Türk demek dil demektir. Milliyetin çok bariz vasıflarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk harsına, camiasına mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. Nogaytürk – 0 2 NOGAY TÜRKLERİNİN SESİ OLMA ÇABASINDAYIZ EDİTÖR Hakan BENLİ İrtibat e - postası : nogayturkdergisi@hotmail.com Adres : Plevne Mah. Pazar Sk. 34 / 9 Sincan – ANKARA İrtibat Telefonu : 0 532 561 14 09 Dergimiz Nogaytürk, basın ahlak ve ilkelerine uymaya söz vermiştir. Yayınlanmayan yazılar iade edilmez. Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Dergimizde yayınlanan reklamlardan ücret alınmamıştır. NOGAYTÜRK DERGİSİ YURTİÇİ VE YURTDIŞI TEMSİLCİLİKLERİ Temsilcilerin iletişim bilgileri için – nogayturkdergisi@hotmail.com ADANA: İSTANBUL: Dr.Fatih KARAYANDI Cemil AKDAĞ Emre ORAK ANKARA Merkez : - Eryaman : - Batıkent: - Keçiören : – Balgat : – Demetevler : - Sincan : - Etlik : Ş.KOÇHİSAR ( merkez ) : - Akin Köyü : - Doğankaya Köyü : - Şeker Köyü : GÖLBAŞI ( merkez ) : - Ahiboz Köyü : HAYMANA-Cingirli Köyü : Hakan BENLİ Erdem GÜNAY Elif YILMAZ Asım PEKCAN Erhan ÇAĞDAŞ Derya POLAT Eyüp TANATAR Yahya ALTINKAYA M.Burak TAŞKIRAN Turhan BAYAR Adem ESENBAY Elif YILMAZ Kasım KIZILTAŞ Abdulhamit ÖZCAN Z.Sebla ALSAÇ Yavuz ÇİFTÇİ Nogaytürk – 0 3 Kevser KIZILDAĞ Özgür NAYMAN POLATLI (Merkez) : -Tatlıkuyu Köyü : KONYA Merkez : Serkan TANDOĞDU KULU ( merkez ) : Hakan BENLİ - Seyitahmetli Köyü : Murat BENLİ - Ağılbaşı – (Mandıra)Köyü : Recep DEĞİRMENCİ - Boğazören Köyü ( Köstengil ) : Engin GÜNER - Kırkkuyu Köyü : Selman YILMAZ AMASYA : ESKİŞEHİR : Kader TANATAR Cihan TANRIBAK YURTDIŞI TEMSİLCİLİKLER K.K.T.C : C.Giray ERGİN HOLLANDA : Mehmet PEKCAN AVUSTURYA : Hacer TAŞYARAN Rukiye TEKER Fatih POLAT ALMANYA : İÇİNDEKİLER NOGAYTÜRK DERGİSİ Künye ve Temsilcilikler ..………..……0 3 NOGAYTÜRK DERGİSİ İçindekiler ……..….…………...…...0 4 – 0 5 EDİTÖRDEN Hakan BENLİ ………..………................... .0 6 NOGAY KÜLTÜRÜ Nogay Atasözleri - 2 Hasan BENLİ ........…………..…0 8 - 1 0 RÖPORTAJ : Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu bizi Gazi üniversitesindeki makaımnda ağırladı. Halaçoğlu, Nogay Türkleri ve dergimiz hakkında görüşlerini dile getirdi. Sayfa : 15 -21 ---------------------------------------------- YAZAR SAYFASI Kendilerine özgü gelenek ve göreneklerini hâlen devam ettirmekte, aralarında kaybolmaya yüz tutmuş Nogay diliyle konuşmaktadırlar. Hamurlu içmeleri sonra et başvuranları baş korumaktadırlar. Sayfa : suyu geleneksel Misafirperverdirler, 34–36 TARİH SAYFASI Kafkas Mehmet Usta ( Candevir – Candavur ) Dr. Fatih KARAYANDI …….…………2 2 – 2 3 MAKALE Türkiye’ de Kırım Tatarları ve Nogaylar - 2 Prof.Henryk JANKOWSKI M. Aziz SÜTBAŞ ……….…….……2 4 – 2 7 İsmail ÖZGÜN AKP Balıkesir Milletvekili yemeklerden MAKALE Kırım’dan Anadolu’ya Yapılan Göçler : Sebepler ve Sonuçları Dr. Hacı Murat ARABACI …………1 1 – 1 4 aman tacı olan YAZAR SAYFASI Yağmur Duası Necdet ÖZEN ………….…….……2 8 – 2 9 “Sorpa” özelliklerindendir. dileyip hanelerine edip ölümüne ERTENGİ Kıs Kelmeden Hakan BENLİ ………….…….… 3 0 – 3 3 YAZAR SAYFASI Nogay Folklorü Celal ÇAĞDAŞ ………….……….3 7 – 3 8 Nogaytürk – 0 4 İÇİNDEKİLER YAZAR SAYFASI Nogaylar Kültür Zengini İdiler Akif KARA ….………………….… .3 9 – 4 0 YAZAR SAYFASI Nogay Kültüründe Büyük Mehmet TAŞKIRAN …………….4 1 – 4 2 MAKALE Prof. Dr. Ufuk TAVKUL Nogayların göç sahalarının geniş bir coğrafyaya yayıldığı bilinmektedir. Doğuda Altay dağları bölgesinden batıda Tuna nehri havzasına kadar uzanan geniş bir alan Nogayların göç sahasını oluşturmaktaydı. Nogayların esas kitlesi İdil ırmağının doğusunda, Yayık ve Emba ırmaklarının civarlarında yaşamaktaydı ve bunların bir kısmı daha doğuda Sır-Derya’ya kadar uzanırlardı Sayfa : 44–47 NOGAY KÜLTÜRÜ Kavetoyun Sosyolojik Faydaları Celal ÇAĞDAŞ ..….…………..…… 4 3 ŞİİR Bizden Değil Mehmet TAŞKIRAN ..…………………....... 56 ŞİİR Bizden Değil Mehmet TAŞKIRAN ..…………………....... 57 MAKALE AHLAK Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ Doç. Dr. Halil ALTUNTAŞ Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Kuban boylarının Rusların eline geçmesinden sonra, Nogayların büyük bir kısmı yukarıda belirttiğimiz üzere 1777’de, Suvorov’un komutasındaki kuvvetler tarafından öldürüldüler. Sağ kalanlar Yukarı Kuban ve Kama boylarına gittiler. Bir bölümü de Türkiye’ye göçtü. Diğer yandan Tuna bölgesindeki Nogaylar da, Trakya üzerinden Türkiye’ye girip, Eskişehir bölgesine yerleştiler Sayfa : 49–52 “İman” ve “emanet” kelimelerinin aynı kökten gelmekte oluşu bile emanet konusunun din nazarında önemli bir yeri olduğunun işaretidir. Ey man edenler Allah ve peygamberlerine hainlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin." ( Enfal, 27-28) ayetleri de bunu açıkça ortaya koyuyor. Sayfa Nogaytürk – 0 5 : 53–55 EDİTÖRDEN Hakan B E N L İ Hayatta her bir şey için emek vermek gerekiyor. Her ne için uğraşıyorsanız ve emek veriyorsanız mutlaka maddi bir karşılığının olması da gerekmiyor. Sizin yaptığınız işten, üstlendiğiniz yükümlülükten aldığınız vicdani rahatlık yeterlidir. Sorumluluk üstlenerek, elinizden gelen her ne ise onu yapma gayreti azımsanacak bir özveri değildir. Bu dergi gerçekten hiç azımsanmayacak bir özverinin eseri !... O özveriyi yapan ben değilim ... Özveriyi yapanlar bu dergi için yazılar yazan, araştırmalar yapan, çizimler hazırlayan, fotoğraflar çeken; usanmadan bir şeyler yapma gayretinde olan genç arkadaşlar !… İnanın çoğu kere gereksiz yere bu dergiyi hazırladığımızı düşünüyorum. Boşa emek verdiğimizi, kimsenin okumadığını, ilgilenmediğini ve belkide alaya aldıklarını düşünüyorum. Ama her seferinde yanılıyorum. Buna seviniyorum. Yanıldığıma ... Aslında yanıldığım düşündüklerim değil… düşündüğüm gibi bize alayla yaklaşan pek çok kişi var. Zira Yanıldığım; emeklerimizi boşa çıkarmayan, dergiyi okuyan, ilgilenebilen, alaya almadan ciddi ciddi oturup yazılar, şiirler yazan, çizimler yapan birilerinin olduğuna seviniyorum. Ve sevindiğim şey, bunu alaya alanlara inat devam ettirebilmeleri… Bunlar her seferinde daha bir şevk veriyor bize, yine ve yeniden yapabiliriz diyoruz. Kültürümüz adına ne yapabilirsek, ne kurtarabilirsek azmiyle yeniden yola çıkıyoruz. İnanın artık çevremdeki hemen herkesin “ sana mı kaldı “ demesine aldırmıyorum. Biliyorum ki yüzbinler içinde yüz kişi olmasak, olamasak bile “ sana mı kaldı, sen mi kurtaracaksın “ diyenlere kulak tıkayanlar var. Bu bile başlıbaşına bir şevk kaynağı. Anlayabilene… Çok kişi olmamamız önemli değil. Haşa bile dinini yayarken tek başına mücadele eder. bir peygamber Bizim yaptığımız ise acizane, kendi kültürümüz adına , yaşana bilecek ne var ise yaşatmaya çalışmak, yaşananları mümkün mertebe kayıt altına almak ve bu dünyada biz de varız, biz Nogay Türküyüz diyebilmek adına. Sevgiyle kalın. Nogaytürk – 0 6 TEL : 0 332 641 41 93 CEP : 0 539 641 41 93 0 541 641 41 93 www.aluminyumkorkuluk.tr.gg KONYA – KULU Nogaytürk – 0 7 NOGAY KÜLTÜRÜ Hasan BENLİ Calgızdın bir işi de yarımaydı, kosulganlar min işte de arımaydı. Camandın tayagı segız, birevu tiymese bırevu tiyer. Calgızdın künü karangı, cayavdın künün sorama. Cangı elek şüyde bolur, cangı kelin üyde bolur. Calgızdın yayı kalsa da tabılmas, ıruvludun ogu kalsa da tabılır. Cangı şelektın bavu cogar Carımas yardan kulatır, atkan cerden uyatır. Caman arba col bızar, caman adam üy bızar. Caman arba col bızar, caman elşi el bızar. Caman avıldın agası bolma, carlı avıldın bayı bolma. Cartı teri cabınsam da sosu dunyada cüreyım. Catkandıkını turgan cer. Cavga iynanma, suvga tayanma. Caman aygır anasına kas, caman adam coldasına kas. Caz cennet, kıs kıyamet. Caman aytkan, sözunu eki aytar. Cazda cılandan korkkan, kısta arkandan korkar. Caman evlat ataga sögus keltirır. Caman kisidın sözu aşşı, yabagı tondun biytı aşşı. Caman söz bas kazıgı, caksı söz can azıgı. Caman tamak carlı eter, caman nepis kor eter. Cazda mıyın kaynatpagan, kısta kazanın kaynatpas. Cazda tentek oyga konar, kısta tentek kırga konar. Cazda tırnagan, küzde cırlar. Caman ulga da caksı ulga da mal cıyma. Cazlıktın künu, yarlılıktın künu. Cel espese, şöp bası kıymıldamas. Camanda altın toktamas. Cemistın iygisıne kurt tuser. Camandan caksı tuvar, ozbaga; caksıdan caman tuvar, tozbaga. Cetimdın karnı ceti kabat. Cetimge ceti kisi bas. Camandı caksı desen, börku kara kazanday bolur. Camandı körmey, caksıdın basın bilip bolmas. Cılagandan sorama, külgenden sora. Cibek tüyumune berk, cigit sözune berk. Cigit ölse de sözu ölmes. Camandın avuzundan caksı söz şıkpas. Nogaytürk – 08 NOGAY KÜLTÜRÜ Hasan BENLİ Cigit ölur, danı kalar. Elde amanşılık bolsa, elşi avurur. Cigittın asılından sorama, işinden sora. Eldın avuzuna elli arşın böz cetpes. Col anası tuyak, suv anası bulak, söz anası kulak. Col kuvgan kaznaga colugur, söz kuvgan belege colugur. Eldın işi altın besik. Elli cıldan el cangırır. Elşidin keşikkeni kayır. Colavşı colda kalmas. Epsizdı elşilikke cibersen, soramay aytpas. Cuvurtun aşagan kutulur, şölmegın calagan tutulur. Er aytpas, aytkanından kaytpas. Er iygisı burunlu bolur. Dos asabı könulden. Dos bergendın tısına karama. Er kadirin el biler. Dos doska kerek, asabı durus kerek. Er kayratlansa, ekev bolur. Er öturuk söylemes, ep öturuk söyler. Dos üyunde olturup ket, duşpan üyunden turup ket. Er şıragı eki köz. Doska bergen borışka. Er tamırından er tamırı köp bolur. Dosun berse kım, uvusunga cım. Er tarıkpay molıkpas. Dosundun asını duşpanday ce. Er yanılıp kolga tüser, kus yanılıp torga tüser. Dosundun bekisimen müyüz kes, duşpanındın bekisimen kiyiz kes. Er yanılmay bolmas, at sürinmey bolmas. Erden ozuv bar, elden ozuv cok. Dosunga mungkir kazba, özun tüsersın. Erdin atını ya atı şıgarar, ya bikesı şıgarır. Duşpan ayakka, dos baska karar. Duşpan külüp üyretır, dos ursusup üyretır. Erekte avızın cappagan, köpur avızda sözun tappagan. Eki ölşe, bir kes. Eri baydın eli bay. Eki sıyırdın ayranı köp, eki bikedın vayranı köp. Erinşektin ertengısı bıtpes. Erte turgan erdın ırıskı artık. El agasız bolmas, ton yakasız bolmas. Esaplı dosttun malı bir, antlı dosttun canı bir. El almagan, elli cıl catar. El bolgan cerde batır da bolur. El kaznası eski söz. Esitken yanlış, körgen kerti. Nogaytürk – 09 NOGAY KÜLTÜRÜ Hasan BENLİ Et etke, sorpa betke Kaderdın bergen attın tisine karanmas. Et kanlı bolsun, cigit canlı bolsun. Kadıdın kabırından kırk adım alıs. Gemıge mingendın tilegı bir. Kadir bilmes kardaştan, kedir bilgen yat caksı. Hatun karıganın bilmes, eşek arıganın bilmes. Kalgan işke kar cavar. Hatundan hatun bar, torgay etinı as etken; hatundan hatun bar, baytal etin tas etken. Hatunlardan hatun bar, kara suvdu as eter; hatunlardan hatun bar, kumar közdi yaş eter. Kamşıdı silke almagan, özüne tiygistır. İnısı bardıng tınısı bar. İşip toymagan, calap toymas. Kancıgadın batkanın, kaptal bilmes, at bılır; atadan caksı ul tuvganın kardaş bilmes, yat bılır. İşlese kulday, tursa biydey. Kar küregen aslık kürer. İytlı konak oramga sıymas. Karama özune kara sözune. İyttey kabıp, attay tevip. Kardaştın azarı bolsa da beteri bolmas. Kan şıkkandı karga bılır, can şıkkandı molla biler. Not : Burada yayınlanan atasözlerinin bir kısmı Hasan BENLİ tarafından derlenmiştir. Nogaytürk – 10 MAKALE Dr. Hacı Murat ARABACI Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü 1783 ‘ DEN 2. DÜNYA SAVAŞINA KADAR ( SEBEPLERİ VE SONUÇLARI ) Osmanlı Devleti ve Rusya açısından son derece mühim olan Kırım Harbi, neticeleri itibarıyla Kırım Türkleri için olağanüstü büyük bir felaket getirmiştir. Eğer savaşta ölenlerin, iç bölgelere göç edenlerin, Sibirya’ya sürülenlerin, açlık sırasında ölenlerin vb. sebeplerle kayıp olanların sayısını göz önünde bulundurursak, Kırım Savaşı sebebiyle yerli Tatar halkının 3/4’ünün yok olduğunu ya da evini terk ettiğini belirtmek mümkündür * Makalenin 1. Bölümü dergimizin 2. sayısında yayımlandı. B. Kırım’dan Anadolu’ya Yapılan Göçler, Muhacirlerin İskanı ve Göçlerin Sonuçları Göç etmeyip Kırım’da kalan Türk nüfusun asimile edilebilmesi için kültürel propagandaya ağırlık verilmiştir. Rus olmayanlara Ortodoks kilisesi vasıtasıyla Rus kültürü benimsetilmeye çalışılmış, özellikle din adamları üzerinde baskılar artırılmış ve bir çok camii ya tahrip edilmiş ya da kiliseye dönüştürülmüştür. Yerli halkın, yeni gelen Hıristiyan göçmenlere yardım etmeleri mecbur kılınmıştı. 1. II. Dünya Savaşı’na Kadar Yapılan Göçler Kırım’ın sömürgeleştirilmesi konusunda, Rusya’da iki farklı yaklaşım ortaya çıktı. Bunlardan, Kırım’ı ilk olarak işgal eden ve bu esnada 30 bin kişiyi katleden sertlik yanlısı general Potemkin ve taraftarlarının politikaları daha ağır bastı. Onlara göre Türkler temizlenirse bölge ancak “Rus Yurdu” olabilirdi. Bunun için öncelikle, 1785-88 yılları arasında deniz kıyıları, iskeleler ve limanlara yakın olan bölgelerdeki halk eza ve cefaya maruz kaldılar. Bunlar da dayanamayarak Osmanlı Devleti’ne göç etmek zorunda kaldı (Saydam, 1997; 64). Her ne kadar daha evvel göçlerin başlangıç tarihini 1783 olarak zikretmiş isek de, esasen halk daha evvelden yerlerini boşaltmaya yüz tutmuş ve Kırım’dan göçler bu tarihten önce başlamış idi. 1782’ye doğru Kırım’dan göç edenlerin sayısı 50 bin’i bulmuştu. Hollandalı seyyah Woonsel “Rusların Tatarlara ya ölmek, ya da gitmek” arasında tercihe zorladıklarını ifade eder. Öyle ki Kırım’ın ilhakı olan 1783 tarihinin hemen öncesinde 40 bin nüfuslu Bahçesaray şehri, 6 bin kişi kalmıştır. Seyyaha göre Sudak’ta ise sadece 37 aile kalmıştır (Vozgrin, 2000; 472)1. 1 Bazı yazarlara göre 1783 öncesi göç edenlerin sayısı 20 bin ila 30 bin arasında olarak tahmin edilmektedir. Bkz. Justin McCarthy, “Kırım Tatarlarının Göçü”, http://www.vatankirim.net/tarih.asp?yazi=mccarthy#. 18.03.2006. M AKALE Dr. Hacı Murat ARABACI Halkın topyekün fakirleştirilmesi, açlık tehlikesini ortaya çıkması gibi sebeplerin üzerine bir de, 1775’de Rus harbinde Ruslara yardım ettikleri için Osmanlı Devleti tarafından cezalandırılmaktan korkan Yunanlılar, Rusya tarafından Kırım’a yerleştirildi. Üstelik gelir gelmez de Türk’e ve İslam’a olan kinlerini Kırım Türklerinden çıkarmaya çalıştılar. Öyle ki Ruslar kendi halinde Türkleri Yunanlılardan korumak için tedbir almak zorunda kaldılar (Vozgrin, 2000; 472). Nihayet, Kırım Türkleri için “Ak Topraklar” dedikleri Anadolu’ya doğru yola çıkmaktan başka çare kalmadı. 1783-1800 yılları arasında 500.000 kişi yurdunu terk etti bu sayı yaklaşık olarak nüfusun %33’üne tekabül etmektedir (Bala, 1993; 757). Yalnızca Tavrida vilayetinden 1772-1782 arasında 120 bin Nogay Türk’ü tehcir edilmişti. Bu dönemde 1788-1792 Osmanlı-Rus harbinden sonra imzalanan Yaş anlaşmasıyla bir kısım toprakların Rusya’ya bırakılması göçleri tetikleyen başka bir unsurdur.“Felaketin görgü şahidi olan V. Zuyev şöyle yazıyordu: Son karışıklık Kırım’ı öyle bir hale soktu ki, kendi sakinleri ve köylerinin üçte ikisinden fazlasını kaybetti ve nereye gidersen git, yalnız kasaba ve köylerin enkazına rastlanıyordu” (Firuzoğlu, 1999; 688). Bu göçler esnasında yol emniyeti meselesi de ayrı bir husustur. Mesela Rus saldırıları yüzünden yerlerini terk etmek zorunda kalan Yedisan bölgesinden kara yoluyla göç edenlere Zaparak kazaklarının saldırıları yüzünden, Müslümanlar kara yolundan vazgeçerek, Kırım limanları, Tamaya ve Sucukkale’den deniz yoluyla hareket etmişlerdir (Firuzoğlu, 1999; 688). [31] Ayrancı Bucağı’nda olduğu gibi, Tatarların Türklere çok yakın olduğu güney Kırımdan geldiği söylenir. Önceki dipnotlara da bakınız. Çizim : Ali Rıza AĞAR Nogaytürk – 12 M AKALE Dr. Hacı Murat ARABACI 19. Yüzyıla girildiğinde, 1812 ve 1828 yıllarında yine Rus baskısı ve Osmanlı Rus Harbi münasebetiyle yeni göç dalgaları yaşanmıştır. Rumeli bölgesinden gelenler de dahil olma üzere 1812 yılında Osmanlıya sığınan göçmenlerin sayısı 200 bini2 bulmaktadır (Eren, 1966; 33). Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin kendisine sığınan bu muhacirlere yönelik müspet tutumu ve bir takım imkan ve imtiyazlar sağlaması, kendi vatanlarında mağdur ve mazlum durumuna düşen Müslümanlar için göç etmeyi cazip hale getirmiştir. 1856 Kırım Harbi öncesi ve sonrasında Kırım’dan ikinci büyük kitle göçü yaşandı. 1853 yılında yavaş bir seyirle başlayan göç, 1860 ve 1863 yılları da büyük bir dalga haline geldi. Savaş sonrasında Kırımlıların, ‘Osmanlılara sevgi besledikleri ve yardım ettikleri’ gerekçesiyle kuzeye sürgüne gönderilecekleri haber yayıldı. Böyle bir yardım söz konusu olmuş mudur diye bakıldığında, Aslında, Kırım Tatarlarının, Kırım Savaşı sırasında Osmanlılara ettiği yardım, olabilecek en düşük seviyede idi. Çünkü Tatarlar tümüyle silâhsızlandırılmış idiler ve Ruslara karşı etkin bir ayaklanmaya girişmek umutları yoktu. Böyle iken, savaştan hemen sonra, Rus hükümeti orada Tatar varlığını istemediğini açığa vurdu. 1856'da Çar Alexandr, Tatarların göç etmesinin kolaylaştırılmasını buyurdu. Başta psikolojik baskı olmak üzere, pek çok yıldırma taktiği Tatarlara uygulandı: Hıristiyanlığı yayma derneklerinin oluşturulması, kuzey illerine kitlesel sürgün uygulamalarına girişileceği dedikodularının yayılması, eğitimde ve yönetim işlerinde kullanılan dilde Ruslaştırma ve benzerleri. Daha da somut eylemler olarak, Tatar topraklarına yeni vergiler yüklendi, araziler zorla sahiplerinin elinden alındı (McCarthy, 2006; 1-2). 1854 yılında da bu konuda yeni bir emir geldi. İslam dinine inanan deniz kıyısı sakinlerinin tümünün iç vilayetlere göçürülmesi emredildi. “Kırımlılar bu emirname üzerine baskı ve soykırımdan korkarak büyük bir kaçışa başladılar. Tatarların bu göçü devlet adamları için son yılların en mutlu olaylarından biri idi” (Firuzoğlu, 1999; 689). Kitleler halinde Kırım’dan kaçış başlamış, “sadece 1860 yılında 784 Türk köyü boşalmıştı. Bütün Kırım’da boşalan köylerin toplam sayısı 687 olup bunların 315’i tamamen boşalmıştı. 1859-1864 yılları arasında toplam sayının 800 bini bulduğu bu sayının 200 bininin Nogay Türk’ü olduğu tespit edilmiştir” (Kazas, 1994; 19). Bu göçler sonucunda 1783’te Kırım’daki Türk nüfus %98 iken 1897’deki nüfus sayımına göre Türk nüfus % 35’e düşmüştür. Kırım Türkleri bu göç sırasında yollarda büyük kayıplar vermiştir (Firuzoğlu, 1999; 693-695). Osmanlı Devleti ve Rusya açısından son derece mühim olan Kırım Harbi, neticeleri itibarıyla Kırım Türkleri için olağanüstü büyük bir felaket getirmiştir. Eğer savaşta ölenlerin, iç bölgelere göç edenlerin, Sibirya’ya sürülenlerin, açlık sırasında ölenlerin vb. sebeplerle kayıp olanların sayısını göz önünde bulundurursak, Kırım Savaşı sebebiyle yerli Tatar halkının 3/4’ünün yok olduğunu ya da evini terk ettiğini belirtmek mümkündür (Vozgrin, 2000; 476). Ancak bu sayının tamamı Osmanlı topraklarına ulaşamamıştır. Göç edenlerin büyük bir bölümü yolda hayatını kaybetmiştir. Salgın hastalıklar bilhassa verem ve çiçek salgını, soğuk, açlık ve can güvenliğinin olmayışı bilhassa yaşlıların, çocukların ve kadınların yollarda hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Bir hatıratta şöyle denilmektedir; “…Çerkes ve Kırım Tatarı köylülerin anlattığına göre, devlet memurları muhacirleri gemilere bindirdikten sonra, gemi kaptanları göçmenlerin varını yoğunu soyup, gemiyi denizin ortasında batırır ve kendileri sağlam bir gemi ile kaçarlarmış…” (Özenbaşlı, 2004;70). Göç edenlerin sayısı itibarıyla konuya baktığımızda, bilhassa bu dönemde göç edenlerle ilgili kesin rakamlara ulaşmak pek mümkün değildir. Bunun en mühim sebepleri ise; bu insanların göç etmeden önceki kesin nüfuslarının bilinmemesi, Osmanlı Devletinin bu göçmenlere geldikleri yere ve etnik yapılarına bakmaksızın kayıtlarda hepsini toptan ‘muhacir’ olarak zikretmesi, 2 Elvira Kazas’a göre verilen bu rakamları ihtiyatla karşılamak gerekir. Çünkü bu rakamlar Rusya tarafından verilmekte olup, maksatlı olarak az gösterilmektedir. Özenbaşlı da aynı kanaattedir. (Kazas, 1994; 12 ve Özenbaşlı, 2004; 59-60). M AKALE Dr. Hacı Murat ARABACI Foto Grafik : Ahmet ÖZİL yahut Osmanlı kayıtlarında kişi sayısı değil de bazen ‘gemi sayısı’ olarak, bazen de hane sayısı olarak gelenlerin zikredilmesi, kesin sayı tespitini imkansızlaştırmaktadır. Bunun yanı sıra bir de Rusya’nın dünya kamuoyundan tepki almamak için göç edenlerin sayılarını mümkün olduğunca azaltarak ifade etmesi ve nihayet bu muhacirlerin Osmanlı topraklarına ulaşamadan yolda salgın hastalık, kaza vs. sebeplerden ölmeleri ve ölenlerin sayısının da bilinmemesi kesin sayı tespitini imkansız kılmaktadır (Saydam, 1999; 679-680 ve Kazas, 1994 ; 22). 1878’den sonra Kırım’dan yapılan göçler, karakteri itibarıyla artık kitle göçü değildir. Bu göçler daha çok öncekilerin devamı niteliğinde olup, hepsi aynı anda yekûn olarak yapılmış bir hadise değildir. Bundan sonraki göçler bir ya da birkaç yılda değil; az, ancak süreklilik arz eden bir yapıdadır. Şurası da var ki, bu göçlere bireysel göç demek de mümkün değildir. Muhacirler, bazen birkaç bin, bazen birkaç yüz, bazen de birkaç haneden oluşabilmektedir. Mütemadiyen oluşu sebebiyle zaman içerisinde bir yekun teşkil etmektedir. 1902 yılında Kırım’da Yalta, Akmescit, Gözleve bölgelerinden 150 binden fazla Tatar’ın aileleriyle birlikte Osmanlı Devleti’ne gitmek üzere, Rus idaresindeki Kırım valiliğinden pasaport talebinde bulunmuşlardır (Erkan, 1996; 44, 55 ve 72). Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’ne göç eden Kırım Türkleri, sayı itibarıyla daha çok Balkanlar dan bilhassa Romanya ve Bulgaristan’dan gelmişlerdir. 1878 Berlin Antlaşması ile, Dobruca (Köstence ve Tulca sancakları) Romanya’ya bırakılmıştır. Besarabya’nın kendisine verilmesine karşılık Rusya, Romanya’nın bağımsızlığını tanımayı kabul etmiş, Romanya’ya Dobruca ve ve güneyinde bir arazi parçası verilmiştir. Bu hadise bölge sakini Türkleri etkilemiştir. Şöyle ki, mevcut idare tarafından bölgeye yeni Rumen göçmenler iskan olunmuş, bu da Türklerin huzurunu bozmuştur. İlaveten toprak mülkiyeti rejiminde yapılan değişikliklerden sonra fakirlik ve sefaletin baş göstermesi ile, zaten gayrı Müslim bir idare altında yaşamak istemeyen Dobruca’daki Müslüman Türkler göç etmeye başlamıştır. Bunu takip eden yıllarda ise, Türklerin siyasi haklardan mahrum bırakılması, Türklere yapılan baskı ve zorlukların artması göçlerin devamına yol açmıştır. 1877 yılından 1886 yılına kadar Dobruca’dan göç eden Türklerin sayısı 100.000 kadardır (Kocacık, 1999; 657 ve Ülküsal, 1987; 42-43). Nogaytürk – 14 RÖPORTAJ NOGAYTÜRK Dergilerinizi açtım, inceledim. Bu dergi onların kendi kimliklerini tam olarak öğrenmelerine yol açacak nitelikte. Mesela siz koymuşsunuz, bir Nogayca deyişi koymuşsunuz. Onun yanına Türkiye Türkçesi ile açıklamasını koymuşsunuz. Zaten birbirinden farkı olmadığını gösteriyorsunuz siz. Bunları zaten yapmışsınız, o bakımdan iyi bir yoldasınız o yönüyle. Fotoğraf : Hakan BENLİ NOGAYTÜRK : Türk Tarih Kurumu’ nda başkanlık yaptığınız dönemler içerisinde Nogay Türklerine yönelik araştırmalar oldu mu ? Oldu ise bunları bizimle paylaşabilir misiniz ? HALAÇOĞLU : Türk Tarih Kurumu’ndayken hiçbir Türk grubuyla ilgili çalışmaya girmedik. Sadece eski Çin Han Hanedanlığı belgelerini Türkiye’ ye Türk Tarih Kurumu’ na getirttik. Ki, bu belgelerin tarihi M.Ö. 1200’ lü yıllara dayanır. Göktürklerin bile bilgisi vardır. Onların Türkçe’ ye çevirisini yaptık ekipler kurarak.. Bu bir, ikincisi, özellikle Tanrı Dağları’ nda , Türkistan’ da arkeolojik kazılar yaptık. Yine M.Ö. ait Türk Kurgan mezarları var. Kurganlar açtık. Dört yıl kadar orada çalıştıktan sonra Uş bölgesine geçtik. Dört yıl kadar da Uş bölgesinde arkeolojik kazılar yaptık. Nogaytürk – 15 RÖPORTAJ NOGAYTÜRK Doğrudan doğruya öyle bir şeye girmedik. Fakat elimizde bunların çalışmaları vardı. Özellikle Kafkas halklarına ait. Karadeniz’ in kuzeyinden Avrupa tarafına gelip giden Türklerle ilgili bir takım çalışmalar planlamıştık fakat yasa sebebiyle yapamadık. Çünkü bu konunun uzmanları da çok fazla yok bizde. NOGAYTÜRK : Peki Hocam, T.T.K arşivlerinde Nogay Türkleri ile ilgili bir bölüm var mı dır ? Özel olarak açılmış veya Nogay Türklerine yönelik geçmişte yapılan araştırmalara ait bir departman diyebileceğimiz böyle bir yer var mı dır ? Var ise bu bölümde ne gibi çalışmalar yapılmaktadır. ? HALAÇOĞLU : T.T.K.’ nda öyle bir şey yok. T.T.K.’ nda Türk Tarih Atlası yapılıyordu ama bu tarih atlası M.Ö. yani Hunlardan başlayan ve günümüze kadar gelen bir atlas. Türk halklarının yaşadığı bölgeler işaretlenmiştir Tabi Kuban bölgesi de vardır, Nogaylar da vardır onun içerisinde. Haritalarda Nogayların da adı geçiyor yani. Kuban bölgesinde Kırım Tatarları da vardı, Nogaylar da vardı: Ama asıl Nogayların Anadolu’ da bulunduklarına dair herhangi bir kayıt yok. Eski Tarih, 16.yy.’ da falan, biliyorsunuz.. Nogaylar 19.yy.’ da Kırım harbinden sonra Anadolu’ ya geldiler, oradaki baskılar sebebiyle. Ki, bunları Anadolu’ nun değişik yerlerine yerleştirdiler ki, en büyük grubun zannediyorum ki, 1863’ lerde Ceyhan bölgesine geldiği şeklinde kayıtlı. Ahmet Cevdet Paşa, çünkü 1865 ‘ de oraya gittiğinde orada Kozanoğulları veya Davutağaoğulları olarak bilinen, Avanos Dağları bölgesindeki bir takım Türk aşiretlerinin ıslahına çalışmaktaydı. O sırada işte Ceyhan’ da Yılankale ile Hemitel Kalesi arasında, Ceyhan nehirinin iki tarafına 3000 ( Üç bin ) civarında Nogay muhacirlerinden yerleştirildiğine, Nogayların bu bölgede köyler kurarak o bölgeyi imar ettiklerine, ziraate açtıklarına, hatta ektikleri buğday ve arpadan çok büyük verim elde ettiklerine ; 1’ e 70 – 100 arasında ürün elde ettiklerini hatta bu ürünü kaldırmakta güçlük çektiklerini, ayrıca o bölgede bulunan diğer Türk aşiretlerinden, göçebe aşiretlerden, bazılarının baskılarına maruz kaldıklarını, buna karşın kendilerini silahla koruduklarını, bunları kaydediyor yani. Buradan yola çıkacak olursak benim düşüncem Nogayların o tarihlerde, biliyorsunuz 1863’ lerde büyük göçler var. Diğer kafkasyadan göçler de var, Balkanlardan Tatarların yaptığı göçler de var. Bunların bütün hepsinin kaydının Osmanlı arşivlerinde olması lazım. Nogayların o tarihte, irade dediğimiz tasnifte, devlet arşivlerinde, dahili iradede bunlar yer almaktadır. NOGAYTÜRK : Bu durumda gerek Osmanlı gerekse cumhuriyet Türkiyesi içerisinde Nogayları kayıp bir toplum olarak kabul edebilir miyiz ? HALAÇOĞLU : Tabi… Şimdi şöyle, Nogaylar Türklerin Kıpçak koluna mensuptur, biliyorsunuz. Kırım Tatarlarıyla birlikte akıncı gurubunu oluşturan birlikler içerisinde yer alırlar. Yani neredeyse at üzerinde doğup, at üzerinde yaşadıkları için, hızlı hareket etmeleri gerektiğinden, Kırım’ dan Avusturya tarafına olsun Rusya tarafına olsun bir takım harekatların içerisinde yer aldıkları için o bölgeden pek fazla dışarı çıkamamışlardır. Ama Kırım’ ın kaybedilmesinden sonra 1774’ den itibaren direnmelerine rağmen, baskılara maruz kalmışlar. Kırım Tatarları da aynı şekilde sürgün edildiler biiyorsunuz. Muhtemelen oradaki baskılara dayanamayıp, önemli miktarda Türkiye’ ye göç etmek durumunda kaldılar. Ve bunların sayıları ne kadardır, sayı olarak bilemiyoruz ama Kuban bölgesinde yaşayan Nogayların da ne kadar olduğu pek bilinmiyor. Dolayısıyla Türkiye’ ye gelen Nogaylarla ilgili tek net bilgi Ahmet Cevdet Paşa tarafından veriliyor. O Ceyhan bölgesine üç bin aile ki , her birinde beş nüfus olduğunu düşünürseniz en azından on beş bin kişilik bir topluluğun geldiği ve aradan geçen yüz yirmi, yüz otuz yıl sonunda bu gün bunların aşağı yukarı bu günkü nüfusunu göz önüne alırsanız, en az yüz bin Nogay Türkü’ nün olması lazım. NOGAYTÜRK : Buna bağlantılı olarak bir sorumuz daha olacak; T.T.K. olarak, Nogay Türkleri ile ilgili bir araştırma yapılmak istenmesi Nogaytürk – 16 RÖPORTAJ NOGAYTÜRK durumunda, özellikle gençlerin, istemesi durumunda, başvurabileceğimiz kaynaklar nelerdir ? HALAÇOĞLU : O dönemde yazılmış Osmanlı Vakaünistlerin yazmış oldukları kitaplara bakmak lazım. Tarih- i Cevdet’ e bakmak lazım, Fiki Zat- ı Maruzata bakmak gerekiyor. Onun dışında o dönemdeki diğer ülkelerdeki ve Osmanlı vakaünislerin yazdığı kitaplara, tarihçileri yazdığı kitaplara bakmak gerekiyor ama en önemlisi tabi ki Osmanlı arşivlerine bakmak gerekiyor. Osmanlı arşiv kayıtlarında kimlerin hangi bölgeden hangi sayılarda geldikleri vardır. Dolayısıyla Nogayların Kulu ve Ş.Koçhisar bölgesinde yedi köy var diyorsunuz, komin hayatı yaşamışlar belli ki , ama herhalde Ceyhandakilerde, bakın birbirinizden haberiniz olmuyor. Dernekler kurmuşsunuz, şimdi bu dernekler bunları ortaya çıkaracaktır. Ama biraz önce de baktım sizin dergilerinize, Nogaytürk’ e, Nogay türkçesi ile Türkiye türkçesi arasında çok fazla bir fark yok. Aslında çok büyük bir ayrıcalık yok çünkü sebebi de şuydu, Osmanlı döneminde zaten iç içe yaşandığı için aynı devlet içerisinde yaşandığı için, asyadaki mesela Kazak türkçesi ile Nogay türkçesi birbirine yakın olmasına rağmen Türkiye türkçesi ile de anlaşılabilecek bir nitelik taşıyor. Dolayısıyla bunların araştırılmasının tek en büyük kaynağı, bana göre, vakaünist tarihçileriyle Osmanlı devlet arşiv kayıtlarıdır. Osmanlı Cevdet – i İrade ‘ de muhtemelen bunların, bu gelenlerin, Kuban bölgesinden şu kadar Nogay muhaciri geldi ve şuralara yerleştirildi diye muhakkak kayıtları vardır. Bu konu ile ilgili araştırma yapacakların muhakkak İstanbul’ daki Osmanlı arşivlerindeki Cevdet – i İrade tasniflerine bakması gerekiyor. NOGAYTÜRK : Peki Hocam, tarihçi kimliğiniz ile şunu sormak istiyorum; Nogayları, Türkiye’ de gerek üniversite çevresinde, gerek T.T.K., gerek Türk toplumlarına yönelik araştırmalar yapan kurumların Nogay Türklerine yönelik araştırmalarını yeterli görüyor musunuz ? daha neler yapılabilir yani ? HALAÇOĞLU : Böyle bir şey yapılmıyor zaten. Çünkü Türkiye’ de kimsenin Nogay’ dan haberi yoktur. Siz şimdi buradan gidin Ankara’ nın en merkezi yeri olan Kızılay’ a, sorun, “ Nogaylar kimdir? “ diye, “ Nogay ne demektir ? “ diye sor, kimse bilmez. NOGAYTÜRK : Doğru.. HALAÇOĞLU : Türkiye’ de bilim adamlarından çok azı, belki dilciler, bilirler ama Türkiye’ de ne kadar Nogay vardır, yoktur onu da bilmezler. Doğrusunu isterseniz ben de bilmiyorum Türkiye’ de ne kadar Nogay vardır. Ama sadece şu, o bölgede çalışma yaptığım için, Ceyhan bölgesine üç bin civarında Nogay yerleştirildiğini biliyorum ama başka bölgelerde ne kadar Nogay vardır onu da bilmiyorum. Haberim bile yok. NOGAYTÜRK : Afedersiniz Hocam, benim bahsettiğim demografik yapı olarak değil, kültürel olarak, araştırmalar yönünden… HALAÇOĞLU: Bunu sosyologlar ve halk bilimcilerin yapması gerekir ama onlarında böyle çalışması yok. Benim bildiğim bir iki küçük çalışma var bildiğim kadarıyla ama bu gün Türkiye’ de gerçekten yaşayan insanların, tabi çeşitli etnisiteler üzerine çalışmalar yapan batılılar da var, Türkiye’ den de var. Şimdi bunlara baktığınız zaman aslında Türkiye’ de etnisite üzerine yapılan, Nogaylar üzerine yapılan, içerisinde Nogaylarında olduğu çalışma hemen hemen hiç yoktur. Sadece bir çalışmada belli bir ölçüde Nogaylar belirtilmiş ama Türkiye aslında Türklerin değişik halklarının, guruplarının, boy ve aşiretlerinin, uruglarının, bunların harman olduğu yerdir. Yani dünyanın hiçbir Türk ülkesinde böyle bir harman yoktur. Yani burada Oğuzda çoktur Anadolu’ da ama Kıpçak’ ta çoktur. Göktürklerde vardır hatta ta Cengiz zamanından kalma Moğollar’ da vardır ama tamamen Türkleşmiş onlar. Ancak Nogayların Türkleşecek bir şeyleri yoktur zaten, Türktür onlar. Ama kültürlerinde hangi ölçüdedirler, ikisini, Türkiye’ de yaşayan Nogayların kültürü ile Nogaytürk – 17 RÖPORTAJ NOGAYTÜRK bölge. Nogaylar o bakımdan orada bir sigorta, bir sibop olarak bulunuyor. Haliyle oradan Anadolu’ ya herhangi bir göç yok. Onun için kırk bir bin iki yüz doksan beş ( 41.295 ) cemaat ve aşiret ismi arasında Nogay hiç geçmiyor. NOGAYTÜRK : Hocam bu soruyu dolaylı olarak yanıtlamıştınız ancak ben yine de sormak istiyorum. Bir tarihçi bir araştırmacı kimliğiniz ile kaybolmakta olan bir kültürü araştırmak, kayıt altına almak isteyen amatör araştırmacılar için ne gİbi tavsiyelerde bulunursunuz ?. Fotograf : Hakan BENLİ Kuban’ daki, Nogayların kültürünün karşılaştırmasını yapacak, araştıracak olan bilim, halk bilimidir. Bu da ancak gezerek, görerek yapılır. Bu saha çalışmasını yapacak elde veri tabanı yoktur. Hangi bölgelere giderek Nogayların gelenek ve göreneklerini devam ettirip ettirmediklerini inceleyeceksiniz ? .Önce bunu bileceksiniz. İşte sizin çıkardığınız Nogaytürk Dergisi, ayrıca derneklerinizin bu konuda ortaya koyacağı sonuçlar zannediyorum birçok araştırmacıya veri tabanı oluşturacaktır, malzeme olacaktır. Ondan sonra gündeme gelebilir, yani unutulmaması lazım. NOGAYTÜRK : Sizin son olarak yakın zamanda yayımlamış olduğunuz, boylarla ilgili altı ciltlik eserinizde tesadüfen de olsa Nogaylar ile ilgili yapmış olduğunuz bir saptama oldu mu acaba ? HALAÇOĞLU : Hayır. Benim yaptığım o çalışma 1453 ile 1650 yılları arasında olan bir çalışma. Yerleşik olanlarla da ilgili değil o, göçerler üzerine bir çalışma. O tarihte tabi Nogaylar orada yok. Çünkü zaten Kırım bölgesi stratejik bir bölge. O bölgeden herhangi bir şekilde içeriye göçün zaten istenmediği bir durum. O bakımdan Kuban Bölgesi’ de tam Kırım’ ın karşı tarafında Kafkasya tarafında biliyorsunuz. Kuban Nehrinin bulunduğu bölge ve Nogaylar orada yaşıyorlar. Yaşadıkları bölge, yurt orası. Haliyle çok stratejik bir bölge ve Rusların en çok baskı yaptıkları, Kafkasyaya doğru baskı yaptıkları HALAÇOĞLU : Öncelikle sizlerle temas kurması lazım gelir. Bütün Nogaylar değil sadece, Türkiye’ deki diğer kültürlerde de öyle. Onlar da bilinmiyor. Kendileri de unutuyor neredeyse ama bu kimliksizlik anlamına gelir bir müddet sonra. Kimlik aslında kültürünüzdür. Bu kültürü yaşatmadığınız takdirde yavaş yavaş kozmopolit bir hüvviyete bürünür. Şimdi bizim Fransızlarla aramızdaki en büyük fark nedir ? kültür yapımızdır., anlayışımızdır, felsefemizdir, dünya görüşümüzdür. Bu dünya görüşünü devam etirmenin en önemli yolarından birisi de geleneklerini devam ettirebilir bir toplum olmak zorunda Türkiye. Şimdi her ne kadar Nogaylar Kafkasya’ dan göç etmiş olsalar da veya Tatarlar Kırım’ dan göç edip gelmiş olsalar da aslında Orta Asya’ dan daha önce gelmiş olan bizlerle kültür farklılığı çok fazla büyük boyutlarda değil. Osmanlı zamanında bile mesela Nevruz çok kutlanılan bir Türk bayramı. NOGAYTÜRK : Bizde “ Sabantoy “ deriz… HALAÇOĞLU : Ama Sabantoy zaten düğün anlamına gelir. Şimdi burada “ Saban “ nedir ? NOGAYTÜRK : Karasaban’ dan geliyor. HALAÇOĞLU : Aslında nedir ? Tarlaların sürülmeye başlandığı bir dönem anlamına gelir.Yeni bir gün, yeni bir Nogaytürk – 18 RÖPORTAJ NOGAYTÜRK başlangıç anlamına geliyor muhtemelen çünkü ben pek bilmiyorum bunu. Şimdi bakın, Tamga olsun, sizin taşlarla ilgili düşünceleriniz olsun, tamgalarınız olsun hepsi aşağı yukarı aynı. Aynı tamgaları kullanıyorsunuz. Aynı yazılar olsun Kiril alfabesi kullanıldığına bakmayın, kirilden önce ne kullanıyordunuz harf olarak… Dolayısıyla Osmanlı’ da Arapça kullanmıştır zamanında ama geleneklerimize, adetlerimize baktığımız zaman hiçbir problem yaşamazsınız. Belki de bu yüzden Anadolu’ ya gelen bu değişik Türk gruplarını pek kimse dikkate almamış. Batılılar da şimdi bunu işlemek istemiyorlar. Anadolu’ da şu kadarda Nogay var dediğimiz zaman yüz bin de, iki yüz bin de Nogay var dediğiniz zaman batılılar için problem teşkil etmeyecek bir grup niye incelensin. Anadolu’ da etnisite meydana getirmeyecek bir grup , kendini Türk hisseden bir grup niye incelensin. Türklüğünü niye ortaya çıkarılsın adamların ?. Yani sizinle ilgili araştırma yapmak isteyen sizden başka yazılmış olan o dönemin tarihlerini, hatıratı, ondan sonra Osmanlı Arşivlerini muhakkak görmek zorundadır araştırmalarını bu yönde yapmak isteyen kişiler… NOGAYTÜRK : Az önceki cevaba istinaeden şunu da sormak istiyorum. Hocam madalyonun iki yüzü var. Tamam Nogaylar Türkiye içerisinde herhangi bir karışıklığa mahal vermeyecek bir toplum oldukları için batılılar tarafından araştırılmamışlar. Bu tür bir şeye maruz kalmadılar ama madalyonun diğer yüzünde Türkiye’ de gerek üniversiteler gerek toplum bilimciler, halk bilimciler, sosyologlar tarafından, akademik araştırmalar yapan çevreler tarafından Nogayların bilinmeyişinin nedeni sizce ne olabilir ? HALAÇOĞLU : Sadece Nogaylar değil ki, diğer gruplar için de aynı. NOGAYTÜRK : Onlar adına da sormuş olalım.. HALAÇOĞLU : Çünkü henüz yavaş yavaş bu konular Türkiye’ de revaç görmeye başladı, ilgilenilmeye başlandı. Arkadaşlarımız var, Mustafa Aksoy var Marmara Üniversitesi’ nden, güzel araştırmalar yapıyor, halk bilim yapıyor. Başka arkadaşlar var buna benzer. Düşünsenize yani, Anadolu aşiretleri ilk defa benim tarafımdan, büyük ölçüde araştırmalar yapan yayınlar oldu geçmişte, Yavuz Hoca “ Oğuzlar ve Türkmenler “ diye bir kitap yayınladı ama sonra Cevdet Türkay tarafından bir kitap çıkarıldı fakat daha köklü daha sistemli bir araştırma 2009 yılında çıktı. Türkiye Cumhuriyeti kurulalı 1923, 2009 yılında çıktı. Bir de bunun öncesi var yani. Osmanlı döneminde yaşanan, aldığı büyük göçler var yani Anadolu’ ya. Bunlarla ilgili hiçbir ciddi araştırma yapılmadı. Sanıyorum bu geçmiş dönemdeki, Osmanlı dönemindeki değişik etnisitelerin Anadolu’ da çıkardıkları bir takım isyan hareketleri ve devletin en zor döneminde bulunduğu dünya savaşı esnasında çıkardıkları isyanlar sebebiyle Anadolu’ da tek yapıya bağlı, tek kültüre bağlı, tek bir millet oluşturma çabası vardı. Türk Milleti bunun adı da. Bundan dolayı da Türkleri kendi içerisinde bir takım guruplara bağladığınız takdirde birliği ve millet olma şuurunu sağlayamayacağınız düşüncesi ile bunların üzerinde pek bir gidilmedi, araştırma yapılmadı. NOGAYTÜRK : Cumhuriyet dönemi içerisinde de sendrom yaşandı. aynı HALAÇOĞLU : Evet, cumhuriyet döneminde de aynı şey oldu. Haliyle ve dolayısıyla bir eğilme olmadı amaben şunun muhakkak incelenmesi düşüncesindeyim Türkiye’nin hangi köşesinde yaparsanız yapın kültür değerlerini muhakkak ortaya çıkarmak lazım. Bu kültür zaten ismi Nogay’ da olsa Tatar’ da olsa, ismi Avşar’ da olsa ismi genelde Türk’ de olsa, ne olursa olsun ister Karadeniz’ de deyin ister Akdeniz’ de deyin hatta Nogay’ dan geçmiş muhacir deyin adınıza, bunların kültürel geçmişlerini araştırdığınızda aynı köke dayandığını aynı kökten sulandığını ve çıktığını, aslında bunun bir bütün teşkil ettiğini, daha bir, Nogaytürk – 19 RÖPORTAJ NOGAYTÜRK birbirlerine sarılmaları gerektiği sonucunu ortaya koyarsınız. NOGAYTÜRK : Şimdi size sormak istediğim bir soru daha var. Bunu da sizin ağzınızdan duymak istediğimiz için dile getirdik. Dergimiz mümkün olduğunca yeni yetişen genç nesillere kendi kültürlerini, kendi değerlerini, kendi kimliklerini öğrensinler; merak etsinler, araştırsınlar duygusunu aşılayabilmek için yayınlanıyor. Olaki, yayınlanacak olan – sizin sarf ettiğiniz değerli sözlerden sonra- araştırma yapmak isteyen bir genç arkadaşa, nerelere başvurmasını, hangi kurumlardan destek alabileceğini , nerelerden araştırma yapabileceğini, Türkiye’ nin bu konudaki en önemli kurumlarından birinin başkanlığını yapmış biri olarak belirtebilir misiniz ? HALAÇOĞLU : Şimdi bununla ilgili değişik kurumlarımız var elbette. Özellikle Halk bilimi açısından değerlendirirsek yani bunu, Tübitak dahil olmak üzere Türk Tarih Kurumu, bunun dışında bir takım dernekler var, vakıflar var. Bunların desteği ile yapılabileceği gibi asıl bunun yapılma alanı bana göre, üniversitelerde mastır ve doktora çerçevesinde olmalı. O takdirde hem tamamen bilimsel bir çalışma yapılır ortaya konulan çalışmalarda, sonuçlarda haliyle bu kültürü, Nogay kültürünü, Anadolu’ nun diğer kültürel; aynı kökten gelen kültürü ile mukayesesi de yapılmak suretiyle ortaya konabilir. Çünkü bu sıralarda Türkiye üzerinde çok değişik oyunlar oynanıyor ve gittikçe ayrılıkçılığa doğru… Türkiye’ de çeşitli halklar vardır, etnisiteler vardır gibi nitelendirilen politikalar var. Bunun önüne geçmek aslında çok önemli. Hepimiz biliyoruz, Kuban Bölgesi’nden gelen Nogaylar Kıpçak ve kullandıkları Nogay Türkçesi de Türkçe. Onun ikinci bir şeyi yok. Ama ihtimal ki, bir takım kişilerin de yanlış yöne çekmelerininde önüne geçmek gerekir. Ve özellikle Nogayca yerine Nogay Türkçesi denmesi çok daha önemli. Fakat, ama dediğim gibi, doktora ve mastır bazında üniversitelerimizin Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde, halk bilimi bölümlerinde, sosyoloji bölümlerinde rahatlıkla araştırması yapılabilir. NOGAYTÜRK : Daha ziyade ağız alışkanlığı bizimki, Nogayca olarak, kısaltma olarak… Şüphesiz ki, sizin vurguladığınız gibi bir durum da yoktur Nogayla ile ilgili.. Nogaylar, aslında bu cümleyi sarf etmekte pek doğru değil, biz zaten Türküz. Gerçekten tarihin kabul ettiği bir gerçek. HALAÇOĞLU : Zaten öyle bir durum söz konusu değil. NOGAYTÜRK : Allah’ a şükür zaten öyle bir durum söz konusu değil. HALAÇOĞLU : Ben bunu o açıdan söylemedim. Şimdi dışarıdan bazı kişilerin o yöne çekmemesi açısından… NOGAYTÜRK : Şimdi şöyle bir anekdot anlatayım olayı açıklamak açısından; internette, MSN’ de genç bir arkadaşla konuşuyoruz, kendisi lisede, lise son sınıfta okuyor. Ben buna sordum, dedim ki “ Seniz deden, baban nereden gelmiş? “ kendisi Nogay, “ Biz Kore’ den gelmişiz “ dedi. ……………………… Nogaytürk – 2 0 RÖPORTAJ NOGAYTÜRK HALAÇOĞLU : Kore’ den .. NOGAYTÜRK : Evet, yani bunu söyleyen bir lise öğrencisi, üniversiteye hazırlanan veya hazırlanacak olan birisi. Yani bizim kaygılarımız bunları giderebilmek, yani ben “ şuyum” diyebilsin. NOGAYTÜRK : Yani Nogalar ile, ayrıca bunu henüz derneklere falan da açmış değiliz. Ayrıca dergiyi birkaç arkadaş çıkartıyoruz, derneklerden bağımsız olarak yayınlıyoruz. Amacımız da dernekleri ateşleyebilmek, hem muhalefet etmek hem de yaptıkları çalışmalara destek olabilmek. HALAÇOĞLU : Oradaki problem nereden kaynaklanıyor ? Liseye giden bir genç kendisinin Nogay olduğunu biliyor fakat nereden geldiğini bilmiyor. Bu ailenin suçu. HALAÇOĞLU . Herkes uğraşabilmeli. Şu an hali vakti yerinde olan kişiler de vardır, zengin olan kişiler de vardır. Bu derneklere onların da katkısı olmalı muhakak ki… Niye olmasın yani.. NOGAYTÜRK : O merakın, bilginin aşılanması gerekiyor… NOGAYTÜRK : Müzede en azından Nogayların el sanatları, üzerinde tamga işaretleri olan mezar taşları gibi… HALAÇOĞLU : Dergilerinizi açtım, inceledim. Bu dergi onların kendi kimliklerini tam olarak öğrenmelerine yol açacak nitelikte. Mesela siz koymuşsunuz, bir Nogayca deyişi koymuşsunuz. Onun yanına Türkiye Türkçesi ile açıklamasını koymuşsunuz. Zaten birbirinden farkı olmadığını gösteriyorsunuz siz. Bunları zaten yapmışsınız, o bakımdan iyi bir yoldasınız o yönüyle. Dolayısıyla o yönde bir sıkıntı yok ama dediğim gibi “ Nogaylar kimdir, nereden geldiler ? “ Bunların bilinmesinin, özellikle gençler tarafından bilinmesinde fayda var. Sadece Nogaylar tarafından değil, birinin Avşar ötekinin bilmem ne olduğu, bunların hepsinin aynı kökten olduğunun muhakkak bilinmesi lazım ve öteki kişinin de Nogayı kendisinden ayrı görmemesi için bilmesi lazım. NOGAYTÜRK : Hocam aslında konumuz ile direkt ilgisi yok ama kısmet olursa bizim şöyle bir hedefimiz de var. Nogaylarla, bizim bir köyümüz var, Seyitahmetli Köyü, bir Nogay Köyü. Orada eski bir okul var, şu an kullanılmıyor. Kısmet olursa orayı müze haline getirmek yönünde bir düşüncemiz var. HALAÇOĞLU : Eski dönemde yaptıkları işlemeler eşyalarda orada sergilenebilir veya NOGAYTÜRK : İnşallah kısmet olursa yapmayı düşünüyoruz Hocam. HALAÇOĞLU : İnşallah… NOGAYTÜRK : Hocam ben gerçekten çok vaktinizi aldım neredeyse üç saattir sohbet ediyoruz. Bizi kırmadınız, teveccühünüz için teşekkür ediyorum. HALAÇOĞLU : Estağfurullah, başarılar diliyorum. NOGAYTÜRK : Teşekkür ediyorum. HALAÇOĞLU : En önemlisi gençlerimizin hepsinin iyi bir eğitim görmesi, ülkelerine faydalı olmalarıdır. HALAÇOĞLU : Çok da güzel olur. Nogaytürk – 2 1 TARİH SAYFASI Dr. Fatih KARAYANDI Ölüm döşeğindeyken çocuklarını toplar ve onlara ''Buradan gideceksiniz. Ağabeyiniz sizi, o Türk ve Müslüman memleketine götürecek. Yoksa burada yaptığınız silahlar onları vuracak, ben günah kazanacağım'' der. Aile bu vasiyet üzerine evlerini, tarlalarını olduğu gibi bırakıp Ceyhan bölgesine gelir ve buraya yerleşiyor. Bakınız 1907 Ceyhan doğumlu Halil Candevir, babası Kafkas Mehmet ustanın işgal günlerinde Kuvay-i Milliye ye olan katkılarını nasıl anlatmaktadır. (1) Kaymakam İbrahim Bey ile babam giderek Kurtkulağı'ndaki topu görmüşler. Babam çalışabileceğini söylüyor ve ray demirlerinden topa kızak yapıyor. Topu öküzleri koşup Papak'ta Topraktepe'ye getiriyorlar. Topun üzerine oturtulan iskeleti yoktu. Onu da babam yaptı. Babamın top başına gittiğini ihbar etmişler. O bir daha Ceyhan'a dönmedi. Çokçapınar'dan Mahmut diye jandarma yazılan bir tanıdığımız vardı. O dışarı haber götürüp getiriyordu. O bizi aldı, Ceyhan'dan dışarı kaçırdı. Önce Çiftlikat, Papak, oradan da Cihanbekirli'ye götürdüler. Kafkas Mehmet Usta ailece demircilik ve silah ustalığı ile uğraşan bir Nogay sülaleden gelir. Babası Kafkasya'nın Oğluş suyunun kenarında yaşamakta ve silah fabrikasında usta olarak görev yapmaktaymış. Bir ara gelip Ceyhan ve yöresini gezmiş ve bu bölgeyi görmüştür. Öteki top Kürekgediği'ndeydi. Osmaniye'deki Fransızlar Kürekgediği'ne gelecekmiş. Akşam üzeri Fransız geliyor diye haber geldi. Dürbünle Osmaniye'den çıktığını görüyorlar. Oradan top sıkınca, Fransız gelmedi. Babam beni de götürmüştü, topun başında bir çavuş vardı. Topun üzerine biniyor, ileri geri oturarak topu hedefe ayarlıyordu. Hedefi bulunca ''tamam'' diyorlar, hemen atlıyor topun üzerinden ateşliyorlar. Bir zaman sonra Fransız çıkarma yaptı. Papaktaki topu aldı. Ağzına mermi koyup bozdu. Biz oradan kaçtık. Cihanbekirli'ye geldik. Cihanbekirli'den sonra Mercimekteki Abdulhamit'in çiftliğine gittik. Çiftlikte bize yer verdiler. Babam işe başladı. Patosları çeviren islim makineleri vardı. Onları tamir etti. Ekinleri biçtiler. Ağabeyim (İbrahim Canver) islim makinesinin direksiyonunda durur, makineye kumanda ederdi. Ben ateşçiydim. İstopları açar kapatırdım. Küçüktüm ama babam öğretmişti. Çeteler Ceyhan yakınlarına gidip silah sıkarlardı. Nogay İnce Ali, Dayım Battal Gazi Davut Fransızları taciz ederdi. Nogaytürk – 22 TARİH SAYFASI Dr. Fatih KARAYANDI Mercin Harbine bütün çeteler gelmişti. Mercin değirmeninin orada boğaz var. Fransız süvarisi Mercin'de daraldı mı çukura inerdi. Babam da siperde otomatik silahıyla çıkanı vurdu. Kafkas Mehmet Efendi'nin diğer oğlu olan 1903 doğumlu İbrahim Canver kardeşi Halil Candevir'in söylediklerine ek olarak şunları anlatmıştır; Oradaki (Mercimek) bütün makineleri yapan, tamir eden babamdı. Bir zaman bende ona yardım ettim. Un öğüttük, oradaki fırını onarıp çetelere ekmek çıkardık. Babam çok iyi ustaydı. Yeni tüfek bile yapabilecek kabiliyetteydi. Çetelerin silahının da bakımını yapıyordu. Nogayca soyadı Candavur ( Yanda- vur) olan Kafkas Mehmet Usta Ceyhan Kuvay-i Miliye hareketine yukarıda anlatıldığı üzere hem lojistik hem de savaş gücü olarak katkı koymuş, tamir ettiği Topraktepe topuyla da o zamanlarda Ceyhan'da yankı uyandırmıştır. Ancak topun nişangahı olmadığından gelişigüzel atışlar yapmaktadır. Hatta bir atış sırasında Yılankaleyi vurmuştur. Bu nedenle topa Ceyhanlılar tarafından ''Deli Top'' adı verilmiştir. 1- Fatma Sayman ve ark, Anılarla Milli Mücadelede Ceyhan, Ceyhan Belediyesi Yayınları,s:168-120, Ceyhan-1987 Nogaytürk – 23 MAKALE Dr. Aziz SÜTBAŞ Professor Henryk Jankowski tarafından yapılan çalışma aynı başlıkla Türk Dilleri Araştırmalarında görülenin biraz eklenmiş bir versiyonudur. [Türkçe Diller Üzerine Araştırmalar] 10 (2000): 113-131, Yayınlayan: Sanat Kitabevi, Ankara, Türkiye. Bu yazının bir Polanyaca versiyonu Rocznik Tatarów Polskich’de yayınlanmıştır. (Polonyalı Tatarlar Dergisi), sayı. 6, 2000, 118-126. İzin alınarak Şubat 2002’de ICC Web sitesine gönderilmiştir Ankara ili a) Şereflikoçhisar ilçesi -Akin, Agın, 232 yaşayan, 75 hane -Şeker Köyü, Şeker, bazı Nogaylar da Seker derler -Doğankaya, aynı zamanda Karakaya ve Abdülgedigi. b) Ankara merkez ilçesi -Ahiboz, Ayboz ~ Aboz şeklinde telaffuz edilir (kısmen Nogay) [26] -Ballık -Taşpınar [27] -Günalan, diğer adı Koloz ~ Holos [28] c) Bâlâ ilçesi -Ahmetçayırı [29] d) Haymana ilçesi -Cıngırlı (önceleri Nogay köyü iken, şimdi Nogaylar dört hanede yaşamaktadır) Birkaç ailenin Cihanbeyli’nin Böğrüdelik (Konya İli) köyünden geldiği söylenir. Aksaray ili Aksaray merkez ilçesi -Alaca, eski Hamidiye. [30] Teberdar (1994: 27) Ayrancı Bucağındaki yaşlı insanlar tarafından hala işe yarar bir şekilde Kırım Tatarcası konuştuğunu rapor etmiştir. Bu bölgenin Ereğli ilçesinin batısında Karaman'ın doğusu, Karapınar’ın güneyi ve Mersin’in kuzeyinde yerleşik olduğunu söylemektedir. [26] Bavbek’e göre (1993:8), köy 1860’tan beri vardı. [27] Bavbek’e göre (ibid), köy Romanya’dan gelen Tatarlar tarafından 1306-1324 (i.e. 1890-1908) yılları arasında kurulmuştur. [28] Bavbek’in görüşüne göre (ibid), Günalan 1908 yılında Romanya’dan gelen yerleşimciler tarafından kurulmuştur. Bu köyün Taşpınar ve Ballık gibi Gölbaşı gölü üzerinde, Ankara’ya yakın ve çekici bir yerde olması, şehirleşme ve ikamet edenlerin değişmesinin hızlı bir sürecini getirmiştir. [29] Köy hakkında bakınız Elmacı (1996:30-31). [30] 1899 yılında kurulan köy hakkında, bakınız Doğan ve Gökdemir (1995: 39-40). Köyde yerleşik Tatarlar Güney Kırımdan gelmiş olması nedeniyle, Türkçeye çok yakın olan dilleri hızla Türkçe ile yer değiştirmiştir. Sadece birkaç yaşlının ana dillerini hatırladıkları bildirildi Nogaytürk – 24 M AKALE Dr. Aziz SÜTBAŞ Türkiye’nin güneyinde Adana civarında Ceyhan ilçesinde de Kırım Tatar köylerinin bulunduğu bildirilmiştir: Çakaldere, Toktamış, Küçük Kırım ve Büyük Kırım. Kırım Tataları tamamen unutulmuş olduğu söylendiğinden oralara gitmedim. [31] Ankara’nın doğusundaki Kırıkkale ilindeki birkaç bölgede dilin kaldığına dair herhangi bir delil yoktur. Tatar köyleri Keskin'de (Yoncalı, Polatyurtu ve Üçkuyu) ve Karakeçili ilçesinde (Sulubük) tür. Bunun için bak (1994: 26-27). Ersoy ve Aydın (1998) Tatar ve Nogayların Kırşehir ili Kaman ilçesi Darıözü köyünde iyi korunduğunu iddia etmektedirler. İlaveten bir Tatar köyü olan Derince Kocaeli (İzmit) ilinin Gebze ilçesinde bulunmaktadır. Geçmişte İstanbul yakınlarında üç Tatar köyü vardı: İzzettinköy, Sazlıbosna ve İmrahor. Buna karşın, günümüzde Sazlıbosna’daki yaşlı neslin sadece birkaçı hala dili konuşmaktadır. İstanbul’un kenar mahallelerinin kontrolsüz yayılması ve burayı içine alması sonuçta büyük bir gecekondu bölgesine çevirmesi nedeniyle İmrahor’da Tatar bulamadık. Günümüzde Tatarların çoğu köylerinin yakın olduğu, iş ve okul bulabildikleri ilçe ve şehir merkezlerinde yaşmaktadırlar. Dağılım ilçeden ilçeye değişmektedir. Yeni yerlerinde Tatarca sadece evde özellikle yaşlı insanlar tarafından konuşulmaktadır. 1997 yılında, Eskişehir ilindeki onbir köye (Karaçay, Güneli, Aktepe, Esence, Şerefiye, Yıldızören, Mesudiye, Işıkören, Ilıcabaşı, Karakaya ve Yaverören) ve 1998’de diğer üçüne (Kalkanlı, Aksaklı ve Canköy (Yenikent)) gittim. Başlangıçta daha önce oldukça iyi çalışılmış olduğundan Polatlı’da geniş bir çalışma yapmayı düşünmüyordum. Aynı zamanda Eskişehir’deki insanlar Polatlı’nın küçük, hepsinin bir arada ve dilin diğer bölgelere göre daha iyi korunmuş bir bölge olduğunu söylediler. Sonuçta bölgeyi ziyaret etmeye ve bu önerileri detaylandırmaya karar verdim. Bulduklarım söylenenlere oldukça tersti. Bütün köyler boşaltılmış, evler yarı terk edilmiş ve hiçbir hayat işareti yokmuş gibi görünüyordu. Şehirde oturan Tatarlar, memleketlerinde bıraktıklarını sadece bazen ziyaret ediyorlardı. Asimilasyon belki de Ankara’ya olan yakın mesafeden (bir saatlik yol) ve elverişsiz tarım şartlarından dolayı Eskişehir’dekinden daha güçlü görünüyordu. Ankara yakınındaki Tatar köylerinden Ballık ve Taşpınar'a (Polatlı’daki Taşpınarla karıştırılmamalıdır) gittim, orada Tatarca konuşabilen birisi ile karşılaşmak oldukça zordu. Köylülerin yakın ilçe olan Kulu’da oturduğu, Kırkkuyu hariç tüm Nogay köylerine gittim. Son olarak benim çalışmamda İzettinköy, Sazlıbosna, ve İmrahora ilaveten Çorum ili Alacahüyük yakınında küçük bir köy olan Kalecikaya ele alınmıştır. İlaveten Eskişehir, Alpu, Mahmudiye, Çifteler, Polatlı, Kulu, Ankara ve İstanbul olmak üzere bütün şehirlerdeki rehberlerimle birlikte çalıştım. 3. Türkiye’deki Tatarların Etnik Kökeni Benim çalışmamdaki topluluk Tatarlar, Nogaylar ve Gipsiler olarak ayrılabilir. Tatar topluluğu en genişidir. Onlar kendilerine tatar demektedirler, örneğin: Men Tatarman 'Ben Tatarım', dilleri Tatarcadır. Dobruca veya Kırım’dan gelmişlerdir. Sadece birkaçı Türkiye’ye başka ülkelerden gelmişlerdir, örneğin bir tanesi Almanya’dan gelen eski Alman askeri. Kökeni ve alışkanlıkları ayrıt edilmeksizin çoğunluğu kendilerini Kırım veya Tatar olarak görmekte ve her ikisinin de bir millet olduğunu düşünmektedirler. Sadece birkaçı için daha geniş bir duygu olarak Türk olmak daha önemlidir. [31] Ayrancı Bucağı’nda olduğu gibi, Tatarların Türklere çok yakın olduğu güney Kırımdan geldiği söylenir. Önceki dipnotlara da bakınız. Nogaytürk – 25 M AKALE Dr. Aziz SÜTBAŞ Foto Grafik : Ahmet ÖZİL Temas halindeki Tatarlar ve Nogaylar arasındaki ilişkiler ulasal olarak belirgin değildir. Zararlı, saldırgan türden yaklaşımlar yoktur. [32] Çoğunluk olarak Alpu’da yaşayan Gipsilerin durumu farklıdır. Onlar şehir merkezinin ayrı bir bölgesinde yaşamaktadırlar. Başkaları ile kendileri hakkında konuşurlarken Tatar olduklarını söylerler. Tatar Gibsileri tarif ederken Gipsilerin kendilerinin bu terimi kabul etmedikleri iddiası ile beni uyardılar. Gipsiler ve Tatarlar iş sahasında birbirleri ile temas halindedirler ve normalde davetlerinde ve sosyal olaylarında birbirlerini davet etmemektedirler. Her iki etnik grup arasındaki ilişkiler iyidir. Tatar dilini oldukça iyi sürdürdükleri için Gipsilere gitme konusunda Tatarlar tarafından cesaretlendirildim ve onlarla konuştum. 4. Dil İncelenen topluluk yukarıda açıklanan gruplar açısından dil olarak homojendir denilebilir. Eskişehir Tatarları ve Nogaylarının konuştukları dil çok farklı değildir. Bunun yanında Nogayların söyledikleri şiirlerin dili Nogayların bazı farklı karakterlerini göstermektedir. Nogay özellikleri Tuz Gölü Nogaylarının günlük konuşmalarında oldukça belirgindir. Halen topluluğun büyük çoğunluğu çift dil kullanmaktadır. Sadece yaşlılar Türkçelerinin iyi olmadığını söylerler, ancak doğrusu Türkçe oldukça iyi anlaşmaktadırlar. Tatarlar nispeten Tatarcadan Türkçeye kaymaktadırlar. İletişim durumu dil kayması açısından tipiktir. Dil karışması olayında olduğu gibi büyükanne ve büyükbaba kuşağı dilin en iyi yorumuna sahiptir. Onlar normalde kendi aralarında ve çocukları ile konuşurken tatarca konuşurlar. Onların çocukları olan Kırk-elli veya daha fazla yaşlardaki ve çoğunluğu emekli toplum ebeveynlerini hedef almadıkça Türkçeyi tercih ederler, onlara öncelikle tatarca konuşurlar. Onların çocukları ve torunları birçoğu tatarca anladıkları halde bazı yaygın tatarca ifadeler, selamlamalar ve yemek isimleri hariç, birbirleri ile ve ebeveynleri ile konuşurken sadece Türkçe konuşurlar. Bu durum tatil boyunca köyde ne kadar süre ile kaldıkları vb. gibi aile durumlarına göre değişir. Büyük ve büyük büyük ebeveynlerinin Türkçe yorumlarının sınırlı olması ve gençlerle Türkçe konuşmaya çalışmalarının bir önemi yoktur. Bunu tatarca konuşmaktan dolayı okullarda engellenmemeleri amacıyla yaptıklarını söylemektedirler. Doğal olarak dil tercihi sosyal faktörlere de bağlıdır. Eğitimli insanlar tüccar, zanaatkâr ve işçilere göre daha fazla asimile olmuştur. Onların sadece bir kaçı Tatarca konuşmayı tercih etmektedir. İletişim dili tatarca olan sadece birkaç aile ile karşılaştım. Bu ailelerin üyeleri Tatarca konuşamayan ve zorlukla anlayan ileri gelenlerine konuşurken Türkçeyi kullanan gençler hariç, diğer tatarlarında Tatarca konuştuğunu ifade etmektedirler. 32] İleri gelenlere göre büyük şehirlerde politik ve etnik görüşlerin belirgin bir şekilde değişebilmesi açısından bu kabul edilemez. Nogaytürk – 26 M AKALE Dr. Aziz SÜTBAŞ Öğretmenler de dahil bir tek Tatar bile dil kaymasını durduracak veya geri çevirecek bir çalışma yapmamıştır. Tatarca dil kursu sağlayan hiçbir okul veya diğer bir kuruluş yoktur. Bu durumda hiç kimsenin dil öğretimi için yazı kitapları, sözlükler ve diğer araçları düşünme ihtiyacı olmadığı görülmektedir Sonuç olarak, Tatarca sadece evde ve yaşlı Tatar nesil arasında konuşulmaktadır. Hiçbir yazılı standart yoktur. Türkçeye kayma gönüllü ve herhangi bir politik yüklenme olmaksızındır. Tatarlar başka alternatiflerinin olmadığını ve daha önce kendilerinin olduğu gibi çocuklarının da profesyonel kariyerlerinin engellenmiş olmasını istemediklerini söylemektedirler. Bayar ve Bayara göre insanlar çocuklarını daha iyi okullarda okutabilmek için köylerini terk etmiştir. Günümüzde bu sadece bir tercih değil aynı zamanda zorunluluktur. Çünkü ayrılan genç nüfus ile okullar kapanmıştır. [33] Köy okullarındaki eğitim standartlarının oldukça düşük olması açısından hiç kimse buna itiraz etmemektedir. Genç Tatar ve Nogayların çoğunluğu mezuniyetten sonra köylerine dönmemektedirler. Özellikle Tatarcanın daha prestijli ve baskın Türkçe tarafından oldukça etkilenmiş olduğu güncel durumda Tatarca ve Türkçe benzer dillerdir. Konuşma esnasında kaymanın her şekli olmakta ve görülmektedir. Kayma; bir kelime, deyim, cümle ile sınırlı olabilir veya daha uzun bir konuyu içerebilir. Türkçeden kalıpsal veya pragmatik birçok kopya vardır. Türkçe etkisinin en az görüldüğü Tatarcaya televizyon veya Tatarca konuşmayan diğer insanlar tarafından bozulmayan yaşlılarla konuşma esnasında karşılaşılmaktadır. Köylerde yaşlı insanlar, normalde anlayan ve bazılarının cevap bile veren bazı yöresel tatar olmayanları da tatar olarak göstermektedirler. Bunun yanında bilinmeyen birisi ancak Tatarcadan döndükten sonra Tatar olarak gösterilirdi. Benzer durumlar Nogaylar arasında da görülmektedir Günümüzdeki Kırım Tatarlarcasının lokal diyalektten oldukça farklı olduğu yaygın bir görüştür. Anlaşılamama durumları sıktır. Tatarlar, ne Rusçadan (Kırım’da olduğu gibi) ne de Türkçe’den (Türkiye’de olduğu gibi) etkilenmediği için en iyi Tatarcanın Dobruca’da konuşulan olduğunu söylemektedirler. Elbette ki bu fikir, Kırım’dan Dobruca’ya olan geçmişteki göçlerin yarımadanın kuzey ve orta kısımlarından ve Kerç’ten olmasına rağmen, konuşulan dilin Kırım’ın kuzeyinden oldukça farklı olması nedeniyle biraz yanıltıcıdır. Bunu ispatlamak için Ayrancı Bucağındaki durumu gösterebiliriz (yukarıya bakınız). Kısacası, dil kaymasının devam eden ve kaçınılmaz bir süreç olduğunun söylenmesi gerekir. Güncel hayat ve olayların bütün şekillerinden etkilenmektedir. Tatarca dilinin kalanları örnek Tatar mutfağı içeren kültürün kalanları süresinde yaşayacaktır. [34] Tatar dili festivallerde ve sahnelerde duyulan şarkılarda ve söylemlerde yaşayabilir. [33] Akin, ziyaret edilen köylerden çocuklar için okulun açık olduğu tek köydür. [34] 16. yüzyılın sonlarında etnik dilleri Yerel Slav dili ile yer değiştiren Polanya-Litvanya Tatarları tarafından kullanılan bazı yemek adlarının korunması iyi bir paralelliktir (Cazma ve bielusz, et vb. ile doldurulmuş bir çeşit pasta). Nogaytürk – 27 YAZAR SAYFASI Necdet ÖZEN Bu halkların bunlar ve benzeri gelenekleri olduğunu öğrendikten sonra bir anda on yaşlarında çocukluğumun o güzel günlerinde köyümde yine kurak giden bir mevsimde yaşadığım bir yağmur duası uygulaması gözümün önüne geldi. Tarihte en az beş kez soykırıma uğramış biz Nogay Türk’leri Önasya ve Avrupa coğrafyasının birçok yerleşim yerlerinde dağınık olarak yaşamaktayız.Yaşadığımız güzel yurdumuza atalarımızın gelerek yerleşmeleri ortalama yüz yirmi yılı geçmiş veya bir kısmının gelişi daha da fazla olmuş ise de bazı geleneklerimizi devam ettirmekte olduğumuzu düşünerek Karadeniz ve Hazar denizi kuzeyi ile bu iki deniz arasında kalan coğrafyada yaşamakta olan ve bu gün için bilebildiğimiz en çok Nogay’ ın bulunduğu bölgedeki halkımızın da bizim dinimize göre dua ve yemek verme gibi yöntemlerin dışında yağmur duasını nasıl yaptıklarını merak edip öğrenmek istedim. Çünkü yurdumuzun İç Anadolu bölgesinde olan kendi köyüm ve diğer Nogay Türk’lerinin yerleştikleri köylerin kurak iklim kuşağında olmaları ve her yıl bahar aylarında mutlaka yağışa bağımlı bulunmaları nedeniyle yağmur duasına çıktıkları görüldüğünden ve yine Nogay bozkırı olarak adlandırılan Karadeniz kuzeyi bölgesinde yoğun olarak yerleşen soydaşlarımızın da adı üstünde bozkır kuşağında bulunmaları nedeniyle İslam öncesi inançları devam ettirmiş olabilecekleri düşüncesi ile mevcut yayınları okuduğumda, Nogay’lar ve Nogay olmayanlarında, biz Nogay’ larda olduğu gibi İslamiyet’in kabulünden önceki dönemlerden kalma inançları olup bunları çeşitli etkinliklerle uyguladıkları anlaşılıyor. İşte bunlardan biride kurak ve yağışsız geçen ilkbahar mevsiminde dinimize göre yapılan yağmur duasının dışında uygulanan etkinliklerdir.Bunun örnekleri halen yurdumuzdaki topluluklarda ve orta asyadaki diğer Türk topluluklarında da çeşitli şekillerde görülmektedir. Örneğin; Başkurt ve Uygur’larda birbirlerine su serpme, okunmuş küçük taşların akarsuya bırakılması gibi. Yine Karadeniz kuzeyi halklarından Adige’ler ile Karaçay, Malkar ve Kumuk’larda, yaşlı kadın ve çocukların bir küreğe kadın elbisesi giydirip güzelce süsledikleri ve bu kuklaya Karaçay ’ların (kürek biyçe) adını verdikleri.Bu kuklanın çocuklar tarafında köy içinde dolaştırılıp her evin avlusuna girişte, kuklanın yere vurularak şöyle söyledikleri: Biz küyebiz,ölebiz (Biz yanıyoruz,ölüyoruz) Cavun cavsa süyebiz (Yağmur yağarsa seviyoruz) Kürek biyçeden cavun tileybiz (Kürek bikeden yağmur diliyoruz) Her evden de et,ekmek,yumurta gibi yiyecekler toplayıp güle oynaya akarsu kıyısına gelip kuklayı suya atıp birbirlerine su serptikleri anlaşılmaktadır. Bu halkların bunlar ve benzeri gelenekleri olduğunu öğrendikten sonra bir anda on yaşlarında çocukluğumun o güzel günlerinde köyümde yine kurak giden bir mevsimde yaşadığım bir yağmur duası uygulaması gözümün önüne geldi. Sanırım Mayıs ayının ilk haftası ve oldukça sıcak bir gündü.Benim yaşımdaki çocuklar ve kızlar köyümüz camisinin avlusunda toplandık.İçimizde en büyüğü on iki,en Nogaytürk – 28 YAZAR SAYFASI Necdet ÖZEN küçüğü de dokuz yaşlarında idi. Öğlen namazından çıkmış yaşlılardan bir tanesi bize hitaben: -Havalar kurak gitti iki gün sonra yağmur duasına çıkacağız,sizde bu gün (Sıtkadım) söyleyeceksiniz dedi.İçimizde bulunan kızlardan o ailenin ilk çocuklarını (tonguş) bir kenara ayırıp onlara gittiğiniz her evde sıtkadım söylerken sizlere kova ile su atarak ıslatacaklar diğerleri sıtkadım söylerken sizlerden bir tanesi ıslatılacağı için her evde sadece biriniz öne çıkarsınız, geriye kalanlarda yine hep birlikte sıtkadım söyleyecekler ve şimdi size vereceğim bu torbaya da o evden verilen un,yumurta gibi yiyecekleri dolduracaksınız diye tembihliyerek bizi gönderdi.Biz çocuklar hep birlikte evlerin avlusuna girdik ve kızlardan birisi öne çıktı ve biz hep bir ağızdan, bu gün sadece bir kıt’sı aklımda kalan şu tekerlemeyi uyumlu,türkü şeklinde seslendirip söyledik . Kökte bulut kaynaydı (Gökte bulut kaynıyor) Cerde şeşek caynaydı (Yerde çiçekler dalgalanıyor) Ne dep ne dep kaynaydı (Ne diye,ne diye kaynıyor) Cavaman dep kaynaydı (Yağacağım diye kaynıyor) Abilim sıtkadım (Abilim sıtkadım) Sıtkadım keldi körünüz (Sıtkadım geldi görünüz) Körümlüğün beriniz (Göz hakkını veriniz) Abilim sıtkadım (Abilim sıtkadım) Bu şekilde her evde hep bir ağızdan söylediğimizde,o evin hanımı veya yetişkin kızı evden su kovası ile çıkarak öne çıkan kıza kovadaki suyu serperek ıslattı.Sonrada yumurta ,un,buğday gibi yiyecekleri getirdiğimiz torbaya koydu.Köyü dolaşıp bitirdikten sonra cami avlusuna geldik ve oradaki yaşlı amca ıslanan kızları evlerine gönderip entarilerini değiştirip gelmelerini söyledi.Toplanılan gıdaları da köyün korucusuna verip bakkala gönderdi ve korucu bu gıdaları bakkala satmış olacak ki bir torba kuruyemişle geldi. Bu sırada tonguş kızlarda entarilerini değiştirip kurulanmış olarak geldiler.Korucu bir çay bardağını alıp torbadaki kuru yemişleri birer bardak doldurarak hepimize dağıttı.Yemişleri daha sonra yiyebileceğimiz söylenerek yine bu yaşlı kişi ve köyün hocası başımızda olduğu halde topluca köyün mezarlığına gittik. Mezarlığın etrafını üç defa dolaştıktan sonra hoca dua okudu ve bizde ellerimizi avuçlarımız yere bakacak şekilde kaldırıp duaya hep bir ağızdan amin dedik.Sonrada verilen kuruyemişleri yiyerek güle oynaya evlerimize gittik. Aradan iki gün geçtikten sonra köyümüzün çeşmelerinden birinin yakınına adamlar tarafından küçük bir kanal kazıldı.Bunun içine odunlar konulup ateş yakılarak üzerine arana tabir ettiğimiz büyük kazanlar yerleştirilip kesilen koyun etleri ile yemekler pişirildi ve bu yemekler hep birlikte yenildi. Köyün yukarısındaki bayıra çıkılıp yine saf tutarak bütün köyün erkekleri dizildi ve hocanın yağmur duasını okumasını müteakip biz küçük çocuklar tarafından toplanılan okunmuş küçük çakıl taşlarını alarak köyün merasından akan Porsuk çayına götürüp attık. Kurak bir iklim kuşağındaki köyüm ile civar köylerde yağmur duası her yıl yapılmakta ise de bu sözünü ettiğim ve Kafkas milletlerinde yapılan ve yine benim köyümde uygulanan gelenekle nerdeyse birebir örtüşen bu geleneğin bizde artık uygulanmadığı görülmektedir. Bu gün dahi özlemini derinden duyduğum bu geleneğimiz yarım asırdır uygulanmamaktadır.Acaba onlarda yağmur yağdırma etkinlikleri halen yapılmakta mıdır ? Bir geleneğin özlemi ile kaleme aldığım bu kısa yazımı tüm Nogay Türk’lerine ithaf eder,sav bolup savlukman kalsınlar derim. NOT = Sıtkadım sözcüğünün ne anlama geldiğini bu gün dahi bilemediğim için yurdumuz Türkçe’si karşılığını belirtemedim. Aynı sözcük Romanya Nogay ’larında SÜTKADIM olarak telaffuz edilmektedir. Nogaytürk – 29 ERTENGİ Hakan BENLİ Kıs boldumu en caman şiy üydün şatısının akmasıydı. Karda cavunda persan etetandı. Onun üşün havalar aruv ekende üydün şatısını çorak akelip cangıdan aktarırdık. Arandın,samanlıktın, agıldın, aşenedin sonra anbardın şatılarınıda aktarıp şıgardık. Bakşada terin bir kuyuga kireşlerdi töküp üstüne su kuyup onu aruv etip tinlendirirdik.Bu kireşminende üylerdi sıvap appaşık eterdik. Birde bu kireşti agaşlardın , tereklerdin üstüne cagardık, tırtıllar böcükler agaşga şıgıp meyvelerdi cemesin dep… Fotoğraf : Doğan BENLİ Sıyakta aruv bir ayaz bardı. Terezeler şıgır şıngır sallanıbyatırdı. Belli ki tavlarga kar cavyatırı. Bir eki künge kalmaz avılga da cavardı. Avıldın colları kapanır, şeşmeler tonmaga baslardı. Cazdın sıcak künlerinde hem harmanmınan uğraşatandılar hem de kıslık kereşlerini casaytandılar. kürep bakşada tüz bir cerge tögetandılar. Bu töktükleri pislik cerden bir karıs cogarda bolyaktay tüzeltip cayatandılar. Bütün bir kıs, bahar ve cazda tökülgen pislikler cazın küneşte aruv etip kuruganda bunu belmen dört köşe etip kesetandılar. Bu tezekleridi kıs boldumu cagatandılar. Cazın bundan baska,taze pisliklerdi bikeler kollarını sıvazlap tasga, duvarga capıştırıp kurutatandılar. Kıstan baslap agıldaki, arandaki mallardın astındaki pisliklerdi kolarbalarına Nogaytürk – 30 ERTENGİ Hakan BENLİ Bu capaşalardı da kıs bolganda cagıp üydü cılıtatandılar. Agaşlardın pıtanma zamanında kestiklerini kurutup , kişikiy kişikiy tuvrap bir yerge ciyatandılar. Köyde kömür cagılmaytandı. Üyler kerpişten boldugu üşün cazda serin boladı. Kıs kelgende zobada tezekdi cagtımıydı üydün işi fırınday bolurdu. Bazı künler kapılardı ya da terezelerdi aşardık, köp sıcak boldu dep. Aruv canadı mubarek. Cokluk künleri avıllarda. Gayma bolmazdı. Bişiy alınyagı zaman hep harmanga dep alınırdı. Harman zamanı kelgende herkesti bir telaş alatandı. Harman demek iş demekti. O mahsüller tarladan orakman, şalgıman şalınır, elmen toplanırdı. Tarladı aruv etip tırnavuşlarman tırnaytandılar. Üken üken atkılarman o saplar sallarga toldurulup harman yerine cıgılırdı. Adamı bolgan bıryaktan salman saplardı tasırken anav yaktan düvenmen aydaytandı. Parası bolgan patos tutardı. Düvenmen aydangan sap saman bolduktan sonra yabalarman celde atılırdı. Samanman maksüldü ayırdıktan sonra samanlardı sallarga yüklep samanlıkga cıgardık. Cerde kalgan maksüldü kuşlarga cedirmeden şinikmen ölşüp şuvallarga tolturatandık. Keliyik cıldın tugumluklarını ayırıp kalganını satmaga, un yasatmaga, bulgura dep ayırıp anbarga göz göz arpa biyday, mercimek , nogut, kimyon dep ayırıp salırdık. Vakit geşirmey satılyak maksüldü atarbasına cüklep guluköyüne aketetandılar. Satıldıktan sonra uyerdeki borşlardı ödep kıs üşün may, seker, şay, kiyim, gazmayı ,tütün yada cigare baska ne kerek bosa onlardı alıp aruv etip cıynardık.Üyge toz sekerden baska fabrikadan kocaman kocaman şıkatan şekilsiz şay sekerlerinden de alatandık. Bu sekerdi kesmek üşün özünün kanşıları bardı.Her üydede tabılmaytandı. Guluköyüne birde un yasatmak üşün ketilatandı. Arbaga şuvallarga doldurulup salınatan biydaydı cüklep ,atlarmınan akırın akırın ketilirdi. Erttemen namazman turulurdu gene. Termenlerde sıra köp bosa bazen eki üşgün kelinmaytandı. Termenge bardımıydı sıraga kirilip ya parasımınan yada biyday karşılıgı un üyütülürdü. Birde köylerde bazı üylered termen tası bolurdu. Un bu termen tasında üyütülürdü. Yada Üken ağaş tokmalarmınan işi oyuk üken taslarda soga soga un yasalırdı. Bu ayttıgım pek zor bolurdu. Köyde bakal bolmadıgına ya cakındaki köyge yada guluköyüne ketilatandı. Köyden birövü ketiyik bosa herkes şinikmen biyday,nogut akelip berirdi, aldıryanı aytardı.ketiyik bolgan bir gün avelinden atarbasını hazırlardı.Digerşiklerini maylar, epkelerini camar,atlardı tımar eterdi. Erttemen namazman turup, eptegini cer colga şıgardı.Guluköyunda kırgavesine barıp alyaklarını alıp , satyaklarını satıp ekindige kalmadan colga şıgatandılar. Kisiler en köp cigare üşün ketetandılar.Açık tütün, cigare yapragı, zengin bolgan ya da maksülü aruv şıkgan birinci yada harman cigaresi alırdı özüne. Harman sonu üstü kapalı atarbasıman gıdıratan satıcılar kelirdi köyge. Arblarında leblebili seker, keşiboynuzu, tahin, helva, kapkacak bolurdu.ballarga cam bilyalar,büskütler, gofretler,cüzüm, incir, pındık fıstıklar akelirdi. Köydeki tutas kisiler,bikeler caslar, gızlar, ballar toplanır alganlarga, satılganlarga karardı. Kıyır şıyır eterlerdi ballar , maga navdu al anavdu al dep. Şenlik bolurdu bulay künler. Harmandan sonra kısga bişiy kalmazdı. Bazen harman sonu sonbahardı tabardı. Cazın köp iş bolurdu köyde. Hem cazdın isleri yasalırdı hem de kısga hazırlık yasamak kerekti. Dallardaki meyveler, yemişler boldugu zaman bunlar toplanırdı. Kaysılar, zerdaliler, erikler, elmalar, vişneler, kirazlar, bademler, hepsi… cerge tökülgenlerdi kirpiler, kuşlar, böcükler cedigi üşün tezden künlük toplaytandık.terekleri şırpıp kutuklarga şuvallarga telezlerge salatandık. Bunlardı üydün şatısına şıgarıp ,damga caydığımız naylonlardın şapıtlardın üstüne cayardık.Bazılarının şekirdeklerini şıgarıp caratandık. Olayca kurutup şır etetandık. Bu şırlardı kısta sekermen kaynatıp şır yasaytandık. Şırdı eptek cedikten sonra tatlı dep ya da sıpraga tek as dep salatandık. Nogaytürk – 31 ERTENGİ Hakan BENLİ Kıs boldumu en caman şiy üydün şatısının akmasıydı. Karda cavunda persan etetandı. Onun üşün havalar aruv ekende üydün şatısını çorak akelip cangıdan aktarırdık. Arandın,samanlıktın, agıldın, aşenedin sonra anbardın şatılarınıda aktarıp şıgardık. Bakşada terin bir kuyuga kireşlerdi töküp üstüne su kuyup onu aruv etip tinlendirirdik.Bu kireşminende üylerdi sıvap appaşık eterdik. Birde bu kireşti agaşlardın , tereklerdin üstüne cagardık, tırtıllar böcükler agaşga şıgıp meyvelerdi cemesin dep… plastik kaplarga cıynastıratandık. bidonlarga salıp Bir de bostan zamanı bar, o ta şenlik bolatandı köyde. Cazda bostandan toplangan tomatisler, kambalalar,kabaklar, balkabakları, biberler, patlıcanlar, gülilanlar ondan sona, kavunlar , karbuzlar gayri aklınga ne keletan bosa hepsini toplardık. Kimini cerdik kimini kuruturduk. Kıs üşün birde turşu yasap salırdık. Üken bidonlarda şeşit şeşit turşulardı yasardık. Bundan baska ,mahsüller toplandıktan sonra köylüler üşer beşer toplanıp şayırlıkta üken kazanlarga su salıp biydaydı kaynatırdık. Bu biydaydı tabak tabak toldurup üyerdeki ballarga, kisilerge, caslarga dagıtırdık. Kazandakilerdi naylunlarga cayıp cayıp kuruturduk.Kuruttuktan sonra bulgurlardı alıp şuvallarga dolturup salırdık anbarga. Bir arüv pilavı boladı bulgurdun. Kısın kümesteki tavuklardan köküslerden kesip bulgur pilavının üstüne salıp ciytandık. Bugünkündey herşiy hazır yasalıp satıladığı üşün o zamanlar bütün bunalr köylerde kıs hazırlığı bolup yasalırdı. Birde kısta cemek üşün domatislerdi, kavunlardı biraz ayırıp samanlıkta samandın işinde saklaytandık. Ne üşün bolsada, o cerdin havasından bolsa kerek bızılmaytandı mübarekler.Kısta onlardı cemek ayrı bir tatdı bizim üşün. Bostandan topladıgımız balkabaklarınıda zobadın üstünde kaynatırdık, işine şeker kuyup. Üyde ciyik bişiy kalmadımı ya şır ya da kabak pisirip eptekmen ciytandık. Hayvanlardan savdugumuz sütlerdi takta tuluklarda sallap sallap sarımay yasardık. Kiminde makine bar edi. Bizde makinaga şegetandık.Baharda menim ensüydüğüm agızdı. Hayvan ballarını tuvurduktan sonraki sütümen yasadığımız tatlıdı.Sonra peynir basardık üken kaplarga. Caz kış cenedi sosu. Sona koyun tulukarında şökelek yasap salırdık. Onu en köp sıcak bazlamadın arasına sarımaydı cagıp onunda üstüne şökelek töküp cemesini süyetandı ballar. Bakşada bir aruv aşatan güller bolurdu. Bu güllerdi toplar,saplarından ayırıp cuvar sonrada kazanda kaynatıp reşil etetandık. Bu reşillerdi kavanozlarka kuyup caz kış ciytandık. Bundan baska bakşadaki zerdalimen, kirazman, vişnemen de reşiler yasap salırdık.gene bakşadaki ceviz agaşından cevizlerdi toplar , işindeki cevizdi şotlarman kabıgını sındırıp şıgartırdık. Bademlerdi de tutas olay eterdik. Birde bademdi tuzlap cemesi aruv bolatandı. Bav zamanı kelgende cüzümlerden evel capraklarını toplap alırdık.Kısga capraklarını sarıp cemek üşün.Onlardı aruv etip şeşerdik, kart bolmıyak, taze bolyak ki pisgende avuda dagılsın. Capraklardı üken kaplarga tüzgün tüzgün tizip tuzlu suga basıp saklardık.Cüzümler boldugu zamanda onlardı toplardık. Sulu sulu cemesi bek aruv boladı cüzümdü. Gene kısta cemek üşün cüzümlerdi komsularman barabar üken kazanlarda kaynatıp, işine seker , toprak katıp pekmez yasaytandık.Bu pekmezlerdi gene tutas konu kamşuga dagıtıp özümüzge taslaganımızdı O şıgardıgımız cevizmen , bademmen barabar yanına biyday, nogut, cüzüm katıp aşure yasaytandık. Kayzaman aşure etilse ballar bayram eterdi. Kıs kelgende en süydügüm şiylerden birövüde talkandı.darıdı aruv etip ügüttükten sonra sekermen karıstırıp suvman toguduktan sonra cemesi baska bolatandı. Köyde cakın komsular, kısım akrabalar toplanıp şuval şuval unlarmınan herkesge caymalar aşılırdı. Bu yer hepsinden ta şenlik bolurdu. Bikeler toplanır, kenşekler, cas gızlar toplanır biryaktan hamur yasalır, biryaktan Nogaytürk – 32 ERTENGİ Hakan BENLİ Fotoğraf : Tacettin BATTAL cayma aşılır anav yaktan şacda cayma pisirilirdi. Bir tek cayma ma, bazlamalar,kalakaylar,taba börekler, kasıkbörekler, lokumlar yasalırdı.Tandır bar bosa tandır eptekleri yasalırdı. Üş dörtgün sürdügü bolurdu bunun. Köy cerinde kıstın pittigi künden kıstın basladığı künge gadar kıs hazırlıgı yasalırdı. Cangurlardan sonra kar cavdumuydu, köydün tutas colları kapanıp kalırdı. Adam boyu kar cavardı. Aksamdan kün aşık bolurud.gece cavardı ,ertemen bir karagansım üytebedin boyu gadar kar cavgan.kapıdı aşarsın üyge kar tolar. Mallarga karamak üşün, helaga ketmek üşün,samalıkga,aranga , kümesge , şeşmege ketmek üşün karlardı kürüp kürüp atardık. Üydün aldını pitirdikten sonra köydün işindeki collardı aşmaga uğraşırdık. Bir hafta geşmeden karapsın ki gene aynı bolgan.hadi babam birtta… Sıyakta aruv bir ayaz bardı.terezeler şıgır şıngır sallanıbyatırdı. Belli ki tavlarga kar cavyatırı.Bir eki künge kalmaz köyge de cavardı.Köydün colları kapanır,şeşmeler tonmaga baslardı. Nogaytürk-33 YAZAR SAYFASI İsmail ÖZGÜN AKP Balıkesir Milletvekili Kendilerine özgü gelenek ve göreneklerini hâlen devam ettirmekte, aralarında kaybolmaya yüz tutmuş Nogay diliyle konuşmaktadırlar. Hamurlu yemeklerden sonra et suyu olan “Sorpa” içmeleri geleneksel özelliklerindendir. Misafirperverdirler, aman dileyip hanelerine başvuranları baş tacı edip ölümüne korumaktadırlar. Kazak Türkleri, efsanelerinde kökenlerini Nogaylara ve Karakalpaklar Özbeklere 15.asırda dayandırırlar. Volga’dan Aral’ın güneyine gelmiş bir Nogay topluluğudur. Hatta Kırım Türklerinin askeri gücünün çoğunluğunu asırlar boyunca Nogaylar oluşturmuştur. Nogay Han'ın ölümünden (1299) sonra başlamak üzere çeşitli dönemlerde de göç vermiştir. Bu göçlerin en büyüğü Osmanlı-Rus savaşından sonra 1860 yılında 180 bin Nogay’ın göç etmesidir. 600 bin Türkiye'ye göç zamanın Konya Nogay çeşitli etmiştir. Büyük vilayetine zamanlarda bir kısmı yerleşmiştir. Grafik : Kübra ERGİN İlk zamanlar Osmanlı fermanına uygun olarak yerleşik köylere 30’ar haneyi geçmeyecek Günümüzde bu mesleklerin bir kısmını artık icra şekilde iskân edilip yerleşik düzene geçmeleri etmemektedirler. için iki haneye bir öküz ve hane başına bir kile Kendilerine özgü gelenek ve buğday tohumluk devlet tarafından verileceği göreneklerini sözü şartları aralarında kaybolmaya yüz tutmuş Nogay diliyle nedeniyle çoğunlukla bu gerçekleştirilememiştir. konuşmaktadırlar. Hamurlu yemeklerden sonra Romanya’dan göç etmiş Nogaylar’ın bir et suyu olan “Sorpa” içmeleri geleneksel verilmişse de zamanın zor hâlen devam ettirmekte, kısmı gümüş ve bakır işlemeciliği, el sanatları özelliklerindendir. ürünleri, takı ve süs eşyası, boncuk, yüzük, dileyip hanelerine başvuranları baş tacı edip kolye ve bilezik yapımı ile uğraşmışlardır. ölümüne korumaktadırlar. Nogaytürk – 34 Misafirperverdirler, aman YAZAR SAYFASI İsmail ÖZGÜN AKP Balıkesir Milletvekili sonra ana yurtları olan Kırım ile Tuna arasındaki bölgeden ceza olarak doğuya İdil (Volga) ırmağının öte yakasına doğru sürülüp, Hazar Bozkırı’nın Yayık(Ural) ile Çim(Emba) ırmakları arasında bırakıldığı görülür.4 Bir grup Nogay da Bizans yoluyla Anadolu'ya geçmiştir. Bu Nogayların birinci soykırım ve sürgün hayatı olmuştur. Nogay Türkleri yaşadıkları yerlere göre Kuma ve Kuban Nogayları olmak üzere ikiye ayrılırlar. Ayrıca Kuban Nogayları da kendi aralarında Tahtamış, Mansur, Karamurza, Kıpçak ve Navruz Nogayları olmak üzere beş topluluğa ayrılır. Bu ayrılığın esas nedeni prens ailelerinin iç kavgaları olup; dış etkenler değildir.5 Tarihte büyük bir coğrafyaya yayılan Nogaylar'a özgü olan dillerini muhafaza etmeye çalışmışlardır ve günümüzde de bu dili kullanmaya devam etmektedirler. Geleneksel yemekleri kazanbörek, şırbörek (çiğbörek), koyankulak (tavşan kulağı), inkal, tavabörektir ve tamamı hamurdan yapılmaktadır. Ekmek Nogaylar, topluluğa Volga boyundaki Türkleri de dâhil etmişlerdir. Böylece genişleyen hanlık Rusya’yı rahatsız etmiş; sonuç olarak da pek çok kez Rus işgaline maruz kalmıştır. Bugün ise; Nogay Türkleri Kuzey Kafkasya’daki özerk Cumhuriyetlerde dağınık halde yaşamaktadırlar. olarak da kendilerine has kalakay, tavaöptek, Kuzey Kafkasya’da Türkiye’nin yapacağı şöyünöptek adlarında ve tandırda pişen çeşitli en önemli adım eğitimdir. Bölgeye eğitmenler şekillerde ekmekleri tüketmektedirler. Yağda gönderilmesiyle hem sosyo-ekonomik yardım kızartılan bavursak adında ekmekleri de vardır. yapmış hem de kültürel ve tarihi bağlarımızı İçeceklerinin en önemlisi ise ayakşay’dır. Halk güçlendirmiş oluruz. Ancak Rusya Federasyonu arasında Tatar Çayı veya Nogay Çayı olarak içinde sadece özerk olan bu Cumhuriyetlere bilinir.3 eğitmenler gönderilmesi, okullar açılması kolay Rus kaynakları incelendiğinde, bu değildir. Sonuçta onlar bağımsız değildi kalabalık topluluğun Nogay'ın ölümünden 4 www.nogay.org.tr 5 Adolf Berje, Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri, Ç. 3 http://tr.wikipedia.org/wiki/Nogaylar Murat Papşu, Kafkas Derneği Yayınları, Ankara, 1999, ss. 5153. YAZAR SAYFASI İsmail ÖZGÜN AKP Balıkesir Milletvekili ve her ne kadar özerk olsalar da Rusya’nın egemenliği altındadır. Eğitimde yardımcı olabilmemiz için oradaki çocukların ve gençlerin Türkiye’de okutulması gerekir. Böylece hem Rusya hem Türkiye hem de Kuzey Kafkasyalılar için daha sağlıklı bir sonuç ortaya çıkacaktır. Ek olarak Kuzey Kafkas Cumhuriyetlerindeki üniversiteler ile Türkiye’deki üniversiteler arasında işbirliği ve değişim programları hazırlanabilir.6 İlişkiler bunlarla sınırlandırılmayıp; bakanlıklar yoluyla, her türlü kültürel, ticari, ekonomik, sosyal faaliyetlerde işbirliği yaparak ve ilişkiler arttırılarak bölgeyle olan bağlar sıkı bir halat gibi güçlendirilmelidir. Bölge bugün birçok sorunla baş başa kalmıştır. Oysa Kuzey Kafkasya’nın en büyük ihtiyacı “barış”tır. Bu sebepten dolayı Türkiye, arabuluculuk ve barış yapıcılığı rolü üstlenerek bölge halkının güvenini kazanma yoluna gitmelidir. Türkiye gerek küresel gerekse bölgesel güçlerle ortak hareket etse bile bu ortak hareketin çerçevesi aşılmadan dış politika stratejisi geliştirilmelidir. 6 Işıl YASA, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=301:kuzey-kafkasyadaki-turkler-ve-turk- dis-politikasi&catid=86:analizler-kafkaslar&Itemid=148 YAZAR SAYFASI Celal ÇAĞDAŞ Düşünelim bir kere Türkiye de bile kaç nine torununa masal anlatabiliyor ,kaç anne bebeğine doğru düzgün ninni söyleyebiliyor veya hangi düğünde karşılıklı mani söylenebiliyor. Merhaba değerli Nogay Türk okuyucuları. geleneğinden” farklı bir sünnet geleneğimiz yok. Yazıma başlarken önce başlıkta geçen “folklor” kelimesini açıklamak istiyorum. Folklor çoğu zaman günlük kullanımda yanlış olarak halk oyunları yerine kullanılmaktadır. Ancak folklor halk oyunlarını da kapsayan daha geniş anlamlı bir kelimedir. Türkçe karşılığı; ”halkbilim”dir. Sözlük tanımını ise belli bir ülkede yaşayan halkın kültür ürünlerini; geleneklerini, törelerini, inanışlarını, müziğini, oyunlarını, masallarını, efsanelerini, türkülerini, geleneksel tiyatrosunu, halk hekimliğini, konut yapımını, araç-gereçlerini vb. inceleyen bilim dalı olarak yapabiliriz. Nogay müziği: Nogayların eskiden beri kullandıkları müzik aleti KOBUZ (akordeon) ne yazık ki bugün çalabilen bir elin parmaklarını geçmez. Kopuza eşlik edip kanakiy tepebilecek Nogayları ise mumla arar olduk. Şimdi ise günümüz Nogay folklorüne (bizim köylerimizde yaşanan) kısaca göz atalım: Kültür ürünlerimizin maalesef çok azını saklayabilmişiz. Giyim-kuşam: Bugün Nogaylar arasında yaşlısından gencine Nogaylara has kıyafet diyebileceğimiz bir kıyafete rastlamak mümkün değildir Herhalde sandıklarımızı karıştırsak bile bulmak mümkün olmayacaktır. Gelenekler: Gelenek konusu biraz daha geniş kapsamlı olduğu için aklıma gelenleri sıralamak istiyorum. Düğün geleneklerimizin bir kısmı halen devam etmekte, ancak düğün anlayışımızda hızla dejenere olmakta, pek çok geleneğimiz maalesef unutulup yok olmaktadır. KAVETOY, CAS KÖSTERME, CENGE ŞIKBA, KART OYNATBA…Benim bildiğim bugün unutulan bazı düğün gelenekleridir. Yine Türkiye’de bugün yaşanan “sünnet Nogay edebiyatı: İçler acısı Şınlar tedavülden kalkmış, ertenğiler artık masal olmuş. Ninnileri, cırları bilen yok. Nogay yemekleri: Yukarıdaki karamsar tabloyu yok edebilecek bir maddeye geldik galiba. Şırbörek, kazanbörek, kassıkbörek, tababörek, bılamık, ınkal, bazlama, gözleme, kalakay, bavursak… Bir anda sayabildiğim hamur işleri, tabi ki diğer yemek çeşitleri de var. AYAKŞAY da halen zevkle içilmektedir. Nogay dili: Benim umutlu olduğum konulardan biri de dil konusudur. Çünkü Nogayların çoğu Nogaycayı bugün bilmekte ve kullanmakta, bazı gençlerimiz ve çocuklarımız da konuşamasa bile en azından konuşulanı anlamaktalar. Tabi ki burada Nogayca ne kadar doğru kullanılmaktadır? Şeklinde bir soru gelebilir. Dilbilim açısından dilin yapısına göre doğru kullanılması yeterlidir. Yani cümle yapısına uyuluyor mu, yapım ve çekim ekleri doğru kullanılıyor mu buna dikkat edilirse yeterlidir. Çünkü kelimeler değişebilir, önemli olan yapıyı bozmamaktır. Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Terezenin aldından karıyorum, demek yanlıştır. Bana göre “tereze” yerine “pencere” desin ama ekleri doğru kullansın, daha doru olur. – Penceredın aldından karayman. (Pencerenin önünden bakıyorum Nogaytürk – 37 YAZAR SAYFASI Celal ÇAĞDAŞ Deyimler: Zamanın şartlarına göre deyimlerimizin de kullanıldığını görüyoruz; otga suvga tusbek, urunup berınmek, aşuvlanmak, betı benzı atbak, şontayını aşbak, şoşalan tutbak, şemırşegı batmak, kasını kabağını tüymek gibi deyimlerimizi sayabiliriz. Mecazlar: Nogay dilinde jargon diyebileceğimiz, özellikle çaktırmadan anlatılmak istenen kavramlar için kullanılan mecaz anlamlı kelimelere rastlamaktayız; Atası baska : Nogay olmayan (Nav atası baska esıtbesın.) Kara tentek : Bardak çay,demli çay (Kara tentek asayık.) Üş barmak : Cimri Kuşelekler kansıdı : Acıktık At ceter me,kul töger me : Oğlan mı kız mı (Bala tuvuptu,at ceter me,kul tuger me?) Tepreş: Yine kaybolup giden geleneklerimizden biri, ben kırkın üzerindeyim ve bu geleneğe yetişemedim. Anlatıldığına göre bahar mevsiminde bütün köy halkının katıldığı, salıncakların kurulduğu, yarışların yapıldığı, büyük küçük herkesin eğlendiği kır gezisiymiş. Netice olarak bugün bize has pek çok değerimiz yitip gitmiş. Yaşatmak için suni çabaların da maalesef yetmeyeceğini düşünüyorum. Zaten yukarıda saydığım pek çok kültür öğesini de korumak zamanımıza göre çok zor. Çünkü bu sadece biz Nogayların değil bütün toplulukların da ortak problemidir. Düşünelim bir kere Türkiye de bile kaç nine torununa masal anlatabiliyor ,kaç anne bebeğine doğru düzgün ninni söyleyebiliyor veya hangi düğünde karşılıklı mani söylenebiliyor. Ancak bizim yapabileceğimiz var olan kültür öğelerimizi bir an önce kayıt altına almak, yazıya geçirmek ve olabildiğince yaşamak yaşatmaktır. Nogaytürk – 38 YAZAR SAYFASI Akif KARA Hıdırelleze ayrı bir saygı mı diyelim, adet mi diyelim, hıdırellez günü gelmeden tarlaya gidip ekinlere bile bakılmazdı, bereketi kaçar diye. Hıdırellez kutlamalarıda bir ayrı idi. Yine kız erkek, harman yerine çıkar, yumurtalar boyanır, nişanlı oğlan evinden kız evine giden kuzular pişer, kız erkek o kuzular yenir şenlikler yapılırdı. Nogay halkı tarihten gelen bir kültür zengini idiler, şimdilerde yok olmaya başlayan...Nogay kültürünün az bir kıvılcımını bizim nesilden olanlar göre kaldi. Bu kültürün başlangıcı elbette Orta Asya’da bulunan ana yurtlarıdır. İslamiyetin orta asyada gelişip büyümesine büyük katkı sağlayan Nogaylar, İslamiyetten aldıkları bir çok meziyeti de kendi yaşantılarına uyguluyarak ta Anadolu’ ya, şimdiki iskan ettiği topraklara, köy ve kasabalarına taşımışlar. Bu kültür zenginliği içerisinden bazılarını bizim nesil uygulamamak kararı almıştı. Şimdilerde zaten ortadan kalktığı için burda onlardan zikr etmiyeceğim ama kaybolması ile büyük üzüntü duydugum Nogay kültüründen bazılarını buraya aktaracağım. Başta sıralayacağım Nogayların misafirperverlikleri, düğün ve taziye ziyaretleri hariç, kış günleri asker ugurlama yani Allah kavustursun ve teskere alıp gelenlere de gözaydın ziyaretleri... Yine kış günlerinde harman veya tohum ekme zamanı meydana gelen hayırlı bir iş için kışın baslaması ile yanına aldığı üç dört arkadaşı ile bir köyden bir köye hayırlı olsun demeye gidip geldikleri evin akraba ve hısımlarında da misafir olarak 4-5 gün kaldıklarına çok kez şahit olmuşuzdur. Bu bir misafirperverlik kültürü idi. Çünkü bırakın gelen misafirleri ağırlamayı, bir de onların o zamanın en hızlı vasıtası olan at arabasının atlarını yemlemek, sulamak şimdiki deyimle ayrı bir zahmetti. Aslında misafire bir hürmetti. İkincisi bayramların coşku ile kutlanması... Büyük küçük ev ev dolaşır bayramlaşırdılar. Ne büyük küçük, ne zengin fakir... Hele kimsesiz ve yetimlere ayrıca bir hoşgörü ve hürmet vardı. Gençler hakeza, köyün kızları ile beraber, sanki bacı kardeş gibi eğlenilir, şenlikler yapılırdı. Mesela küçük bir örnek, kurban bayramında köyün gençleri arefe günü gecesi köyün harman yerine üç bir tarafa, üç bir diğer tarafa kuvvetli ve sağlam kirişlerle o zaman (ceysek) yani salıngaç kurarlardı. Bayram gezisi bitincede oraya toplanır, bir kız bir erkek, salıngaç teperlerdi yani beraber sallanırlardı . Ne bir dedikodu ne bir kıskançlık vardı. Şimdi olsa cinayet cıkar . Cenazeye saygı hakeza, köyde bir cenaze olunca köyden ne büyük ne küçük hiç kimse, ne tarla ve bahçeye gider, ne köy dışına... Cenaze kalkana kadar. Cenaze kalkıncada etraf köylerden gelen misafirlere komşular, taksim eder, bir kahvaltı verilip uğurlanırdı ve cenaze evinde köyün büyükleri en az üç gün oturur, gelip gidenle ilgilenirlerdi. Düğünler öyle şimdiki gibi ayak üstü uğrayıp ot alır gibi hayırlı olsun, Allaha ısmarladık değil, en az bir gece o duğun olan köyde misafir kalınırdı. Ben şahsen sekiz arkadaş, bir Nogay köyünde dört gece misafir kaldığımızı bilirim . O Ramazan ayındaki iftar sofraları ayrı bir kültürdü. Şimdiki gibi değil. Ramazan ayında yoksul ve gariban yetimler gözlenirdi. Peygamberimizin Doğum günü, yani Mevlid kandilinin Nogay halkında ayrı bir yeri vardi. Bütçesi müsait olanlar bir kurban kesip bütün köyü davet ederek bir anma günü yapar, Kuran ve mevlid okuyarak Peygamberimizin doğum günü yad edilirdi. Bütçesi müsait olmayan ev hanımları da aside veya bavursak yapıp mevlid kandilini kutlama niyetine komsularına ikram ederlerdi. Nogaytürk – 39 YAZAR SAYFASI Akif KARA Hıdırelleze ayrı bir saygı mı diyelim, adet mi diyelim, hıdırellez günü gelmeden tarlaya gidip ekinlere bile bakılmazdı, bereketi kaçar diye. Hıdırellez kutlamalarıda bir ayrı idi. Yine kız erkek, harman yerine çıkar, yumurtalar boyanır, nişanlı oğlan evinden kız evine giden kuzular pişer, kız erkek o kuzular yenir şenlikler yapılırdı. Şimdiki gençler inanmaz ama Koyun çobanlarının yaptığı çoban yüzü şenliği bile şimdiki düğünlerden şendi . Hepsini kast etmiyorum ama şimdiki düğünlerde midesine iki şişe birayı indirip sağa sola yalpa yapmayı şenlik zanneden gençler oynsamasını bile beceremiyorlar. Damadın amca ve dayısının damat için hazırladığı kavetoy masrafını şimdi oğlan babası düğünde yapmıyor. Kulu’ dan hazır yemek getirtip, uzaktan gelen karnını bile doyuramıyor. Düğün değil resepsiyon sanki. Sözün kısası, asırlık Nogay Kültürü öyle bir iki sayfaya sığdıracak gibi az olmadığından, bu sefer bana ayrılan sayfaya bu kadarlıkla yetiniyorum . Hepinize sağlık ve afiyetler . Grafik : Kübra ERGİN Nogaytürk – 40 YAZAR SAYFASI Mehmet TAŞKIRAN Bu davranışlar Sosyolojik etkileşimde “SEVGİDE SERBESTLİK, SAYGIDA MECBURİYET” vardır sözünün gereklerinden harekettir. Büyük çocuğu sevmez ama ailesine olan saygısı kızgınlığına fren olur, Çocuk da büyüğe saygı duymasa da aile terbiyesindeki büyük kavramına saygı göstermek için yaramazlığına dur diyebilirdi. Bugün konuma Nogay Kültüründe Büyük Kimdir? diye başladım. Evet , ataerkil ve göçebe bir boy olan Nogaylarda Ailenin yaş olarak en büyüğü, ailedeki herkesin AKA’sıdır. Yani torunlar veya onların çocukları içinde kendi babalarına , Baba diye hitap etmek AKA’ya saygısızlık olarak addedilir ve bu asla yapılmazdı. Ailenin gelinleri de aynı saygıyı göstermek durumunda kalırlardı. Gelinler kocalarına AKA’nın veya ailedeki büyük erkeklerin yanında konuşmaz ve eşiyle bir yabancı gibi dururlardı. AKA’nın eşi de aynı saygıya muhataptır. Çocuklar yine kendi annelerine anne demez AKA’nın eşi ailenin hepsinin ANA’sı olarak kabul edilir. Bütün çocuklar ona ana diye hitap ederlerdi. Peki kendi babalarına ne diyordu bu çocuklar? Tabiki ABİ, annelerine de ABLA veya Yenge derlerdi. Bazı ailelerde ise.bilhassa tek erkek çocukları olanlarda çocuklar, babalarına ŞOKA-AMCA diyebiliyorlardı. Bu davranış biçimleri biz NOGAY’lara has bir görüntü gibi gelse de bazı diğer soylarda da görülürdü. Peki bu davranışın NOGAY SOSYOLOJİSİNE katkısı neydi? Ben 50 yaşımdayım, çocukluğumda köyümüzün bir büyüğü haksız olarak da olsa bizi azarlasa veya amiyane tabirle tokatlasa, eve gidip ailemize şikayet etme lüksümüz yoktu, çünkü bunu yaparsak aile büyüğünden de bir azar işitir veya iki tokatta ondan yerdik. Bu olumsuz görünen tablodaki sosyal etkileşime bir bakalım; 1.Çocuk büyüğüne saygısızlık yaptığında başta kendi ailesi tarafından cezalandırılacağını bilerek kim olursa olsun büyük gördüğü zaman gayri ihtiyari saygılı olmak durumunda olurdu. Bu da küçük, büyük arasında saygı, sevgi bağını devamlı canlı tutardı. karşı ailenin kendisine olan saygısının zayıflayacağını ve bununda kendi sosyal pozisyonunu horlatacağını düşünerek kendine yakışanı toplumu onore edici ve sosyal pozisyonunu daha da sağlamlaştırıcı davranış biçimini seçerek, ocuğu hem yanlışını gösterir,hem de hareketinin ailesine vereceği zararın ne olacağını eğitsel olarak anlatırdı. Bu davranışlar Sosyolojik etkileşimde “SEVGİDE SERBESTLİK, SAYGIDA MECBURİYET” vardır sözünün gereklerinden harekettir. Büyük çocuğu sevmez ama ailesine olan saygısı kızgınlığına fren olur, Çocuk da büyüğe saygı duymasa da aile terbiyesindeki büyük kavramına saygı göstermek için yaramazlığına dur diyebilirdi. O eski kalabalık ailelerde huzur ve bir arada yaşama becerisinin ana temeli budur. Ne zamanki başka büyükler karşısında aileler çocuklarına SORUMSUZLUK desteği vermeye başladılar, NOGAY’lar da büyük kavramı AKA kavramı ATA olarak değişirken içeriğini de değiştirdi. ATA sadece dede olarak bir varlık sayılır oldu. Şimdi, Kendi sokağınızı bir dinleyin, gençler sizin veya anne babanızın sevmediği OTOTEYBİNDE çalanın dahi anlamadığı gürültülü, kısıtlı maddiyatın içinde çabalayıp akşamı yorgunlukla bulmuş biraz dinlenmek isteyenleri rahatsız eden kaç tane araba, köşelere öbeklenmiş MAFYAVARİ, pejmürde siyahlar içinde veya satanist görünümlü kirli sakallı ŞEHİT KANLARININ hayat verdiği bu güzel ülkeyi görsel kirlilikle rahatsız eden kaç grup göreceksiniz ?... 2.Büyük eğer bir çocuğu haklı durumda da olsa paylamak veya iki tokat atma durumuna düşerse Nogaytürk – 41 YAZAR SAYFASI Mehmet TAŞKIRAN Burada önemli olan Siz NOGAY gençleri veya TÜRKİYE’ nin evlatları olarak bunları tasvip ediyor musunuz ?.... Büyük ATATÜRK’ ün işaret ettiği MUASSIR MEDENİYET kavramı sadece şekilden ibaret midir? Şu benim ve sizlerin birbirimizi cismen tanımadan, ismen iletişim kurduğumuz BİLGİSAYAR’ ı veya İNTERNET’ i bulanlara bu işaret ettiğim gurupların katkısı var mı? ATATÜRK’ ün gençliğe hitabesine konu olan gençlik bunlar mı ? Benim için en önemlisi SİZ BU YAZIYI OKUYUP YORUMLAYACAK GENÇLER YUKARIDA İŞARET ETTİĞİM NOGAY KÜLTÜRÜNDE BÜYÜK için yaptığım açılıma anlam verebilip kanıksar mısınız veya o işaret ettiğim AYKIRI gurupları tasvip edip bizim kültürümüzün bu potada eriyip kaynaşmasını ister misiniz? Şimdiden yorum ve görüşleriniz için teşekkür eder hepinize aydınlık gelecekler temini ederim Foto Grafik Ahmet ÖZİL Nogaytürk – 42 NOGAY KÜLTÜRÜ Celal ÇAĞDAŞ Bizim köylerde çeşitli gelenek ve adetler vardır. Bunlardan çoğunu duyduğumuzda veya uygulamasını gördüğümüzde hemen düşünmeden saçma der, gereksiz görürüz. Bazen sebebini sorar, aldığımız cevapları kabul etmeyiz. Bu şekilde davrana davrana pek çok adetimiz unutulup gitmiş. Kavetoy adeti de bu gün unutulup gitmiştir. Bilmiyorum belkide zaman onu gerektirmiştir. Ben burada yetişebildiğim kadar, bildiğim kadar bu adetten bahsedeceğim. (Benden daha büyükler elbetteki daha iyi bilirler, paylaşırlarsa memnun olurum.) Kavetoy düğünün sonunda , gelin geldiği günün akşamı yapılan bir törendir. Daha iyi anlatabilmek için CASŞIGARBA merasiminden başlamak istiyorum. Bizim köylerde on beş yirmi sene öncesine kadar damat düğün evinde pek ortalıkta görünmez, eğlencelere direkt katılmazdı. Düğünün genellikle ikinci günü damadın arkadaşları davet edilir, yemek verilir. Yemekten sonra damat hazırlanır, kuyövbası’ nın (sağdıç) nezaretinde evde bulunan büyüklerin özellikle anne babanın elini öper ve evden çıkar. Bu evden çıkışın verdiği mesaja benim yorumum –büyükler daha iyi bilir- artık sen bu evin daimi bir ferdi değilsin, kendin artık bir hane sahibi oldun, demektir. Avluda gençlerin arasına karışır, halaya durur. Halay çekerken yengelerden biri hazırladığı tepsiyle gelir. Damadın boynuna POŞU bağlar, damadın üzerinden şeker, fıstık, para gibi nesneleri saçar (çocuklar kapışır). Halay çeke çeke davul zurna eşliğinde daha önceden hazırlanan eve gelinir. Bu evin avlusunda yapılan eğlenceden sonra eve girilir. Sağdıç damadın boynundaki poşuyu alarak evin köşesine (törüne) asar. Artık CAS KÖSTERME merasimine kadar o evde kalırdı. Cas şıgartılgan ev genellikle damadın yakın akrabalarından birinin evi olurdu. Damat kendi misafirlerini (okuntu gönderdiği başka köylerin caslarını) burada ağırlardı. Bunun faydaları hem düğün evindeki kalabalık bölünmüş olur, hem de gençlerin yapabileceği bazı olumsuz davranışlar ortalıkta aleni yapılmamış olurdu. Mesela içki içiliyorsa gizlice bu evde içilirdi. Kağıt oynanacaksa burada oynanırdı. Gelin indiği gün köyün gençleri ev ev dolaşılarak her hanenin en büyük erkek çocuğu davet edilirdi. Akşam yemeği bu evde yenir, çaylar içilir ve cötgürme zamanı (para atma) gelirdi. Ortaya bir tepsi konur , üzerine damadın duvardaki poşusu serilir, herkes ortadaki görevli kıdımli gençlere para verir, veren kişinin ismi söylenerek paralar poşunun üzerine atılırdı. Bu işlemin sonucunda damada verilmek üzere hatırı sayılır bir para birikirdi. Bunun sosyolojik faydası yeni evlenen, eş sahibi olan, aile reisi sayılan damat eşinin ve kendisinin ihtiyaçları için babasından veya başkasından harçlık istemek zorunda kalmazdı. Misafir gençler çay faslını fazla uzatmadan evden ayrılırlar, sağdıç ve damat yalnız kalır, ortalık çekildikten sonra gelinin yanına giderlerdi. Gerdek faslından sonra tekrar damat kavetoy evine dönerdi. Sabahleyin öğlene doğru damadın yakın arkadaşlarıyla birlikte baba evine gelir ve CAS KÖSTERME merasimi başlardı. Yemek faslından sonra damat annesinin, babasının ve diğer büyüklerin ellerini öper ve normal hayatına başlardı. Neticede bütün işler belli bir edeple yapılır ve yeni çiftler evlilik hayatına alıştırılırdı. Nogaytürk – 43 MAKALE Prof. Dr Ufuk TAVKUL Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Nogayların göç sahalarının geniş bir coğrafyaya yayıldığı bilinmektedir. Doğuda Altay dağları bölgesinden batıda Tuna nehri havzasına kadar uzanan geniş bir alan Nogayların göç sahasını oluşturmaktaydı. Nogayların esas kitlesi İdil ırmağının doğusunda, Yayık ve Emba ırmaklarının civarlarında yaşamaktaydı ve bunların bir kısmı daha doğuda Sır-Derya’ya kadar uzanırlardı. Kafkasya pek çok etnik halk topluluğunu bir arada barındırırken, pek çok kültüre de evsahipliği yapan bir coğrafya parçası olarak tarih boyunca insanların ilgisini üzerine çekmiştir. Değişik dillerde konuşan ve görünüşte farklı etnik kökenlere sahip görünen, ama Karadenizden Hazar denizine kadar uzanan topraklarda hayat tarzı, âdetgelenekler, dünya görüşü, folklor açısından ortak bir kültüre sahip olan çok çeşitli halklar topluluğu “Kafkasya Halkları” olarak tanınmışlar ve yüzyıllarca süren komşuluk ve etnik karışım neticesinde birbirleriyle etnik açıdan da akraba topluluklar halini almışlardır. Etnik ve kültürel açıdan Kafkasya Halklarını meydana getiren halkları Karadenizden Hazar denizine doğru sıralayacak olursak, Abhazlar, kendilerine Adige adını veren Şapsığ, Abzeh, Bjeduğ, Hatkoy, Natuhay, Besleney, Kabardey gibi Çerkes boyları, Ubıhlar, Abazalar, orta Kafkaslardaki yüksek dağlık arazide yaşayan KaraçayMalkar ve Osetler, doğu Kafkaslardaki Çeçenler ve İnguşlar ile Dağıstan’da yaşayan Kumuk, Avar, Lezgi, Lak, Dargı gibi halklardır. Binlerce yıldır bir arada yaşayan bu halkların dışında Kafkasya’ya son birkaç yüzyıl içinde getirilip yerleştirilen pek çok etnik grup vardır. Bunların büyük bölümünü Ruslar ve Rus Kazakları oluştururken, Kafkasya’nın değişik yörelerinde küçük Ermeni ve Rum kolonilerine, Stavropol civarında Türkmenlere ve Kafkasya’nın bazı bölgelerinde Nogay Tatarlarına da rastlanmaktadır. Etnik ve kültürel açıdan “Kafkasya Halkları” grubuna dahil olmayan, ancak coğraf açıdan Kafkasya’nın kuzeyindeki bozkırlarda yaşamaları sebebiyle Kafkasya çevresinde yer alan Türk boyları arasında sayılan Nogay Tatarlarının günümüzde yaşadıkları müstakil bir özerk bölge veya cumhuriyetleri yoktur. Kafkasya civarında yer alan Nogaylar Dağıstan Cumhuriyeti’nin Nogayskiy rayonunda (ilçesinde) ve Mahaçkala şehrinde, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’nin Nogaytürk – 44 M AKALE Prof. Dr. Ufuk TAVKUL Adige-Hablskiy rayonu ile Çerkessk şehrinde yaşamaktadırlar. Ayrıca Stavropol eyaletinin Neftekum, Açıkulakskiy ve Kayasulinskiy rayonlarında da Nogaylar bulunmaktadır. Çeçenistan’ın kuzeyinde de birkaç Nogay köyü yer almaktadır. Kafkasya ve çevresindeki Nogay köylerini şöyle sıralamak mümkündür: Dağıstan’ın kuzeyinde Nogay Bozkırı olarak adlandırılan bölgede yer alan Nogayskiy rayonunda Terekli-Mekteb (ilçe merkezi), Üysalgan, Karagas, Orta-Tübe, Çervlenıe Burunı, Borançı, Künbatar, Nariman, Bajigan, Lenin avul, Kalinin avul, Yangı avul, Sulu-Tübe, Karasuv, Kumlı, Batırmurza, Yujno-Suhokumsk köyleri bulunmaktadır. Ayrıca Dağıstan’ın Lenin rayonunda yer alan Nogay köyleri As-avul, Meyt-avul, Kum-avul, Glavsulak, Babayurt rayonunda yer alan Nogay köyleri TamazaTübe, Keme-Tübe, Novaya Kosa, Toksanak, ve ilçe merkezi Babayurtovskoe köylerinden ibarettir. Kızlar rayonunda yer alan Nogay köyleri ise Mongol-avul, Yementey-avul, Kıstırılgan, Makar-avul, Novo-Vladimirovka, Boranbay, Sangişi, Oguzer ve Kızlar köyleridir 7. Stavropol eyaletinin Neftkumskiy rayonunda yer alan Nogay köyleri Abram-Tübe, Tukuy-Mekteb, Koyasula, Mahmud-Mekteb, İlyas-Kışlav, Kunay, Biysey, Yamangoy, Nukus, Artezian, Kara-Tübe, Biyaş, Açıkulak köyleridir. Kafkasya çevresinde konuşulmakta olan Nogay Türkçesi üç diyalekte ayrılır. Kara Nogay diyalekti Dağıstan’ın kuzeyindeki geniş düzlüklerde yer alan Nogay bölgesinde, Kuma ve Terek ırmaklarının aşağı kısımlarında konuşulur. İkinci diyalekt Asıl Nogayca olarak adlandırılır ve Stavropol bölgesinin Açıkulak, Neftekumsk gibi Nogay yerleşim yerlerinde konuşulur. Ak Nogay diyalekti ise Kuban ırmağının aşağı kısımlarında, Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti sınırları içindeki Nogaylar ile Mineralnıy Vodı bölgesi sınırları içindeki Kanglı köyünde yaşayan Nogaylar tarafından konuşulur. Kara Nogay ve Asıl Nogay diyalektleri birbirine oldukça yakınken, Ak Nogay diyalektinde Karaçay Türkçesinin etkisi görülmektedir. Nogayların Kafkasya’ya Yerleştirilmeleri Nogayların göç sahalarının geniş bir coğrafyaya yayıldığı bilinmektedir. Doğuda Altay dağları bölgesinden batıda Tuna nehri havzasına kadar uzanan geniş bir alan Nogayların göç sahasını oluşturmaktaydı. Nogayların esas kitlesi İdil ırmağının doğusunda, Yayık ve Emba ırmaklarının civarlarında yaşamaktaydı ve bunların bir kısmı daha doğuda Sır-Derya’ya kadar uzanırlar Çeçenistan’ın kuzeyindeki Şelkovskiy rayonunda uzanan bozkırlarda yer alan Nogay köyleri Sarısuv, Karşıga, Krasnıy Vostok, Şestoy Sovhoz, Şelkovskiy avul, Çervlenaya köyleridir 8. Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Nogay köyleri bu cumhuriyetin kuzeyindeki düzlüklerde bulunan Adige-Hablskiy rayonundaki Adil-Halk, İkon-Halk, Kuban-Halk, Kızıl Togay, Erkin-Yurt, Erkin Halk, Kızıl-Yurt ve Erkin Şahar köylerinden oluşmaktadır 9. 7 İ.H. Kalmıkov. Nogaytsı.-Çerkessk, 1988, s. 5 8 Kalmıkov 1988, s. 5 9 Ufuk Tavkul. “Karaçay-Çerkes Cumhuriyetinde Etnik Yapı”. Birleşik Kafkasya, 1 (4), 1995, s. 26 M AKALE Prof. Dr. Ufuk TAVKUL 1557-1558 yıllarında İdil ırmağının batısına göç ederek Kırım Hanı Devletgerey Han’a sığındılar. Devletgerey Han bu Nogaylara Kafkasya’nın kuzey düzlüklerinde hâkimiyeti altında bulunan Kabardey ülkesi ile Azak kalesi arasında göç sahası tahsis etti. Bu bölgeye yerleşen Nogaylar “Kiçi (Küçük) Nogay Ulusu” adıyla tanındılar11. Nogay kabilelerinden yedisi “Şırın, Arın, Kıpçak, Argun, Alçın, Katay ve Mangıt” Yedisan adıyla biliniyorlardı. Kazan Hanlığı’nın Ruslar tarafından ele geçirilmesine kadar Nogay kabilelerinin göç sahasının kuzeyde Kama ırmağına kadar uzandığı bilinmektedir. 16. yüzyıl ortalarında Devletgerey Han’ın hâkimiyeti devrinde Nogay kabilelerinin Kırım Hanlığı içinde göç sahası bulmaları bir mesele halini aldı. Astarhan’ın Ruslar tarafından alınmasıyla Nogay kabilelerinin bir çoğu 16. yüzyıl ortalarında İdil ırmağının batı tarafına göçe zorlandılar. 1557-1558 yılları arasında ortaya çıkan kıtlık ve açlık bu göç hareketini aşağı İdil sahasında hızlandırdı10. Bu sırada Nogayların başı sayılan Yusuf Mirza ile veliahdı İsmail Mirza arasında ortaya çıkan siyas çekişme Nogayları ikiye böldü. Nogayların Rus himayesinde bulunması siyasetini takip eden İsmail Mirza’ya karşılık Rus aleyhtarı olan Yusuf Mirza arasında başlayan mücadele 1555 yılında Yusuf Mirza’nın öldürülmesiyle sonuçlandı. Yusuf Mirza’nın oğullarının İsmail Mirza’ya karşı mücadeleyi devam ettirmeleri neticesinde Nogaylar birbirine düşman iki zümreye bölündüler. Rus aleyhtarı olan Nogay kabileleri Nogayların bir kısmının Kafkasya ve çevresindeki topraklara Ruslar tarafından yerleştirilmeleri 18. yüzyılın ikinci yarısında gelişen siyas olaylar neticesinde gerçekleşti. 1768 yılında başlayan Rus-Türk savaşı sırasında İkinci Katerina Yedisan ve Bucak Nogaylarının mirzaları ile bir anlaşma yaparak Osmanlı devleti ve Kırım hanlığına karşı Nogayları kendi tarafına çekti. 6 Temmuz 1770 tarihinde yapılan anlaşma gereğince Nogay Tatarlarının Ruslara karşı savaşmayacakları kararlaştırıldı. Yedisan ve Bucak Nogay Tatarlarının beyleri Can Membet bey bu ihanetin karşılığında Ruslardan 3000 ruble mükafat aldı ve Nogaylar Osmanlı devleti ve Kırım hanlığına karşı Rusya’nın hizmetine girdiler 12. 1771 yılı başında St. Petersburg’a gelen bir Nogay heyeti Çariçe İkinci Katerina’dan Nogay Hanlığının yeniden kurulmasını ve Rusyanın himayesi altına girmesini talep ettiler. Rusya kendi siyasetine uygun bulduğu bu talebi kabul etti ve Can Membet beyin idaresinde bir Nogay Hanlığı kurulması için Nogay mirzaları ile görüşmeler yaptı. Ancak bazı Nogay kabilelerinin Can Membet beyin hanlığını kabul edecekleri şüpheli görüldüğünden, Rus hükümeti dört Nogay kabilesinin Kafkasya’daki Kuban ırmağı boylarına nakledilerek başlarına Kırım hanlarının soyundan, yani “gereylerden” bir sultanın getirilmesi için harekete geçti. 1771 yılı sonlarında dört Nogay kabilesi Tuna havzasından alınarak Kafkasya çevresinde, Kuban ırmağı boylarında Ruslar tarafından yerleştirilip yaşamaya başladılar13 11 Kurat 1972, s. 243 12 Kurat 1972, s. 286 10 Kurat 1972, s. 243 13 Kurat 1972, s. 287 Nogaytürk - 46 M AKALE Prof. Dr. Ufuk TAVKUL 1782 yılında General Suvarov komutasındaki Rus ordusunun katliamına uğrayan Kuban çevresindeki Nogaylar Kafkasya’nın Karadeniz sahillerinden Kabardey topraklarına kadar uzanan Osmanlı hâkimiyetindeki bölgenin idarecisi Ferah Ali Paşa’ya sığınarak, Osmanlı arazisine yerleşmek istediklerini bildirdiler. Ferah Ali Paşa Nogayların hem Ruslar, hem de Çerkesler ile aralarında düşmanlık olduğundan, onların Ruslarla Çerkesler arasına yerleştirilmelerinin Osmanlı devletinin menfaatleri açısından uygun olacağını düşünerek bu talebi olumlu karşıladı. Çerkezistan bölgesinin kuzeyine yerleştirilecek olan Nogay kabileleri dört gruba ayrıldı ve 10.000 kadarı Kabardey bölgesinin batısında, Abzeh ve Besleney Çerkeslerinin arasına yerleştirildi 14. 10.000 kadar Nogay Kemirguey Çerkeslerinin bölgesine, 10.000 kadar Nogay Hatukay Çerkeslerinin bölgesine, 10.000 kadarı da Anapa limanına yakın bir bölgeye yerleştirildi. Nogaylara bu bölgelerde yaşayabilmeleri için yerleşik hayata geçmeleri ve ziraatla meşgul olmaları, Çerkeslere ve Ruslara saldırmamaları şart koşuldu 15. Böylece Kafkasya çevresinde yer alan Nogay Tatarlarının yerleşik hayatları başlamış oldu. Nogay Tatarlarının Etnik ve Sosyo-Kültürel Problemleri Ekim 1917 tarihinde Çarlık Rusyası’nın yıkılışıyla sonuçlanan Bolşevik ihtilali öncesinde Nogaylar Kafkasya’nın kuzeyinde yer alan geniş düzlüklerde, Nogay bozkırı olarak adlandırılan bölgede yaşıyorlardı. Kafkasya halklarının 1918 yılında kurdukları Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’nin Sovyetler tarafından ortadan kaldırılmasının ardından, 1921 yılında kurulan Dağlılar Cumhuriyeti’nin idar sınırları içine Rus Kazakları ve Nogaylar da dahil edildiler. Batı Kafkasya’da Kuban bölgesinde yaşamakta olan Nogaylar, 1922 yılında Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi’nin kurulmasıyla bu bölgenin idaresi altına alındılar. Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi 1926 yılında ikiye bölünerek Karaçay Özerk Bölgesi ve Çerkes Özerk Bölgesi adı altında iki farklı idar yapıya ayrıldı. Kafkas dağlarının üzerinde yer alan dağlık bölge Karaçay Özerk Bölgesi’ni oluştururken, kuzeydeki ovalık bölgeler Çerkes Özerk Bölgesi’ni meydana getiriyordu. Bu bölgedeki geniş düzlüklerde yaşamakta olan Nogaylar da bu suretle Çerkes Özerk Bölgesi idaresi altına alındılar ve burada oluşturulan Abazin-Nogay ilçesi idaresine bağlandılar. İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet hükümeti ve rejimine karşı ayaklanan Karaçay halkının 2 Kasım 1943 tarihinde Kafkasya’dan Orta Asya ve Sibirya’ya sürülmeleri bölgenin etnik ve idar yapısında meydana gelecek karışıklıkların temelini attı. Karaçaylıların 1957 yılından itibaren Sovyet hükümeti tarafından affedilerek Kafkasya’ya geri dönmeye başlamalarıyla birlikte, sürgün öncesinde müstakil olan Karaçay Özerk Bölgesi yeniden kurulmadı ve bu bölge Çerkes Özerk Bölgesi ile birleştirilerek, Stavropol Eyaletine bağlı KaraçayÇerkes Özerk Bölgesi kuruldu. Bu sırada Abaza ve Nogay etnik gruplarının yaşadığı Abazin-Nogay ilçesi de lağvedildi ve Nogaylar Adige-Hablskiy ile Prikubanskiy adlı iki idar bölgeye bağlandıl 14 Ali Barut. “Nogayların Kuzey-Batı Kafkasya’da yerleşmesi (1782)”. Emel, (225), Mart-Nisan 1998, s. 23 15 Kurat 1972, s. 287 Nogaytürk - 47 NOGAYTÜRK SADECE İSTANBUL’ DA DEĞİL ANKARA, İZMİR , KONYA VE TÜRKİYE’ DEKİ TÜM İL VE İLÇELERDE UYUŞTURUCU DENEME/ KULLANIM YAŞI 15’ E VE DAHA DA AŞAĞISINA KADAR DÜŞTÜ. SİGARA VE ALKOL DENEME/ KULLANIM YAŞI DA UYUŞTURUCUYLA AYNI. 15 !.. Nogaytürk - 48 MAKALE Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ Kuban boylarının Rusların eline geçmesinden sonra, Nogayların büyük bir kısmı yukarıda belirttiğimiz üzere 1777’de, Suvorov’un komutasındaki kuvvetler tarafından öldürüldüler. Sağ kalanlar Yukarı Kuban ve Kama boylarına gittiler. Bir bölümü de Türkiye’ye göçtü. Diğer yandan Tuna bölgesindeki Nogaylar da, Trakya üzerinden Türkiye’ye girip, Eskişehir bölgesine yerleştiler Bugün Nogay Türklerinin isimlerini aldıkları sanılan Nogay, bir şahıs adı olup, 1270-1299 yılları arasında Altun Orda’da büyük nüfuz kazanmış bir emir idi. Berke (Bereke) Han’ın saltanat devresinde onun en önde gelen kumandanıydı ve İslamiyeti de bu zamanda seçmişti. O, 1262-1265 yıllarında Hülagu’nun yönetimi altındaki İran Mogollarıyla savaştı ve Altun Orda tahtına istediği şehzadeyi geçirdi. Nogay’ın karargâhı Hazar yakınlarındaki Saraycık şehri kabul edilir. Bu arada Bizans’a korku salmış, Sırp ve Bulgaristan işlerine karışmıştır. Bizans imparatoru Mihail Paleolog’u haraca bağlayarak, kızını aldı. Dolayısıyla onun tarihi kişiliğine baktığımızda, çok kudretli bir şahsiyet olduğu anlaşılır. İlim adamları Nogay zamanında, Kıpçak bozkırlarına yerleşen Türklerin İslamlaşmasının hızlandığını, bir müddet geçtikten sonra ona tabi olan il ve uruglara Nogay adı verildiğini de söylerler1. Herne kadar Nogayların menşei ile alâkalı farklı düşünceler var ise de, bize göre kabilenin esas kütlesi bölgeye Hunlarla birlikte gelip yerleşen Ogur boylarıyla, sonradan onlara katılan Oguz, Peçenek, Kuman-Kıpçak, Kanglı gibi Türk kabilelerinden müteşekkildir. Bu uruglar 15. yüzyılın ortalarında Aşağı İdil ve Yayık sahasında göç etmekte olup, kendi beylerinin idaresindeydiler ve Rus vesikalarında da ilk defa Nogay Ordası ismi bu sıralarda geçer. Nogay ailelerinin yedi tanesi “Yedisan Nogayları” diye anılmaktadır. Bunlar; Şırın, Arın, Kıpçak, Argun, Alçın, Katay ve Mangıt. Onlar, Şırınlar başta olmak üzere Kırım taraflarına yerleşmişlerdi. Geri kalanları Aşağı İdil boyuna inmişler, bir süre sonra ise aralarından Mangıt ailesi Nogay gibi adlandırınmıştır1. Her ne kadar Nogayların menşei ile alâkalı farklı düşünceler var ise de, bize göre kabilenin esas kütlesi bölgeye Hunlarla birlikte gelip yerleşen Ogur boylarıyla, , AÜ. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Nogaytürk – 49 M AKALE Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ sonradan onlara katılan Oguz, Peçenek, Kuman-Kıpçak, Kanglı gibi Türk kabilelerinden müteşekkildir. Bu uruglar 15. yüzyılın ortalarında Aşağı İdil ve Yayık sahasında göç etmekte olup, kendi beylerinin idaresindeydiler ve Rus vesikalarında da ilk defa Nogay Ordası ismi bu sıralarda geçer. Nogay ailelerinin yedi tanesi “Yedisan Nogayları” diye anılmaktadır. Bunlar; Şırın, Arın, Kıpçak, Argun, Alçın, Katay ve Mangıt. Onlar, Şırınlar başta olmak üzere Kırım taraflarına yerleşmişlerdi. Geri kalanları Aşağı İdil boyuna inmişler, bir süre sonra ise aralarından Mangıt ailesi Nogay gibi adlandırınmıştır2 Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Nogay birliğinin teşekkülünde Kuman-Kıpçak, Peçenek, Kanglı ve Oguz gibi bütün Türk boyları yer alıyordu. Kanaatimizce bazılarının yaptığı gibi onları doğrudan doğruya Mogollara bağlamak bir hatadır. Nogay Hanlığı İdil’den İrtiş’e ve Hazar Denizi’nden Aral Gölü’ne kadar uzanan sahaları kapsıyordu. Onlar çoğu zaman Kazan Hanlığı ile iyi münasebetlerde bulundular. Nogay mirzalarından Yusuf’un kızı Söyüm Bike, Safa Gerey ile evlenerek, Kazan’ın en ateşli milliyetçileri arasında yer aldı. Kazan Hanlığının 1552’de Rusya’nın eline geçmesinden sonra, Nogay göçerlerinin hareket sahası daraldı ve buna binaen geçim sıkıntısı başladı. Bu sırada Nogaylar birkaç zümreye ayrıldılar. Kafkasya’nın kuzeyindekilere Küçük Orda, Emba Gölü civarındakilere Altıul Ordası, İsmail Mırza’nın idaresindekilere de Büyük Nogay Ordası deniyordu. Bu sırada “denize düşen yılana sarılır” misali, bazı beyler rahat yaşamanın Ruslarla işbirliği yapmaktan geçtiğini sanarak, Moskova’ya yanaştılar. Bu kişilerin başında Yusuf Mirza’nın kardeşi İsmail geliyordu. Halbuki Yusuf hiçbir suretle Ruslarla anlaşmayı düşünmedi. O daha çok Osmanlı yanlısı bir politika izledi. Yusuf ile İsmail arasında çıkan anlaşmazlık Nogay boylarını ikiye böldü. Birbirlerine düşman oldukları gibi, Kazanlıları da çekemiyorlardı. Bu durum her zaman olduğu gibi Rusların işine yaradı. Ruslar İsmail Mirza’ya bazı hediyeler vererek ve destekleyerek kuvvetlenmesine sebep oldular. 1555’te Yusuf Mirza tuzağa düşürelerek öldürüldü3 Fakat mücadeleyi oğulları devam ettirdi. İsmail’e karşı gelen boylar Kırım topraklarına sığındılar. 1577-78 yılları arasındaki kıtlık ise Nogay boylarının büyük bir kısmının İdil’in batısına geçmelerine neden oldu. Bu felaketde onbinlerce insan ve hayvanın öldüğü söylenmektedir. Devlet -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------1 A.N.Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s.281; Z.V.Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. baskı, İstanbul 1981, s.263; L.Rasonyi, Tarihte Türklük, 2. baskı, Ankara 1988, s.221-222; Ş.Baştav, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1989, s.5; A.Temir, “Nogay Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, C. I, 2. baskı, Ankara 1992, s.435; M.Kafalı, Ötemiş Hacı’ya Göre Cuci Ulusu’nun Tarihi, Ankara 2009, s.54. Bir başka görüş de; topluluğun adını 14. asrın ikinci yarısında ismine rastladığımız Togay Temür neslinden gelen Kara Nogay’dan aldığı yolundadır. Bakınız, D.D.Paşaoğlu, Nogaylar, Nogay Göçleri ve Türkiye’deki İskanları, Doktora Tezi, Ankara 2009, s.22. Nogay adının Mogolcada “köpek” manasına geldiği ve Kasar ve Kotuz adlarının da hayvanlarla alâkalı olduğu gibi birtakım fikirler ileri sürülüyorsa da (bakınız, Golden, a.g.e., s.270), bunlardan özellikle Kasar’ın farklı bir anlamı vardır. 2 Kundur Türklerinin de Nogayların bir kolu oldukları, yaşadıkları yerden dolayı kendilerine Kara-ağaç Türkleri de dendiği söylenmektedir. Bakınız, H.H.Howorth, “On the Westerly Drifting of Nomades, from the Fifth to the Nineteenth Century, Part IV. Circassians and White Khazars”, The Journal of the Ethnological Society of London, 2/2, London 1870, s.186; A.Caferoğlu, Türk Kavimleri, Ankara 1983, s.47; Paşaoğlu, a.g.t., s.46; Kafalı, Ötemiş Hacı’ya Göre…, s.58. 3 Ş.Günaltay, Mufassal Türk Tarihi, C. I, İstanbul 1339, s.157-158; Kurat, a.g.e., s.281-282; F.Ünal, “Geçmişten Günümüze As-Tarhan (Astrahan/Hacı Tarhan)”, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 15/38, Erzurum 2008, s.239. Aslında o da pek suçsuz sayılmazdı. Yeri geldiğinde hepsi Rus çarına yaltaklanmadan geri durmadılar. Nogaytürk – 5 0 M AKALE Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ Gerey Han bunlara Kuban boyu ve Azak çevrelerinde yaylak bölgesi gösterdi. “Küçük Nogay Ulusu” olarak adlandırılan bu birliğin başında Kırım hanının oğullarından biri bulunacaktı. İdil Nehrinin doğusunda kalanlara da “Büyük Nogay Ulusu” denmiştir4. Büyük Nogay Ulusu’nun başında İsmail Mirza bulunduğu müddetçe, Rusların güdümünde kaldı. 1556’da Astarhan’a Rusların girmesinde İsmail Mirza’nın da rolü büyük oldu. Ama ondan sonra gelen beyler İsmail’in bu siyasetini sürdürmediler. Onlar Moskova’ya karşı Osmanlı Türkiyesi ve Kırım ile münasebete geçmeye çalışmışlardır. Küçük Nogay Ulusu ise, coğrafi durumu icabı tamamen Kırım ve Osmanlı politikasına tabi olmuştu. Bilindiği üzere 1588’de Osmanlı Devleti’nin Astarhan’ı kurtarmak için yeni bir sefere karar vermesi, Nogay beyleri arasında sevince sebep olmuş ve onlar da Ruslara karşı savaşmaya hazırlanmışlardı. Fakat seferin yapılamaması onları hayal kırıklığına düşürdü. 1601 yılında Nogay ilinde meydana gelen yeni bir açlık yüzünden, Nogayların birçoğu yeniden İdil’in sağına ve Kuban mıntıkasına göç etmek zorunda kaldılar5. Onlardan boşalan yerlere de Rus köylüler yerleşti. Rusya’da 1603’den sonra baş gösteren karışıklıklar ve tabii felaketler, diğer Türk boylarında olduğu gibi, Nogaylar arasında da ümit doğurmuştu. 1605 yılında Terek Nehri üzerindeki bir Rus kalesinin yıkılması ve Rusların Kafkasya’dan kovulmaları üzerine, Nogaylar da Rus zulmünden kurtulabileceklerdi. Bazı beyler bağımsızlıklarını açıklayarak Osmanlı Türkiyesi ve Kırım’dan yardım istediler. Maalesef bir destek gelmediği gibi, yeni baş gösteren Kalmuk taarruzu da Türk kavimleri için afet oldu6 Hemen hemen hiç ziraatla uğraşmayan Nogaylar devamlı konar-göçerlerdi. Esas gıdaları kımız ve et idi. Unlu yiyeceklere pek rağbet etmeyen bu Türk boyu kaynaklarda gözü karalığıyla tanınmaktadır. Romen kaynakları onların gayet dürüst insanlar olduklarını yazarlar. Kıpçak Bozkırlarıyla, Karadeniz’in her iki tarafında rastlanılan Nogayların bir devlet yapısını andıran siyasi organizasyonlarının olmayışı onların en büyük zaaflarından birisidir. Bunun da sebebi belki Çingizli an’anesine bağlı oluşlarıdır. Çünkü Emir Nogay’ın doğrudan Çingiz sülalesinden gelmediğini bilmekteyiz. Bununla birlikte 1770’te Ruslar, Bender kalesini kuşattıklarında Yedisan Nogayları, Ruslarla anlaşmaya razı olduklarını açıkladılar. Bunun üzerine 6 Temmuz 1770’te Nogaylar ile bir Rus generali vasıtasıyla dostluk anlaşması yapıldı. Buna göre, Yedisan ve Bucak Nogayları Kırım hanı ve Osmanlı Devleti’nden ayrı hareket edeceklerdi ki, bu ihanetin karşılığı olarak Can Membet Bey, Ruslardan 3000 ruble rüşvet aldı. Kırım Hanlığının önemli bir gücünü oluşturan Nogayların düşman safına geçmesi, hanlığa da büyük bir darbe indirmişti. Can Membet Bey, kurulacak olan bağımsız Nogay ulusunun başında olacaktı, fakat diğer Nogay aileleri buna yanaşmıyorlardı. Sonunda 1771’de dört Nogay urugu Kuban boyunda, Rusların gösterdiği bir sahada yaşamağa razı oldular. Bu Nogaylar daha sonra Rus generallerinden Suvorov tarafından bir katliama maruz kaldılar 7. Bu sıralarda Kabartay bölgesi ve Karadeniz’in Kafkas sahilleri Osmanlı hakimiyetinde olup, Ferah Ali Paşa idaresindeydi. Nogaylardan bir heyet Ferah Ali Paşa’nın yanına gelerek, Kabartay ülkesinde yerleşmek istediklerini bildirmişler, Ali Paşa Çerkezler ve Ruslar arasında iskan edilecek olan bu Türklerin ileride zarara uğrayacaklarına kanaat getirerek, onların Osmanlı sahasında oturmalarına izin vermiştir. Bunlara yerleşik hayata geçmeleri, Çerkezlerle savaşmamaları ve Ruslara karşı dikkatli olmaları söylendi. Buna bağlı olarak Anapa yakınlarında 10.000 kadar Nogay Türkü -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------4 Kurat, a.g.e., s.282; Temir, a.g.m., s.435. 5 Kurat, a.g.e., s.283. 6Kurat, a.g.e., s.284. Bu arada 1699 yılında imzalanan Karlofça Andlaşmasının hükümlerinden birisi Bucak Nogaylarının Ten Nehrinin öbür tarafına götürülmesi üzerinedir. Bakınız, Ekrem, a.g.e., s.92. Nogaytürk – 5 1 M AKALE Prof. Dr. Saadettin GÖMEÇ iskan edildi. Nogaylardan, her Cuma bin askerin Anapa’da hazır bulunmaları şart koşuldu 8 Böylece birçok Nogay mirzası Osmanlı ordusuna bey olarak katıldı. Kuban boylarının Rusların eline geçmesinden sonra, Nogayların büyük bir kısmı yukarıda belirttiğimiz üzere 1777’de, Suvorov’un komutasındaki kuvvetler tarafından öldürüldüler. Sağ kalanlar Yukarı Kuban ve Kama boylarına gittiler. Bir bölümü de Türkiye’ye göçtü. Diğer yandan Tuna bölgesindeki Nogaylar da, Trakya üzerinden Türkiye’ye girip, Eskişehir bölgesine yerleştiler. Maalesef Türk boyları içerisinde kendilerine ait bir vatanları olmayan tek grup Nogaylardır. En azından bugün Nogay yurdu diye anılan bir bölge yoktur. Nüfuslarının günümüz itibarıyla 80-100.000 civarında olduğunu sanıyoruz. Başlıca kalabalık olarak bulundukları yer Dağıstan Muhtar Cumhuriyeti arazisidir. Ayrıca yoğun olarak Karaçay-Çerkez Cumhuriyetinde ve Stavropol eyaletinde yaşamaktadırlar9 Türkiye gibi bazı ülkelerde de Nogay Türklerine rastlanılır. Bugün bazı Türk boylarının, toprak meseleleri yüzünden birbirleriyle kanlı-bıçaklı hale gelmeleri, vatansız durumdaki Nogayların hali ibret olmalıdır. Nogay Türkçesi, Türk dilinin Kıpçak grubuna giren bir kol olup, Kara Kalpak ve Kazak Türkçesine yakınlık gösterir. Nogay Türkçesi üç ana kısma ayrılır. Bu kollar arasında ufak-tefek farklar bulunur. Bunlar; 1- Ak Nogay Kolu, Karaçay-Çerkez Muhtar Cumhuriyeti topraklarında konuşulur. 2- Asıl Nogay Kolu, Stavropol eyaletinin Açikulak ve Koyasula bölgelerinde yayılmıştır. 3Kara Nogay Kolu ise, Dağıstan Muhtar Cumhuriyetinde yaşayan Nogaylar arasında geçerlidir10 Nogay Türkçesi sahasında başlangıçta yalnızca folklor örnekleri toplanmıştır. 1883’te M.Osmanoglu’nun Arap harfleriyle birtakım Nogay Türkçesi metinleri yayınladığı bilinmektedir. Daha sonra P.A.Falev, 1888-1922 arasında Nogay Halk Edebiyatı mahsullerini derledi. Son yıllarda Nogay Türkçesi üzerinde N.A. Baskakov’un çalışmalarına şahit olduk. O, Nogay Türkçesinin kollarını incelemiş, bundan başka Nogayca-Rusça, Rusça-Nogayca sözlükler hazırlamıştır. ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------7 Kurat, a.g.e., s.286-287; M.A.Ekrem, Romen Kaynak ve Eserlerinde Türk Tarihi, Ankara 1993, s.11. 8 Kurat, a.g.e., s.287-288. 9 Caferoğlu, a.g.e., s.45; C.Yücel, Dış Türkler, İstanbul 1976, s.70; N.Güllüdağ, “Nogay Türkleri ve Edebiyatı”, Yeni Türkiye, 3/16, Ankara 1997, s.1991-1992. 10 Caferoğlu, a.g.e., s.47; J.Benzing-K.H.Menges, “Türk Dillerinin Sınıflandırılması”, Tarihi Türk Şiveleri, Haz. M.Akalın, 2. baskı, Ankara 1988, s.5. KAYNAKÇA Benzing, J-Menges, K.H., “Türk Dillerinin Sınıflandırılması”, Tarihi Türk Şiveleri, Haz. M.Akalın, 2. baskı, Ankara 1988 Caferoğlu, A., Türk Kavimleri, Ankara 1983 Ekrem, M.A., Romen Kaynak ve Eserlerinde Türk Tarihi, Ankara 1993 Howorth, H.H., “On the Westerly Drifting of Nomades, from the Fifth to the Nineteenth Century, Part IV. Circassians and White Khazars”, The Journal of the Ethnological Society of London, 2/2, London 1870 Kafalı, M., Ötemiş Hacı’ya Göre Cuci Ulusu’nun Tarihi, Ankara 2009 Kurat, A.N., IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972 Nogaytürk – 5 2 AHLAK Doç. Dr Halil ALTUNTAŞ “İman” ve “emanet” kelimelerinin aynı kökten gelmekte oluşu bile emanet konusunun din nazarında önemli bir yeri olduğunun işaretidir. Ey man edenler! Allah ve peygamberlerine hainlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin." ( Enfal, 27-28) ayetleri de bunu açıkça ortaya koyuyor. Emanet kelimesi bize iki temel anlam çağrıştırıyor: Güvenmek ve güvenilir olmak. Birincisi ihtiyaçtır, diğeri ise bir erdem. Güvenme ihtiyacını her zaman taşırız da, güvenilir olmak erdemi için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Kendimizi yoklayalım, biraz ince düşünelim; emanet duygusunu göz ardı ettiğimiz, bize güvenenleri yanılttığımız irili ufaklı nice olay la karşılaşacağız. Emanet konusunda “küçük kaçamak”lar yaparken düşünmeyiz ki, bu nitelik yoksa ihanet vardır ve güvenilir olmayan insan “hain”dir. Oysa hainliği vatana ihanet sınırlarına hapsetmiş bir anlayış hâkimdir sanki bize. İhanetin diğer alanları unutulmuş, normalleşmiştir adeta. Söz gelimi, aile yuvası eşlerin birbirine sadık kalacağı ön-kabulü üzerine kurulur. İşler değişip taraflardan biri yan çizince ortaya çıkan durum düpedüz ihanettir. Ancak bakın, nasıl da aldatma ve birlikte olma gibi nitelemelerle hafife alır olduk bu ağır ahlaki depremi. Konuğuna Eşini hiç aldattın mı? sorusunu yönelten program sunucusunun rahatlığına bakınız. Emanet deyince genelde aklımıza, koruması için birine geçici olarak bıraktığımız şey gelir. Hukuk ağırlıklı bir yaklaşım söz konusudur bu bağlamda. Emanetin bir de ahlaki boyutu var ve bunu güvenilir olmak temelinde ele almak mümkün. İfade edelim ki gündelik-hukuki anlamı ile emanet algısını besleyen kaynak da budur. Bir kimseye koruması için bıraktığımız şeye emanet deyişimiz, onu teslim alanda var olduğunu kabul ettiğimiz güvenilir olma niteliği ile ilgilidir. Gerçekten de emanet duygusu insanın yapısında vardır ve vicdan dediğimiz ruh dünyası olgusundan beslenir. O sebeple her normal insan kendisine güvenilmesini ve başkalarına da güvenebilmeyi ister. Bu iki yönlü talebin gerçekleşmesi halinde toplumsal organizasyon sağlam bir desteğe kavuşmuş olur. Bireylerin birbirlerini kabullenmeleri böyle bir düzlemde mümkün olur. Nogaytürk – 5 3 AHLAK Doç.Dr.Halil ALTUNTAŞ “İman” ve “emanet” kelimelerinin aynı kökten gelmekte oluşu bile emanet konusunun din nazarında önemli bir yeri olduğunun işaretidir. Ey man edenler Allah ve peygamberlerine hainlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin."( Enfal, 27-28) ayetleri de bunu açıkça ortaya koyuyor. İşte bunun içindir ki emanet duygusunu yitirmek diğer bir ifade ile ihanet münafıklığın temel göstergeleri arasında sayılmıştır.(Buhari, İman, 24 ) İnsan bir yandan emanet duygusunu yüceltirken diğer yandan onu çeşitli zaafların kurbanı kılabilmektedir. Kur’an, insanın emanet konusunda yaşadığı genel zaaf haline şöyle dikkat çekiyor: Şüphesiz, biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. (Ancak insan çok kere, yüklendiği bu emanete riayet etmemektedir.) Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. (Ahzâb: 33/72) Burada insanın yüklendiği ifade edilen “emanet” çeşitli şekillerde açıklana gelmiştir. Bu açıklamaların ortak peydasını, “akıl ve irade sahibi olmanın gerektirdiği sorumluluk olgusu” şeklinde çerçevelemek mümkündür. İnsan, iyi ve kötü arasında seçim yapabilme yeteneğini olumlu yönde kullanmadığı zaman, hem kendisine hem de başkalarına, çevresine zulmetmiş olur. Ayette insan türünün bu özelliğine dikkat çekilerek onun genelde emanete riayet konusunda vefasızlığa yatkın olduğuna işaret edilmektedir. Buradan hareketle diyebiliriz ki emanet duygusu yaratılıştan gelmekle beraber bütün ahlaki nitelikler gibi onun da zamanın olumsuz şartları içinde bastırılıp yok olabilmesi söz konusudur.Hz. Peygamber bu yok oluşun, insan uykuda imiş gibi, farkında olmadan azar azar gerçekleştiğini haber vermektedir. (Buhari, Rikak, 35) İşte böyle bir düşüş yaşamamak için emanet duygusunun daima aktif tutulması gerekiyor. Bu noktada yapılması gereken şeylerden biri de uygun şartlar oluşturup insana güvenmektir. Güvenen kişi kendi içinde taşıdığı olumlu yapıyı güvendiği kimseye de yansıtır. Birine güvendiğinizi belli edin; ona, bu yolda büyük bir enerji aşılamış olacaksınız. Güven büyük bir güçtür diyor. Muhammed İkbal, Birinin benim bir teorime güvendiğini görünce bu teorinin gerçekliğine olan güvenim sonsuz artmaktadır. (Muhammed İkbal, Yansımalar-Gençlik Notları, [İkinci Baskı, Kaknüs, İstanbul, 2007] s. 25) Aslında, koruması için birine bırakılan emanet belli bir maddi değer kadar emaneti bırakanın karşısındakine beslediği güven duygusunu da temsil eder. Bu yüzden, emanete hiyanet eden kimse emanet sahibinin sadece malını zayi etmemiş, onun ruh dünyasına da tecavüz etmiştir. Bu yönü ile emanet duygusu kişinin dokunulmazları arasında önemli bir yer işgal eder. Emanet niteliği öylesine önemlidir ki, müslüman gördüğü hıyanete misli ile karışık vermek yolu ile de olsa onu zedeleyecek bir davranış sergileyemez. Şu hadis-i şerif tam da bunu söylemiyor mu: Sana emanet bırakanın emânetini geri ver. Sana ihânet edene ihânet etme” (Ebû Davud, Buyu', 81) Toplumu ayakta tutan temel dinamiklerden birisidir emanet duygusu. Kur'an'ın peygamberleri güvenilir elçiler olarak sunması, hatta bu niteliklerini bizzat onların dili ile yansıtması oldukça anlamlıdır. Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim sözü Kur'an'da birçok peygamberin dilinden defalarca zikredilir. Bu vurgu, peygamberlik görevinde başarılı olmanın güvenilir olmakla sıkı sıkıya bağlantılı olduğuna işarettir. Hz. Muhammed (a.s.) daha peygamber olmadan önce, içinde yaşadığı putperest cahiliye toplumu tarafından bile “Güvenilir Muhammed” diye anılıyor, dürüst kişiliği ile saygı görüyordu. Getirdiği dine var güçleri ile karşı çıkan müşriklerin, güvenilir olması ciheti ile Hz. Peygamber’e toz kondurmamış olmaları bu duygunun insan ilişkilerindeki etkinliğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Resülullah bu yönü ile, toplumun içine düştüğü bütün çürümüşlüklere, kötülüklerle ve acımasızlıklara rağmen yine de erdemli olunabileceğini ortaya koymuş ve “Hak bildiğin yolda tek başına yürüyeceksin” ilkesini hayata geçirmiş oluyordu. Muhammed (a.s.) peygamber olduğu için güvenilir değildi. Belki güvenilir olması onun peygamber olarak seçilmesinin alt yapı taşlarından birini oluşturuyordu. Nogaytürk – 5 4 AHLAK Doç.Dr.Halil ALTUNTAŞ Esasen bir alışverişler serisi olan ticari hayat emanet duygusunun en çok arandığı alanlardan biri. Müşterinin satıcıya, ortağın ortağa duyduğu güven bunun için satıcı nezdindeki en aziz emanettir. Onun içindir ki bir kutsi hadisteki ifadesi ile Allah Teala “Birbirlerine ihanet etmedikleri sürece iki ortağın üçüncüsü benim…” (Beyhaki, es-Sünenü’s-Suğrâ, [I-X, Haydarabat, Birinci Baskı, 1344] II, 78) buyurur. Ticari hayatta emanet duygusu eksikliği ya da yokluğu ne boyutlarda evrakçılığa, hak ihlallerine, hukuki problemlere sebep oluyor, hep birlikte yaşayıp görüyoruz. “Açık hesap çalışmak” diye bir şey vardı esnaf dilinde, değil mi? Hoş, bu yara günümüz toplumuna has bir şey de değil. İnsan zaaflarının egemen bulunduğu her dönemde bu böyle olmuştur. Hz. Peygamberin sırdaşı Huzeyfetu’bnu'l-Yeman’ın (öl. 36/656 veya 657) şu yakınması bize bunu söylüyor: Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alış veriş yaptığıma aldırmazdım. Muhâtabım müslüman idiyse, bana karşı hile yapmasına dindarlığı mâni olurdu. Muhatabım yahudi veya hıristiyan idiyse, onu da yöneticisi bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alış veriş yapabilirim. (Buhari, Rikak, 35) Toplumsal hayat son noktada bir iş bölümü organizasyonudur. Böyle bir organizasyonda “işlerin iyi gitmesi” için herkesin üstlendiği görevi bir emanet olarak algılaması, onu en güzel ve en verimli bir şekilde yerine getirmesi gerekir. Hz. Peygamber (a.s.) toplumun her kesiminden sorumlu kişilere ve onların sorumluluk alanlarına çoban benzetmesi ile gönderme yaparak bu kişilerin emanete riayet etmesinin toplum açısından taşıdığı hayati önemi hatırlatır. ( Buhâri, Ahkam, l) Bu noktada özellikle kamuyu ilgilendiren iş ve görevlerin özel bir hassasiyetle ehil ellere bırakılmasının önemini vurgulamak gerekiyor. Kıyametin ne zaman kopacağını soran sahabiye Hz. Peygamber emanete riayetin yok olacağı zamanı işaret emiş; bunun ne zaman olacağı sorusuna ise “İşler liyakatsiz kimselerin eline bırakıldığı zaman” cevabını vermiştir. ( Buhari, İlim, 2) Liyakatli el, işi olması gerektiği en güzel ve en yararlı şekilde yapan eldir.İslam ahlakının “ihsan” ve “itkan” adı altında emrettiği tutum budur. İhsan ve itkan bilinci iş hayatında emanet duygusunun hayata yansıtıldığının göstergesidir. Görev ihmalleri, yetkilerin kötüye kullanılması, zimmet ve rüşvet olaylarına karışmak emanete hıyanetin hemen hiç eksik olmayan örnekleridir. Oysa mümin kesinlikle bilir ki “Kim emanete hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle birlikte gelecektir. Sonra hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tam olarak verilecektir. (Âl-i İmran, 3/161) Bu açık uyarıya rağmen ne yazık ki emanet vadisinin en netameli alanlarından biri de kamu malı alanıdır. Kamu malına karşı sergilenen genel tecavüzcü yaklaşımı atasözümüz iğneleyici bir söz kalıbı ile ne de güzel gözler ifade ediyor: “Devletin malı deniz, yemeyen domuz.” Bu söz, toplum içinde harama çeken bir damarın, Kur’an’ın getirdiği emanet duyarlılığı ilkesine ne kadar yabancı olduğunu gözler önüne sermektedir. Hatırlatalım ki on dokuzuncu yüzyıla kadar İstanbul vilayeti yönetiminin adı “ “şehremaneti” idi. Anlamlı bir isimlendirme değil mi? Buraya kadar her şey tamam da, insan her şeyden önce kendine karşı emin olmak durumundadır. Dünyaya gelirken beraberimizde getirdiğimiz ve çok kere bilinicinde olmadığımız nice nimetler var; beden, sağlık, gençlik ve maddi imkanlar gibi. Bunların her biri insana bırakılmış birer ilahi emanettir. Ömrümüzün her anının emanetçisiyiz. Allah’ın Resulü, uzun bir ömür yaşadığı halde ebedi mutluluğu kazanmayı başaramayan kimsenin mazeretlerinin geçersiz olacağı uyarısında bulunur. (Buhâr , Rikâk, 4) Bu emanetlerden doğan sorumluluğun hesabı Allah’a verilir. Kıyamet gününde insanın, ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede eskittiğinden, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiklerini ne kadar uyguladığından hesaba çekilmedikçe mahşer yerinden ayrılamayacaktır. (Tirmizi, Kıyamet,1) Hazırlıklı olmak gerekiyor. Nogaytürk - 5 5 Ş İ İ R Mehmet TAŞKIRAN Ali’yi gördüm HAKK divanında, Biz Kur-an ile amel kıldık, Çıkmam peygamberin izinden, Bana dedi O’nun indinde, O’nun dediğin mutlak bildik, Hem de Kur-anımın sözünden, Fitne için İslam dininde, İktidar için bizde ayrık, Hak dinini kendi gözünden, Sen,ben diyenler bizden değil, Oldu diyenler bizden değil. Gördü diyenler bizden değil. Ömer,Osman,Bekir dördümüz, Demediğim o beyanlarda, Kul Mehmed meramım, Mümine emirdik hepimiz, Adımı deyip meydanlarda, Daima bir olan sözümüz, Ayrı diyenler bizden değil. Bilin ki Allahın dini tek, Bilmediğim filan zamanlarda, Geldi diyenler bizden değil. Savm, salatı ayrı bildiğim, Getiren peygamberidir hak, Hacc için külfettir dediğim, Kürsüden vaaz ile nifak, Üç Halifeye küskünlüğüm, Doğru diyenler bizden değil. Vardı diyenler bizden değil. Dört halifedir dinin gözü, Hasan,Hüseyin benim ardım, Peygamber sıraladı bizi, İslama nefer olsun derdim, Zülfikardan gayrı bir sazı, Bir Onmaza da Ali yurdum, Çaldı diyenler bizden değil Vardı diyenler bizden değil. Nogaytürk – 5 6 der benim İslam uğruna can verenim, Hak bilmeze ALLAH selamım, Verdi diyenler bizden değil. 08.07.09 Ankara, TEL : 0 332 641 41 93 CEP : 0 539 641 41 93 0 541 641 41 93 www.aluminyumkorkuluk.tr.gg KONYA – KULU N OGAYTÜRK NOGAYBİKE İÇİNDEKİLER EDİTÖRDEN Hakan BENl İ Deneme ÖZLEM Kevser KIZILDAĞ……………………… Edebiyat Bekir Sıdkı Çobanzade Meryem BAŞKURT …………………… Dergimiz Nogaytürk, kısıtlı imkanlar ile kendi çapında farklı bir şeyler yapmak 03 - 04 arzusunda. Bunu dergimizi takip edenler fark ediyor olmalılar. Her sayımızda farklı bir içerik, farklı bir sunumla dergimizi zenginleştirmek ve sizlere daha güzel bir dergi sunmak arzusundayız. 05 - 07 Dergimizin geçen sayısında dergiye ek olarak NogayBülten’ i eklemiştik. Bu sayımızda NogayBülten’ i dergiden ayrı olarak tasarladık. Bu sayımızda yine Ertengi dergimiz içerisinde anne, kadın ve Kutsuz Kutlime Necdet ÖZEN ……………………………0 7 – 1 1 çocuklar ile ilgili yazıları NogayBike Dergisi’ nde toparlayacağız. Şiir Galiba Erhan ÇAĞDAŞ ………………………….. 12 Çocuk Avrupa’da Yaşayan Nogay Çocuklarının Dil Sorunu Rukiye TEKER …………………… 13 - 14 Nogay Mutfağı Nogay Katlaması Hasane Bayar AYSUL …………………… 15 Bu sayıda basit bir içerik ile sunacağımız bu eki gelecek sayıda neredeyse tam bir dergi formatında sunmayı ümit etmekteyiz. Gelecek sayıda genç kızlarımıza, kadınlarımıza, annelerimize ve çocuklarımıza, kendilerinin yazmış olduğu yazılar ile ulaşmak istemekteyiz. Dolayısıyla genç kızlarımızdan, Nogay kadınlarımızdan ve çocuklarımızdan bu dergi için yazılar yazmasını içeriğini kendilerinin doldurmasını diliyoruz. Sevgiyle kalın. Nogaybike – 0 2 DENEME Kevser KIZILDAĞ Karanlığı uykuya yatırdığım gecenin şu deminde yadıma geçmişime duyduğum özlem düştü. Özlemeyi bile unuttuğum şu günlerde hasretle yazıyorum. Velhasıl çocukluğumu özlüyorum… Karanlığı uykuya yatırdığım gecenin şu deminde yadıma geçmişime duyduğum özlem düştü. Özlemeyi bile unuttuğum şu günlerde hasretle yazıyorum. ……………………………… Velhasıl çocukluğumu özlüyorum… …………………………. Masumiyetin hüküm sürdüğü o yılların el değmemiş,can yakmamış duygularını özledim.Evimizin bahçesinde ip atlayıp, seksek oynadığım anların neşesini,koşarken düştüğümde kanayan dizimin acısına teslim oluşum gözümün önüne geldi.Oyun oynarken hayatın tüm dertlerini unutmanın yanında,ekmek almayı da unutup yemek saatini kaçırmayı özledim.Kaçırdığım her yemek saatini annemin yüzünde öfke şeklinde yakaladığım anların anıları yok şimdi.Çocukluğumda dizlerimde yara bere hiç eksik olmazdı.Olsun,canım sağolsun.Yara dediğin nedir ki bir çocuğun hayatında.İki güne kalmaz iyileşen,kabuk bağlayan bir hadise.Kabuk bağlayan yaralarımla oynamayı özledim.Bu oyun bedenimi acıtır,canımı acıtmazdı.Annem çok kızardı.İz kalırmış…Keşke her yaranın bıraktığı acının bakiyesi bir iz olsaydı…Artık yaralarımla oynamıyorum.Kabuk bağlamayan yaralar bedenimde iz bırakmıyor ama yüreğimde açtığı izler canımı çok acıtıyor... NogayBike– 0 3 DENEME Kevser KIZILDAĞ Çocukluğumun geçtiği sokakları özledim… Güvenle oynadığımız bu sokakların ruhu vardı sanki. Bizimle birlikte yaşar, bizimle birlikte yaşlanırlardı. Bir çoğumuzun ilk okulu olmuştur bu sokaklar. Şimdiki zaman diliminde hiçbir gencin cv sinde yazmaz bu okulun adı. Dışarıdan bitirmesi, alttan üstten ders alması yoktur bu okulların. Öğretmeni, tahtası, tebeşirleri olmadığı gibi… Genel okul müfredatı geçerli değildir burada. Çünkü burada öğretmen, tecrübedir. Önce imtihan eder sonra ders verir… …………………………………….. Bundan dolayı sokak okulunu başarıyla bitirenler hayata 1-0 galip başlardılar. Adam olmanın yolu bu sokaklardan geçerdi. Şimdiki gibi dersler teorik anlatılmaz, pratik de bizzat yaşanırdı.Ayşe teyzenin bahçesinden gizli elma almanın cehenneme, Fatma Teyzenin bahçesinden izin alarak kopardığımız üzümün bizi cennete götüreceğini ilk olarak burada öğrendik. Yastığa başımızı koymadan vicdanımızı dinlemeyi, merhameti burada öğrettiler bizlere. Şimdiki çocukların korku değil sevgi endeksli terbiye sistemi bu sokaklarda geçmezdi. Bizler korkardık. Önce Allah dan sonra anne-babamızdan. Korkumuz sevgidendi. Bir yanlış iş yaptığımızda, bir suç işlediğimizde mahallenin ağabeylerinin anne- babamız kadar bizi azarlamaya, kulak çekmeye, ceza vermeye hakları vardı. ………………………………… Zılgıtı yerdik, dayak yerdik lakin birbirimizi yemezdik… Anne yarısı Teyzelerim...Fatma Teyzemi,Emine Teyzeyi,Zeynep Teyzeyi unutmak ne mümkün. Okuldan dönerken yemek kokusu bizi Emine Teyzenin evine götürür, kapıyı çalmak için teklif beklemezdik. Allah ne verdiyse aynı sofraya diz kırar, asla kalp kırmazdık… ………………….. Her birimizi bir araya getiren hayatın sürüklediği noktalardı. Kadere isyan etmeyi değil kadere rıza göstermeyi hep beraber öğrendik. Ayrıgayrı nedir bilmedik. İnsan olmanın ortak paydasına komşuluk hakkını eklemiştik bizler. Şimdi her şey var lakin ağzımızın tadı yok… Teknolojinin bu kadar nimeti hayatımızı sarmış, hayatımızı kolaylaştırmışken bizler neden bu kadar mutsuzuz… …………………………….. Artık kimseyi özlemiyoruz. Merak etmek bir tuş yakınlığında yok oldu hayatımızda. Cep telefonlarımız beklemeyi, sinirlenmeyi, telaşlanmayı ortadan kaldırdı… Birbirimize anlatacak hikayelerimiz yok artık.Çünkü sürekli konuşuyoruz.Bizler dinlemeyi unuttuk… Şimdi birde 3G Teknolojisi çıktı ki sormayın kalan dertlerimizi de o halleder. …………………. Ben insanım… Benim değerlerim, duygularım var. Her geçen gün kaybettiğim bu hissiyatlarımla bu dünyada yaşamak gittikçe ağır geliyor. Muhabbetler yüz yüze ,göz göze değil tele konferaslarla yapılıyor.Emine Teyzemin böreğinin yerini hamburgerlerin almasını hazmedemiyorum. Zaten kimsenin kapısını da artık teklifsiz çalamıyoruz … Herkesin randevu defterleri dolu… Aynı apartmanda ayrı ayrı yaşıyoruz. Merdivenlerde karşılaşıp birbirimize selam vermeyi komşuluk sayıyoruz. Her şeyin çıldırtan bir hızla geliştiği şu dünyada insanlığımız yerinde sayıyor farkında bile değiliz.… ……………………….. Evet özledim… ………………………….. Hemde çok özledim… ……………………… Sokağımızdaki günleri özledim… ……………. Velhasıl; çocukluğumu özledim… NogayBike– 0 4 EDEBİYAT Meryem BAŞKURT Latin alfabesine geçiş için uğraşmış, ayrı alfabe kullanmak zorunda bırakılan Türk ülkelerinde alfabe ortaklığı sağlanması amacıyla çalışmalar yürütmüştür. Bu kadar çalışmanın yanında eser vermeyi de ihmal etmeyen şairimizin yazdığı kitap, makale ve edebi tenkitleri 140’tan fazladır. Bilim adamlığı da şairliği de birbiriyle kıyaslanamayacak kadar kuvvetlidir. Sadece bir yönünü ortaya çıkarmak diğer alandaki başarılarına haksızlık etmek olacaktır. 15 Mayıs 1893 tarihinde Kırım’ın Karasubazar şehrinin Argın köyünde doğmuştur. Şairin asıl ismi Ebubekir’dir. Peygamber isimleri taşınması ağır isimlerden kabul edildiği için bu isimler başka isimlerle birlikte kullanılırdı. Karasubazar Rüşdiyesi’nin müdürü Yusuf Ziya Efendi tarafından Bekir’e Sıdkı ismi bu nedenle verilmiştir. “Çobanzade”yi takma isim olarak 1916 yılında kullanmaya başlamıştır. Babasının ismi Abdül Vahhab, annesinin ismi Çobanzade’nin “Bir İzin Beriñiz” şiirinde geçen şekliyle Zaydabay’dır. Çobanzade, Karasubazar’daki Cemiyet-i Hayriye’nin desteğiyle kurulmuş rüşdiyeye 1904’te (ya da 1905’te) başladı ve 1908’de (yahut 1909’da) okulu birincilikle bitirdi. Rüşdiyeden mezun olduktan sonra Cemiyet-i Hayriye onu eğitimine devam etmesi için İstanbul’a yolladı. Kırım Talebe Cemiyeti’nin yardımıyla İstanbul Sultanisi (Galatasaray Mekteb-i Sultanisi)’ne kaydoldu. Okul bittikten sonra Kırım’a döndü. 1. Dünya Savaşı sebebiyle Ruslar tarafından askere çağırıldı. Ancak Rus ordusuna hizmet etmek istemediği için Rusya’dan kaçarak tekrar İstanbul’a geldi. Burada İstanbul Üniversitesi NogayBike– 0 5 Filoloji Fakültesi’ne başladı. Öğrenciliğinin her döneminde başarısıyla dikkatleri üzerine toplayan Çobanzade, bölümünde de hocasının dikkatini çekti ve onun teşvikleriyle Budapeşte’ye gitti. 12 Ekim 1916’da Peter Pazmany Üniversitesi’ne kaydoldu. Tahsilini tamamladıktan sonra Şarkiyat Akademisi’nde işe kabul edildi, bu esnada “Codex Comanicus”u inceledi. Türk Filolojisi, Arap Edebiyatı ve Macar Edebiyatı tarihi alanlarında doktorasını tamamladı. Doktorasını verdikten sonra, Budapeşte’de öğretim görevliliğine başladı. Buradaki görevini ardından Kırım’ın Akmescit şehrine yerleşti. Milli Fırka’nın Milli kurtuluş merkezi toplantılarına katıldı. Kırım’da öğretmen okulu açılması için çaba sarfetti. 1921’de Totayköy’de açılan öğretmen okulunda Tatar Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. O dönemde Akmescit’te kısmen kurulmuş olan üniversitede Türkoloji profesörü oldu. Kırım’a gelen Samed Ağamalioğlu, Çobanzade’yi Latin harflerinin kabulü için kurulan komiteye rehberlik etmesi için ikna etti. 1924’te Bakü Üniversitesinde görev yapmaya başladı. O günlerde 1. Dünya sebebiyle Ruslar EDEBİYAT Meryem BAŞKURT tarafından askere çağırıldı. Ancak Rus ordusuna hizmet etmek istemediği için Rusya’dan kaçarak tekrar İstanbul’a geldi. Burada İstanbul Üniversitesi Filoloji Fakültesi’ne başladı. Öğrenciliğinin her döneminde başarısıyla dikkatleri üzerine toplayan Çobanzade, bölümünde de hocasının dikkatini çekti ve onun teşvikleriyle Budapeşte’ye gitti. 12 Ekim 1916’da Peter Pazmany Üniversitesi’ne kaydoldu. Tahsilini tamamladıktan sonra Şarkiyat Akademisi’nde işe kabul edildi, bu esnada “Codex Comanicus”u inceledi. Türk Filolojisi, Arap Edebiyatı ve Macar Edebiyatı tarihi alanlarında doktorasını tamamladı. Doktorasını verdikten sonra, Budapeşte’de öğretim görevliliğine başladı. Buradaki görevini ardından Kırım’ın Akmescit şehrine yerleşti. Milli Fırka’nın Milli kurtuluş merkezi toplantılarına katıldı. Kırım’da öğretmen okulu açılması için çaba sarfetti. 1921’de Totayköy’de açılan öğretmen okulunda Tatar Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. O dönemde Akmescit’te kısmen kurulmuş olan üniversitede Türkoloji profesörü oldu. Kırım’a gelen Samed Ağamalioğlu, Çobanzade’yi Latin harflerinin kabulü için kurulan komiteye rehberlik etmesi için ikna etti. 1924’te Bakü Üniversitesinde görev yapmaya başladı. O günlerde 1. Dünya Savaşı öncesindeki rahat dönem yoktu ve Kırımlı gençler Türkiye’de okuyamıyorlardı. İşte Çobanzade Bakü’de olduğu yıllarda pek çok öğrencinin Azerbaycan’da okumasını sağladı. İlk ve ikinci evliliğini de bu dönemde yaptı.1937’ye kadar Bakü’de kaldı. Bilim alanında, edebi ve dil alanlarında bu kadar etkin olan bir kişinin Rus baskısıyla karşılaşmaması düşünülemezdi, öyle de oldu. Çobanzade, 1934 yılından itibaren yoğun baskı altına alınmaya başladı. Bu baskıların neticesinde tutuklandı ve 13 Ekim 1937’de kurşuna dizildi. Çobanzade bütün Türk lehçelerinin yanı sıra Arapça, Farsça, Macarca, Fransızca, Almanca, Rusça, İngilizce, Ermenice ve Gürcüce biliyordu. Çobanzade, İsmail Bey Gaspıralı gibi Türkçenin bütünlüğüne inanmış ve bu uğurda çaba göstermiştir. Daha önce Kırım Tatarcanın çöl ağzıyla yazdığı şiirleri üzerinde düzeltmeler yapmış, şiir dilini 1928’de basılan “Boran” isimli şiir kitabında İstanbul Türkçesine yaklaştırmıştır. Gaspıralı’nın görüşlerini hayatına uygulamaya çalışan Çobanzade, her fırsatta Gaspıralı’yı övmüştür. Latin alfabesine geçiş için uğraşmış, ayrı alfabe kullanmak zorunda bırakılan Türk ülkelerinde alfabe ortaklığı sağlanması amacıyla çalışmalar yürütmüştür. Bu kadar çalışmanın yanında eser vermeyi de ihmal etmeyen şairimizin yazdığı kitap, makale ve edebi tenkitleri 140’tan fazladır. Bilim adamlığı da şairliği de birbiriyle kıyaslanamayacak kadar kuvvetlidir. Sadece bir yönünü ortaya çıkarmak diğer alandaki başarılarına haksızlık etmek olacaktır. “Öz tuvğan tilimde cırlap ölermen” diyor Çobanzade ve öyle de yapıyor. Öz dilinde eserler ortaya koyuyor, edebiyatımızın mihenk taşlarından oluyor. Bu sözlerin geçtiği “Tuvğan Til” şiirinin kıymeti, dilimizin yok olmaya yüz tuttuğu bu günlerde daha da çok anlaşılıyor. NogayBike– 0 6 EDEBİYAT Meryem BAŞKURT TUVĞAN TİL Seni men Qırımda, Qazanda taptım, Cüregim qaynağan, taşqanda taptım... Cat elde muğayıp, açınıp cürgende, Ümüdim, hayalım şay tüşüp cürgende, Moynuña sarıldım, dertimni aytıp, Bir guzel sözüñmen özüme qaytıp... Cırlarıñ bolmasa, maneñ bolmasa, “Curt” degen sözüñmen cürek tolmasa, İstiymen özüñni er yaqta körmek, Er yerde inciñden destanlar örmek... Quşlarğa, qaşqırğa üyretsem seni, Sen bolsañ öksüzniñ köñülden süygeni. Camige, mihrapqa, sarayğa kirseñ, Deñizler, çöllerniñ çetine erseñ... Seniñmen düşmanğa yarlıqlar yazsam, Qaruvlı sözüñmen köñlüni qazsam... Ah, nasıl cürermen ğurbet yaqlarda, Tanışsız, bilişsiz yat soqaqlarda?.. Qabrimde melekler sorğu sorasa, Azrail tilimni biñ kere torasa,- Bilmiymen Türükmi, Tatarmı adıñ, Bek yaman tatlısıñ, Tañrıdan tadıñ. “Öz tuvğan tilimde ayt maña ” dermen, Öz tuvğan tilimde cırlap ölermen... Türük de, Tatar da seniñ sözleriñ, Ekisi eki çift muñlu kozleriñ... Köñlümni qayğılar kemirip turğanda, Halqımnı tınışsız yıldızı urğanda, Viyana ögünde, Qazaq içinde Barabar cırladıq Hindlerde, Çinde... Tuvğan til, başqası aqlıma kelmiy, Bir buyuk sırımsıñ, düşmanlar bilmiy... Añlasın bir seni, düşman da süyer, Bir canıq sözüñmen cüregi iyer... Budapeşte, 01.06.1918 Çizim : Hansaray- Bahçesaray / Ramiz NETOVKİN NogayBike– 0 7 ERTENGİ Necdet ÖZEN Kün köterilip üyle avganson ekindige tuvra kündün iykki kızdırgan vaktında köydün kıbla betindeki arman cerlerden birevindin kenarındakı şalaştın aldına oturgan on oneki caslarında tizden coğarsı balaklı ıstan kiygen,ıstanındın askıları şapraz baylavlı üstündeki anteri kıska kollu,ayakkapları karalastik bolmay aruv ayakkap bolgan,şaşları taravlı bir bala şalaştın az tömeninde kapısı küntuvarga karagan bir üyden kolunda eski bir kuman bolgan kart bir akaydın şıkkanın kördü.Oturgan cerinden turmay bu akayga tuvra merak etip indemiy şalaştın duvarına cavurnun süykep karadı.Kart akay aldında bir şöküş alıp kumandın sümeğin taptap cerinden şıgardı.Sorada kumandın işine kişkene taslardan bir avuş tolturup kişkene bir temircol temirine catkızıp aldında kumandın avzun,artındanda sümek şıkkanson kalgan tesikti bir şöküşmen aruv etip taptap tıkadı.Sorada kumandı koluna alıp coğarga tuvra sallaganıman işindeki taslar tögülmiy şıngır şıngır etip ses şıgardı.İndemiy buga karagan kişkene bala aaaa dep ses şıgarganıman onu canı körgen kart o yaka karap,baladı tanımaganga: -Koş keldin balam,bu köydekilerge usamaysın,kimlerden bolasın,kimge keldin? Dedi. -Men özüm bu köyden tuvulman,anamman atamda bu köyden tuvul erek bir şerdenmiz ama naşayyem bu köylü eken.Özü bek kartaydı,ince maraz dep aytadılar ogada tutulgan,bek avuruydu.Meni köyüme aketiniz degenge,özündün köyde cıllarman kapavlı üyün kağıp cıyıp eki kün eveli anamman onu akeldik.Mende tarsıgıp şıktım köydü kıdırayım degende seni kördüm.O yasagan NogayBike– 0 8 ERTENGİ Necdet ÖZEN şiyin ne boladı atam? -Bu yasaganım birşiy tuvul balam,kişkene casımdanberi koy kozu bagıp bu casıma keldim.Kartayganga endigi koy bagamayman ama bari kozu bagayım dedim. On cıl bar belkim kozu bagaman ama endiği cuvuruklayık takatım kalmadı.Kozulardı kaytarmak üşün mınavdı yasadım aldılarına tuvra atkanda ses şıgaradıya onlarda ürküp menim degen yagıma keledier.Mende cuvuruklamaktan kurtulaman onun üşün yasadım dedi. -Atam mende üyde tarsıgaman,akranım nede tabalmadım,sen kozulardı kırga şıgarganda mende senimen keliyimmi?senin atın ne üyge barganda kim dep aytayım.Kozu bakmaga ketiyikmen degende Naşayyem belki sorarda dedi. -Menim casımda köyde bek kimse kalmadı ama Naşayyen sorasa Akmırza’lardan Kökşebay dep aytadıekenler dersin.Bu kün ekindide kozulardı kırga aketiyikmen ama mına kiyimlerin canı.Akelgen bolsanız biraz taga eski uzun ıstanman uzun köylek bersin anan,birde lastik ayakkap tabsan, kırda cürmesi taga aruv bolur.Ertengi kün kelde men seni aketiyim balam dedi Kökşebay akay.Sorada mende senin atındı üyreniyim ne eken? Dedi. -Menim atım Samedin dedi bala, süyünüp cuvurup üylerine ketti.Üydün töründe bir tapşanda catkan arık,cavurnunda kökreginde süyekleri sayılganday zayıp,zayıplıktan betindin eki cagı işine şögüp,elmacık süyekleri şıkkan kurtkadın kasına barıp şonkayıp oturup kollun alıp betine aketip süykep -Bu kün aruvsünya naşayyem dedi.Uyklapyatkan kurkta cerinden turamay basın torununa tuvra aylandırıp: -Aruvmen,balam sen kayttin,köydü kıdırdınmı?dedi. -Kıdırdım,yarında üyle avganson kart bir akayman kırga kozu bakmağa ketiyikmiz dedi.O ara anası Gülzade kirdi üyge.Ogada ayttı,kozu bakmaga ketiyigin Samedin.Ama bu üstündeki kiyimmen ketilmiyiginde aytkanıman anası Gülzade bavuldan başka kiyiyklermen cizlavet lastik ayakkap şıgardı. -Mınavlar kaydan esine tütsüde kasına aldın anay dedi Samedin -Mende bilmiymen balam,köyde kalayık bolup senide akeliyik bolganda anam ayttı, mende bavulga saldım dedi Gülzade.Ertengi kün boldu üyle avmayburun Samediy Kökşebay’dın üyüne bardı kapıdı şaldı.Kökşebay kozulardı sayaga kapap üyle uykusuna catkan edi.Kapı şalınganıman turup aştı,karasa tinevinki bala : -Kel işkerge balam,kartlık işte biraz cantayayım degen edim uyklap kalgaman dedi.Sorada üydün ayatında peşuvzundun kasından eki sıra taktaga tizilgen şanak,tabaktay birşiyer alıp ocaktı caktı, oyşaktın üstüne tenciredi cerlestirip işine süt tolturdu,bir tencireden ötmek şıgarıp eki ayakka tuvrap pisken süttü ayaklarga kuyup, birevin Samediy’ge berdi.Anavbirevsinde özü kasıklap işti..Bılay şiyler körmegen Samediy oga karap kaldı.Akırında ekevi sayadın kapısın aşıp kozulardı şıgarıp kırga tuvra aydadılar.Akşamga tuvrada kaytarıp akeldiler.Akşam koy şobanıda koylardı akelgende kozulardın cuvurup anaların tabamız dep camraganı,koylardında kozuların tapkanı Samedin’din bek oşuna ketti.Ertengi künlerdende gene Kökşebay’man kozu bakmaga kettiler.Araları bek tüzeldi.Birevi seksen,anavbirevside oneki casında bolsada ekevi bir akranday bolup anlaştılar.Bir kün Samedin, köşebay kartka: -Atam, senin biken balan yokmu iş körünmiydiler sende aytmadın dedi: -Yok balam,men üylenmedim.Eki karındasım baredi olar üylenip erekteki köylerge kettiler.Atam anamda erte vakıt anyaka köşkenge men calgız kaldım.Mal maşatımız, tarlamızda bolmaganga kişkene casımda kozu baktım.Öskensonda koy şobanlığı yasadım.Kartaygansonda gene kozu şobanlığına aylandım.Şimdigide kozu bagıp cüremen dedi. -Caslık vakıtında iş süygenin nen bolmadımı atam dedi Samedin.Cerge oturup közlerin kökke taman tigip,dalıp ketti Kökşebay kart. -Caslık vakıtlarımda boldu,süygenim nem bolmazmı;boldu işte aytayım balam. 0naltı onyedi caslarında edim.Bu köyde bir üydün bir kızı baredi.Onlarda şoban cürgen edim,koyların bagataganedim. NogayBike– 0 9 ERTENGİ Necdet ÖZEN Vakıtları begaruv malları köp, tarlaları neleri baredi.Bulardın başka balaları nesi bolmay menim akranım bir kızları baredi.Caslık işte men bu kızdı süydüm.O da meni süydü.Barlı kisidin kızı bir carlı şobanga barmaz,baraman desede anası atası bermez derler ama bu kız menimen üyleniyik boldu.Atası anasınada makıl edi, meni işkiyev alayık boldular.O kış menim atamman anamdı şakırdılar.Birevlermen kelip ayttırınızda beriyik dediler.Köydün kartlarıman bikeleri cıyılıp kelip ayttırdılar.Sözümüz kesilip cavluğumuz alındı.Cazga şıgıp arman sonu toy yasayık edik.Mendiy carlıga barlı kisidin kızındın berilgenine onun tuvganları bek razı bolmadılar.O kış onun atası Sülüyman akay avurup anyaka köştü.Onun ketivi yakın bolganga arman sonu toy yasıyalmadık.Atasındın ketkeni taga canı öşek eterler dep tüsündü üykenlerimiz.Bek keşikmiy anası Şeripe totay’da avurup anyaka köşevuydu.O gadar mal mülkmen calgız kalavıydı bu kız.O vakıtlar ükümet nikası degen şiy canı şıkkan edi.Bu kızdında menimde casımızda taga tolmagan bolayık eki emmiysi onu şerge aketip makemeden birşiyler yasatkanlar.Köydün kartları cıyıldı,ükümetten birevler keldi.Üyündeki öteberilerin nesin saydılar.Olardı satıp parasın bankaga catkızdılar.Emmiyleri menimen üylengenine razı bolmaganga aldında koyların sattılar.Aranda bolgan atlarıman sıyırlarında sattılar.Onu emmiylerinden birevi üyüne aldı.Biz üylenemiz cavluğun aldık desekte,Kanı paran nemen toy yasayıksın degenge,babamdında vakıtı bolmaganga üstüne baramadık.Satılgan bu mal maşattın paraların aralarında bir aruv etip ölesip cediler.Bırkaş cıl sora bu kız casın nesin tolturgan bolayık gene üylenirmiz dep damelenip beklesekte bu seper aytılayık öşekten korkup aketip erek bir şeerge berip üylendirdiler.O ketkenson şerde bargan akayıda köydü bilmegenge kelip leşperlik yasayık vakıtıda yok edi eralde,kalgan tarlaların gene amcaları ucuz ucuz anavga mınavga satıp az paradı akayına ciberip özleride aralarında öletsiler.Diytkanda bu kızdın köyde bir üyü kaldı.Üyün cıkmay,akayı,sorada kiyevi birkaş cılda bir kelip,sılap karap keter boldular.Olar kelip karaganga üy cıgılmay kaldı.Özüde şeerge kelin bolup ketkenson iş kelmedi.Akayındın ölgenin nesin tuyduk ama özün körmedik.O gadar maldın iyesi bolup köy cerinden kor bolup ketkengemi ne, kutsuz kız dep aytar boldular.Aradan köp cıl geşti ama mıtılıp ketti.Oga bılay etken emmiyleri köpten anyaka köştü,Emiylerindin balaları şagalarıda köyden köşüp kettiler.Tuvganı nesi kalmadı.Mende onu bek süygenge üylenmiy kaldım.Yaşaydı bolsa şimdi o da mendiy seksendi tapkandır.İşte balam;carlılık biryaktan,calgızlık biryaktan.Bu kart künlerim bılay geşedi.Aydı kas kararmayburun köyge barayıkta kozulardı koylarga kosayık dedi.Tayağına tayanıp turdu.Kozulardı kaytarıp köyge bardılar.Koylardı emgen son sayaga kapap kart üyüne kayttı.Samedin’de üylerine bardı.Akşam ötmeğin anasıman ekevi ciyatkanda bu kün kayttiniz dep soragan anasına -Erkündiy,Kökşebay kartman kozu baktık ama onun balası şagacı yok eken.İşte üylenmegen.Mende nüşün bılay bolup kalganın soradım.Maga bılay bılay dep tutasın ayttı.Dep Kökşebay’dın anlatkanların mıtmay bir minsiz anası Gülzade’ge anlattı.Bir teri bir süyek bolup catkan naşayyesi tapşanda onlarga tuvra avdarılıp azakay şıkkan sesimen: -Senin kozu bakmaga er kün birge ketken kart akaydın atı Kökşebay’mı? dep soradı. -Onday eken naşayyem dedi Samedin. -Ertengi kün ketkende o kart akayga sora bakalım,o süygen kızdın atı ne eken.Bılay aytıp aylanıp gene cattı.Ertengi kün gene kozulardı şıgardılar kırga tuvra ketkende Kökşebay,Samedinge: -Men bek köy işine şıkmayman,üyümde köydün coğarı kenarında.Üyden kırga,kırdan üyge kelemen.Akşam bolsada catıp yuklayman,sen şıgıp kelesin.Bu köydün künbatar betinde tömende kapavlı bir üy bolayık onun şırağı bir aptadır canadı dep ayttı bizim koy sayipleri sende kördünmü dedi. -O üyde biz kalamız atam,menim Naşayyemdin üyü o.Saga aldıngı künde ayttım ya avuruydu ince astalık bolganga akeldik dep, o üydemiz işte dedi. NogayBike– 1 0 ERTENGİ Necdet ÖZEN -Senin Naşayyendin atı Kutlime bolmasın dedi kartakay közleri cıltırap: -Tuvra aytasın atam dedi Samedin.Mende akşam ötmeğinde senin balan şagan bolmay nüşün üylenmegenindi anama ayttım.Tutas işbirevin mıtmay aytıp bolganson naşayyem’de tınlagan ya maga o kartka sor bakalım atı Kökşebay’mı dedi.Sen onu kaydan tanıysın atam: -Kart, şonkaygan cerinde özün ciberip calpayıp oturdu.Közlerinden caslar tıgırıp kişkene balaga karap bir maal sessiz cıladı.Sorada ceketindin iş kisesinden sarı işlevli bir cavluk şıgarıp közündün casın sildi.Köyge taman karadı: -Senin Naşayyen işte o kız.Kutlime,kutsuz Kutlime dedi.Akşam bolmay erte carık kolundakı kumandı sıpırtıp onun tıngırtısıman kozulardı cıyıp kaytarıp köyge akeldi.İyesindin sayasına tıktı.Kozulardın iyesindin bikesine bakırıp : -Bu kün erte keldim,mınavlardı koylar kelgende siz emizdirirsiniz,menim biraz işim bar dep aytıp tayağıman,kumandı bir kuvuska taslap Samedin’din kolundan tutup olarga tuvra cas kisilerdiy cuvuruklap ketip üylerine bardı.Bir kart akayman balasındın kelgenin körgen Gülzade:Mınavı balamdın kozu bakan kart akay bolayık dep tüsnüp: -Koş keldiniz,kayırdır,ne boldu? Dedi. -Savbol kızım,Menim atım Kökşebay,avurup catkan kart anandın atıda Kutlime bolayık eralde.Men onu bir körüyüm koşkeldi aytayım dep keldim.Izın beresimi dedi_ -Kir bakalım atam ama bek maraz,yasayık birşiyimiz kalmadı, anyaka ketiyik künlerin sayamız dedi balasına anlaştırmay.Üyge kirdi Kökşebay.Karadı tapşanda catkan kurtkaga.Közlerinden başka cerinden tanıyamadı.Ama özündün közünden toktamay caslar tıgırganga turmay işlemeli sarı cavlukman közün sileberdi.Basına kelip şonkayıp karadı ama Kutlime’din oga aytayık takatı kalmagan edi.Basın aylandırıp o da oga karadı.Birbirevlerine birşiy aytmay karalstılar.Sora üyerden turup tısyaka şıktı. -Gülzade dedi; Menim kutsuz Kutlime’m ata curtuna kelip son kününde mında tabıldı.Anyaka kutlu Kutlime bolup keter inşalla.Közüm casın silgen cavlukta onuman menim söz cavluğumuz. Dep gene közün casın aynı cavlukka silip ketti. Ertengi kün Samedin vaktında kelmedi.Neşe sora üyle bolmay köydün camisinden selası berildi Kutlime kurtkadın. NogayBike– 1 1 ŞİİR Erhan ÇAĞDAŞ Ben galiba sevdim Uzun, dalga dalga saçlarını, Hilal kaşlarını Yüreğimi ısıtan, yüreğinin türküsünü sevdim Ürpertisini sevdim kalbimin, seni gördüğümde Evet, evet ben galiba sevdim Çantanın askısını sevdim Hırkanın sarısını, Sabırsızlığımı sevdim, kavuşmadan önce Kavuşamamamı sevdim Ayakkabılarını sevdim... Galiba, galiba sevdim Büyük bir umutla köşeleri dönmeyi sevdim Belki sen vardın, köşeyi dönünce sağda çünkü Ve her zaman dönecek bir köşe, bulamayışımı sevdim... Hissizliğimi sevdim soğuk olunca, Karanlığı sevdim güneş doğunca, Ölümümü sevdim sen gidince Ben hakikaten sevdim... Sılada özlem çekmeyi sevdim Çölde susuzluğu sevdim Tütünde sağlıksızlığı... Sessizliği sevdim haykırmak isterken delice Gözyaşımdaki tuzu sevdim Ben, Ben galiba sevdim Ben seni sevdim Ben galiba sen'dim Ve sen korkarım yoktun Ne yazık... NogayBike– 1 2 ÇOCUK Rukiye TEKER Düşündüğümde Türkiye dışında farklı bir ülkede doğup büyüyen çocuklarımız için ne kadar zor ve karmaşık bir durum. Hangi dile öncelik verecekler , hangi dili, ana dili olarak seçecekler, hangi dili daha iyi bilmeleri gerekiyor ? Bazı uzmanlar uyarıyor , çocuklarınıza ilk önce ana dillerini ögretin Ana dilini iyi bilmeyen bir çocuk yabancı bir dili ögrenmede zorluk yaşar Peki biz ana dilimizi hangi dil olarak almalıyız , Nogayca mi , Türkçe mi? Evde hangi dili konuşmalıyız ? Nogayca mı Türkçe mi yoksa bulunduğumuz ülkenin dilini mi? Bazi uzmanlar uyarıyor , cocuklarınıza ilk önce ana dillerini ögretin ! Ana dilini iyi bilmeyen bir coçuk yabancı bir dili ögrenmede zorluk yaşar ! Peki biz ana dilimizi hangi dil olarak almalıyız , Nogayca mı , Türkçe mi? Evde hangi dili konuşmalıyız ? Nogayca mı Türkçe mı yoksa bulundugumuz ülkenin dilini mi? Nogay Türkleri olarak bir çoğumuzun dikkat çekmek istediği bir konu aslında bu. NOGAYCA ´ya yeterince önem verilmediği ve zamanla kaybolup gitmesinden korkulması. Evet Türkiye´de yaşayan Nogaylarımız için dil iki kısma ayrılıyor diyebiliriz, Nogayca ve Türkçe Bazıları Nogaycayı anlıyorum ama konuşamıyorum derken bir çoğuda hiç anlamadığını söylüyor. Evet Türkiye için durum böyle.Peki ya Avrupada ? NogayBike– 1 3 Bu zamana kadar bir çoğumuz uzmanları dinledi, yani çocuklarımıza önce Türkçeyi öğrettik. Çocuklarımız büyüdü ve ana okuluna gitme yaşına geldi . Bu kez de ana okulu öğretmenleri “Çocuklarınıza bulunduğunuz ülkenin dilini ögretin , yoksa okulda sorun yaşıyorlar. Konuşulanları anlamıyorlar, bunun için grup dışında kalıyor ve oyunlara katılamıyorlar. Dil bilmeyen çocuklar okula uyum sağlamakta zorluk çekiyorlar“ diyerek yabancı dile verdikleri önemi gösterdiler. Buraya kadar karmaşık görünsede, çocuğumuza her iki dilide öğretmemiz gerektiğini anladık sanırım. Peki bu karmaşıklık içerisinde biz NOGAYCAmızı nereye sığdıracağız ? Ama emin olun bu konuda yalnız Avrupada yaşayan ve farklı kültür ve sahip olan diğer insanlarında aynı yaşadığını görebiliyoruz. Mesela Kürtleri değiliz kökene sorunu Avrupa İngilterede yaşayan bir Avrupalı vatandaşımız şunları söylüyor: “Avrupa maddi anlamda bize çok şey Kürt ÇOCUK Rukiye TEKER verdi, fakat alıp götürdüklerini hiçbirimiz göremiyoruz. Ev verdiler, maaş veriyorlar, imkanlarımız ülkemize göre çok çok iyi; ama burada tanımsız bir toplumuz. Biz bu topluma ait değiliz, çocuklarımız da bize yabancı büyüyor. Ben bir Kürtüm, ama çocuklarım Kürt mü, Türk mü, İngiliz mi belli değil.” Ben bu konuda bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum , Nogayda olsa Kürtte olsa genelde bu sorunu Türkiye´den gelen Türk vatandaslarımız yaşıyor . Mesela annesi Avusturyalı babası Mısırlı altı yaşındaki bir çocuk hem annesinin ana dili almancayı hem babasının ana dili arapçayı ve birde ingilizceyi çok mükemmel bir şekilde konuşuyorken neden aynı başarıyı bizim toplumumuzda göremiyoruz? Çocukların dil öğrenmede ne tür bir başarı gösterdiklerini araştırdığım bazı kaynaklarla paylaşmak istiyorum. On beş aylık bir bebek, anadilini daha çok işaret maksadıyla kullanır. 18 aylık olunca kelime hazinesi yaklaşık 20–30'a çıkar ve iki-üç kelimelik mânâlı cümleler kurabilir. Altı ayda kelime hazinesi 10 kat artarak, 24 aylık olduğunda yaklaşık 200–300 kelimeye ulaşır. Kullanabildiği bu kelimeler her gün karşılaştığı nesnelerin adlarıdır. Artık kısa ve tam olmayan cümleler kurabilir. Üç yaşındaki çocuğun kelime hazinesi 900–1.000, dört yaşındakinin ise 1.500–2.000 kelime civarındadır. Beş-altı yaşına gelince konuştuğu kelime iki-üç bine, anladığı kelime 20–24 bine ulaşır. Çocuk ilköğretimin birinci kademesinin sonunda, konuşulan dilde yaklaşık 50 bin kelimeyi anlayabilir. Sayılardaki bu büyük artış çocuğun dili ne kadar hızlı öğrendiğini açıkça göstermektedir. Meselâ, çocuk üç-dört yaş arasında iken her gün ortalama iki-üç yeni kelime öğrenmektedir. Çocuklar bütün dilleri eşit zamanda ve eşit derecede öğrenme kapasitesiyle yaratılmışlardır. Dünyada 6.000'i aşkın dil vardır. Kişi bebekliğini ve çocukluğunu hangi dilin konuşulduğu çevrede geçirirse 'anadil' olarak onu öğrenir. Çocuğun ilk öğreneceği veya kullanacağı dilin, yani anadilin, ırkla veya milletle bir alâkası yoktur. Meselâ Türk anne-babadan doğan bir çocuk, bebekliğinden itibaren Japonca konuşulan bir çevrede büyürse, onun anadili Japonca olur. Ve onun Japoncası bir Japon çocuğunkinden geri kalmaz. Eğer aynı çocuk Türkçe konuşulan bir ortamda büyürse, anadil olarak Türkçeyi öğrenir ve yaşıtlarıyla aynı derecede ona hâkim olur. Buradan anlaşılacağı üzere, çocuklar dünyadaki bütün dilleri öğrenmeye istidatlıdır. Erken yaşta anadilini öğrendiği gibi, bu dönemde birkaç dili aynı anda öğrenebilir. Buradanda anlayabiliyoruz ki eğer istersek ve gerekli önemi verirsek çocuğumuza her üç dilide aynı anda öğretebiliriz. Dil ögrenme kabiliyeti zaten çocukta doğuştan vardır sonradan kazanılan bir kabiliyet değildir bu. Bunun için yapmamız gereken her üç dilide yani Türkçeyi, Nogaycayı ve bulunduğumuz ülkenin dilini çocuğa eşit bir şekilde öğretmektir. Türkçeyi ve bulunduğumuz ülkenin öğretirken lütfen Nogaycayı es geçmeyin dilini Bir daha ki sayıda görüşmek üzere , Allah´a emanet olun. NogayBike– 1 4 NOGAY MUTFAĞI Hasane Bayar AYSUL NOGAY TÜRKÇESİ : Su tuz un yogurup sert bir amur yoguradı sonra onlardı portakaldan biraz balaban koparıp kenarga saladı bitken sonra tek tek asıp bir şarsaptın üstüne salıp, hepsi pitken sonra tek tek hepsin arasın maylaydı ust ustune 10 tane askan amurdu beraber yuvarlap istegine gore 2 parmak yada 3 parmak genisliginde kesip hepsin kenarga tizip salınız salganda amurdun ucların astına tıgınız ilk amurdan tekrar asıp bol mayda kızartınız may bilesiniz siz sıcak bolayık demege kerek yok ama bolsun afiyet bolsun denediz annem rahmetliktin tarifesi biz bunman büyüdük annem kop amır yasar edi un kop koy yerinde baska ne ciyik edik sizde sav bolunuz savlukman kalınız" TÜRKİYE TÜRKÇESİ : Su, tuz, un yoğrulup sert bir hamur yapılır Sonra hamurdan, portakaldan biraz daha büyük parçalar koparıp ayrılır tek tek açılıp bir çarşafın üzerine serilir hepsi bittikten sonra tek tek üzerleri yağlanarak üst üste on hamur dizilir 10 kat üst üste dizilen hamur bir ucundan başlanarak sarılarak lüle yapılır hamur isteğe göre iki-üç parmak genişliğinde kesilir kesilen parçanın üst ucu alt ucuna sokuşturulur ve ilk hamurdan başlanarak katmer gibi açılır bol ve kızgın yağda pişirilir Afiyet olsun Tataryemekleri.blogspot.com NogayBike– 1 5 TEL. : 0 332 641 41 93 CEP. : 0 539 641 41 93 0 541 641 41 93 www.aluminyumkorkuluk.tr.gg NOGAYCAS EDİTÖRDEN İÇİNDEKİLER Hakan B E N L İ Şiir Sagındım Celal ÇAĞDAŞ………………………… 03 - 04 Yazar Sayfası Öz Nogaylık Aziz ÖZİL 05 - 06 ……………………… Etkinlik Kırım Tatar Gençlil Kurultayı Türker YÜKSEL …………… Milli Kütüphane Milli Kütüphane Başkanlığı Durmuş SAKMAK ………………… 07 08 - 09 Yazar Sayfası Nogay Kültürü Nedir, Ne Değildir ? Fatih POLAT …………………… 10 - 11 Yazar Sayfası Gençliğimiz Nogay Kültürünün Neresinde? Burak TAŞKIRAN ……………… 12 - 13 Spor Sayfası Herkes İçin Spor Harun DEMİRKIRAN 12 - 13 ………… Hobi Sayfası Yaşasın, Fotoğrafçılık Yeniden İcat Edildi Doğan BENLİ ……..…………… Şınlama Şınlamalar Mehmet TAŞKIRAN ……..………… 12 - 13 12 - 13 Müzelerimiz Anadolu Medeniyetleri Müzesi Melih ARSLAN ……………………… 13 12 - Dergimiz Nogaytürk, kısıtlı imkanlar ile kendi çapında farklı bir şeyler yapmak arzusunda. Bunu dergimizi takip edenler fark ediyor olmalılar. Her sayımızda farklı bir içerik, farklı bir sunumla dergimizi zenginleştirmek ve sizlere daha güzel bir dergi sunmak arzusundayız. Dergimizin geçen sayısında dergiye ek olarak NogayBülten’ i eklemiştik. Bu sayımızda NogayBülten’ i dergiden ayrı olarak tasarladık. Bu sayımızda yine dergimiz içerisinde anne, kadın ve çocuklar ile ilgili yazıları NogayBike Dergisi’ nde toparlayacağız. Bu sayıda basit bir içerik ile sunacağımız bu eki gelecek sayıda neredeyse tam bir dergi formatında sunmayı ümit etmekteyiz. Gelecek sayıda genç kızlarımıza, kadınlarımıza, annelerimize ve çocuklarımıza, kendilerinin yazmış olduğu yazılar ile ulaşmak istemekteyiz. Dolayısıyla genç kızlarımızdan, Nogay kadınlarımızdan ve çocuklarımızdan bu dergi için yazılar yazmasını içeriğini kendilerinin doldurmasını diliyoruz. Sevgiyle kalın. NogayCas – 0 2 ŞİİR Celal ÇAĞDAŞ Sagındım köyumdu sızdı sagındım Bahar, kıştı, cazdı kuzdu sagındım Camgur cavmay kurup kalgan zamanda Esıp savurulgan tozdu sagındım Balalıkta atarbamız baredı Collarga cızılgan ızdı sagındım Bır zamanlar tana baktık mal baktık Aşıkuyda şay asgan közdu sagıdım Köp şalıştık mecımekte patosda Tan atgayşı cutgan tozdu sagındım Agındın şölu ,der erekten aytgan Tuzgölunde cıltıran tuzdu sagındım Koyanını, torgayını, toyunu Havada suzulgen gazdı sagındım Aydıklıkte haydı haydı zamanda Toylarda şalıngan sazdı sagındım Bikem boldu ballarımdın anası O kınalı şaşlı gızdı sagındım NogayCas – 0 3 YAZAR SAYFASI Aziz ÖZİL Türk milleti asırlar boyu diliyle, diniyle, örf ve adetleriyle tarihe damgasını vura gelmiş bir millettir. Bu millet birliğini ve bütünlüğünü bu değerler sayesinde ayakta tutmayı başarmıştır. Zaman insanlara göstermiş ki bir milleti masrafsızca yıkmanın en kolay yolu kültür emperyalizmidir İnsan diğer varlıklardan farklı olarak üç zaman boyutunu birden yaşar. Geçmişine hatıraları ile bağlanır, şimdiki zamanda nefes alır, geleceğe dair planları vardır. Bir milletin birliğini ayakta tutan, geçmişi ve geleceği arasında bağ kuran, o milletin milli kültürüdür. Bir millet sahip olduğu değerleri, yüzyıllar boyu yaşattığı ve geliştirdiği kültürüne borçludur. Bu milli kültürün bir noktasındaki yozlaşma o milletin temellerinde sarsılmalara neden olur. Zamanın en büyük kitle imha silahı şüphesiz baş döndürücü bir hızla gelişen kitle iletişim araçlarıdır. Peki neden silah? Son derece faydalı ve masum olan bu araçları iyiye ve güzele yönlendirmemektir. Kültürel hayatın taşıyıcı, düşündürücü ve öğretici unsurların yerini kültürel yozlaşmaya sebep olan şiddet, müstehcenlik ve karamsarlık aldıkça bu araçlar faydadan uzak bir silah olmaya devam edecektir. Türk milleti asırlar boyu diliyle, diniyle, örf ve adetleriyle tarihe damgasını vura gelmiş bir millettir. Bu millet birliğini ve bütünlüğünü bu değerler sayesinde ayakta tutmayı başarmıştır. Zaman insanlara göstermiş ki bir milleti masrafsızca yıkmanın en kolay yolu kültür emperyalizmidir. Ve hiç zaman kaybetmeyen bu düşüncedeki insanlar yukarıda bahsettiğimiz faydalı ve masum araçları bir kitle imha silahı haline dönüştürmüştür. Bunlar sadece Türk milletini değil tüm insanlığı etkisi altına almakta, benliğini yitiren milletler ise bir köle gibi sömürülmektedir. NogayCas – 0 4 YAZAR SAYFASI Aziz ÖZİL Kültürümüze dair neleri kaybettik, neleri çaldırdık, ne hatırlıyoruz ve neleri yaşamaya çalışıyoruz? Yeme içme kültürümüzde Coca Cola ve Mc Donald’s ciddi değişikliklere yol açtı. Okuduğumuz gazeteler magazin haberleriyle arka kapak mankenleriyle doldu. Televizyonlar çocuklarımız için bir savaş kültürü aşılayan çizgi filmlerle tehlike haline geldi. Yapılan programlar kültürümüz için uygun olmayan birçok şeyi çağdaşlık diye gençlerin beynini köreltir hale geldi. Bir bilgi bankası olan internet birçok değerimizi aldı götürdü. Biraz kitap okumak için televizyonların prangalarından kurtulmak imkansız hale geldi. Akrabalarımızı ve büyüklerimizi ziyaret etmek yerine bayram tatillerinde yurt dışı gezmeleri peydah oldu. Birileri birilerini gözetlerken müstehcenlik ve zinalar normalleştirildi, gençlerin birbirlerini tanıyarak çevrelerine danışarak evlenmesi yobazlık oldu. Böylelikle milletimizin birliğini ve bütünlüğünü koruyan manevi değerleri ayaklar altına alınmaya devam ediyor. Peki Nogay kültürünün bu senaryoda yeri nedir? Nogay kültürü de aynı tuzaklar içindedir. Zaten yaşadığı topraklardan uzaklaştırılan Nogaylar, kültürel yozlaşmaya da maruz kalmaktadır. Tarihin en büyük soykırımını yaşayan Nogaylar, bu kültürel yıkım karşısında da büyük oranda etkilenmektedir. Öz yaşantısından uzak kalmakla, kültürel bazı değerlerini vatanlarında bırakmış olup, unutulmaya yüz tutmuş bazı değerler ise zorlukla hayata tutunmaya çalışmaktadır. Bir başka milletin insanı olsaydık bu şartlar altında tarihten bile silinir, yok olurduk. Bu yozlaşmayla Nogaylık gitmiş sadece Türkü kalmıştır. Bu da Türk milli kültürünün gücü sayesinde oluştur. Tüm bu olumsuzlukların yanında olumlu düşünenler yok mu? Elbetteki zamanımızın gençlerini bilinçlendirmek elimizde. Bu araçları en faydalı şekilde kullanan, amaç hale getiren, değerlerini sömürtmeyen bir toplum senaryosunu o toplumun gençleri başarabilir. Gençleri bilinçlendirmekse zamane tuzaklarından çok etkilenmeyen, kültürel benliğini kendine siper edinen büyüklerimiz atalarımız sayesinde olur. Bunun yapılabilmesi için de iletişim içinde olmak gerekir. Bu bağlamda gençlere, geleceğimize sahip çıkmamız gerekir. Bu da ananelerimize sahip çıkmakla olur. Tüm suç bilgiyi paylaşmayan büyüklerimizde değil, aynı oranda araştırmayan gençlerimizde suçludur. Her şey ailede bitiyor aslında. Hızla gelişen zamana artılarıyla ayak uydurmak, benlikten uzaklaşmamak, en önemli okul olan iyi bir aile eğitiminden geçmektedir. Aile arasında Nogayca sadece büyükler arasında konuşulmakta, yada hiç konuşulmamaktadır. Gençlerimiz Nogay çayının tadını bilmemektedir. Tüm değerlerimize sahip çıkmalıyız. Türkçe'mizi güzel konuşmalıyız. Büyüklerimiz çocuklarına güzel Türkçe'nin yanında Nogayca'yıda öğretmelidir. Nogay kültüründeki yemeklerimiz sofralarımızda baş köşe yerini almalıdır. Eskiden yapılıyordu denilen değerlerimiz yine yapılmalı, sahip çıkılmalı, gençlere öğretilmelidir. Bunlar eski kafa gibi yaşamak adına değil, öz benlikle yaşamak adına yapılmalıdır. Kültürün sadece Nogaylığı değil Türklüğüde aşılanmalı, Nogayımız, Nogaylığını bilmelidir. Kültürümüzü canlandırmak adına yapılan bazı çalışmalar ise birlik olamama sebebiyle yarım kalıyor. Yer kavgaları yüzünden dernekler birleşemiyor, çeşitli sebepler yüzünden Sabantoylar rafa kalkıyor. Halk oyunlarını öğretmek için bir adım atılıyor, arkası takip edilmiyor. Gençlerin yolu açılıyor, derneklerde görevler veriliyor daha sonraları yalnız bırakılıyor. Bu çizdiğimiz çerçevede büyükten küçüğe görev paylaşımı yapılmalı, ve değerlerimize sımsıkı sarılmalı, sahip çıkmalıyız. Sen ben kavgasını bir yere bırakıp “biz-bir” olmalıyız. Bilinçli olmalıyız, bilinçlendirmeliyiz. At gözlüklerini çıkarmalı, dev aynalarını kırmalıyız. ÖZ OLMALIYIZ... NogayCas – 0 5 ETKİNLİK Türker YÜKSEL Kırım Tatarlar ve Nogaylar bir görüldükleri için okumakta olduğunuz bu yazıda da bugüne kadar düzenlenmiş olan Kırım Tatar Gençlik Kurultayları'na Nogay derneklerinden ve köylerinden katılım sağlandığını ayrıca belirtmek ihtiyacı duymadım. Bundan sonraki Kurultaylarda da, Kurultay harici gençlik çalışmalarında da bu birliktelik aynı şekilde devam edecektir. Kırım Tatar Gençlik Kurultayı, 2010 yılı Kasım ayındaki toplantısıyla birlikte altıncı kez toplanmış oldu. 6. Kurultay; kurulan arkadaşlık bağlarıyla, coşkusuyla ve tatlı telaşıyla hafızalardaki yerini aldı. Kırım Tatar Gençlik Kurultayları, Kırım'da ve diasporada yaşayan genç Kırım Tatar gönüllüleri arasındaki bağları güçlendirmek, bilgi ve tecrübe paylaşımını arttırmak amacıyla toplanmakta. İlk kez 2002 yılında Ankara'da toplanan Kurultay, sırasıyla 2003, 2004 ve 2005 yıllarında yine Ankara'da toplandı. 2005 yılı sonbaharında Kırım'da toplanmasının ardından çeşitli sebeplerden ötürü beş yıl boyunca toplanamayan Kurultay, 2010 yılı Kasım ayında Ankara'da 6. kez toplandı. Şimdiye kadar düzenlenen Kurultaylardan neredeyse tamamının vatan Kırım'da değil de diasporada düzenlenmiş olması Kurultaylarla ilgili en dikkat çekici noktalardan biri desek yanılmayız. Gerçekten de olması gereken ve aynı zamanda arzumuz, Gençlik Kurultayları'nın vatan Kırım'da toplanmasıdır. Ancak Kırım Tatarların dünya üzerindeki nüfus dağılımı, ekonomik şartlar ve çeşitli pratik sebeplerin neticesinde Kurultayların Türkiye'de, hatta daha da özel belirtmek gerekirse Ankara'da toplanması, en azından günümüz için en gerçekçi durum olarak karşımıza çıkmakta. Kırım Tatar Gençlik Kurultayları deyince bahsetmemiz gereken kavramlardan biri de Kelecek Platformu. 2003 yılındaki Kurultay'da İstanbul delegesi Özgür Karahan'ın teklifi üzerine oluşturulan Kelecek Platformu’nu; Kırım Tatar mill meselesine duyarlı, mill bilinç açısından içinde bulunduğu toplumdan daha ileri farkındalığa sahip ve bu farkındalığın getirdiği sorumluluk duygusuyla Kırım derneklerinde gönüllü görev alan genç Kırım Tatarları bir araya getiren bir üst çatı olarak tanımlayabiliriz. Bu çatı sayesinde, bu paydada buluşan Kırım Tatar gençleri arasındaki iletişimin ve işbirliğinin Gençlik Kurultayları ile sınırlı kalmasının önüne geçilmekte. Çünkü Kurultay’ın 1,5 gün gibi böylesi bir organizasyon için oldukça kısa bir sürede gerçekleşmesi ister istemez içeriğin ve paylaşımların sınırlı olmasına sebep olmakta. Kelecek, bu kapsayıcılığı sebebiyle zaman içerisinde Gençlik Kurultayları tertipçiliği rolünü üstlendi. Kelecek Platformu'nun oluşmasının ardından yayınlanmaya başlayan yerel Kelecek bültenleri de Kurultay delegelerinin yaşadıkları bölgelerde yaptıkları faaliyetleri ve yaşanan gelişmeleri tüm dünya ile paylaşmalarına olanak sağlamakta. İlk başlarda basılı olarak yayınlanan bu bültenlerin, günümüzde http://kelecek.org sitesinde yayın hayatına devam etmesi üzerine çalışmalar devam ediyor. Gençlik Kurultayları’nın içeriğinden bahsedecek olursak; ilk günün sabahı tüm delegelerin kendini tanıtmasıyla Kurultay açılır. Öğleden sonra delegeler; dil, kültür-sanat, medeniyet, iletişim, sözlü tarih gibi konularda toplantılar gerçekleştirerek sorunların çözümü ve mevcut durumların iyileştirilmesi üzerine fikir paylaşımında bulunurlar. Yine ilk günün akşamı düzenlenen eğlence ise delegeler arasındaki kaynaşmayı had safhaya çıkaran kısımdır. İkinci gün yapılan sunumlarda delegeler geldikleri bölgelerde yaptıkları çalışmaları tanıtma ve NogayCas – 0 6 ETKİNLİK Türker YÜKSEL yapmak istediklerini tüm delegelere sunma fırsatı bulmaktalar. Son olarak, Kurultay süresince yapılan görüşmeler neticesinde hazırlanan Sonuç Bildirgesi'nin okunmasının ardından bir sonraki Kurultay'ın organizasyonu için bir irtibat grubu oluşturularak Kurultay kapanır. Daha öncede belirttiğim gibi Kurultay'ın bu yapılanlarla sınırlı kalması, tüm Kurultay'ın 1,5 gün gibi kısa bir sürede gerçekleşmesinden kaynaklanmakta. Bundan sonraki yıllarda Kurultay süresini uzatmak mümkün olduğu takdirde yapılacak faaliyetlerin sayısı ve doyuruculuğu da hiç kuşkusuz aynı oranda artacaktır. Son noktayı koymadan evvel, yazının yayınlandığı dergiyi ve okuyucu kitlesini göz önüne alarak ufak bir ekleme yapmanın yerinde olacağı kanaatindeyim. Gerek Kırım Tatar Gençlik Kurultayları, gerek Gençlik Kurultayları tertipleyicisi Kelecek Platformu, gerekse Gençlik Kurultayları'nın toplanmasında en büyük pay sahibi olan Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Merkezi tarafından Kırım Tatarlar ve Nogaylar bir görüldükleri için okumakta olduğunuz bu yazıda da bugüne kadar düzenlenmiş olan Kırım Tatar Gençlik Kurultayları'na Nogay derneklerinden ve köylerinden katılım sağlandığını ayrıca belirtmek ihtiyacı duymadım. Bundan sonraki Kurultaylarda da, Kurultay harici gençlik çalışmalarında da bu birliktelik aynı şekilde devam edecektir. Birtakım talihsizliklerden ötürü 6. Kurultay'a Nogay derneklerinden ve köylerinden katılım, olması düşünülenin altında gerçekleşti. Buna rağmen isteğimiz, ilerleyen yıllarda bu katılımın ve dolayısıyla işbirliğinin katlanarak artmasıdır. NogayCas – 0 7 MİLLİ KÜTÜPHANE Durmuş SAKMAK Milli Kütüphane Kütüphanecilik Hizmetleri Daire Başkanı Kütüphanecilik hizmetlerinin yanı sıra Milli Kütüphane de çok sayıda kültürel etkinlikler düzenlenmektedir. Beş yılı aşkın bir süredir her ayın son Cuma günü halkımıza açık olarak şiir dinletileri düzenlenmektedir. Bu dinletilerde değerli edebiyatçı Sayın Mustafa Şerif Onaran şairlerin hayat hikâyelerini anlatmakta, Tiyatromuzun duayenlerinden Sayın Rüştü Asyalı şiirleri yorumlamaktadır. Bunların dışında sinema günleri, sergiler panel ve konferans gibi çok sayıda etkinlikler düzenlenmektedir. Ulusal bilgi merkezimiz olan Milli Kütüphane, bilimsel ve kültürel eserleri gelecek kuşaklara aktarmak üzere toplayan, koruyan ve araştırmacılara hizmet veren, aynı zamanda ülkedeki diğer kütüphanelere önderlik ve rehberlik eden bir kurumdur. Eski Kültür Müsteşarlarımızdan rahmetli Adnan Ötüken’in girişimleri sonucunda, 15 Nisan 1946 tarihinde 2 kitapla temeli atılan Milli Kütüphane 16 Ağustos 1948’ de Kumrular Sokaktaki binasında, 5 Ağustos 1983’te de şimdiki binasında kullanıcılara hizmet vermeye başlamıştır 29 Mart 1950 tarihinde kabul edilen 5632 sayılı “Milli Kütüphane Kuruluşu Hakkında Kanun” ile milli kütüphanemiz yasal kimlik kazanmıştır. Mill Kütüphane, Ankara Bahçelievler’de, 39.000m² lik bir alana kurulmuştur. Yaklaşık 40.000 m² lik kullanım alanı olan bina; idari blok, okuyucu salonları bloğu ve depolar bloğu olmak üzere, modüler tarzda inşa edilen üç bloktan oluşmaktadır. Materyallerin, havalandırma ve yangın söndürme tertibatı olan depolarda muhafaza edildiği Mill Kütüphane’de kullanıcıların yararlanabileceği okuma salonları ve hizmet alanları şunlardır: OKUMA SALONLARI Dr. Müjgân Cunbur Okuma Salonu. (459 kişilik),Adnan Ötüken Okuma Salonu (425 kişilik),Danışma Kaynakları Salonu (20 kişilik),İbni Sina Okuma Salonu El yazması ve nadir eserlerden yararlanılan 30 kişilik salon., Süreli Yayınlar Okuma Salonu Gazete, dergi vb. süreli yayınlardan yararlanılan100 kişilik salon,.Müzik Dinleme ve Araştırma Salonu Görsel ve işitsel materyallerden yararlanılan 16 kişilik salon.Konuşan Kitaplık Görme özürlülerin yararlandığı12 kişilik salon. Atatürk Belgeliği Atatürk ile ilgili kitap görsellerin hizmete sunulduğu 12 kişilik bölüm, Mikrofilm Okuma ve Kopyalama Salonu 10 kişilik salon, Çok Amaçlı Okuma Salonu Gurup çalışmaları yapılabileceği 65 kişilik salon, İnteraktif Araştırma Salonu (46 kişilik) ÇOK AMAÇLI HİZMET ALANLARI Milli Kütüphane’de bulunan çok amaçlı salonlar Kültür ve Turizm Bakanlığı Birimleri ile Milli Kütüphane Başkanlığı tarafından düzenlenen etkinlikler dışında, diğer resmi ve özel kurumlar, dernek, vakıf gibi kamuya yararlı kurumlar, mesleki örgütler tarafından da kullanılabilmektedir. NogayCas – 0 8 MİLLİ KÜTÜPHANE Durmuş SAKMAK Konferans Salonu Eşzamanlı çeviri ve sinevizyon gibi teknik imkânlara sahip, konferans, panel, konser, sinema ve tiyatro gösterileri düzenlemeye uygun 358 kişilik salondur. Yunus Emre Toplantı Salonu 120 kişi kapasiteli genel amaçlı toplantı salonudur. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hizmet içi eğitim çalışmaları ile Milli Kütüphane tarafından düzenlenen kültürel etkinlikler için kullanılmaktadır. Sanat Galerisi 300 m² toplam kullanım alanına sahip Sanat Galerisi’nde ise kitap, resim, fotoğraf vb. sergiler ile ebru, tezhip ve hat sanatlarının özgün örneklerinin yer aldığı sergiler düzenlenmektedir. KÜTÜPHANECİLİK HİZMETLERİ Milli Kütüphaneye günde 2000 civarında araştırmacı gelmekte ve bu araştırmacılar sabah 9 akşam 10 arasında hizmetlerimizden faydalanmaktadır. Haftanın 7 günü açık olan milli kütüphanede araştırmacılar Elektronik Veritabanları sayesinde 50.000, kitap ve 200.000 makaleye ve ayrıca doktora ve master tezlerine ücretsiz erişilebilmektedir. Yazma Eserlerin Dijitalleşmesi: Yazma eserlerin dijital ortama aktarma çalışmalarına 2004 yılında başlanmıştır. Bibliyografik künyeleri veri tabanımızda yer alan Milli Kütüphaneye ait 27.050 cilt el yazması eser yaklaşık 7 milyon sayfa olarak elektronik ortama aktarılmış ve internet aracılığıyla (https://www.yazmalar.gov.tr) araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Koleksiyonumuzda Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethettiği zaman Ayasofya’da bulunan 6 ciltlik ceylan derisi üzerine yazılmış İncil, Mevlana Celaleddin Rumi’nin 19.yüzyılda Herat’da yazılan tezhipli mesnevisi, 1427 yılında Bedr-i Dilşad tarafından yazılan Osmanlı dönemin ilk ansiklopedik eseri Murat name gibi birçok değerli eser mevcuttur. Görme engelliler tarafından yoğun olarak kullanılan sistemde çeşitli konularda 5.000 civarında kitap bulunmaktadır. Avrupa Kütüphanesi Projesi, Avrupa’nın 48 Milli Kütüphanesindeki bilgi kaynaklarına tek bir ara yüz ile 35 dilde erişime imkân tanımak amacıyla oluşturulmuştur. NogayCas – 0 9 MİLLİ KÜTÜPHANE Durmuş SAKMAK Konuşan Kitaplık Görme engelli kullanıcılara yönelik olarak Konuşan Kitaplık Biriminde beş ayrı kabinden oluşan Dijital Kayıt Stüdyosu kurularak 2007 yılı sonunda hizmete açılmıştır. Stüdyolarda gönüllü okuyucular tarafından okunan kitapların dijital kayıtları yapılmaktadır. Ayrıca, daha önce üretilmiş olan ses kasetlerindeki kayıtlar da dijital ortama aktarılmıştır. Bu kayıtlar internet ortamında (http://www.mkutup.gov.tr/mkp/) da üyelik sistemiyle okuyucuların hizmetine açılmıştır. dinletileri düzenlenmektedir. Bu dinletilerde değerli edebiyatçı Sayın Mustafa Şerif Onaran şairlerin hayat hikâyelerini anlatmakta, Tiyatromuzun duayenlerinden Sayın Rüştü Asyalı şiirleri yorumlamaktadır. Bunların dışında sinema günleri, sergiler panel ve konferans gibi çok sayıda etkinlikler düzenlenmektedir İstatistiksel Veriler 2010 yılında Milli Kütüphaneden 771.331 kişi, 171.344 materyalden yararlanmıştır. Kütüphanedeki materyal sayımız 2010 yılında eklenen 45.390 materyal ile 2.919.725’e ulaşmıştır. ULUSLAR ARASI İLİŞKİLER Türkçe olarak da Avrupa Kütüphanelerdeki bilgi kaynaklarına tek ara yüzden erişilebilen Avrupa Kütüphanesine http://search.theeuropeanlibrary.org/portal/tr/in dex.html linkinden ve Milli Kütüphane ana sayfasından ulaşılabilmektedir. Milli Kütüphane çok sayıda uluslar arası mesleki örgütün üyesidir. Bunların başında IFLA (Uluslar arası kütüphanecik dernekleri ve kurumları federasyonu) CENL, CDNL,LIBER gibi ÖRGÜTLER GELMEKTEDİR. Ayrıca Türk Cumhuriyetleri Milli Kütüphaneler Birliğinin de kurucu üyesidir. Access IT Projesi (Bilgi Teknolojilerinin Değişen Yetenekleri Aracılığıyla Kültürel Dolaşımın Hızlandırılması) kapsamında EUROPEANA (Avrupa Dijital Kütüphanesi) ne katılım için çalışmalar sonlandırılmış olup, protokol imzalanmıştır Süreli Yayınlar Bilgi Sistemi Milli Kütüphanede bulunan Eski Harfli Türkçe dergilerin aktarımı ile başlatılan proje, Eski Harfli Türkçe Dergi ve Gazetelerin tamamının aktarılmasına kadar devam edecektir.Bu süreli yayınlardan yararlanmak isteyen araştırmacılar internet aracılığıyla bulundukları yerden Milli Kütüphane web sitesine bağlanarak (http://sureli.mk.gov.tr/ ) bibliyografik künye taraması yapabileceği gibi, elektronik ortama aktarılan süreli yayınların içeriğini de görebilecektir. KÜLTÜREL ETKİNLİKLER Kütüphanecilik hizmetlerinin yanı sıra MİLLİ Kütüphane de çok sayıda kültürel etkinlikler düzenlenmektedir.Beş yılı aşkın bir süredir her ayın son Cuma günü halkımıza açık olarak şiir NogayCas – 1 0 YAZAR SAYFASI Fatih POLAT Geçmişten gelen folklorik değerlerimizi ele alırsak Nogayların kültürel alt yapısı elbette vardır, fakat günümüzde Nogay kültürü henüz tam olarak oluşmamıştır veya yeni yeni oluşmaya başlamıştır. Nogaytürk dergimizin bu sayısında konumuz ‘Nogay kültürü’. Bende bu önemli konu hakkında görüşlerimi bildirmek istediğim için bu yazıyı yazıyorum. Öncelikle ‘kültür’ nedir? ‘Kültür’ dediğimiz şey bugün çoğu kez maalesef ‘folklor’ olarak adlandırılan olguyla karıştırılmakta, halbuki ‘kültür’ bunun çok daha fazlasıdır. Bir toplumun yeme içme alışkanlıkları, giyim tarzı, adet ve gelenekleri, dansları vs. Bunlar kültürümüzün bir parçası olmakla beraber, sosyolojide daha çok ‘folklor’ olarak adlandırılır. Kültür ise daha geniş manada kullanılır: Dil, dini inanç, devlet sistemi, eğitim seviyesi, yaşam tarzları da bu bağlamda bir toplumun kültürel değerleridir. Öyleyse aklımıza şu soru gelmekte: Nogaylar dünyanın çeşitli yerlerinde yaşadıklarını göz önünde bulundurursak, Nogay kültüründen bahsetmemiz mümkün müdür? Geçmişten gelen folklorik değerlerimizi ele alırsak Nogayların kültürel alt yapısı elbette vardır, fakat günümüzde Nogay kültürü henüz tam olarak oluşmamıştır veya yeni yeni oluşmaya başlamıştır. Bunu şöyle bir misalle ispatlayabiliriz: Yaşam tarzını ele alalım. Anadolu’nun herhangi bir Nogay köyünde yaşayan bir Nogay ve Moskova’nın bir mahallesinde yaşayan bir Nogayın hayata bakış açısı aynı mıdır, yani bu iki insanın ortak kabul ettikleri bir değer sistemi var mıdır? Eğer bu soruya ‘evet’ diyebiliyorsak, Nogay kültüründen bahsetmemiz mümkündür. Diğer bir misal dildir. Günlük hayatımızda kullandığımız ortak bir ‘Nogayca’ var mıdır? Nogaylara has bir devlet sisteminin olmadığı zaten aşikardır. Peki bir Nogay kültürü oluşmasını istiyorsak, ne yapmamız gerekir? Tabi ki ortak değerlerimize vurgu yaparak, onları güçlendirmek ve de bunları her Nogayın bildiği standartlar haline getirmektir. Böyle Nogaylara has olgular şu anda da mevcuttur. Söz gelişi her Nogay bir misafiri evinin en güzel köşesinde ‘törde’ oturtacağını bilir. Bunu herkes böyle yapmasa da, bunun bir ‘norm’ (yani kural) olduğunu bilir. Aynı bu saygı olayında olduğu gibi örneğin ‘dil’de de normlar belirlememiz gerekir. Yani Nogaycanın grameri, sözlüğü, yazı dili (alfabesi) oluşturulmalı ki, Nogayca yazan herkes, kelimelerin nasıl yazıldığını, nasıl okunduğunu bilsin. Türkiye’de basılan Nogayca bir yazıyı Dağıstan’daki bir Nogay ancak zorlanarak anlayabiliyor, oda latin alfabesı biliyorsa eğer. Türkiye’deki Nogaylar ise kiril harfleri görünce zaten, ‘buda hep Rusça’ diye Nogayca yazıları okumaya değer bile görmüyor. Bence bu Nogay kültürünü oluştururken en önemli adım olacaktır, zira bir şeyleri kurallaştırabilmek için yazı şarttır, bu yazı olduktan sonra, diğer normlar da ebediyen gelecek nesillere aktarılabilir. Tabi kültürler değişkendir ve zamanla başka kültürlerden etkilenebilir, değişebilir vs. Yani bu da doğal bir olgudur. Önemli olan her Nogay’ın anlaştığı birkaç ortak noktada birleşip, bunları kültürel değerlerimiz haline getirmektir. Henüz oluşma aşamasında olduğumuzdan da tartışmalar, fikir ayrılıkları da tabiyatiyle olur. Peki bunları yapabilmemiz mümkün mü? Bana sorarsanız biraz zor gibi görünüyor. Yeni kültür oluşturmayı bırakın, folklorik özelliklerimiz dahi (yeme içme hariç) yok olma tehlikesi içinde. Dernekleşme yoluyla temsil ve tanıtma anlamında bile birleşemediğimiz şu günlerde, nasıl ortak kültürel değerler belirleyip, bunların altında birleşebilebiliriz ki? NogayCas – 1 1 YAZAR SAYFASI Burak TAŞKIRAN Şu içinde bulunduğumuz zamanda yaşamakta olan biz gençler; büyüklerimizin bizlere aktarmış olduğu kültürel mirası; nereye, ne kadar ve nasıl taşıyacağız? Ne zaman misyonumuz bu bayrak yarışını devam ettirmek olacak? Nogaylık bilincine ne zaman erişeceğiz? En basitinden daha, kendi dilimiz Nogaycayı bile konuşamazken Nogay kültürünün hangi evresinde yer alacağız? İlerleyen ve gelişen zaman içerisinde biz insanoğlu sürekli bir değişim ve gelişim göstermekteyiz. Bu gösterdiğimiz gelişim tabi ki kültürümüzün bize açtığı yol çerçevesinde ilerlemektedir. Peki yol gösterici kültürümüze, gelişimi için biz ne kadar yol göstermekteyiz? Sert mengenesinde bizi sıkıştıran, kendimize dahi zaman ayırmayı çok gören şu zaman, ne yazık ki hepimizi hayatın bir tarafına sürüklemiş bulunmakta. Yaşam şartlarının sundukları ile hayatını idame ettiren bizler, içinde bulunduğumuz kültürü de maalesef yozlaştırmaktayız Eskiden köylerimizde ki yerleşik düzenimiz bize kültürümüzü daha iyi yaşama ve yaşatma imkânı sunmuştur. Fakat gelişen ve sürekli değişim gösteren dünya, bizlerden bir önceki nesli yani büyüklerimizi bir takım yenilikçi hareketler yapmaya zorlamıştır. Akabinde çok doğal olmakla beraber köyden kente bir göç hareketi başlamıştır. Bu göç hareketi de beraberinde; gerek beyin, gerekse kültür göçünü de başlatmıştır. Yine gerçekleşen bu kültür göçü hayat bulduğu yeni mekânında farklı kültürlerle tanışmış ve de kaynaşmıştır. İyi veya kötü harmanlanmıştır. Bu gelişim çok normal olmakla beraber aynı zamanda zorunluluktur da Peki, bu kaçınılmaz gerçek ve zorunluluk karşısında büyüklerimiz bu yüce mirasımızın yok olmaması adına nasıl bir önleyici set oluşturmuşlardır? İnancım ve izlenimlerim; bu hazinenin korunması adına çok büyük bir görev üslenmişler ve bunu layıkıyla yerine getirmişlerdir. En başta; kente ilk gelişlerinde aynı veya birbirine yakın meskenleri tercih etmişlerdir. Ve bu sayede birbirleri ile sürekli iletişim içinde kalarak mirasımızı korumayı başarmışlardır. Yalnız sorulması gereken can alıcı bir diğer soru ise bize kültürümüzün ne kadarını empoze etmişler ve meşaleyi taşıma imkânı sunmuşlardır? Bu sorunun cevabını verecek olan yine biz gençleriz Biz bu hakkaniyetli görevi ne kadar üstlendik? Bayrağı ne kadarıyla devraldık? Ne kadar acıdır ki bize aktarıldığı kadarıyla bile, bu kültürü gereken yerlere taşıma konusunda tamamen pasifsize olmuş bulunmaktayız Gözlemlediğim kadarıyla ve içinde bulunduğum bir takım yapılanmalar bu olguyu korumaya ve NogayCas – 1 2 YAZAR SAYFASI Burak TAŞKIRAN yaşatmaya yönelik çeşitli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Yalnız bu hayata geçirilmeye uğraşılan çalışmalara hepimiz yeterince destek vermemekteyiz Ki bazı kesimlerse aksine köstek olmaktadır. Bu sebeple bu tür yapılanmalarda ve çalış taylarda yer alanlarımızda zamanla ilk günkü hevesini kaybetmektedir! İçinde bulunduğumuz şu coğrafyada yüce Türk milleti ve bayrağı altında yer alan diğer etnik kimlikler gerek siyasi gerekse sosyal platformlarda, kendi kültür ve yaşayış tarzlarını devam ettirebilmek adına mücadele vermektedirler Acı olan şu ki; biz Nogay Türkleri ise, daha kendi içimizdeki yapılanmaları bile yadırgamakta, yargılamakta ve bölünmekteyiz. Bu gidişata ne zaman dur diyecek ve tek yumruk halinde ilerleyeceğiz? Şu içinde bulunduğumuz zamanda yaşamakta olan biz gençler; büyüklerimizin bizlere aktarmış olduğu kültürel mirası; nereye, ne kadar ve nasıl taşıyacağız? Ne zaman misyonumuz bu bayrak yarışını devam ettirmek olacak? Nogaylık bilincine ne zaman erişeceğiz? En basitinden daha, kendi dilimiz Nogaycayı bile konuşamazken Nogay kültürünün hangi evresinde yer alacağız? Sözümü sona erdirirken; tüm Nogay gençlerini bir olmaya, diri olmaya, tek bilek ve yürek olmaya davet ediyorum NogayCas – 1 3 S P O R SAYFASI Harun DEMİRKIRAN Beden Eğt. Öğrt. Dünyada uzun süreden beri ülkemizde ise yeni yeni insanlar güne sporla başlamanın zindeliğin fark etmişler ki sabahın erken saatlerinde büyük parkların kenarlarında yürüyen, koşan, bisiklete binen, yaşlı, genç kadın, erkek bir sürü insan fiziksel aktivitede bulunuyor. Günümüzde spor denince farklı görüşler duysanız da, herkesin bir şekilde sporla ilgilendiğini görürüz. Kimine göre bir spor takımının taraftarı olmak, kimine göre bizzat herhangi bir dalda sporla uğraşmak veya sağlıklı yaşam için günlük yürüyüşler yapmak, yüzmeye gitmek ya da evin bir odasındaki yürüyüş bandında yürümek vs. ………………. Bir takımın fanatiği olarak caka satmanın sporla bir ilgisi olur mu bilmiyorum ama bu tür bir sporu yapanların sayısı bir hayli fazla. 22 kişi artı yedekler 30 kişinin aktif olarak yaptığı sporu 10 binlerce kişi sadece bağırarak seyrediyor. Oyuncular koşarak tüm vücutlarıyla spor yaparken, seyirci kitlesi sadece gırtlak kaslarını geliştiriyor Daha da olmadı sahaya bir şeyler fırlatarak ya da sandalyeleri kırıp dökerken kol kaslarını geliştirenler de oluyor... …………………… Kimileri de kendine sevdiği bir spor dalı seçerek bizzat sporla uğraşırlar, hatta bu yolla ekmek paralarını dahi çıkarırlar. …………………… Bir başka gurup ise sağlıklı kalabilmek için yürümek başta olmak üzere, iş hayatlarının dışında bir tür sporla hayatlarını bütünleştirmişlerdir. Birinci ve ikinci gurup spor, belli sayıda kişilerin yapabileceği bir spordur, ancak üçüncü kategorideki spor konusu tüm insanları ya da herkesi içine alan ve toplumların genel yapısını otaya koyan bir olaydır. Sağlıklı bir toplum isteniyorsa her şeyden önce bireylerin spor yapmalarına önem verilir. Okul yıllarından başlamak üzere topluma sürekli spor yapmaları tavsiye edilir. Spor yapılabilecek yerler temin edilir. Doktorlarda özrü olmayan her hastasına en azında günde bir saat yürümeyi tavsiye eder. Dünyada uzun süreden beri ülkemizde ise yeni yeni insanlar güne sporla başlamanın zindeliğin fark etmişler ki sabahın erken saatlerinde büyük parkların kenarlarında yürüyen, koşan, bisiklete binen, yaşlı, genç kadın, erkek bir sürü insan fiziksel aktivitede bulunuyor. Park kenarlarında özellikle yürümek için yapılmış özel yaya patikalarında, yemyeşil çimen ve ağaçların arasında yürümekle gerçekten dinleniyorsunuz ve ruhen de taze bir güne başlıyorsunuz. Bu konuda bazı kuruluşlarımızın yürüme ve spor etkinlikleri oluyorsa da toplumdan fazla destek görmüyor. Her sabah kahvaltıdan önce bir saatlik yürümek, ardından duş alıp kahvaltı yapmak ve zinde bir vücutla işe gitmek kaç kişinin yaptığı bir şeydir dersiniz?....................... Türkiye’de herkesin spor yapmasını desteklemek adına ve bu faaliyetleri bir elden yürütmek için herkes için spor federasyonu (HİS) kurulmuştur. Her yıl insanları sporla buluşturmak için plan ve programlamalar yaparak ülke genelinde spor yapmayı özendirmek ve yaymak adına çalışmalar yapmaktadır ve slogan olarakta; NogayCas – 1 4 “Spor yapın Sigara içmeyin” HOBİ SAYFASI Doğan BENLİ ”Yaşasın fotoğrafçılık yeniden icat edildi!” Gerçekten böyle mi oldu ? Fotoğrafçılık yeniden mi icat edildi ? Şimdiye kadar öğrendiğimiz , bildiğimiz her şeyi bir kenara mı bırakmak gerekiyor ? Ciddi paraları gözden çıkartıp satın aldığımız son model fotoğraf makinamız nede olsa her şeyi bizim için yapıyor. Gerçekten böyle mi acaba? olmadan sayısız fotoğraf çekip kendimizi geliştirme imkanı sağladı. Sayısal fotoğraf makinalarının çoğunun üzerinde bulunan yüksek çözünürlüklü ekran sayesinde çektiğimiz karenin işe yarar olup olmadığını görebilir ve gerekirse hızlı bir şekilde silip hemen yenisini çekebiliriz. Bu daha önce hayal bile edemediğimiz bir yenilik ve işimizi gerçekten çok kolaylaştırıyor. Bunun haricinde sayısal makineler satın alındıktan sonra masraf gerektirmezler. Tabi ki bozulmadıkları sürece ki bu geleneksel (analog) makineler içinde geçerli olan bir durum. Sayısal makineler için isteğe bağlı fazladan pil ve ek aksesuarlar tabi ki masraf demek ama onlar olmadan da yaşayabiliriz. Bu konuları daha sonra inceleyeceğiz. Burada saydığım 3 maddeden başka maddeler sıralanabilir fakat sadece bu üçü bile sayısal devrime geçmek için yeterli bir sebep bence. Peki sayısal bir fotoğraf makinası seçerken nelere dikkat etmeliyiz. Hepimizin duyduğu bazı terimler var. Megapiksel, dahili ve harici hafıza, odak uzaklığı, dijital ve optik zoom, görüntü algılayıcı vs. Bunları hep beraber inceleyelim ama ondan önce mutlaka kendimize sormamız gereken bir soru vardır. Ben almayı düşündüğüm bu makine ile ne yapmak istiyorum? Can alıcı soru budur Eğer ilk çektiğiniz fotoğraflardan sonra yüzünüzde belirgin bir hoşnutsuzluk varsa bunun böyle olmadığını çok geçmeden anlamışsınız demektir. Dijital (sayısal) adım bize ne gibi yenilikler getirdi? Birincisi ilk yatırım giderlerinden sonra ciddi bir gider kaygısı Daha önce hiç fotoğraf çekmemiş ve içinde bir yerlerde yeni bir makine aldıktan sonra belki sıkılıp bırakırım gibi bir düşünce olanlar mutlaka kompakt (tümleşik) bir fotoğraf makinesi ile işe başlamalılar. Tümleşik makineler adından da anlaşılacağı üzere fotoğraf çekmek için gerekli her şeyi üzerinde barındırırlar. Kendi lensleri, sonradan değiştirilemeyen flaşları vardır. Siz böyle bir makine aldıktan sonra sürekli olarak bu bileşenlere bağlı kalırsınız. Bunları değiştirme imkanınız yoktur. Bunun yanında çok becerikli makinelerdir. Çoğu şeyi otomatik yaparlar, ortam ve duruma göre çekim sahneleri bulunur (gündüz, gece, manzara, portre vs...) Gerçekten NogayCas – 1 5 HOBİ SAYFASI Doğan BENLİ başarılıdırlar. Fakat ileriyi düşünen kullanıcılara hitap etmezler. Bir süre sonra makineniz size yetmemeye başladığında fazla seçeneğiniz olmadığı için hayal kırıklığına uğrama ihtimaliniz yüksektir. Ama kişisel deneyimlerime dayanarak şunu içtenlikle söylemeliyim hiç fotoğraf deneyimi olmayan ama bu işe istekli amatörler kesinlikle tümleşik makine almalılar. Hem fazla masrafa girmeden kendilerini deneme imkanı bulurlar hem de ileride kullanmayacakları özellikler için bütçelerini ek masrafa sokmamış olurlar. Şimdi isterseniz lafı fazla uzatmadan sayısal bir fotoğraf makinesi alırken hangi bileşenleri göz önünde tutacağımıza hep beraber bakalım. Çözünürlük Belki de sayısal bir fotoğraf makinesı alırken dikkat etmemiz gereken en önemli bileşenlerden birisi buydu. Buydu diyorum zira artık gelişen teknikle birlikte bana göre çözünürlük sınırı çoktan aşıldı. Peki nedir çözünürlük sınırı? Amatör olarak bu işe gönül verenler için en yaygın baskı ebadı 10x15cm dir. Bu boyutta bir baskıdan beklenen kalite en az 5 veya 6 megapixseldir ki bu sınır çoktan geçildi. Tabi ki ikinci el bir makine almıyorsanız. İleri düzey DSLR makine alacaklar için zaten böyle bir durum söz konusu değil. Piyasada mevcut ürünlerde gözümüze çarpan en düşük çözünürlük değerleri 8 – 10mp civarındadır. Peki çözünürlük nedir sorusu aklımıza gelebilir. Nedir bu megapiksel? Buradaki anahtar kelime pikseldir. Pikseli ekrandaki ya da fotoğrafımızın üzerindeki noktalar şeklinde düşünelim. Bu noktalar bize görüntüyü oluşturur. Görüntüyü oluşturan noktalarımızın sayısı ne kadar çoksa görüntümüz o kadar kaliteli olacaktır. Düşük çözünürlüklü bir fotoğrafa bakınca bu farkı yakalamamız çok da zor olmaz. Eğer bu kavramı daha iyi anlamak isterseniz lütfen bilgisayarınızdan bir resim dosyası açınız ve yavaş yavaş resmi büyütünüz. Bu büyütme işlemi dijital büyütme (zoom) olarak da adlandırılır. Büyütmeye devam edin ta ki resmin üzerinde pikselleşmeyi yakalayana kadar. Şunu unutmayın ki bilgisayar ya da televizyon ekranındaki bütün şekiller karelerden oluşur. Yeni bir teknik geliştirilene kadar da bu böyle olacaktır. İşte bu karelerin sayısı ne kadar yüksek olursa elde edeceğimiz görüntüde o kadar kaliteli olacaktır. Magepikselin anlamı milyon pikseldir. Yani fotoğrafımızı oluşturan noktaların milyon cinsinden ifadesidir. Örnek olarak 5Mp lik bir fotoğrafta 5milyon nokta var demektir. 12Mp 12 milyon noktaya tekabül eder. Bu kuralı yeni bir bilgisayar ekranı ya da televizyon alırken de kullanabilirsiniz. Yalnız orada da mantık aynı olmakla birlikte ufak tefek bazı farklılıklar vardır. Örneğin bir bilgisayar ekranının çözünürlüğünü ifade ederken kullanılan 1280x1024 piksel ifadesi yatay ve düşey sütunlardaki nokta sayısını ifade eder. Bize düşen bunları birbirleri ile çarpıp görüntümüzü oluşturan toplam nokta sayımızı hesaplamamızdır. Bu konuda önemli bir noktayı da atlamamak gerekir. Amatör kullanıcıların en çok dikkat ettikleri özellik çözünürlük olunca satıcı firmaların da doğal olarak en çok kafa karıştırdığı nokta burasıdır. Çözünürlük konusunda belirleyici faktör ışık algılayıcımızın boyutu ve kalitesidir. Tümleşik makine üreticileri genellikle kullandıkları ışık algılayıcının boyutunu ön plana çıkarmazlar. Bu algılayıcı geleneksel (analog) makinalarda film görevini görür. Tümleşik makinelerin verdiği piksel değeri ile DSLR (üst düzey) bir makinenin verdiği piksel değeri aynı olamaz. Kimse sizi yanıltmasın. Zaten mantıklı bir kullanıcı aynı kaliteyi alamayacağının farkındadır. NogayCas – 1 6 HOBİ SAYFASI Doğan BENLİ net ve kısa bir ifade ile belirtecek olursak 12megapiksellik bir Nikon D90 ile 12Mp lik bir kompak makine aynı çözünürlük kalitesini vermez. Bunun nedeni algılayıcı yani film boyutlarının (analog mak. için) aynı olmayışıdır. Bu konu hakkında ileride daha ayrıntılı incelemelerimiz olacak. Yakınlaştırma Oranı (zoom) Artık piyasada bulunan bütün modellerin yakınlaştırma kabiliyeti var. Bu eskiden böyle değildi ama şimdi bunun için kaygılanmaya gerek yok. Biz en az 4x ya da 5x gibi bir oranı tercih etmeliyiz. Tabi ki tümleşik makinalar için konuşuyoruz, aynalı üst sınıf makinelerin yakınlaştırma oranları kullandıkları lenslere göre farklılıklar gösterir. İkinci ve bana göre en önemli olanı ise ; yüksek zoom oranına sahip makinelerin objektifleri fazlaca mercek barındırdığı için ışık geçirgenlikleri az olur. İşte bu yüzden normal ışık koşullarında bile kullandığımız makine ortam ışığını gerektiği gibi mercekten geçirip algılayıcının üzerine düşüremediği için uzun pozlamayı seçecektir. Uzun pozlama yaparken bir insanın eli en fazla 1/30 sn sabit kalabilir. Bu süre aşıldığı zaman fotoğrafımız gene bulanık çıkacaktır. Bana göre yeni bir kullanıcı 1/60 ya da daha hızlı değerlerde bile zorluk yaşayabilir. Çünkü deklanşör gecikmesi başımızın belasıdır. 1/30sn 1/60sn vs gibi değerler makinemizin perdesinin ne kadar açık kaldığını belirten sürelerdir. Yüksek zoom değerine sahip lensler doğal olarak bünyesinde fazlaca mercek barındırırlar. Bu mercekler her ne kadar yüksek kalitede olsa da hiçbiri tam olarak şeffaf değildir. Bunun anlamı her ne kadar ışık geçirgenlikleri yüksek olsa da bir miktar ışığı yansıtır ve soğururlar. İşte bu nedenden dolayı siz yüksek ışık koşullarında çekim yapsanız dahi ortaya çıkan sonuç pek tatmin edici olmayabilir. Dahası bu ürünler pahalıdır. Hem sonuçta biz tümleşik bir makine ile doğa fotoğrafçılığı yapmayı tasarlamıyoruz. Doğa fotoğrafçılığından kasıt kamuflajlara bürünüp uzaktan nadir görünen canlıları çekmeye çalışmak. Çok yüksek zoom değerine sahip ürünlerden kaçının. Bunlar hem pahalı hem de gereksizdir. Ortam ışından yeterince yararlanamazsınız ve çekilen fotoğrafların renk kalitesi düşer. Peki pazarda bulunan onca makine bize 10x den başlayıp 20x lere kadar seçenekler sunarken neden biz 4x 5x gibi değerlerde kalalım. İlk olarak o kadar yüksek zoom yaparken makineyi sabit tutmanız çok zor olur ve çektiğiniz fotoğraflar deklanşör gecikmesini de göz önüne katarsak bulanık çıkacaktır. Yüksek yakınlaştırma oranlarında net bir fotoğraf için mutlaka makinemizi sabit tutmalı bunu başaramıyorsak üçayak (tripod) gibi yardımcı ekipmanlar kullanmalıyız. NogayCas – 1 7 HOBİ SAYFASI Doğan BENLİ Tüm bu saydıklarıma ek olarak gece çekimleri için düşük perde hızlarına (15sn, 20sn) ulaşabilen modeller seçmelisiniz. Bunun yanında düşük iso değerlerine sahip modeller renklerin daha canlı çıkmasını sağlayacaktır bu yüzden 50, 60 iso gibi değerler veren ürünleri tercih ediniz. Eğer makro çekimden hoşlanıyorsanız bu özelliği mutlaka sorun. Alacağınız makinede olmazsa olmaz özellik el ile yani manuel özelliğidir. Bu sayede bütün bileşenleri sabit tutarak (iso, f değeri, perde hızı vs) sadece bir tanesi ile oynayarak fotoğraf üzerindeki etkisini görebilirsiniz. Artık hemen hemen bütün ürünler ayarlara el ile müdahale etme imkanı vermektedir ama siz gene de mutlaka sorun. Bunların yanında kutunun içeriğini sormayı unutmayın. USB kablosu, pil durumu vs. Alacağınız fotoğraf makinesinin dahili hafızasına güvenmeyin. Üretici firmalar maliyeti arttırdığını düşünerek dahili hafızayı düşük tutarlar. Kullanılan hafıza kartının çeşidi önemli değildir. Sonuçta bu bizim isteğimize bağlı bir değişken değil. Sadece alırken kaliteli olmasına özen gösterin ki daha sonra çektiğiniz onca fotoğrafı yedekleme fırsatınız olmadan kaybetmeyesiniz. Piyasada bunca çeşit hafıza kartının olması sizin kafanızı karıştırmasın bunun tek ama tek nedeni firmaların kendi aralarında bir standart geliştirememiş olmasıdır. Yoksa bunun dışında bu ürünlerin birbirlerine göre hissedilir derecede üstünlükleri yoktur. Makinenizin nasıl bir güç kaynağı kullandığı sorusu da çok önemlidir. Kendi özel tekrar doldurulabilir pillerini kullanan ürünlerden sakının. Tercihen kalem pil kullanan ürünler daha avantajlıdır. Eğer şarjlı pilleriniz ve şarj makineniz yoksa bu size ilk başta ek masraf gibi görünebilir ama ileride yeni bir pil almak zorunda kalırsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Sonuç olarak firmalar yedek pil vs gibi ürünlerden de ciddi paralar kazanırlar. Üstelik bunları her yerde bulacağımızın garantisi de yoktur. Üretimden kaldırılma ihtimallerini saymıyorum bile. Siz bildiğiniz yoldan şaşmayın. Kalem pil kullanan bir ürüne sahipseniz herhangi bir market ya da bakkaldan pil sorununuza geçici çözüm bulmanız çok kolay olacaktır. Her zaman yanınızda dolu yedek pil bulundurmayı unutmayın. Fırsatını bulduğunuz anda hafıza kartının içindekileri bilgisayarınıza ya da taşınabilir medyaya aktarın ki daha sonra hüsrana uğramayasınız. Ürünü ilk aldığınız anda tarih ve saat ayarını yapınız, çözünürlüğü en yüksek değere alınız ve sayısal yakınlaştırmayı kapatınız. Bol bol fotoğraf çekmekten korkmayınız ve üstadların fotoğraflarını inceleyiniz. Bir süre sonra fotoğraf çekme sıklığınız düşecek ve incelemeye daha fazla vakit ayıracaksınız. Gözünüze güzel görünen fotoğrafların neden güzel olduklarını araştırınız. Işığınız bol olsun NogayCas – 1 8 ŞINLAMA Mehmet TAŞKIRAN CASLAR Kiyev bizdi bek keş ınadı, Segiz avuldan cıynaldık bizler, Bir kün kiyev bolup toy etip, Selam bolsun sizge gızlar, Bizde cılatırmız sizge anadı. Ay bolup tuvgansınız kökge, GIZLAR Kaytip künledi nav cıldızlar. Cılatbazsık anamızdı bizler, GIZLAR Kelinlik tabiy tutas gızlar, Bizge ay degen siz caslar, Cos bosun dep keyşek gızımız, Ayda,künde sizben baslar, Tutasımızdı birge avuzlar. Ay betinizge karap küygen, CASLAR Menden caksı nav kaslar. Kanekiy tebermiz toylamaga, CASLAR Kırcıman şakırırmız oylamaga, Argavulda toy bar keliniz, Sizde mıtbay akeliniz bir keyşek, Aman keng bosaaga tolunuz, Cengilgen şında, sizge küylemege, Şekara taslamadık üylerge, GIZLAR Adasbaz heş kelgen colunuz. Kart cengemiz bar sizge oy bersin, GIZLAR Bolurma Kuday bizsiz soy bersin, Argavuldun toyu şenlik bolur, Küylenmesin artınızdan mıkıyatlanız, Birigip gızlar kınada kalır, Kartatanız toyunuzga koy bersin. Akran teng bir kosulsun, CASLAR Ayamay ozdunuz toy toylamaktan, Birikgenler mıkıyat col alır. Biz keldik camaat sıylamaktan, CASLAR Bir kulluk etbepsiniz toy üyüne, Biz kelmey cakbanız kınadı, Birbirinizge bos,bos söylemekten NogayCas – 1 9 ŞINLAMA Mehmet TAŞKIRAN GIZLAR Şakırmadık sizdi toyumuzga taga, Biz söylesek hep kater aytarmız, Erteşeden törge corgamanız. Üyken körsek coldan kaytarmız, CASLAR Tentek baylamak uşun toy üyünde, Havas tuvulmuz bizde toyunuzga, Ertenden beri örmege cip şıyrarmız. Şakırılmay barmazsık üyünüzge, CASLAR Osmanlı cerge keyşek bolursunuz, Kande tentek bolmaz sizdi körgen, Nav şibjiy tilinizdi azakay tıyınızda. Gızlar Cirma cıynalıp ekev cürgen, GIZLAR Bundan song şımgara bolsun aşe, Sözünüzdün artı kelmez gasgalar, Ata akanızga sizdi ayttırıp bargan. Avulumuzdun işinde cürü şoşgalar, GIZLAR Bizge iye bolmazsanız avuldaslar. Kelmegeniniz üyde sıngar kalsın, Alıpbarır tutasımızda atasıbasgalar. Zormunan bay bargan sizdey bolsun, CASLAR Heş esime kirmezsiniz bireviniz. Kayda cürsede avulda şoşgalar, Bizdi canı istegen ayttırıp alsın. Eki terek boyu ketip corgalar, CASLAR Mammet atam ayttı bizge coldu. Artımızga tüsbeniz tirkesip, Aketamaz sizdi so atasıbasgalar. Mayday Kisdin üstüne egesip GIZLAR Kirmeytagan bosak esinizge, Mammet atamızga selam aytınız, Kalınız ata üyünde tırısıp. Erek,kıyşık collardan endi kaytınız, GIZLAR Vakıt keş bolgan aşe mıysızlar, Söz aytıp bilmesenizde kargamanız, Endi üyünüzge barıp catınız. Öz özünüzge kıymat tirkemeniz, NogayCas – 2 0 MÜZELERİMİZ Melih ARSLAN Arkeolog - Numizmat Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Avrupa’da Yılın Müzesi seçilmek gibi çok önemli bir başarıya 1997 yılında imza atan Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara Kalesi’nin güney doğusunda Atpazarı semtinde, Gözcü Sokak üzerinde yer almaktadır. Ankara Kalesinin dış duvarının hemen kıyısında, yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki ayrı Osmanlı yapısından biri Mahmut Paşa Bedesteni, diğeri Kurşunlu Han’dır. Bugünkü müzeyi oluşturan bu iki yapı, 1881 yılındaki son yangından sonra terk edilmiştir. Mahmut Paşa Bedesteni, Fatih Sultan Mehmet’in sadrazamlarından Mahmut Paşa tarafından 14641467 yılları arasında yaptırılmıştır.Ortada 10 kubbe ile örtülü dikdörtgen planlı kapalı mekan,karşılıklı yerleştirilen üstü beşik tonozlarla örtülü 102 dükkandan meydana gelen bir arasta ile çevrilidir. Kaynaklarda Ankara sof kumaşlarının buradan dağıtıldığı yazılıdır. Kurşunlu Han ise, Fatih dönemi baş vezirlerinden Mehmet Paşa’nın İstanbul’daki imaretine vakıf olarak 1.yüzyılın ilk yarısında yaptırılmıştır. Han,Osmanlı devri hanlarının tipik plan karekterinde olup,ortada avlu ve revak sırası ile,bunları çeviren iki katlı odalardan oluşmuştur. Çatalhöyük Duvar Resmi NogayCas – 2 1 M ÜZELERİMİZ Melih ARSLAN Ankara’da ilk müze Kültür (Hars) Müdürü Mübarek Galip bey tarafından 1921 yılında Ankara Kalesi’nin Akkale burcunda kurulmuştur. Atatürk’ün telkinleri ile merkezde bir “Eti Müzesi” kurma fikrinden hareket edilerek diğer bölgelerdeki Hitit eserleri de Ankara’ya gönderilmeye başlanınca geniş mekanlara sahip bir müze binası gerekli görülmüştür. O zamanki Kültür Müdürü Hamit Zübeyr Koşay tarafından, devrin Maarif Vekili Saffet Arıkan’a metruk halde bulunan Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Han’ın onarılarak müze binası olarak kullanılması önerilmiş, bu fikir kabul edilerek, 1938 yılından 1968’e kadar devam eden bir restorasyon çalışması başlatılmıştır. Bedestenin orta bölümünde yer alan kubbeli mekanın büyük bir kısmının onarımının 1940 yılında bitirilmesi ile Ankara Sikkesi eserler, Alman Arkeolog H.Guterbock başkanlığındaki bir heyet tarafından yerleştirilmeye başlanmış, 1943 yılında binaların onarımı devam ederken, orta bölüm ziyarete açılmıştır. 1948 yılında Müze İdaresi Akkale’yi depo olarak bırakıp, Kurşunlu Hanın onarımı tamamlanan dört odasına yerleşmiştir. Kubbeli mekanın çevresindeki arastanın restorasyon ve teşhir projeleri Anıtlar Yüksek Mimarı İhsan Kıygı tarafından hazırlanmış ve uygulanmıştır. Beş dükkan orijinal halde bırakılıp, dükkan aralarındaki bölmeler kaldırılmış ve böylece, teşhir için geniş bir çevre koridoru elde edilmiştir. Balgat Roma mezarı buluntusu Önceleri Eti Müzesi ve Arkeoloji Müzesi olarak da adlandırılan Müze yapısı 1968 yılında son şeklini alarak “Anadolu Medeniyetleri Müzesi”adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Bugün idari bina olarak kullanılan Kurşunlu Han’da araştırmacı odaları, kütüphane, konferans salonu, laboratuar ve iş atölyeleri ileeser depoları yer almakta, Mahmut Paşa Bedesteni ise müzenin teşhir salonu olarak kullanılmaktadır. Ankara – Çayırhan Julıopolis buluntusu NogayCas – 2 2 4 M ÜZELERİMİZ Melih ARSLAN Osmanlı devrinin bu tarihi yapılarında kronolojik bir sırayla ziyaretçilerine sunmaktadır. Paleolitik Dönem(Yontma Taş),Neolitik Dönem(Cilalı taş,Kalkolitik Dönem(Bakır-Taş),Eski Tunç Çağı, Asur Ticaret Kolonileri Çağı ile Hititler,Frigler,Urartular ve Geç Hititler çok özel koleksiyonlarla müzede sergilenmektedirler. Müzenin klasik seksiyonunda ise; M.Ö.7.yüzyıldan günümüze kadar yaşamış olan uygarlıklar kronolojik bir sırayla,Ankara bölümünde ise Ankara merkez ve ilçelerinde yapılan müze kazılardan çıkan eserler sergilenmektedir. Roma Tiyatro buluntusu Tarihi yapıları ve zengin koleksiyonu ile tüm dünyanın ilgisini çeken Anadolu Medeniyetleri Müzesi, 1997 yılında İSVİÇRE’nin Lozan kentinde 68 müze arasından birinci seçilerek “AVRUPA’DA YILIN MÜZESİ” ünvanını kazanan ilk ve tek Türk Müzesi olma başarısını göstermiştir. Müze, yılda yaklaşık 400.000 ziyaretçi konuk etmektedir Urartu buluntusu Sahip olduğu zengin koleksiyonları ile dünyanın önde gelen müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi, bu topraklar üzerinde binlerce yıl öncesinden günümüze kadar yaşamış olan uygarlıkları İlk aletlerin üretimi, yerleşik yaşama geçilmesi,ilk besin üretiminin başlaması,seramik yapımı,ana tanrıça kültünün ortaya çıkması,tekstil üretimi, madenin kullanılması,ticari ilişkilerin ve mimarinin gelişimi,yazının kullanılmaya başlanması,tarım ve hayvancılığın gelişimi ile sikkenin icadı Anadolu’ya özgü önemli ana başlıklardır. Bu ana başlıklara ait özgün eserleri,en iyi örneklerle Anadolu Medeniyetleri Müzesi sizlere sunmaktadır. 4 NOGAYTÜRK NogayCas – 2 4 TEL : 0 332 641 41 93 CEP : 0 539 641 41 93 0 541 641 41 93 www.aluminyumkorkuluk.tr.gg NogayBülten’ de her sayımızda Nogayları ilgilendiren konular ve konuklar ile sizlere ulaşmak arzusundayız. Her ne kadar bu arzu içerisinde olsak da bunu daha kısa zaman dilimleri içerisinde sizlere ulaştırmaya gücümüz yetmiyor. Bu nedenle Nogay Bülten’ i NogayTürk Dergisi’ nin bir eki gibiymiş gibi sunmak zorunda kalıyoruz. Bülten, yayınlanış amacı itibari ile okuyanlarını bilgilendirmek ve mümkün olduğu kadar güncel konuları takip etmek durumundadır. Biz maalesef bunu Bülten’ in gerçek ruhuna uygun olmaksızın, geçmiş olan veya duyduğunuz, bildiğiniz haber veya duyuruları, olayları henüz yeniymiş gibi sunmak zorunda kalıyoruz. Bu elbette bizim için de sıkıntı yaratan bir durum. İnanıyorum ki bir zaman sonra bu sorunu aşmış olacağız. Bültenimizi, ruhuna uygun bir biçimde, kısa süreli zaman dilimleri içerisinde sizlere sunacağız. Her sayıda güncel haber ve yorumlarla sizlerle olmaya çalışacağız. Bültenimizin bu sayısında NogayTürk Dergisinin T.B.M.M.’ nde yapmış olduğu temaslarla ilgili detay haberleri bulabileceksiniz. Her ne kadar bir iki milletvekili ile yapılan görüşmeler haricindeki temaslar, randevusuz gidilmiş olmanın yarattığı zaman sorunundan ötürü beklenilen verimde geçmemiş olsa bile, Dergimizin tanıtımında ve Nogaylar ile ilgili fikir alışverişi yönünden azımsanmayacak verimlilikte olduğunu düşünmekteyiz. Kırım Derneği’ nin Ankara’ daki Büyük Anadolu Oteli’ nde 5 yıl aradan sonra yeniden tertiplemiş olduğu, adıyla birlikte kapsamının da genişletildiği, 6. Kırım – Nogay Gençlik Kurultayı’ na NogayTürk Dergisi olarak biz de iştirak ettik. Koordinasyon ve organizasyon yönünden oldukça başarılı olan Kurultay’ da, dünyanın ve Türkiye’ nin çeşitli bölgelerinden gelen gençlerin buluşmasına şahit olundu. Temennimiz o ki, Nogay Derneklerininin de aynı başarıda ve katılımda kurultay, sempozyum ve çeşitli kültürel etkinlikler düzenlemesidir. Hepinize sevgi ve saygılarımızla KÜLTÜR BAKANLIĞI SABANTOYA EL ATTI. Müjdeli haberi NogayTürk Dergisi’ ni makamına davet eden Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Sn. Mahmut EVKURAN verdi. Sabantoy’ un UNESCO nezdinde Somut Olmayan Kültürel Varlıklar statüsünde kabul görmesi için çalışmalar yapıldığını dile getiren Evkuran ayrıca Dergimiz hakkındaki görüşlerini dile getirdi.. Devamı Sayfa 2 - 3 ‘ de NOGAYTÜRK DERGİSİ T. B. M. M. ’ Nİ ZİYARET ETTİ NogayTürk Dergisi 30 Kasım 2010 Salı günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ ni ziyaret etti. NogayTürk Dergisi’ ni makamında kabul eden AKP Balıkesir Milletvekili İsmail ÖZGÜN ile yapılan görüşmede Nogaylar ve Nogaylara yönelik yayınlanan dergiler ile ilgili görüş alışverişinde bulunuldu. NogayTürk Dergisi aynı zamanda Meclisteki bazı milletvekillerine de nezaket ziyaretinde bulundu. Devamı Sayfa 4 ‘ de 6. KIRIM – NOGAY GENÇLİK KURULTAYI ’ NA İLK KEZ NOGAY GENÇLER DE KATILDI Geçmiş dönemlerde Nogay Derneklerinin başarılı çalışmaları ile hayata geçirilen Geleneksel Sabantoy Şenlikleri bu yıl hiçbir açıklama yapılmaksızın aynı dernekler tarafından unutturuldu. Devamı Sayfa 5 ‘ de NOGAYTÜRK DERGİSİ PROF. DR. YUSUF HALAÇOĞLU İLE RÖPORTAJ YAPTI Yakın bir tarihe kadar Türk Tarih Kurumu gibi prestijli bir kurumun Başkanlığını yürüten,alanında sayılı bir akademik kariyere sahip olan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile NogayTürk Dergisi ‘ nin yapmış olduğu röportajın perde arkasının okuyabilirsiniz. Devamı Sayfa 6 ‘ da KAYIP TAMGA Çeşitli ülkelerde Nogay Tamgaları ile ilgili araştırma yapan bilim adamı AHMEDOV, Türkiye’ ye geldi. Devamı Sayfa 6 ‘ da FEHMİ BAŞARAN SAYIŞTAY BAŞKAN YARDIMCISI ATANDI Fehmi BAŞARAN, Sayıştay Genel Kurulunda 4. Daire Başkanlığı görevine seçildikten kısa bir süre sonra Sayıştay Başkan Yardımcılığına atandı Devamı Sayfa 7 ‘ de KIRKUYU KÖYÜ İÇME SUYUNA KAVUŞTU Bir süredir devam eden altyapı çalışmalarının tamamlanması neticesinde Kırkuyu Köyü’nde içme suyu şebekesi döşenme çalışmaları sona erdi. Devamı Sayfa 7 ‘ de AKİN KÖYÜ’ NDE ÖRNEK KAMPANYA Ankara’ nın Ş.Koçhisar ilçesine bağlı olan Nogay Türk köyü Akin’ nde ağaçlandırma kampanyası başlatıldı. Devamı Sayfa 8 ‘ de NOGAY TÜRK GENÇLERİ KENDİLERİNİ GÖSTERİYOR Cumhuriyet Kupası Ankara İl birinciliği seçme yarışmasında 3. lük ödülünü Batuhan SÜTBAŞ aldı. Devamı Sayfa 8 ‘ de ADANA MUTFAĞINDA NOGAY ÇAYI Nogay Türklerinin mili içeceği Nogay Çayı Adana Olgunlaşma Enstitüsü’ nün hazırladığı kitapta kendine yer buldu. Devamı Sayfa 8 ‘ de . NOGAYTÜRK DERGİSİ TİKA , TÜRKSOY, YURTDIŞI TÜRKLER BAŞKANLIĞI’ NI VE BİROL DOK’ U ZİYARET ETTİ NogayTürk Dergisi, TBMM temasları haricinde ayrıca Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ( TİKA ) ‘ nı ziyaret etti. Ziyarette TİKA Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Yılmaz ile görüşüldü. NogayTürk Dergisi daha sonra Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY’ a da nezaket ziyaretinde bulundu. TÜRKSOY’ da Başkan Yardımcısı Doç.Dr.Fırat PURTAŞ ile ve Başkurdistan Cumhuriyeti Temsilcisi Ahad SALİHOV ile görüşüldü. Henüz yeni Kurulan Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’ na da nezaket ziyaretinde bulunan NogayTürk Dergisi, burada Kurum Başkanı Sn. Kemal YURTNAÇ tarafından kabul edildi. NogayTürk Dergisi son olarak Dünya Türkleri Akraba Toplulukları Hizmet Derneği Kurucu üyesi Birol DOK’ u makamında ziyaret etti. . Devamı Sayfa 2 ‘ de MÜJDELİ HABER NOGAYTÜRK DERGİSİ’ Nİ MAKAMINA DAVET EDEN KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI ARAŞTIRMA ve EĞİTİM GENEL MÜDÜRÜ MAHMUT EVKURAN TARAFINDAN VERİLDİ. NogayTürk Dergisi’ ni görüşmek maksadıyla makamına davet eden Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Mahmut EVKURAN, görüşme esnasında Sabantoy ile ilgili müjdeli haberler verdi. Yapılan davete NogayTürk Dergisi adına Hakan Benli ‘ nin yanı sıra Sami NOGAY ve Muharrem YILMAZ katıldı. NogayTürk Dergisi’ ni makamında kabul eden Mahmut EVKURAN, dergilerimizi incelerken, Sabantoy ile ilgili yazıları görünce Sabantoy ile ilgili hazırlamış oldukları projelerden bahsetti. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanacak olan projenin birkaç aşamadan oluşacağı belirtildi. İlk olarak dernekler tarafından belirlenecek bir tarihte, dernekler ve Bakanlık tarafından Sabantoy Şöleninin düzenlenmesi sağlanacak. Halen Bakanlık tarafından yürütülen ve tamamlanmak üzere olan ayrı bir proje kapsamında Sabantoy’ un somut olmayan kültürel varlıklar kategorisinde UNESCO’ ya verilecek teklif ile Kültürel Miras listesine alınması için çalışmalar yapıldığı belirtildi. Bir diğer proje ise, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek olan ve mevcut Derneklerin Bakanlığa sağlayacağı bilgi, belge, kişi ve yer gösterimi ile geniş kapsamlı bir çalışma yapılacak. Bu çalışmada Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın Maddi Kültür Şube Müdürlüğü tarafından Nogay Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde, Nogay kültürü, sözlü ve yazılı edebiyatı, giyim – kuşam ; gelenek ve görenekler, mimari yapı, yemek kültürü ve benzeri konu başlıklarında saha tespit ve yazılı görsel kayıt çalışmaları yapılacağı belirtildi. SAYFA 2 NOGAY KÜLTÜRÜ İÇİN TARİHİ BİR GÜNÜN BAŞLANGICINDAYIZ. BU ÖNEMLİ GELİŞMELERİ TÜM DERNEKLERİN EŞİT KATILIMIYLA EN VERİMLİ ŞEKİLDE ORGANİZE ETMEK EN BAŞTA DERNEK BAŞKANLARININ İNSİYATİFİNDE. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve henüz bazılarının başlangıç safhasında olduğu projelerin içeriği, zenginliği ve verimliliği tamamen Nogay Derneklerinin ilgili birimlere yapacağı destekle doğru orantılı. Bu projenin dışında kalacak olan her bir dernek, projenin eksik kalması anlamını taşıyacaktır. Dolayısıya bu proje içerisinde tüm derneklerin, insiyatifi ele alması ve geniş kapsamlı çalışmaların yapılması zaruriyet kazanmaktadır. Biz de NogayTürk Dergisi olarak bu insiyatifin içinde aktif ve etken olarak görev alacağız. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanacak olan projenin birkaç aşamadan oluşacağı belirtildi. İlk olarak dernekler tarafından belirlenecek bir tarihte, dernekler ve Bakanlık tarafından Sabantoy Şöleninin düzenlenmesi sağlanacak. Sabantoy şölenine paralel olarak Sabantoy’ un somut olmayan kültürel varlıklar kategorisinde UNESCO’ ya verilecek teklif ile Kültürel Miras listesine alınması için çalışmalar yapılacak. Projenin ikinci aşamasında ise, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek olan ve mevcut Derneklerin Bakanlığa sağlayacağı bilgi, belge, kişi ve yer gösterimi ile geniş kapsamlı bir çalışma yapılacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın Maddi Kültür Şube Müdürlüğü tarafından Nogay Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde, Nogay kültürü, sözlü ve yazılı edebiyatı, giyim – kuşam ; gelenek ve görenekler, mimari yapı, yemek kültürü ve benzeri konu başlıklarında saha tespit ve yazılı görsel kayıt çalışmaları yapılacağı belirtildi. SAYFA 3 CHP KONYA MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART İLE GÖRÜŞÜLDÜ KISA BİR GÖRÜŞME YAPILDI CHP Konya Milletvekili Atilla Kart ile makamında kısa süren bir görüşme yapıldı. Daha önceden randevu alınmadığı ve nezaket ziyareti çerçevesinde gerçekleştiği için kısa süren görüşmede Nogaytürk Dergisi ile ilgili bilgi verildi. Konya’ daki Nogay Türkleri ve Nogay Türk kültürü ile ilgili görüşlerin belirtildiği görüşmede konunun hukuki boyutlarına kısaca değinildi. Grup toplantısına yetişmesi gerektiğinden 15 dk. kadar süren görüşmede Kart’ a Mamay Destanı kitabı hediye edildi. MAKAMINDA KABUL ETTİ AKP Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün, 30 Kasım 2010 Salı günü T.B.M.M’ ndeki makamında kabul ettiği Nogaytürk Dergisi Editörü Hakan Benli ile iki saate yakın sohbet etti. Planlı olarak yapılan ziyarette Özgün ve Benli, Nogaylara yönelik yayın yapan Nogay dergileri hakkında görüş alışverişinde bulundular. Daha önce yayınlanmakta olan dergi sayısının üçten son olarak bire kadar inmesinin nedenleri ve halen yayın yapan Nogaytürk Dergisi’ nin yayın hayatı ile ilgili bilgiler verildi. Nogaytürk Dergisi’ nin internetten yayın yapmasının iyi ve kötü yönlerinin değerlendirildiği görüşmede ayrıca Nogaylar ile ilgili başka konulara da değinildi. MAMAY DESTANI HEDİYE EDİLDİ Görüşme esnasında TÜRKSOY tarafından basımı gerçekleştirilen ve Prof. Dr. İhsan KALENDEROĞLU tarafından yazılmış olan Mamay Destanı adlı kitap Özgün’ e hediye edildi. Kitabı inceleyerek kitap hakkında olumlu düşüncelerini aktaran Özgün, Nogayların geçmişine sahip çıkmasının önemini yineledi. Ayrıca Nogaytürk Dergisi’ nin ilk iki sayısını inceleyen Özgün, dergi hakkındaki memnuniyetini belirtti. NOGAY KÜLTÜRÜ KONUŞULDU Türkiye’ de çeşitli bölgelerde birbirinden habersiz olarak yaşayan Nogay Türklerinin hala aynı ortak kültürü yaşamaya devam ettiğinin vurgulandığı görüşmede bu Nogay topluluklarının bir an önce dernekler ve çeşitli ortamlarda bir araya gelerek tanışmaları, kaynaşmaları ve kaybolmaya başlayan Nogay Kültürünün yazılı ve görsel olarak kayıt altına alınmasının önemine ve aciliyetine değinildi. DERNEKLER İLE İLGİLİ FİKİR ALIŞVERİŞİNDE BULUNULDU Mevcut Nogay Türk derneklerinin yaptıkları çalışmalar ve bunların yararları üzerinde de değinilen görüşmede, derneklerin zaman zaman kendisini ziyaret ettiklerini, bu ziyaretlerden memnuniyet duyduğunu ve bundan sonra da aynı ziyaretlerin gerçekleşmesinin kendisini memnun edeceğini vurgulayan Özgün, derneklerin yaptıklarını başarılı bulduğunu ancak Nogay kültürü adına yapılması gereken daha bir çok şeyin olduğunu söyledi. Kendisinin de Nogay Türkü olduğunu ancak Nogay kültüründen uzak kaldığını ve bunun eksikliğini hissettiğini belirten Özgün, Kültürün korunması ve kurtarılması hayati önem taşımaktadır dedi.Son olarak Nogaytürk Dergisi’ ne ziyareti için teşekkür eden Özgün, başarılar diledi AKP KONYA MİLLETVEKİLİ ÖZKAN ÖKSÜZ ZİYARET EDİLDİ ÖKSÜZ OLDUKÇA YOĞUNDU AKP Konya Milletvekili olan ve aynı zamanda , Tavşançalı Kasabası’n dan olan Özkan Öksüz’ ün makamına da bir nezaket ziyaretinde bulunuldu. Makamında Nogaytürk Dergisi’ ni kabul eden Öksüz’ e Konya ve Kulu bölgesindeki Nogay Türkleri hakkında kısa bir bilgi verildi.. Öksüz, Nogay Türkleri hakkında fikir beyan etmekten kaçınırken sadece anlatılanları dinlemekle ve bazı yorumlarda bulunmakla yetindi. Oldukça yoğun olduğu gözlemlenen Öksüz, Nogaytürk Dergisi’ nin ilk iki sayısına göz atarken dergi hakkında da herhangi bir beyanda bulunmayıp, dergimize başarılar diledi. Diğer milletvekillerine olduğu gibi Öksüz’ e de Mamay Destanı kitabı hediye edildi. AKP KONYA MİLLETVEKİLİ MUSTAFA KALAYCI MAKAMINDA DEĞİLDİ HEDİYEMİZ BIRAKILDI AKP Konya Milletvekili olan Mustafa Kalaycı’ nın makamına yapılan randevusuz ziyarette kendisi makamında olmadığından görüşme yapılamadı. Kalaycı için Türksoy tarafından basılmış olan Mamay Destanı kitabı hediye olarak bırakılırken Ayrıca Nogaytürk Dergisi ile ilgili bilgilerin bulunduğu bir not sekreterliğine teslim edildi. SAYFA 4 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder." Gazâli , Ankara’ da 6. kez düzenlenen Kırım Gençlik Kurultayı’ na Nogay gençleri ilk kez resmi olarak katıldı. BAŞARILI BİR ORGANİZASYON Bu yıl 6. sı düzenlenen Kırım Gençlik Kurultayına Türkiye’ nin hemen her ilinden ve yurtdışında bir çok ülkeden Kırım Türkü genç delegele katıldı. Ankara Büyük Anadolu Otelinde gerçekleştirilen Kurultay’ a ilgi büyüktü. İki gün olarak organize edilen kurultay için Ankaraya gelen delegeler aynı zamanda kurultayın yapılacağı otelde konakladılar. İlk gün delegelerin tanışması ve kurultay komisyonlarının tertibi ile ilgili çalışmalar yapıldı. AYNI DİL AYNI KÜLTÜR AYNI EMEL… Kurultay delegeleri, geldikleri il veya ülkenin diğer delegeleri ile birlikte sahnede hem kendilerini hem de yaptıkları çalışmaları diğer delegasyon üyelerine tanıttılar. Akşam ise tüm kurultay delegelerinin akşam yemeği sonrasında çoşkulu eğlenceleri vardı. Kurultayın ikinci günü belirlenen komisyonların gün boyu süren toplantıları yapıldı. Her komisyonda katılımcı delegelerin duygu, düşünce ve önerileri ile ilerisi için yapılabilecek yeni fikirler üretildi. Bu fikirlerin geldikleri şehir veya ülkelerde uygulanabilir olması için sürekli olarak irtibat halinde olmaları fikri kabul gördü. Gün sonunda her komisyon aldıkları kararları diğer komisyonlara ve delegasyona tebliğ etti. Kurultayın sonunda ise kurultayda alınan kararlar deklare edildi. KURULTAY DA NOGAYTÜRK DERGİSİ’ DE KONUŞMA YAPTI Kırım – Tatar Gençlik Kurultay’ında Ankara, Konya, Eskişehir ve Kulu’ dan delege olarak katılan Nogay Gençleri de vardı. Nogay Gençleri çeşitli komisyonlarda görev de aldılar. Kurultay içerisinde NogayTürk Dergisi adına söz alan Hakan Benli ‘ de bir konuşma yaptı. Konuşmasında Nogay gençlerinin de ilerde böyle bir kurultay düzenlemelerinin en büyük hayali olduğunu dile getiren Benli, Kurultayda görev alan tüm delegasyona teşekkürlerini sundu. Kurultaya Ömer Aktürk ile birlikte katılan Benli, diğer kurultay delegasyonu ile çeşitli görüşmelerde de bulundular. SAYFA 5 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Herkesin anlayış derecesi farklı farklıdır. Benim sana anlatacaklarım, ancak senin anlayabileceğin kadardır. Hz. Mevlana TATARİSTAN ‘ DAN GELEN BİLİM ADAMI Çeşitli ülkelerde Nogay Türklerinin Tamgaları ile ilgili araştırma yapan bilim adamı AHMEDOV, Türkiye’ ye geldi TÜM TOPLUMUN TANIDIĞI SAYGIN BİR İSİM Türk Tarih Kurumu’ nun eski Başkanı olan araştırmacı tarihçi , yazar, Prof Dr. Yusuf HALAÇOĞLU ile yaptığımız röportajı dergimiz NogayTürk’ te okuyabilirsiniz. Yapmış olduğu araştırmalar ile sık sık ülke gündeminde yer edinen ve kimi zaman haksız sataşmalara ve yanlış anlaşılmalara maruz kalmış olan Halaçoğlu, özellikle Ermeni sorunu ile ilgili yaptığı çalışmalar ile tanınmakta. Son olarak Anadolu’ daki göçer boy ve aşiretler ile ilgili yapmış olduğu altı ciltlik araştırma ile gündeme gelen Halaçoğlu, çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Hatırlanacağı üzere Kürt bildiğimiz kimi aşiretlerin Türkmen, Türkmen bildiğimiz kimi aşiretlerin ise Kürt olduğunu yapmış olduğu araştırmalarda tespit ettiğini anlatmıştı. Uzun bir süredir görüştüğümüz Sn. Halaçoğlu ile nihayetinde bu sayı için bir röportaj yapabilmek amacı ile randevu aldık. Görüşmeye başladığımız sıralarda henüz Türk Tarih Kurumu Başkanı olan Sn. Halaçoğlu ile Gazi Üniversitesi ‘ nin içindeki rektörlük binasında bulunan makamında buluştuk. Oldukça sıcak ve içten bir karşılamanın ardından henüz röportaj sorularına başlamadan yaklaşık bir buçuk saat süren bir sohbet ortamı oluştu. RÖPORTAJ HAKKINDA Röportaj öncesinde yapmış olduğumuz sohbet esnasında kendilerine hediye ettiğimiz Mamay Destanı Kitabı ve içeriği hakkında çeşitli konularda konuşuldu. Daha sonrası NogayTürk Dergisi’ nin ilk iki sayısını inceleyen Halaçoğlu, dergi hakkındaki görüşlerini ve önerilerini bizlerle paylaştı. Dergimizi başarılı bulduğunu belirten Halaçoğlu İnternetteki yeni sayılarımıza da göz atacağını söyledi. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, röportaj öncesinde Nogay Türkleri konusunun kendi araştırma kapsamına girmediğini özellikle belirterek, bu konuda doyurucu bir bilgiye sahip olmadığının altını çizdi. Biz de NogayTürk Dergisi olarak Nogay Türkleri ile ilgili detaylara girmeden genel anlamda, tarihçi ve araştırmacı kişiliğini ön plana çıkaran, Daha önce yönetmiş olduğu kurum ile bağlantılı sorular yönelteceğimiz beyanında bulunduk. Bu uzlaşıdan sonra Türk Tarih Kurumu’ nu yıllarca yönetmiş bir kişiye sorabileceğimiz soruları yönelttik. Röportaj içerisinde gerek Nogay Türkleri ile ilgili gerekse diğer Türk toplumları ile ilgili görüşlerini paylaşan Halaçoğlu, daha ziyade, kültürü ile ilgili araştırma yapmak isteyen Nogay Türk gençlerine yönelik faydalı ve önemli tavsiyelerde bulundu. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile yapılan görüşme yaklaşık üç saat sürdü. Adana’ da internetten yayınlanan www.sehriadana.com isimli internet sitesinde yer alan bir habere göre, Tataristan’ dan gelen ve Tataristan Tarih Enstitüsünde doktora tezi için çalışmalar yapan Araştırmacı Vener AHMEDOV, araştırmalarının Türkiye ayağı için iki aydır ülkemizde bulunmakta. NOGAY TÜRK TAMGALARININ İZİNDE Nogay ve Tatar Türklerinin sosyal yaşamında oldukça önemli bir yer edinen ve bu edindiği yeri göstermek için çadırlarına, yaşadıkları yerlere ve en son gömüldükleri mezarın taşına kazıdıkları tamgalar günümüzde çeşitli araştırmalara ve eserlere konu olmakta. Başkurdıstan doğumlu olduğu belirtilen araştırmacı AHMEDOV’ da, Bu tamgaların izinde dünyanın çeşitli ülkelerinde aratırmalar yapıyor. Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kırım ve Bulgaristan’ ın ardından ülkemizde de kaybolan bu değerleri araştırmak amacıyla Adana’ nın Ceyhan ilçesine geldi. CEYHAN’ DA ARAŞTIRMALAR YAPTI Yaklaşık iki aydır ülkemizde bulunan Ahmedov, Ceyhan’ da Belediye Başkanı Hüseyin SÖZLÜ’ yü ziyaret etti. Ardından, aynı ilçede yaşayan ve tamgalar ile ilgili “ Kayıp Tamga “ adında bir kurgu roman da yazmış olan Dr. Fatih KARAYANDI ile temasa geçen AHMEDOV, bölgedeki çeşitli köylerde araştırmalarına devam etmiştir. Ceyhan’ da yamış olduğu araştırmalarını diğer ülkelerde yaptığı araştırmalar ile karşılaştırarak tezini tamamlayacak olan AHMEDOV’ un Ceyhan Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından misafir edildiği belirtildi. SAYFA 6 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Toprak ne kadar zengin olursa olsun, ekilmedikçe mahsul vermez. Kafalar da öyle; ekilmeyen kafalar da fikir üretmez." Seneca Fehmi BAŞARAN, Sayıştay Genel Kurulunda 4. Daire Başkanlığı görevine seçildikten kısa bir süre sonra Sayıştay Başkan Yardımcılığına atandı Fotoğraf : Kululuyuz.biz HABER : Cemil SÜTBAŞ KISA SÜRE ÖNCE SAYIŞTAY 4. DAİRE BAŞKANLIĞI GÖREVİNE SEÇİLMİŞTİ. Hatırlanacağı üzere 25 Kasım 2010 günü toplanan Sayıştay Genel Kurulu; yaş haddinden emekliye ayrılan 4. Daire Başkanı Abdullah ÖZSAN'ın yerine Sayıştay üyesi Fehmi BAŞARAN'ı, 6. Daire Başkanı Harun ERDOĞAN'ın yerine de Burhan TOKCAN'ı seçmişti. SAYIŞTAY BAŞKAN YARDIMCILIĞINA ATANDI Sayıştay 4. Daire Başkanı Sayın Fehmi BAŞARAN, Sayıştay Genel Kurulunun 14.01.2011 tarihli toplantısında Sayıştay Başkan Yardımcılığı görevine atandı. BAŞARAN, Sayıştay Genel kurulunun 25.11.2010 tarihli toplantısında 4. Daire Başkanlığı görevine seçilmişti. Fehmi BAŞARAN'ın Başkan Yardımcısı olmasıyla boşalan 4. Daire Başkanlığı görevine Sayın Abdurrahman ACAR seçildi. KULU’ DA DOĞDU Fehmi BAŞARAN, 1953 yılında Konya'nın Kulu ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Konya'da tamamladı. 1976 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. İşletme Anabilim dalında yüksek lisans yaptı. BAŞARILI BİR NOGAY TÜRKÜ Maliye Bakanlığında Hesap Uzmanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı, Çevre Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı, Çevre Bakanlığı Müsteşar Vekilliği, Yarımca Petrokimya A.Ş.'nde Denetçilik, Yapağı ve Tiftik A.Ş.'nde Yönetim Kurulu Üyeliği ve PETKİM Holding'de Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunduktan sonra1998 yılında TBMM Genel Kurulunda Sayıştay Üyeliğine seçilen Fehmi BAŞARAN, Sayıştay 1. Daire Üyesi olarak görev yapmaktaydı. NOGAYTÜRK BÜLTENDE YER ALMASINI İSTEDİĞİNİZ HABERLER İÇİN Nogayturkdergisi@hotmail.com adresine haberinizin içeriğini ve fotoğraflarını yollayabilirsiniz. Haber : www.kululuyuz.biz Yıllardır içme suyu sıkıntısı çeken ve tuzlu su kullanmak zorunda kalan Kırkkuyu Köyü nihayet içme suyu şebekesine kavuştu. İÇME SUYU SIKINTISI BİTTİ Konya - Kulu ‘ daki en büyük Nogay Türk Köylerinden biri olan Kırkuuyu köyü yıllardır süregelen içme suyu sıkıntısından nihayet kurtuldu. Bir süredir devam eden altyapı çalışmalarının tamamlanması neticesinde köyde içme suyu şebekesi döşenme çalışmaları sona erdi.. TUZLU SU İÇİYORLARDI Köyün yerleşiminden ötürü yıllardır tuz oranı yüksek su içmek ve kullanmak zorunda kalan köy halkı sağlıklı içme suyuna kavuştu. Köydes Projesi kapsamında 144.000 TL ‘ ye ihale edilen proje, Tuzyaka Belediye sınırlarından başlayarak Kırkkuyu Köyü içindeki şebekenin döşenme işlemlerinin bitirilmesiyle tamamlanmış oldu.. Kırkkuyu Köyü Muhtarı Ramiz Başaran konu ile ilgili olarak “ Projeye emek veren herkese köyümüz adına teşekkür ediyorum. Bundan sonra köyümüz yeterli olan içme suyuna kavuşmuş oldu “ dedi. İrtibat Numarası : 0 532 561 14 09 SAYFA 7 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ "İnsanlar köprü kuracakları yerde duvar ördükleri için yanlız kaldılar." Isac Newton Nogay Türklerinin mili içeceği Nogay Çayı Adana Olgunlaşma Enstitüsü’ nün hazırladığı kitapta kendine yer buldu. Ankara’ nın Ş.Koçhisar ilçesine bağlı olan Nogay Türk köyü Akin’ nde ağaçlandırma kampanyası başlatıldı. KÖYDE AĞAÇLANDIRMA ÇALIŞMALARI YAPILIYOR Tuz gölü havzasındaki en büyük Nogay Türk köylerinden biri olan Akin, hemen her zaman olduğu gibi örnek bir kampanya başlattı. Akin Köyü Muhtarlığı tarafından başlatılan çalışma neticesinde, Akin Köyü girişinde bulunan bekleme yolunun kenarlarına başlangıçta 100 adet akasya fidanı dikildi. MUHTAR ABDURRAHMAN ŞENTÜRK DESTEK BEKLİYOR Akin Köyü Muhtarı Abdurrahman Şentürk konu ile ilgili yaptığı açıklamada Akin Köyü’ nün yeşillendirilmesi için başlattıkları çalışmada öncelikle köyün girişi sayılan yol kenarlarının…………….. yeşillendirilmesine uğraş verdiklerini söyledi. Henüz çalışmanın başlangıcında 100 fidana ulaştıklarını ve bu sayının günden güne artmasını beklediklerini ifade eden ŞENTÜRK, Akin Köyü halkından ve tüm Akinlilerden kampanyaya katılmaları çağrısında bulundu. Kampanyada bir fidan bedeli 25 TL olarak belirlenirken, kampanyaya destek olmak için Akin Köyü Muhtarı Abdurrahman ŞENTÜRK’ e aşağıdaki numaradan ulaşılabileceği belirtildi. İrtibat tel : 0 537 578 17 63 BATUHAN SÜTBAŞ SATRANÇ SEÇMESİNDE 3. OLDU Cumhuriyet Kupası Ankara İl birinciliği seçme yarışmasında 3. lük ödülünü Batuhan SÜTBAŞ aldı. Türkiye Satranç Federasyonu tarafından düzenlenmekte olan Cumhuriyet Kupası’ na katılım için Ankara il birinciliği seçme yarışmalarına gençler kategorisinde katılan Batuhan SÜTBAŞ 3. olma başarısını gösterdi. UMUT VAAD EDEN BİR BAŞARI SERGİLEDİ. 2010 yılı Aralık ayında Ankara 19 Mayıs Ziya Ozan Yüzme Havuzu kafeteryası ve Türkiye Satranç Federasyonu’ nde yapılan müsabakalar büyük bir heyecan içerisinde geçti. Dört farklı kategoride yer alan oyuncular rakiplerini alt edebilmek için çaba gösterdiler. BRONZ MADALYA KAZANDI Gençler kategorisinde mücadele eden Nogay genci Batuhan SÜTBAŞ ise 3.lük derecesini elde etme başarısını gösterdi. Yapılan ödül töreninde kendisine bronz madalya takıldı. NOGAY TÜRKÜ DENİLİNCE AKLA ÖNCE ÇAYI GELİYOR Nogay Türk mutfağının vazgeçilmez içeceği olan Nogay Çayı, Nogayl Türklerinin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kayıt altına alınmıyor olsa bile, Adana Olgunlaşma Enstitüsü’ nün 2 yılda hazırlamış olduğu ve “ Mutfak Sanatı “ adı verilen yöresel Adana mutfağında kendine yer buldu. Henüz ülkemizde Nogay Türk mutfağı ile ilgili hazırlanmış bir araştırma bulunmadığından Nogay Türk Mutfağı’nın kendine özgü tatları ile ilgili kayıtlara farklı farklı bölgelerde ve yayınlarda rastlanmakta. Adana Kız Teknik Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü İkbal Kalın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Adana'nın çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmasının yanı sıra bugün olduğu gibi uzun yıllar boyunca her dönemde göç alan bir kent olduğuna dikkati çeken Kalan, her medeniyetin, her göçün Adana mutfağına zenginlik kattığını vurguladı. ……………………… Kalın, Adana'nın mutfak zenginliğinde verimli topraklarının da etkisinin olduğunu, yörede yetişen ürünlerin sofralara yılın her mevsiminde çeşni kattığını ifade ederek, ''Medeniyetlerin her birinin ayrı bir değer kattığı Adana mutfağının ünlü yemekleri artık nesilden nesle orijinal tadıyla aktarılacak. Çalışmamızın ana amaçlarından biri de birbirinden lezzetli yemek, tatlı ve içeceklerin ilk günkü tadıyla gelecek kuşaklara aktarılmasıdır'' diye konuştu. ……………… …… SAYFA 8 ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Bazi amaçlar o kadar degerlidir ki, o yolda maglup olmak bile zafer sayilir. Nogaytürk Dergisi Merkezi Ankara ‘ da olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı’ nı ziyaret etti. Nogaytürk Dergisi Editörü Hakan Benli ve Nogay Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Sekreteri ve aynı zamanda Nogay Gençlerini Birşeştirme Platformu Başkanı Sn. Ömer Aktürk, merkezi Ankara’ da olan Türki İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı na ziyarette bulundular. TİKA BAŞKAN YARDIMCISI DR. MEHMET YILMAZ KABUL ETTİ TİKA ( Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ) Genel Başkan Yardımcısı ve Eğitim, Kültür ve Sosyal İşbirliği Dairesi Başkanı Dr. Mehmet YILMAZ tarafından 2 Şubat 2011 günü kabul edilen BENLİ ve AKTÜRK , ağırlıklı olarak Nogaytürk Dergisi hakkında görüşmelerde bulundular. Görüşme içerisinde aynı zamanda Türkiye’ de yaşayan Nogay Türkleri hakkında bilgiler verilirken Nogay Türklerinin kültürlerini yaşatma yönündeki sıkıntıları da dile getirildi. Türkiye ve Avrupa’ da ki çeşitli Nogay sivil toplum kuruluşları ve bunların yaşamış oldukları sıkıntıların da dile geitrildiği görüşmede sn YILMAZ, TİKA olarak görev ve sorumluluklarımız çerçevesinde gerek Nogay Türkleri dernekler i gerekse diğer Nogay sivil toplum kuruluşları tarafından kendilerine getirilecek projelere ellerinden gelen her desteği vereceklerini söyledi. YILMAZ, birkaç yıl önce Ankara’ da ATO Konferans salonunda Nogay Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından düzenlenen Bilgi Şöleni etkinliğine de kendilerinin maddi destek sağladığını belirterek, Nogay Türkleri derneklerinden bu ve buna benzer organizasyonlar tertiplendiği takdirde kendilerinin desteklerinin süreceğini vurguladı. NOGAYTÜRK DERGİSİ KONUŞULDU TİKA Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet YILMAZ, Türkiye ‘ de yaşayan Nogay Türkleri ile ilgili çok az çalışmanın yapıldığını belirterek, Nogay Türklerine yönelik bir derginin yayınlanıyor olmasından memnuniyet duyduklarını ve bu derginin Türk dünyasındaki Nogay Türklerinin birlik ve beraberliğini sağlamasında önemli roller üstlenebileceğini belirtti. Yaklaşık bir saat kadar süren görüşme içerisinde karşılıklı olarak yapılabilecek projeler hakında da fikir teatisinde bulunuldu. Özellikle Seyitahmetli Köyü’ nde Nogay Müzesi yapılması için ortak zemin fikrinin gerek dernekler gerekse tüm Nogay Türkleri tarafından desteklenmesi gerektiğine işaret eden Yılmaz, Kültürün her zaman korunmasının mümkün olmadığını ancak bunun dernekler, dergiler ve müze gibi çeşitli çalışmalarla korunabileceğini söyledi. Ankara’ da çeşitli kurumlarla temasını sürdüren Nogaytürk Dergisi, Türk Dünyasına yönelik çalışmalarıyla tanınan Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı TÜRKSOY’ u ziyaret etti. Nogaytürk Dergisi’ ni temsilen dergi editörü Hakan Benli ve beraberinde Nogay Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Sekreterliği görevinin yanısıra Nogay Gençlerini Birşeştirme Platformu Başkanlığını da yürüten Sn. Ömer Aktürk, Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi TÜRKSOY Başkanlığı na ziyarette bulundular BAŞKURDİSTAN TEMSİLCİSİ AHAT SALİHOV İLE GÖRÜŞÜLDÜ BENLİ ve AKTÜRK ‘ ün makamında ziyaret ettikleri TÜRKSOY Rusya Başkurdistan Cumhuriyeti temsilcisi Ahat SALİHOV ile yapılan görüşmede, Nogaytürk Dergisi hakkında istişareler yapıldı. Çeşitli ülkelredeki Nogay Türklerinin durumu, kültürel etkinlikler konusunda fikir alışverişinde bulunuldu. TÜRKSOY BAŞKAN YARDIMCISI DOÇ.DR. FIRAT PURTAŞ KABUL ETTİ Makamında BENLİ ve AKTÜRK’ ü ağırlayan TÜRKSOY Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Fırat PURTAŞ ile yapılan görüşmede ağırlıklı olarak Nogaytürk Dergisi konuşuldu. Nogaytürk Dergisi’ nin basılması konusunda fikir alışverişinde bulunulan randevuda Nogayttürk Dergisi’ nin basılmış ve netten yayınlanmış olan dört sayısını inceleyen PURTAŞ, dergi hakkında olumlu beyanlarda bulundu. Görüşme esnasında Nogay Türkleri ile ilgili araştırma ve yayınların az olması, kaybolmakta olan bir kültür için yapılan araştırmaların yetersizliği ve kültürel açıdan geçmekte olan zamanın dezavantajlarını dile getiren BENLİ, Doç.Dr. Fırat PURTAŞ’ a, TÜRKSOY kapsamındaki kültürel çalışmalarda Nogay Türklerine yeterince yer verilmediğini söyledi. Bu serzenişe istinaeden, TÜRKSOY’ un durumu, üye ülkelerin çekincelerini ve Nogay Türklerinin uluslararası özel durumunu anlatan PURTAŞ, bu konuda daha fazla çalışmaların yapılması için elinden geleni yağacağı sözünü verdi. SAYFA 9 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ Birbirimizi bağışlayabilmeden önce, birbirimizi anlamamız gerekir. Emma Goldman- Nogaytürk Dergisi, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurtlaç ile makamında görüştü. YURTDIŞI TÜRKLER BAŞKANI KEMAL YURTNAÇ İLE MAKAMINDA GÖRÜŞÜLDÜ Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Başkanı Kemal Yurtnaç’ ın makamında kabul ettiği NogayTürk heyetinde, NogaytTürk Dergisi Editörü Hakan Benli ve Yenimahalle End. Mesl. Lisesi Öğretmeni Muharrem Yılmaz vardı. Konya yolunda tahsis edilen binasına henüz yeni taşınan Başkanlık, TİKA, TÜRKSOY ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra STÖ ’ler için genel koordinasyon görevi üstleneceği belirtildi. NOGAY TÜRKLERİ VE NOGAYTÜRK DERGİSİ HAKKINDA FİKİR ALIŞVERİŞİNDE BULUNULDU Başkan Kemal YURTNAÇ ile yapılan görüşmede Türkiye’ de yaşayan Nogay Türkleri hakkında karşılıklı olarak çeşitli bilgiler ve görüşler konuşulurken, yeni yapılanmakta olan bir teşkilat olan BYTATB ‘ nin Nogay Türkleri ile ilgili olarak üstlenebileceği projeler ve bu konuyla ilgili misyonu hakkında fikir alışverişinde bulunuldu. Görüşme esnasında NogayTürk Dergisi’ ni de inceleyen Kemal YURTNAÇ, dergi hakkındaki memnuniyetini dile getirdi. KURUMSAL İLİŞKİLER VE İLETİŞİM DAİRE BAŞKANI GAZALİ ÇİÇEK İLE DE GÖRÜŞÜLDÜ Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bünyesindeki Kurumsal İlişkiler ve İletişim Daire Başkanı Gazali Çiçek ile yapılan görüşmede NogayTürk Dergisi’ nin misyonu, ve bu misyonla bağlantılı olarak, BYTATB ile olan ortak paydaları ve müşterek çalışmaların yapılabilirliği üzerine görüş alışverişinde bulunuldu. Her iki görüşmede geçen sıcak ve samimi yaklaşım, Nogay Türkleri adına sevindirciydi. Nogaytürk Dergisi, Dünya Türkleri Akraba Toplulukları Hizmet Derneği kurucularından Birol Dok ile görüştü. BAŞBAKANLIK MERKEZ BİNASINDA BİROL DOK İLE GÖRÜŞÜLDÜ Hüseyin Çelik’ in danışmanı Birol DOK , makamında kabul ettiği NogayTürk Dergisi’ ni oldukça içten ve dostane bir şekilde karşıladı. Birol DOK’ un kurucu üyelerinden olduğu derneğin yine kurucu üyeleri arasında İstanbul Vali Yrd. Mustafa ALTINTAŞ ve dergimize yazılarıyla katkı sağlayan Prof. Dr. Ahmet TAŞAĞIL ‘ da yer almakta. NOGAYTÜRK DERGİSİ’ Nİ VE MİSYONU NU ANLATTIK Başbakanlık merkez binasındaki makam odasında her gelen misafirine candan bir hoş geldiniz diyen DOK , samimi ve içten yaklaşımıyla bizleri onore etti. Nogay Türkleri’ ne ve tüm Türk topluluklarına olan yakın ilgisini dile getiren DOK, dergimiz hakkında bilgi aldı. Dergilerimizi inceleyen DOK, bundan sonrası için yapılabilecek her ne var ise kendisinin yardımcı olmaktan memnun olacağını dile getirdi. Nogay Türkleri’ nin yaşadığı bölgeler, sorunları, kültürel etkinlikleri ve derneklerin faaliyetleri hakkında da bilgi alan DOK, Nogay Türkleri derneklerinin yurt dışından Türkiye’ ye okutmak için öğrenci getirmediklerini, bu konuda kendilerine baş vurmadıklarını, dışarıya öğrenci göndermek için çalışmalar yapmadıklarını tespit ettiğini belirtti. Yaklaşık iki saat süren görüşmede daha önce Nogay Rayonu’ ndan Türkiye’ ye azımsanmayacak sayıda öğrenci getirildiğini ama son dönemlerde bu sayının iyice düştüğünü ve halen sadece bir öğrencinin eğitim için Türkiye’ de olduğunu belirten DOK, bu konuda Nogay Türk derneklerine çok iş düştüğünü belirtti. SAYFA 10 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ TAZİYELERİMİZ ÜMMÜHAN ORAK GÜLİZAR YILMAZ KONYA – KULU ANKARA – Ş.KOÇHİSAR, AKİN KÖYÜNDEN ÜMMÜHAN ORAK HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR. MERHUMEYE ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ NOGAYTÜRK DERGİSİ AĞILBAŞI KÖYÜ’NDEN TEVFİK EKTAŞ MERHUM ŞERAFETTİN GÜNER KIZI KONYA – KULU AĞILBAŞI KÖYÜNDEN TEVFİK EKTAŞ HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR. MERHUMA ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ BAYRAM ALİ - ASKER - HACI GÜNER, GÜLPERİ BENLİ VE GÜLDANE GÖNCÜ’ NÜN KARDEŞİ MERHUM İSMAİL YILMAZ EŞİ Ve NOGAYTÜRK DERGİSİ HACI FEHMİ AKYILDIZ ESKİŞEHİR – AKTEPE ALPU KÖYÜNDEN HACI FEHMİ AKYILDIZ HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR. MERHUMA ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ NOGAYTÜRK DERGİSİ ŞÜKRÜ – MAHİR – MUSTAFA CENGİZ ve YASİN YILMAZ’ IN ANNELERİ ABDULLAH POLAT GÜLİZAR YILMAZ ANKARA – Ş.KOÇHİSAR ŞEKER KÖYÜNDEN ABDULLAH POLAT HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR. MERHUMA ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR. NOGAYTÜRK DERGİSİ MERHUMEYE ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ. H.TEMİRBEK ATICI KONYA – KULU AĞILBAŞI KÖYÜNDEN GÜLİZAR YILMAZ HAKKIN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR. MERHUMEYE ALLAH’ TAN (C.C. ) RAHMET, YAKINLARINA BAŞSAĞLIĞI DİLERİZ NOGAYTÜRK DERGİSİ NOGAYTÜRK DERGİSİ SAYFA 1 1 TEL : 0 332 641 41 93 CEP : 0 539 641 41 93 0 541 641 41 93 KONYA – KULU www.aluminyumkorkuluk.tr.gg