PSİKODRAMANIN ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİNE ETKİSİ Psikodrama J.L. Moreno’nun geliştirdiği canlandırmalar, doğaçlama ve oyun aracılığı ile yeni rollerin deneyimlenebildiği; grup içindeki sosyal ilişkilerin ele alınıp sağlıklı bir şekilde yeniden düzenlemesi ile bireyin kendi ait olduğu topluluklarda daha etkili bir şekilde var olması ve kabul görmesine imkan tanıyan bir grup terapi şeklidir. Tüm bunlar hepimizin doğuştan sahip olup yetişkinler dünyasına geçişle birlikte kullanmaktan vazgeçtiğimiz_ ya da vazgeçmeye mecbur kaldığımız_ kendiliğinden olma ve yaratıcılık özelliklerimizin harekete geçirilmesi ile sağlanır. Psikodrama; henüz doğallıklarını kaybetmedikleri için çocuklarda da başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Hasta çocukların tedavi süreçlerine destek olarak kullanıldığı gibi sağlıklı çocuklarda da karakterlerinin olumlu yönde gelişmesi, özgüvenlerinin arttırılması, topluluk içinde uyumlu olma, sosyal kuralları öğrenme, kendini ifade etme, ilgi alanı ve yeteneklerinin keşfedilmesinde kullanılmaktadır. Oyun, okul öncesi dönem için en önemli gelişim aracıdır. Anne babalar günümüz dünyasının yüksek eğitim ve kariyer beklentileri nedeniyle haklı olarak ne kadar erken yaşlarda çocuklarını bilgi ile donatırlarsa hayata o kadar kolay hazırlayacaklarını düşünmektedirler. Medyanın da _bilinçli_ etkisi ile; çocuklarımızın gelişimi için, daha çok eğitim, daha çok ders, daha çok kitap, daha çok İngilizce, daha çok özel ders dışında bir çözümün olmadığı ustaca ve hissettirilmeden beyinlerimize işlenmekte. Aslında hepimizin çok iyi bildiği basit bir denklem tersine dönmüş durumda. Tuhaf bir şekilde artık yaratıcılık ve özgüvenin başarı ve mutluluk getireceği yerine başarının özgüven ve mutluluk getireceğini düşünmekteyiz. Doğada insan yavrusu, diğer canlılarla kıyaslandığında bakıma en uzun süre ihtiyaç duyan varlıktır. Diğer canlıların yavruları doğduktan birkaç saat sonra yürümeye başlarken insan için bu süre 18 aydır. Ebeveyni tarafından beslenme ve korunma ihtiyacı diğer canlılar için ortalama 2-3 ay kadarken insanda 16-18 yaşlarına kadar sürer. Hatta maalesef anne babaya bağımlılık günümüzde otuzlu yaşları bulmaya başladı. Eskiye göre maddi imkanların daha iyi olması, çocuğa verilen değer ve önemin artması tabii ki çocuğun gelişimi için istenen bir şeydir. Artan ekonomik refah ile beslenmenin daha iyi olması fiziksel gelişim açısından avantaj sağlarken; kitap, kurs, boya, müzik aleti, oyuncak gibi araç gereçlere daha kolay ulaşma imkanı ise çocuğun ilgi duyduğu alanlarda kendisini geliştirebilmesi için avantaj sağlamaktadır. Ancak nasıl ki geçmişte yetersiz beslenme sorunu ile uğraşırken şu an obesite ile uğraşıyorsak ve hayatın devam etmesi için ihtiyaç duyduğumuz beslenme, amacından saparak erken ölmemize sebep olmuşsa aynı tehlike artık zihinsel, sosyal ve psikolojik gelişme için de mevcuttur. Çocuklara onların iyiliği için gereğinden fazla bilgi yüklerken yaratıcılıklarını köreltmekte, kendilerini tanımalarına ve kendilerini gerçekleştirmelerine engel olmaktayız. Aslında çocukların mevcut enerjilerini kullanarak beceri ve yaratıcılıklarını geliştirmek çocuk için de aile için de hazır bilgi yüklemekten daha az zahmetli ve çok daha keyifli olabilecek bir süreçtir. Çocuklarda uygulanan psikodramanın ana hedefleri oyun aracılığı ile çocuğu tanımak, bilinmeyen yönlerini keşfetmek, sosyal uyumunu artırmak, kendini ortaya koyma ve deneme cesaretini artırmak , sosyal beceri kazandırmaktır. Psikodrama yöneticisi ilk gruplarda çocukları serbest oyuna bırakarak çocukların genel davranış kalıpları hakkında fikir sahibi olur. Yani çocukları tanımaya çalışır, bilinmeyen güçlü yönlerini fark eder ve bu özelliklerini daha da pekiştirecek roller vererek grubun daha işlevsel olması için devreye sokar. Örneğin; çok paylaşımcı bir çocuğa Kızılay’da oyuncak dağıtan abla, yemek yapan anne rolü verilebilir. Bu çocuğun zaten iyi bildiği bir rol olduğu için oyuna çabuk adapte olur ve başarı ile ve severek yaptığı bir rol grup içinde özgüvenini arttırır. Diğer çocuklarda da kendini ortaya koyma cesareti ve hevesi oluşurken hizmet etmek, yardım etmek gibi insani değerlere de vurgu yapılmış olur. Bazen de grup ortamında çekingen bir çocuk kenarda durabilir, başkasının kendisini oyuna davet etmesini bekleyebilir, ya da daha agresif bir çocuk hep kendi isteklerinin yapılması için diretebilir, diğer çocukların hakkına saygı göstermeyebilir, çok eğlenen birilerini kıskanıp oyunlarını bozabilir. Klasik çocuk eğitiminde genel yaklaşım çoğunlukla; çekingen çocuk için ‘’hadi sen de arkadaşlarına katıl’’ ya da diğer çocuklara ‘’hadi bu arkadaşınız da sizinle oynasın’’ şeklinde olurken agresif bir çocuk için ‘’ istediğin oyuncak için arkadaşından izin istemelisin’’, ‘’şimdi onun sırası, herkes sırayla oynayacak’’, ‘’bu davranışın arkadaşının canını yaktı ondan özür dilemelisin’’ şeklindedir. Benmerkezcilikten sosyal yaşama geçiş aşamasında olan, okul öncesi çocukların, sosyal kuralları öğrenmesi açısından işe yarar ve gereklidir de şüphesiz; ancak bazen bu tür yaklaşımlar bazı çocukların engellenmiş hissetmesine ve daha da kızgın olmasına sebep olabilir. Bazıları sadece büyüklerin onayını almak için o an söyleneni yapar ertesi gün bildiğini okur, bir kısmı ise kendi isteklerini önemsememesi, doğru ve yapılması gerekenin her zaman büyükler tarafından söyleneceği mesajını alır ve kendi başına çözüm üretmemeyi öğrenir. Psikodrama ise aynı eğitimi oyun aracılığı ile yapar. Örneğin; psikodrama gruplarında klasik eğitim sisteminden farklı olarak çekingen bir çocuk için yapılan müdahale ‘’kral, büyücü, öğretmen, doktor’’ gibi güçlü rollerin verilmesidir. Yönetici bu müdahaleyi yaparken oyun ruhundan çıkmaz, gerekirse çocuklarla beraber oyuna dahil olur. Yapılan müdahale oyunun bir parçası olarak algılandığı için çocuklarda eleştirilme, engellenmiş olma duyguları ve dolayısı ile karşı gelme ihtiyacı oluşmaz. Gruba dahil olamamış çocuğa Ayşe diyelim. Yönetici; ‘’şimdi burası bir sınıf olsun ve Ayşe de sizin öğretmeniniz’’ Ayşe’ye dönüp ‘’öğrencilerin ne yapsın Ayşe?’’ diye sorar. Ayşe genelde sınıf arkadaşlarına karşı ne hissediyorsa o duygusuna uygun bir yanıt verir. Öfkeli ise ceza da vermek isteyebilir, oyunlarına dahil olmak istiyorsa oyun oynasınlar da diyebilir. Çocuk; oyun aracılığı ile öfke, agresyon, kıskançlık gibi gerçekte insanın doğasında var olan ancak yetişkinler olarak yok saydığımız ve çocukları da olmaması gerektiğine inandırmaya çalıştığımız, olumsuz, kötü, zararlı olarak tanımladığımız ancak sevinmek ve heyecanlanmaktan farkı olmayan duygularından korkmamayı, sağlıklı ve toplum tarafından kabul görebilecek şekilde başa çıkmayı öğrenmiş olur. Çünkü; kıskançlık ve öfke ile arkadaşına vurmak, eşyaya zarar vermek, tutturma krizi geçirmek toplumsal olarak kabul edilemezken oyun esnasında arkadaşına öğretmen olarak tek ayak üstünde durma cezası vermek duyguların bastırılmadığı ve kimseye zarar vermeyen daha kabul edilebilir bir davranıştır. Üstelik daha öncesinde kıskançlık ve öfke duygusu ile büyüklerin varlığında birbirinden uzak durup fırsatını bulduğunda birbirine sataşan iki çocuğa oyun esnasında yapılan bu tür bir müdahale sonunda bazen aralarında bir yakınlık bile oluşabilir. Ve de devamında yönetici şimdi kim öğretmen olmak ister diye tekrar sorduğunda sınıfa ceza verdiği zaman sıra diğerlerine gelince kendisine de ceza verileceği, sınıfına iyi davrandığında öğrenci olduğunda kendisine de iyi davranılacağını fark edip yaşantılayarak ya da diğer çocukların deneyimlerinden öğrenmiş olur. Oyun aracılığı ile ‘’böyle yaparsan böyle olur, böyle davranırsan arkadaşın üzülür’’ gibi tek bir öğüt vermeden çocuk davranışlarının sosyal sonuçlarını öğrenmiş olur. Psikodramanın çocukların kendi başlarına oynadıkları oyunlardan ne farkı vardır? Tabii ki her türlü serbest oyun çocuğun gelişimi için faydalıdır ancak psikodrama gibi bir müdahale aracı olmadan çocuklar tek başına bırakılırsa sessiz çocuk sonsuza kadar kenarda kalır, öfkeli çocuk ise diğerlerini yönetmeye çalıştıkça bir süre sonra oyun dışı kalır ve daha da öfkeli olur. Bu sebeple çocuklarla yapılan psikodrama grupları bir oyun aktivitesi değil çocuk gelişimi ve eğitiminde oyun ve rollerin araç olarak kullanıldığı bir yöntemdir.