GARANTİ EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. ALTERNATİF STANDART EMEKLİLİK YATIRIM FONU 2014 YILI 6 AYLIK FAALİYET RAPORU 1- Ekonominin Genel durumu Dünya ekonomisi 2013’ü genel olarak bir toparlanma dönemi olarak geride bıraktı. Yılın ilk yarısında gelişmekte olan ülkelerin hisse senedi piyasalarında yükseliş, tahvil faizlerinde ise düşüşler yaşandı. Dünya ekonomilerinin iyileşme süreci devam ederken, ABD başta olmak üzere bazı ülkelerde krizden çıkış sinyalleri verilmeye başlandı. Mayıs ayında ABD Merkez Bankası’nın tahvil alım programını azaltacağını açıklaması yılın ilk yarısında yaşanan olumlu trendin tersine dönmesine neden oldu. Global sermaye akımı, geride bıraktığımız 10 senelik dönemin aksine, yön değiştirerek gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru kaymaya başladı, Türkiye ise göreceli olarak olumsuz ayrıştı. Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumundaki Euro Bölgesi’nde borç krizini aşmaya yönelik yapısal adımların plan düzeyinden aksiyon düzeyine geçememesi de Türkiye’yi olumsuz etkileyen etkenlerden bir diğeri oldu. Küresel krizin ardından ekonomiyi canlandırmak adına merkez bankalarının piyasaya bol ve ucuz likidite enjekte etme operasyonu, ABD Merkez Bankası’ndan sonra farklı ülkelerin merkez bankalarıyla 2013 yılında da devam etti. Mayıs ayında ise gerek istihdam gerekse büyüme anlamında hedeflenen seviyelere doğru ilerleyen ABD’de, Merkez Bankası Fed, makro ekonomik verilerin iyileşmesiyle beraber, tahvil alım programı kapsamında piyasaya sunduğu likidite miktarını 85 milyar dolardan 75 milyar dolar seviyesine düşürdü. Bu durum başta Türkiye olmak üzere tüm gelişmekte olan ülkelerden yabancı yatırımcı kaynaklı çıkışlar meydana getirdi. 2013 yılının ilk beş ayı, 2012 yılında olduğu gibi BIST Hisse Senedi Piyasası’nın en iyi performanslarından birini sergilediği bir dönem olurken, hızlı yükselişlerle endeks tarihi rekor seviyelere ulaştı. İkinci çeyrekten itibaren yurt içindeki siyasi gerginlikler, ABD Merkez Bankası’nın tahvil alımı programını azaltacağı beklentisi ile artan ekonomik belirsizlik ile sert düşüşlerle borsa gerilerken, Türkiye piyasasındaki faizler yükseliş gösterdi. Türkiye ekonomisinin temel sorunlarından biri olan ve üretimlerin ithal girdi ile yapılmasından kaynaklanan, doğru orantı içinde olan büyüme oranı ve cari açık ilişkisi, 2012 yılında TCMB’nin bu sorunu gidermek adına ekonomiyi yavaşlatmak üzere attığı bazı adımlardan etkilenmişti ancak 2013 yılında bu makro göstergeler beklentilerin bir miktar dışında gerçekleşti. 1 2011 yılında %9,0, 2012 yılında ise %2,2 seviyesinde olan GSYH büyümesi; 2013 yılı ilk yarısında %3,7 olurken, üçüncü çeyreğinde %4,4 seviyesine ulaştı. Ekonomimizin orta vadeli büyüme performansının daha düşük olacağı beklentileri hakim olsa da uzun vadeli trend beklentilerinde bir bozulma görülmüyor. Ödemeler dengesi tarafında, Aralık ayında cari denge beklentinin oldukça üzerinde 8,3 milyar dolar açık verdi. Böylece, 2013 yılında cari açık, 2012 yılındaki 49 milyar dolar seviyesinden, 65,0 milyar dolar seviyesine yükseldi. 2009 yılında zirve yapan, sonraki yıllarda kademeli düşüşe geçen işsizlik oranı, 2012 yılı başından beri yeniden çıkışa geçmiş görünüyor. Kasım ayında işsizlik oranı %9,9 seviyesine yükselirken 2012 yılın aynı ayında işsizlik oranı %9,4 seviyesindeydi. Makro ekonominin bir diğer önemli göstergesi olan enflasyon tarafında ise 2013 yılı oranı %7,4 olarak açıklandı. Üretici fiyatlarında ise yıllık ÜFE enflasyonu %7,0’a yükselerek Mayıs 2012’den sonraki en yüksek seviyeye ulaştı. Kriz sonrası dönemde, merkez bankalarının ekonomiyi canlandırmak adına piyasalara bol likidite enjekte etmesi gelişmekte olan ülkelere yabancı sermaye akışını sağladı. Ancak son dönemde, ABD başta olmak üzere gelen toparlanma sinyalleri ve ABD Merkez Bankası açıklaması sonrası bu sermaye gelişmiş ülkelere geri dönmeye başladı. Gelişmiş ekonomilerin krizden çıkışının kaçınılmaz bir sonucu olarak gelişmekte olan ülke ekonomilerinin önümüzdeki dönemde olumsuz etkilenmesi beklenmektedir. Türkiye’nin 2014 yılında %2,8 büyümesi beklenmesine rağmen yüksek yabancı sermaye çıkışı sonrası Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülke ekonomilerinin bu dönemde vereceği tepki yakından takip edilmelidir. 2014 yılının ilk yarısı, yurtdışında Fed, yurtiçinde ise siyasi kaynaklı belirsizlikler etkisinde başladı. Bu belirsizliğin piyasalarımızda yarattığı şiddetli oynaklık sonrasında, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Ocak ayında faizleri belirgin olarak artırdı. Bu şok faiz hareketi, yurt içi piyasalarda oynaklığın bir miktar azalmasını sağlasa da, yaklaşmakta olan yerel seçimler ve buna bağlı politik belirsizlik nedeniyle piyasaların iniş eğiliminden kurtulmasını sağlayamadı. Ancak, iç talepteki daralmanın ihracat pazarlarındaki büyüme ile dengelenmesi sayesinde Türkiye ekonomisi beklenenin aksine yumuşak bir iniş gerçekleştirdi. 30 Mart’ta gerçekleşen seçimler ise, önümüzdeki dönemde gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere yönelik belirsizliği ortadan kaldırarak piyasalarda yaşanan kayıpların büyük oranda geri alınmasını sağladı. Seçimlerden bir hafta önce başlayan ve Nisan ile Mayıs aylarında da devam eden, ralli olarak adlandırabileceğimiz olumlu tablo, biraz olsun ivme kaybetse de Haziran ayında da devam etti. Bu olumlu tablonun sonucu olarak, %4,5’ten %10’a çıkarılan haftalık repo faizi, TCMB tarafından kademeli olarak düşürülmeye başlandı. 24 Haziran’da gerçekleşen yılın ilk yarısının son toplantısında TCMB, politika faizi olan 1 hafta vadeli repo faizi oranını 75 baz puanlık indirimle %8,75 düzeyine çekerken, gecelik borçlanma ve borç verme faizinde değişikliğe gitmedi ve sırasıyla %8 ve %12 seviyelerinde bıraktı. Önümüzdeki dönem için TCMB’nin faize yönelik adımları yurt içi piyasalar için büyük önem taşıyor. Normal şartlar altında enflasyon beklentileri düzelmiyorken ve enflasyon bu 2 denli yüksekken bir faiz indirimi gelmemesi beklenir, fakat TCMB açıklamalarına bakıldığında enflasyon düşmeye devam ederken faiz indirimlerinin de ölçülü şekilde devam edeceği anlaşılıyor. Hem Türkiye finansal piyasalarının, hem gelişmiş ve gelişmekte olan piyasaların yakından takip ettiği ABD tarafında ise, Fed ekonomiye destek amacıyla yürüttüğü ve aylık 85 milyar dolardan aşamalı olarak 45 milyar dolara indirdiği tahvil alım miktarını 18 Haziran 2014 toplantısında 35 milyar dolara indirdi, faiz oranlarında ise değişikliğe gitmedi. Fed varlık alım programında indirime gerekçe olarak ise ekonomik büyümedeki sıçramayı ve iş piyasasındaki ilerlemeyi işaret etti. Öte yandan Amerika‘dan gelen pozitif ekonomik veriler, faiz artırımının beklenenden daha erken başlayacağına yönelik endişeleri artırsa da, Fed’den gelen yumuşak söylemler daha etkili oldu ve global risk iştahı üzerinde büyük etkisi olan Amerikan on yıl vadeli tahvilin faizi, Haziran ayında % 2,56 seviyesine kadar geriledi. Olası faiz artırımı, Global sermaye akımının, geride bıraktığımız 10 senelik dönemin aksine, yön değiştirerek gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru kaymasına, Türkiye ve diğer gelişmekte olan ülkelerin finansal piyasalarında da negatif etki oluşmasına yol açabilecektir. Euro Bölgesi’nde ise, 5 Haziran'da gerçekleştirilen para politikası toplantısında uzun zamandır beklenen ve beklenenden daha kararlı bir şekilde gelen, Avrupa Merkez Bankası tarafından ekonomiyi canlandırmak adına atılan genişlemeci para politikası adımları ile negatif faiz düşüncesini hayata geçirmesi, gelişmekte olan piyasalara Mart ayında tekrar dönmüş olan iyimserliğin devamını getirmekte etkili oldu. 2013 yılında %4 oranında büyüyen Türkiye ekonomisi 2014 yılı ilk çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre %4,3 ile beklentiler paralelinde bir büyüme kaydetti. Böylece 2003-2013 döneminde yıllık ortalama büyüme oranı %5 oldu. Ekonomimizin orta vadeli büyüme performansının daha düşük olacağı beklentileri hakim olsa da uzun vadeli trend beklentilerinde bir bozulma görülmüyor. 2009 yılında zirve yapan, sonraki yıllarda ise kademeli düşüşe geçen işsizlik oranı, 2014 yılı başından itibaren düşüşünü hızlandırdı. Nisan ayında işsizlik oranı %9,0 seviyesinde gerçekleşirken, yıl başında %10,3 seviyesindeydi. Ödemeler dengesi tarafında, Mayıs ayında cari açık 4 milyar dolar olan beklentinin oldukça altında 3,4 milyar dolar oldu. Yıllık cari açık ise 52,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2013 sonunda yıllık cari denge 65,1 milyar dolar açık vermişti. Makro ekonominin bir diğer önemli göstergesi olan enflasyon tarafında ise Haziran ayı tüketici enflasyonu beklentilerden yüksek %0,3; yıllık enflasyon ise %9,1 olarak gerçekleşti. 2013 yılı oranı %7,4 olarak açıklanmıştı. Reel ekonominin büyümesini sürdürdüğü ve ekonomide yeniden dengelenmenin hız kazandığı 2014 yılında Türkiye ekonomisinin karnesini kötüleştiren temel gösterge enflasyon. Gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahındaki oynaklığın devam etmesi, kurak kış nedeniyle işlenmemiş tarım ürünlerindeki fiyat artışları ve enerji zamları önümüzdeki aylarda enflasyonu yukarı çekmeye devam edecek gibi duruyor. Bu nedenle 3 TCMB Beklenti Anketi’ne göre 2014 yıl sonu enflasyonu %8,30 ile TCMB’nin %5,5 olan hedefinin çok üzerinde gerçekleşecek. Büyüme tahminleri ise, Avrupa ekonomisinde öngörülenden kuvvetli toparlanma ve 2014 yılında gelişmekte olan piyasalara yönelik risk iştahının düzelmesi ile ufukta daha gevşek bir para politikasının görülmesi nedeniyle yükseliyor. Aynı şekilde, yılın geri kalanında iç talepteki söz konusu yavaşlama ve dış pazarlardaki canlanmanın da katkısıyla ekonomide yeniden dengelenmeyle beraber cari işlemler açığında da belirgin bir iyileşmenin görülmesi bekleniyor. 2014’ün ikinci yarısında, Merkez Bankaları’nın kararları ve dünya ekonomisi hakkındaki yorumları izlenmelidir. TCMB’nin yapacağı hamleler ve Fed’den gelecek ekonomik veriler ile açıklamalar piyasalar için belirleyici olacaktır. Ayrıca Ortadoğu’daki politik olaylar ve yurtiçindeki cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili gelişmeler yakından takip edilmelidir. Önümüzdeki dönemde piyasada olumlu havanın sınırlı da olsa devam etmesi bekleniyor. 2- Yatırım Politikaları ve Fon performansı 2014 yılının ikinci çeyreğinde Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası, 2008 yılından beri sürdürdüğü varlık alım programını 2014 yılının ikinci çeyreğinde de azaltmaya devam etmesine rağmen çıkış stratejilerinden hiç bahsedilmemesi global likiditenin gelecekteki seyriyle ilgili piyasalar tarafından olumlu algılandı. Amerikan 10 yıllık hazine tahvilleri bu dönemde %2.7590 seviyesinden açtığı çeyreği %2.5160 seviyesinde kapattı. Hisse senetleri piyasasında ise, ABD’deki kötü hava koşulları nedeniyle kötü gelen ilk çeyrek büyüme verilerinin etkisiyle 16,458 seviyesinden açılan çeyrek, sınırlı yükselişle 16,826 seviyesinden kapandı. Bu süreçte gelişmiş piyasalardaki görünüm, son dönemde Gelişmekte Olan Piyasalara olan bakış açısını pozitif yönde destekler niteliktedir. Aynı dönemde EURUSD paritesi de dalgalı bir seyir izleyerek 1.3691 seviyelerinde kapandı. Yurtiçi piyasalarda, Yerel Seçimler sonrası piyasalarda başlayan olumlu hava, Gelişmekte Olan Ülkelere fon akımları ile de desteklendi. 10 yıllık gösterge tahvil faizi %10.26 ile başladığı çeyreği %8.89 seviyesinde, 2 yıllık gösterge tahvil faizi ise %10.69’dan başladığı çeyreği %8.25 seviyesinde kapattı. Yurtdışı piyasalardaki olumlu hava yurtiçinde Dolar kurunun 2.1380 seviyesinden 2.1180 seviyesine gerilemesine neden oldu. Merkez Bankası Geçtiğimiz yılın ortalarından itibaren gerçekleşen birikimli döviz kuru gelişmelerinin yıllık enflasyon üzerindeki olumsuz yansımaları kademeli olarak azalmasını ve küresel likidite koşullarındaki iyileşmeyi de göz önüne alarak, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı % 10’dan % 8.75’e indirdi. 4 Alternatif Standart yatırım fonu, portföyünde Türkiye Cumhuriyeti’nin ihraç ettiği kira sertifikaları ve katılım endeksinde bulunan hisse senetlerine yer verir ve getirisi bu senetlerin gelirine ve piyasada oluşan fiyatlarına göre oluşmaktadır. 31.12.2013-30.06.2014 tarihleri arasında fon getirisi %4,79 olarak gerçekleşirken, benchmark getirisi %6,31 olarak gerçekleşmiştir. Fonun karşılaştırma ölçütü “%93 KYD kamu kira sertifikaları endeksi, %5 KYD 1 aylık kar payı endeksi, %2 KYD özel sektör kira sertifikaları endeksi”dir. 3-Fonun İçtüzük, İzahname ve Tanıtım Formu Değişiklikleri Fonun yatırım stratejisindeki değişiklikler, yatırım stratejisi bant aralığı bilgilerine, içtüzük/izahname tadil metinlerine, uygulanan Fon Azami Toplam Gider Kesintisi ve Fon İşletim Gideri Kesintisi oranlarına ilişkin bilgiye https://www.garantiemeklilik.com.tr/grup- emeklilik-fonlari-karsilastirma.aspx internet adresinden “kamuyu sürekli bilgilendirme formu” bölümünden ulaşılabilmektedir. 5 4- Fonun Dönem Sonu İtibariyle Portföy Değeri ve Net Varlık Değeri Tabloları FON PORTFÖY 30/06/2014 DEĞER TABLOSU KIYMET TÜRÜ Nominal Değer Kira Sertifikası Menkul Tanımı Rayiç Değer (TL) 270,000 TRD011014T17 275,140.24 840,000 TRD180215T17 848,204.28 520,000 TRD190815T10 541,657.09 430,000 TRD170216T17 461,958.89 TOPLAM 2,126,960.50 NET VARLIK DEĞERİ 30/06/2014 TABLOSU TUTARI (TL) 1.Fon Portföy Değeri 2,126,960.50 Hazır Değerler (+) 7,893.73 Alacaklar (+) 4,769.92 - Diğer Alacaklar 4,769.92 Borçlar (-) 4,100.81 - Yönetim Ücreti 3,065.49 - Diğer Borçlar 1,035,32 2.Net Varlık Değeri 2,135,523.34 Dolaşımdaki Pay Sayısı 200,816,414.364 3.Birim Pay Değeri 0.010634 6