Hukuk ve Toplumsal Değişim 30 Kasım 2011 Toplumsal Değişim Toplumsal değişimler büyük sayıda insan topluluklarının kendilerinden önce yaşamış olan gruplardan, topluluklardan farklı bir şekilde yaşamaya başlamasına sebep olan değişimlerdir. (Vago, pp. 317-347) Toplumsal Değişim Toplumlar karmaşık yapılardır ve zaman içerisinde bireyleri yeni durumlarla, yeni davranış biçimleriyle, yeni değerlerle karşılaştıkça toplumlar da değişmek zorunda kalır. Toplumsal değişim bireylerin çalışma, yaşama şekillerinde; ailelerini yetiştirme, çocuklarını eğitme biçimlerinde; eğlenme biçimlerinde; tüketim alışkanlıklarında kısaca hayatlarının her alanında gerçekleşecek olan değişimlere işaret eder. Toplumsal Değişimin Unsurları Herhangi bir toplumsal değişimin sebebini tek bir unsur üzerinden açıklamak oldukça zordur. Yeni teknolojiler, yeni yaşam biçimleri, yeni fikirler, yeni ahlak değerleri hepsi toplumların değişmesinde itici faktörlerdir Örn. Cep telefonlarının hayatımıza girmesiyle, sosyal ilişkilerimiz, sosyal beklentilerimiz de değişti Hukuk toplumsal değişime sebep olan unsurlardan sadece biridir. Hukuk ve Toplumsal Değişim Hukuk ve toplumsal değişim arasındaki ilişki temelde iki yönden düşünülmüştür. 1. 2. Hukuk toplumun adalet hisleri ve ahlak değerleri doğrultusunda şekillenir; bu nedenle toplumsal normlara yakın durdukça ve toplumsal değişime ayak uydurabildikçe ayakta durabilir; Hukuk -özellikle de kanun yapma anlamındaplanlanan toplumsal dönüşümlerin gerçekleşme aracıdır; hukuk aracılığıyla toplum dönüşür ya da dönüştürülür Hukuk ve Toplumsal Değişim Buradaki temel soru hukukun bağımlı değişken mi (dependent variable) bağımsız değişken mi (independent variable) olduğudur (extremes) Toplumsal Değişim Hukuk Hukuk Toplumsal Değişim Hukuk toplumsal değişimin sonucu (bağımlı) ve nedeni (bağımsız) Hukuk ve Toplumsal Değişim Toplumsal Değişim Hukuk Hukuk bağımlı değişkendir Toplumdaki değişiklikler hukuka yön verir. Bu anlamda hukuk toplumdaki değişimlere bağlıdır. Hukuk toplumdaki değerler, düşünce ve davranış biçimlerine uyar; bunlara göre şekillenir. Hukuk toplumda var olan adalet anlayışını yansıtır; kanunlar halkın değerlerine yakın durduğu sürece etkin olur. Hukuk Toplumsal Değişim Hukuk bağımsız değişkendir. Hukuk toplumu şekillendirir; tersi değil Hukuk toplumdaki değişimleri yönlendirmek, etkilemek amacındadır. Hukuk planlanan bir toplumsal değişimin/dönüşümün aracıdır. Bu araç sayesinde toplumlar belirledikleri hedefe ulaşabilirler. Sorunlar Tek taraftan düşünmenin belirli sorunları vardır: Hukuku salt bağımlı değişken olarak görme: Hukuki değişikliklerin ancak toplumsal değişiklikler sayesinde gerçekleşebileceğini savunan düşünce Hukuku tamamen pasif hale getirir; hukuka herhangi bir güç atfetmez Oysa toplumların tarihi hukukun birçok dönemde toplumsal dönüşümü başlatan, ilerleten ve sağlamlaştıran otoritesini kanıtlamıştır. Sorunlar Hukuku salt bağımsız değişken olarak görme: Hukuka mutlak bir otorite atfeder; Hukuku ve hukuk sistemini toplumsal olandan bağımsız görür; Hukuk tepeden inmeci dönüşümlerin aracı olarak görüldüğü gözlemlenebilir (law as an instrument of social engineering) Örneğin özellikle erken Cumhuriyet tarihi, hukuka böyle bir yaklaşımın örneğidir Çözüm Esas soru hukuk mu toplumu, toplum mu hukuku etkiler sorusu olmamalıdır. Hukuk ve toplum ilişkisini tek taraflı gösterir! Bu sorunun yerine esas olarak sorulması gerekenler: Hukuk hangi durumlarda toplumsal değişime yol açabilir? Bu değişim ne düzeyde, nasıl bir değişim? Bu şekilde toplumlara ne derece değişebilir? Toplumsal değişimler hangi durumlarda hukuku etkiler? Toplumsal Değişim Hukuk Hukukun toplumsal değişime ayak uydurması (toplumsal değişimin sonucunda hukukun da değişmesi) uzun zaman dilimlerine yayılabilir. Ancak günümüz toplumlarında değişimin hızı oldukça arttığı için, hukukun bu değişimlere ayak uydurma hızı da artmıştır Toplumsal Değişim Hukuk Modern toplumlarda bireylerin ve grupların yaşam tarzları, çalışma koşulları, toplumsal hayata katılım talepleri ve yöntemleri karmaşıklaşmıştır. Bu yeni düzen hukuk üzerinde de yeni talepler yaratmıştır. Hukukun toplumsal taleplere duyarsız kalması toplumdan kopuk bir hukuk sistemine yol açacağı için yeni talepler, yeni ilişkiler, yeni anlaşmalar hukukun koruması altına alınmaktadır. Toplumsal Değişim Hukuk Teknoloji modern toplumlardaki toplumsal değişimlerin en önemli güçlerindendir. Hukuk sistemleri teknolojik ilerlemelere yanıt vermek, ve teknolojinin yarattığı yeni ilişkileri, yeni çalışma alanlarını, yeni tüketim modellerini koruma altına almak durumunda kalmıştır. Arabanın icadıyla birlikte hukuki çerçeve de şekillenmiştir. Trafik kuralları, içkili araba kullanmakla, emniyet kemeri takmakla ilgili kanunlar, ehliyet almaya dair kurallar gibi yeni kurallar geliştirilmiştir. Aynı durum havacılıktaki gelişmeler için de söylenebilir. Toplumsal Değişim Ayrıca teknoloji hukukun uygulanması üzerinde doğrudan etkili de olmuştur. Hukuk Parmak izi almak, yalan makinesi kullanmak vb. Bilgisayar? Şu anda her türlü araştırma, alım satım, haberleşme, ulaşım vs. sistemlerimizi mümkün kılar Örn. Internet ile birlikte internet hukuku diye bir alan gelişmiştir. Internet üzerinden özel hayata dair, kredi kartı kullanımına ilişkin, bilgi paylaşımıyla ilgili yeni düzenlemeler yapılmıştır. Toplumsal Değişim Hukuk Şu anda uzay turizminden bahsediyoruz. Ama bu yeni gelişme yükümlülükler sorunu ortaya çıkarır. Helyum 3 izotopu- ayda çokça bulunurve bu madeni bulup işletene servet kazandırabilir! Bu nedenle bu yeni gelişmenin hukuki çerçevesinin iyi çizilmesi gerek Ya da şu anda yıldızlara isim verme hakkını satan işletmeler var; hatta Nevada’da bir adam uluslararası mevzuattaki bir boşluk,ayın sahibi olduğunu iddia etmeyi mümkün kıldığını söyler! Toplumsal Değişim Hukuk Toplumsal değişimler sonucunda hukukun da değişim geçirdiği durumlarda hukuk tepkiseldir (reactive). Hukuk toplumsal değişimlere tepki verir ve o doğrultuda değişir. Bu durumlarda toplumun değer yargılarında, davranış kalıplarında, yaşam tarzlarında, beklentilerinde vs. gönüllü ve uzun vadeye yayılan değişiklikler hukukun da değişmesine yol açabilir Toplumsal Değişim Hukuk Örn. İnsanlar yoksulluğun kötü bir şey olduğuna inanıp, bunun ortadan kalkması için ciddi taleplerde bulunabilirler. Bu durumda, yoksulluğun ortadan kalkması için geliştirilecek sosyal politikaların hukuki zeminlerinin de hazırlanması gerekecektir. Toplumsal Değişim Hukuk Örn. İnsanlar bir ülkede yaşayan belli bir grubun ayrımcılığa uğradığının farkına varıp bu durumun değişmesi için hukuk düzeninden taleplerde bulunabilir Hrant Dink cinayeti, örneğin Tuzla tersaneler, örneğin transseksüel cinayetleri etc. Ayrımcılık için ayrı bir mevzuat oluşturulması talep edilebilir; ayrımcılığın kendi başına ayrı bir yasa olarak düzenlenmesi (TCK 122. maddede ayrı bir suç olarak tanımlanmış; ayrıca sadece dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebepler) Toplumsal Değişim Hukuk Aynı zamanda,toplumsal değişimler sonucunda gerçekleşen hukuki değişimler daha başka toplumsal değişimlere de yol açabilir. Örn. Kadın gruplarının toplumsal hayata, siyasi ve ekonomik alanlara daha fazla katılma katılımcı, daha görünür olma talepleri hukuken kadınlara bazı hakların tanınmasını sağlayabilir. Mecliste kadın kotası tartışması gibi. Bu hukuki değişim toplumun içinde yeterince temsil edilmediğine inanan, toplumun sınırlarında kaldığını düşünen ve haklarının daha fazla korunması gerektiğine inanan başka grupların da benzer taleplerde bulunmasına yol açabilir. Örneğin kadın hareketinin açtığı yol LGBT harekete de yol gösterir Hukuk Toplumsal Değişim Diğer taraftan, tarih boyunca, hukukun salt toplumsal değişimin yansıması değil aynı zamanda toplumsal değişimin gerçekleşmesinin aracı da olduğunun birçok göstergesi olmuştur. Örn. Çin’de devlet nüfus artışını hukuki yollarla kontrol altına almaya çalışmıştır. Aile eğitimi, korunma yöntemleri eğitimi ve fazla çocuk sahibi olmak isteyen ailelere uygulanan yüksek vergi oranları gibi yöntemlerle geniş aile anlayışının önüne geçmeyi hedeflemiştir. Hukuk Toplumsal Değişim Hukuk, toplumsal hayatın birçok alanında (örn. Eğitim, sağlık, istihdam, barınma, çevre, ulaşım vb) değişimin aracı olarak kullanılmıştır. Örn. Amerika’da 1964 yılında çıkarılan Yurttaş Hakları Kanunu (Civil Rights Act) ve 1965 yılında çıkarılan Oy Verme Hakları Kanunu (Voting Rights Act) Eski kanunda siyahlara karşı yer alan ayrımcı ifadeler çıkarılmış ve siyahların toplumsal hayatta diğer bireylerle eşit hakları sahip olmasının adımı atılmıştır. Kayıtlı seçmen sayısında gözle görülür artışlar olmuş, siyahların siyasi hayata temsilci olarak katılımları artmıştır. Hukuk Toplumsal Değişim Bu değişiklikler beraberinde toplumun değer yargılarında, bireylerin toplumsal hayata ve siyasi hayata katılım biçimlerinde, toplumsal ilişkilerinde de değişikliklere yol açmıştır. Örneğin ABD’de 1965 tarihli Seçmen Yasası’nın etkileri inanılmaz! 1964 ve 1967 yılları arasında Alabama’da kayıtlı siyah seçmen sayısı %23’ten %52’ye çıkıyor! Mississippi’de ise 1964 yılında %7 iken, 1967’de %60 ve 1969’de %67 oluyor! Hukuk Toplumsal Değişim Hukuk ve toplumsal değişim arasındaki bu ilişki aslında 19. yüzyıl Avrupa düşüncesine kadar gider. Hukuk modernleşme tarihinde özel bir rol oynamıştır. Türkiye? Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte kanunlarda yapılan bir çok değişiklikle toplum yaşamında önemli değişiklikler Bir çeşit kamu reformudur çünkü ideolojik motivasyonlarla, uzmanlar ve profesyoneller hukukun modernleşmesi için uğraşırlar Ve çoğu zaman bir toplumsal talep yoktur! Hukuk Toplumsal Değişim Hukuk Osmanlı’dan beri değişimin aracı olmuş Özellikle hukukun laikleştirilmesi süreci, Osmanlı-Türk modernleşmesinin temel unsurlarından birini oluşturmuştur (Özman) Çok iyi işlemediği gözlenen Osmanlı hukuk sistemini yeni baştan düzenlemek amacıyla özellikle 1839 (Tanzimat) ile 1856 (Islahat) yılları arasında birçok reform yapılmıştır Hukuk Toplumsal Değişim Tanzimat döneminde dinsel hukuk yeniden düzenlenir ve Batı hukuku kısmi olarak benimsenir (reception) Ancak Tanzimat döneminde sisteme dışarıdan sokulan Batı yasaları sadece belirli alanlarda etkili. Daha çok idari ve ticari reformlar niteliğindeydi. Mesele devletin kurtarılması! Özellikle kamu hukuku ve aile hukukunda Şeriat hukuku geçerli. Hukuk Toplumsal Değişim 1920’lerdeki reformlar ise, hem hukuki yapıda birlik sağlar(hukuk sistemindeki ikilik sona erer- şeriat mahkemeleri kalkar mesela) hem de Cumhuriyet projesi kapsamında planlanan kültürel ve siyasal dönüşümlerin meşruluk zeminini hazırlar Kültürel ve sosyal dönüşümün aracıdır hukuk sistemindeki değişiklikleri Hedef yeni ulusun Cumhuriyet idealleri, hedefleri doğrultusunda inşası! Hukuk Toplumsal Değişim Saltanatın kaldırılması 1922; Hilafetin kaldırılması ve Diyanet işlerinin kurulması1924; Tevhid-i Tedrisat 1924; 1924 Anayasası (1928’deki değişiklik ile İslam’ın devletin resmi dini olduğu hükmü kaldırıldı). Ayrıca yaşam tarzını etkileyecek, kültürel alan üzerinde yasal düzenlemeler: Şapka kanunu Latin alfabesi Uzunluk ölçüleri vs. Ancak sadece yasal değişiklikler değil; toplumsal değişim için içselleştirme de olmalı!! Hukuk Davranış şekillerinin kurumsallaştırılması Toplumsal Değişim Bir normun uygulanmasına ilişkin koşulların oluşturulması. Örn. Kadınların siyasi düzlemde daha aktif olmasını öngören norm, önceleri kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesiyle (1933-1934) ya da daha sonra mecliste kadın kotasına ilişkin düzenlemelerin yapılmasıyla kurumsal olarak garanti altına alınır; Davranış şekillerinin içselleştirilmesi Bir yasanın içerdiği değer yargılarının, değer atfettiği düşüncenin toplum tarafından içselleştirilmesi. Örn. Kadınların siyasi hayatta daha fazla yer almalarını sağlamak bir ülkenin demokrasisi açısından, sistemin temsil gücü açısından, kadın-erkek eşitliği açısından önemlidir. Hukuk Toplumsal Değişim Ayrıca sadece yasal değişiklikler de değil! Örneğin yargılama pratikleri, mahkemelerde alınan kararlar da önemli toplumsal değişimlerin önünü açabilir (Friedman,p. 164) Brown vs. Board of Education (1964) US Supreme Court’un devir açıcı kararı -siyah ve beyaz öğrenciler için farklı devlet okulu açmaya izin veren ve siyah çocuklara eşit eğitim hakkından mahrum eden eyalet kanunlarını anayasaya aykırı buldu. Bu karar da etkileri anlamında çok tartışıldı. Çünkü mesela sadece desegregationın kaldırılması değil; gerçekten eşitliğin sağlanacağı koşulların sağlanması Hukuk Toplumsal Değişim Örn: 1987’de Çorum Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen bir boşanma davasına ilişkin olarak verilen bir karar kadınların ‘dayağa karşı kampanya’yı organize etmelerine yol açıyor. Bu kararda hakim, şiddet gördüğü kocasından boşanmak isteyen ve 4. çocuğuna hamile olan kadının boşanma talebini ‘kadının karnından sıpayı sırtından sopayı eksik etmemek’ gerektiğini söyleyen atasözünü gerekçeye de yansıtarak reddeder Kadınlar 1980 sonrasının ilk büyük kitlesel yürüyüşünü gerçekleştiriyorlar. Bu kampanya aile içi şiddetle ilgili farkındalık yaratma bakımından oldukça etkili oluyor. Hukuk Toplumsal Değişim Örn. AİHM’nin din dersi ile ilgili kararı (9.10.2007) AİHM, kızı Eylem Zengin'in okulda zorunlu din dersi almasına karşı çıkan Alevi baba Hasan Zengin'in açtığı davayı karara bağladı. Hasan Zengin şikâyetinde, din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde Sünni islam açısından eğitim yapıldığı, Eylem Zengin’e Alevilik ile ilgili bilgi verilmediği, devletin tarafsız, nesnel bir program uygulamadığını öne sürer. Karar, Türkiye aleyhine açılmış benzer davalarda da emsal teşkil edecek. Hukuk Toplumsal Değişim AİHM kararında iki nokta üzerinde durur: 1. Dersler nesnel, eleştirel ve çoğulcu bir biçimde yapılıyor mu? Derslerde ebeveynlerin inançlarına saygı gösteriliyor mu? Bu konuyla ilgili olarak AİHM, öğrencilere Sünni İslam pratikleri öğretildiğini göz önünde tutarak derslerin çoğulcu, eleştirel, nesnel bir nitelik taşımadığı sonucuna vardı. Hukuk Toplumsal Değişim 2. İkinci konuyla ilgili olarak AİHM, Hıristiyan ve Yahudi çocuklarının din dersinden muaf tutulduğuna bakarak şu görüşe yer verir: «Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, gerçekten din kültürlerine ait bir ders olsaydı, Hıristiyan ve Yahudi çocuklarını muaf tutmak için bir neden kalmazdı. Böyle değil de, derslerin temel amacı İslam dinini öğretmekse, o zaman bu derslerin zorunlu olmaması gerekird». Hukuk Toplumsal Değişim Peki, hukukun toplumsal değişimin öncüsü, motoru ya da aracı olmasının sakıncaları? Toplumun desteğini alması gerek! Özellikle de değişimi ahlaki değerler ve yargılara ilişkin konular üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığında ciddi yetersizliklerle karşılaşabiliyor. Örneğin şiddet, bireysel özgürlük, insan onuru gibi konular ahlak çerçevesinde de düşünülebilir. Bu nedenle hukuk bu konulara ilişkin düzenlemeler sayesinde toplumsal değişimi tetiklemeye çalıştığı zaman sorun ortaya çıkabiliyor. Hukuk Toplumsal Değişim Hukuk ve ahlak ilişkisi iki soruya neden olur: 1. 2. Hukuki bir değişiklik yapma sürecinde, ahlaki görüşler bölünürse ne olur? Hukukun karışması ve karışmaması gereken ahlaki durumlar arasındaki çizgi nasıl çizilir? Örn: 2004 yılında yeni TCK’nın hazırlanması sırasında hükümetin zinayı suç sayma/ceza kanununa suç olarak ekleme girişimi, kadın örgütlerinden, muhalefetten, AB’nden ciddi tepkiler aldı Sonuçta zina yeni TCK’na girmedi ama tartışmalı oldu! Hukuk Toplumsal Değişim Tartışmaların 2 tarafı vardı: Suç sayılsın çünkü: “aile toplumun temel taşıdır; sadakat aileyi bir arada tutar; zinanın suç olarak sayılması toplumun bir talebidir; asıl amaç, iki eş arasındaki olaydan ötürü birini cezalandırmak değil, evliliğin, aile birliğinin korunmasıdır; özel hayat ile ilgili değildir vb.” Suç sayılmasın çünkü: “çağdaş hukuk sistemlerinde zina suç sayılmaz, yalnızca şeriat hukukuyla yönetilen ülkelerde sayılır; zinanın suç sayılması özel hayata müdahaledir; yasalar eliyle özel hayat üzerinde böyle bir yasak konulamaz; zina iki kişi arasındaki bir olaydır, boşanma sebebi olabilir ancak ceza verme sebebi olamaz; yasalar sadakatsizliğin takipçisi olamaz vb.” Kadın Hareketi Kadın Hareketi Türkiye’de kadınlara haklarının Cumhuriyet’le birlikte verildiği söylemi çok yaygın bir şekilde işittiğimiz bir söylem. Bu haklar arasında eğitim hakkı, Medeni Kanun’la gelen haklar, seçme ve seçilme hakkı gibi haklar sayılabilir. Kadın Hareketi Bu söylemin iki olumsuz yanı var: 1. 2. Cumhuriyet’le birlikte kadınların edindiği hakların ardında aslında kökeni Osmanlı dönemine uzanan ciddi bir kadın hareketi olduğunu görmezden geliyor, “kadınlara bütün hakları verildi” söylemiyle aslında bu haklar yıllarca kağıt üzerinde kalmış ve bir feministin ifadesiyle “İslamiyete dayalı geleneksel ataerkillikten modern ataerkilliğe” geçilmiştir. Kadın Hareketi Türkiye’deki kadın hareketinin kökeni Osmanlı’ya dek uzanıyor. Osmanlı’da da Batı ülkelerindekine benzer şekilde 19. yüzyılda kamusal alana çıkma ve kamusal alanda erkeklerle eşit olma talepleriyle ciddi bir kadın hareketi vardır. Serpil Çakır’ın Osmanlı Kadın Hareketi bu döneme ilişkin ciddi veriler sunar. Bugünküne benzer şekilde o dönemin koşulları içerisinde de kadınlar bir hak mücadelesi içindeydiler ve Cumhuriyet sonrasında kadınların elde ettiği hakların arkasında bu dönem kadın hareketinin talepleri yatmaktaydı. Kadın Hareketi Cumhuriyetin başında gerçekleşen hızlı reformlardan sonra ‘zaten kadınlara bütün hakları verildi’ anlayışı içerisinde yıllarca ciddi bir kadın hareketinden söz etmek zor 1960’lı 70’li yıllara gelindiğinde ise sol hareketlerdeki kadınlar kısmen kadın haklarıyla ilgili tartışmalara giriyorlar, ama o dönemde de kadınlarla ilgili sorunlar ikincil görülerek erteleniyor. Çünkü o dönemde esas olan sınıf mücadelesi. Kadın Hareketi Bugün ciddi bir baskı grubu oluşturan kadın hareketinin – ki genelde 2. dalga kadın hareketi olarak adlandırılır – ilk olarak ortaya çıktığı dönem ise 80’li yılların başları. 80 darbesiyle birlikte siyaset alanının iyice daraltıldığı koşullarda kadınlar 1983’den itibaren bilinç yükseltme gruplarında ve çıkardıkları yayınlarda kadın sorunlarını tartışmaya başlıyorlar. Kadın Hareketi 1987’de Çorum Asliye Hukuk Mahkemesi kararı! Kadınlar 80 sonrasının ilk büyük kitlesel yürüyüşünü gerçekleştiriyorlar. ‘dayağa karşı kampanya’ organize ediliyor Daha sonra cinsel tacizle ilgili kampanya, Medeni Kanun değişikliğini talep eden ve yüz binlerce kadından imzanın toplandığı imza kampanyası gibi kampanyalar örgütleniyor. Kadın Hareketi Medeni Kanun değişiklikleri? 1951 yılından beri süregelen Medeni Kanun’u değiştirme çabaları 1926 tarihli Kanun, 75 yıl sonra değiştirilir 2000-2001 yıllarında kadın hareketinin çok yoğun çalışmaları 126 kadın grubunun toplantılar, basın, faks kampanyaları, açıklamalar, bildiriler, Meclis ziyaretleri, bire bir temaslar yoluyla Türkiye’nin bütün bölgelerinde yürüttüğü etkinlikler Kadınların aile içindeki yasal statüsünde köklü değişiklikler. Kadın Hareketi Medeni Kanun’da değişiklikler: Eski Medeni Kanun’da hane reisi erkek olarak tanımlanmıştı. İkamet yeri veya çocukların gideceği okul konusunda eşler arasında anlaşmazlık çıkarsa son sözü söyleme yetkisini erkeğe veriyordu. Yeni medeni kanunda bunlar değişti. Ailenin ‘eşler’ arasında eşitliğe dayandığı anlayışına yer verildi. Eski Medeni Kanun’da kadının çalışmasını erkeğin iznine bağlayan hüküm medeni Kanun değişikliklerinden önce Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmişti. Yeni Medeni Kanun’un getirdiği en önemli değişikliklerden biri mal rejimi ile ilgili değişiklik. Mal ayrılığı rejimi edinilmiş mallara katılım rejimiyle değişti. Daha önce evlenme yaşı erkekler için 17, kadınlar için 15 iken şimdi bu yaş eşitlenmiştir. 17 yaşını dolduran çocuk veli vasi izniyle evlenebilmektedir. ancak hakim izniyle 16 yaşında evlenmek mümkündür. Evlilik yaşı hem yükseltilmiş hem de kadın ve erkekler için eşitlenmiştir. Soyadı Kadın Hareketi Hareketin kurumsallaşması yolundaki ilk adımlar: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın ve Ankara’da da Kadın Dayanışma Vakfı’nın 1990’lı yılların başında kurulması 1990’lı ve 2000’li yıllara gelindiğinde ise kadın örgütlenmeleri ciddi bir oranda yaygınlaşıyor. 1980’li yılların başında sadece büyük şehirlerle sınırlı bir örgütlenme söz konusu iken 2000’li yıllarda Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış bir örgütlenme ağına sahip kadın örgütleri. Kadın Hareketi 1980’lerin başındaki örgütlenme vs. bugün: Büyük şehirlerle sınırlı örgütlenmeden Türkiye çapına yayılmış; Hitap edilen kesim genişledi. 80’lerin başında bir grup akademisyen, meslek sahibi kadın ve öğrenciler iken şimdi sınıfsal olarak çok farklı kesimlerden kadınları barındırıyor. Artık kampanyalarıyla, lobicilik faaliyetleriyle etkili olan ve kurumsallaşmış bir hareket; Kadın örgütleri belli temalarla ilgili olarak çok hızlı bir araya gelip kampanyalar örgütleyebiliyor veya çalışma grupları oluşturabiliyor; Örneğin MEDİZ (medya izleme grubu) medyadaki cinsiyetçiliği çok yakından izliyor ve cinsiyetçi uygulamaları teşhir ediyor; KEİG (Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi) kadınların istihdamı ile ilgili raporlar hazırlıyor, hükümete ve parlamentoya önerilerde bulunuyor, Anayasa ve kadın iletişim grubu anayasa değişikliklerini kadın bakış açısıyla değerlendiriyor. Kadın Hareketi Kadın sorunlarını ve bu sorunlara dair çözüm önerilerini ana politikalara dahil eder (mainstreaming); Örneğin, istihdam paketi açıklanıyor ve kadın örgütleri hemen bu paketle ilgili bir rapor hazırlayarak kadın istihdamı ile ilgili olarak bu paketi değerlendiriyorlar; İletişim olanaklarıyla hızlı harekete geçebilen bir ağa sahip; Medyada da kendine önemli bir destek buluyor; Çeşitli devlet kurumlarıyla da birlikte çalışmalar yürütür hale gelmiştir; Kadına Yönelik Şiddet 80 sonrası kadın hareketinin en önemli başarılarından biri de kadına yönelik aile içi şiddetin görünür kılınması olmuştur. Aile içi şiddet özel, kişisel bir mesele olmaktan çıkıp kamusal alana taşınmıştır. Bu ne anlama gelir? Devlet müdahale edebilir!! Kadına Yönelik Şiddet Örn. 1998 yılında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun Kadın hareketinin şiddetle ilgili kampanyalarının rolü büyük! 4320 «eşlerden birinin veya çocuklarının veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin, aile içi şiddete maruz kalması» halinde, mahkemenin mağdur lehine koruma tedbirine hükmetmesi Koruma tedbiri? Uyulmazsa hapis cezası 3-6 ay Uzaklaştırma, eşyalarına zarar vermeme, iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmeme, alkollü veya uyuştucu bir madde kullanarak konuta gelmemesi vb. Kadına Yönelik Şiddet Bu kanun yürürlüğe girdiğinden beri uygulamada yaşanan sıkıntılarla ilgili olarak kadın örgütlerinin eleştirileri Örn. Aile tanımı dar- MK uyarınca (imama nikahlılar? Beraber yaşayanlar? Eşcinsel çiftler? Eski eşler?) Örn. Polis eve gönderir Örn. Polis takip etmez Örn. Mahkeme şiddete dair delil ister Örn. Şiddet tanımı Kadına Yönelik Şiddet Sonuçta, 2007 yılında değiştirildi Kapsam genişledi- «eşlerden birinin veya çocuklarının veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kalması» halinde, mahkemenin mağdur lehine koruma tedbirine hükmetmesi Tedbirler genişledi – Bir sağlık kuruluna muayene için başvurması Kadına Yönelik Şiddet Şimdi tekrar değişecek Adı değişecek- «Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun» Kapsam değişecek- «Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan; kadınların, çocukların, eşlerin, nişanlıların, yakın ilişki içinde yaşayanların, nişanlılık veya evlilik birliği ya da beraberliği herhangi bir sebeple sona ermiş olan bireylerin veya diğer aile bireylerinin, tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları kapsar» Kadına Yönelik Şiddet Ancak sorunlar bitmiyor Örn. Kadın örgütleri bu dosyalarda cezaların ertelenemez, paraya çevrilemez olmasını istiyor. Mahkumiyetin bitmesi halinde mağdurun bilgilendirilmesini, haksız tahrik uygulanmamasını istiyor Görünen o ki yasal düzenleme yetmez! Davranış biçimlerinin kurumsallaşması ve içselleştirilmesi!! Ataerkil zihniyet Kadına Yönelik Şiddet Altınay ve Arat’ın 2006-2007’de TÜBİTAK desteğiyle yürüttükleri Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet araştırması 1987 yılında yapılan Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü’nden bu yana Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddetle mücadelenin nasıl geliştiğini ve evli kadınların şiddetle ilgili görüşlerini ve deneyimlerini inceliyor. 27 ilden 50’ye yakın kadın örgütü ve 150 kadar kadınla görüşmeler yapılmış ve 56 ilden toplam 1800 evli kadınla bir alan araştırması yürütülmüş Temel soru: Kadına yönelik şiddet nasıl tanımlanır, nasıl algılanır ve ne tür mücadele yöntemleri geliştirilmiştir? Kadına Yönelik Şiddet Araştırmanın yanıt aradığı sorulardan bazıları şöyle: Türkiye’deki kadınların ne kadarı eşlerinden şiddet görüyor? “Belirli durumlarda erkekler eşlerini dövebilirler” görüşüne kadınlar ne oranda katılıyor? Eğitim ve gelir düzeyi ile aile içi fiziksel şiddet arasında nasıl bir ilişki var? Türkiye’nin doğusu bu konularda ülkenin kalanından farklılaşıyor mu? Kadınlar son dönemlerde elde ettikleri yasal hakları ne derece biliyorlar; devletten neler talep ediyorlar? Kadın örgütlerinin talepleri ile Türkiye’nin farklı bölgelerindeki kadınların talepleri arasında nasıl bir ilişki var? Kadın örgütleri son 20 yılda ne tür mücadele yöntemleri geliştirdiler? Şiddeti dönüştürme yolunda atılan başarılı adımlar neler? Kadına Yönelik Şiddet En önemli bulgular: Her 3 kadından 1’i fiziksel görüyor Her 10 kadından 9’u dayağı haklı görmüyor Kadınların büyük çoğunluğu aile içi şiddeti aile içinde çözülmesi gereken bir mesele olarak görmüyor Kadınların aileye kocalarından daha çok gelir getirmesi dayak riskini en az iki misli artırmakta, bu durumda olan her 3 kadından 1’i fiziksel şiddete maruz kalmaktadır Kadına Yönelik Şiddet Çocukken tanık olunan şiddetin, erkeklerin şiddet uygulama olasılığını, kadınların da şiddete maruz kalma olasılığını iki kat artırdığı gözlenmektedir Öğrenim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadın sayısı azalmaktadır (Okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kere dayak yediğini söyleyen kadınların oranı % 43; Yüksek öğrenim görmüş kadınlarda bu oran % 12) Yüksek öğrenim gören kadınların yaşadıkları şiddeti paylaşmak konusunda daha ketum davranıyor olabilecekleri ve yüksek öğrenim görmüş 6 erkekten 1’i eşine fiziksel şiddet uyguladığı göz önünde bulundurulmalı ama gene de eğitim ile şiddetle mücadele arasında olumlu bir ilişki var Kadına Yönelik Şiddet Resmi veriler ise şöyle (KSGM 2008) Yaklaşık 13,000 kadın, 51 il Türkiye’de kadınların %39’u hayatları boyunca bir noktada fiziksel şiddet mağduru Kadınların %15’i cinsel şiddete maruz kalmış %42’si ya fiziksel ya cinsel şiddet kurbanı olmuş Ancak bu veriler sadece resmi nikahlı kadınları ve bekar kadınları kapsıyor. İmam nikahlılar dahil değil! Namus Cinayetleri Genelde düşük eğitim ve düşük SES daha fazla şiddet mağduriyetine neden oluyor ANCAK yüksek eğitimli ve SES grubuna dahil kadınların da % 29’unun şiddet mağduru olduklarını bildirmiş olmaları, şiddetin ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Lise ve üstü eğitim almış her 10 kadından 3’ü eşi veya birlikte olduğu kişi/kişilerden fiziksel veya cinsel şiddet gördüğünü söylemiştir. Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2008 Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü http://www.ksgm.gov.tr/tdvaw/doc/Ana_Rapor_Mizan_1.pdf Namus Cinayetleri Kadına yönelik şiddet denince akla gelen en önemli konulardan birisi de namus cinayetleri Namus cinayeti genel olarak bir kadının cinsel davranışlarını onaylamayan aile fertleri tarafından öldürülmesi olarak tanımlanır. Ancak bu cinayetlere ilişkin kesin resmi sayılar yok elimizde Namus Cinayetleri Olan resmi veriler Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı Töre ve Namus Cinayetleri Raporu’ndan 2007 81 ilin İnsan Hakları Kurullarından alınan raporların derlemesi 2003-2007 yılları arasında toplam 1028 kişi töre ve namus cinayeti kurbanı Ancak bu veriler namus cinayeti kurbanı olan kadınların sayısı hakkında bilgi vermez Hatta ölen erkeklerin sayısı daha fazladır denir! Namus Cinayetleri Namus Cinayetleri Rapora göre: Doğrudan namus nedeniyle işlenen cinayet sayısı 300’ün üzerinde (%30) Yasak ilişki 106 Cinsel taciz sebebiyle öldürülen 72 Tecavüz sebebiyle öldürülen 18 (Türkiye’de 2005 yılında resmi makamlara 18.478 tecavüz vakası bildirildi- Avrupa Kadın Lobisi) Yasak ilişki, tecavüz, cinsel taciz gibi sebepler de geniş anlamda namusla ilgili sebepler sayılırsa, oran % 50’ yi aşar Aile içi uyuşmazlık, kan davası, kız alıp-verme de diğer sebepler arasında. Namus Cinayetleri Töre ve namus cinayetleri en çok İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Diyarbakır, Antalya gibi nüfus yoğunluğu fazla ve yoğun göç alan büyük illerde görülmektedir. 2003-2007arasında sırayla: İstanbul’da 167 (%15) Ankara’da 144 (%13) İzmir’de 121 (%11) Diyarbakır’da 69 (%6) Bursa’da 58 (%5) ve Antalya’da 46 (%4)’dır. Namus Cinayetleri Rapor: Töre ve namus cinayetlerinin en önemli nedeni, kadının ataerkil geleneksel yapıdan kaynaklanan özellikle namus kavramıyla tanımlanan cinselliğe ilişkin "kendinden beklenen rollere aykırı davranması« Genellikle STKlar tarafından yürütülen niteliksel araştırmalarda da, namus kavramının kadın cinselliği ile derin bir bağlantısı olduğu ve Türkiye’nin dört bir yanında kadınların namus adına işlenen cinayetlerin kurbanı olduğu ortaya konulmuştur. Kardam, F. The Dynamics of Honor Killings in Turkey: A Prospect for Action ; Gökyüzünde Asılı Çığlıklar. Namus Cinayetleri ve Kadın İntiharları Araştırması 2007 Raporu; Yirmibeşoğlu, V. 2007. Toprağa Düşen Sevdalar /Töre ve Namus Gerekçesiyle İşlenen Cinayetler. Hürriyet Yayınları. İstanbul. Namus Cinayetleri Namus cinayetleri sıklıkla törenin uzantısı olarak hatta eşdeğer olarak görülür Namus cinayeti= Töre cinayeti? Töreler elbette vardır ve insanların davranışlarına anlam yüklemede, davranışlarını yönlendirmede etkilidir ANCAK salt töreler üzerinden düşününce kurumsal sorumluluklardan uzaklaşmaya başlayabiliyoruz çünkü töre değişmezdir, durağandır, ilkeldir; müdahale edilmesi zor! Namus Cinayetleri Namus cinayetlerini töre kavramıyla ilişkilendirmek, bu cinayetlerin ortaya çıkardığı birçok farklı iktidar yapılarını ve eşitsizlik eksenlerini yok sayma tehlikesini doğurur. Örneğin tüm dünyada işgücünün %60’ı kadınlar üzerinden dönmekteyken, kadınlar mülkiyetin sadece %1’ine sahip! Ev içi ekonomisinin piyasada karşılığı yok! Bu durum Türkiye’de de böyle. Bu resmin dengesiz güç ilişkileri ve sonucunda da şiddeti doğurmayacağını düşünmek imkansız Namus Cinayetleri Ayrıca tüm kurumların cinsiyet politikalarını, günlük çalışmalarında cinsiyetin nasıl bir rol oynadığını, kendi söylemlerinde ve faaliyetlerinde cinsiyet eşitsizliklerinin nasıl içselleştirilmiş olabileceğini de görmek gerek Namus cinayetlerini törelere bağlayarak, kurumlar bu durağan, değişmeyen, anlaşılması zor olgu karşısında (töre) kendi sorumluluklarından sıyrılabilirler. Devlet kurumları ve yargı otoriteleri de namus cinayetlerini sıklıkla töre ile bağdaştırırlar Namus Cinayetleri Kurumsal sorumluluk çerçevesinden bakınca, devletin ve yargı otoritelerinin namus cinayetlerindeki rolü ne olabilir? Örn: Korunma talebiyle polise giden kadınların polisten “kocandır döver”, aile iç meseledir halledin” gibi tavırlarla karşılaştıkları bilinmektedir. Bu yaklaşımda modernleşme ile bu tür eylemlerin ortadan kalkacağı düşüncesi de vardır Töre geri kalmışlığın simgesidir. Halk cahildir. Henüz modernleşmemiş, henüz yeterince eğitilmemiş. Namus Cinayetleri ÖRNEK Eski TCK Md. 462 –(Zina Halinde yakalanma: Özel Ağır-Tahrik) Yukarıda iki fasılda geçen fiiller ( insan öldürme fiili) zinayı icra halinde veya gayri meşru cinsi münasebette bulunmak üzere yahut henüz zina yapılmış veya gayrimeşru cinsi münasebette bulunmak üzere yahut henüz zina yapmış veya gayrimeşru cinsi münasebette bulunmuş olduğunda zevahire göre şüphe edilmeyecek surette görünen bir koca veya karı yahut kız kardeş veya fürudan biri yahut bunların müşterek faili veya her ikisi aleyhinde karı veya koca yahut usulden biri veya erkek veya kız kardeş tarafından işlenmiş olursa failin muayen olan cezası sekizde bire indirilir ve ağır hapis cezası hapis cezası olunur. Müebbet ağır hapis cezası yerine dört seneden sekiz seneye ve idam cezası yerine de beş seneden on seneye kadar hapis cezası verilir. Namus Cinayetleri Madde 473 - Her kim muhafazası kendisine ait olan on iki yaşından aşağı bir sabiyi veya müptela olduğu akıl veya beden hastalığından dolayı kendisini idare edemeyen bir kimseyi kasten kendi başına terk eder ise üç aydan otuz aya kadar hapse mahkum olur. Eğer bu terk fiilinden o kimsenin vücuduna veya sıhhatine büyük bir zarar gelmiş veya aklı teşevvüşe uğramış ise failin cezası beş seneye ve telef vukua gelmiş ise on seneye kadar ağır hapistir. Madde 475 -Yukarıdaki maddelerde gösterilen terk fiilleri kendisinin veya karısının veya anasının veya evlat ve ahfadının veya kız kardeşinin namusunu kurtarmak için doğumundan henüz beş gün geçmemiş gayri meşru bir çocuk aleyhine işlenmiş olursa fail hakkında mezkur maddelerde yazılı cezalar altıda birden üçte bire kadar indirilir. Namus Cinayetleri Bu maddeler yaş indirimine ilişkin maddeler ile birlikte düşünüldüğü zaman namus cinayetlerinde indirim çok sıkça rastlanan bir durum haline gelmişti. Bu durumda yargının namus cinayetlerinin ortaya çıkmasına bu anlamda katkısı olduğunu söylemek mümkün. 2005 yılında TCK’da önemli değişiklikler yapıldı; bu süreçte kadın hareketinin önemli etkisi! Namus Cinayetleri Eski TCK kadını bir birey olarak görmez. Kadının bedeni ve cinselliği ailesinin, eşinin, toplumun malı. Tecavüz, taciz gibi cinsel suçlar toplum düzenine zarar veren davranışlar. Yeni TCK’da ise, cinsel suçlar, topluma değil, kişilere karşı işlenmiş suçlar; “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” bölümünde Eski TCK’daki bazı düzenlemeler, kadına karşı işlenen bazı suçları cezasız bırakırdı. Mesela, tecavüzcüyle evlenmede ceza affediliyordu. Evlilik içi tecavüz de bir suç değildi. Bekâr bir kadını kaçırmanın cezası daha hafifti. Yeni TCK’da bütün bunlar kalktı. Namus Cinayetleri Diğer taraftan, salt yasal düzenlemelerin eksikliği, geriliği değil mesele; aynı zamanda nasıl yorumlandıkları da öenmli Eski yasal düzenleme gene de namus cinayetleri vakalarında tamamen farklı bir yönde de kullanılabilirdi Örneğin, namus cinayetine kurban edilen kadın 18 yaşın altında olduğu durumlarda, çocuğa kötü muameleye ilişkin, cezayı artırıcı maddeler kullanılabilirdi. Aile ferdi olması da ceza artırıcı unsurlardan sayılır Namus Cinayetleri Burada hem hukuki metinlerde hem de hukuki pratiklerde aile namusuna yüklenen anlamın önemini görmek mümkün. Namus cinayetlerinde cinayeti işleyen hemen hemen her zaman bir aile ferdidir. Burada sadece problemli birkaç kanun maddesi değil esas sorun. Burada bir hukuki yorum geleneği söz konusu!! Namus Cinayetleri Bu gelenek itibarıyla uygulayıcılar bazı davaların yorumlanmasında bazı maddeleri diğerlerine tercih edebilirler. Hakimler de kararlarında toplumun yapısını, değerlerini göze alarak karar verdiklerini düşünürler. Bu şekilde de bu cinayetlerin törelerin uzantısı olduğu söylemi kurumlar tarafından da güçlenir. Namus Cinayetleri Örnek: (Eski TCK) Fuhuş yaptığı iddiasıyla ablalarını öldüren iki kardeşe" töre hükmü" yerine ceza indirimini engelleyen akraba cinayetinden dava açıldı. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı sanık kardeşlerin TCK 449. maddesine göre müebbet ağır hapis cezasına mahkum edilmelerini istedi. İddianamede sanığın sadece yaşının küçüklüğü göz önünde bulunduruldu.Başsavcı Behiç Şahin kararın gerekçesini" biz burada öldürülen kadının başkaları ile birlikte olmasını göz önünde bulundurmadık.Bize göre olay öncelikle akraba cinayetiydi" şeklinde özetledi. Ağrı'da küçük yaşta evlendirilen N.S. evden kaçınca kardeşleri onun izini İstanbul 'da bularak öldürmüşler ve İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi N.S’nin evden kaçıp fuhuş yapmasını ağır tahrik sebebi sayarak sanık kardeşlere verdiği cezada indirim yapmıştı. Namus Cinayetleri Örnek: Yeni TCK (2007) Eşinin cinsel birleşme teklifini kabul etmeyen Ö.Y., bu konuda ısrar eden eşini yataktan itekledikten sonra düşmesine neden oldu. Ö.Y.'nin eşi Ü.Y., buna sinirlenerek ruhsatsız tabancası ile eşini öldürdü. Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Ü.Y., 24 yıl hapis ve 440 YTL adli para cezasına çarptırıldı. Ü.Y., davayı temyiz etti. Dosyanın ilk incelemesini yapan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkemenin sanık hakkında uyguladığı ‘haksız tahrik’ indirimine karşı çıktı. Davanın bozulmasını talep eden Başsavcılık tebliğnamesinde şöyle denildi: “Sanığın olay günü maktüle ile cinsel birleşme isteğinde bulunduğu halde maktülenin bu talebini kabul etmediğini iddia etmiş ise de, evlilik hayatında bir eşin her zaman diğer eşin cinsel talebini yerine getirme yükümlülüğü bulunmadığı ve maktülenin sanığın cinsel birleşme teklifine olumlu yanıt vermemesinin sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği nazara alınmadan yazılı gerekçe ile sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan hükmün CMUK’un 321. maddesi uyarınca bozulması talep olunur.” Namus Cinayetleri Ancak, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bozma talebini yerinde görmeyerek yerel mahkeme kararının onanmasına hükmetti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, kararında, “Maktülenin eşi olan sanıkla Antalya’ya gitmek istememesi ve cinsel birleşme teklifini reddetmesi haksız tahrik teşkil etmiyor ise de; aksi kanıtlanamayan savunmaya göre olay gecesi cinsel ilişki teklif ettiği eşi olan maktülenin, kendisini iteklemesi, yataktan düşürmesi ve hakaret etmesinin sanık lehine haksız tahrik teşkil ettiği cihetle düşüncesi benimsenmemiştir” denildi. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/7756065.asp?m=1 Namus Cinayetleri Örnek: Yeni TCK (2009) Kadının vasfı "bakire olmak..." Bolu'da yeni evlenen bir koca, eşinin gerdek gecesinde bakire çıkmadığını ileri sürerek evliliğin iptali için dava açtı. Kadın ise bu başvuru üzerine Bolu İzzet Baysal Kadın Doğum Hastanesi'nden bakire olduğuna dair rapor aldı ve eşine boşanma davası açtı. Bolu Aile Mahkemesi iki davayı birleştirerek görüştü ve erkeğin talebini reddederken kadının boşanma talebini uygun buldu. http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/118168-yargitay-bekareti-evlilik-icin-gerekli-vasif-saydi Namus Cinayetleri Örnek: Yeni TCK (2009) Temyize giden dosyada Yargıtay farklı karar verdi. Erkeğin evliliğin iptali talebini uygun bulan beş üyeden üçü, kararın gerekçesinde şu ifadeleri kullandı: "Davalı-davacı kadının zifaf gecesi bakire (kız) çıkmadığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu suretle kadında bulunması lazım gelen vasfın bulunmaması sebebiyle kocanın davasının kabulü gerekirken reddi isabetsizdir." Karara karşı oy kullanan iki üye de itirazlarında bekaretin gerekçe gösterilmesini sorgulamadı. Üyeler karşı görüşlerini "davalının halen bakire olup kızlık zarının duhule müsait olduğu"nun tıbbi delili sayılan doktor raporuna ve kadının bu yönde ifade veren tanıklarının sözlerine dayandırdı. http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/118168-yargitay-bekareti-evlilik-icin-gerekli-vasif-saydi Namus Cinayetleri TMK B. Nisbî butlan I. Eşlerin dava hakkı 1. Ayırt etme gücünden geçici yoksunluk MADDE 148.- Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir. 2. Yanılma MADDE 149.- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir: 1. Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa, 2. Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse. 3. Aldatma MADDE 150.- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir: 1. Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa, 2. Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse. 4. Korkutma MADDE 151.- Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir. Namus Cinayetleri Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2006/14649, K. 2007/2504, T. 22/02/2007 - www.hukukturk.com Özü : DAVALI-DAVACI KADININ ZİFAF GECESİ BAKİRE ( KIZ ) ÇIKMADIĞI TOPLANAN DELİLLERDEN ANLAŞILMAKTADIR. BU SURETLE KADINDA BULUNMASI LAZIM GELEN VASFIN BULUNMAMASI SEBEBİYLE KOCANIN DAVASININ KABUL EDİLMESİ GEREKİRKEN REDDİ İSABETSİZDİR. DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Davacı-davalı kocanın davası Türk Medeni Kanununun 149/2 maddesine dayalı evliliğin iptali davasıdır. Davalı-davacı kadının zifaf gecesi bakire ( kız ) çıkmadığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Bu suretle kadında bulunması lazım gelen vasfın bulunmaması sebebiyle kocanın davasının kabul edilmesi gerekirken reddi isabetsizdir. SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2007 gününde oyçokluğuyla karar verildi. Namus Cinayetleri KARŞI OY : Davacı dava dilekçesinde davalının bakire olmadığını ileri sürerek evliliğin iptalini istemiştir. Yargılama aşamasında mahkemece davalı kadın Bolu İzzet Baysal Kadın Doğum Hastanesine sevk edilip rapor alınmıştır. Anılan rapora göre, davalının halen bakire olup kızlık zarının duhule müsait olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu tıbbi bulgular karşısında davacı tanıklarının soyut ifadelerine dayanılarak davalının bakire çıkmadığının kabulü olanaksızdır. Açıklanan nedenlerle Davacı-Davalı kocanın evliliğin iptali davasının reddine ilişkin mahkeme kararının onanması ve davalı-davacı kadının kabul edilen boşanma davası yönünden temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşüyle sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum. KARŞI OY : Dava dosyasında davacı-karşılık davalı koca tarafından TMK. m. 149 b. 2 hükmüne göre evlenmenin iptali istenildiği, davalı-karşılık davacı kadın tarafından evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma ( TMK. m. 166 f. I-II ) davası açıldığı, asıl davanın reddine, karşılık davanın kabulüne karar verildiği konusunda değerli çoğunluk ile aramızda "görüş birliği" vardır. Çekişme nedir Davalı-karşılık davacı kadın hakkında davacı-karşılık davalı kocanın gösterdiği evlenmenin iptali sebebini çökertecek biçimde doktor raporu bulunmasına rağmen davacı-karşılık davalı kocanın tanıklarının anlatımına değer verilmesi görüşüne katılmıyorum. Kaldı ki davacı-karşılık davalı kocanın tanıklarının anlatımının doğru olmadığını davalı-karşılık davacı kadın tanıkları açıkladıklarına göre bilimsel verilere dayalı olarak verilen yerel mahkeme kararının yerinde olduğu görüşündeyim. Bu sebeplerle değerli çoğunluğun "farklı görüşüne" katılmıyorum. Namus Cinayetleri Bu kararlarda, kadın bedenine, kadın cinselliğine, namusa ilişkin toplumsal yargıların bir yansıması var. Bekareti bulunması gereken bir vasıf olarak nitelendiriyor Yargıtay! Aynı gerekçelerle erkekler kadına karşı şiddet uyguluyor, hatta öldürüyor! Şiddete genel olarak, soyut bir düzlemde hatta yasal bir düzlemde de karşı çıkmak yeterli değil! Yargıtay bu kararın şiddet içeren bir karar olduğunu görmüyor! Namus Cinayetleri Bir başka gelenek olarak nitelendirilen olgu olan kan davası düşünülünce, “töreler” sonucu işlenen suçlarda cinsiyetin ne kadar önemli rol oynadığı anlaşılabilir. Burada da aile namusu, onuru, şerefi söz konusudur. Çevreye karşı, toplum içerisinde “başın dik yürüyebilme”, “kanın yerde kalmaması”. Hep törelerle ilişkilendirilir ancak kan davalarına ilişkin yargılamalarda töreden kaynaklanan indirim maddeleri uygulanmaz. Hatta kan davası sonucu işlenen cinayetlerde ceza artırımı söz konusudur. Namus Cinayetleri Söz konusu olan erkeklerin ya da eril kamusal alanın törelerden dolayı tehlikede olmasıysa, törelerin etkilerinin azaltılması gibi bir gayret gözlemlenebilir. Oysa kadının özne olduğu, kurban olduğu durumlarda, töre bir anda değişmez, anlaşılmaz, davranışları belirleyen hale gelir. Namus Cinayetleri Ayrıca hukukun dışında, diğer devlet mekanizmalarının da bu durumun ortaya çıkmasında, süregelmesinde payı vardır. Türkiye 1981 yılında Kadına Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ni imzalamış ve namus cinayetlerinin önüne geçmek için gerekli önlemleri alma ve yasalarda mevcut olan ayırımcı maddeleri değiştirmek tahhüdünde bulunmuştur Namus Cinayetleri Ancak uygulamada böyle değil Örn. Kadın sığınma evlerinin azlığı 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. Maddesi (a bendi) uyarınca Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen belediyeler “kadınlar ve çocuklar için korunma evleri” açmakla yükümlü kılınmıştır. ANCAK şu anda Türkiye’de toplam 57! Namus Cinayetleri Şiddet çoğunlukla yakından geliyor. Ancak şiddet yaşayan kadınların neredeyse yarısı görüşme yapılmadan önce hiç kimseye yaşadıklarını anlatmamıştır. Bu durum eşi/birlikte olduğu kişi(ler) tarafından uygulanan şiddetin saklanan bir sorun olduğunu ve kadının bu konuyu konuşmakta zorlandığını göstermektedir. Aynı zamanda şiddet yaşayan kadınların neredeyse tamamı resmi kurumlara veya sivil toplum kuruluşlarına başvurmamışlar Şiddet gizleniyor! Namus Cinayetleri Bu durumda, kurumlara düşen sorumluluktan ziyade töreler üzerinden konuşulması oldukça ilginç Ayrıca bu durum Türkiye’de devlet kurumlarının modernizasyon projesi çerçevesinde yüklendikleri rol itibarıyla da ilginç. Namus Cinayetleri Bu kurumlar Cumhuriyet’in kuruluşuyla beraber Osmanlı’nın geri kalmış, geleneksel yapısına karşı olarak düşünülmüş, kendilerini öyle konumlandırmışlardır. Bu durumda genel işleyişlerinde kendilerini geleneksel olana karşıt olarak konumlandıran, faaliyetlerini o şekilde meşrulaştıran kurumların namus cinayetleri söz konusu olunca, bir anda töreye atıfta bulunması da kendi içinde bir zıtlık yaratır. Namus Cinayetleri Bu durum Cumhuriyetle birlikte oluşturulan siyasi ve kurumsal yapılarda cinsiyet politikalarının oynadığı rol ile birlikte düşünülebilir. 1930’larda kadınlara oy hakkı, eğitim hakkı, miras hakkı gibi haklar verildi. Burada önemli olan, egemen düşüncenin bu hakların kadınlara “verildiği” düşüncesi olmasıdır. Bu hakların verilmesi,modernleşmeye çalışan bir toplum için önemli kazanımlardan biri olarak görülüyordu. Kadının hakları üzerinden düşünülmüyordu. Namus Cinayetleri Kadınlar aileye ve milletin modernleşmesine olan katkıları üzerinden konumlandırılıyorlardı. Bugün Türkiye’de hala aile kadınların üzerinden tanımlandığı en önemli kurum ve alan olmaya devam ediyor. Kadınların kamusal hayata katılımı- ki Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından biri olarak düşünülür- doğrudan kadınların özgürleşmesi ve güçlenmesi ile sonuçlanmadı. Namus Cinayetleri Kuşkusuz, törelerin ne zamana kurumsal söylemin içine oturtulacağı siyasi bir seçimdir. Bu siyasi seçim iktidar ilişkileriyle ilgilidir. Bu iktidar ilişkilerindeki değişiklikler namus cinayetlerinin algılanmasında değişimlere de neden olabilir. Namus cinayetleri konusunda kurumsal söylemlerin, faaliyetlerin ciddi şekilde incelenmesi, bunların bu cinayetlerin oluşmasında ve devam etmesinde ne tür etkileri olduğu araştırılmalıdır.