Protoplazma Protoplazma, hücrenin zar (plazmolemma) ile sarılmış canlı kısmı ve bildiğimiz en kompleks canlı bileşimdir. Canlı protoplazmanın, organizmadan organizmaya ve hücreden hücreye yapısı az çok değişirse de, ortak metabolizma, büyüme, üreme ve uyarılabilme özelliklerinin temelde pek değişmediğini görülmektedir. Protoplazma kimyasal ve fiziksel yönden değerlendirilir Kimyasal olarak inorganik ve organik bileşikler Fiziksel olarak ise protoplazmanın yapısı, renk v.s. Protoplazmanın Kimyasal Yapısı İnorganik Bileşikler: 1) Su 2) Tuzlar, Asitler ve Bazlar 3) Gazlar Organik Bileşikler: 1) Karbohidratlar ve Türevleri 2) Yağlar ve Türevleri 3) Proteinler ve Türevleri 4) Nukleotidler ve Türevleri 1 Organik Bileşikler Organik bileşikler, esas elementler arası bağları Karbon atomları arasında, yada Karbon-Hidrojen atomları arasında olan karbon bileşikleridir. CO2, CO3 iyonları ve bunlardan türeyen bileşikler organik değildir; bunlarda “C” esasta “O” e bağlanır. “C” atomları, birbirleri ile 4’lü bağlar yapabilme yeteneği sonucu, zincir yada halka şekilli dev makromoleküller oluşturulabilir. Yüzlerce farklı kategorideki organik kategorisi tüm hücre tiplerinde vardır. bileşiklerin 4 temel Bunlar canlı protoplazmanın organik temelini oluştururlar. Bu 4 kategori: 1) Karbohidratlar ve Türevleri 2) Yağlar ve Türevleri 3) Proteinler ve Türevleri 4) Nukleotidler ve Türevleri Karbonhidratlar Bu gruptaki organik bileşiklerin bu adla anılmalarının nedeni, “C, H, ve O” den meydana gelmeleri ve son 2 elementin, su molekülünde olduğu gibi, 2:1 oranında olmasıdır. Genel atomik kompozisyonları “Cx(H2O)y”. x ve y tam sayıdır. x ve y, 3-7 arasında kalan küçük sayılar ise bu şekerlere monosakkaritleri yada basit şekerler denir. “C” atomu sayısına göre ; C3 Trios, C4 Tetros, C5 Pentos (Riboz, Deoksiriboz), C6 Hexos (Glikoz) C7 Heptos şeklinde adlandırılırlar. 2 Karbonhidratlar Benzer yada aynı tipte 2 monosakkarit’in birbirlerine uç uca bağlanmaları ve bu esnada 1 mol su kaybetmeleri ile Çift Şekerler yada Disakkaritler oluşur (Sükroz, Laktoz) Şekil 2. Disakkarit (çift şeker) oluşumu Karbonhidratlar Küçük, birbirine benzer yada birbirinin aynı olan kimyasal ünitelerin (monomer) birleşmesi sonucu büyük moleküllerin ortaya çıktığı genel kimyasal olaya Polymerizasyon adı verilir. Monomerlerin polymerizasyonu sonucu ortaya çıkan son ürün ise polymer olarak adlandırılır. Şekil. Polimerizasyon 3 Karbonhidratlar İkiden çok fazla monosakkarit ünitesi benzer şekilde su kaybederek birleştiklerinde Polysakkaritler meydana gelir. Polysakkaritler, monosakkaritlerin polymerleridir. Polysakkaritlerin polymerizasyonu kondensasyon tipi bir polymerizasyondur. n sayıda monomer reaksiyona katılıyorsa n-1 molekül suyun ayrılması ile polymer oluşur. Monosakkaritler ve disakkaritler suda kolayca eriyen, polysakkaridler ise suda çok zor eriyen karbohidratlardır. Polysakkaridler de basit şekerlerin, yani monosakkaridlerin polymerleridir. Hayvansal hücrelerde önemli bir polysakkarit olan Glikojen, bitkisel hücrelerde ise Selüloz dur. Karbonhidratların görevleri 1. Yapıya katılırlar (hücre zarı/hücre duvarı, matriks, DNA-RNA) 2. Depolanırlar (karaciğerde glikojen) 3. Enerji oluştururlar (fotosentezde görev, kaslarda hareket) 4. Tat verirler (şeker, bal) 4 Yağlar (Lipidler) • Hakiki yağlar da, karbonhidratlar gibi, C, H ve O bileşikleridir ancak yağ moleküllerindeki O atomu sayısı azdır. • Suda erimezler; benzen, kloroform gibi organik eriticilerde erirler 4 Grup altında incelenirler: 1. Basit Yağlar (Trigliserit’ler): a) Nötr Yağlar, b) Mumlar 2. Steroidler 3. Bileşik Yağlar 4. Karotinoidler Yağlar (Lipidler) 1. Basit Yağlar (Trigliserit’ler): a) Nötr Yağlar: Yağ asitlerinin gliserol ile verdikleri esterlerdir. Her bir molekülü, bir molekül gliserol ve 3 molekül yağ asidi içerir. İçerdikleri gliserol sabit, yağ asitleri farklıdır. Palmitik asit-CH3(CH2)14COOH, Stearik asit-CH3(CH2)16COOH Yağ asitleri, karbon atomlarının uzun bir zinciri olup, bir ucunda karboksil (–COOH) grubuna sahiptir. Doğadaki bütün yağ asitleri çift sayıda C atomuna sahiptir. Bir yada daha çok çift bağa sahip yağ asitleri doymamıştır. Doymamış yağ asidine sahip yağlar oda sıcaklığında sıvı, doymuş yağ asidine sahip yağlar ise katıdır. 5 Yağlar (Lipidler) b) Mumlar: Yağ asitlerinin gliserolden (gliserin) daha büyük moleküllü alkollerle verdikleri esterlerdir. Örn. Arıların abdomen segmentinden salınarak petek yapımında kullanılır. 2) Steroidler: Cinsiyet hormonları, adrenal korteks hormonları, Vitamin D, kolestrol gibi canlı için oldukça önemli maddelerdir. 3) Bileşik Yağlar: Alkol ve yağ asitlerine ilaveten başka bileşikleri de kapsarlar. Fosfolipidler: Fosfat içerirler, Hücre zarının önemli bir bileşenidir. Glikolipidler: Karbonhidrat ve azot içerirler Lipoproteinler: Çeşitli proteinlerle bağlı lipidlerdir. 4) Karotinoidler: Bazı boya maddeleri veya pigmentlerdir. A vitamini, vitellüs pigmenti gibi. Yağlar (Lipidler) görevleri 1. En yüksek enerji kaynağıdır; karbohidrat yıkımı ile 17 kjg-1 enerji oluşurken lipid yıkımı ile 38 kjg–1.oluşmaktadır 2. İzole edicidir; yağlar endotermik hayvanlarda deriye yakın birikir ve vücut ısısını korur, sucul canlılarda (balina-fok) izolatör olarak tüyler bulunmadığından yağ tabakası daha kalındır. Ayrıca membran potansiyeli ile ilişkili olarak elektriki yük anlamında da yalıtım sağlar. 3. Koruyucudur; önemli bazı organların (böbrek) çevresinde onları paketler gibi çevreler, fiziki zararlardan korur. 4. Yüzmede etkilidir; yoğunluğu sudan daha az olduğundan yüzen iri gövdeli hayvanlar için önemlidir. Balina-köpek balığı vb.’de vücut ağırlığının %25’ini ekstra yağlanmış karaciğer oluşturmaktadır. 5. Suya dayanıklıdır; karasal canlılarda vücuttaki suyun korunması gerekir, deri yağ üreterek su geçirmez hale gelmiştir. Böcekler ise mumsu kütikül ile evaporasyona karşı koyarlar. 6. Hücre zarının yapısında yer alır; fosfolipid, kolesterol ve glikolipid şeklinde halinde zarın esas elemanı olarak tanıma-taşıma v.b birçok işleve katılır. 7. Diğer özelleşmiş fonksiyonlar; polinasyonda (tozlaşmada) esansiyel yağ asitleri ile bitkilerin böcekleri çekmeleri, arıların petek için yağı kullanmaları, sinyal molekülü olmaları (bazı hormonlar/steroid, eikozonoid, retinoik gibi), mediatör görev üstlenmeleri, bazı vitaminler için çözücü ortam oluşturmaları verilebilir. 6 Proteinler Amino Asitler olarak bilinen ünitelerin polymerleridir. Amino asitler, organik asitlerin α pozisyonundaki bir “H” atomunun yerini bir Amino grubunun (NH2) almasıyla oluşurlar. Amino asitler genelde şu formüle göre gösterilebilirler: Değişken grup Amino grubu Karboksil grubu Burada: NH2 α pozisyonundaki amino grubu, COOH karboksil grubu, R ise yapısı değişken olan bir atomik gruptur. Örneğin; en basit amino asit olan Glycine’de R=H, Serine’de R= OH, Alanine’de R= CH3 tür. Proteinler Yaklaşık 70 farklı amino asit biliniyorsa da, hayvanlarda sadece 20-24’üne rastlanır. Tek bir protein molekülünde ise yüzlerce, binlerce amino asit yer alır. Bir protein molekülünde bir amino asidin amino grubu, komşusunun karboksil grubu ile bağlanır oluşan bağa peptid bağı denir. Bu bağlanma ile bir molekül su açığa çıkar. 7 Proteinler Şekil. Dipeptid oluşumu Bu şekilde 2 amino asit birleştiğinde bir dipeptid; birçok amino asit polimerize olduğunda ise bir polypeptid olarak adlandırılır. Proteinler 1. Polipeptid zincirindeki amino asitlerin, DNA’nın kontrolünde belirli bir düzen içerisinde, zincir şeklinde dizilmesiyle meydana gelen yapıya molekülün primer yapısı; 2. uzun polipeptid zincirinin bir heliks yada spiral şeklinde kıvrılmasıyla meydana gelen yapıya sekonder yapısı denir. Sekonder yapıda en çok rastlanan alfa helikstir. Bu heliks yada spiral şekil bir amino asidin karboksil (- COOH) grubu ve heliksdeki komşu amino asidin amino (NH2) grubu arasında zayıf hidrojen bağları ile meydana getirilir. 3. Peptid zincirlerinin üç boyutlu şekli proteinin tersiyer yapısıdır. Tersiyer yapıda disülfid (- S – S -) bağları önemli rol oynar. 4. Birden fazla polipeptid zincirine sahip proteinler ise quaterner yapı gösterir. 8 Primer Yapı Sekonder Yapı Tersiyer Yapı Kuaterner Yapı Şekil. Protein organizasyonu Proteinler Protein normalin üzerinde ısıtılması yada bir kimyasal maddeye maruz kalması sonucu tersiyer yapı bozulup biyolojik aktivitesi yok olur. Buna denaturasyon denir. Ör. yumurta kaynatıldığında, proteinlerin katı hale dönüşmesi. 9 Proteinlerin Sınıflandırılması Proteinler, Basit Proteinler ve Bileşik Proteinler olarak 2 grup oluştururlar. Basit proteinlerin hidrolizi sonucu sadece amino asitler açığa çıkar (Ör. Albüminler, Globülinler gibi). Bileşik proteinlerde basit proteinler prostetik grup adı verilen diğer bir grup ile birleşmiş haldedir. a) Nukleoproteinler (protein + nukleik asit), b) Glikoproteinler (protein + karbohidrat), c) Lipoproteinler (protein + lipidler) d) Kromoproteinler (protein + pigment maddesi) canlılık aktivasyonu 1. Beslenme 3. Büyüme 4. Boşaltım 5. Destek hareket 6. Duyarlılık ve Koordinasyon 7. Çoğalma İşlev proteinin polipeptide hidrolizi nişastanın maltoza dönüşü lipaz grana lamellerinde yağların yağ asitlerine dönüşü klorofilin fotosentezde en iyi ışık almasını düzenleme fibröz protein musin hücre hareketi besinini süzerek alan canlılarda yutmayı sağlar, otolizde yer alır ovalbumin yumurta akında protein depolar kazein hemoglobin hemoeritrin hemosiyanin klorokruorin sütte proteini depolar oksijen taşınımı myoglobin protrombin, fibrinojen musin kaslarda O2 nakli kanda pıhtılaşma solunum yüzeyini nemli tutar vücudun savunmasını sağlar (bakteri invazyonu) antibadiler hormonlar (tiroksin) metabolizma, büyümeyi kontrol enzimler (ureaz, arginaz) protein bozumu ve üre şekillendirmede katalizör aktin-myosin ossein elastin kas kontraksiyonu kemikte yapısal destek ligamente elastiklik ve dayanıklılık verme kollajen tendon ve kıkırdakta esneklik ve dayanıklılık keratin sklerotin pul, plak, deri, tırnak-koruma böcekte ekzoiskelet dayanıklılığı lipoprotein hücre membranında yapısal eleman hormon (insülin, ACTH ) kan şekeri seviyesi-kan basıncı kontrolü vs. rodopsin / opsin hormonlar (prolactin) kromatin gluten retinada ışığa duyarlı pigment memelide süt üretimi kromozomlara yapısal destek embriyo beslenmesinde depo protein Proteinlerin görevleri 2. Solunum ve nakil örnek protein tripsin amilaz 10 Nukleotidler Bir nukleotid, 3 alt üniteden oluşan bir moleküler komplekstir. 1. organik fosfat grubu, 2. pentos şeker ve 3. azotlu baz 1. Organik fosfatlar Organik fosfatlar şeklinde söz edilen fosfat grupları, inorganik bir madde olan fosforik asidin (H3PO4) türevleridir. Formülü H-O-H2PO3 şeklinde yazarsak, - Azotlu baz O-H2PO3 kısmı söz konusu fosfat grubunu temsil eder. Fosfat grubu Pentoz şeker (5 C’ lu) Nukleotidler 2. Pentoz Şeker (5 Cli) Bir nukleotiddeki pentoz şeker grubu ya riboz, yada deoksiriboz cinsindendir. Deoksiriboz’un bileşiminde, riboz’a göre bir “O” atomu eksiktir. Deoksiribozun 2 pozisyonunda –OH yoktur. 11 Nukleotidler 1. Azotlu Baz Bir nükleotidin azotlu bazı, “C” ile birlikte “N” da içeren halka şekilli bir yapıya sahiptir. 2 tiptir; Pyrimidin’ler tek halka ile, pürin’ler ise çift halka Pürinler: Adenin (A) ve Guanin (G), iki halkalıdır. Pirimidinler: Timin (T), Sitozin (C) ve Urasil (U), tek halkalıdır. Nukleotidler Bir azotlu baz, bir pentoz şeker ile birleştiğinde meydana gelen kompleks bir nukleosid’dir. riboz/deoksiriboz tipi şeker+ azotlu baz = nukleosid Bir nukleosid’ın şeker kısmına bir organik fosfat grubu bağlandığında, nukleotid oluşur. nukleosid+ fosfat gr. = nukleotid 12 Nukleotidler Hayvanlarda görülen nukleotidler 2 belirgin seri teşkil ederler. Bunlar pentoz şeker bileşeninin riboz yada deoksiriboz olmasına bağlıdır. Her bir seride azotlu baz komponentleri farklı olan 4 spesifik nukleotid vardır. Urasil sadece riboz serisinde, Timin ise sadece deoxyribose serisinde bulunur. Adenin, Guanin ve Sitosin ise her 2 seride de vardır. Nukleotidler, hücrede 3 temel fonksiyon gören daha büyük moleküler komplekslerin yapı taşlarıdırlar. Bunlar: Enerji Taşıyıcılar, Koenzimler ve Genetik Sistem Komponentleri’dir. Nukleotidlerin Görevleri 1. Enerji Taşıyıcılar Nukleotidlerin fosfat uçlarına 1 veya 2 ilave fosfat grubu bağlayabilme özelliğine sahiptirler. Örneğin, Adenozin monofosfat’a (AMP), 1 organik fosfat eklendiğinde Adenozin difosfat (ADP), 2 organik fosfat eklendiğinde Adenozin trifosfat (ATP) Bu molekül canlı sistemde yüksek düzeyde kimyasal enerji taşıyan bir maddedir maddedir. 13 Nukleotidlerin Görevleri 2. Koenzimler Koenzim, belli bir enzimle birlikte iş gören bir taşıyıcı moleküldür. Bunların çoğunluğu da nukleotidlerin kimyasal türevleridir. Çoğunlukla, nukleotidlerin azotlu baz kısımları yerini bir vitamin türevi alır. B2 Vitamini tabanlı flavin mononukleotid (FMN), ve bunun AMP ile birleşmesinden oluşan flavin adenin dinukleotid (FAD) birer koenzimdirler. Nukleotidlerin Görevleri 3. Genetik Sistemler Nukleik asitler, binlerce nukleotid ünitesinin polymerizasyonu sonucu oluşan polinukleotidlerdir. Kendilerini meydana getiren nukleotidlerin riboz yada deoksiriboz serisinden gelmelerine bağlı olarak nukleik asitler 2 ayrı tiptedirler: Riboz nukleotidlerinden oluşan bir polimer, Ribonukleik asit (RNA); deoksiriboz nukleotidlerinden oluşan polimer ise Deoksiribonukleik asit (DNA) şeklinde adlandırılır. 14 Nukleotidlerin Görevleri 3. Genetik Sistemler Her 2 tipte de nukleotid üniteleri, bir ünitenin pentoz şeker bileşeni diğer ünitenin fosfat bileşenine bağlanarak bir araya gelirler. Bu şekilde oluşan zincirde yan zincirler meydana getiren azotlu bazlar şeker gruplarına bağlıdır. RNA’da oluşuma katılabilen 4 farklı tipte nukleotid ünitesi değişen sayıda ve sıralanmalarla bir araya geldiklerinde sonsuz çeşitlilikte moleküller meydana getirebilirler: Nukleotidlerin Görevleri 3. Genetik Sistemler - RNA Bu moleküllerde yer alan 4 farklı azotlu baz, 4 harfli bir alfabe gibi iş görür ve protein sentezinde önemli rol oynar. RNA hücre içinde sitoplazma ve nukleusda bulunur. RNA’nın 3 farklı tipi tanımlanmıştır: 1. Messenger RNA (mRNA): Kalıtsal mesajı nukleusdaki DNA molekülünden kopyalayarak sitoplazmadaki protein sentezinin gerçekleştiği ribozomlara taşırlar. 2. Ribozomal RNA (rRNA): Nukleolusda bol bulunurlar. Proteinlerle birlikte ribozomları yaparlar. Ribozom alt ünitelerinin bağlanmasını sağlarlar. 3. Transfer RNA (tRNA): Sitoplazmada serbest halde bulunan amino asitleri kendilerine bağlayarak ribozomlara taşırlar. 15 Nukleotidlerin Görevleri 3. Genetik Sistemler - DNA DNA molekülünde ise, uzun polinukleotid zincirleri çift teşkil etmiştir. Nukleotidlerin Görevleri Azotlu bazları ve dolayısıyla DNA’nın çift zincirlerini bir arada tutan hidrojen bağlarıdır. Azotlu bazların birbirleri ile çift teşkil edebilmeleri sadece 4 farklı şekilde mümkündür: Adenin sadece thymin ile, guanin sadece cytosin ile bağlanabilir. Fakat molekül zinciri boyunca bu çiftlerin sıralanma şekillerinde yada sayılarında bir sınır yoktur, dolayısıyla tıpkı RNA moleküllerinde “A, U, G, C” bazlarının 4 sembollü bir alfabe oluşturması gibi, DNA moleküllerinde de “A – T, T – A, G – C, C – G” baz çiftleri çok çeşitli kodlamaları olası kılan 4 sembollü bir alfabe oluştururlar. DNA molekülünün bir diğer özelliği, çift zincirlerinin düz değil, bir spiral yada çift heliks şeklinde olmasıdır RNA molekülünde ise, uzun polinukleotid zincirleri çift teşkil etmiştir. 16 DNA’nın yapısı Fonksiyonel olarak DNA’nın 3 önemli özelliği 1. DNA’nın azotlu baz çiftlerinin spesifik sıralanışları kodlanmış enformasyonu temsil eder, ki bu bilgiler hücreye, gerekli spesifik proteinleri üretebilme yeteneği verir. Protein sentezini bu şekilde kontrol etmekle DNA, sonuçta her canlı hücrenin yapısal ve fonksyonel temelini kontrol ediyor demektir. 2. Hücre içinde geçerli uygun şartlar altında, DNA’nın kendini çiftleme yani duplikasyon özelliği vardır. Bir başka deyişle, DNA üreyebilen bir moleküldür. Bu özelliği ile DNA hücresel ve hayvansal bütün üreme tiplerinin, dolayısıyla kalıtımın temelini oluşturur. 17 Fonksiyonel olarak DNA’nın 3 önemli özelliği 3. DNA’nın bir özelliği de mutabil olması, yani mutasyonlara maruz kalabilmesidir. Yani belli şartlar altında molekülün bazı azotlu baz sıralanmalarında hafif değişiklikler olabilir. Bu değişiklikler olduktan sonra stabil hale geçerler ve eğer ortaya çıktıkları organizma için değişim zararlı değil ise, takibeden nesillere aktarılırlar. Hücre içinde moleküler seviyede ortaya çıkan böyle değişiklikler ard arda gelen döllerde organizmayı da az çok değiştirecekler, yani DNA’nın mutabil özelliği, canlılarda gözlediğimiz büyük çeşitliliğin nedeni olan evolüsyon olayını da olası kılacaktır. Protoplazmanın Fiziksel Yapısı Bir başka ortam içinde partiküller içeren herhangi bir sistem, bu parçacıkların boyuna bağlı olarak 3 ayrı kategorinin birine dahil edilebilir. Partiküller ortam içinde eriyecek kadar küçük ise sistem bir solüsyon Parçacıklar örneğin toprak tanecikleri kadar büyük ise bunlar yer çekimi ile kısa zamanda ortam kabının dibine çöker. Böyle bir sistem kaba süspansyon ‘dur. Parçacıklar bu iki ekstrem boyut arasında ise ne bir solüsyon oluşturabilecekler, nede dibe çökeceklerdir. Böyle sisteme kolloid denir. Bir kolloidin partikül boyutları 1/1000-1/10 µm arasıdır. 18 Protoplazmanın Fiziksel Yapısı Protoplazma kısmen hakiki solüsyon, kısmen de kolloidal bir sistemdir. Birçok maddenin içinde eridiği ortam sudur. Aynı zamanda kolloidal boyutlarda birçok erimez maddenin de içinde dağıldığı bir sıvı faz oluşturur. Yani su, kolloidal sistemin dağıtma fazı’dır. Bunun içinde dağılan fazı ise proteinler, nukleik asitler, vs gibi katı makromoleküller ve sıvı yağlar oluşturur. Protoplazmanın Fiziksel Yapısı Hücresel kolloidler: Hücresel kolloidler faz dönümleri olarak da bilinen reversibl sol-gel değişimleri geçirirler. Sisteme büyük sayıda kolloidal partiküller ilave edilirse yada yavaş yavaş su çekilirse partiküller giderek birbirine yaklaşırlar ve sonunda temas ederler. Yani başlangıçta dağılmış halde olan faz şimdi devamlı, süngerimsi bir ağ oluşturur. Su ise ağın gözleri arasında damlacıklar halindedir. Bu durum kolloidin gel hali’dir. % 90 kadarı su olan bir deniz anasının belirgin bir şekil koruyabilmesi, bünyesindeki kolloidal sistemin gel haline geçmesi ile mümkündür. 19 Protoplazmanın Fiziksel Yapısı Bu durumun aksini düşünürsek, bir kolloidal sisteme su ilave edildiğinde yada sistemden bir miktar kolloidal partikül uzaklaştırıldığında sistemin akışkanlığı artar yani kolloid sol hali’ne geçer. Hücrelerde partikül konsantrasyonlarının lokal değişimleri ile sol ve gel değişimleri normal olarak ve tekrar tekrar gözlenebilir. Artan temperatür bir geli bir sol haline getirebilir. Düşük yada yüksek pH, basınç gibi birçok kimyasal ve fiziksel faktörler sol-gel şartlarını etkileyebilir. HÜCRE İngiliz bilim adamı Robert Hooke, ilk basit mikroskopu kullanarak şişe mantarı kesitlerinde kutu benzeri boşlukları gözlemiş ve bunlara “küçük kutular yada cell” adını vermiştir. Tüm organizmaların hücrelerden ve hücre ürünlerinden meydana geldiği şeklindeki genelleme, Alman Schleiden ve Schwann’ın 1838-1839’da ortaya attıkları hücre teorisi olarak bilinir. 1840’da J. Purkinje hücre içeriklerini tanımlamada protoplazma terimini kullandı. Protoplazma başlangıçta granüler, gel benzeri bir karışım olarak düşünüldü; hücre bir nukleus içeren sabun torbası gibi görüldü. Daha sonra granüler bir sabundan ziyade, içinde çok sayıda organellerden meydana geldiği, hücre organellerinin hücrenin yaşamında spesifik bir fonksiyonu yerine getirdiği ortaya kondu. 20 HÜCRE Cesamet olarak en büyük hücreler olan yumurta hücreleri hariç, hücreler küçük olup çıplak gözle görülemezler. Dolayısıyla, hücreleri anlamamız resolüsyonu güçlü mikroskoplardaki teknik gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Hücreler yaşamın fabrikalarıdır. En primitif hücreler bile tüm canlının temel birimlerini oluşturan son derece kompleks yapılardır. Tüm dokular ve organlar hücrelerden meydana gelmiştir. Bir insanda tahminen 60 trilyon hücre etkileşim içinde olup her biri özelleşmiş rolünü icra eder. Tek hücreli organizmalarda yaşamın tüm fonksiyonları mikroskopik bir paket içinde yerine getirilir. Hücreler olmadan bir yaşam düşünülemez. Hücre yaşamın temel yapısal ve fonksiyonel birimini gösterir fikri biyolojinin önemli bir birleştirici kavramıdır. HÜCRE İçinde karmaşık yaşam olaylarının devam ettiği en küçük canlı varlık olan hücre: etrafı canlı bir zarla çevrili bir sitoplazma kitlesi içinde bir nukleustan ibarettir . Şekil. Hücrenin genel görünüşü 21 HÜCRE 100 nm - 1 nm : elektron mikroskobu 100 μm -100 nm : ışık mikroskobu 1 mm -100 μm : makroskobi Şekil. Obje boyutuna göre inceleme yolları Hücre ile ilgili bazı boyutlar atom 0,1 nm aminoasit 1 nm protein 1‐10 nm ribozom 10 nm virüs 10‐100 nm mitokondri kloroplast nukleus eritrosit epitel hücresi 1 μm 1‐10 μm 1‐10 μm 7‐ 8 μm 10‐100 μm 22