Kuran`da anlatılan bu dinin adı İslam olarak tanımlanmaktadır

advertisement
DİN ALGISI HALİNE GETİRİLEN MEZHEP TAASSUBUNUN SOSYAL HAYATA ETKİLERİ
DİN İSLAMDIR, MEZHEP GÖRÜŞTÜR, MEZHEP DİN DEĞİLDİR.
Din Nedir?
Kuran’ı Kerim, dini Allah’ın koyduğu, insanın inanç ve davranışlarına ait kanunların bütünü
anlamında kullanıyor. 1
“Sizin için din olarak İslam'ı/Allah'a teslim olmayı seçtim.” 2
Kuran’da anlatılan bu dinin adı İslam olarak tanımlanmaktadır. Tanımlandığı şekliyle
İslam’dan başka bir dinin Allah u Teâlâ’nın katında kabul görmeyeceği yine Kuran’ı Hâkimde
belirtilmiştir.
” Kim İslam'dan/Allah'a teslim olmaktan gayrı bir din ararsa artık o, ondan asla kabul
edilmeyecektir. Ve o, âhirette hüsrana düşenlerdendir.” 3
Kuran bize İslam’a uymamızı emrederken başka dinlere, bozulmuş aslından
uzaklaşmış ya da insan eliyle uydurulmuş dinlerden de uzak kalmamızı ders veriyor.
“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler,
“Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz”
diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm
verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.”4
Allah’ın dinine inanıp yaşamak isteyen için yol bellidir, Kuran’ın tarif
ettiği şekliyle İslam’a inanmak ve yaşamak. “Allah katında şüphesiz din
İslam’dır…” 5 Din İslam’dır, İslam’da din’dir.
İslam dininin tamamına inanmak, kalben tasdik etmek iman ve
itikadımızdır. İmanımız dinimiz, dinimizde imanımızdır. İbadetler imandan
sonra gelir.
Mezhep Nedir?
Mezhep, gidilen yol, tarzı tavır, yorum, tutum anlamına gelmektedir.
Mezhep, insanların oluşturduğu bir kurumdur; Yorumu kim getirmişse
Mezhep onun malıdır ve onu bağlar. Mezhepleri dokunulmaz, tartışılmaz ilan etmek,
Mezhep önderlerini yanılmaz, aşılmaz kabul etmektir.
Tartışılmazlık ve dokunulmazlık niteliklerini Kuran ve Hz. Muhammed dışında kimseye
verilemez.
"Mezheplerin dini tamamladığı" yolundaki iddia “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim,
üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı/Allah'a teslim olmayı
seçtim.” 6 Ayeti kerimesine ters düşmektir, Kuran’a aykırı gitmektir.7
Mezhepler din' haline getirildi. Kuran-ı Kerim'i egemen kılarsak, mezhepler
dökülecek. Kuran'dan bilgiyi alırsak, hataları ortaya çıkacak.9
Âlim görüşleri, kaynağı araştırılarak tercih edilebilir ancak bu bir görüştür. Dinin
kaynağı değildir. Dinden anladıklarıdır. Dinin kaynağı ise Kuran’dır.
“Ey inanlar, Allah'ın ve peygamberin önüne geçmeyin.” diyor. 10
Âlimlerin verdikleri fetvalar ve görüşler verildiği zamanın ihtiyaçlarını
yansıtırlar, bütün zamanların ihtiyaçlarına çare olabilecek tek kaynak Kuran’ı
Hâkimdir.
Her devrin ilim adamları yeniden Kuran’a başvurarak yeni ihtiyaçlar için yeni
çözüm ve çareler aramak zorundadırlar.
Mezhepleri “Din anlayışındaki farklılaşmaların kurumsallaşması neticesinde
ortaya çıkan beşeri ve toplumsal nitelikli oluşumlar” olarak tanımlayabiliriz.
Arapça bir kelime olan mezhep sözlükte, görüş, anlayış, öğreti, farklı tutum ve
davranış, benimsenen fikir ve gidilen yol gibi anlamlara gelmektedir.
Dolayısıyla burada mezheple kastedilen İslam’la ilgili görüş, anlayış ve yorum
faklılıkları sebebiyle ortaya çıkan siyasi ve itikadi sistemlerdir. Geçmişte ve günümüzde
siyasi ve itikadi gayelerle vücut bulmuş olan ve ‘İslam Düşünce Ekolleri’ olarak da
tanımlanan 11 mezheplerin en belirgin özellikleri arasında; insan ürünü olması, dinin
anlaşılma biçimlerinden ibaret olması ve her birinin Resulü Kibriya Hz. Muhammed’in
vefatından sonraki tarihi süreç içerisinde ortaya çıkmış olmasını sayabiliriz.
Burada mezheplerin “beşeri ve toplumsal oluşumlar” olması ifadesi mezheplerin
ilahi kaynaklı ve tek başına dinin temsilcileri olarak görülmemesine yönelik bir ifadedir.
Din-mezhep ilişkisi çerçevesinde, hiçbir mezhebin tek başına İslam’la
özdeşleştirilmesi mümkün değildir. İslam, akıl sahibi olan insanlara, kendi hür
iradeleriyle hayırlara sevk eden ilahi kurallar bütünüdür. İslam Allah tarafından
gönderilen vahiy temelli bir din olup Hz. Muhammed’in sağlığında tamamlanmıştır.
Hz. Muhammed’in vefatından sonra vahiy kapısı kapanmıştır ve bundan sonra
artık hiç kimse genel geçer nitelikli, doğruluğu tartışılamayacak, özel ilahi bir bilgiye
sahip olduğu iddiasında bulunamaz. İman esasları Kuran’la belirlenmiştir.
Hz. Muhammed’in sağlığında sadece Müslüman insan vardır, her hangi bir
mezhep, tarikat, cemaat veya din anlayışını merkeze alan faklı bir zümreleşme
sözkonusu değildir.
Mezhepler sonradan ortaya çıkmışlardır ve dinin anlaşılma biçiminin
tezahürleridir. Bu sebeple mezhepler, din değil, dinin anlaşılma biçimleridir, insan
ürünüdür. Hiçbir şahıs, mezhep, kurum İslam inanç esaslarını belirleme yetkisine sahip
değildir. Bu hususta tek otorite Allah’ın bizzat kendisidir.12
İslam düşünce tarihinde ortaya çıkan mezheplerin tamamı içinde doğup,
geliştikleri toplumun ve dönemin sorunlarına çözüm üretme refleksinin bir neticesi
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hiçbir mezhep mutlak doğruluk iddiasında bulunamayacağı gibi hiçbir mezhebin
mutlak yanlış olduğu iddiasında bulunmak da mümkün değildir.
Beşeri nitelik taşıyan bütün dini oluşumlar tabiatı gereği her türlü tenkit ve
tahlile açıktırlar. Bu sebeple mezheplerin din gibi algılanması veya geleneğin din haline
getirilmesi dinin etki alanının daraltılması anlamına gelecektir.
Öte yandan farklı mezheplerin ortaya çıkması her dinin tarihinde yaşanan bir olgudur.
Mezhepler sosyal ve siyasi bunalımların yaşandığı dönemlerde bu bunalımları
aşmak için çözüm üretebilmek amacıyla ortaya çıkmış oluşumlardır.13
Zaman içerisinde mezheplerin din gibi algılanmaya başlanması bazı problemlerin
ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Başlangıçta fikri üretkenlik ve sorunlara çözüm bulma adına son derece katkı
sağlayan mezhepler zaman içerisinde fikri üretkenliğin önündeki engellerden birisi
olarak karşımıza çıkmaktadır. Mezheplerin mutlaklık iddiasında bulunmaya başlaması
ve zamanla her mezhebin kendisini dinin tek ve en doğru anlaşılma biçimi olarak
sunmaya başlamasıyla birlikte Müslümanlar arasında fikri ve siyasi ayrılıklar baş
göstermeye başlamış ve bu ayrılıklar yer yer mezhep çatışması şeklinde tezahür
etmiştir.
Mezhep taassubu ve bilgisizlik sebebiyle söz konusu çatışmaların yol açtığı
olumsuzluklar ortaya çıktıkları zaman dilimini de aşarak yüzyıllar boyunca etkisini
devam ettirmiş ve hatta devam ettirmektedir.
Dinle mezhep arasındaki ilişki her zaman masum olmamıştır. Mezheplerin
bazıları siyasi çevrelerce dini ve siyasi menfaat temin etmekte birer araç olarak
kullanılmıştır.
Bunun neticesinde mezhepler dinin yeni yorumlarla güncelleştirilmesi ve işlevsel
kılınması yerine müslümanlar arasında ayrılık ve kavgaların, taassubun, iktidar
savaşlarının birer aracı haline gelebilmiştir.
Yeni yetişen kuşaklar umumiyetle kendi meselelerine kendileri çözümler bulmak
yerine, asırlar boyu tarihe karışmış, güncelliği ve fonksiyonelliği kalmamış olan geçmişin
problemleriyle uğraşmaya başlamış ve geçmişten çözüm arama yoluna başvurmuşlardır.
Din yerine mezheplerin ilkeleri öğretilmeye başlanmış ve böylece dini anlamada
mezhepler birer araç iken amaç haline gelmiştir.
Sonuçta Kuran’ın bir bütün olarak anlaşılması kaygısından uzak
kalınarak sadece mezheplerin görüşlerine destek bulmak için Kuran’a gidilmeye
başlanmıştır.
Yine Mezhep taraftarlarını kendi görüşlerini diğerlerine dayatması ve böylece
ötekileri dışlaması müslümanlar arasında ciddi ayrılıklara sebebiyet vermiştir. İslam
düşüncesinde mezhep taassubunun yol açtığı “ötekileştirme” ve “tekfir etme” eğilimi bu
ayrılıkları kurumsallaştırmıştır.
Mezhep liderlerinin “otorite” olarak kabul edilmesi ve çözüm için bu otoritelerin
eserlerinin dışına çıkılmaması ise söz konusu süreci hızlandırmıştır.
Mezhep mensupları kendi mezheplerinin sınırları dışına çıkmamış ve herkes
kendi mezhebinin “Fırka-i Naciye” yani hak ve kurtuluşa eren fırka olduğu iddiasının
peşine düşmüştür.
Taklid yoluyla dini öğrenme kronikleşmiş ve bu durum zamanla bilgi açığının
büyümesi, mezhep taassubunun artması ve yeni fikirlere tahammülsüzlüğün azalmasıyla
sonuçlanmıştır.
İslam tarihinde mezhepler, fikri üretkenliğin ve düşünce zenginliğinin temsilcisi
konumunda iken farklı fikirlere tahammülsüzlüğün sembolü haline dönüşmüştür. 14
Tarih boyunca mezheplerden bazıları, siyasi çevrelerce dini ve siyasi menfaat
temin etmekte birer araç olarak kullanılmıştır. Bunun neticesinde, mezhepler nadiren de
olsa, dinin yeni yorumlarla güncelleştirilmesi ve işlevsel kılınması yerine müslümanlar
arasında ayrılık ve kavgaların, taassubun, iktidar savaşlarının birer aracı haline
gelebilmiştir.15
Sıkıntı doğurabilecek hususların başında İslam dünyasında mezhep
farklılıklarına dayalı Mezhepleşme süreci zaman zaman mezhep tassubuna yol açmakta
ve bu da mezhepler arası ilişkilerin bozulmasının yanı sıra, mezheplerin ayrı birer din
gibi algılanmasına ve neticede “ötekileştirme” sürecinin hızlanmasına sebebiyet
vermektedir.
Ötekileştirme gruplar arası düşmanlığın ortaya çıkışının bir aşamasını
oluşturmaktadır.
Mezhep tassubu fikri üretkenliği sekteye uğratarak düşünce dünyasında bir
donuklaşmaya yol açabilmektedir.
Mezhep liderlerinin “mutlak” otorite olarak kabul edilmesi ve çözümlerin sadece
bu otoritelerin eserlerinde aranmaya başlanması sıkıntıları artırmaktadır.16
İnsanlar bağlı bulundukları mezhebin dışına çıkamayarak, doğru
veya yanlış olabileceğini düşünmeden kendi mezhebinin görüşlerini savunmakta ve
mezhep mensuplarıyla aynı doğrultuda tavır geliştirebilmektedir.
Mezhebi hassasiyetler bazen kişisel görüşlerin veya aklın önüne geçebilir,
insanlar makul yaklaşımlar yerine duygusal yaklaşımlar sergileyebilirler.
Bazen bir siyasetçinin sırf bilgi eksikliğinden dolayı dahi olsa farklı ülkelerde
yaşayan mezhep mensupları aleyhinde verdiği bir demeç kendi ülkesinde yaşayan söz
konusu mezhebe mensup insanları üzebileceği gibi o insanların aleyhte tavır almasına
yol açabilir. Bu durum Müslümanlar arasında mezhebe dayalı bloklaşmaya yol açabilir.
Sonuç
Hiç bir mezhep din değildir ancak dinin anlaşılma biçimlerinden ibarettir. Dinin
temel ilkelerinin dışına çıkılmadığı sürece mezhepler arasında ayrım yapmak,
yargılamak, dışlamak doğru bir davranış değildir. İnsanlar arasındaki görüş farklılıkları
vakıa olarak karşımızda durmaktadır. Mezhepleri yok saymak veya görmezden gelmek
bilimsel bir yaklaşım olmayacaktır.
Mezhepler, mutlaklık iddiasında bulunmadığı, kendilerini tek başına dinin yegane
temsilcileri olarak görmediği ve kendi görüşlerini zorla diğerlerine empoze etmedikleri
sürece zenginlik olarak kabul edilmelidir.
Mezheplerin insan ürünü olduğu ve hiçbir mezhebin İslam’la
özdeşleştirilemeyeceği düşüncesi etrafında şekillenen
“Mezhepler üstü yaklaşımla” hareket ederek Müslümanların, mezhep taassubundan
kurtulmaları ve birbirlerini ötekileştiren tutum ve davranışlardan uzak durmaları
gerekmektedir.
Müslümanların kendi aralarında bir uzlaşma zemini oluşturmaları ve bunun için
de öncelikle insan ürünü olan bütün mezheplerin var oldukları gerçeğinin kabul
edilmesi gerekmektedir.
Her mezhep İslam düşüncesinin gelişmesine katkısı bakımından değerlendirmeye
tabi tutulmalıdır.17
Din ve mezhepler hakkında sıkıntıya yol açan hususlardan birisi de bilgi
eksikliğidir.18
KAYNAKLAR
1. MÜSLÜMANIN GÜNLÜĞÜ 1, Prof Dr. Hüseyin ATAY
2. Maide,5/3 Tevbe,9/29,Yunus,10/105,Beyyine,98/5
3. Al-i İmran,3/ 85
4. Zümer,39/3
5. Al-i İmran,3/19
6. Maide,3
7.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
Yasar Nuri Öztürk, Star Gazetesi, 26 Nisan 2002 "Mezhepleri Dinlestirme Seytancılıgı" Kaynak: )
Bayraktar BAYRAKLI
Hucurat,49/1
Fığlalı, 2011: 15
Kutlu, 2010: 36
Kutlu, 2010: 38
Kutlu, 2010: 39-40
Kutlu, 2010: 39
Kutlu, 2010: 40
Onat, 2009: 5, 8
BÖLGESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE MEZHEP FAKTÖRÜNÜN YERI VE ÖNEMI Yusuf GÖKALP
Yrd.Doç.Dr., Çukurova Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Adana
Download