BRONŞİYAL ASTIMLI ÇOCUKLARDA GLUTATYON

advertisement
T.C.
Sağlık Bakanlığı
Haseki Eğitim ve Arastırma Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği
Şef: Prof. Dr. Murat ELEVLİ
BRONŞİYAL ASTIMLI ÇOCUKLARDA
GLUTATYON-S-TRANSFERAZ GEN
POLİMORFİZMİNİN BİR RİSK FAKTÖRÜ
OLARAK BELİRLENMESi
Dr.Murat EKİNCİ
Uzmanlık Tezi
İstanbul-2006
1
T.C.
Sağlık Bakanlığı
Haseki Eğitim ve Arastırma Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği
Şef: Prof. Dr. Murat ELEVLİ
BRONŞİYAL ASTIMLI ÇOCUKLARDA
GLUTATYON-S-TRANSFERAZ GEN
POLİMORFİZMİNİN BİR RİSK FAKTÖRÜ
OLARAK BELİRLENMESi
Uzmanlık Tezi
Dr.Murat EKİNCİ
2
ÖNSÖZ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimi ve tezime değerli katkılarından dolayı
Sayın Prof.Dr.Murat Elevli'ye; tezimin seçilmesi, planlanması ve yürütülmesi sırasındaki
sabırlı yardımlarından dolayı Uzm.Dr. Ayşe Ayaz Özkul’a, tüm asistanlık eğitimim boyunca
değerli yardımlarını esirgemeyen başta Şef Muavinimiz Sayın Uzm.Dr. Nilgün Selçuk'a,
kliniğimizin tüm uzman doktorlarına ve asistan arkadaşlarıma teşekkürü borç bilirim.
Bana sonsuz emekleri geçen aileme ve tezime katkılarından dolayı Dr.Vedat Köksal ve
Dr.Ümran Çetinçelik’e teşekkür ederim.
Dr. Murat Ekinci
3
KISALTMALAR
KOAH
: Kronik obstruktif akciğer hastalığı
RAST
:Radioallergosorbent test
RSV
:Respiratuar sinsisyal virus
IgE
:Immünglobulin E
TIgE
:Total immünglobulin E
FVC
:Zorlu vital kapasite
FEV1
: 1 .Saniyedeki zorlu ekspiratuar volüm
PGD2
:Prostaglandin D 2
LTC4
:Lökotrien C 4
IL
:İnterleukin
PEF
:Ekspiratuar tepe akımı
4
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ VE AMAÇ…………………………... 1
GENEL BİLGİLER………………………… 2-26
YÖNTEM ve GEREÇLER………………… 27-31
BULGULAR………………………………... 32-45
TARTIŞMA……………………………......... 46-51
ÖZET………………………………………... 52
KAYNAKLAR……………………………… 53-66
5
GİRİŞ VE AMAÇ
Bronşiyal astım, bronş obstrüksiyonu, inflamasyonu ve hiperaktivitesi ile karakterize
çocuklarda ve erişkinlerde en sık rastlanan kronik hastalıkların başında gelmektedir. Dünya
üzerindeki dağılımı ülkeden ülkeye ve bölgeden bölgeye değişim göstermektedir.
Çağımızda bronşiyal astım, çocuklarda en sık görülen kronik hastalıkların başında yer
almaktadır. Bu nedenle erken tanı ve tedavi önem taşımaktadır. Hastalığın klinik bulgularının
sadece atopik bireylerde sınırlı olmayışı, hastalığın kalıtsallığı, çeşitliliği, sanayileşmeye
paralel olarak yeni alerjenlerin ortaya çıkması, bu sorunun önemini gün geçtikçe
artırmaktadır.
Bronşiyal astım hastalığının tanısı, artık sık alt solunum yolu enfeksiyonlarına neden
olan hastalıklar dışlandıktan sonra konmaktadır. Günümüzde hastalığın spesifik bir markeri
olmadığından,
yapılan çalışmalar spesifik bir marker arayışına yönelmiştir. Yapılan bu
çalışmalardan biride glutatyon-s-transferaz gen poliformizmidir ve bu araştırmalar GSTM1
gen delesyonlarının duyarlılığını göstermiştir.
Çalışmamızda Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı
ve Hastalıkları Polikliniği’nde bronşiyal astım tanısı ile takip edilen 1-15 yaşlar arasındaki
105 hastada glutatyon-s-transferaz gen delesyonlarını (GSTM 1,GSTT 1,CYPA 1) araştırdık.
Hasta grubunun sonuçlarını, aynı yaşlardaki büyüme ve gelişmenin izlenmesi için ya
da aşı yapılmak üzere sağlam çocuk polikliniğine başvuran 30 sağlıklı çocukta bakılan
glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi sonuçlarıyla karşılaştırdık. Oksidatif stres astım
patogenezinde rol oynadığından ve GST süper ailesi önemli olduğundan, antioksidan yollarda
işlev gösteren GST genlerindeki polimorfizmlerin astım gelişiminde belirleyici olduğu
hipotezini ileri sürerek, Türk toplumunda bronşiyal astımlı çocuklarda glutatyon-s-transferaz
gen polimorfizminin bir risk faktörü olup olmadığını ve yine bu hastalarda tanı konması için
bir marker olup olamayacağını araştırdık.
6
GENEL BİLGİLER
BRONŞİYAL ASTIM
Tanım
Birçok araştırmacı çalışmalarında, bronşiyal astımı akciğer fonksiyonları üzerinden
(hava yolunun aşırı duyarlılığı, hava akımının sınırlı olması ve geri dönüşümlü olması)
tanımlamaya çalışmıştır. Bununla birlikte bu araştırmacılar tam olarak astım mekanizmasını
ortaya koyamamışlardır. Günümüzde astımda önemli bir anahtar rolü oynayan inflamatuar
cevabın üzerinde durulması, astımın mekanizmasının açıklanmasında aydınlatıcı olmuştur.
Buna göre bronşiyal astımı tanımlayacak olursak;
“Astım, çeşitli hücre ve hücre elemanlarının rol aldığı havayollarının kronik
inflamatuar bozukluğudur. Kronik inflamasyon nedeni ile özellikle sabahın erken saatlerinde
ya da geceleyin artan aşırı hava yolu cevabı, tekrarlayan hışıltılı solunum, solunum sıkıntısı,
göğüs sıkışması ve öksürük ataklarına yol açar. Bu ataklar sonucu ortaya çıkan yaygın ve
değişik derecelerde hava akımı obstrüksiyonları sıklıkla tedavi ile veya spontan olarak geri
dönüşümlü olarak sona erer”(1).
Epidemiyoloji
Bronşiyal astım, çocuklarda ve erişkinlerde sık rastlanan kronik hastalıkların başında
gelmektedir. Dünyanın her bölgesinde ve her yaşta görülür. Dünya üzerindeki dağılımı
ülkeden ülkeye
ve bazen bir ülke içinde bölgeden bölgeye değişim göstermektedir(2).
Yaklaşık 4.8 milyon çocuğu etkilemektedir(3).
Bronşiyal astım her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Hastaların % 30'unda başlangıç 1
yaş civarında olup %80-90'ında da ilk belirtiler 4-5 yaşlarından önce ortaya çıkmaktadır.
Hastalık ergenlik öncesinde erkeklerde kızlara oranla iki kez daha sıktır, daha büyük yaşlarda
iki cinste eş oranda görülür. Bronşiyal astım çocukluk çağı hastalıkları arasında en çok okula
devamsızlık nedeni olan kronik hastalıktır. Her yıl yaklaşık 11 milyon okul çağı çocuğu astım
hastalığı nedeniyle okuldan geri kalmaktadır(4).
Son 30-40 yılda Avrupa ülkelerinde, Avustralya, Japonya ve ABD'de tüm alerjik
7
hastalıkların ve özellikle bronşiyal astımın prevalansında belirgin artış bildirilmektedir.
Gelişmiş ülkelerde International Study of Asthma and Allergies in Childhood (İSAAC)
yöntemi ile astım prevalansı %4-23 arasında değişmektedir(5). Ülkemizde İSAAC yöntemi ile
yapılan pediatrik prevalans çalışmalarında
kümülatif astım sıklığı %13.7-15.3 arasında
değişmektedir(6).
Bronşiyal astım multifaktoriyel veya poligenik geçişli bir hastalıktır. Ebeveynin
birinde astım varsa çocuklarında %25, iki ebeveyninde varsa %50 oranında görülür. Çocuk
astımında genetik ve çevre faktörleri önemli rol oynar.
Son 20-30 yılda bronşiyal astımlı hastaların mortalitesinde de artış bildirilmektedir. Bu
artış özellikle ağır astım krizindeki hastalarda ve steroide bağımlı kronik ağır astımlılarda
görülmüş ve ölümlerin oral steroidlerin çok hızlı kesilmesi, inhalasyon şeklinde verilen beta-2
mimetik ilaçların aşırı kullanımı, psikolojik sorunlar ve özellikle ergenlik yaşlarında tedavi ve
kontrollerin düzensiz olması gibi risk faktörleri ile ilişkili olduğu belirlenmiştir(4).
Bronşiyal Astımın Patofizyolojisi
1- Havayolu obstruksiyonu:
Astımlı insanların havayollarındaki inflamatuar
değişiklik,
hava akımındaki
fonksiyonel bozukluğun temelini oluşturur: Havayolundaki infalamasyona bağlı meydana
gelen havayolu obstrüksiyonu, hava akımının azalmasına neden olur. Bu havayolundaki
değişiklik ya kendiliğinden ya da tedavi ile düzelir. Bu fonksiyonel değişiklik, astımın
karakteristik semptomları (öksürük, göğüs sıkışması ve hışıltılı solunum) ve hava yolunun
aşırı duyarlılığı sonucu bronkokonstrüksiyon stimülasyonu ile ilişkilidir. Öksürük, inflamatuar
mediyatörler tarafından hava yolundaki duyusal sinirlerin stimülasyonu sonucu ile oluşur.
Tekrarlayan öksürük özellikle çocuklarda astımın tek semptomu olabilir (öksürük varyantı
astım)(7-9). İnflamatuar mediyatörler
ayrıca afferent sinirler yolu ile soluksuzluğun
algılanmasını da sağlar. Diğer taraftan afferent sinir stimülasyonu bazen hipoksemi ya da
hiperkapniye yardımcı olur, orantısız havanın ilerleyişini hesaplar hiperventilasyon ya da
muhtemel akut astım krizine neden olur. Diğer bir taraftan afferent reseptör fonksiyonundaki
değişiklik özellikle ağır kronik astımlı hastalarda bronş daralmasının geri dönüşüm
kabiliyetinde azalmaya neden olur ve buna “zayıf algılayıcı” denir (10-13).
Astımlı hastalardaki havayolundaki darlık multifaktöriyeldir. Majör neden düz bronş
kaslarında inflamatuar hücrelerinden salınan agonist maddelerce meydana gelen daralmadır.
Bu agonist maddeler mast hücrelerinden salınan histamin, triptase, PG D2 ve LT C4; lokal
8
sinir hücrelerinden salınan nöropeptidase, postganglionik efferent sinirlerden salınan
asetilkolindir. Kronik düz kas hiperlazisi, havayolu matriksinde sekretuar ve vasküler
hücrelerin depolanması ile oluşan bu tabloya “remodeling” denir. Büyük hava yollarındaki
hava akımındaki azalma; goblet hücre ve submukozal gland, bronşiyal mikrovasküler
damarlardan sızan plazma proteinleri ve parçalanan hücre atıklarının oluşturduğu bol, kalın,
visköz sekresyon ile havayolu lümenin dolmasıyla oluşur(14-19).
Astımdaki asıl bozukluk havayolunun daralmasından oluşur ki, bu tüm trakeabronşial
ağacı muhtemelen de en çok küçük çaplı (2-5 mm) bronşları etkiler(20-22). Havayolu
rezistansı artar ve tüm akciğer volümlerinden maksimum ekspiratuar volüm azalır. Perifer
havayolu darlığı, yüksek olan akciğer volümlerini azaltarak rezidüel volümü azaltır(23).
Ayrıca adaptif mekanizma olarak, intrapulmoner hava yolu darlığı olmayan yerde akciğer
volümünü artırıp aşırı hava yolu darlığını azaltır, torasik hiperinflamasyona da katkıda
bulunup solunumla yüksek akciğer volümüne neden olur(24). Bu değişiklik solunum işini
büyük oranda arttırır. Hava akımının havayolu dar olan tarafa doğru ilerlemesi için yüksek
basınç gerektirdiğinden rezistans artar. Akciğer ile toraks kafesindeki düşük komplians ve
yüksek volüm nedeni ile elastikiyette artar. Toraksta aşırı havalanma diafragma ve interkostal
kaslar için dezavantaj oluşturup aşırı gerilmelerini sağlar(25). Solunum işinin artması ve
kasların etkinliğinin azalması , yorulmaya yol açarak yetersizliğe neden olur.
2-Havayolunun aşırı duyarlılığı:
Havayolunun aşırı duyarlılığı; astımlılarda provakotör stimülasyonla hemen hemen
şaşmaz bir şekilde çok yavaş veya çok hızlı cevap olarak, havayolu darlığının ortaya
çıkmasıdır(26,27). Potansiyel olarak aşırı havayolu duyarlılığı bu hastalığın anormal
fizyolojik kliniği ile ilgilidir. Bu abartılı reaksiyondan sorumlu olan mekanizma
bilinmemektedir. Belki de havayolu düz kasının kontraksiyon yeteneği yada genotipinde
değişikliğe bağlı davranışının değişmesine bağlıdır(28). Ek olarak inflamasyon havayolu
duvarının yapısını değiştirip, özellikle peribronşiyal bölgede düz kas kasılması sırasında güçlü
bir şekilde havayolu darlığını arttırır(29).
Havayolu aşırı duyarlılığı klinik olarak artan dozlarda verilen farmakolojik aerosol
stimulantlarla (Örneğin; histamin yada metakolin) önceki değerine göre değerlerde farklılık
olana kadar verilmesiyle oluşturulur(26,27). Genel olarak FEV1 değerindeki değişiklik göz
önüne alınır. Havayolu aşırı duyarlılığını oluşturan, < 8 mg/ml’lik histamin ya da metakolinin
oluşturduğu %20’lik FEV1 değeri düşüşüne “provakatif
konsantrasyon (PC20)” ya da
“provakatif doz (PD20)” denir. Bu düşüş astım için karakteristiktir. Fakat belki hastalığa
9
KOAH (kronik obstrüktif akciğer hastalığı), KF (kistik fibroz) yada alerjik rinite eşlik ediyor
olabilir. Astımlı hastalarda PC20 ya da PD20 ile hastalığın şiddeti arasında ters bir korelasyon
vardır(26,27). Havayolu aşırı duyarlılığı ayrıca kendisini cevap-doz eğrisinde maksimal bir
platonun artışı yada yokluğu ile gösterebilir(26). Diğer provakatif stimülantlar; örneğin
egzersiz, soğuğa bağlı oluşan ökapnik hiperpne, kuru hava, hipertonik saline aerosollar, distile
su ve adenosine havayolu düz kaslarını direkt etkilemezler (histamin ve metakoline
benzemezler). Oysa bunların mast hücrelerinden ve sinir sonlanmalarından yada havayolunda
ikamet eden diğer hücrelerden mediatörlerin salınmasında rol aldıkları varsayılır(26,27).
3-Havayolu Düz Kasları:
Astımlı hastaların havayolu düz kaslarının izotonik kasılmaları ile yapılan bazı
ölçümlerde, havayolu düz kasları uzunluğunun azaldığı gösterilmiştir(30-31). Kontraksiyon
fonksiyonundaki bu değişiklik; kontraksiyon sisteminde(32), yani düz kas doku elastikiyeti ya
da ekstraselüler matrikste(33) değişikliğe neden olur. Astımlılarda kontraksiyon gelişirken
görünen bu olay kısalmanın hızındaki artışla ilişkili olduğu görülmüştür(33). Belki de düz kas
gelişiminde(34) ve/veya düz kas hücre fenotip değişimi ile hücrelerin kontraksiyon, sekresyon
ve proliferasyonu arasındaki değişimle havayolu inflamasyonu
arasında bir etkileşim
vardır(35). Kronik havayolu aşırı duyarlılığına bağlı olarak, düz kas hücrelerinde plastisite ya
da kontraktil flamentlerde organizasyon değişikliği meydana gelir (36). Bu da gösteriyor ki
düz havayolu kaslarının fonksiyonel özellikleri asıl olarak havayolu dokusunun dış
özelliklerine bağlıdır.
Havayolu dinamiklerinin rolü “aklı karışmış -denge durumu” hipotezi ile daha fazla
vurgulanır. Bu hipoteze göre; astımlılarda havayolu düz kası periyodik olarak gerilmezse, rijit
bir çubuk olarak çalışır ve buda persistan havayolu darlığına neden olur(29,37).
İnflamatuar mediatörler, mast hücrelerinden salınır (örneğin; triptase ve eosinofilik
katyonik protein). Diğer inflamatuar mediatörlerle birlikte (örneğin histamin), artan düz kas
kasılmasına neden olurlar(38). Mast hücrelerinden salınan triptase ve eosinofilik katyonik
protein gibi inflamatuar mediatörler histamin gibi diğer inflamatuar mediatörlerle birlikte düz
kas kasılması cevabını artırır. Artan bu düz kas kasılması; doku içinde insan aşırı havayolu
duyarlılığı ile mast hücrelerinden çıkan ürün arasındaki bağlantıyı sağlar. Bu inflamatuar
çevre, düz kas kontraksiyonunu direkt olarak etkiler(39), ayrıca sekonder etki ile havayolu
geometrisi ve mekaniğini değiştirir(29,40).
10
4-Mukus Hipersekresyonu:
Kronik aşırı balgam üretimi, kronik bronşitin tanı semptomlarından biridir, ayrıca hiç
sigara içmeyen ya da tozlu işlerde çalışmayan astım hastaları için de karakteristiktir. Yapılan
çalışmalarda,
astımlı hastaların %30’unda
günlük balgam üretimi olduğu, %70 astımlı
hastada ise atak sırasında önemli bir bulgu olduğu görülmüştür(41). Gerçekte ise astım,
tekrarlayan akut bronşit olgularında gizli bir tanıdır. Astımlı insanların havayolunda sürekli
olarak goblet hücre ve submukozal gland hücre hiperplazisi mevcuttur. Bu olay kronik astımlı
hastaların karakteristiği olan havayolu duvarının yeniden yapılanmasını (remodeling)
oluşturur(37-38). Mukus plaklarınca oluşturulan geniş tıkanıklıklar neredeyse her zaman
ölüme neden olan ağır astım hastalarında bulunur ve buda muhtemelen, sıklıkla ağır ataklarda,
maksimal bronkodilatatör tedaviye rağmen düzelmeyen havayolu tıkanıklığının önemli bir
nedenidir(17-19,42,43).
Astımlı
hastalardaki
sekresyonlar
ile
normal
insanlardaki
sekresyonların artışı aynı değildir, hem viskoelastik hem de reolojik açıdan farklıdır. Bunların
nitelik ve nicelik olarak farklı olmasının nedeni; havayolu duvarının inflamatuar hücrelerce
infiltrasyonundan ve patolojik olarak değişen havayolu epiteli, submukozadaki kan damarları
ve sekretuar hücrelerden kaynaklanır. Bu anormal kalınlık ve yapışkanlık artışı yalnız müsin
artışı ile ilgili değildir, durağan epitelyum kümeleri, bronşiyal mikrovasküler yapılardan sızan
albümin, eozinofilik derived basic protein (EDBP) ve inflamatuar hücrelerce parçalanmış
DNA yapılarından oluşur(44-45). Bu değişiklikler ara sıra astımlı hastaların balgamlarında
ortaya çıkan koyulaşmış bronşiyal atık olarak görülür (Curschmann’s spiralleri)(46).
Astımlılarda aşırı mukus sekresyonu iki farklı patofizyolojik mekanizmayı yansıtır.
Birincisi sekretuar hücre metaplazisi ve hiperplazisi, ikincisi de sekretuar hücre
degranülasyonudur. Goblet hücre metaplazisi ve hiperplazisinde önemli mediyatörler; astımın
karakteristik inflamatuar kaskatı ile bağlantılıdır ve epidermal ve diğer büyüme faktörlerini,
IL-4, IL-9 ve IL-13’ü içerir(47,48,49). Goblet hücre degranülasyonu; çevresel stimuluslarla
(örneğin; sigara, sülfür dioksit, klor ve amonyak), belki de lokal nöropeptidlerden
salınanlardan yada kolinerjik refleks yolunun aktivasyonu ile gerçekleşir. Daha önemlisi
belkide inflamatuar mediyatörlerce (Örneğin; nötrofil elastaz, mast hücre kimazı, lökotrienler,
histamin ve non-proteaz nötrofil ürünü) degranülasyonun provake edilip sekresyon
aktivasyonun sağlanmasıdır(19,50,51). Akut astım alevlenmesinde oluşan balgamın içinde
serbest nötrofil elastaz bulunması, ağır ataklarda önemli ve özel bir salgılatıcı olduğunu
gösterir(52,53).
11
5-Geri dönüşümsüz havayolu kısıtlanması:
Yeniden
yapılanmanın
(remodeling)
karakteristiği
olan
havayolu
duvarının
kalınlaşmasının; hem kıkırdak havayolunda (geniş) hem de membranöz havayolunda (küçük)
oluştuğu patolojik ve radyolojik olarak çalışmalarla gösterilmiştir(21,22,54). Havayolu ve
çevreleyen dokudaki parankimin her ikisinin elastik özelliklerinin kaybı, subgrup astımlı
hastalarda inkomplet ya da persistan havayolu daralmasını açıklar(55-57). Remodeling’den
sorumlu mekanizma için lokal çalışmalar yapılmış olup halen tanımlanamamıştır ve rekürren
ya da kronik havayolu inflamasyonuna bağlı oluştuğu kabul edilir. Bununla birlikte havayolu
fonksiyonunun kaybı olduğuna dair bazı delillerde vardır. Remodeling, orta astımın
başlangıcında
kullanılan düzenli inhale glukokortikoid
tedavisi ile önlenebilir(58-60).
Bundan başka astımlılarda düz kas sertleşmesi de geri dönüşümsüz havayolu kısıtlanmasının
oluşumuna katkıda bulunur(37).
6-Alevlenme:
Astımda major özelliklerden biri episodik kötüleşmedir(61). Alevlenmeyi oluşturan
bir çok tetikleyici vardır. Bunlardan bazıları sadece bronkokonstrüksiyonu oluşturan
stimulanlardır (Kışkırtıcılar)(örneğin;soğuk hava, sis ya da egzersiz), bazılarıda havayolu
inflamasyonu
oluşumuna
katkıda
bulunan
stimulanlardır
(Neden
Olucular)
(örneğin; alerjenlere maruz kalma, mesleki alerjenler, ozon ya da respiratuar virus
enfeksiyonu)(26,62). Soğuk ve kuru havada(63) yapılan egzersiz ve hiperventilasyon;
havayolunda yerleşen ve inflamatuar hücrelerden salınan mediyatörlerce (örneğin; düz kas
kontraksiyonunu stimule eden histamin ya da sistenil lökotrienler) bronkokonstriksiyona
neden olurlar(64). Bunlardan “kışkırtıcılar” bronşiyal aşırı duyarlılığını daha
da
kötüleştirmezler, dolayısıyla geçici bir etki oluştururlar.
Astım alevlenmeleri günde birden fazla olabilmektedir. Genellikle bu respiratuar virus
enfeksiyonları ile özellikle de rhinovirüsle bağlantılıdır(65). Rhinovirüs intrapulmoner
havayolunda (66) inflamatuar cevabı başlatabilir. Böylece çeşitli havayolu obstrüksiyonları ve
bronşiyal aşırı duyarlılığının artması ile epizodlara neden olurlar(67). Bu inflamatuar cevap
eozinofilik ve/veya nötrofilik akın ile aktivasyonunu içerir ki bunlarda T hücrelerinden
ve/veya bronşial epitellerden sitokin ve kemokinlerin salınmasına neden olurlar(68-69).
Büyük olasılıkla alerjene maruz kalma astımlılarda o alerjenle duyarlılaşmaya neden
olarak alevlenmeye neden olur(70). Dikkate değer bir şekilde, alerjenle karşılaştıktan sonra
eozinofilik hava yolu inflamasyonun birden artması, hastalarda gecikmiş astmatik cevabı
gösterir. Subbronkokonstrüktör seviyede tekrar alerjenle karşılaşma, doğalı taklit ya da
12
mevsimsel alevlenme şeklinde olabilir. Bu tekrar karşılaşmayı
engelleyebilmek büyük
olasılıkla imkansızdır. Subbronkokonstrüktör alevlenme gerçekten persistan havayolu
inflamasyonu ve bazı havayolu remodeling’ine neden olur (subepitelyal katmanda kollagen
depolanması)(71).
Mesleksel astımlı hastalarda, persistan anormallilik mesleki duyarlılaşma sonucu
oluşan alevlenmeyle meydana gelir(72). Alevlenmeden birkaç hafta sonra, aşırı havayolu
cevabının ve bazı havayolu inflamasyonunun (mukozal eozinofilik ve makrofaj) kalıcı
olduğu, diğer bazı özelliklerin (subepitelyal kollagen deposu) genellikle geri dönüşümlü
olduğu görülmüştür(73). Böylece persistan astımla, alevlenmenin patofizyolojisi arasında
kompleks bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
Yaklaşık %10 yetişkin astımlı hastada nonsteroidal anti inflamatuar ilaçlar, COX-1
(siklooksijenaz-1) inhibisyonu ile astım atağını hızlandırabilir(75). Bu ataklar tehlikelidir.
Yakın dönemde ölümcül astım atağı geçirip mekanik ventilatörde kalmış yetişkin astımlı
hastalarda yapılan geniş retrospektif çalışmalar da hastaların %24’ünde hikayesinde aspirin
intoleransı mevcuttur(76).
7-Nokturnal Astım:
Nokturnal astım, çok sayıda hastanın karekteristik klinik tanısını oluşturur(77).
Nokturnal havayolu darlığı olan astımlı hastalarda (saat 04:00) yapılan bronşiyal biyopsi
örneğinde T hücre, eosinofil ve mast hücre sayısı artışı gösterilememiştir(78). Bununla
birlikte yapılan transbronşiyal biyopsi ile nokturnal astımlı hastalarda geceleyin alveolar ve
peribronşiyal dokuda eosinofil ve makrofaj toplanması gösterilmiştir. Sonraki bulgu periferal
havayolunda, aşırı havayolu darlığının oluşumunda adventisyal inflamasyondur(29,40).
Havayolundaki parankimal değişimdeki bu bağlantı belkide nokturnal astımlılar için aşırı
derecede önemlidir (79).
8-Anormal kan gazı:
Ancak ağır astım atakları sırasında önemli kan gazı bozuklukları olmaktadır. Arteriyal
hipoksemi kabaca çeşitli havayolu tıkanıklıklarıyla ilişkilidir (Bu tıkanıklık akciğerde baştan
sona kadar homojen olarak dağılmamıştır). Sıklıkla bazı havayolları tam tıkanık, diğer
bazılarında şiddetli darlık varken bazılarında darlık yoktur. Sonuç olarak ventilasyonperfüzyon dengesinin bozulması, alveolo-arterial oksijen farkının artması ((A-a)dO2), PaO2:
60-69 mm Hg (8.0-9.2 kPa) ağır astım atağı sırasında bulunan tipik bulgulardır(80).
Hipokapni orta düzeydeki ataklarda hemen hemen her zaman solunum dürtüsünün artışını
13
yansıtır. Arteriyel PCO2 artışı havayolu tıkanıklığının ağırlığını gösterir. Bu da tek başına
solunum dürtüsü ile solunum hızının ayarlanamadığını gösterir(alveolar hipoventilasyon).
Havayolundaki tıkanıklığın artması, kas yetmezliği ya da narkotik veya sedatif ilaçlarla
respiratuar dürtünün bozulması alveolar ventilasyonunun daha fazla azalmasına neden olur.
Arteriyal PCO2’de ki artış, kaslardaki inhibisyonun ve respiratuar dürtünün daha fazla
artmasına neden olup, hızla respiratuar yetmezlik tablosuna sokarak ölüme neden olur(81,82).
Böylece diyebiliriz ki hiperkapni aşırı önemli ve agresiv müdahale gerektirecek bir atak
göstergesidir.
Bronşiyal Astımda Potansiyel Risk Faktörleri
Astım ailevi geçiş gösteren kalıtımın önemli rol oynadığı bir hastalıktır. Bronşiyal
astımın etyolojisinde çok farklı etmenler rol oynamaktadır. Bunlar genetik ve çevresel
faktörler olarak gruplandırılabilir.
1- Kişisel faktörler: Astımlı çocukların aile bireylerinde astım, allerjik rinit, atopik dermatit
gibi hastalıkların bulunması tüm bu hastalıkların ortak bir ailesel ya da kalıtsal temeli
olduğunu düşündürmektedir. Anne ya da babanın biri astımlı ise doğacak bebeğin astımlı
olma riski %20-30 iken, anne ve babanın her ikiside astımlı ise bu olasılık %60-70’lere
yükselmektedir(83). İkizlerde yapılan çalışmalarda ise monozigotlarda dizigotlara göre çok
daha yüksek oranlarda astım görüldüğü bildirilmektedir. Beşinci, altıncı, onbirinci onikinci,
onüç ve ondördüncü kromozomlar üzerindeki bazı bölgelerin alerjik hastalıklarla yakın ilişkili
olduğunu düşündüren çalışmalar vardır. Bununla birlikte bugün için astımın kalıtım biçiminin
multifaktöriyel poligenik olduğu kabul edilmektedir(84).
2- Çevresel faktörler: Çocukluk yaş grubunda astımın başlıca sorumlusu %80-85 oranında
alerjenlerdir. Alerji dışında nonspesifik çevresel faktörler de astım atağını başlatabilir. Bunlar
içerisinde çocukluk yaşlarında pasif sigara içiminin ayrı bir yeri olduğu söylenebilir. Hava
kirliliği, meteorolojik değişimler, hasta yapı sendromu gibi çarpık kentleşmenin yarattığı
durumlar, aşırı egzersiz, parfüm ve saç spreyi gibi irritan maddeler, gastro-özofageal reflü,
endokrin ve psikolojik faktörler, bazı hayvanlarla temas ve enfeksiyonlar da astım atağını
başlatabilir. Sinüzit dışında bakteriyel enfeksiyonların astım ile ilişkisi pek yoktur.
Viral enfeksiyonlar özellikle 3 yaşından küçük çocuklarda astım etiyolojisinde rol
oynayan önemli bir faktördür ve çeşitli mekanizmalarla astıma neden olabilirler(85,86).
Viruslar hem otonom sinir sisteminin işleyişinde değişiklikler yaparak bronşiyal
hiperreaktiviteye neden olurlar, hem de kolinerjik sinir uçlarını ve reseptörleri uyararak veya
14
beta adrenerjik reseptör blokajı yaparak astım patogenezinde rol oynarlar.
Bronşiyal Astımın Gelişiminde Genetik Yatkınlık:
Günümüzde astımın kalıtsal hastalık olduğuna dair iyi kanıtlar vardır. Yapılan
çalışmalarda astımlı hastaların çocukları ile astımlı olmayan hastaların çocuklarındaki,
astımın fenotip bağlantısı araştırılmıştır(87-90). Astımla fenotip arasındaki bağlantı, hem
subjektif (hastanın semptomlarıyla), hem objektif (havayolu aşırı duyarlılığı, serum Ig E
yüksekliği), hemde ikisi ile ortaya konulabilir. Astımın kompleks klinik yapısı nedeniyle
hastalığın genetik yapısı üzerinde yapılan çalışmalar, intermediate fenotipler üzerinde
yapılmıştır. Yapılan çalışmalar objektif bilgi verebilirse de bu durum astım için spesifik
değildir. Astım ve atopinin gen yapısı üzerinde yapılan çalışmalarda en büyük problem, astım
fenotipini tanımlayan net bir gen yapısının olmayışıdır. Çünkü aynı intermediate fenotipi
tanımlayan birçok gen yapısı vardır ve değişik çalışmalarda kullanılırlar(90).
Yapılan ailesel çalışmalar, atopi (deri testi, TIgE ve spesifik IgE), havayolu aşırı
duyarlılığı ve anketle astım tanısı alan hastaların, kısmen genetik kontrol altında olduğunu
göstermiştir(88,90). İkizler üzerinde yapılan birçok çalışma astım, egzama, saman nezlesi
konkordans oranını göstermiş olup bu oran monozigotik ikizlerde daha fazla olup güçlü bir
genetik ilişkiyi gösterir. Toplumda ikizler üzerinde yapılan çalışmalarda genetik faktör etkisi,
çalışma yapılan toplumun %35-70’i arasında bulunmuştur(90,91).
Moleküler biyoloji ve genetiğin yoğun çabalarına rağmen, atopi ya da astımın
kalıtsallığını gösteren gen (ya da genler) kesin olarak tanımlanamamıştır(90,91). Yapılan bir
çok çalışma, astımın patogenezini içeren multiple gen ve astıma hassas muhtemel kromozom
bölgesinin mevcut olduğunu göstermiştir(90,92).
İmmün cevabın genetik kontrolü:
Bazı bireylerde ortak aeroallerjenlere verilen spesifik immün cevabı oluşturan gen,
kompleks HLA (Human Leukocyte Antigen) yapısında yer almaktadır(93). HLA gen
kompleksi 6. kromozomun p kolunda yer alır; klas-1, klas-2 (klas-1 ve klas-2 yüksek derecede
polimorfik gen yapısına sahiptir), klas-3 ve diğer gen moleküllerinden oluşur (Örneğin; TNFα, Tümor Nekrotizan Faktör-α). Birçok toplumda yapılan çalışmalarda; spesifik allerjenlere
IgE cevabıyla, HLA klas-2 ve T hücre reseptörü (TCR) arasındaki ilişki incenmiştir. Rapor
edilen en kuvvetli ilişki Amb a v allerjeni ile bu allerjene cevap oluşturan HLA alleli
DRB1*15 arasındadır(90,91).
15
Proinflamatuar sitokinlerin genetik kontrolü:
Onbir, oniki ve onüçüncü. kromozomlar, belkide atopi ve astımın gelişiminde önemli
olan birçok geni içermektedir(91). Yakın zamanda yapılan astımın genetik çalışmalarında,
alerjik fenotipin belirlenmesinde 11. kromozomun etkili olduğu gösterilmiştir(94,95).
12.kromozomun genetik kodunda interferon-γ, mast hücre büyüme faktörü, insülin benzeri
büyüme faktörü ve
nitrik oksid sentaz yer almaktadır. Yapılan bir seri çalışmada
kromozomun 12 q kolunda astım ve IgE arasında pozitif bir bağlantı saptanmıştır(90). Artık
başlangıç verisi olarak 14. ve 19. kromozomlarda kullanılabilir(96).
Beşinci kromozom üzerinde yer alan sitokin gen küme mutasyonlarının, astıma
predispozisyon hazırladığı varsayılır(90,91). 5q kromozomu üzerindeki çeşitli genler, belkide
inflamasyonun gelişmesi ve progresyonunun astım ve atopi ile ilişkisinde önemlidir.Gen
kodlaması sitokinlerden IL-3, IL-4, IL-5, IL-9, IL-12 (β zincir), IL-13 ve granülosit-makrofaj
koloni situmulan faktörü içerir(90,91). IL-4’ün ana görevi immün cevapta rol almasıdır.
Hücrelerde Th2 değişimini sağlar ve β hücrelerinden IgE üretimini uyarır. Buda IL-4 gen ya
da genlerini, atopi ve astım predispozisyonuna neden olan gen adayı yapmaktadır(90,91).
Bronşiyal Astımın Tanısı
Bronşiyal astımın ilk atağı çocukların %40’ında ilk 2 yaşta ve genellikle hışıltı ile
ortaya çıkar(97). Bir hastaya astım tanısı konulabilmesi için;
•
Havayolu belirtileri (öksürük, hışıltı, nefes darlığı veya hızlı soluma)
•
Tam veya kısmen dönüşümlü havayolu daralması
•
Muhtemel tanıların dışlanmış olması gerekmektedir(98).
Bunları üç aşamada araştırabiliriz.
a-Hikaye:
Hikayede dikkat edilecek en önemli nokta semptomların ataklar halinde gelmesi ve
çok uzun süren ya da devamlı ataklar olmamasıdır. En önemli semptomlar öksürük, hışıltı,
solunum güçlüğü, nefes darlığı veya sık solumadır. Semptomların ortaya çıkış biçimi de çok
önemlidir. Yıl boyu mu yoksa mevsimsel mi olduğu, devamlı mı yoksa hecmelerle mi ortaya
çıktığı, başlangıcı, süresi, sıklığı, sabah-akşam farkları, çocuğun etrafta koşması ve merdiven
çıkması ile ortaya çıkan hışıltı ve öksürük şikayetleri araştırılmalıdır. Belirtileri tetikleyen ve
hastalığı ağırlaştıran faktörler araştırılmalıdır. Viral üst solunum yolu enfeksiyonları, ev içi ve
ev dışı alerjenler, egzersiz, çevre ve mekan değişiklikleri, evde, okulda ve sokakta maruz
16
kaldığı irritanlar (sigara, temizlik malzemeleri, parfümler ve çeşitli spreylerden çıkan güçlü
kokular, ekzos), psikolojik faktörler, ilaçlar, gıdalar ve gıda katkı maddeleri, hava, ısı ve nem
değişiklikleri önemlidir. Hikayede en çok dikkat edilmesi gereken konulardan biri, hışıltının
ne zaman başladığıdır. RSV'ye bağlı viral enfeksiyonlar çoğunlukla 2-4. aylarda görülür ve
bronşiyoliti takiben hışıltısı olmaya devam eden çocuklarda “hışıltılı çocuk” haline dönme
ihtimali yüksektir(99-100). Yakınmaların çok erken ya da çok geç ortaya çıkması hışıltının
atipik olduğunu düşündürmelidir. Atakların ağırlık derecesi de önemlidir. Hışıltılı çocuklarda
genellikle hafif derecede havayolu tıkanıklığı vardır ve normal günlük aktiviteyi bozmaz.
Tıkanıklık arttıkça ailesi çocuğun daha hızlı solumakta olduğunu fark edebilir. Ailede atopi
hikayesi alırken sadece ana, baba ve kardeşler sorgulanmalıdır. Çocukta ilk aylarda süt
çocuğu egzeması ve annede astım saptanması kalıcı ve tekrarlayıcı hışıltıların riskini iki kat
arttırmaktadır(101).
Tablo -1: Astım tanısında majör ve minör kriterler
Majör kriterler
1. Bronşiolit veya ciddi hışıltı (wheezing) nedeniyle hastaneye yatma
2. Geçmiş 6 ayda alt solunum yollarına ait hışıltı "wheezing"
3. Ebeveynde astım öyküsü
4. Atopik dermatit
Minör kriterler
1. Soğuk algınlığı olmadan burun akıntısı
2. Soğuk algınlığı olmadan hışıltı "wheezing"
3. Eozinofili (>%5)
4. Erkek cinsiyet
Çocuklukta okul çağında astım gelişimi için Martinez ve arkadaşları Stringest indeksi,
ve Loose indeksi olmak üzere iki değişik formül geliştirmişlerdir. Stringest indeksi; majör
bulgulardan biri, minör bulgulardan biri ve 2 yaş altında sık hışıltı olmasıdır. Bu indeks
kullanıldığında astım gelişme riski 4.3-9.3 misli artmaktadır. Pozitif Stringest indeksli
çocukların %76'sında astım gelişmektedir. Negatif olanların %5'inde astım gelişmektedir.
Loose indeksinde de majör bulgulardan biri, minör bulgulardan biri bulunmakta ve 2 yaş
altında erken hışıltı değerlendirilmektedir. Loose indeksi pozitif olgularda astım gelişme riski
2.6-5.5 misli fazladır. Pozitif Loose indeksli çocukların %59'unda okul çağında astım
gelişmektedir. Bu çocukların astımının önce hafif olduğu sonra ağırlaştığı ileri
17
sürülmektedir(102).
b-Fizik Muayene:
Hışıltılı çocuğun fizik muayenesi ile ayırıcı tanıda düşünülen bazı hastalıkların
olmadığının gösterilmesi amaçlanmaktadır.
Hışıltılı çocuklar genellikle şişman ve mutludurlar. Ancak bu genel inancı
destekleyecek bilimsel veriler yoktur. Eğer büyüme ve gelişme geriliği varsa kistik fibroz
veya diğer ağır kalp ya da akciğer hastalıklarını düşünmek gereklidir.
Altta yatan bir problem yoksa hışıltılı çocukların göğüs yapısı normal ve simetriktir.
Üst solunum yollarında adenoid hıipertrofisi veya larinksten gelen seslerin akciğer içinden
gelen seslerle karıştırılmaması gerekmektedir. Süt çocuklarında hafif tıkanıklık sırasında
hışıltı sadece ekspirasyon sonunda duyulur, atağın şiddeti arttıkça hem tüm ekspirasyon hem
de inspiryum boyunca duyulur. Krepitasyonlar hışıltılı çocuklarda duyulmaz, ancak akut viral
bronşiyolit sırasında sıktır. Tekrar eden hışıltısı olan çocuklarda orta- ağır ataklar sırasında
pmömoni olmasa da krepitasyonlar duyulabilir.
c-Laboratuvar:
Fonksiyonel tanı yöntemleri: Bronş obstrüksiyonunun tayini ve bronkodilatatör yanıtın
değerlendirilmesi için uygulanan objektif yöntemlerdir.
1) Spirometri: Spirometre ile zorlu vital kapasite (FVC)’de, 1.saniyedeki zorlu ekspiratuar
volümde (FEV1), FEV1/FVC oranında ve zorlu ekspiratuar akım hızlarında (FEF25, FEF50,
FEF75, FEF25-75) azalmalar saptanır. Hastanın ilk başvurusunda astımın ağırlık derecesinin
saptanmasında kullanılır. Daha sonraki izlemlerde rutin olarak yapılmamalıdır. Gerektiğinde
tekrarlanması yeterlidir.
2) Peakflow (Zirve Akım Hızı) Ölçümü: Spirometreler pahalı ve sadece belirli merkezlerde
yapılabildiğinden, tanı ve izlem için sağlık ocaklarında, dispanserlerde ve hastaların evlerinde
kullanabileceği basit bir yöntemdir. Her PEF-metre hastaların cinsiyetine, yaşına, boyuna göre
hazırlanmış olan beklenen değer tabloları vardır. Fakat tanı ve izlem için esas olan, her hasta
için en iyi ölçüm değerinin belirlenmesidir.
3) Nonspesifik Bronş Provokasyonu: Bu test tanı koymak amacıyla rutin olarak
yapılmamalıdır. Sadece belirli merkezlerde anamnez kuşkulu ise histamin veya metakolin
hastaya inhale ettirilerek uygulanan objektif bir tanı yöntemidir.
18
Diğer laboratuar incelemeleri.
1) Akciğer grafisi: Astımlılarda akciğer grafisi normal olabileceği gibi, akut dönemde
hiperinflasyon bulguları da gösterebilir. Pnömotoraks, pnömomediastinum, deri altı amfizemi
bulguları, pnömoni, atelektazi ve kosta kırıkları da nadiren saptanabilir. Akciğer grafisi
özellikle yabancı cisim, kronik infeksiyon ve yapısal akciğer patolojileri gibi nedenlerden
kaynaklanan bronş obstrüksiyonunun ekarte edilmesinde önemlidir.
2) Sinus grafisi: Astımlı çocukların bir kısmında sinüzit bulunur. Kronik sinüzitin
temizlenmesi astım semptomlarının ve steroid kullanımının azalmasına katkıda bulunur.
Gerekirse nasal polip ve ağır rinit açısından rhinoskopi de uygulanabilir.
3) Eozinofili: Periferik kandaki lökositlerin %10’dan fazlasının eozinofillerden oluşması veya
1 mm3 kanda eozinofil mutlak sayısının 300’den fazla olmasıdır. Astım tanısı için spesifik
değildir. Balgamda ve nazal sekresyon yaymalarında eozinofil bulunması astımı destekleyici
bir bulgudur.
4) Standart Serum IgE Düzeyi: Çocuklarda alerjik astım daha sıktır ve genellikle standart
serum IgE düzeyi yüksek bulunur.
5) RAST Test (Radioallergosorbent test) yöntemi ile serumda in vitro yöntemle, alerjene
spesifik IgE’nin saptanması: Radioimmunoassay bir testtir. RAST tekniğinin en önemli
avantajı, sistemik reaksiyon riskinin olmamasıdır. Deri reaktivitesini değiştirebilecek ilaçların
etkisinden bağımsızdır. Deri testinde yalancı negatiflik yapabilecek faktörlerden bağımsızdır.
İntradermal deri testleri ile karşılaştırılırsa daha düşük duyarlılık gösterir. Sonuçlar hemen
elde edilemez ve pahalı bir yöntemdir. RAST tekniği atopik dermatitli, ürtikeri olanlarda, deri
reaktivitesi düşük olan bireylerde, dermografizm gibi deri reaktivitesi artmış olan olgularda
faydalıdır.
6) Deri testleri: Hikayesinde bir alerjen tarafından indüklenen semptomların bulunduğu bir
hastaya deri testi uygulaması, halen IgE tarafından oluşan alerjik hastalıkta tercih edilen bir
yöntemdir. Klinik açıdan aşikar olan bir alerji, kuşkulanılan alerjenin çok az miktarda cilde
uygulanmasını takiben kısa sürede eritem ve endürasyon gelişmesi ile doğrulanır. Bu tekniğin
basitliği, etkinliği ve maliyetinin nispeten daha ucuz oluşu, kişiye özel alerjilerin tanısında
diğer yöntemlere tercih edilmesini sağlar. İyi bir teknik ve uygun kontrollerin yapılması ile
deri testi, hızlı, güvenilir ve üretken sonuçlar verir. Aeroallerjenlere karşı yapılan prick deri
test ile alınan sonuçların longitüdinal (boylamsal) stabilitesi çok yüksektir. Üç yıllık bir
periyodda, hastaların her yıl teste tabi tutulmalarıyla yapılan çalışmalarda negatif ve pozitif
sonuçlarda %5’ten az konversiyon görülmüştür(103).
19
Tedavi
Astım ataklarla karakterize kronik bir hastalıktır. Hastalığın bu iki özelliği nedeniyle
tedavisi de iki bölümden oluşur.
1)Uzun süreli tedavi (Profilaktik tedavi):
Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi tedavinin başarısında en önemli faktör hasta
uyumudur. Semptomların sürekli değil zaman zaman olması, ilaçların hastaların alışık
olmadığı bir yöntemle (inhalasyonla) verilmesi, birden çok ilaç kullanılması gibi astıma
özgün faktörler hasta uyumunu daha da güçleştirmektedir. Bu nedenle tedavinin temelini
hastanın eğitimi oluşturur. Tedavinin başarılı olabilmesi için dikkat edilmesi gereken diğer iki
önemli nokta ise:
•
Eğer saptanabilirse inflamasyona neden olan etkenlerin erken dönemde ortamdan
uzaklaştırılması,
•
Kalıcı yapısal değişiklikler oluşmadan, erken dönemde antiinflamatuar ilaçların
başlanmasıdır(84).
Hastaya bir tedavi programı hazırlanır(104). Bu program 6 bölümden oluşur.
1- Hasta Eğitimi: Tedavinin başarılı olabilmesi için hastanın işbirliğine gereksinim
vardır. Hastanın hastalığını tanıyabilmesi, etkenlerden uzak durabilmesi, tedavisini
ayarlayabilmesi ve iyi bir yaşam sürebilmesi için hastanın ve ailesinin astma konusunda
eğitilmesi gerekir. Bu amaçla hastalığın özellikleri tetik çeken faktörler, kullanılacak ilaçlar,
ilaç yan etkileri, inhalasyon teknikleri, spacer kullanımı, PEF ölçümleri gibi konularda
hastanın bilgilendirilmesi gerekir.
2- Tetik çeken etkenlerin uzaklaştırılması: Tetik çeken etkenlerin saptanıp, ortamdan
uzaklaştırılması astım tedavisinde önemli bir adımdır. Bu sayede astımlı hastalarda atak
sayıları, semptomlar ve ilaç kullanımı azalmaktadır. Alerjenlerin çevreden uzaklaştırılması ile
uzun dönem havayolu inflamasyonu ve bronş hiperreaktivitesinin azaldığı gösterilmiştir.
3- Hastalığın ağırlığının saptanması: Semptomların derecesi solunum fonksiyon
testlerinde oluşan azalmalar ve semptomları gidermek için gereksinim duyulan günlük
bronkodilatör ilaç miktarlarına bakılarak hastalığın ağırlığı saptanır. Ağırlığına göre astım
dört grupta incelenir. Bunlar intermittan, hafif persistan, orta persistan ve ağır
persistandır.Astımı ağırlığına göre gruplamanın amacı tedaviyi hastalığın ağırlığına göre
düzenlemektir.
20
Tablo-1: Bronşiyal astımda basamak tedavisi
AĞIR PERSİSTAN
ORTA PERSİSTAN
4.Basamak
HAFİF PERSİSTAN
3.Basamak
Kontrol ediciler
İNTERMİTTAN
2.Basamak
Kontrol ediciler
• Hergün düzenli
1. Basamak
Kontrol ediciler
• Hergün düzenli
• İnhaler steroid 800-
Kontrol edici ilaçlar
• Hergün düzenli
• İnhaler steroid 800-
2000 u.g ve
. İnhaler steroid 200-
2000 u.g ve
• Uzun etkili
500 u.g veya
• Uzun etkili
bronkodilatör: Uzun
kromoglikat
bronkodilatör:
etkili beta2-agonist
nedokromil, yavaş
Özellikle gece
veya yavaş salınan
• Haftada biri
salınan teofilin.
semptomları için
teofilin
geçmemek koşuluyla
lökotrien antagonisti
uzun etkili beta-2
• Uzun süreli oral
• Gerektiğinde steroid
agonist veya yavaş
Steroid
etkili inhaler beta2-
dozu artırılır, ya da
salınan teofilin
agonistler
uzun etkili beta2-
• Gerek yok
Semptom gidericiler
gerektiğinde kısa
• Egzersiz, ya da
Semptom gidericiler
agonist eklenir.
allerjenle
karşılaşmadan önce
Semptom gidericiler
• Gerektiğinde kısa
• Günde 3-4'ü
etkili inhaler beta2agonist
inhaler beta-2 agonist
Semptom gidericiler
geçmemek koşuluyla
veya kromolin
• Günde 3-4'ü geçmemek
gerektiğinde kısa
koşuluyla gerektiğinde kısa
etkili inhaler beta-2 agonist
etkili inhaler beta-2 agonist
4- Uzun süreli tedavi planının yapılması: Astım, ağırlığı hastadan hastaya ve aynı
hastada zaman içinde değişiklikler gösterebilen kronik bir hastalıktır. Bu nedenle tedavide
temel kural hastalığın ağırlığına göre ilaç doz ve çeşidini ayarlamaktır. Hasta semptomlar ve
PEF ölçümleri ile izlenir, bunlardan oluşacak değişikliklere göre tedavi yeniden düzenlenir.
Bu şekilde astımın ağırlığına göre tedavinin ayarlanması yöntemine “basamak tedavisi” denir.
Burada amaç en az ilaç kullanılarak en etkin tedaviyi sağlamaktır(84,104,105).
21
İlk kez hekime başvuran hastada tedaviye hastanın bulgularına en uygun olan
basamaktan başlanır. Hastaya başlangıçta o basamak için geçerli olan ve kısa süreli oral
steroidleri de içeren maksimum bir tedavi başlanıp hastalık en kısa zamanda kontrol altına
alınır. Eğer hastalık 3 ay süre ile kontrol altında ise bir basamak aşağı inilir. Kontrol
sağlanamamış ya da kontrol altındaki hasta kötüleşmiş ise bir basamak yukarı çıkılır, ancak
hastanın ilaçları doğru kullandığından emin olmak gerekir. Öksürük, hışıltılı solunum, nefes
darlığı gibi semptomlar sık oluyorsa (haftada üçten çok), özellikle gece semptomları varsa,
kısa etkili bronkodilatör gereksinimi artmışsa, günlük PEF değişkenliği fazla ise astım kontrol
altına alınmamış demektir ve bir basamak yukarı çıkılır.
2)Atak tedavisi:
Bronşiyal astımlı hastada öksürük, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi ve hışıltılı
solunum gibi semptomların ortaya çıkması ya da bu semptomların artması ve semptomlara
paralel olarak solunum fonksiyonlarında bozulmaların oluşmasına “akut astım atağı”
denir(104).
a) Oksijen: Astım hastalığının ağırlığı ne olursa olsun tüm hastalarda atak sırasında
hipoksemi gelişir. Hipoksemiyi düzeltebilmek ve arteryel oksijen satürasyonunu %90’nın
(çocuklarda %95) üzerine çıkartabilmek için hastaya oksijen verilir. En kolay oksijen verilme
yöntemi nazal kanüllerdir. Genelde dakikada 1-2 lt verilen nazal oksijen ile hipoksemi
düzeltilebilir. Astımlı hastada kronik hiperkapni olmadığı için gerekirse oksijen daha yüksek
fraksiyonlarda da verilebilir. Özellikle kan gazı bakılamayan hastalarda oksijen vermek
gerekir(84,104).
b) Beta-2 agonist: İnhalasyon yolu ile verilen kısa etkili beta2-agonistler ilk sırada
tercih edilen ilaçlardır. Büyük hacimli spacer aracılığı ile 20 dakikada bir her seferinde tek
püskürtme olmak üzere 4-8 nefes verilir. Uyumsuz ya da bilinç bulanıklığı olan hastalarda
nebülizatör ile 4-6 saatte bir 2.5-5 mg salbutamol verilmesi tercih edilir. Ağır hastalarda
sürekli nebülizasyon yapılabilir. Çocuklardaki dozu 0.1-0.2 mg/kg/doz olup her uygulamada
minimal 1.25 mg, maksimum 5 mg verilmelidir(104,106).
c) Kortikosteroidler: Bronkodilatör tedaviye dirençli ataklar sistemik steroid tedavisi
ile kısa sürede azalır. Oral verilen steroidler intravenöz verilenler kadar etkilidir. Bu nedenle
oral yol tercih edilmelidir. Ancak hastanın bulantı, kusması varsa intravenöz yol kullanılır.
Tek doz 1-2 mg/kg metilprednizolon, ya da prednizolon yeterlidir. Ancak gerekirse bu doz
arttırılabilir. Steroidlerin etkisi en erken 4 saatte başlar(104,107).
22
d) Diğer Bronkodilatör İlaçlar: Hastaların büyük çoğunluğunda yüksek doz inhaler
β2-agonistler ve sistemik steroidler ile yeterli sonuç alınır. Ancak bu tedavilerle düzelmeyen
hastalarda ek bazı ilaçlar verilebilir. Bunlar antikolinerjikler (ipratropium bromid) ve
metilksantinler (teofilin, aminofilin)dir. Antikolinerjiklerin β2-agonist ilaçlar ile birlikte
verilmesi ek bronkodilatasyon sağlayabilir. Metil ksantinlerin akut astım atağındaki yeri
tartışmalıdır. Bunlar zayıf bronkodilatör ilaçlardır. β2-agonistlere ek bir dilatasyon
sağlamazlar. Ayrıca tedavi edici serum düzeyleri ile toksik düzeyleri arasındaki sınırın çok
dar olması nedeniyle ilaç yan etkileri sık görülmektedir. Bu nedenlerle astım atağında ilk
tercih ilaç değildir. Acil serviste intravenöz aminofilin, diğer ilaçlar ile tam düzelme
sağlanamayan hastalarda tedavinin ilk 4 saatinden sonra denenebilir. Serum düzeyleri
izlenerek ilaç dozu ayarlanmalıdır(106,107).
Subkütan ya da intravenöz adrenalin ise anaflaksi ve anjioödem tedavisinde kullanılır,
astım atağında kullanılmaz. Sadece rasemik adrenalinin nebülizatör ile kullanılması önerilir.
23
KSENOBİYOTİKLER VE METABOLİZMALARI
Ksenobiyotik (Yunanca xenos = yabancı) vücuda yabancı olan bir bileşiktir.
Kimyasal karsinojenler, ilaçlar ve çeşitli toksik bileşikler bu grup altında incelenmektedir. Bu
bileşiklerin çoğu insan vücudunda metabolize olurlar.
Ksenobiyotiklerin metabolizması için FazI ve faz II reaksiyonları olmak üzere iki
ayrı reaksiyon kullanılır. Faz I'e katılan temel reaksiyon, monooksijenazlar veya sitokrom P450 olarak adlandırılan enzimlerce katalizlenen hidroksilasyondur. Faz I'in diğer reaksiyonları
redüksiyon ve hidrolizdir. Faz I'de oluşan hidroksile bileşikler faz II'de çeşitli polar
metabolitlere dönüştürülmektedir.
Ksenobiyotik
metabolizmasındaki
bu
iki
fazın
baştan
sona
amacı,
ksenobiyotiklerin sudaki çözünürlüklerini (polarite) artırmak ve bu şekilde vücuttan
atılımlarını kolaylaştırmaktır(108).
Ksenobiyotikler sitokrom P-450 metabolizmasıyla aktifleştikten sonra faz II
reaksiyonları olarak bildiğimiz glukoronidasyon, sulfasyon, metilasyon, asetilasyon ve
glutatyon ile konjugasyon reaksiyonlarından biriyle metabolize edilmektedir. Böylece aktive
maddeler reaktif olmayan ve suda çözünebilir ürünler olarak safra ya da idrarla atılmak üzere
organizmadan uzaklaştırılır. Faz I ve Faz II enzim aktiviteleri arasındaki denge
ksenobiyotiklerin organizma cevabında önemlidir(109).
Glutatyon ve Ksenobiyotik İlişkisi
Glutatyon ( y glutamil sisteinil glisin) glutamik asit, sistein ve glisinden oluşan bir
tripeptiddir(110). İlk defa 1888'de izole edilmiş, fakat yapısı 40 sene sonra açıklanmıştır(111).
Glutatyon (GSH), organizmada L-glutamik asid, L-sistein ve glisinden,
y-glutamilsistein
sentetaz ve glutatyon sentetaz enzimlerinin etkisiyle iki aşamada meydana gelmektedir(112).
y-glutamilsistein sentetaz
L-Glutamin + L- Sistein + AT
γ-L - Glutamil - L - sistein + ADP + P
glutatyon sentetaz
γ - L - Glutamil - L - sistein +Glisin + ATP
γ - L - Glutamil - L -
sisteinilglisin + ADP + P
Glutatyon genelde GSH olarak kısaltılır; SH, sisteinin sülfidril grubuna işaret
eder
ve
molekülün
reaksiyonlarını
alışveriş
katalizleyen
yapan
enzimlere
kısmıdır. Glutatyon ile ksenobiyotiklerin
"glutatyon- S-transferazlar", kısaca "GST"
24
denir(113).
GST'lar ve onların merkaptürik asit biyosentezindeki rolleri ilk kez 1961'de Booth
ve arkadaşları tarafından tanımlanmıştır(113). Ksenobiyotik metabolizmasında glutatyonun
rolü; faz I enzimlerince oluşturulan reaktif türlerin glutatyon ile konjugasyona girmesi ve
sonuçta hücre makromolekülleri (DNA, RNA, protein) ile bağlanmasını engelleyerek hücre
hasarını önlemesi şeklinde gerçekleşmektedir. Ksenobiyotiğin reaktif türleri, bir proteine
bağlanıp onu değişikliğe uğratıp antijenik özelliğini değiştirebilir. Ksenobiyotik bir hapten
yani tek başına antikor sentezini uyarmayan bir molekül gibi davranıp, antikorla birleşip
hücreyi hasara götürebilir (Şekil 1)(108).
CYP450
GST
Ksenobiyotik
Reaktif
metabolit
Toksik Olmayan
metabolit
Makromoleküllere
kovalen bağlanma
Hücre Hasarı
Hapten
Mutasyon
Antikor üretimi
Kanser
Hücre hasarı
Şekil 1: Bir ksenobiyotiğin metabolizması ( Murray, 1990, s. 248 )
Glutatyon-s-transferazlar elektrofilik ksenobiyotikleri inaktive ederek vücuttan atılmak
üzere
konjugasyonunu sağlayan
dimerik
enzimlerdir(114).
Glutatyon
konjugasyonu
elektrofilik merkezi bulunan bir bileşikle glutatyonun bir tiyoeter bağı oluşturması esasına
dayanır(110).
GST, elektrofilik merkez içeren bileşiklerle GSH'u bağlama kabiliyetindedir(115).
Konjugasyon reaksiyonu için gerekli elektrofilik fonksiyonel grupta bir C, bir N veya bir S
atomu yer almalıdır. GST aynı zamanda pestisidlerin, çevresel kirleticilerin, oksidatif stres
ürünlerinin, kemoterapide kullanılan ilaçların detoksifikasyonunda yer alır(116). GSH ve
elektrofiller arasında bir bağ oluşumu ana bileşikten daha az reaktif bir konjugat oluşturur ve
böylece detoksifikasyon gerçekleşir(117).
25
Reaktif elektrofiller, nükleik asitler ve selüler proteinlerde bulunan nükleofilik
gruplarla kovalan bağ yaparak toksik etkilere, yani doku zedelenmesi, kanser oluşumu, gen
yapısında bozukluk ve teratojenik etki gibi durumların ortaya çıkmasına neden olurlar (112).
Glutatyon nükleofilik sülfidril grubu ile bileşiklere bağlanarak organizmayı reaktif kimyasal
bileşiklere karşı korur(111).
Çoğu dokularda mevcut olan tripeptid yapısındaki glutatyon ksenobiyotiklere
bağlandıktan sonra daha ileri bir biyotransformasyonla karaciğer ve böbreklerde bulunan
mikrozomal γ -glutamiltranspeptidaz ve sisteinilglisinaz enzimleri yardımı ile peptid bağları
açılır. Peptid (amid) bağlarının hidrolizi sonucu sadece sistein kalır, sisteinin mikrozomal
asetilasyonu ile merkaptürik asid konjugatı oluşur(112).
Glutatyon-S-Transferaz Enzimleri
GST'lar doğada bakteriler, maya, küf, yumuşakçalar, kabuklular, solucanlar,
kurbağalar, böcekler, bitkiler, balıklar, kuşlar ve memelilerde bulunur. En çok sıçanlarda ve
insanlarda çalışılmıştır(113).
GST genleri tarafından kodlanan glutatyon-s-transferaz enzimleri, çevresel kaynaklı
kimyasallar ve doğal olarak oluşan birçok metabolitin detoksifikasyonundan sorumludurlar
(108,110,112).
GST'lar membrana bağlı ve sitosolik olmak üzere iki grupta incelenmektedirler(112,
113). Vertabralılarda yedi sınıf sitosolik GST tespit edilmiştir: alfa, mü, kappa, pi, sigma,
theta ve zeta. Bu sınıf ayrımları yapısal farklılıklara dayanılarak yapılmaktadır. Bir sınıf
içinde farklı GST'lar en az % 40, sınıflar arası ise en az % 30 aminoasit benzerlikleri
gösterirler. Türlere göre özel sınıflara dayandırılarak yapılan insanlar ve diğer memeliler için
sınıflandırma belirtilmiştir(112,113).
cGST'lar (Sitoplazmik GST) iki aynı alt üniteden homodimerler veya farklı alt
üniteden heterodimerlerden oluşmuşlardır. Sınıflandırma olarak Mannervik ve ark.(1992)'nın
önerdikleri sınıflandırma kullanılmaktadır. Bu sınıflandırmada türlerin belirtilmesi için bir ön
ek (örneğin, insan için h) kullanılırken, A, P, M, S veya T harfleri sırasıyla alfa, pi, mü, sigma
ve thetayı işaret etmektedir. Bir çizgi ile ayrılan iki rakam alt üniteleri belirtmektedir(114).
26
Şekil 2: İnsan glutatyon-s-transferazları için sınıflandırma
Proteinler
Kullanılan
Genler
Sınıf
Önceki Adlandırma
Lokus
Kromozom
Lokalizasyonu
İsimleri
GSTA1-1
Alfa
ε, B1B1,GST2-tip 1Ha(alt birim 1),axax
GSTA1
6p12
GSTA2
Alfa
γ,B2B2,GST2 tip 2 Ha(alt birim 2) ,ayay GSTA2
6P12
GSTA3
Alfa
GSTA3
GSTA4
Alfa
GSTA4
GSTM1a-1a
Mu
µ ,GST1-tip 2
GSTM1
1p13
Hb (alt birim 4),M3M3,
N1N1
GSTM1b-1b
Mu
Ψ ,GST1-tip 1
GSTM1
1p13
GSTM2-2
Mu
GST4,N2N2
GSTM2
1p13
GSTM3
Mu
GST5
GSTM3
1p13
GSTM4-4
Mu
GSTM4
1p13
GSTM5-5
Mu
GSTM5
1p13
GSTK1-1
Kappa
GSTK1
GSTP1-1
Pi
π, GST3,λ
GSTP1
11q13
GSTT1-1
Theta
θ
GSTT1
22q11.2
GSTT2-2
Theta
GSTT2
22q11.2
GSTZ1-1
Zeta
GSTZ1
14q24.3
Bir GST'nin üç boyutlu yapısı domuz akciğerinden pi sınıf enzimi için 1991'de
belirlenmiştir. İnsandaki GSTP1-1'in yapısı 1992'de plasentadan purifiye edilmiştir. Daha
sonra da insan GSTA1-1 ve GSTM2-2 enzimlerinin yapıları tanımlanmıştır.
GST'lar herbir altbirim için katalitik bölgeye sahip globular dimerik proteinlerdir.
23.000- 29.000 dalton moleküler ağırlığındadır. Her bir alt birim 200-240 aminoasitten oluşur.
Herbir GST altbiriminin polipeptid zinciri kısa bağlayıcı bölgelerce birleştirilen iki domainden
oluşur. N-terminal domain bir β-sheet ve üç α-heliks yapısında düzenlenmiş aşağı yukarı 80
aminoasitten oluşan GSH'nun bağlanma bölgesi (G bölgesi) ve hidrofobik elektrofillerin
27
bağlanmaları için olan H bölgesinden oluşmaktadır. C-terminal domain kalan 5 veya 6 α-heliks
yapısındaki amino asidi içerir(112).
Sıçanlar, fareler ve insanlardan izole edilen tüm sınıf a genleri 11-12 kb uzunluğunda
ve 7 ekzon içerir. Sınıf µ genleri populasyonda polimorfiktir, aşağı yukarı 5kb uzunluğunda ve
8 ekzon içerir. Hamster 9 ekzona sahiptir. Beş alt ünitesi vardır ve aminoasit seviyesinde
birbirlerine %80 benzerdir. Sınıf π genleri aşağı yukarı 3kb uzunluğunda ve 7 ekzon içerir.
Birçok ekstrahepatik organdan purifiye edilmiştir. Sınıf θ genleri insanda polimorfiktir ve 5
ekzona sahiptir.
GST aktivitesi insanda tüm dokularda bulunmaktadır. Sıçanlarda yapılan çalışmalarda
cGST'ların birçok dokuda bulunmamasıyla birlikte en yüksek konsantrasyonları testislerde ve
karaciğerde tespit edilmiştir (Şekil 3). cGST'ların seviyeleri üzerinde birçok enzim
indükleyicisinin küçük artırıcı etkileri bulunmaktadır. Örneğin benzo(a)piren, etanol ve
fenobarbitol gibi. Herbir dokuda spesifik GST izoenzim grubu mevcuttur. Buna ek olarak,
çeşitli izoenzimler farklı miktarlarda ifade edilmektedir. Bir dokudaki hücre tiplerinde GST alt
ünite profilleri özellikle gelişme döneminde değişebilmektedir, örneğin, insan ve sıçanların
fetal hepatositlerinde GSTP1-1 oldukça yüksek seviyede ifade edilirken yetişkin
hepatositlerinde normal olarak dahi ifade edilmemektedir(112).
Tüm GST'lar 1-kloro-2,4-dinitrobenzenden substrat olarak faydalanırlar ve GST'ların
karakterizasyonunda bir araç görevi yaparlar. 2-kloro-5-nitrobenzonitrilin de GST'lar için
substrat görevi yaptığı bulunmuştur. GSTT1 için diğer spesifik substrat p-nitrobenzil klorid,
dikloromethan, etilen oksid ve metilbromiddir. Dikloromethan boyalarda çözücü, temizlik
maddelerinde, soğutucularda, kahve dekafeinizasyonunda kullanılan önemli bir endüstriyel
bileşiktir. Bu bileşiğin toksisitesinde geniş türsel farklılıklar bulunur. Farelerde bu bileşiğin
GSH konjugasyonuyla aktive edilerek akciğer ve karaciğer kanserlerine neden olduğu
belirtilmiştir (Şekil 4)(112,113).
28
Şekil 3: Çeşitli organ ve dokulardaki sıçan glutatyon (GSH) ve enzimlerinin
dağılımları
GSH S-trasferaz
Doku
eritrositler
GSH
8,3
Sitozolik
Mikrozomal
karaciğer
böbrek
ince bağırsak
7,7
4,1
2,9
1400
336
429
126
8,5
60
akciğer
1,5
79
15
beyin
2,1
190
7,9
dalak
3,4
56
9
testis
-
3850
129
adrenal
-
253
52
kalp
1,1
93
7,2
timus
-
46
4,4
pankreas
kas
kemik iliği
plazma
1,8
0,8
0,018
-
-
Şekil 4: Farklı GST sınıfları için substratlar
Model Substrat
Sınıf
A5-androstene-3,17-dione
alpha
4-hydroxinonenal
alpha
cumene hydroperoxide
alpha ve theta
1,2-dichloro-4-nitrobenzene
mu
4-nitrobenzyl chloride
mu
trans-4-phenil-3-buten-one
mu
1,2-epoxy-3-(p-nitrophenox) propane
alpha ve theta
1-menaphthyl sulfate
theta
29
GSH ve Akciğer Hastalıkları
Birçok akciğer hastalığında (akut respiratuvar distres sendromu (ARDS), astım, kronik
obstruktif akciğer hastalığı (KOAH), idiyopatik pulmoner fıbrozis (İPF- yeni doğanın akciğer
hasarı) GSH düzeylerinin azaldığı bildirilmiştir(118). Yapılan başka çalışmalarda akciğer
hastalıklarında "epitelial lining fluid" (ELF)deki redükte ve okside glutatyon düzeyine bakılmış
ve hasta gruplannın ELF'lerinde yüksek GSSG düzeylerine rastlanılmıştır(119,120,121). GSH,
akciğerlerde inflamasyon gelişiminin kontrolünde, oksidatif/nitıosatif strese karşı hücre içi ve
hücre dışı koruyucu antioksidan olarak, anahtar bir rol oynamaktadır(122).Gerek karaciğer,
gerekse akciğer hastalıklarında, GSH'ın rejenerasyonunda N-asetil sistein(NAC) yaygın olarak
kullanılmaktadır(119,123,124,125). Hücre içi GSH öncüllerinden biri olan NAC, mukolitik bir
ilaç olarak günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır(126).
GST Polimorfizminin Kaynağı
Polimorfik yapıda olan ve çok sayıda maddeyi metabolize edebilme kabiliyetlerinden
dolayı oldukça fazla ilgi çeken üç gen ailesi bilinmektedir: Sitokrom P450, N-asetiltransferaz ve
glutatyon-s- transferaz(109).
Polimorfizm, populasyonda bir lokus için iki ya da daha fazla alelin mutasyonla
oluşabileceğinden daha yüksek sıklıkla birlikte bulunmasıdır. Bu sıklığın 0.01'den fazla olması
durumunda bu lokus polimorfik olarak kabul edilmektedir.
Kimyasal karsinojenlerin aktivasyonu ya da detoksifikasyonunda yer alan enzimler
biyotransformasyon enzimleri olarak adlandırılır.
Biyotransformasyon enzimlerinde polimorfizmlere sebep olan moleküler genetik
mekanizmalar çeşitli şekillerde olabilir:
1. Biyotransformasyon enzimini kodlayan genin bulunmaması,
2. Genin
regülatör
kısımlarında
olan
mutasyonlardan
dolayı
genin kaybolması
ya da zarar görmesi,
3. Intron-ekzon sınırlarındaki mutasyonlardan dolayı pre-mRNA'nın uçlarının yanlış
olarak eklenmesi,
4. Proteindeki önemli olmayan aminoasitlerin mutasyona uğramış olması ve bunun
sonucunda enzimin aktivitesinin değişmesi,
5. Proteindeki önemli aminoasitlerin mutasyona uğramış olması ve bunun sonucunda
inaktif enzimin oluşması gibi modeller öngörülmektedir(127).
30
İnsanlarda GSTM1’in polimorfik olduğu ve bireylerin % 35-60'ında bulunmadığı
gösterilmiştir. Bu enzim beyaz populasyonun % 50-60'ında bulunmazken, Kuzey Amerikalı
siyahların % 28'inde ve Nijeryalılarda ise % 22 gibi daha düşük yüzdelerde bulunur. Benzer
şekilde GSTT1 de polimorfiktir ve insan populasyonlarının % 10-65'inde bulunmamaktadır.
Amerikalı beyazların % 17'si, Nijeryalıların % 39'u, Hindistan'da yaşayan ingilizlerin % 3.2'si
GSTT1-1 enzim aktivitesi bulundurmazlar. GSTM1 ve GSTT1 aktivitesinin yokluğu (null
genotip) bu genlerin homozigot olarak delesyona uğramasından kaynaklanmaktadır(117,128).
Organizmanın antioksidan kapasitesinin korunması canlılığın devamı açısından çok
önemlidir. Glutatyon eksikliğine bağlı olarak bir çok dokuda çeşitli mitokondriyal
dejenerasyonla bağlantılı olarak hücre hasan meydana gelmektedir. Normal bir hücrede,
spesifik olarak hücresel kompartmanlara yerleştirilmiş olan oksidan-antioksidan sistemler
dengesindeki herhangi bir bozukluk bir çok patofızyolojik durumun (nörodejeneratif hastalıklar,
yaşlanma, kanser, immün hastalıklar gibi) ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Birçok hastalığın
patofizyolojisinde yer alan glutatyonun eksikliğinin, GSH veya GSH öncülleri verilerek
önlenebildiği veya geriye döndürülebildiği çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir.
31
YÖNTEM VE GEREÇLER
HASTA VE KONTROL GRUBUNUN ÖZELLİKLERİ
Çalışmamız Mayıs 2004 – Mayıs 2005 tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı Haseki
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniği’ne epizodik öksürük,
nefes darlığı, hırıltılı solunum semptomları ile gelen ve NHLBI-GINA (National Heart, Lung
and Blood Institute, Global Initiative for Asthma)’nın Astım Takip ve Tedavi Raporunda(1)
bildirilen kriterlere göre astım tanısı konulmuş, yaşları 1-15 yaş arasında değişen (ortalama
7.36 ± 2.9 yaş) 105 hastada gerçekleştirildi.
Hastaların seçiminde esas alınan kriterler şunlardır:
1-
Tekrarlayan öksürük ve/veya wheezing anamnezi ve tipik akut astım
dönemi fizik bulguları ile acil servise başvuran, akciğer grafisinde
hiperinflasyon saptanan ve çalışmaya alındıkları güne kadar en az üç kez
akut astım atağı nedeni ile hastaneye yatırılmış olan,
2-
Bu dönemde, 2 puff salbutamol inhalasyonundan 15 dakika sonra, 6
yaşından küçük çocukların, fizik muayene bulgularında düzelme ve 6
yaşından büyüklerin PEF veya spirometre değerlerinde en az
%15
oranında artma saptanan,
3-
Paranazal sinüs grafileri doğal, PPD(-) veya 5 mm’nin altında, hemogram
ve sedimentasyonu normal sınırlarda, gaitada parazit ve parazit yumurtası
bulunmayan,
4-
Gastro-özofageal reflü, kistik fibrozis, raşitizm ve malnütrüsyonu olmayan,
5-
Yakın tarihte hastalık geçirmemiş, kan ürünleri, kortikosteroid ve
immünglobulin tedavisi almamış veya immünoterapi uygulanmamış
hastalar çalışmaya alındı.
Bilinen ciddi veya kronik bir hastalığı, alerjik veya astmatik yakınmaları ve
tekrarlayan enfeksiyon öyküsü olmayan, gaitada parazit ve parazit yumurtası bulunmayan,
büyüme gelişmenin izlenmesi yada aşı yapılmak üzere sağlam çocuk polikliniğine başvuran,
yaşları 1-15 yaş arasında olan (ortalama 8.23 ± 3.9 yaş) 30 çocuk kontrol grubu olarak alındı.
Hastaların anamnezleri alındı.Yaş, cinsiyet, boy, kilo, atopi öyküsü araştırıldı.Ayrıca
semptomların başlangıcı, astım süresi, pasif sigara içiciliği, hastaneye yatış sorgulandı. Son 2
hafta içinde sabah uyanma, gece nefes darlığı ve öksürük nöbetleri ile uyanma, herhangi bir
32
ciddi atak geçirme, β2-agonist kullanımında artma veya herhangi bir astım semptomunda
artma, akut astım atağı olarak değerlendirildi.
NHLBI-GINA’ya göre sınıflandırılan evre 1 intermittan 38(%36,1), evre 2 hafif
persistan 28(%26,7), evre 3 orta persistan 28(%26,7), evre 4 ağır persistan 11(%10,5)
hastadan kan örnekleri alındı. Hastaların 82(%78)’i asemptomatik dönemde iken,
23(%27)’sinde ise son 2 hafta içinde astım semptomları tespit edilmişti.
Bütün hastalara hemogram, PPD, sedimentasyon, posterior-anterior akciğer grafisi,
sinüs grafisi, nazal eosinofili, immunglobulin G, A, M, E, deri testleri, ter testleri, solunum
fonksiyon testleri yapıldı. Gereken hastalara GER(gastro-özefagial reflü) tetkiki ve Ig G
subgrupları bakıldı.
Hastalar ayrıca; atopi, IgE yüksekliği ve astımın derecesine göre değerlendirildi.
KULLANILAN YÖNTEMLER
1. DNA İzolasyonu
Çalışma grubunu oluşturan olgulardan 1cc 0,5 M etilen-diamin-tetra-asetikasitli (EDTA)
(Sigma, ABD)
tüp içerisine 9 cc kan örneği alınmıştır. Alınan kan örneği
falkon tüpü
içerisinde 25 cc RBC (Red Blood Cell) lizis solüsyonu [155 mM Amonyum Klorid
(AppliChem, Almanya); 10 mM sodyum bikarbonat (Merck, Almanya); 0,5 mM EDTA
(AppliChem, Almanya)] ile karıştırılarak 20 dk buzda bekletilmiştir. Daha sonra +4 ْC’ de 4000
rpm’ de 20 dk santrifüj (Hettich, Almanya) edildikten sonra süpernatant dökülüp, pellet üzerine
tekrar 25 cc RBC lizis solüsyonu eklenmiştir. Bu işlem tüm eritrositler giderilene kadar
tekrarlanmıştır. Dipte kalan lökositler üzerine 1000 µl RBC lizis solüsyonu eklenmiş, bu
karışımın 800 µl’ si ependorf tüpüne alınarak stok olarak saklanmıştır. Geriye kalan 200 µl’ lik
karışım ependorf tüpüne alınarak üzerine 20 µg/ml olacak şekilde proteinaz K enzimi (MBI
Fermentas, Litvanya), son konsantrasyon %0,5 olacak şekilde %10’ luk soydum dodesil sülfat
(Merck, Almanya) ve lökosit hacminin 2,5 katı olacak şekilde nükleaz solüsyonu [10 mM
Trisklorid (Amresco, ABD) pH: 8; 100 mM Sodyum Klorid (Merck, Almanya), 1 mM EDTA
(AppliChem, Almanya) pH: 8] eklenerek bir gece 56 ْC’de sıcak su banyosunda (Kotterman,
Almanya) bekletilmiştir. İkinci gün 1:1 oranında fenol/kloroform [fenol (Merck, Almanya),
kloroform (Merck, Almanya), izoamilalkol (Merck, Almanya) eklenerek 10 dk çalkalanmıştır.
Buz içerisinde 20 dk bekletildikten sonra +4 ْC 4000 rpm’de 20dk santrifüj edilmiştir. İki faza
ayrılan karışımın üst kısmı başka bir ependorf tüpüne alınarak üzerine toplam hacmin 1/10’ u
kadar 3 M Sodyum Asetat (Sigma, ABD) ve toplam hacmin 2 katı kadar %95’ lik alkol (Tekel,
33
Türkiye) eklenmiştir. Ependorf tüpü alt –üst edilerek DNA görünür hale getirildikten sonra -20
ْC’ de bir gece bekletilmiştir. Üçüncü gün +4 ْC 4000 rpm’de 20dk santrifüj edilerek DNA
çöktürülmüştür. Süpernatant kısmı dökülerek tüpe 500 µl %70’lik alkol eklenmiş ve +4 ْC 4000
rpm’de 20dk santrifüj edilmiştir. Santrifüj sonunda alkol dökülmüş ve tüp kurumaya
bırakılmıştır. Kurutulduktan sonra tüp içerisine Tris-EDTA(10 mM TrisHCl, 1 mM EDTA)
solüsyonu eklenip 37 ْC’ de bir gece bekletilerek DNA’ nın çözülmesi sağlanmıştır. İzole edilen
DNA +4 ْC’ de saklanır.
2. GSTM1, GSTT1, CYP1A1 Mutasyon Taraması
Bu çalışmada GSTM1 ve GSTT1 genlerinin analizi için multipleks PCR yöntemi;
CYP1A1 geni Msp1 polimorfiziminin analizi için PCR-RFLP yöntemi kullanılmıştır. Yapılan
PCR’ da son konsantrasyonu 0,6 pikomol/µl olacak şekilde primer çiftleri kullanılmıştır. Diğer
PCR bileşenleri; 10 mM Tris-HCl (25 °C pH: 8,8), 50 mM KCl, son konsantrasyonu 0,2 mM
olacak şekilde deoksi-nükleo-tittrifosfatlar [dATG, dGTP, dCTP, dTTP (Fermentas, Litvanya)]
ve 15 mM MgCl2’ dür. Toplam hacim 25 µl’ ye ddH2O ile tamamlanarak PCR reaksiyonu
gerçekleştirilmiştir.
Bu çalışmada GSTM1 geni F: 5’ GAA CTC CCT GAA AAG CTA AAG C 3’ R: 5’
GTT GGG CTC AAA TAT ACG GTG G 3’ primerleri kullanılarak çoğaltılmış ve 219 bç. lik
PCR ürünü elde edilmiştir. GSTT1 geni F: 5’ TCT CCT TAC TGG TCC TCA CAT CTC 3’ R:
5’TCA CCG GAT CAT GGC CAG CA 3’ primerleri kullanılarak çoğaltılmış ve 459 bç lik
PCR ürünü elde edilmiştir. Her iki çalışmada ß-globin geni internal kontrol olarak
kullanılmıştır. PCR ürünleri agaroz jel elektroforezinde değerlendirilmiştir.
CYP1A1 Msp1 polimorfizimini saptamak için CYP1A1 geninin gen değişimini içeren
bölgesi F: 5’ CAGTGAAGAGGTGTAGCCGC 3’ ve R: 5’ TAGGAGTCTTGTCTCATGCC
3’ primerleri kullanılarak PCR tekniği ile çoğaltılmış ve 340 bç lik PCR ürünleri elde edilmiştir.
PCR’ da sıcaklık koşulları; 95 °C’ de 5 dk denatürasyon, 35 döngü olarak 95 °C’ de 1
dk denatürasyon, GSTM1 için 54 °C’ de, GSTT1 için 57 °C’ de,CYP1A1 için 58 °C’de 1 dk
hibridizasyon, 72 °C’ de uzama ve 72 °C’ de 7 dk son uzama olarak gerçekleştirilmiştir
(Biometra, ABD).
PCR sonrası GSTM1 ve GSTT1 genlerinin PCR
ürünleri %2’lik agoroz jele 5µl
yüklenerek agoroz jel elektroforezinde kontrol edilmiştir. Jel için 0,6 gr agoroz tartılmış, TBE
1X solüsyonu ile 30 ml toplam hacme tamamlanmıştır. TBE 1X solüsyonu, stok olarak
hazırlanan TBE 5X solüsyonundan 1/5 oranında seyreltilerek hazırlanmıştır. TBE 5X
34
solüsyonu; 54 gr Tris (Merck, Almanya), 27,5 gr Borik asit (AppliChem, Almanya), 20 mililitre
0,5 M EDTA (AppliChem, Almanya) dH20 ile 1 litre hacme tamamlanarak yapılmıştır. Agoroz
istenilen konsantrasyonda hazırlandıktan sonra mikrodalga fırında kaynatılmıştır (Vestel,
Türkiye). İçerisine 2µl Etidyum Bromid (AppliChem, Almanya) ilave edilmiş ve iyice
karıştırıldıktan sonra jel tabağına dökülmüştür. Agorozun donması için 25-30 dk beklenmiştir.
PCR ürünlerinden
5µl Brom-fenol mavisi (Merck,Almanya) ile muamele edilerek jele
yüklenmiştir. 90-100V akımda 30-50 dk kadar yürütmüş (Biogen, ABD) ve ultraviyole ışıkta
(Spectroline, ABD) incelenmiştir. GSTM1ve GSTT1 çalışmalarında band görülen bireyler
normal, band görülmeyen bireyler delesyonlu olarak değerlendirilmiştir. CYP1A1 çalışmasında
PCR ürünleri agoroz jel elektroforezinde kontrol edilmiş, doğru gen bölgesinin amplifikasyonu
görülmüşse restriksiyon endonükleaz ile kesim işlemi yapılmıştır.
(-)
1
2
M
3
4
5
6
β-Globin (522 bp)
GSTM1 (219 bp)
Şekil 1. GSTM1 genotiplemesi (-): su ; 1, 2 : GSTM1 null genotype (0/0); 3, 4, 5 ve 6 GSTM1
+/+ . M : 100bç’lik marker
M
(-)
1
2
3
4
5
6
7
β-Globin (522 bp)
GSTT1 (459 bp)
Şekil 2. GSTT1 genotiplemesi (-): su ; 1, 2, 3 and 5 GSTT1 null genotype (0/0), 4, 6 ve 7
GSTT1 +/+ M : 100bç’lik marker
3.PCR Ürünlerinin Restriksiyon Endonükleaz İle Kesimi
CYP1A1 Msp1 polimorfiziminin taranması için Msp1(Fermentas, Litvanya) enzimi
kullanılmıştır. PCR ürününde, Msp1 enzimi için tek bir kesim noktası bulunmaktadır. MspI
Enzimini kesim yeri 5’…C/CGG…3’ ve 5’…GGC/C…3’ dizileridir. 12,5 µl hacimdeki PCR
ürünleri, 33mM Tris-asetat, 10mM Magnezyum asetat, 66 mM Potasyum asetat ve 0,1 mg/ml
BSA (37 C,pH:7,9)içeren RE tamponu ve her birey için 10 ünite/µl MspI olacak şekilde
hazırlanan tampon-enzim karışımı ile muamele edilmiştir. PCR ürünü-enzim-tampon karışımı
enzimin optimum çalışma sıcaklığı olan 37°C’de 14-16 saat inkübasyona bırakılmıştır.
35
4. MspI Restriksiyon Endonükleazı İçin Agoroz Jel Elektroforezi
Restriksiyon enzim kesim sonuçları %3’ lük agoroz jelde değerlendirilmiştir. Bu jel için
0,9 gr agoroz tartılıp TBE 1X solüsyonu ile 30 ml total hacme tamamlanmıştır. Agoroz istenilen
konsantrasyonda hazırlandıktan sonra mikrodalga fırında kaynatılmıştır (Vestel, Türkiye).
İçerisine 2µl Etidyum Bromid (AppliChem, Almanya) ilave edilir. İyice karıştırıldıktan sonra
jel tabağına dökülür. Agorozun donması için 25-30 dk beklenir.
MspI enzimi ile kesim yapılmış ürünlere Brom-fenol mavisi (Merck,Almanya) ile
muamele edilerek jele yüklenir. 90-100V akımda 30-50 dk kadar yürütülür (Biogen, ABD).
Ultraviyole ışıkta (Spectroline, ABD) incelenir. %3’lük agoroz jelde yürütülen örnekler UV ışık
altında değerlendirildiğinde; her iki allelde bu polimorfizmi taşımayan (negatif) bireylerde
340.baz çiftlik band, polimorfizmi tek allelde taşıyan (heterozigot) bireylerde 340, 200, 140 baz
çiftlik bantlar; iki allelde de bu mutasyonu taşıyan (homozigot) bireylerde ise 200, 140 baz
çiftlik bantlar olduğu görülmüştür.
1
2
3
4
5
Şekil 3. CYP1A1 Msp1 RFLP genotiplemesi 1,3,4 ve 5 normal ; 2 heterozigot
Çalışmamızda GSTM1 ve GSTT1 gen delesyonu olan hasta ve kontrol grubunu (+) ile,
gen delesyonu olmayan hasta ve kontrol grubunu ise (-) ile belirttik.CYPA1 homozigot gen
delesyonunu hasta ve kontrol grubunda (+/+) ile, heterozigot gen delesyonunu hasta ve kontrol
grubunda (+/-) ile ve hasta ve kontrol grubunda gen delesyonu olmayan normal grubu (-/-) ile
belirttik.
İstatistiksel İnceleme
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS
(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 11.0 programı kullanıldı. Yaş ortalaması
için Student t testi kullanılarak, çalışma grubundaki verilerin alt ve üst sınırları hesaplandı.
Bulunan sonuçlar %95 CI (güven aralığı) içinde, ortalama (±) SD (Standart deviyasyon)
şeklinde verildi. Değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesinde Pearson ki-kare testi
kullanılırken; p<0.05 olan değerler istatistiksel olarak anlamlı, p>0.05 olan değerlerde istatiksel
olarak anlamsız kabul edildi.
36
BULGULAR
Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Polikliniği’nde Mayıs 2004 – Mayıs 2005 tarihleri arasında yapılan çalışmamızda epizodik
öksürük, nefes darlığı, hırıltılı solunum semptomları ile gelen ve NHLBI-GINA (National
Heart, Lung and Blood Institute, Global Initiative for Asthma)’nın Astım Takip ve Tedavi
Raporunda bildirilen kriterlere göre astım tanısı konulmuş, yaşları 1-15 yaş arasında değişen
105 hasta ve 30 kontrol grubu ile çalışıldı.
Çalışmamıza yaş dağılımı, 1-15 yıl, yaş ortalaması; 7.36+/- 2.9 yıl olan 51’i(%48.6)
kız, 54’ü(%51.4) erkek olan 105 hasta dahil edildi. Hastalar en çok 5-10 yaş aralığında
bulunuyordu (Tablo I). Vakaların %29,5’sinde şikayetler 1 yaşından önce, %73,3’sinde ilk 5
yıl içinde başlamıştı. Semptomların ortalama başlangıç yaşı 3,92 ± 3,1 yıl idi. 59(%56,2)
hastada pasif sigara içiciliği, 55(%52,4) hastada atopi öyküsü vardı (Şekil 1,2). Son bir yıl
içinde hışıltılı solunum nedeniyle hastaneye yatırılarak tedavi edilme sayısı ortalama 2,56 ±
2,6 idi. Hastaların genel özellikleri Tablo I’de özetlenmiştir.
Tablo I: Astım hastalarının genel özellikleri
Sayı
105
Cinsiyet (K /E)
51/54
Yaş (ort ± SD)
7,36 ± 2,9
Başlangıç yaşı (yıl)
3,92 ± 3,1
Pasif sigara içiciliği
59(%56,2)
Atopi öyküsü
55(%52,4)
Hospitalizasyon sayısı
2,65 ± 2,6
Kontrol grubu ise aynı yaşlarda, yaş ortalaması 8.23 ± 3.9 yıl olan 13’ü( %43.3) kız,
17’si(%56.7) erkek olan, toplam 30 sağlıklı çocuktan oluştu.Kontrol grubunun özellikleri
Tablo II’ de gösterilmiştir.
37
Tablo II: Kontrol grubunun özellikleri
Sayı
30
Cinsiyet (E/K)
17/13
Yaş (ort ± SD)
8.23 +/- 3.9
Şekil 1:Astım hastalarında pasif sigara içiciliği
sigara
25
Sıklık
20
15
10
5
0
Yok
var
intermittant
Yok
var Yok var
hafif-persistan
Yok
var
orta-persistan ağır-persistan
Şekil 2:Astım hastalarında atopi öyküsü
Atopi
25
Sıklık
20
15
10
5
0
Yok
var
intermittant
Yok
var
hafif-persistan
Yok
var
orta-persistan
38
Yok
var
ağır-persistan
Hastalar daha sonra GINA kriterlerine göre evrelendirildi. evre 1 intermittan
38(%36,2), evre 2 hafif persistan 28(%26,7), evre 3 orta persistan 28(%26,7), evre 4 ağır
persistan 11(%10,5) astımlı hasta vardı(Tablo III, Şekil 3).
Tablo III: Astım hastalarının evrelere göre dağılımı
n
Yüzde(%)
Evre 1
İntermittan
38
36,2
Evre 2
Hafif persistan
28
26,7
Evre 3
Orta persistan
28
26,7
Evre 4
Ağır persistan
11
10,5
Total
105
100,0
Şekil 3:Astım hastalarının evrelere göre dağılımı
Astım
40
Sıklık
30
20
10
0
İntermittant
hafif-persistan
orta-persistan
ağır-persistan
Evrelere ayrılan 105 astım hastası kendi aralarında yaş, cinsiyet, semptomların
başlangıç yaşı, pasif sigara içiciliği, hospitalizasyon sayısı yönünden karşılaştırıldı(Tablo IV ).
39
Tablo IV: Astımlı hasta gruplarının evrelerine göre genel özellikleri
Evre 1
Evre 2
Evre 3
Evre 4
Total
Sayı
38(%36,2)
28(%26,7)
28(%26,7)
11(%10,5)
105(%100)
Cinsiyet K/E
21/17
10/18
15/13
5/6
51/54
Yaş (yıl)
6,68 ± 2,7
7,43 ± 3
7,64 ± 3
8,82 ± 2,8
7,36 ± 2,9
4,03 ± 3
4,04 ± 3,4
3,71 ± 2,8
4,09 ± 3,4
3,95 ± 3,1
17
15
18
9
59(%56)
1,76 ± 1,7
1,71 ± 2,1
4 ± 3,1
4,64 ± 2,5
2,65 ± 2,6
Başlangıç yaşı
(yıl)
Pasif sigara
içiciliği
Hospitalizasyon
sayısı
Astım hastaları şiddetine göre evrelere ayrıldıktan sonra atopi öyküsünün olup
olmadığı araştırıldı ve hastalığın şiddetinin artması ile atopi görülme oranının artması arasında
anlamlı bir ilişki saptandı(P<0.05)(Tablo V).Fakat atopik astımlı hastalarla genetik
polimorfizm arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır(P>0,05)(Tablo VI).
Tablo V:Astım hastalarının evreleri ile atopi arsındaki ilişki
Astım
Atopi
Hasta Grupları
Total
(+)
(-)
Sıklık
15
23
38
%
39,5
60,5
100
Sıklık
15
13
28
%
53,6
46,4
100
Sıklık
17
11
28
%
60,7
39,3
100
Sıklık
8
3
11
%
72,7
27,3
100
Sıklık
55
50
105
%
52,4
47,6
100
P
İntermittan
>0.05
Hafif persistan
Orta persistan
<0.05
Ağır persistan
Total
40
TabloVI:Astım hastalarında atopi ile genetik prevelans arasındaki ilişki
Astım
GSTM1
Atopi
GSTT1
CYPA1(Msp1)
Hasta Grupları
(+)
Sıklık
15
(-)
23
(+)
20
(-)
18
(+)
10
(-)
28
Homozigot
Heterozigot
Normal
(+/+)
(+/-)
(-/-)
1
11
26
Total
P
18
>0,05
İntermittan
%
39,5
60,5
52,6
47,4
26,3
73,7
2,6
28,9
68,4
100
Sıklık
15
13
12
16
5
23
-
7
21
28
>0,05
Hafif
persistan
%
53,6
46,4
42,9
57,1
17,9
82,1
-
25
75
100
Sıklık
17
11
9
19
11
17
1
9
18
28
>0,05
Orta
persistan
%
60,7
39,3
32,1
67,9
39,3
60,7
3,6
32,1
64,3
100
Sıklık
8
3
6
5
4
7
-
6
5
11
>0,05
Ağır
persistan
%
72,7
27,3
54,5
45,5
36,4
63,6
-
54,5
45,5
100
Tüm astımlı hastalarda ve kontrol grubunda glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi
çalışıldı. Hastaların genel özellikleri ve glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi Tablo VII’de
gösterilmiştir. Kontrol grubunun genel özellikleri Tablo VIII’ da gösterilmiştir.
41
Tablo VII : Hasta grubunun genel özellikleri ve glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi
No
Yaş
Cins
(yıl)
Astım
GSTM1
GSTT1
derecesi
CYPA1
Atopi
(Msp1)
Pasif sigara
içiciliği
1
9
kız
hafif persistan
-
-
-/-
var
yok
2
12
erkek
intermittan
+
-
+/-
yok
yok
3
3
erkek
ağır persistan
-
-
-/-
yok
yok
4
7
kız
hafif persistan
-
+
-/-
var
yok
5
8
erkek
intermittan
-
-
-/-
var
var
6
9
kız
ağır persistan
+
-
+/-
var
yok
7
9
kız
hafif persistan
-
-
-/-
var
yok
8
10
kız
intermittan
+
-
-/-
yok
var
9
7
kız
orta persistan
+
-
-/-
var
yok
10
4
erkek
intermittan
+
-
-/-
yok
yok
11
10
erkek
hafif persistan
+
-
-/-
yok
var
12
8
erkek
intermittan
+
+
-/-
yok
var
13
7
kız
ağır persistan
-
+
-/-
var
var
14
10
erkek
hafif persistan
-
-
+/-
yok
yok
15
8
erkek
hafif persistan
+
-
+/-
var
var
16
4
kız
orta persistan
-
+
-/-
yok
yok
17
12
erkek
agir persistan
-
-
+/-
yok
var
18
6
kız
orta persistan
-
-
-/-
var
yok
19
11
kız
ağır persistan
-
+
+/-
var
var
20
6
kız
intermittan
+
-
+/-
var
var
21
8
kız
intermittan
+
-
-/-
var
yok
22
6
erkek
intermittan
+
-
-/-
var
yok
23
4
erkek
hafif persistan
-
-
+/-
yok
yok
24
10
erkek
intermittan
+
-
-/-
yok
var
25
3
kız
intermittan
-
-
-/-
var
yok
26
6
kız
intermittan
+
+
+/+
var
var
27
6
erkek
hafif persistan
-
+
-/-
var
var
28
3
kız
intermittan
-
+
-/-
yok
var
29
7
kız
orta persistan
-
+
+/-
var
yok
30
7
kız
intermittan
+
-
+/-
yok
yok
31
5
erkek
orta persistan
-
+
+/-
yok
yok
32
4
erkek
intermittan
+
-
-/-
yok
yok
erkek
orta persistan
-
+
-/-
yok
var
erkek
intermittan
-
-
-/-
yok
var
33
34
5
8
42
No
Yaş
Cins
(yıl)
Astım
GSTM1
GSTT1
derecesi
CYPA1
Atopi
(Msp1)
Pasif sigara
içiciliği
35
8
erkek
orta persistan
+
-
-/-
yok
var
36
10
erkek
orta persistan
-
-
-/-
var
var
37
5
erkek
orta persistan
+
-
-/-
var
var
38
10
kız
orta persistan
-
+
-/-
var
var
39
7
kız
orta persistan
+
+
+/-
var
var
40
7
kız
intermittan
-
-
-/-
var
var
41
8
erkek
intermittan
+
-
-/-
var
var
42
7
kız
ağır persistan
+
-
-/-
yok
var
43
9
kız
orta persistan
-
-
-/-
var
var
44
12
erkek
orta persistan
+
+
+/-
var
var
45
5
erkek
hafif persistan
+
-
+/-
yok
yok
46
9
kız
ağır persistan
+
-
-/-
var
var
47
7
erkek
hafif persistan
-
+
-/-
var
yok
48
5
erkek
intermittan
+
+
-/-
var
yok
49
9
kız
hafif persistan
-
-
-/-
yok
var
50
8
kız
intermittan
-
+
-/-
var
var
51
7
kız
intermittan
+
-
-/-
var
var
52
5
erkek
intermittant
-
-
+/-
yok
var
53
9
erkek
orta persistan
-
-
-/-
yok
var
54
6
kız
intermittan
-
-
-/-
yok
yok
55
12
kız
intermittan
-
-
-/-
yok
yok
56
13
kız
intermittan
-
-
+/-
yok
yok
57
4
kız
intermittan
-
-
+/-
yok
yok
58
4
kız
hafif persistan
+
-
+/-
var
var
59
8
kız
orta persistan
-
-
+/-
var
var
60
4
erkek
intermittant
-
-
+/-
yok
yok
61
2
kız
intermittan
+
+
-/-
yok
yok
62
10
kız
orta persistan
-
-
+/-
var
var
63
6
kız
hafif persistan
+
-
+/-
var
var
64
3
kız
orta persistan
-
-
-/-
yok
yok
65
8
erkek
orta persistan
-
+
-/-
var
var
66
4
erkek
hafif persistan
-
-
-/-
yok
var
67
11
erkek
hafif persistan
+
+
-/-
yok
yok
68
6
kız
orta persistan
-
+
-/-
var
var
69
8
kız
hafif persistan
+
-
-/-
yok
var
70
7
erkek
intermittan
-
+
-/-
yok
var
43
No
Yaş
Cins
(yıl)
Astım
GSTM1
GSTT1
derecesi
CYPA1
Atopi
(Msp1)
Pasif sigara
içiciliği
71
13
erkek
hafif persistan
-
-
-/-
yok
var
72
13
erkek
hafif persistan
-
+
-/-
var
yok
73
12
erkek
hafif persistan
-
-
+/-
var
var
11
erkek
orta persistan
-
-
+/+
yok
yok
+
-
-/-
+
+/-
yok
var
yok
-
+
+/-
-
+/-
yok
yok
var
+
+
+/-
var
-
-
-/-
-
+
-/-
+
-
-/-
-
-
-/-
+
-
-/-
-
-
-/-
+
-
+
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
8
9
3
5
11
6
10
5
4
5
4
8
5
12
14
12
5
3
7
5
5
10
5
7
13
11
4
6
3
4
10
erkek
erkek
erkek
erkek
erkek
erkek
kız
erkek
kız
kız
kız
erkek
kız
erkek
erkek
erkek
erkek
kız
kız
erkek
kız
erkek
erkek
kız
erkek
kız
kız
erkek
kız
erkek
kız
intermittan
orta persistan
intermittan
intermittan
ağır persistan
hafif persistan
orta persistan
hafif persistan
orta persistan
hafif persistan
intermittan
hafif persistan
intermittant
hafif persistan
orta persistan
ağır persistan
hafif persistan
orta persistan
intermittant
intermittan
intermittan
ağır persistan
hafif persistan
orta persistan
orta persistan
intermittant
hafif persistan
ağır persistan
hafif persistan
orta persistan
intermittan
var
var
var
var
var
yok
var
var
yok
yok
var
yok
var
yok
-/-
-
+/-
var
-
-
-/-
+
-
+/-
var
var
-
-
-/-
var
-
-
-/-
+
-
-/-
-
-
+/-
+
-
-/-
-
+
-/-
+
+
+/-
+
-
-/-
-
-
-/-
+
-
-/-
+
+
+
var
var
var
yok
yok
var
var
yok
var
yok
var
yok
yok
yok
var
yok
var
var
var
yok
yok
yok
yok
var
yok
-/-
-
-/-
var
+
-
+/-
var
-
-
-/-
+
-
+/-
+
-
-/-
44
var
yok
var
var
yok
var
yok
var
var
var
Tablo VIII : Kontrol grubunun özellikleri ve glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi
No
Yaş (yıl)
Cinsiyet
GSTM1
GSTT1
CYPA1(Msp1)
1
10
erkek
-
+
-/-
2
7
kız
+
+
-/-
3
10
erkek
+
-
+/-
4
9
kız
-
-
-/-
5
7
erkek
+
-
-/-
6
4
erkek
-
+
-/-
7
15
erkek
+
-
+/-
8
1
kız
+
-
-/-
9
1
erkek
+
-
-/-
10
10
erkek
-
-
-/-
11
14
erkek
+
-
+/-
12
11
erkek
+
-
-/-
13
10
erkek
-
-
-/-
14
7
erkek
-
-
-/-
15
7
erkek
-
-
+/-
16
5
kız
-
-
-/-
17
2
erkek
+
+
-/-
18
7
kız
+
+
+/-
19
3
erkek
-
-
+/-
20
13
kız
+
-
-/-
21
14
kız
-
-
-/-
22
4
erkek
+
-
+/-
23
4
kız
+
-
-/-
24
13
kız
+
-
-/-
25
8
kız
+
-
-/-
26
13
erkek
-
-
-/-
27
10
kız
+
-
-/-
28
10
kız
-
-
-/-
29
8
kız
+
-
-/-
30
10
erkek
-
+
-/-
Bronşiyal astım hastaları ve kontrol grubunun glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi
karşılaştırıldı.Tüm astım hastaları ile kontrol gurubu arasında glutatyon-s-transferaz gen
polimorfizmi istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi(P>0,05)(Tablo IX).
45
Tablo IX: Hasta grubu ile kontrol grubu arasında glutatyon-s-transferaz gen
polimorfizminin karşılaştırılması
GRUP
GSTM1
(+)
HASTA
Sıklık
%
KONTROL
(+)
CYPA1(Msp1)
(-)
TOTAL
Homozigot
Heterozigot
Normal
(+/+)
(+/-)
(-/-)
50
55
30
75
2
33
70
105
47,6
52,4
28,6
71,4
1,9
31,4
66,7
100
17
13
6
24
-
7
23
30
56,7
43,3
20
80
-
23,3
76,7
100
Sıklık
%
GSTT1
(-)
P
>0,05
>0,05
>0,05
GINA kriterlerine göre evrelendirilen astımlı hasta grupları glutatyon-s-transferaz gen
polimorfizmi açısından kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tüm gruplarda istatistiksel olarak
anlamlı bir fark saptanmadı(P>0,05)(Tablo IX).Gruplar kendi aralarında karşılaştırıldığında
astım grupları arasında glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi açısından istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık gözlenmedi(P>0,05)(Tablo X, Şekil 4,5,6).
Tablo X:Astım hasta grupları arasında glutatyon-s-transferaz gen polimorfizminin
karşılaştırılması
GSTM1
Astım
GSTT1
CYPA1(Msp1)
Hasta Grupları
(+)
Sıklık
(-)
(+)
(-)
Homozigot
Heterozigot
Normal
(+/+)
(+/-)
(-/-)
Total
20
18
10
28
1
11
26
38
%
52,6
47,4
26,3
73,7
2,6
28,9
68,4
100
Hafif
Sıklık
12
16
5
23
-
7
21
28
persistan
%
42,9
57,1
17,9
82,1
-
25
75
100
Orta
Sıklık
9
19
11
17
1
9
18
28
persistan
%
32,1
67,9
39,3
60,7
3,6
32,1
64,3
100
Ağır
Sıklık
6
5
4
7
-
6
5
11
persistan
%
54,5
45,5
36,4
63,6
-
54,5
45,5
100
P
>0,05
İntermittan
>0,05
>0,05
>0,05
46
Şekil 4:Astım hastalarının evrelere göre GSTM 1 taşıyıcılığı açısından dağılımı
GSTM 1
20
Sıklık
15
10
5
0
(-)
(+)
intermittant
(-)
(+)
(-)
(+)
(-) (+)
hafif-persistan orta-persistan
ağır-persistan
Şekil 5:Astım hastalarının evrelere göre GSTT 1 taşıyıcılığı açısından dağılımı
GSTT 1
30
25
Sıklık
20
15
10
5
0
(-)
(+)
intermittant
(-)
(+)
(-)
(+)
(-)
hafif-persistan orta-persistan
47
(+)
ağır-persistan
Şekil 6:Astım hastalarının evrelere göre CYPA 1 taşıyıcılığı açısından dağılımı
CYPA 1
30
25
20
Sıklık
cypa1
(1) Normal
(3) Homozigot
(2) Heterozigot
15
10
5
0
(1) (2) (3)
intermittant
(1) (2) (3)
(1) (2) (3)
(1) (2) (3)
hafif-persistan orta-persistan
ağır-persistan
Hafif ve ağır astım grupları kendi aralarında glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi
açısından karşılaştırıldıklarında GSTM 1 taşıyıcılığı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık saptandı(P<0,05)(Şekil 7). Fakat GSST 1 ve CYPA 1 taşıyıcılığı açısından
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı(P>0,05)(Tablo XI, Şekil 8,9).
Tablo XI : Hafif Persistan astım ile Ağır Persistan astım arasında glutatyon-s-transferaz gen
polimorfizminin karşılaştırılması
Astım
Hasta
GSTM1
GSTT1
CYPA1(Msp1)
Hafif Persistan
Grupları
Sıklık
%
Ağır Persistan
Sıklık
P
%
TOTAL
Homozigot
Heterozigot
Normal
(+)
(-)
(+)
(-)
(+/+)
(+/-)
(-/-)
30
36
15
51
1
18
47
66
45,5
54,5
22,7
77,3
1,5
27,3
71,2
%100
25
14
15
24
1
15
23
39
64,1
35,9
38,5
61,5
2,6
38,5
59
%100
<0,05
>0,05
>0,05
48
Şekil 7: Hafif Persistan astım ile Ağır Persistan astım arasında GSTM 1 taşıyıcılığı
açısından karşılaştırılması
GSTM 1
40
Sıklık
30
20
10
0
(+)
(-)
(+)
hafif
(-)
ağır
Şekil 8: Hafif Persistan astım ile Ağır Persistan astım arasında GSTT 1 taşıyıcılığı
açısından karşılaştırılması
GSTT 1
60
50
Sıklık
40
30
20
10
0
(+)
(-)
(+)
hafif
(-)
ağır
49
Şekil 9: Hafif Persistan astım ile Ağır Persistan astım arasında CYPA 1 taşıyıcılığı
açısından karşılaştırılması
CYPA 1
50
Sıklık
40
30
20
10
0
Normal Heterozigot Homozigot
hafif
Normal Heterozigot Homozigot
ağır
50
TARTIŞMA
Bronşiyal astım gelişmiş ülkelerde en yaygın kronik çocukluk çağı hastalığıdır(129).
Astım hem fenotip hem de altta yatan patofizyoloji bakımından önemli ölçüde heterojenite
gösteren yaygın ve karmaşık bir hastalıktır. Astımın major semptomları dispne paroksizmleri,
wheezing ve öksürüktür ancak semptomlar bir hastadan diğerine farklılık gösterebilir ve
tedavi yanıtı, benzer semptomları olan hastalarda bile büyük ölçüde farklı olabilir(130). Astım
araştırmalarının önemli bir hedefi astımdaki genetik ve çevresel tetikleyicileri ve onun doğal
öyküsünde farklılıklara yol açan faktörleri anlamaktır(131).
Güncel çalışmalar(132,133) insan genomunda yatkınlık genlerini içeren pek çok
bölgenin çeşitli astım fenotipleriyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Astım kalıtımının basit
bir monogenik patern izlemediği de düşünülmektedir(134,135). Astımlı hastalar üzerinde
yapılan çok sayıda çalışma 5, 11 ve 12. kromozomlar üzerindeki birçok lokalizasyonu ortaya
çıkarmıştır(136,137,138). Aday gen yaklaşımında, hastalık patogenezinde rol oynayan yollar
tanımlanır ve bu basamaklarda işlev gösteren fonksiyonel polimorfik varyantlara sahip genler
belirlenir(139).
Solunum yollarında enflamasyon varlığı astımın önemli bir biyokimyasal özelliğidir.
Reaktif oksijen türlerinin(ROS) ortaya çıkmasına yol açan oksidatif stres enflamasyonun ana
bileşenidir(140). Çalışmalar(141) antioksidan kapasitesi azalmış bireylerin artmış astım riski
altında olduklarını göstermiştir. Lipid ve DNA hidroperoksidleri gibi reaktif oksijen türlerinin
detoksifiye edilememesi, akciğerdeki enflamatuar sürecin devam etmesine yol açarak
bronkokonstriktör mekanizmaları aktive eder ve astım semptomlarını güçlendirir.
Detoksifikasyon yolu enzimleri çeşitli başarılı fazlarda çalışır. Faz I enzimleri;
oksidatif metabolizma, mikrozomal epoksid hidrolaz ve detoksifikasyon yolunun gen
enzimlerinin olduğu sitokrom P 450 enzimleriyle temsil edilir. Sitokrom P 4501A1
(CYP1A1) özellikle insan akciğer dokusunda olan Faz I detoksifikasyon enzimlerinden
biridir. CYP1A1 benzopiren ve
polisiklik aromatik hidrokarbonlar gibi çevresel
prokarsinojenleri katalize eder. Faz I kimyasal reaksiyonları ile ortaya çıkan metabolitler,
detoksifikasyon yolunda acilen Faz II gerektiren çok daha toksik ve karsinojenik
metabolitlerin ortaya çıkacağı pek çok zararlı eksojen bileşiklere dönüşebilir. Faz II enzimleri;
toksik aracı elektrofilik metabolitleri, polar, suda çözünen, nontoksik derivelere dönüştürür ve
vücuttan atılmasını sağlarlar(142). Glutatyon-s-transferaz süper gen ailesinin üyeleri,
hücrelerin ROS’tan korunmasında kritik derecede önemlidir. Bunlar faz II ksenobiyotik
51
detoksifikasyon enzimleri olarak bilinir ve daha az reaktif, suda çözünür bileşikler üretmek
üzere reaktif ara maddeler ile konjuge olurlar (143,144). Ayrıca ROS düzeylerinin
değiştirilmesi yoluyla eikosanoid benzeri mediyatörlerin sentezini de etkileyebilirler(145).
GSTMl ve GSTT1 genleri Faz II detoksifikasyon enzim sistemine ait enzimlerin sentezini
sağlar. Bu enzimler belirli elektrofilik bileşiklerin (transtilben oksit, bonzopirenin
korsinojenik metabolitleri-GSTM1 veya diklormetan ve etilen oksit –GSTT1 gibi)
biyotransformasyonu ve degradasyonundan sorumludurlar. Bu nedenle Faz I ve Faz II
reaksiyonları iyi dengelenmelidir(146).
Glutatyon-s-transferaz(GST) genleri ve oksidatif streste rol oynayan diğer genlerin
astım ve atopi ile ilişkili olduğu bildirilmiştir (147). GST genlerinin farklı ekspresyon
düzeyleri
ve
gen
polimorfizmleri
astım,
atopi
ve
akciğer
fonksiyonu
ile
ilişkilendirilmiştir(148).
Aşırı miktardaki reaktif oksijen türlerinin, savunma mekanizmaları yetersiz olan
bireylerde havayolunda oluşturdukları enflamasyon, hücre ölümü ve hava yolunun yeniden
modellenmesine yol açan birincil olay ve astım patogenezinde ana basamaktır. Oksidatif
stresin uzun süreli düzeylerinin ölçümü büyük epidemiyolojik çalışmalar için güncel olarak
pratik değildir. Genetik farklılık oksidatif stresin uzun süreli düzeylerini sınıflamak için
yararlı bir yöntem olabilir(149,150). Oksidatif stres ile reaktif oksijen ürünlerinin oluşumu
inflamasyonun anahtar komponentidir. Konak antioksidan mekanizmaları bu reaktif oksijen
ürünlerini detoksifiye etmesi gerekmesine rağmen bu oksidan yükle mücadele yeteneği
kişiden kişiye değişir ve bu genetik olarak belirlenir(151). Reaktif oksijen ürünlerini
detoksifiye etmedeki yetersizlik inflamatuar prosesi tetikler ve astım semptomlarını ortaya
çıkarır. Bununla ilgili olarak glutatyon-s-transferaz süper gen ailesi üyeleri (Mü, Theta ve Pi)
reaktif oksijen ürünlerinden hücreleri koruma açısından kritik öneme sahiptir. Çünkü onlar
substrat olarak oksidatif stresin pek çok ürününü kullanırlar(152). Böylece GST gen
gruplarıyla kodlanan enzimler tercihen farklı reaktif oksijen ürünlerini kullanırlar. Örneğin
katekolaminlerin quinone metabolitler (dopakrom) GST Mü tarafından kullanılır (Fakat
GSTP1 ve ya GSTT1 tarafından kullanılmaz). GSTT1; okside lipid ve DNA kullanır ve
GSTP1 DNA oksidasyonuyla artan baz propenalleri katalize eder. Mü ve Theta (ancak Pi
değil) GST fosfolipid hidroperokside doğru bir aktivite gösterir(153).
Glutatyon-s-transferazın başka bir fonksiyonu da steroid hormonların bağlanması ve
transportasyonunu yapmasıdır(154,155). Bronşiyal astımlı hastalarda ileri derecedeki alerjik
reaksiyon (eozinofillerin infiltrasyonu), hastalığın tedavisinde rutin olarak kullanılan
steroidler tarafından inhibe edilir. Belki de GSTT1 aktivitesinin eksikliği steroid hormanlann
52
transportasyonunun bozulması ve eozinofillerin infiltrasyonunun artışıyla sonuçlanır(156).
Yaş, cinsiyet, etnik faktörler, atopi ve sigara kullanma alışkanlıklarının çocukluk
çağında astımın ortaya çıkmasına katkıda bulunduğu düşünülmektedir(157). Astım
tedavisinde temel ve en önemli basamaklardan birisi semptomların ortaya çıkışına sebep olan,
sıklığını ve şiddetini arttıran çevresel faktörleri ortadan kaldırmaktır.
Bronşiyal astımda semptomlar
olguların yaklaşık %20’sinde 1 yaşından önce,
%60’ında 5 yaşından önce ve %10’nunda geç çocukluk döneminde başlar. Bu yaşlarda astım
görülme sıklığı erkek çocuklarda kızlardan yaklaşık iki kat fazladır. Bu oran adölesana doğru
giderek azalır ve erişkinde cinsiyet oranı tersine döner(4). Bizim çalışmamızda, vakaların
yaşları 1-15 arasında değişmekteydi. Hastalar en sık 4-10 yaşları aralığında tespit edildi.
Vakalarımızın %23,8’sinde şikayetler 1 yaşından önce, %72,4’ünde ilk 5 yıl içinde başlamıştı.
Semptomların ortalama başlangıç yaşı 3,41 idi. Bu bulgular literatür ile uyumlu idi. Yalnız
bizim çalışmamızda her iki cinsiyet arasında bir farklılık yoktu, hastaların 51(%48,6)’si kız ,
54(%51,4)’i erkek idi.
Sigara içiciliğinin ve sigara dumanına maruz kalışın astım gelişiminde önemli bir risk
faktörü olduğuna dair bilgiler netleşmektedir. Weiss ve Ronchetti tarafından yapılan 2 ayrı
çalışmada pasif sigara içiciliği ile alerjik duyarlılığın ve IgE üretiminin arttığı
gösterilmiştir(158,159). Chilmonezyk ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada da pasif
sigara içiciliğinin çocuklarda astım ataklarının gelişiminde önemli bir tetikleyici faktör
olduğu, ayrıca semptomların sıklığının ve şiddetinin artmasına da neden olduğu
gösterilmiştir(160). Bizim çalışmamızda 105 astım hastasının 59(%56,2)’unda pasif sigara
içiciliği vardı. Çocukların sigara dumanına maruz kalışı bu faktörlerden önemli bir tanesi
olunca ve bizim çalışmamızda da olduğu gibi bunun sayısının çok fazla olduğu göz önüne
alınırsa ailelerin bu konuda daha fazla eğitilmesi ve uyarılması gerektiği anlaşılmaktadır.
Atopinin varlığı persistan astımın gelişmesinde ve semptomların şiddetinin artışında
önemli bir risk faktörüdür(161). Blair’in yaptığı çalışmada ekzemanın klinik devamlılığı astım
şikayetlerinin devamlılığı ile korele bulunmuştur(162). Biffum ve Settipare ekzema ve pozitif
deri testi olan çocuklarda daha ciddi astım bulguları tespit etmişlerdir(163). Çocukluk Çağı
Astım Yürütme Programı’nda(CAMP) 1000’den fazla çocukta yapılan bir çalışmada yüksek
IgE düzeyi ve pozitif deri testi olan çocuklarda artmış metakolin cevabı bulunmuştur(162).
Kulig ve arkadaşları yaptıkları çalışmada çocuklarda duyarlılığın devam etmesi ve pozitif
atopik aile öyküsünün varlığı 5 yıl içinde astım gelişme riskini %67 oranında arttırdığını
göstermişlerdir(164). Çocukların daha erken yaşlarda yiyecek ve aeroallerjene karşı duyarlı
53
hale gelmeleri, ekzemanın ve hiperIgE’nin varlığı ve ailede pozitif atopi öyküsü astımın
gelişme ve persiste etme riskini artırmaktadır(165). Atopi ile astım arasında böyle kuvvetli bir
ilişki olmasına rağmen her astım hastasında atopi ile birliktelik düşünmemek gerekir. Pearce
ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmalarda astım hastalarının %50’sinden daha azında atopi
bulunmuştur(166,167). Astım ve atopinin karşılaştırıldığı başka bir çalışmada toplumda astım
sıklığının giderek artmasına rağmen atopide aynı artışın olmadığı tespit edilmiştir(168). Bizim
çalışmamızda da intermittant astımlı hastalarda atopi %39,5, hafif persistan astımlı hastalarda
atopi %53,6, orta persistan astımlı hastalarda %60,7, ağır persistan astımlı hastalarda ise atopi
%72,7 saptandı. 105 hastadan %52,4‘ünde (55 hastada) atopi öyküsü mevcut idi. Hastalığın
şiddetinin artması ile atopi görülme oranının artması arasında anlamlı bir ilişki saptandı
(p<0.05)(TabloV)..
Astım tanısı almış hastaların tedavisi ve takibi planlanırken ilk olarak hastalığın
ağırlığının saptanması gerekir. NHLBGI-GINA’nın Astım Takip ve Tedavi Raporunda
belirtildiği gibi semptomların derecesi solunum fonksiyon testlerinde olan azalmalar ve
semptomları gidermek için gereksinim duyulan günlük bronkodilatör ilaç miktarlarına
bakılarak hastalığın ağırlığı saptanır(169). Ağırlığına göre hastalar dört grupta incelenir.
Bunlar; intermittan, hafif persistan, orta persistan ve ağır persistandır. Vakaların %70-75’i
intermittan-hafif persistan, %20-25’i orta persistan, %5-7’si ağır persistan astımdır(170).
Bizim yaptığımız çalışmada da bu rapora uygun olarak evre 1 intermittan 38(%36,2), evre 2
hafif persistan 28(%26,7), evre 3 orta persistan 28(%26,7), evre 4 ağır persistan 11 (%10,5)
hasta vardı.
GST süper ailesinin enzim ürünleri astım ve wheezingin ortaya çıkmasında önemli bir
rol oynar. Çünkü ksenobiyotik metabolizması ve antioksidan yollar astım patogenezine
katkıda bulunur(139).
Rusya’dan Ivaschenko ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada kontrol grubunun
% 47,8'inde ve astımlı hastaların %76.1'inde GSTM1 gen delesyonu saptamışlar. GSTM1
geni olmayan kişilerde astım gelişme riski yaklaşık 3,5 kat daha yüksekmiş. GSTT1 genotipi
astımlı hastaların grubunda (% 67.0) kontrol grubuna göre (% 23,3) önemli derecede
yüksekmiş ve GSTM1 ve GSTT1 her iki gen aktivitesinin eksikliği astımlı hastalarda kontrol
grubuna oranla dört kattan daha fazla yüksek olduğu görülmüş (% 54.1 ve % 12.2). Bu
çalışmada CYP1A1 geninin lle-val polimorfizmi ise kontrol ve astımlı hastalarda benzer
bulunmuş. Bu araştırmacılar CYP1A1 geni lle-Val polimorfizmine rastlanma sıklığının astım
hastaları ve kontrol grubunda farklı olmadığını göstermişlerdir. Sonuç olarak GSTT1 null
54
allel vakalarında glutatyon-s-transferaz T1 enzim eksikliğinin bronşiyal astım patogenezinde
rol oynadığını iddia etmişlerdir. Çalışmalarında homozigot null allellerin her iki genin de
(GSTM1 ve GSTT1) görülme sıklığı astım hastalarının yüzde 54.1 imiş. Belki de glutatyon-stransferaz eksikliği Mü aktivitesi, Theta enzim eksikliğinin etkisini arttırır yorumu
yapılmıştır(171). Bizim çalışmamızda ise
GSTM1 gen delesyonu kontrol grubunun
% 56,7’sinde ve astımlı hastaların %47,6'sında, GSTT1 gen delesyonu astımlı hastaların
% 28,6’sında kontrol gurubununda % 20’inde, CYP1A1 gen delesyonu astımlı hastaların
%33,3’ünde kontrol grubununda %23,3’ünde gözlenmiştir. Bu hasta grupları glutatyon–stransferaz gen polimorfizmi açısından kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tüm gruplarda
istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı(P>0,05). Hafif persistan astım ile ağır persistan
astım, glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi açısından karşılaştırıldığında sadece GSTM1
gen delesyonu ile hastalığın şiddetinin artması arasında anlamlı bir ilişki saptadık(P<0.05).
İnsan akciğer epitelinde GSTP1 geni GST kökenli enzim aktivitesinin %90’ının
fazlasından sorumludur(172). GST süper ailesinin pek çok üyesi, özellikle glutatyon-stransferaz P1 geni(GSTP1) ve glutatyon-s-transferaz M1 geni(GSTM1) solunum yollarında
eksprese edilir ve ortak fonksiyonel varyant allellere sahiptirler(143-145). GSTM1
polimorfizmleri ile solunum yolu hastalığı arasındaki ilişki için birçok negatif çalışma da
saptanmıştır. Bu çelişkili sonuçlar etnik gruplar ve fenotipik tanımdaki heterojeniteyi ve de
astımın büyük ölçüde karmaşık yapısını yansıtabilir(173-175). GSTM1 solunum sisteminde
bulunur ancak en yüksek düzeyde ekspresyonu karaciğerde gerçekleşir(176). GSTM1’de
(null genotip) yaygın bir homozigot delesyon polimorfizmi, enzim aktivitesini ortadan kaldırır
ve solunum yollarının oksidatif strese olan duyarlılığını artırabilir. Sonuçları genel
popülasyonda GSTM1 null genotipinin çocukluk çağındaki astım için pozitif fakat anlamlı
olmayan bir risk taşıdığını göstermiştir. Romieu ve arkadaşları(177) GSTM1 null genotipli
çocukların ozonun küçük hava yolları üzerindeki etkilerine daha dayanıksız olduklarını ve
antioksidan desteğinden daha fazla yarar görebileceklerini saptamışlardır. ABD’deki Çocuk
Sağlığı Çalışmasında Gilliand ve arkadaşları(178) GSTM1 null genotipli çocukların akciğer
fonksiyonu gelişiminde anlamlı olarak daha büyük eksikliklere sahip olduğunu saptamışlardır.
Bu araştırmacılar GSTM1 genotipinin aynı popülasyonda astım ve solunum yolu
hastalıklarıyla ilişkisiz olduğunu da saptamışlardır(175,179). Bizim yaptığımız çalışmada da
GSTM1 polimorfizmi, bronşiyal astım hastalığı olanlarla kontrol grubu arasında yapılan
karşılaştırmada anlamlı bir fark saptanmadı(P>0.05).
Tayvanlı okul çocuklarında yapılan bir çalışma, reaktif oksijen türleri ve onların
55
ürünlerini detoksifiye etme becerisinde ki bozulmanın (GSTP1 polimorfizmi ile belirlenir)
çocukluk çağında astım gelişimi ile ilişkili olduğu hipotezini desteklemiştir. Bu görüş
antioksidan kapasitesi azalmış bireylerde alerjik astım riskinin arttığını ve azalmış antioksidan
alımının astımla bağlantılı fenotiplerin ortaya çıkmasıyla ilişkili olduğunu gösteren çalışmalar
ile de desteklenmiştir. GSTP1 solunum yolu epitelinde güçlü biçimde eksprese edildiğinden
ve akciğerdeki ağırlıklı GST olduğundan, çalışmanın verileri GSTP1 fonksiyonundaki bir
farklılaşmanın astım üzerinde GSTM1’den daha büyük etki yarattığını ortaya koymuştur.
Fakat GSTP1 ve GSTM1 farklı kromozomlar üzerinde bulunmasına rağmen muhtemelen
ortak patolojik yola sahip olmaları ve örtüşen substratlar kullanmaları nedeniyle
çalışmalarında çocukluk çağı astımı üzerinde yarışmalı etki göstermişlerdir (141,180,181).
Bizim çalışmamızda sadece GSTM1,GSTT1 ve CYPA1 gen polimorfizmine bakılıp GSTP1
gen polimorfizmine bakılmamıştır.
İngiltere’den Antony A.Fryer ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada GSTM1,
GSTM3, GSTT1 ve GSTP1 lokalizasyonlarındaki polimorfizmin astım ve ilgili fenotiplerin
ilişkisini gösteren hipotezi incelemişlerdir. Çalışmalarında bir populasyonda bu genotiplerin
prevalansının atopik durum (IgE düzeyi ve deri testi) ve hava yolu obstrüksiyonu/reaktivitesi
ile orantılı olduğunu, çünkü atopi ve havayolu obstruksiyonunun bronşiyal reaktivite ile
eşleştiğini belirtmişlerdir(182). Bizim yaptığımız çalışmada atopi ile bu genotiplerin
prevalansı arasında da bir korelasyon saptanamamıştır(P>0.05)(Tablo VI).
Çalışmamızda hastalığın şiddeti ile glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmi arasındaki
ilişkiyi tespit etmek amacı ile hafif persistan astım ile ağır persistan astım gen delesyonları
açısından karşılaştırdık. GSTM1 gen delesyonu ile astımın şiddetinin artması arasında anlamlı
bir farklılık saptadık(P<0,05). Fakat GSTT1, CYPA1 ile hastalığın şiddeti arasında ise
anlamlı bir farklılık saptayamadık(P>0,05). Yaptığımız bu çalışma ile hastalığın şiddetinin
artışı ile GSTM1 gen delesyonu artışı belkide astımın ağırlığının değerlendirilmesinde bir
marker olarak ilerde bize ışık tutacaktır.
Güncel çalışmalar insan genomunda yatkınlık genlerini içeren pek çok bölgenin çeşitli
astım fenotipleriyle ilişkili olduğunu ve duyarlılığın genler arasında çoklu ilişkilerden
kaynaklandığını ortaya koymuştur. Ancak GST genlerinin bronşiyal astım patogenezindeki
tam rolünü açıklamak henüz pek kolay değildir.
56
ÖZET
Bronşiyal astım hem fenotip hem de altta yatan patofizyoloji bakımından önemli
ölçüde heterojenite gösteren yaygın ve karmaşık bir hastalıktır. Astım araştırmalarının önemli
bir hedefi astımdaki genetik ve çevresel tetikleyicileri ve onun doğal öyküsünde farklılıklara
yol açan faktörleri anlamaktır. Bu heterojenitenin sebep olduğu ve açıklanması gereken diğer
bir konu da havayolu inflamasyonu ile astım semptomlarının ciddiyeti arasında bir ilişki olup
olmadığı ve havayolu hiperreaktivitesini belirlemede bir marker olarak kullanılıp
kullanılamayacağıdır.
Astım bronşiyale tanısı konmuş 105 çocuk hastada ve büyüme ve gelişmenin
izlenmesi için ya da aşı yapılmak üzere sağlam çocuk polikliniğine başvuran 30 sağlıklı
çocukta glutatyon-s-transferaz gen polimorfizmine(GSTM1,GSTT1,CYPA1) baktık. Hasta
gruplarında GSTM1 gen delesyonu %47,6, GSTT1 gen delesyonu %28,6 ve CYPA1 gen
delesyonu %33,3; kontrol gruplarında GSTM1 gen delesyonu %56,7, GSTT1 gen delesyonu
%20, CYPA1 gen delesyonu %23,3 olup, hasta ve kontrol grubu arasında anlamlı bir farklılık
saptamadık. Fakat hasta grupları, hastalığın şiddetine göre kendi aralarında (hafif persistan
astım ile ağır persistan astım) gen polimorfizmi açısından karşılaştırıldığında; hastalığın
şiddetinin artışı ile GSTM1 gen delesyonu taşıma sıklığının artışı arasında anlamlı bir ilişki
saptadık(P<0,05).
Güncel çalışmalar
insan genomunda yatkınlık genlerini içeren pek çok bölgenin
çeşitli astım fenotipleriyle ilişkili olduğunu ve duyarlılığın genler arasında çoklu ilişkilerden
kaynaklandığını ortaya koymuştur.Ancak GST genlerinin bronşiyal astım patogenezindeki
tam rolünü açıklamak henüz çok zordur ve bu konuda daha geniş araştırmalara gereksinim
vardır.
57
KAYNAKLAR
1. Baterman ED, Barnes PJ, Bousquet J, Busse WW, et al. Definition of asthma. Global
strategy for asthma management and prevention 2005(GINA-2005); 1: 2.
2. Bayındır Ü, Erkan F, Kalyoncu F, Mısırlıgil Z, Türktaş H. Ulusal astım tanı ve tedavi
rehberi. Toraks Dergisi Cilt 1, Ek 1 Nisan 2000.
3. Rudolph AM, Kamei RK, Overby KJ. Rudolph’s Fundamentals of Pediatrics.
Ankara:Güneş Kitabevi Ltd.Şti. 2003: 698.
4. Neyzi O, Ertuğrul T. Pediatri. 3.Baskı. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri Ltd. Şti, 2002:
616-617.
5. The ISAAC Steering Committee.Worldwide variations in the prevalence of symptoms
of asthma, allergic rhinoconjunctivitis and atopic eczema.The International Study of
Asthma and Allergies in Childhood Lancet 1998;1225-1232.
6. Akgakaya N, Kulak K, Hassanzadeh A, Camcioglu Y, Cokugras, H: Prevalence of
Bronchial Asthma and allergic rinitis in Istanbul school children. European Journal of
Epidemiology. 2000;16:693-699.
7. McFadden ER Jr. Exertional dyspnea and cough as preludes to acute attacks of
bronchial asthma. N Engl J Med 1975;292:555-559.
8. Glauser FL. Variant asthma. Ann Allergy 1972;30:457-459.
9. Hannaway PJ, Hopper GD. Cough variant asthma in children. JAMA 1982;247:206208.
10. Barnes PJ. Poorly perceived asthma [editorial]. Thorax 1992;47:408-409.
11. Boulet LP, Deschesnes F, Turcotte H, Gignac F. Near-fatal asthma: clinical and
physiologic features, perception of bronchoconstriction, and psychologic profile. J
Allergy Clin Immunol 1991;88:838-846.
12. Kikuchi Y, Okabe S, Tamura G, Hida W, Homma M, Shirato K, et al.
Chemosensitivity and perception of dyspnea in patients with a history of near-fatal
asthma. N Engl J Med 1994;330:1329-1334.
13. Veen JC, Smits HH, Ravensberg AJ, Hiemstra PS, Sterk PJ, Bel EH. Impaired
perception of dyspnea in patients with severe asthma. Relation to sputum eosinophils.
Am J Respir Crit Care Med 1998;158:1134-1141.
58
14. Wiggs BR, Bosken C, Pare PD, James A, Hogg JC. A model of airway narrowing in
asthma and in chronic obstructive pulmonary disease. Am Rev Respir Dis
1992;145:1251-1258.
15. Aikawa T, Shimura S, Sasaki H, Ebina M, Takishima T. Marked goblet cell
hyperplasia with mucus accumulation in the airways of patients who died of severe
acute asthma attack. Chest 1992;101:916-921.
16. Shimura S, Andoh Y, Haraguchi M, Shirato K. Continuity of airway goblet cells and
intraluminal mucus in the airways of patients with bronchial asthma. Eur Respir J
1996;9:1395-1401.
17. Huber H, Koessler K. The pathology of bronchial asthma. Arch Intern Med
1922;30:689-710.
18. Dunnill MS. The pathology of asthma with special reference to changes in the
bronchial mucosa. J Clin Pathol 1960;13:27-33.
19. Fahy JV. Airway mucus and the mucociliary system. In: Middleton E, Ellis EF,
Adkinson NF Jr, Yunginger JW, Busse WW, eds. Allergy principles and practice. St.
Louis: Mosby; 1998. p. 520-531.
20. Kessler GF, Austin JH, Graf PD, Gamsu G, Gold WM. Airway constriction in
experimental asthma in dogs: tantalum bronchographic studies. J Appl Physiol
1973;35:703-708.
21. Carroll N, Elliot J, Morton A, James A. The structure of large and small airways in
nonfatal and fatal asthma. Am Rev Respir Dis 1993;147:405-410.
22. Awadh N, Muller NL, Park CS, Abboud RT, FitzGerald JM. Airway wall thickness in
patients with near fatal asthma and control groups: assessment with high resolution
computed tomographic scanning. Thorax 1998;53:248-253.
23. McFadden ER Jr. Pulmonary structure, physiology and clinical correlates in asthma.
In: Middleton E, Ellis EF, Adkinson NF Jr, Yunginger JW, Buse WW, eds. Allergy
principles and practice. St. Louis: Mosby; 1993. p. 672-693.
24. Ding DJ, Martin JG, Macklem PT. Effects of lung volume on maximal methacholineinduced bronchoconstriction in normal humans. J Appl Physiol 1987;62:1324-1330.
25. McFadden ER Jr, Kiser R, DeGroot WJ. Acute bronchial asthma. Relations between
clinical and physiologic manifestations. N Engl J Med 1973;288:221-225.
26. Sterk PJ, Fabbri LM, Quanjer PH, Cockcroft DW, O’Byrne PM, Anderson SD, et al.
Airway responsiveness. Standardized challenge testing with pharmacological, physical
and sensitizing stimuli in adults. Report Working Party Standardization of Lung
59
Function Tests, European Community for Steel and Coal. Official Statement of the
European Respiratory Society. Eur Respir J 1993;16 Suppl:53-83.
27. Crapo RO, Casaburi R, Coates AL, Enright PL, Hankinson JL, Irvin CG, et al.
Guidelines for methacholine and exercise challenge testing–1999. This official
statement of the American Thoracic Society was adopted by the ATS Board of
Directors, July 1999. Am J Respir Crit Care Med 2000;161:309-329.
28. Solway J, Fredberg JJ. Perhaps airway smooth muscle dysfunction contributes to
asthmatic bronchial hyperresponsiveness after all. Am J Respir Cell Mol Biol
1997;17:144-146.
29. Macklem PT. A theoretical analysis of the effect of airway smooth muscle load on
airway narrowing. Am J Respir Crit Care Med 1996;153:83-89.
30. Thomson RJ, Bramley AM, Schellenberg RR. Airway muscle stereology: implications
for increased shortening in asthma. Am J Respir Crit Care Med 1996;154:749-757.
31. Bai TR. Abnormalities in airway smooth muscle in fatal asthma. Am Rev Respir Dis
1990;141:552-557.
32. Stephens NL, Li W, Wang Y, Ma X. The contractile apparatus of airway smooth
muscle. Biophysics and biochemistry. Am J Respir Crit Care Med 1998;158:80-94.
33. Mitchell RW, Ruhlmann E, Magnussen H, Leff AR, Rabe KF. Passive sensitization of
human bronchi augments smooth muscle shortening velocity and capacity. Am J
Physiol 1994;267:218-222.
34. Ebina M, Takahashi T, Chiba T, Motomiya M. Cellular hypertrophy and hyperplasia
of airway smooth muscles underlying bronchial asthma. A 3-D morphometric study.
Am Rev Respir Dis 1993;148:720-726.
35. Chung KF. Airway smooth muscle cells: contributing to and regulating airway
mucosal inflammation? Eur Respir J 2000;15:961-968.
36. Gunst SJ, Tang DD. The contractile apparatus and mechanical properties of airway
smooth muscle. Eur Respir J 2000;15:600-616.
37. Fredberg JJ. Airway smooth muscle in asthma. Perturbed equilibria of myosin
binding. Am J Respir Crit Care Med 2000;161:158-160.
38. Johnson PR, Ammit AJ, Carlin SM, Armour CL, Caughey GH, Black JL. Mast cell
tryptase potentiates histamine-induced contraction in human sensitized bronchus. Eur
Respir J 1997;10:38-43.
60
39. Schmidt D, Watson N, Ruehlmann E, Magnussen H, Rabe KF. Serum
immunoglobulin E levels predict human airway reactivity in vitro. Clin Exp Allergy
2000;30:233-241.
40. King GG, Pare PD, Seow CY. The mechanics of exaggerated airway narrowing in
asthma: the role of smooth muscle. Respir Physiol 1999;118:1-13.
41. Shimura S, Sasaki T, Sasaki H, Takishima T. Chemical properties of bronchorrhea
sputum in bronchial asthma. Chest 1988;94:1211-1215.
42. Earle BV. Fatal bronchial asthma. Thorax 1953;8:195-206.
43. Cardell BS, Pearson RSB. Death in asthmatics. Thorax 1959;14:341-352.
44. Fahy JV, Steiger DJ, Liu J, Basbaum CB, Finkbeiner WE, Boushey HA. Markers of
mucus secretion and DNA levels in induced sputum from asthmatic and from healthy
subjects. Am Rev Respir Dis 1993;147:1132-1137.
45. Fahy JV, Liu J, Wong H, Boushey HA. Cellular and biochemical analysis of induced
sputum from asthmatic and from healthy subjects. Am Rev Respir Dis 1993;147:11261131.
46. Sakula A. Charcot-Leyden crystals and Curschmann spirals in asthmatic sputum.
Thorax 1986;41:503-507.
47. Takeyama K, Dabbagh K, Lee HM, Agusti C, Lausier JA, Ueki IF, et al. Epidermal
growth factor system regulates mucin production in airways. Proc Natl Acad Sci U S
A 1999;96:3081-3086.
48. Grunig G, Warnock M, Wakil AE, Venkayya R, Brombacher F, Rennick DM, et al.
Requirement for IL-13 independently of IL-4 in experimental asthma. Science
1998;282:2261-2263.
49. Temann UA, Prasad B, Gallup MW, Basbaum C, Ho SB, Flavell RA, et al. A novel
role for murine IL-4 in vivo: induction of MUC5AC gene expression and mucin
hypersecretion. Am J Respir Cell Mol Biol 1997;16:471-478.
50. Rogers DF. Airway goblet cells: responsive and adaptable front-line defenders. Eur
Respir J 1994;7:1690-1706.
51. Wanner A, Salathe M, O'Riordan TG. Mucociliary clearance in the airways. Am J
Respir Crit Care Med 1996;154:1868-1902.
52. Nadel JA, Takeyama K, Agusti C. Role of neutrophil elastase in hypersecretion in
asthma. Eur Respir J 1999;13:190-196.
61
53. Fahy JV, Kim KW, Liu J, Boushey HA. Prominent neutrophilic inflammation in
sputum from subjects with asthma exacerbation. J Allergy Clin Immunol 1995;95:843852.
54. Paganin F, Seneterre E, Chanez P, Daures JP, Bruel JM, Michel FB, et al. Computed
tomography of the lungs in asthma: influence of disease severity and etiology. Am J
Respir Crit Care Med 1996;153:110-114.
55. Brown PJ, Greville HW, Finucane KE. Asthma and irreversible airflow obstruction.
Thorax 1984;39:131-136.
56. Lange P, Parner J, Vestbo J, Schnohr P, Jensen G. A 15-year follow-up study of
ventilatory function in adults with asthma. N Engl J Med 1998;339:1194- 200.
57. Ulrik CS. Outcome of asthma: longitudinal changes in lung function. Eur Respir J
1999;13:904-918.
58. Agertoft L, Pedersen S. Effects of long-term treatment with an inhaled corticosteroid
on growth and pulmonary function in asthmatic children. Respir Med 1994;88:373381.
59. Haahtela T, Jarvinen M, Kava T, Kiviranta K, Koskinen S, Lehtonen K, et al.
Comparison of a beta 2-agonist, terbutaline, with an inhaled corticosteroid,
budesonide, in newly detected asthma. N Engl J Med 1991;325:388-392.
60. Selroos O, Pietinalho A, Lofroos AB, Riska H. Effect of early vs late intervention with
inhaled corticosteroids in asthma. Chest 1995;108:1228-1234.
61. Fabbri L, Beghe B, Caramori G, Papi A, Saetta M. Similarities and discrepancies
between exacerbations of asthma and chronic obstructive pulmonary disease. Thorax
1998;53:803-808.
62. Dolovich J, Hargreave F. The asthma syndrome: inciters, inducers, and host
characteristics. Thorax 1981;36:641-643.
63. Strauss RH, McFadden ER Jr, Ingram RH Jr, Jaeger JJ. Enhancement of exerciseinduced asthma by cold air. N Engl J Med 1977;297:743-747.
64. Godfrey S, Bar-Yishay E. Exercise-induced asthma revisited. Respir Med
1993;87:331-344.
65. Johnston SL. Viruses and asthma. Allergy 1998;53:922-932.
66. Corne JM, Holgate ST. Mechanisms of virus induced exacerbations of asthma. Thorax
1997;52:380-389.
62
67. Grunberg K, Timmers MC, de Klerk EP, Dick EC, Sterk PJ. Experimental rhinovirus
16 infection causes variable airway obstruction in subjects with atopic asthma. Am J
Respir Crit Care Med 1999;160:1375-1380.
68. Fraenkel DJ, Bardin PG, Sanderson G, Lampe F, Johnston SL, Holgate ST. Lower
airways inflammation during rhinovirus colds in normal and in asthmatic subjects. Am
J Respir Crit Care Med 1995;151:879-886.
69. Grunberg K, Smits HH, Timmers MC, de Klerk EP, Dolhain RJ, Dick EC, et al.
Experimental rhinovirus 16 infection. Effects on cell differentials and soluble markers
in sputum in asthmatic subjects. Am J Respir Crit Care Med 1997;156:609-616.
70. Djukanovic R, Feather I, Gratziou C, Walls A, Peroni D, Bradding P, et al. Effect of
natural allergen exposure during the grass pollen season on airways inflammatory cells
and asthma symptoms. Thorax 1996;51:575-581.
71. Sterk PJ. Repeated low dose allergen exposure: a new investigational model of asthma
as a persistent disease? Eur Respir J 1998;11:798-800.
72. Chan-Yeung M, Malo JL. Occupational asthma. N Engl J Med 1995;333:107-112.
73. Saetta M, Maestrelli P, Turato G, Mapp CE, Milani G, Pivirotto F, et al. Airway wall
remodeling after cessation of exposure to isocyanates in sensitized asthmatic subjects.
Am J Respir Crit Care Med 1995;151:489-494.
74. Krishna MT, Mudway I, Kelly FJ, Frew AJ, Holgate ST. Ozone, airways and allergic
airways disease. Clin Exp Allergy 1995;25:1150-1158.
75. Szczeklik A, Nizankowska E, Bochenek G, Nagraba K, Mejza F, Swierczynska M.
Safety of a specific COX-2 inhibitor in aspirin-induced asthma. Clin Exp Allergy
2001;31:219-225.
76. Marquette CH, Saulnier F, Leroy O, Wallaert B, Chopin C, Demarcq JM, et al. Longterm prognosis of near-fatal asthma. A 6-year follow-up study of 145 asthmatic
patients who underwent mechanical ventilation for a near-fatal attack of asthma. Am
Rev Respir Dis 1992;146:76-81.
77. Silkoff PE, Martin RJ. Pathophysiology of nocturnal asthma. Ann Allergy Asthma
Immunol 1998;81:378-383.
78. ten Hacken NH, Timens W, Smith M, Drok G, Kraan J, Postma DS. Increased peak
expiratory flow variation in asthma: severe persistent increase but not nocturnal
worsening of airway inflammation. Eur Respir J 1998;12:546-550.
79. Irvin CG, Pak J, Martin RJ. Airway-parenchyma uncoupling in nocturnal asthma. Am
J Respir Crit Care Med 2000;161:50-56.
63
80. McFadden ER Jr, Lyons HA. Arterial-blood gas tension in asthma. N Engl J Med
1968;278:1027-1032.
81. Stanescu DC, Teculescu DB. Pulmonary function in status asthmaticus: effect of
therapy. Thorax 1970;25:581-586.
82. Ferrer A, Roca J, Wagner PD, Lopez FA, Rodriguez-Roisin R. Airway obstruction and
ventilation-perfusion relationships in acute severe asthma [published erratum appears
in Am Rev Respir Dis 1993;148:following 264]. Am Rev Respir Dis 1993;147:579584.
83. Nimmagadda SR, Evans R. Allergy: etiology and epidemiology. Pediatrics 1999; 20:
111-115.
84. Türktaş H, Türktaş I. Astma. 1.Baski. Bozkir Yayincilik, Ankara. 1998; 1-93.
85. Tuncer A. Çocukluk çağında bronşial astım tanısı ve ayırıcı tanısı. Katkı Pediatri
Dergisi 1997; 18: 712-723.
86. Kuyucu S, Kalaycı Ö. Bronşial astma immunopatolojisi. Katkı Pediatri Dergisi 1997;
18: 697-704.
87. Sibbald B, Horn ME, Gregg I. A family study of the genetic basis of asthma and
wheezy bronchitis. Arch Dis Child 1980;55:354-357.
88. Holgate ST. Genetic and environmental interaction in allergy and asthma. J Allergy
Clin Immunol 1999;104:1139-1146.
89. Holgate ST. The epidemic of allergy and asthma. Nature 1999;402:B2-4.
90. Holloway JW, Beghe B, Holgate ST. The genetic basis of atopic asthma. Clin Exp
Allergy 1999;29:1023-1032.
91. Wiesch DG, Meyers DA, Bleecker ER. Genetics of asthma. J Allergy Clin Immunol
1999;104:895-901.
92. Barnes KC. Evidence for common genetic elements in allergic disease. J Allergy Clin
Immunol 2000;106:192-200.
93. Stephan V, Kuehr J, Seibt A, Saueressig H, Zingsem S, Dinh TD, et al. Genetic
linkage of HLAclass II locus to mite-specific IgE immune responsiveness. Clin Exp
Allergy 1999;29:1049-1054.
94. Cookson WO, Sharp PA, Faux JA, Hopkin JM. Linkage between immunoglobulin E
responses underlying asthma and rhinitis and chromosome 11q. Lancet 1989;1:12921295.
64
95. Cookson WO, Young RP, Sandford AJ, Moffatt MF, Shirakawa T, Sharp PA, et al.
Maternal inheritance of atopic IgE responsiveness on chromosome 11q. Lancet
1992;340:381-384.
96. Malerba G, Trabetti E, Patuzzo C, Lauciello MC, Galavotti R, Pescollderungg L, et al.
Candidate genes and a genome-wide search in Italian families with atopic asthmatic
children. Clin Exp Allergy 1999;29 Suppl 4:27-30.
97. Martinez F, Godfrey S. Wheezing Disorders in the Preschool Child. Martin Dunitz,
Lndon", New York, 2003
98. Rachelefsky GS, Shapiro GG, et al. American Academy of Allergy Asthma and
Immunology: Pediatric Asthma. Guide for Managing Asthma in Children updated
2002; S22
99. Holberg CJ, Wright AL, Martinez FD et al. Risk factors for respiratory syncytial
virus-associated lower respiratory illnesses in the first year of life. Am J Epidemiol
1991; 133:1135-1151.
100. Ray CG, Holberg CJ, Minnich Liet al. Acute lower respiratory illnesses during the
first three years of life: potential roles for various etiologic agents. Pediatr Dis J 1993;
12:10-14.
101. Martinez FD, Wright AL, Taussig LM et al. Asthma and wheezing in the first six
years of life . N Eng J Med 1995; 332:133-138.
102. Martinez FD.Recognizing early asthma.Allergy 1999;54:24-28.
103. Munyard P. Diagnosis of asthma. Pediatric asthma management workshop. Under
the Auspices of Turkish Thoracic Study and British Council. 11-12 September 1994,
İstanbul Turkey
104. Warner JO, Naspitz CK. Third international pediatric consensus statement on the
management of childhood asthma. Pediatr Pulmonol 1998; 25: 1-17.
105. Ferguson AC, Spier S, Manjra A, Versteegb-Florens GA, Mark S, Zhang P. Efficacy
and safety of high-dose inhale steroids in children with asthma: A comparison of
fluticasone proprionate with budesonide. J Pediatr 1999; 134: 422-427.
106. Newhouse MT. Asthma therapy with aerosols: Are nebulizers obsolete? A
continuing controversy. J Pediatr 1999; 135: 5-8.
107. Akpınarlı A, Saraçlar Y. Çocuklarda bronşial astma. Akut atak ve tedavisi. Katkı
Pediatri Dergisi 1997; 18: 734-744.
65
108. Board P, Coggan M, Jonhnston P, Ross V, Suzuki T, Webb G. (1990). Genetic
Heterogeneity Of The Human Glutathione Transferases: A Complex of Gene Families.
Phar Ther, Vol.48, 357-369.
109. Sinnet D, Krajinovic M, Labuda D. (2000). Genetic Suspectibility to Childhood
Acute Lymphoblastic Leukemia. Leuk Lym, Vol.38(5-6),447-462.
110. Sipes I.G, Mcquuen, Ganddfi A.J, Bond J.A. (1997). Comprehensive Toxicology,
13-Volume Set: General Principles.
111. Commandeur J.N.M, Stijntjes G.J, Vermeulen N.P.E. (1995). Enzymes and transport
systems involved in the formation and disposition of glutathione S-conjugates. Phar
Rev, 47, 271-330.
112. Whalen R, Boyer T.D. (1998). Human Glutathione S-Transferases. Sem Liver Dis,
Vol.18, No.4.
113. Hayes J.D, Pulford D.J. (1995). The Glutathione S-Transferase Supergene Family:
Regulation of GST and the Contribution of the Isoenzymes to Cancer
Chemoprotection and Drug Resistance.' Crit Rev Biochem Mol Biol, 30(6):445-600.
114. Ketterer B, Harris J.M, Talaska G, Meyey D.J, Pemple S.E, Taylor J.B, Lang N.P,
Kadlubar F.F. (1992). The Human Glutathione S-Transferase Supergene Family, Its
Polymorhism, and Its Effects on Suspectibility to Lung Cancer. Env Health Persp,
Vol.98, 87-94.
115. Katoh T, Inatomi H, Kim H, Yang M, Matsumoto T, Kawamoto T. (1998). Effects
of Glutathione S-Transferase (GST) M1 and GSTT1 genotypes on urothelial cancer
risk. Cancer Lett, 132,147-152.
116. Stroombergen M.C.M.J, Waring R.H. (1999). Determination of glutathione Stransferase yi and 0 polymorphisms in neurological disease. Hum Exp Toxicol,
18,141-145.
117. Whalen R, Boyer T.D. (1998). Human Glutathione S-Transferases. Sem Liver Dis,
Vol.18, No.4.
118. Lomaestro BM, Malone M. Glutathione in health and disease: Pharmacodierapeutic
Issues. Annals Pharmacother 1995; 29: 1263-1273.
119. Ortolani O, Conti A, De Gaudio AR. Masoni M et all. Protective effects of Nacetylcysteine and Rutin on the Lipid Peroxidation of the Lung Epithelium During the
Adult Respiratory Distress Syndrome. Shock 2000; 13: 14-18.
120. Pacht ER, Timerman Af, Lykens MG. Merola J. Deficiency of Alveolar Fluid
Glutathione in Patients widi Sepsis and die Adult Respiratory Distress Syndrome.
66
Chest 1991; 100: 1397-1403.
121. Bunnell E, Pacht ER. Oxidized Glutathione is Increased in Alveolar Fluid of Patients
widi Adult Respiratory Distress Syndrome. Am Rev Resp Dis 1993; 148: 1174-1178.
122. Rahman I. MacNee W. Oxidative Stress and Regulation of Glutathione in Lung
Inflammation. Eur Respir J. 2000; 16: 534-554.
123. Weinbroum AA, Rudicjc V, Ben-Abraham R. Karchevski E. N-acetyl-L-cysteine for
Preventing Lung Reperfusion Injury After Liver Ischemia-reperfusion: a Possible Dual
Protective Mechanism in a Dose-response Study. Transplantation 2000; 69: 853-859.
124. Suter PM, Domenighetfi G, Schaller MD, Laverriere MC et all. N-acetylcysteine
Enhances Recovery From Acute Lung Injury in Man. Chest 1994; 105: 90-94.
125. Lothian B. Grey V, Kimoff RJ, Lands LC. Treatment of Obstructive Airway Disease
widi a Cysteine Donor Protein Supplement. Chest 200fj| 117: 914-916.
126. Van Zandwijk N. N-acejylcysteine (NAC) and Glutathione (GSH) : Antioxidant and
Chtmopreventive properties, widi Special Reference to Lung Cancer. J Cell Biochem
Suppl 1995; 22: 24-32.
127. Wormhoudt L.W, Commandeur J.N.M, Vermeulen P.E. (1999). Genetic
Polymorphisms on Human N-Acetyltransferase, Cytochrome P450, Glutathione-STransferase, Epoxide Hydrolase Enzymes: Relevance to Xenobiotic Metabolism and
Toxicity. Crit Rev Toxicol, 29(1):59-124.
128. Chen C.L, Liu Q, Pui C.H., Rivera G.K, Sandlund J.T, Ribeiro R., Evans W.E.,
Relling M.V. (1997). Higher Frequency of Glutathione S-Transferase Deletions in
Black Children With Acute Lymphoblastic Leukemia. Blood, Vol.89, No.5, March 1,
1701-1707.
129. The International Study of Asthma and Allergies in Childhood Steering Committee.
Worldwide
variation
in
prevalence
of
symptoms
of
asthma,
allergic
rhinoconjunctivitis, and atopic eczema: ISAAC. Lancet 1998; 351:1225-1232
130. Holgate ST, 1999. The epidemic of allergy and asthma. Nature 402(6760 Suppl):
B2–4.
131. Wills-Karp M, Ewart SL, 2004. Time to draw breath: asthma-susceptibility genes
are identified. Nat Rev Genet 5: 376–387.
132. The Collaborative Study on the Genetics of Asthma. A genome-wide search for
asthma susceptibility loci in ethnically diverse populations: The Collaborative Study
on the Genetics of Asthma (CSGA). Nat Genet 1997; 15:389-392
133. Daniels SE, Bhattacharrya S, James A, et al. A genome-wide search for quantitative
67
trait loci underlying asthma. Nature 1996; 383:247-250
134. Bleecker ER, Postma DS, Meyers DA. Evidence for multiple genetic susceptibility
loci for asthma. Am J Respir Crit Care Med 1997; 156: 113-116
135. Sandford A, Weir T, Pare P. The genetics of asthma. Am J Respir Crit Care Med
1996; 153:1749-1765
136. Noguchi E, Shibasaki M, Arinami T. Takeda K, Yokouchi V, Kawashima T, Yanagi
H, Matsui A. Hamaguchi H (1998) Association of asthma and the interleukin-4
promoter gene in Japanese. Clin Exp Allergy 28:449-453
137. Adra CN, Mao XQ, Kawada H, Gao PS, Korzycka B, Donate JL, Shaldon SR, Coull
P, Dubowitz M, Enomoto T, Ozawa A. Syed SA, Horiuchi T, Khaeraja R, Khan R,
Lin SR, Flinter F, Beales P, Hagihara A, Inoko H, Shirakawa T, Hopkin JM (1999)
Chromosome llql3 and atopic asthma. Clin Genet 55:431-437
138. Nicolaides NC, Holroyd KJ, Ewart SL, Eleff SM, Kiser MB. Dragwa CR, Sullivan
CD, Grasso L, Zhang LY, Messier CJ. Zhou T, Kleeberger SR. Buetow KH, Levitt RC
(1997) biter-leukin 9: a candidate gene for asthma. Proc Natl Acad Sci USA
94:13175-13180
139. Gilliland FD, McConnell R, Peters J, et al. A theoretical basis for investigating
ambient air pollution and children's respiratory health. Environ Health Perspect 1999;
107: 403-407
140. Barnes PJ. Reactive oxygen species and airway inflammation. Free Radio Biol Med
1990; 9: 235-243
141. Greene LS. Asthma and oxidant stress: nutritional, environmental, and genetic risk
factors. J Am Coll Nutr 1995; 14:317-324
142. Oyama T, Mitsudomi T, Kawamoto T, Ogami A, Osaki T, Kodama Y, Yasumoto K
(1995) Detection of CYP1A1 gene polymorphism using designed RFLP and
distributions of CYP1A1 genotypes in Japanese. Int Arch Environ Health 67:253-256
143. Hayes JD, Strange RC. Glutathione S-transferase polymorphisms and their
biological consequences. Pharmacology 2000; 61:154-166
144. Strange RC, Spiteri MA, Ramachandran S, et al. Glutathione S-transferase family of
enzymes. Mutat Res 2001; 482:21-26
145. Hayes JD, Strange RC. Potential contribution of the glutathione S-transferase
supergene family to resistance to oxidative stress. Free Radic Res 1995; 22:193-207
146. Eaton DL (2000) Biotransformation enzyme polymorphism and pesticide
susceptibility. Neurotoxicology 21:101-111
68
147. Barnes PJ, 1990. Reactive oxygen species and airway inflammation. Free Radic Biol
Med 9: 235–243.
148. Brasch-Andersen
C, Christiansen L, Tan Q, Haagerup A, Vestbo J, Kruse TA,
Possible gene dosage effect of glutathione-S-transferases on atopic asthma:
using real-time PCR for quantification
of
GSTM1
and
GSTT1
gene
copy
numbers. Hum Mutat 24: 208–214.
149. Scott WK, Pericak-Vance MA, Haines JL. Genetic analysis of complex diseases.
Science 1997; 275:1327
150. Soriano JB, de Cid R, Estivill X, et al. Association study of proposed candidate
genes/regions in a population of Spanish asthmatics. Eur J Epidemiol 2000; 16:745750
151. Barnes. P. J. 1990. Reactive oxygen species and airway inflammation. Free Rad.
Biol. Med. 9:235-243.
152. Hayes. J. D.. and R C. Strange. 1995. Potential contribution of the glutathione Stransferase supergene family to resistance to oxidative stress. Free Rad. Res. Commun.
22:193-207.
153. Strange. R. C. and A. A. Fryer. 1999. The glutathione S-transferases: influence of
polymorphism on susceptibility to non familial cancers. In P. Boffetta. N. Caporaso, }.
Cuzick M. Lang, and P. Vineis, editors. Metabolic Polymorphisms and Cancer. IARC
Scientific Publications. Lyon. France. 231-249.
154. Habig WH, Jakoby WB (1981) Glutathione S-transferases (rat and human) Methods
Enzymol 77:218-231
155. Board PG, Suzuki T, Shaw DC (1988) Human muscle glutathione S-transferase
(GST-4) shows close homology to human liver GST-1. Biochim Biophys Act
953:214-217
156. Demoly P, Mathieu M, Curie! DT, Godard P, Bousquet J. Michel FB (1997) Gene
therapy strategies for asthma. Gene Trier 4:507-516
157. Lee YL, Lin YC, Hsine TR, et al. Indoor/outdoor environmental exposures, parental
atopy, and physician-diagnosed asthma in Taiwanese schoolchildren. Pediatrics 2003;
112: 389
158. Weiss ST, Tager IB, Munoz A, et al. The relationship of respiratory infections in
early childhood to the occurrence of increased levels of bronchial responsiveness and
atopy. Am Rev Respir Dis l985;13l(4):573-578.
159. Ronchetti R, Macri F, Ciofetta G. et al. Increased serum IgE and increased
69
prevalence of eosinophilia in 9-year-old children of smoking parents. I Allergy Clin
Immunol 1990; 86(3 PI l):400-407.
160. Chilmonczyk BA, Salmun LM, Megathlin KN, et al. Association between exposure
to environmental tobacco smoke and exacerbations of asthma in children. N Engl J
Med 1993;328(23):1665-1669.
161. Strachan DP, Butland BK, Anderson HR. Incidence and prognosis of asthma and
wheezing illness from early childhood to age 33 in a national British cohort. BMJ
1996;312:1195-1199.
162. Blair H. Natural history of childhood asthma. 20-year follow-up. Arch Dis Child
1977:52(8): 613-619.
163. Buffum WP, Settipane GA, Prognosis of asthma in childhood. Am J Dis Child
1966:112:214-217.
164. Kulig M, Bergmann R, Tacke U, et al. Long-lasting sensitization to food during the
first two years precedes allergic airway disease. The MAS Study Group. Germany.
Pedia". Allergy Immunol 1998;9(2):6l-67.
165. Stein RT, Holberg CJ, Morgan WJ, et al. Peak flow variability, methacholine
responsiveness and atopy as markers for detecting different wheezing phenorypes in
childhood. Thorax 1997; 52(ll):946-952.
166. Pearce N, Pekkanen J, Beasley R. How much asthma is really attributable to atopy?
Thorax 1999;54:268–272.
167. Pearce N, Douwes J, Beasley R. Is allergen exposure the major cause of asthma?
Thorax 2000;55:424–431.
168. American Thoracic Society. Definitions and classifications of chronic bronchitis,
asthma, and pulmonary emphysema. Am Rev Respir Dis 1962;85:762-768.
169. Baterman ED, Barnes PJ, Bousquet J, Busse WW, et al. Definition of asthma.
Global strategy for asthma management and prevention 2005(GINA-2005); 5: 74-76.
170. Özkan Karaman. Bronşiyal Astım Tedavisinde Yenilikler. 38. Türk Pediatri
Kongresi Kitabı 2002:186.
171. T.E.Ivaschenko.O.G.Sideleva.V.S.Baranov. Glutathione-S-transferase µ and theta
gene polymorphisms as new risk factors of atopic bronchial asthma. J Mol Med 2002;
80: 39-43
172. Fryer AA, Hume R, Strange RC. The development of glutathione S-transferase and
glutathione peroxidase activities in human lung. Biochim Biophys Acta 1986;
883:448-453
70
173. Fryer AA, Bianco A, Hepple M, et al. Polymorphism at the glutathione S-transferase
GSTP1 locus: a new marker for bronchial hyperresponsiveness and asthma. Am J
Respir Crit Care Med 2000; 161:1437-1442
174. Spiteri MA, Bianco A, Strange RC, et al. Polymorphisms at the glutathione Stransferase, GSTP1 locus: a novel mechanism for susceptibility and development of
atopic airway inflammation. Allergy 2000; 55(suppl):15-20
175. Gilliland FD, Rappaport EB, Berhane K, et al. Effects of glutathione S-transferase
P1, M1, and T1 on acute respiratory illness in school children. Am J Respir Crit Care
Med 2002; 166:346-351
176. Hayes J, Pulford D. The glutathione S-transferase supergene family: regulation of
GST and the contribution of the isoenzymes to cancer chemoprotection and drug
resistance. Crit Rev Biochem Mol Biol 1995; 30:445-600
177. Romieu I, Sienra-Monge JJ, Ramirez-Aguilar M, et al. Genetic polymorphism of
GSTM1 and antioxidant supplementation influence lung function in relation to ozone
exposure in asthmatic children in Mexico City. Thorax 2004; 59:8-10
178. Gilliland FD, Gauderman WJ, Vora H, et al. Effects of glutathione S-transferase M1,
T1, and P1 on childhood lung function growth. Am J Respir Crit Care Med 2002;
166:710-716
179. Gilliland FD, Li YF, Dubeau L, et al. Effects of glutathione S-transferase M1,
maternal smoking during pregnancy, and environmental tobacco smoke on asthma and
wheezing in children. Am J Respir Crit Care Med 2002; 166:457-463
180. Soutar A, Seaton A, Brown K. Bronchial reactivity and dietary antioxidants. Thorax
1997; 52:166-170
181. Lee YL, Hsiue TR, Lee YC, Lin YC, Guo YL.The association between glutathione
S-transferase P1, M1 polymorphisms and asthma in Taiwanese schoolchildren. Chest.
2005 Sep;128(3):1156-1162.
182. Fryer AA, Bianco A, Hepple M, Jones PW, Strange RC, Spiteri MA. Polymorphism
at the glutathione S-transferase GSTP1 locus. A new marker for bronchial
hyperresponsiveness and asthma. Am J Respir Crit Care Med. 2000 May;161(5):14371442.
71
Download