GÜLHANE TIP FAKÜLTESİ DÖNEM 3 BLOK 1 HAFTA 8 İÇİNDEKİLER 1 KANSER TEDAVİSİNDE KULLANILAN İLAÇLAR Doç. Dr. Oğuzhan Yıldız Antineoplastik ilaçların selektiflikleri azdır. Bazılarının immünsüpresif etkileri vardır. Terapötik etkileri düşüktür. Kanser ilaçların mutajenik, teratojenik ve karsinojenik etkileri de vardır. İlaçların Etkinliğini Kısıtlayan Faktörler 1)Tümör biyolojisi ve tümör-ilaç etkileşmesi ile ilgili faktörler: İlaçların verilmesinden sonra malign hücre sayısında gözlenen azalma eksponensiyonel niteliktedir. (kanser hücrelerinin hem artması hem azalması, 1. derece kuralı). Her bir doz hücre sayısında belirli bir miktarda azalma yapmaz, belirli bir oranda azalma yapar. Bu nedenle tümör hücrelerinin tümünü ilaçla öldürmek zordur. 2)İlaç etkisinin hücre siklusunun dönemine özgü olup-olmaması: a. Döneme özgü ilaçlar –> Uygulandıkları anda, sadece belirli dönemde olan veya ilacın vücutta bulunduğu sırada o döneme giren belirli sayıdaki hücreleri öldürür. b. Döneme özgü olmayan veya dönem bağımsız ilaçlar –> Hücre bölünme dönemindeyken her zaman etkili olan ilaçlardır. DNA yapısını direk olarak bozarlar. 3)Tümör hücrelerinin proliferasyon hızı: Hızlı çoğalan tümör hücreleri yavaş çoğalan hücrelere oranla antineoplastik ilaçların çoğuna karşı daha duyarlıdır. 4)İlacın farmakokinetiği ve farmakolojisi ile ilgili faktörler: Antineoplastik ilaçların çoğu SSS’ne giremez. Böyle durumlarda intratekal uygulanabilirler veya radyoterapi gerekir. Çoğu hücre içi etkilidir. Bundan dolayı kanser hücrelerinin membran geçirgenliği azalması ilacın etkinliğini azaltır. Toksisite Kemik iliği üzerinde supresyon (myelotoksik etki) Bleomisin’e bağlı pnömoni ve uzun sürede akc fibrozisi Doksorubisin’e bağlı kardiyomyopati Birçoğu tarafındanda nefrotoksik etki Soru olabilir 5)İlaca rezistans: Antimikrobik ilaçlarda olduğu gibi antineoplastik ilaçlar için de etkinlik spektrumu vardır. Önlem olarak ilaç kombinasyonu veya tek ilaç yeterli süre ve dozda verilir. 6)Hasta ile ilgili faktörler: Günlük aktivitesi yüksek olan, immünitesi iyi olan hastalar tedaviden daha çok faydalanır. Daha önceki kemo-radyoterapileri de hasta durumunu engeller. Antineoplastik İlaçların Yan Tesirleri 1)Myelosupresyon: Dozu kısıtlayan en önemli morbidite ve mortalite nedenidir (ilk ve en çok ortaya çıkan yan etki). Lökopeni, trombositopeni ve daha az derecede anemi yapar. Bazen geri dönüşümsüz yapabilir. Tedavi sırasında kan hücresi sayıları moniterize edilmelidir. Döneme özgü ilaçlar –> hızlı gelişen bir lökopeni yapar. Döneme özgü olmayan ilaçlar –> genellikle daha yavaş gelişen, uzun süren, geç düzelen ve kümülatif nitelikte olan bir kemik iliği supresyonu yaparlar. 2)Hızlı çoğalan diğer normal hücrelerin inhibisyonu: Ağızda ve bağırsaklarda ülser, stomatit, enterit, alopeşi, erkeklerde sprematojenezi, kadınlarda oojenezi ve her iki cinste de cinsiyet hormonu üretimini bozarlar. 3)Embriyotoksik ve teratojenik etki: Embriyonun bozunması, düşük deformiteli bebek doğumuna sebep olabilirler. 2 4)Karsinojenik ve mutajenik etki: İatrojenik (dışarıdan, çevresel) kanser oluşumu gözlenebilir. 5)Bulantı ve kusma: Çoğu kanser ilacında görülür. Kanser hücre sayısı 100-109 ===> subklinik 109 un üzerinde => tanı için gerekli semptomlar oluşur 1010 un üzerinde=> semptomlar belirgin hale gelir 1011 ve 1012 lerde=> ölüm gerçekleşir Semptomlar ortaya çıkınca ilaç tedavisi başlanırsa kanserde azalma görülür fakat ilacın bırakılması ile eksponansiyel olarak tekrar artar. Doz intervali iyi sağlanmalıdır. Tanı konar konmaz hemen tedaviye başlanır, doz intervali iyi ayarlanırsa kanser dokusu bir süre sonra yok olmaya doğru yol alır. Cerrahi tedavi uygulanırsa ve üzerine ilaç tedavisi verilirse kanser çok daha hızlı iyileşme gösterir. En çok kullanılan antineoplastik ilaçlar alkilleyici ajanlar ve antimetabolitlerdir. ACTH supresant –> Adrenal korteks kanser non... Kortizol –> Akut, kronik lösemi, Hodgkin ve Hodgkin lenfoma, meme ca Östrojen –> Meme, prostat kanseri (Tamoksifen) Anti-östrojen –> Meme kanseri Aromataz inhibitörü –> Meme kanseri Androjen –> Meme kanseri Anti-androjen –> Prostat kanseri GnRH-analog –> Prostat kanseri IL-2, IFN- Kanser tedavisinde bunlar gibi hormon ve antagonist moleküller de kullanılır. Antineoplastik İlaçların Sınıflandırılması 1)Alkilleyici Ajanlar: En fazla kullanılan antineoplastik ilaç grubudur. Döneme özgü değillerdir. Çoğu ön ilaçlardır. Kanserli hücrelerde aktif formu olan etilomonyum türevlerine ve karbonyum türevlerine dönüşürler. Aktif metabolitler hücrenin DNA molekülüne çapraz bağlanması sonucu DNA’ nın replikasyon ve transkripsiyon düzenini bozar. X ışınına benzer etki gösterdiği için radyomimetik ilaçlar da denir. Rezistans sık gelişir. Ya ilaca karşı permeabilitenin azalması ya da DNA dışındaki komponentlerinde ilacı bağlayan moleküllerin artması ile olur. Alkillerin ortak yan tesirleri: kemik iliği ve lenfoid doku üzerinde depresyon yaparlar. Bağırsak ve ağız mukozasında ülser yaparlar. Teratojenik, mutajenik, karsinojenik etkileri vardır. Çoğu oral kullanılır. Bazıları IV, dilue, yavaş infüzyon şeklinde kullanılır. Plevra ve periton içine verilebilirler. Yüzeyel tümörlerde tümör dokusu içine de injekte edilebilirler. Sınıflandırılmaları Sınav sorusu olabilir a) Azotlu hardallar: Siklofosfamid (en fazla kullanılan alkilleyici çeşididir. Kendine özgü yan tesiri steril hemorojik sistittir), ifosfomid, mekloretamin, melfalon ve klorambusil. b) Etileniminler ve Metilmelaminler: Aziridin ve altretamin c) Alkilsülfonatlar: Busulfan d) Nitrozoüreler: Kloroetil türevleri–>Karmustin, lomustin ve semustin . Glukozamin türevi–>Streptozosin . (deneysel diabet oluşturulmasında kullanılır. hücrelerinde DNA alkillenmesi yapar) Kan beyin engelini geçip SSS’ne sokulurlar. SSS’nin malign tümörlerinde yararlıdırlar. 3 2)Antimetabolitler: Endojen maddelerin bağlandıkları yere bağlanırlar, sentez rxn inhibe ederler (metabolitlerin analoğudurlar). Bu nedenle yerine geçtikleri molekül ile yarışırlar. Bazıları irreversibl olarak inhibisyon yapar. Sık kullanılırlar. Alkillerden önemli bir farkları döneme özgü ilaçlar olmaları ve çoğu kez çoğalma fraksiyonu yüksek tipteki tümörlere etkili olmalarıdır. Antimetabolitler 3 grupta toplanır: a. Folik Asit Metabolitleri: Bu grupta metotreksat ve aminopterin vardır. Metotreksat kimyaca folik asit anologudur. Dihidrofolat redüktaz enziminin aktif noktasına sıkı bir şekilde bağlanarak enzimi inhibe eder. Ağızdan kullanıldığında tama yakın absorbe edilir. Kemik iliği depresyonu, ağız ve barsak mukozasında ülserasyon en sık görülen yan tesirleridir. b. Pürin Antimetabolitleri: Bu grupta 6-merkaptopürin ve 6-tioguanin vardır. 6-MP ön ilaçtır, sitotoksik etki için nükleotid şekline dönüştürülmesi gerekir. Allopurinol, inaktivasyonunu inhibe ederek etkinliğini artırır. Kanser tedavisinde aşırı hücre yıkımı sonucu oluşan fatal hiperürisemiyi önlemek amacıyla da kullanılan ürikozürik ilaçtır. c. Pirimidin Antimetabolitleri: 5-florourasil, floksuridin, tegafur, sitarabin, azasitidin. 5-florourasil: Aktif metaboliti timilidat sentetaz ile kompleks yaparak birleşir ve onu inhibe eder. Çoğalan hücreler üzerinde istirahat halindekilere göre daha fazla sitotoksik etki yapar. Mide-barsak kanalından iyi absorbe edilir. 3)Bitkisel Kaynaklı İlaçlar: Vinkristin, vinblastin. Mitozun metafaz dönemine özgü ilaçlardır. Mitoz zehirleri, metafaz zehirleri de denir. 4)Antibiyotikler: Çeşitli mo’ların kültürlerinden elde edilirler. Doksorubisin (kardiyomyopati), daunorubisin ve bleomisin halen kullanılırlar. Sadece parenteral uygulanırlar. 5)Hormonlar ve Hormon Antagonistleri: Bazı tümörler birtakım hormonlar tarafından baskılanırken bazıları da stimüle edilir. Tümörleri inhibe eden ilaçlar antineoplastik tedavide kullanılır. Eğer organizmada tümörü stimüle eden bir hormon varsa; Hormonu salgılayan endokrin organ cerrahi olarak çıkartılır veya radyasyon tedavisi yapılır. Stimüle eden hormonun, primer tümör hücrelerindeki veya metastazlardaki reseptörlerini bloke eden kompetitif antagonistler ile palyatif tedavi yapılır. Stimüle edici hormonu salgılayan endokrin hücrelerde duyarsızlaştırmayla blok yapan ilaçlar uygulanır. 6)Monoklonal Ab: Sonları –zumab ile biter. Örneğin EGF reseptörlerine karşı monoklonal Ab. Antineoplastik ilaçlar genelikle hücum tedavisi şeklinde yüksek dozda bir veya birkaç günlük kürler halinde uygulanır. Kürler arasında 3-6 hafta bırakılır. Belli endikasyonlar için belli ilaçlar kullanılır, belirli ilaç rejimi – protokolü vardır. Genellikle kombinasyon şeklinde kullanılır. En bariz yan tesirleri myelosupresyondur. –>Çocukluk çağında karistoma ve hemartomlarda görülür. Bunlar tümör benzeri lezyonlardır. ÇOCUKLUK ÇAĞI TÜMÖRLERİ Doç. Dr. A. Hakan Çermik A)Bening Tümörler 1)Hemanjiyoma: çocukluk çağının en yaygın bening tümörüdür. Özellikle göz ve kafa derisi yerleşimlidir. Spontan geriler. 2)Lenfanjiyom: Kistik ve kavernoz boşluklar oluşabilir. Bu boşluklarda zamanla sıvı birikimi ile çevre 4 dokulara bası olabilir. Bu yapılara kistik hidroma denir. Daha çok turner sendromlu çocuklarda görülür. 3)Lenfanjektazi: Lenf kanallarında genişleme. Tümöral değildir. Ekstremitelerde diffüz şişme görülür. Lezyon ilerlemez, kozmetik problem olur. 4) Fibröz Tümörler: Fibromatozis şeklinde iğsi hücre proliferasyonudur. İnfantlarda olana infantik fibrosarkoma denir. Erişkinlere benzer. t(12:15) translokasyonu vardır. Prognoz daha iyidir. 5) Teratoma: Birden fazla -genellikle üçü- germ tabakasından köken alan konjenital olan tümörlerdir. - Matür teratom –> bening *0-2 yaşlarda görülür. Kızlarda fazla. - İmmatür teratom –> intermedia potansiyel Orta hat defektleri ile birlikte. ------- Maling teratom –> ileri yaş gebeliklerinde artar. Çocuklarda en sık görülen teratom sakrokoksigeal teratomdur. B)Maling Tümörler ––> Lösemi Retinoblastoma Nöroblastoma 0-9 yaş arasında en çok görülen tümörlerdir. Lösemi en çok görülen malign tümördür. Lösemi ve lenfoma en çok görülen tümörlerdir. Tümör hücreleri küçük, yuvarlak şekilli, köken aldığı organ yönünde farklılaşma gösterir. Hücreler hızlı büyüdükleri için ortası boş çiçek benzeri yapılar oluşturur. Bunlara rozet yapısı denir. Lenfoma Retinoblastoma Nöroblastoma Wilms tümörü Rabdomyosarkom Ewing sarkoma Medullablastoma Küçük yuvarlak mavi hücreli tümörler Çocukluk çağı tümörlerini birbirinden ayırmak için immünohistokimyasal yöntemler, EM ve kromozom analizi-moleküler belirteçler ile tanı konur. Çocukluk çağı tümörlerinin çoğu böyledir. 1)Nöroblastom: Çocuklarda görülen ikinci en sık malign tümördür (En sık görülen Lösemi). Nöral krest kaynaklıdır. %40 adrenal medulla (katekolamin salgısı sonucu HT gelişebilir, sık değildir), %60 sempatik gangliyonlardan köken alır. Spontan gerileyebilir. Tümör damarlara bası uygulayabilir. Sinir basısı sonucu paraphilegia gelişebilir. Nöropil oluşumu vardır. Psödorozet yapıları (Homer-Wright) vardır. Mikroskobide yer yer gangliyon hücre diferansiasyonu vardırv(Ganglionöroblastoma, ganglionöroma). Adrenal bez orta hattı geçer. Radyolojide kalsifikasyonlar gözlenir. Orbital metastaz sonucu perde gözü oluşur. En sık karaciğer metastazı (genelde abdomende sert, düzgün şekilli olmayan sertlik ve rakun göz) görülür. 18 ay ve altında düşük risk, 18 ay üstünde intermediate, N-myc gen amplifikasyonunda yüksek risk taşır. 2)Wilms Tümörü (Nefroblastom): Çocukluk çağının en sık primer böbrek tümörüdür. Bilateral olabilir. Bilateral olanlar senkron ya da metakron olabilir. Makroskopi –> İyi sınırlı, etsi, krem renkli tümör. Hemoraji ve nekroz alanları vardır. Mikroskopi –> blastem: primer glomerül *Trifazik epitelyal elemanlar: tübül görünür stromal elemanlar Sekonder tümörlerle birlikte görülebilir. Anaplazi –> Daha az gözlenir. p53 mutasyonu varsa prognoz kötüleşir. 5 Tümör ile beraber görülen sendromlar: 1. Wagr Sendromu: Aniridi, genital anomali (hipospandios), mental retardasyon 2. Deny – Drash Sendromu 3. Beckwith – Wiedeman Sendromu 4. Nefroblastomatozis Çıkmaz Çoğu çocuk karında büyük bir kitle ile gelir. Düzgün yüzeyli, yumuşak. Orta hattı geçmez. Grafide kalsifikasyon göstermez. En sık akc metastazı görülür. Mikroskopide uzun epitelyal yapılar, küçük glomerül yumakları gibi bir görüntü vardır. 3)Retinoblastom: En sık malign göz tümörüdür. (En sık malign orbita tümörü rabdomyosarkomdur). %90 tek taraflıdır. Herediter olanlar bilateral, multifokaldir. *En sık bilateral olan ve ailevi olarak geçen tümördür. Spontan gerileyebilir. En sık MSS’e metastaz yapar. Gözlerde lökokoriya: ışık altında gözden beyaz ışık yansımasıdır. Genelde tutulum optik sinirin beyne girdiği yerde olur. Mikroskopide Elexner–Wintersteiner rozetleri gözlenir. 4)Hepatoblastom: Çocukların en sık primer kc tümörüdür. Mikroskopide yoğun hepatosit oluşumu vardır. 5)Rabdomyosarkom: Çocukların en sık malign yumuşak doku tümörüdür. En sık malign orbita tümörüdür. Mikroskobide küçük yuvarlak hücreler görülür. Lösemi Çocuklarda Lenfoma en sık görülen SSS tm. kanser grupları (2005) Down Sendromu –> Lösemi, germ hücreli tümörler Trizomi 18 –> Wilms Tümörü Turner Sendromu –> Nöroblastom, Wilms Tümörü Klinefelter Sendromu –> Germ hücreli tümörler 6)Beyin ve Spinal Kanal Tümörleri: Astrositik tümörler ve glionöronal tümörler olmak üzere 2’ye ayrılırlar. Astrositik tümörlerden pilositik astrositom ve medullablastom önemlidir. Pilositik astrositom –> Olguların çoğu serebellum yerleşimlidir. Radyolojide kist mural nodül vardır. Medullablastom –> Daha çok serebellum yerleşimlidir. Mikroskopide klasik küçük, yuvarlak mavi hücreler gözlenir. Kist yoktur. TÜMÖR İMMÜNİTESİ Doç. Dr. A. Hakan Çermik Tümörlerin immün sistemden kaçması MHC ekspresyonunu azaltması ve immün sistemi baskılayıcı faktörler salması ile mümkündür. Tümör dokusu antijenlerinde değişiklik yapar. Antijenitesi değişmiş olan subklonların çoğalıp gelişmesi sonucu tümör dokusu immün yanıttan kaçar. Bu olaya kanser immünoediting denir. Tümör immüniteyi salgıladığı şu sitokinler ile baskılar: IL-10, CTLA-4, TGF-, IDO, PGE-2, PD-L1 reseptörleri. Tümör Antijenleri: a) Onkogen ürünleri: Mutasyona uğramış RAS, BCR/ABL füzyon proteinleri b) Melanoma gibi tümörlerde mutant proteinler. (Mevcut antijen yapısı değişir.) c) Overeksprese ya da normalde farklı antijenik yapıların eksprese edilmesi. (saklı olan antijenlerin ortaya çıkması). Testis kanserlerinde, melanomada görülebilir. 6 d) Onkojenik proteinler –> servikal ca’da E6, E7 proteinleri. . lenfomada EBV’ye bağlı EBNA proteini 1.Mutasyona uğramış gen ürünleri: Protoonkogenler ve tümör supresör genlerin mutasyonu sonucu immün sistem tarafından tanınmayan protein üretimi yapılır. Bunlar non-selftir: RAS, p53, BCR-ABL gibi genlerin ürünüdür. TC lenfositler bu antijenlerin çoğunu tanır. 2.Çok sayıda üretilen hücresel proteinler: Normalde hücrede olan tümör dönüşümü sonrasında yüksek oranda üretilmesidir. Melanomlarda trozinaz, testis kanserinde kanser-testis antijen vb. örnekleri görülebilir. 3.Onkojenik virüsler tarafından üretilen tümör antijenleri: HPV tarafından üretilen E6 ve E7 proteinleri gibi proteinler immün sistem tarafından algılanır ve ortadan kaldırılır. 4.Onkofetal proteinler-antijenler: Kanser ve normal yeni gelişen fetal dokularda yüksektir. Bu proteinler inflamasyonla artar ve az miktarda normal hücrelerde bulunur. Normalde immün sistem tarafından tümoral antijen olarak algılanmazlar. Tümörlerin tanı ve takibinde CAE (karsinoembriyonik antijen) ve AFP gibi proteinler kullanılır. 5.Hücre membran glikolipid ve glikoproteinlerinde değişim ile oluşan antijenler: Tümör tanısında ve tedavisinde kullanılır. Gangliosidler, kan grup antijenleri, müsinler örnek olarak verilebilir. Müsinlerden: CA-125, CA-19-9 over karsinomlarında, MUC-1 ise over ve meme karsinomlarında kullanılır. MUC-1 meme tümörlerinde farklılaşır, ductal hücrelerinin apikal yüzeyinde sergilenmeye başlar. Tümöre spesifik karbonhidrat ve peptit episodlar oluşur. 6.Hücre tipine spesifik diferansiasyon antijenler: Tümörler köken aldıkları hücrelerde bulunan antijenleri içerir. Bunları diferansiasyon antijenleri denir. İmmün sistemi uyarmaz. Tümörün köken aldığı dokunun tanısı ve immünoterapide kullanılır. Örneğin: I. II. III. CD20 –> Matür B hücrelerinde, lenfoma lösemide Anti-CD20 antikoru kullanılır. Tümöral B lenfositleri yanında normal B hücreleri de öldürülür. Bunun yanında monoklonal antikorlar ilaç, toksin ve radyokimyasallarla kaplanabilir. CD30+ lenfoma, Hodgkin lenfomada tedavi amaçla kullanılırlar. Bispesifik antikorlar denen iki farklı bağlanma bölgesi içeren, bir ucuyla tümör antijenine diğer ucuyla CD3 sinyal molekülüne bağlanabilen antikorlardır. Anti-Tümör Efektör Mekanizmalar Sitotoksik T lenfositler NK hücreler –> Tümöre karşı uyarılma beklemeksizin tümöre karşı savaşan ilk savunma hattıdır. Makrofajlar –> IFN- ile uyarılarak tümöre karşı koyar. İmmün Takip ve İmmüniteden Kaçış Tümörlerde antijen (-) varyantların ortaya çıkması ve MHC molekül ekspresyonunda azalma ya da kayıp ile immüniteden kaçış gözlenir. Güçlü immün yanıtı olan subklonlar elenir. Tümör hücreleri MHC - Class 1 moleküllerini az sayıda içerir, bu sayede TC lenfositlerden kaçar. NK hücreleri uyarıcı ligandlar bulundurabilir. Bunların yanında tümör hücreleri immün süpresif sitokinlerle de immüniteyi azaltır. Tümör hücreleri PD-L1, PD-L2 ve CTLA-4 gibi reseptörlerin sayısını artırarak T hücre aktivasyonunu da baskılarlar. Bu reseptörlere karşı oluşturulan antikorlar tedavide kullanılır. 7 Tümörlerden salınan immünsüpresif faktörler –> TGF-, galektin, lektin, IL-10, PGE2, VEDF ve triptofan metabolitleri Kanserde aynı zamanda Treg hücreler de uyarılarak T hücre yanıtı baskılanır. TÜMÖRLERİN KLİNİKOPATOLOJİK YÖNLERİ Doç. Dr. A. Hakan Çermik Konakçılar konak üzerinde parazitik etki yaparlar. Benign tümörlerde bile morbidite ve mortalite görülebilir. Tümörler endokrin glandlarda primer ve metastatik tutulum, glandın fonksiyonlarını ortadan kaldırır. Hipofiz adenomunda çevre basısı sonucu ile hipofiz yetmezliği, midedeki tümörler tıkanmaya neden olur. Pankreasta tümör tıkanıklığına bağlı olarak sarılık görülebilir. Bunun yanında pankreasta benign -hücreli adenom küçük boyutta olmasına karşın ölümcül hipoglisemiye sebep olabilir. Ayrıca endokrin özelliği olmayan tümörler hormon üreterek paraneoplastik sendromlara neden olabilir. Kanser kaşeksisi: Terminal dönemdeki kanserli hastaların güçsüzlük, anoreksi ve anemi ile birlikte vücut kütlesini hızla kaybetmeleridir. Tümör ya da konakçı tarafından salgılanan sitokinlerin neden olduğu düşünülmektedir. Bu sitokinlerden en çok şüphenilen TNF- dır. Paraneoplastik sendromlar: Tümör ve tümör metastazlarının yerleşim yerlerinden uzakta; tümörün kaynaklandığı dokuya ait olmayan hormonların salınımı ile ortaya çıkan, tümörün çıkarılması sonucu gerileyen belirti ve bulgulara paraneoplastik sendrom denir. Bu semptomlar gizli bir tümörün ilk bulgusu olarak ortaya çıkabilir. Örnekler: Deri lezyonları Hiperkalsemi –> En sık görülen paraneoplastik sendromdur. Kemik metastazı sonucu oluşan osteolizis paraneoplastik sendrom sayılmaz. Kemik dışı tümörlerin kalsemik humoral madde üretmesi gerekmektedir. Akc’in squamoz hücreli karsinomu en yaygın hiperkalsemi nedenidir (PTH vasıtasıyla olmalıdır). Endokrinopati –> Tümör hücreleri ektopik hormon salgılar. Cushing sendromu en sık görülen endokrinopatidir. ACTH ve benzeri peptitler sık olarak akc’in küçük hücreli karsinomunda salgılanır. Hipertrofik osteoarteropati (osseöz eklem ve yumuşak doku değişiklikleri) –> Periosteumda yeni kemik oluşumu vardır. Eklemlerde artrit ve parmaklarda clubbing denen çomak parmak bulgusu vardır. Akantozis nigrikans –> İleri yaşta ortaya çıkar. Malign bir tümörün habercisi olabilir. Deride siyah hiperkeratotik lekeler vardır. Genelde katlantı yerlerinde görülür. Paraneoplastik pemfigus –> Ağrılı mukozal ülserasyonlar. Nöromyopatik paraneoplastik sendromlar –> Periferik nöropatiler, kortikal serebellar dejenerasyonlar, polimyozit benzeri polimyopati, myastetik sendrom olabilir. Tümör hücrelerine karşı ortaya çıkan antikorların nöral hücrelerle çapraz rxn girmesi veya visseral tümörlerin nöral antijenler salgılaması neden olabilir. Vasküler ve hematolojik değişiklikler –> Hemoliz, eritrosit proliferasyonu, lökosit proliferasyonu, makroskopik koagülopati, DIC (en sık AML ve prostat adenokarsinomunda), gezici tromboflobit (Trausseau sendromu), bakteriyel olmayan trombotik endokardit. Tümörün derecelendirilmesi ve evrelenmesi: Kanser derecelendirilmesi diferansiasyon derecesi ve tümör içerisindeki mitoz sayısına dayandırılır. Derece . 1 . 2 . 3 . 4 Tanım –> iyi diferansiye –> orta “ –> az “ –> indiferansiye 8 Tümör evrelenmesinde ise T (primer lezyon boyutu), N (bölgesel lenf nodu tutulumu) ve M (metastaz) sistemi kullanılır. NX : Bölgesel lenf nodu saptanmadı N0 : Bölgesel lenf nodlarına metastaz yok N1 den N3 e artan sayıda lenf nodu tutulumu için T –> tümörün boyutuna göre T 1 den T4 e TİS –> in situ karsinom için TX –> primer tümör bulunmuyorsa T0 –> primer tümör saptanmıyorsa MX : uzak metastaz tespit edilemedi M0 : uzak metastaz olmadığını gösterir MI : metastaz olduğunu gösterir Kanser Tanısında Patolojik Yöntemler 1)Biyopsi materyalleri: A. Açık biyopsiler –> insizyonel biyopsiler: lezyondan bir parça çıkarıp . –> eksizyonel biyopsiler: lezyonun tamamını çıkarıp . –––> küretaj: kadın doğum (endometrium), kemik küretajı B. Kapalı biyopsiler –> endoskopik biyopsi . iğne biyopsisi –> böbrek, kc, prostat kanserlerinde kullanılır 2)Ameliyat materyalleri: Parsiyel, total, radikal cerrahi uygulamalar. 3)Sitoloji materyalleri: Yayma preperatlar: sitolojik (pap) yaymaları . İİAB –> genelde troitte kullanılır. İğne + USG eşliğinde nodülden sıvı materyal çekilir. Lama aktarılır. . İmprint preperatlar –> sıvıları cama değdirerek örnek alınır. Sıvı örnekler: plevradan, batından alınabilir. Santrifüj yapılarak incelemeye alınırlar. 4)Frozen inceleme 5)Tıbbi otopsi Özel incelemeler Histokimyasal yöntemler I. II. III. IV. İndiferansiye malign tümörlerin kategorize edilmesi - Sitokeratin (mide adenokarsinomunda), vimentin (sarkomda + edilmesi) Lösemi ve lenfomaların kategorize edilmesi - CD20 pozitifliği Metastatik tümörlerin primer odağının belirlenmesi - Kemik metastatik karsinomunda PSA + liği Prognoz ya da tedavide önemi olan moleküllerin saptanması - Lenfomada –> bcl-2 (+) - Meme ca –> c-myc (+) - Kanserde –> c-erb-B2 (+) İmmünohistokimyasal yöntemler İmmünofloresan inceleme EM inceleme (çok sayıda hücre bağlantısı müsin granülü vb yapılar gözlenir) Akım sitometrik inceleme (CD3, 20, 30 sayıları tespit edilerek) Moleküler biyolojik yöntemler (EGFR vb. moleküllerin ekspresyonlarının arttığının gözlenmesi gibi) 9 HASTANE ENFEKSİYONLARI EPİDEMİYOLOJİSİ ve KORUNMA Doç. Dr. Türker Türker Hastane enfeksiyonu denebilmesi için hastaneye yatışından taburcu oluncaya kadarki periyotta oluşmalıdır. Enfeksiyon hızı –> Enfeksiyon sayısı/Yatan hasta*100 Aksi ispat edilmediği sürece her hastane enfeksiyonu, temel enfeksiyon kontrol kurallarına uyulduğu takdirde önlenmesi mümkün olan bir tıbbi hata olarak kabul edilmelidir. Hastane enfeksiyonları –> iş gücü kaybı yapar . hastane yatış süresi uzar . laboratuar tetkikleri artar . genellikle enfeksiyon etkeninin çoklu antibiyotik direnci olabileceği için tedavileri daha güç ve pahalıdır. Bu tür bakteriler hastane ortamına yerleşir. Pek çok hastanede enfeksiyon kontrol komiteleri kurularak enfeksiyon hızları izlenmekte, toplanan veriler analiz edilmekte, ilgili kliniklere bildirilmekte ve gerekli önlemlerin alınmasını takip etmektedirler. Enfeksiyon kontrol hemşireleri burada anahtar rol izlemektedir. En fazla hastane enfeksiyonları yoğun bakım ünitelerinde olmaktadır. Buradaki hastaların yaşlı olması, uzun süre kalmaları, invaziv girişimlerin sık olması etkili olabilir. Bundan dolayı buradaki koruyucu önlemler dikkat artırılmalıdır. Bunun için en önemli parametrelerden biri el yıkamadır (en etkin ve en ucuz). Fakat buradaki personel bunu devamlı yapamamaktadır. Soru Nazokomiyal enfeksiyonlara şu gruplar duyarlıdır: yenidoğan, geriatrik hastalar, maligniteli hastalar, immünsupresif tedavililer (radyo-keve-steroid kullanımı), cerrahi hastalar, implant konulan hastalar, geniş yanık ve yaraları olanlar. Nazokomiyal enfeksiyon riskini artıran koşullar: Soru invaziv girişimler (damar ve üriner katater, solunum desteği, implant uygulaması) transplantasyon kemik iliği yetmezliği dalak hasarı malignite geniş yara ve yanıklar En sık görülen hastane enfeksiyonları: Soru üriner sistem enfeksiyonu kan-dolaşım “ (alınan örneklerde az görünmesinden 2. sıradadır) cerrahi alan “ solunum yolu “ VİP, Kİ-ÜSE 10 En sık görülen etkenler: E. coli Staf kog.(-) Acinetobacter baumanni P. Aeruginosa Klebsiella Soru DÜŞKÜN KONAK MANTAR ENFEKSİYONLARINA MİKROBİYOLOJİK YAKLAŞIM Prof. Dr. Şinasi Taner Yıldıran 1.sırada kandidoz, 2. sırada aspergilloz vardır. Diğerleri: mukormikoz (rigomikoz), kriptokokkoz, pnömosistoz ise farklı prevelanslarda görülebilir. Aspergillus –> KİT’de sık görülür. Havada taşınan konidyumlar solunarak akciğere gönderilir. Akciğerde yeterli bir savunma mekanizması olmadığında konidyumlar germinasyona uğrarlar. Daha sonra bazal membranı geçip aşırı hif üremesi ve yayılması sonucu enfeksiyon gerçekleşir. (+) mantar kültürlerinde, Aspergillus türleri Candida türlerinden daha sık gözlenir (%10’u anlamlıdır). Klinik olarak anlamlı olabilmesi için aspergillus’un taze klinik materyelden direkt mikroskobik olarak gösterilmesi ve hastalardan arka arkaya izole edilebilir olması gerekmektedir. KOH veya kalkoflor beyazı (floresan boya) ile hazırlanmış preperatlarda birbirine simetrik olarak ve 45 derecelik bir açıyla ikiye dallanma gösteren septalı hifleri vardır. SDA (Saboraz dekstroz agar) gibi rutin primer izolasyon besiyerinde rahatlıkla ürer. Birçok aspergillus türü siklohekzamide duyarlıdır. Siklohekzamid yanlışlıkla aspergillusları da öldürebilir. Normalde saprofit mantarlar için kullanılır. Bu yüzden bir tip siklohekzamidli, bir tüp siklohekzimidsiz yapmak lazımdır. Laktofenol pamuk mavisi ile hazırlanan preperatlarda; septalı hifler, konidyoforlar, veziküller, fiyalid (doğurgandır), konidyospor Mukormikoz (zigomikoz) Sıklıkla kontrolsüz diyabet bulunanlarda görülür. AIDS’lilerde nadir gözlenir. Enfeksiyon sporların salınması ile başlar. En çok akciğer ve nazal sinüslerde, damarlarda (endotele özel afinitesi vardır) invazyon eğilimi vardır. Hızla tromboz ve doku nekrozu oluştururlar. Maxiller, orbita ve kafatası boşluğunu invazyon yaparak yayılır. Morbidite ve mentalite oranları çok yüksektir. Erken tanısının hayati önemi vardır. Mikroskopisinde septasız hif (hiflerde çekirdek vardır), dik açılı dallanma, rhizoid görülmesi anlamlıdır. Rhizoid → sporongiofor → sporongium kesesi → sporongiospor Kültürde yoğun şekilde ürer. Kalın hif yapısı petri plağını veya tüpü ağzına kadar doldurur (Kapak kaldıran). Siklohekzimide duyarlıdır. Bilgi: Vücut sıvıları santrifüj edildiğinde üstte kalan sıvı kısma supernatan, altta kalan (şekilli elemanların) kısma ise sediment denir. Kandidoz Genelde immün yetmezlikli hastalarda gözlenir. Enfeksiyonlar endojen kaynaklıdır. En sık C. albicans gözlenir (non-C. albicans’lar da enfeksiyon yapabilir). En çok santral venöz kateter varlığında ve 11 cerrahi girişimlerde görülür (kateterden içeri doğru üreyen mantarlarla-kandidemi-mukozaların tahribi sonucu floranın translokasyonu ile gerçekleşir). HIV (+)’liğin, AIDS tablosuna döndüğü oral kandidoz oluşumuyla anlaşılabilir. Gram boyama ile gram (+), KOH ve kalkoflor beyazı ile boyanabilir (beyaz film tabakası). Lam-lamel arasına alıp 40’lık büyütmede direkt mikroskopiyle de incelenebilir. SDA’da rahat ürer. Beyaz-krem koloniler oluşur. C. albicans’ta diğer kandida türlerinden ayırmak için; germ tüp (+) ve cornmeal agarda klomidospor oluşumu vardır. Kriptokokus AIDS’lilerde sık gözlenir. BOS ve idrardan örneklerde yayma ya da kültür ile incelenir (direkt mikroskobi). Kapsülü vardır. Kapsül yapısı çini mürekkebi veya nigrosin ile hazırlanan preperatlarda rahatlıkla gözlenebilir. (Çini mürekkebi zemindeki C partiküllerini tutarak zemini kahverengiye boyar. Mantarın içinde penetre olmadığında kapsül yapısının varlığı anlaşılır). En bilinenleri C. neoformans ve C. gatti’dir. C. neoformans güvercin dışkısında bulunurken, C. gatti okaliptus ağaçlarının topraklarında bulunur. Mikroskopide lize olmuş lenfositlerle karışabilir. Bu nedenle tomurcuklanma görülmelidir. Musikarmin boyası ile kapsül kırmızıya boyanır. Kültür ekimleri SDA ve birdseed agara yapılmalıdır. Kapsüllü yapısından dolayı mukoid ve akışkan koloniler oluşturur. Birdseed agarda fenoloksidaz aktivitesinden dolayı kahverengi-siyah (melanin pigmentinden dolayı) koloniler oluşur. Pnömosistoz P. jirovecii insan etkenidir. Genelde AIDS’li kişilerde görülür. Esas pulmoner sistem hastalığıdır fakat ekstrapulmoner yerleşim de gösterebilir (ekstrapulmoner genelde otopside çıkar). Direkt boyama (destekleyici), DFA (neredeyse kesin tanı niteliğindedir, yalancı (+) azdır), PCR, 1,3-β-D glukan testi tanı için kullanılır. Tanı için kültür kullanılmaz (Farmasötik çalışmalarda). Boyama yöntemleri trofozoit veya intrakistik cisimcikleri boyayan boyalar ve kist duvarını boyayıp intrakistik cisimcikleri ve trofozoitleri boyamayan olarak ayrılır. 1. tür boyalarda intrakistik cisimcikler boşlukta gibi, duvar yokmuş gibi görünüm olur (Giemsa). Görüntülerde büyük yuvarlaklar kist, küçük sayıca fazla olanlar trofozoitlerdir. Duvar boyayan boyalardaki görünüme double-parantez, kama denir. İntrakistik cisimcikler hariç her yer boyanır. KAN VE KANAMA HASTALIKLARI Prof. Dr. Mükerrem Safalı Normal Gelişim: Fetal hayatın 3.haftasından itibaren kan yapımı başlar. İlk yolk kesesinde üretilir. Bunun yanında aortanın mezodermal bölgesinde ve gonadlarda, mezonefrik alanda da üretim olur. Bu üretim sistemik değildir, lokaldir. 3. aydan itibaren kök hücreler KC’e göç eder ve buradan doğuma kadar üretim gerçekleşir. Bu zaman diliminde plesentadan aktif olmasa da bir üretim vardır. 4. aydan itibaren kemik iliğinde üretim için hareketlilik başlar. Fakat esas üretim karaciğerdedir. Doğumdan sonra ana üretim merkezi kemik iliğidir. Puberteye -10 yaşlara kadar tüm kemik iliği aktifken puberteden sonra yavaş yavaş aktifliğini kaybeder. Erişkinlikte ancak %50 nispetinde bir aktiflik vardır (İnaktif olanlar rezerv olarak kalır). Erişkinlerde genelde yassı kemiklerde (vertebra, kas, pelvis, sternum, kafatası) ve az miktarda uzun kemiklerin (humerus, femur) proksimal epifiz bölgelerinde üretim olur. Yaşlılıkta aktif iliklerin oranı iyice düşer. Fakat herhangi bir kan hücrelerinin azaldığı bozukluklarda sarı kemik iliği tekrar aktive hale gelebilmektedir. HSC → Lenfoid Progenitor (multipatent) → B-T-NK öncüleri . → Myeloid Progenitor → Nötroblast-Tromboblast-Eritroblast gibi öncü hücreler gelişir. Bu hücrelerde matürasyonunu tamamlayıp kana geçer. İlk basamaklarda farklılaşma adına salınan sitokinler bölünmeye, kolonileri ayırma adına iken sonraki sitokinler daha çok türe spesifik ve daha özeldir. 12 Kemik iliği yaşla beraber topogrofik olarak azalır. Aktive kısımlar, üretken kısımlar azalır. Bunun yanında aktive kısımlardaki hücre oranı çocukluk yaşlarında %80-90 iken , erişkinlikte %50-60 a düşer. Yaş ilerledikçe %20 lere kadar geriler. Mikroskopide koyu olanlar matürasyonun gerçekleştiği beyaz olanlar ise yağ dokusudur. Kan hücrelerinin sayısı da yaşa bağlı olarak değişir. Anemilerin Sınıflandırılması Eritrositlerin yeteri kadar O2 bağlanamaması ile karakterizedir. En çok eritrositlerin sayısal azalması sonucu ortaya çıkar. Etiyolojik olarak 1)Kan Kaybı Akut → Travma sonucu oluşur. Dolaşım bütünlüğü bozulur. Kısa sürede gerçekleşir. Bu hastalarda hipovolemik şok görülmesi anemiden çok daha ciddi bir sorundur. Anemi olmadan hasta kaybedilebilir. Kronik → GIS lezyonları, jinekolojik sorunlar. 2)Hemolitik Anemiler: artmış eritrosit yıkımı. Bu hastalıklarda genelde eritrositlerin stabilitesi bozulmuş ve kolay parçalanabilirdir. Herediter genetik defektler: → Eritrosit membran bozuklukları (kapiller düzeyinde geçerken damar endoteline çarpar): Herediter sferositoz, herediter eliptositoz. → Enzim yetersizlikleri: HMP şantının enzimlerinde sorun vardır. G6PD, glutasyon sentetaz. Bir kısmı da glikolitik enzimlerin eksikliği sonucu olabilir. → Hb anormallikleri: Yetersiz globin sentezlenmesi → Talasemi sendromları . Globulinlerdeki yapısal bozukluklar (Hemoglobinopatiler) → Orak hücreli hastalık, stabil olmayan Hb ler. Kazanılmış genetik defektler: Fosfotidilinositol ilişkili glikoproteinlerin eksikliği → Paroksismal noktürnal hemoglobinüni. Ab bağımlı olanlar: Rh faktörüne bağlı yenidoğan hemolitik hastalığı, transfüzyon rxnları, ilaca bağlı gelişenler, otoimmün hastalıklar. Mekanik travma: → Mikroanjiopatik hemolitik anemiler: Sorun damarlardadır. Eritrositlerin endotel ile ilişkisi bozulmuştur. Hemolitik üremik sendrom, DIK, trombotik trombositopenik purpura. → Kardiyak travmatik hemoliz: Hasarlı kalp kapakları (kendi ya da protez) → Tekrarlayan fiziksel travma: Bango çalma, maraton gibi. Eritrosit enfeksiyonları: Malarya Toksik veya kimyasal hasarlanma: Klostridial sepsis, ağır metal zehirlenmesi, yılan zehri Membran lipit anormallikleri: Eritrositin kendisinde (abetalipoproteinemi), ağır karaciğer hastalığı Sekestrasyon: Hipersplenizm (dalağın hiperaktif çalıştığı devemlar) 3)Eritrosit Üretim Hasarları: Herediter genetik defektler: Bu hastalıklar tek başlarına değildirler. Anemi klinik tablonun bir parçasıdır. → Kök hücrelerin azlığına yol açan hasarlarla karakterize: Fankoni anemisi, telomeraz defektleri → Eritrosit matürasyonunu etkileyen hasarlarla karakterize: Talasemi sendromları Nutrisyonel yetmezlikler: → DNA sentezini etkileyenler → vit B12 ve folat eksikliği → megaloblastik anemi 13 → Hemoglobin sentezini etkileyenler → Fe eksikliği Eritropoetin yetersizlikleri: Kemik iliği normal çalışşa da böbrek yetmezliği ve kronik hastalık olanlarda anemi gözlenebilir. Öncü hücrelerin immün hasarlanması: Aplastik anemi (kemik iliğinin baskılanması sonucu hücre üretiminin azalması, diğer kemik iliği kökenli hücrelerde hasarlanır), izole eritrosit aplazisi. İnflamasyona bağlı demir sekestrasyonu: Kronik hastalık anemisi Primer hemotopoetik neoplaziler: Lösemi, myelodisplazi (eritrosit üretilir fakat efektif değildir), KMPN Yer kaplayan ilik lezyonları: Metastazlar, granülomatoz hastalıklar Öncül (progenitor) eritrosit enfeksiyonları: Parvovirüs B19 enfeksiyonu Bilinmeyen hastalıklar: Endokrin ve karaciğer hastalıkları da anemi yapabilir. Klinik olarak anemiler Periferik kan yaymasında hücre morfolojisine bakılarak yapılır: Hücre hacmi (MCV) → Normositik, mikrositik, makrositik Hemoglobinizasyon derecesi (ortasındaki solukluğa bakarak) → Normokromatik, hipokromik Örnek: Hipokromik (Hb yeteri kadar sentezlenemediği için) – mikrositik (az Hb ile küçük eritrositler olmakta) → Fe eksikliği anemisi Kan Kaybına Bağlı Anemiler (Kanamanın miktarı ve hızına göre) a)Akut kan kaybı: Büyük travma sonucu oluşur (2L’ye yakın kan kayıpları). Kişi anemi olmadan ölebilir. KV kollaps olur, şok gelişir. Akut kanama sonrası interstisyel alandan damar içine sıvı transferi olur (bu durum anemiyi etkilemez). Kemik iliği zamanla kaybolan hücreleri yerine koymaya çalışır (hücre kaybına bakarak aktivitesini ayarlar). 3-4 günde gerçekleşir bu. Dolaşımda retikülositler gözlenir. Çekirdekli en matür formudur, bu aşamadan sonra çekirdeğini kaybeder. Bu duruma retikülositozis denir. Bu sayede kemik iliğinin aktif olduğunu, yanıt verip vermediğide anlaşılır. b)Kronik kan kaybı: Yavaş, süreklidir. Kadınlardaki mastürasyon, GIS’te peptik ulkus, polip ve hemoroid gibi durumlarda oluşabilir. Yavaş olduğu için kemik iliği daha iyi cevap verir. Kan kaybı sonucu sadece eritrosit değil, başka maddeler de kayba uğrar. Bunlardan en önemlilerinden biri demirdir. Demir depoları boşalır. Fe eksikliği anemisi oluşabilir. Ne kadar Fe varsa o kadar üretim olur. Hemolitiik Anemiler Eritrositleri yaşlanarak değil de, 120 günden önce yıkılmaları sonucu oluşur. Hb katabolizması sonucu billirubin gibi ürünler birikir. Kemik iliğinde artmış eritropoezis ve retikülositozis vardır. Damar içinde veya dışında olabilir. a)İntravasküler Hemoliz → Daha az görülür. Mekanik hasarlanma, komplemana bağlı lizis (uyumsuz kan transfüzyonunda), enfeksiyöz (malaria), toksik etki (clostridial sepsis) gibi durumlarda görülür. Hemoglobinemi, hemoglobinüri, homosiderinüri tabloları ortaya çıkar. Sarılık olabilir, plazma haptoglobin seviyesi azdır. b) Ekstravasküler Hemoliz → Daha sık görülür. Dalaktaki ve diğer organlardaki MNF sistem tarafından yapılır. Eritrosit membran hasarı sonucu eritrosit deforme eski haline dönme özelliğini yitirir. Eritrositlerin çoğu böyle ise her sirkülasyonda çok sayıda eritrosit yıkılır. Splenomegali oluşur (Splenektomi yapılabilir). Kanda, idrarda Hb seviyesi yükselmez. Billirubin kaynaklı taşlar oluşabilir. 14 Kİ’de hiperplastik aktivite ve periferik kanda retikülozis görülür. Kİ bazen 3/1 oranındaki lenfoid hücre ile eritrosit hücre oranını, anemiyi kompanze edebilmek için 1/3 oranında çevirebilir. Herediter Sferositoz Kırmızı kan hücrelerinin küresel şekil alması ve deforme olabilme yeteneğinde azalma ile karakterizedir. Otozomal dominant, genetik hastalıktır. Eritrosit hücre zarında tüm zar boyunca bulunan spektrin proteinin membrana tutunmasını sağlayan ankrin protein geninde mutasyon vardır. Eitrositin stabilitesi bozulur. En ufak bir travmada eritrositler zedelenir, tamamen ya da küçük parçalar kopacak şekilde hasarlanır. Bunun sonucunda bu yapılar sinüzoidlerden geçemeyip dalakta parçalanırlar. Enfeksiyonlara bağlı hemolitik krizler, bazen aplastik krizler oluşabilir. Dalakta yıkıma bağlı splenektomi, sarılık oluşur. Periferik yaymada sferik eritrositler normalden küçüktür. Yıkıma bağlı olarak Howell – Jolly cisimcikleri oluşur. G6PD Eksikliği HMP şantının bir enzimidir. Glutatyonu redükte ederek oksidatif hasarlanmadan korur. Enzim eksikliğinde eritrositler oksidatif strese maruziyet ve hemoliz gözlenir. X’e bağlı resesif geçiş gösterir. Kadınlarda taşıyıcı, erkeklerde major olarak ortaya çıkar. Çeşitli mutasyonlar sonucu enzim çalışmaz. Hasta asemptomatik olarak yaşayabilir. Enfeksiyon ve ilaçlarla (kinin gibi) karşılaşma oksidasyonu artırır, hemolizi tetikler. Tipik hemoliz krizlerine neden olabilirler. Periferik yaymada globin protein parçacıkları olan Heinz cisimcikleri görülür (Membrana yapışık). Hem intravasküler hem ekstravasküler hemoliz görülür. Favizm: Bakla yenmesi sonucu asemptomatik olan hastada oksidasyon ve hemoliz tetiklemesidir. Orak Hücreli Hastalık Herediter bir hemoglobinopatidir. (Hemoliz de vardır) Globin proteinin beta zincirinin geninde noktasal mutasyon vardır. 6. kromozomda glutamik asit yerine valin vardır. HbA (2alfa, 2beta) yerine HbS (2alfa, 2 betaS) vardır. HbS O2’yi alır fakat bıraktıktan sonra eski formuna geri dönememe, agrage olma, polimerize olma sorunları vardır. Heterozigot ve homozigot formu vardır. Heterozigotlarda % 10, homozigotlarda hepsi HbS’dir. Heterozigotta hafif derece oraklanma ve HbA ile etkileşim sonucu agregasyonlar oluşabilmektedir. Homozigotta belirgin oraklaşma ve tüm klinik tablo vardır. Kronik hemolitik tablo vardır. Mikrovasküler oklüzyonlar ve oklüzyon sonucunda infarktüs gözlenir. Vazooklüziv krizler oluşur. Hemoliz bulguları vardır. O2 bırakan eritrosit ya hemolize uğrar ya da tekrar oksijenlenir fakat membran hasarları oluşur. Bu siklik döngüde membran hasarları birikir, irreversibl olurlar. Bu eritrositler artık fonksiyon göremez. Agregatlar oluştururlar. Damarları tıkayıp enfarktüse sebep olabilirler. Periferik yaymada anizoitozis (boyutları farklı) ve poikilositozis (şekilleri farklı) vardır. Bu hasarlama zinciri sirkülasyonunda dalakta yapım-yıkım olayları, kan göllenmesine sebep olur. Buradaki sinozoidler tıkanabilir. İnfarktlar oluşabilir. Bunun sonucunda dalağın normal anatomisi kaybolur. Talasemi Sendromları Kalıtımsal, klinikte farklı formları olan bir hastalık grubudur. HbA’daki alfa ve beta zincilerinin sentezinin azalmasıdır. Beta- globulin zincirinin 16. kromozomundaki 1 gen; alfa globulin zinciri ise 11. kromozomdaki 2 gen tarafından kodlanır. 2 ana tipi vardır. alfa talasemi, beta talasemi 15 Beta Talasemi B0: Beta globin sentezi yoktur ve B+ : yeteresiz ( B normal) Homozigot: iki alel de hasarlıdır. (B0 B0, B+ B+, B+ B0) Heterezigot: bir alel normal, bir alel hasarlıdır. (B B, B0 B) . Beta globin geninde çok sayıda noktasal mutasyon sonucu oluşur. Hb miktarı azalır. Alfa globinler boşta kalır. Karşılık bulamazlar ve agrage olurlar. Bu eritrositler daha kemik iliğindeyken progenitor halde yapılır ve yıkılırlar. Buna eneffektif hematopoez denir. Perifere çıkan eritrositler de hasarlıdır. Bunlar fonksiyon görmeden ortadan kaldırılır. Anemi mikrositik hipokrom karakterlidir. Eritrosit yıkımından dolayı artmış demir absorbsiyonu ve birikimi vardır. Kİ de hiperplastik olarak çalışır. Zamanla Kİ yapım-yıkım döngüsünden etkilenir ve hücresel alanların sayısı değişir, iskelet anomalileri oluşur. Talasemi major Akdeniz’de sık, homozigot, derin anemi, transfüzyon bağımlısı Talasemi minör Daha çok görülür. Heterezigot, asemptomatik olabilir. Alfa Talasemi Alfa zincir geninde delesyon vardır. Alfa zincirinin 4 geni vardır. Etkilenen gen sayısı aneminin şiddetini belirler. Stabil olmayan agregatlar tetramerler oluştururlar. 1 gen Sessiz taşıyıcı, asemptomatik 2 gende Subklinik hafif anemi vardır. Alfa talasemi taşıyıcı denir 3 gende HbH hastalığı. Daha ağır klinik tablo. Beta globinler boşta kalır. Beta globinler tetramer oluşturur. 4 gende Hidrops fetalis denir. Fetal hayatta yıkım başlar. Anne karnında ya da doğumdan yakın bir zaman sonra ölürler. Yşamla bağdaşmaz. Yenidoğanda gama globin tetramerleri oluşur. Yaşamaya devam eden olgularda Beta globinler alfa’nın yerine bağlanır.Tetramer oluştururlar. Bunların O2 afinitesi çok yüksektir; alır, vermez. Yıkım artışı sonucu Fe absorbsiyonu ve Fe birikimi vardır. Bunun sonucunda seconder heterokromatozis vardır. Demir karaciğerde birikirse karaciğer fonksiyonları bozulur. Yapım ve yıkım stimülasyonu kemik iliği alanlarını işgal edebilir. Erişkinlerde yassı kemikler aktif olduğu için bu kemikler radyolojide farklı görünür (dikensi çıkıntılar vardır kemik içinde). Kemik dokunun kendisi de etkilenir (deformite olur). Paroksismal Nokturnal Hemoglobinüri Anomali genetik mutasyon sonucu oluşur. Fakat bu mutasyon kalıtılmaz. Mutasyona edinmeleri olarak kazanılır. İsmi ilk olarak geceleri ortaya çıktığı, zaman zaman oluştuğu ve idrarın rengi değiştiği için bu şekilde konmuştur. PIGA geninde mutasyon sonucu bazı hücre yüzey profillerini 16 sentezi için gerekli bir enzim eksikliği oluşur. Hücre membran bozukluğu oluşur. GP1 enzimi ve onun sentezlediği CC55, CD59 (en onemlisi), C8 bağlayan protein eksikliği vardır. (Bu proteinler tanı amacıyla kullanılır.). Bu proteinlerdeki eksikliği bağlı olarak komplemana bağlı lizis olur. Intravasküler hemoliz, hemoglobinüri, tromboz, enfeksiyona yatkınlık oluşur. Aplastik anemi ve akut lösemi riski artmıştır. İmmün Hemolitik Anemiler Ab bağımlı hemoliz ile karakterlidir. Otoantikorlar eritrosit ve kompenentlerine saldırırlar. Otoimmünite, ilaç alımı (ilacın kendisi ya da ona karşı oluşan ab), lenfoid neoplaziler, enfeksiyonlar (kronik lenfositik lösemi, kronik hastalık lösemisi) sonucu oluşabilirler. Direkt coombs testi ile otoantikor saptanabilir. Otoantikor tipine ve altta yatan hastalığa bağlı gruplama; 1) Sıcak ab Hemolitik anemi: En sık görülen çeşittir. Çoğu idiopatiktir. IgG tipi abi oluşur. IgG tipi ab eritrosit yüzeyini kaplar, opsonin görevi görür. Ortam sıcaklığı 37°C üzerinde olursa eritrositler ölür. Ekstravaskuler yıkım olur ve sonuçta splenomegali oluşur. 2) Soğuk ab Hemolitik anemi: Aglutinasyon 30°C altında gerçekleşir. İgM tipi ab üretilir. Akut ve kronik, formları vardır. İdiopatik postenfeksiyoz veya lenfoma neoplazilere bağlı olabilir; çoğunlukla kendiliğinden iyileşir. 3) Soğuk hemolizin Hemolitik anemi: IgG tipi Ab oluşur. Soğuğa maruziyet sonucu düşük ısıda bağlanma gerçekleşir (Bu durumda aglütinasyon ve hemoliz olmaz). 30°C’nin üstüne kompleman fiksasyonu ile Ab bağlı eritrositler opsonize ve hemolize uğrar. (Çoğunlukla enfeksiyonlardan sonra ortaya çıkar) Kırmızı Hücre Travmasına Bağlı Hemolitik Anemiler Fiziksel travmaya maruz kalan eritrositlerin parçalanması ile ortaya çıkar. Tekrarlayan mekanik travmalarda: protez kalp kapağı gibi ya da mikroangiopatik anemide damar duvarının eritrositlere bası yapması sonucu oluşabilir. Mikroangiopatik anemide; intravasküler hemoliz, DIK görülebilir. Periferik yaymada fragmante olmuş eritrositler görülür. Megaloblastik Anemi Vit. B12 ve folik asit eksikliğinde görülür. Nütrisyonel problem kaynaklıdır genelde. DNA sentezinde görev olan esansiyel ko-enzimlerdir. Eksikliklerinde timidin eksikliği oluşur ve DNA sentezi bozulur. Bu durumdan tüm hücreler etkilenir fakat en çok eritropoeziste hasarlanma vardır. Eritrositlerin matürasyonunda defekt oluşur. VitB12’de absorbsiyonun bozulmasına bağlı, folik asitte de ihtiyaç artışına bağlı eksiklik oluşur. VitB12 = atrofik gastrit (otoimmün, midenin iç yüzünde hasar vardır. Pariatel hücrelerinden IF salınımı azalır.), gastrektomi, ileum rezeksiyonu (B12’nin emildiği alanlar), malabsorbsiyon durumlar genel emilimi azaltır. DNA sentezi azalır. Matürasyon tamamlanamaz. Bu hücrelerin birçoğu daha ilk aşamada yıkılır. İnfektif eritropoez oluşur. Kİ’de megaloblastik formlu anormal eritrositler üretilir (Megaloblastik Eritroid Hiperplazi). Kİ’de diğer seriler de az üretilmeye başlanır. Trombosit, lenfoid serilerde azalma sonucu pansitopeni oluşur. (Sadece iki serinin azalmasına bisitopeni denir) Pansitopeni her zaman görülmez, Kİ’de defekt olmalıdır. Nörolojik bulgular vardır. A) Parnisiyoz anemi: Otoimmündür. Parietal hücre hasarı vitB12 eksikliği vardır. Otoimmün atrofik gastritis, dilde inflamasyon (glossit), demiyelinizasyon görülür. Gastrik ca riski artmıştır. B) Folat yetmezliğine bağlı anemi: Nörolojik semptomlar görülmez. Yukarıda sayılan klinik durumlar olabilir. Kronik alkolizmde, ileri yaş, malabsorbsiyonlarda görülür. Gebelikte (ilk 3 ay) folat ihtiyacı artar, dissemine kanserlerdeki kemoterapik ajanlar (metotreksat). 17 B12 emilimi: B12 Protein ağız yolu ile alınır. => Midede pepsin ile protein kısım sindirilir, B12 serbestleşir. Burada ağızdan gelen haptokorin ile birleşir. Aynı zamanda IF salınımı olur. => Barsaklarda (özellikle ileumda) proteinazlarla haptocorrin sindirilir. IF-B12 kompleksi oluşur. Bu kompleks IF reseptörlerine bağlanır ve emilim gerçekleşir. B12 eksikliğinde periferik yaymada lökositlerin çekirdeklerinin segmentasyonu artmıştır. Kemik iliğinden alınan örnekte ise megaloblastik, sitoplazma/nükleus oranı bozulmuş eritrositler gözlenir. Demir Eksikliği Anemisi Anemilerin en sık görilen çeşididir. (az gelişmiiş ülkelerde daha fazladır) Kronik kan kaybında görülebilir. (GIS’teki polip, hemoroid vb. sebeplerden olabilir). Hipokromik mikrositer anemi tablosu vardır. Kİ’de eritroid seri hücrelerinde hiperplazi vardır. Kİ’ de eritroid seri hücrelerinde hiperplazisi vardır. Hayvansal (inorganiklere göre) gıdalardan alınan demir Hem formundadır ve emilimi yüksektir (kırrmızı et gibi). Erkeklerde demir daha fazladır. Demir eksikliğinde alopesia, koilonişiya, dilde ve gastrik mukozada atrofi görülür. Demir eksikliğinde başka hastalıklar da oluşur. Plummer-vinson triadı => Hipokrom mikrositer anemi-atrofik glossit. Demir hemoglobin, myoglobin ve bazı enzimler de vardır. Ferritin veya hemosiderin olarak depolanır. Transferrin ile taşınır. MNF sistem ile yıkılır ve plazma transferrinine aktarılır (tekrar kullanılmak üzere) Deri, barsaklar ve menstrüasyon ile atılır. Demir esas olarak duodenumdan emilir. Hayvansal gıdalarda Hem formu vardır ve daha kolay emilir. Bitkisel ve diğer demir kaynaklarında non-Hem formu vardır. Hem formundaki epitel hücrelerinde (demir burada mukozar ferritin ile depolanır) özel Hem transporterleri vardır. NonHem formundakiler için ise öncelikle Fe+3 Fe+2 dönüşümü olur, daha sonra DMT-1 transporteri ile hücreye alınır. Hem ve non-Hem formlar ferroportin-1 ile hücreye alınır. (bu sırada +2 den +3 e çevrilir) Kc. den salınan hepsidin enzimi ile ferroportin-1 kapatılır. Demir epitelde kalır. Epitel dökülmesi ile demir kaybedilir. ANEMİ FİZYOPATOLOJİSİ BELİRTİ VE BULGULARI Doç. Dr. Orhan Gürsel Periferik yaş grubu kan değerleri erişkinlerden farklıdır. Çocukluk yaş gruplarının kendi içinde bile farklıdır. Bu nedenle anemili bir çocuk değerlendirilirken yaşa göre hesaplanmış Hb ve Htc normal değerlerinin göz önüne alınması gerekmektedir. Pro-eritroblast → Bazofilik eritroblast → Polikromatik eritroblast → Ortokromatik eritroblast → Retikülosit→ Eritrosit. 7 günde gerçekleşir. İlk 3 hücrenin bölünme kapasitesi vardır. Bundan dolayı bir pro-eritroblasttan 8 eritrosit oluşur. Eritropoez için gerekli faktörler → Ertiropoietin, Fe, vitamin B12, folat, vitamin C, piridoksin (vitamin B6), çeşitli aminoasitler. Hb konsantrasyonu Hematokrit Aneminin tanımı: yaş ve cinsiyete (androjenlerden dolayı erkeklerinki daha yüksek) göre eritrosit kitlesi ve Hb konsantrasyonunun o toplum için normal kabul edilen değerlerinin 2 standart deviye altında olmasıdır. 1-2 yaş → 11.0 g/dl 2-5 yaş → 11.1 g/dl 5-8 yaş → 11.5 g/dl 8-12 yaş→11.9 g/dl , , , , %32 %33 %34.5 %35.4 Anemi klinik bulgudur. Tek başına hastalık değildir. Altta yatan başka bir hastalık vardır. Anemiler fizyopatolojisine göre sınıflandırılabilir: 18 1. Etyolojik sınıflama → üretim azlığı, yıkım artması, kan kaybı 2. Morfolojik sınıflama → mikrositik, normositik, makrositik anemiler Bilgi: MCV → Erişkinde 80-95 civarında. Çocukta ise 70–/+yaş ile hesaplanır. 5 yaşındaki çocuk için 65-75 aralığı normaldir. Bu hesaplama 10 yaşına kadar geçerli daha sonra 80-95 aralığına gelmeli. Fizyopatolojik Sınıflama: 1) Kİ üretim azlığına bağlı anemiler: a.Eksiklikler: Eritropoez için gerekli olan moleküllerin eksik olmasıdır. Diyette alım azlığı İhtiyaçta artma Emilimde azalma Vücuttan kayıpta artış b.Kİ yetmezliği: Eritroid öncüllerde eksiklik → HSC’lerde eksiklik. Genetik Tüm hematopoietik serilerde azalma → Aplastik anemilerde görülür. Kİ işgal eden virüs sonucu HSC ler zarar görür. Pansitopeni olur. Kemik iliği infiltrasyonu → Kİ metastazları, lösemi, depo hastalıkları Dishematopoietik anemiler 2) Kİ dışında (90-120 den kısa sürede ölmesi, bazen saatlerden kısa sürede ölebilirler) yıkım/tutulum artışına bağlı anemiler (hemolitik anemiler): Akdeniz havzasında(Antakya da -talasemi→%15 taşıyıcı) daha sık gözlenir(genetik). Bu kişilerde rölatif olarak HbF yüksektir. HbF sıtmaya karşı dirençlidir. Sıtmanın görüldüğü ülkelerde hastalar sağ kalır, sağlamlar ölür. a.Eritrositten kaynaklanan nedenler: Eritrosit membran defektleri Eritrosit enzim defektleri Hb sentezinde bozukluk (hemoglobinopatiler→talasemi, orak hücreli anemi b.Eritrosit dışı nedenler: İmmün Non-immün 3)Kan kaybına bağlı anemiler: Hem eritrosit hem de sentez için gerekli prekürsörler kaybolur. Akut Kronik Morfolojik Sınıflama Burada yaş grubu için referans aralığı ile kişinin Hb değeri karşılaştırılır. Az ise anemidir. 2. olarak MCV değerine bakılır. Az ise mikrositik normal ise normositik çok ise makrositik anemi olarak tanımlanır. 1)Mikrositik anemiler(MCV düşük): Fe eksikliği anemisi, talesemik sendromlar, stoleroblastik anemiler, kronik enflamasyon, stabil olmayan hemoglobinopatiler. 2)Makrositik anemiler(MCV yüksek): a. Megaloblasitk Kİ ile birlikte olanlar: Vit B12 eksikliğine bağlı anemiler, folik asit eksikliğine bağlı anemiler (%15), herediter ototik sendrom, B1 (tiamin) cevap vermeyen megable... anemi b. Kİ megaloblastik değişikliğin olmadığı durumlar: Aplastik anemi, hipotroidi, kc hastalığı, kemik iliği infiltrasyonu ... 19 3) Normositik anemiler(MCV normal): Konjenital hemolitik anemiler, akut kan kaybı, kronik hastalık anemisi (anemilerin 3’te 2’sinin sebebi) Anemilerde sadece hematolojik bozukluk yoktur, diğer sistemler de etkilenir. Anemiye bağlı belirtiler: Hb düzey (5 ile 10 g/dl), aneminin oluş hızı (6 ay ile 1 sene), hastanın yaşı, KVS durumu (zemininde kronik bir kardiyak patoloji varsa durum değişir) ve anemiye neden olan hastalığa bağlıdır. Halsizlik, çabuk yorulma, kaslarda güçsüzlük → En sık ve en erken görülenler Çarpıntı, eforla oluşan dispne, yaşlılarda oluşan AP → KV yakınmalar Anemi en çok MSS’yi etkiler: baş ağrısı, dönmesi, ayağa kalkınca baygınlık hissi, kulaklarda uğultuçınlama, konsantrasyon yeteneğinde azalma, uyuklama hali, bilinç bozuklukları (nadiren). Sindirim sisteminde; iştahsızlık, bulantı, dispesi, ishal, kabızlık olabilir. Kadınlarda menstrüasyon bozuklukları (amenore, monorji) olabilir. Müköz membranlarda (konjunktiva vb) solukluk, taşikardi, sistolik üfürüm, kalp yetmezliği bulguları. Kas gücünde, fiziksel performansta azalma. Aneminin yanında, anemiye sebep olan hastalığa ait belirti ve bulgular da görülür. Örneğin lösemide, GIS kanamasında diğer bulgular da vardır. Kronik Hastalık Anemisi Kronik hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar. (Eskiden hastanede uzun yatma sonucu ortaya çıkan anemi olarak bilinirdi). Enfeksiyon, immünolojik ya da neoplaziler buna güzel örnektir. Tbc, osteomyelit gibi tipik enfeksiyonlar (yaygın uzun süren inflamasyon); chon hast, RA gibi immünolojik; neoplazilerden Akc, lenfoma, meme ca tipik örnekleridir. Temel sorun Kİ’nde demirin kullanılamamasıdır. Depo ve serum demiri normal olmasına karşın hastada sanki demir yetmezliği varmış gibidir. Gerçekte demir eksikliği yoktur. Kronik hastalığa bağlı olarak inflamatuar cevap uzundur, sitokinlerin aktivasyonu söz konusudur. Sitokinlerin karaciğeri uyararak ferroportin kapısını kapattığı düşünülmektedir. Renal eritropoietin seviyesi düşüktür. Makrofajlardaki demir kemik iliğine sunulup eritropoezde kullanımı yapılamamaktadır. Kemik iliğinde eritroid seri oluşturulamaz hipoproliferatiftir. Aplastik Anemi Kİ yetmezliğidir. Anemi, lökopeni, trombositopeni yani pansitopeni oluşur. Primer ve sekonder tipleri vardır. Primer olguların %50’den fazlası idiopatiktir. Kök hücre yetmezliğinden kaynaklanır. Kök hücrelerin hematopoezi başlatmasında sorun vardır. Somatik mutasyonlar (Fonkoni anemisi) ve kök hücrelerin bir nedenden dolayı (viral enfeksiyon gibi) T hücrelerine farklı görünmesi ve bunun sonucunda immünsüpresyon görülmesidir. Sekonder olanlarda ise myelotoksik ilaçlar ve kimyasallar, radyasyon (tedavinin bir parçası olabilir), enfeksiyon, kalıtımsal hastalıklar neden olabilir. Kimyasal ajanlar doz bağımlı (alkilleyici ajanlar, antimetabolitler, bazen) yani ne kadar maruz kalınırsa o kadar suprese edici etkisi olanlar ya da idiosenkrazik (kloromfenikol, klorpromozin, sterptomisin gibi) yani dozdan bağımsız olarak ortaya çıkabilir. Kİ aktivitesi baskılanır, sellüleritesi düşer. Kök Hücre Yeni antijen eksprese eder. T hücrelerine yabancı hale gelir. Çevresel ajanlarla genetiği değişir. Çoğalma ve farklılaşma kapasitesi düşer. Matürasyon, hematopoez, self renewal fonksiyonları azalır. 20 Sonuçta Kİ fonksiyonelitesi azalır. Aplastik bir karakter kazanır. Saf Kırmızı Hücre Aplazisi: İzole eritrosit yokluğu ile karakterizedir. Akut ve kronik formu vardır. Akut ilaç ya da parvovirüs nedeniyle olabilirken; kronik form ise kronik hemolitik anemi sonucu oluşur. Timoma eşlik edebilir. Timoma ortadan kaldırılırsa hastalık ortadan kaldırılabilir. Myelofilizik Anemi Metastatik kanserlerde kemik iliği tutulması sonucu oluşabilir. Diffüz Kc Hastalığı Karaciğerin fonksiyon bozukluğu sonucu oluşur. En çok sirotik süreçlerde olur, bunun yanında enfeksiyöz, toksik nedenlere bağlı oluşabilir. Kemik iliği hipofonksiyonel hale gelir. Kronik Böbrek Yetmezliği Kanda eritropoitein azalması ve ürenin artmasına bağlı olarak anemi tablosu oluşur (Üre artması hemolize ve diğer sistemlerin etkilenmesi sonucu anemi tablosu gelişebilir). Polisitemi Aneminin tersidir. Eritrosit miktarı normal seviyesinden yüksektir. 3 çeşit polisitemi vardır: 1. Relatif polisitemi → Plazma volümünün azalması sonucu oluşur. Hemokonsantrasyon denen hücre/sıvı oranı artmıştır. Hb’in düzeyi artmış gibi gözükmektedir. Hipovolemide, dehidratasyonda görülür. 2. Stres Polisitemisi → Hipertansif, şişman ve stresli hayata sahip bireylerde görülür. 3. Mutlak Polisitemi → Gerçekten eritrosit üretimi artması sonucu oluşur. Primer ya da sekonder olabilir. Primer (polisitemi vera) olanda Kİ neoplazisi (lösemi) olabilirken; sekonder olanda eritropoietin yanıtında artış vardır. 2 şekilde olabilir: uygun ve uygun olmayan. Uygun kronik hipoksi (yüksek rakımda yaşama), siyanotik kalp hastalığı, akc hastalıklarında olurken; uygun olmayanda ise genelde paraneoplasmik sendromlarda görülür. KANAMA HASTALIKLARI Prof. Dr. Mükerrem Safalı Kanama zamanı, platelet sayısı, PT, PTT, pıhtılaşma faktör seviyeleri parametreleri teşhiste kullanılabilir. Kanama hastalıkları kan damarlarına bağlı olarak, trombositopeni, hasarlı trombosit fonksiyonu, pıhtılaşma faktör anomalileri ve DİK’ te oluşabilir. A) Kan Damarlarına Bağlı: Damarların fragilitesi artmıştır. Büyük kanamalar yerine peteşi, purpura gözlenir. Tipik enfeksiyonlarda (meningokok, riketsiya), ilaç etkileşmesi sonucu (lökositoklastik vaskülit), kollajen sentez bozukluklarında (skorbüt, Ehler-Danles Send.), cushing sendromunda steroid kullanımına bağlı protein kaybında damarlar etkilenerek kanama olabilir. Bunun yanında HenochSchönlein purpurasında (tip 3 hipersensivite reaksiyonunun olduğu bir çeşit vaskülittir) immun kompleks depolanması söz konusudur. Herediter hemorajik telenjektazi ve damar duvarında amiloid birikimi sonucunda kanama oluşabilir. 21 B)Transitopeniye Bağlı: 100 binin altındaki trombositopenilerde görülür. Peteşiyel kanamalarla karakterizedir. 20 binin altında spontan kanamalar görülür. Azalmış trombosit üretimi olabilir. Aplastik anemi, lösemi, vitamin B12 ve folik asit eksikliğinde görülebilir. (vitamin B12 ve folik asitte sadece megaloblastik anemi yoktur.) Azalmış trombosit ömrü olabilir. İmmünolojik kaynaklı olabilir ya da olmayabilir. İmmünolojik kaynaklı olarak ITP, enfeksiyon, ilaç sebep olabilirken; immünolojik kaynaklı olmayan DIC, TTIP, HÜS ve bazen hemolitik anemi sebep olabilir. Sekestrasyon kaynaklı olabilir. Splenomegali, hipersplenizmde görülür. Trombositler dolaşımdan çekilir dalakta yok edilir. Son olarak da masif transfüzyonlarda görülebilir. Trombositler saatler içinde ölür. Burada her kan hücresi ölmez, bazıları korunurken bazıları korunamaz ve ölürler. ITP (İmmun Trombositopenik Purpura) Trombositlerin immünolojik reddi söz konusudur. Trombosit membranlarına karşı antikor oluşur. Peteşiyel kanamalar, bazen GİS kanamaları görülür. Etiyolojik olarak: primer idiopatik, sekonder olarak tanımlı bir otoimmün hastalıkta, immün yemezlikte, viral enfeksiyonlarda görülür. Klinik olarak akut ya da kronik form vardır. Akut daha çok çocuklarda viral enfeksiyonlarda, otoimmün kaynaklı oluşmaktadır. Enfeksiyonun ya da otoimmünitenin gerilemesi sonucu geçebilir. Kronik form ise daha çok kadın ve adelosanlarda görülür. Kontrol edilmesi zordur. Trombosit membranlarına karşı otoantikor gelişimi söz konusudur. Temel yıkım dalaktadır. Splenektomide hastalık iyileşmez ama hasta daha uzun ömürlü olablir. ANEMİLİ HASTAYA YAKLAŞIM Prof. Dr. Meltem Aylı Demir eksikliği anemisi pf 0,5 - 5 yaş → 11.0-6.8 . 5-12 → 11.5-7.1 . 12-15 → 12.0-7.4 hamile olmayan 15 yaş üstü bayanlar → 12.0-7.4 . hamile bayanlarda → 11.0-6.8 . 15 yaş üstü erkeklerde → 13.0-8.1 pf Fe pf + globulin pf Sideroblastik anemiler Hem 22 Kemik iliği işgali → lösemi, fibrozis, depo hastalıkları, metastazlar sebep olabilir. Kurşun zehirlenmeleri → Hem ile porfirik halkanın bağlanmasında sorun oluşur. globulin 1 1 2 2 Talesemi Morfolojik sınıflama → Hipokrom mikrositer anemi . Normokrom normositer anemi . Makrositer anemi MCV: Hematokrit/Eritrosit sayısı*10 formülü ile hesaplanır. Birimi femtolitredir. Ortalama değeri 8095 tir. MCH: Her bir eritrositteki Hb’nin ortalama ağırlığıdır. Hücrenin büyüklüğü ile hücredeki Hb konsantrasyonundan etkilenir. Hgb/eritrosit*10 ile hesaplanır. Birimi pikogramdır. Ortalama değeri: 26-30 dur. MCHC: Eritrositler içindeki Hb nin ortalama konsantrasyonunu ifade eder. Hb/Hct ile hesaplanır. Normal değerleri 32-36 arasındadır. Hipokrom mikrositer anemiler hem ya da globin oluşumundaki bozukluklar ile ilgilidir. Hem oluşumundaki defektler: Demir eksikliği . Protoporfirin sentez defekti → kalıtsal sideroblastik anemi . Ferroşelataz eksikliği/inhibisyonu → kurşun zehirlenmesi Globin zincir defektler: , zincirlerinin sayısal defektler Makrositik anemilerde → MCV ve MCH yüksektir. Eritrositler normalden çok daha büyüktür. Santral soluklukları kaybolmuştur. PMNL’lerin çekirdek lobülasyonları artmıştır. En çok B12 ve folat eksikliğinde görülür. Glossit Angular stomatit Kasık tırnak Demir eksikliği anemisinde görülebilirler. Kaşık tırnak ileri evrelerde, tedavi edilmemiş evrelerde. Laboratuar testleri → Hbg değeri, Htc değeri, Eritrosit indisleri Trombosit sayıları, Lökosit sayısı Retikülosit sayısı, Periferik yayma Elektronik kan sayım cihazları → empedans metoduna göre, optik metodu ve lazer metoduna göre çalışanlar olmak üzere 3 çeşittirler. Bu yöntemlerin sadece birini, ikisini ya da her üçünü kullanarak çalışan cihazlar vardır. Çok güvenilir değildirler, bazı durumlarda ölçen kişiyi yanıltabilir. Periferik yayma ile lökosit, trombosit, eritrositlerin sayılarına ve yapılarına bakılır. Periferik yaymada eritrositlerin morfolojisi: diskoid, ortalama 8 cm3, merkezlerinde santral solukluk olmalı (3’te 1’ini oluşturur). Şekiller ve büyüklükleri, santral soluklukları eşit olmalıdır. Boyanma özellikleri eşit olmalı (koyu-açık). Morfolojilerine göre eritrositler: 1. Sferositle r→ Herediter sferositoz en bilindik hastalığıdır. Santral bozukluk kaybolur. Diskoidliklerini kaybederler. 2. Poikilosit 3. Fragmente olmuş (mikroanjiopatik) 4. Eliptosit → Herediter eliptozis 5. Stomatosit → içine para atılmış kumbara şeklinde eritrositler. Herediter stomatosit 6. Orak şeklinde 7. İntraeritrositer parazitler→malarya 8. Çentikli eritrosit→Akantoziste görülür 23 Herediter akantozis Ağır lipidemi Meload kan grubu Periferik yayma aynı görüntü olabilir. Çentikli eritrositler Eritrosit inklüzyonları: Birçok çeşit inklüzyon vardır. Bazofilik stipling denenler ribosom agregatlarıdır. Hawell Jolly cisimcikleri ise çekirdek atılması sonrası kalan çekirdek artıklarıdır. Bunun yanında Heinz cisimcikleri; denatüre ve agrege olmuş hemoglobinler; cabot cings denen nükleer artıklar ve siderosit olarak ifade edilen içinde demir bulunan eritrositler olabilir. Anemi → Başlangıç tarama testleri → Ayırt edici testler (toombs, G6PD vb.) → ilave testler (Eritrosit enzimleri, sitogenetik çalışmalar) TROMBOFİLİ FİZYOPATOLOJİSİ BELİRTİ VE BULGULAR Prof. Dr. Meltem Aylı Trombostlerin alfa ve dens granülleri vardır. Önemli iki reseptörleri vardır : GP Ib / IX ve GP IIb/IIIa Herhangi bir endotel hasarında kanda bulunan Von - Willebrand faktör subendotelyal kollajene yapışır. Bu yapışma sonucu hasarlı alana trombositler çekilir buna adezyon denir. Daha sonra trombositler kendi aralarında birbirlerine yapışırlar bu işleme de agregasyon denir. Fakat oluşan bu pıhtı güçsüzdür. Sağlamlaştırılması için üstüne fibirn ağı eklenmelidir. Bunun üzerine endotelden faktör 7 salınır. Faktör 7 doku faktörü ile birleşerek (ekstrensek Xaz kompleksi) plazmada faktör 10’u yakalar. Faktör 10 da faktör 5 ile kompleks oluşturur. (protrombinaz kompleksi ). Bu kompleks trombini aktive hale getirir. Buraya kadar anlatılan ekstrensek yoldur. Faktör 9’un faktör 8 ile kompleks oluşturup (intrensek Xaz kompleksi) faktör 10’u aktiflediği yol ise intrensek yoldur. Ortak yolda aktiflenen trombin fibrinojeni, faktör 13 vasıtasıyla fibrine dönüştürür. Pıhtı oluşumuna aktif olarak endotel, trombosit, plazma koagülan faktöreri (serin proteazlar)... Oluşturulan pıhtı oluşmaya devam ederse tromboz oluşur, damar duvarı tıkanır. Hasarlı alanda sınırlı kalması lazımdır. Bunun için fibrinolitik sistem vardır. Fazla oluşan pıhtıları parçalar. Fren görevi görürler. Banlara doğal antikoagülanlar denir. TFP-I → Faktör 7’yi inhibe eder. Faktör 7 ile beraber aynı endotelden salınır. Antitrombin III → en kilit moleküllerden trombini inhibe eder. Trombinin yanında faktör 9, 10, 11’i de frenler. Protein C-S → trombin salınırken trombomodülin denilen bir molekül ile salınırlar. Bu trombomodülin protein C’yi aktive hale getirir. Protein C, protein S’yi yakalar. Bu kompleks 5 ile 8 i frenler. Fibrinolitik sistemimiz → fibrin yapımı artınca doku plazminojeni, plazminojenik aktivatörlerle plazmine döner. Plazmin fibrini fibrin yıkım ürünlerine çevirir. Fibrinolitik sistem endotelden salgılanan antifibrinolitiklerle kontrol edilir. Plazminojen aktivatör inhibitörü 1 ve 2 → plazminojenin plazmine dönüşümü engellenir. Plazmin inhibitörü → alfa-2 antiplazmin, alfa-2 makroglobulin Trombin aktivasyonlu fibrinoliz inhibitör. Trombozi s→ oluşan pıhtıya trombüs denir. Venlerden oluşursa kopup arteryel sisteme gider. Vasküler obstrüksiyon veya embolizasyon yapabilir. Venlerden → sağ ventriküle → akc → bir damarı tıkar. Pulmoner infarktüs ya da pulmoner emboli oluşabilir. Eğer masif-büyük bir damar tıkanırsa hasta direkt ölür. Küçük damar tıkanırsa medikal tedavi ile kurtarılabilir. 24 Hiperkoagülabilite: normale göre pıhtı oluşumu artmaktadır. Primer, sekonder(akkiz) olabilir. Primer Hiperkoagülobilite-Trombofili: tekrarlayan tromboembolizmi. ifade eder. Daha çok derin ven tromboza yatkınlığı yansıtır. Faktör 5 Leiden Mutasyonu=APC direnci Faktör 5 i kodlayan gende mutasyon sonucu (glutamat→arginin) oluşur. Normalde aktive protein C, FVa ve FVIIIa’yı kofaktör protein S varlığında inaktive eder. Mutasyon sonucu faktör 5 inhibe olmadığı için fibrinolitik yolak durmaz, aşırı aktivasyon sonucu trombozlar oluşur. Tahlillerde faktör 5 düzeyi normaldir fakat faktör 5 in yapısı bozuktur. Protein C rezistansı vardır. En sık izlenen herediter trombofili nedenidir. Heterozigot bireylerde VTE riski yaklaşık 7 kat, homozigotlarda ise yaklaşık 20 kat artmaktadır. Protein C eksikliği → genetik Heterozigot bireylerde → tromboz 7 kat Homozigot bireylerde → “ %35-65 artar. Purpura fulminans ile doğar. Yaşam ile bağdaşmaz. Abartus da olabilir. Protein S eksikliği → Protein C’nin kofaktörüdür. Protein C’ye göre tromboz riski daha azdır. Homozigot eksiklikte ise yine purpura fulminans görülebilir. Antitrombin-3 eksikliği → Homozigot yaşamla bağdaşmaz. Heterozigotlarda arteryel tromboz riski %45-75 oranındadır. Faktör 8 yüksekliği → Nadir tromboza eğilim artar. Metiltetrahidrofolat redüktaz( MTHFR) gen mutasyonları → Homosistein düzeyi artar. Türk toplumunda da sık gözlenir. Hiperhomosisteinemi hem arteryel hem de venoz tromboza neden olabildiği gösterilmiş tek tromboz nedenidir. Trombozun klinik bulguları Arteryol: iskemi ve nekroz oluşur. Hangi dokuda oluştuysa o dokuya ait bulgular ortaya çıkar. Mezenter → akut batın Göz→körlük Serebral→inme, felç, lokal bir nöral defisit Koroner→MI Ekstremite→distalinde soğukluk, solukluk, ağrı, nabız alamama Venöz: distalinde konjesyon, ödem, şişlik, kızarıklık ve ısı artışı Tanı: iyi bir anamnez ve fizik bulgular Aile ağacı/anamnezi → şok tromboz, sık düşük, kalp krizi hikayesi olan bireyler ATIII, Protein C, S , APC direnci ölçümü Genetik testler Hemoglobin elektroforezi Bunların normal olması halinde, çok seyrek rastlanan diğer herediter tromboz nedenleri de araştırılır. 25