TEK BAŞINA EVLAT EDİNME DE HUKUKİ SORUNLAR Hazırlayan

advertisement
TEK BAŞINA EVLAT EDİNME DE HUKUKİ SORUNLAR
Hazırlayan : Av.Ünzile Küçüköner
743 SAYILI MEDENİ KANUN ZAMANIN DA ;
Evlat edinme hakkı en az otuzbeş yaşında olup da nesebi sahih füruu bulunmayanlara münhasır idi ve
evlat edinen kimsenin evlatlıktan en az onsekiz yaş büyük olması şartı ve evlatlık için de mümeyyiz
olan kimsenin, rızası olmadıkça, evlatlığa alınamayacağı ve ana babanın veya hakimin muvafakatı
alınmadıkça mahcur ile küçük, mümeyyiz bile olsalar, evlatlığa alınamayacağı kabul edilmişti.
Eşlerden birinin evlat edinmesi veya evlatlık olması diğerinin rızasına bağlı idi ve evlat edinme, evlat
edinenin oturduğu yer sulh hakiminin izni üzerine yapılacak resmi bir senetle olur ve evlat edinme
doğum kütüğüne yazılırdı..
Evlatlık, kendisini evlatlığa alanın aile ismini taşır ve onun mirasçısı olur. Asıl ailesindeki mirasçılığa
da halel gelmez. Ana babaya ait hak ve vazifeler, evlat edinen kimseye geçer. Evlat edinme akdinden
evvel yapılmış resmi bir senet ile, nesebi sahih çocukların mirasçılık hakkına ve ana babanın
çocukların malları üzerindeki haklarına dair olan mevaddı kanuniyeye muhalif hükümler kabul
edilebilir, Karı koca tarafından birlikte evlat edinilen ve mümeyyiz olmayan küçüklerin nüfus
kaydında ana baba adı olarak, evlat edinen karı kocanın adları yazılırdı.
Evlatlık mukavelesi hakkındaki kaidelere riayet şartiyle, evlatlık rabıtası, iki tarafın rızasiyle her
zaman kaldırılabilir. Evlatlık rabıtası, muhik sebeplere istinat halinde evlatlığın ve mirasından mahrum
bırakacak bir hal hüdusunda evlatlık edinen kimsenin talebi üzerine, hakim tarafından dahi
refedilebilmekte idi.
4721 SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNU İLE ;
Evlat edinme hükümlerinde ve şartlarında önemli değişiklikler yapılmıştır.
Bir küçüğün evlat edinilmesi, evlat edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması
koşuluna bağlıdır.
Evlat edinmenin her halde küçüğün yararına bulunması ve evlat edinenin diğer çocuklarının
yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi de gerekir.
Eşler, ancak birlikte evlat edinebilirler; evli olmayanlar birlikte evlat edinemezler.
Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir.
Eşlerden biri, en az iki yıldan beri evli olmaları veya kendisinin otuz yaşını doldurmuş bulunması
koşuluyla diğerinin çocuğunu evlat edinebilir.
Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir.
Otuz yaşını doldurmuş olan eş, diğer eşin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksunluğu veya iki yılı
aşkın süreden beri nerede olduğunun bilinmemesi ya da mahkeme kararıyla iki yılı aşkın süreden beri
eşinden ayrı yaşamakta olması yüzünden birlikte evlat edinmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi
halinde, tek başına evlat edinebilir.
Evlat edinilenin, evlat edinenden en az onsekiz yaş küçük olması şarttır.
Ayırt etme gücüne sahip olan küçük, rızası olmadıkça evlat edinilemez.
Vesayet altındaki küçük, ayırt etme gücüne sahip olup olmadığına bakılmaksızın vesayet dairelerinin
izniyle evlat edinilebilir.
Ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlat edinene geçer.
Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur.
Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir. Ergin
olan evlatlık, evlat edinilme sırasında dilerse evlat edinenin soyadını alabilir.
Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına
ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adları yazılır.
Evlatlığın, miras ve başka haklarının zedelenmemesi, aile bağlarının devam etmesi için evlatlığın
naklen geldiği aile kütüğü ile evlat edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ kurulur. Ayrıca
evlatlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir.
Evlat edinme kararı, evlat edinenin oturma yeri; birlikte evlat edinmede eşlerden birinin oturma yeri
mahkemesince verilir. Mahkeme kararıyla birlikte evlatlık ilişkisi kurulmuş olur.
Evlat edinmenin hükümlerinde, öncelikle şunu belirtelim, anne ve babaya ait olan hak ve
yükümlülüklerin tamamı, evlat edinenlere geçecektir. Evlat edinilen, evlat edinenin yasal mirasçısı
olacaktır.
TMK Madde 282 - "Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur."denilmektedir.
TMK Madde 307 - "Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir.
"denilmektedir.
TMK Madde 314 - "Ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlat edinene geçer.
Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur.
Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir.
Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına
ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adları yazılır. " denilmektedir.
EVLAT EDİNME HÜKÜMLERİ İNCELENDİĞİNDE, BİRLİKTE EVLAT
EDİNME İLE TEK BAŞINA EVLAT EDİNME HÜKÜMLERİ ARASINDA ANAYASAYA,
ULUSLARARASI KADIN VE ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞMELERE AYKIRI
OLARAK EŞİTSİZLİK VE AYRIMCILIK YARATACAK BİR DÜZENLEME OLDUĞU
GÖRÜLMEKTEDİR.
T. Medeni Kanununda eşlerin birlikte evlat edinmesi halinde, küçüklerin
nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adlarının yazılacağı hususu
düzenlenmesine rağmen, ne Türk Medeni Kanununda ne de nüfus hizmetleri kanununda tek
başına evlat edinme halinde çocuğun nüfus kaydına ana adı olarak kendi adının yazılabileceği
veya yazılamayacağına ilişkin bir düzenleme yoktur. Tek başına evlat edinme halinde durumun ne
olacağı hususu yasada düzenlenmemiştir. Bu konuda yasal boşluk bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanunu Madde 1 “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun
koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” Denilmektedir.
Türk Medeni Kanunu 1.md. ve genel hukuk kuralları gereği kanunda boşluk
bulunan durumlarda, bu boşluk hakim tarafından doldurulmalıdır. T.Medeni Kanunu 1.md. gereği
Türk Medeni Kanunda tek başına evlat edinme durumunda çocuğun ana ve baba adı olarak ne
yazılacağı hususunda hüküm bulunmadığından bu boşluk birlikte evlat edinme hükümleri ve
genel hukuk kuralları dikkate alınarak doldurulmalıdır
Yargıtay 14.HD 1985/1737 E., 1985/5474 K. sayılı 17.09.1985 tarihli kararında “YASADA
BOŞLUK BULUNMASI DURUMUNDA İZLENECEK YOL YASADA BELİRTİLMİŞTİR. BU
DURUMDA HAKİM BİR YASA KOYUCU GİBİ DAVRANACAK VE BİLİMSEL GÖRÜŞLER İLE
KAZAİ
KARARLARDAN
YARARLANACAKTIR.....YASADA
BOŞLUK
BU
ŞEKİLDE
DOLDURULMALI....
....BUNUN AKSİNİ DÜŞÜNMEK DAVALAŞMADA EŞİTLİK İLKESİNİ ZEDELEYECEĞİ GİBİ
YASADA BULUNAN BİR BOŞLUKTAN YARALANARAK UYUŞMAZLIĞI ÇÖZÜME
ULAŞTIRMAKTAN
KAÇINMAK
OLACAKTIR......KAMU
DÜZENİ
VE
YARARININ
KORUNMASINDA YASALAR İLGİLİLERE ZORLUK ÇIKARMAK İÇİN DEĞİL KOLAYLIK İÇİN
VARDIRLAR.....OLAYA YASALARIN UYGULANIŞINDA GÖZETİLEN GENEL KURALLARLA
YAKLAŞIMDA BULUNULMASI HALİNDE DE SONUÇ AYNIDIR.ŞÖYLEKİ YASADA BİR BOŞLUK
GÖRÜLDÜĞÜNDE İZLENECEK YOL MK 1.MD.DE BELİRTİLMİŞTİR....” denilmektedir.
Ayrıca aşağıda belirtilen bu konudaki Uluslararası sözleşmeler gereğince de, kabul
edilen Uluslar arası sözleşmeler kanun hükmünde olduğundan, Türk Medeni kanununda tek başına
evlat edinmeye dair yapılan düzenlemeler bu Uluslararası çocuk ve kadın haklarına dair sözleşmelere
de aykırıdır.
ÇOCUK HAKLARININ KULLANILMASINA İLİŞKİN AVRUPA SÖZLEŞMESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
Kanun No. 4620
Kabul Tarihi : 18.1.2001
Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi
Madde 1 - Sözleşmenin uygulanma alanı ve amacı
1) Bu Sözleşme 18 yaşına ulaşmamış çocuklara uygulanır.
2) Bu Sözleşmenin amacı, çocukların yüksek çıkarları için, haklarını geliştirmek, onlara usule
ilişkin haklar tanımak ve bu hakların, çocukların doğrudan ve diğer kişiler veya organlar tarafından
bir adli merci önündeki, kendilerini ilgilendiren davalardan bilgilendirilmelerini ve bu davalara
katılmalarına izin verilmesini teminen kullanılmasını kolaylaştırmaktır.
B. Adli Mercilerin rolü
Madde 6 – Karar süreci
Bir çocuğu ilgilendiren davalarda adli merci, bir karar almadan önce :
a) Çocuğun yüksek çıkarına uygun karar almak için yeterli bilgiye sahip olup olmadığını kontrol
etmeli ve gerektiğinde özellikle velayet sorumluluğunu elinde bulunduranlardan ek bilgi sağlamalıdır.
b) Çocuğun iç hukuk tarafından yeterli idrak gücüne sahip olduğunun kabul edildiği durumlarda,
- çocuğun bütün gerekli bilgiyi edindiğinden emin olmalıdır.
- çocuğun yüksek çıkarına açıkça ters düşmediği takdirde, gerekirse kendine veya diğer şahıs ve
kurumlar vasıtasıyla, çocuk için elverişli durumlarda ve onun kavrayışına uygun bir tarzda çocuğa
danışmalıdır.
- çocuğun görüşünü ifade etmesine müsaade etmelidir.
c) Çocuğun ifade ettiği görüşe gereken önemi vermelidir.
MEDENÎ VE SİYASÎ HAKLARA İLİŞKİN ULUSLAR ARASI SÖZLEŞMENİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUNKanun No. 4868
Kabul Tarihi : 4.6.2003
24. Madde Çocukların hakları
1. Her çocuğun ırk, renk, cinsiyet, dil, din, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum gibi bir
ayrımcılığa tabi tutulmaksızın ailesi, içinde yasadığı toplum ve Devlet tarafından, bir küçük olarak
statüsünün gerektirdiği koruma tedbirlerine hakkı vardır.
KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİNE DAİR SÖZLEŞME
3232 Sayılı Onay Kanunu 25 Haziran 1985 gün ve 18792 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.
Madde 2- Hukuki alanda tedbirler alma yükümlülüğü
Taraf Devletler kadınlara karşı ayrımcılığın her biçimini yasaklayıp, her türlü vasıtayla ve hiç
vakit kaybetmeden kadınlara karşı ayrımcılığı tasfiye etme politikası izlemeyi kabul ederler ve bu
amaçla aşağıdaki konularda taahhütte bulunurlar:
a) Erkeklerin ve kadınların eşitliği prensibini henüz ulusal anayasalarına veya diğer ilgili
mevzuatlarına içselleştirmemişler ise, bu prensibi içselleştirmeyi ve yasalar ve diğer uygun vasıtalarla
bu prensibin pratik olarak uygulanmasını sağlamak;
b) Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığı yasaklayan ve gerektiği taktirde yaptırımlar getiren gerekli
mevzuatı çıkarmak ve diğer tedbirleri almak;
c) Kadınların haklarını erkeklerle eşit bir biçimde koruyacak hukuki mekanizmalar kurmak ve
yetkili ulusal yargı yerleri ile diğer kamu kurumlan vasıtasıyla her hangi bir ayrımcılık karşısında
kadınların etkili bir biçimde korunmasını sağlamak;
d) Kadınlara karşı ayrımcılık niteliğindeki bir eylem veya uygulamadan kaçınmak ve kamu
kurum ve kuruluşların bu yükümlülüğe uygun davranmalarını sağlamak;
e) Her hangi bir kişi, kurum veya kuruluş tarafından kadınlara karşı ayrımcılık yapılmasını
önlemek için gerekli her türlü tedbiri almak;
f) Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan mevcut yasaları, hukuki düzenlemeleri,
gelenekleri ve uygulamaları değiştirmek veya kaldırmak için gerekli her türlü tedbiri
almak;
g) Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan bütün ulusal ceza hükümleri kaldırmak;
Madde 16- Evlenme ve aile ilişkileri alanındaki haklar
1. Taraf Devletler evlilik ve aile ilişkileri ile ilgili bütün konularda kadınlara karşı ayrımcılığı
tasfiye etmek için gerekli her türlü tedbiri alır ve özelikle erkeklerle kadınların eşitliğini öngören
aşağıdaki haklan tanır:
a) Evlenmede aynı hakka sahip olma;
b) Serbestçe eş seçmede ve serbest ve kendi rızasıyla evlenmede aynı hakka sahip olma;
c) Evlilik döneminde ve boşanma sırasında aynıhaklara ve yükümlülüklere sahip olma;
d) Medeni durumları ne olursa olsun, anne ve baba olarak çocuklarla ilgili konularda aynı
haklara ve yükümlülüklere sahip olma; her hal ve karda çocukların menfaatlerine üstünlük
tanınır;
e) Çocukların sayısına ve dünyaya getirilme zamanına serbestçe ve makulce karar verme
konusunda aynı hakka sahip olma ve bu hakları kullanabilmeleri için gerekli bilgiye, eğitime ve
araçlara sahip olma;
f)Velayet, vasilik, kayyımlık ve evlat edinme veya bu kavramların bulunduğu ulusal
mevzuattaki benzer kurumlar bakımından aynı haklara ve yükümlülüklere sahip
olma; her hal ve karda çocukların menfaatlerine üstünlük tanınır;
g)Soyadı, meslek ve iş seçme haklan da dahil kan ve koca olarak aynı kişisel haklara sahip olma;
h) Eşlerin mallarına sahip olma, kazanma, işletme, idare etme, kullanma ve mallarını bir bedel
karşılığında veya bedelsiz olarak elden çıkarma konusunda aynı haklara sahip olma.
2. Çocuğun nişanlandırılması ve evlendirilmesi hiç bir hukuki sonuç doğurmaz; asgari evlenme
yaşını tespit etmek ve evliliklerin resmi sicile kaydının zorunlu hale getirilmesi için yasama
tedbirleri de dahil gerekli tüm işlemler yapılır.”
İNSAN HAKLARINI VE ANA HÜRRİYETLERİNİ KORUMA SÖZLEŞMESİ
Madde 14 - Ayırımcılık yasağı
“İşbu Sözleşmede tanınan hak ve hürriyetlerden istifade keyfiyeti, bilhassa cins, ırk, renk, dil, din,
siyasi veya diğer kanaatler, milli veya sosyal menşe, milli bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya
her hangi diğer bir durum üzerine müesses hiçbir tefrike tabi olmaksızın sağlanmalıdır.”
Ayrıca ; Birleşmiş Milletler Teşkilâtına üye olan devletlerce, tüm insanlara tanınan
temel hakları belirten ve bildiren, 10/12/1948 gününde kabul edilmiş İnsan Haklan Evrensel
Beyannamesinin 16. maddesinde , ailenin toplumun doğal ve temel öğesi olduğu ve bu sebeple
toplumun ve devletin korunmasından yararlanması gerektiği belirtilmiştir.18/10/1961 günlü
Avrupa Sosyal Haklar Temel Yasası'nın 17. maddesinde ise; “Evlilik durumuna ve aile
bağlarına bakılmadan ana ve çocuğun sosyal durumuna uygun iktisadi
korunmaya hakkı vardır.” denilmektedir.Türkiye tarafından da imzalanan ve onaylanan bu
temel metinler; genelde, çocuğun, kişiliğini geliştirmesi ve ileride topluma sağlıklı bir birey
olarak katılabilmesi için gerekli her türlü olanaktan yararlandırılmasını öngörmektedir.
Ayrıca ; TÜRK MEDENİ KANUNUN’UN 314. MADDE HÜKMÜ ŞU
SEBEPLERDEN ANAYASAYA DA AYKIRIDIR
Türk Medeni Kanununun 314.maddesi incelendiğinde, tek başına evlat edinme
açısından eksik düzenleme olduğu gibi, birlikte evlat edinme hali ile tek başına evlat edinme hali
arasında yaratılan eşitsizlik ve ayrımcılık açısından da anayasaya aykırı olduğu görülmektedir.
TMK 314 maddesi ile evli ve birlikte evlat edinenler ile bekar ve tek başına evlat
edinenler arasında eşitlik ilkesine uygun olmayan, Anayasaya, Uluslarararası sözleşmelere, Kadın ve
Çocuk Haklarına aykırı, AYRIMCI bir düzenleme olduğu görülmektedir.
Tek başına evlat edinme durumunda, evlat edinme ile soybağı kurulduğu ve evlat
edinenin nüfus kaydına çocuğu olarak kaydedildiği, mirasçısı olabildiği, soyadını alabildiği ve
isim değişikliği de yapılabildiği halde; evlat edinenin, anne adı olarak evlat edinenin adının
yazılamaması, çelişkili olup, ayrıca birçok karışıklığa da sebep olacaktır. Ayrıca bu durum küçük
çocuğun maddi ve manevi gelişimini de olumsuz etkileyecektir. Ruhi sağlığının bozulmaması,
huzurlu ve sağlıklı bir yaşama devam edebilmesi için, tek başına evlat edinilen küçük çocuğun nüfus
kayıtlarının da, kurulmuş olan bir anne çocuk hukuki ilişkisini, aynı zaman da yansıtacak şekilde
düzenlenmesi gerekmektedir.
Evlat edinme ile soybağı kurulmasına rağmen, T:Medeni kanunu 314.madde ile
evli olup birlikte evlat edinenler ile tek başına evlat edinenler arasında ve SONUÇTA BU
ŞEKİLDE EVLAT EDİNİLEN ÇOCUKLAR ARASINDA DA EŞİTSİZLİK, AYRIMCILIK
yaratacak bir düzenleme olduğu görülmektedir.
Tek başına evlat edinilen çocukların anne adı olarak, evlat edinen bayan, hukuken
anne olarak kabul edilen, velayet sahibi olan, yani anne olarak kabul edilen şahıs olmasına, arada anne
çocuk ilişkisi kurulmasına rağmen, adının çocuğun nüfus cüzdanına anne adı olarak yazılamaması,
birlikte evlat edinilen çocuklar da ise, anne adı olarak evlat edinen bayanın adının
anne adı olarak yazılabilmesi
Evlat edinilen çocuklar açısından düşünüldüğünde de; aynı halde olmalarına
rağmen, son derece eşitsiz, kabul edilemez bir durum ortaya çıkarmaktadır. Aynı durumdaki
çocuklar yönünden haklı bir nedene dayanmadan ayrım yapılması Uluslar arası sözleşmelere ve
Anayasa m. 10 da belirtilen eşitlik ilkesine aykırılık yaratmaktadır.
**1982 Anayasası Madde 2 - “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel
ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 2. maddesinde “Hukuk Devleti Olmayı” Cumhuriyetin nitelikleri
arasında saymıştır.
Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere “... (Hukuk devletinin temel unsuru bütün
devlet faaliyetinin hukuk kurallarına uygun olmasıdır) hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve
bu hakları koruyucu, âdil bir hukuk düzenini kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve
bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan bir devlet olmak gerekir. Hukuk devletinde kanun
koyucu da dahil olmak üzere devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak bir hakimiyeti haiz
olması, kanun koyucunun yasama faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün
kuralları ile bağlı tutması lâzımdır. Zira kanunun da üstünde Kanun Koyucunun bozamayacağı temel
hukuk prensipleri ve Anayasa vardır...”
“Anayasanın 2. maddesinde tanımlanan “Sosyal Hukuk Devleti” ilkesinden ne anlaşılmak gerektiğini
Anayasa koyucu bu maddeye ait gerekçede açıklamıştır. Bu gerekçeye göre, Sosyal Hukuk Devleti
ilkesinden devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına uyacağı ve çalışan, çalıştığı halde karşılığını
yeterince alamayan ve mutlu bir yaşantıya kavuşamayan kişilere yardımcı olunacağının amaçlandığı
anlaşılmaktadır.
Bu ilke ile, devletin yürürlüğe koyduğu yasalara bağlı kalacağı vurgulanmakta, kişilerin huzur ve
refahının sağlanması amaçlanmaktadır.
“Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan
haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup
bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün
kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun da uyması
gereken Anayasa ve temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk
devletinde yasa koyucu, yalnız yasaların Anayasa’ya değil, Anayasanın da evrensel hukuk ilkelerine
uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür.”
**1982 Anayasası Madde 5 -“ Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve
adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya,
insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
“Anayasa’nın 5. maddelerinde belirtilen “hukuk devleti” ilkesine göre işlem ve eylemlerin hukuka
uygun olması, hukukun üstünlüğü ilkesinin içtenlikle benimsenmesi, yasa koyucunun çalışmalarında
kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla bağlı tutması, insan haklarına saygı
göstermesi ve bu hakları korumayı, âdil bir hukuk düzeni kurarak bunu geliştirmeyi zorunlu sayması
gerekir. Yasaların üstünde yasa koyucunun da uymak zorunda bulunduğu Anayasa ve temel hukuk
ilkeleri vardır. Anayasa’da öngörülen devletin amacı ve varlığıyla bağdaşmayan, hukukun ana
ilkelerine dayanmayan yasalar kamu vicdanını olumsuz etkiler. “
**1982 Anayasası Madde 10 - “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 07/05/2004 - 5170 S.K./1. md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu
eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadırlar.”
“Anayasa'nın 10. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir, ikinci
fıkrasında, “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” kuralları ile Kanun önünde
eşitlik ilkesi açıklanmıştır.”
“Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesi, eylemli eşitliği değil, hukuksal eşitliği ifade eder.
Aynı hukukî durumda bulunanlar arasında haklı nedene dayanmayan ayırım yapılmasını önlemeyi
amaçlar.
Hukukun temel ilkeleri arasında yer alan eşitlik ilkesine Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilmiştir.
Buna göre, herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik
ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
“Yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur.Bu ilkeyle, aynı
durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin
çiğnenmesi yasaklanmıştır. “
“Eşitlik temeline dayanan adil bir hukuk düzeni kurma hukuk devletinin en önemli işlevlerinden biri
olduğundan hukuksal eşitlik sağlanmadan hukuk devleti ilkesinin gerçekleşemeyeceği açıktır.”
**1982 Anayasası Madde 12 -“Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel
hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da
ihtiva eder.”
Anayasa m. 12 m. uyarınca, kişiye özgü yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı, kullanılması, sınırlaması ve devredilmesi hak sahibi bireyin iradesine dayanan; bireyin sosyal
olma özelliği, sair bireylere zarar vermeden ve onların egemenlik haklarını sınırlamadan sosyal
olmadan kaynaklanan, hak ve özgürlüklerin olabildiğince kullanılmasını gerektir.
**1982 Anayasası Madde 13 - “(Değişik madde: 03/10/2001 - 4709 S.K./2. md.)(*)
Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz.”
**1982 Anayasası Madde 36 - “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.(*)
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
**1982 Anayasası Madde 41 - “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının
öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.”
Anayasa'nın 41. maddesi Devletin, özellikle ananın ve çocukların korunması için
gerekli tedbirleri almasını hüküm altına almış iken, iptali istenen yasa hükmü nedeniyle, tek başına
evlat edinilen çocuklar ile birlikte evlat edinilen çocuklar arasında eşitsizlik yaratılmaktadır.
Ailenin korunması esaslarını düzenleyen bu maddenin ikinci fıkrasında özellikle ana
ve çocukları koruma görevinin de Devlete ilişkin bir ödev olduğu belirtilmiştir. Gerçekten maddenin
gerekçesinde: “... yasa koyucuya aileyi milletin temeli olarak koruma, refahı ve huzurunu sağlama
ödevini de yüklemekte” olduğu açıklanarak aşağıdaki görüşlere yer verilmiştir :
“Ailenin korunması yanında, ananın ve çocuğun da korunması hükme bağlanmıştır.
Çocuğun korunması, genel olarak ifade edilmekle yetinilmiş ve ayırım gözetilmemesi esası
benimsenmiştir. Bu sonuç, esasen (eşitlik ilkesi)nden de çıkarılabilir.”
Yukarıda belirtilen Anayasa hükümleri ile;sosyal hukuk devleti, eşitlik,
hak arama özgürlüğü ilkeleri benimsenmiş ve devletin, ailenin ve özellikle ananın ve çocukların
korunması için gerekli tedbirleri alması hüküm altına alınmış iken, Türk Medeni Kanunu
314.madde ile, eşlerin birlikte evlat edinmesi ile tek başına evlat edinmede bu Anayasa
Hükümlerine aykırı olacak şekilde ve eşitler arasında farklılık ve çocuklar açısından da
ayrımcılık yaratacak şekilde düzenleme yapılmıştır.
TMK Madde 314 - "Ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlat edinene geçer.
Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur.
Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir.
Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına
ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adları yazılır
Türk Medeni Kanunu 314.md 3 fıkrasındaki “ eşler tarafından birlikte “ hükmü
ile “ evlad edinen eşlerin “ ibarelerinin iptali halinde;
yasa metni “ evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus
kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinenin adları yazılır “ halini alacak ve Anayasaya
aykırılık giderilmiş olacak,
HUKUKEN ANNE OLARAK GÖRÜNEN, EVLAT EDİNDİĞİ ÇOCUK
ÜZERİNDE BİR ANNE OLARAK TÜM HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLERE SAHİP BULUNAN
KADIN, ÇOCUĞA KENDİ ADINI ANNE ADI OLARAK VEREBİLDİĞİNDE MANEVİ
OLARAK DA EVLAT EDİNME İŞLEMİ AMACINA ULAŞMIŞ OLACAKTIR.
AV.ÜNZÜLE KÜÇÜKÖNER
Download