Hukuk ve Sosyoloji Hukuk ve Toplumsal Değişim

advertisement
Hukuk ve Toplumsal Değişim
30 Kasım 2011
Toplumsal Değişim

Toplumsal değişimler büyük sayıda insan
topluluklarının kendilerinden önce yaşamış
olan gruplardan, topluluklardan farklı bir
şekilde yaşamaya başlamasına sebep olan
değişimlerdir.
(Vago, pp. 317-347)
Toplumsal Değişim
Toplumlar karmaşık yapılardır ve zaman
içerisinde bireyleri yeni durumlarla, yeni
davranış biçimleriyle, yeni değerlerle
karşılaştıkça toplumlar da değişmek zorunda
kalır.
 Toplumsal değişim bireylerin çalışma, yaşama
şekillerinde; ailelerini yetiştirme, çocuklarını
eğitme biçimlerinde; eğlenme biçimlerinde;
tüketim alışkanlıklarında kısaca hayatlarının
her alanında gerçekleşecek olan değişimlere
işaret eder.

Toplumsal Değişimin Unsurları
Herhangi bir toplumsal değişimin sebebini tek
bir unsur üzerinden açıklamak oldukça zordur.
 Yeni teknolojiler, yeni yaşam biçimleri, yeni
fikirler, yeni ahlak değerleri hepsi toplumların
değişmesinde itici faktörlerdir



Örn. Cep telefonlarının hayatımıza girmesiyle,
sosyal ilişkilerimiz, sosyal beklentilerimiz de değişti
Hukuk toplumsal değişime sebep olan
unsurlardan sadece biridir.
Hukuk ve Toplumsal Değişim

Hukuk ve toplumsal değişim arasındaki ilişki
temelde iki yönden düşünülmüştür.
1.
2.
Hukuk toplumun adalet hisleri ve ahlak değerleri
doğrultusunda şekillenir; bu nedenle toplumsal
normlara yakın durdukça ve toplumsal değişime
ayak uydurabildikçe ayakta durabilir;
Hukuk -özellikle de kanun yapma anlamındaplanlanan toplumsal dönüşümlerin gerçekleşme
aracıdır; hukuk aracılığıyla toplum dönüşür ya
da dönüştürülür
Hukuk ve Toplumsal Değişim

Buradaki temel soru hukukun bağımlı değişken
mi (dependent variable) bağımsız değişken mi
(independent variable) olduğudur (extremes)
Toplumsal Değişim
Hukuk
Hukuk
Toplumsal Değişim

Hukuk toplumsal değişimin sonucu (bağımlı) ve
nedeni (bağımsız)
Hukuk ve Toplumsal Değişim
Toplumsal Değişim
Hukuk
 Hukuk bağımlı değişkendir
 Toplumdaki değişiklikler
hukuka yön verir. Bu anlamda
hukuk toplumdaki değişimlere
bağlıdır.
 Hukuk toplumdaki değerler,
düşünce ve davranış
biçimlerine uyar; bunlara göre
şekillenir.
 Hukuk toplumda var olan
adalet anlayışını yansıtır;
kanunlar halkın değerlerine
yakın durduğu sürece etkin
olur.
Hukuk
Toplumsal Değişim
 Hukuk bağımsız değişkendir.
 Hukuk toplumu şekillendirir;
tersi değil
 Hukuk toplumdaki değişimleri
yönlendirmek, etkilemek
amacındadır.
 Hukuk planlanan bir
toplumsal
değişimin/dönüşümün
aracıdır. Bu araç sayesinde
toplumlar belirledikleri hedefe
ulaşabilirler.
Sorunlar

Tek taraftan düşünmenin belirli sorunları vardır:
Hukuku salt bağımlı değişken olarak görme:



Hukuki değişikliklerin ancak toplumsal değişiklikler
sayesinde gerçekleşebileceğini savunan düşünce
Hukuku tamamen pasif hale getirir; hukuka herhangi
bir güç atfetmez
Oysa toplumların tarihi hukukun birçok dönemde
toplumsal dönüşümü başlatan, ilerleten ve
sağlamlaştıran otoritesini kanıtlamıştır.
Sorunlar
Hukuku salt bağımsız değişken olarak görme:
Hukuka
mutlak bir otorite atfeder;
Hukuku ve hukuk sistemini toplumsal olandan
bağımsız görür;
Hukuk tepeden inmeci dönüşümlerin aracı olarak
görüldüğü gözlemlenebilir (law as an instrument of
social engineering)
Örneğin özellikle erken Cumhuriyet tarihi, hukuka
böyle bir yaklaşımın örneğidir
Çözüm

Esas soru hukuk mu toplumu, toplum mu hukuku
etkiler sorusu olmamalıdır. Hukuk ve toplum
ilişkisini tek taraflı gösterir!
 Bu sorunun yerine esas olarak sorulması
gerekenler:




Hukuk hangi durumlarda toplumsal değişime yol
açabilir?
Bu değişim ne düzeyde, nasıl bir değişim?
Bu şekilde toplumlara ne derece değişebilir?
Toplumsal değişimler hangi durumlarda hukuku
etkiler?
Toplumsal Değişim
Hukuk

Hukukun toplumsal değişime ayak uydurması
(toplumsal değişimin sonucunda hukukun da
değişmesi) uzun zaman dilimlerine yayılabilir.

Ancak günümüz toplumlarında değişimin hızı
oldukça arttığı için, hukukun bu değişimlere ayak
uydurma hızı da artmıştır
Toplumsal Değişim
Hukuk
Modern toplumlarda bireylerin ve grupların
yaşam tarzları, çalışma koşulları, toplumsal
hayata katılım talepleri ve yöntemleri
karmaşıklaşmıştır.
 Bu yeni düzen hukuk üzerinde de yeni talepler
yaratmıştır.
 Hukukun toplumsal taleplere duyarsız kalması
toplumdan kopuk bir hukuk sistemine yol
açacağı için yeni talepler, yeni ilişkiler, yeni
anlaşmalar hukukun koruması altına
alınmaktadır.

Toplumsal Değişim
Hukuk

Teknoloji modern toplumlardaki toplumsal
değişimlerin en önemli güçlerindendir.
 Hukuk sistemleri teknolojik ilerlemelere yanıt
vermek, ve teknolojinin yarattığı yeni ilişkileri,
yeni çalışma alanlarını, yeni tüketim modellerini
koruma altına almak durumunda kalmıştır.



Arabanın icadıyla birlikte hukuki çerçeve de
şekillenmiştir.
Trafik kuralları, içkili araba kullanmakla, emniyet
kemeri takmakla ilgili kanunlar, ehliyet almaya dair
kurallar gibi yeni kurallar geliştirilmiştir.
Aynı durum havacılıktaki gelişmeler için de
söylenebilir.
Toplumsal Değişim

Ayrıca teknoloji hukukun uygulanması üzerinde
doğrudan etkili de olmuştur.


Hukuk
Parmak izi almak, yalan makinesi kullanmak vb.
Bilgisayar? Şu anda her türlü araştırma, alım
satım, haberleşme, ulaşım vs. sistemlerimizi
mümkün kılar


Örn. Internet ile birlikte internet hukuku diye bir
alan gelişmiştir.
Internet üzerinden özel hayata dair, kredi kartı
kullanımına ilişkin, bilgi paylaşımıyla ilgili yeni
düzenlemeler yapılmıştır.
Toplumsal Değişim
Hukuk
Şu anda uzay turizminden bahsediyoruz. Ama
bu yeni gelişme yükümlülükler sorunu ortaya
çıkarır. Helyum 3 izotopu- ayda çokça bulunurve bu madeni bulup işletene servet
kazandırabilir! Bu nedenle bu yeni gelişmenin
hukuki çerçevesinin iyi çizilmesi gerek
 Ya da şu anda yıldızlara isim verme hakkını
satan işletmeler var; hatta Nevada’da bir adam
uluslararası mevzuattaki bir boşluk,ayın sahibi
olduğunu iddia etmeyi mümkün kıldığını söyler!

Toplumsal Değişim
Hukuk
Toplumsal değişimler sonucunda hukukun da
değişim geçirdiği durumlarda hukuk tepkiseldir
(reactive).
 Hukuk toplumsal değişimlere tepki verir ve o
doğrultuda değişir.
 Bu durumlarda toplumun değer yargılarında,
davranış kalıplarında, yaşam tarzlarında,
beklentilerinde vs. gönüllü ve uzun vadeye
yayılan değişiklikler hukukun da değişmesine yol
açabilir

Toplumsal Değişim
Hukuk
Örn. İnsanlar yoksulluğun kötü bir şey olduğuna
inanıp, bunun ortadan kalkması için ciddi
taleplerde bulunabilirler.
 Bu durumda, yoksulluğun ortadan kalkması için
geliştirilecek sosyal politikaların hukuki
zeminlerinin de hazırlanması gerekecektir.

Toplumsal Değişim

Hukuk
Örn. İnsanlar bir ülkede yaşayan belli bir grubun
ayrımcılığa uğradığının farkına varıp bu
durumun değişmesi için hukuk düzeninden
taleplerde bulunabilir


Hrant Dink cinayeti, örneğin Tuzla tersaneler, örneğin
transseksüel cinayetleri etc.
Ayrımcılık için ayrı bir mevzuat oluşturulması talep
edilebilir; ayrımcılığın kendi başına ayrı bir yasa
olarak düzenlenmesi (TCK 122. maddede ayrı bir suç
olarak tanımlanmış; ayrıca sadece dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve
benzeri sebepler)
Toplumsal Değişim

Hukuk
Aynı zamanda,toplumsal değişimler sonucunda
gerçekleşen hukuki değişimler daha başka
toplumsal değişimlere de yol açabilir.



Örn. Kadın gruplarının toplumsal hayata, siyasi ve ekonomik
alanlara daha fazla katılma katılımcı, daha görünür olma talepleri
hukuken kadınlara bazı hakların tanınmasını sağlayabilir.
Mecliste kadın kotası tartışması gibi.
Bu hukuki değişim toplumun içinde yeterince temsil edilmediğine
inanan, toplumun sınırlarında kaldığını düşünen ve haklarının
daha fazla korunması gerektiğine inanan başka grupların da
benzer taleplerde bulunmasına yol açabilir.
Örneğin kadın hareketinin açtığı yol LGBT harekete de yol
gösterir
Hukuk


Toplumsal Değişim
Diğer taraftan, tarih boyunca, hukukun salt toplumsal
değişimin yansıması değil aynı zamanda toplumsal
değişimin gerçekleşmesinin aracı da olduğunun birçok
göstergesi olmuştur.
Örn. Çin’de devlet nüfus artışını hukuki yollarla kontrol
altına almaya çalışmıştır. Aile eğitimi, korunma
yöntemleri eğitimi ve fazla çocuk sahibi olmak isteyen
ailelere uygulanan yüksek vergi oranları gibi
yöntemlerle geniş aile anlayışının önüne geçmeyi
hedeflemiştir.
Hukuk

Toplumsal Değişim
Hukuk, toplumsal hayatın birçok alanında (örn.
Eğitim, sağlık, istihdam, barınma, çevre, ulaşım
vb) değişimin aracı olarak kullanılmıştır.

Örn. Amerika’da 1964 yılında çıkarılan Yurttaş Hakları
Kanunu (Civil Rights Act) ve 1965 yılında çıkarılan Oy
Verme Hakları Kanunu (Voting Rights Act)


Eski kanunda siyahlara karşı yer alan ayrımcı ifadeler
çıkarılmış ve siyahların toplumsal hayatta diğer
bireylerle eşit hakları sahip olmasının adımı atılmıştır.
Kayıtlı seçmen sayısında gözle görülür artışlar olmuş,
siyahların siyasi hayata temsilci olarak katılımları
artmıştır.
Hukuk

Toplumsal Değişim
Bu değişiklikler beraberinde toplumun değer
yargılarında, bireylerin toplumsal hayata ve
siyasi hayata katılım biçimlerinde, toplumsal
ilişkilerinde de değişikliklere yol açmıştır.


Örneğin ABD’de 1965 tarihli Seçmen Yasası’nın
etkileri inanılmaz!
1964 ve 1967 yılları arasında Alabama’da kayıtlı
siyah seçmen sayısı %23’ten %52’ye çıkıyor!
Mississippi’de ise 1964 yılında %7 iken, 1967’de
%60 ve 1969’de %67 oluyor!
Hukuk



Toplumsal Değişim
Hukuk ve toplumsal değişim arasındaki bu ilişki aslında
19. yüzyıl Avrupa düşüncesine kadar gider.
Hukuk modernleşme tarihinde özel bir rol oynamıştır.
Türkiye?
 Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte kanunlarda yapılan
bir çok değişiklikle toplum yaşamında önemli
değişiklikler
 Bir çeşit kamu reformudur çünkü ideolojik
motivasyonlarla, uzmanlar ve profesyoneller hukukun
modernleşmesi için uğraşırlar
 Ve çoğu zaman bir toplumsal talep yoktur!
Hukuk
Toplumsal Değişim
Hukuk Osmanlı’dan beri değişimin aracı olmuş
 Özellikle hukukun laikleştirilmesi süreci,
Osmanlı-Türk modernleşmesinin temel
unsurlarından birini oluşturmuştur (Özman)
 Çok iyi işlemediği gözlenen Osmanlı hukuk
sistemini yeni baştan düzenlemek amacıyla
özellikle 1839 (Tanzimat) ile 1856 (Islahat)
yılları arasında birçok reform yapılmıştır

Hukuk
Toplumsal Değişim
Tanzimat döneminde dinsel hukuk yeniden
düzenlenir ve Batı hukuku kısmi olarak
benimsenir (reception)
 Ancak Tanzimat döneminde sisteme dışarıdan
sokulan Batı yasaları sadece belirli alanlarda
etkili. Daha çok idari ve ticari reformlar
niteliğindeydi.
 Mesele devletin kurtarılması!
 Özellikle kamu hukuku ve aile hukukunda
Şeriat hukuku geçerli.

Hukuk
Toplumsal Değişim
1920’lerdeki reformlar ise, hem hukuki yapıda
birlik sağlar(hukuk sistemindeki ikilik sona
erer- şeriat mahkemeleri kalkar mesela) hem
de Cumhuriyet projesi kapsamında planlanan
kültürel ve siyasal dönüşümlerin meşruluk
zeminini hazırlar
 Kültürel ve sosyal dönüşümün aracıdır hukuk
sistemindeki değişiklikleri
 Hedef yeni ulusun Cumhuriyet idealleri,
hedefleri doğrultusunda inşası!

Hukuk


Toplumsal Değişim
Saltanatın kaldırılması 1922; Hilafetin kaldırılması
ve Diyanet işlerinin kurulması1924; Tevhid-i
Tedrisat 1924; 1924 Anayasası (1928’deki
değişiklik ile İslam’ın devletin resmi dini olduğu
hükmü kaldırıldı).
Ayrıca yaşam tarzını etkileyecek, kültürel alan
üzerinde yasal düzenlemeler:
Şapka kanunu
Latin alfabesi
Uzunluk ölçüleri vs.

Ancak sadece yasal değişiklikler değil; toplumsal
değişim için içselleştirme de olmalı!!
Hukuk

Davranış şekillerinin kurumsallaştırılması



Toplumsal Değişim
Bir normun uygulanmasına ilişkin koşulların oluşturulması.
Örn. Kadınların siyasi düzlemde daha aktif olmasını
öngören norm, önceleri kadınlara seçme ve seçilme hakkı
verilmesiyle (1933-1934) ya da daha sonra mecliste kadın
kotasına ilişkin düzenlemelerin yapılmasıyla kurumsal
olarak garanti altına alınır;
Davranış şekillerinin içselleştirilmesi


Bir yasanın içerdiği değer yargılarının, değer atfettiği
düşüncenin toplum tarafından içselleştirilmesi.
Örn. Kadınların siyasi hayatta daha fazla yer almalarını
sağlamak bir ülkenin demokrasisi açısından, sistemin
temsil gücü açısından, kadın-erkek eşitliği açısından
önemlidir.
Hukuk
Toplumsal Değişim
Ayrıca sadece yasal değişiklikler de değil!
 Örneğin yargılama pratikleri, mahkemelerde
alınan kararlar da önemli toplumsal
değişimlerin önünü açabilir (Friedman,p. 164)
 Brown vs. Board of Education (1964)



US Supreme Court’un devir açıcı kararı -siyah ve beyaz
öğrenciler için farklı devlet okulu açmaya izin veren ve siyah
çocuklara eşit eğitim hakkından mahrum eden eyalet
kanunlarını anayasaya aykırı buldu.
Bu karar da etkileri anlamında çok tartışıldı. Çünkü mesela
sadece desegregationın kaldırılması değil; gerçekten eşitliğin
sağlanacağı koşulların sağlanması
Hukuk

Toplumsal Değişim
Örn: 1987’de Çorum Asliye Hukuk
Mahkemesi’nde görülen bir boşanma davasına
ilişkin olarak verilen bir karar kadınların ‘dayağa
karşı kampanya’yı organize etmelerine yol açıyor.



Bu kararda hakim, şiddet gördüğü kocasından
boşanmak isteyen ve 4. çocuğuna hamile olan
kadının boşanma talebini ‘kadının karnından sıpayı
sırtından sopayı eksik etmemek’ gerektiğini
söyleyen atasözünü gerekçeye de yansıtarak
reddeder
Kadınlar 1980 sonrasının ilk büyük kitlesel
yürüyüşünü gerçekleştiriyorlar.
Bu kampanya aile içi şiddetle ilgili farkındalık
yaratma bakımından oldukça etkili oluyor.
Hukuk

Toplumsal Değişim
Örn. AİHM’nin din dersi ile ilgili kararı (9.10.2007)



AİHM, kızı Eylem Zengin'in okulda zorunlu din dersi
almasına karşı çıkan Alevi baba Hasan Zengin'in
açtığı davayı karara bağladı.
Hasan Zengin şikâyetinde, din kültürü ve ahlak
bilgisi derslerinde Sünni islam açısından eğitim
yapıldığı, Eylem Zengin’e Alevilik ile ilgili bilgi
verilmediği, devletin tarafsız, nesnel bir program
uygulamadığını öne sürer.
Karar, Türkiye aleyhine açılmış benzer davalarda
da emsal teşkil edecek.
Hukuk

Toplumsal Değişim
AİHM kararında iki nokta üzerinde durur:
1.
Dersler nesnel, eleştirel ve çoğulcu bir biçimde
yapılıyor mu? Derslerde ebeveynlerin inançlarına
saygı gösteriliyor mu?
Bu konuyla ilgili olarak AİHM, öğrencilere Sünni
İslam pratikleri öğretildiğini göz önünde tutarak
derslerin çoğulcu, eleştirel, nesnel bir nitelik
taşımadığı sonucuna vardı.
Hukuk
Toplumsal Değişim
2.
İkinci konuyla ilgili olarak AİHM, Hıristiyan ve Yahudi
çocuklarının din dersinden muaf tutulduğuna
bakarak şu görüşe yer verir:
«Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, gerçekten din
kültürlerine ait bir ders olsaydı, Hıristiyan ve Yahudi
çocuklarını muaf tutmak için bir neden kalmazdı.
Böyle değil de, derslerin temel amacı İslam dinini
öğretmekse, o zaman bu derslerin zorunlu olmaması
gerekird».
Hukuk

Toplumsal Değişim
Peki, hukukun toplumsal değişimin öncüsü,
motoru ya da aracı olmasının sakıncaları?


Toplumun desteğini alması gerek!
Özellikle de değişimi ahlaki değerler ve yargılara
ilişkin konular üzerinden gerçekleştirmeye
çalıştığında ciddi yetersizliklerle karşılaşabiliyor.


Örneğin şiddet, bireysel özgürlük, insan onuru gibi
konular ahlak çerçevesinde de düşünülebilir.
Bu nedenle hukuk bu konulara ilişkin
düzenlemeler sayesinde toplumsal değişimi
tetiklemeye çalıştığı zaman sorun ortaya
çıkabiliyor.
Hukuk

Toplumsal Değişim
Hukuk ve ahlak ilişkisi iki soruya neden olur:
1.
2.
Hukuki bir değişiklik yapma sürecinde, ahlaki
görüşler bölünürse ne olur?
Hukukun karışması ve karışmaması gereken ahlaki
durumlar arasındaki çizgi nasıl çizilir?
Örn: 2004 yılında yeni TCK’nın hazırlanması
sırasında hükümetin zinayı suç sayma/ceza
kanununa suç olarak ekleme girişimi, kadın
örgütlerinden, muhalefetten, AB’nden ciddi
tepkiler aldı
 Sonuçta zina yeni TCK’na girmedi ama
tartışmalı oldu!

Hukuk

Toplumsal Değişim
Tartışmaların 2 tarafı vardı:
Suç sayılsın çünkü:
“aile toplumun temel taşıdır; sadakat aileyi bir arada tutar;
zinanın suç olarak sayılması toplumun bir talebidir; asıl amaç,
iki eş arasındaki olaydan ötürü birini cezalandırmak değil,
evliliğin, aile birliğinin korunmasıdır; özel hayat ile ilgili değildir
vb.”
Suç sayılmasın çünkü:
“çağdaş hukuk sistemlerinde zina suç sayılmaz, yalnızca
şeriat hukukuyla yönetilen ülkelerde sayılır; zinanın suç
sayılması özel hayata müdahaledir; yasalar eliyle özel hayat
üzerinde böyle bir yasak konulamaz; zina iki kişi arasındaki
bir olaydır, boşanma sebebi olabilir ancak ceza verme sebebi
olamaz; yasalar sadakatsizliğin takipçisi olamaz vb.”
Kadın Hareketi
Kadın Hareketi

Türkiye’de kadınlara haklarının Cumhuriyet’le
birlikte verildiği söylemi çok yaygın bir şekilde
işittiğimiz bir söylem.

Bu haklar arasında eğitim hakkı, Medeni
Kanun’la gelen haklar, seçme ve seçilme
hakkı gibi haklar sayılabilir.
Kadın Hareketi

Bu söylemin iki olumsuz yanı var:
1.
2.
Cumhuriyet’le birlikte kadınların edindiği hakların
ardında aslında kökeni Osmanlı dönemine
uzanan ciddi bir kadın hareketi olduğunu
görmezden geliyor,
“kadınlara bütün hakları verildi” söylemiyle aslında
bu haklar yıllarca kağıt üzerinde kalmış ve bir
feministin ifadesiyle “İslamiyete dayalı geleneksel
ataerkillikten modern ataerkilliğe” geçilmiştir.
Kadın Hareketi
Türkiye’deki kadın hareketinin kökeni
Osmanlı’ya dek uzanıyor.
 Osmanlı’da da Batı ülkelerindekine benzer
şekilde 19. yüzyılda kamusal alana çıkma ve
kamusal alanda erkeklerle eşit olma
talepleriyle ciddi bir kadın hareketi vardır.
 Serpil Çakır’ın Osmanlı Kadın Hareketi bu
döneme ilişkin ciddi veriler sunar.


Bugünküne benzer şekilde o dönemin koşulları içerisinde de
kadınlar bir hak mücadelesi içindeydiler ve Cumhuriyet
sonrasında kadınların elde ettiği hakların arkasında bu dönem
kadın hareketinin talepleri yatmaktaydı.
Kadın Hareketi
Cumhuriyetin başında gerçekleşen hızlı
reformlardan sonra ‘zaten kadınlara bütün
hakları verildi’ anlayışı içerisinde yıllarca ciddi
bir kadın hareketinden söz etmek zor
 1960’lı 70’li yıllara gelindiğinde ise sol
hareketlerdeki kadınlar kısmen kadın
haklarıyla ilgili tartışmalara giriyorlar, ama o
dönemde de kadınlarla ilgili sorunlar ikincil
görülerek erteleniyor. Çünkü o dönemde esas
olan sınıf mücadelesi.

Kadın Hareketi

Bugün ciddi bir baskı grubu oluşturan kadın
hareketinin – ki genelde 2. dalga kadın
hareketi olarak adlandırılır – ilk olarak ortaya
çıktığı dönem ise 80’li yılların başları.

80 darbesiyle birlikte siyaset alanının iyice
daraltıldığı koşullarda kadınlar 1983’den
itibaren bilinç yükseltme gruplarında ve
çıkardıkları yayınlarda kadın sorunlarını
tartışmaya başlıyorlar.
Kadın Hareketi

1987’de Çorum Asliye Hukuk Mahkemesi
kararı!


Kadınlar 80 sonrasının ilk büyük kitlesel
yürüyüşünü gerçekleştiriyorlar.
‘dayağa karşı kampanya’ organize ediliyor
 Daha
sonra cinsel tacizle ilgili kampanya,
Medeni Kanun değişikliğini talep eden ve
yüz binlerce kadından imzanın toplandığı
imza kampanyası gibi kampanyalar
örgütleniyor.
Kadın Hareketi

Medeni Kanun değişiklikleri?





1951 yılından beri süregelen Medeni Kanun’u değiştirme
çabaları
1926 tarihli Kanun, 75 yıl sonra değiştirilir
2000-2001 yıllarında kadın hareketinin çok yoğun
çalışmaları
126 kadın grubunun toplantılar, basın, faks
kampanyaları, açıklamalar, bildiriler, Meclis ziyaretleri,
bire bir temaslar yoluyla Türkiye’nin bütün bölgelerinde
yürüttüğü etkinlikler
Kadınların aile içindeki yasal statüsünde köklü
değişiklikler.
Kadın Hareketi
Medeni Kanun’da değişiklikler:
 Eski Medeni Kanun’da hane reisi erkek olarak tanımlanmıştı. İkamet
yeri veya çocukların gideceği okul konusunda eşler arasında
anlaşmazlık çıkarsa son sözü söyleme yetkisini erkeğe veriyordu.
Yeni medeni kanunda bunlar değişti. Ailenin ‘eşler’ arasında eşitliğe
dayandığı anlayışına yer verildi.
 Eski Medeni Kanun’da kadının çalışmasını erkeğin iznine bağlayan
hüküm medeni Kanun değişikliklerinden önce Anayasa Mahkemesi
kararıyla iptal edilmişti.
 Yeni Medeni Kanun’un getirdiği en önemli değişikliklerden biri mal
rejimi ile ilgili değişiklik. Mal ayrılığı rejimi edinilmiş mallara katılım
rejimiyle değişti.
 Daha önce evlenme yaşı erkekler için 17, kadınlar için 15 iken şimdi
bu yaş eşitlenmiştir. 17 yaşını dolduran çocuk veli vasi izniyle
evlenebilmektedir. ancak hakim izniyle 16 yaşında evlenmek
mümkündür. Evlilik yaşı hem yükseltilmiş hem de kadın ve erkekler
için eşitlenmiştir.
 Soyadı
Kadın Hareketi
Hareketin kurumsallaşması yolundaki ilk
adımlar: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Mor
Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın ve Ankara’da da
Kadın Dayanışma Vakfı’nın 1990’lı yılların
başında kurulması
 1990’lı ve 2000’li yıllara gelindiğinde ise kadın
örgütlenmeleri ciddi bir oranda yaygınlaşıyor.


1980’li yılların başında sadece büyük şehirlerle
sınırlı bir örgütlenme söz konusu iken 2000’li
yıllarda Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış bir
örgütlenme ağına sahip kadın örgütleri.
Kadın Hareketi

1980’lerin başındaki örgütlenme vs. bugün:



Büyük şehirlerle sınırlı örgütlenmeden Türkiye çapına yayılmış;
Hitap edilen kesim genişledi. 80’lerin başında bir grup
akademisyen, meslek sahibi kadın ve öğrenciler iken şimdi
sınıfsal olarak çok farklı kesimlerden kadınları barındırıyor.
Artık kampanyalarıyla, lobicilik faaliyetleriyle etkili olan ve
kurumsallaşmış bir hareket;



Kadın örgütleri belli temalarla ilgili olarak çok hızlı bir araya gelip
kampanyalar örgütleyebiliyor veya çalışma grupları oluşturabiliyor;
Örneğin MEDİZ (medya izleme grubu) medyadaki cinsiyetçiliği çok yakından
izliyor ve cinsiyetçi uygulamaları teşhir ediyor;
KEİG (Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi) kadınların istihdamı ile ilgili
raporlar hazırlıyor, hükümete ve parlamentoya önerilerde bulunuyor,
Anayasa ve kadın iletişim grubu anayasa değişikliklerini kadın bakış açısıyla
değerlendiriyor.
Kadın Hareketi

Kadın sorunlarını ve bu sorunlara dair çözüm önerilerini
ana politikalara dahil eder (mainstreaming);




Örneğin, istihdam paketi açıklanıyor ve kadın örgütleri
hemen bu paketle ilgili bir rapor hazırlayarak kadın
istihdamı ile ilgili olarak bu paketi değerlendiriyorlar;
İletişim olanaklarıyla hızlı harekete geçebilen bir ağa
sahip;
Medyada da kendine önemli bir destek buluyor;
Çeşitli devlet kurumlarıyla da birlikte çalışmalar yürütür
hale gelmiştir;
Kadına Yönelik Şiddet
80 sonrası kadın hareketinin en önemli
başarılarından biri de kadına yönelik aile içi
şiddetin görünür kılınması olmuştur.
 Aile içi şiddet özel, kişisel bir mesele olmaktan
çıkıp kamusal alana taşınmıştır.
 Bu ne anlama gelir? Devlet müdahale edebilir!!

Kadına Yönelik Şiddet




Örn. 1998 yılında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair
Kanun
Kadın hareketinin şiddetle ilgili kampanyalarının rolü
büyük!
4320 «eşlerden birinin veya çocuklarının veya aynı çatı
altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin, aile içi
şiddete maruz kalması» halinde, mahkemenin mağdur
lehine koruma tedbirine hükmetmesi
Koruma tedbiri? Uyulmazsa hapis cezası 3-6 ay

Uzaklaştırma, eşyalarına zarar vermeme, iletişim
vasıtalarıyla rahatsız etmeme, alkollü veya uyuştucu bir
madde kullanarak konuta gelmemesi vb.
Kadına Yönelik Şiddet

Bu kanun yürürlüğe girdiğinden beri uygulamada
yaşanan sıkıntılarla ilgili olarak kadın örgütlerinin
eleştirileri





Örn. Aile tanımı dar- MK uyarınca (imama nikahlılar?
Beraber yaşayanlar? Eşcinsel çiftler? Eski eşler?)
Örn. Polis eve gönderir
Örn. Polis takip etmez
Örn. Mahkeme şiddete dair delil ister
Örn. Şiddet tanımı
Kadına Yönelik Şiddet

Sonuçta, 2007 yılında değiştirildi


Kapsam genişledi- «eşlerden birinin veya çocuklarının
veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden
birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya
yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli
olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile
bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kalması»
halinde, mahkemenin mağdur lehine koruma tedbirine
hükmetmesi
Tedbirler genişledi – Bir sağlık kuruluna muayene için
başvurması
Kadına Yönelik Şiddet

Şimdi tekrar değişecek
Adı değişecek- «Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten
Korunmasına Dair Kanun»
Kapsam değişecek- «Şiddete uğrayan veya şiddete
uğrama tehlikesi bulunan; kadınların, çocukların, eşlerin,
nişanlıların, yakın ilişki içinde yaşayanların, nişanlılık
veya evlilik birliği ya da beraberliği herhangi bir sebeple
sona ermiş olan bireylerin veya diğer aile bireylerinin, tek
taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve
şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin
usul ve esasları kapsar»


Kadına Yönelik Şiddet

Ancak sorunlar bitmiyor
 Örn. Kadın örgütleri bu dosyalarda cezaların
ertelenemez, paraya çevrilemez olmasını istiyor.
Mahkumiyetin bitmesi halinde mağdurun
bilgilendirilmesini, haksız tahrik uygulanmamasını
istiyor
Görünen o ki yasal düzenleme yetmez!
 Davranış biçimlerinin kurumsallaşması ve
içselleştirilmesi!!
 Ataerkil zihniyet

Kadına Yönelik Şiddet




Altınay ve Arat’ın 2006-2007’de TÜBİTAK desteğiyle
yürüttükleri Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet araştırması
1987 yılında yapılan Dayağa Karşı Dayanışma
Yürüyüşü’nden bu yana Türkiye’de kadına yönelik aile içi
şiddetle mücadelenin nasıl geliştiğini ve evli kadınların
şiddetle ilgili görüşlerini ve deneyimlerini inceliyor.
27 ilden 50’ye yakın kadın örgütü ve 150 kadar kadınla
görüşmeler yapılmış ve 56 ilden toplam 1800 evli kadınla
bir alan araştırması yürütülmüş
Temel soru: Kadına yönelik şiddet nasıl tanımlanır, nasıl
algılanır ve ne tür mücadele yöntemleri geliştirilmiştir?
Kadına Yönelik Şiddet

Araştırmanın yanıt aradığı sorulardan bazıları şöyle:








Türkiye’deki kadınların ne kadarı eşlerinden şiddet görüyor?
“Belirli durumlarda erkekler eşlerini dövebilirler” görüşüne kadınlar ne
oranda katılıyor?
Eğitim ve gelir düzeyi ile aile içi fiziksel şiddet arasında nasıl bir ilişki
var?
Türkiye’nin doğusu bu konularda ülkenin kalanından farklılaşıyor mu?
Kadınlar son dönemlerde elde ettikleri yasal hakları ne derece biliyorlar;
devletten neler talep ediyorlar?
Kadın örgütlerinin talepleri ile Türkiye’nin farklı bölgelerindeki kadınların
talepleri arasında nasıl bir ilişki var?
Kadın örgütleri son 20 yılda ne tür mücadele yöntemleri geliştirdiler?
Şiddeti dönüştürme yolunda atılan başarılı adımlar neler?
Kadına Yönelik Şiddet

En önemli bulgular:
 Her 3 kadından 1’i fiziksel görüyor
 Her 10 kadından 9’u dayağı haklı görmüyor
 Kadınların büyük çoğunluğu aile içi şiddeti aile içinde
çözülmesi gereken bir mesele olarak görmüyor
 Kadınların aileye kocalarından daha çok gelir
getirmesi dayak riskini en az iki misli artırmakta, bu
durumda olan her 3 kadından 1’i fiziksel şiddete
maruz kalmaktadır
Kadına Yönelik Şiddet


Çocukken tanık olunan şiddetin, erkeklerin şiddet
uygulama olasılığını, kadınların da şiddete maruz
kalma olasılığını iki kat artırdığı gözlenmektedir
Öğrenim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü
söyleyen kadın sayısı azalmaktadır (Okuma yazma
bilmeyen kadınlar arasında en az bir kere dayak
yediğini söyleyen kadınların oranı % 43; Yüksek
öğrenim görmüş kadınlarda bu oran % 12)

Yüksek öğrenim gören kadınların yaşadıkları şiddeti paylaşmak
konusunda daha ketum davranıyor olabilecekleri ve yüksek öğrenim
görmüş 6 erkekten 1’i eşine fiziksel şiddet uyguladığı göz önünde
bulundurulmalı ama gene de eğitim ile şiddetle mücadele arasında
olumlu bir ilişki var
Kadına Yönelik Şiddet
Resmi veriler ise şöyle (KSGM 2008)
 Yaklaşık 13,000 kadın, 51 il





Türkiye’de kadınların %39’u hayatları boyunca bir
noktada fiziksel şiddet mağduru
Kadınların %15’i cinsel şiddete maruz kalmış
%42’si ya fiziksel ya cinsel şiddet kurbanı olmuş
Ancak bu veriler sadece resmi nikahlı kadınları
ve bekar kadınları kapsıyor. İmam nikahlılar
dahil değil!
Namus Cinayetleri
Genelde düşük eğitim ve düşük SES daha fazla
şiddet mağduriyetine neden oluyor
 ANCAK yüksek eğitimli ve SES grubuna dahil
kadınların da % 29’unun şiddet mağduru
olduklarını bildirmiş olmaları, şiddetin ne kadar
yaygın olduğunu gösteriyor.
 Lise ve üstü eğitim almış her 10 kadından 3’ü eşi
veya birlikte olduğu kişi/kişilerden fiziksel veya
cinsel şiddet gördüğünü söylemiştir.

Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2008 Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü
http://www.ksgm.gov.tr/tdvaw/doc/Ana_Rapor_Mizan_1.pdf
Namus Cinayetleri
Kadına yönelik şiddet denince akla gelen en
önemli konulardan birisi de namus cinayetleri
 Namus cinayeti genel olarak bir kadının cinsel
davranışlarını onaylamayan aile fertleri
tarafından öldürülmesi olarak tanımlanır.
 Ancak bu cinayetlere ilişkin kesin resmi sayılar
yok elimizde

Namus Cinayetleri
Olan resmi veriler Başbakanlık İnsan Hakları
Başkanlığı Töre ve Namus Cinayetleri
Raporu’ndan 2007
 81 ilin İnsan Hakları Kurullarından alınan
raporların derlemesi
 2003-2007 yılları arasında toplam 1028 kişi töre
ve namus cinayeti kurbanı



Ancak bu veriler namus cinayeti kurbanı olan
kadınların sayısı hakkında bilgi vermez
Hatta ölen erkeklerin sayısı daha fazladır denir!
Namus Cinayetleri
Namus Cinayetleri

Rapora göre:




Doğrudan namus nedeniyle işlenen cinayet sayısı
300’ün üzerinde (%30)
Yasak ilişki 106
Cinsel taciz sebebiyle öldürülen 72
Tecavüz sebebiyle öldürülen 18 (Türkiye’de 2005
yılında resmi makamlara 18.478 tecavüz vakası
bildirildi- Avrupa Kadın Lobisi)


Yasak ilişki, tecavüz, cinsel taciz gibi sebepler de geniş
anlamda namusla ilgili sebepler sayılırsa, oran % 50’ yi aşar
Aile içi uyuşmazlık, kan davası, kız alıp-verme de
diğer sebepler arasında.
Namus Cinayetleri
Töre ve namus cinayetleri en çok İstanbul,
Ankara, İzmir, Bursa, Diyarbakır, Antalya gibi
nüfus yoğunluğu fazla ve yoğun göç alan
büyük illerde görülmektedir.
 2003-2007arasında sırayla:







İstanbul’da 167 (%15)
Ankara’da 144 (%13)
İzmir’de 121 (%11)
Diyarbakır’da 69 (%6)
Bursa’da 58 (%5) ve
Antalya’da 46 (%4)’dır.
Namus Cinayetleri

Rapor: Töre ve namus cinayetlerinin en önemli nedeni,
kadının ataerkil geleneksel yapıdan kaynaklanan
özellikle namus kavramıyla tanımlanan cinselliğe ilişkin
"kendinden beklenen rollere aykırı davranması«

Genellikle STKlar tarafından yürütülen niteliksel
araştırmalarda da, namus kavramının kadın cinselliği ile
derin bir bağlantısı olduğu ve Türkiye’nin dört bir yanında
kadınların namus adına işlenen cinayetlerin kurbanı
olduğu ortaya konulmuştur.
Kardam, F. The Dynamics of Honor Killings in Turkey: A Prospect for Action ; Gökyüzünde Asılı Çığlıklar. Namus Cinayetleri ve Kadın İntiharları Araştırması 2007 Raporu;
Yirmibeşoğlu, V. 2007. Toprağa Düşen Sevdalar /Töre ve Namus Gerekçesiyle İşlenen Cinayetler. Hürriyet Yayınları. İstanbul.
Namus Cinayetleri

Namus cinayetleri sıklıkla törenin uzantısı olarak
hatta eşdeğer olarak görülür

Namus cinayeti= Töre cinayeti?
Töreler elbette vardır ve insanların
davranışlarına anlam yüklemede, davranışlarını
yönlendirmede etkilidir
 ANCAK salt töreler üzerinden düşününce
kurumsal sorumluluklardan uzaklaşmaya
başlayabiliyoruz çünkü töre değişmezdir,
durağandır, ilkeldir; müdahale edilmesi zor!

Namus Cinayetleri

Namus cinayetlerini töre kavramıyla
ilişkilendirmek, bu cinayetlerin ortaya çıkardığı
birçok farklı iktidar yapılarını ve eşitsizlik
eksenlerini yok sayma tehlikesini doğurur.




Örneğin tüm dünyada işgücünün %60’ı kadınlar
üzerinden dönmekteyken, kadınlar mülkiyetin sadece
%1’ine sahip!
Ev içi ekonomisinin piyasada karşılığı yok!
Bu durum Türkiye’de de böyle.
Bu resmin dengesiz güç ilişkileri ve sonucunda da
şiddeti doğurmayacağını düşünmek imkansız
Namus Cinayetleri
Ayrıca tüm kurumların cinsiyet politikalarını, günlük
çalışmalarında cinsiyetin nasıl bir rol oynadığını, kendi
söylemlerinde ve faaliyetlerinde cinsiyet
eşitsizliklerinin nasıl içselleştirilmiş olabileceğini de
görmek gerek
 Namus cinayetlerini törelere bağlayarak, kurumlar bu
durağan, değişmeyen, anlaşılması zor olgu karşısında
(töre) kendi sorumluluklarından sıyrılabilirler.
 Devlet kurumları ve yargı otoriteleri de namus
cinayetlerini sıklıkla töre ile bağdaştırırlar

Namus Cinayetleri

Kurumsal sorumluluk çerçevesinden bakınca,
devletin ve yargı otoritelerinin namus
cinayetlerindeki rolü ne olabilir?

Örn: Korunma talebiyle polise giden kadınların polisten
“kocandır döver”, aile iç meseledir halledin” gibi tavırlarla
karşılaştıkları bilinmektedir.
Bu yaklaşımda modernleşme ile bu tür eylemlerin
ortadan kalkacağı düşüncesi de vardır
 Töre geri kalmışlığın simgesidir. Halk cahildir. Henüz
modernleşmemiş, henüz yeterince eğitilmemiş.

Namus Cinayetleri
ÖRNEK
 Eski TCK Md. 462 –(Zina Halinde yakalanma: Özel Ağır-Tahrik)
Yukarıda iki fasılda geçen fiiller ( insan öldürme fiili) zinayı icra
halinde veya gayri meşru cinsi münasebette bulunmak üzere yahut
henüz zina yapılmış veya gayrimeşru cinsi münasebette bulunmak
üzere yahut henüz zina yapmış veya gayrimeşru cinsi münasebette
bulunmuş olduğunda zevahire göre şüphe edilmeyecek surette
görünen bir koca veya karı yahut kız kardeş veya fürudan biri yahut
bunların müşterek faili veya her ikisi aleyhinde karı veya koca yahut
usulden biri veya erkek veya kız kardeş tarafından işlenmiş olursa
failin muayen olan cezası sekizde bire indirilir ve ağır hapis cezası
hapis cezası olunur.
Müebbet ağır hapis cezası yerine dört seneden sekiz seneye ve
idam cezası yerine de beş seneden on seneye kadar hapis cezası
verilir.
Namus Cinayetleri

Madde 473 - Her kim muhafazası kendisine ait olan on iki
yaşından aşağı bir sabiyi veya müptela olduğu akıl veya beden
hastalığından dolayı kendisini idare edemeyen bir kimseyi
kasten kendi başına terk eder ise üç aydan otuz aya kadar
hapse mahkum olur. Eğer bu terk fiilinden o kimsenin
vücuduna veya sıhhatine büyük bir zarar gelmiş veya aklı
teşevvüşe uğramış ise failin cezası beş seneye ve telef vukua
gelmiş ise on seneye kadar ağır hapistir.

Madde 475 -Yukarıdaki maddelerde gösterilen terk fiilleri
kendisinin veya karısının veya anasının veya evlat ve
ahfadının veya kız kardeşinin namusunu kurtarmak için
doğumundan henüz beş gün geçmemiş gayri meşru bir çocuk
aleyhine işlenmiş olursa fail hakkında mezkur maddelerde
yazılı cezalar altıda birden üçte bire kadar indirilir.
Namus Cinayetleri



Bu maddeler yaş indirimine ilişkin maddeler ile
birlikte düşünüldüğü zaman namus cinayetlerinde
indirim çok sıkça rastlanan bir durum haline
gelmişti.
Bu durumda yargının namus cinayetlerinin ortaya
çıkmasına bu anlamda katkısı olduğunu söylemek
mümkün.
2005 yılında TCK’da önemli değişiklikler yapıldı;
bu süreçte kadın hareketinin önemli etkisi!
Namus Cinayetleri


Eski TCK kadını bir birey olarak görmez. Kadının
bedeni ve cinselliği ailesinin, eşinin, toplumun malı.
Tecavüz, taciz gibi cinsel suçlar toplum düzenine zarar
veren davranışlar. Yeni TCK’da ise, cinsel suçlar,
topluma değil, kişilere karşı işlenmiş suçlar; “Cinsel
Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” bölümünde
Eski TCK’daki bazı düzenlemeler, kadına karşı işlenen
bazı suçları cezasız bırakırdı. Mesela, tecavüzcüyle
evlenmede ceza affediliyordu. Evlilik içi tecavüz de bir
suç değildi. Bekâr bir kadını kaçırmanın cezası daha
hafifti. Yeni TCK’da bütün bunlar kalktı.
Namus Cinayetleri


Diğer taraftan, salt yasal düzenlemelerin eksikliği,
geriliği değil mesele; aynı zamanda nasıl
yorumlandıkları da öenmli
Eski yasal düzenleme gene de namus cinayetleri
vakalarında tamamen farklı bir yönde de
kullanılabilirdi

Örneğin, namus cinayetine kurban edilen kadın 18
yaşın altında olduğu durumlarda, çocuğa kötü
muameleye ilişkin, cezayı artırıcı maddeler
kullanılabilirdi.

Aile ferdi olması da ceza artırıcı unsurlardan
sayılır
Namus Cinayetleri

Burada hem hukuki metinlerde hem de hukuki
pratiklerde aile namusuna yüklenen anlamın
önemini görmek mümkün.

Namus cinayetlerinde cinayeti işleyen hemen
hemen her zaman bir aile ferdidir.
Burada sadece problemli birkaç kanun
maddesi değil esas sorun.
 Burada bir hukuki yorum geleneği söz
konusu!!

Namus Cinayetleri
Bu gelenek itibarıyla uygulayıcılar bazı
davaların yorumlanmasında bazı maddeleri
diğerlerine tercih edebilirler.
 Hakimler de kararlarında toplumun yapısını,
değerlerini göze alarak karar verdiklerini
düşünürler.
 Bu şekilde de bu cinayetlerin törelerin uzantısı
olduğu söylemi kurumlar tarafından da
güçlenir.

Namus Cinayetleri
Örnek:
(Eski TCK)

Fuhuş yaptığı iddiasıyla ablalarını öldüren iki kardeşe" töre hükmü"
yerine ceza indirimini engelleyen akraba cinayetinden dava açıldı.
Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı sanık kardeşlerin TCK 449. maddesine
göre müebbet ağır hapis cezasına mahkum edilmelerini istedi.
İddianamede sanığın sadece yaşının küçüklüğü göz önünde
bulunduruldu.Başsavcı Behiç Şahin kararın gerekçesini" biz burada
öldürülen kadının başkaları ile birlikte olmasını göz önünde
bulundurmadık.Bize göre olay öncelikle akraba cinayetiydi" şeklinde
özetledi.
 Ağrı'da küçük yaşta evlendirilen N.S. evden kaçınca kardeşleri onun izini
İstanbul 'da bularak öldürmüşler ve İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi
N.S’nin evden kaçıp fuhuş yapmasını ağır tahrik sebebi sayarak sanık
kardeşlere verdiği cezada indirim yapmıştı.
Namus Cinayetleri
Örnek:
Yeni TCK (2007)
Eşinin cinsel birleşme teklifini kabul etmeyen Ö.Y., bu konuda ısrar eden
eşini yataktan itekledikten sonra düşmesine neden oldu. Ö.Y.'nin eşi Ü.Y.,
buna sinirlenerek ruhsatsız tabancası ile eşini öldürdü.
 Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Ü.Y., 24 yıl hapis ve 440
YTL adli para cezasına çarptırıldı. Ü.Y., davayı temyiz etti.
 Dosyanın ilk incelemesini yapan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı,
mahkemenin sanık hakkında uyguladığı ‘haksız tahrik’ indirimine karşı çıktı.
Davanın bozulmasını talep eden Başsavcılık tebliğnamesinde şöyle denildi:

“Sanığın olay günü maktüle ile cinsel birleşme isteğinde bulunduğu halde
maktülenin bu talebini kabul etmediğini iddia etmiş ise de, evlilik hayatında
bir eşin her zaman diğer eşin cinsel talebini yerine getirme yükümlülüğü
bulunmadığı ve maktülenin sanığın cinsel birleşme teklifine olumlu yanıt
vermemesinin sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını
gerektirmeyeceği nazara alınmadan yazılı gerekçe ile sanık hakkında
haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi yasaya aykırı
olduğundan hükmün CMUK’un 321. maddesi uyarınca bozulması talep
olunur.”
Namus Cinayetleri


Ancak, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı’nın bozma talebini yerinde görmeyerek yerel
mahkeme kararının onanmasına hükmetti.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi, kararında, “Maktülenin eşi olan sanıkla
Antalya’ya gitmek istememesi ve cinsel birleşme teklifini
reddetmesi haksız tahrik teşkil etmiyor ise de; aksi
kanıtlanamayan savunmaya göre olay gecesi cinsel ilişki teklif
ettiği eşi olan maktülenin, kendisini iteklemesi, yataktan
düşürmesi ve hakaret etmesinin sanık lehine haksız tahrik teşkil
ettiği cihetle düşüncesi benimsenmemiştir” denildi.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/7756065.asp?m=1
Namus Cinayetleri
Örnek:
Yeni TCK (2009)
Kadının vasfı "bakire olmak..."
 Bolu'da yeni evlenen bir koca, eşinin gerdek gecesinde bakire
çıkmadığını ileri sürerek evliliğin iptali için dava açtı. Kadın ise
bu başvuru üzerine Bolu İzzet Baysal Kadın Doğum
Hastanesi'nden bakire olduğuna dair rapor aldı ve eşine
boşanma davası açtı.
 Bolu Aile Mahkemesi iki davayı birleştirerek görüştü ve erkeğin
talebini reddederken kadının boşanma talebini uygun buldu.

http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/118168-yargitay-bekareti-evlilik-icin-gerekli-vasif-saydi
Namus Cinayetleri
Örnek:
Yeni TCK (2009)
Temyize giden dosyada Yargıtay farklı karar verdi. Erkeğin evliliğin
iptali talebini uygun bulan beş üyeden üçü, kararın gerekçesinde şu
ifadeleri kullandı:
 "Davalı-davacı kadının zifaf gecesi bakire (kız) çıkmadığı toplanan
delillerden anlaşılmaktadır. Bu suretle kadında bulunması lazım
gelen vasfın bulunmaması sebebiyle kocanın davasının kabulü
gerekirken reddi isabetsizdir."
 Karara karşı oy kullanan iki üye de itirazlarında bekaretin gerekçe
gösterilmesini sorgulamadı. Üyeler karşı görüşlerini "davalının halen
bakire olup kızlık zarının duhule müsait olduğu"nun tıbbi delili sayılan
doktor raporuna ve kadının bu yönde ifade veren tanıklarının
sözlerine dayandırdı.

http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/118168-yargitay-bekareti-evlilik-icin-gerekli-vasif-saydi
Namus Cinayetleri
TMK
B. Nisbî butlan
I. Eşlerin dava hakkı
1. Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk
MADDE 148.- Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin
iptalini dava edebilir.
2. Yanılma
MADDE 149.- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:
1. Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde yanılarak bu evlenmeye
razı olmuşsa,
2. Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede
önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse.
3. Aldatma
MADDE 150.- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:
1. Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir
başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa,
2. Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse.
4. Korkutma
MADDE 151.- Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek
yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.
Namus Cinayetleri
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2006/14649, K. 2007/2504, T. 22/02/2007 - www.hukukturk.com
Özü :
DAVALI-DAVACI KADININ ZİFAF GECESİ BAKİRE ( KIZ ) ÇIKMADIĞI
TOPLANAN DELİLLERDEN ANLAŞILMAKTADIR. BU SURETLE KADINDA
BULUNMASI LAZIM GELEN VASFIN BULUNMAMASI SEBEBİYLE KOCANIN
DAVASININ KABUL EDİLMESİ GEREKİRKEN REDDİ İSABETSİZDİR.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli
mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle
evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı-davalı kocanın davası Türk Medeni Kanununun 149/2 maddesine
dayalı evliliğin iptali davasıdır.
Davalı-davacı kadının zifaf gecesi bakire ( kız ) çıkmadığı toplanan delillerden
anlaşılmaktadır. Bu suretle kadında bulunması lazım gelen vasfın bulunmaması
sebebiyle kocanın davasının kabul edilmesi gerekirken reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma
sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin
harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde
karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2007 gününde oyçokluğuyla karar
verildi.
Namus Cinayetleri
KARŞI OY :

Davacı dava dilekçesinde davalının bakire olmadığını ileri sürerek evliliğin iptalini istemiştir.
Yargılama aşamasında mahkemece davalı kadın Bolu İzzet Baysal Kadın Doğum
Hastanesine sevk edilip rapor alınmıştır. Anılan rapora göre, davalının halen bakire olup kızlık
zarının duhule müsait olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu tıbbi bulgular karşısında davacı
tanıklarının soyut ifadelerine dayanılarak davalının bakire çıkmadığının kabulü olanaksızdır.

Açıklanan nedenlerle Davacı-Davalı kocanın evliliğin iptali davasının reddine ilişkin mahkeme
kararının onanması ve davalı-davacı kadının kabul edilen boşanma davası yönünden temyiz
incelemesinin yapılması gerektiği görüşüyle sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.
KARŞI OY :

Dava dosyasında davacı-karşılık davalı koca tarafından TMK. m. 149 b. 2 hükmüne göre
evlenmenin iptali istenildiği, davalı-karşılık davacı kadın tarafından evlilik birliğinin temelinden
sarsılması sebebiyle boşanma ( TMK. m. 166 f. I-II ) davası açıldığı, asıl davanın reddine,
karşılık davanın kabulüne karar verildiği konusunda değerli çoğunluk ile aramızda "görüş
birliği" vardır.

Çekişme nedir

Davalı-karşılık davacı kadın hakkında davacı-karşılık davalı kocanın gösterdiği evlenmenin
iptali sebebini çökertecek biçimde doktor raporu bulunmasına rağmen davacı-karşılık davalı
kocanın tanıklarının anlatımına değer verilmesi görüşüne katılmıyorum.

Kaldı ki davacı-karşılık davalı kocanın tanıklarının anlatımının doğru olmadığını davalı-karşılık
davacı kadın tanıkları açıkladıklarına göre bilimsel verilere dayalı olarak verilen yerel
mahkeme kararının yerinde olduğu görüşündeyim.

Bu sebeplerle değerli çoğunluğun "farklı görüşüne" katılmıyorum.
Namus Cinayetleri




Bu kararlarda, kadın bedenine, kadın cinselliğine,
namusa ilişkin toplumsal yargıların bir yansıması
var.
Bekareti bulunması gereken bir vasıf olarak
nitelendiriyor Yargıtay!
Aynı gerekçelerle erkekler kadına karşı şiddet
uyguluyor, hatta öldürüyor!
Şiddete genel olarak, soyut bir düzlemde hatta
yasal bir düzlemde de karşı çıkmak yeterli değil!
Yargıtay bu kararın şiddet içeren bir karar
olduğunu görmüyor!
Namus Cinayetleri


Bir başka gelenek olarak nitelendirilen olgu olan
kan davası düşünülünce, “töreler” sonucu işlenen
suçlarda cinsiyetin ne kadar önemli rol oynadığı
anlaşılabilir.
Burada da aile namusu, onuru, şerefi söz
konusudur. Çevreye karşı, toplum içerisinde
“başın dik yürüyebilme”, “kanın yerde kalmaması”.
Hep törelerle ilişkilendirilir ancak kan davalarına
ilişkin yargılamalarda töreden kaynaklanan indirim
maddeleri uygulanmaz. Hatta kan davası sonucu
işlenen cinayetlerde ceza artırımı söz konusudur.
Namus Cinayetleri
Söz konusu olan erkeklerin ya da eril kamusal
alanın törelerden dolayı tehlikede olmasıysa,
törelerin etkilerinin azaltılması gibi bir gayret
gözlemlenebilir.
 Oysa kadının özne olduğu, kurban olduğu
durumlarda, töre bir anda değişmez,
anlaşılmaz, davranışları belirleyen hale gelir.

Namus Cinayetleri

Ayrıca hukukun dışında, diğer devlet
mekanizmalarının da bu durumun ortaya çıkmasında,
süregelmesinde payı vardır.

Türkiye 1981 yılında Kadına Karşı Her Türlü
Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni imzalamış ve
namus cinayetlerinin önüne geçmek için gerekli
önlemleri alma ve yasalarda mevcut olan ayırımcı
maddeleri değiştirmek tahhüdünde bulunmuştur
Namus Cinayetleri


Ancak uygulamada böyle değil
Örn. Kadın sığınma evlerinin azlığı


5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. Maddesi (a bendi)
uyarınca Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen
belediyeler “kadınlar ve çocuklar için korunma evleri”
açmakla yükümlü kılınmıştır.
ANCAK şu anda Türkiye’de toplam 57!
Namus Cinayetleri



Şiddet çoğunlukla yakından geliyor. Ancak şiddet
yaşayan kadınların neredeyse yarısı görüşme
yapılmadan önce hiç kimseye yaşadıklarını
anlatmamıştır. Bu durum eşi/birlikte olduğu kişi(ler)
tarafından uygulanan şiddetin saklanan bir sorun
olduğunu ve kadının bu konuyu konuşmakta
zorlandığını göstermektedir.
Aynı zamanda şiddet yaşayan kadınların neredeyse
tamamı resmi kurumlara veya sivil toplum
kuruluşlarına başvurmamışlar
Şiddet gizleniyor!
Namus Cinayetleri
Bu durumda, kurumlara düşen sorumluluktan
ziyade töreler üzerinden konuşulması oldukça
ilginç
 Ayrıca bu durum Türkiye’de devlet kurumlarının
modernizasyon projesi çerçevesinde
yüklendikleri rol itibarıyla da ilginç.

Namus Cinayetleri
Bu kurumlar Cumhuriyet’in kuruluşuyla beraber
Osmanlı’nın geri kalmış, geleneksel yapısına
karşı olarak düşünülmüş, kendilerini öyle
konumlandırmışlardır.
 Bu durumda genel işleyişlerinde kendilerini
geleneksel olana karşıt olarak konumlandıran,
faaliyetlerini o şekilde meşrulaştıran kurumların
namus cinayetleri söz konusu olunca, bir anda
töreye atıfta bulunması da kendi içinde bir zıtlık
yaratır.

Namus Cinayetleri




Bu durum Cumhuriyetle birlikte oluşturulan siyasi
ve kurumsal yapılarda cinsiyet politikalarının
oynadığı rol ile birlikte düşünülebilir.
1930’larda kadınlara oy hakkı, eğitim hakkı, miras
hakkı gibi haklar verildi.
Burada önemli olan, egemen düşüncenin bu
hakların kadınlara “verildiği” düşüncesi olmasıdır.
Bu hakların verilmesi,modernleşmeye çalışan bir
toplum için önemli kazanımlardan biri olarak
görülüyordu. Kadının hakları üzerinden
düşünülmüyordu.
Namus Cinayetleri



Kadınlar aileye ve milletin modernleşmesine olan
katkıları üzerinden konumlandırılıyorlardı.
Bugün Türkiye’de hala aile kadınların üzerinden
tanımlandığı en önemli kurum ve alan olmaya
devam ediyor.
Kadınların kamusal hayata katılımı- ki
Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından biri
olarak düşünülür- doğrudan kadınların
özgürleşmesi ve güçlenmesi ile sonuçlanmadı.
Namus Cinayetleri



Kuşkusuz, törelerin ne zamana kurumsal söylemin
içine oturtulacağı siyasi bir seçimdir. Bu siyasi
seçim iktidar ilişkileriyle ilgilidir.
Bu iktidar ilişkilerindeki değişiklikler namus
cinayetlerinin algılanmasında değişimlere de
neden olabilir.
Namus cinayetleri konusunda kurumsal
söylemlerin, faaliyetlerin ciddi şekilde incelenmesi,
bunların bu cinayetlerin oluşmasında ve devam
etmesinde ne tür etkileri olduğu araştırılmalıdır.
Download