T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ GÖZ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI (UZMANLIK TEZİ) BLEFAROPİTOZİS VE DERMATOŞALAZİS CERRAHİLERİNİN OKÜLER YÜZEY VE KORNEA TOPOGRAFİSİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Nihan AKSU CEYLAN Tez Danışmanı: Doç. Dr. Barış YENİAD İSTANBUL - 2015 i T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ GÖZ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI BLEFAROPİTOZİS VE DERMATOŞALAZİS CERRAHİLERİNİN OKÜLER YÜZEY VE KORNEA TOPOGRAFİSİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Nihan AKSU CEYLAN Tez Danışmanı: Doç. Dr. Barış YENİAD İSTANBUL - 2015 ii ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, tezimin planlanması ve yürütülmesinde bana son derece yardımcı olan tez danışmanım ve değerli hocam Doç.Dr. Barış YENİAD başta olmak üzere eğitimimde emeği geçen değerli hocalarım Sayın Prof.Dr. Koray AKARÇAY’a, Prof.Dr. Nilüfer Alparslan’a, Prof.Dr. Belgin İZGİ’ye, Prof.Dr. Nur KIR’a, Prof.Dr. İlknur TUĞAL TUTKUN’a, Prof.Dr. Nilüfer GÖZÜM’e, Prof.Dr. Acun GEZER’e, Doç.Dr. Samuray TUNCER’e, emekli hocalarımızdan Sayın Prof.Dr. Ahmet GÜCÜKOĞLU’na, Prof.Dr. Lale KÖZER BİLGİN’e, uzmanlarımız Uzm.Dr. Zafer CEBECİ’ye, Uzm.Dr. Şerife CANTÜRK BAYRAKTAR’a ve Uzm.Dr. Merih ORAY’a, Birlikte çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum tüm asistan arkadaşlarıma, klinik hemşireleri ve personellerine, Desteklerini esirgemeyen sevgili annem Nefise AKSU’ya, babam Seyit AKSU’ya, kardeşim Cihan AKSU’ya ve her zaman yanımda olan eşim Erdinç CEYLAN’a, sonsuz teşekkürlerimle… Dr. Nihan AKSU CEYLAN İstanbul-2015 i İÇİNDEKİLER ŞEKİL LİSTESİ iii TABLO LİSTESİ iv-v KISALTMALAR vi ÖZET vii SUMMARY viii 1.GİRİŞ ve AMAÇ 1 2.GENEL BİLGİLER 1 2.1 TARİHÇE 1 2.2 EMBRİYOLOJİ 2 2.3 GÖZ KAPAĞI ANATOMİSİ 3 2.4 GÖZ KAPAĞI ARTERLERİ 10 2.5 GÖZ KAPAĞI VENLERİ VE LENFATİK DRENAJI 11 2.6 GÖZ KAPAĞI SİNİRLERİ 12 2.7 GÖZ KAPAĞI FİZYOLOJİSİ 14 2.8 BLEFAROPİTOZİS SINIFLANDIRMASI 16 2.9 BLEFAROPİTOZİSLİ HASTAYA YAKLAŞIM 25 2.10 KURU GÖZ 34 i 3. GEREÇ VE YÖNTEM 40 4. BULGULAR 43 5. TARTIŞMA 53 6. SONUÇLAR 61 KAYNAKLAR 64 ii ŞEKİL LİSTESİ Şekil 1: Üst göz kapağını oluşturan anatomik yapılar 4 Şekil 2: Orbikularis okuli kası 6 Şekil 3: Göz kapağı retraktörleri 9 Şekil 4: Göz kapağı arterleri 11 Şekil 5: Göz kapağı venleri 12 Şekil 6: Göz kapağının duyusal innervasyonu 14 iii TABLO LİSTESİ Tablo 1: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif marjin refle mesafesi 1 (MRD-1) değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması 43 Tablo 2: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif kapak aralığı (KA) ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması 44 Tablo 3: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif levator fonksiyonu (LF) ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması 45 Tablo 4: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif anestezisiz Schirmer testi (mm/ 5 dk) ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması 46 Tablo 5: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif anestezili Schirmer testi (mm/ 5 dk) ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması 46 Tablo 6: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların Oxford skalasına göre korneal punktat boyanma paternlerinin preoperatif ve postoperatif karşılaştırılması 47 Tablo 7: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif gözyaşı kırılma zamanı ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması 47 Tablo 8: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif oküler yüzey hastalık indeksi (OSDİ) skorlarının preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması 48 Tablo 9: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif otorefraktometrik sferik değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması iv 49 Tablo 10: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif otorefraktometrik silindirik değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması 49 Tablo 11: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif otorefraktometrik silindirik aks değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması 50 Tablo 12: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif topografik K1 değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması 51 Tablo 13: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif topografik K2 değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması 51 Tablo 14: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif topografik Km değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması v 51 KISALTMALAR KPEO: Kronik progresif eksternal oftalmopleji MRD: Margin reflex distance (marjin refle mesafesi) MKKR: Müller kası-konjonktival rezeksiyonu USA: Unites States of America WHS: Womens’ Health Study OSDI: Ocular Surface Disease Index DEQ: Dry Eye Questionnairre DEWS: Dry Eye Workshop KA: Kapak aralığı LF: Levator fonksiyonu GYKZ: Gözyaşı kırılma zamanı D: Dioptri mm: milimetre ml: mililitre mosm: miliosmol vi BLEFAROPİTOZİS YÜZEY VE VE DERMATOŞALAZİS KORNEA TOPOGRAFİSİ CERRAHİLERİNİN ÜZERİNE OKÜLER ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ÖZET Amaç: Pitozis ve dermatoşalazis cerrahilerinin oküler yüzey ve kornea topografisi üzerine etkilerini değerlendirmek Gereç ve Yöntem: Nisan 2014-Haziran 2014 tarihleri arasında İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Oküloplastik biriminde pitozis cerrahisi ve/veya üst kapak blefaroplastisi uygulanan 22 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların preoperatif, postoperatif 1. gün, 1. hafta, 1. ay ve 3. ay ve 6. ayda marjin-refle mesafeleri (MRD 1-2), gözyaşı kırılma zamanı (GYKZ), topikal anestezisiz ve anestezili Schirmer testleri ile gözyaşı değişimleri, oküler yüzey hastalık indeksi skorları (OSDİ), kornea topografileri ve otorefraktometrik değerleri prospektif olarak değerlendirildi. Sonuçlar: On bir erkek on bir kadın hastanın 35 gözü çalışmaya dahil edildi. Hastaların ortalama yaşı 43, 5 ± 18, 86 (8 – 74) idi. Hastalar uygulanan cerrahiye göre 4 gruba ayrıldı. On iki göze blefaroplasti (Grup 1), 8 göze blefaroplasti ile birlikte levator cerrahisi (Grup 2), 12 göze levator cerrahisi (Grup 3), 3 göze frontal asma cerrahisi (Grup 4) uygulandı. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; MRD-1’ de preoperatif ve postoperatif 1.gün değerlerine göre postoperatif 1.hafta, 1. ,3. ve 6.ay vizitlerinde istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış saptandı (p <0,001). Preoperatif değerlere göre; anestezisiz Schirmer testinde postoperatif 6. Ayda, anestezili Schirmer testinde postoperatif 1. ve 6. Ayda istatistiksel olarak anlamlı azalma saptandı (p=0,036, p=0,032, p= 0,011). Gözyaşı kırılma zamanında (GYKZ); preoperatif değerlere göre postoperatif 1. gün ve 1. haftada saptanan azalma istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p= 0,036, p< 0,001). Postoperatif 1. aydan itibaren gözyaşı kırılma zamanının preoperatif değerlere döndüğü görüldü. Hastaların OSDİ skorları değerlendirildiğinde; preoperatif değerlere göre postoperatif dönemde istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmadı (p >0,05). Hastaların; otorefraktometrik sferik, silindirik ve silindirik aks değerlerinde ve topografik K1, K2, Km değerlerinde postoperatif istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmadı (p >0,05). Tartışma: Pitozis cerrahisi ve üst kapak blefaroplastisi postoperatif ilk bir ayda gözyaşı kırılma zamanında ve Schirmer testlerinde azalmaya neden olmakta ve uygulanan cerrahi prosedüre göre değişkenlik gösteren kuru göz tablosu ortaya çıkarmaktadır. Hastalardaki kuru göz bulgularının postoperatif 6. ayda da devam ettiği, ancak OSDİ skorlarını etkilemediği görülmektedir. Hastaların otorefraktometreleri ve kornea topografileri incelendiğinde üst kapak cerrahisinin refraktif değişime neden olmadığı gözlenmiştir. vii EFFECTS OF UPPER EYELID SURGERY ON OCULAR SURFACE AND CORNEAL TOPOGRAPHY SUMMARY Purpose: To evaluate the effect of upper eyelid surgery on ocular surface and corneal topography Materials and Methods: Patients who underwent upper eyelid blepharoplasty and / or blepharoptosis repair between April 2014 - June 2014 at Istanbul University, Istanbul Faculty of Medicine, Department of Ophthalmology were eveluated prospectively. Margin reflex distances (MRD 1-2), tear break-up time (TBUT), Schirmer tests, ocular surface disease index questionnaire (OSDI), corneal topography and autorefractor parameters were measured preoperatively, and at 1 day, 1 week, 1 month, 3 month and 6 month postoperatively. Results: Thirty five eyes of 22 patients (11 male, 11 female) were enrolled in the study. The mean age was 43, 5 ± 18, 86 (range: 8 – 74). Patients were divided into following 4 groups according to the type of surgery performed: upper eyelid blepharoplasty (Group 1), upper eyelid blepharoplasty and levator advancement ptosis surgery (Group 2), levator advancement ptosis surgery (Group 3) and frontalis suspension surgery (Group 4). The difference between the median MRD-1 measurements preoperative, at 1 day and 1 week,1, 3, 6 month were statistically significant (p< 0,001). The decrease in Schirmer test without topical anesthestic at 6 month and with topical anesthetic at 1, 6 month was statistically significant (p=0,036, p=0,032, p= 0,011). There was statistically significant decrease in TBUT values at 1 day and 1 week (p= 0,036, p< 0,001). TBUT values returned to baseline at 1 month after surgery. However, postoperative changes in OSDI scores were not statistically significant (p> 0,05). There were no statistically significant change in corneal topography (K1, K2, Km) and autorefractor measurements (spheric, cylindric, axis), postoperatively (p> 0,05). Conclusion: Blepharoptosis repair and upper eyelid blepharoplasty results in a decrease in tear break-up time at 1 month and Schirmer tests at 1, 6 month postoperatively. The severity of dry eye is associated with the type of surgical procedure. No significant changes in corneal topography and autorefractor measurements occurs after upper eyelid surgery. viii 1. GİRİŞ ve AMAÇ Göz kapakları; globu travmalara karşı koruyan, görmenin devamlılığında rol oynayan, refleks olarak açılıp kapanarak oküler yüzeyin sürekli ıslak kalmasını ve temizlenmesini sağlayan önemli bir yapıdır. Yapısında bulunan yardımcı gözyaşı bezleri ve meibomus bezlerinin salgılarıyla gözyaşı film tabakasının oluşumuna katkı sağlar ve gözün kurumasını önler. Üst göz kapaklarının düşüklüğü pitozis olarak adlandırılır. Bu durum önemli anatomik ve fonksiyonel bozuklukların yanı sıra ciddi estetik sorunlara da neden olabilmektedir. Blefaropitozis tedavisinde başarılı bir sonuç elde edilmesi için, pitozisin ayrıntılı bir muayene ile etiyolojisinin belirlenmesi ve uygulanacak cerrahi girişimin doğru seçilmesi gerekmektedir. Göz kapağının kapanma, göz kırpma, salgı bezlerinin fonksiyonlarının devamlılığı, oküler yüzeyin korunması ve kuru göz gelişiminin engellenmesinde önem taşımaktadır. Bu nedenle, hastalar postoperatif dönemde pitozise ek olarak oküler yüzey açısından da mutlaka değerlendirilmelidir. Çalışmamızda, blefaropitozis olgularında uygulanan farklı cerrahi girişimlerin anatomik ve fonksiyonel başarıları ve oküler yüzeye etkileri değerlendirilmiştir. 2. GENEL BİLGİLER 2.1 TARİHÇE Pitozis cerrahisinden tarihte ilk kez MS. 1. yüzyılda Aulus Cornelius Celsus isimli Romalı bir bilim adamının yazılarında bahsedilmektedir (1). Arap cerrahlar tarafından göz kapağı cildinden eliptik bir parçanın çıkarılarak kapağın kısaltılması şeklinde uygulanan pitozis cerrahisi, 1801 yılında aslında bir genel cerrah olan Scarpa ve 1831 yılında Hunt tarafından modifiye edilmiştir. 1863 yılında Von Grafe tarafından bu tekniğe orbiküler kas eksizyonu da ilave edilmiştir. 1857 yılında Bowman tarafından konjonktival yaklaşım ile levator ve tarsın kısmi rezeksiyonu, 1883 yılında Eversbusch tarafından eksternal yaklaşım ile levator rezeksiyonu, 1897 yılında Motais tarafından levator kası fonksiyonunu sağlamak amacı ile süperior rektus kasının kullanılması gibi teknikler uygulanmış ve daha sonra birçok cerrah tarafından cerrahi yöntemler modifiye edilmiştir (1). 1 Pitozis cerrahisi; kapağın, tarsın üst kenarından frontal kasa askılanması şeklinde de uygulanmış ve birçok cerrah farklı materyaller ile askılama yöntemi kullanmıştır. 1881 yılında Pagenstecher absorbe olmayan mattress sütür ile, 1886 yılında Dransart catgut ile göz kapağını frontal kasa askılamıştır. Askılama materyali olarak otojen fasya latanın kullanımı ilk kez Payr tarafından 1909 yılında, daha sonra da Wright tarafından 1922 yılında tanımlanmıştır. Kadavradan elde edilen sterilize fasya latanın kullanımı ise 1962 yılında Yasuna ve 1965 yılında Gutman tariflemiştir (1). Silikon materyalin kullanımı, ilk kez 1966’da Tillet ve Tillet tarafından rapor edilmiş, elastik bir materyal olan silikonun göz kapağının daha iyi kapanmasına olanak sağladığını öne sürülmüştür (1). 1986 yılında Karesh tarafından Gore-Tex ve 1989 yılında Downes ve Collin tarafından Mersilen meshin askı materyali olarak kullanılabileceği vurgulanmıştır (2,3). 2.2 EMBRİYOLOJİ Dördüncü gestasyon haftasında nöral tomurcuk hücrelerinin frontonazal (paranazal) ve maksiler (viseral) uzantıları üst ve alt göz kapağını oluşturur. Orbitanın kemik, kıkırdak, yağ ve bağ dokuları da bu hücrelerden gelişir. Göz kapaklarının gelişimi; büyüme, farklılaşma ve olgunlaşma olmak üzere üç evrede incelenebilir (4-6): Büyüme (katlantı) Evresi: Üst göz kapağı, gestasyonel 4-5. haftalarda gelecekte dış kantusu oluşturacak bölgenin yüzey ektoderminden gelişir. 2 ay süresince her iki üst ve alt gözkapağı, farklılaşmamış cilt kıvrımı şeklinde nöral tomurcuk kaynaklı mezenşimin etrafında fark edilir. Göz kapaklarının ön yüzleri iki kat epitel tabakası ile örtülüyken, arka yüzleri daha sonra modifiye olarak tarsal konjonktivayı meydana getirecek tek kat epitelle kaplıdır. Farklılaşma Evresi: Göz kapağı katlantılarının her biri yanlara doğru büyür, yaklaşık 10. haftada kenardaki katlantılarla birleşir. Göz kapaklarının füzyonu ile birlikte; orbikülaris kası, tarslar ve meibomus bezleri, lakrimal punktum ve kanaliküller, deri ekleri (Kirpik folikülleri, Moll ve Zeis bezleri) ve konjonktiva gibi özelleşmiş yapılar da oluşmaya başlar. 5-7.aylar arasında her iki kapak ön yüzündeki iki katlı epitel, önce epitel yüzden daha sonra konjonktival yüzden keratinize olmaya başlar. Bu, epitelde erezyona sebep olur. Ek 2 olarak hücre dejenerasyonu başlar ve sonuçta kapaklar nazalden temporale doğru birbirinde ayrılır. Tam olarak ayrılamama değişik derecelerde ankyloblefarona neden olur. Olgunlaşma Evresi: Levator palpebra ve orbikularis okuli kaslarında sinir liflerinin olgunlaşması ile göz kapaklarında hareketler görülmeye başlanır. Levator Palpebra Kasının Gelişimi: Üst rektus ve üst oblik kasları ile aynı mezodermal kompleksten gelişir. Erken gestasyonel dönemde üst rektusun iç kısmında yer alırken, intrauterin hayatın 4. Ayında üst rektusun üstüne göç eder ve tarsın ön yüzüne yapışarak son şeklini alır. Lakrimal bezler gestasyonun 6-7. ci haftaları arasında gelişmeye başlar. Yaklaşık 3. ayda bezlerin kanalları kord hücrelerindeki vakualizasyon ile şekillenir ve lümenleri gelişir (4-6). 2.3 GÖZ KAPAĞI ANATOMİSİ Üst ve alt göz kapakları arasındaki bölüm palpebral aralık olarak isimlendirilir. Erişkinde kapak aralığı 27-30 mm uzunluğunda ve 8-11 mm genişliğindedir. Göz kapağını yapısal olarak 7 tabakada incelemek mümkündür: 1- Cilt ve cilt altı dokusu 2- Protraktör kaslar 3- Orbital septum 4- Orbital yağ dokusu 5- Retraktör kaslar 6- Tars 7- Konjonktiva 3 Şekil 1: Üst göz kapağını oluşturan anatomik yapılar 1- Cilt ve cilt altı dokusu Kapak cildi vücuttaki en ince cilt dokusudur ve cilt altı yağ dokusu içermez (7). Kapak epidermisi 6-7 katlı stratifiye skuamöz epiteldir. Epitel; korneum, granülozum, spinozum, germinatum ve bazal membran tabakalarından oluşur. Dermis zengin elastik liflerden oluşan bağ dokusudur. Cilt içerisinde ince kıllar, sebase bezler ve ter bezleri bulunur. Hem üst hem de alt kapakta pretarsal dokular alttaki tars dokusuna sıkı bir şekilde yapışıktır. Preseptal dokular ise tarsa daha gevşek biçimde tutunur ve potansiyel boşluklar meydana gelir.Potansiyel boşlukta hava, sıvı, kan birikimi sonucunda amfizem, ödem, ekimoz gelişimi gözlenir. Kapak cildi kontürleri cilt kıvrımı ve cilt katlantısı ile sınırlandırılmıştır. Üst göz kapağı çizgisi (skin crease, sulcus orbitopalpebralis superior) üst kapaktaki en belirgin yüzey çizgisidir ve pitozis cerrahisinde önemli bir anatomik yapıdır. Levator aponevrozunun pretarsal orbikularis lifleri ve cilt arasına yaptığı katılımlar ile oluşur ve tarsın üst sınırına denk gelen bölgede yer alır (8). Erkeklerde kapak serbest kenarından yaklaşık 8 mm mesafede iken kadınlarda yaklaşık 9-10 mm mesafede yerleşmiştir (9). Üst göz kapağı 4 katlantısı, levator aponörozu ve septum üzerindeki gevşek preseptal cilt ve ciltaltı dokulardan oluşur. Bu gevşek doku genelde primer bakışta cilt kıvrımını örter. Cilt kıvrımı üzerinde üst kapaktaki dolgunluk orbita yağ dokusunun varlığı ile ilişkilidir. Alt kapakta cilt kıvrımı genellikle üst kapaktaki kadar belirgin değildir; tarsın alt sınırı yakınında kirpikli kenardan yaklaşık 4-5 mm mesafede izlenir. Alt ve üst göz kapaklarının serbest kenarları arasındaki aralık palpebral fissür olarak isimlendirilir. Normal bir gözde primer bakışta üst kapak serbest kenarı limbusun üst sınırından 1,5-2 mm aşağıda yer alır (9). Kaş üst orbital rimin ön yüzü boyunca uzanır. Kaş üzerindeki cilt kapak cildine göre daha kalındır. Göz kapağı serbest kenarının tüm uzunluğu boyunca orbiküler kasın en yüzeyel kısmı, Riolan kası ve kapağın avasküler düzleminin histolojik bir sonucu olan gri çizgi (intermarjinal sulkus) bulunur. Bu çizginin önünde kirpikler (silia), arkasında mukokutanöz bileşkenin hemen önünde tarsal (meibomian) bezlerin açıklıkları yer alır. Gri çizgi, göz kapağını iki anatomik lamele ayırır. Ön lamel cilt ve orbikularis kasından, arka lamel tars ve konjonktivadan oluşur. Kirpikler düzensiz 2 veya 3 sıra halinde kapak kenarının ön dermal sınırında bulunur. Kirpiklerle bağlantılı modifiye sebase bezler olan Zeiss bezleri ve cildin apokrin ter bezleri olan Moll bezleri kapak kenarlarında yer alırlar. Ayrıca kapak serbest kenarı medialinde iç kantuslardan yaklaşık 6 mm uzaklıkta yer alan kanalikül punktumu her lakrimal papillanın tepesinde bulunur. Karünkül kapakların oluşturduğu iç komissurun arkasında yer alır. Burada kalınlaşmış epitel dokusu içinde mukus salgı hücreleri ve yağ bezleri, ince kıl folikülleri ve fibröz doku bulunur. Karünkülün arkasında konjonktivanın katlanmasından oluşan plika semilunaris bulunur (10-13). 2- Protraktör kaslar Orbikularis okuli, göz kapağının ana protraktör kasıdır. Dairesel liflerden oluşur ve çizgili kas yapısındadır. VII. kranial sinir tarafından innerve edilir. Kontraksiyonu ile palpebral aralık daralır ve göz kapakları kapanır. Orbikularis okuli kası anatomik ve fizyolojik olarak iki kısımdan oluşur (14): 5 1) Palpebral kısım: İstemsiz göz hareketlerinden sorumludur. İki kısımdan oluşur: a. Preseptal kısım: Derin ve yüzeyel kas liflerinden oluşur. Yüzeyel kısım, iç kantal tendonun yüzeyel kısmından başlar, derin lifler ise lakrimal kese etrafındaki fasya ve arka lakrimal kenar çıkıntısından (lakrimal krest) başlamaktadır. Kasıldığında lakrimal kese içerisinde negatif basınç oluşur. Dışta orbital kenarda alt ve üstten gelen lifler lateral bir birleşim çizgisi (raphe) oluşturarak birleşirler. b. Pretarsal kısım: Dış kantal tendonlardan başlar, içte yapışma yeri yüzeyel ve derin olmak üzere ikiye ayrılır. Derin lifler posterior lakrimal kenar çıkıntısına yapışarak Horner kası adını alır. Kasıldığında; göz kapaklarının kapanması ve punktumların içe kaymasına neden olarak lakrimal pompa mekanizmasında rol alır. Pretarsal liflerin kapak kenarında özelleşmiş ince bir şeridi Riolan kası adını alır ve gri çizginin oluşumunda, Meibomian glandlarının boşaltıcı kanallarını çevreleyerek salgının boşaltılmasında rol oynar. Pretarsal kısmın üst ve alt segmentleri lateral kantal alanda birleşerek lateral kantal tendon oluştururlar. 2) Orbital kısım: Gözün sıkı kapatılmasından sorumludur. Maksiller kemiğin frontal kısmı, frontal kemiğin orbital kısmı, medial kantal tendon ve korrugator supersili kasına bağlanır. Kas lifleri orbital rimin etrafında elips oluşturacak şekilde yerleşirler. Kasın medial bölümü, depressor supersili ve korrugator supersili kasının başlangıç noktasının üzerinden geçerek kaşın medialinde dermise tutunur. Orbital kısım, sfnkter gibi davranır ve istemli bir kas gibi hareket eder (15). Şekil 2: Orbikularis okuli kası 6 Göz kapaklarının kapanmasına katkıda bulunan diğer iki kas ise korrugator supersili ve proserus kaslarıdır (10). 3- Orbital septum Orbita ile kapak arasında bariyer görevi gören avasküler, ince fibröz bir tabakadır. Üst kapakta orbita kenarının periostundan başlar ve aşağı doğru uzanarak tars üst sınırından yaklaşık 10 mm yukarıda levator aponevrozuna yapışır. Alt kapakta ise; yine orbita kenarından başlayarak alt kapak retraktörleri ile birleşir ve tars alt kenarında sonlanır. Orbital septum, orbita ile göz kapakları arasında bir bariyer oluşturarak preseptal enfeksiyon ve hemorajilerin intraorbital yayılımına engel olur (7). 4- Orbital yağ dokusu Preaponevrotik (orbital) yağ dokusu; üst kapakta orbital septumun arkasında ve levator aponevrozunun önünde, alt kapakta ise kapsülopalpebral fasyanın önünde yer almaktadır. Üst kapakta nazal ve santral olmak üzere iki, alt kapakta nazal, santral ve temporal olmak üzere üç adet yağ pakesi bulunmaktadır. Yağ pakeleri, orbital septumun uzantıları ulan ince bir fibröz doku ile çevrelenmişlerdir. Özellikle yaş ile ilişkili olmak üzere, orbital septumun gevşemesi durumunda orbital yağ dokusu öne doğru prolabe olabilmektedir. Özellikle üst kapak santral yağ pakesi, orbital septumun arkasında ve levator aponevrozunun önünde yer aldığından üst kapak cerrahisinde sınırı belirleyici olması açısından önem taşımaktadır (7,11). 5- Retraktör kaslar Üst kapak retraktörleri; levator kası, levator aponevrozu ve superior tarsal kas (Müller kası), alt kapak retraktörleri ise kapsulopalpebral ligaman ve inferior tarsal kastan oluşmaktadır. 1) Üst kapak retraktörleri Levator palpebra superior kası: Orbita apeksinde, Zinn halkasının üst bölümünde sfenoid kemiğin küçük kanadının periorbitasından başlar. Üst rektus kasının üzerinde yer alır ve üst rektus ile arasında ortak septa ve bağlantılar bulunur. Orbikularis kasının lifleri arasından geçerek üst kapak cildinde sonlanan levator lifleri üst kapak kıvrımını meydana getirirler. 7 Tars üst kenarının 15-20 mm üzerinde yer alan ve üst orbital kenarın arkasında levatora uzanan fibröz bant superior transvers ligaman (Whitnall ligamanı) olarak adlandırılır. İçte superior oblik kas kılıfları ile karışarak, dışta ise lakrimal gland kapsülü ile birleşerek sonlanır. Whitnall ligamanı üst göz kapağı ve superior orbital dokular için asıcı destek sağlar. En önemli görevi ise, levator kasının ön-arka olan kuvvet yönünü yukarı-aşağı olarak değiştirerek kapağın daha etkili bir şekilde kaldırılmasını sağlamaktır. Cerrahi sırasında bu ligaman kesilirse; levator kompleksi fonksiyonel olarak uzar, zayıflar ve orbitada aşağı doğru sarkar. Whitnall ligamanının alt kapaktaki eşi Lockwood ligamanıdır. Whitnall ligamanından itibaren levator kas lifleri yerini aponevrotik dokuya bırakır. Aponevrozun uzunluğu 7-20 mm arasında değişirken, kas liflerinin uzunluğu ise yaklaşık 40 mm’dir. Tarsın 10 mm üzerinde orbital septumla birleşen levator aponevrozu, tarsın üst kenarına 3-4 mm mesafede ön ve arka liflerine ayrılır. Ön lifler pretarsal orbikularis kası lifleri arasındaki septumlarda sonlanırken, bir yelpaze gibi genişleyen arka lifler ise tars ön yüzü 2/3 alt kısmında sonlanır. Levator aponevrozunun medial ve lateral kantal bölgede yaptığı sonlanmalar levator boynuzu (horn) olarak isimlendirilir. Lateral boynuz çok kuvvetli olup, lakrimal glandı orbital ve palpebral olmak üzere iki parçaya ayırır ve lateral tarsal ligamanın yapısına katılarak sonlanır. Medial boynuz ise daha güçsüz olup arka lakrimal kreste zayıf bir şekilde bağlanır. Levator kası ve üst rektus kası 3. kranial sinirin üst kısmı tarafından innerve edilir. 3. kranial sinirin üst kısmında meydana gelen paralizi üst kapakta pitozise ve yukarı bakış kısıtlılığına neden olmaktadır (7,16). Müller kası: Düz kas yapısında olup, üst servikal sempatik gangliondan gelen sempatik sinirlerle innerve olur. Tars üst kenarından 12-15 mm yukarıda, Whitnall ligamanı seviyesinde levator aponevrozunun alt yüzünden başlar ve tars üst kenarına yapışır. Üst göz kapağının periferik damar arkı Müller kası ile levator aponevrozu arasında yer alır. Müller kası, üst göz kapağının yükseltilmesine yaklaşık 2 mm’lik katkı sağlar ve felcinde (Horner Sendromu) hafif pitozis gelişir (7). 2) Alt kapak retraktörleri Kapsulopalpebral ligaman, üst kapakta yer alan levator aponevrozunun eşidir. Alt rektus kasının kapsulopalpebral fasyasından köken alır, seyri sırasında ikiye ayrılarak inferior oblik kasını çevreler ve kasın önünde tekrar birleşerek Lockwood ligamanı adını alır. Alt kapakta yer alan inferior tarsal kas ise Müller kasının eşi olarak kabul edilir (11,12). 8 Şekil 3: Göz kapağı retraktörleri 6- Tars Yoğun fibröz dokudan meydana gelmiştir. Üst kapakta 10-12 mm, alt kapakta ise 4 mm yüksekliğinde olup, kalınlıkları 1 mm’dir. Medial ve lateralde kantal ligamanlar adı verilen yoğun fibröz bantlar ile periosta tutunurlar. Tarsın iç yüzü konjonktivaya sıkı yapışıklık gösterir. Tarsın dış yüzeyini ise üstte orbital septum, levator ve Müller kası; altta ise orbikularis kası kapatır. Tars içerisinde yer alan holokrin sebase bez yapısındaki Meibomian bezleri, gözyaşının lipid tabakasının sekresyonundan sorumludur. Tars ön yüzünde, kirpik diplerinde ise Moll ve Zeiss bezleri yer alır. 7- Konjonktiva Anatomik olarak 4 bölümden oluşur: 1. Palpebral konjonktiva 2. Forniks konjonktivası 3. Bulber konjonktivaa 4. Plika semilunaris 9 Histolojik olarak 2 tabakadan oluşur: 1. Epitel: Keratinize olmamış çok katlı skuamöz epiteldir. Bazal hücreler küboidal iken, yüzeydeki hücreler düz polihedraldir. Epitelde müsin salgılayan Goblet hücreleri yer almaktadır. Konjonktivanın alt ve medial bölümünde, özellikle karünkül ve plika semilunaris çevresinde yoğun olarak bulunurken, limbal bölgede bulunmazlar. Henle kriptaları; üst tarsal konjonktivanın üst 1/3 ve alt tarsal konjonktivanın 1/3 alt kısmında yer alır. 2. Stroma (substantia propria): Adenoid ve fibröz olmak üzere iki tabakadan oluşur. Lenfoid yapılar, plazma hücreleri, makrofajlar ve mast hücreleri içerir. Aksesuar gözyaşı bezleri (Wolfring ve Krause) üst kapak superior tarsal kenar ile forniks arasında stromanın derin katmanlarında yer almaktadır (4,9). 2.4 GÖZ KAPAĞI ARTERLERİ Göz kapaklarının arteryel dolaşımı 2 ana sistemden meydana gelir. İç karotid arterin dalı olan oftalmik arter orbital sistemi, dış karotid arterin dalı olan angular ve temporal arterler fasial sistemi oluşturur. Üst kapak dolaşımı esas olarak orbital sistem (a.lakrimalis, a.supraorbitalis, a.supratroklearis, a.palpebralis medialis superior) ile sağlanırken, alt kapak dolaşımı hem orbital (a.palpebralis medialis inferior, a.lakrimalis) hem de fasial sistem (a.maxillaris, a. temporalis superficialis, a. facialis) tarafından sağlanmaktadır. İki sistem arasında yoğun kollateral dolaşım bulunmaktadır. Üst ve alt kapaktaki anastomozlar her iki kapakta marjinal ve periferik damar arklarını meydana getirmektedir. Üst kapakta marjinal arkad kapak serbest kenarının 2 mm yukarısında tarsın önünde yer alırken, periferik arkad tarsın yukarısında levator aponevrozu ile Müller kası arasında yer almaktadır. Alt kapakta ise genelikle inferior tarsal sınır boyunca uzanan tek damar arkadı bulunmaktadır. Fasial sistemde yer alan bir diğer arteryel yapı da fasial arterin devamı olan anguler arterdir. Medial kantusun 6-8 mm medialinde, lakrimal kesenin 5 mm önünde yer alır ve lakrimal kese cerrahisinde önem taşımaktadır. 10 Şekil 4: Göz kapağı arterleri 2.5 GÖZ KAPAĞI VENLERİ ve LENFATİK DRENAJI Göz kapağının venöz dolaşımı pretarsal ve posttarsal olarak ikiye ayrılır. Supraorbital ve supratroklear ven anguler veni oluşturur ve pretarsal dokular medialde anguler vene drene olur. Anguler ven superior orbital ve fasial vene, fasial ven ise internal juguler vene drene olur. Pretarsal dokular lateralde ise superficial temporal ven aracılığı ile eksternal juguler vene drene olur. Posttarsal dokular, orbital ven aracılığı ile kavernöz sinüse ve derin orbital fasial venler ile pterigoid pleksusa drene olur. Göz kapağı medialinde lenfatik drenaj submandibular lenf nodlarına olurken, kapak lateralinde ise önce yüzeyel preaurikuler lenf nodlarına, sonrasında derin servikal lenf nodlarına olmaktadır. 11 Şekil 5: Göz kapağı venleri 2.6 GÖZ KAPAĞI SİNİRLERİ 1. Duyusal innervasyon: 5.kranial sinirin (n.trigeminus) dalları olan n.opthalmicus (V1) ve n.maxillaris (V2) ile sağlanır. N.opthalmicus: -N.frontalis -Supratroklear ve supraorbital dallar -N.lacrimalis -N.nasociliaris -Posterior silier dallar -Etmoidal dallar -İnfratroklear dal -Korneal dallar N.maxillaris: -N.zigomaticus -N.infraorbitalis 12 2. Motor innervasyon: 3. kranial sinirin (n.oculomotorius) ve 7. kranial sinirin (n.facialis) dalları ve üst servikal gangliondan gelen sempatik lifler ile sağlanır. N.oculomotorius: -Superior dal -İnferior dal N.facialis: -Temporal dal -Zigomatik dal -İnfraorbital dal Üst göz kapağının duyusunun bir bölümü, frontal sinirin dalları olan supratroklear ve supraorbital sinir ile taşınır. Lakrimal sinir, lakrimal bezlerin ve perioküler bölgenin superior ve lateral kadranının duyusunu taşır. Nazosilier sinirden ayrılan etmoidal dallar, burnun lateral duvarını ve burun ucuna kadar olan bölgede burun cildini innerve eder. Göz kapaklarının medial cilt dokusu, medial kantus, karünkül ve lakrimal kese nazosilier sinirin infratroklear dalı tarafından innerve edilir. Nazosilier sinir; kısa ve uzun posterior silier dalları ile göz küresine, korneal dallar ile de korneaya duyusal innervasyon sağlar. Alt göz kapağının duyusal innervasyonu, kapak mediali dışında maksiller sinirin infraorbital dalı ile sağlanır. Medial bölgede ise, nazosilier sinirin infratroklear dalı ile sağlanır. Orbital kasın motor innervasyonu fasial sinirin temporal ve zigomatik dalları ile sağlanır.Okülomotor sinirin üst dalı, levator ve üst rektus kasını innerve eder. Okülomotor sinirin alt dalı ise alt rektus kasına motor innervasyon sağlar. Alt ve üst tarsal kaslar (Müller kası), üst servikal gangliondan gelen sempatik lifler ile innerve olur (12,17) 13 Şekil 6: Göz kapağının duyusal innervasyonu 2.7 GÖZ KAPAĞI FİZYOLOJİSİ Göz kapaklarının görevi; göz küresini yabancı cisim ve darbelere karşı korumak, gözyaşının oküler yüzeyde dağılımını sağlayarak oküler yüzeyi temizlemek ve nemlendirmek, retinayı aşırı ışık maruziyetinden korumaktır (4,18). Erişkinlerde normal kapak aralığı; vertikal düzlemde 10-12 mm, horizontal düzlemde 28-30 mm’dir. Üst göz kapağı; çocuklarda üst limbus seviyesinde iken, erişkinlerde üst limbusu 1,5-2 mm örter. Alt göz kapağı ise alt limbus seviyesindedir (9,12). Göz kapağının hareketleri; açılma, kapanma ve kırpma şeklinde sınıflandırılabilir: Göz kapağının açılması: Üst göz kapağının açılması; levator palpebra superior ve Müller kası ile gerçekleştirilir. Üst kapağın açılmasından temel olarak levator kası sorumludur, Müller kası ise kapağın açık pozisyonda kalmasına yardımcı olur ve yaklaşık 2 mm’lik bir açıklık sağlar. Yorgunluk ve uyku durumlarında sempatik tonusun azalması sonucunda Müller kası gevşer ve kapakta düşme gözlenir. Levator kasının innervasyonunu sağlayan motor nöronlar tek bir santral kaudal nukleustan kaynaklanır. Bu nedenle levator kası, Hering kanununa uygun olarak her iki kapakta sinerjistik olarak çalışır, eş büyüklükte ve eş zamanlı innerve olur. 14 Levator palpebra superior kasının üst rektus kası ile embriyolojik ve anatomik ilişkisi bulunmaktadır ve her iki kas da okulomotor sinirin üst dalı tarafından innerve edilmektedir. Bunun bir sonucu olarak, yukarı bakışta levator kası kasılır ve göz küresi ile birlikte üst kapak da yukarı doğru hareket eder. Aşağı bakışta ise, levator kası gevşer ve üst göz kapağı da aşağı doğru hareket eder. Doğumsal pitozislerde; levator kas yapısında bulunan fibroadipoz doku nedeniyle levator kasının hem kasılma hem de gevşeme fonksiyonu etkilenmektedir. Bu nedenle, aşağı bakışta üst göz kapağı göz küresi ile birlikte hareket edememekte ve yukarıda kalmaktadır (lid-lag fenomeni). Alt göz kapağının açılması ise alt kapak retraktörleri tarafından sağlanmaktadır. Yukarı bakışta, alt kapak da hafifçe yukarı doğru hareket eder, bu hareketin sklera ve alt kapağa yapışık olan konjonktivanın çekme etkisi sonucunda oluştuğu düşünülmektedir. Alt kapakta da retraktör kaslar, alt rektus kası ve alt oblik kas ile anatomik ilişki içerisinde bulunmaktadır. Bunun sonucunda, aşağı bakışta göz küresi ile birlikte alt göz kapağı da aşağı doğru hareket etmektedir (13,18). Göz kapağının kapanması: Göz kapaklarının kapanması, ana protraktör kas olan orbikularis kası tarafından gerçekleştirilir. Göz kapaklarının kapanması durumunda, göz küresinde yaklaşık 15 derecelik bir yukarı hareket gözlenir (Charles-Bell fenomeni). Bu hareket, göz kapaklarının tam kapanamadığı durumlarda, korneanın korunmasına katkı sağlamaktadır (18). Göz kırpma: Spontan, refleks ve istemli göz kırpma şeklinde sınıflandırılabilir. Orbikularis kasının pretarsal ve preseptal bölümü spontan ve refleks göz kırpmada rol oynarken, orbital bölümü ise istemli göz kırpmada rol oynamaktadır. Spontan göz kırpma; levator kasında gevşemeden çok orbikular kasta kasılma sonucunda ortaya çıkmaktadır (19). Süresi 1/5 sn’dir. Bu sürenin, imaj süresinden kısa olması nedeniyle spontan göz kırpmanın görme üzerinde rahatsız edici bir etkisi bulunmamaktadır. Sıklığı dakikada 10-20 arasında değişmektedir. Spontan göz kırpma ile; gözyaşının dağılımı ve oküler yüzeyin nemli kalması sağlanır, levator kası dinlendirilir, retina pigmentlerinin rejenerasyonuna olanak sağlanır. Yapılan çalışmalarda, her 3 göz kırpma tipi arasında EMG ölçümlerinin en düşük seviyede saptandığı tip spontan göz kırpma olarak bulunmuştur (20). 15 Refleks göz kırpma; yüzeyel dokunma, ses, parlak ışık veya oküler irritasyon gibi bir duyusal uyaran sonucunda ortaya çıkar. Uyaranın tipine göre göz kırpmada rol oynayan afferent yolak değişmektedir. En bilinen tip; korneal irritasyon sonucu oluşan, afferent yolu trigeminal sinir, efferent yolu ise fasial sinir olan kornea refleksidir. Görsel uyaranla refleks göz kırpmada afferent yol olarak optik sinir rol oynar. Sesli uyaran ile refleks göz kırpmada ise afferent yolu vestibulokoklear sinir oluşturur. İstemli göz kırpma; tek taraflı veya iki taraflı olarak gerçekleştirilebilir. Süre olarak her zaman diğer göz kırpma tiplerinden daha uzundur. Yapılan çalışmalarda, EMG ölçümlerinin en yüksek seviyelerde saptandığı göz kırpma tipidir (20). 2.8 BLEFAROPİTOZİS SINIFLANDIRMASI Blefaropitozis, başlangıç zamanına ve etyopatogenezine göre iki şekilde sınıflandırılabilir (9,21). Başlangıç zamanına göre pitozis sınıflandırması; 1. Doğumsal pitozis -Distrofik: Basit doğumsal pitozis Üst rektus felcine eşlik eden doğumsal pitozis Blefarofimozis -Non-distrofik 2. Edinsel pitozis -Aponevrotik pitozis -Myojenik pitozis -Nörojenik pitozis -Mekanik pitozis -Travmatik pitozis 3. Pseudopitozis 16 Etyopatogeneze göre pitozis sınıflandırması; 1. Aponevrotik pitozis -Doğumsal -Senil -Oküler cerrahi ile ilişkili -Künt/penetran travma ile ilişkili -Alerji, tekrarlayan kapak ödemi ile ilişkili -Kontakt lens kullanımı ile ilişkili -Gebelik ile ilişkili -Tiroid hastalığı ile ilişkili 2. Myojenik pitozis -Doğumsal -Myastenia gravis -Kronik progresif eksternal oftalmopleji (KPEO) -Okulofaringeal distrofi -Muskuler distrofi -Kortikosteroid kullanımı ile ilişkili pitozis 17 3. Nörojenik pitozis -Okulomotor sinir felci -Horner Sendromu -Sinkinetik (Marcus Gunn jaw-winking) -Okulomotor sinir aberran rejenerasyonu -Oftalmoplejik migren -Multipl skleroz 4. Mekanik pitozis -Dermatoşalazis -Kapak ve orbitada yer kaplayan lezyon (tümör, ödem, hematom, enfeksiyon) -Kapak skarları -Konjonktival skatris oluşumu 5. Pseudopitozis -Enoftalmus, anoftalmus -Dermatoşalazis -Hipotropya -Oküler irritatif hastalıklar -Diğer göz kapağında retraksiyon 18 1- Aponevrotik pitozis Aponevrotik pitozislerin tüm alt tiplerin levator fonksiyonu genellikle 12 mm ve üzerindedir (22). Levator aponevrozunun cilt ile olan anterior bağlantısı mevcutken, tars ile olan posterior bağlantısınun bulunmaması nedeniyle, hastalarda üst kapak çizgisinde yukarı doğru yer değiştirme veya tamamen silinme görülür. Aşağı bakışta lid-lag fenomeni görülmez, etkilenen göz kapağı normal göz kapağına göre daha aşağı seviyeye iner (23). Doğumsal aponevrotik pitozis; Doğumsal distrofik pitozislerin %7’sinde levator desensersiyonu mevcuttur ve bu olgular doğumsal aponevrotik pitozis olarak adlandırılır (24). Senil (involüsyonel) aponevrotik pitozis; en sık görülen edinsel ve aponevrotik pitozis çeşididir. Seniliteye bağlı olarak, levator aponevroz bağlantılarında zayıflama ve orbital yağ dokusunda atrofi görülür. Oküler cerrahi ile ilişkili aponevrotik pitozis; oküler cerrahi sonrası en az 6 ay süre ile, cerrahi geçiren gözde diğer göze oranla 2mm ve üzeri düşüklük meydana gelmesi olarak tanımlanır. Şaşılık, orbita cerrahisi, enükleasyon ve kapak cerrahisi sonrasında gelişebilir (25). Kapak ekartörleri ve üst rektusa sütür konulan intraoküler cerrahiler sonrasında da levator aponevrozunda gelişen desensersiyon sonucu görülebilir (26). Bu olgularda erken cerrahi müdahaleden kaçınılmalıdır. Oküler cerrahi sonrası 6-12 ay içinde spontan düzelme görülmeyen olgularda cerrahi müdahale düşünülebilir. Künt/penetran travma ile ilişkili aponevrotik pitozis; levator kası/aponevrozunun doğrudan kesilmesi veya orbital kırık nedeniyle mekanik olarak sıkışması sonucu gelişebilir. Kas ve sinir fonksiyon bozukluğunun düzelmesi sonucunda spontan iyileşme görülebilir. Cerrahi müdahale planlanan olgularda travma sonrası en az 6 ay beklenmelidir. Alerji ile ilişkili aponevrotik pitozis; alerji ile meydana gelen kaşıntı ve kapak ödeminin aponevroz desensersiyonuna neden olması sonucunda görülebilir. Blefaroşalazis; puberte döneminde başlayan, kapaklarda ağrısız ödem ve eritem ataklarıyla karakterize nadir bir hastalık olup, sık atak gözlenen olgularda; kapak cildi ve levator kasında incelme, orbital septumda atrofi ve yağ doku prolapsusu sonucunda pitozis görülebilmektedir (27). Kontakt lens ile ilişkili aponevrotik pitozis; uzun süreli sert kontakt lens kullanan hastalarda lensin Müller kası ve levator aponevrozuna yaptığı direkt veya lensin takılıp 19 çıkarılması sırasında kapağın gerdirilmesi sonucu oluşan indirekt mikrotravmalar sonucunda aponevrozda oluşan desensersiyon sonucu görülür. Gebelik ile ilişkili aponevrotik pitozis; doğum sırasında oluşan fiziksel zorlanma ve gebelikte yükselen progesteron hormonunun intersitisyel sıvıda artışa neden olması sonucunda oluştuğu düşünülmektedir (21). Tiroid ile ilişkili aponevrotik pitozis; nadiren akut oftalmopati döneminde levator aponevrozunun tarsa yapıştığı bölgede zedelenme ve desensersiyon sonucu görülebilir. Tiroid oftalmopati, daha sık olarak kapak retraksiyonu şeklinde görülmektedir. 2- Myojenik pitozis Doğumsal veya edinsel olarak, lokalize veya sistemik bir kas hastalığının varlığında görülür. Levator kası veya nöromuskuler bileşkedeki patoloji nedeniyle pitozis oluşur. Pitozis miktarı değişkendir; progresif/reversibl olabilir. Levator fonksiyonu genellikle düşüktür, aşağı bakışta lid-lag fenomeni görülür. Doğumsal myojenik pitozis; 4 grup şeklinde değerlendirilebilir. -Basit doğumsal distrofik pitozis: En sık görülen doğumsal pitozis tipidir (%75-80). Levator kasının lokalize distrofisi sonucunda meydana gelir. Pitozis, doğumda veya hemen sonrasında ortaya çıkar ve genellikle tek taraflıdır. Levator fonksiyonu ve pitozis derecesi distrofinin miktarına göre değişkenlik gösterir. Levator kasının yapısal olarak fibrotik ve inelastik olması nedeniyle üst kapak hareketi azalmıştır, lid-lag fenomeni görülür (28). -Üst rektus zayıflığının eşlik ettiği doğumsal distrofik pitozis: Doğumsal distrofik pitozis %5-16 oranında üst rektus zayıflığı ile birlikte görülmektedir. Üst rektus ve levator kası aynı embriyolojik kökenden gelişmekte ve her iki kası da etkileyen distrofiler de meydana gelebilmektedir (28). Bu olgularda pitozise eşlik eden yukarı bakış kısıtlılığı mevcuttur, hipotropya da görülebilir. -Blefarofimozis sendromu: Doğumsal pitozislerin %3-5’ini oluşturur (29,30). Otozomal dominant geçiş gösterir. Çift taraflı pitozis, telekantus, epikantus inversus, vertikal kapak kısalığı ve alt kapak ektropiumu görülür. 20 -Doğumsal fibrozis sendromu: Herediter veya sporadik görülebilir. Levator kası ve ekstraoküler kaslarda primer fibrozis sonucu göz hareketlerinde mekanik restriksiyon gelişir. En sık ve en belirgin alt rektus kasının etkilenmesi nedeniyle genellikle hipotropya görülür. Myastenia gravis: Nöromuskuler son plakta asetilkolin reseptörlerine karşı antikor gelişimi ile karakterize otoimmun bir hastalıktır. %80 sistemik tutulum, %20 izole oküler tutulum şeklinde görülür. Hastaların %90’ında pitozis mevcuttur. Pitozis tek veya çift taraflı olabilir ve gün içinde pitozis miktarında değişkenlik gözlenir; sabah saatlerinde daha azken, akşam saatlerinde artış görülür. Ekstaoküler kas tutulumu varsa diplopi eşlik edebilir. Myastenia gravis tanısında kullanılan testler: 1. Edrofonyum (Tensilon) testi: 10mg/ml edrofonyum kloridden 0.2 cc (2 mg) intravenöz olarak enjekte edilir. Pitozis düzelirse test sonlandırılır, pitozis düzelmezse ve yan etki görülmemişse 0.2 cc’lik dozlarla toplam doz en fazla 1 cc olacak şekilde teste devam edilebilir. Kolinerjik yan etkiler (terleme, karın ağrısı, baş dönmesi) görülebilir. Yetişkin hastalarda uygulanabilir. 2. Kas yorulma testi: Hastadan yukarı bakması istenir. Test pozitifse bir süre sonra pitozis miktarında artış gözlenecektir. 3. EMG: Tutulan kasta elektriksel aktivitenin azaldığı gözlenir. 4. Kan asetil kolin reseptör antikoru seviyesi Myastenia gravis tedavisinde asetilkolin esteraz inhibitörleri, dirençli olgularsa sistemik kortikosteroidler, immunsupresif ajanlar ve plazmaferez kullanılır. Pitozis için cerrahi tedavi, medikal tedaviden yanıt alınana kadar beklendikten sonra planlanmalıdır (31). Kronik progresif eksternal oftalmopleji (KPEO): Erken yaşlarda başlangıç gösterek çift taraflı pitozis ve ekstraoküler kas tutulumu ile karakterizedir. Hastalığın ileri döneminde genellikle gözler primer pozisyonda hareketsizdir. Orbikularis kasını tutabilmek özelliği ile Duchenne muskuler distrofisinden ayrılır. Levator kası ve aponevrozunda fibroadipoz değişiklikler görülür. KPEO izole veya sendromlarla birlikte görülebilir. Çocuklukta serebrospinal sıvıda protein yüksekliği, kalp blokları ve retina pigment epiteli dejenerasyonu ile birlikte olan şekli Kearns-Sayre Sendromu olarak adlandırılır (32). 21 Okulofaringeal distrofi: Kronik progresif eksternal oftalmoplejinin özel bir biçimidir. 4050’li yaşlarda başlangıç gösteren, levator kası ve orofaringeal kasların selektif olarak tutulumu ile karakterize herediter myopatidir. Histolojik olarak levator ve müller kasında distrofi mevcuttur. Muskuler distrofi: Çocukluk çağında başlangıç gösteren, baş, boyun ve üst ekstremite kaslarında güçsüzlük ve atrofi ile karakterize otozomal dominant geçişli bir hastalıktır. Oküler bulguları polikromatik katarakt ve çift taraflı pitozistir. Kortikosteroid kullanımı ile ilişkili pitozis: Uzun süreli topikal kortikosteroid kullanımı sonrası gelişen pitozisin, steroidin lokalize myopatiye neden olması sonucu geliştiği düşünülmektedir (33). 3- Nörojenik pitozis Müller ve levator kaslarının nöral yollarındaki patoloji sonucunda ortaya çıkarlar. Santral veya periferik kökenli olabilir. Üçüncü sinir çiftleri, seyri sırasında serebral pedinkuluslar ile komşuluk gösterir ve okulomotor sulkustan çıkar. Posterior serebral ve posterior kommunikan arterler ile öne doğru seyreder; kavernöz sinus, superior orbital fissür ve Zinn halkasından geçerek orbita içine girer. Okulomotor sinir felci: En sık görülen nörojenik pitozis nedenidir. Doğumsal veya edinsel olabilir. Okulomotor sinir felci, lezyonun anatomik yerleşimine göre supranukleer, nukleer, infranukleer (periferik) olarak sınıflandırılabilir. Beyin sapından göze kadar izlediği seyir boyunca etkilendiği lokalizasyona göre farklı klinik tablolar ortaya çıkar. Levator kası ile birlikte; üst, alt ve iç rektus kasları,alt oblik kası ve pupilla da değerlendirilmelidir. Edinsel okulomotor sinir felçlerinde etiyolojinin belirlenmesi önemlidir. En sık neden vasküler patolojilerdir; diabet, hipertansiyon, arterioskleroza sekonder gelişebilir. Vasküler kaynaklı okulomotor sinir felçlerinde pupilla korunmuştur ve genellikle 3 ay içinde kendiliğinden düzelir. Kavernöz sinus patolojilerinde 4, 5 ve 6. sinir tutulumu da eşlik eder, pupilla korunmuştur. Pupillanın etkilendiği okulomotor sinir felçlerinde kompresyona neden olabilecek anevrizma, malignite gibi nedenler araştırılmalıdır (18). 22 Horner sendromu: Okülosempatik yolaktaki sinirlerin disfonksiyonu sonucu ortaya çıkan tek taraflı pitozis ve miyozis ile karakterizedir. Horner sendromu, sempatik zincirin seyri boyunca herhangi bir yerde meydana gelen lezyonun sempatik akımı bloke etmesi sonucu ortaya çıkar. Üst göz kapağı, alt göz kapağı ve iris dilatator kaslarına giden sempatik innervasyon azalır. Etkilenen pupilde dilatasyon gecikir, ışık ve yakın pupil refleksi ise korunur. Pitozis, müller kası paralizisi sonucu ortaya çıkar. Sempatik yolda santral birinci nöron lezyonu mevcutsa, etkilenen taraf yüz yarımında anhidrozis de gelişir; superior servikal ganglion sonrası lezyonlarda ise anhidrozis görülmez veya sadece alın bölgesinde hafif olarak gelişir. Tanıda kokain ve aproklonidin testi kullanılabilir. Kokain testi ile sağlam pupilde dilatasyon gözlenirken, etkilenen pupilde dilatasyon görülmez. Aproklonidin testinde ise etkilenen pupilde dilatasyon meydana gelir, sağlam pupilde dilatasyon olmaz. Fenilefrin testinde etkilenen göz kapağında pitoziste düzelme gözlenir ve müllerektomi operasyonu ile elde edilecek başarı test edilebilir. Hidroksiamfetamin testi ise, lezyonun preganglionik veya postganglionik olduğunun ayrımını yapılmasını sağlar (34). Sinkinetik pitozis (Marcus Gunn-jaw winking): Doğumsal pitozislerin %5’i bu gruptadır (35). Tek taraflı pitozis gözlenir. Çene hareketleri ile piterigoid kasların uyarılması sonucunda pitotik kapakta elevasyon ile karakterizedir. Patofizyolojisinde 5. kranial sinirin bazı liflerinin 3. kranial sinir ile karışarak levator kasını innerve ettiği düşünülmektedir. Okulomotor sinir aberan rejenerasyonu: Doğumsal veya 3. kranial sinir felcinden sonra edinsel olarak görülebilir. Üst, alt ve iç rektusun kasılmasını takiben pitoziste azalma gözlenir. Oftalmoplejik migren: Erken yaşlarda başlangıç gösteren, baş ağrısı ile birlikte görülen, tekrarlayan ve geçici 3. sinir felci bulguları ile karakterizedir. Paralizi tipik olarak baş ağrısı ile aynı tarafta gözlenir ve baş ağrısından daha uzun sürer. Multipl skleroz: Merkezi sinir sisteminin idiopatik demyelinizan hastalığıdır, periferik sinirler etkilenmez. Kranial sinirlerin etkilenmesi ile ilişkili olarak nörojenik pitozis gözlenebilir. 4- Mekanik pitozis Dermatoşalazis: Üst kapak kenarından aşağı doğru sarkan fazla cilt dokusu kitle etkisi ile kapakta düşüklük yaparak mekanik pitozise neden olabilir. 23 Kapak ve orbitada yer kaplayan lezyon: Tümör, ödem, hematom, enfeksiyon gibi yer kaplayan lezyonlar üst kapakta direkt kitle etkisiyle veya orbitada hacim artışı sonucu levatora bası yaparak pitozise neden olabilir. En sık nedeni tümördür (nörofibrom ve hemanjiom). Üst kapak lateralindeki düşüklüğün daha belirgin olduğu ‘S’ şeklindeki pitozislerde lakrimal bez tümörü ve inflamasyonu araştırılmalıdır. Konjonktival skatris oluşumu: Konjonktive ve üst forniksteki skatrisyel lezyonlar, üst fornikste daralma ve kapakta hareket kısıtlılığına neden olarak mekanik pitozise yol açabilir. Termal ve kimyasal yanıklar, skatrisyel pemfigoid, Steven-Johnson sendromu, eritema multiforme, trahom, geçirilmiş cerrahiler ve travma skatris oluşumuna neden olabilir. 5- Pseudopitozis Gerçek pitozis olmamasına rağmen bazı durumlar göz kapakağının düşükmüş gibi algılanmasına neden olabilir. Enoftalmus, anoftalmus: Arka kapak desteğinin azalmasına bağlı olarak pseudopitozis görünümü oluşur. Dermatoşalazis: Kapak serbest kenarından sarkan fazla cilt dokusu mekanik pitozise yol açmadan sadece pseudopitozis görünümüne de neden olabilir. Hipotropya: Hipotropya olan gözde kapak, sağlam tarafa göre daha düşükmüş gibi algılanabilir. Bu hastalara hipotropya olan göz ile fiksasyon yaptırıldığında kapak pozisyonunun düzelmesi pseudopitozis varlığını gösterir. Oküler irritatif hastalıklar: Oküler irritasyon ve fotofobi gibi blefarospazma neden olan durumlar kapak aralığının daralması sonucunda pseudopitozise neden olabilir. Diğer göz kapağında retraksiyon: Graves hastalığı gibi üst kapakta retraksiyon ve ekzoftalmusa neden olan hastalıklar sağlam kapakta pseudopitozise neden olabilir. Bu hastalarda üst kapağın normalde üst limbusu 1-2 mm örttüğü dikkate alınarak kapak muayenesi yapılmalıdır. 24 2.9 BLEFAROPİTOZİSLİ HASTAYA YAKLAŞIM 1. Anamnez ve inspeksiyon Blefaropitozis hastalarında anamnezde; kapak düşüklüğünün başlama zamanı, kapak düşüklüğü miktarının gün içinde değişip değişmediği, eşlik eden çift görme olup olmadığı, bilinen sistemik ve oküler hastalıklar, geçirilmiş cerrahi veya travma öyküsü, ailede pitozis varlığı pitozis sınıflandırması açısından mutlaka sorgulanmalıdır. İnspeksiyonda; baş pozisyonu ve çene elevasyonunun varlığı, kaş pozisyonu ve yukarı bakışta kaş hareketi, üst kapak cilt kıvrımlarının varlığı ve simetrisinin değerlendirilmesi muayene öncesinde pitozis etiyolojisi ve miktarı açısından fikir verebilmektedir. 2. Muayene Tüm hastalarda; görme keskinliği, göz içi basıncı ölçümü, biomikroskopik ve fundus muayenesini içeren tam oftalmolojik muayene yapılmalıdır. Çocuklarda sikloplejikli refraksiyon muayenesi yapılmalı ve ambliyopi değerlendirilmelidir. Pitozis miktarı: Pitozis miktarının değerlendirilmesinde, marjin refle mesafesi-1 (margin reflex distance, MRD-1) ve vertikal kapak aralığı ölçümleri esas alınır. Ölçümler, milimetrik cetvel ile primer bakış pozisyonunda yapılmalıdır. MRD-1; pupilla ışık reflesi ile üst kapak serbest kenarı arasındaki vertikal mesafe olarak tanımlanır. Blefaropitozis miktarını değerlendirmede en etkili ölçümdür. Normal değerleri; 3,5–4,5 mm’dir. MRD-1’de 3,5 mm’den az olan her 1 mm, 1 mm pitozise eşdeğer olarak kabul edilir. MRD-2 ise, pupilla ışık reflesi ile alt kapak serbest kenarı arasındaki vertikal mesafe olarak tanımlanır. Alt kapak pozisyonu (retraksiyon, skleral açıklık) değerlendirilmesinde kullanılır. MRD-1 ve MRD-2 toplamı palpebral aralık miktarını vermelidir. Vertikal kapak aralığı; üst ve alt kapak serbest kenarları arasındaki en geniş vertikal mesafe olarak tanımlanır. Vertikal kapak aralığının en geniş olduğu bölüm, pupillanın yaklaşık 1 mm nazalidir. Normal değerleri; 9-12 mm olarak kabul edilir (36). Tek taraflı pitoziste her iki vertikal kapak aralığı arasındaki fark pitozis miktarını verirken, çift taraflı pitoziste normal kabul edilen vertikal kapak aralığı değeri ile aradaki fark pitozis miktarını 25 verir. Pitozis; 2 mm’ye kadar hafif, 3 mm ise orta, 4 mm ve üzeri ise ağır olarak sınıflandırılır (7,37). Levator fonksiyonu: Dijital baskı ile frontal kasın kapak üzerindeki etkisi bloke edildikten sonra, hastanın aşağı ve ardından yukarı baktırılması ile ölçülen üst göz kapağının katettiği mesafe levator fonksiyonunu verir. Uygulanacak cerrahi prosedürün belirlenmesinde önemli bir kriterdir. Normal olarak kabul edilen levator fonksiyonu 13-16 mm’ dir (38). Levator fonksiyonu, 12 mm ve üzeri ise iyi, 6-11 mm ise orta, 5 mm ve altında ise zayıf olarak kabul edilir (22). Üst kapak çizgisi: Kapak serbest kenarı ile aşağı bakışta üst kapak cildinde oluşan çizgilenme arasındaki mesafe değerlendirilir. Normal değerleri; kadınlarda 10 mm, erkeklerde 8 mm olarak kabul edilir. Aponevrotik pitozisli hastalarda üst kapak çizgisi genellikle yükselmişken, konjenital pitozisli hastalarda ise genellikle üst kapak çizgisinde silinme gözlenir. Müller kası fonksiyonu: Pitotik göze %10’luk fenilefrin damla damlatıldıktan 10-15 dakika sonra pitozis miktarı tekrar değerlendirilir. Pitoziste düzelme gözlenmesi müller kası ile ilişkili patoloji olduğunu düşündürür ve müller kasına yönelik cerrahi tedavi planlanır. Bell fenomeni: Göz kapaklarının kapatılması ile birlikte globun yukarı doğru deviye olması Bell fenomeni olarak adlandırılır. Oküler yüzeyi koruyucu bir mekanizma olan Bell fenomeni normal kişilerde pozitif olarak saptanır. Bell fenomeni test edilirken, hastaya gözlerini kapatması söylenir ve göz kapakları hafifçe aralanarak globun pozisyonu değerlendirilir. Bell fenomeninin negatif olduğu hastalarda, pitozis cerrahisi sonrasında açıkta kalma keratopatisi (exposure keratopati) gelişme riski yüksek olduğundan, kozmetik amaçlı tam cerrahi düzeltmeden kaçınılmalıdır. Kapak geri kalması (lid lag): Doğumsal ve edinsel pitozis ayrımında önemlidir. Hasta aşağı baktırıldığında üst kapakta geri kalma saptanması doğumsal pitozis lehinedir, edinsel pitozislerde ise kapak düşüklüğü bakış pozisyonu ile değişiklik göstermez. 26 Tensilon (edrofonium klorid) testi: Myastenia gravis hastalığının ayırıcı tanısı için kullanılır. 2 mg (0,2 cc) tensilon intravenöz olarak uygulandıktan sonra 60 saniye boyunca hasta gözlenir, pitozis miktarında azalma veya pitoziste tam düzelme gözlenmesi durumunda test pozitif kabul edilir. Pitozis miktarında değişiklik gözlenmezse, doz kademeli olarak artırılarak toplam 10 mg’a kadar çıkılabilir. Kas yorulma testi: Myasteni gravis hastalığının ayırıcı tanısında kullanılır. Hastadan yukarı bakması istenir. Test pozitifse bir süre sonra pitozis miktarında artış gözlenecektir Glob hareketleri ve şaşılık: Özellikle myojenik ve nörojenik pitozis hastalarında glob hareketleri kısıtlılık açısından değerlendirilmeli ve şaşılık muayenesi yapılmalıdır. Özellikle vertikal şaşılık saptanan hastalarda, şaşılık cerrahisi kapak pozisyonunda değişikliğe neden olabileceğinden, şaşılık cerrahisi sonrasında pitozis cerrahisi uygulanması önerilir. Korneal boyanma ve gözyaşı fonksiyonları: Tüm pitozis hastaları kuru göz açısından ameliyat öncesinde değerlendirilmelidir. Korneal boyanma, gözyaşı kırılma zamanı değerlendirilip, patoloji saptanması durumunda Schirmer testi uygulanmalıdır. Postoperatif dönemde kuru göz bulgularında cerrahi ile ilişkili artış gözlenebileceğinden, hastalar postoperatif dönemde de kuru göz ve lagoftalmi açısından takip edilmelidir. 3. Cerrahi teknik İdeal pitozis cerrahisinin özelliklerini Dixon ve Anderson şu şekilde sıralamışlardır (39): 1-Kozmetik ve fonksiyonel düzelme sağlamalı 2-Anatomiye saygılı olmalı. Aynı veya benzer bir tekniğin gerektiğinde yeniden uygulanmasına izin verecek kadar kapak anatomisini korumalı 3-Gerektiği durumlarda kapak yüksekliğinin yeniden ayarlanması (revizyon) için imkan sağlamalı 27 4-Progressif üst kapak protraktör zayıflığı olan veya aşırı düzeltme yapılan olgularda geri dönüşlü bir cerrahi olmalı 5-Gözyaşı film tabakasının iç iki katmanını oluşturan aköz ve musin sekresyonlarını sağlayan Krause, Wolfring bezleri ve Goblet hücrelerini içeren konjonktivaya dokunulmamalı ve eksize edilmemeli 6-Yine gözyaşı film tabakasının dış katı olan lipid katını üreten meibomus glandlarını içeren tars korunmalı 7-Kornea komplikasyonları yaratabilecek posterior sütürlerden kaçınılmalı, cerrahi anterior(cilt) yaklaşımla gerçekleştirilmeli Pitozis tedavisinde seçilecek cerrahi yöntemin başarısı; ptozisin miktarı, nedeni ve levator fonksiyonu ile ilişkilidir. Cerrahi yöntemin seçilmesinde en önemli kriter levator fonksiyonudur (40). Levator fonksiyonu iyi olan olgularda, zayıf olgulara göre daha iyi sonuçlar alınır. Pitozis tedavisinde kullanılan temel cerrahi yöntemler; -Frontal askı prosedürleri, -Levator prosedürleri, -Müller kasını da kapsayan prosedürlerdir. Levator fonksiyonu zayıf (0-4 mm) olan hastalarda frontal askı uygulanırken, orta (57 mm) ve iyi (8 mm ve üzeri) olanlarda levator kas rezeksiyonu ve aponevroz cerrahisi uygulanır. Minimal pitozisin olduğu durumlarda ise posterior yaklaşımla Müller ve konjonktiva rezeksiyonu (Fasanella-Servat girişimi) tercih edilebilir. Son yıllarda minimal ve orta derecede pitoziste de anterior yaklaşımlı cerrahiler tercih edilmektedir (41,42). Frontal askı prosedürleri: Levator fonksiyonu zayıf olan hastalarda tercih edilmektedir. Bu işlem için kullanılabilecek endojen ve ekzojen birçok materyal tanımlanmıştır. Endojen materyaller; taze veya banka fasya lata, fasya temporalis, otojen palmaris longus tendonu ve umblikal vendir. Ekzojen materyaller ise; silikon çubuklar, Mersilen yama (Ethicon, Blue ash, OH, USA), Supramid (S. Jackson, Alexandria, VA, USA) ve Goretex (WL Gore and associates, 28 Newark, DE, USA)’dir (43,44). Otojen fasia lata; düşük komplikasyon oranları, uzun ömürlü olması ve uyumluluğu ile en sık tercih edilen materyaldir. Asma konfigürasyonu olarak; tekli veya çiftli romboid, pentagonal veya üçgen metodlar tercih edilebilir. Tek üçgen metodunun (modifiye Fox metodu) çocuklarda, çift üçgen metodunun erişkin hastalarda kullanımı (Modifiye Crawford metodu) önerilmektedir (7,11). Crawford tekniği: Askı materyalinin geçirilmesi için üst göz kapağında 3 mm’ lik üç adet insizyon yapılır. Bunların ilki kapak merkezinde, diğer ikisi buna 2-10 mm aralıkta olacak şekilde her iki yanında yer alır. Kaşın hemen yukarısında lateral ve medial kantuslar ile paralel bir şekilde 2 adet insizyon yapılır ve periosta kadar ilerletilir. Son olarak bu iki insizyonun ortasında ve 1-1,5 cm yukarısında son bir alın insizyonu yapılır ve periosta kadar ilerletilir. Wright’ın fasia iğnesi kullanılarak askı materyali kapakta iki üçgen oluşturacak şekilde geçirilir. Üçgenin uçlarından çıkarılan askı materyali, kas üzerindeki iç ve dış insizyonlarda düğümlenerek askı materyalinin uçlarından birisi kesilir. Diğeri ilerletilerek daha yukarıdaki orta insizyondan çıkarılıp diğer taraftan gelen uçla düğümlenir. Fox-Pentagon Tekniği: Ekzojen materyal kullanılarak uygulanır. Özellikle 3 yaş altı çocuklarda, fasia lata kullanılamadığında önerilen metoddur. Kapak üzerinde yapılan üç insizyondan sonra askı materyali yine Wright’ın fasia iğnesi kullanılarak tarsa sabitlenir. Kaş üzerinde periosta kadar açılan üç insizyon ile askı materyalinin geçiş yerleri hazırlanır. Materyal buralardan geçirilerek beşgen şeklinde bağlanır ve frontal kas ile periost arasına gömülür. Levator prosedürleri: Levator fonksiyonunun normal olduğu ve üst göz kapağı kıvrımının yüksekte yerleştiği hastalarda levator prosedürleri tercih edilir. En sık olarak edinsel aponevrotik pitozislerde uygulanır. Aponevroz gevşemiş veya yerinden ayrılmış olabilir. Üst kapak cilt kıvrımı yoluyla aponevroza yaklaşılır ve aynı zamanda cilt fazlalığı varsa (dermatoşalazis gibi) da müdahale edilebilir. Kapak düzeyinin ve konturunun daha iyi ayarlanması mümkün olduğu için, erişkin hastalarda lokal anestezi tercih edilmelidir. Cilt yoluyla yaklaşım ile temelde iki tip cerrahi uygulanabilir. Cilt yolu ile yapılan levator prosedürlerinin önemli avantajlarından biri; diseksiyon sırasında tüm anatominin görülebilmesine imkan vermesidir. Ayrıca bu prosedürler ile; fazla bulunan cilt veya yağ 29 dokusu çıkartılabilmekte, entropion veya kalınlaşmış düzensiz bir göz kapağı mevcutsa düzeltilebilmekte, cilt kıvrımı yeniden oluşturulabilmektedir. Ön segmentte irritasyon veya hasara yol açacak herhangi bir arka yüzey değişikliği, insizyon veya sütür olmaması da ayrı bir avantajıdır. En büyük dezavantaj ise; lokal enjeksiyonların levatorun etkisini değiştirebilecek karşı etkileridir, ayrıca epinefrinin Müller kası üzerindeki etkisi de cerrahi başarıyı etkileyebilir. Revizyon oranı %9-12 arasında bildirilmektedir (45). a) Levator ilerletilmesi Bir cerrahi kalem ve cetvel yardımıyla, tek taraflı pitozisli olgularda diğer üst kapak çizgisinin simetriği, çift taraflı olgularda ise kapak serbest kenarından ortalama 8-10 mm yukarıda olacak şekilde üst kapak çizgileri ölçülerek işaretlenir. Lokal anestezi için epinefrin içeren %1’ lik lidokain tercih edilir. Daha önce işaretlenmiş olan üst kapak çizgisi boyunca anestetik madde cilt altına 1-2 ml kadar verilir. Anestetik maddenin içindeki epinefrinin etkisi ile diseksiyon sırasında kanama azalmaktadır. Bu nedenle genel anestezi altında ameliyat edilen hastalarda da bu enjeksiyonun yapılmasında fayda vardır. Bir bistüri veya monopolar koterin kesme modu kullanılarak, daha önce işaretlenmiş olan üst kapak çizgisi hattında boylu boyunca cilt insizyonu yapılır. Kapak orta hatta, insizyonun alt ve üst dudakları iki ayrı penset yardımı ile tutularak hafifçe yukarı doğru kaldırılır ve karşılıklı olarak çekilir. Bir Westcott makas yardımı ile bu iki penset arasından küçük bir kesi yapılır ve bu kesi aşağı doğru ilerletilerek tars ön yüzüne ulaşılır. Takiben makas tars ön yüzü boyunca nazale ve temporale doğru pretarsal dokular altında ilerletilir ve böylece orbikularis kası tarstan ayrılmış olur. Üst yara dudağında orbikularis kasının hemen altında yer alan avasküler yapıdaki orbital septum, globa yapılan baskının etkisi ile fıtıklaşan preaponevrotik yağ dokusu sayesinde kolayca fark edilebilir. Septum, levator aponevrozuyla olan yapışma yerinin hemen üzerinden yapılan horizontal kesi ile açılır ve sarı renkli preaponevrotik yağ dokusu açığa çıkarılır. Preaponevrotik yağ dokusu, levator aponevrozunun yerinin bulunmasında çok iyi bir cerrahi işaret noktasıdır. Yağ dokusu üzerindeki ince şeffaf kılıflar ve preaponevrotik yağ dokusu ile aponevroz arasındaki bağlantılar keskin ve künt diseksiyonla tamamen açılır. Levator aponevrozu ve Whitnall ligamanı görülür hale getirilir. Tüm bu diseksiyonlar sırasında Whitnall ligamanına, levatorun boynuzlarına, Müller kasına zarar verilmemelidir. Pupilla hizasına, hatta hafifçe pupilla nazaline denk gelen noktada tarstan, her iki ucunda spatül tarzında iğneleri olan 6-0 polyglactin (vicryl) sütür 30 geçirilir. Takiben her iki iğne aponevrozda belirli bir mesafeden, Whitnall Ligamanının arkasında olmak üzere geçirilir ve fiyonk şeklinde geçici olarak düğümlenir. Operasyon ışıkları uzaklaştırılıp hastanın gözleri açtırılır ve kapak pozisyonu değerlendirilir. Yeterli düzeltme elde edilmişse sütür kalıcı olarak bağlanır. İntraoperatif kapak yüksekliğinin değerlendirilmesinin, yer çekimi etkisini de göstermesi nedeniyle oturur pozisyonda yapılmasını öneren çalışmalar da mevcuttur. Gerektiğinde nazale ve temporale ek sütürler konulabilir. Fakat tek bir merkezi sütür ile de yeterli başarı sağlanabilir. Cilt yolu ile levator ilerletilmesi prosedürü ile ilgili küçük kesili yöntemler de tanımlanmıştır. Bu teknikler uygulandığında daha kısa operasyon zamanı, böylece daha düşük miktarlarda anestezik madde kullanma imkanı, daha az komplikasyon, erken postoperatif dönemde daha iyi kozmetik sonuçlar alma gibi avantajlar söz konusu olmaktadır. Daha az anestezi verilmesi ile intraoperatif kapak yüksekliğini ayarlamada daha güvenilir bir ortam oluşturulmaktadır. Tüm bu avantajlar; dermatoşalazis veya benzer problemlerin olmadığı durumlarda küçük kesili cerrahiyi çok iyi bir alternatif olarak öne çıkarmaktadır (42,46). b) Levator Rezeksiyonu Levator ilerletilmesine benzer şekilde uygulanmakla birlikte bu teknikte levator aponevrozu ve Müller kası tarsın superior sınırında tars ve konjonktivadan ayrılır ve istenilen miktarda ayarlama yapıldıktan ve tars üzerine tekrar fiksasyon sağlandıktan sonra fazla doku çıkartılır. Levator ilerletilmesi ile kıyaslandığı zaman bu teknikle kapak daha fazla kaldırılabilmektedir. Özellikle zayıf levator fonksiyonu olan hastalarda tercih edilebilir. Üst kapak kontür görünümü frontal kasa askı cerrahisine benzer. En büyük dezavantajı; postoperatif açıkta kalma keratopatisi ve lagoftalmi gelişim riskinin daha yüksek olmasıdır. İntraoperatif kapak pozisyonuna ve rezeksiyon miktarına preoperatif levator fonksiyonuna göre karar verilir. Levator rezeksiyonu sonrası günler ve haftalar içinde ortaya çıkan üst kapakta gelişen gevşeme postoperatif düşme olarak adlandırılır. Postoperatif düşme; levator fonksiyonu zayıf olan gözlerde daha fazla miktarda gözlenirken, levator fonksiyonu iyi olan gözlerde daha az görülür. Rezeksiyon sonrası kapak pozisyonu; levator fonksiyonu orta derecede (6-9 mm) olan gözlerde üst limbusun yukarısında, levator fonksiyonu iyi (1012 mm) olan gözlerde üst limbus seviyesinde, levator fonksiyonu çok iyi (13-15 mm) olan gözlerde pupil ve üst limbus arasında olmalıdır (47). 31 Levator rezeksiyon miktarına da levator fonksiyonuna göre karar verilebilmektedir. Levator fonksiyonu 8-10 mm olan gözlerde 14-18 mm rezeksiyon, levator fonksiyonu 6-7 mm olan gözlerde 18-22 mm rezeksiyon, levator fonksiyonu 4-5 mm olan gözlerde ise 22-26 mm rezeksiyon önerilmiştir (7). Levator rezeksiyonu konjonktival yaklaşım ile de uygulanabilmektedir. Özellikle iyi ve çok iyi levator fonksiyonlu gözlerde cilt yaklaşımına alternatif olarak düşünülebilir. Uygun vakalar seçildiğinde ciltte skar olmaması, daha erken postoperatif iyileşme gibi avantajları mevcuttur. Müller kası prosedürleri: Müller kası prosedürleri konjonktival yolla uygulanmaktadır. a) Müller kası-konjonktival rezeksiyonu (MKKR) İyi levator fonksiyonu ile birlikte 3 mm’ den daha az pitozisi ve pozitif fenilefrin testi olan hastalarda bu yöntemin levator aponevroz cerrahisine göre daha iyi kapak yüksekliği ve daha düzgün kontür sağladığını gösteren çalışmalar mevcuttur. Geleneksel uygulama, 4mm’lik rezeksiyon ile kapakta 1 mm kaldırma sağlanacağını öngörmektedir (48,49). Avantajları; daha kısa operayon süresi, daha az cerrahi doku invazyonu; cilt insizyonu veya skarın olmaması ve tarsal instabilite oluşturmamasıdır. Dezavantajları ise; arka taraftaki yapışıklıklar veya yüzey düzensizliklerinden dolayı oluşabilecek olan irritasyon veya hasardır. Özellikle korneal distrofileri olan veya eski ön segment cerrahisi geçirmiş hastalarda daha da önemli hale gelmektedir. b) Tarsokonjonktival rezeksiyon (Fasanella-Servat) Temelde uygulanan yöntemde tarsın üst sınırı, Müller kasın alt sınırı ve konjonktiva ile birlikte eksize edilir. Cerrahinin ne şekilde etkili olduğu hala tartışılsa da tüm pitozis tiplerinde uygulanabildiği bilinmektedir. 32 Üst kapak blefaroplasti: Cilt fazlalığına bağlı estetik pitozisi bulunan hastalarda uygulanır. Cerrahiye başlamadan önce, oturur pozisyonda veya yatar pozisyonda üst kapak cildinde işaretleme yapılır. Alt insizyonu oluşturmak için dört referans nokta belirlenir. Birinci işaret, medial komissürün 5-7 mm yukarısına, ikinci işaret pupil hizasında kapak kenarının 9-11 mm yukarısına, üçüncü işaret lateral kantal açının 8-10 mm yukarısına, dördüncü işaret ise lateral komissürün 12-15 mm superolateraline konulur. Bu yöntem ile, üst kapak çizgilerinde asimetri olan hastalarda da simetri elde edilmiş olunur. Kapak simetrisi olan hastalarda, alt insizyon üst kapak çizgisinden yapılabilir. Üst insizyonun yerini belirlemek için; fiksasyon forsepsinin bir ağzı alt insizyon sınırına yerleştirilerek üst kapak cildi sıkıştırılır ve forsepsin diğer ağzının denk geldiği nokta üst insizyon için referans nokta olarak kabul edilir. Daha sonra, bu noktalar birleştirilerek insizyon hattı belirlenir. Bu yöntem ‘pinch’ tekniği olarak bilinmektedir. Lokal anestezi için epinefrin içeren %1’ lik lidokain tercih edilir. İşaretlenen sınırlardan yüzeyel insizyon yapılarak cilt çıkarılır ve orbikularis kası görülür hale gelir. Orbikularis kasının tamamının veya bir kısmının korunmasının lagoftalmi ve kuru göz riskini azalttığı bilinmektedir (50). Bu nedenle, parsiyel orbikularis eksizyonu tercih edilmelidir. Daha sonra orbikularise horizontal insizyon yapılarak septuma ve yağ pakelerine ulaşılır. Sadece yağ pakesi eksizyonu yapılacaksa orbikularise daha yukarıdan bir insizyon yapılmalı, ek olarak levatora fiksasyon sütürü konulması da planlanıyorsa orbikularis insizyonu kapak kenarına daha yakın tercih edilmelidir. Hastanın preoperatif kapak görünümüne göre istenen düzeltme miktarına karar verilerek nazal ve santral yağ pakeleri eksize edilir. Yaşlılıkla birlikte oluşacak yağ doku atrofisi de göz önünde bulundurularak eksizyon yapılmalıdır. Daha sonra 6-0 Prolene sütür ile cilt kapatılarak ameliyat sonlandırılır (51). 33 2.10 KURU GÖZ 1- Kuru Göz Tanımı Kuru göz; oküler rahatsızlık semptomları, görme bozukluğu, gözyaşı instabilitesi ve oküler yüzey hasarına yol açan, gözyaşı film tabakası ve oküler yüzeyin multifaktöryel hastalığı olarak tanımlanmaktadır. Gözyaşı osmolaritesinin artışı ve oküler enflamasyon ile birliktelik gösterir (52). 2- Kuru Göz Sınıflandırması Kuru göz DEWS sınıflamasına göre etiyolojik olarak; aköz yetmezliğine bağlı ve buharlaşmaya bağlı olmak üzere iki ana gruba ayrılır (52). Çevresel faktörler de yine kuru göz gelişiminde rol oynayabilmektedir. Aköz yetmezliği ile ilişkili kuru göz: Aköz yetmezliği çeşitli faktörlere ve hastalıklara bağlı olarak gelişebilir: 1. Sjögren sendromu ile ilişkili aköz yetmezlik 2. Sjögren sendromu ile ilişkili olmayan aköz yetmezlik -Primer gözyaşı yetmezliği -Yaşa bağlı kuru göz -Konjenital alakrima -Familyal disotonomi (Riley Day Sendromu) -Sekonder gözyaşı yetmezliği -Gözyaşı bezinin infiltrasyonu, ablasyonu, denervasyonu -Lakrimal bez salgı kanallarının obstrüksiyonu -Refleks hiposekresyon 34 Buharlaşmaya bağlı (evoporatif) kuru göz: 1. Hastaya ait sebepler -Meibomian bezi disfonksiyonu -Göz kapağı açıklığının veya göz kapağı-glob uygunluğunun bozulması -Göz kırpma sayısının düşük olması 2. Ekstrensek sebepler -Oküler yüzey bozuklukları -Kontakt lens kullanımı -Allerjik konjonktivit Çevresel Faktörler 1. İç çevresel faktörler -Göz kırpma sayısının azalması -Göz kırpma aralığının artması -Düşük androjen, yüksek östrojen seviyesi -Yaşa bağlı oluşan fizyolojik değişimler 2. Dış çevresel faktörler -Ortamdaki nem oranının düşük olması -Rüzgarlı hava -Bilgisayar başında uzun süre çalışmak 3- Kuru Göz Tanı Testleri 1. Oküler yüzey boyanmasının değerlendirilmesi Oküler yüzeyin boyanma paterni ve epitel hasarı; floresein, rose bengal ve lissamin yeşili gibi boyalarla değerlendirilmektedir. Floresein: Oküler yüzeyi değerlendirmek için standart olarak kullanılan sarı-turuncu renkte bir boyadır. Minimal irritasyona neden olur ve iyi tolere edilir. Mavi ışık altında yeşil renkte görülür. Kornea ve konjonktiva epitelindeki hasar değerlendirilebilir. Kuru gözde 35 epitel erozyonları sıklıkta interpalpebral alanda görülür, ağır olgularda ise üst bulber konjonktiva ve korneanın tüm bölgelerinde hasar oluşabilir (53). Rose Bengal (tetraiodotetraklorofloresein): Ölü ve hasarlı hücreler tarafından tutulabilen bir boya olup oküler yüzeydeki hasarlı alanı değerlendirmek için kullanılır. Rose Bengal, konjonktiva epitel hasarının görüntülenmesinde floreseine göre daha üstünken, kornea epitel hasarının değerlendirilmesinde daha sınırlı fayda sağlar. Floresein ile boyanmayan keratinize konjonktiva epiteli de Rose Bengal ile iyi boyanmaktadır. Kuru gözde konjonktivanın boyanma paterni, tabanlar limbusa dönük iki üçgen şeklindedir (54). İrritasyona neden olması nedeniyle dahaz az tercih edilmektedir. Lissamin Yeşili: Floresein türevi bir boyadır. Beyaş ışık altında oküler yüzey değerlendirilir. Boyanma paterni Rose Bengal ile benzerlik göstermektedir. İyi tolere edilir. 2. Gözyaşı film stabilitesinin değerlendirilmesi Gözyaşı film stabilitesini değerlendirmek için kullanılan tanı yöntemi gözyaşı kırılma zamanının değerlendirilmesidir. Floresein ile gözyaşı boyandıktan sonra hasta gözünü bir defa kırpar, kırpma ile oküler yüzeyde boyanın ilk kırılması arasında geçen süre gözyaşı kırılma zamanıdır. Kırılma en sık santral ve inferior korneada gözlenmektedir (55). Gözyaşı kırılma zamanı, kişiler arasında ve aynı kişide gün için değişkenlik gösterebilmektedir. Genel olarak 10 saniyenin altındaki değerler anormal olarak değerlendirilmekte; 5 saniyenin altındaki değerlerin ise kuru göz semptomlarına neden olabileceği kabul edilmektedir (56). Gözyaşı kırılma zamanı; ileri yaş, kadın cinsiyet, kontakt lens kullanımı, blefaroplasti ve refraktif cerrahi gibi geçirilmiş oküler cerrahiler, sıcaklık, hava kirliliği, klima, sigara dumanı gibi çevresel faktörlerle ilişkili olarak azalma gösterebilmektedir (55). 3. Gözyaşı miktarının belirlenmesi Schirmer testi: Gözyaşı miktarının belirlenmesi için kullanılan Schirmer testi, tek başına kuru göz tanısı koydurmamakla birlikte tanıda yardımcı bir testtir. 5x35 mm boyutlarındaki Schirmer kağıtları, alt kapak orta 1/3 ile dış 1/3 birleşim yerinde alt fornikse yerleştirilir ve kağıdın 5 dakika sonraki ıslanma miktarı değerlendirilir. Schirmer 1 testinde; topikal anestezi uygulanmadığında refleks sekresyon, topikal anestezi uygulandığında ise bazal sekresyon değerlendirilir. 5 mm’nin altındaki değerler aköz gözyaşı yetmezliğinin göstergesidir. Schirmer 2 testinde ise; nazal mukoza uyarılarak, konjonktivaya ek olarak nazolakrimal stimulasyon ile oluşan refleks sekresyon değerlendirilir (57). 36 Fenol kırmızısı testi: Fenol kırmızısı, normalde sarı renkli olup gözyaşının nötre yakın pH’sı ile temas edince rengi kırmızıya dönen bir solüsyondur. Gözyaşı miktaraını belirlemek için kullanılan fenol kırmızısı testi, fenol kırmızısı emdirilmiş pamuk iplikler ile uygulanır. Pamuk iplikler, Schirmer testinde olduğu gibi alt fornikse yerleştirilir ve 15 saniye sonra ıslanma miktarı ölçülür. 6 mm’nin altındaki değerler kuru göz lehinedir (57). Gözyaşı menisküs hacmi: Aköz gözyaşı yetmezliğinde gözyaşı hacminin azalması nedeniyle gözyaşı menisküsünün yüksekliği ve kurvatürü azalmaktadır. Menisküs yükseliği normal kişilerde 0,2 - 0,5 mm’dir. Biomikroskopide slit ışık yansıtılarak veya meniskometri ile değerlendirilebilir (58). Son yapılan çalışmalarda; gözyaşı menisküsünün hacminin ön segment optik koherens tomografi ile daha güvenilir şekilde değerlendirilebildiğinden bahsedilmektedir (59). 4. Gözyaşı osmolaritesinin değerlendirilmesi Gözyaşı osmolaritesi ölçümü, kuru göz tanısında kullanılan ve altın standart olarak kabul edilen yöntemlerden biridir. Fakat; teknik donanım gerektirdiğinden uygulaması zor ve klinikte kullanımı sınırlıdır. Gözyaşı osmolaritesi tayini için en sık kullanılan yöntem, gözyaşı donma noktasının hesaplanmasıdır. Gözyaşı menisküsünden mikropipetle örnek alınır ve Clifton donma noktası osmometrisi (Clifton depression of freezing point osmometer) ile ölçüm yapılır. 0,2 mikrolitrelik gözyaşı ölçüm için yeterlidir (60). Osmolarite tayini için kullanılan bir diğer yöntem de, gözyaşının elektriksel iletkenliğinin hesaplanmasıdır (61). Bu yöntemde sensör oküler yüzeye yerleştirildiğinden, daha invaziv bir yöntemdir. Gözyaşı osmolaritesi tayininde kullanılan yeni bir yöntem de TearLab (TearLab™ Corp., San Diego, CA) ile osmolarite ölçümüdür. Gözyaşı menisküsünden TearLab’ in kendi test çubuğu ile alınan 50 nL’ lik örnek ölçüm için yeterlidir. Non-invaziv bir yöntemdir ve örnek alındıktan sonra yaklaşık 1 dakika içinde sonuç verir (62). Normal gözyaşı osmolaritesi 303-305 mosm/l olarak kabul edilmektedir. Kuru gözde ise gözyaşında hiperosmolarite mevcuttur ve 316 mosm/l ‘nin üzerindeki değerler hiperosmolar olarak kabul edilir (63). 37 5. Gözyaşı yenilenme zamanının değerlendirilmesi Floresein temizlenme testi: Gözyaşı yenilenme zamanının (turnover) değerlendirilmesinde floresein temizlenme testi kullanılmaktadır. Hastanın gözüne 5 mikrolitre floresein damlatıldıktan sonra 10. , 20. ve 30 dakikalarda Schirmer test kağıtları alt fornikse yerleştirilmekte ve daha sonra Schirmer kağıdı mavi ışık altında floresein varlığı açısından değerlendirilmektedir. Normal kişilerde, 20. dakikada yapılan değerlendirmede Schirmer kağıdında floresein saptanmamaktadır. Kuru göz hastalarında ise, gözyaşı yenilenme süresi uzamakta ve kuru gözün etiyolojisine göre değişkenlik gösterebilmektedir. Sjögren sendromu ile ilişkili kuru göz hastalarının %100’ünde 20. ve 30. dakikalarda floresein saptanırken, diğer kuru göz hastalarının %80’inde 20. dakikada, %50’sinde 30. dakikada floresein saptanmıştır (55). 6. Gözyaşı lizozim miktarının değerlendirilmesi Kuru göz hastalığında kullanılan tanısal testlerden biri de gözyaşı lizozim miktarının değerlendirilmesidir. Kuru göz hastalarında gözyaşı miktarı ile orantılı olarak gözyaşında bulunan enzim miktarlarının da azalması beklenmektedir. Lizozim, gözyaşı total protein miktarının %30’unu oluşturmaktadır. Enzimatik yöntem veya elektroforez ile gözyaşından lizozim tayini yapılabilmektedir. Daha sık kullanılan enzimatik yöntemde; gözyaşı emdirilmiş Schirmer kağıtları, içinde Micrococcus Lysodekticus bulunan agar üzerine yerleştirilmekte ve 24-48 saat sonra Schirmer kağıdını çevreleyen lizis alanı ölçülmektedir. Lizozim konsantrasyonunun azaldığı kuru göz varlığında, lizis alanı daralmaktadır (64). 7. Gözyaşı laktoferrin miktarının değerlendirilmesi Gözyaşı bezi fonksiyonunu gösteren ve gözyaşı miktarı ile korelasyon gösteren laktoferrin de kuru göz tanı testi olarak kullanılabilmektedir. Laktoferrin tayini için; gözyaşı emdirilmiş Schirmer kağıtları, laktoferrine karşı antikor içeren agaroz jel üzerine (Lactoplate, JDC Ltd) yerleştirilir, 3 gün oda sıcaklığında bekletildikten sonra, antijen-antikor birleşimi ile oluşan halka şeklindek presipitasyonun kalınlığı ölçülür ve laktoferrin miktarı hesaplanır (65). 8. Gözyaşı mukus ferning testi Mukus ferning testi ile gözyaşının musin tabakası değerlendirilmektedir. Pipet veya kapiller tuple alınan gözyaşı, lam üzerine yayılarak oda sıcaklığında kurumaya bırakılır. Glikoprotein içeren solüsyonlar, yüksek molekül ağırlıklı proteinlerle elektrolitlerin 38 etkileşimi sonucunda kristalizasyon gösterme özelliği taşır. Gözyaşında da, oda sıcaklığında 5-10 dakika içinde kristalizasyon meydana gelir. Kuruyan mukus, ışık mikroskobu altında incelendiğinde eğrelti otuna benzeyen dallanmalar gösterir. 9. Konjonktivanın sitolojik incelemesi Konjonktiva impresyon sitolojisi: Selüloz asetat kağıdı, limbustan birkaç milimetre uzakta üst ve alt bulber konjonktivaya birkaç saniye temas ettirilerek örnekler alınır. Örnek alınan kağıtlar daha sonra boyanır ve ışık mikroskopisi altında; goblet hücre sayısı ve morfolojisi, epitelde keratinizasyon ve nukleus-sitoplazma oranı değerlendirilir. Kuru göz hastalarında; goblet hücre sayısında azalma, epitelde keratinizasyon, epitel hücrelerinde büyüme ve nukleus-sitoplazma oranında azalma gözlenir (66). 10. Semptomları değerlendiren soru formları (anketler) Kuru göz anketleri, semptomların varlığını ve şiddetini sorgulamak için kullanılmakta ve objektik klinik tanı testleri ile birlikte değerlendirilmektedir. En sık kullanılanlar; International Sjogren’s Classification, Womens’ Health Study (WHS), Ocular Surface Disease Index (OSDI), Dry Eye Questionnairre (DEQ), Schein, McMonnies, CANDEES, IDEEL anketleridir. Kuru göz semptomlarının sıklığını ve şiddetini sorgulayan OSDI anketinde; oküler semptomlar, görme ile ilişkili fonksiyonel etkiler ve çevresel etkiler ile ilgili 12 soru ve her soruda 5 seçenek bulunmaktadır. Her soru, şikayetin şiddetine göre 0-4 arasında puanlandırılır. Verilen cevaplardan toplanan puan 25 ile çarpılarak cevap verilen soru sayısına bölünür ve OSDİ skoru elde edilir. OSDİ skoru; 0-12 arası oküler yüzey hastalığı yok; 13-22 arası hafif, 23-32 arası orta, 33-100 arası ağır oküler yüzey hastalığı olarak kabul edilmektedir (67). OSDİ anketi ile hastalığın takibi yapılabilmekte, semptomların şiddeti ve tedaviye cevabı değerlendirilebilmektedir. 39 3. GEREÇ ve YÖNTEM Nisan 2014 – Haziran 2014 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Oküloplastik departmanında pitozis ve/veya dermatoşalazis tanısıyla ameliyat edilen 22 hastanın 35 gözü prospektif olarak değerlendirildi. Hastaların ameliyat öncesi en iyi düzeltilmiş görme keskinliği, göz içi basıncı ölçümü, biomikroskopik ve fundus muayenesini içeren tam oftalmolojik muayeneleri yapıldı. Hastaların pitozis miktarını ve uygulanacak cerrahi tekniği belirlemek için; kapak aralığı (KA), marjin refle mesafesi 1-2 (MRD 1-2), levator fonksiyonu (LF) değerlendirildi. Kapak aralığı; pupil hizasında üst ve alt kapak arasındaki vertikal mesafe ölçümü ile belirlendi. Pupil ortasında alınan ışık reflesi ile üst kapak arasındaki vertikal mesafe MRD-1, ışık reflesi ile alt kapak arasındaki veritkal mesafe MRD-2 olarak belirlendi. Kaş üzerinde yapılan digital baskı sonrasında, hasta aşağı ve yukarı baktırılarak üst göz kapağının katettiği mesafe ölçülerek levator fonksiyonu belirlendi. Levator fonksiyonunun ≤5 mm düşük, 6 – 11 mm olması orta, ≥12 mm olması iyi olarak değerlendirildi. Hastalar kuru göz açısından; anestezili ve anestezisiz Schirmer testleri, gözyaşı kırılma zamanı (GYKZ), Oxford skalası ile kornea boyanma paterni ve oküler yüzey hastalık indeksi (OSDİ) anketi ile değerlendirildi. Schirmer testleri; Schirmer kağıtları (Tearstrip, Contacare, Hindistan) alt kapak dış 1/3’lük bölgeye yerleştirilerek aneztezisiz ve topikal anestezi (Alcaine %0,5, Alcon, Türkiye) sonrası 5 dakika sonunda Schirmer kağıdının ıslanma miktarları milimetre cinsinden değerlendirilerek ölçüldü. Anestezisiz Schirmer testinin ≤10 mm/5 dk, anestezili Schirmer testinin ≤5 mm/5 dk olması anormal olarak kabul edildi. Kornea ve konjonktiva boyanma paterni; fluorosein kağıtları (Fluostrips, Hollanda) ile oküler yüzey boyandıktan sonra hastadan birkaç kez göz kırpması istenerek Oxford skalasına göre değerlendirildi. Oxford skalası; kuru göz tanısında kornea ve konjonktiva boyanma paternine göre hastalığı derecelendirmekte ve ciddiyetini belirlemede kullanılan bir skaladır. Oxford skalasına göre; boyanma olmaması 0, minimal boyanma 1, hafif boyanma 2, orta boyanma 3, ağır boyanma 4 olarak derecelendirilmektedir. OSDİ anketi; kuru göz semptomlarının sıklığını ve şiddetini sorgulayan 12 sorudan oluşan bir anket olup, anket skorunun; 0 - 12 arası olması oküler yüzey hastalığı yok; 13 - 22 arası hafif, 23 - 32 arası orta, 33 - 100 arası ise ağır oküler yüzey hastalığı olarak kabul eder. 40 Gözyaşı kırılma zamanı; fluorosein boya uygulandıktan sonra hastanın gözünü kırpması ile kornea üzerinde boyanın ilk kırılması arasından geçen süre olarak ölçüldü. Gözyaşı kırılma zamanının <5 sn olması kuru göz lehine değerlendirildi. Hastalardaki refraktif değişimi değerlendirmek amacıyla; otorefraktometre, korneal topografi (Oculus Pentacam HR) ölçümleri alındı. Otorefraktometrede alınan 3 ölçümün ortalaması kaydedilirken, korneal topografi tek ölçümle değerlendirildi. Tüm ölçümler ve tam oftalmolojik muayene; preoperatif, postoperatif 1. gün, 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda tekrarlandı. Uygulanacak cerrahi tekniğe; hastaların levator fonksiyonu ve pitozise eşlik eden dermatoşalazis varlığına göre karar verildi. Levator fonksiyonu düşük (≤5 mm) olan hastalarda frontal asma cerrahisi, levator fonksiyonu orta ve iyi (>5 mm) olan hastalarda ise levator rezeksiyonu tercih edildi. Dermatoşalazis tanılı hastalarda eşlik eden pitozis varlığına göre; üst kapak blefaroplasti levator rezeksiyonu ile kombine veya tek başına uygulandı. Frontal asma cerrahisi; genel anestezi altında Fox - Pentagon tekniği ile uygulandı. Materyal olarak silikon tüp (Frontalis suspension set, Beaver-Visitec International Ltd, USA) kullanıldı. Üst kapak kıvrımı hizasında, medial ve lateralde yaklaşık 1 mm uzunluğunda ciltcilt altı insizyonu oluşturulduktan sonra silikon tüp her iki insizyondan geçirilerek tarsa sabitlendi. Frontal bölgede; medial ve lateralde yaklaşık 1 mm uzunluğunda kaş seviyesinde iki adet, bu iki insizyonun ortasında ve 3-4 mm yukarısında periosta kadar uzanan bir adet derin insizyon yapılarak silikon tüpün geçiş yerleri hazırlandı. Tarsa sabitlenen silikon materyal; önce kaş üzerindeki insizyonlardan geçirilerek beşgen şeklinde ortadaki derin insizyon bölgesinde bağlandı ve frontal kas ile periost arasına gömüldükten sonra insizyonlar 6.0 Vicryl (Ethicon, USA) ile sütüre edildi. Sütürler 1. hafta kontrolünde alındı. Levator rezeksiyonu cerrahisi, lokal anestezi altında uygulandı. Lokal anestezik olarak, üst kapağa 1 ml %1’lik lidokain+epinefrin (Jetokain, Adeka, Türkiye) cilt altı enjekte edildi. Üst kapak cilt kıvrımından veya cilt kıvrımı kaybolmuş olan hastalarda kapak kenarına 8-10 mm mesafeden horizontal cilt ve cilt altı kesisi yapıldı. İnsizyonun alt ve üst dudağı penset ile yukarı doğru kaldırılarak her iki pensetin ortasında insizyona paralel bir kesi yapıldı, kesi medial ve laterale doğru genişletildikten sonra aşağı doğru pretarsal dokular geçilerek tarsa ulaşıldı. Orbital septum, levator aponevrozu ile yapışma yerinin üzerinde horizontal kesi ile açılarak preaponevrotik yağ dokusuna ve yağ dokunun altında levator aponevrozuna ulaşıldı. Pitozis miktarına göre levator rezeksiyonu yapılarak, çift iğneli 6.0 41 Vicryl sütür pupilin yaklaşık 1 mm nazalinde tarstan ve aponevrozdan geçilerek fiyonk şeklinde geçici olarak düğümlendi. Ameliyathane ışığı hastanın gözünden uzaklaştırılarak kapak pozisyonu değerlendirildikten sonra, yapılan düzeltme miktarı yeterli ise geçici düğüm kalıcı olarak bağlandı. Düzeltme miktarı yeterli değilse, sütürün levator aponevrozundan geçiş yeri tekrar ayarlanarak kapak pozisyonu değerlendirildi. Cilt 6.0 Vicryl sütür ile kapatıldı. Cilt sütürleri 1. hafta kontrolünde alındı. Üst kapak blefaroplasti; 1 ml Jetokain ile lokal anestezi altında uygulandı. Üst kapak cilt kıvrımından veya cilt kıvrımı kaybolmuş olan hastalarda kapak kenarına 8-10 mm mesafeden insizyon için referans nokta horizontal olarak işaretlendi. ‘Pinch’ tekniği ile eksize edilecek cilt miktarı belirlenerek işaretlendi ve referans noktalar medial ve lateralde birleştirildi. Referans noktalardan, cilt - cilt altı insizyonu yapıldı. Cilt ve preseptal orbikularis kası çıkarıldıktan sonra orbital septum açılarak yağ pakelerine ulaşıldı. Medial ve santral yağ pakeleri eksize edildi. Levator rezeksiyonu uygulanacak hastalarda, daha önce anlatıldığı şekilde levator cerrahisi uygulandı. Cilt 6.0 Vicryl ile kapatıldı. Cilt sütürleri 1. hafta kontrolünde alındı. Hastalar uygulanan cerrahiye göre; üst kapak blefaroplasti (Grup 1), üst kapak blefaroplasti ve levator rezeksiyonu (Grup 2), levator rezeksiyonu (Grup 3) ve frontal asma (Grup 4) olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Her grup; kendi içerisinde preoperatif, postoperatif 1. gün, 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda oküler yüzey değişimleri, refraktif değişimler ve cerrahi başarı açısından değerlendirildi. Cerrahi uygulanan gözlerde MRD-1 ≥ 3 mm olması cerrahi başarı olarak kabul edildi. Refraktif ölçümlerde; 0,2 D ve üzeri değişimler hastalarda fark edilebilir görme şikayetlerine neden olabileceğinden anlamlı olarak değerlendirildi. Tüm sonuçlar SPSS programı (sürüm 21.0, SPSS Inc, Chicago, Illinois, USA) kullanılarak istatistiksel analiz ile değerlendirildi. Sonuçların karşılaştırılmasında nonparametrik test olan Friedman testi ve Friedman testi ile istatistiksel olarak anlamlı sonuç alınanlarda post-hoc analizi kullanıldı. Hasta sayısının az olması nedeniyle frontal asma cerrahisi uygulanan grupta (Grup 4) istatistiksel analiz yapılamadı. İstatistiksel analizde P değerinin; <0,05 olması anlamlı, <0,001 olması ileri derecede anlamlı, >0,05 anlamsız sonuç olarak kabul edildi. 42 4. BULGULAR Yirmi iki hastanın 35 gözü çalışmaya dahil edildi. On bir erkek on bir kadın hastanın ortalama yaşı 43, 5 ± 18, 86 (8 – 74) idi. On üç hastaya bilateral, 9 hastaya unilateral cerrahi uygulandı. Hastalar uygulanan cerrahiye göre 4 gruba ayrıldı: Sadece blefaroplasti uygulanan 12 göz Grup 1’e, blefaroplasti ile birlikte levator rezeksiyonu uygulanan 8 göz Grup 2’ye, sadece levator rezeksiyonu uygulanan 12 göz Grup 3’e, frontal asma uygulanan 3 göz Grup 4’e dahil edildi. Grup 4’e dahil edilen göz sayısının yetersiz olması nedeniyle sadece tüm hastaların veri analizine dahil edilip, grup analizine dahil edilmedi. MRD-1 (mm) GRUP 1 P değeri GRUP 2 P değeri GRUP 3 P değeri Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay 2±1 1 ± 1,1 3±1 3±1 4±1 4±1 >0,05 >0,05 0,003 0,001 <0,001 1±1 2 ± 0,8 2±2 3±1 2±1 3±1 >0,05 >0,05 0,01 >0,05 >0,05 1±1 1,5 ± 1,2 4±1 3±1 3±1 3±1 >0,05 <0,001 <0,001 0,009 0,016 Tüm hastalar 1±1 2 ± 1,1 3±1 3±1 3±1 3±1 P değeri >0,05 <0,001 <0,001 <0,001 <0,001 Tablo 1: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif marjin refle mesafesi 1 (MRD-1) değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması Tablo 1’ de cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif marjin refle mesafesi 1 (MRD-1) değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması görülmektedir. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; MRD-1’ de preoperatif ve postoperatif 1.gün değerlerine göre postoperatif 1.hafta, 1. ,3. ve 6.ay vizitlerinde istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış saptanmıştır (p <0,001). Gruplara göre değerlendirildiğinde; Grup 1’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. , 3. ve 6. ay değerlerinde istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış saptanmıştır (p= 0,003, p= 0,001, p< 0,001). Grup 2’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. ayda istatistiksel olarak anlamlı artış görülmüştür (p= 0,01). Grup 3’ te preoperatif değerlere göre postoperatif 1. hafta (p< 0,001), 1. ay (p< 0,001), 3. ay (p= 0,009) ve 6. ay (p= 0,016) vizitlerinde istatisiksel olarak anlamlı artış saptanmıştır. 43 Postoperatif 1. ayda 35 gözün 27’sinde (%77,1) MRD1 ≥3 mm saptanırken, postoperatif 6. ayda 24 gözde (%68,6) MRD1 ≥3 mm olarak saptanmıştır. Kapak aralığı (KA) (mm) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP 1 P değeri GRUP 2 P değeri GRUP 3 P değeri 8±1 6,5 ± 1,2 9±1 10 ± 1 10 ± 1 10 ± 1 >0,05 >0,05 0,005 0,001 0,001 6±3 7 ± 2,3 8±3 8±2 8±2 8±2 >0,05 0,002 0,013 >0,05 >0,05 6±2 6,5 ± 1,3 9±1 9±1 9±1 8±2 >0,05 <0,001 <0,001 0,011 0,019 Tüm hastalar 7±2 7 ± 1,6 9±2 9±1 9±2 9±2 P değeri >0,05 <0,001 <0,001 <0,001 <0,001 Tablo 2: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif kapak aralığı (KA) ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması Tablo 2’ de cerrahi uygulanan tüm gözlerde ve gruplara göre postoperatif kapak aralığı ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması görülmektedir. Tüm gözler değerlendirildiğinde; preoperatif ve postoperatif 1. gün değerlerine göre postoperatif tüm vizitlerde istatistiksel olarak ileri derece anlamlı artış saptanmıştır (p< 0,001). Gruplara göre değerlendirildiğinde; Grup 1’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. ay (p= 0,005) , 3. ay (p= 0,001) ve 6. ayda (p= 0,001); postoperatif 1. gün değerlerine göre postoperatif tüm ölçümlerde istatistiksel olarak anlamlı artış saptanmıştır (p< 0,05). Grup 2’ de; preoperatif değerler ile karşılaştırıldığında postoperatif 1. hafta ve 1. aydaki artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,002, p= 0,013). Grup 3’ te; preoperatif değerlere göre postoperatif 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ay ölçümlerindeki ve postoperatif 1. gün değerlerine göre postoperatif 1. hafta ve 1. ay ölçümlerindeki artış istatistiksel olarak anlamlı değerlendirilmiştir (p< 0,05). 44 Levator fonksiyonu (LF) (mm) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 15 ± 2 12,5 ± 2,8 15 ± 2 15 ± 2 15 ± 2 15 ± 2 P değeri 0,016 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP2 P değeri GRUP3 P değeri 14 ± 2 12,5 ± 3,3 14 ± 3 14 ± 3 14 ± 3 14 ± 3 0,049 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 11 ± 3 10 ± 3,1 12 ± 4 12 ± 4 12 ± 4 12 ± 4 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 13 ± 4 11 ± 4 13 ± 4 13 ± 4 13 ± 4 13 ± 4 P değeri <0,001 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tablo 3: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif levator fonksiyonu (LF) ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması Hastaların preoperatif levator fonksiyonları değerlendirildiğinde; 3 gözde levator fonsiyonu kötü (<5 mm), 10 gözde levator fonksiyonu orta (6 – 11 mm), 22 gözde levator fonksiyonu iyi (≥12 mm) olarak saptanmıştır. Tablo 3’ te cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif levator fonksiyonu ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması görülmektedir. Cerrahi uygulanan tüm hastalarda ve Grup 1’ de; postoperatif 1. gün levator fonksiyonunda azalma saptanmış olup preoperatif ölçümler ve diğer tüm vizitlerle karşılaştırıldığında istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı olarak değerlendirilmiştir (p< 0,001 ve p= 0,016). Grup 2’ de; postoperatif 1. günde levator fonksiyonunda preoperatif ölçümlere göre azalma saptanmış olup istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,049), diğer vizitlerle karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak anlamlı değişim görülmemiştir (p> 0,05) Grup 3’ te; postoperatif 1. günde levator fonksiyonunda saptanan azalma; preoperatif ölçümlere göre anlamlı bulunmamış (p> 0,05), postoperatif 1. ,3. ve 6. ay ölçümlerine göre istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır (p< 0,05). 45 Anestezisiz Schirmer (mm/5dk) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 P değeri GRUP2 P değeri GRUP3 P değeri 24 ± 8 22 ± 7,7 19 ± 8 23 ± 8 19 ± 9 25 ± 9 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 18 ± 3 11 ± 5,2 9±6 11 ± 6 11 ± 6 11 ± 6 0,006 0,025 >0,05 >0,05 0,003 22 ± 8 25 ± 10,4 23 ± 9 23 ± 7 20 ± 6 18 ± 8 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 20 ± 8 20 ± 9,8 18 ± 9 20 ± 8 18 ± 8 16 ± 9 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 0,036 Tablo 4: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif anestezisiz Schirmer testi (mm/ 5 dk) ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması Tablo 4’ te cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif anestezisiz Schirmer testi ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması gösterilmektedir. Grup 2’ de preoperatif değerlere göre tüm postoperatif vizitlerde azalma saptanmış olup, postoperatif 1. gün, 1. hafta ve 6. ayda saptanan azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur ( p= 0,006, p= 0,025, p= 0,003). Tüm hastalar değerlendirildiğinde; preoperatif değerlere göre postoperatif 6. ayda istatistiksel olarak anlamlı azalma saptanmıştır (p= 0,036). Grup 1 ve 3’ te ise; aneztezisiz Schirmer testlerinde postoperatif istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamıştır (p> 0,05). Anestezili Schirmer (mm/5dk) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 P değeri GRUP2 P değeri GRUP3 P değeri 20 ± 6 17 ± 6,2 14 ± 7 16 ± 7 13 ± 6 16 ± 6 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 15 ± 3 6 ± 5,6 8±6 8±5 10 ± 4 6±6 0,013 >0,05 0,008 >0,05 0,001 13 ± 7 14 ± 7,2 15 ± 8 17 ± 7 14 ± 7 11 ± 7 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 15 ± 6 14 ± 7,9 13 ± 8 13 ± 7 12 ± 6 12 ± 7 P değeri >0,05 >0,05 0,032 >0,05 0,011 Tablo 5: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif anestezili Schirmer testi (mm/ 5 dk) ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması Tablo 5’ te cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif anestezili Schirmer testi ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması görülmektedir. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; preoperatif ölçümlere göre, postoperatif 1. ve 6. ayda saptanan azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0,032, p= 0,011). 46 Grup 1’ de preoperatif ölçümlere göre istatistiksel olarak anlamlı değişim görülmemekle birlikte; postoperatif 1. gün ve 3. ay arasındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,008). Grup 2’de preoperatif ölçümlere göre postoperatif tüm ölçümlerde azalma görülmekle birlikte; 1. gün, 1. ay ve 6. ayda görülen azalma istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır (p= 0,013, p= 0,008, p= 0,001). Grup 3’ te ise; preoperatif ve postoperatif ölçümler arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim görülmemiştir (p> 0,05). Punktat boyanma Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 P değeri GRUP2 P değeri GRUP3 P değeri 0 0 0 0 0 0 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 1 1 2 1 1 0 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 0 0 0 0 0 0 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 0 0 0 0 0 0 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tablo 6: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların Oxford skalasına göre korneal punktat boyanma paternlerinin preoperatif ve postoperatif karşılaştırılması Tablo 6’ da cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların Oxford skalasına göre korneal punktat boyanma paternlerinin preoperatif ve postoperatif karşılaştırılması gösterilmiştir. Tüm hastalar ve gruplar değerlendirildiğinde; punktat boyanma paterninde postoperatif değişim saptanmamıştır (p> 0,05). Gözyaşı kırılma zamanı (GYKZ) (sn) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 10 ± 3 9,5 ± 2,8 10 ± 4 10 ± 3 9±3 10 ± 2 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP2 P değeri GRUP3 P değeri 6±3 4,5 ± 2,9 5±4 5±4 6±3 6±4 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 8±2 6,5 ± 3,3 5±2 8±2 9±2 8±2 >0,05 0,028 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 8±3 7 ± 3,3 5±4 8±3 8±3 9±3 P değeri 0,036 <0,001 >0,05 >0,05 >0,05 Tablo 7: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif gözyaşı kırılma zamanı ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması 47 Tablo 7’ de cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif gözyaşı kırılma zamanı ölçümlerinin preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması görülmektedir. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; preoperatif değerlere göre postoperatif 1. gün ve 1. haftada gözyaşı kırılma zamanında azalma saptanmış ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,036, p< 0,001). Postoperatif 1. aydan itibaren gözyaşı kırılma zamanının preoperatif değerlere döndüğü görülmüştür. Grup 1 ve 2’ de; preoperatif değerlere göre postoperatif gözyaşı kırılma zamanında istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamakla birlikte; postoperatif 1. hafta ve 6. ay arasındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p< 0,05). Grup 3’ te ise postoperatif 1. haftada preoperatif değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı azalma saptanmış (p= 0,028) ve postoperartif 1. aydan itibaren preoperatif değerlere döndüğü görülmüştür. OSDİ skoru GRUP1 Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay 23,96 ± 24,01 4,17 ± 31,15 3,13 ± 34,99 13,54 ± 31,09 17,71 ± 28,95 6,25 ± 36,55 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP2 53,03 ± 29,02 56,25 ± 28,17 35,33 ± 30,86 20,36 ± 30,07 28,41 ± 30,93 12,51 ± 28,94 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 0,005 GRUP3 32,29 ± 22 19,51 ± 18,25 14,02 ± 22,21 12,50 ± 20,76 15,91 ± 18,85 9,55 ± 21,22 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 0,012 Tüm hastalar 28,12 ± 23,30 18,47 ± 24,18 19,80 ± 27,30 17,33 ± 23,57 19,32 ± 22,94 9,55 ± 26,16 Tablo 8: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif oküler yüzey hastalık indeksi (OSDİ) skorlarının preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması Tablo 8’ de cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif oküler yüzey hastalık indeksi (OSDİ) skorlarının preoperatif ölçümler ile karşılaştırılması görülmektedir. Preoperatif hiçbir hastada kuru göz tanısı olmamakla birlikte, preoperatif OSDİ anketine göre; 6 hastada oküler yüzey hastalığı yok, 3 hastada hafif oküler yüzey hastalığı, 4 hastada orta oküler yüzey hastalığı, 9 hastada ağır oküler yüzey hastalığı saptanmıştır. Cerrahi uygulanan tüm hastalar değerlendirildiğinde; postoperatif dönemde istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamıştır (p>0,05). Gruplara göre değerlendirildiğinde ise; Grup 1’ de postoperatif OSDİ skorlarında azalma gözlenmekle birlikte istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış (p> 0,05), Grup 2 ve 3’ te preoperatif değerlere göre postoperatif 6. ayda istatistiksel olarak anlamlı azalma saptanmıştır (p= 0,005, p= 0,012). 48 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Sferik değerler (D) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 1 ± 0,70 1,13 ± 0,65 0,88 ± 0,71 1 ± 0,67 1,25 ± 0,73 1,13 ± 0,74 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP2 P değeri 1,88 ± 1,28 2 ± 1,30 1,88 ± 1,20 2,25 ± 1,65 2 ± 1,57 1,75 ± 1,51 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP3 P değeri 0,13 ± 2,04 -0,13 ± 2,97 0,13 ± 2,91 0,13 ± 2,38 0,38 ± 2,75 0,25 ± 2,84 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 1 ± 1,98 1 ± 2,38 1 ± 2,22 1 ± 2,13 1,25 ± 2,29 1 ± 2,30 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tablo 9: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif otorefraktometrik sferik değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması Tablo 9’ da cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif otorefraktometrik sferik değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması görülmektedir. Tüm hastalar ve gruplar değerlendirildiğinde; postoperatif sferik değerlerde preoperatif değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamıştır (p> 0,05). Grup 1’ de preoperatif değerlere göre 1. haftada azalma (median: 0,88 D) ve 3. ayda artış (median: 1,25 D) saptanmış olup, aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (0,37 D değişim) (p< 0,05). Grup 1’de preoperatif değerlere göre (median: 1 D) postoperatif 3. ayda (median: 1,25 D) 0,25 D değişim saptanmış olup istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Grup 2’ de preoperatif değerlere göre (median: 1,88 D) postoperatif 1. ayda (median: 2,25 D) 0,37 D değişim ve Grup 3’ te preoperatif değerlere göre (median: 0,13 D) postoperatif 3. ayda (median: 0,38 D) 0,25 D değişim saptanmış olup istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Silindirik değerler (D) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 -0,50 ± 1,12 -0,75 ± 1,08 -0,75 ± 1,08 -0,75 ± 1,04 -0,75 ± 1,19 -0,75 ± 1,23 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP2 P değeri -1,13 ± 0,28 -1,13 ± 0,49 -0,88 ± 0,30 -0,75 ± 0,53 -1,13 ± 0,52 -1 ± 0,40 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP3 -0,88 ± 0,73 -1,13 ± 0,91 -0,88 ± 1,23 -0,88 ± 0,64 -0,75 ± 0,47 -0,75 ± 0,74 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar -1 ± 0,80 -0,75 ± 0,93 -0,75 ± 0,99 -0,75 ± 0,80 -0,75 ± 0,82 -0,75 ± 0,87 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tablo 10: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif otorefraktometrik silindirik değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması 49 Silindirik aks değerleri (D) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 P değeri GRUP2 P değeri GRUP3 P değeri 62 ± 43 67 ± 49 61 ± 42 73 ± 38 61 ± 44 66 ± 37 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 63 ± 43 66 ± 48 62 ± 44 62 ± 48 69 ± 53 80 ± 55 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 49 ± 63 33 ± 54 85 ± 63 79 ± 73 77 ± 67 79 ± 66 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 63 ± 50 62 ± 50 66 ± 52 70 ± 56 66 ± 56 67 ± 54 P değeri Tablo 11: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif otorefraktometrik silindirik aks değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması Tablo 10’ da cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif otorefraktometrik silindirik değerlerinin ve Tablo 11’ de postoperatif silindirik aks değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması gösterilmektedir. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; preoperatif değerlere göre (median: -1.00 D) postoperatif 1. günden itibaren (median: -0.75 D) 0,25 D değişim gözlenmiştir. Grup 1’ de preoperatif değerlere göre (median: -0,50 D) postoperatif 1. günden itibaren (median: -0,75 D) 0,25 D değişim saptanmıştır. Grup 2’de preoperatif değerlere göre (median: -1,13 D) postoperatif 1. hafta (median: -0,88 D) ve 1. ayda (median: -0,75 D) 0,25 D ve üzeri değişim saptanmıştır. Grup 3’ te preoperatif değerlere göre (median: -0,88 D) postoperatif 1. günde (median: -1,13 D) 0,25 D değişim gözlenmiştir. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; silindirik aks değerlerinde 10o ve üzeri değişim saptanmazken; median değerlerde Grup 1’ de 1. ayda, Grup 2’ de 6. ayda ve Grup 3’ te 1. haftadan itibaren 10o ve üzeri değişim saptanmıştır. Tüm hastalar ve gruplarda preoperatif otorefraktometre ölçümlerine göre silindirik değerler ve silindirik aksta postoperatif vizitlerde saptanan değişimler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p> 0,05). 50 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Topografik K1 değerleri (D) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 P değeri 43,5 ± 0,7 43,7 ± 0,7 43,6 ± 0,7 43,5 ± 0,6 43,6 ± 0,8 43,5 ± 0,7 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP2 41,4 ± 2,0 41,3 ± 1,7 41,3 ± 1,8 41,1 ± 1,9 41,2 ± 1,7 41,2 ± 1,7 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 GRUP3 43,1 ± 1,6 43,2 ± 1,6 43,0 ± 1,7 42,9 ± 1,7 43,2 ± 1,7 43,1 ± 1,8 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 42,8 ± 1,8 42,7 ± 1,9 42,7 ± 1,9 42,8 ± 1,8 42,8 ± 1,8 42,8 ± 1,8 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tablo 12: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif topografik K1 değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması Topografik K2 değerleri (D) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 P değeri GRUP2 P değeri GRUP3 P değeri 44,6 ± 1,0 44,7 ± 0,8 44,7 ± 1,0 44,7 ± 1,0 44,7 ± 1,0 44,7 ± 1,0 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 42,2 ± 1,6 42,2 ± 1,5 42,2 ± 1,6 42,1 ± 1,7 42,1 ± 1,6 42,1 ± 1,7 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 44,0 ± 2,0 44,1 ± 2,5 44,6 ± 2,5 44,3 ± 1,8 44,3 ± 2,0 44,3 ± 2,0 >0,05 >0,05 0,006 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 43,5 ± 1,9 43,8 ± 2,1 44,0 ± 2,1 43,9 ± 1,9 43,7 ± 2,0 43,8 ± 1,9 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tablo 13: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif topografik K2 değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması Topografik Km değerleri (D) Preop Postop 1.gün Postop 1.hafta Postop 1.ay Postop 3.ay Postop 6.ay GRUP1 P değeri GRUP2 P değeri GRUP3 P değeri 44,2 ± 0,8 44,2 ± 0,7 44,2 ± 0,8 44,0 ± 0,7 44,1 ± 0,8 44,2 ± 0,8 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 41,7 ± 1,8 41,7 ± 1,6 41,7 ± 1,7 41,5 ± 1,8 41,7 ± 1,7 41,6 ± 1,7 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 43,7 ± 1,7 43,7 ± 1,9 43,8 ± 2,0 43,7 ± 1,7 43,7 ± 1,8 43,7 ± 1,8 0,01 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Tüm hastalar 43,3 ± 1,8 43,4 ± 2,0 43,6 ± 1,9 43,3 ± 1,9 43,5 ± 1,8 43,3 ± 1,8 Tablo 14: Cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif topografik Km değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması 51 P değeri >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 >0,05 Hastaların kornea topografisi ile keratometrik değerlerindeki (K1, K2, Km) değişimler incelenmiş olup; cerrahi uygulanan tüm gözlerin ve grupların postoperatif keratometrik değerlerinin preoperatif değerler ile karşılaştırılması Tablo 12-13-14’ te gösterilmiştir. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; preoperatif değerlere göre postoperatif vizitlerdeki K1, K2, Km değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı değişim görülmemiştir (p> 0,05). K1 değerlerinde postoperatif 0,2 D ve üzeri değişim saptanmamıştır. K2 değerlerinde; preoperatif değerlere göre postoperatif tüm vizitlerde 0,2 D ve üzeri değişim saptanmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p> 0,05). Km değerlerinde; preoperatif değerlere göre postoperatif 1. hafta ve 3. ayda 0,2 D ve üzeri değişim gözlenmiş, fakat istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p> 0,05). Gruplara göre değerlendirildiğinde K1’ de preoperatif değerlere göre; Grup 1’ de postoperatif 1. günde, Grup 2’ de postoperatif 1. aydan itibaren ve Grup 3’ te 1. ayda 0,2 D ve üzeri değişim gözlenmekle birlikte keratometrik K1 değerindeki değişimler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p> 0,05). K2 değerlerinde; Grup 1 ve 2’ de 0,2 D ve üzeri değişim gözlenmemiş ve istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamıştır (p> 0,05). Grup 3’ ün K2 değerlerinde; preoperatif değerlere göre postoperatif 1. haftadan itibaren 0,2 D ve üzeri değişim gözlenmiş ve preoperatif değerlere göre postoperatif 1. ayda saptanan değişim (0,3 D) istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,006). Km değerlerinde; Grup 1 ve 2’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. ayda 0,2 D değişim saptanmakla birlikte postoperatif değişimler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p> 0,05). Grup 3’ te ise; preoperatif değerlere göre postoperatif 1. günde görülen değişim istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır (p= 0,01), postoperatif diğer vizitlerde ise preoperatif değerlere göre anlamlı değişim görülmemiştir (p> 0,05). 52 5. TARTIŞMA Blefaropitozis, göz kapağının arka lamelinde bulununan levator / aponevroz kompleksi veya Müller kasında meydana gelen yapısal veya fonksiyonel bozukluk sonucunda meydana gelen üst göz kapağında düşüklük olarak tanımlanır. Blefaropitoziste cerrahi onarım; bu yapıların repozisyonu ve sıkılaştırılması veya komşu bir dokuya asma yöntemi ile fonksiyonun geri kazandırılması prensibine dayanır. Blefaropitozis tedavisinde cerrahi yöntem seçimi ve seçilecek yöntemin başarısı; pitozisin etiyolojik tanısı, pitozis miktarı ve özellikle levator kası fonksiyonu ile ilişkilidir. Levator fonksiyonu orta ve iyi olan gözlerde, levator kası ve aponevrozuna yönelik cerrahi girişimler ile kasın kapağı kaldırma etkisinin güçlendirilmesi tercih edilirken; levator fonksiyonu kötü olan gözlerde ise pitozisinin düzeltilmesi için göz kapağını bir miktar kaldırma etkisi bulunan frontal kastan yararlanılmaktadır. Günümüzde; levator cerrahisinde kasa yönelik girişimlerden daha çok aponevroza yönelik yaklaşımlar tercih edilmektedir. Blefaropitozisin edinsel veye konjenital olması da yine cerrahi başarıyı etkileyen faktörlerden biridir. Yapılan çalışmalarda; konjenital pitoziste cerrahi başarının aponevrotik pitozise göre daha düşük olduğu bildirilmiştir (68-70). Blefaropitozis cerrahisinde, uygulanan cerrahi tekniklerin ve kullanılan materyallerin değişmesi ve geliştirilmesi sonucunda daha önce kabul edilen cerrahi başarı kriterleri de değişkenlik göstermiştir. Daha önce yapılan çalışmalarda 2,5 mm rezidü pitozis kalması cerrahi başarı olarak kabul edilirken, günümüzde 1 mm ve altındaki rezidü pitozis cerrahi başarı olarak kabul edilmektedir (72). Fakat doğumsal pitozis hastalarında; erken yaşta cerrahi ambliyopinin önlenmesi nedeniyle uygulandığından, bu hastalarda kozmetik sonuçtan daha çok pupil aralığının açık olmasını sağlayacak bir cerrahi girişim de başarılı olarak değerlendirilebilmektedir. Ünal yaptığı çalışmada; levator fonksiyonu 3 – 15 mm olan ve levator aponevroz cerrahisi uygulanan 74 gözün % 84’ ünde başarılı, % 11’ inde tatminkar, % 5’ inde başarısız sonuç bildirmiş ve başarısız değerlendirilen 4 gözün 3’ünde kötü levator fonksiyonu, birinde ise nörojenik pitozis olduğu vurgulamıştır (71). 53 Banaz ve ark yaptığı çalışmada; levator fonksiyonu iyi olan olgularda cerrahi başarının daha yüksek, orta ve kötü olan olgularda ise başarının düşük olduğunu ve ikinci bir ameliyata gerek duyulabileceğini belirtmiştir (40). Older, levator fonksiyonu en az 8 mm olan 113 edinsel pitozis olgusuna lokal anestezi altında levator aponevroz cerrahisi uygulamış ve en az 6 aylık takip sonucunda % 95 başarılı sonuç bildirmiştir (72). Bulut ve ark levator rezeksiyon cerrahisi uyguladıkları olguların % 63’ ünde başarılı, % 25’ inde tatminkar, % 12’ sinde başarısız sonuç elde etmişlerdir (73). Özdal ve ark levator cerrahisi uyguladıkları olgularda % 72 başarılı, % 28 yetersiz düzeltme sağlamışlardır (74). Jung ve ark, 33 hastanın 52 gözüne blefaropitozise eşlik eden dermatoşalazis tanısıyla üst kapak cerrahisi uygulamışlardır. Tek taraflı blefaropitozis ve dermatoşalazis için kombine üst kapak cerrahisi uygulanan 9 hasta (9 göz) Grup 1’ e, tek taraflı kombine cerrahiye ek olarak diğer göz kapağına da dermatoşalazis için cilt eksizyonu uygulanan 5 hasta (5 göz) Grup 2’ ye, çift taraflı kombine cerrahi uygulanan 19 hasta (38 göz) Grup 3’ e dahil edilmiştir. Tek taraflı pitozis cerrahisi uygulanan 14 gözün (Grup 1 – 2) 12’ sinde diğer göz kapağı ile 1 mm’ den daha az fark saptanmıştır (% 85,7). Çift taraflı pitozis cerrahisi uygulanan 38 gözün 27’ sinde çok iyi (% 71,1), 5’ inde iyi (% 13,1) , 6’ sında kötü sonuç (% 15,8) elde edilmiştir. 52 gözün tamamı değerlendirildiğinde ise; 44 gözde başarılı sonuç elde edilmiş (% 84,6), 8 gözde ise ek cerrahiye ihtiyaç duyulmuştur (75). McCulley ve ark yaptıkları çalışmada, levator fonksiyonu iyi olan ve blefaropitozis tanısıyla levator cerrahisi uyguladıkları 828 hastayı (1202 göz) değerlendirmiştir. 404 göze tek taraflı, 798 göze çift taraflı cerrahi uygulanmış ve postoperatif ilk 1 yıl içinde 33 göze az düzeltme, 43 göze aşırı düzeltme nedeniyle reoperasyona gerek duyulmuştur. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; hastaların %8,7’ sinde reoperasyon uygulanmış, %77’ sinde ise başarılı cerrahi sonuç elde edilmiştir. Başarılı cerrahi; üst kapak marjin refle mesafesinin 2 - 4,5 mm aralığında olması ve diğer göz kapağı ile 1 mm’ den az fark olması olarak kabul edilmiştir (45). Günümüzde blefaropitozis tedavisinde, levator fonksiyonu iyi olan hastalarda sıklıkla tercih edilen levator cerrahisi teknikleri de gelişim göstermiş ve doku hasarını en aza indirmek ve komplikasyonları azaltmak için daha küçük insizyonlar ile girişim yapılması gündeme gelmiştir. 54 Ranno ve ark, yaptıkları yeni bir çalışmada standart ve küçük insizyon ile yapılan levator cerrahilerini levator fonksiyonuna göre cerrahi başarı açısından karşılaştırmıştır. İnvolusyonel pitozis tanısıyla 63 hastanın 83 gözü çalışmaya dahil edilmiş ve 40 göze küçük insizyon (8 – 10 mm), 43 göze standart insizyon (20 – 22 mm) ile levator cerrahisi uygulanmıştır. Gruplar da kendi içinde levator fonksiyonu orta (5 – 10 mm) ve iyi (> 10 mm) olmak üzere iki gruba ayrılmış ve sonuçlar kaşılaştırılmıştır. Levator fonksiyonu iyi olan gözlerde küçük insizyon grubunda % 94,7 , standart insizyon grubunda % 95,2 başarı sağlanırken (p> 0,05); levator fonksiyonu orta olan gözlerde küçük insizyon grubunda % 66,7 , standart insizyon grubunda % 81,8 başarı sağlanmış (p< 0,05) ve levator fonksiyonunun cerrahi teknik seçiminde önemli olduğunu vurgulamıştır (76). Bizim çalışmamızda; levator fonksiyonu 11’ inde iyi, 9’ unda orta ve 3’ ünde kötü olan 23 gözün; 12’ sine levator rezeksiyonu, 8’ ine levator rezeksiyonu ile beraber blefaroplasti, 3’ üne frontal asma cerrahisi uygulanmıştır. Cerrahi başarı; levator fonksiyonu iyi olan gözlerde % 72,7 , orta olan gözlerde % 57,1 olarak saptanmış, levator fonksiyonu kötü olan 3 gözde ise cerrahi başarı sağlanamamıştır. Tatminkar sonuç; levator fonksiyonu iyi olan gözlerde % 18,2 , orta olan gözlerde %33,3 , kötü olan gözlerde %33,3 olarak bulunmuştur. Cerrahi başarı sağlanamayıp reoperasyon gereken gözlerin %80’ inde levator fonksiyonu kötü ve orta olarak saptanmıştır. Levator fonksiyonu iyi olan sadece bir gözde reoperasyon gerekmiştir. Bizim çalışmamızda; reoperasyon ile levator fonksiyonu ilişkili bulunmuştur. Sadece blefaroplasti uygulanan 12 gözün tümünde, cerrahi sonrası MRD-1 değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı artış ve cerrahi başarı sağlanmış ve bu sonuçların cerrahi sonrası düzelen mekanik pitozis ile ilişkili olduğu düşünülmüştür. Cerrahi uygulanan tüm hastalar değerlendirildiğinde; postoperatif 1. günde levator fonksiyonunda istatistiksel olarak anlamlı saptanan bir azalma gözlenmiştir. Postoperatif 1. gün; hastalarda cerrahi ile ilişkili kapak ödemi ve ekimoz şiddeti değişken olmakla birlikte sıklıkla gözlenmektedir. Postoperatif 1. gün gözlenen levator fonksiyonundaki azalma; gerçek bir fonksiyon azlığından daha çok, kapaktaki enflamatuar değişiklikler nedeniyle kapak hareketinin azalması ile ilişkili olarak değerlendirilmiştir. Postoperatif diğer vizitlerde, levator fonksiyonunda preoperatif değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı değişiklik gözlenmemiştir. Üst kapak cerrahisi sonrasında görülen komplikasyonlar; göz kapağında ödem, kemozis veya peribulber hematom, sütür bölgesinde abse / kist / granülom oluşumu, üst 55 kapak çizgisinde asimetri, az düzeltme ile ilişkili pitozis, aşırı düzeltme ile ilişkili lagoftalmi ve exposure keratopati, konjonktival kemozis, kuru göz, daha nadir olarak da, alt göz kapağı malpozisyonu, skar oluşumu, enfeksiyon, retrobulber hematom, diplopi olarak sıralanabilir (77 - 79). Üst kapak cerrahisi; göz kapağındaki lakrimal bez, yardımcı gözyaşı bezleri, meibomian bezleri ve orbikularis kası gibi diğer anatomik yapıları ve gözyaşı üretimini etkileyerek postoperatif dönemde kuru göz semptomlarına neden olabilmektedir. Yapılan çalışmalarda; üst kapak blefaroplasti ve blefaropitozis onarımının postoperatif dönemde hastalarda kuru göz semptomlarına ve oküler irritasyon bulgularına neden olduğu, fakat bu semptomların cerrahiden sonra birkaç gün veya birkaç hafta içinde gerilediği bildirilmiştir (80, 81, 87). McKinney ve ark, 146 blefaroplasti hastasının gözyaşı kırılma zamanı ve Schirmer testleri retrospektif olarak değerlendirilmiş; 106 hastada (% 73) testler normal olarak saptanmış olmakla birlikte 2 hasta irritatif semptomlar tariflemiş, 40 hastada (% 27) ise kuru göz testlerinin en az birinde anormal sonuç elde edilmiştir (81). Postoperatif kuru göz semptomları; üst göz kapağına yapılan aşırı düzeltme, lagoftalmi, orbikularis kasında geçici zayıflık, göz kırpma refleksinde azalma, alt göz kapağı malpozisyonu ile ilişkili olarak değerlendirilmiştir (80-81). Geçirilmiş refraktif cerrahi öyküsü olan veya kuru göz tanısı olan hastalarda, üst kapak cerrahisi sonrası kuru göz semptomlarının daha sık görüldüğü bilinmektedir. Göz kapağı kas ve sinirlerinde üst kapak cerrahisi ile meydana gelen değişim, kapak ve oküler yüzey duyusunun ve gözyaşı üretiminin etkilenmesine neden olarak kuru göz semptomları ortaya çıkarabilmektedir. Black ve ark yaptığı çalışmada; üst kapak cerrahisi sonrası kapak duyusunda geçici azalma meydana geldiği saptanmış ve bu azalmanın üst kapak duyusunu alan trigeminal sinir dallarının insizyon ve diseksiyon sırasında zarar görmesi ile ilişkili olduğu bildirilmiştir (82). Trigeminal sinir dalları; aynı zamanda oküler yüzey duyusu, lakrimal bez ve gözyaşı üretiminin stimulasyonunda da rol oynamaktadır, kapak insizyonu ve diseksiyonu sırasında oküler yüzey duyusunu alan siliyer sinir dallarında da travma/hasar meydana gelmektedir (83-84). Ayrıca, oküler yüzey duyusunun; direkt sinir hasarı dışında, enflamasyon sonucu artış gösteren proinflamatuar sitokinler ve opioid peptidler nedeniyle de azalabildiği bilinmektedir (85-86). Azalmış oküler yüzey duyusu ise, azalmış gözyaşı üretimine neden olmaktadır (85). 56 Shao ve ark yaptığı çalışmada; alt kapak blefaroplastisi yapılan 30 hastanın 60 gözü çalışmaya alınmış ve hastalar postoperatif kuru göz gelişimi açısından değerlendirilmiştir (59). Hastalarda gözyaşı kırılma zamanında değişim gözlenmezken, postoperatif 1. haftada Schirmer testinde azalma saptanmış ve 1. aydan itibaren preoperatif değerlere döndüğü belirtilmiştir. Kim ve ark yaptığı çalışmada; üst kapak blefaroplasti veya blefaropitozis onarımı uygulanan 11 hastanın 21 gözü çalışmaya dahil edilmiş ve hastalar oküler yüzey duyusu ve gözyaşı üretimi açısından değerlendirilmiştir (87). Tüm hastalarda; postoperatif 1. günde oküler yüzey duyusunda azalma saptanmış ve 1. ayda preoperatif değerlere döndüğü belirtilmiştir. Schirmer testinde ise; yapılan diğer çalışmaların aksine postoperatif 1. ayda artış saptandığından bahsedilmiştir. Oküler yüzey duyusunda meydana gelen azalmanın; üst kapak insizyonu ile trigeminal sinir dallarının kapak insizyonu sonucu hasarlanması ve cerrahi sonrası enflamasyon nedeniyle proinflamatuar sitokinlerin artması ile ilişkili olduğu belirtilmiş, Schirmer testinin ise reinnervasyon sürecinde geçici olarak artış gösterdiği düşünülmüştür. Bizim çalışmamızda; tüm hastalar değerlendirildiğinde anestezisiz Schirmer testlerinde postoperatif 6. ayda, anestezili Schirmer testlerinde postoperatif 1. ve 6. ayda istatistiksel olarak anlamlı azalma gözlenmiştir. Hastalar yapılan cerrahiye göre gruplandırıldığında; levator cerrahisi ve blefaroplasti uygulanan grupta istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmezken, levator rezeksiyonu ile kombine blefaroplasti uygulanan grupta anestezisiz Schirmer testinde postoperatif tüm ölçümlerde azalma olmakla birlikte 1. gün, 1. hafta ve 6. aydaki değişimler istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Anestezili Schirmer testinde ise; levator cerrahisi uygulanan grupta değişim gözlenmezken, blefaroplasti grubunda postoperatif 3. ayda, kombine grupta ise postoperatif 1. gün, 1. ay ve 6. ayda istatistiksel olarak anlamlı azalma saptanmıştır. Yapılan cerrahiye göre hastalar gruplandırıldığında; Schirmer testlerinde istatistiksel olarak anlamlı değerlendirilen azalmanın levator cerrahisi uygulanan grupta görülmemesi, sadece blefaroplasti grubunda müdahale edilen orbikularis kası ile ilişkili bir mekanizmayı düşündürmektedir. Orbikularis kas eksizyonunun; orbikularis kasında zayıflama meydana getirmesi, göz kırpma refleksini azaltması, trigeminal sinir dallarında oluşan hasar ile kornea duyusu ve gözyaşı sekresyonunu azaltması sonucu bazal ve refleks gözyaşında azalma meydana getirdiği düşünülmektedir. Postoperatif 1. günde görülen Schirmer test değerlerinde 57 azalmanın ise ayrıca; ortaya çıkan proinflamatuar sitokinler ve opioid peptidlerin korneal duyarlılığı azaltması ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Yapılan çalışmalarda; kuru göz bulgularının birkaç gün/hafta içinde gerilediği (59, 80), korneal duyarlılık azalmasının ise 1 ay içinde normalde döndüğü belirtilmiş olup (87), bizim çalışmamızda ise kuru göz bulgularının postoperatif 6. ayda da devam ettiği gözlenmiştir. Hastaların gözyaşı kırılma zamanında; tüm hastalar değerlendirildiğinde postoperatif 1. gün ve 1. haftada, yapılan cerrahiye göre gruplar değerlendirildiğinde ise tüm gruplarda postoperatif 1. haftada istatistiksel olarak anlamlı değerlendirilen azalma saptanmış ve postoperatif 1. aydan itibaren gözyaşı kırılma zamanının preoperatif değerlere döndüğü gözlenmiştir. Gözyaşı film stabilitesi ile ilişkili olan gözyaşı kırılma zamanının; perioperatif kullanılan lokal anestezik madde ve cerrahi sonrası oluşan enflamasyon nedeniyle geçici meibomian bez disfonksiyonu, göz kırpma refleksinde azalma ve yetersiz göz kırpma sonucu geçici olarak azaldığı düşünülmektedir. Oküler yüzey değerlendirildiğinde; 1. haftada punktat epitelyopatide artış istatistiksel olarak anlamlı değerlendirilmiş ve gözyaşı kırılma zamanında azalma ile korelasyon gösterdiği görülmüştür. Çalışmamızda hastaların oküler yüzey hastalık indeksi skorlarında (OSDİ); tüm hastalar değerlendirildiğinde postoperatif tüm vizitlerde iyileşme gözlenmekle birlikte istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Hastalar cerrahiye göre gruplandırıldığında ise; blefaroplasti grubunda değişim gözlenmezken, kombine grup ve levator grubunda postoperatif 6. ayda görülen azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. OSDİ skorlarının, kuru göz testleri ile korelasyon göstermediği gözlenmiş ve cerrahi sonrası hasta memnuniyeti ile ilişkili olarak azalma göstermiş olabileceği düşünülmüştür. Göz kapaklarının bası etkisi ile periferik korneada düzleşme ve santral korneada dikleşme meydana gelmekte ve bunun sonucunda kurala uygun astigmatizmada değişim oluşabilmektedir (88). Göz kapaklarında yer alan; hemanjiom, altın implant, dermoid kist gibi lezyonların kornea şeklini etkileyebildiği bilinmektedir (88). Yapılan çalışmalarda üst kapak cerrahisinin kornea topografisi üzerine etkileri de değerlendirilmiştir. Zinkernagel ve ark yaptığı çalışmada; dermatoşalazis veya pitozis tanısıyla opere edilen 43 hastanın 82 gözü çalışmaya dahil edilmiş ve üst kapak cerrahisinin kornea 58 topografisine etkileri değerlendirilmiştir (88). Hastalar uygulanan cerrahiye göre; pitozis, sadece cilt çıkarımı uygulanan blefaroplasti ve yağ pakesi eksizyonu ve cilt çıkarımı ile birlikte blefaroplasti uygulanan olmak üzere 3 gruba ayrılmıştır. Postoperatif 3. ayda; sadece cilt çıkarımı yapılan blefaroplasti grubunda 0,09 D (p> 0,05), yağ pakesi eksizyonunu içeren blefaroplasti grubunda 0,19 D (p= 0,04), levator cerrahisi ile pitozis onarımı grubunda 0,25 D astigmatik değişim (p= 0,02) saptanmış, astigmatik aksta ise istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamıştır. Çalışmada; kornea topografisinde meydana gelen 0,2 D ve üzeri astigmatik değişim yazarların deneyimlerine göre, hasta tarafından fark edilebileceği ve görme keskinliği etkileyebileceği için anlamlı olarak kabul edilmiştir. Brown ve ark yaptığı çalışmada ise; blefaroplasti uygulanan 9 hastanın 18 gözü ve pitozis cerrahisi uygulanan 13 hastanın 24 gözü prospektif olarak keratometrik değişimler açısından değerlendirilmiştir. Postoperatif 3. ayda; pitozis grubunda ortalama 0,6 D değişim saptanmış ve hastaların %30’ unda 1 D üzeri değişim olduğu görülmüştür. Blefaroplasti grubunda ise; keratometride ortalama 0,55 D değişim görülmüş ve hastaların %11’ inde 1 D üzeri değişim saptanmıştır (89). Çalışmamızda; hastaların otorefraktometrik silindirik ölçümleri değerlendirildiğinde, istatistiksel olarak anlamlı bulunmamakla birlikte tüm hastalar ve tüm gruplarda postoperatif 0,25 D ve üzeri değişim saptanmıştır. Silindirik aks değerlerinde ise; tüm hastalara bakıldığında değişim saptanmamış, tüm gruplarda ise postoperatif farklı vizitlerde 10o ve üzeri değişim saptanmış fakat, istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Kornea topografilerinde tüm hastalar değerlendirildiğinde; K1 değerinde değişim saptanmamış, K2 değerinde istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte otorefraktometrik silindirik değişim ile uyumlu postoperatif tüm vizitlerde 0,2 D ve üzeri değişim gözlenmiştir. Km değerlerinde ise; sadece postoperatif 1. hafta ve 3. ay vizitlerindeki değişim 0,2 D ve üzerinde saptanmıştır. Kornea topografilerinde uygulanan cerrahiye göre gruplar değerlendirildiğinde; blefaroplasti grubunda (Grup 1) K1’ de postoperatif 1. günde görülen 0,2 D değişim istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte, otorefraktometrik silindirik değişim ile uyumlu bulunmuş, K2 ve Km’ de ise değişim gözlenmemiştir. Kombine grupta (Grup 2); K1’de postoperatif 1. ayda görülen 0,2 D değişim istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte, otorefraktometrik silindirik değişim ile uyumlu bulunmuş, K2 ve Km’ de ise değişim gözlenmemiştir. Levator grubunda (Grup 3); K1’ de postoperatif 1. ayda ve K2’ de 59 postoperatif 1. haftadan itibaren tüm vizitlerde 0,2 D ve üzeri değişim saptanmış fakat K2 değerindeki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulunsa da otorefraktometrik silindirik değişim ile uyumlu bulunmamıştır. Km değerinde ise 0,2 D ve üzeri değişim gözlenmemiştir. Hastalarda 0,2 D ve üzeri silindirik değişimlerin ve 10o ve üzeri silindirik aks değişimlerinin görme ile ilgili şikayete yol açabileceğinden önemli olduğu kabul edilmektedir (86). Çalışmamızda; istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte, tüm gruplarda postoperatif dönemde silindirik aks değerlerinde 10o ve üzeri değişim saptanmıştır. Fakat, hastalarda postoperatif dönemde görme ile ilgili şikayet saptanmamıştır. 10o ve üzeri aks değişiminin, görme ile ilgili şikayetlere yol açması beklense de, 0,2 - 0,5 D aralığında hafif bir silindirik değişime eşlik etmesi nedeniyle görmeye etkisinin az olduğu düşünülmüştür. Çalışmamızda; hastaların otorefraktometrik sferik değerleri de incelenmiş ve blefaroplasti ve levator grubunda postoperatif 1. ayda, kombine grupta ise postoperatif 3. ayda 0,25 D ve üzeri değişim saptanmış fakat, sadece blefaroplasti grubundaki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Üst kapak cerrahisi ile kapağın kornea üzerindeki bası etkisi değişmekte ve korneanın şeklinde değişim sonucunda refraktif değişimler ortaya çıkabilmektedir. Üst kapak cerrahisinin; sadece silindirik değil, sferik refraktif değişime de neden olabileceği düşünülmektedir. Çalışmamızda, üst kapak cerrahisi uygulanan hastalar cerrahi sonuçlar ve komplikasyonlar açısından değerlendirilmiş; cerrahi başarının diğer çalışmalarla benzer olmakla birlikte, hastalarda görülen kuru göz komplikasyonun diğer çalışmalardan farklı olarak geçici olmadığı ve postoperatif 6. ayda artış gösterdiği görülmüştür. Üst kapak blefaroplasti ve levator cerrahisinin kombine uygulandığı hastalarda kuru göz komplikasyonunun daha fazla görüldüğü saptanmıştır. Sadece levator cerrahisi uygulanan grupta ise; gözyaşı kırılma zamanında meydana gelen değişimlerin daha belirgin olduğu görülmüştür. Üst kapak cerrahisi; gözyaşı üretiminde azalma ve gözyaşı evoporasyonunda artış gibi farklı mekanizmalarla kuru göze neden olabilmektedir. Gözyaşı üretiminde azalmanın; üst kapakta yer alan lakrimal bez ve yardımcı gözyaşı bezlerinin salgısının diseksiyon ve insizyon sırasında trigeminal sinir hasarına bağlı azalması ile, gözyaşı film stabilitesinin bozulması ve evoporasyon artışının ise orbikularis kasının eksizyonu ile göz kırpma refleksinde azalma, meibomian bez hasarı, enflamasyon ile artan proinflamatuar sitokinler sonucu meydana geldiği düşünülmektedir. 60 6. SONUÇLAR 1. Tüm hastalar değerlendirildiğinde; MRD-1’ de preoperatif ve postoperatif 1.gün değerlerine göre postoperatif 1.hafta, 1. ,3. ve 6.ay vizitlerinde istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış saptanmıştır (p <0,001). Gruplara göre değerlendirildiğinde; Grup 1’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. , 3. ve 6. ay değerlerinde istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış saptanmıştır (p= 0,003, p= 0,001, p< 0,001). Grup 2’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. ayda istatistiksel olarak anlamlı artış görülmüştür (p= 0,01). Grup 3’ te preoperatif değerlere göre postoperatif 1. hafta (p< 0,001), 1. ay (p< 0,001), 3. ay (p= 0,009) ve 6. ay (p= 0,016) vizitlerinde istatisiksel olarak anlamlı artış saptanmıştır. 2. Postoperatif 1. ayda 35 gözün 27’sinde (%77,1) MRD1 ≥3 mm saptanırken, postoperatif 6. ayda 24 gözde (%68,6) MRD1 ≥3 mm olarak saptanmıştır. 3. Tüm gözler değerlendirildiğinde; kapak aralığında preoperatif ve postoperatif 1. gün değerlerine göre postoperatif tüm vizitlerde istatistiksel olarak ileri derece anlamlı artış saptanmıştır (p< 0,001). Gruplara göre değerlendirildiğinde; Grup 1’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. ay (p= 0,005) , 3. ay (p= 0,001) ve 6. ayda (p= 0,001); postoperatif 1. gün değerlerine göre postoperatif tüm ölçümlerde istatistiksel olarak anlamlı artış saptanmıştır (p< 0,05). Grup 2’ de; preoperatif değerler ile karşılaştırıldığında postoperatif 1. hafta ve 1. aydaki artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,002, p= 0,013). Grup 3’ te; preoperatif değerlere göre postoperatif 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ay ölçümlerindeki ve postoperatif 1. gün değerlerine göre postoperatif 1. hafta ve 1. ay ölçümlerindeki artış istatistiksel olarak anlamlı değerlendirilmiştir (p< 0,05). 4. Cerrahi uygulanan tüm hastalarda ve Grup 1’ de; postoperatif 1. gün levator fonksiyonunda azalma saptanmış olup preoperatif ölçümler ve diğer tüm vizitlerle karşılaştırıldığında istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı olarak değerlendirilmiştir (p< 0,001 ve p= 0,016). Grup 2’ de; postoperatif 1. günde levator fonksiyonunda preoperatif ölçümlere göre azalma saptanmış olup istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,049), diğer vizitlerle karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak anlamlı değişim görülmemiştir (p> 0,05). Grup 3’ te; postoperatif 1. günde levator fonksiyonunda saptanan azalma; preoperatif ölçümlere göre anlamlı bulunmamış (p> 0,05), postoperatif 1. ,3. ve 6. ay ölçümlerine göre istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır (p< 0,05). 61 5. Anestezisiz Schirmer testinde; Grup 2’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. gün, 1. hafta ve 6. ayda saptanan azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur ( p= 0,006, p= 0,025, p= 0,003). Tüm hastalar değerlendirildiğinde; preoperatif değerlere göre postoperatif 6. ayda istatistiksel olarak anlamlı azalma saptanmıştır (p= 0,036). Grup 1 ve 3’ te ise; aneztezisiz Schirmer testlerinde postoperatif istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamıştır (p> 0,05). 6. Anestezili Schirmer testinde, tüm hastalar değerlendirildiğinde; preoperatif ölçümlere göre, postoperatif 1. ve 6. ayda saptanan azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0,032, p= 0,011). Grup 1’ de; postoperatif 1. gün ve 3. ay arasındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,008). Grup 2’de preoperatif ölçümlere göre postoperatif 1. gün, 1. ay ve 6. ayda görülen azalma istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır (p= 0,013, p= 0,008, p= 0,001). Grup 3’ te ise; preoperatif ve postoperatif ölçümler arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim görülmemiştir (p> 0,05). 7. Tüm hastalar ve gruplar değerlendirildiğinde; Oxford skalasına göre punktat boyanma paterninde postoperatif değişim saptanmamıştır (p> 0,05). 8. Tüm hastalar değerlendirildiğinde gözyaşı kırılma zamanında; preoperatif değerlere göre postoperatif 1. gün ve 1. haftada gözyaşı kırılma zamanında azalma saptanmış ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0,036, p< 0,001). Grup 1 ve 2’ de; postoperatif 1. hafta ve 6. ay arasındaki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p< 0,05). Grup 3’ te ise postoperatif 1. haftada preoperatif değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı azalma saptanmıştır (p= 0,028). 9. OSDİ skorları değerlendirildiğinde; cerrahi uygulanan tüm hastalar ve Grup 1’ de, postoperatif dönemde istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamıştır (p>0,05). Grup 2 ve 3’ te preoperatif değerlere göre postoperatif 6. ayda istatistiksel olarak anlamlı azalma saptanmıştır (p= 0,005, p= 0,012). 10. Tüm hastalar ve gruplar değerlendirildiğinde; postoperatif otorefraktometrik sferik değerlerde preoperatif değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmamıştır (p> 0,05). 62 11. Tüm hastalar ve gruplarda preoperatif değerlere göre otorefraktometrik silindirik değerler ve silindirik aksta postoperatif vizitlerde saptanan değişimler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p> 0,05). 12. Kornea topografileri değerlendirildiğinde; tüm hastalarda ve Grup 1-2’ de preoperatif değerlere göre postoperatif vizitlerdeki K1, K2, Km değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı değişim görülmemiştir (p> 0,05). Grup 3’ te; preoperatif K2 değerlerine göre postoperatif 1. ayda saptanan değişim (0,3 D) ve Km’ de preoperatif değerlere göre postoperatif 1. günde görülen değişim istatistiksel olarak anlamlı saptanmıştır (p= 0,006, p= 0,01) 63 KAYNAKLAR 1. J. S. Crawford. History of ptosis surgery. Journal of Pediatric Ophthalmology and Strabismus 1982; 19: 245. 2. Karesh JW. Polytetrafluoroetilen as a graft material in ophthalmic plastic and reconstructive surgery: An experimental and clinical study. Ophthalmic Plast Recons Surg 1987; 3: 179-185. 3. Downes RN, Collin JRO. The mersilene mesh sling-a new concept in ptosis surgery. Br J Ophthalmol 1989; 73: 489-501. 4. Kaufman PL, Alm A. Adler’s physiology of the eye, Mosby. St Louis, MO, 10th edition, 2003; pp 16-29. 5. Moore KL, Persaud TVN. The developing human, W.B. Saunders Company. Philadelphia, USA, 5th edition, 1993; pp 423-433. 6. Junqueira LC, Carneiro J, Kelley RO. Basic Histology. Appleton and Lange. Stamford, Connecticut, 1995; pp 464-466. 7. Collin JRO. A manual of systematic eyelid surgery, Elsevier Health Sciences. ChurchillLivingstone, Edinburgh, 2nd edition, 2006; pp: 1-6,989. 8. Jones L.T. The anatomy of the upper eyelid and its relation to ptosis surgery. Am J Ophthalmol 1964; 57: 943-959. 9. Kanski JJ. Disorders of the eyelids. Clinical Ophthalmology, Butterworth-Heinemann. Oxford, UK, 3rd edition, 1994; pp 20-26. 10. Özkan Ş, Pazarlı H, Oğuz V. Embriyoloji ve Anatomi, Göz Hastalıkları. Dilek Basımevi. 1997; pp 1-41. 11. Tyers AG, Collin JRO. Colour Atlas of Ophthalmic Plastic Surgery, ButterworthHeinemann. Oxford, UK, 2nd edition, 2001. 12. Yanoff M, Duker JS. Ophthalmology, Mosby, 2nd edition, 2004. 13. Bengisu Ü. Göz Hastalıkları, Palme Yayıncılık. İstanbul, 1998. 64 14. Anguilar GL, Nelson C. Eyelid and Anterior Orbital Anatomy. In: Hornblass A (ed). Oculoplastic Orbital and Reconstructive Surgery. Baltimore Williams and Wilkins, 1998; pp 3-14. 15. Dutton JJ. Atlas of clinical and surgical orbital anatomy, Philadelphia, PA, 2ndedition, 2011. 16. Collin J.R.O, Beard J, Wood I. Experimental and clinical data on the insertion of the levator palpebrae superioris muscle. Am J Ophthalmol 1978; 85: 792-801. 17. American Academy of Ophthalmology Basic and clinical science course 2008-2009 section 5: Neuro-Opthalmology. San-Francisco, 2008. 18. Aydın P, Akova YA. Temel Göz Hastalıkları. Güneş Kitabevi, Ankara, 2001. 19. Hammond G, Thompson T, Proffitt T, Driscoll T. Functional significance of the early component of the human blink reflex. Behav Neurosci 1996; 110: 7-12. 20. J.-G. Gehricke, E.M. Ornitz and P. Siddarth. Differentiating between reflex and spontaneous blinks using simultaneous recording of the orbicularis oculi electromyogram and the electro-oculogram in startle research. Int J Psychophysiol 2002; 44: 261-268. 21. Beard C. A new classification of blepharoptosis. International Ophthalmology Clinics 1989; 29.4: 214-216. 22. Albert DM, Miller JW, Azar DT et al. Albert & Jakobiec's Principles and Practice of Ophthalmology (Vol. 4). In: J. E. Cohan, & T. Perkins (Eds.). 2008. 23. Fujiwara T, Matsuo K, Kondoh S et al. Etiology and pathogenesis of aponeurotic blepharoptosis. Annals of Plastic Surgery 2001; 46.1: 29-35. 24. Richard LA, Dennis DG. Aponeurotic defects in congenital ptosis. Ophthalmology 1979; 86.8: 1493-1499. 25. Deady JP, Price NJ, Sutton GA. Ptosis following cataract and trabeculectomy surgery. Br J Opthalmol 1989; 73: 283-285. 26. Altieri M, Truscott E,Kingston AEH et al. Ptosis secondary to anterior segment surgery and its repair in a two-year follow-up study. Ophthalmologica 2005; 219.3: 129-135. 27. Collin JRO. Blepharochalasis A review of 30 cases. Ophthalmic Plastic & Reconstructive Surgery 1991; 7.3: 153-157. 65 28. Sutula F.C. Histological changes in congenital and acquired blepharoptosis. Eye 1988; 2.2: 179-184. 29. Berry-Brincat A, Willshaw H. Paediatric blepharoptosis: a 10-year review. Eye (Lond). 2009; 23: 1554-1559. 30. Griepentrog GJ, Diehl NN, Mohney BG. Incidence and demographics of childhood ptosis. Ophthalmology 2011; 118: 1180-1183 31. Cogan DG. Myastenia gravis: a review of the disease and a description of lid twitch as a characteristic sign. Arch Ophthalmol 1965; 74.2: 217-221. 32. Daroff RB. Chronic progressive external ophthalmoplegia: A critical review. Arch Ophthalmol 1969; 82: 845-850. 33. Morley AM, Tumuluri K, Meligonis G et al. Myopathic ptosis following posterior subTenon’s triamcinolone acetonide enjection. Eye (Lond.) 2009; 23-3: 741-742. 34. Walton KA, Lawrence MB. Horner syndrome. Curr Opin Ophthalmol 2003; 14: 357-363. 35. Pratt SG, Beyer CK, Johnson CC. The Marcus Gunn phenomenon. A review of 71 cases. Ophthalmology 1984; 91(1): 27-30. 36. Adler FH. Adler’s Physiology of the Eye, In: Kaufman PL, Levin LA, Alm A (Eds). Elsevier Health Science, 11th edition, 2011; pp 333-349. 37. Fagien S. Putterman’s cosmetic oculoplastic surgery, Saunders Elsevier, 4nd edition, 2008; pp 137-158. 38. Fox SA. The palpebral fissure. Am J Ophthalmol 1966; 62: 73-78. 39. Anderson RL, Dixon RS. The role of Whitnall’s ligament in ptosis surgery. Arch Ophthalmol 1979; 97: 705. 40. Banaz A, Arslan MO. Ptozis cerrahisinde levator fonksiyonunun yeri. T Oft Gaz. 2001; 31: 159-165. 41. Öz Y, Ünal M, Gürelik G et al. Minimal ptozisin tedavisinde levator aponevroz cerrahisi. Türk Oftalmoloji Derneği XXX. Ulusal Kongre Bülteni, 1996, Cilt-2, 945-8. 42. Bernardini FP, de Conciliis C, Devoto MH. Mini-Invasive Ptosis Surgery. Orbit 2006; 25: 111–115. 66 43. Wasserman BN, Sprunger DT, Helveston EM. Comprasion of materials used in frontalis suspension. Arch Ophthalmol 2001; 119: 687-691. 44. Ben Simon GJ, Macedo AA, Schwarcz RM et al. Frontalis suspension for upper eyelid ptosis: Evaluation of different surgical designs and suture material. Am J Ophthalmol 2005; 140: 877-885. 45. McCulley TJ, Kersten RC, Kulwin DR et al. Outcome and influencing factors of the external levator palpebrae superioris aponeurosis advancement for blepharoptosis. Ophthal Plast Reconstr Surg 2003: 19; 388-393. 46. Baroody M, Holds JB, Sakamoto DK et al. Small incision transcutaneous levator aponeurotic repair for blepharoptosis. Ann Plast Surg 2004; 52: 558-561. 47. Long CA. Surgical Techniques in Ophthalmology: Oculoplastic Surgery, Elsevier, 1st edition, 2009: 3; 13-37. 48. Ben Simon GJ, Lee S, Schwarcz RM et al. External levator advancement versus Muller's muscle-conjunctival resection for correction of upper eyelid involutional ptosis. Am J Ophthalmol 2005; 140: 426-432. 49. Ben Simon GJ, Lee S, Schwarcz RM et al. Muller's muscle-conjunctival resection for correction of upper eyelid ptosis: relationship between phenylephrine testing and the amount of tissue resected with final eyelid position. Arch Facial Plast Surg 2007; 9: 413-417. 50. Saadat D, Dresner SC. Safety of blepharoplasty in patients with preoperative dry eyes. Arch Facial Plas Surg 2004; 6-2: 101-104. 51. Massry GG, Murphy MR, Azizzadeh B. Master techniques in blepharoplasty and periorbital rejuvenation. Springer, 2011: 87-99. 52. Lemp MA, Foulks GN. The definition and classification of dry eye disease. The Ocular Surface 2007; 5.2: 75-92. 53. Nichols KK, Mitchell GL, Zadnik K. The repeatability of clinical measurements of dry eye. Cornea 2004; 23: 272-285. 54. Watanabe H. Rose Bengal staining and expression of mucin-like glycoprotein in cornea epithelium. Invest Ophthalmol Vis Sci 1996; 37: 357. 67 55. Lemp MA, Hamil JR. Factors affecting tear film break up in normal eyes. Arch Ophthalmol 1973; 89: 103-105. 56. Pflugfelder SC et al. Evaluation of subjective assessments and objective diagnostic tests for diagnosing tear-film disorders known to cause ocular irritation. Cornea 1998; 17.1: 38. 57. Chiang B, Asbell PA, Franklin B. Phenol red thread test and Schirmer test for tear production in normal and dry eye patients. Invest Ophthalmol Vis Sci 1988; 29: 337. 58. Mainstone JC, Bruce AS, Golding TR. Tear meniscus measurement in the diagnosis of dry eye. Current Eye Research 1996; 15.6: 653-661. 59. Shao C, Fu Y, Lu L et al. Dynamic changes of tear fluid after cosmetic transcutaneous lower blepharoplasty measured by optical coherence tomography. Am J Ophthalmol 2014; 158.1: 55-63. 60. White KH, Benjamin WJ, Hill RM. Human basic tear fluid osmolality. Acta ophthalmologica 1993; 71.4: 530-538. 61. Sullivan B, Benjamin D, Raymund A et al. Clinical resorts of a first generation lab-on-achip nanoliter tear film osmometer. The Ocular Surface 2005; 3: 117. 62. Benelli, U, Nardi M, Posarelli C. et al. Tear osmolarity measurement using the TearLab™ Osmolarity System in the assessment of dry eye treatment effectiveness. Contact Lens and Anterior Eye 2010; 33-2: 61-67. 63. Tomlinson A, Khanal S, Ramaesh K, et al. Tear film osmolarity: determination of a referent value for dry eye diagnosis. Invest Ophthalmol Vis Sci 2006; 47: 4309-15. 64. Van Haeringen NJ. Clinical biochemistry of tears. Survey Ophthalmology 1981; 26: 8495. 65. Kjistra A, Jourissen SHM, Koning KM. Lactoferrin level in normal human tears. Br J Ophthalmol 1983; 67: 199-202. 66. Nelson JD. Impression sitology. Cornea 1988; 7: 71-81. 67. Walt J. Ocular Surface Disease Index (OSDI) Administration and Scoring Manual. Irvine, CA: Allergan, Inc; 2004. 68. Shore JW, Bergin DJ, Garrett SN. Results of blepharoptosis surgery with early postoperative adjustment. Ophthalmology 1990; 97: 1502-1511. 68 69. Ünal M, Bozan E, Konuk O ve ark. Frontal askılama materyalinin seçimi on yıllık deneyimlerimiz. T Oft Gaz 2005; 35: 271-279. 70. Jordan DR, Anderson RL. The aponeurotic approach to congenital ptosis. Ophthalmic Surg 1990; 21: 237-244. 71. Ünal M. Levator aponevroz cerrahisi. T Klin Oftalmoloji 1997; 6: 98-105. 72. Older JJ. Levator aponeurosis surgery for the correction of acquired ptosis. Ophthalmology 1983; 90: 1056-9. 73. Bulut S, Argın A, Örnek F ve ark. Levator rezeksiyonunda anterior yaklaşım. MN Oftalmoloji 1998; 5: 378-380. 74. Özdal PÇ, Göka Ş, Teke MY ve ark. Pitozis tedavisinde levator cerrahisi. T Klin Oftalmoloji 2001; 10: 139-145. 75. Jung Y, La TY. Blepharoptosis repair through the small orbital septum incision and minimal dissection technique in patients with coexisting dermatochalasis. Korean J Ophthalmol 2013; 27: 1-6. 76. Ranno S, Sacchi M, Gonzalez MO et al. Evaluation of levator function for efficacy of minimally invasive and standard techniques for involutional ptosis. Am J Ophthalmol 2013; 157: 209-213. 77. Salvatore PJ, Codner MA. Minor Complications after Blepharoplasty: Dry Eyes, Chemosis, Granulomas, Ptosis, and Scleral Show. Plast Reconstr Surg 2010; 125: 709-18. 78. Klapper SR, Patrinely JR. Management of cosmetic eyelid surgery complications. Semin Plast Surg 2007; 21: 80-93. 79. Collin JR. Complications of ptosis surgery and their management: a review. Journal of the Royal Society of Medicine. 1979; 72: 25-26. 80. Rees TD, LaTrenta GS. The role of Schirmer’s test and orbital morphology in predicting dry eye syndrome after blepharoplasty. Plast Reconstr Surg 1988; 82: 619-25. 81. McKinney P, Buyon M. The value of tear film breakup and Schirmer’s tests in preoperative blepharoplasty evaluation. Plast Reconstr Surg 1999; 104: 566-9. 82. Black EH, Gladstone GJ. Eyelid sensation after supratarsal lid crease incision. Ophthal Plast Reconstr Surg 2002; 18: 45-9. 69 83. Belmonte C, Acosta MC, Gallar J. Neural basis of sensation in intact and injured corneas. Exp Eye Res 2004; 78: 513-525. 84. Müller LJ, Vrensen GFJM, Pels L et al. Architecture of human corneal nerves. Invest Ophthalmol Vis Sci 1997; 38: 985-94. 85. Xu KP, Yagi Y, Tsubota K. Decrease in corneal sensitivity and change in tear function in dry eye. Cornea 1996; 15: 235-9. 86. Scott KR, Tse DT, Kronish JW. Vertically oriented upper eyelid nerves: a clinical, anatomical and immunohistochemical study. Ophthalmology 1992; 99: 222-6. 87. Kim HH, DePavia CS, Yen MT. Effects of upper eyelid blepharoplasty on ocular surface sensation and tear production. Can J Ophthalmol 2007; 42: 739-42. 88. Zinkeragel MS, Ebneter A, Ammann-Rauch D. Effect of upper eyelid surgery on corneal topography. Arch Ophthalmol 2007; 125: 1610-1612. 89. Brown MS, Siegel IM, Lisman RD. Prospective analysis of change in corneal topography after upper eyelid surgery. Ophthal Plast Reconstr Surg 1999; 15: 378-383. 70