bırakmadan, dikkati çocukların mutlu ve enerjik ifadelerine çekmektedir.
230
Dördüncü kesitte, göz düzeyi açısı kullanılarak, çocukların hareketleri ile
kullanılan ürünün çocuk bedenine uyumu vurgulanmaktadır. Beşinci ve altıncı
görüntülerde kullanılan kamera açısı da göz düzeyi açısıdır. Yanı sıra, geniş açıdan
alınan görüntü ortamın büyüklüğüne ve açıklığını göstermektedir.
Yedinci kesitin tamamında, mekanın dar açıdan çekimi ve göz düzeyi açısının
kullanımı söz konusudur. Dar açıdan çekim çocukların vücut ve hareketlerini
vurgulamaktayken, göz düzeyi açısı bu vurguya katkıda bulunmaktadır. Sekizinci
kesitte kullanılan kamera açısı da göz düzeyi açısı olmakla birlikte çekim, bir önceki
kesite oranla daha geniş bir açıyla mekanı çekimlemektedir.
Dokuzuncu, onuncu, onbirinci ve onikinci kesitlerde de göz düzeyi açısı
kullanılmakta, bu şekilde bir yandan görüntülerde yer alan ve hareketlilikten
kaynaklanan
karmaşa
dengelenmekte,
diğer
yandan
da ürüne
odaklanma
sağlanmaktadır.
3.2.2.5.4. KESĐTLER ARASI GEÇĐŞLER
Đlk üç kesit arasındaki görüntüsel geçişlerde kesme tekniği uygulanmaktadır.
Bu teknik, reklamın genel canlı ve enerjik havasına da uyum sağlamaktadır.
Üçüncü kesitten dördüncü kesite geçişte kullanılan teknik kesme tekniğidir.
Bu şekilde, her iki kesitte de dans eden çocukların enerjisi aktarılmaktadır. Benzer
biçimde, beşinci kesite geçişte uygulanan yöntem kesme tekniğidir. Diğer kesitlerle
benzer biçimde kurgunun enerjik yapısı bu teknikle korunmaktadır.
Kesme tekniği beşinci kesitten altıncı kesite geçişte de kullanılan tekniktir.
Bununla birlikte, altıncı kesitte ikiye ayrılan ekranın sağ bölümünde bulunan kare,
aşağı doğru gerçekleşen kaydırma tekniği ile bir önceki görüntüyü itmektedir. Sol
bölümde çocuğun bulunduğu kare ise, beşinci görüntünün kaymasından oluşan
boşluktan sağa doğru kaydırma tekniğiyle ekrana gelmektedir. Bu aşamada, altıncı
kesitteki çocuğun alkışları, beşinci kesitteki arkadaşlarına yönelikmiş izlenimi
231
uyandırmakta iken, sağ karede yer alan ürün ambalajı bu rahatlığı sağlayanın ürün
olduğunu vurgulamakta ve beşinci bölümü tamamlamaktadır.
Altıncı kesitten yedinci kesite geçişte de, kesme tekniği kullanılmakta ancak,
hareketin keskin olmayışı iki kesiti birbirine bağlamaktadır.
Yedinci kesitin son karesinde orta bölüme eklenen iki ayrı bölüm iki ayrı
yandan gelmekte görüntülerin üç bölüm halinde ekranda yer almasını sağlamaktadır.
Bunun haricinde, sekizinci kesite geçişte itme tekniği kullanılmakta, sekizinci kesitin
ilk görüntüsü yedinci kesitin son görüntüsünü iterek ekrana gelmektedir.
Dokuzuncu kesite geçişte reklamın genelinde olduğu gibi kesme tekniği
uygulanmaktayken, onuncu kesite geçişte sola doğru bir kaydırma hareketi söz
konusudur ve onuncu kesit, dokuzuncu kesiti iterek ekranda yer almaktadır.
Onbirinci kesite geçişte, kesme tekniği kullanılmakta ancak, çok yumuşak bir
biçimde uygulanan bu geçiş tekniği görüntüler arası bağı koruyarak, kurgunun
sürekliliğini sağlamaktadır.
Onikinci kesite geçişte kesme tekniği uygulanmaktadır. Bununla birlikte,
onikinci kesitin aşağıdan bir sıçrama hareketiyle ekrana gelen ürün ambalajı şeklinde
ekrana gelmesi, onbirinci kesitin aşağıdan yukarıya doğru bir kaydırma hareketiyle
ekrandan kaybolduğu izlenimini uyandırmaktadır.
3.2.2.5.5. IŞIK
Birinci kesitte, kullanılan mor dipyüzey, ışıklandırmanın loş görünmesine
neden olmaktadır. Bu aşamada, ekranın ortasında yer alan anime karakterler renk
oynamalarından dolayı da daha yoğun bir ışıklandırma tekniği ile çekimlenmiş
görünmektedirler.
232
Oldukça yoğun bir aydınlatmanın kullanıldığı ikinci kesitte, odak noktası kız
çocuğudur. Bununla birlikte canlı renklerin kullanımı ve yeşil dipyüzey sert
ışıklandırmayı yumuşatan bir özellik taşımaktadır.
Đkinci kesitte kullanılan ışıklandırma tekniği üçüncü görüntüde de
kullanılmaktadır. Ancak, özellikle üçüncü görüntünün son aşamasında çocuğun
yüzüne ve saçlarına, farklı ve canlı renklerin yansıması, çocuğun cildini daha ışıltılı
göstermekte ve neşesini vurgulamaktadır.
Daha önceki kesitlerde de olduğu gibi dördüncü kesitte de, ışıklandırma
oldukça yoğundur. Renklerin canlılığı da benzer biçimde ışıklandırmanın sertliğini
yumuşatmaktadır.
Beşinci kesitte uygulanan teknikle, ekranın her bir bölümü için farklı
ışıklandırma söz konusu olmaktadır. Sağ taraftaki karede bulunan açık yeşil dip
yüzey üzerindeki beyaz kareler ortamı daha aydınlık göstermektedir. Sol tarafta
bulunan ve yukarıdan yansıyan yoğun kırmızı ışık ise, çocuğun tüm vücuduna
yansımaktadır. Ortadaki karede bulunan çocuk ise, sol taraftan gelen ışığın
etkisindedir. Saçlarına ve vücudunun bir bölümüne bu kırmızı ışık yansımaktadır. Bu
şekilde kullanılan renkli ışıklandırma –özellikle de rengin kırmızı olmasından dolayımekanın daha önceki görüntülerde sahip olduğu masumiyet duygusunu ortadan
kaldırır niteliktedir.
Altıncı kesitte, sol karede, çocuğun görüntülendiği bölümde dipyüzey ve
üzerindeki dairelerin renkleri güçlü bir ışıklandırma olmasına rağmen yumuşak bir
hava yansıtmaktadır. Yanı sıra, sağ karede ürünün olduğu bölümü daha net
göstermekte ve ürünün arkasında kullanılan sarı dipyüzeyle birlikte, izleyicinin
dikkatini ürüne odaklamaktadır.
Reklamın genelinde olduğu gibi, yedinci kesitin çoğunluğunda güçlü bir
ışıklandırma kullanılmaktadır. Ancak, son aşamada sağ ve sol karelerde pembe ve
mor renklerin çocukları da örtecek şekilde ekranı kaplaması, bu karelerdeki
görüntünün loşlaşması sonucunu doğurmaktadır. Yanı sıra, yan karelerdeki bu
233
görünüm, ortadaki karede bulunan ve vücudu ayrıntı çekimle gösterilen çocuğun
daha aydınlık bir ortamda görünmesini sağlamakta ve çocuk bedeninin sergilenmesi
izlenimine neden olmaktadır.
Sekizinci kesitte kullanılan ışık oldukça yoğundur. Bununla birlikte yukarıdan
aşağıya doğru gelen ışığın varlığı ve dipyüzey üzerindeki dairelerin renkleri
ışıklandırmanın sert etkisini yumuşatmaktadır.
Dokuzuncu ve onuncu kesitlerde ışıklandırma, reklamın diğer görüntülerde de
olduğu gibi, oldukça yoğundur. Ancak yine diğer kesitlerde de olduğu gibi,
kullanılan renkler dolayısıyla ışığın mekana olan sert etkisi yumuşamaktadır.
Onbirinci ve onikinci kesitlerde de oldukça yoğun bir ışıklandırma tekniği
kullanılmaktadır. Yanı sıra, önceki kesitlerin aksine bu kez renkler de ışığın
keskinliğini arttırmaktadır. Bu durumun yansıması ise ürünün vurgulanması
şeklindedir.
3.2.2.5.6. RENKLER VE KULLANIMI
Birinci kesitte mor renkli dipyüzey kullanılmakta ve bu şekilde ürünün
ambalaj rengine gönderme yapılmaktadır. Yanı sıra mor ve anime karakterleri
çevreleyen daire içinde yer alan pembe renkler, çocukların oldukça sevdikleri ve
dikkatlerini çeken renkler olduğundan, anime karakterlerin de görüntüde yer
almasıyla reklamı ilk bakışta ilgi çekici hale getirmektedir.
Đkinci kesitte, dipyüzey açık yeşil renktedir. Yanı sıra, dipyüzey üzerinde
bulunan koyu pembe daireler, masalsı bir ortamı hatırlatmaktadır. Çocuğun
boynunda bulunan koyu pembe otriş ise bir aksesuar olarak, bir çocuk için
halihazırda fazla abartılı iken renk bu abartıyı daha da vurgulamaktadır.
Üçüncü kesitte, dipyüzeyin açık yeşil rengi korunmakta bununla birlikte,
dipyüzey üzerindeki dairelerin renkleri çoğalmaktadır. Ayrıca, parlak yeşil, pembe
ve mavi renkler çocukların da saç, yüz ve vücutlarına yansımaktadır.
234
Açık yeşil dipyüzey üzerinde bulunan daha açık tonda bir yeşil, pembe ve buz
mavisi daireler ve zemine yansıyarak bulut izlenimi veren kırmızı ve açık mavi
ışıklar, dördüncü kesitte kullanılan öğelerdir. Daha önceki kesitlerde de olduğu gibi
renkler, masalsı ortam imajını güçlendirecek biçimde kullanılmaktadır.
Beşinci kesitte, açık yeşil ve beyazın ağırlıklı olarak kullanıldığı sağ karede
yer alan masalsı ortam imajının aksine, sol ve orta karelerde kullanılan yoğun kırmızı
ışık, çocukların masumiyeti karşısında kötücül bir etki yaratmakta ve ortamın masalsı
ve çocuksu özelliğinin yitirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Kırmızı rengin cinsel
çağrışımları da barındıran bir renk olduğu göz önünde bulundurulursa, özellikle orta
karede yer alan çocuğun hareketleri ile bağdaştırıldığında, erotik çağrışımlara neden
olduğu da görülmektedir.
Altıncı kesitte ise, sol tarafta açık yeşil dipyüzey ve renkli dairelerden oluşan
görüntü korunmaktadır. Zemine yansıyan ışığın rengi de bir önceki kesitte koyu
kırmızı iken, bu görüntülerde biraz daha açık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Reklamda oluşturulması amaçlanan masalsı ortam bu görüntülerde korunmaktadır.
Bununla birlikte ürün ambalajının yer aldığı sağ bölümde, sarı dipyüzey ortamı daha
ışıltılı göstermekte ve dikkati ürüne çekmekteyken, dipyüzey üzerinde yer alan mor
renkli daireler de, ürün ambalajı ile aynı renkte olup, ürünün görünümünü
vurgulamaktadır.
Yedinci kesitin son aşamasına kadar olan karelerde açık yeşil dipyüzey ve
üzerinde görülen renkli daireler masalsı ortam imajını korumaktadır. Bununla
birlikte, ekranın üçe ayrıldığı son aşamada, ortadaki karede yeşil dipyüzey
korunmakta ancak sağ ve sol karelerde açık pembe ve mor renkler kullanılmaktadır.
Mor rengin ürünün ambalajını hatırlatan etkisi nedeniyle, ürüne çağrışım yapılmasını
sağladığı ifade edilebilir ancak, çocukların hareketleri ve duruşları ile renklerin
kullanımı birleştirildiğinde kadınsı bazı öğelere rastlanmaktadır.
Sekizinci kesitte, sağ ve sol karelerde yer alan anime karakterlerin bulunduğu
ortamların yeşil ağaçlarla süslü canlı renklerden oluşan görüntüsü, orta karede yer
235
alan renkleri daha da yumuşatmakta ve ortamın bir oyun cennetini çağrıştıran
havasına katkıda bulunmaktadır.
Dokuzuncu kesitte açık yeşil dipyüzey korunmaktadır. Bununla birlikte,
dipyüzey üzerindeki daireler hem renk hem de sayı açısından çoğalmaktadır. Yanı
sıra, ekranın önünden geçen renkli ve bulutumsu daireler, ortamın masalsı bir rüya
alemi gibi görünmesini sağlamaktadır.
Onuncu kesitte kullanılan renkler, dipyüzey için kullanılan açık yeşil rengin
görünmesini engelleyecek ışık yansımaları halinde yer almaktadır. Yanı sıra, bu
görüntüye kadar hemen tümüyle sabit duran renkli daireler hem hareketli hale
gelmekte hem de daha bulutumsu bir şekil almaktadırlar. Renklerin bu şekilde
kullanımı, görüntüye oldukça yumuşak bir hava vermekte ve masalsı ortamı
vurgulamaktadır.
Onbirinci kesitin ilk karesinde ürün pembe dipyüzeyde gösterilmektedir.
Bebek bezinin beyazlığı haricinde başka bir renk bulunmamaktadır. Bununla birlikte,
ürünün bantları –ayırıcı ve vurgulanması gereken bir özelliği olarak- dipyüzeyden
daha koyu bir pembe renkten oluşan etrafı beyaz çizgili bir daire içinde
gösterilmektedir. Đkinci karede dip yüzey açık yeşil rengine geri dönmekte ancak,
yine tek renk olarak –bebek bezi dışında- yer almaktadır. Son karede ise yine açık
yeşil dipyüzey üzerinde beyaz daireler bulunmaktadır. Bu aşamada fazla bir renk
çeşitliliğinin bulunmaması hem izleyiciyi reklam filminin finaline hazırlamakta hem
de izleyicinin dikkatini ürüne yönlendirmektedir.
Onikinci ve son kesitte ise, açık yeşil dipyüzey rengi korunmaktadır.
Dipyüzey üzerinde yer alan koyu pembe renkli daireler masalsı görünümü
sürdürmekteyken, rengarenk anime karakterler de reklamın genel hareketli ve enerjik
havasını yansıtmaktadır. Yanı sıra, ekranın sağ tarafında yer alan ürün ambalajı bu
renklerin kullanımı ile daha belirgin hale gelmektedir. Ürün üzerine yansıyan,
bununla birlikte daha çok yerdeki yansımasından fark edilen kırmızı ışık da,
görüntüde, ürüne dikkati çeken bir diğer renk kullanımıdır.
236
3.2.3. EVY BABY REKLAMININ GÖSTERGEBĐLĐMSEL ÇÖZÜMLEMESĐ
Bu bölümde, göstergebilimsel çözümlemesi yapılmakta olan son reklam filmi
Evy Baby (bebek bezi) reklamıdır. Evy Baby reklamının bu çalışmada yer almasının
nedeni ise, reklam filminde çocuk bedeninin sergilenmesidir. Canbebe ve Molfix
reklamlarındaki sergilemenin haricinde, bu reklamda çocuğun üzerinde bebek bezi
dahi bulunmamaktadır. Çocuk, deneysel bir ortam süsü verilmiş ortamda yer alan bir
masanın üzerinde, bir deney objesi gibi yatmakta ve sessiz sedasız, kendisiyle hemen
hemen aynı yaştaki çocuğun, üzerinde deney yapmasını ve Evy Baby’nin “hüpper
emici” taneciklerinin marifetlerinin sergilenmesini beklemektedir. Ürünün ayırıcı
özelliği olan bu taneciklerin herhangi bir düzey üzerinde denenmeyip, tamamen
çıplak bir çocuğun vücudunun sergilenmesi etik açıdan tartışmalı bir durumdur.
Đzleyicide bu olay karşısında oluşacak tutum ve yaklaşım uyumsuzlukları ise, denek
konumunda olan ve deneyi yapan çocukların sevimliliği ve güzelliği ile giderilmeye
çalışılmaktadır.
Reklamın sloganı, ürünün ayırt edici özelliğini vurgulamakta olan “Evy Baby
hüpper emici” ifadesiyle belirlenmektedir. “Hüpper emici” tanecikleri, yaptığı bir
deneyle teste tabi tutan çocuğun bu ifadeyi son derece sevimli bir ifadeyle tüm
reklam boyunca tekrarlaması da ilgi çekicidir. Đzleyicinin dikkatinin reklama
çekilmesini sağlayan unsur da büyük oranda “hüpper emici” taneciklerin üstün
özellikleri değil, çocukların bu sevimli halleri olarak ifade edilebilir. Reklamda
cinsel kimlik aktarımı ile ilgili doğrudan bir sözel ifade ya da bedensel unsur
bulunmamakla birlikte, çocukların kuaför elinden çıkmış olduğu belli olan saçları ve
özellikle deneyi yapan konumunda olan çocuğa sürülen kırmızıya yakın renkteki ruj
dikkat çekicidir.
3.2.3.1. GÖRÜNTÜ BETĐMLEMESĐ
Evy Baby reklam filminin tamamı 42 saniye ve 30 kareden oluşmaktadır.
Çözümlemek üzere tespit edilen kesit sayısı ise 6 olarak belirlenmektedir. Tek bir
ürünün reklam konusu olduğu bu reklam filminde, Molfix reklamındaki hareketli
237
çocuk imgeleminin aksine sakin bir biçimde ürün –ve dolayısıyla da çocuk- üzerinde
deney yapıldığı görülmektedir.
Evy Baby reklamında çözümlenmek üzere
tespit edilen ilk kesitte, bir hastane ya da laboratuar
odasını çağrıştıran bir oda ekrana gelmektedir. Arka
planda, duvarda büyük ebatlarda bir Evy Baby
logosu görülmektedir. Logonun hemen altında yer
alan yatay düzlemde bir sıra dolap ve üstünde ise
Evy Baby bebek bezi paketleri tüm çeşitleriyle bulunmaktadır. Ön planda ise,
ağızlarında birer emzik olan iki çocuk yer almaktadır. Çocuklardan biri, beyaz
örtüyle kaplı, sedye görünümlü bir masada, tamamen çıplak bir biçimde yüzüstü
yatmaktadır. Diğer çocuk ise, masanın arkasında ayakta durmaktadır. Üzerinde beyaz
bir laboratuar önlüğü bulunan çocuğun masanın altından görünen bacakları ise
çıplaktır. Bu aşamada ekranın orta kısmında “Yeni Evy Baby’nin sırrını
açıklıyoruz!” ifadesi, masanın zerindeki beyaz örtünün üzerine gelecek biçimde
siyah harflerle yazılı durumdadır.
Đlk kesitin bir sonraki görüntüsünde ayakta
duran çocuk açıklamasına başlamak için, ciddi bir
ifadeyle
ağzındaki
emziği
alarak
bir
kenara
bırakmaktadır. Masada yatan çocuk ise bu aşamada
tamamen
hareketsiz
bir
biçimde
kameraya
bakmaktadır. Görüntünün bu aşamasında, çocuğun
açıklamalarına başlayacağını vurgularcasına yazılı ifade ekrandan silinmektedir.
Tespit edilen ikinci kesitin ilk karesinde,
ayakta duran çocuk ürünün dış yüzeyini oluşturan
beyaz bir parçayı göstererek deneyinde kullanacağı
aracı göstermektedir. Bu aşamada da, masadaki
çocuğun tamamen hareketsiz ve neredeyse tam bir
teslimiyet haliyle uzandığı görülmektedir.
238
Đkinci aşamada, analist gibi görünen çocuk
tek başına ekranda yer almakta ve elindeki ürüne ait
parçanın iyice görülmesini sağlamak için ekrana
doğru tutmaktadır. Daha sonra ise, “hava alan dış
yüzey” ifadesini ispatlamak istercesine başını geriye
doğru atarak dış yüzeyi oluşturan parçayı kendi
yüzüne kapamaktadır. Bu aşamada çocuğun, başını geriye doğru atarak ya da iki
yana sallayarak buklelerini sallaması dikkat çekicidir. Çocuk sevimli olduğunu
kendisi de bilir gibi görünmekte ve buna dair bir özgüvenle, bu sevimliliği arttıracak
hareketler de bulunmamaktadır.
Đkinci kesitin son aşamasında deneyine
başlayan çocuk, elindeki dış yüzeyi oluşturan
parçayı, masada halen hareketsiz olarak yatmakta
olan çocuğun kalçasına koymaktadır.
Üçüncü
kesitin
ilk
karesinde,
çocuğun
kenarda duran çelikten bir masaya uzanan eli
görülmektedir. Masanın üzerinde, içinde “hüpper
emici taneciklerin” bulunduğu bir kavanoz ile içi su
dolu bir deney tüpü görünmektedir. Kavanoz ve
deney tüpünün üzerinde, içindekileri temsil eden
“hüpper emici tanecikler” ve “çiş” ifadeleri kırmızı harflerle bulunmaktadır. Çocuk
taneciklerin bulunduğu kavanozdan bir kaşık yardımıyla taneciklerin bir kısmını
alırken görülmektedir.
Kesitin bir sonraki görüntüsünde daha yakın
plan bir çekim uygulanmaktadır. Ayakta duran
çocuk,
elindeki
kaşıkla
kavanozdan
aldığı
tanecikleri, masada yatan çocuğa yaklaştırırken bir
yandan da açıklamalarına devam etmektedir. Bu
239
noktada masada yatan çocuğun dirsekleri üzerinde doğrularak, deneyi yapan çocuğa
merakla baktığı görülmektedir.
Bir
sonraki
karede,
ayaktaki
çocuk
tanecikleri, masada yatan çocuğun kalçasını örten ve
bebek bezinin dış yüzeyini oluşturan parçaya
dökmektedir. Bu noktada, masada yatan çocuğun
yüzünde içinde bulunduğu ortamdan dolayı oluşan
bir
hoşnutsuzluk
hafif
bir
biçimde
de
olsa
görülmektedir.
Dördüncü kesitte, yine deney tüpü ve
kavanozun olduğu çelik masa görülmekte, çocuk bu
kez içi su dolu olan deney tüpüne uzanarak
almaktadır.
Almış
olduğu
suyu,
“hüpper
emici”
taneciklerin üzerine dökmeye başlayan çocuk, işini
büyük bir ciddiyetle yapmaya devam etmektedir.
Bununla birlikte, masada yatan çocuğun, durum ve
ortam karşısındaki hoşnutsuzluğu, yüzündeki ifadede
açıkça okunmaktadır. Neredeyse ağlayacakmış gibi
görünen çocuk, yüzüstü yatmakta olduğu masada yer alan beyaz örtüyü de eliyle
sıkıca tutmaktadır. Bu aşamada ekrana bebek bezinin dış yüzeyini oluşturan parça ve
üzerindeki tanecikler gelmektedir. Deneyine devam eden çocuğun üzerine döktüğü
sular ile kuru bir köpük haline gelen tanecikler görülmektedir.
Dördüncü kesitin bir sonraki aşamasında,
üzerinde yürütülen deney ilgisini çekmiş gibi
görünen çocuğun merakla doğrulmaya çalıştığı ve
kalçasına doğru baktığı görülmektedir. Çocuğun
240
doğrulma hareketi, çıplaklığından dolayı neredeyse cinsel organının görünmesine
neden olmaktadır.
Yapmış
olduğu
deneyin
sonuçlarından
memnun olan çocuk, dördüncü görüntünün bir
sonraki aşamasında bukleleri başının etrafında
hareket edecek şekilde kafasını sallamakta ve
kırmızıya yakın renkte ruj sürülmüş dudaklarını
abartılı bir biçimde öne çıkararak “hüpper emici
tanecikler” ifadesini tekrarlamaktadır.
Beşinci kesitte, taneciklerin gerektiği gibi
işlevini yerine getirmiş olduğunu, kuru köpük haline
gelmiş
tanecikleri
örtünün
üzerinden
alarak
izleyiciye de gösteren çocuk, son bir kontrol için
beyaz
renkli
büyük
bir
büyütecin
başına
geçmekteyken görülmektedir. Deneyini son derece
ciddi bir ifadeyle yapan çocuğun bu hali, son kontrolü yaparken de sürmektedir.
Beşinci kesitin bir sonraki aşamasında ise,
çocuğun büyüteçle inceleyeceği ve kuruluğundan
emin olmak istediği yer ekrana gelmekte, masada
yatan
çocuğun
kalçası
çıplak
bir
biçimde
görünmektedir. Bu görüntüyü izleyen karede ise,
çocuğun
kalçası
büyüteçle
yakından
yakından
gösterilmekte ve taneciklerin en ufak bir nem dahi bırakmadığı izleyiciye ispat
edilmektedir.
Beşinci kesitin sonraki aşamasında ise,
deneyini başarıyla sonuçlandıran çocuğun ellerini
havaya kaldırarak sevincini beli ettiği kareler
oluşturmaktadır. Bu noktada –olasılıkla az önceki
huzursuzluğunu gidermek için- ağzında emziğiyle
241
yatan çocuğun sakin bir biçimde durduğu görülmektedir.
Beşinci kesitin son karelerinde ise deneyi
yapan çocuğun -altının tamamen kuru ve temiz
olduğunu ispatlaması beklenircesine- masada yatan
çocuğun çıplak kalçasını öptüğü görülmektedir.
Reklamın tespit edilen altıncı kesitinde, her
iki çocuk da sedye görünümlü masanın üzerinde
oturur durumdadır. Bu aşamada, artık kalitesinden
emin olunan ürünün çocukların her ikisinin de
üzerinde olduğu görülmektedir. Deneyi yapan çocuk,
denek konumundaki diğer çocuğa bir Evy Baby
paketi uzatmaktadır. Bu noktada ekranın ortasında siyah harflerle “hüpper emici”
ibaresi belirmekte ve ilk görüntüde açıklanacağı ifade edilen “sır” da bu şekilde
ortaya çıkmış olmaktadır.
Son karede, neşeli bir biçimde bacaklarını
sallayan çocuklar gülümsediği görüntü giderek
silikleşmekte
ve
beyaza
yakın
krem
rengi
dipyüzeyde Evy Baby paketi görülmektedir. Ürünün
üst sol çaprazında “yeni” ibaresi bulunmaktadır. Sağ
alt çaprazda ve üründen biraz daha ayrı bir noktada
ise üretici firma Evyap’ın logosu bulunmaktadır.
3.2.3.2. GÖRÜNTÜ GÖSTERGELERĐ
Evy Baby reklamında çözümlemek üzere tespit edilen altı kesite dair görüntü
göstergeleri bu bölümde ele alınmaktadır.
3.2.3.2.1. BĐRĐNCĐ KESĐT
Çıplak çocuk bedeni
Çocuk Cinselliği:
242
Kırmızıya yakın renkte ruj
Özenle şekillendirilmiş, dağınık
görünümlü saçlar
Çocukların ağızlarındaki emzik
Masumiyet:
Beden dili
Beyaz renk
Laboratuar Ortamı:
Sedye
görünümlü
muayene
masası
Mekanda kullanılan renkler
Ürün:
Logo
Evy Baby paketleri
Birinci kesitte ilk olarak değerlendirilmekte olan gösterilen, çocuk cinselliği
gösterilenidir. Buna yönelik gösterenlerden ilki ise, çocuk bedeninin sergilenmesidir.
Çocuk ve bebeklere yönelik piyasada yer alan ürünlerin reklamlarında çocuk
bedeninin sergilenmesi sıklıkla rastlanan bir olgudur. Bununla birlikte, bu tür
reklamlarda çocuğun üzerinde bir bebek bezi ya da havlu gibi cinsel organları
kapatacak aksesuarların kullanıldığı da görülmektedir. Evy Baby reklamında ise,
çocuk bedeni tamamen çıplak olarak sergilenmektedir. Yanı sıra, çocukların
saçlarının şekillendirilmesi de bir diğer cinselliğe vurgu yapan görünümü
içermektedir. Dağınık görünümlü olmasına rağmen, kuaför eliyle şekillendirildiği
belli olan saçlar çocuklara kadınsı bir hava vermektedir. Ayakta duran çocuğun zaten
belirgin olan dudaklarını daha da belirgin hale getiren kırmızıya yakın renkteki ruj da
cinsellik ve feminenlik içeren bir diğer gösterendir. Bununla birlikte, bu görüntüde
belirgin bir masumiyet gösterileni de söz konusudur. Çocukların ağzında bulunan
beyaz emzikler hem renkleri, hem de emziğin kendisinin görüntüye kattığı anlam
açısından değerlendirildiğine, izleyicide oluşması muhtemel olan, çocuk bedeninin
sergilenmesinden ve diğer cinsellik yüklü öğelerden kaynaklanan bilişsel
uyumsuzluğu
dengelemek
ve
çocuk
masumiyetini
vurgulamak
amaçlı
kullanılmaktadır. Dışsal etkenlerle çocukların cinsellikleri ön plana çıkarılmaya
çalışılsa da, kullanılan bazı aksesuarlar, çocukların doğal olarak var olan beden
243
dilleri ve bazı noktalarda göze çarpan beyaz renk masumiyet gösterilenine gönderme
yapmaktadır. Bu bağlamda üzerinde durulması gereken ilk öğe emziklerdir.
Çocukların her ikisinin de ağzında bulunan beyaz emzikler, bebekliğin ve dolayısıyla
masumiyetin bir simgesi olarak ifade edilebilir. Masumiyete gönderme yapan bir
diğer unsur da beden dilidir. Dışsal etkenlerden izole olarak bakıldığında –ki burada
dışsal etkenlerle reklam senaryosu, görüntü oluşturma teknikleri ve reklamı oluşturan
kişilerin, çocukları sergileme biçimleri kastedilmektedir- çocukların sahip oldukları
doğal masumiyetleri belirgindir. Yanı sıra, ayakta duran çocuğun üzerindeki beyaz
önlük de, hem masumiyeti, hem de bir laboratuar ortamını vurgulamaktadır. Mekana
bir deney ortamının yansıtılmak istenmesi sonucu kullanılan objeler, bir laboratuar
görünümü vermektedir. Mekanda kullanılan renkler, sedye görünümlü bir masa ve
arka planda yer alan dolapların diziliş biçimleri bir laboratuar ortamını
çağrıştırmaktadır. Bu noktada ürüne yönelik bazı gösterenler de bulunmaktadır.
Özellikle, arka planda yer almasına rağmen büyük ebatlarda kullanılan ve oldukça
görünür durumda olan ürün logosu bu gösterenlerin ilkidir. Yine arka planda yer alan
ürün paketleri de reklamın hemen her görüntüsünde mevcuttur.
3.2.3.2.2. ĐKĐNCĐ KESĐT
Çocuk Cinselliği:
Çocuk bedeninin sergilenmesi
Kırmızıya yakın renkte ruj
Özenle şekillendirilmiş, dağınık
görünümlü saçlar
Saçlarını
iki
yana
sallayarak
geriye doğru atan çocuk
Çocuksuluk ve Masumiyet:
Çocukların beden dili
Çocuğun ağzındaki emzik
Özgüven:
Çocuğun
sevimli
olduğundan
emin görünen hareketleri
244
Ürünün Etkisi:
Ürünün dış yüzeyine yapılan
vurgu
Çocuk cinselliği bu kesitte değerlendirilmekte olan ilk gösterilendir. Bir
önceki kesitle benzer biçimde sedye görünümlü masada yatmakta olan çocuğun
vücudunun tamamen çıplak olması cinselliğe yapılan ilk vurgudur. Ayakta duran ve
ürün üzerinde –ve dolayısıyla yatmakta olan çocuk üzerinde- bir deneye başlamak
üzere olan çocuğun görünümü ve hareketleri de çocuk cinselliğine vurgu
yapmaktadır. Kırmızıya yakın renkte ruj sürülmüş dudaklarını abartılı bir biçimde
öne çıkarak ve kuaför elinden çıkmış olduğu belli dağınık görünümlü saçlarını iki
yana savurarak konuşmakta olan çocuğun bu hareketleri, kendisine feminen bir hava
katmaktadır. Bununla birlikte hareketleri bir masumiyet ve çocuksuluk içeren
çocuğun görünümüne yöneltilen cinsel kimlik aktarımı, feminenlikle masumiyeti bir
araya getirmekte ve dengelenmek istenen bu iki unsur içerisinden feminenliği daha
da vurgular hale getirmektedir. Bu aşamada çocuğun hareketlerinde belirgin bir
özgüven de kendisini göstermektedir. Çocuk sevimli ve güzel olduğunu bilircesine,
başını dik tutarak büyük bir özgüvenle davranmaktadır. Ürünün etkisine yönelik
belirgin olan ilk gösterenlere de yine bu görüntüde rastlanmaktadır. Hava alan dış
yüzey bu görüntüde, ürünün ayırt edici ilk özelliği olarak çocuğun sevimli hareketleri
ve sözlü ifadeleriyle vurgulanmaktadır.
3.2.3.2.3. ÜÇÜNCÜ KESĐT
Ürünün Ayırt Edici Özelliği:
Hüpper emici tanecikler
Yapılan deney
Çocuk Cinselliği:
Çocuk bedeninin sergilenmesi
Saçların görünüme kattığı etki
Beden dili
Çocuğa sürülen kırmızıya yakın
renkteki ruj
Laboratuar Ortamı:
Mekanda yer alan objeler
245
Mekanda kullanılan renkler
Ürünün ayırt edici özelliği bu kesitte özellikle vurgulanmaktadır. “Hüpper
emici tanecikler” adı verilen tanecikler reklamda deney konusu olmaktadır. Ekranda
görünen çelik bir masa üzerinde yer alan deney tüpü ve içinde taneciklerin
bulunduğu kavanoz da bir yandan mekana yüklenen laboratuar ortamı imajını
güçlendirmekte, diğer yandan da ürünün bu ayırt edici özelliğini tekrarlamaktadır.
Kavanozun üzerinde kırmızı harflerle yer alan “hüpper emici tanecikler” ibaresi bu
noktada dikkat çekicidir ve özelliği yazılı bir ifade ile yinelemektedir. Laboratuar
ortamını çağrıştıran bir diğer gösteren de mekanda kullanılan renklerdir. Oldukça
açık renk ve soğuk renklerin kullanıldığı mekan içinde yer alan çocuk
görünümlerinin kurguya yaptığı çocuksuluk vurgusunu hafifleştirmekte ve görüntüye
ciddiyet katmaktadır. Bir diğer gösterilen konumunda olan çocuk cinselliği de, diğer
görüntüler için söz konusu olan gösterenler eşliğinde yansıtılmaktadır. Bununla
birlikte dikkati çeken ve çocuk cinselliğine yapılan vurgu, bu görüntüye kadar yatar
pozisyonda ve tamamen hareketsiz görünen çocuğun hareketleri ile artmaktadır.
Çocuk, dirsekleri üzerinde doğrulmakta ve bu noktada kalçası üzerinde yer alan –
ürünün dış yüzeyi olduğu ifade edilen- beyaz örtü de bu noktada çarşaf görünümü
vermektedir. Başını geriye atmış durumda ve hafif dağınık saçları yüzünün bir
bölümünü kapatan çocuğun bu hali, beline kadar beyaz çarşaflara sarılı bir kadının
beden dilini çağrıştırmaktadır. Yanı sıra, diğer çocuk için de, daha önceki
görüntülerde de yer alan kırmızıya yakın ruj, saçların hareketlendirilmesi ve
kendinden emin bakış ile hafif aralık ve belirginleştirilmiş dudaklar cinselliğe
gönderme yapmaktadır.
3.2.3.2.4. DÖRDÜNCÜ KESĐT
Laboratuar Ortamı:
Mekanda yer alan objeler
Mekanda kullanılan renkler
Çocuksuluk:
Deneyi
hareketleri
246
yapan
çocuğun
Üzerinde deney yapılan çocuğun
meraklı yüz ifadesi
Çocuk Cinselliği:
Çocuk bedeninin sergilenmesi
Üzerinde deney yapılan çocuğun
beden dili
Deneyi yapan çocuğun beden dili
Ürünün Etkisi:
Tanecikler
üzerinde
yapılan
deney
Dördüncü kesitte üzerinde durulmakta olan ilk gösterilen, laboratuar ortamı
gösterilenidir. Bir önceki kesitte olduğu gibi, mekanda kullanılan objeler ve renkler,
mekanı bir laboratuar ortamı gibi göstermektedir. Açık renkler kullanılan mekanda
yer alan, üzerinde deney tüpü ve taneciklerin bulunduğu çelik deney masası ve sedye
görünümlü masa bu görüntüde de mevcuttur. Deneyi yapan konumunda olan
çocuğun ayrıntı çekim tekniği ile görüntülenen minik elleriyle deney tüpünü
alırkenki beceriksizce hali ya da üzerinde deney yapılan çocuğun meraklı bakışları ve
hatta sadece reklamda rol alanların çocuk olması durumunun reklama kattığı çocuksu
–biraz da gayri ciddi- hava, mekana yüklenen ciddi görünüm ile dengelenmeye
çalışılmakta ve reklamda verilen iletinin ciddiyeti bu şekilde sağlanmaya
çalışılmaktadır. Sonuç olarak ürünün etkisine yönelik olarak tanecikler ile yapılan
deneyin sonuçları bir çocuk tarafından sunulmaktadır. Bununla birlikte, sonucun
izlerkitle tarafından ciddiye alınmasını sağlama işlevi mekana yüklenen anlam ile söz
konusu olmaktadır. Bir diğer gösterilen olan çocuk cinselliği de, bu görüntüde
üzerinde durulması gereken gösterilenlerden biridir. Çocuk bedeninin sergilenmesi,
reklamın genelinde olduğu gibi bu görüntüde de varlığını sürdürmektedir. Bununla
birlikte çocukların beden dilinden okunanlar, çocuk cinselliği gösterilenini
vurgulamaktadır. Deneyi yapan konumunda olan çocuğun rujlu dudaklarını abartılı
bir biçimde büzerek ön plana çıkarması ve dalgalandırılmış saçlarını iki yana
savuruşu feminen bir hava yansıtmaktadır. Bununla birlikte üzerinde deney yapılan
çocuğa yönelik cinsellik gösterileni daha belirgin durumdadır. Çocuk dirsekleri
üzerinde doğrularak omzundan geriye doğru bakarken, sarı saçlarının yüzünün
yarısını kapatacak biçimde öne gelmesi, hafif aralık dudakları, yarı kapalı gözleri kur
247
yapan bir kadının davranışlarını çağrıştırmaktadır. Bu aşamada, bir önceki görüntüde
de değinildiği üzere, çocuk, kalça kısmını kapatan –ki ürünün dış yüzeyini oluşturan
parça olduğu reklamda sözlü biçimde diğer çocuk tarafından ifade edilmektedirbeyaz örtü ile yarı beline kadar beyaz çarşaflara sarılı vaziyette uzanan ve erotik
tavırlar sergileyen bir kadının, çocuk versiyonu görünümündedir. Ayrıca, masanın
üzerinden doğrulmaya çalışan çocuğun cinsel organının görünmesi, görüntüde
yapılan küçük oynamalarla, neredeyse kılpayı denecek biçimde son anda
engellenmektedir. Çocuğun, hiç şüphesiz, bilinçli olarak sergilemediği bu davranışlar
sonucu oluşan görünüm, çocuk cinselliğine gönderme yapmaktadır.
3.2.3.2.5. BEŞĐNCĐ KESĐT
Çocuk Bedeninin Sergilenmesi:
Çocuğun çıplaklığı
Çocuğun çıplak halde gösterilen
kalçası
Deneyi yapan çocuğun, diğer
çocuğun çıplak kalçasını öpmesi
Çocuksuluk ve Masumiyet:
Deneyi
yapan
çocuğun
hareketleri
Üzerinde deney yapılan çocuğun
ağzındaki emzik
Ürünün Etkisi:
Kuru
köpük
haline
gelen
tanecikler
Çocuğun kalçasındaki kuruluk
Beşinci kesitte, çocuk bedeninin sergilenmesi öncelikli olarak üzerinde
durulmakta olan gösterilendir. Önceki kesitte, son anda yapılan bir düzeltmeyle
cinsel organının görünmesi engellenmekteyken, çocuğun kalçasının arkadan
görünüşü, neredeyse fütursuzca denebilecek kadar açık bir biçimde ekranda yer
almaktadır ve hatta çocuğun altının kuru olduğunu ispatlamak amacıyla kalçasının
görüntülenmesi aşamasında bir de büyüteç kullanılmaktadır. Ürünün sağladığı
248
kuruluğun ispatlanması için kullanılan bir diğer yöntem de, deneyi yapan çocuğun
diğer çocuğun çıplak kalçasını öpmesidir. Son derece çocukça bir biçimde
görüntülenen bu hareketin göründüğü kadar masumca olup olmadığı tartışılabilir
niteliktedir. Bir diğer gösterilen ise çocuksuluk ve masumiyettir. Önceki
görüntülerde, masada yatar durumda olan çocuğun birkaç saniye için ekrana
yansıyan yüzündeki hoşnutsuzluk ve korku ifadesinin giderilmesi çocuğa verilen
emzikle sağlanmış görünmektedir. Bu görüntü, tamamen çıplak durumdaki çocuğun
bedensel olarak sergilenmesini masumiyetle dengelemek amaçlı kullanılmaktadır.
Deneyi yapan konumunda olan çocuğun beden dili de çocuksuluk ve masumiyet
içermektedir. Reklam süresince sürekli ciddi olmaya çalışan ve feminen tavırlar ile
çekimlenen çocuğun, deneyin sonuçlarından duyduğu mutluluğu ifade ediş biçimi,
tamamen bir çocuğa yönelik mutluluğu göstermektedir. Ürünün etkisi ile ilgili olarak
ifade edilebilecek olan gösterenler ise, en başta doğrudan ürünün ayırt edici
özelliğinin gösterildiği ve üzerine dökülen suyu hızla emerek kuru bir köpük haline
gelen taneciklerin ayrıntı çekim tekniği ile görüntülendiği sahnelerde bulunmaktadır.
Yanı sıra, taneciklerin etkisi üzerinde denenen çocuğun yine ayrıntı çekim tekniği ile
görüntülenen çıplak kalçasındaki kuruluk, bu gösterileni desteklemektedir.
3.2.3.2.6. ALTINCI KESĐT
Ürün/ Ürünün Etkisi:
Ürünün
ayırt
edici
özelliğini
vurgulayan yazılı ileti
Ürün ambalajı
Logo
Çocukların neşeli hareketleri ve
yüz ifadeleri
Çocuksuluk:
Çocukların neşeli hareketleri
Altıncı kesit, bir kapanış görüntüsü niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla bu
görüntüde ürüne ve ürünün etkilerine yönelik gösterenler ağılıklı olarak
verilmektedir. Ürünün ayırt edici özelliği olan taneciklerle ilgili olarak “hüpper
emici” ibaresi verilmektedir. Bu yazılı ileti aynı zamanda, açılış görüntüsünde yer
249
alan “Yeni Evy Baby’nin sırrını açıklıyoruz!” ifadesine de bir cevap niteliği
taşımaktadır. Altıncı görüntünün son aşamasında ekranda beliren, açık krem rengi
dipyüzey üzerindeki ürün ambalajı da ürün gösterilenine ait bir gösteren
konumundadır. Bu görüntüdeki ürün ambalajının üzerinde yer alan ürün logosu ile
ekranın sağ alt köşesinde kalan üretici firma Evyap’ın logosu da ürüne ve üretici
firmaya ait gösterenlerdir. Yine bu görüntüdeki “yeni” ibaresi de ürünün ayırt edici
özelliğini vurgulamaktadır. Bu gösterilene ait olarak son gösteren konumundaki,
çocukların neşeli hareketleri ise, aynı zamanda çocuksuluk gösterilenine çağrışım
yapmaktadır. Çocuklar sedye görünümlü masanın üzerinde yan yana oturmakta ve
neşeyle bacaklarını sallayıp ürün paketini elden ele geçirmektedirler. Bu görüntü,
reklam süresince etkinliği denenen ve onaylanan ürünün iç rahatlığı ile
kullanılabileceğine yönelik bir sözsüz ileti olarak değerlendirilebilmektedir.
3.2.3.3.
REKLAMDA
KULLANILAN
SÖZLÜ/YAZILI
ĐLETĐLERĐN
ÇÖZÜMLEMESĐ
Evy Baby reklamında, sözlü ve yazılı iletilerin her ikisinin de kullanıldığı
görülmektedir. Yanı sıra, reklam jingle’ı da sözlü ve yazılı iletileri bütünleyecek
biçimde kullanılmaktadır.
3.2.3.3.1. SÖZLÜ ĐLETĐLER
Evy Baby reklamında yer alan sözlü iletilerin çözümlenmesi de, önceki
çözümlemelerde olduğu gibi, reklam repliği ve jingle olmak üzere iki aşamalı olarak
ele alınmaktadır.
3.2.3.3.1.1. REKLAM REPLĐĞĐ
Evy Baby reklamında yer alan sözlü ifadelerin tamamı deneyi yapan çocuk
tarafından dile getirilmektedir. Sözlü ifadelerde, alışkın olunan çocuk sesi ve
çocukların yapacağı türden vurgu ve uzatmalar söz konusudur.
250
Reklam repliği ise; “- Bu Evy Baby’nin hava alan dış yüzeyi… Bunlar da
hüpper emici tanecikler… Şimdi çişimizi dökelim… Hüpper emici tanecikler, sıvıyı
tamamen, hüpp emdi… Hüpper emici taneciklerin altı bile kupkuru. Bebeğimizin
poposunda nemden eser yoook! Bravooo…” şeklindedir. Çocuk taneciklerin etkisini
göstermeye çalıştığı deneyi gerçekleştirirken, her bir hareketini bu cümlelerle
açıklamaktadır. Dikkati çeken bir diğer unsur da, çocuğun “hüpper emici tanecikler”
ifadesini her kullanışında, saç buklelerini iki tarafa sallaması ve dudaklarını abartılı
bir biçimde büzerek ön plana çıkarmasıdır. Çocuk dilinin kendine has vurguları da,
“hava” kelimesinde “hav-va”, “çiş” kelimesinde “çiç”, ve “hüpper” ifadesinde de
“füüpp” şeklindeki kullanımlarda duyulmakta ve bu durum kaba bir kelimeyi dahi
sevimli olarak göstermektedir. Sözlü iletilerde üzerinde durulması gereken bir diğer
nokta da, Molfix ve Canbebe reklamlarının aksine Evy Baby reklamın yetişkin
sesinin bulunmamasıdır. Reklamın tüm repliği boyunca çocuk sesi kullanılmaktadır.
Bu durum, görüntü betimlemelerinde de ifade edilen çocuk bedeninin sergilenmesi
konusunun izleyicide oluşturması olası olumsuz etkilerini giderme amacını
taşımaktadır denilebilir.
3.2.3.3.1.2. JINGLE
Replik başlayana kadar devam edem eden müzik, replik aralarında da,
konuşmanın başlangıç ve bitişini vurgular nitelikte aralıklı duyulmaktadır. Dördüncü
kesitte de betimlendiği üzere, çocuk almış olduğu suyu taneciklerin üzerine
dökerken, düşen damlaların sesini anımsatan bir ses kullanılmakta ve suyun dökülme
hızı arttıkça, bu ses de melodik bir biçimde hızlanmaktadır. “Bebeğimizin poposunda
nemden eser yok!” ifadesi ile birlikte de, jingle hızlanarak aralıksız duyulmaya
başlanmaktadır. “Evy Baby hüpper, Evy Baby hüpper, Evy Baby hüpper emici
hüppeeeer…” sözleriyle de jingle sonlanmaktadır. Jingle içinde yer alan “hüpper”
ifadesi de, reklam repliğinde olduğu gibi “füüpp” şeklinde duyulmaktadır.
Sözlü iletilerde de olduğu gibi, jingle için de tamamen çocuk sesleri ve
kelimelerde de çocuk vurguları kullanılmaktadır. Bu şekilde reklam içeriği de, daha
çocuksu bir hal almaktadır.
251
3.2.3.3.2. YAZILI ĐLETĐLER
Evy Baby reklamında kullanılan yazılı iletiler nicelik açısından farklı değilse
de, kullanım biçimleri ile dikkat çekicidir. En önemlisi de, yazılı bir ileti olarak logo,
tüm reklam boyunca –çok kısa anlar ve yakın plan çekimler haricinde- sürekli
görünmektedir. Bu durum marka adına alıştırmak ve tüketicide farkındalık
oluşturmak için etkili bir yöntemdir. Canbebe reklamında da sürekli olarak görünen
logoya oranla, Evy Baby reklamındaki logo çok daha büyük ebatlarda yer
almaktadır. Beyaz dip yüzey üzerine, koyu lacivert ve turuncu renklerde çizgilerle
çevrili elips biçiminde tasarımlanmış logo üzerinde, koyu lacivert ve büyük harflerle
“EVY”, hemen altında küçük italik harflerle ve turuncu renkte “baby” yazısı
bulunmaktadır. Renk karmaşasından uzak ve sade biçimde tasarımlanmış logo,
akılda kalıcı haliyle tüm reklam boyunca ekranda görülmektedir. Yanı sıra, tüm
reklam filmi boyunca, ürün ambalajları da arka planda görülmektedir. Ürün
ambalajının üzerinde yer alan “Evy Baby” markası da kolayca okunacak biçimde ve
sürekli olarak ekranda yer almaktadır.
Reklamda yer alan bir diğer yazılı ileti de, ilk karede ekranı yatay düzlemde
boydan boya kaplayacak biçimde yer alan, “Evy Baby’nin sırrını açıklıyoruz!”
ifadesidir. Siyah renkli harflerden oluşan ileti, sedye görünümlü masayı kaplayan
beyaz örtü ile kontrast yaratacak şekilde yer almaktadır.
Yazılı iletiler çerçevesinde değerlendirilebilecek olan bir diğer ifade de, çelik
masada bulunan ve içerisinde, ürünün ayırt edici özelliği olan emici taneciklerin
bulunduğu kavanozun üzerinde, kırmızı harflerle yazılı “hüpper emici tanecikler”dir.
Bu şekilde oldukça canlı ve dikkat çekici bir renk olan kırmızı, ürünün ayırt edici
özelliğini de vurgulayan bir unsur haline gelmektedir.
Evy Baby reklamında değerlendirilmekte olan son yazılı ileti ise, son karede
ekrana gelen ürün ambalajıyla birlikte yer almaktadır. Ekranın ortasında
konumlandırılan ürünün sol üst çapraz bölümünde yer alan “yeni” ibaresi, siyah
harflerle yazılıdır. Ürün ambalajının üzerinde yer alan marka ve logo ise okunaklı bir
biçimde yer almaktadır. Sağ alt çapraz kısımda ise, üretici firma Evyap’ın, Evy Baby
252
markası ile son derece benzeşen logosu bulunmaktadır. Bu son karede, marka adı,
üretici firma ve ürünün yenilenen özellikleri olduğu son derece açık bir biçimde
izleyiciye aktarılmaktadır.
3.2.2.4. REKLAMDA KULLANILAN SÖZSÜZ ĐLETĐŞĐM
Evy Baby reklamı çerçevesinde değerlendirilecek olan beden dili ve uzam
dili, reklamın genel olarak çözümlemesinde önemli bulguları ortaya koyan öğeler
içermektedir.
3.2.3.4.1. BEDEN DĐLĐ
Evy Baby reklamında, iki çocuk oyuncu bulunmaktadır. Bu bölümde her iki
çocuğun
da
beden
dili
analizleri
yapılmaktadır.
Beden
dili
konusunda
değerlendirilecek olan ilk çocuk, masada yüzüstü bir biçimde uzanan çocuktur.
Yaklaşık iki yaşındaki çocuk, reklamın genelinde tam bir teslimiyet ifadesiyle
yatmakta ve üzerinde deney yapılmasına izin vermektedir. Bununla birlikte, bazı
karelerde çocuğun ekrana yansıyan yüzünde hoşnutsuzluk ve korku ifadesi
belirmektedir. Çıplak kalçasındaki örtü üzerinde, reklam konusu olan ürünün ayırt
edici özelliği olan taneciklerin ne kadar emici olabildiği gösterilirken ise, dağınık
görünümlü olmasına rağmen kuaför yardımıyla yapıldığı belli olan saçlarını sağa
sola savurarak etrafa meraklı gözlerle bakmaktadır. Sarı saçlarının yüzünün yarısını
kapatacak biçimde öne gelmesi, hafif aralık dudaklar, yarı kapalı gözler ve çocuğun
omzunun üzerinden geriye doğru bakışı bazı cinsel çağrışımlara yol açmaktadır.
Kalça kısmını kapatan ve bebek bezinin dış yüzeyi olduğu ifade edilen beyaz örtüye
benzer cisimle çocuk bu anda, yarı beline kadar beyaz çarşaflara sarılı vaziyette
uzanan ve erotik tavırlar sergileyen bir kadının, çocuk versiyonu gibi görünmektedir.
Bu davranışlar ve görünümün çocuğun doğal hali olmadığı açık olmakla birlikte,
daha önce de değinilen dışsal etkenlerle birleştiğinde çocukluk ve cinsellik gibi
birbirinden ayrı düşünülen kavramların birleştiği görülmektedir.
Reklamda yer alan diğer çocukla ilgili olarak beden dili konusunda ilk
dikkati çeken, ilk çocukla benzer biçimde dağınık görünümlü, ancak kuaför elinden
çıktığı belli olan saçlarını sağa sola savurması ve dudaklarını abartılı bir biçimde
253
büzerek ön plana çıkarmasıdır. Bu aşamada, çocuğun zaten doğal olarak oldukça
belirgin olduğu belli olan dudakları da, kırmızıya yakın renkte koyu pembe bir rujla
daha da belirgin hale getirilmektedir. Çocuğun beden diline bakıldığında dikkati
çeken bir diğer durum da, konuşmalarının, duruşunun, jest ve mimiklerinin son
derece ve hiç şüphesiz çocuk yapısının izin verdiği ölçüde ciddi oluşudur. Büyük bir
dikkatle kendine verilen görevi yerine getirmeye çalışan çocuk, yapmakta olduğu
deney işini oldukça dikkate alır durumda bir yüz ifadesine sahiptir. Bununla birlikte,
deneyinin başarıyla sonuçlandığını gördüğünde ise, çocukluk kavramı kendini
göstermektedir. Büyük bir sevinçle kollarını havaya kaldırmaya ve gülmeye
başlamaktadır. Bu aşamada, daha önceki abartılı tavırların yerini de doğal çocuk
davranışlarının aldığı görülmektedir.
3.2.3.4.2. UZAM DĐLĐ
Uzam diliyle ilgili olarak ilk söylenebilecek şey, reklamda olayın geçtiği
ortamın bir laboratuar görünümünde olduğudur. Dipyüzey rengi olarak açık gri gibi
soğuk etkiler yapan bir renk kullanılmaktadır. Bu renk ortama aynı zamanda bir
ciddiyet ve kalite imajı da vermektedir. Arka planda yer alan büyük ebatlardaki
marka logosu ise ciddi görünümü ve kalite imajını güçlendirmektedir.
Yine arka planda logonun hemen altında bir sıra halinde alçak dolaplar
görülmektedir. Açık yeşil ve gri renkli bu dolaplar, odanın bir laboratuar ya da
hastane odası görünümüne katkıda bulunmaktadır. Yanı sıra, odada yatay düzlemde
ekranı boydan boya kaplayan sedye görünümlü bir masa bulunmaktadır. Bunun
hemen yanına ise, üzerinde camdan yapılma bir deney tüpü ve deney malzemesi olan
tanecikler olan bir kavanozun bulunduğu, daha küçük ebatlarda çelik bir masa
yerleşmiş durumdadır.
Bu veriler ışığında bakıldığında, ciddi görünümlü bu odanın bu tarz bir
reklam filminde kullanılma nedeninin, ürün, üretici firma ve marka hakkındaki
imajın kalite ve güvenle özdeşleştirilme isteği olduğu söylenebilir. Bununla birlikte,
çocuk oyuncular ve kurgudaki esprili havanın, ortamın ciddiyetiyle dengelenmesi de
amaçlanmaktadır.
254
3.2.3.5. GÖRÜNTÜ OLUŞTURMA TEKNĐKLERĐ
Görüntü oluşturma teknikleri ve bu tekniklerin kullanım amacı, Evy Baby
reklamında tespit edilen altı görüntü üzerinden gerçekleştirilmektedir. Her bir
görüntü için, söz konusu teknikler ayrı ayrı ele alınmakta ve kullanım amaçları ile bu
tekniklerin kullanımlarının sonuçları, izleyicide oluşan/oluşması amaçlanan algı ve
tutum değişiklikleri/pekişmesi açısından saptanmaya çalışılmaktadır.
3.2.3.5.1. ÇEKĐM ÖLÇEKLERĐ
Đlk kesitte boy çekim tekniği kullanılmaktadır. Bir açılış görüntüsü
niteliğindeki bu kesitte, yüzüstü yatar pozisyonda bir çocuk ve onun yattığı sedye
görünümlü masanın ardında ayakta duran bir çocuk bulunmaktadır. Yanı sıra,
çekimin gerçekleştiği mekan da bütünüyle bu görüntüde yer almaktadır.
Đkinci kesitte birden fazla çekim ölçeği kullanılmaktadır. Đlk planda, birinci
görüntüyle bağlantıyı koruyan karede boy çekim tekniği kullanılmaktadır. Bir
sonraki aşamada göğüs çekim tekniği kullanılmakta ve çocuğun sevimli yüzü ve
hareketlerine dikkat çekilmektedir. Ardından bel çekim tekniğine geçilmektedir. Bu
aşamada, yatar durumda olan çocuk bütünüyle ekranda görünmektedir ancak,
ayaktaki çocuğun sadece belden yukarısı görünmekte, burada ise dikkat çıplak bir
biçimde yatan çocuğa ve ayakta duran çocuğun, az sonra başlayacağı deney için
yaptığı hazırlığa çekilmektedir.
Ayrıntı çekim, bel çekim ve boy çekim teknikleri üçüncü kesitte kullanılan
tekniklerdir. Đlk karede kullanılan ayrıntı çekim tekniği ile, çelik bir masanın
üzerinde buluna ve üzerinde “hüpper emici tanecikler” yazan kavanozdan bir kaşık
yardımıyla tanecikleri alan çocuğun eli görüntüye gelmektedir. Ürünün, ayırt edici
özelliği de bu şekilde ilk kez yazılı olarak vurgulanmaktadır. Ardından bel çekim
tekniğiyle çocuğun bu tanecikleri ne için kullanacağı görüntülenmektedir. Bu
aşamada çocukların her ikisi de belden yukarısı ekranda görünecek biçimde
konumlanmaktadırlar. Bir sonraki aşamada ise, boy çekim tekniği kullanılmakta ve
255
deneyine başlayan çocuğun hareketlerine ve denek konumunda olan çocuğa dikkat
çekilmektedir.
Dördüncü kesitte ayrıntı çekim ve bel çekim teknikleri kullanılmaktadır.
Ayrıntı çekim tekniği ile ürünün ayırt edici özelliği olan taneciklerin suyla temas
edince nasıl bir tepkime oluştuğu vurgulanmaktayken, bel çekim tekniğiyle
çocukların yüz ifadeleri vurgulanmakta ve sürece hareketlilik kazandırılmaktadır.
Beşinci kesitte sırasıyla göğüs çekim, ayrıntı çekim, bel çekim ve boy çekim
teknikleri kullanılmaktadır. Göğüs çekimle yapmakta olduğu deneyin sonuçlarına
odaklanmış çocuğun yüz ifadesidir. Ayrıntı çekimde, üzerinde deney yapılan
çocuğun çıplak kalçası ekrana gelmekte ve tanecikler sayesinde altının nasıl kupkuru
kaldığına dikkat çekilmektedir. Bel çekim tekniğinin kullanıldığı karelerde ise,
deneyi yapan çocuk başarısını vurgulayan sevinçli hareketleri vurgulanmaktadır.
Altıncı ve son kesitte boy çekim ölçeği kullanılmaktadır. Bu kez iki çocuk da,
sedye görünümlü masanın üzerinde oturur durumdadırlar. Çocuklarda fazla bir
hareket olmaması, bu aşamada ekranda beliren “hüpper emici” şeklindeki yazılı
iletiye dikkati çekmektedir.
3.2.3.5.2. KAMERA DEVĐNĐMLERĐ
Đlk kesitte tespit edilen herhangi bir devinim bulunmamaktadır. Bu noktada
sadece çocukların varlığı ve mekana, yanı sıra ilk karede yer alan yazılı iletiye dikkat
çekilmektedir. Bu durum daha sonraki kesitlerde de söz konusudur. Yatay ya da
düşey eksende bir devinim tekniği uygulanmamaktadır. Görüntülerin kesme tekniği
ile birbiri ardına ekrana getirilmesi, halihazırda soğuk bir etkisi olan mekanın ve
çocuk bedeninin sergilenmesinden kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin daha da
dramatik bir hale getirilmemesi adına, görüntüyü nesnelleştirmek amacıyla
uygulanmaktadır. Bu nedenle, diğer görüntülerin çözümlenmesinde –son görüntü
haricinde- kamera devinimleri konusuna değinilmemektedir. Altıncı ve son kesitte
ise, reklamda ilk kez kesme tekniği dışında bir teknik, silme tekniği kullanılmaktadır.
Reklamın sona ermesini vurgulayacak biçimde çocukların olduğu son görüntü ortaya
256
doğru küçülerek silinmekte ve yerine açık krem dipyüzeyde ürün ambalajı
belirmektedir.
3.2.3.5.3. KAMERA AÇILARI
Geniş açıdan bir çekimin yapıldığı birinci kesitte, göz düzeyi açısı
kullanılmaktadır. Bu tekniğin kullanılmasıyla izleyici mekanı ve çocukları
algılamakta ve sonraki görüntüler için hazır hale getirilmektedir.
Đkinci kesitte, geniş ve dar açılardan yapılan çekimler, reklama hareketlilik
katmaktadır. Geniş açıdan ve göz düzeyi açısıyla mekanın çekimlenmesi, ardından
dar açıdan omuz çekim tekniğiyle çocuğun yüz ifadelerine yapılan vurgu ve tekrar
geniş çekim açısıyla mekana dönülmesi olayı hızlandırmaktadır.
Göz düzeyi açısının kullanıldığı üçüncü kesitte, dar ve geniş açılardan çekim
yapılarak detayların ve genel olarak mekanın çekimlerinde vurgu yapılmak istenen
noktalara odaklanılmaktadır.
Dördüncü kesitte iki açı kullanılmaktadır. Göz düzeyi açısı çocukları
görüntülerken kullanılan tekniktir. Bununla birlikte, tanecikler ve suyla tepkimeleri
ise üst açı tekniğiyle gösterilmekte ve vurgulanmaktadır.
Beşinci kesitte mekan dar ve geniş açılardan görüntülenerek yapılan
hareketler vurgulanırken; göz düzeyi açısı kullanılarak, izleyici öznel bir bakış
açısından uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Ayrıca göz düzeyi açısı, reklamın
genelinde olduğu gibi altıncı ve son kesitte de kullanılmaktadır.
3.2.3.5.4. KESĐTLER ARASI GEÇĐŞLER
Birinci kesitten ikinci kesite geçişte kesme tekniği kullanılmaktadır. Senaryo
kurgusuyla birleştiğinde bu teknik, bir gerçekliğin maddeler halinde yansıtılması gibi
bir etki yapmakta ve olaylar arasındaki bağlantıların hızlanmasını ve algılamanın
kolaylaştırılmasını sağlamaktadır.
257
Đkinci kesitin sonlandırılması ve üçüncü kesite geçişte kesme tekniği
kullanılmaktadır. Bu şekilde görüntüde süreklilik sağlanmakta ve üçüncü kesitte ilk
karede yer alan kavanozun üzerindeki “hüpper emici tanecikler” yazılı iletisine
dikkat çekilerek, ürünün ayırt edici özelliğine vurgu yapılmaktadır.
Detay çekimi ile başlayan üçüncü kesitin bitişinde kesme tekniği
kullanılmakta ve dördüncü kesitin yine detayla başlayan ilk karesine geçilmektedir.
Dördüncü kesitten beşinci kesite geçişte yine kesme tekniği uygulanmakta ve
görüntü sürekliliği devam ettirilmektedir.
Beşinci kesitten altıncı kesite geçişte yine kesme tekniği uygulanmaktadır. Bu
aşamada, reklamın başından beri sürekli olarak kesme hareketleriyle konuda
süreklilik, görüntüde ise hareketlilik yaratma çabalarının; çocuk bedeninin
sergilenmesi dolayısıyla izleyicide oluşabilecek olumsuz tutumların engellenmesi
amacına yönelik olduğu ifade söylenebilir.
3.2.3.5.5. IŞIK
Birinci kesitte özellikle çocukların olduğu bölümde oldukça yoğun bir
ışıklandırma kullanılmaktadır. Bununla birlikte geri planda, gölgelendirmeler
kullanılmakta ve mekana bir derinlik duygusu verilmesi sağlanmaktadır.
Đkinci kesitte, hem yakın hem de uzak çekimlerde ön planda çocuk oyuncuları
aydınlatan yoğun ışıklandırma ve geriye doğru yapılan gölgelendirme hareketleri,
mekana derinlik duygusu katmaktadır.
Üçüncü kesitte dar açıdan yapılan çekimin de etkisiyle arka plandaki
gölgelendirmenin daha etkili olduğu ve bu noktada çekimin de derinlik duygusunu
arttıracak biçimde gölgenin en yoğun olduğu açıdan alındığı görülmektedir.
Dördüncü
kesitte,
görece
daha
dar
açıdan
alınan
görüntülerde
gölgelendirmenin arttığı görülmektedir. Bu noktada mekana yapılan üç boyutluluk
vurgusu da artmaktadır. Bununla birlikte, çocukların ekranda görüldüğü karelerde
üstlerine yansıyan güçlü bir ışıklandırma da gözlemlenmektedir. Yanı sıra,
258
taneciklerin suyla tepkimelerinin gösterildiği karelerde de arka planda yoğun bir
gölgelendirme söz konusu iken, yüzey ve taneciklerin bulunduğu kısım da
ışıklandırmanın daha güçlü olduğu görülmektedir.
Beşinci kesitte ışıklandırmanın önceki kesitlerdeki görüntülere oranla daha
keskinleştiği, gölgelendirmenin ise azaldığı görülmektedir. Bu şekilde, derinlik
duygusu azalmakta ve mekanın oluşturduğu dramatik etki de azalmaktadır.
Altıncı ve son kesitte ışıklandırmanın oldukça yoğun bir biçimde kullanıldığı
görülmektedir. Arka planda gölgelendirme tekniği varlığını sürdürmekte ve mekana
derinlik katmaktadır ancak, çocukların bulundukları bölümde keskin bir ışıklandırma
kullanılmaktadır.
Çocuklara
yöneltilen
bu
keskin
ışıklandırmanın,
ürünü
kullanmaktan dolayı duydukları mutluluğu vurgulayacak biçimde uygulandığı
görülmektedir.
3.2.3.5.6. RENKLER VE KULLANIMI
Birinci kesitte, gri, beyaz ve açık krem renginin ağırlıklı olarak kullanıldığı
mekanda, sola doğru gidildikçe hafifçe koyulaşan yeşil renk kullanılmaktadır. Bu
durum, mekana üç boyutlu bir hava vermektedir. Yanı sıra, arka planda yer almasına
rağmen logo üzerinde bulunan koyu lacivert ve turuncu renkler dikkati logoya
yoğunlaştırmaktayken, logonun hemen altındaki dolabın üzerinde bulunan ürün
ambalajlarının renkleri de geri plandaki diğer soluk renklerin önüne geçerek dikkat
çekmektedir. Birinci kesitte özellikle belirtilmesi gereken bir diğer renk de ten
rengidir. Beyaz bir çarşafın üzerinde yüzüstü pozisyonda ve tamamen çıplak bir
biçimde yatan çocuğun cildi oldukça belirgindir.
Đkinci kesitte, ilk kesitte yer alan renk kullanımlarının haricinde özellikle
yakın çekimlerde, çocuğun göz ve dudaklarına dikkat çekilmektedir. Mavi gözler ve
kırmızıya yakın renkte sürülen ruj ile çocuğun yüz hatları daha da belirginleşmekte
ve yüzün her bir ifadesi dramatik bir anlam kazanmaktadır.
259
Üçüncü kesitte, renkler, dar bir açıdan yapılan çekimin etkisi ve gölgelemenin
yoğunlu nedeniyle, genel çekimde olduğundan daha canlı görünmektedir. Bu şekilde,
kamera devinimlerinin yoksunluğundan kaynaklanan dramatik etkinin de oluşmaya
başladığı izlenmektedir.
Dördüncü kesitte, ışıklandırma tekniğinden kaynaklanan gölgelerden dolayı
bu kesitte renkler daha koyu ve yapılan her hareketi daha vurgulayıcı görünmektedir.
Dar açıdan yapılan çekimlerin de etkisiyle bu vurgulayıcı özellik artmaktadır.
Bununla birlikte çocuklara yansıyan ışık ten ve saç renklerini de daha belirgin hale
getirmektedir.
Beşinci kesitte, ışıklandırmanın keskinleşmesi ve gölgelendirmenin ise
azalması renklerin, mekanı reklamın ilk görüntülerindeki haline çevirmektedir.
Altıncı kesitte, arka planda uygulanan gölgelendirme tekniği, logonun ve
hemen altında yer alan ürün ambalajlarının rengini daha canlı bir biçimde
vurgulamaktadır. Ayrıca, en son karede açık krem rengi dipyüzey üzerinde yer alan
turuncu renkli ürün ambalajı da, ürün ve markayı akılda kalıcı bir hale getirmektedir.
260
SONUÇ
Çocuk kavramı, toplumdan topluma ve geçmişten günümüze farklılık arz
eden bir kavram olmakla birlikte, en temel anlamıyla belirli bir yaşın altındaki
bireyleri nitelemek için kullanılmakta olan bir kelimedir. Çocuk kavramı, toplum
içinde var olmasına rağmen henüz bazı sosyal, hukuki ve ekonomik haklara
kavuşamamış ve pek çok bakımdan ailesine ve bazı özel durumlarda da devlete
bağımlı ve korunmaya muhtaç bireyleri ifade etmektedir. Tüm bu aciz görünümüne
rağmen çocuğun toplumda ve aile içerisindeki işlevi oldukça önemlidir çünkü çocuk,
topumun ve ailenin nicelik ve nitelik açıdan devamlılığını sağlayan en temel öğedir.
Evlilik bağıyla bir araya gelen bir kadın ve bir erkek ve onların çocuklarını
içine alan aile, toplumu oluşturan sayısız sistemler içerisinde yer alan küçük bir
bireyler topluluğu olarak tanımlanabilmektedir. Toplumu oluşturan sistemler
arasında siyaset, hukuk, ekonomi vb. pek çok önemli unsur sayılabilirse de, en
önemli unsurun, o toplumu oluşturan insanlar ve bu insanlar arasındaki ilişkiler
olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ailenin toplumsal sistem açısından önemi de bu
noktada gündeme gelmektedir. Aile toplumu etkileyen, toplumdan etkilenen,
toplumsal kural ve kanunların oluşturulması aşamasında temel ölçüt olarak alınan ve
her türlü siyasi, ekonomik ve hukuki kararın özünde bulunan bir değer olarak ön
plana çıkmaktadır. Çünkü, aile toplumun sürekliliğini sağlamakta olan en temel
oluşumdur. Bu süreklilik ise sadece nüfus yoğunluğu ile ilgili olmayıp, toplumsal
kültür, değer ve normların gelecek kuşaklara aktarılarak sürekliliğinin sağlanmasını
da içermektedir. Ailenin bu sürekliliği sağlaması da çocukları aracılığıyla olmaktadır.
Aile, çocuğun etkileşimde bulunduğu ilk sosyal çevre konumundadır. Đlk iletişim
kurduğu bireyler aile bireyleridir ve içinde yer aldığı büyük toplumsal sisteme dair
bilgileri de aileden almaktadır. Aile çocuğun hayatında, kişiliğinin temellerini
oluşturan sevgi, güven, saygı vb. pek çok önemli unsuru birebir alabileceği bir ortam
konumundadır. Aile çocuğun ihtiyacı olan ortamı ve koşulları sağlamakta ve yanı
sıra,
çocuğun
kişiliğini
şekillendirme
konusunda
başat
rol
oynamakta,
toplumsallaşması sürecinde etkin bir konumda bulunmaktadır. Aile hem sözlü olarak
hem de davranışlarıyla çocuğu toplum içinde varoluş sürecine hazırlamaktadır. Bu
261
aşamada, toplumu oluşturan ve fiziki olmayan kültür, değer, normlar vb. unsurları
çocuğa aktarma görevi de çoğu kez ailenin üstlendiği bir sorumluluktur.
Toplumsal sistemde ise çocuğun yeri daha işlevseldir. Özellikle gelişmiş
toplumlarda çocuk çok daha farklı bir konuma sahip durumdadır. Çocuğun bir birey
olduğu, çeşitli ihtiyaçlarının olduğu, çoğu konuda yetişkinlere bağımlılığı ve
çocuğun da bir psikolojisi bulunduğu ve çevresindeki gelişmelerden etkilendiği, bu
etkilenmenin çocuğun gelişiminin tamamlanmasında ve ait olduğu toplumun
geleceğinin oluşmasında önemli bir yer tuttuğu gibi konularda, günümüz
toplumlarında yaygın bir yaklaşım söz konusudur. Çocuk önemlidir çünkü, nicelik
açısından yeterli bununla birlikte nitelik açısından kaliteli, genç bir nüfusun varlığı
toplumun varlığını ve sürekliliğini sağlamakta olan bir işleve sahiptir. Doğumundan
sonraki ilk zamanlarda aile, biraz daha büyüyünce yakın sosyal çevre, sonrasında ise
okul ve diğer sosyal grupların varlığı ve çocuğa verdiği önem uzun vadede toplumun
bütününü etkiler konuma gelmektedir.
Kimi toplumlarda çocuğa gereken önem verilmemekte ve hatta çocuk
aşağılanmaktadır ya da Büyük Sanayi Devrimi’nden kalma bire bakış açısıyla bir
üretim birimi, verimli bir işgücü olarak da görülebilmektedir. Bu noktada, devreye
giren Birleşmiş Milletler vd. kuruluşlar, çocuk hakları ile ilgili olarak çeşitli
faaliyetlere imza atmaktadırlar. Birçok ülkede de, ulusal bazda, çocukların anayasal
hak ve özgürlükleri güvence altına alınmaya çalışılmaktadır. Ancak toplumun genel
yapısı ve geçmişten geleceğe taşıdığı yaklaşımlar çocuğa verilen değer konusunda
oluşturulan kanunları etkisiz hale getirebilmektedir.
Toplumlarda çocuğun algılanma biçimi ve önemi ile çocuğa verilen değer ve
yaklaşım her ne kadar farklılık arz etse de, özünde çocuklar toplumun geleceğe
açılan kapıları ve toplumların gelecekteki yansımalarıdır. Çocuklar, içinde
yaşadıkları toplum tarafından –aile, sosyal çevre, okul vb. aracılığıyla- kendilerine
verileni almakta, geliştirmekte ve kültürel aktarımı sağlamaktadırlar. Bu durum ise,
çocuğun varlığını sadece toplumsal açıdan değil kültürel açıdan da önemli hale
getirmektedir.
262
Çocuğun önem kazandığı bir diğer sistem de ekonomik sistemdir. Ekonomik
sistemde çocuk iki biçimde var olmaktadır. Ekonomik sistemde çocuk konusunun ilk
ayağı, çocuğun işgücü olarak varlığıdır. Tarihsel açıdan bakıldığında, Antik Çağ’a
kadar uzanan dönemlerde dahi çocuk emeğinin önemli bir işgücü sayıldığını
kanıtlayan verilere rastlanmaktadır. Özellikle 17. ve 18. yüzyılda ise çocukların ağır
sanayide çalışmaları söz konusudur. Bu durum günümüzde de pek farklı değildir.
Her ne kadar çocuk işçi kavramı bir sorun olarak görülmekte, yasalar ve buna bağlı
uygulamalarla engellenmeye çalışılsa da, varlığını sürdürmektedir. Birleşmiş
Milletler raporları, gelişmiş ya da gelişmekte olan pek çok ülkeyi de içine alacak
biçimde yapılan araştırmalarda, tüm dünyada yaşları 5 ile 17 arasında değişen
yaklaşık 250 milyon çocuğun çalıştığını bulgulamaktadır. Bu rakam resmi verilere
dayanmaktadır ve kayıt dışı istihdamlarla birlikte bu rakamın gerçekte çok daha fazla
olduğu düşünülmektedir. Yanı sıra bu çocukların çalıştığı işler, onların duygusal ve
psikolojik gelişimlerine katkıda bulunacak hafif işler değil, ağır sanayi alanında ve
çocukların zihinsel ve fiziksel olarak zarar gördükleri/görme olasılıkları yüksek
işlerdir. Genellikle kayıt dışı olması nedeniyle işvereni sosyal güvence yükünden
kurtarması, yaşlarının küçüklüğü ve maddi durumlarının kötülüğünden kaynaklanan
yoksunlukları nedeniyle haklarını arayamamaları ve onlara verilen düşük ücret gibi
nedenler çocukların çalıştırılmalarındaki en önemli etkenlerdir. Daha da kötüsü
küçük yaşta çocuklara olan talebin yoğunluğu sadece sanayi tipi işler için geçerli
değildir. Eğlence sektörü ve fuhuşta da çocuklar zorla çalıştırılmaktadırlar.
Çocukların ekonomik sistemdeki konumları hakkında üzerinde durulması gereken bir
diğer nokta da, tüketime sevk etmek amacıyla kullanılmalarıdır. Kitle iletişim
araçlarında, özellikle de televizyonda yer alan reklamlarda çocuk oyuncuların varlığı
sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu aşamada çocuk hem yetişkin hem de yaşıtı olan
diğer
çocukları
tüketim
davranışı
sergilemeleri
için
ikna
etmek
üzere
kullanılmaktadır. Çocukların, hak ve özgürlükleri kısıtlanmadığı sürece, bir meslek
edinmeleri toplumun sağlıklı işlerliğini sağlamak açısından olumlu olarak
nitelendirilebilmektedir. Bununla birlikte, yaşanan olumsuzluklar bu konuda acil
önlemler alınması gerekliliğini vurgulamaktadır.
Đkinci ayağı ise, çocuğun tüketici olarak varlığıdır. Her şeyden önce çocuğun
kendisi iyi bir tüketici grubu oluşturmaktadır. Yaşı çok küçük de olsa, her çocuğun
263
tüketebileceği ya da tüketmesi gerektiğinin empoze edildiği ürünler bulunmaktadır.
Çocuk, direkt kendisine yöneltilen ve özel olarak tasarlanmış iletiler aracılığıyla
tüketime yönlendirilebilmektedir. Yanı sıra, ailesinin satın alma kararlarına da etkide
bulunmaktadır. Özellikle üst düzey gelir grubuna dahil olan ailelerde tüketime
yönelik kararlarda çocukların oldukça önemli etkileri bulunmaktadır. Tüketici olarak
çocuk konusuna bakıldığında bir diğer önemli konunun da, uygun pazarlama
stratejileri çocukların geleceğin önemli bir tüketici grubunu oluşturmalarının
sağlanabilir olmasıdır. Doğdukları andan itibaren markalar ve bu markalara sahip
olma tutkusuna sahip bireylerle çevrelenen çocuklarda, giderek artan ve birbirini
izleyen hiyerarşik ihtiyaçlar sıralaması gerçek anlamını bulmaktadır. Birer yetişkin
haline gelinceye kadar tüketim kültürünü özümseyen çocuklar, marka bağımlısı birer
tüketim tutkunu olarak yetişmekte ve işletmeler açısından hiç de azımsanmayacak bir
potansiyel tüketici grubunu oluşturmaktadırlar.
Çocuk ile ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise, iletişim
sisteminde çocuğun yeridir. Bu noktada iletişim ve çocuk konusu iki aşamalı olarak
değerlendirilebilmektedir. Kişilerarası ve kitlesel düzlemde iletişim ve çocuk olgusu
birbirinden farklı ancak aynı zamanda birbiriyle bağlantılı bir çerçevede
buluşmaktadır.
Đlk olarak kişilerarası iletişim ve çocuk konusuna değinmek gerekirse, bu
noktada söz konusu olan iki çevre bulunmaktadır. Aile ve sosyal çevre olarak ifade
edilebilecek olan bu çevrelerin en önemlisi hiç şüphesiz ki ailedir. Aile, çocuğun
iletişim kurduğu ilk çevre olmakla kalmamakta, çocuğun yakın sosyal çevresiyle ve
gelecekte içinde yer alacağı diğer toplumsal sistemlerle olan iletişimini de
yönlendirmektedir. Benzer biçimde, yakın sosyal çevre de çocuğun iletişim
becerilerini arttırmasında önemli rol oynamaktadır. Oyun arkadaşları, okul, aile
dostlarından oluşan çevre vb. bu aşamada iletişimkurulan çevreleri oluşturmaktadır.
Zaman içerisinde katılınan çevreler arttıkça iletişim içinde bulunulan kişi ve ortam
sayısı da artmaktadır.
Bununla birlikte, çocuğun sosyal çevresi olarak kabul edilebilecek bir diğer
öğe de kitle iletişim araçlarıdır. Günümüzde çocuğuna ayıracak yeterli zaman
264
bulamayan anne ve babalar, çocuğu başta televizyon olmak üzere kitle iletişim
araçlarıyla baş başa bırakmaktadırlar. Ancak kitle iletişim araçlarının tek yönlü
iletilerine maruz kalan çocukların çoğu kez kontrolsüz biçimde baş başa kaldıkları bu
araçlar çocuğun üstünde istenmeyen etkilere de yol açabilmektedir.
Gelişen teknolojinin sayısı ve nitelikleri artan iletişim araçlarını var etmesi,
kitlelere daha ölçüde ulaşılmasını olanaklı kılmaktadır. Günümüzde bireyler kitle
iletişim araçlarını giderek daha sıklıkla kullanır hale gelmektedir. Boş zamanları
değerlendirme açısından hem ucuz hem de kolay kullanım özelliği bireyleri diğer
faaliyetlere oranla kitle iletişim araçlarını daha çok kullanmaya itmektedir ve
bireyler, sayıları gittikçe çoğalan bir iletişim ağı ile çevrili konuma gelmektedirler.
Kitle iletişim araçlarının izleyicilere sunduğu geniş seçim yelpazesi; kitle iletişim
araçlarının haber verme, eğitme, eğlendirme gibi çok yönlü işlevleri de kullanımın
artmasını sağlayan nedenlerdendir. Bununla birlikte kitle iletişim araçları sadece
yetişkinlere değil çocuklara da hitap etmektedirler. Çocuklar neredeyse doğdukları
andan itibaren kitle iletişim araçları ve onların gönderdiği iletiler ile karşılaşmakta ve
bu tek yönlü ve etkin iletişim türünün etkisinde kalmaya başlamaktadırlar.
Çok eski çağlarda başlayan iletişimin kitleselleştirilmesi olgusu, günümüzde
teknolojinin gelişmesi ile neredeyse sınırsız hale gelmektedir. Çağımızın en etkin
kitle iletişim araçlarını ise, gazete, radyo, televizyon ve internet oluşturmaktadır. Bu
araçlar içerisinde ise, internet ve televizyon en önemli konumdaki araçlardır.
Kullanım sıklığı giderek artan internet, giderek daha fazla önem kazanmaya
başmaktadır. Bununla birlikte televizyon halen en çok kullanılan kitle iletişim aracı
konumundadır. Bu konum televizyona aynı zamanda önemli bir güç de
kazandırmaktadır. Kitle iletişim araçları ve daha özele inildiğinde televizyon,
bireylere ne hakkında nasıl düşünmeleri gerektiğini, hangi konulara öncelik
vereceklerini, ne hakkında bilgi sahibi olmaları gerektiğini, nasıl yaşayacaklarını,
nasıl eğleneceklerini öğretmektedir. Bireyler bilgi edinmek, vakit geçirmek ve
eğlenmek adına kitle iletişim araçlarını kullanmakta ancak bu araçların yapmakta
olduğu etki beklendiğinden farklı ve fazla olabilmektedir.
265
Bununla birlikte kitle iletişiminin tek hedefi yetişkinler değildir. Özellikle 017 yaş arası genç nüfusun yetişkin nüfusa oranının fazla olduğu ülkelerde, kitle
iletişimi alanında çalışan ve faaliyet gösterenler için çocuklar ve reşit olmamış
gençler önemli bir hedef kitle grubunu oluşturmaktadır. Özellikle televizyon bu yaş
aralığındaki hedef kitleye ulaşabilmek için en önemli kitle iletişim aracı
konumundadır. Görsellik ve işitsellik öğelerini aynı anda kendisinde barındırabilen
televizyon, geniş bir seçim yelpazesi sunmakta ve çocukları seyretmek için ikna
etmektedir. Televizyonun çocuklar üzerindeki etkilerine yönelik olarak yaygın kanı,
söz konusu etkilerin zararlı yönde olduğudur. Çocukların kendilerini dıştan gelen
etkilere karşı yeteri kadar koruyamayacakları inancı, televizyondan evlere uzanan
şiddet ve erotizm içerikli yayınların çocuklar üzerinde onulmaz etkiler yapacağını
düşündürmektedir. Buna dayalı olarak pek çok bilimsel nitelikli araştırma yapılmıştır
ve hala da yapılmaktadır. Bununla birlikte, görünen odur ki, televizyonun çocuklar
üzerindeki zararlı etkileri, televizyonla çocuğun baş başa kaldığı kontrolsüz izleme
süresi ile söz konusu olmaktadır. Özellikle ebeveynlerin bu noktada devreye girerek
çocuğun bu iletişim aracını nasıl ve ne kadar zaman kullanacağı ve hangi içeriğe
sahip yayınları seyredeceği konusunda yönlendirilmesini sağlamaları, söz konusu
olumsuz etkileri bertaraf edebilmektedir. Yanı sıra, çocukları televizyonun zararlı
etkilerinden koruma konusunda sadece ailelere değil, bizzat televizyon kanalı
sahiplerine ya da kanal yöneticilerine de görev düşmektedir. Pek çok Avrupa
ülkesinde ve ABD’de düşünce özgürlüğü kapsamında, televizyon programları
açısından bir yasaklama ve sansür uygulanmamaktadır. Şiddet içerikli programlar
için dahi bu durum söz konusudur. Ancak, çocukları zararlı etkilerden koruyabilmek
adına bir özdenetim oluşturulmaya çalışılmaktadır. Televizyon kanallarından,
kendilerinin yayın akışını çocuklara yönelik olarak düzeltmeleri beklenmekte ya da
en azından bazı uyarı sistemleri oluşturularak, çocuğun şiddet ve/veya pornografi
içeren yayınlardan uzak kalabilmelerinin sağlanması hedeflenmektedir.
Kitle iletişim araçlarının bireyler üzerindeki etkilerine dayalı olarak
geliştirilen bazı kuramlar bulunmaktadır. Bu aşamada, burada değinilecek olan
kuramlar ise, kültür endüstrisi ile kültürel göstergeler ve ekme yaklaşımıdır. Adorno
ve Horkheimer, kitle iletişim araçlarının sahipleri veya onları yönetenler tarafından
oluşturulan kültür endüstrisinin, belli başlı kuralları dikte etmekte ve toplumu
266
yönlendirmekte olduğunu ifade etmektedirler. Bu durumun çocuklara olan etkisi ise,
çocukların toplumsallaşma aşamasında üzerlerinde etki sahibi olan ve onları
yönlendiren aile, okul gibi kurumların ve yakın sosyal çevrenin giderek etkisini
kaybetmesi ve kitle iletişim araçlarının oluşturduğu kültürün bu kurumların ve
çevrelerin yerini alması şeklinde gerçekleşmektedir. Kitle iletişim araçları aracılığı
ile oluşturulan ve yayılan kültür aynı zamanda, gelecek zamanlarda mevcut sisteme
karşı oluşacak itirazları da baştan engellemiş olmaktadır. Kitle iletişim araçları
tarafından oluşturulan ve bir endüstri haline getirilen bu kültürün, bilgi ve birikim
düzeyinde bir düşme ile sonuçlanmakta olduğu ortaya konulmaktadır. Bu durumun
sadece yetişkinlerde değil çocuklarda da söz konusu olması, toplumun geleceğini bir
anlamda olumsuz yönde etkileyeceği görüşüne de yol açmaktadır.
Bir diğer kuram olan kültürel göstergeler ve ekme yaklaşımına göre ise,
özellikle televizyonun yapay ve gerçeklerden uzak bir dünya yaratabileceği ve
bireylerin de dünyayı televizyonda gösterildiği gibi algılayacağını öne süren bir
yaklaşımdır. Bu durumun çocuklara yansıması ise iki biçimde gerçekleşmektedir. Đlk
olarak, çocuğun dış dünyayı algılama biçimi ve buna yönelik olarak oluşan algı ve
tutumları üzerinde bir etki söz konusudur. Televizyon karşısında saatlerce zaman
geçiren çocukların –özellikle de gerçek ve hayal arasındaki farkı ayırt edemedikleri
çağlarda- maruz kaldıkları sesli ve görüntülü iletiler onların dış dünyayı
algılamalarını ve buna yönelik oluşturdukları tutumları etkilemektedir. Televizyonda
yer alan şiddet ve cinsellik yüklü öğelerin yanı sıra, çocuklar dış dünyaya dair farklı
bilgiler de edinmektedirler. Sözgelimi, televizyon reklamları çocuklar tarafından
severek izlenmektedir. Bu reklamların yansıttığı kültür –özellikle de tüketim kültürüde bu bağlamda çocukları etkilemektedir denebilir. Çocuklar bir yandan televizyonda
reklamı yapılan ürünleri görmekteyken, diğer yandan ne giyeceklerini, ne
yiyeceklerini, yaşıtlarının nelerle oynadığını da görmekte, bu ürünleri ve ürünle
birlikte satılan kültürü algılamakta ve buna yönelik olarak da bir tutum
geliştirmektedirler. Đkinci etki ise doğrudan çocukların davranışları üzerinde
gerçekleşmektedir. Her ne kadar, kültürel göstergeler ve ekme yaklaşımı tutumlar
üzerinde dursa da, tutumların zamanla davranışı ortaya çıkardığı bilinmektedir. Bu
bağlamda, ilk etkiye maruz kalan ve televizyonda maruz kaldıkları iletiye yönelik bir
tutum oluşturan çocuklar, bu tutumu davranışlarına da yansıtmaktadırlar. Sözgelimi
267
şiddet sahneleri konusunda bir tutum geliştiren çocuk üzerinde, televizyon
görüntülerinin yaptığı uzun vadeli ama yüklü birikim, çocukta gereksiz şiddet
davranışlarına neden olabilmekte ya da çocukta nedensiz korku ve huzursuzluk
yaratabilmektedir. Bununla birlikte, benzer bir durum cinsellik içeren görüntüler için
de söz konusudur. Çocuğun, televizyon seyrederken maruz kaldığı cinsel içerikli
iletiler, cinselliğin erken keşfine ya da cinsellikten uzak kalmaya yol açabilmektedir.
Bu duruma bir diğer örnek de, reklamlar açısından verilebilir. Televizyon
reklamlarının canlı, göze hoş görünen ve etkileyici ileticilerine maruz kalan bir
çocukta, tüketimde aşırılığa kaçan bir kültür oluşması mümkündür.
Bu aşamada reklamlar ve özellikle de televizyon reklamları gündeme
gelmektedir. Bir mal, fikir veya hizmetin, yer ve zaman satın alınması suretiyle kitle
iletişim araçlarında yer alması olarak tanımlanabilecek olan reklam, bireylerin algı,
tutum ve davranışları üzerinde bir etki yapmayı ve nihayetinde bireyde bir satın alma
davranışını oluşturmayı amaçlamaktadır. Pek çok alanı reklam için kullanmayı
başaran reklamverenler ve reklam yaratıcıları için ise, en etkin ortam hiç şüphesiz
televizyondur. Görsel ve işitsel öğelerin bir arada kullanılabilmesi, televizyonun
izlerkitleler tarafından kullanımının yaygınlığı gibi nedenler bu etkinliği arttıran
unsurlar olarak sıralanabilmektedir. Canlı ve eğlenceli içerik, görsel tasarımlardaki
ilgi çekicilik öncelikle algı ve tutumlar üzerinde etkili olmakta ve sonrasında ise,
hedef kitlede satın alma davranışına yol açmaktadırlar.
Televizyon
reklamlarının
hedef
kitleleri
oldukça
farklı
biçimlerde
sınıflandırılabilir olmakla birlikte, bu çalışmanın ana sorunsalının televizyon
reklamları ve çocuk etkileşimi konusuyla sınırlı olması nedeniyle, özellikle çocuklar
konusu üzerinde durulmaktadır. Reklamcılar açısından çocuklar üç şekilde
tanımlanmaktadırlar. Birincisi, direkt olarak ürünü satın alabilecek hedef tüketici
konumundadırlar. Đkinci olarak, aileleri üzerinde etkiye sahiptirler ki bu durum iki
biçimde gerçekleşmektedir. Çocuk dikkatini çeken reklam iletisine, ailesinin
dikkatini de çekebilmektedir ya da ailenin satın alma kararı vermesi aşamasında
hangi ürünün satın alacağına yönelik olarak aileyi etkileyebilmektedir. Reklamcılar
açısından çocuğun üçüncü tanımlanışı da, geleceğin potansiyel tüketicileri
268
olmalarında yatmaktadır. Tüm bu nedenlerle çocuklar, reklamcılar için önemli bir
hedef kitle grubunu oluşturmaktadırlar.
Bununla birlikte reklamların çocuklar üzerindeki etkilerini ise, üç aşamada
değerlendirmek mümkündür. Đlk olarak reklamın çocuklar üzerindeki psikolojik
etkilerine değinmek gerekirse, şüphesiz en önemli etki çocukların reklamda
gördükleri her şeye sahip olma istekleri söz konusudur. Yanı sıra, çocukların reklam
ile gerçeği ayırt edemiyor oluşları da, onlarda bazı çarpık kavramlar oluşmasına yol
açabilmektedir. Söz gelimi, kendisini çok seven annesi tarafından belirli bir marka
oyuncağa sahip olan çocuğun mutluluğunun işlendiği bir reklamı gören çocuğun
zihninde annesi kendisine bu ürünü almadığı için onun sevgisini sorgulamaya yol
açabilmektedir.
Đkinci etki tüketim davranışı oluşturma konusundaki etkilerdir. Psikolojik
etkilerle bağlantılı olarak, çocuğun reklamda her gördüğü ürüne sahip olma isteği ve
ailesini de bu doğrultuda etkilemesi bu etki türü içinde yer almaktadır. Yanı sıra,
gerçek olan bir durum vardır ki, televizyon reklamları ile çocuğa sadece ürünler
değil, değişik tüketim biçimleri, tüketim alışkanlıkları ve tüketim yoğunluğunun da
sunulmasıdır. Reklamlarda çocukların zorunlu ihtiyaçlarını giderecek ürünlerle
birlikte, sanki tüketmeleri zorunluymuş gibi gösterilen ürünler de sunulmaktadır.
Makyaj malzemeleri, buna yönelik en önemli örneği oluşturmaktadır. Özellikle
çocukluğun sonlarına doğru gelen 14-15 yaşlarındaki kız çocuklarında makyaj
yapma alışkanlığının arttığı görülmektedir. Bu çocuklar, reklamda yer alan güzel
kadınların –her ne kadar reklam kurgusu ile de olsa- toplumda gördüğü değer ile bu
kadınların kullandığı ürünleri özdeşleştirmekte ve her ne olursa olsun bu ürünleri
kullandıkları takdirde kendilerinin de aynı değeri göreceklerinden neredeyse emin
olabilmektedirler.
Reklamların çocuklar üzerindeki etkilerinin üçüncü aşamasını ise kültür ve
ahlak üzerindeki etkiler oluşturmaktadır. Çocuklar nasıl davranacaklarını, toplumda
değer görme yol ve yöntemlerini, maddi ve manevi açıdan nelere sahip olmaları
gerektiğini ve nasıl konuşurlarsa takdir edileceklerini televizyon programlarında
yeteri kadar görmekte ve bu aşamada edindikleri görüş de televizyon reklamlarıyla
269
pekişmektedir. Televizyon reklamlarının çocuklara aktardığı kültür, sadece tüketim
mallarını içermemekte, değer yargıları, yaşam biçimleri, toplumsal ve özel ilişkiler,
kısaca bireyi birey haline getiren ve toplumdaki duruşunu belirleyen kişilik
özelliklerine de etkide bulunmaktadır.
Elbette ki, televizyon reklamları tamamen zararlı etkilerle dolu yapımlar
değildir. Reklam filminde yer alan şekillerin, cisimlerin ve canlıların, çocukların
bilgi dağarcığını olumlu yönde etkilediğini söylemek mümkündür. Televizyon
reklamları çocukların dış dünya hakkında bilgi edinmelerine yardımcı olmakta,
insanların ve nesnelerin dünyasına yakınlık duymasını sağlayarak, çocukların
sosyalleşmesine katkıda bulunmaktadır. Bununla birlikte, kontrolsüz bir biçimde
reklam bombardımanına tutulan bir çocuk üzerinde bu olumlu etkiler, olumsuzlara
oranla çok daha az kalmaktadır.
Televizyon reklamları ve çocuk etkileşiminin bir diğer yönünü de,
reklamlarda yer alan çocuk oyuncular oluşturmaktadır. Çocuk oyuncu kullanımı
gerek yetişkinlere yönelik ürünlerde, gerek çocuklara yönelik ürünlerde, gerekse her
iki yaş grubuna da yönelik olan ürünlerin reklamlarında sıklıkla kullanılmaktadır.
Yetişkinler açısından çocuk görüntüsünün, sesinin ya da çocukla ilgili
herhangi bir yansımanın kullanılması, reklam konusu olan ürüne karşı bir sempati
oluşmasında etkindir. Çocuklar açısından ise, tüketimin bulaşıcı olmasından
kaynaklanan bir etkiyle reklamda çocuğun kullanımı, reklamı seyreden çocuğun
reklam konusu olan ürüne sahip olma isteğini tetiklemektedir.
Bu aşamada bir başka konu ise, bu çalışmanın da ana sorunsalını oluşturan
çocukların reklamlarda yer alış biçimleri üzerinedir. Reklamlarda çocuklar genelde,
kullandıkları ya da anne-babalarının kendilerine aldığı ürün dolayısıyla mutlu,
huzurlu veya sağlıklı olarak yaşamaktadırlar. Reklam konusu ürünün çocuk
üzerindeki olumlu etkileri sürekli olarak yansıtılan olgudur. Bununla birlikte bazı
reklamlarda çocukların bedenlerinin sergilendiği ve/veya çocuk bedeni üzerinden
cinsel kimlik aktarımı yapıldığı da görülmektedir. Özellikle bebek bezi, şampuanı
veya diğer bakım ürünlerinin reklam konusu olduğu durumlarda çocuk bedeni
270
fütursuzca sergilenebilmektedir. Bu durumun etik açıdan tartışılması gereken ilk
yönü, reklamda kullanılan çocuğun tamamen bilinç dışı bir biçimde böyle bir
görüntüde yer almakta oluşudur. Çocuk reklamda mutlu görünebilmekteyse de,
gerçekte ne amaçla kullanıldığını bilmemekte, bu durum da etik açıdan tartışma
doğurabilmektedir. Đkinci bir tartışmalı konuyu ise, reklamı seyreden kişilerin her
zaman masum duygulara sahip olamayabileceği konusu oluşturmaktadır. Her ne
kadar bu konuda yapılmış bilimsel bir araştırma olmasa da, reklamda sergilenen
çocuk bedeninin pedofili konusuna alet olabilme riski bulunmaktadır. Bilindiği
üzere, masum görüntülerin yer aldığı görsel iletiler pedofilikleri cinsel içerikli
görüntülerden daha fazla etkilemektedir. Bu çalışmada, hiç şüphesiz televizyon
reklamlarında yer alan çıplak çocuk görüntülerinin pedofiliyi tetiklediğine yönelik
bir iddiada bulunulmamaktadır. Bununla birlikte olası olumsuz bir etki olarak ihtimal
dahilinde tutulabileceği ifade edilmektedir.
Televizyon reklamlarında çocuk oyuncu kullanımına yönelik pek çok ülkenin
yanı sıra ülkemizde de bazı yasal düzenlemeler söz konusudur. Çocukların ruhsal,
zihinsel ve ahlaki açıdan olumsuz etkilenmelerini önleyecek açıdan gerçekleştirilen
bu düzenlemeler, reklamda çocuğun kullanım biçimine de sınır getirmektedir.
Bununla birlikte uygulamada söz konusu düzenlemelerin pek geçerli olmadığı da
açıkça görülmektedir. Bu çalışmada çözümlemeleri yapılan üç reklam filmi de bu
durumun en önemli göstergeleri konumundadır.
Televizyon reklamlarında çocuk bedeninin sergilenmesi ve yetişkin rolündeki
çocuk profiline yönelik çözümlenen ilk reklam olarak, Canbebe reklamı 2006 yılının
başlarında ekranlarda görünmeye başlamıştır. Rakip ürünlere oranla daha orijinal ve
çarpıcı olan senaryosu ve görsel – işitsel öğeleri ile oldukça fazla ses getirmiş bir
reklam olarak izleyicilerden de büyük beğeni toplamış, bununla beraber sahip olduğu
aynı özellikler reklamın oldukça fazla eleştirilmesine de neden olmuştur. Đlk birkaç
ay hiçbir kesinti olmadan ekranlarda görünen reklamın, daha sonra toplumun önemli
bir kesiminde oluşan rahatsızlık sonucu çocukların öpüşme sahnelerinin olduğu
bölümü çıkarılmış, sonrasında da reklam tamamen yayından kaldırılmıştır.
271
Reklamın beğeni toplamasındaki başlıca neden, reklamda rol alan son derece
sevimli iki çocuğun yetişkin taklidi yapmaya çalışırkenki hallerinin izleyicide
oluşturduğu olumlu duygulardır. Reklam eleştirmenleri ve köşe yazarlarının önemli
bir kısmı tarafından ise, reklamı bu yönüyle çok fazla eleştirmişlerdir. Kamuoyunun
azımsamayacak bir kısmında da reklamın bu yönü rahatsızlık oluşturmuştur.
Reklamdan duyulan rahatsızlığın bu boyuta gelmesindeki en önemli nedenler, çocuk
bedeninin sergilenmesi ve reklamdaki yetişkin rolündeki çocuk profilinin varlığının
benzer reklamlarda olduğundan daha farklı bir biçimde var olmasıdır.
Çoğu bebek bezi ve/veya bakım ürünü reklamında çocukların çıplak bir
biçimde görüntülenmesi alışılageldik bir durumdur. Bununla birlikte Canbebe
reklamında çocuk bedeni sadece çıplak olarak sergilenmekle kalmamakta, aynı
zamanda
senaryo
gereği
sergiledikleri
davranışlarda
cinsel
çağrışımlara
rastlanmaktadır. Hem erkek hem de kız çocuk, görüntü betimlemesi ve görüntü
göstergeleri konularında da detaylı bir biçimde ifade edildiği üzere, yetişkinvari
tavırlar sergilemektedir. Ancak bu görüntüler sıradan çocukların normal hayatta da
oynadıkları evcilik oyunda olduğu gibi masum öğeler içermemektedir. Bunların
ötesinde feminenliği (özellikle erkek çocuk için), cinselliği, flört olgusunu, narsizmi,
görüntüye haddinden fazla önem vermeyi de içermektedir ki; bu duygu ve olgular
çocuklarda rastlanması mümkün olmayan ve hatta rastlanmaması da gereken
öğelerdir.
Canbebe firması için hazırlanan bu reklamın oldukça orijinal, yaratıcı ve
değişik bir kurgu olarak ifade edilebilirse de; ortaya koyduğu gerçeklik, özellikle
cinselliği yetişkin rolünde ancak, iki çocuğun bedeninde göstermesidir. Üstelik bu
durum çocukların bilincinde olmadıkları bir süreçte yaşanmaktadır. O çağdaki
çocuklarda bu tarz cinsel ve feminen kodlamaların olmadığı, ayrıca reklamda rol alan
çocukların
bilinçlerinin
gelişmemiş
olması nedeniyle tam
olarak
ayırtına
varamadıkları bir kurgunun içinde yer almaları da reklama yöneltilen eleştirileri haklı
kılan bir diğer olgudur.
Reklam bu yönüyle izleyicilerin neredeyse tamamı üzerinde bilişsel bir
uyumsuzluk yaratmaktadır. Bununla birlikte, seyrek de olsa reklamda görülen
272
çocuksu objeler ve çocukların yetişkin rolü sergilemede gösterdikleri sevimli
beceriksizlik nedeniyle bu duygu izleyicide tölare edilebilmektedir.
Reklamda cinsellik ve feminenlik gibi olguların ön plana çıkmasının
sakıncalarının yanı sıra, çocukları tüketime yöneltmesi ve o çağdan itibaren bir
marka bağımlılığı yaratılması çabası da reklamın olumsuz yönlerindendir. Bakımlı
olmanın güzel görünmekle eşdeğer tutulduğu bir temada yer alan çocukların, izleyici
çocukları da bu doğrultuda etkileme olasılığı söz konusudur.
Đkinci reklam olan Molfix Dynamic Baby reklamında da benzer bir durum söz
konusudur. Kullanılan ürün dolayısıyla çocukların ne kadar rahat hareket
edebildikleri ve ne kadar neşeli oldukları temasının işlendiği reklamda, çocuklar
üzerlerinde sadece bebek bezleri olduğu halde, gülmekte, oynamakta, koşmakta ve
dans etmektedirler.
Bu aşamada reklamın tamamında bir cinsel kimlik aktarımının varlığından
söz edilemezse de, reklamda yer alan bazı görüntüler dikkat çekicidir. Pembe
otrişlerle dans eden kız çocuğunun yetişkin kadınlarda görülen erotik dans figürlerini
sergileme çabası, genellikle iç çamaşırı reklamlarında görmeye alıştığımız türden
pembe tüylü kanatlarla bir manken edasıyla poz veren çocuğa aktarılan “lolita” imajı,
üzerlerine yansıyan kırmızı ışıkta çocukça bir ortamda değil de, bir gece kulübünde
dans eden genç kızların tavırlarını hatırlatan hareketler, aralıklı olarak masum ve
eğlencelerine dalmış çocuk görüntüleri arasına serpiştirilmekte ve fazla belirgin
olmasa da, özellikle kız çocuklarına yönelik bir cinsel kimlik aktarımından söz
edilebilmektedir. Çocuklar üzerlerindeki bebek bezlerini birer kıyafetmişçesine
sergilemekteyken, bilinç dışı olarak kendi vücutlarını da sergilemektedirler. Bir
anlamda, manken büyüklerini taklit etme çabasındaki bu çocukların ekrana
yansıttıkları görünüm, çocuk kimliğinin ötesinde, bir kadın kimliğinin yansımalarını
içeren unsurlar taşımaktadır.
Bu durumun reklamı izleyen çocuklar üzerinde oluşabilecek bir etkisi de,
kullanılan aksesuarlar ve danslar dolayısıyla, kadın gibi görünmeye yönelik tavırların
çok çabuk öğrenilmesi yönünde olabilmektedir. 1990’lı yılların en gözde
273
şarkılarından biri olan Macarena adlı şarkının çocukça gibi görünen versiyonu ile
sergilenen danslar, reklamı çocuklar için daha cazip hale gelmesini sağlamaktadır.
Çözümlemesi yapılan son reklam ise Evy Baby reklamıdır. Bu reklamda
cinsel bir kimlik aktarımından öte çocuk bedeninin sergilenmesi bulunmaktadır.
Diğer iki reklamdan farklı olarak bu reklamda yer alan çocuğun üzerinde bebek bezi
dahi bulunmamaktadır. Çocuğun sedye görünümlü bir masa üzerinde tam bir
teslimiyet ifadesi içinde yüzüstü yatarken görüntülendiği bu reklamda, ürünün ayırt
edici özelliklerinin vurgulanması çıplak kalçasına örtülen ve ürünün dış yüzeyi
olduğu ifade edilen bir örtü üzerinde yapılan deneyle söz konusu olmaktadır. Kısa bir
zaman süresince, çocuğun içinde bulunduğu ortamdan ve pozisyondan duyduğu
rahatsızlık yüz ifadesinden de belli olmaktadır. Çocuk kendi bilinç ve isteğinin
dışında bu reklam filminde çırılçıplak rol almak durumunda bırakılırken, çıplaklığın
boyutu, altının kuruluğunu ispat için, çıplak kalçasının bir büyüteç yardımıyla
ekranda gösterilmesine kadar varmaktadır. Böyle bir ürünün keşfinin ebeveynlerce
mutlulukla karşılanabileceği açıktır. Bununla birlikte, hiçbir karar hakkı tanınmadan
bir çocuğun çırılçıplak ekranda yer almasının, ürünün tanıtımına yaptığı katkı, etik
açıdan tartışmaya oldukça açıktır. Benzer biçimde aynı reklamda yer alan diğer kız
çocuğunun, ürünün özelliklerini anlatmaya çalışırken buklelerini iki yana savurarak
abartılı bir tavırla kırmızıya yakın renkte bir rujla boyanmış dudaklarını ön plana
çıkarmasının da ürünün özellikleriyle ilgisi tartışmalı bir konudur.
Sonuç itibarıyla, televizyon reklamlarında çocukların kullanım sıklığı oldukça
yaygındır. Bu reklamların önemli bir kısmı, çocuklar açısından sakıncalı bir içeriğe
de sahip bulunmamaktadır. Bununla birlikte, çözümlemesi gerçekleştirilen bu üç
reklam ve benzer nitelikteki diğer reklamların etik açıdan tartışmalı olduğu
savunulmaktadır. Çocukların gereksiz yere çıplak ve/veya cinsel kimlikleri
varmışçasına sergilendikleri bu reklam filmleri için bu çalışmada öne sürülen iddia,
çocukların bu ve benzeri reklamlarda çocukların istismar edildiği yönündedir. Yanı
sıra söz konusu olan sadece bir istismar değildir, çocuklar bu ve benzeri reklamlarda,
daha bebeklik çağlarından itibaren güzel görünmeleri gerektiği inancına sahip
olmaktadır. Bu inanç sadece reklamda rol alan çocuklar açısından değil, yanlarında
reklamdaki çocuğu öven yorumlarda bulunan ebeveynleri olduğu halde reklamı
274
seyreden çocuklar için de söz konusudur. Özellikle Canbebe reklamında yer alan
ürün çeşitliliğinin vurgulanması da, çocukların çok küçük yaşlarda, cinsiyet ayrımı
olmaksızın, bakımlı olmanın önemi hakkında fikir sahibi olmalarına yol açmaktadır.
Bu durum da geleceğin tüketicilerinin davranış modellerinin belirlenebilmesinde
önem taşımaktadır.
275
EKLER
EK – 1
ICC-INTERNATĐONAL CHAMBER OF COMMERCE (ULUSLAR ARASI
TĐCARET ODASI) TARAFINDAN OLUŞTURULAN ULUSLARARASI
REKLAM UYGULAMA ESASLARI
“ICC Esasları’nın, çocuklar ve gençleri ilgilendiren maddesi şöyledir:
a. Reklamlar, çocukların ve gençlerin deneyimsizliğini, kolay
inanmasını (saflığını) istismar etmemelidir.
b. Reklamlar, bir ürünün kullanımı ya da keyfi için gerekli beceri ya
da yaş düzeyini olduğundan az göstermemelidir.
i) Reklamların
tanıttıkları
ürünün
gerçek
boyutları,
değeri,
özellikleri, dayanıklılığı ve performansının, çocukları ve gençleri
yanıltmaması için özel bir dikkat gösterilmemelidir.
ii) Eğer ürünün kullanımı ek malzeme gerektiriyorsa (örneğin; piller)
ya da gösterilen veya tarif edilen sonucu alabilmek için başka
malzemelere gerek varsa (örneğin; boya), bu durum açıkça
belirtilmelidir.
iii) Ürün bir dizinin parçası ise, bu nokta ve dizinin edinilme yöntemi
açıkça belirtilmelidir.
iv) Ürün kullanımının sonuçları gösterilir ya da tanımlanırken,
reklam, ürünün hedef aldığı yaş grubundaki ortalama bir çocuk
veya gencin ulaşabileceği sonucu göstermelidir.”
Diğer bazı esaslar;
1) Reklamlar, çocuklara ve gençlere zihinsel, ahlaki ya da fiziksel
zarar verebilecek; onları tehlikeli durumlarla; ya da sağlık ve
güvenliklerini ciddi biçimde tehdit edecek etkinliklerle karşı
karşıya bırakacak; ya da tanımadıkları kişilerle ilişki kurmalarını
276
ya da bilmedikleri veya tehlikeli yerlere girmelerini teşvik edecek
ifade ya da görsel sunumlar içermemelidir.
2) Reklamlar, bir ürüne sahip olmanın ya da kullanmanın tek başına,
çocukları veya gençleri aynı yaştaki diğer çocuklar ya da
gençlerden fiziki, toplumsal veya psikolojik bakımdan avantajlı
yapacağını; ürüne sahip olmamanın bunun tersi bir etki
yaratacağını ileri sürmemelidir.
3) Reklamlar, toplumun değerlerini dikkate alarak, ana-babanın
otoritesini, sorumluluk duygusunu, yargılarını veya zevklerini
zayıflatmamalıdır. Reklamlar, reklamı yapılan ürünün kendilerine
alınmasını sağlamak üzere ana-babalarını ya da diğer yetişkinleri
ikna etmeleri için, çocuklara ve gençlere yönelik doğrudan bir
çağrıyı içermemelidir.”267
267
SÖNMEZ; a.g.y.; s. 85
277
EK – 2
SINIR TANIMAYAN TELEVĐZYON DĐREKTĐFĐ
Avrupa Birliği tarafından hazırlanmış olan ve 1997 yılında son halini almış
biçimde karşımıza çıkan ‘Sınır Tanımayan Televizyon Direktifi’ birçok ülke
tarafından –ülkemizce de- kabul görmüş sözleşmelerdendir. Bu noktada özellikle
Avrupa Birliği tarafından hazırlanan Direktif’te televizyon reklamları ile ilgili net
ifadelere rastlanmaktadır. Direktif’in özellikle 22. Maddesi televizyon programları
ile ilgili olarak da bir düzenleme getirmektedir.
Madde 22’de yer alan ifadelere göre:
1) Üye Devletler, yargı yetkileri dahilindeki yayıncıların televizyon
yayınlarında, çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimlerini ciddi
şekilde olumsuz etkileyebilecek programlara, özellikle pornografi veya
gereksiz şiddet içeren programlara yer vermemelerini sağlamak için
uygun önlemleri alırlar.
2) (…) önlemler, yayının yapıldığı bölgede bulunan çocukların bu yayınları
görmelerine veya duymalarına engel olabilmek için, yayın saatlerinin
belirlenmesi veya teknik araçların kullanılması halleri istisnası kaydıyla,
çocukların fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimlerini etkilemesi
muhtemel diğer programlara da uygulanabilir.
Buna ilaveten, bu tür programların şifresiz yayınlanması halinde, Üye
Devletler, bu programlardan önce sesli bir uyarının yapılmasını veya yayın süresince
görsel bir sembolle tanımlanmasını sağlarlar.268
268
SÖNMEZ; a.g.y.; s. 87
278
EK – 3
SANAYĐ VE TĐCARET BAKANLIĞI REKLAM KURULU
TĐCARĐ REKLAM VE ĐLANLARA ĐLĐŞKĐN ĐLKELER VE UYGULAMA
ESASLARINA DAĐR YÖNETMELĐK
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın çıkardığı Ticari Reklam ve Đlanlara Đlişkin
Đlkeler ve Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik’te, çocuklar veya reşit olmayan
gençlere yönelik reklamlar ya da içinde çocukların veya reşit olmayan gençlerin
kullanıldığı reklamlara yönelik ifadeler, Madde 18’de şu şekilde belirtilmektedir:
Madde 18- Çocuklara veya reşit olmayan gençlere yönelik olan veya onları
etkileme olasılığı bulunan reklamlar ile içinde çocukların veya reşit olmayan
gençlerin kullanıldığı reklamlar;
a) Saflıklarını, bilgi eksikliklerini ve tecrübesizliklerini istismar edemez.
b) Fiziksel, zihinsel, ahlaki, psikolojik ve toplumsal gelişim özelliklerini
olumsuz etkileyecek hiçbir ifade ya da görüntü içeremez.
c) Bir mala veya hizmete sahip olmalarının ya da kullanmalarının veya
yararlanmalarının tek başına yaşıtlarına göre fiziksel, sosyal ve psikolojik bir
avantaj sağlayacağını veya bu mala veya hizmete sahip olmamanın veya
yararlanmamanın aksi yönde bir sonuç yaratacağını ileri sürecek mesajlar
içeremez.
d) Taklit edebilecekleri şiddet unsurları taşıyamaz.
e) Malın veya hizmetin fiyatı veya gerçek değerinin yanlış bir biçimde
algılanmasına yol açacak şekilde verilemez. Reklamı yapılan malın veya
hizmetin her aile bütçesine uygun olduğunu ifade edemez. Malın veya
hizmetin kendilerine alınmasını ya da kiralanmasını sağlamak üzere anababalarını veya başkalarını ikna etmelerine yönelik doğrudan bir çağrıyı
içeremez.
f) Malı veya hizmeti kullanmanın veya yararlanmanın gerektirdiği beceriyi,
olması gerekenden az gösteremez. Malın veya hizmetin kullanma ve
yararlanma sonuçları gösterilir veya tanımlanırken, hedef alınan yaş
279
grubundaki ortalama bir çocuğun veya reşit olmayan bir gencin ulaşabileceği
sonucu esas almak zorundadır.
g) Tehlikeli durumlara sokabilecek veya tanımadıkları kişilerle ilişki kurmaya
ya da bilmedikleri veya tehlikeli yerlere girmeye teşvik edebilecek hiçbir
ifade ya da görsel sunum veya hemen eyleme yönlendirici, emredici ifadeler
içeremez.
h) Önlem alınmadığı takdirde kendilerinin yahut çevrelerinin sağlığına zarar
verebilecek mal veya hizmetlerin reklamları, gerekli önlemlerin alınmasını
sağlayan hatırlatıcı simge ve uyarıları kullanmak zorundadır.
i) Reklamı yapılan malın gerçek boyutları, değeri, özellikleri, dayanıklılığı ve
performansı hakkında yanıltılmalarına neden olabilecek ifade veya görsel
sunumlar içermemek; malın kullanımının ek malzeme gerektirmesi halinde
ya da gösterilen veya tarif edilen sonucu alabilmek için başka malzemelere
gerek duyulması halinde ise, bu durumun açıkça belirtilmesine ilişkin
hususları içermek zorundadır.
j) Mal veya hizmetlerin satış veya kiralanmaları için sözleşme yapmalarını ima
edecek ifadelere yer veremez.
k) Kendileri veya çevreleri için tehlikeli araç, gereç ve nesneleri kullanır veya
oynarken gösteremez.
l) Ana-babalarına, öğretmenlerine veya diğer kişilere duyduğu özel güvenin
kötüye kullanılmasına yönelik ifade ve görsel sunumlar içeremez. Ana-baba
ve öğretmenlerin otoritesini ve sorumluluk duygusunu veya yargılarını yahut
zevklerini zayıflatacak veya ortadan kaldıracak biçimde olamaz.
Ana-babanın çocuklarına yönelik sevgi, şefkat, bağlılık gibi hassasiyetlerini istismar
edemez.” 269
269
AVŞAR, ELDEN; a.g.y.; s. 100-101
280
EK – 4
RADYO VE TELEVĐZYONLARIN KURULUŞ
VE YAYINLARI HAKKINDA KANUN
Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), reklama yönelik olarak getirmiş
olduğu düzenlemeler ise; 3984 No’lu Radyo Ve Televizyonların Kuruluş Ve
Yayınları Hakkında Kanun’un 20, 21 ve 22. maddelerinde yer almaktadır.270
Madde 20 – Reklamlar program hizmetinin diğer unsurlardan açıkça ve
kolaylıkla ayırt edilebilecek ve görsel ve işitsel bakımdan ayrılığı fark edilecek
biçimde düzenlenecek, bilinçaltı ile algılanan reklamlara izin verilmeyecektir.
Haber veya güncel programları düzenli olarak sunan kişilerin görüntü ve
seslerine reklamlarda yer verilmeyecektir.
Madde 21 – Reklamlar program arasına yerleştirilir. Programın bütünlüğü,
değeri ve hak sahiplerinin hakları zedelenmeyecek biçimde bir program içine de
yerleştirilebilir.
Birbirinden bağımsız bölümleri olan programlarda veya spor programları ile
benzer yapıda aralar içeren olay ve gösteri programlarında, sadece bölüm veya devre
aralarına yerleştirilebilir. Reklamlar arasında en az yirmi dakika süre bulunmalıdır.
Konulu filmlerin veya televizyon filmlerinin (diziler, eğlence programları ve
belgeseller hariç) süreleri kırk beş dakikadan fazla olması halinde, her kırk beş
dakikalık süre sonunda bir kez olmak üzere reklam için kesinti yapılabilir. Film kırk
beş dakikadan fazla ise kırk beş dakikadan sonraki zamanda her yirmi dakika aralıkla
reklam yerleştirilebilir.
Hiçbir dini tören yayınına reklam alınamaz. Haber bültenleri, güncel
programlar, çocuk programları otuz dakikadan kısa oldukları takdirde reklamla
kesilemezler. Her türlü yayında gizli reklam yapılması yasaktır.
270
http://www.rtuk.org.tr/; (31 Ocak 2008)
281
Madde 22 – Alkol ve tütün ürünleri reklamlarına izin verilemez. Reçete ile
satışına izin verilen ilaç ve tedavilerin reklamı yapılamaz. Diğer ilaç ve tedavilerin
reklamları dürüst, gerçeği yansıtan ve doğrulanması mümkün unsurlardan oluşacak
ve ferdin zarardan korunması gereklerine uygun olacaktır.
282
EK – 5
KAVRAMLAR LĐSTESĐ
Adolesan:
(Latince adolescentia, adolescerebüyümekten) dönemi çocukluk
ile erişkinlik arasındaki fiziksel,
cinsel, sosyal ve psiko-sosyal
geçiş dönemidir.271
Anime / Animasyon:
Fransızca kökenli, Japonca bir
kelime olan anime /animasyon,
çizgi,
çizgi
film
anlamına
gelmektedir.272
Efemine:
Fransızca kökenli bir sözcük olan
efemine
kadınsı,
kadınlaşmış
anlamına gelmektedir.
Feminen:
Feminen, Fransızca kökenli bir
kelimedir ve efemine kelimesi ile
benzer biçimde kadınsılığı, kadın
olmayı ifade etmektedir.
Flu:
Bulanık,
belirsiz
anlamını
taşımaktadır.
Jingle:
Reklam filmlerinde kullanılan ve
onlarla
özdeşleşen
melodiler
anlamında kullanılmaktadır.
271
272
http://www.wikipedia.org
http://www.wikipedia.org
283
Maskülen:
Fransızca kökenli maskülen
sözcüğü erkeksi, erkekleşmiş
anlamlarında kullanılmaktadır.
Metroseksüel:
Cinsel tercihleri açısından karşı
cinse ilgi duyan bununla birlikte
kişisel bakımına oldukça özen
gösteren
erkekler
için
kullanılmaktadır.
Narsizm:
Kişinin kendisine duyduğu cinsi
arzu,
kabaca
kendisine
tabirle
aşık
kişinin
olması
olarak
tanımlanan bir terimdir. Freud’a
göre
özellikle
bebeklik
dönemindeki bireylerde görülen
bir durumdur.
Pedofili / Pedofilik:
Pedofili
heyecana
kelimesi,
yönelik
“cinsel
fantezilerde
veya etkinliklerde özellikle veya
sadece ergen olmayan çocukların
tercih edilmesiyle tanımlanan bir
cinsel
sapma”273
kullanılmaktadır.
anlamında
Pedofilik
kelimesi ise, “pedofili ile ilgili
veya çocuklarla cinsel temastan
hoşlanan
kişi”274
tanımlanmaktadır.
273
274
BUDAK; a.g.y.; s. 597
BUDAK; a.g.y.; s. 597
284
olarak
Replik:
Sahne
filmlerde,
oyunlarında
oyuncuların
ya
da
sözlü
ifadeleri olarak tanımlanabilir.
Snop:
Đngilizce kökenli olan bu sözcük
züppe anlamına gelmektedir.275
275
http://www.tdk.gov.tr
285
KAYNAKÇA
KĐTAPLAR
ADORNO, Theodor W.; Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi; Çev:Nihat Ülner
vd.; Đstanbul; Đletişim Yayınları; 2007
ALTUNIŞIK, Remzi; ÖZDEMĐR, Şuayip; TORLAK, Ömer; Modern Pazarlama;
Đstanbul; Değişim Yayınları; 2002
AVŞAR, Zakir; ELDEN, Müge; Reklam ve Reklam Mevzuatı; Ankara; RTÜK
Yayınları; 2004
BABÜR TOSUN, Nurhan; Pazarlama Halkla Đlişkileri ve Reklam; Đstanbul;
Türkmen Kitapevi; 2003
BALDINI, Massimo; Đletişim Tarihi; Çev: Gül Batuş; Đstanbul; Avcıol Basım
Yayın; 2000
BATUŞ, Gül; vd.; Kadife Karanlık 2; Đstanbul; Su Yayınevi; 2006
BERGER, Arthur Asa; Kitle Đletişiminde Çözümleme Yöntemleri; Çev: Murat
Birkan vd.; Eskişehir; ETAM; 1996
BĐLGĐLĐ, Can (ed.); Medya Eleştirileri(Toplumsal Etkiler); Đstanbul; Beta
Yayınları;
2005
BLYTHE, Jim; Pazarlama Đlkeleri; Çev: Yavuz Odabaşı; Đstanbul; Bilim Teknik
Yayınevi; 2001
BOND, Jonathan; KIRSHENBAUM, Richard; Radar Altı Đletişim; Çev: Aycan
Akyıldız; Đstanbul; Đletişim Yayınları; 2003
BOZKURT, Đzzet; Đletişim Odaklı Pazarlama; Đstanbul; MediaCat; 2004
BUDAK, Selçuk; Psikoloji Sözlüğü; Ankara; Bilim ve Sanat Yayınları; 2005
DAĞTAŞ, Banu; Reklamı Okumak; Ankara; Ütopya Yayınevi; 2003
DEMĐRAY, Uğur (ed.); Genel Đletişim; Ankara; Pegema Yayıncılık ; 2006
ELDEN, Müge; ULUKÖK, Özkan; YEYGEL, Sinem; Şimdi Reklamlar;
Đstanbul; Đletişim Yayınları; 2007
ERDOĞAN, Đrfan; Đletişimi Anlamak; Ankara; Erk Yayınları; 2002
ERDOĞAN, Đrfan; ALEMDAR, Korkmaz; Öteki Kuram; Ankara; Erk Yayınları;
2005
286
FARRAR, Ronald T.; Mass Communication: An Introduction to the Field; St.
Paul; West Publishing Company; 1988
FISKE, John; Đletişim Çalışmalarına Giriş; Çev: Süleyman Đrvan; Ankara; Bilim ve
Sanat; 2003
GIDDENS, Anthony; Sosyoloji; Kısa Fakat Eleştirel Bir Giriş; Çev: Ülgen Yıldız
Battal; Ankara; Phoenix Yayınları; 2005
Gulbenkian Komisyonu; Sosyal Bilimleri Açın; Çev: Şirin Tekeli; Đstanbul; Metis
Yayınları; 2005
HIEBERT, Ray Eldon; REUSS, Carol; Impact Of Mass Media; New York;
Longman; 1988
ĐÇĐN AKÇALI, Selda (ed.); Çocuk ve Medya; Ankara; Ebabil Yayıncılık; 2007
ĐNCEOĞLU, Metin; Tutum, Algı, Đletişim; Ankara; Elips Kitap; 2004
ĐZGÖREN, Ahmet Şerif; Eşikaltı Büyücüleri; Đzmir; Elma Yayınevi; 2006
KEJANLIOĞLU, Beybin; Frankfurt Okulu’nun Eleştirel Bir Uğrağı Đletişim ve
Medya; Ankara; Bilim ve Sanat; 2005
KIRIM, Arman; Mor Đneğin Akıllısı; Đstanbul; Sistem Yayıncılık; 2003
KOCABAŞ, Füsun; ELDEN, Müge; Reklamcılık: Kavramlar, Kararlar,
Kurumlar; Đstanbul; Đletişim Yayınları; 2001
KOCABAŞ, Füsun; ELDEN, Müge; YURDAKUL, Nilay; Reklam ve Halkla
Đlişkilerde Hedef Kitle; Đstanbul; Đletişim Yayınları; 2004
KONGAR, Emre; Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçegi; Đstanbul;
Remzi Kitabevi; 2000
LAZAR, Judith; Đletişim Bilimi; Çev:Cengiz Anık; Ankara; Vadi Yayınları; 2001
MARSHALL, Gordon; Sosyoloji Sözlüğü; Çev: Osman Akınhay; Derya Kömürcü;
Ankara; Bilim ve Sanat Yayınları; 1999
MATTELARD, Armand; Đletişimin Dünyasallaşması; Çev: Halime Yücel;
Đstanbul; Đletişim Yayınları; 2005
MCCHESNEY, Robert W.; 21.Yüzyılda Đletişim Politikaları Medyanın Sorunu;
Çev:Çiğdem Çidamlı vd.; Đstanbul; Kalkedon Yayınları; 2006
MCLUHAN, Marshall; FIORE, Quentin; Yaradanımız Medya; Çev: Ünsal Oskay;
Đstanbul; Merkez Kitapçılık; 2005
MCQUAIL, Denis; WINDAHL, Sven; Kitle Đletişim Çalışmalarında ,Đletişim
Modelleri; Çev:Konca Kumlu; Ankara; Đmge Kitabevi; 2005
287
MONACO, James; Bir Film Nasıl Okunur?; Çev: Ertan Yılmaz; Đstanbul; Oğlak
Bilimsel Kitaplar; 2001
MUCUK, Đsmet; Genel Đşletmecilik; Đstanbul; Türkmen Kitapevi; 2001
MUTLU, Erol; Đletişim Sözlüğü; Ankara; Bilim ve Sanat; 2004
MUTLU, Erol; Globalleşme, Popüler Kültür ve Medya; Ankara Ütopya Yayınevi;
2005
MUTLU, Erol; Kitle Đletişim Kuramları; Ankara; Ütopya Yayınevi; 2005
ODABAŞI, Yavuz; Tüketim Kültürü; Đstanbul; Sistem Yayıncılık; 1999,
ODABAŞI, Yavuz; BARIŞ, Gülfidan; Tüketici Davranışı; Đstanbul; MediaCat
Yayınları; 2007
ODABAŞI, Yavuz; OYMAN, Mine; Pazarlama Đletişimi Yönetimi; Eskişehir;
MediaCat; 2002
OKAY, Ayla; OKAY, Aydemir; Halkla Đlişkiler Kavram, Strateji ve
Uygulamaları; Đstanbul; DER Yayınları; 2005
OKTAY, Mahmut; Đletişimciler Đçin Davranış Bilimlerine Giriş; Đstanbul; Der
Yayınları; 1996
ORVIN, George; Ergenlik Çağındaki Çocuğunuzu Anlamanın Yolları; Çev:
Ayşe Güran; Ankara; HYB Yayıncılık; 1997
OSKAY, Ünsal; Kitle Haberleşmesi Teorilerine Giriş; Ankara; Ankara
Üniversitesi Basın – Yayın Yüksekokulu Yayınları; 1985
OSKAY, Ünsal; Kitle Đletişiminin Kültürel Đşlevleri; Đstanbul; Der Yayınları; 2000
OSKAY, Ünsal; Đletişimin ABC’si; Đstanbul; Der Yayınları; 2005
ÖCEL, Nilüfer; Đletişim ve Çocuk: Đletişim Ortamlarında Çocuk ve Reklam
Etkileşimi; Đstanbul; Emek Matbaacılık; 2002
PERNIOLA, Mario; Đletişime Karşı; Çev: Durdu Kundakçı; Ankara; Dost Kitabevi;
2006
POSTMAN, Neil; Televizyon Öldüren Eğlence; Çev;Osman Akınhay; Đstanbul;
Ayrıntı Yayınları; 2004
REĐSOĞLU, Safa; Uluslararası Boyutlarıyla Đnsan Hakları; Đstanbul; Beta
Yayınları; 2001
RĐGEL, Nurdoğan; Rüya Körleşmesi; Đstanbul; Der Yayınları; 2000
STRALSER, Steven; Bir Günde MBA; Çev: Aytül Özer; Đstanbul; MediaCat; 2006
288
ŞENKAL, Abdülkadir; Küreselleşme Sürecinde Sosyal Politika; Đstanbul; Alfa
Yayınları; 2005
TUTAL, Nilgün; Küreselleşme, Đletişim, Kültürlerarasılık; Đstanbul; Kırmızı
Yayınları; 2005
TÜFEKÇĐOĞLU, Hayati; Đletişim Sosyolojisine Başlangıç; Đstanbul; Der Yayınları;
1997
TÜRKOĞLU, Nurçay; Đletişim Bilimlerinden Kültürel Çatışmalara Toplumsal
Đletişim; Đstanbul; Kalemus Yayıncılık; 2007
ÜNLÜ, Sezen; Sosyal Psikoloji; Eskişehir; Anadolu Üniversitesi Yayınları; 2004
ÜNLÜER, Ayhan Oğuz; Ekranın Öte Yüzü; Konya; Tablet Yayınları; 2005
WILLIAMS, Raymond; Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim; Çev: Ahmet
Ulvi Türkbağ; Ankara; Dost Kitabevi; 2003
YAYLAGÜL, Levent; Kitle Đletişim Kuramları; Ankara; Dipnot Yayınları; 2006
YAVUZER, Haluk; Çocuk Psikolojisi; Đstanbul; Remzi Kitapevi; 2006
ZILLIOĞLU, Merih; Đletişim Nedir?; Đstanbul; Cem Yayınevi; 2003
BASILMAMIŞ YÜKSEK LĐSANS TEZLERĐ
ÇATAK, Binali; “Çocuk Đşçiliği Đçin Risk Faktörlerinin Belirlenmesi; Çocuk Đşçi
ve Okuyan Öğrencilerin Sağlık Durumlarının Karşılaştırılması”; (Basılmamış
Tıpta Uzmanlık Tezi, Pamukkale Üniversitesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı, 2006)
KANIBĐR, Hüseyin; “Pazarlamada Bir Đletişim Aracı Olarak Televizyon
Reklamlarının Çocuk Tüketiciler Üzerindeki Etkileri ve Đşletmelerin Sosyal
Sorumluluk Boyutları”; (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe
Üniversitesi, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı, 1995)
KÖKEN, Mehmet Emin; “Televizyon Reklamlarının Çocuklar Üzerindeki
Etkisi”; (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Resim-Đş Eğitimi
Anabilim Dalı, 1995)
ÖZEN, Oğuzhan; “Televizyon Reklamlarında Çocuk Kullanımının Yasal ve
Ahlaki Yönleri”; (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Đletişim
Bilimleri Anabilim Dalı, 1997)
289
ÖZYÜREK, Neşe; “Reklam ve Reklamın Etkileri”; (Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Đşletme Yönetimi
Anabilim Dalı, 1998)
KONFERANS, PANEL VE SEMPOZYUMLARDA SUNULAN BĐLDĐRĐLER
BĐLĐR AKPINAR, Şükran; “Çocuklar Haydi Yemeğe!... Reklamlar Başlıyor…”;
I. Uluslararası Çocuk ve Đletişim Konferansı Bildirileri; Đstanbul; 2003
ELDEN, Müge; “Reklamların Çocuklar Üzerindeki Etkilerinin Fiziksel,
Zihinsel, Psikolojik ve Toplumsal Gelişimleri”; Reklamların Đzleyiciler Üzerindeki
Etkileri Paneli; Ankara; 2004
PĐRA, Aylin; SOHODOL, Çisil; “Satın Alma Kararını Etkileyen Bir Unsur
Olarak Reklamlarda Çocuğun Kullanılması”; I. Uluslararası Çocuk ve Đletişim
Konferansı Bildirileri; Đstanbul; 2003
SÖNMEZ, Bora; “Reklamların Çocuklar Üzerindeki Etkilerinin Fiziksel,
Zihinsel, Psikolojik ve Toplumsal Gelişimleri”; Reklamların Đzleyiciler Üzerindeki
Etkileri Paneli; Ankara; 2004
MAKALELER
ÇAKIR, Vedat; GÜLNAR, Birol; “Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde
Türkiye’de televizyon Yayıncılığına Yönelik Düzenlemeler”;
http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler
ERSOY, A.Fuat; DEMĐRCĐ, Aybala; ERSOY, Seher; “Çocukların Tüketim
Davranışlarına Anne-Babaların Etkisi”; 17.04.2007;
www.acikarsiv.gazi.edu.tr/dosya/Annebabatutumu
NAZĐK, Hamil; “Çocuk ve Tüketim”; Eğitim Dergisi; Temmuz- 2005;
http://yayim.meb.gov.tr/ dergiler/sayi 64-65/index-nazik.htm
ÖZKAN, Mücella; BEDÜK, Saadet; “Kitle Đletişim Araçlarından, Televizyon
Reklamlarının Çocukların Giyimi Üzerindeki Etkileri”; Yeni Đpekyolu Dergisi;
Eylül 2005; http://www.kto.org.tr/tr/dergi/dergiyazioku.asp
290
ŞAKĐ AYDIN, Oya; “Alımlama Araştırmaları ve Kültürel Çalışmalar
Geleneğinin Katkısı; Đstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi; Sayı: 11;
Bahar 2007/2
YÜKSEL, Erkan; “Çocuklar Televizyondaki Şiddetten Nasıl Korunur?”; 06
Kasım 2006; http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php
ELEKTRONĐK ADRESLER
http://www.sendika.org
http://www.unicef.org
http://www.tuik.gov.tr
http://webarsiv.hurriyet.com.tr
http://tr.wikipedia.org
http://www.rtuk.org.tr
http://www.tuketiciler.org
http://www.psikolojikyardim.org
http://www.gazetem.net
http://www.tdk.gov.tr
291
Download