ÇOCUKLARDA SIKLIKLA GÖRÜLEN BOZUKLUKLAR:

advertisement
ÇOCUKLARDA SIKLIKLA GÖRÜLEN BOZUKLUKLAR:


















ÖĞRENME GÜÇLÜKLERİ
KEKELEME
FONOLOJİK BOZUKLUK
DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
TİK BOZUKLUKLARI
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK
ALTINI ISLATMA VE ALTINI KİRLETME
DEPRESYONLAR
PSİKOTİK BOZUKLUKLAR
SOSYAL FOBİ
ÖZGÜL FOBİ
POST TRAVMATİK STRES BOZUKLUĞU
UYKU BOZUKLUKLARI
DÜRTÜ KONTROL BOZUKLUKLARI
UYUM BOZUKLUKLARI
PSİKOSOSYAL STRES FAKTÖRLERİ
OKUL SORUNLARI
DAVRANIM BOZUKLUKLARI
1-ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ
Çocuklardaki öğrenme güçlüğü bazı alanlarda çocuğun zeka düzeyi ve yaşına uygun gelişim düzeyinin çok
altında başarı göstermesi ile karakterizedir. Bu alanlar matematik öğrenme güçlüğü , yazılı anlatım güçlüğü
,okuma
güçlüğü
şeklinde
özetlenebilir.
Özel öğrenme güçlüklerinin görünümü çocuğun zeka seviyesi normal olmasına rağmen yukarıda bahsedilen
alanlarda gerekli performansı- başka bir psikiyatrik veya organik bir neden olmadan-gösterememesidir.
Özel öğrenme güçlüklerinin tanısı klinik görünüm ve yapılan testlerle belli olmaktadır.Özel öğrenme güçlüğünün
ayrıcı tanısında okullardaki normal olarak gelişen sapmalar ,eğitim ve öğretimde fırsat eksikliği , çocuğa verilen
yetersiz öğrenim durumu göz önüne alınmalıdır. Ayrıca görme ve işitme veya herhangi bir duyu bozukluklarında
, zeka problemi olan çocuklarda , yaygın gelişimsel geriliği olan çocuklarda görülen o bozukluğa bağlı öğrenme
güçlüğünden
bu
mevcut
durum
ayırt
edilmelidir.
Okuma bozukluğunda çocuğun zeka düzeyi ve aldığı eğitim göz önüne alındığında çocuğun ondan beklenen
seviyenin önemli derecede altında okuma becerisi göstermesidir. Okuma bozukluğu olan çocuklarda sesli
okumada çarpıklıklar , yanlış sözcük kullanma ve sözcük atlamaları olur. Okuma bozukluğu yüksek IQ ile
beraberse
,
erken
tanı
ve
tedavi
ile
sonuç
iyi
olmaktadır.
Matematik ve yazılı anlatım bozukluğunda da okuma bozukluğunda olduğu gibi IQ seviyesi ve aldığı eğitim göz
önüne alındığında önemli derecede yetersizlik görülür.Bu durum çocuğun okul performansını ders başarısını
önemli derecede etkiler , Aileler normalde çocuklarının zeka düzeyine baktıklarında belli bir başarı beklemelerine
karşın çocuklardan yukarıda bahsedilen alanlarda önemli derecede sıkıntı olmaktadır. Bu durumda çocuğun
kendi
özgüveni
bozulmakta
,
aile
ile
olan
ilişkilerde
sorunlar
yaşanmaktadır.
Özel öğrenme güçlüklerine başka psikiyatrik durumlar da eşlik edebilir. Özellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğu ile sık bir şekilde bir arada olabilir. Bu iki durumun ayırıcı tanısı bazı standart testler ve çocuğun
klinik durumu ile kesinleştirilmektedir. Tedavide özel öğrenme güçlüğüne yönelik eğitimin verilmesi ile tedavi
gerçekleşebilir. Ancak bu durumun tedavisi uzun bir süre almakta , bazı problemler yaşam boyu devam
edebilmektedir.
2-KEKELEME BOZUKLUĞU
Çocuğun konuşmasının zamanlamasında ve akıcılığında bozulma söz konusudur, seslerin ve hecelerin sık
uzatılması ve tekrar edilmesi olabilir. Hece ve kelimeleri söylerken duraklama olabilir. Bazen söyleyemediği
kelimeyi konuşmamak için kişi başka kelimeler kullanmaya çalışabilir. Kelime yinelemeleri olabileceği gibi hece
yinelemeleri
de
olabilir.
Genelde 2-4 yaşları arasında olan kekemelik normal olarak karşılanır . Kekemeliğin %90 geçici olmakla beraber
%10 kadarı kalıcı olabilir. Israr eden kekemeliklerde gerekli müdahalenin yapılması gerekir. Bazı durumlarda
kekemelik
dalgalanmalar
şeklinde
değişik
dönemlerde
görülebilir.
Ailenin çocuğun kekemeliğine dikkat çekmemesi gerekir. Çocuk kekelemeye başladığında sanki normal
konuşuyormuş gibi davranmak önemli bir noktadır. Eğer dikkat çekerse , uyarırsa çocuğun anksiyetesi daha da
artar , bu da konuşmanın daha da bozulmasına neden olur . Kekemelik durumunu değişik stres etkenlerinin,
kaygı durumlarının, aşırı kontrolcü ebeveyn davranışlarının , yeni hayat aşamasında ( kardeş doğumu , okula
başlama gibi ) uyum güçlüklerinin kekemeliğin şiddetini artırdığı konusunda klinik veriler mevcuttur . Kekemelik
belli bir süre geçmez ise anne babaların zaman kaybetmeden çocuklarını çocuk psikoloğuna getirmeleri gerekir.
Belli bir yaştan sonra kekeleme için konuşma, nefes ve ritim egzersizleri verilir. Bu egzersizler ile çocuğun
durumuna eşlik eden kaygı durumlarını azaltmak amacı ile ilaç tedavisi de uygulanabilir. Yurt dışında konuşma
terapisti yetiştiren dört senelik fakülteler olmasına karşın ülkemizde kekemelik profesyonel anlamda ele
alınmamaktadır.
.
Bu arada kekemelikten dolayı çocukta gelişebilecek özgüvenin zedelenmesi, sosyal ortamlara girmek istememe
ile birlikte sosyal fobi, etrafta konuşmaktan kaçınma , arkadaş ilişkilerinde bozulmalar , ders ve okulda
konuşmak istemediği için uyum güçlükleri , içe çekilme , kendini ifade etmekte zorluk , kronik depresyon gibi
durumlar görülebilir. Bu nedenle eşlik eden bazı psikiyatrik sıkıntılar için psikoterapi ve ek ilaç desteği
yapılmalıdır. .
3-FONOLOJİK BOZUKLUKLAR
Fonolojik bozukluğu kekelemeden ayırt etmek gerekir, Fonolojik bozuklukta bazı harflerin ve hecelerin
telaffuz edilmesinde problem vardır. Fonolojik bozukluğun tedavisi de kekelemeye benzerdir. Ancak burada
yaklaşım
ve
altta
yatan
psikopatoloji
farklıdır.
Fonolojik bozukluğu olan çocuklarda bu durum zeka gerilikleri, işitme ve duysal sorunlar ,konuşma ile ilgili
motor
bozukluklardan
,
merkezi
sinir
sistemi
sorunlarından
ayırt
edilmelidir.
Hafif dereceli fonolojik bozuklukta çocuğun konuşması aile üyeleri tarafından anlaşılmasına rağmen çevre
tarafından anlaşılmaz. Ağır derecede fonolojik bozuklukta ise aile üyeleri tarafından da konuşma anlaşılamaz.
Fonolojik bozuklukta en sık r-s-k-ş gibi harflerin telaffuz edilmesinde sorunlar vardır. Bu sorunlardan dolayı
çocuk yaşıtları arasında uyum güçlükleri ile karşılaşabilir.Özellikle bu durumu fazla olan çocukların
sosyalleşmelerinde sorun olabilir. Çocuk konuşma sorunundan dolayı çok fazla sosyal ortamlara girmek istemez
, kendini toplum içerisinde ifade etmekten çekinir , bildiği halde derste kalkıp soruları cevaplamak istemez ,
kronik depresyon gelişebilir , arkadaş ilişkilerinde zorluklar yaşayabilir , kendine olan özgüveninde azalma
olabilir. Bütün bu nedenlerden dolayı fonolojik bozukluğu olan çocukların gerekli psikososyal desteğe ihtiyaçları
vardır. Gerekirse sıkıntının fazla olduğu durumlarda ilaç tedavisi kullanılabilir. Fonolojik bozukluğun tedavisinde
çocuğun yaşına uygun olan önerilerde bulunulur . Temel tedavi yöntemi ses çıkarma, konuşma ve telaffuz
konusunda eğitim v egzersizdir.
4-DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Dikkat Eksikliği Hiper Aktivite Bozukluğu’nun (DEHB) temel özelliği, kalıcı ve sürekli olan dikkat süresinin
kısalığı, engellemeye yönelik denetim eksikliği nedeniyle davranışlarda ya da bilişte ortaya çıkan ataklık ve
huzursuzluktur.
Bunun sonucu olarak çocukta gelişimsel olarak aşağıdaki 3 temel sorun ortaya çıkmaktadır:



Kısa dikkat süresi (poor attention span)
Yetersiz dürtü kontrolü (weak impulse control)
Aşırı hareketlilik (hyperactivity)
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu aşırı hareketlilik, dikkat sorunları ve istekleri erteleyememe
belirtileriyle ortaya çıkan bir psikolojik bozukluktur. Bir çocukta Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu var
denilebilmesi için akranlarıyla kıyaslama doğrudur. Eğer akranlarıyla karşılaştırıldığında hareketlilik ve dikkat
dağınıklığı çok fazlaysa,oyun oynamasına ve akranlarıyla sağlıklı ilişkiler kurmasına engel oluyorsa Dikkat
Eksikliği
Hiperaktivite
Bozukluğu’ndan
söz
edilebilir.
Aileler yardım için gerekli yerlere baş vurduğunda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan ve özellikle aşırı
hareketlilik belirtileri ön planda olan çocuklarını “düz duvara tırmanır” , “onu bir yerde zaptetmek imkansız”,
“”ele avuca sığmaz”, “beş dakikadan fazla yerinde oturmaz”, “oyun oynarken daldan dala konar” gibi sözlerle
anlatırlar.
Belirtileri:
-Aşırı Hareketlilik ve Dürtüsellik Belirtileri:


















Çoğu zaman elleri,ayakları kıpır kıpırdır ya da oturduğu yerde kıpırdanıp durur.
Çoğu zaman oturması beklenen durumlarda oturduğu yerden kalkar.
Çoğu zaman uygunsuz olan durumlarda koşuşturup durur ya da tırmanır.
Çoğu zaman sakin bir biçimde,boş zamanları geçirme etkinliklerine katılma ya da oyun oynama zorluğu
vardır.
Çoğu zaman hareket halindedir ya da motor tarafından sürülüyormuş gibi davranı.
Çoğu zaman çok konuşur.
Çoğu zaman sorulan soruların soru tamamlanmadan önce cevabını yapıştırır.
Çoğu zaman sırasını beklememe güçlüğü vardır.
Çoğu zaman başkalarının sözünü keser ya da yaptıklarının arasına girer.
Aşırı hareketlilik veya kıvranma
Yerinde oturmada güçlük
Dikkatin kolay dağılması
Sıklıkla bir şeyler kaybetme
Kuralları takip etmede güçlük
Sessizce oynamada güçlük
Oyunlarda sırasını beklemekte güçlük
Bir aktiviteden diğer aktiviteye kayma
Sıklıkla tehlikeli aktivitelerle uğraşma
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan bazı çocukların annelerine,çocuğunda belirtilerin ne
zaman başladığı sorulduğunda alınan cevap çok ilginçtir. Anneler daha hamileyken diğer çocuklarından daha
hareketli olduğunu hissettiklerine belirtmektedirler. Çoğu anne-baba ise çocuklarının farklı olduğunu bebeklik
döneminde ve erken çocuklukta algılarlar. Emekleme döneminde bile bu çocukların bir taraftan diğer tarafa ,bir
oyuncaktan diğerine atladıkları ve kucağa alınmaktan,kucağa alınsa bile kucağında olduğu kişinin durmasından
hoşlanmadıkları
gözlenmektedir.
Sıklık:
Kızlarda ve erkeklerde görülme sıklığı farklılık gösterir. Erkeklerin kızlardan 4-8 kat daha yüksek oranda Dikkat
Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olma olasılığı bulunmaktadır. Ayrıca erkeklerde aşırı hareketlilik,yıkıcı
davranışlarda bulunma,dürtüsellik (istekleri erteleyememe) belirtileri gösteren tip fazlayken,kızlarda daha çok
dikkatsizlik
belirtileri
gösteren
tipin
fazla
olduğu
bilinmektedir.
Tüm toplumlarda ortalama %3-5 sıklıkta görülmektedir. Yani ortalama olarak her 30-50 çocuktan birinin Dikkat
Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olduğu düşünülmektedir.
Dikkat
Eksikliği
Hiperaktivite
Bozukluğu’nun
Nedenleri:
.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun oluşumundan tek bir etkenin sorumlu
olmadığı,biyolojik,yapısal ve çevresel bir çok etkenin bir araya gelmesiyle oluştuğu görülmektedir.
Dikkat
Eksikliği
Hiperaktivite
Bozukluğu’na
Eşlik
Eden
Sorunlar:
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan çocukların büyük bir bölümü bu bozukluğun belirtilerinin yanı sıra
diğer bir çok alanda sorunlar yaşamaktadırlar. Bunlar arasında en “Öğrenme Bozuklukları” gibi okul başarısını
düşüren etkenler “Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu” gibi çocuğun topluma uyumunu zorlaştıran ve
“Depresyon
ve
Kaygı
Bozuklukları”
gibi
önemli
psikolojik
sorunlarla
karşılaşılmaktadır.
Dikkat
Eksikliği
Hiperaktivite
Bozukluğu’nun
Olumlu
Yanları:
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun kişinin yaşantısını zorlaştıran olumsuz tarafları olduğu gibi Dikkat
Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olanların iyi bir yönlendirme ile yararlanılabilecekleri veya ortaya
çıkarabilecekleri olumlu yanları da vardır. Tarihte yer edinmiş olan Thomas Edison,Benjamin Franklin,Albert
Einstein,Ernest Hemingway ve Dustin Hoffman ‘ın Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu oldukları konusunda
uzmanlar
arasında
görüş
birliği
vardır.
Dikkatsizlik,aşırı hareketlilik ve acelecilik gibi Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu belirtileriyle başa çıkıp
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun olumlu yönlerini iyi kullanan ve kendi yapılarına uygun meslekler
seçen bu kişilerin başarılı bir yaşamları olabilmektedir.








Enerjik olma
Yaratıcılık
Sıcak kanlılık,cana yakın olma
Hoşgörülü olma (bazen gerekenden fazla,zarar verici oranda)
Esneklik
İyi bir espri yeteneğine sahip olma
Risk alabilme (bazen gerekenden fazla,zarar verici oranda)
İnsanlara kolaylıkla güvenebilme (bazen gerekenden fazla,zarar verici oranda)
Yukarıda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nun olumlu yönleri sıralanmıştır. Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu olan tüm çocuklarda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu belirtilerinin hepsi
bulunmadığı gibi bu olumlu özelliklerin de hepsinin değilse bile bazılarının bulunabileceği unutulmamalıdır.
Diğer yandan önemli bir konu tedavi sonucunda bu olumlu özelliklerin istenmeyen özelliklerle beraber ortadan
kalkıp kalmadığıdır. Çünkü bir çok anne-baba Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan çocuklarının olumsuz
yanlarından şikayet ederken,canlı,hoşgörülü,yaratıcı,girişken ve sempatik özelliklerinden son derece
memnundurlar. Burada iyi bir haber vermek isterim ki tedavi sonucunda Dikkat Eksikliği Hiperaktivite
Bozukluğu’nun olumlu yönlerinin azalmadığı,olumsuz özelliklerin ortadan kalkmasıyla daha fazla arttığı ve
verimli hale gelebildiğidir.
5-TİK
Tik birden ortaya çıkan ,hızlı , yineleyici bir motor hareket ya da ses çıkarma şeklinde olabilir. Tik stres ile
alevlenebilir , kaygı ile artar. Uykuda veya oyalayıcı etkinlikler sırasında azalır. Tik durumu olan çocuklar sosyal
ve aile çevrelerinde ciddi sıkıntılara maruz kalabilirler. Bu nedenle kaygının daha da artması nedeni ile tikler
çocukta giderek artabilir. Yapılan bazı çalışmalarda çok aşırı kontrolcü , çocuğunun her hareketine müdahalede
bulunan
,
çok
titiz
davranan
annelerin
çocuklarında
daha
sık
görüldüğü
gösterilmiştir.
Tabloda tiklerin sınıflandırılması görülmektedir:
Basit
Hareket tikleri
Ses tikleri
Karmaşık
1-2 saniyeden kısa sürer
Göz kırpma,burun kıvırma
Dudak yalama,yüz buruşturma,
Ani kafa atımları,omuz silkme
Parmaklarıyla oynama,parmakları
tıklatma,ayakları
sallama,vurma,sekme,ayak
bileğinden germe vb.
Daha uzun sürer,karmaşıktır
El veya yüzün “anlamlı”
hareketleri veya yavaş bir baş
hareketi,şaşırmış ya da anlamamış
gibi bakma,eşyalara veya insanlara
dokunma,parmaklarıyla sayı sayar
gibi yapma
Bir ileri bir geri
adımlama,çömelme,eğilme ve
bükülme hareketleri
Öksürme,burun çekme,boğaz
Heceler veya kelimeler
temizleme,ıslık çalma,hayvan,kuş söyleme,koprolali,ekolali,Palilali
sesleri çıkarma
Tablo 1-Tiklerin sınıflandırılması
Tiklerin ortaya çıkmasında rol oynayan etkenlerin başında,erken yaşlarda başlayıp sürüp
korku,tedirginlik,kaygı ve gerginlik vardır. Tiklerde belirgin kişilik özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:




giden
Belirgin şekilde huzursuzluk gösteren
Fazla duyarlı,sıkılgan ve alıngan olan
Oldukça bencil
Çabuk heyecanlanan,kolayca kızan,kırılan kişilerdir.
Tikli olan gençlerin genellikle,yetenekleri üstünde zorlanan,sürekli kardeş ve arkadaşlarıyla kıyaslanan,yeterli
ilgi ve sevgi içinde büyümeyen,anne-babası ile yeterli duygusal bağı kuramayan gençler olduğu görülmektedir.
Hareket tiklerinin başlama yaşı 2-18 yaş arasıdır. Ergenliğin ilk dönemi tiklerin en yoğun olduğu dönemdir.
Ardından basamaklı bir iyileşme gösterir. Zaman zaman tiklerin sıklığı ve şiddeti değişebilir. Uykuda kaybolur.
Stresle artar. Bir aydan önce geçerse “geçici tik” , bir seneden fazla sürerse “kronik tik” denmektedir.
İsten dışı vokal tikler veya tekrarlayıcı hızlı hareketlerle beliren bozukluklara gılles de tourette sendromu
denmektedir. Vokal tikler,hırıltı,patlar tarzda öksürükler,havlar gibi sesler ve gelişigüzel çıkan sözcüklerdir.
Bunlar genellikle koprolali
( küfür,beddua ya da ayıp sözler) şeklindedir. Vokal ve vücuttaki tikler empulsif
niteliktedirler. Genç bir yandan patlayıcı biçimde küfür ederken,bir yandan eliyle kapıyı yumruklar ya da duvarı
tekmeler.
Bu
bozuklukta
da
hareketler
uykuyla
kaybolur
ve
stresle
artar.
Tourette
bozukluğu
olan
gençlerin
%15-20’SİNDE
obsesif-kompulsif
belirtiler
de
gözlenir.
Tik ortaya çıkan çocuklarda tike bağlı kaygıyı artırmamak için çocuğun dikkati o yöne ekilmemeye çalışılır.
Ayrıca mevcut tikler için ilaç tedavisi mümkün olabilir. Ancak tiklerin tamamen geçip geçmeyeceği ilerleyen
süreç içerisinde belli olmaktadır. Eşlik eden başka psikiyatrik durumların olup olmadığı kontrol edilmelidir.Aileye
gereken danışmanlığın yapılması önemlidir. Çocuğa sağlanacak psikososyal destek ile birlikte aileye gerekli
tavsiyelerin bulunulması tiklerin kalıcı olup olmaması açısından önemlidir.
6-Obsesif-kompulsif bozukluk
Obsesyon
(saplantı)
irade
dışı
gelen,bireyi
tedirgin
eden,benliğe
yabancı,bilinçli
çaba
ile
kovulamayan,yineleyen düşüncelerdir. Kompulsiyon (zorlantı) ise çoğu kez saplantılı düşünceleri kovmak için
yapılan,istentç
dışı
yinelenen
hareketlerdir.
Son yıllara kadar obsesif kompulsif bozukluğun (okb) çocuk ve ergenlerde nadir görüldüğüne inanılırdı. Ancak
yeni çalışmalar bu bozukluğun sanıldığı kadar seyrek olmadığını göstermektedir (swedo ve ark. 1992). Yapılan
epidemiyolojik bir çalışmada okb prevalansı yaklaşık % 0.05 bulunmuştur (elkins ve ark. 1980). Flament ve
arkadaşları(1989)yaptıkları epidemiyolojik bir çalışmada beş bin lise öğrencisinde yaşam boyu yaygınlığı % 2
olarak saptamışlardır. Yani her 200 genç kişiden biri okb'ye sahiptir (flament 1990). Retrospektif çalışmalarda
yetişkinlikte okb tanısı alanların 1/3-1/2'SİNDE hastalığın başlangıcının çocukluk veya ergenlik döneminde
olduğu saptanmıştır (karno ve ark.1988).
Erken başlangıçlı grup ve ergende en erken başlama yaşı 7, ortalama başlama yaşı 10.2 yaştır (swedo ve ark.
1989 ). Çalışmalarda okb'ye erkek çocuklarda kızlardan daha sık görüldüğü bulunmuştur. Okb' li erkek çocukları
daha büyük olasılıkla prepubertal başlangıçlı olup ve aile üyelerinden birisi okb veya tourette sendromlu iken,
kızlarda
büyük
olasılıkla
adolesans
başlangıçlıdır
(rasmussen
1994).
Bu tür gençlerin konuşmaları düzgün ve aşırı kibardır. En küçük bir eksiklik bırakmama çabası yüzünden
ayrıntılara çok fazla girer. Düzenli ve çok titizdir. Belli bir süre sonra bu titizlik dağınıklığa dönebilir.
Genç saplantılardan oldukça fazla rahatsız olur. Saplantı ve zorlantıların kendisine çok büyük sıkıntılar verdiğini
söyler. Çünkü gencin aklı sürekli bu düşüncelere takılır. Ve bu düşüncelerden kurtulmak için sürekli bir takım
hareketleri yineler. Bunlar arasında ayıp ve günah şeylerin her akıla geldiği korkusu ve bunun için bir takım
hareketleri yineleme sık görülür. Mesela,erkekleri düşünmenin çok ayıp olduğunu düşünen bir genç kız,bu
düşünceden kurtulmak için sürekli oturup,ayağa kalkar,banyoda yıkanırken bu düşüncelerin onu pislettiğini
düşünerek
defalarca
sabunlanır.
Herhangi bir düşünceyi kafadan atmaya çalışmak aslında onu yaşatmaktır. Çabaladıkça artar,sıklaşır ve genç
çok bunalır. Düşüncede ambivalence (iki-değerlilik) belirgindir. Sürekli tereddüt ve kararsızlık dikkati çeker.
Sanki her düşüncenin bir olumlu bir de olumsuz yanı vardır. Bir şeyi kuralına göre yaptım mı yapmadım
mı,düşündün mü düşünmedim mi,yapsam mı yapmasam mı diye kararsızlıklar yaşar ve genç ileri derecede
bunalır ve çevresindekileri de bunaltır. Kapılar,pencereler,dolaplar,karyolasının altı defalarca kontrol edilir ,elini
sıktığı kişi acaba tuvaletten çıktıktan sonra elerini yıkadı mı ,Allah var mıdır yok mudur,varsa Allah’ı kim
yaratmıştır diye düşünülür. Kimi gençlerde sayı sayma dışarıdan anlaşılmayan bir tutku halini alır.
Apartmanların kaç kat olduğunu,tavandaki kiremitleri,banyodaki tuvaletteki fayansları sayar. Sık sık ellerin
yıkar. Özellikle rüyalanmalardan sonra bir tane boy abdestinin yetmeyeceğini düşünür ve kendince belirlediği
sayırlarla
abdest
alır.
Genç bunların anlamsız ve saçma olduğunu bilir ama içinden bunu yapmak için adeta birinin zorladığını
düşünür.
Bu
eylemleri
yapmayınca
içinde
büyük
bir
çatışma,kaygı
yaşar.
Çocuk ve ergenlerdeki obsesif kompulsif bozuklukta, erişkinle karşılaştırıldığında kısmen farklı belirtiler
gözlenmektedir. Çocuk ve ergenlerde obsesif kompulsif bozukluk sıklıkla aile çatışmaları, sosyal çekilme ve
okulda başarısızlığa yol açmaktadır. Çocuklar ritüellerine aile bireylerini ve arkadaşlarını ortak edebilmekte,
%90 vakada semptomlar zamanla değişim gösterebilmektedir. Özellikle ergenlerde obsesif kompulsif bozukluğu
erken başlangıçlı şizofreniden ayırmakta güçlükler olabilmektedir.
Obsesif
kompulsif
bozukluğun
4
çeşit
semptom
örüntüsü
vardır:
1. En sık görüleni bulaşma obsesyonudur. Bunu yıkama, yıkanma, temizleme yada bulaşık olduğu düşünülen
nesneden kompulsif kaçınma izler. Korkulan nesne genellikle kaçınılması zor olan bir nesnedir (feçes, idrar, toz
yada mikrop gibi). Korkulan nesneye karşı en çok duyulan duygusal tepki anksiyete olursa da obsesif utanç,
igrenme
ve
tiksinmede
sık
görülür.
2. En sık gözlenen ikinci semptom örüntüsü kuşku obsesyonudur. Bunu kontrol etme kompulsiyonu izler.
3. En sık görülen üçüncü örüntü; bir kompulsiyon olmaksızın, zihne yerleşen obsesyonel düşüncelerin
taşınmasıdır. Bu obsesyonlar genellikle cinsel yada saldırgan bir eylemle ilintili yineleyici düşüncelerdir ve hasta
bu
düşüncelerinden
ötürü
kendi
kendini
kınamaktadır.
4. En sık görülen dördüncü örüntü, bakışıklık(simetri) yada kesin olma obsesyonudur. Bunu yavaşlama
kompulsiyonu izler. Bu hastaların bir yemek yemeleri, traş olmaları saatler alır. Obsesif kompulsif hastalarda
dinsel
obsesyonlar
ve
istifçilikte
sık
gözlenir
(köroğlu.1995).
Okb olan çocuk ve ergenlerde en sık görülen obsesyon; yetişkinlere benzer şekilde kirleme ve mikrop bulaşma
korkusudur. Kendine ve sevdiklerine zarar geleceği korkusu, simetri ve düzenle ilgili obsesyonlar, saldırganlık,
cinsellik ve dinle ilgili obsesyonlar diğer sık görülen obsesyonlardır. Cinsel içerikli obsesyonlar çocuklardan çok
ergenlerde
gözlenir.
Bizim
olguda
da
daha
çok
cinsel
içerikli
obsesyonlar
hakimdi.
Ayrıca bir çok genç hasta, zaman içinde, belli semptom dizisinin aylar hatta yıllar boyunca baskın olup daha
sonra başka birpaterne dönüştüğünü bildirmişlerdir. Örneğin bir çocuk, sayma ritüellerinden yıkama ritüellerine
geçerken, daha sonraki bir dönemde yanlız obsesif düşüncelerden şikayetçi olabilir (rettew ve ark.,1992).
7-ENÜREZİS
Enürezis terimi, yunanca idrar yapmak “enourein” sözcüğünden gelmektedir. Tıbbi terminolojide idrar kaçırmayı
(yatağı
ıslatma)
tanımlamak
için
kullanılmaktadır.
Normal gelişimleri sırasında çocuklar, genellikle 2-3 yaşları arasında mesane kontrolünü kazanmaya başlarlar.
Gece
kontrolü
ise
genellikle
üçüncü
ya
da
dördüncü
yıllar
arasında
tamamlanmaktadır.
Dört yaş üzeri çocuklarda dışkının giysilerine ya da uygunsuz herhangi bir yere kaçırılmasıdır. Dsm-ıv tanı
ölçütlerine göre konstipasyonlu ve konstipasyonsuz olarak iki tipi tanımlanmıştır.Enürezis nokturna (en) dsm-ıv
tanı ölçütlerine göre; 5 yaşından büyük çocukların, uyku sırasında, tekrarlayıcı nitelikte, istemsiz idrar
kaçırması, bu davranışın üç ay süre ile en az haftada iki kez ortaya çıkması, okul ya da sosyal yaşantı ile ilgili bir
sıkıntı nedeni olması ve durumun tıbbi bir hastalığa bağlı olmaması olarak tanımlanır. En, dsm-ıv sistemine göre
dışa atım bozuklukları arasında sınıflandırılırken, ıcd sisteminde duygusal ve davranışsal bozukluklar başlığı
altında sınıflandırılmaktadır (burada yaş sınırı 4 yaş olarak belirtilmektedir). Çoğu uyku araştırmacıları
bozukluğu bir parasomnia olarak ele almaktadır. Ancak daha yaygın olan görüş; bu belirtileri 5 yaşından küçük
çocuklarda
“gecikmiş
ya
da
sorunlu
tuvalet
eğitimi”
olarak
tanımlamaktadır.
Beş yaşından sonra geceleri yatak ıslatma oluyorsa nokturnal, gündüzleri idrar kaçırma oluyorsa diurnal
enürezisten söz edilir. Nokturnal enürezis daha çok erkek çocuklarda, diurnal enürezis ise kız çocuklarda sık
görülmektedir. Gün içinde giysilerini ıslatanların yaklaşık 1/3’Ü urgency (sıkışma) inkontinansdır. Bu çocuklar,
tuvalete koşarken veya pantolonunu indirirken idrarlarını kaçırırlar. Genellikle kızlarda olup aşırı mesane spazmı
yküsü veya oyuna dalma söz konusudur. En, sorunun başlangıç biçimi ve seyrine göre primer (birincil) ve
sekonder (ikincil) olarak iki gruba ayrılır. En az bir yıllık idrar tutma periyodunun olmadığı durumlarda enürezis
primer olarak adlandırılır. Primer enürezis için, en az 3 veya 6 aylık kuruluk periyodunun olmadığı durumları
koşul kabul edenler de vardır. Tüm enüretiklerin %80-90’NINI oluşturan bu grupta daha çok genetik yatkınlık,
biyolojik ve gelişimsel etmenler sorumlu tutulmuştur. Sekonder enürezis ise en az 1 yıl süren kuru bir
periyottan sonra tekrarlamanın olmasıdır. İkincil en sık 5-8 yaşlar arasında görülür ve bu grupta daha çok
psikolojik
etmenlerin
sorunu
başlattığı
ileri
sürülmektedir.
Enüretik epizodların sıklığını tanı kriteri olarak kullananlar da mevcuttur. Haftada 1 epizottan ayda 1 epizoda
kadar farklı değerlendirmelerle karşılaşılmaktadır. Örneğin, mahony enürezis kliniği ayda 1-3 epizodu hafif,
gecede
1
epizodu
sık,
devamlı
idrar
kaçırmayı
ileri
derecede
kabul
etmektedir.
Sıklık
Enürezisin prevalans oranları araştırmalar arasında büyük ölçüde değişmekle birlikte, büyük Britanya’da 5
yaşındaki çocuklarda %10 (her 10 çocuktan biri), 8 yaşındaki çocuklarda %4 (her 25 çocuktan biri) ve 14
yaşındaki ergenlerde %1 kadardır. En ülkemizde çocuk psikiyatrisi polikliniklerine yapılan başvuruların en sık
nedenleri arasındadır. Ankara’daki çocuk ruh sağlığı bölümlerine getirilen çocuklardaki enürezis oranı %18-21
CİVARINDADIR.
Bozukluk düşük sosyoekonomik gruplarda, eğitim düzeyinin düşük olduğu aileler ve kurumlarda yaşama gibi
psikososyal
stres
altındaki
ve
sosyal
yönden
olumsuz
durumdaki
çocuklarda
daha
sıktır.
Erkek çocuklarda kız çocuklardan daha fazla görülür. Ergenlik döneminde cinsiyet yönünden eşitlenir.
Yapılan araştırmalar enüreziste ailesel bir yatkınlık olduğu görüşünde birleşmektedir. Enüretik çocukların %7075’İNİN birinci dereceden akrabalarında devam eden enürezis veya geçmişte enürezis olduğu bildirilmektedir.
Eğer öykü tek ebeveyne aitse bu risk %40-45’E düşmekte, ailesel öykü yoksa %15’E kadar düşmektedir. 3206
çocuğun incelendiği İskandinavya araştırmasında, anne Enüretik ise çocukta en ortaya çıkma riskinin 5.2 kat,
baba
Enüretik
ise
aynı
olasılığın
7.1
kat
arttığı
bulunmuştur.
Altını kirletme :Altını kirletme gece ve gündüz olabilir. Dört yaşından sonra tuvalet kontrolü sağlanmamışsa ve
en az ayda bir kez tekrarlıyorsa bu problemden bahsedebiliriz. Genelde Sindirim sistemi Rahatsızlıkları primer
ve sekonder yerleşebilir. Psikiyatrik muayene yapıldıktan sonra eşlik eden durumlar varsa müdahale edilmelidir.
Davranışçı tedavi ve ilaç tedavisi ile bu problem halledilebilir. Çocuğu altına bez bağlamak , çocuğun bu yaşına
uygun olmayan davranışı karşısında sessiz kalmak , aşırı cezalandırma yoluna gitmek , çocuğun probleminin
artmasına
neden
olur.
Altını kirletme ve altını ıslatma problemlerinde çocukta mevcut olabilecek psikiyatrik problemlerin ele alınarak
halledilmesi gerekir . Bu türlü problemler başka türlü problemlerin habercisi olabilir. Bu yönü nedeni ile anne
babaların
bu
durumları
küçümsememeleri
gerekir.
Altını ıslatma ve altını kirletme zamanında tedavi edilmez ise , çocuğun yaşına uygun normal psikososyal
gelişimi bozulur , anne baba -çocuk ilişkilerinde problemler yaşanır, çocuğun sosyal çevresinde (okul , arkadaş
vb ) uyum problemlerine yol açar , çocuğun stres olayına uygun tepki ortaya koymamasını pekiştirir, ikincil
olarak bazı bedensel problemlerin gelişmesine yol açar .
6-DEPRESYONLARIN GÖRÜNÜMÜ
Çocuklarda görülen depresyonlar erişkinlerden değişik farklılıklar gösterir. Çocukların depresyonlarını tespit
etmek kolay olmayabilir. Depresif çocuklarda depresyon faklı klinik görünümler ve farklı semptomlar ile kendini
gösterebilir. Özellikle kronik deprese çocukların durumu zor farkedilebilir. Psikososyal stres faktörleri ile
beraber aile ortamı ve çocuğu etkileyebilecek diğer nedenler ile çocuklar depresyona girebilirler.
Çocuklardaki depresyonun görünümü aşırı sinirlilik , içe çekilme , üzgün bakış , daha öncesinden zevk aldığı
uğraşlardan zevk alamama , kazanılmış işlevsellikte geriye dönüş , çabuk sinirlenme ,gün içerisinde ara sıra
ağlama , aşırı hareketlilik , okul başarısındaki düşüş, uyku ve iştah problemleri , kendine güvensizlik , olayları
olumsuz değerlendirme , olaylar karşısında kendini suçlama , ara sıra ölüm düşünceleri, içe çekilme , arkadaş
ve sosyal çevresinde uyum güçlükleri , okul ve ailede bazı problemler
şeklinde görülebilir.
Çocuklardaki depresyonun saptanabilmesi için anne babaların yukarıda sayılan durumlara karşı uyanık olmaları
gerekir. Aynı zamanda çocukça depresyon ile birlikte gelişebilecek Madde bağımlılığı , okuldan atılma , davranış
problemleri gibi sorunlar oluşmadan tedavi için bir an önce devreye girilmelidir.
Özellikle çocuğu etkileyen stres etkenleri araştırılmalıdır. Bu stres etkenleri arasında ( yakın veya arkadaş ölümü
, göç , anne baba geçimsizliği , aile içi stres faktörleri , çocuğa yönelik cinsel ve fiziksel istismar , tabii afetler ,
çocukta bulunan tıbbi bir hastalık , aile üyelerinden herhangi birinde hastalık , anne baba veya aile üyelerinden
birinde madde bağımlılığı , ekonomik sorunlar , anne veya babada psikiyatrik bir rahatsızlık sayılabilir.
Çocukluk çağı depresyonlarının tedavisinde ilaç ve psikoterapi yaklaşımı gereklidir. Özellikle eşlik edebilecek
diğer psikiyatrik durumların ortaya çıkarılması gerekir. Çocuğun depresif döneminde ciddi bir psikososyal
desteğe ihtiyacı vardır. Öğretmen ve okul ile de görüşülerek bu konuda yönlendirilmeleri gerekir. Bu dönemde
özellikle
anne
babanın
rolü
çok
önemlidir.
Çocukluk çağı depresyonları çocuğun kişilik ve sosyal gelişimini doğrudan etkileyeceğinden tedavisi çok önemli
olmaktadır.
7-PSİKOTİK DURUMLAR
Çocuklardaki psikotik bozuklukların başlangıcı çok erken dönemde olabildiği gibi gelişme döneminin her
safhasında
görülebilir.
Psikotik
bozuklukların
görünümü
değişik
şekillerde
olabilir.
Belli bir fonksiyonellik kaybı ya da içe çekilmenin ardından görülebileceği gibi birden bire de başlayabilir.
Klinik görünümünde çocukların normal gelişim ve yaşlarına uygun davranışların dışına çıkma söz konusudur.
Çocuklar görsel ve işitsel olarak gördükleri ve işittikleri bazı şeylerden bahsedebilirler, hiç bahsetmedikleri halde
bazı şeyler görüyormuş gibi davranabilirler. Veya çok değişik şekliyle garip davranışlar , uygunsuz gülme ve
ağlamalar görülebilir. Çocukların bu durumu normal çocukluğun hayali oyun arkadaşlarından ve düşünce
dünyasından ayırt edilmelidir. Psikotik bozukluklarda gidişat genelde ilerleyici ve süreğendir.
Çocuklarda işlev kaybı , içe çekilme, garip davranışlar ile beraber bu durum anne babalar tarafından kolaylıkla
fark edilebilir. Başlangıcı birden bire olabileceği gibi sinsi de olabilir. Tedavi de ilaç ve psikoterapi etkilidir. Ancak
ayırıcı tanı açısından çocukluk çağında görülebilen diğer hastalıklardan ayırt edilmelidir.
8-SOSYAL FOBİNİN GÖRÜNÜMÜ
Çocuklardaki sosyal fobinin görünümünde , genellikle belli bir yaştan sonra çocuğun sosyal ortamlarda
gösterdiği
belirtiler
ile
tanı
kesinleştirilir.
Çocuk alışık olduğu ortamların dışındaki ortamlarda (okul , arkadaş çevresi, misafir olduğu yer vb) aşırı
derecede sıkılganlık ile beraber konuşmama , kaygı belirtileri gösterebilir. Bu görünüm küçük düşme , rezil olma
korkusu ile beraber olabilir. Sınıfında söz almak istemeyebilir veya söz aldığında ve sosyal ortamlarda aşırı
endişeli ve kaygılı olabilir. Seçici konuşamazlığın değişik bir görünümü de bu duruma eşlik edebilir. Kalabalık
içinde rahat davranamama ve yaşıtları ile kolay sosyal iletişim kuramamada birlikte görülebilir. Bu durum ev
içerisinde çok fazla yargılama ve eleştiriye maruz kalan , aşırı inhibe çocukların durumu ile karıştırılmamalıdır.
Aynı zamanda depresyon , travma sonrası stres bozukluğu , çekingen kişilik durumu , psikotik bozukluğun
öncesindeki
içe
çekilme
dönemi
ile
bu
durum
karıştırılmamalıdır.
Sosyal fobi okul çağındaki çocukların işlevselliğini önemli ölçüde bozabilir. Çocuğun normal psikososyal
gelişiminde ciddi sıkıntılara yol açabilir. Tedavi tanı kesinleştirildikten sonra ve diğer psikiyatrik durumlar ile
ayrıcı tanısı yapıldıktan sonra çocuğun yaşına göre ayarlanabilir. İlaç tedavisi ve psikoterapi aynı zamanda
davranışçı yaklaşımlarda bu konuda etkili olabilir. Anne babalara çocuklarının özgüvenlerini artıracak önlemler
almaları tavsiye edilir.
9-ÖZGÜL FOBİNİN GÖRÜNÜMÜ
Özgül fobinin çocuklardaki görünümü erişkinlerden çok farklı değildir. Çocuğun herhangi bir şeye karşı fobik
yakınmaları olabilir. Genelde fobik yakınmalar hayvanlara karşı , kapalı yerlere karşı , suya , yüksekliğe , gök
gürültüsüne
karşı
olabilir.
Özgül fobinin belirtileri korkulan nesneye yaklaşıldığında veya maruz kalındığında gösterilen kaygı belirtileridir.
Bu yüzden korkulan şeyden genelde çocuklar uzak durmayı tercih ederler Tedavi olarak genelde yakınmaların
şiddetine göre psikoterapi ve davranışçı tedaviler uygulanır .Belirtiler çok ağır ise veya eşlik eden başka
semptomlar
var
ise
ilaç
tedavisi
de
uygulanabilir.
Özgül fobinin çok ağır olduğu durumlarda çocuklarda psikososyal sıkıntılar ortaya çıkabilir. Bu durum çocuğun
uyku , iştah gibi durumlarına etki edebilir. Çocuğun işlevselliğinin azalmaya başlaması durum olabilir.
10-TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
Genelde kişinin başına gelen veya şahit olduğu hayatı tehdit edici bir olaydan sonra gelişen kaygı belirtileri ,
olaya bağlı kaçınma davranışları ve korku reaksiyonlarını içerir. Bu herhangi bir ölüm olayı , tabii afet ,
herhangi bir kaza ve buna benzer kişiyi ve hayatı tehdit edici bir olaydan sonra yıllar içerisinde gelişebilir. Çocuk
böyle
bir
durum
karşısında
tepkisiz
ve
çaresiz
kalmış
olabilir.
Genelde maruz kalınan olay ile ilgili kabuslar , yaşanılan olayın yeri , yıldönümü ve onu hatırlatan şeylerden
kaçış ve onunla ilgili korkular , uyku bozuklukları , depresif düşünceler , kaygı belirtileri , o olayın aniden tekrar
yaşanıyor gibi olması , kişiyi düşünce olarak da o olayla ilgili rahatsız eden düşünceler şeklinde yakınmalar olur.
Çocuklar genelde oyunlarında ve oyuncaklarında o olayı tekrar canlandırarak bir tür rahatlama sağlamaya
çalışırlar. Yine çocukların resimlerinde , sordukları sorularda o olayla ilgili çok şey olabilir. Genelde uyku
bozuklukları ve gece kabuslar gelişir. Anne babadan ayrılmak istememe veya onların başına kötü bir şey
geleceği
endişesi
olabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu olay yaşandıktan sonra yıllar içerisinde gelişebilir . Eğer olayın yaşanmasından
hemen sonra şikayetler başlar ve bir ay içinde şikayetler geçer ise bu durumda akut stres bozukluğundan
bahsederiz.
Tedavi olarak çocuğun yaşına göre psikoterapi , oyun terapisi , ilaç tedavisi yapılabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu durumu çocuk için gerçekten çok sıkıntılı ve belirgin işlev kaybına yol açan bir
durumdur. Çocukta bu durumda depresyon , okul başarısızlıkları , sosyal fobi , içe çekilme , arkadaşlardan uzak
kalma , hayata ve geleceği yönelik ümitsizlik görülebilir. Bu durumda olan her çocuğa aile - hekim - okul üçgeni
içerisinde belirgin bir psikososyal destek sağlanmalıdır.
11-UYKU PROBLEMLERİ
Çocuklardaki uyku problemleri yaşa göre farklılıklar gösterir. Çocukların genelde uykuya dalma , uykuyu devam
ettirme
,
yeterli
uyku
alma
,
uykunun
kalitesi
,
açısından
problemler
yaşanabilir.
Uyku bozuklukları genelde kişinin psikososyal stres faktörlerine ve kaygı durumlarına gösterdiği bir
reaksiyondur. Özellikle çocuklarda bu kaygı durumu ile ilgili uyku problemlerine sık bir şekilde rastlanır.
Gece Kabusları: Gece kabusları genelde uykunun ikinci yarısında meydana gelir . Çocuk etkisinde kaldığı bir
olayı veya kaygılarını rüyasında yaşayabilir. Gece kabuslarında çocuk genelde ağlayarak uyanır ve
sakinleştirildikten sonra tekrar uykuya dalabilir. Ertesi gün ise gece olan olayı hatırlar, kabusu size anlatabilir.
Gece Terörü (uyku terörü) : Gece teröründe çocuk genelde gecenin ilk yarısında veya ilk üçte birlik kısmında ,
yarı uyanık bir halde dolaşma , ağlama , konuşma olabilir . Çocuk kendinde değildir.Sabah olup bitenleri
hatırlamaz ve uyandırılmaya çalışıldığında kolaylıkla uyanmaz . Üç beş dakikadan sonra tekrar uykuya dalar. O
sırada herhangi bir şekilde kendini bir yere çarparak veya yataktan düşerek yaralanma olabilir.
Uyurgezerlik : Uyurgezer çocuklar genelde gecenin ilk yarısında kalkıp gezerler , sabah olup biteni hatırlamazlar
. Hatta evinden çıkıp gidebilir veya pencereyi dahi açabilirler.Kendiliklerinden uyanabildikleri gibi hiç uyanmadan
tekrar uykuya dalabilirler. Yine gece teröründe olduğu gibi , o sırada herhangi bir şekilde kendini bir yere
çarparak
veya
yataktan
düşerek
yaralanma
olabilir.
Özellikle gece terörü ve uyurgezerlikte kapı ve pencereler kapalı olmalı . Çocuğun kendini yaralamasına izin
vermeyecek şekilde yatak ve oda dizayn edilmeli. Yapılan psikiyatrik muayene sonrası uyku bozukluğunu
kötüleştiren nedenler varsa onlar kontrol edilmeli ve ortadan kaldırılmaya çalışılmalıdır. Uyku bozukluğu şiddetli
boyutta
ise
ilaç
kullanımı
uygun
olabilir.
Çocuğun kaygılarına yönelik psikoterapi yapılabilir.
12-DÜRTÜ KONTROL PROBLEMLERİ
Dürtü kontrol bozukluklarının çocuklar ve gençlerdeki görünümü erişkinden bir kısım farklılıklar gösterir. Bu
spektrumda ele alınacak dürtü kontrol bozuklukları ; Öfke patlamaları , kleptomani , piromani , patolojik kumar
oynama , trikotillomani sayılabilir. Özellikle çocukluk döneminde görülenler aralıklı patlayıcı bozukluk , piromani
ve
trikotillomani
önemlidir.
Öfke patlamaları : Çocuklarda başka psikiyatrik durumlarında eşlik edebildiği bu bozuklukta , çocuklar
normalden daha sık olarak ufak tefek sebeplerle dahi olsa , olaylar karşısında büyük tepki koyabilirler. Bu
durum , aniden ve çok şiddetli bir cevap şeklinde olabilir. Bu durum engellenme eşiğinin çok düştüğü ,
irritabilite ve depresif duygu durumun eşlik ettiği durumlar ile karıştırılmamalıdır. Öfke patlamaları bir çok
psikiyatrik durumun kendi doğasında görülebileceği için eşlik eden psikiyatrik bir durum varsa , gözden
geçirilmelidir.
Piromani : Bu bozuklukta patolojik olarak yangın çıkarma ve ateş yakma vardır. Genelde ebeveynin olmadığı
zamanlar olmak üzere çocuk olur olmaz ateş yakıp yangın çıkarmaktan kendini alamaz . Bu durum normal
gelişim esnasında görülen çocukların ateşe olan ilgisinden çok şiddetli derecededir. Çocuk herhangi bir neden
olmadan ve sonucunu düşünmeden bu türlü bir şey yapabilir. Bu durumun davranım bozukluğundaki
görünümünden
ayırt
etmek
gerekir.
Trikotillomani : Bu durum patolojik olarak vücutta bulunan saç kirpik gibi yerlerden kıl koparmak şeklinde
özetlenebilir. Bu durum bir çok psikiyatrik rahatsızlıkta görülmekle beraber yalnız başka semptom olmadığı
zamanlar trikotillomaniden söz edebiliriz. Genelde bu türlü saç ve kirpik koparma bir kaygı işaretinin ve altta
yatan
agresyonun
işaretçisi
olabilir.
Bu
durumun
ayırıcı
tanısı
iyi
yapılmalıdır.
Kleptomani: Patolojik hırsızlık diyebileceğimiz bu durum davranım bozukluğunda görülebilir. Başka semptomlar
olmadan sadece dürtü kontrol eksikliğinden kaynaklanan bir durum varsa kleptomaniden bahsedebiliriz.
Çocuklarda sadece kleptomani görülmesi nadir olmakla beraber daha çok diğer psikiyatrik rahatsızlıklar ile
birlikte görülmesi sıktır. Bu durumun görüldüğü çocukların ailelerinin maddi düzeyi ile kleptomani ilişkisi
belirgin olarak gösterilememiş olmakla beraber ,davranım bozukluğu ile birlikte görülme sıklığı fazladır.
Patolojik Kumar Oynama: Bu durum genelde başka psikiyatrik rahatsızlıklarla beraber görülmekle beraber ,
sadece
kumar
oynamaktan
kendini
alamama
şeklinde
ise
bu
tür
bir
dürtü
kontrol bozukluğundan bahsedebiliriz . Davranım bozukluğunun eşlik ettiği şekliyle çocuklarda daha çok görülür.
Dürtü kontrol bozukluklarının tedavisi genelde içgörü kazandırmaya yönelik psikoterapi şeklinde uygulanabilir .
Bu durumun şiddetine göre gerekirse ilaç tedavisi yapılmalıdır. Eşlik eden psikiyatrik bir durumun tedavisi
önemlidir. Aynı zamanda okul ile işbirliği önemlidir. Anne babalara yapılacak danışmanlık ile çocukların bu
durumdan kurtulmaları kolaylaşmaktadır.
13-UYUM BOZUKLUKLARININ ÇOCUKLARDAKİ DURUMU
Uyum bozukluklarının sebepleri ve semptomları çocuklarda farklılıklar arz eder. Uyum bozukluğu değişik
özelliklerle birlikte gider. Depresyon ile giden uyum güçlüğü , kaygı ile giden uyum güçlüğü en çok görülen
şekilleridir. Genelde zorlanılan bir yaşam olayından sonra bir psikososyal stres faktöründen sonra görülebilir.
Şiddeti depresyon yada yaygın kaygı bozukluğu kadar olmamakla beraber kişinin işlevselliğini ve ruh sağlığını
etkiler.
Çocuklarda okula başlama , yakın veya arkadaş kaybı , tabii afetler , aile içi problemler , kardeş doğumu , göç ,
aile bireylerinden birini etkileyen herhangi bir olaydan sonra uyum güçlüğü gelişebilir. Uyum güçlüğü gelişen
çocuklarda uyum güçlüğünün şiddetine göre değişik belirtiler görülebilir. Uyku ,iştah problemleri , dikkat ve
konsantrasyonda bozulmalar ,tedirginlik , aşırı sinirlilik , içe kapanma , arkadaş ve sosyal ilişkilerde bozulmalar ,
anne babaya karşı davranışın değişmesi , okul içinde uyumsuzlukların artması , kendi halinde olmaya çalışma ,
sıkıntı atakları , başına gelen önemli olay ile ilgili sorular , üzgün bakış ve buna benzer problemler oluşabilir.
Uyum güçlüğü gelişen çocuklarda nedene yönelik tedavi yapılmalıdır. Psikoterapi ve durumun şiddetine göre ilaç
tedavisi uygulanabilir.
PSİKOSOSYAL STRES ETKENLERİNİN GÖRÜNÜMÜ
Psikososyal stres faktörleri çocukları erişkinlerden daha fazla etkiler. Genel görünüm olarak çocukların bazıları
bu stres faktörlerini dışa yansıtmayabilir ama değişik belirtiler ile bu stres faktörlerinin etkisi belli olur. Genelde
erişkini etkileyen hemen hemen her şey çocukları da etkiler, hatta erişkinlerden daha fazla olarak çocukların
etkileneceği
ek
bazı
stres
faktörleri
vardır.
Çocuğun psikososyal stres faktörlerine verdiği cevap uyum bozukluklarına benzer. Genelde çocuklar bu stres
etkenine maruz kalındıktan hemen sonra veya bir süre sonra bazı belirtiler gösterebilirler. Anne babaların bu
durumun farkına varması ve çocukta olabilecek değişiklikleri gözlemlemesi gerekmektedir. Genelde aile içindeki
etkilerin
farkına
varamayan
erişkinler
çocukların
durumlarını
göz
ardı
edebilirler
.
Psikososyal stres faktörleri arasında yakın veya arkadaş ölümü , göç , anne baba geçimsizliği , aile içi stres
faktörleri , çocuğa yönelik cinsel ve fiziksel istismar , tabii afetler , çocukta bulunan tıbbi bir hastalık , aile
üyelerinden herhangi birinde hastalık , anne baba veya aile üyelerinden birinde madde bağımlılığı , ekonomik
sorunlar , anne veya babada psikiyatrik bir rahatsızlık , babanın işten çıkarılması , çocuktan aşırı ders beklentisi
,
okul
içinde
yaşanabilecek
eğitim
ile
ilgili
sorunlar
vb.
durumlar
sayılabilir.
Psikososyal stres faktörlerinin etkisi ve ortaya çıkan semptomların şiddetine göre psikoterapi ve gerekirse ilaç
tedavisi yapılabilir. Bu stres etkenlerinin şiddeti ve maruz kalınan sürenin uzunluğu çocuktaki durumun şiddetini
belirler. Çocuğun normal psikososyal gelişimi esnasında olabilecek bu stres etkenleri , bu gelişimi negatif yönde
etkileyerek, çocukta bazı stres belirtilerine ( altını ıslatma , altını kirletme , tırnak yeme , parmak emme ,
kekeleme , tik başlangıcı , uyku sorunları , iştah sorunları vb) yol açabilir. Aynı zamanda Depresyon , uyum
güçlükleri , kaygı belirtileri , sosyal fobi , kaygı bozuklukları gibi psikiyatrik problemlere yol açabilir.
OKUL
İLE
İLGİLİ
SORUNLAR
Çocukların okul ile ilgili problemleri önem arz etmektedir. Okul ile ilgili sorunlar ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu
sonuçların ele alınmasında vakit kaybedilmemelidir. Belli bir yaştan sonra çocukların psikososyal gelişiminde
okulun etkisi çok büyüktür. Okul da olan herhangi bir problem çocuğun genel olarak ruh sağlığına ve
psikososyal
gelişimine
direk
etki
eder.
Çocukların zeka kapasiteleri , kişilik yapıları , ailenin sosyo ekonomik ve sosyokültürel durumu, okulun kalitatif
ve kantitatif özellikleri, öğretmenlerin tutumu , okuldaki arkadaşlarının özellikleri vb etkenler çocuğun okul ile
ilgili konumunu belli eder. Ve bu etkenlerden herhangi biri ile ilgili sorun çocuğun okul sorunu olarak karşımıza
çıkar.
Okul sorunlarının zamanında tespiti ve tedavisi çocuğun işlevsellik kaybını ve öğrenme performansındaki zararı
en aza indirir. Belli bir zeka seviyesine rağmen ders başarısındaki ilerleyen düşme okul sorunlarının en temel
göstergesidir. Çocuğun okula gitmek istememesi okul ile ilgili değişik bahaneler söylemesi ,bedensel yakınmalar
ile aileye yakınması , ders çalışmak istememesi , son zamanlarda okul arkadaşlarından uzaklaşması , sabah
okula gitmek için kalkmakta zorlanması , okula gitmemek için sıradan bahaneler sunması ,okul ile ilgili bazı
sorunların
olduğunun
göstergesidir.
Bu durum bazı psikiyatrik rahatsızlıklardan da kaynaklanıyor olabilir. Ayrıntılı psikiyatrik muayene ile bu tür bir
ayrıcı tanı yapılmalıdır. Zaman geçirmeden soruna müdahale edilmelidir. Aileden , okuldan veya çocuğun
kendinden
kaynaklanan
problem
çözülmeye
çalışılmalıdır.
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ GÖRÜNÜMÜ
Davranım bozukluğu genelde çocuklarda görülür. Bu durumun çocukluğun ilk dönemlerinden başlamak üzere
değişik belirtileri vardır. Bu belirtiler genelde aileleri erken dönemde psikiyatriste getirir. Davranım bozukluğu
olan çocuklarda görülen başlıca belirtiler şunlardır ; insanlara zarar verme , hayvanlara zarar verme , hırsızlık ,
yalan söyleme , başkalarını tehdit etme , başkalarına karşı kabadayılık etme , çoğu zaman kavga başlatma ,
birisini cinsel etkinlikte bulunması için zorlama , isteyerek yangın çıkarma , isteyerek başkalarının mülküne
zarar verme , ailenin yasaklarına karşı gelme , toplum kurallarına karşı gelme ve buna benzer belirtiler görülür.
Davranım bozukluğunun şiddeti hafif , orta , ağır olabilir . Davranım bozukluğu olan çocuklarda normalden daha
fazla bir şekilde bu belirtiler ısrarlı bir biçimde görülür. Davranım bozukluğunda bozuk arkadaş çevresi , anne
baba ilgisizliği , okul -aile iletişim problemleri ,anne baba madde kullanımı , parçalanmış aileler , depresyonun
birlikte olması , aile içi anlaşmazlıklar , ailede madde bağımlılığı , çocuklar için uygun olmayan medyanın
yayınları , düşük sosyoekonomik durum , anne veya babadan birinde sabıka durumu , çocuğun herhangi bir
suçtan sabıka almış olması , anne babanın herhangi birinde psikiyatrik hastalıklar , dikkat eksikliği ve
hiperaktivite
durumu
gibi
durumların
eşlik
etmesi
mevcut
tabloyu
daha
da
artırır.
Davranım bozukluğu olan çocukların tedavisinde psikoterapi ve ilaç genelde birlikte kullanılır.Diğer eşlik eden
psikiyatrik durumlar varsa , onlarda tedavi planına alınmalıdır. Erken müdahale çocukların bu belirtilerinin
kendisi , ailesi ve toplum için çok ciddi sonuçlar doğurmadan önlenebilmesi için önemlidir.
Download