ORTA KULAK ENFEKSİYONLARI (OTİTİS MEDİA) SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 61 OTİTİS MEDİA TANIMLAR Otitis media (OM); mastoid hava hücreleri, östaki borusu ve orta kulak boşluğundan oluşan orta kulak mukozasının inflamasyonudur. Kulak zarında perforasyon olmadan orta kulakta effüzyon toplanması ile karakterize (AOM, EOM) veya perforasyon (AOM, KOM) ile karakterize olabilirler. Otitis medialar; klinik farklılıklarına göre Akut otitis media (AOM), Efüzyonlu otitis media (EOM), Kronik otitis media (KOM) olmak üzere 3 ana başlıkta incelenir. OM süresine görede ayrıca sınıflandırılır: 3 haftayı geçmeyen enfeksiyonlar (AOM, EOM) akut, 3 ay boyunca iyileşmeyen enfeksiyonlar (AOM, EOM) kronik otitis media (KOM) olarak kabul edilir. Aradaki geçiş dönemine ise subakut otitis media denir. Bu dönemde yapılacak yerinde müdahalelerle kronikleşmesi önlenebilir. Kronik EOM’da zar intakttır. KOM; ya AOM sonrası gelişen perfore bir timpanik membranla yada EOM sonrası gelişen adhezyonlarla karakterizedir. Kulak akıntısı varsa süpüratif (aktif), yoksa non-süpüratif KOM denir. MİKROBİYOLOJİ ÜSY enfeksiyonlarının büyük bir kısmı viral olmasına karşın, virüsler primer olarak AOM’un çok az bir yüzdesini oluştururlar. Belirli bazı solunum yolu virüsleri (RSV, influenza virüsleri, parainfluenza virüsleri, rhinovirus ve adenovirus) respiratuar mukozada inflamasyona ikincil olarak östaki disfonksiyonuna yol açmaktadır. Bunun sonucunda da bakteriyel kolonizasyon ve adherens artmakta ve AOM gelişmektedir. AOM'da en sık bakteriyel etken Streptococcus pneumoniae'dir (%35). Bunu Haemophilus influenzae (%25) and Moraxella catarrhalis (%15) takip eder. Bu 3 mikroorganizma bakteriyel etyolojisi olan bütün AOM olgularının %75'den fazlasından sorumludur. Geri kalan kısımda A grubu beta hemolitik Streptokoklar, stafilokoklar ve diğer bazı bakteriler ve virüsler yer alır. Altı haftadan daha küçük yenidoganlarda S. pneumoniae ve H. influenzae yine en sık patojenlerdir ancak gram-negatif basillerde (Escherichia coli, Klebsiella susları ve Pseudomonas aeruginosa) oldukça sık (%20) etyolojik ajan olarak saptanırlar. AOM’nın etkenleri arasında S. pneumoniae patojenitesi en yüksek olandır, tedavisiz iyileşmez. H. İnfluenzae ve M. Catarrhalis ise spontan tedavisiz olarak iyileşebilir. Mastoidit komplikasyonuna en sık yol açan bu nedenle S. Pneumoniae’dır. Eskiden EOM ile ilişkili olan orta kulak efüzyonunun steril olduğunu ileri sürülürken (bunun sebebi de timpanosentez ile elde edilen orta kulak sıvı kültürlerinin steril olmasıdır), gelişen teknolojiyle yeni çalışmalar bu görüsü degistirmektedir, çünkü kronik EOM’lu olgularda %30-50 SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 62 oranında orta kulak sıvı kültürlerinde üreme saptanmıstır. AOM’a benzer şekilde S.pneumoniae, H influenzae, M catarrhalis en sık saptanmıs olan bakterilerdir. Ayrıca PCR (polymerase chain reaction) ile EOM’lu olgulardan elde edilen orta kulak sıvılarında bakteri DNA’sı saptanmıştır. PATOGENEZ OM, östaki disfonksiyonu ile açıklanmaya çalışılmaktadır. AOM; Östaki tüpünün koruma görevinin bozulması ile olurken, EOM ise ventilasyon başta olmak üzere her 3 fonksiyonun bozulmasından etkilenir. OM gelişiminde rol oynayan başlıca iki faktör vardır: I. Mukosilier klirensin bozulması: Östaki tüpünün drenaj ve koruma görevlerinin bozulması ile olur. Koruma görevinin bozulmasında çocuklardaki östaki borusunun anatomik ve histolojik olarak yetişkinlerden farklı olması önemli bir etkendir. Bu durum nazofarengeal içerigin östaki tüpü yolu ile orta kulaga reflüsüne yol açar, böylece OK mukozasında rekürren veya kronik enfeksiyon ve/veya enflamasyonlar olusur. Östaki borusu çocukta düz (10 derece) ve kısadır (17 mm). Çocuk büyüdükçe gelişmeye paralel olarak östaki borusu uzar (35 mm) ve açılı (erişkinde 45 derece) bir hal alır. Bu değişiklik tensör veli palatini kasının daha etkin çalışmasını sağlar. Yaş ilerledikçe östaki borusunun kıkırdak yapısı daha matür hale gelir, elastikiyeti artar. Mastoid hücrelerin gelişimi kızlarda 8-10, erkekte 10-12 yaşlarında tamamlanır. Mastoid hava hücrelerinin yetersizliği mastoid hava rezervuarında yetersizliğe ve hücreleri döşeyen mukoza vasıtasıyla olan gaz değişiminde yetersizliğe neden olur. Bu yüzden orta kulakta negatif basınç daha kolay oluşurken, ortamdan karbondioksitin uzaklaştırılması da daha zor olur. AOM, Östaki tüpünün koruma görevinin bozulması ile olur. Östaki borusunun drenaj fonksiyonunda aksaklığa ise siliyer yetmezlik neden olur. Pasif sigara içiciliği ve sık geçirilen ÜSYE nazofarenksteki siliyer aktiviteyi olumsuz etkiler. Bu bozuklukla AOM ve EOM sıklıkla gelişir. II. Orta kulakta havalanma yetersizliği: Östaki tüpünün 3 önemli görevinden biri olan ventilasyonun bozulması ile daha çok EOM oluşur. EOM sıklıkla AOM sonrası oluşmakla beraber, AOM olmadan bu şekilde de gelişebilir. Östaki tüpünde obstrüksiyon mevcuttur ama bu obstrüksiyonun adenoid vejetasyona bağlı mekanik bir obstrüksiyon olmadığı gösterilmiştir. Adenoid hipertrofisi nazofarinkste obtrüksiyon yapmasa bile 2 yolla; östaki lenfatik drenajını bozarak ve patojen kolonizasyonunu arttırarak, EOM fizyopatolojisinde rol alır. EOM’da fonksiyonel bir obstrüksiyon vardır. Ödem, visköz sıvılar veya her ikisine bağlı olabilir. Östaki tüpünde tıkanıklık nedeniyle OK’ta negatif hava basıncı oluşur, oksijen azalırken CO 2 parsiyel basıncı artar. Bu durum goblet hücrelerinde artışa (OK’ta sıvı toplanır) ve mukoperiosteumda ödeme neden olur. Biriken sıvının kıvamı giderek seröz halden mukoid hale geçer. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 63 Havalanma yetersizliğinde suçlanan bir diğer faktörde mastoid hava hücrelerinin yetersizliğidir. Mastoid havalanmasının EOM prognozunu gösteren en önemli indikatör olduğunu savunanlar vardır. Efüzyonlu otitlerde ventilasyon tüpü takılması ile mastoid hücre gelişimi artmaktadır. RİSK FAKTÖRLERİ (PREDİSPOZAN NEDENLER) OM (AOM, EOM) etyolojisi enfeksiyöz, alerjik, konağa ait, çevresel ve diğer faktörler olmak üzere 4 kısıma ayrılabilir. Herbir madde içinde çok çeşitli faktörler OM gelişimine katkıda bulunur. 1. Enfeksiyöz faktörler: Rekürren infeksiyonlar (ÜSYE, rinosinüzit, adenoidit) OM gelişiminde en önemli predispozan faktördür. Virüsler, Östaki tüpü fonksiyonunu bozarak sıklıkla AOM’a neden olur. AOM’da uzamış (3 ayı geçen) orta kulak sıvı yapımına neden olup, bunun sonucunda da kronik EOM gelişimine yol açmaktadırlar. Kısaca; EOM’un en önemli sebebi AOM’dur. AOM’un en önemli sebebi ÜSYE’dir. 2. Konak Faktörleri Anatomik anomaliler: İmmatür haldeki Östaki tüpünün kısa ve açısının daha düz olması ve yetersiz mastoid pnömatizasyon önemlidir. Adenoid hipertrofisi nazofarinkste obtrüksiyon yapmasa bile östaki lenfatik drenajını bozarak ve patojen kolonizasyonunu arttırarak, yani mekanik değil rezervuar etkisi ile OM fizyopatolojisinde rol alır. Siliaların fizyolojik disfonksiyonu: Pasif sigara içiciliği ve sık geçirilen ÜSYE nazofarenksteki siliyer aktiviteyi olumsuz etkiler. Östaki tüpü mukozasındaki silier disfonksiyon ve ödem gibi anomaliler orta kulağa bakteriyel invazyonu kolaylaştırmaktadır ve bunun sonucunda da OM gelişmektedir. Bağışıklık sistemi: Yenidoğanın immatür bağısıklık sistemi, prematurite Konjenital patolojiler: Damak ya da ilgili kaslarla ilgili anatomik anomalileri olan çocuklar (yarık damak, Down sendromu) yada silier fonksiyon bozukluğu olanlar (kistik fibroz, siliyer diskinezi; Östaki borusunun drenaj fonksiyonunda aksaklığa yol açar) OM sıklıgının arttıgı spesifik anomalilerdir. Genetik predispozisyon: Kardeş ya da anne babada öykünün olması Yaşın küçük olması: YD ve küçük çocuklar OM gelişimi açısından risk altındadırlar. Büyüme-gelişme tamamlandıkça OM gelişme riski azalır. OM prevalansı 8-18 ayda ilk pikini yapar. İkinci sıklığın artıs dönemi ise çocuğun kreşe yada okula başladığı dönemlerdir (45yas). OM her yasta görülebilse de olguların %80-90’ı 6 yasından önce görülmektedir. Hayatlarının ilk senesinde AOM geçiren çocuklarda rekürren OM ve EOM riski ilk orta kulak enfeksiyonunu 1 yasından sonra geçirenlere gore artmıstır. İlk atağın erken yaşta geçirilmesi: hem ROM, hemde EOM gelişimi için bir risk faktörüdür. Cinsiyetin erkek olması: Cinsiyetler arasında fark yoktur diyen yayınlarda çoktur. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 64 3. Alerji ile ilişkili faktörler: Allerjik bireylerde mukozal inflamatuar değişiklikler ve östaki disfonksiyonu daha kolay gelişir. Bazı çalışmalara göre EOM’lu olgularda alerjik rinit yada astma gibi alerjik hastalıkların daha sıktır, OM’lu olguların çogunda pozitif deri alerji testi veya RAST (radioallergosorbent testing) saptanır. OM’da orta kulak efüzyonunda mast hücreleri bulunmustur ancak IgE ve eozinofil düzeyleri anlamlı degildir. Bazı çalışmalarda ise OM ve alerjinin beraber olduğu durumlarda agresif alerji tedavisi ile orta kulak hastalıgı iyileşmediği ancak alerjik nasal semptomların düzeldiği bildirilmiştir. 4. Çevresel ve diğer faktörler Anne sütü ile beslenmeme: Hayatın ilk 3-6 ayında anne sütü ile beslenmenin YD’ı OK enfeksiyonlarından koruduğu gösterilmiştir. Bu etki anne sütü bırakıldıktan 4-12 ay sonrasına kadar sürer. Anne sütü ile beslenme ilk OM atağının oluşmasını geciktirir ve bu da rekürrensi önler. Anne sütü ile beslenmeyi erken bırakmış çocuklarda risk artmaktadır. azaltılabilir. mukosilier klirensi bozarak OM riskini arttırır. patojen bakterilerle nazofarengeal kolonizasyon ve OM gelişim riski artmaktadır. Biberonla beslenme: OM riskini artırdığı gösterilmiştir. Uygun baş pozisyonu ile OM riski Pasif sigara içiciliği: Pasif sigara dumanına maruz kalma silier fonksiyonu ve dolayısıyla Kreşe gitme: Pek çok çocuğun yakın teması sonucunda solunum yolu enfeksiyonları, İklim, mevsim: Uzun, soğuk iklimde daha sık, sonbahar ve kış aylarında daha sıktır. Düşük sosyoekonomik düzey: Yetersiz sağlık koşulları nedeniyle risk artar Kalabalık yaşam: Enfeksiyöz ajanlarla karşılaşma riski artar. Diğer faktörler: Dalma, tampon varlığı, reflü, barotravma…. AKUT OTİTİS MEDİA Akut süpüratif otitis media (AOM) orta kulak mukozasının ani başlayan ve klinik olarak açık infeksiyon bulguları ile seyreden bir hastalığıdır. Tüm yaş gruplarında görülse de temel olarak çocukluk dönemi hastalığıdır, hatta çocukluk çağı hastalıkları arasında üst solunum yolu enfeksiyonlarından (ÜSYE) sonra en sık görülen ikinci hastalıktır. Tüm çocukların % 90’ında 2 yaşına kadar saptanmış en az 1 AOM mevcuttur. AOM tekrarlayan bir hastalıktır, 7 yaşına kadar tüm çocukların üçte birinden fazlası en az 6 AOM atağı geçirmektedir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 65 ETYOPATOGENEZ VE RİSK FAKTÖRLERİ Etyopatogenezde suçlanan mekanizma tuba östakinin koruma görevindeki bozukluk nedeniyle mikroorganizmaların tuba östaki yolu ile orta kulağa ulaşmalarıdır. AOM genellikle en önemli etyolojik faktör olan ÜSYE’yi takiben görülür. AOM bakteriyel bir enfeksiyon olarak kabul edilmektedir. Patogenez ve risk faktörleri yukarda ayrıntılı anlatıldı. KLİNİK Hastalığın doğal seyrinde 6 farklı evre gözlenebilir: 1. Hiperemi: Orta kulak mukozasında ödem ve vasküler dolgunluk artmıştır. Hastada hafif ateş ateş ve hafif kulak ağrısı vardır. Muayenede kulak zarı hiperemik bozulmamıştır. görünür ancak landmarklar 2. Eksüdasyon: Orta kulak ve mastoid hücrelerde genişleyen kapillerden sızan basınçlı eksüda birikir. Eksüda içindeki enflamatuvar ve toksik materyaller Hiperemi evresi nedeniyle ağrı ve ateş artar, İTİK gelişir (infantlarda kusma, konvülziyonlar olabilir). Muayenede kulak zarı yine hiperemiktir ancak en önemli bulgu kulak zarında bombe görünümdür. Landmarklar ve ışık üçgeni kaybolmuştur. Pnömotik otoskopide zar hareketleri kısıtlıdır. Eksüdasyon evresi 3. Süpürasyon: Sıkışan pürülan akıntı sonucu önce kulak zarı delinir, önce kanlı pürülan akıntı ve sonrasında pürülan akıntı başlar, hastanın şikayetleri hızla azalır, ağrı kesilir, ateş düşer. Otoskopide perforasyon yerinden pulsatil püy gelişi izlenebilir. Bu evre, özelliklede günümüzde antibiyotikler sayesinde, her zaman görülmez, süpüre olmadan rezolusyon gerçekleşir. 4. Rezolüsyon: Etkin antibiyotiklerin kullanılması sonucu yada spontan rezolusyonla hastaların büyük kısmı ilk üç evreden herhangi birini takiben rezolüsyon evresine girer. Ancak OK’taki sıvının tam olarak kaybolması için 2-4 haftalık bir süreç gerekir. Bu dönemde yapılacak kontrollerde OK’ta sıvı varlığının görülmesi, hastalığın devam ettiğini düşündürmemelidir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 66 5. Koalesans: AOM’yi takiben % 1-5 vakada infeksiyon mastoid hava hücrelerinde devam eder. Antibiyotiklerin yanlış yada yetersiz kullanılması sonucu olabilir. Hastalık ya 2 hafta boyunca bir iyileşme göstermez yada iyileştikten birkaç gün sonra kulak akıntısı tekrar başlar. Bu süreçte mastoid hücreler arasındaki septalarda dekalsifikasyon gelişir (akut koalesan mastoidit). Muayenede kulak arkasında hiperemi ve ödem gözlenir. 6. Komplikasyon: Komplikasyonlar enfeksiyonun orta kulak sınırlarının dışına taşması ile oluşur. AOM’yi takiben görülebileceği gibi KOM’u takiben de görülebilir; intrakraniyal komplikasyonlar menenjit, ekstradural abse, subdural abse, beyin absesi, lateral sinüs tromboflebiti ve otitik hidrosefalidir. Labirintit, petrozit ve fasiyal sinir paralizisi ise görülebilecek ekstrakraniyal komplikasyonlardır. Ayrıca koalesan mastoidit subperiostal yayılarak abselere yol açabilir. TANI Otoskopik muayene ile tanı konur. AŞAĞIDAKİ SEMPTOMLARIN 1 VEYA Bulunduğu evreye göre otoskopide değişik DAHA FAZLASI AOM GELİŞMİŞ muayene bulguları görülebilir. Kulak zarında hiperemi, bombeleşme, toplu iğne başı (OTOSKOPİK BULGUYLA BERABER) büyüklüğünde perforasyonlar yada pulse eden görmek Otalji (Kulak ağrısı) Ateş Çoğu hekim kızarıklığı tanı kriteri olarak Otore (Kulak akıntısı) Huzursuzluk Yeni gelişmiş iştahsızlık pürülan mümkündür. sekresyon kabul etmektedirler. Ancak ağlama, DKY’dan serümen temizlenmesi sırasında oluşan iritasyon ve ateş (otit dışında başka nedenle OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜRÜR (bulantı, kusma, ishal gibi olabilir) kulak zarında hiperemiye neden olabilir. Bu yüzden kulak zarının rengi ASOM nonspesifik semptomlar eşlik edebilir) tanısını koymadaki önemi azdır. Bu renginden çok daha önemli tanısal bilgi eşlik etmesi şarttır. Bu bulgular: Kulak zarının pozisyonu ve hareketliliği verir. Bu nedenle AOM tanısında pnömatik otoskopi önemlidir. Bu yöntem ile kulak zarının mobilitesi (hareketliliği) değerlendirilir. Otoskopide AOM tanısına en çok yaklaştıran tipik bulgu; mobilitesi azalmış, bombeleşmiş, kırmızı kulak zarıdır. semptomlara anormal kulak otoskopik zarının bulgularının Bombeleşme Kızarıklık Orta kulakta effüzyon görüntüsü Pnömotik otoskopide azalmış zar hareketliliği SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 67 AOM geçirmekte olan çocukların üçte ikisinde ateş saptanır. Ancak 40°C dereceden daha yüksek ateş nadirdir ve bakteriyemi veya baska bir komplikasyonun göstergesi olabilir. Yenidogan ve süt çocuklarında tek semptom huzursuzluk olabilir. Diapozon testleri ile iletim tipi işitme kaybı doğrulanabilir ama çocuklarda AOM tanısı otoskopi ile konur uyum sorunu olabilir. Odyometrik inceleme şart değildir, tanıyı desteklemek için gerekirse istenir. Ampirik tedaviden fayda görmeyen, toksik tabloya sahip yada komplikasyon gelişen hastalarda timpanosentez ile orta kulak sıvısının alınıp kültür ile patojen mikroorganizmanın saptanması şarttır. AKUT OTİTİS MEDİA TEDAVİSİ Antibiyotik ve destek tedavisinden oluşur. Antibiyotikler: AOM tedavisinde yaklaşım farklılıkları vardır. Avrupada bazı ülkelerde komplike olmamış AOM’da ilk basamak sadece semptomatik tedavidir (ağrı varsa giderilmesi). Hasta 72 saat sadece analjezik-antipiretik verilerek yada parasentez yapılarak takip edilmekte, 3 gün sonra düzelme olmazsa antibiyotik başlanmaktadır. Bunun amacı antibiyotik gereksiz kullanımının önüne geçmektir. Çünkü AOM, en çok antibiyotik reçete edilen hastalıktır. Oysa ki AOM’ların önemli bir kısmı tedavisiz düzelmektedir. Ancak bu metodda AOM’a bağlı potansiyel komplikasyon riski vardır. Gözlem ve bekleme seçeneği, hastayı yakın takip imkanının olmadığı ülkemizde dahil birçok ülkede pek kullanılmamakta, AOM düşünülmüşse ampirik antibiyotik tedavisi + dekonjestan + analjezik-antipiretik başlanmaktadır. Parasentez rutin yapmaya gerek yoktur. Eksüdasyon safhasında başvuran hastalarda ileri derecede kulak zarı bombeleşmesi ve ağrı varsa yapılması hastanın semptomlarını hafifletir. En uygun kadran kulak zarının arka-alt kadranıdır. Ampirik antibakteriyel tedavi; en sık görülen 3 bakteriye (S. Pneumonia, H. İnfluenza, M. Catarrhalis) etkili olacak şekilde düzenlenmelidir. Amoksisilin ilk basamak tedavi seçeneğidir. Dozu 40-45 mg/kg/gün (40 kg’dan düşük hafif olgularda:ağrı az, ateş<39) ve 80-90 mg/kg/gün (40 kg’dan fazla tüm olgular ayrıca riskli gruplarda ve şiddetli olgularda: ağrı şiddetli, ateş>39) arasında değişir. 80-90 mg/kg/gün ile 80-90 mg/kg/gün verilen 2 ayrı grubun karşılaştırıldığı bir çalışmada iyileşme yönünden dozlar arasında anlamlı fark saptanmamıştır. Son yıllarda S. Pneumonia’da penisilinin normal tedavi dozuna (40-45 mg/kg/gün) karşı direnç artmaktadır (%20). Ancak bu direnç doz artırılarak yenilebilmektedir. Klavulanat eklemeye gerek yoktur çünkü S. Pneumonia betalaktamaz üretemez. Bu artan direnç nedeniyle tüm AOM hastalarında ilk basamak olarak 80mg/kg/gün Amoksisilin önerilmektedir. Yüksek doz SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 68 amoksisilin ile 48-72 saat sonunda cevap alınmayan olgularda (muhtemelen dirençli S. pneumoniae ve beta laktamaz üreten H. influenzae veya M. Catarrhalis etken mikroorganizmadır) ikinci basamak antibiyotik tedavisine geçilmelidir. Bunlar, dirençli S. pneumoniae ve betalaktamaz üreten H. influenzae veya M. Catarrhalis suşlarına karşı etkilidir. Dirençli olgularda amoksisilin aşağıdaki 3 gruptan biri ile değiştirilmelidir: Beta laktamaz inhibitörleri: Yüksek doz Amoksisilin-klavulanat (80-90 mg/kg/gün amoksisilin, 6.4mg/kg/gün klavulanat olacak sekilde) ilk ve en sık tercih edilir. Ampisilin sulbaktamda kullanılabilir. Cefaclor, cefprozil de kullanılabilir. 2. kuşak oral sefalosporinler: En sık Sefuroksim aksetil (30 mg/kg/gün) tercih edilir. IM seftriakson: Betalaktamaz üreten H. influenza veya M. Catarrhalis suslarına ve diğer gram negatiflere karsı mükemmel etkilidir ancak S. Pneumonia’ya etkisi zayıftır. Daha çok atipik seyirli, yüksek ateşli, genel durumu daha kötü olgularda tercih edilir, hatta yukardaki 2 seçenek atlanarak IM seftriakson başlanabilir. 50mg/kg gün, 1 kez, IM, 3 gün ardarda yapılır. Yayınlanan kılavuzlarda Amoksisilin ilk seçenek olarak önerilmekle birlikte son yıllarda M. Catarrhalis’in %80-100, H. İnfluenza’nın %20 civarında olan betalaktamaz üreterek katkısız penisilinlere (amoksisilin) direnç geliştirmeleri ve bu mikroorganizmaların görülme sıklığında artış olması ve ayrıca amoksisilinin günde 3 kez kullanımının (8 saat arayla alınmalı) zorluğu nedeniyle tedaviye direk olarak 2. basamaktan başlamaya meyil vardır. ancak yakın geçmiste başka bir nedenle amoksisilin kullanmıs bir hastada ilk seçenek amoksisilin klavulanat veya ikinci veya üçüncü jenerasyon sefalosporin olabilir. Penisiline alerjisi olan çocuklarda Sefalosporinler, Makrolidler ve Trimetoprim-sulfametaksozol dısında seçenek yoktur. Sefalosporinler tercih edilmelidir ancak penisiline alerjisi olanların %10-15’de sefalosporinlere karsı çapraz reaksiyon mevcuttur. Bu durumda (Penisilin ve sefalosporin alerjisi olanlarda) makrolidler (roksitromisin, klaritromisin, azitromisin) tercih edilebilir. Ancak hem makrolidlere hemde Trimetoprim-sulfametaksozola artmış bir pnömokok direnci olduğu hatırlanmalıdır. Klasik antibiyotik tedavilerine cevap vermeyen, genel durumu iyi olmayan, yüksek ateşli olgular hospitalize edilerek parenteral antibiyoterapi (Sefuroksim aksetil, seftriakson) başlanmalıdır. Bunlarda ve ayrıca septisemi yada komplikasyon geliştiği düşünülen hastalarda, 6 aylıktan küçük çocuklarda gram negatif basillerinde sık etken olması nedeniyle tedavilere cevap vermiyorsa biran evvel timpanosentez (parasentez) yapılmalı, kültür sonucuna göre uygun antibiyotik seçilmelidir. Şiddetli ağrısı olan olgularda da parasentez yapılmalıdır. AOM tedavisinde yardımcı ilaçlar: Dekonjestanlar; lokal (ksilometazolin..) ya da sistemik (12 yaş altında önerilmez, psödoefedrin..) uygulamalar ile Östaki borusu ventilasyonunu iyileştirir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 69 Ağrı için parasetamol veya ibuprofen verilebilir. Antihistaminikler sekresyon kurutucu etkisinden dolayı kullanılmamalıdır. Mukolitikler, steroidler endike değildir. AOM’da antimikrobiyal tedavinin süresi en az 10 gün olmalıdır. Bu süreçte iyileşip birkaç gün sonra başlangıç semptomlarının yeniden ortaya çıkması (ateş, kulak ağrısı, otore, genel durumun kötüleşmesi) koalesan mastoidit ve ilişkili diğer komplikasyonların başlangıcını düşündürür. REKÜRREN AKUT OTİTİS MEDİA (RAOM) Son 6 ay içerisinde 3, ya da son bir yıl içerisinde 4 AOM atağı geçirilmesi halinde RAOM tanısı konur. Özellikle yaşamın ilk 3 yılında çocukların kognitif fonksiyonlarında kayba yol açacağı için daha da önemlidir. Ataklar arasında tamamen normal olabilir yada orta kulakta sıvı mevcut olabilir. Altta yatan IgA eksikliği veya hipogammaglobulinemi gibi immunolojik bir bozukluk yanında adenoid vejetasyon (hipertrofi veya adenoidit), yarık damak, respiratuar allerji, paranazal sinüs enfeksiyonları, nazofarenks patolojileri araştırılmalıdır. Etken patojenler AOM ile aynıdır. Tedavide amaç atak sıklığını azaltarak işitme kaybı süresini kısaltmak ve uzun dönem sekelleri önlemektir. Tedavide temel seçenekler varsa predispozan faktörlerin ortadan kaldırılması (ör: adenoidektomi), antibiyotik profilaksisi ve VT uygulamasıdır. Antibiyotik profilaksisi ise şu şekilde yapılır: Amoksisilinin tedavi edici dozunun yarısı kış ayı boyunca (3-6 ay) verilir. Bu dönemde hasta yine atak geçirirse başka antibiyotiğe geçilir. Buna rağmen sık atakları devam eden çocuklarda cerrahi (VT uygulaması) yapılır, 3 yaşından büyükse adenoidektomi de yapılır. Aktif bağışıklama (influenza aşıları, pnömokok aşıları ile immunizasyon) atakların sıklığının azaltılmasında faydalı olabilir. AOM’un en sık etkeni olan S. Pnömonia’nın birçok tipi vardır. Pnömokok aşıları tüm tipleri içermez, en sık görülen tipleri içeren bir aşıdır. Bu aşı ile %10 oranında AOM sıklığında azalma ve VT uygulamasında azalma bildirilmiştir. Influenza virüsü OM etkeni değildir ancak influenza enfeksiyonları (ÜSYE) OM için zemin hazırlamaktadır. Bu virüse karşı hazırlanan influenza aşıları, artmıs ÜSYE ve OM riski olan çocuklara önerilmektedir. 2 yaşından küçük olup RAOM olan çocuklara RSV aşısıda önerilebilir. EFÜZYONLU OTİTİS MEDİA TANIM Effüzyonlu otitis media (EOM), intakt kulak zarı arkasında akut enfeksiyon yakınmaları ve bulguları olmaksızın orta kulakta seröz yada mukoid sıvı birikmesi ile karakterize bir SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 70 enflamasyon tablosudur. Terminolojide EOM ile aynı anlamı taşıyan birçok isimlendirme bulunmaktadır (seröz OM, mukoid OM, kataral OM, sekretuar OM, non-süpüratif OM, orta kulak efüzyonu, glue ear). EPİDEMİYOLOJİ/ İNSİDANS Çocukluk çağı hastalığı olup sıklığı yaşla birlikte azalır. EOM açısından yapılan insidans çalışmaları, okul öncesi çocukların yarısının en az bir EOM epizodu geçirdiğini göstermektedir. Erkek çocuklarında kız çocuklarına oranla 2 kat daha sık görülmektedir. Çocukluk çağında görülen iletim tipi işitme kayıplarının en sık sebebidir. EOM, erişkinlerde çocuklardan çok daha seyrek görülür ancak çok daha ciddi nedenlere bağlı olabilir. Erişkin EOM’sında, özellikle tek taraflı olanlarda, ilk ekarte edilecek patoloji nazofarinks Ca ya da lenfoma olmalıdır. Bunlara ek olarak radyoterapi, paranazal sinüs hastalıkları, adenoid hipertrofisi, barotravma, nazogastrik sonda da diğer etkenler arasında sayılabilir. Primere yönelik tedavi yanında VT uygulaması yapılır. PATOGENEZ VE RİSK FAKTÖRLERİ EOM oluşum mekanizması ve EOM’nın oluşmasında etkisi olan risk faktörleri yukarda ayrıca anlatıldı. Özetle Östaki tüpünün ya ventilasyon fonksiyonunu yada drenaj ve koruma fonksiyonunu bozarak orta kulak mukozasının metaplaziye uğraması ve sekretuar karakter kazanması sonucu EOM’a sebeb olurlar. KLİNİK EOM klinik olarak bulgu ve belirtileri bariz olmayan sessiz seyreden bir hastalıktır. Pek çok olguda tek belirti işitme kaybıdır. Ağrı, ateş ya da kulak akıntısı gibi belirtilerin olmaması, işitme kaybınında çoğunlukla fark edilmemesi nedeniyle bazı olgularda tanı gecikebilir. TANI Öykü + FM (otoskopi) + odyometrik inceleme ile konur. Otoskopik muayene tanıda en önemli yeri tutar, kulak zarı sarı, mat ve vaskülarize (damarlarda belirginleşme) görülür. Bazen hava kabarcıkları ve sıvı seviyesi görülebilir. AOM’da zarda bombeleşme görülürken EOM’da başlangıçta nötraldir, ileri EOM (efüzyon, retraksiyon ve hava kabarcıkları görülmekte) vakalarda ise retraksiyon ve adhezyonlar görülür. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 71 EOM tanısında en önemli muayene yöntemlerinden birisi de pnömatik otoskopidir. Bu yöntem ile kulak zarının mobilitesi (hareketliliği) değerlendirilir. Diapozon testleri ile iletim tipi işitme kaybı doğrulanabilir ama çocuklarda uyum sorunu olabilir. Effüzyonlu otitis media’nın farklı görünümleri Odyometrik inceleme şart olmamakla beraber tanının desteklenmesi ve hastalığın prognozunun belirlenmesi için sıklıkla kullanılır. Odyogramda iletim tipi işitme kaybının varlığı (genellikle 2040 dB arasında) ve timpanogramda düz çizgi çizmesi (Tip B timpanogram) yada orta kulak basıncının (–) 200 dekapaskal'ın (daPa) üzerinde olması (Tip C timpanogram) orta kulakta efüzyon lehine yorumlanabilir. Akustik reflektometri kulak zarından yansıyan sesin ölçülmesidir. Yansıyan ses ne kadar yüksek ise orta kulakta efüzyon olma ihtimali o kadar artar. Hızlı ve kolay uygulanabilen bir yöntem olmakla beraber yaygın kullanım alanı bulamamıştır. Laboratuar ve görüntüleme yöntemlerinin tanıda değeri yoktur. KRONİK EOM’A BAĞLI SEKELLER Tedavi edilmeyen olgularda timpanik membranda atrofi, retraksiyon poşu, adheziv otit, miringoskleroz, SNİK, kronik otit ve kolesteatomaya ilerler. Dil ve konuşma bozuklukları gelişebilir. Timpanik efüzyonlarda membranda zarın fibröz atrofi: Uzun tabakasında süreli gelişen Atrofik timpanik membran ia dejenerasyon neticesinde zar translüsen bir hale gelir. Genellikle tedavi gerektirmez. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 72 Retraksiyon ve adheziv otit: Östaki tüpünün kronik disfonksiyonu sonucu gelişen zardaki çökmedir. Yani kronik EOM sonucu sık görülür. Havalanmadaki yetersizlik nedeniyle uzun süre devam eden düşük basınç sonucu zarda çökme gelişir, kulak zarı titreşim yeteneğini yitirir ve İTİK’a sebeb olur. Zardaki çökmenin 3 evresi vardır: Retraksiyon evresi: Medialdeki yapılara temas Efüzyonlu otitis media retraksiyon evresi etmeyen retrakte kulak zarı, yada inkusla temas halinde retraksiyon halinde olabilir. vardır. Atelektazi: Promontoriuma 1-2 mm mesafe Adhezyon (Adheziv otitis media): Promontoriuma tamamen yapışmıştır. İlk 2 evrede VT tatbik edilebilir ancak düzeltmez, sadece ilerlemeyi durdurabilir. En şiddetli hali olan adhezyon evresinde ise (adheziv otitis media) VT Efüzyonlu otitis media adhezyon evresi (Adheziv otitis media) faydasızdır, timpanoplasti gerekir. Adheziv otitis media evresinde kemikçiklerde sıklıkla destrüksiyon gelişeceği için cerrahi sırasında bakılmalıdır. Retraksiyon poşlarında kolesteatom gelişebilir. KOM ve kolesteatom: EOM uzun sürdüğü zaman KOM’a dönüşür. Oluşan retraksiyon poşlarında kolesteatom gelişebilir. Timpanoskleroz: Submukozal alanda hyalin kollajen plaklar birikmesiyle karakterize ilerleyici hyalinizasyonudur. Sebebi bilinmemekte ancak tekrarlayan geçirilmiş enfeksiyonlar, VT Miringoskleroz tatbiki, otoimmünite gibi nedenler suçlanmaktadır. Orta kulak boşluklarında her yerde görülebilir ancak en sık ve özellikle klinik önemi olan kulak zarında ve kemik zincirinde olmasıdır. Sadece zarda görülene miringoskleroz denir, zarda hareket kısıtlılığına yol açabilir. Kemikçikleri tutanlarda kulak zarı salim olmasına karşın iletim tipi işitme kaybına yol açabilir. Tedavi semptomatik olanlarda (İTİK olanlarda) cerrahidir. SNİK: EOM veya KOM, İTİK ile seyreder. Ancak toksik/enfeksiyöz ajanların yuvarlak pencereden veya destrüksiyonla iç kulağa ulaşmasıyla SNİK gelişebilir. EFÜZYONLU OTİTİS MEDİA TEDAVİSİ EOM tedavisinde, konservatif, medikal tedavi ve cerrahi tedavi yöntemleri uygulanır: SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 73 1- Konservatif Tedavi (izle-gör): EOM olgularının çogu bir AOM epizodunun ardından gelisir. AOM sonrası olguların %60’ında orta kulakta effüzyon gelişir. Gelişen effüzyonların ilk ayda %60’ı, 2. ayda %80’i, 3. ayda %90’ı kaybolur. Bu nedenle her hastaya ventilasyon tüpü (VT) takılmasını önermek mantıklı değildir çünkü %90 olguda 3 ay içinde kendiliğinden iyileşme meydana gelir. 3 aydan daha uzun süren EOM’da spontan gerileme şansı düşüktür (%20). Riskli grup dışındaki hastalar birer ay gibi aralarla izlenebilirler. 2- Medikal Tedavi: Takipler sonunda %10 hastada ya kısmi iyileşme olur yada hiçbir düzelme olmaz. Bu olgularda sekelleri önlemek için ve ventilasyon tüpü takma işlemine karar vermeden önce, acil bir endikasyon yoksa, iki hafta süre ile uygun antibiyotik tedavisi ile yapılacak medikal tedavi endikedir. 10-14 gün süreli antibiyotik kullanımı iyileşmede anlamlı bir farklılık sağlar. 2 hafta sonraki kontrolde düzelme görülürse bir kür daha devam edilir ancak düzelme yoksa cerrahi önerilir. EOM tedavisinde sadece antimikrobiyallerin etkinligi kanıtlanmıstır. Antibiyotikler dışında çok sayıda ajanla (mukolitik, NSAİD, dekonjestan, antihistaminik, steroid) ilgili çesitli çalısmalar mevcuttur ancak etkileri tartışmalıdır: Antibiyotikler: EOM medikal tedavisinde etkinliği ispatlanmış tek ilaçtır. EOM sıvısının steril olmadığı sıklıkla izole edilen şu üç bakteriyi (S.pneumonia, H.influenza ve M.catarrhalis) içerdiği gösterilmiştir. Bu nedenle antibiyotik seçerken bu hesaba katılmalıdır. Önerilen antibakteriyel ajanlar olarak amoksilin (yüksek direnç nedeniyle artık ilk seçenek olarak kullanılmamakta), amoksisilin-klavulanat (ilk seçenek), ikinci ve üçüncü kuşak bazı sefalosporinler ve yeni makrolidler (penisilin alerjisi varsa) sayılabilir. Dekonjestan: Dekonjesyonla orta kulağın daha iyi ventile olması amaçlanır. Kısıtlı süre ile (beş gün) sistemik ve topikal dekonjestan kullanımı EOM tedavisi için uygundur ve bu süre içinde bir yan etki ya da rebound etkisi oluşmaz. Antihistaminik: Son çalışmalar, orta kulağın alerjinin hedef organı olmadığı ve EOM’nın iyileşmesinde alerji tedavisinin anlamlı bir etkinliği olmadığını göstermektedir. Hastada alerji nedeniyle başka şikayetleri için önerilebilir ancak salt EOM tedavisinde yeri yoktur. NSAID: Faydası gösterilmemiştir, EOM tedavisinde kullanılmamalıdır. Steroid: Atopik bünyelilerde ve allerjisi olanlarda olumlu etkisi gösterilmişse de yan etkilerinin fazlalığı nedeniyle önerilmez. Mukolitikler: Faydası gösterilmemiştir. 3- Cerrahi Tedavi: Medikal tedaviye yanıt vermeyen hastalarda yapılması gereken tedavi cerrahi yöntemdir. Ancak bazı riskli olgularda ve takip edilmesinde sorun yaşanılacağı düşünülen hastalarda da cerrahi tedavi konservatif ve medikal tedavi beklenmeden öncelikli olarak düşünülmelidir. Komplikasyonlara (sekeller) ait bulguların (retraksiyon, atelektazi) SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 74 olması, işitme kaybının bilateral aşırı olması (40 dB ve üzeri), sensorinöral kayıp başlaması ve efüzyonlu otitle birlikte rekürren otit olması bu riskli grupları oluşturur. VT ile beraber adenoidektomi EOM’DA CERRAHİ TEDAVİNİN ÖNCELİKLE DÜŞÜNÜLMESİ GEREKTİĞİ RİSKLİ GRUBLAR yapılmış olgularda, sadece VT uygulanan olgulara göre daha fazla düzelme gözlenmiştir. Adenoidektomi Komplikasyon ve sekellere ait bulguların (retraksiyon, özellikle nazofarenksteki enfeksiyon odağını ortadan kaldırması açısından etkilidir. Böylece atelektazi) olması etki edilmiş olur. Bu nedenle 3 yasından büyük olması (40 dB ve üzeri) rekürren otit atağı sayısı azaltılarak EOM seyrine çocuklarda eklenmelidir. adenoidektomi Tonsillektominin yeri yoktur de ancak işleme İşitme kaybının bilateral aşırı Sensorinöral kayıp başlaması Efüzyonlu otitle rekürren otit olması zaten adenoidektomi ve/veya tonsillektomi planlanmış birlikte hastalarda efüzyon da varsa VT bu operasyon sırasında tatbik edilmelidir. Ventilasyon tüpü (VT) tatbiki: Antimikrobiyal tedaviye cevap vermeyen ve en az 3 ay süren bilateral EOM veya en az 6 ay süren unilateral EOM olgularında VT tatbiki önerilmektedir. Kulak zarına yapılan insizyonla (miringotomi denir, ön-üst veya ön-arka kadrana yapılabilir, arka-üst kadrana yapılmamalıdır) takılan küçük, tübüler implantlardır. EOM’da VT takılmadan salt miringotomi önerilmemektedir. OK’ta efüzyon olmaması VT takılması gerekçesini ortadan kaldırmaz. VT uygulamasının endikasyonları: Kronik EOM: Major endikasyonudur. Rekürren AOM: 6 ay içerisinde en az 3 veya bir yılda en az 4 veya daha fazla AOM atağı geçirmis olmak. Rekürren EOM: Her bir atak 3 aydan kısa ancak hasta kümülatif olarak 12 ayın en az 6 ayını EOM ile geçiriyorsa. Östaki tüp disfonksiyonu: Barotravma veya OK effüzyonu olmayan ancak medikal tedaviye cevap vermeyen fluktuan isitme azlıgı, dengesizlik, vertigo, tinnitus, otofoni ve retraksiyon posları, atelektazi gibi şikayetlerle giden hastalıklarda (ör: patolous tuba östaki) endikedir. VT’lerine timpanostomi tüpleri yada basınç eşitleyici tüp de Ventilasyon tüpü denir. Teflon, silikon, paslanmaz çelik ve titanyumdan yapılan modelleri vardır. Genellikle SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 75 Sheppard ve Paparella modelleri kullanılır ama aslında bunların birbirlerine üstünlükleri yoktur ve sonuçları benzerdir. Cerrahiye rağmen sık rekürrens gösteren EOM olguları için zarda uzun süreli kalan T-tüpler kullanılır. VT tatbiki, OK efüzyonunu kısa vadede ve en etkin şekilde gideren yöntemdir ve bugün dünyada en çok uygulanan cerrahilerden birisidir. VT, Östaki borusunun havalandırma ve klirens fonksiyonlarını karşılar; ama koruma fonksiyonunu bozar. VT uygulamasında yaş sınırı yoktur. VT’nin kalış süresi ortalama 6 ay-1 yıl arasındadır. Kalış daha uzunda sürse genellikle tüp düşene kadar beklenir. T-tüpleri üç sene kadar kaldıktan sonra alınır. Postoperatif karşılaşılan en sık sorunlar otore (tedavi olarak antibiyotik başlanır) ve tüpün tıkanmasıdır. Tüp atıldıktan sonra gelişen komplikasyonlar ise perforasyon ve miringosklerozdur. VT uygulaması, nadiren iatrojenik kolesteatom nedenidir. TUBA ÖSTAKİ HASTALIKLARI AOM ve EOM gelişiminde önemli bir faktör olan tuba östakinin patolojilerinden burada bahsedilecektir. Ancak önce tuba östakinin görevlerini hatırlamakta fayda var. Çünkü oluşan patolojiler tuba östakinin bu 3 önemli görevindeki bozukluklarla alakalıdır. TUBA ÖSTAKİ FONKSİYONLARI Östaki borusunun bilinen üç fonksiyonu vardır; Ventilasyon (Havalandırma):OK boşluğunun atmosferik basınçla dengelenmesini sağlar. Zarın ideal titreşimini sağlayabilmesi normal gerginlikte olmasına yani her iki taraf hava basıncının dengede olmasına bağlıdır. Drenaj (Temizleme): Orta kulakta üretilen normal veya patolojik sıvıların nazofarinkse boşaltılmasını sağlar. Östaki borusunu kaplayan titrek tüyü kübik epitelin silier aktivitesi ile sağlanır. Koruma: Orta kulağın nazofaringeal mikroorganizma ve sekresyonlardan korunmasını sağlar. TUBA ÖSTAKİ MUAYENESİ Otoskopide zarın normal olması, TÖ’nün muhtemelen normal olduğunu düşündürür. Retraksiyonlar TÖ disfonksiyonu düşündürür. Nazofaringoskopi ile tuba ağzı değerlendirilebilir, adenoid veya tümöral kitle görülebilir. Timpanometri tanıda ipuçları verir. Negatif basınç saptanması, ventilasyonda problem olduğunu düşündürür. İnsuflasyon manevraları tanıda yardımcıdır. Valsalva manevrası (ağzın burnun tıkanarak havanın dışarı verilmeye çalışılması, SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 76 bu esnada çıtırtı sesi duyulması yada otoskopide dışa hareket görülür) ile tubanın açık olup olmadığı anlaşılabilir. Valsalvanın tersi hareketle (yutkunma) yapılan Toynbee manevrasıda tubal açıklığı test eder (zarın içe hareketi görülür). TUBA ÖSTAKİ PATOLOJİLERİ En sık görülen tubal obstruksiyondur. Ayrıca tubal disfonksiyon, barotravma, patent tuba östaki (patulous tuba eustachii) patolojilerine rastlanabilir. Tubal obstrüksiyon: AOM ve EOM gelişimine yol açabilir. Obstruksiyon fonksiyonel (M.tensor veli palatini fonksiyon yetersizliği) yada mekanik (kronik inflamasyon, adenoid, polip, kitle, alerjik ödem..) olabilir. ÜSYE sırasında akut olarakta tıkanabilir, nazal dekonjestanlar tedavide yeterli olur. Kronik obstruksiyonlarda primer neden tedavi edilmeli, neden bulunamazsa dekonjestan verilmelidir. Valsalva manevrası önerilir. Son çare VT gerekebilir. Tubal disfonksiyon: Tubal disfonksiyon dolayısıyla EOM sıktır. Yarık damakta M.tensor veli palatini fonksiyonu bozuktur. Bu hastalarda sıklıkla VT gerekir. Basınç değişiklikleri yavaş yavaş olursa TÖ uyum sağlar ancak ani değişikliklerde barotravmaya yol açabilir. ÜSYE bu durumu kolaylaştırır. Aniden artma sonucu (dalış, uçağın inişi) tubal kollaps olur, OK’ta negatif basınç gelişir, zarda retraksiyondan perforasyona değişen bir tablo çıkar. Muayenede retrakte zar ve arkasında sıvı veya kan görülebilir. İTİK ve timpanogramda negatif basınç saptanır. Genelde 2-3 gün içinde düzelir ancak bazen 1-2 hafta sürebilir. Nadiren dirençli olgularda VT gerekebilir. ÜSYE varken uçuş yapmamak, iniş sırasında valsalva yapmak yada sakız çiğnemek, dekonjestan kullanmak önleyici olabilir. Barotravma: Orta kulaktaki basıncın, tuba disfonksiyonuna bağlı olarak, dış atmosfer basıncına göre ani ve yüksek miktarda artışı veya azalışı sonucu ortaya çıkan patolojik durumdur. Tuba basıncın arttığı durumlarda bir miktar açılarak orta kulağı rahatlatır, basıncı dengeler. Günlük hayatta orta kulakta ani basınç artışına neden olabilecek bir durum yok denecek kadar azdır. Orta kulakta ani basınç düşmesi ise tubayı kollabe edebilir ve olayı bir kısır döngüye sokabilir. Bu tür bir tabloya uçakların inişi esnasında karşılaşılır. İniş esnasında, dış atmosferdeki basınç artışına uyum sağlayamayan orta kulakta basınç sabit kalır. Dış atmosfere göre negatif olan orta kulak basıncının etkisi ile zar çöker, mukozadan seröz mayi sızar, hatta kanama görülebilir. Buna bağlı olarak şiddetli kulak ağrısı, işitme kaybı ve çınlama görülür. Timpanik membran yırtılabilir. Yuvarlak ve oval pencere yırtılmaları ve fistülleri görülebilir. Korunma tedaviden daha etkilidir. Üst solunum yolu enfeksiyonları esnasında yolculuk yapılmaması, yolculuk esnasında ve özellikle inerken sakız çiğneme, esneme gibi eylemlerle tubanın açılmaya çalışılması gerekir. Otoskleroz nedeniyle opere edilmiş kişiler daha dikkatli olmalıdır. Parasentez, negatif basıncı kaldırarak düzelmeyi sağlayabilir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 77 Patent tuba (Patulous tuba Eustachii): Östaki tüpünün yeterli şekilde kapanamaması ve sürekli açık kalmasıdır. Bu nedenle her solunum hareketi sırasında bir miktar hava rahatlıkla orta kulak boşluğuna girer ve burundan solunum sırasında hasta, solunum seslerini duyar. Yatar pozisyonda sesler kaybolur ya da azalır. Otoskopi ile solunum ritmine uyarak timpan membran hareketi saptanabilir. Tanıda timpanometri çok faydalıdır, anormal komplians gözlenir. Yani hem soluk alıp verirken hemde nefesini tuttuğunda timpanogram yapılır, solunum sırasında eğri fluktuasyon verir, nefesini tuttuğunda ise normalleşir. Havanın aşırı girmesi yanında bir başka sorun nazofarengeal sekresyonlarında kolaylıkla girmesidir, bu da rekürren AOM’a yol açar. Patent tuba özellikle anormal kilo kayıplarında ve torus tubarius çevresine uygulanan RT’de ortaya çıkar. Hastalara yeniden kilo alması önerilir. Düzelmeyen vakalarda VT takılması semptomları düzeltir. Ancak esas tedavi tuba çevresine yapılmalıdır. Bunun için değişik yöntemler denenmiştir. Teflon enjeksiyonu yaparak tuba açıklığını azaltmak amaçlanmıştır ancak total obstruksiyon riski vardır. Başka materyallerin enjeksiyonuda denenmiştir. Palatal myoklonus: Palatal kasların istem dışı kasılmasıdır. Palatal kaslar dakikada 60-200 kez olmak üzere kasılırlar. Patent tuba östakiye ve objektif tinnitusa neden olabilir. Uyku, koma, barbitüratlar kasılmaları etkilemez. Tanı için damak kasları gözlenir. Timpanometri de önemlidir. Tinnitus ritmine uygun olarak, kompliansta ritmik azalma saptanması karakteristiktir. Tedavide önce ilaçlar verilir (Fenitoin, karbamazepin, valproik asid). Ağzın açılması, damak kaslarına dil baskısı ile dokunma, ağzın su ile doldurulması kasılmaları geçici olarak ortadan kaldırabilir. Cerrahi olarak ise basit vakalarda VT takılması ses şiddetini azaltır. Ayrıca tensor veli palatini kasını kesmek, hamulusu kırmak yada kası hamulustan kurtarmak myoklonusu ortadan kaldırabilir. Kas içine botox enjeksiyonu da güncel yaklaşımlar arasındadır. KRONİK OTİTİS MEDİA TANIM Kronik otitis media (KOM), orta kulak (kavum timpani, östaki ve mastoid hücreler) mukozasının 3 aydan fazla süren kronik enflamasyonu ve enfeksiyonu ile karakterize hastalığıdır. Bazen iç ve dış kulakta etkilenir. ETYOPATOGENEZ Genellikle sinsi başlangıçlı olan KOM gelişiminde etyopatogenezinde tek bir neden olmayabilir. Rol oynayan faktörler şunlardır: SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 78 a. AOM çoğunlukla sekel bırakmadan iyileşmesine rağmen bazen OK’ta irreversibl değişikliklere yol açabilir. Tekrarlayan AOM’lar yani RAOM (Rekürren AOM)’lar TM’da perforasyona yol açabilir. Eğer bu tablo, 3 aydan fazla sürerse kronikleştiği kabul edilir. Bunda sebeb sıklıkla yetersiz yada yanlış tedavidir. AOM (veya RAOM) ve EOM, KOM’un en sık ve en önemli sebebleri olarak kabul edilirler. b. EOM, AOM ile KOM arasında bir süreç olarak kabul edilir. 3 ay içinde düzelmeyen EOM, KOM öncülü olarak düşünülmelidir. c. Östaki borusunun fonksiyon bozukluğu ve mastoid hücrelerin herediter yetersiz pnömotizasyonu da önemli bir etmendir. Genellikle retraksiyon poşu yada adheziv otit sonucu gelişen kolesteatomlar sözkonusudur ve bunların büyük çoğunluğu arka kadrana veya pars flaksidaya lokalizedir. Bu gibi vakalarda zarın arka yarımı patoloji gösterirken ön kısmı sağlamdır. d. TM’da persistan perforasyon e. Hasta ile ilgili faktörler (debilite, direnç düşüklüğü, bağışıklık yetmezliği, kronik sinüs enfeksiyonları, sık ÜSYE, alerji, ayrıca sosyo-ekonomik faktörlerin olumsuz etkileri ve kötü çevre koşulları çoğu araştırıcı tarafından kabul edilmektedir) MİKROBİYOLOJİ Sıklıkla izole edilen mikroorganizmalar; P. Aeruginosa (%30), S. Aureus (%25) ve daha az olarak diğer enterik gram negatif ve anaerobik bakterilerdir. P. Aeruginosa sıklıkla kolesteatomlu KOM’larda görülür. FİZYOPATOGENEZ KOM, OK’ta degişik patolojik süreçler (mukozal enflamasyon, mukozal hipertrofi, mukozal ödem, polip, granulasyon, timpanoskleroz, kemik erimesi, kolesteatom, kolesterol granuloması) oluşturabilir. Mukozada en fazla görülen patoloji mukozal ödem ve hipertrofidir (kalınlaşma). Ödem fazlalaşırsa polip oluşumu görülür. Hastalığın aktif döneminde mukoza, mukoid ya da mukopürulan sekresyon salgılar. Uzun süreli, persistan akıntı olduğu durumlarda mukozada granulasyon dokusu da oluşabilir. İyileşme döneminde mukoza timpanosklerotik degişiklikler gosterir. Timpanoskleroz, submukozada amorf hyalin plakların oluşmasıyla karakterizedir. Bu plaklar fibroblast invazyonu sonucu tunika propria tabakasında kollajenden zengin konnektif dokudan oluşmaktadır. Timpanoskleroz orta kulağın her tarafında oluşabileceği gibi en çok kemikciklerin çevresinde ve timpanik membranda yerleşir. Intakt timpanik membranın arkasında da timpanoskleroz bulunabilir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 79 KLİNİK KOM'da timpanik membran perforedir. Perforasyon çok küçükten total perforasyona kadar değişebilir. Perforasyonun yeri çok onemlidir, santral ya da marjinal olabilir. Perforasyon anulusa kadar uzanıyorsa marjinal, uzanmıyorsa santral perforasyon olarak isimlendirilir. Pars flaksida perforasyonlarıda marjinaldir. Santral perforasyonlar (zarın pars tensa bölümünde görülür) genellikle komplikasyon yönünden tehlikesizdir. OK mukozası perforasyon içerisinden değerlendirildiğinde genellikle doğal görünümlüdür. Akıntı, koleasteatoma ya da polip izlenmez. TM’ın sağlam kalan kısımlarında (bakiye zar) ya da orta kulakta timpanoskleroz izlenebilir. Bu tip perforasyonlarda bazen zar perforasyonu iyileşebilir ancak iyileştiği zaman orta tabaka olan fibroz tabaka oluşmaz ve zar çok ince olur (psödomembran). Marjinal perforasyonlar ve attik perforasyonlar Santral perforasyon ve bakiye zarda timpanoskleroz koleasteatom gelişebildiği için tehlikelidir. OK’ta supurasyon, koleasteatoma, polip oluşumları sıklıkla Psödomembranla kapanmış santral perforasyon izlenebilir. Perforasyonun spontan iyileşmesi beklenmez. KOM’da hastalığın aktif dönemine kronik süpüratif otitis media (KSOM), inaktif dönemine kronik non-süpüratif otitis media denir. Kemikcikler, KOM'nın hafif şiddette olduğu durumlar dışında genellikle hasara uğrarlar. En sık inkusun uzun kolu nekroza uğrar. Malleus ve stapes daha az etkilenirler. Kemikçiklerdeki Kronik süpüratif otitis media (pürülan akıntı ve DKY’na uzanan polip) destruksiyon osteomiyelitten ziyade tromboz ve subepitelyal dokudaki osteolitik enzim ve kollajenazlara bağlıdır. Mastoid hücreler, KOM'da her zaman inflamasyondan etkilenirler. Mastoid kemikte ortaya çıkan skleroz hücrelerin hacmini küçültür. Mastoid pnömatizasyon azlığı ile KOM arasında sebep sonuç ilişkisi hep araştırma konusudur. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 80 Orta kulak dışındaki yapılarda KOM'da etkilenirler. Enfeksiyoz toksinlerin iç kulağa geçişi koklear hasara yol açabilir. Aynca tromboflebit ya da kemik destruksiyonu yoluyla KOM'a baglı temporal kemik içinde veya intrakranyal bölgede komplikasyonlar gelişebilir. SEMPTOMLAR Klinik: En sık 2 semptom akıntı ve işitme kaybıdır. Akıntı: KOM’da en sık başvuru nedenidir. Akıntı, intermittan veya süreklidir. İntermittan olduğu dönemde bir ÜSYE veya kulağa su kaçışını takiben aktif dönem oluşur. Tubotimpanik KOM’da akıntı genelde seromukoid yapıda ve kokusuz iken (enfekte olgularda akıntı pürülan olabilir), attiko-antral mukopürülan, KOM’da sıklıkla Kronik süpüratif otitis media (granülasyon ve serömukoid akıntı) kıvamlı, sarı-yeşil ve kokulu bir akıntı vardır. Özellikle kolesteatomlu KOM’larda çok tipik bir koku vardır. P. Aeruginosa kaynaklı akıntılar genellikle yeşil renklidir. İşitme kaybı: Daha çok iletim tipi, bazen mikst tip bir işitme kaybı bulunur. Nadiren toksinlerin iç kulağa geçişi ile SNİK olabilir. İşitme kaybının sebebi sıklıkla perforasyonlar ve kemikçik destrüksiyonlarıdır. Ayrıca perforasyonların lokalizasyonları, akıntı niteliği, miktarı, osteit, granülasyonlar, polipler, kolesteatom, timpanoskleroz ve mevcut debrisler işitme kaybının miktarını etkiler. Ağrı: Kronik otitlerde ağrı oluşmaz. Ağrının ortaya çıkması komplikasyonların habercisi olabilir. Ayrıca KSOM’a otitis eksterna eşlik ederse de ağrı bulunabilir. Kanama: Genellikle granülasyon ve poliplerden kaynaklanır. Baş Dönmesi: Enfeksiyonlar sırasında yuvarlak pencere membranının geçirgenliği artar ve bakteriyel toksinler kolaylıkla labirente geçerek sınırlı labirentite yol açar. KOM SINIFLANDIRMASI KOM; perforasyonun yerleşim yerine göre tubotimpanik ve attikoantral olmak üzere ikiye ayrılır: I. Tubotimpanik KOM: Pars tensada, santral yerleşimli değişik boyutlarda perforasyon bulunur. Kronik süpüratif otitis media (aktif dönem) yada kronik non-süpüratif otitis media (kuru ve akıntısız dönemler, inaktif dönem) şeklinde hastalık görülebilir. Aktif dönem enfeksiyonu ÜSYE ile, östaki borusu yoluyla veya dış kulak kanalı Tubotimpanik KOM SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 81 yoluyla gelip akıntı ve işitme kaybı ile seyreder. İşitme kaybının derecesi perforasyonun yeri ve boyutlarına, kemikçik tahribatına ve iç kulağın etkilenmesine göre değişmekle beraber, genelde azdır. II. Attiko-antral KOM: Perforasyon pars flaksida yada pars tensanın posterosuperiorundadır. Çok büyük çoğunluğu kolesteatom ile beraberdir. Bu nedenle bu tipi kolesteatomlu KOM olarakta adlandıranlar vardır ancak kolesteatomsuz olan az bir kısımda olduğu için 2’ye ayırmak gerekir: a. Mukozal (kolesteatomsuz) otitis media: Tubotimpanik tipe göre benign özelliği daha az olup, agresif özellikleri daha fazladır. Geniş ya da totale yakın perforasyon mevcuttur. Uzun süren kokusuz, mukoid ve mukopürülan akıntılarla karakterizedir. İşitme kaybı az yada çok olabilir. b. Kolesteatomlu otitis media: En tehlikeli OM tipidir. Bu tip otitlerde kolesteatom oluşumu, edinsel (akkiz) ve konjenital olmak üzere iki grupta incelenir: 1. Konjenital kolesteatom: Herhangi bir enfeksiyon veya otit öyküsü olmaksızın sağlam kulak zarı arkasında gelişen kolesteatomdur. Orta kulağın embriyolojik gelişimi sırasında temporal kemik içinde (orta kulak, petröz kemik ve mastoidde) hapis kalan yassı epitelden oluşur. Erkek çocuklarda daha sıktır (3/1). Büyük çoğunluğu 4-5 yaşlarında rastlantı sonucu tanınır. Otoskopide sağlam kulak zarı arkasında sıklıkla anterosuperiorda yada manubrium çevresinde beyazımsı bir kitle saptanır. 2. Edinsel (akkiz) kolesteatom: Yavaş ve sinsi bir gelişim gösterir. Bu gelişim şekline göre 2’ye ayrılır: Primer akkiz kolesteatom: Retraksiyon poşlarından gelişir. Pars flaksidadaki retraksiyon ceplerinde biriken keratinize epitelin çoğalmasıyla meydana gelir. Östaki tüpü disfonksiyonu muhtemeldir. Sekonder akkiz koleteatom: Perforasyondan gelişir. Bir perforasyondan orta kulağa giren keratinize epitelin çoğalmasıyla meydana gelir. TANI Anamnez ve FM (Otoskopi-otomikroskopi) yeterlidir, tanı koydurucudur. Otoskopi-otomikroskopi: Özellikle mikroskopun tanıda kullanılmasıyla tanı daha da kolaylaşmıştır. Muayenede DKY’da akıntı, epitelyal döküntüler ve kurutlar varsa küret ve aspiratörle temizlenmelidir. Kolesteatomda debrisler genelde beyaz ve tabakalar halinde, yumuşak, kolay parçalanan özelliktedir. Aspirasyon ve debrislerin temizlenmesinden sonra kulak zarı görülebilir. Kulak zarında tanı için önemli noktalar şunlardır. Perforasyon var mıdır? Varsa marjinal veya attik perforasyonu mudur? Retraksiyon poşu, adeziv otit veya atelektazi var mıdır? Retraksiyon poşunun hudutları görülebilmekte midir? Attik lateral duvarı (skutum) SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 82 yenmiş midir? DKY ve orta kulakta polip veya granülasyon dokusu var mıdır? İlerlemiş ve normal kulak zarı görüntüsü tümüyle kaybolmuş vakalarda anulus ve ortakulak yapıları debrisler temizlendikten sonra değerlendirilir. Özellikle arka üst kadranda ve dışkulak yolu arka üstündeki kabuklanmalar dikkatle değerlendirilmeli altında bir kolesteatom olasılığı göz ardı edilmemelidir. Kabuk sert ise yumuşatılarak temizlenmeye çalışılmalıdır. İntakt kulak zarı arkasında özellikle manibrium çevresinde beyaz yuvarlak kitle kolesteatomu bize düşündürmelidir. Kolesteatomlu kronik otitlerde karşı kulak da mutlaka iyice muayene edilerek değerlendirilmelidir. Karşı kulağın durumu ameliyat seçimi ve takipte ayrıca önem taşır. Odyolojik testler: İşitme testleri tanı için şart değildir ancak takipte gerekir. İşitme kaybının derinliği ve tipi saptanır. Tedavi sonuçlarını değerlendirebilmek amacıyla mutlaka yapılmalıdır. KOM’da yapılan odyometrik testler saf ses odyometrisi ve konuşmayı ayırtetme skorlarıdır. Küçük perforasyonlarda 15-20 dB, orta genişlikteki perforasyonlarda 30 dB, beraberinde kemikçik zincir hasarı varsa 30-50 dB, totale yakın ve pencereleri gören perforasyonlarda 40-50 dB’e varan kayıplar beklenir. Kemikçik zincir hasarı varken intakt TM’a sahip kişilerde ise 50-60 dB kayıp görülür. Kemik yolu değerleri ve konuşmayı ayırtetme, koklear hasara bağlı olarak değişir. Timpanograma gerek yoktur, tip B çıkar. Radyolojik görüntüleme: Tanıda şart değildir ancak komplikasyonlu olgularda yada cerrahi planlanan hastalarda ek bilgiler vereceği için gerekir. Kolesteatomun yerleşimi ve genişliği konusunda bizi aydınlatır ve ameliyat biçimini tesbit etmede bize yardımcı olur. Otitlerin değerlendirilmesinde temporal BT bugün en fazla başvurulan, en güvenilir tekniktir. MR, intrakranial komplikasyonlarda gerekebilir. Günümüzde direk grafilerin (Schuller, Law..) pek değeri kalmamıştır. TEDAVİ KOM tedavisi cerrahidir. Hangi kronik otit tipi olursa olsun cerrahi tedaviye adaydır. Medikal tedavi ise cerrahiye hazırlık için yapılır. Medikal tedavi: Eğer orta kulakta infeksiyon varsa antiseptik ajanlar (alkol borik sature solusyon), topikal antibiyotik (psodomonasların en sık görülmesi nedeniyle buna etkili kinolon grubundan siprofloksasin) ve steroidli damlalar (ödemi azaltmak için kullanılır, 3x5 damla, 2-3 hafta süreyle) uygulanarak infeksiyon tedavi edilir. Kulağa su girişi yasaklanır, banyoda tıkaç kullanması önerilir. Hasta ara ara çağırılarak kulak temizliği yapılmalıdır. Sistemik antibiyotiklere sadece yukardaki tedaviye dirençli olgularda kültür sonucuna göre gerek duyulur. Sistemik antibiyotik tedavisinin yada sistemik + topikal antibiyotik tedavisinin sadece topikal tedaviye üstünlüğü gösterilmemiştir. Nadiren tubotimpanik küçük perforasyonlu bir SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 83 kulak medikal tedavi ile kurutulduktan sonra perforasyon kenarları avive edilerek (triklorasetik asit, gümüş nitrat) kapanma sağlanabilir. Bunun dışında enfeksiyon tedavi edildikten sonra cerrahi planlanmalıdır. Attik retraksiyon poşunda sınırlı kolesteatomu olan olgularda düzenli aspirasyonlarla cerrahi geciktirilebilir. Genel olarak hedef, kuru bir kulak sağlanarak cerrahiye gitmektir. Ancak topikal tedavi ile dahi şikayetlerinde azalma olmayan kuru bir kulak sağlanamayan kolesteatomlu kronik otitli hastaları ve ayrıca komplikasyon riskleri yüksek olan hastaları çok vakit kaybetmeden opere etmek gerekir. Tubotimpanik KOM’da ise kuru bir kulak sağlanana kadar medikal tedavi denemekte, cerrahide acele etmemekte sonuçların başarısı açısından fayda vardır. Bu olgularda en az 3 ay süreyle medikal tedavi denenmiş olmalıdır. Cerrahi tedavi: Otitlerin cerrahi tedavisinde standart hale gelmiş kurallar vardır. Bunlar sırasıyla takip edilmelidir: 1. Kulaktaki enfeksiyonu ve olası tüm patolojileri temizlemek 2. Bu işlemler sırasında doğal anatomiyi mümkün olduğu kadar korumak 3. En ideal şekilde işitmeyi düzeltmek Cerrahi için bir yaş sınırı yoktur ancak 8-10 yaşına kadar ertelemek hem çocuğun uyumu, hemde azalmış olan ÜSYE nedeniyle cerrahinin başarısı açısından faydalı olacaktır. KOLESTEATOM TANIM Kolesteatom orta kulak boşluklarında gelişen deridir. Daha teknik bir tarifle keratin debrislerinin (matriks denilen bazal germinatif tabakanın sürekli ürettiği deskuame epitel ve stratum korneumdan gelen keratinin oluşturduğu atıklar) temporal kemiğin havalı boşlukları ve kulak zarı içinde birikmesidir. Kolesteatom elektron mikroskopu ile de incelenmiş ve aşağı yukarı epidermis ile aynı özellikleri gösterdiği saptanmıştır. Aslında keratoma demek belki daha doğru olacaktır ancak Alman biyokimyacı J. Muller biyokimyasal analiz yapmış safra tuzları ve yağ asitleri içerdiğini saptamış ve safra ve yağ içeren tümör anlamına gelen kolesteatoma terimini kullanmış ve o zamandan bu yana kolesteatomun histopatolojisini çağrıştırmamakla beraber bu terim yerleşmiştir. Sonunda -om eki olmakla beraber bir tümör değildir. Ancak en önemli, en sık ve hayatı tehdit potansiyeli olan en tehlikeli KOM tipi olması, bir tümör gibi davranıp kemik erimesi ve toksik ürünler aracılığıyla işitme kaybı ve diğer birçok komplikasyona (temporal kemik ve kafa içi komplikasyonlar) yol açması nedeniyle önemlidir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 84 KOLESTEATOM GELİŞİMİ Kolesteatomun en sık geliştiği yer posterior epitimpanumdur. Bunu posterior mezotimpanum ve anterior epitimpanum takip eder. Posterior epitimpanik bölgede kolesteatomun en sık oluştuğu yer ise Prussak boşluğudur (pars flaksida, malleus boynu, lateral malleolar ligament arası; pars flaksidada oluşan retraksiyon poşu sonucu epitel buraya temas eder). Prussak boşluğunda oluşan kolesteatom 3 ayrı yöne yayılır: en sık görülen yol; süperior inkudal boşluk yoluyla (inkus gövdesinin üst ve lateralinden) aditus ad antruma ve ordanda mastoide yayılımıdır. Ayrıca Prussak boşluğundan mezotimpanuma buradan da fasial resese ve sinüs timpaniye yayılabilir. Daha az görülen bir yayılma yoluda malleus başı önünde ön epitimpaniuma ve supratubal resese ulaşımıdır. Horizontal fasial siniri tutabilir. Kolesteatomalar; konjenital (nadir) yada sık gördüğümüz edinsel (primer ve sekonder akkiz kolesteatomlar) olabilir. Akkiz kolesteatomların en sık görülen OK dışında daha az görülen lokalizasyonlarıda vardır (DKY kolesteatomları; nadir görülür, Petröz apeks kolesteatomu; çok seyrek görülür, konjenital ve akkiz olabilir, gerek bölgenin derinliği ve belirti vermemesi ve gerekse cerrahi olarak ulaşmadaki zorluk tanı ve tedavide sorunlar çıkarır). Daha önce bir şikayeti yokken timpanoplasti, tüp tatbiki gibi girişimlerden sonra DKY cildi veya TM arkasında yassı epitel kalmasıyla iatrojenik kolesteatom gelişebilir, sıklıkla cerrahiden sonra ilk bir yılda ortaya çıkar. KOLESTEATOM OLUŞMA TEORİLERİ İnvaginasyon teorisi: Östaki disfonksiyonu-tıkanıklığı nedeniyle negatif ortakulak basıncı sonucu özellikle pars flaksidada (burada fibröz tabaka olmadığı yada çok ince olduğu için) retraksiyon cepleri gelişir ve giderek derinleşir. Cep derinleştikce deskuame keratin (keratin artıkları) temizlenemez ve kolesteatom gelişir. Epitelyal invazyon teorisi: Epitelin, marjinal perforasyon veya attik perforasyondan OK’a geçmesini ifade eder. Dış kulak derisi veya TM epitelinin migrasyonu söz konusudur. Normalde bir epitelyal yüzeyde göç eden epitelyal hücreler, başka bir epitelyal yüzeye (mukoza) rastlayınca göç durur, buna kontakt inhibisyon denir. Ancak KOM’da OK mukozası hasarlı olduğu için kontakt inhibisyon gerçekleşmez, göç devam eder ve kolesteatom gelişir. Bazal hücre hiperplazisi: Epitel hücrelerinin enfeksiyonlar nedeni ile subepitelyal alanı invaze ederek attik bölgede çoğalırlar ve kolesteatom gelişir. Daha sonra perforasyon gelişir. Skuamöz metaplazi teorisi: Kronik ve rekürren otitler sonucu orta kulak mukozasının deskuame epitelinin, keratinize skuamöz epitele dönüşmesi esasına dayanır. İmplantasyon teorisi: Özellikle cerrahi müdahaleler (timpanostomi tüpü, timpanoplasti..) sonrası OK boşluğuna DKY epitelinin implante olması ile oluşan kolesteatomların patogenezini açıklar. İatrojenik nedenler dışında travmalar, yabancı cisimler ve patlamalar ile de oluşabilir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 85 KOLESTEATOMDA KEMİK-KEMİKÇİK HARABİYETİ Kolesteatoma genişleyerek büyür ve kemiklerde destrüksiyona yol açar. Kemik dokusu reaksiyonları diğer kronik otitlerdeki gibidir ancak kolesteatomda daha sıklıkla ve daha geniş bir alanda görülür. Kemik erimesinde iki faz vardır: ilk devre demineralizasyon (dekalsifikasyon), ikinci devre enzimatik devredir (septalarda ve kemiklerde erime). Kolesteatomda meydana gelen kemik erimesinin nedeni ile ilgili olarak eskiden basıya bağlı kemik destrüksiyonu düşünülürdü ancak son yıllarda çeşitli mekanizmalar ortaya atılmıştır. Günümüzde bası yanında osteolitik enzimlerle rezorpsiyon da çok savunulmaktadır. Kemik reaksiyonları ve harabiyeti DKY’nda, mastoidde, kemikçiklerde ve labirentte görülebilir. DKY’nda en sık attik lateral duvarını eritir ve kemikçiklerin kitlesi görünür hale gelir. Bazen bu harabiyet daha da ilerler ve köprü kısmen yenir. Kolesteatomsuz kronik otitte %42 kemikçik harabiyetine rastlanırken, kolesteatomda %95 rastlanır. En sık inkusun uzun kolunda harabiyet gözlenir. Labirentte yaptığı en önemli hasar yarım daire kanallarında (en sık lateral yarım daire kanalının en çıkıntılı yerinde) meydana gelen fistüllerdir (%10). Fasiyal sinirin timpanik parçası normal insanlarda da dehissanslar gösterir. Ancak kolesteatom da fasyal kanalı açabilir, özellikle timpanik parçada görülür. Büyük kolesteatomlarda dural plate ve sigmoid sinüs açığa çıkabilir. Zamanla kolesteatom mastoid hücrelerin ağzını tıkar ve havalanma bozukluğuna neden olur. Havalanamayan hücrelerde kolesterol granulomu ve granulasyon dokusu gelişir. KOLESTEATOMDA KLİNİK VE TANI KOM kısmında anlatıldı. KOLESTEATOMDA TEDAVİ Cerrahidir. Bu nedenle tedavinin ilk ve öncelikli amacı kronik hastalığı (osteit, granülasyon, hastalıklı mukoza) ortadan kaldırmak, hastayı pis kokulu akıntıdan kurtarmak ve sağlıklı-kuru bir kulak elde etmektir. Daha sonra normal anatomik yapının korunması ve mümkün olan hastalarda işitmenin korunması yada rekonstruksiyonu amaçlanır. Cerrahi öncesinde KOM tedavisi kısmında anlatıldığı şekilde medikal tedavi uygulanabilir. KOLESTEATOMDA NÜKS SORUNU Rezidüel kolesteatom; ilk ameliyat sırasında cerrahın bıraktığı (bilerek, bilmeyerek) yassı epitelin tekrar gelişmeye başlaması, rekürrent kolesteatom ise hastalığın cerrahi olarak tedavisinden sonra yeniden oluşan bir retraksiyon poşundan kolesteatom gelişmesidir. Ancak bunları birbirinden kesin olarak ayırmak zordur (bu nedenle ikisini birden kapsayan rezidivizm terimi kullanılır). Nüksler genellikle ilk iki yıl içerisinde ortaya çıkmaktadır. Rezidüel kolesteatomlar sıklıkla anterior epitimpanum, oval pencere çevresi, fasial reses, sinüs timpani SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 86 gibi yerlerde ortaya çıkar. Son yıllarda otoendoskopi ile buralara ulaşmak daha kolaylaşmıştır. Kapalı tekniklerde nüks oranının açık tekniklere göre yüksek çıkması tekrar ameliyat konusunu gündeme getirmiştir. Birinci ameliyattan 1-2 yıl sonra ikinci bir ameliyat-second look (bazı otorlere göre nüks olsun-olmasın) önerilmektedir. Nüksleri olabildiğince önlemek için açık ve kapalı teknik seçimi önem taşımaktadır. Vakaya göre doğru teknik seçilmelidir. Labirent fistülü varsa, sensorinöral işitme kayıplarında, kafa içi komplikasyonlarında, iyi pnömotizasyonu olmayan geniş kolesteatom vakalarında açık teknik tercih edilmelidir. İyi pnömotize ve sınırlı kolesteatomlarda kapalı teknik uygulanmalıdır. KRONİK OTİTİS MEDİA CERRAHİ TEKNİKLER Orta kulak (timpanoplasti) ve/veya mastoide (mastoidektomi) müdahale etmek gerekir. Kolesteatomlu KOM’da her zaman mastoidektomi yapılır. Cerrah uygulama sırasında karşılaşacağı patolojik tabloya göre tanımlanan teknikler üzerinde kendi deneyimini de dikkate alarak, bazı değişiklikler yapabilir. Retroaurikuler, endaural, transmeatal (transkanal) olmak üzere 3 farklı insizyon kullanılır. MASTOİDEKTOMİ TEKNİKLERİ DKY arka duvarının korunduğu ve indirildiği teknikler olmak üzere 2 gruba ayrılır. 1. DKY arka duvarının indirildiği teknikler (Açık teknik, canal wall-down): Radikal mastoidektomi, Modifiye radikal mastoidektomi, Bondy MRM 2. DKY arka duvarının korunduğu teknikler (Kapalı teknik, canal wall-up, intact canal wall): Bu teknikte kolesteatom cerrahisinde temel basamaklar anterior attikotomi ve posterior timpanotomi ile ortakulakta kolesteatoma hakim olarak temizlemektir. Basit mastoidektomi, timpanomastoidektomi posterior attikotomi, attiko-antrostomi (intakt-bridge tekniği), anterior attikotomi, Radikal Mastoidektomi: DKY arka duvarının indirildiği (canal wall down) ve açık teknik olarak adlandırılan uygulamaların esasını oluşturur. Radikal mastoidektominin amacı mastoid havalı boşlukları, antrum, epitimpanum, mezo- ve hipotimpanumu dış kulak kanalıyla birleştirerek, dışa açık ve epitelize tek bir kavite haline getirmektir, ayrıca OK mukozası, kulak zarı ve kemikçikler alınır, ancak varsa stapese dokunulmaz. Oluşturulan kavitenin hiçbir yerinde çıkıntı bırakılmaz, iyi drene olacak şekilde düzeltilir, östaki ağzı oblitere edilir ve geniş bir meatoplasti yapılır. İşitme rekonstrüksiyonu mümkün olmadığı için endikasyonu iyi değerlendirilmelidir. Bugünkü düşüncede endikasyonları sınırlanmış ve MRM ön plana çıkmıştır. En çok sınırları iyi bir şekilde ortaya konamayan yaygın SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 87 kolesteatom vakalarında, otojenik temporal veya intrakranial komplikasyonların varlığında kullanılır. Modifiye Radikal Mastoidektomi (MRM): Klasik radikal mastoidektomi ameliyatını timpanoplasti ile birleştirerek kemikçik zincirininin yeniden kurulmasını sağlayan ameliyat biçimidir. Bondy MRM artık pek yapılmamaktadır. “Intact Bridge” Mastoidektomi (timpanomastoidektomi, mastoidektomili timpanoplasti): Konservatif mastoidektomi özellikleri yanında, rekonstrüksiyon ve perforasyon onarımını da mümkün kılar. Mastoid kavite, antrum, attik, aditus ve tüm orta kulaktaki patolojilerin temizlenmesi, timpanoplasti ve kemikçik rekonstrüksiyonu (ossikuloplasti) yapılarak işitmenin düzeltilmesidir. Mastoid Obliterasyon teknikleri: Oluşturulan geniş kavitenin oblitere edilmesi otörlerin tartıştığı bir konudur. Obliterasyondan önce patolojik dokuların tamamen temizlendiğinden emin olunmalıdır. Kas, kemik talaşı, retroauriküler doku kullanılabilir. TABLO: KAPALI TEKNİK VE AÇIK TEKNİK AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI KAPALI TEKNİK AVANTAJLARI AÇIK TEKNİK AVANTAJLARI Kavite problemi yoktur Ulaşılması güç bölgelere daha kolay ulaşıldığı Fizyolojik orta kulak mevcuttur Rezidü ve rekürrens olsa bile takibi daha Fonksiyonel sonuçlar daha iyidir KAPALI TEKNİK DEZAVANTAJLARI Fasial reses, sinüs timpani tam ekspoze edilemediği için gizli rezidüel kolesteatom olabilir Rekürren kolesteatom riski daha fazladır Second-look gerekebilir için rezidüel ve rekürren kolesteatom nadirdir. kolaydır. Second-look daha az gerekir. AÇIK TEKNİK DEZAVANTAJLARI Kavitenin hayat boyu bakımı gerekir, enfeksiyonlara açıktır Hava ve soğuk su ile başdönmesi olabilir İşitme daha kötüdür SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 88 TİMPANOPLASTİ TEKNİKLERİ Burada amaç orta kulaktaki patolojileri gidermek ve ossikuloplasti yaparak işitme fonksiyonunu elden geldiğince düzeltmektir. Çeşitli greft materyalleri ile de zar kapatılır. Günümüzde greft materyali olarak genellikle temporal kas fasyası yada tragal kartilaj perikondriumu tercih edilmektedir. Ven, dura, periost ve cilt greftleride kullanılmıştır. Kemikçik rekonstrüksiyonu içinse çeşitli materyaller (TORP; total ossikuler replasman protezi, PORP; parsiyel ossikuler replasman protezi, bone cement) kullanılır. Kemikçiklerin durumuna göre tiplere ayrılır (Wullstein Sınıflandırması): Tip 1: Sadece timpan zar defekti vardır, kemikçik zincir normal; miringoplasti yapılır. Tip 2: Bir kemikçik eksik ya da kopuk/ayrık (sıklıkla inkus uzun kolu), intakt ve mobil stapes mevcut, tamir yapılabilir (ör: bone cement) ya da yeniden pozisyonlandırma (ör: inkus interpozisyonu) Tip 3: Sadece intakt ve mobil stapes mevcut; greft stapes üzerine konur yada kortikal kemik, homolog kemikçikler veya PORP kullanılarak rekonstrüksiyon yapılabilir. Tip 4: Kemikçik zinciri yok, sadece mobil footplate mevcut; greft footplate üzerine konur, fasya ile yuvarlak pencere korunur yada kortikal kemik, homolog kemikçikler veya TORP kullanılarak rekonstrüksiyon yapılabilir. Tip 5: Sadece fikse footplate mevcut, lateral semisirküler kanala fenestrasyon yapılarak yada stapedektomi yapılarak greft buraya konur. OTİTİS MEDİA KOMPLİKASYONLARI Orta kulak enfeksiyonlarına bağlı komplikasyonlar denildiğinde, enfeksiyonun orta kulak boşluğunu döşeyen mukozanın ve periostunun dışına yayıldığı anlaşılır. Otojen komplikasyonlar AOM ve KOM sırasında ortaya çıkabilmesine karşın, günümüzde antibiyotiklerin kullanımı sonrasında AOM’a bağlı komplikasyonlar çok azalmıştır, KOM’a bağlı komplikasyonlarda azalmış olmakla birlikte AOM’a daha sık görülmektedir. Üstelik antibiyotikler sayesinde eskiden çok sık olan komplikasyonlara bağlı mortalite ve morbidite azalmış olmasına rağmen hala görüldüğünde çok dikkatli olunması gereken durumlardır. OM KOMPLİKASYONLARININ GELİŞİM YOLLARI ( ENFEKSİYONUN YAYILIM YOLLARI) Yayılımında 4 yol vardır: SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 89 1. Preforme yollar ile yayılım: Kemik duvarda normal olarak bulunan anatomik açıklıklar (oval ve yuvarlak pencereler) yada konjenital-gelişimsel dehisanslar (patent petroskuamöz sütür, hipotimpanium tabanında açıklık sonucu dehisan juguler bulbus ve fasiyal sinir üzerindeki dehisanslar) yoluyla enfeksiyonlar orta kulaktan çevre yapılara yayılabilir. Akut otitlerde daha sık görülür. Ayrıca iatrojenik (stapedotomi) ve non-cerrahi travmalara (temporal kemik kırıkları) bağlı dehisanslardan yayılmada bu grupta sayılabilir yada ayrı bir grup sayılabilir. Bu nedenle anamnezde kafa kırığı, kulak cerrahisi vs. sorulmalıdır. Ameliyat sırasında bu açıklıkların görülmesi ile anlaşılabilir. 2. Kemik erozyonlarına bağlı dehisanslardan yayılım: En sık uzun süren kronik süpüratif otitlerin (özellikle kolesteatomlu KSOM) sonucunda olur. Günümüzde komplikasyonların çoğunun kolesteatomlu veya kolesteatomsuz KSOM’a bağlı kemik erozyonlarının oluşturduğu dehisanslardan yayılma ile oluştuğu kabul edilmektedir. Kronik otitte kemik erozyonu ya basıya bağlı iskemi sonucu (kolesteatoma) ve/veya enfeksiyona sekonder granülasyon dokularından salınan osteolitik enzimler (kronik osteomyelit) yoluyla olur. Erozyon sahadaki bakterilerin salgıladığı enzimler yoluylada kolaylaşır. Kemik erozyonu için en az 3 haftalık bir süre gerekir. Ameliyat sırasında veya radyolojik olarak destrüksiyonun görülmesiyle anlaşılabilir. 3. Periflebit ve tromboflebit yoluyla yayılım: Enfeksiyon materyali ya doğrudan venöz damarlar aracılıyla (periflebit) ya da tromboflebitlere neden olarak yayılabilir. Timpan boşluğu ve mastoid hücreler mukozasında yaygın anastomoz gösteren zengin bir venöz ağ vardır. bunlar dural sinüslere ve IJV’e dökülür. Enfeksiyon, kemikte herhangi bir destrüksiyona yol açmadan osseöz bariyeri delen bu küçük venüllerin progressif tromboflebiti ile yayılabilir. Bu yayılım retrograd olarak seyreder. Bu şekilde sinüslere (başta sigmoid sinüs) yayılabilir, bir sinüsten diğerine geçebilir. Bu yol akut veya kronik enfeksiyonlarda sık görülür. Ameliyatta orta kulak ve mastoid hücrelerinde kemik duvar sağlam fakat kemik ve mukoperiost enflame ve kanamalı gözükür. 4. Hematojen yayılım: Nadir görülür. Arterler aracılığı ile bazen beyin apselerine yol açabilirler. OM KOMPLİKASYONLARININ GELİŞMESİNDE ETMEN OLAN FAKTÖRLER 1. Bakteri tipi ve virülansı: Komplikasyonların önemli etmenlerinden biridir. ASOM mikrobiyolojisinde S.pneumonia, H.influenza ve M.catarrhalis ön sıraları almaktadır. KSOM’a neden olan patojenler ise P.aeruginosa, S.aureus, Proteus ve bakteroideslerdir. Virülansa örnek olarak: mastoidite en sık yol açan S.pneumoniadır. H.influenza çocuklarda çok daha fazla intrakranial komplikasyonlara yol açar (AOM’a bağlı menenjit riski S.pneumonia’dan 21 kat fazla). KOM’larda aerob ve anaeroblar genelde birliktedir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 90 2. Antimikrobiyal tedavi: Doğru ilaç, uygun dozda ve yeterli sürede (en az 10 gün) verilmelidir. Aksi halde organizma persiste kalır, üstelik hastalık maskelenir, bu sırada kemik bariyerin yıpranması ve komplikasyon gerçekleşir. H.influenza ve M.catarrhalis’in beta laktamaz direnci dikkate alınmalıdır. 3. Konak rezistansı: Antibiyotiklerin kullanılmasına rağmen enfeksiyonun eradikasyonu için konakçı savunmasına ihtiyaç duyulur. DM gibi sistemik hastalıklar, beslenme durumu, hasta yaşı, lösemi gibi hastalıklar konakçı rezistansında önemli faktörlerdendir. 4. Anatomik bariyerler: Anatomik bariyerler enfeksiyonun sıçraması açısından çok önemlidir. Kemik bu bölgedeki en önemli bariyerdir. Ayrıca orta kulak periostu ve kemiğe komşu yumuşak dokular diğer bariyerlerdendir. Bir bariyerde komşu doku üzerinde oluşan enfeksiyona sekonder granülasyon dokularıdır. Bu faktörler azalır ise komplikasyon oluşabilir. 5. Drenaj: Mastoid bölge genelde adültlerde 5-10 cc'lik rezerve hava içerir ve aditus ad antrumla ortalama 0.9 cc hacimli orta kulakla bağlantılıdır. İnflamasyon sırasında bu bağlantı da bir bozukluk oluşur ise potansiyel bir abse kavitesi ortaya çıkar. Bu kavitenin otit komplikasyonlarının gelişiminde etkili olabileceği söylenir. OM KOMPLİKASYONLARININ SINIFLANDIRMASI OM komplikasyonları intratemporal ve ekstratemporal olmak üzere 2 kısımda incelenir. Ekstratemporal komplikasyonlarda ikiye ayrılır: İntrakranial ve ekstrakranial komplikasyonlar. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 91 TABLO: OM KOMPLİKASYONLARININ SINIFLANDIRMASI İNTRATEMPORAL KOMPLİKASYONLAR Mastoidit Labirentit Fasiyal paralizi Petrozit EKSTRATEMPORAL KOMPLİKASYONLAR İntrakranial Menenjit Sigmoid sinüs tromboflebiti Epidural abse Subdural abse Beyin absesi Otik hidrosefali Ekstrakranial Subperiostal (Postaurikuler) abse Bezold absesi Zigomatik abse OTİTİS MEDİA İNTRATEMPORAL KOMPLİKASYONLARI a. Mastoidit: OM’nın en sık görülen komplikasyonudur. Genellikle AOM’un bir komplikasyonu (AOM’un tam iyileşmemesi sonucu) olarak ortaya çıkar, KOM sonrası nadirdir. Orta kulak mukozası aditus ad antrum yoluyla en büyük mastoid hücre olan antruma ve mastoid hücrelere açılır. Orta kulaktaki enfeksiyonlar hemen her zaman aynı zamanda mastoid hücrelerde de enfeksiyona neden olur. Buna akut mastoidit denir. Sadece mukozal enflamasyon vardır, kemikte erime yoktur. Çoğu zaman tedaviyle mastoidde düzelir ancak düzelmezse (havalanma yada drenaj bozukluğu nedeniyle) ya subperiostal venler (mastoid emisser venler) aracılığıyla subperiostal abseye yol açar (aurikulanın inferolateralinde McEwan üçgeni bölgesinde) yada mastoid kemikte destruksiyon yapar ve koalesan mastoidit gelişir. Mastoid hücrelerde ödem ve enfeksiyon mastoid kavitenin havalanmasını ve drenajını bozar ve hücrelerde enflamasyonun litik aktivitesine (enflamatuvar hücre ve mediatörlerin salgıları ile lokal asidozis sonucu) bağlı olarak kemik nekrozu görülür, hücreler arası septalar erir. Buna koalesans denir. AOM tedavisini takiben 15 günden sonra halen akıntı devam ediyorsa koalesan mastoidit gelişmiştir, vakaların %15’inde görülür. Hastalardaki en tipik öykü iki haftadan fazla kulak akıntısının veya ağrısının olması yada tedaviye rağmen ateşin olması yada tedavi kesildikten birkaç gün sonra yeniden bu şikayetlerin başlamasıdır. Yani yetersiz yada yanlış antibiyotik tedavisi mastoidit gelişiminde önemli bir etkendir. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 92 Mastoiditin klasik semptom triadı; mastoid bölgede kızarıklık ve basmakla ağrı, kulağı öne iten retroaurikuler şişlik ve otoskopik muayenede kulak zarında bombeleşme ve ağrı yada perfore ise otoredir. Ayrıca otoskopide DKY arka duvarında yumuşama ve çökme (sagging) mastoidit düşündüren önemli bir bulgudur. Ancak tanı BT (eskiden schüller) ile doğrulanmalıdır, koalesan ve silent mastoiditte hücreler arası septalar erimiştir ve tek bir kavite oluştuğu görülür. Akut mastoidit tedavisinde antibiyotikler (akut mastoiditte en sık S.pneumonia, S.pyogenes gibi etkenler görüldüğünden amoksisilin, ampisilin) parenteral olarak (gerekirse 3-6 hafta devam edebilir) uygulanması yeterlidir. Tedaviye rağmen iki haftadan fazla kulak akıntısının sebat etmesi (koalesan mastoidit), subperiostal apse oluşması ve intrakraniyal komplikasyon belirtilerinin görülmesi cerrahi endikasyonları oluşturur. Cerrahi tedavi çocuklarda antrotomi, büyüklerde ise basit kortikal mastoidektomidir. Masked (silent) mastoidit: Normal OK bulgularına rağmen mastoiddeki enfeksiyonun devam etmesidir. Hastada hafif ateş, hafif başağrısı veya kulak ağrısı ve işitme kaybı şikayetleri olabilir ancak FM’de OK normal göründüğü için sıklıkla atlanır. Ancak bu arada osteitin devam etmesiyle koalesan mastoidite dönüşebilir. İlerleyen günlerde ağrı, akıntı başlayınca fark edilir. Tedavi antibiyotik ve sonra basit kortikal mastoidektomidir. b. Petrozit: Orta kulak enflamasyonunun petröz apeksteki havalı hücrelere yayılmasıyla ortaya çıkan nadir bir komplikasyondur. Kişilerin çoğunda petroz kemiğin sklerotik olması nedeniyle sık görülmez ancak 1/3 kişide petroz kemik havalı hücrelerden oluşur ve enflamasyon mastoid aracılığıyla bu hücreleri tutabilir. Petrozit ile beraber her zaman mastoidit de vardır. Mastoiditlerin çoğu artık antibiyotikle kontrol edildiği için antibiyotik öncesi dönemde sık görülen bu komplikasyon günümüzde oldukça nadirdir. Antibiyotik öncesi dönemde AOM nedeniyle sık görülürken günümüzde KOM nedeniyle görülür. Hastalık OM bulguları (kulak ağrısı, akıntısı) yanında, petröz apeksin enflamasyonuna bağlı olarak gelişen gözün arka kısmında hissedilen yada başın derinliklerinde olarak tarif edilen baş ağrısı (V. Kraniyal sinirTrigeminal sinir- ganglionunun irritasyonuna bağlı nevralji nedeniyle) ve diplopinin (VI. kraniyal sinir paralizisi nedeniyle) bir arada bulunduğu bir tabloyla gelebilir. Bu triad 1907 yılında Gradenigo tarafından tanımlandı (Gradenigo Sendromu: kulakta akıntı, retroorbital ağrı, diplopi). Ancak her zaman bu triad bir arada olmaz. Yeterli bir mastoidektomi sonrası bile devam eden kulak akıntılarında akla petrozit gelmelidir. Kesin tanı için BT gerekir. Tedavi yüksek doz parenteral antibiyotik tedavisi ve cerrahi uygulanmasıdır. Cerrahi öncelikle daha önceden zaten uygulanmamışsa radikal mastoidektomidir. Bu tedavi ile sonuç alınamayan olgularda yada zaten mastoidektomili hasta ise petröz apeks cerrahisi gerekir. İşitme varsa orta fossa yaklaşımı, yoksa translabirentin yaklaşımla petroz hücreler turlanarak açılmalı ve drenaj sağlanmalıdır. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 93 c. Labirentit: Labirentit, iç kulağın inflamatuar hastalığıdır. Hastalarda sensörinöral işitme kaybı ve şiddetli vertigo (bulantı-kusma) şikayetlerine yol açarlar. İç kulağa enfeksiyon başlıca 3 yolla ulaşır: 1) Komşuluk yoluyla (timpanojen yol): En sık görülen labirentit oluşum yoludur. Orta kulak enfeksiyonları nedeniyle gelişir (timpanojenik labirentit). Daima unilateraldir. 2 yolla labirente ulaşır (Yuvarlak pencere, kemik erozyonu). 2) Menengojen yol: Meningojenik labirentit çocukluk çağında daha sık görülen bir işitme kaybı sebebidir. En sık H. İnfluenza ve S. Pnomonia etkendir. İnfeksiyon labirente internal akustik kanal ya da aquaductus cochlea yoluyla gelir. Sıklıkla bilateraldir. 3) Hematojen yol: Nadirdir. Orta kulaktaki enfeksiyon iç kulağa iki şekilde ulaşabilir (timpanojen yol): 1) Yuvarlak pencere aracılığıyla: ASOM’da daha sık olan bir yoldur. Yuvarlak pencere oval pencereye göre daha derin yerleşimli ve staza müsaittir. Oval pencere aracılığıyla enfeksiyonun iç kulağa geçişi ise nadirdir. 2) Kemik erozyonu: KSOM’da (özellikle kolestatomlu) sık olan bu yol, labirenti örten kemiğin erozyonuna bağlı olarak gelişen açıklıklar (labirent fistülü) aracılığıyla yayılım olmasıdır. Enfeksiyon hangi yolla gelmiş olursa olsun, labirentte patolojik ve klinik olarak farklı 2 aşama görülebilir: seröz veya süpüratif labirentit. Bunların ayrımını hastalık sırasında yapmak zordur, hastalık bittikten sonraki sonuca göre (retrospektif olarak) ne tip olduğu anlaşılır. I. Seröz labirentit: Toksinlerin labirente ulaşmasıyla oluşur, reversibldir yani labirent fonksiyonları normale döner. Toksik labirentitte denir çünkü labirentte bakteri bulunmamasıyla karakterizedir, bunların toksik ürünleri vardır. Enfeksiyöz organizma veya inflamatuvar hücrelerin ürünlerinin (toksinlerin) yuvarlak pencere, nadiren oval pencere veya kemik kapsüldeki fistülden iç kulağa girmesiyle oluşur. Labirent, irritasyonlara karşı aşırı duyarlılık gösterir. Vestibüler semptomlar daha ön plandadır ancak SNİK’te vardır. Nistagmusun yönü hasta kulağa doğrudur. Baş dönmesine hemen her zaman bulantı eşlik eder, ancak kusma nadirdir. Bu hastalarda fistül testi (pnömotik otoskopla DKY’na basınç uygulanır, hastada nistagmus bulguları ve vertigo ortaya çıkar) pozitiftir ki pozitif olması labirentin fonksiyon gösterdiğine işaret eder. Bu evrede iç kulakta kalıcı bir harabiyet yoktur; uygun tedavi ile fonksiyonlar (baş dönmesi ve işitme kaybı) çoğunlukla sekel bırakmadan normale döner yada büyük oranda iyileşir. Ancak tedavi edilmezse birkaç günde kalıcı ve total işitme kaybı ile sonuçlanan süpüratif labirentite dönüşme riski vardır. II. Süpüratif Labirentit: Patojen labirentin içerisindedir, süpürasyon izlenir, irreversibldir yani iç kulağın harabiyeti ile sonlanır. En sık kolestatomlu KSOM’larda fistül yerinden gelişen seröz SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 94 labirentiti takiben oluşur. Ayrıca menenjit sonrası (seröz labirentit oluşmadan hatta orta kulakta bir enfeksiyon dahi olmayabilir) direkt olarakta oluşabilir. Labirentin bakterilerce invazyonu (pürülan mayi oluşur) sözkonusudur ve tedaviye rağmen vestibüler ve koklear fonksiyon kaybı gelişir. Seröz labirentit ile ayrımı iyileşme sırasında yapılabilir. Seröz labiretitte sekel bırakmadan 7-10 gün içinde tam veya tama yakın bir iyileşme olmasına rağmen, süpüratif labirentit iç kulağın harabiyeti, hatta ölüm ile sonlanabilir. Hastalığın başlangıcında şiddetli baş dönmesi ile birlikte SNİK vardır. Baş dönmesine spontan nistagmus, şiddetli bulantı ve kusma (antiemetik tedaviye rağmen) eşlik eder. Birkaç gün sonra vestibüler kompansasyon gelişir, vertigo azalır ancak işitme kaybolur. Labirentit tedavisi: Primer hastalığın (akut yada kronik süpüratif otitis media komplikasyonu) tedavisi labirentit tedavisi ile birlikte yürütülmelidir. Tedavi temelde antibiyotik tedavisi (parenteral) ve destek tedavisidir. Destek tedavisinde kesin istirahat önerilir ve baş hareketleri sınırlanır, hasta gürültüden ve uyaranlardan uzak tutulmalıdır. Akut dönemde vertigo ve kusma için dimenhidrinat kullanılabilir, dehidratasyon varsa intravenöz sıvı verilebilir. Hastalık ASOM’a bağlı olarak gelişmişse, antibiyotik tedavisi (14 gün) ile birlikte parasentez çoğu zaman yeterli olacaktır. KSOM’a bağlı olarak gelişmişse mastoidektomi yapılmalıdır (kolestatom temizlenir, fistül onarılır). Tüm bu tedaviler, işitmeyi kurtarmak için seröz labirentit süpüratif labirentite dönüşmeden kısa bir süre içinde yapılmalıdır. Ancak zaten süpüratif labirentit gelişmişse tedavi ile işitme dönmez ancak enfeksiyonun eradikasyonu, semptomların baskılanması ve diğer komplikasyonların (labirentit hastalarında intrakranial komplikasyon, özellikle menenjit gelişme riskinin yüksek olması nedeniyle) gelişimini engellemek için faydalıdır. Eğer medikal tedavi veya mastoid cerrahisine yanıt vermemişse intrakranial komplikasyon gelişmişse labirentektomi yapılarak labirent drene edilmelidir. Labirent Fistülü: Labirent fistülü (LF) en sık kolesteatomlu KSOM komplikasyonu olarak ortaya çıkar. Labirentin koruyucu kemiğinin erode olması ancak perilenfin fistülize olmaması ile karakterize klinik durumdur. Fistülize olursa perilenf fistülü denir ve labirentit gelişimi için predispozan bir olaydır. Fistül en sık lateral semisirküler kanalda görülmektedir. Diğer semisirküler kanalda, koklea veya vestibülde az görülür. Kemiğin altında zar labirentin üzerinde kalan endosteum bası/basınç ile hareket ederek hastada vestibüler ve/veya koklear semptomlar ortaya çıkmasına sebeb olur. Genellikle kolesteatomlu KSOM’a sekonder geliştiği için LF çevresinde sıklıkla kolesteatom matriksi vardır. Hastalarda KSOM semptomları dışında, zaman zaman ortaya çıkan baş dönmesi, nistagmus semptomları vardır. Bu vertigo atakları fistül testi ile provoke edilebilir. DKY'ye (+) ve (-) basınç verildiğinde (parmakla açılıp kapatıldığında yada pnömotik otoskopla hava verilip çekilerek) SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 95 hasta kulağa vuran nistagmus (vertigoda eşlik edebilir) görülmesi fistül lehinedir. Çünkü artmış basınç nedeniyle endosteum ve dolayısıyla perilenf hareket eder ve semptomlara yol açar. %70 olguda fistül testi pozitiftir. Negatif olması LF’ünü ekarte etmez, ölü bir labirent olabilir. Bu hastalar ayrıca yüksek sese maruz kaldığında anlık nistagmus-vertigo ortaya çıkmasına Tulio fenomeni denir. Fistül testi ve Tulio fenomeni ayrıca Meniere hastalığı ve sifilitik labirentitte de (+) olabilir. Tanıda BT yol gösterici olabilir ancak cerrahi sırasında gözle görülmesi ile tanı konur. Tedavide tam mastoidektomi yapılarak kolesteatom temizlenmeli, fistül ise küçük bir kemik, fasiya veya perikondrium ile onarılmalıdır. d. Fasiyal Paralizi (FP): AOM ya da KOM sonrası ortaya çıkabilir. Antibiyotik dönemi sonrası görülme sıklığı çok azalmasına rağmen hala sık görülen bir komplikasyondur. Antibiyotik öncesi dönemde çok daha sık görülen AOM’a bağlı FP komplikasyonunun sıklığı günümüzde antibiyotiklerle çok azalmıştır. Bu nedenle günümüzde KOM’a bağlı FP daha sık görülmektedir. AOM’a bağlı FP: AOM çocuklarda sık görülmesi nedeniyle AOM’a bağlı FP de çocuklarda daha sık (% 2) görülür. AOM’da FP genellikle hastalığın başlangıcından kısa süre sonra (1-2 haftada) ortaya çıkar. Fallop kanalı orta kulakta bazen dehisanslar (açıklıklar) gösterir. Bu dehisanslar aracılığıyla sinir enflamasyondan direkt olarak etkilenir ve ödem dolayısıyla kanal içinde sinir kompresyonu ortaya çıkar. Ödemin yaptığı bası nedeniyle sinir iletimi yapılamaz. Bunun sonucu olarak iskemi oluşur; Bell paralizisine benzer bu akut nörinit tablosu sinirin nöropraksisine neden olur. AOM’dan kaynaklanan FP tedavisinin temelini primer enfeksiyonun çok hızlı eradikasyonu oluşturur yani antibiyotik ve miringotomi (FP olmayan AOM’da rutin değil ama FP varsa yapılmalı, gerekirse VT tatbiki) gerekir. Genellikle paralizi hızla ve tam düzelir. Nöropraksiden öteye geçmediği için genelde tedavide cerrahinin yeri yoktur. Nadiren bu tedaviye rağmen ilerleyici olgularda (EMG’de dejenerasyon) mastoidektomi endikasyonu vardır. AOM başlangıcından 2 hafta sonra gelişen FP’lerde akla koalesan mastoidit ve kemik destrüksiyonu gelmelidir. Çekilen BT’de koalesan mastoidit bulguları (kemik septalarda erime, tek bir kavite oluşması) varsa mastoidektomi yapılmalıdır, fasiyal sinir dekompresyonuna gerek yoktur. KOM’a bağlı FP: Kronik destrüktif orta kulak hastalıklarında görülür. En sık neden kolesteatomlu KOM’dur, orta kulağın kolesteatomu %5 olguda FP ile seyreder. Kolesteatom fallop kanalını erode ederek bütünlüğünü bozar ve sonrasında sıklıkla enflamatuar prosesin toksik etkisi veya daha az sıklıkla kolesteatomun bası etkisiyle FP ortaya çıkar. Sinirin ödem nedeniyle fasiyal kanal içerisinde kompresyonu ve ileri olgularda demiyelinizasyon ve akson dejenerasyonuyla karakterizedir. Kolesteatom enfekte olmadığı sürece siniri sarmış olsa bile uzun yıllar FP gelişmeyebilir, bazı olgularda yoğun kolesteatoma rağmen FP yoktur, bazen çok az kolesteatoma rağmen FP vardır. Kolesteatomun olmadığı mukoid akınıtılı KOM’larda da FP SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 96 gelişebilir. Bunlarda muhtemelen dehisan fallop kanalı vardır. Dehisansın en sık görüldüğü yer timpanik segmenttir. Tedavi; en çabuk zamanda tam mastoidektomi+sinire bası yapan koleasteatomanın tamamen temizlenerek sinirin serbestleştirilmesi+fasiyal sinir dekompresyonu (genikülat gangliondan stilomastoid foramene kadar) uygulaması şeklinde olmalıdır. Sinir kılıfının açılıp açılmaması tartışmalıdır. Eğer siniri tutan granülasyon dokusu ise mümkün olduğunca temizlenmelidir. KOM’da prognoz, AOM’a kıyasla daha kötüdür, kısmen defektli iyileşme olur. OTİTİS MEDİA EKSTRATEMPORAL KOMPLİKASYONLARI (İNTRAKRANİAL) a. Lateral (Sigmoid) sinüs tromboflebiti: Sıklıkla KOM’a bağlı olarak gelişir. Menenjitten sonra en sık görülen intrakraniyal komplikasyondur. Transvers sinüs, mastoid kemik iç yüzeyine geldiğinde superior petrozal sinüsüde alarak sigmoid sinüs adıyla devam eder. Mastoid cerrahisinde ameliyat sahasının lateralinde kaldığı için lateral sinüs de denilmektedir. Lateral sinüs tromboflebiti veya trombozu (LST) sıklıkla kronik otitlerin lateral sinüs kemik duvarında yaptıkları erozyon neticesinde gelişir. Mikroorganizma (genelde Strep. Pnomonia, psödomonas) sigmoid sinüse ulaştıktan sonra (kemik destrüksiyonu yada mastoid emisser venler aracılığıyla; AOM’da bu yolla gelişir) enflamatuar reaksiyonlar başlar. İlk olarak perisinüsal apse meydana gelir. Bir süre sonra perisinüsal apsedeki pü önce sinüsün dış duvarını daha sonrada intimasını etkiler. Fibrin, kan hücreleri ve trombositler sinüs intimasına yapışır, trombusu meydana getirir. Trombüs nedeniyle sinüs akımında yavaşlama olur. Trombüs büyüdüğünde kan akımı tamamen durma noktasına gelir. Trombus progresyon göstererek jugular bulbus ve V.jugularis internaya doğru (Jugular bulbusdaki trombusun basısı ile foraman jugularedeki IX, X, XI. sinirler etkilenebilir, boyun hareketleri ağrılı olur) veya geriye doğru diğer sinüslere (superior ve inferior petrosal sinüsler, hatta kavernöz sinüse ulaşır ise III, IV, V, VI. sinir parezisi/paralizisi olabilir) yayılabilir. LST’nin bir önemli özelliğide diğer intrakraniyal komplikasyonların gelişmesinde öncü olmasıdır. Klinik: Diğer komplikasyonlara birlikte görülme olasılığının yüksek ve spesifik semptomlarının az olması nedeniyle klinik tanısı oldukça zordur. Trombüs, sinüsü tamamen tıkamışsa ve enfeksiyona bağlı emboliler oluşturmuyorsa semptomlar oldukça siliktir. Buna karşılık enfeksiyon varsa trombüsler sistemik dolaşıma katılarak septisemiye yol açarlar. Septik emboliler olduğunda hastalığın en önemli belirtisi olan titremelerle seyreden ateş yükselmesi (39°-40°) olur (trombüsten dolaşıma patojen bakterilerin girmesi sebebi ile), ateş birkaç saat sürer ve terlemeyle birlikte ateş düşer. Bu olay günde birkaç kez tekrarlanır (spiking fever, bacaklı ateş). Lökositoz ve anemi görülür. Hastada bacaklı ateş dışında kulakta pulsasyonlu akıntı, baş ağrısı (venöz dönüş bozukluğuna bağlı) ve boyun ağrısı (trombuse bağlı) gibi SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 97 semptomlar görülür. Hastalarda baş ağrısıyla birlikte papil ödemi, boyun ağrısı, binoküler diplopi ve fotofobi, sinüsün tıkanmasıyla gelişen basınç artışına (Otitik Hidrosefali, zaten hemen her zaman LST sonrası görülür) bağlı olabilir. Hasta ateşsiz devrelerde normal gözükür ancak ateş atakları nedeniyle halsiz olabilir. Mastoid bölge mastoid emisser venlerdeki trombuslara bağlı olarak ödemlidir ve basmakla ağrı ortaya çıkar, buna “Griessinger belirtisi” denir. Tanı: Eskiden (BT ve MR’ın olmadığı dönemlerde) sık kullanılan FM yöntemlerinden Queckenstedt testi ve Tobey Ayer testi (ikiside LP sırasında yapılır, benzerdir, LP sırasında sağlam tarafta ven sıkıştırıldığında normalde BOS basıncı artar ancak LST olan hasta kulak tarafındaki ven sıkıştırıldığında belirgin basınç değişikliği olmaz ise test pozitif) tanıda yardımcı olurdu ancak artık kullanılmayan testlerdir. Günümüzde radyolojik inceleme ile tanı konur. Her ne kadar MR anjiyografi ile kan akımının tesbit edilememesi altın standart ise de kontrastlı BT tanı için rahatlıkla yeterlidir. MR Anjiyografi riskleri nedeniyle sık kullanılmaz. BOS bulguları normaldir. Ateşin yüksek olduğu dönemde kan kültürü (antibiyoterapiyi düzenlemek için) yapılmalıdır. Tedavi: Antibiyotik öncesi dönemde mortalitesi oldukça yüksek (%90’dan fazla) olan LST, günümüzde mortalite oranı düşmüş olmakla beraber ((%10’dan az) hala riskli bir komplikasyondur. LST tedavisinin temelini parenteral antibiyotikler (başlangıçta ampiriktir, en sık sebeb olan S. Pnomonia’yı içerecek şekilde olmalı ayrca gram negatiflere etkili olmalı yani 3. Kuşak sefalosporinler ideal, sonra kültür sonucuna göre) + cerrahi girişim oluşturmaktadır. Antibiyotik etkin ise 24-36 saatte bacaklı ateş kontrol altına alınır, cerrahiye geçilir. Mastoid kavite açılıp temizlenir, sigmoid sinüs geniş bir şekilde (sinodural açı gözlenmeli) kemik doku kaldırılarak ortaya konur. Sinüs normal görünümde ve kolayca basınç uygulanıyorsa başka bir şey yapılmaz, çevredeki granülasyon dokularının ve enfekte dokuların temizlenmesi yeterli olacaktır. Ancak şüpheli görünüyorsa iğne ile (medial duvarı delmemeye dikkat ederek) sinüse ponksiyon yapılır. Sinüs içinde kan akımı var ise, ponksiyonda kan geliyorsa başka bir şey yapılmaz. Akım yoksa ufak bir insizyon ile sinüs açılır; kanarsa surgicel ile kanama durdurularak işlem sonlandırılır. Trombus var ise yaklaşım tartışmalıdır: kan gelene kadar temizleyenler (trombektomi yapanlar) yada hiç dokunmayanlar (almanın faydası olmaz, üstelik emboli riski artar düşüncesiyle). Ancak enfekte trombus varsa alınmalı hatta yaygınsa İJV ligasyonu yapılmalıdır. Sadece trombus (enfekte olmasa bile) olması ile de ven ligasyonunu önerenler vardır. Antikoagülan tedavi tartışmalıdır, tromboemboli (AC embolisi) riskini artıracağı için çoğunlukla önerilmemektedir. b. Menenjit: BOS ve meninkslerdeki inflamasyondur. Otojen intrakraniyal komplikasyonlar içinde en sık menenjit görülür. Hem ASOM, hem de KSOM’un komplikasyonu olarak görülür. Çocuklardaki otojen menenjitler sıklıkla ASOM, erişkinlerde görülen otojen menenjitler ise SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 98 sıklıkla kolesteatomlu KSOM komplikasyonudur. Menenjitler lokalize (BOS ve meninkslerin inflamasyonu lokalize bir alandadır, bir odaktan mesela ekstradural apseden kaynaklanmaktadır, BOS da bakteri yoktur) ve generalize=diffüz (Bütün beyin ve medulla spinalis boyunca subaraknoid boşlukta olan pyojenik enfeksiyondur. BOS da patojen bakteri saptanabilir. Genellikle lokalize menenjit ile başlar, birkaç saat veya birkaç günde jeneralize hale döner) menenjitler olarak ayrılırlar. Otojen menenjitlerin en sık patojenleri H. İnfluenza, strep. pnomonia, stafilokoklardır. Ayrıca E.coli, proteus, Neisseria menenjitis ve psödomonas da saptanır. Tüm bulgular ve semptomlar meninkslerin irritasyonu ile oluşur. Baş ağrısı menenjitin her safhasında görülen en önemli semptomdur. Başağrısı dışında ateş, ense sertliği, fotofobi, hiperestezi gibi bulgular ve Kernig ve Brudzinski gibi anormal refleksler tanıda önemlidir. Çocuklarda konvülzyonlar sıktır. Kafaiçi basıncın artmasına bağlı projektil kusmalar olabilir. İntrakraniyal basınç artışı ense sertliğine neden olur. Ateş, baş ağrısı, kusmayla birlikte ense sertliği menenjitin temel bulgularını oluşturur. Basıncı azaltmak için hasta başını geriye atarak yatar. Bu yatış şekline “tüfek tetiği pozisyonu” denir. Laboratuarda lökositoz vardır. En önemli diagnostik bulgu lomber ponksiyonda (LP) saptanır; BOS basıncında artış görülür, ayrıca görünümü bulanmış, şeker ve klor düşmüş, protein artmış, hücre sayısı mm 3 de 1000’in üzerine çıkmıştır. Gram boyamada bakteriler saptanabilir. BT çekilerek subdural yada serebral abse ayırıcı tanısı yapılmalıdır, çünkü bunların klinikleri çok benzer. Otojen menenjitlerin tedavisi, nedeni olan kulak enfeksiyonundan daha acildir. Bu nedenle öncelikle hastanın genel durumu stabilize edilir (sıvı elektrolit dengesi sağlanır ve beslenmesine dikkat edilir) ve BOS’a iyi penetre olan geniş spektrumlu IV ampirik antibiyotik tedavisine başlanır. En kısa zamanda LP yapılarak BOS örneğinin kültür antibiyogram sonucuna göre antibiyotikler değiştirilebilir. ASOM’a bağlı menenjitlerde yukarıda sayılan tedavilere ek olarak miringotomi yapılır ve ventilasyon tüpü takılır. Kolesteatomlu veya kolesteoatomsuz KSOM’a bağlı menenjitlerde cerrahi tedavinin (sıklıkla radikal mastoidektomi) hastalığın akut evresi geçtikten ve genel durum düzeldikten sonra yapılması en çok kabul gören yaklaşım şeklidir. Bunun için belli aralıklarla LP yapılır. Antibiyoterapi sonucunda hücre sayısında düşme var ise tedaviye devam edilir. Hücre sayısı '0' olduğunda veya hasta stabil hale geldiğinde cerrahi müdahaleye geçilir. Eğer hücre sayısında ve hastanın kliniğinde bir düzelme yok ise cerrahi girişim hastanın stabilleşmesini beklemeden yapılır. c. Epidural (ekstradural) abse: Daha çok kolesteatomlu KSOM’a sekonder gelişir. Kemik erozyonu sonucu enfeksiyon materyali dura ile kemik arasında birikir. Epidural apseler genellikle sessiz seyreder ve bazen mastoidektomiler sırasında epidural bölgedeki granülasyon dokuları ve koleksiyon rastlantısal bulunabilir. Ancak diğer abselerin gelişimi için bir basamak SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 99 teşkil ettiği için önemlidir. Ateş bulunmaz veya çok azdır. Semptomatik olanlarda en sık görülen semptom, hasta olan kulak tarafında inatçı zonklayıcı ağrıdır. Özellikle KSOM’da inatçı bir kulak ağrısı veya baş ağrısının, intrakraniyal bir komplikasyonun geliştiği konusunda hekimi uyaran önemli bir bulgu olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. BT veya MR tanıda yardımcı olur. Tedavi cerrahidir. Hastaya mastoidektomi yapıldığında granülasyon dokuları izlenerek erozyon alanı bulunur ve apse drene edilir. d. Subdural ampiyem: Subdural abse; subdural aralıkta (duramater ve araknoid arasındaki potansiyel boşluk) enfeksiyon materyalinin birikmesidir. Nadir görülür ancak mortal olduğu için önemlidir. Subdural ampiyem terimi de kullanılır çünkü enfeksiyon klasik abseler gibi sınırlı değil, bu boşlukta geniş bir alana yayılmış haldedir. Frontal sinüzitlerde kulak enfeksiyonlarına göre daha sık görülür. KOM’da ise sıklıkla epidural apseleri takiben gelişir. Bu vakalar hızlı ilerler, prognozları kötüdür. Hastada KOM bulguları dışında (apse tarafında kulak akıntısı), nörolojik semptom ve bulgular (stupor veya koma, hemiparezi, temporoparietal bölgede daha fazla olmak üzere baş ağrısı, konvülziyonlar, ateş, ense sertliği) gelişir. BOS’ta basınç artar ancak mikroorganizma yoktur (menenjit ayırıcı tanısı yapılır). MRI radyolojik tetkiklerden tanıda en yardımcı olanıdır (beyin absesi ayırıcı tanısı yapılır). Tanı konduktan sonra kraniotomi veya multipl burr hollar ile effüzyon boşaltılır; antibiyotikli sıvılar ile irrigasyon yapılabilir. Daha sonra kulaktaki enfeksiyon kontrol altına alınmalıdır. Mortalite, tanı erken konmadığı takdirde % 20- 40 kadar yüksektir. Tedavi sonrasında bazı hastalarda nörolojik defisit kalabilir; defisit olmayan hastalarda da özellikle ilk 6 ayda fokal ve generalize nöbetler olabilir. e. Beyin absesi: Serebral doku içerisinde püy birikimidir. En sık otojen kaynaklıdır. Otojen beyin apselerinin büyük bir kısmı KSOM’a, özellikle de kolesteatomlu KSOM’a bağlı (%90-95) olarak gelişmektedir. En sık temporal lobta görülür. Tegmen bölgesinde sıklıkla ya epidural apse vardır yada kemik destrüksiyonu vardır. Mikst patojenler saptanır [Gram (+) aerob: streptokok ve stafilokok, Gram (-) aerob: proteus, psödomonas, E. coli, anaeroblar: peptostreptococcus, bacteroides]. Klinik olarak inisial (başlangıç), latent (başağrısı, huzursuzluk, iştahsızlık gibi atipik bulgular), manifest (apsenin kendisinin ve neden olduğu ödemin etkisiyle kafa içi basıncı artar ve nörolojik bası semptomları ortaya çıkar) ve terminal (abse rüptüre olur, hasta hızla komaya girer) evreleri vardır. BT ve özellikle MR (daha küçük abse odaklarını gösterebildiği için erken evrede yakalayabilir) radyolojik olarak tanıda yardımcı olurlar. LP’de basınç ve protein miktarı artmıştır. Tedavide öncelikle hastanın genel durumu düzeltilerek parenteral ve lokal antibiyoterapilerle fokal enfeksiyon odağı (KOM) kontrol altına alınır. Ayrıca, intrakraniyal basıncın azaltılması (mannitol gibi osmotik diüretikler) ve apsenin drenajı gerekir. Hasta SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 100 düzeldikten sonra radikal mastoidektomi yapılır. Prognozda erken tanı önemlidir, çok az sekelle yada sekelsiz iyileşme sağlanabilir, aksi halde mortalite yüksektir. f. Otitik hidrosefali: Santral bir neden (menenjit, beyin absesi..) bulunmaksızın intrakraniyal basınç artışıyla (300 mm/su, normalde 150-200 mm/su) karakterize otit komplikasyonudur. Radyolojik olarak abse veya menenjit olmadığı gösterilmelidir. Otitin geç dönem komplikasyonudur, genellikle lateral sinüs tromboflebitine sekonder gelişir. Burada oluşan trombusun yaptığı intrakranial venöz dönüş bozukluğu yada buradan kopan bir embolinin koroid pleksusu tıkayarak BOS emilimini tıkadığı düşünülmektedir. LP’de basınç artışı dışında bulgu yoktur, BOS biokimyasal olarak normaldir. Zaten tanıda LP ile konur. Daha çok çocuk ve gençlerde görülür. Baş ağrısı, görme bozukluğu, letarji, papil ödemi, VI. kraniyal sinir paralizisine bağlı diplopi muayene bulgusu olarak görülebilir. Ense sertliği ve menenjit FM bulguları yoktur. Otitin tedavisi ile birlikte artmış intrakraniyal basıncın azaltılması (mannitol gibi hiperozmolar ajanlar, tekrarlayan LP) hedeflenir. OTİTİS MEDİA EKSTRATEMPORAL KOMPLİKASYONLARI (EKSTRAKRANİYAL) Subperiostal abseler: Koalesan mastoidit sonucu gelişen komplikasyonlardır. Koalesan mastoiditte korteks destruksiyona uğrayıp enfeksiyon periosta ulaşırsa subperiostal abse meydana gelir. En sık görülen formu postaurikuler absedir. Postaurikuler abse daha az sıklıkla akut mastoidit sonrası (koalesans olmadan) hematojen yolla da (mastoid venlerin flebiti) gelişebilir. Diğer subperiostal abseler, Bezold absesi ve zigomatik abselerdir. Postaurikuler abse: Enfeksiyon materyalinin retroaurikuler bölgede periostla kemik arasında apse oluşturmasıdır. Enfeksiyonun laterale çıkışı sıklıkla suprameatal üçgenden (McEvan) olur. Aurikula öne ve aşağı doğru itilir ve kulak arkası kıvrımı kaybolur (bu bulgu diffüz otitis eksternadan ayrımında önemlidir, çünkü bazı olgular diffüz otitis eksterna ile karışabilir, diffüz otitis eksternada retroauriküler sulkus silinmez). Palpasyonda mastoid üzerindeki hiperemik alanda fluktuasyon alınır. Tedavide kulak arkasına yapılan insizyonla apse drenajı uygulanır ve antibiyotik tedavisi başlanır. 48 saat içinde düzelme gözlenmezse basit mastoidektomi yapılır. Bezold absesi: Orta kulaktaki enfeksiyon materyalinin mastoid kortekste destruksiyon sonucu mastoid apeksin medialinde SKM kasın yapışma yerinden adale boyunca boyuna doğru yayılması ile oluşur. Boyunda ağrılı şişlik dikkat çeker, boyun hareketleri kısıtlı ve ağrılıdır. Tedavide tam mastoidektomi yapılır. Ayrıca servikal apse boyundan drene edilir. Zigomatik abse: Temporal kemiğin zigomatik hücrelerinden köken alan enfeksiyonun, kortikal kemiği erode ederek aurikulanın üst ve ön kısmına doğru yayılmasıyla oluşan subperiostal SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 101 apselere zigomatik apse denir. Bu bölgede ağrılı şişlik vardır. Tedavide tam mastoidektomi ve apse drenajı yapılır. KRONİK OTİTİS MEDİA SEKELLERİ Timpanoskleroz: Submukozal alanda hyalin kollajen plaklar birikmesiyle karakterize ilerleyici hyalinizasyonudur. Sebebi bilinmemekte ancak tekrarlayan geçirilmiş enfeksiyonlar, VT tatbiki, otoimmünite gibi nedenler suçlanmaktadır. Orta kulak boşluklarında her yerde görülebilir ancak en sık ve özellikle klinik önemi olan kulak zarında ve kemik zincirinde olmasıdır. Sadece zarda görülene miringoskleroz denir, zarda hareket kısıtlılığına yol açabilir. Kemikçikleri tutanlarda kulak zarı salim olmasına karşın iletim tipi işitme kaybına yol açabilir. Tedavi semptomatik olanlarda (İTİK olanlarda) cerrahidir. Ossiküler erozyon: Enfeksiyöz yada enzimatik osteolizis yada iskemi sonucu kemikçiklerde destrüksiyon gelişmesidir. En sık, vasküler beslenmenin daha az olduğu ve bu nedenle iskemiye en duyarlı bölge olan inkusun uzun kolunda erozyon gelişir. 30-35 dB civarında İTİK olan hastalarda araştırılmalıdır. Ossiküloplasti gerekir. SNİK: EOM veya KOM İTİK ile seyreder. Ancak toksik/enfeksiyöz ajanların yuvarlak pencereden veya destrüksiyonla iç kulağa ulaşmasıyla SNİK gelişebilir. KAYNAKLAR 1. Akyıldız N. Kulak hastalıkları ve mikrocerrahisi I. Bilimsel tıp yayınevi, Ankara,1998. 2. Soylu L. Efüzyonlu otitis media. TKBBV akademi toplantıları mezuniyet sonrası eğitim kitapçıkları serisi, 1. Baskı, EA organizasyon, 2005. 3. Çelik O. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi. Asya tıp Kitabevi, 2. Baskı, 2007. 4. Koç C. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi. Güneş Kitabevleri, 2. Baskı, 2013. 5. Özbilen S, İleri F, Uslu S. Temporal kemik cerrahi girişim atlası. Evren yayıncılık. Ankara, 2003. 6. Nadol JB, Mckenna MJ. Kulak ve temporal kemik cerrahisi. Çeviri editörü: Nazım Korkut. Nobel tıp Kitabevleri, İstanbul, 2011. 7. Önerci M. Sorularla Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Güneş Kitabevi, Ankara 2001. 8. Cingi C. Kulak Burun Boğazda semptomlar. EA yayıncılık. İstanbul, 2009. 9. Önerci M. Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Tanı ve Tedavide İlk Adım. Matsa Matbaacılık, Ankara 2002. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 102 10. Özşahinoğlu C, Soylu L, Seçinti E. Pratik pediatrik otolaringoloji, Çukurova Üniversitesi Basımevi, Adana,1993. 11. Bull TR. Kulak Burun Boğaz atlası. Çeviri editörleri: Üstündağ E, Keskin G. Nobel tıp Kitabevleri, 2004. 12. Bailey BJ, Calhoun KH. Kulak Burun Boğaz ve baş boyun cerrahisi atlası. Çeviri editörü: Gül Caner, Tayfun Kirazlı. Asya tıp Kitabevi, 1. Baskı, İzmir 2006. 13. Önerci M. Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Hastalıkları, Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi, Ankara 2007. 14. Lee KJ. Essential otolaryngology Head Neck Surgery. Güneş Kitabevleri, 8. Baskı, 2004. SALİH BAKIR | KBB NOTLARI 103