1 Protoplazma

advertisement
Protoplazma
 Protoplazma, hücrenin zar (plazmolemma) ile sarılmış canlı kısmı ve
bildiğimiz en kompleks canlı bileşimdir.
 Canlı protoplazmanın, organizmadan organizmaya ve hücreden
hücreye yapısı az çok değişirse de, ortak metabolizma, büyüme,
üreme ve uyarılabilme özelliklerinin temelde pek değişmediğini
görülmektedir.
 Protoplazma kimyasal ve fiziksel yönden değerlendirilir
 Kimyasal olarak inorganik ve organik bileşikler
 Fiziksel olarak ise protoplazmanın yapısı, renk v.s.
Protoplazmanın Kimyasal Yapısı
İnorganik Bileşikler:
1) Su
2) Tuzlar, Asitler ve Bazlar
3) Gazlar
Organik Bileşikler:
1) Karbohidratlar ve Türevleri
2) Yağlar ve Türevleri
3) Proteinler ve Türevleri
4) Nukleotidler ve Türevleri
1
Organik Bileşikler
Organik bileşikler, esas elementler arası bağları
Karbon atomları arasında, yada Karbon-Hidrojen atomları arasında
olan karbon bileşikleridir.
CO2, CO3 iyonları ve bunlardan türeyen bileşikler organik değildir;
bunlarda “C” esasta “O” e bağlanır.
“C” atomları, birbirleri ile 4’lü bağlar yapabilme yeteneği sonucu,
zincir yada halka şekilli dev makromoleküller oluşturulabilir.
Yüzlerce farklı kategorideki organik
kategorisi tüm hücre tiplerinde vardır.
bileşiklerin
4
temel
Bunlar canlı protoplazmanın organik temelini oluştururlar. Bu 4
kategori:
1) Karbohidratlar ve Türevleri
2) Yağlar ve Türevleri
3) Proteinler ve Türevleri
4) Nukleotidler ve Türevleri
Karbonhidratlar
Bu gruptaki organik bileşiklerin bu adla anılmalarının nedeni, “C, H, ve
O” den meydana gelmeleri ve son 2 elementin, su molekülünde olduğu
gibi, 2:1 oranında olmasıdır.
Genel atomik kompozisyonları “Cx(H2O)y”. x ve y tam sayıdır.
x ve y, 3-7 arasında kalan küçük sayılar ise bu şekerlere
monosakkaritleri yada basit şekerler denir.
“C” atomu sayısına göre ;
C3  Trios,
C4  Tetros,
C5  Pentos (Riboz, Deoksiriboz),
C6  Hexos (Glikoz)
C7  Heptos şeklinde adlandırılırlar.
2
Karbonhidratlar
Benzer yada aynı tipte 2 monosakkarit’in birbirlerine uç uca
bağlanmaları ve bu esnada 1 mol su kaybetmeleri ile
Çift Şekerler yada Disakkaritler oluşur (Sükroz, Laktoz)
Şekil 2. Disakkarit (çift şeker) oluşumu
Karbonhidratlar
Küçük, birbirine benzer yada birbirinin aynı olan kimyasal ünitelerin
(monomer) birleşmesi sonucu büyük moleküllerin ortaya çıktığı genel
kimyasal
olaya
Polymerizasyon
adı
verilir.
Monomerlerin
polymerizasyonu sonucu ortaya çıkan son ürün ise polymer olarak
adlandırılır.
Şekil. Polimerizasyon
3
Karbonhidratlar
İkiden çok fazla monosakkarit ünitesi benzer şekilde su kaybederek
birleştiklerinde
Polysakkaritler
meydana
gelir.
Polysakkaritler,
monosakkaritlerin polymerleridir.
Polysakkaritlerin polymerizasyonu kondensasyon tipi bir
polymerizasyondur.
n sayıda monomer reaksiyona katılıyorsa n-1 molekül suyun ayrılması ile
polymer oluşur.
Monosakkaritler ve disakkaritler suda kolayca eriyen, polysakkaridler ise
suda çok zor eriyen karbohidratlardır.
Polysakkaridler
de
basit
şekerlerin,
yani
monosakkaridlerin
polymerleridir.
Hayvansal hücrelerde önemli bir polysakkarit olan Glikojen, bitkisel
hücrelerde ise Selüloz dur.
Karbonhidratların görevleri
1.
Yapıya katılırlar (hücre zarı/hücre duvarı, matriks, DNA-RNA)
2. Depolanırlar (karaciğerde glikojen)
3. Enerji oluştururlar (fotosentezde görev, kaslarda hareket)
4. Tat verirler (şeker, bal)
4
Yağlar (Lipidler)
• Hakiki yağlar da, karbonhidratlar gibi, C, H ve O bileşikleridir
ancak yağ moleküllerindeki O atomu sayısı azdır.
• Suda erimezler; benzen, kloroform gibi organik eriticilerde erirler
4 Grup altında incelenirler:
1. Basit Yağlar (Trigliserit’ler):
a) Nötr Yağlar,
b) Mumlar
2. Steroidler
3. Bileşik Yağlar
4. Karotinoidler
Yağlar (Lipidler)
1. Basit Yağlar (Trigliserit’ler):
a) Nötr Yağlar:
Yağ asitlerinin gliserol ile verdikleri esterlerdir.
Her bir molekülü, bir molekül gliserol ve 3 molekül yağ asidi içerir.
İçerdikleri gliserol sabit, yağ asitleri farklıdır.
Palmitik asit-CH3(CH2)14COOH, Stearik asit-CH3(CH2)16COOH
Yağ asitleri, karbon atomlarının uzun bir zinciri olup, bir ucunda
karboksil (–COOH) grubuna sahiptir.
Doğadaki bütün yağ asitleri çift sayıda C atomuna sahiptir.
Bir yada daha çok çift bağa sahip yağ asitleri doymamıştır. Doymamış
yağ asidine sahip yağlar oda sıcaklığında sıvı, doymuş yağ asidine
sahip yağlar ise katıdır.
5
Yağlar (Lipidler)
b) Mumlar: Yağ asitlerinin gliserolden (gliserin) daha büyük moleküllü
alkollerle verdikleri esterlerdir.
Örn. Arıların abdomen segmentinden salınarak petek yapımında kullanılır.
2) Steroidler: Cinsiyet hormonları, adrenal korteks hormonları, Vitamin D,
kolestrol gibi canlı için oldukça önemli maddelerdir.
3) Bileşik Yağlar: Alkol ve yağ asitlerine ilaveten başka bileşikleri de
kapsarlar.
Fosfolipidler: Fosfat içerirler, Hücre zarının önemli bir bileşenidir.
Glikolipidler: Karbonhidrat ve azot içerirler
Lipoproteinler: Çeşitli proteinlerle bağlı lipidlerdir.
4) Karotinoidler: Bazı boya maddeleri veya pigmentlerdir. A vitamini, vitellüs
pigmenti gibi.
Yağlar (Lipidler) görevleri
1. En yüksek enerji kaynağıdır; karbohidrat yıkımı ile 17 kjg-1 enerji
oluşurken lipid yıkımı ile 38 kjg–1.oluşmaktadır
2. İzole edicidir; yağlar endotermik hayvanlarda deriye yakın birikir ve
vücut ısısını korur, sucul canlılarda (balina-fok) izolatör olarak tüyler
bulunmadığından yağ tabakası daha kalındır. Ayrıca membran potansiyeli
ile ilişkili olarak elektriki yük anlamında da yalıtım sağlar.
3. Koruyucudur; önemli bazı organların (böbrek) çevresinde onları paketler
gibi çevreler, fiziki zararlardan korur.
4. Yüzmede etkilidir; yoğunluğu sudan daha az olduğundan yüzen iri gövdeli
hayvanlar için önemlidir. Balina-köpek balığı vb.’de vücut ağırlığının
%25’ini ekstra yağlanmış karaciğer oluşturmaktadır.
5. Suya dayanıklıdır; karasal canlılarda vücuttaki suyun korunması gerekir,
deri yağ üreterek su geçirmez hale gelmiştir. Böcekler ise mumsu kütikül
ile evaporasyona karşı koyarlar.
6. Hücre zarının yapısında yer alır; fosfolipid, kolesterol ve glikolipid
şeklinde halinde zarın esas elemanı olarak tanıma-taşıma v.b birçok işleve
katılır.
7. Diğer özelleşmiş fonksiyonlar; polinasyonda (tozlaşmada) esansiyel yağ
asitleri ile bitkilerin böcekleri çekmeleri, arıların petek için yağı
kullanmaları, sinyal molekülü olmaları (bazı hormonlar/steroid, eikozonoid,
retinoik gibi), mediatör görev üstlenmeleri, bazı vitaminler için çözücü
ortam oluşturmaları verilebilir.
6
Proteinler
Amino Asitler olarak bilinen ünitelerin polymerleridir.
Amino asitler, organik asitlerin α pozisyonundaki bir “H” atomunun yerini
bir Amino grubunun (NH2) almasıyla oluşurlar.
Amino asitler genelde şu formüle göre gösterilebilirler:
Değişken grup
Amino grubu
Karboksil grubu
Burada: NH2 α pozisyonundaki amino grubu, COOH karboksil grubu, R ise
yapısı değişken olan bir atomik gruptur.
Örneğin; en basit amino asit olan Glycine’de R=H, Serine’de R= OH,
Alanine’de R= CH3 tür.
Proteinler
Yaklaşık 70 farklı amino asit biliniyorsa da, hayvanlarda sadece 20-24’üne
rastlanır.
Tek bir protein molekülünde ise yüzlerce, binlerce amino asit yer alır.
Bir protein molekülünde bir amino asidin amino grubu, komşusunun
karboksil grubu ile bağlanır oluşan bağa peptid bağı denir. Bu bağlanma ile
bir molekül su açığa çıkar.
7
Proteinler
Şekil. Dipeptid oluşumu
Bu şekilde 2 amino asit birleştiğinde bir dipeptid;
birçok amino asit polimerize olduğunda ise bir polypeptid olarak
adlandırılır.
Proteinler
1.
Polipeptid zincirindeki amino asitlerin, DNA’nın kontrolünde belirli bir
düzen içerisinde, zincir şeklinde dizilmesiyle meydana gelen yapıya
molekülün primer yapısı;
2.
uzun polipeptid zincirinin bir heliks yada spiral şeklinde kıvrılmasıyla
meydana gelen yapıya sekonder yapısı denir. Sekonder yapıda en çok
rastlanan alfa helikstir. Bu heliks yada spiral şekil bir amino asidin
karboksil (- COOH) grubu ve heliksdeki komşu amino asidin amino (NH2) grubu arasında zayıf hidrojen bağları ile meydana getirilir.
3.
Peptid zincirlerinin üç boyutlu şekli proteinin tersiyer yapısıdır. Tersiyer
yapıda disülfid (- S – S -) bağları önemli rol oynar.
4.
Birden fazla polipeptid zincirine sahip proteinler ise quaterner yapı
gösterir.
8
Primer Yapı
Sekonder Yapı
Tersiyer Yapı
Kuaterner Yapı
Şekil. Protein organizasyonu
Proteinler
Protein normalin üzerinde ısıtılması yada bir kimyasal maddeye maruz
kalması sonucu tersiyer yapı bozulup biyolojik aktivitesi yok olur. Buna
denaturasyon denir.
Ör. yumurta kaynatıldığında, proteinlerin katı hale dönüşmesi.
9
Proteinlerin Sınıflandırılması
Proteinler,
Basit
Proteinler
ve
Bileşik
Proteinler
olarak
2
grup
oluştururlar.
Basit proteinlerin hidrolizi sonucu sadece amino asitler açığa çıkar (Ör.
Albüminler, Globülinler gibi).
Bileşik proteinlerde basit proteinler prostetik grup adı verilen diğer bir
grup ile birleşmiş haldedir.
a) Nukleoproteinler (protein + nukleik asit),
b) Glikoproteinler (protein + karbohidrat),
c) Lipoproteinler (protein + lipidler)
d) Kromoproteinler (protein + pigment maddesi)
canlılık aktivasyonu
1. Beslenme
3. Büyüme
4. Boşaltım
5. Destek hareket
6. Duyarlılık ve
Koordinasyon
7. Çoğalma
İşlev
proteinin polipeptide hidrolizi
nişastanın maltoza dönüşü
lipaz
grana lamellerinde
yağların yağ asitlerine dönüşü
klorofilin fotosentezde en iyi ışık almasını düzenleme
fibröz protein
musin
hücre hareketi
besinini süzerek alan canlılarda yutmayı sağlar, otolizde yer alır
ovalbumin
yumurta akında protein depolar
kazein
hemoglobin hemoeritrin
hemosiyanin klorokruorin
sütte proteini depolar
oksijen taşınımı
myoglobin
protrombin, fibrinojen
musin
kaslarda O2 nakli
kanda pıhtılaşma
solunum yüzeyini nemli tutar
vücudun savunmasını sağlar (bakteri invazyonu)
antibadiler
hormonlar (tiroksin)
metabolizma, büyümeyi kontrol
enzimler (ureaz, arginaz)
protein bozumu ve üre şekillendirmede katalizör
aktin-myosin
ossein
elastin
kas kontraksiyonu
kemikte yapısal destek
ligamente elastiklik ve dayanıklılık verme
kollajen
tendon ve kıkırdakta esneklik ve dayanıklılık
keratin
sklerotin
pul, plak, deri, tırnak-koruma
böcekte ekzoiskelet dayanıklılığı
lipoprotein
hücre membranında yapısal eleman
hormon (insülin, ACTH )
kan şekeri seviyesi-kan basıncı kontrolü vs.
rodopsin / opsin
hormonlar (prolactin)
kromatin
gluten
retinada ışığa duyarlı pigment
memelide süt üretimi
kromozomlara yapısal destek
embriyo beslenmesinde depo protein
Proteinlerin görevleri
2. Solunum ve nakil
örnek protein
tripsin
amilaz
10
Nukleotidler
Bir nukleotid, 3 alt üniteden oluşan bir moleküler komplekstir.
1. organik fosfat grubu, 2. pentos şeker ve 3. azotlu baz
1. Organik fosfatlar Organik fosfatlar şeklinde söz edilen
fosfat grupları, inorganik bir madde olan
fosforik asidin (H3PO4) türevleridir.
Formülü H-O-H2PO3 şeklinde yazarsak, -
Azotlu baz
O-H2PO3 kısmı söz konusu fosfat grubunu
temsil eder.
Fosfat grubu
Pentoz şeker (5 C’ lu)
Nukleotidler
2. Pentoz Şeker (5 Cli)
Bir nukleotiddeki pentoz şeker grubu ya riboz, yada deoksiriboz
cinsindendir.
Deoksiriboz’un bileşiminde, riboz’a göre bir “O” atomu eksiktir.
Deoksiribozun 2 pozisyonunda –OH yoktur.
11
Nukleotidler
1. Azotlu Baz
Bir nükleotidin azotlu bazı, “C” ile birlikte “N” da içeren halka şekilli bir
yapıya sahiptir. 2 tiptir; Pyrimidin’ler tek halka ile, pürin’ler ise çift halka

Pürinler: Adenin (A) ve Guanin (G), iki halkalıdır.

Pirimidinler: Timin (T), Sitozin (C) ve Urasil (U), tek halkalıdır.
Nukleotidler
Bir azotlu baz, bir pentoz şeker ile birleştiğinde meydana gelen kompleks bir
nukleosid’dir.
riboz/deoksiriboz tipi şeker+ azotlu baz = nukleosid
Bir nukleosid’ın şeker kısmına bir organik fosfat grubu bağlandığında, nukleotid
oluşur.
nukleosid+ fosfat gr. = nukleotid
12
Nukleotidler
Hayvanlarda görülen nukleotidler 2 belirgin seri teşkil ederler. Bunlar
pentoz şeker bileşeninin riboz yada deoksiriboz olmasına bağlıdır.
Her bir seride azotlu baz komponentleri farklı olan 4 spesifik nukleotid
vardır.
Urasil sadece riboz serisinde,
Timin ise sadece deoxyribose serisinde bulunur.
Adenin, Guanin ve Sitosin ise her 2 seride de vardır.
Nukleotidler, hücrede 3 temel fonksiyon gören daha büyük moleküler
komplekslerin yapı taşlarıdırlar. Bunlar: Enerji Taşıyıcılar, Koenzimler ve
Genetik Sistem Komponentleri’dir.
Nukleotidlerin Görevleri
1. Enerji Taşıyıcılar
Nukleotidlerin fosfat uçlarına 1 veya 2 ilave fosfat grubu bağlayabilme
özelliğine sahiptirler.
Örneğin, Adenozin monofosfat’a (AMP),
1 organik fosfat eklendiğinde Adenozin difosfat (ADP),
2 organik fosfat eklendiğinde Adenozin trifosfat (ATP)
Bu molekül canlı sistemde yüksek düzeyde kimyasal enerji taşıyan bir
maddedir
maddedir.
13
Nukleotidlerin Görevleri
2. Koenzimler
Koenzim, belli bir enzimle birlikte iş gören bir taşıyıcı moleküldür.
Bunların çoğunluğu da nukleotidlerin kimyasal türevleridir.
Çoğunlukla, nukleotidlerin azotlu baz kısımları yerini bir vitamin türevi alır.
B2 Vitamini tabanlı flavin mononukleotid (FMN), ve bunun AMP ile
birleşmesinden oluşan flavin adenin dinukleotid (FAD) birer koenzimdirler.
Nukleotidlerin Görevleri
3. Genetik Sistemler
Nukleik asitler, binlerce nukleotid ünitesinin polymerizasyonu sonucu oluşan
polinukleotidlerdir.
Kendilerini
meydana
getiren
nukleotidlerin
riboz
yada
deoksiriboz
serisinden gelmelerine bağlı olarak nukleik asitler 2 ayrı tiptedirler:
Riboz nukleotidlerinden oluşan bir polimer, Ribonukleik asit (RNA);
deoksiriboz nukleotidlerinden oluşan polimer ise Deoksiribonukleik asit
(DNA) şeklinde adlandırılır.
14
Nukleotidlerin Görevleri
3. Genetik Sistemler
Her 2 tipte de nukleotid üniteleri, bir ünitenin pentoz şeker bileşeni
diğer ünitenin fosfat bileşenine bağlanarak bir araya gelirler.
Bu şekilde oluşan zincirde yan zincirler meydana getiren azotlu bazlar
şeker gruplarına bağlıdır.
RNA’da oluşuma katılabilen 4 farklı tipte nukleotid ünitesi değişen
sayıda ve sıralanmalarla bir araya geldiklerinde sonsuz çeşitlilikte
moleküller meydana getirebilirler:
Nukleotidlerin Görevleri
3. Genetik Sistemler - RNA

Bu moleküllerde yer alan 4 farklı azotlu baz, 4 harfli bir alfabe gibi iş
görür ve protein sentezinde önemli rol oynar.

RNA hücre içinde sitoplazma ve nukleusda bulunur.

RNA’nın 3 farklı tipi tanımlanmıştır:
1.
Messenger RNA (mRNA): Kalıtsal mesajı nukleusdaki DNA
molekülünden kopyalayarak sitoplazmadaki protein sentezinin
gerçekleştiği ribozomlara taşırlar.
2. Ribozomal RNA (rRNA): Nukleolusda bol bulunurlar. Proteinlerle
birlikte ribozomları yaparlar. Ribozom alt ünitelerinin bağlanmasını
sağlarlar.
3. Transfer RNA (tRNA): Sitoplazmada serbest halde bulunan amino
asitleri kendilerine bağlayarak ribozomlara taşırlar.
15
Nukleotidlerin Görevleri
3. Genetik Sistemler - DNA

DNA molekülünde ise, uzun polinukleotid zincirleri çift teşkil
etmiştir.
Nukleotidlerin Görevleri

Azotlu bazları ve dolayısıyla DNA’nın çift zincirlerini bir arada tutan
hidrojen bağlarıdır.

Azotlu bazların birbirleri ile çift teşkil edebilmeleri sadece 4 farklı
şekilde mümkündür: Adenin sadece thymin ile, guanin sadece cytosin ile
bağlanabilir.

Fakat molekül zinciri boyunca bu çiftlerin sıralanma şekillerinde yada
sayılarında bir sınır yoktur, dolayısıyla tıpkı RNA moleküllerinde “A, U, G,
C” bazlarının 4 sembollü bir alfabe oluşturması gibi, DNA moleküllerinde
de “A – T, T – A, G – C, C – G” baz çiftleri çok çeşitli kodlamaları olası
kılan 4 sembollü bir alfabe oluştururlar.

DNA molekülünün bir diğer özelliği, çift zincirlerinin düz değil, bir spiral
yada
çift
heliks
şeklinde
olmasıdır
RNA
molekülünde
ise,
uzun
polinukleotid zincirleri çift teşkil etmiştir.
16
DNA’nın yapısı
Fonksiyonel olarak DNA’nın 3 önemli özelliği
1.
DNA’nın azotlu baz çiftlerinin spesifik sıralanışları kodlanmış
enformasyonu temsil eder, ki bu bilgiler hücreye, gerekli spesifik
proteinleri üretebilme yeteneği verir. Protein sentezini bu şekilde
kontrol etmekle DNA, sonuçta her canlı hücrenin yapısal ve
fonksyonel temelini kontrol ediyor demektir.
2. Hücre içinde geçerli uygun şartlar altında, DNA’nın kendini çiftleme
yani duplikasyon özelliği vardır. Bir başka deyişle, DNA üreyebilen bir
moleküldür. Bu özelliği ile DNA hücresel ve hayvansal bütün üreme
tiplerinin, dolayısıyla kalıtımın temelini oluşturur.
17
Fonksiyonel olarak DNA’nın 3 önemli özelliği
3. DNA’nın bir özelliği de mutabil olması, yani mutasyonlara maruz
kalabilmesidir. Yani belli şartlar altında molekülün bazı azotlu baz
sıralanmalarında hafif değişiklikler olabilir. Bu değişiklikler olduktan
sonra stabil hale geçerler ve eğer ortaya çıktıkları organizma için değişim
zararlı değil ise, takibeden nesillere aktarılırlar. Hücre içinde moleküler
seviyede ortaya çıkan böyle değişiklikler ard arda gelen döllerde
organizmayı da az çok değiştirecekler, yani DNA’nın mutabil özelliği,
canlılarda gözlediğimiz büyük çeşitliliğin nedeni olan evolüsyon olayını da
olası kılacaktır.
Protoplazmanın Fiziksel Yapısı
Bir başka ortam içinde partiküller içeren herhangi bir sistem, bu
parçacıkların boyuna bağlı olarak 3 ayrı kategorinin birine dahil edilebilir.
Partiküller ortam içinde eriyecek kadar küçük ise sistem bir solüsyon
Parçacıklar örneğin toprak tanecikleri kadar büyük ise bunlar yer çekimi
ile kısa zamanda ortam kabının dibine çöker. Böyle bir sistem kaba
süspansyon ‘dur.
Parçacıklar bu iki ekstrem boyut arasında ise ne bir solüsyon
oluşturabilecekler, nede dibe çökeceklerdir. Böyle sisteme kolloid denir.
Bir kolloidin partikül boyutları 1/1000-1/10 µm arasıdır.
18
Protoplazmanın Fiziksel Yapısı
Protoplazma kısmen hakiki solüsyon, kısmen de kolloidal bir sistemdir.
Birçok maddenin içinde eridiği ortam sudur. Aynı zamanda kolloidal
boyutlarda birçok erimez maddenin de içinde dağıldığı bir sıvı faz
oluşturur. Yani su, kolloidal sistemin dağıtma fazı’dır. Bunun içinde dağılan
fazı ise proteinler, nukleik asitler, vs gibi katı makromoleküller ve sıvı
yağlar oluşturur.
Protoplazmanın Fiziksel Yapısı
Hücresel kolloidler:
Hücresel kolloidler faz dönümleri olarak da bilinen reversibl sol-gel
değişimleri geçirirler.
Sisteme büyük sayıda kolloidal partiküller ilave edilirse yada yavaş yavaş
su çekilirse partiküller giderek birbirine yaklaşırlar ve sonunda temas
ederler. Yani başlangıçta dağılmış halde olan faz şimdi devamlı, süngerimsi
bir ağ oluşturur. Su ise ağın gözleri arasında damlacıklar halindedir. Bu
durum kolloidin gel hali’dir.
% 90 kadarı su olan bir deniz anasının belirgin bir şekil koruyabilmesi,
bünyesindeki kolloidal sistemin gel haline geçmesi ile mümkündür.
19
Protoplazmanın Fiziksel Yapısı
Bu durumun aksini düşünürsek, bir kolloidal sisteme su ilave edildiğinde
yada sistemden bir miktar kolloidal partikül uzaklaştırıldığında sistemin
akışkanlığı artar yani kolloid sol hali’ne geçer.
Hücrelerde partikül konsantrasyonlarının lokal değişimleri ile sol ve gel
değişimleri normal olarak ve tekrar tekrar gözlenebilir.
Artan temperatür bir geli bir sol haline getirebilir.
Düşük yada yüksek pH,
basınç gibi birçok kimyasal ve fiziksel faktörler sol-gel şartlarını
etkileyebilir.
HÜCRE
 İngiliz bilim adamı Robert Hooke, ilk basit mikroskopu kullanarak şişe
mantarı kesitlerinde kutu benzeri boşlukları gözlemiş ve bunlara
“küçük kutular yada cell” adını vermiştir.
 Tüm organizmaların hücrelerden ve hücre ürünlerinden meydana geldiği
şeklindeki genelleme, Alman Schleiden ve Schwann’ın 1838-1839’da
ortaya attıkları hücre teorisi olarak bilinir.
 1840’da J. Purkinje hücre içeriklerini tanımlamada protoplazma
terimini kullandı.
 Protoplazma başlangıçta granüler, gel benzeri bir karışım olarak
düşünüldü; hücre bir nukleus içeren sabun torbası gibi görüldü. Daha
sonra granüler bir sabundan ziyade, içinde çok sayıda organellerden
meydana geldiği, hücre organellerinin hücrenin yaşamında spesifik bir
fonksiyonu yerine getirdiği ortaya kondu.
20
HÜCRE
 Cesamet olarak en büyük hücreler olan yumurta hücreleri hariç,
hücreler küçük olup çıplak gözle görülemezler.
 Dolayısıyla, hücreleri anlamamız resolüsyonu güçlü mikroskoplardaki
teknik gelişmeleri beraberinde getirmiştir.
 Hücreler yaşamın fabrikalarıdır. En primitif hücreler bile tüm canlının
temel birimlerini oluşturan son derece kompleks yapılardır. Tüm dokular
ve organlar hücrelerden meydana gelmiştir. Bir insanda tahminen 60
trilyon hücre etkileşim içinde olup her biri özelleşmiş rolünü icra eder.
Tek hücreli organizmalarda yaşamın tüm fonksiyonları mikroskopik bir
paket içinde yerine getirilir. Hücreler olmadan bir yaşam düşünülemez.
 Hücre yaşamın temel yapısal ve fonksiyonel birimini gösterir fikri
biyolojinin önemli bir birleştirici kavramıdır.
HÜCRE
İçinde karmaşık yaşam olaylarının devam ettiği en küçük canlı varlık olan
hücre: etrafı canlı bir zarla çevrili bir sitoplazma kitlesi içinde bir
nukleustan ibarettir .
Şekil. Hücrenin genel görünüşü
21
HÜCRE
100 nm - 1 nm : elektron mikroskobu
100 μm -100 nm : ışık mikroskobu
1 mm -100 μm : makroskobi
Şekil. Obje boyutuna göre inceleme yolları
Hücre ile ilgili bazı boyutlar
atom
0,1 nm
aminoasit
1 nm
protein
1‐10 nm
ribozom
10 nm
virüs
10‐100 nm
mitokondri
kloroplast
nukleus
eritrosit
epitel hücresi
1 μm
1‐10 μm
1‐10 μm
7‐ 8 μm
10‐100 μm
22
Download