VATAN SEVGİSİ VE ZAFERLERİMİZ وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعًا وَلاَ

advertisement
VATAN SEVGİSİ VE ZAFERLERİMİZ
ِ ِ‫َجيعا والَ تَ َفَّرقُواْ واذْ ُكرواْ نِعمةَ اّللِ علَي ُكم إِ ْذ ُكنتُم أ َْع َداء فَأَلَّ َف ي َن قُلُويِ ُكم فَأَببتتُم يِنِعمت‬
ِ ِ ‫صمواْ ِِبب ِل‬
ِ
َ َْ َ
‫َو ْاعتَ ُ َْ ه‬
ْ
ْ ْ َ ‫َ ُ َْ ه‬
َ ْ ْ َْ ْ
َ ً َ ‫اّلل‬
ِ
‫آَيتِِ لَ َعلَّ ُك ْم تَ ْهتَ ُدو َن‬
َ ‫إِ ْخ َو ًاًن َوُكنتُ ْم َعلَ َى َش َفا ُح ْفَرٍة ِهم َن النَّا ِر فَأَن َق َذ ُكم ِهمْن َها َك َذل‬
ُ ‫ك يُبَ ِه‬
‫َن ه‬
َ ‫اّللُ لَ ُك ْم‬
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın
size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi
birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun
tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık
bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Al-i İmran, 3/103)
Değerli Kardeşlerim
Dünyada huzur ve güven içerisinde yaşayabilmek, dinimizin gerektirdiği ibadetleri
serbestçe yapabilmek için bir vatana mutlaka ihtiyaç vardır. Bir milletin var olması, varlığını
devam ettirebilmesi ancak vatanına sahip çıkmasıyla mümkündür. Milletleri ayakta tutan ve
toplumun birlik ve beraberliğini sağlayan ahlâkî değerlerden biri de hiç şüphesiz vatan
sevgisidir.
Vatan; insanın halen üzerinde yaşadığı, geçmişin acı ve tatlı hatıraları ile avunduğu,
istikbale ümitle baktığı, kısacası her üç zamanı da idrak ettiği bütün bir mekandır. Bir toprak
parçasının vatan olabilmesi kolay değildir. Yüzlerce yıl yurt edinilen, uğrunda şehitler verilerek
kanla yoğrulan toprak parçası vatandır. Uğrunda can verilen ve üzerinde bir medeniyet kurulan
yerdir vatan. Yoksa uğrunda kan akıtılıp can verilmeyen toprak parçasının adı vatan değildir.
Ünlü şâir Mithat Cemal KUNTAY, bu gerçeği şöyle dile getirir.
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa; Vatandır.
Atalarımız dünyanın en güzel ve bereketli topraklarını vatan olarak seçmişler ve bize
emanet etmişlerdir. Bu cennet vatanı yüzlerce yıl ecdadımız canları ve kanları pahasına
korumuşlar ve binlerce abide dikerek üzerinde bir medeniyet kurmuşlardır. Bu vatanın, bu
millete ait olduğunu camileri, türbeleri, çeşmeleri, sarayları, mezar taşları, hanları ve hamamları
ile adeta tescil etmişlerdir.
Vatan, bütün kutsal değerlerimizin toplandığı yerdir. Artık o, bir toprak parçasından çok,
tüm manevi değerlerin yaşandığı bir ortamdır. Zira sevgiler onun kucağında yaşanmış, ocaklar
onun kucağında tütmüş, acı-tatlı bütün hatıralarımızda onunla birlikte olmuşuzdur. O, bizim
için bir bahçe, bir nehir, düşmanlara karşı savunduğumuz bir kale, istirahata çekildiğimiz bir
huzur evi gibidir. Kısacası o bizim için her şeydir. Minaresine çıkıp ezan okuduğumuz camimiz,
ağacına çıkıp meyve yediğimiz bahçemiz, göklere el kaldırıp dua ettiğimiz mabedimiz, kısaca
canımızdan çok sevdiğimiz varlığımızdır. Onun için ne yiğitler, ne babalar ve ne dedeler
canlarını ve kanlarını feda etmişlerdir. Onun uğruna şarkılar bestelenmiş destanlar yazılmış,
türküler yakılmıştır. O, bütünüyle bir milletin sesi olmuş, hepimiz bir ağızdan onun marşını gür
bir sesle okullarımızda ve kışlalarımızda söylemişizdir.
Vatan olmaksızın millet, millet olmaksızın da devlet olamaz. Bir milletin varlığı, vatanın
varlığına, aynı zamanda hür ve bağımsız olmasına bağlıdır.
Vatan ve vatan sevgisinin mukaddesliği, milletimizce en yüce seviyeye yükseltildiği
tarihen tasdik edilmiş bir gerçektir. Öylesine ispat edilmiştir ki, her karış toprak kanla
yoğrulmuş, masum yuvalara namahrem eli değmemesi için milyonlarca can feda edilmiştir. Bu
vatanın mübarekliğine dikkat çeken Mehmet Akif mısralarında şöyle der:
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.
Vatan sevgisi, memleket sevgisi, Yüce Allah'ın insanların kalbine koyduğu fıtri bir
duygudur. Zira her insan doğduğu, dünyaya gözlerini açtığı, yerleştiği, hayatının pek çok
hatırasını yaşadığı, tarih ve kültürünün şekillendiği, akraba ve atalarının yaşadığı yere karşı ayrı
bir sevgi ve ilgi duyar. Oradan uzaklaştığı zaman özlemle kavuşmayı arzu eder.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de her insan gibi, doğup büyüdüğü, türlü zorluk ve
sıkıntılarına rağmen çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği şehri seviyordu. Müşriklerin
insanlık dışı baskı ve zulümlerine, şiddetli eza ve cefalarına maruz kaldığı halde Mekke’den
ayrılmak istemiyordu. Fakat daha fazla dayanamayıp ilk Müslümanlarla birlikte Allah’a kulluk
görevlerini rahatça yerine getirebilmek, İslam dinini daha iyi yaşayabilmek ve yayabilmek için
Medine'ye hicret edip orayı kendilerine ikinci bir vatan edindiler. Hz. Peygamber ve Mekkeli
Müslümanların asıl vatanları olan Mekke’ye olan sevgi ve özlemleri de hayatları boyunca
devam etmiştir. Nitekim Allah Resulü bu sevgisini Mekke'nin fethi sırasında şu şekilde dile
getirmiştir: “(Ey Mekke!) Vallahi sen Allah'ın en hayırlı ve Allah'a en sevimli olan beldesisin.
Senden çıkarılmış olmasaydım seni asla terk etmezdim.”
Bir vatana sahip olmak ve onu korumak kolay değildir, büyük fedakârlıklar gerektirir.
Şair bu gerçeği şöyle dile getiriyor:
“Bayrakları bayrak yapan, üstündeki kandır
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Değerli Kardeşlerim
Vatan ile savunulan yalnızca üzerinde yaşanılan toprak parçası değil bir milletin sahip
olduğu maddi ve manevi değerleridir. Bu mukaddes değerleri canı pahasına savunmanın
karşılığı ise en yüce mertebelerden biri olan şehitliktir. Sevgili Peygamberimiz, çeşitli
şekillerde şehitliğin ve gaziliğin faziletine işaret etmiş ve malı, canı, dini ve aileyi korumak
uğruna öldürülen kimselerin şehit olduğunu bildirmiştir. İslam tarihi, vatanını savunurken şehit
veya gazi olan cesur vatanseverlerin kahramanlık öyküleriyle doludur. Savaşlarda, özellikle
sancağı koruma ve onu düşmana teslim etmeme uğruna büyük mücadelelerin verildiği görülür.
Nitekim Mus'ab b. Umeyr, Uhud Savaşı'nda bunun kahramanca bir örneğini sergilemiştir. Zira
sancak, bir milletin bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini, devletin egemenliğini simgeleyen
unsurlardan biridir. Bayrağın taşıdığı temsili anlamdan dolayı ona yapılacak saldırı, temsil ettiği
millete yapılmış bir saldırı olarak değerlendirilir.
İslam’ın yücelmesi ve vatan müdafaası için savaşırken ölen Müslümanlara “Şehid”,
yaralananlara ise “Gazi” denilmektedir. Din, vatan ve mukaddesat uğrunda şehadet şerbetini
içenler, Kur’an-ı Kerim’de şöyle övülmektedir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler
sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği
nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.” (Al-i İmran, 3/169)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de gazilik unvanını almış kimselere şu müjdeyi
vermektedir: “Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyamet gününde yarasından kan akarak
Allah’ın huzuruna gelir. Renk, kan rengi, koku ise misk kokusudur.” (Buhari, Cihad, 10) Hz.
Peygamber (s.a.s.) vatanı korumak için hudutlarda nöbet tutmayı en kutsal görevlerden
saymıştır. (Buharî, Cihad, 72)
Sevgili Peygamberimiz (a.s.) de birçok hadislerinde vatan sevgisinin ve savunmasının
önemli bir görev ve sevabı çok bir hareket olduğunu haber vermişlerdir. Bu konuda birkaç hadis
zikredelim:
‫َي ايها الناس ال تتمنوا لقاء العدو وا سا لوا هللا العافية فاذا لقيتموهم فابربوا‬
“Siz düşmanla karşılaşmayı dilemeyiniz; Allah'tan afiyet isteyiniz. Düşmanla karşılaştığınız
zaman da sabır ve gücünüzle karşı koyunuz.”( Müslim, Cihad, 20. III, 1362. bk..Buhari, Cihad,112. IV, 9. )
‫عينان ال متسهما النار عَن يكت من خشية هللا و عَن ابتت حترس يف سبيل هللا‬
“İki göze ateş dokunmayacaktır. Biri Allah korkusundan ağlayan göz; diğeri de Allah
yolunda, gece vakti ( karakol) bekleyen (nöbet tutan) ve düşman gözleyen göz”(Tirmizî, Fedâilü'lCihâd, 12. No: 1639. IV, 175)
‫رابط يوم و ليلة خري من بيام شهر و قيام و ان مات جرى علي عمل الذي كان يعمل و‬
‫اجري علي رزق و امن الفتان‬
“Bir gün bir gece hudut boyunda nöbet tutmak, gündüzleri oruçla, geceleri de ibâdetle
geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Vazife başında ölürse, yapmakta olduğu amelin sevabı ve
rızkı devam eder ve kabir fitnesinden kurtulur.”(Müslim, İmâre, 163. II, 1520)
Değerli Kardeşlerim
İçerisinde bulunmuş olduğumuz Ağustos ayının son haftasının bizler için ayrı bir yeri
vardır. Bu hafta Zafer haftasıdır. Bu hafta 22 Ağustos 1922’de Afyonun düşman işgalinden
kurtuluşuyla başlayan, 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruzla devam eden ve nihayet 30 Ağustos
1922’de Kurtuluş Savaşının zaferle neticelendiği bir haftadır.
Yüzyıllarca yerleşmiş olduğu ülkelere adalet götüren, hiçbir din mensubuna ayrım
göstermeksizin onları bağrına basan, insanlara asla zulmetmemiş Osmanlı Devleti hatalar,
gaflet ve ihanetler neticesinde güçsüz hale getirilmiş, I. Dünya Savaşıyla bağımsızlık
Müslüman Milletimiz için tehlikeye düşmüş idi. İşte böyle bir zaman diliminde bağımsızlığına,
vatanına, bayrağına, dinine, milletine özüne bağlı kahraman Milletimiz toparlanmaya başladı.
Samsunda başlayan, Erzurum’da, ardından Sivas ve Ankara’da yapılan toplantı ve kongreler ile
devam eden bağımsızlık meşalesi artık iyice aydınlanmaya başlamış ve bütün Yurdu
aydınlatmaya başlamıştı.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan Mondros Mütarekesi'yle birlikte
Anadolu'nun birçok vilayeti düşman birlikleri tarafından işgal edilmiştir. İşgal edilen
Ülkemizde dört cephede devam eden savaşlar ile Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen düşman
askerlerine karşı Milli Mücadeleye başlanmış, şanlı milletimiz içerisinden birçok kahramanlar
ön plana çıkmış, Müslüman Milletimiz Vatanını düşman ordusuna çiğnetmemiştir. Erzurum’da
Nene Hatun, Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam, İşgallerin ardından İstanbul'da yaptığı
konuşmalarla halkı işgallere karşı uyandırmaya çalışan Halide Edip Adıvar, ilk direniş fetvasını
veren ve örgütünü kuran Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Afyon Müftüsü Hüseyin
(BAYIK) Efendi ve daha nice adları bilinmeyen vefakâr erkeklerimiz ve cefakâr kadınlarımız
düşman işgaline karşı canla başla çalışmışlardır.
Milli Mücadelemiz bağımsızlık, hürriyet, vatan egemenlik mücadelesidir. Milli
Mücadele, vatanımızın her bir ferdinin bedenliyle, yüreğiyle ve bütün benliğiyle ortaya
koyduğu var oluş yok oluş mücadelesidir. Bu mücadelede kazanan, bağımsızlığını
kaybetmeyen, hürriyetinin elinden alınmasın diye haşatını verip şehit olan gazi kalan, esir
olmaktansa ölmeyi şeref sayanların olmuştur. Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşımızın daha ilk
satırlarında Kahraman Milletimizin tek bir evladı kalıncaya kadar vatanı koruyacağını ne güzel
dile getirmiştir.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Milli Mücadele de en önemli yeri teşkil eden Ağustos ayının son haftasında kazanılan
zafer ile artık düşman işgaline son verilmiştir. Bu mücadele sadece vatanımız için değil esaret
altında yaşayan bütün dünya devletleri için bir umut olmuştur. Müslüman Halkın yakmış
olduğu bu bağımsızlık meşalesi tüm dünyayı aydınlatmıştır. Sömürü altında inleyen insanlar,
Milli Mücadelemizi örnek alarak kendi devletlerini düşman işgalinden kurtarma yoluna
gitmişlerdir. Şair bu hususu ne güzel dile getirmiştir.
"Ecdadını zannetme asırlarca uyurdu,
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu.''
Değerli Kardeşlerim
İslam Dini barış dinidir, esenlik dinidir. İslam Dininin asıl gayesi, nihai hedefi tüm
insanların barış içerisinde yaşayabileceği bir dünyadır. İslam Dini savaş dini değildir. Hiçbir
cana kıyılamaz. Bir ayette şöyle buyrulur.
َِ ‫َجيعا ومن أَحياها فَ َكأَََّّنَا أَحيا النَّاس‬
ِ ‫ض فَ َكأَََّّنَا قَتَل الن‬
ِ ‫س أ َْو فَ َس ٍاد ِيف األ َْر‬
ٍ ‫َمن قَتَل نَ ْف ًسا يِغَ ِْري نَ ْف‬
‫َج ًيعا‬
َ َ ْ ْ َ َ ً َ ‫َّاس‬
َ َْ
َ َ
َ
“...Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak
karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını
kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır..." (Maide, 5/32) Hiçbir insana -kim
olursa olsun, hangi dine inanırsa inansın- zulmedilmez. Hiçbir insanın yaşama hakkı elinden
alınamaz. Hiçbir insan dininden dolayı kınanamaz.
Müslümanlığı din olarak kabul eden, yukarıda ifade ettiğimiz İslam Dini ile ilgili ilkeleri
benimseyen ve kültüründen getirmiş olduğu değerleri koruyan Müslüman Türk Milleti
“Ölürsem Şehit Kalırsam Gazi” düsturuyla hareket etmiştir. Mehmet Akif Ersoy İstiklal
Marşımızda bu hususa şöyle işaret etmektedir.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Değerli Kardeşlerim
Bugün sahip olduğumuz, içerisinde hür olarak yaşadığımız bu cennet vatan, kahraman
atalarımızın canlarını seve seve verdikleri, şehitliği ve gaziliği şeref olarak gören bir anlayışla
her karışını kanları ile sulayarak bize emanet ettikleri topraklardır. Bu topraklar bize
ecdadımızın emanetidir. Bu emanet ise sonraki nesillere en güzel şekilde aktarılmalıdır. Bu
sebeple her birimiz üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmeliyiz.
Millet olarak varlığımızı korumanın, maddî ve manevî her alanda gelişip yükselmemizin
yegâne şartının, millî birlik ve beraberlik olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Bizi
birbirimize düşürmek, vatanımızı bölüp parçalamak isteyen şer güçlerin oyununa asla
gelmemeliyiz. Ecdadımızın bizlere emaneti olan ettiği bu vatanı, en iyi şekilde korumalı ve
bizden sonraki nesillere olarak miras bırakmalıyız.
Bu vesile ile Zafer haftamızı tebrik ediyor, bu cennet vatanımız uğrunda canını vermiş
aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi minnet ve şükranla yâd ediyor, Yüce Allah’tan
rahmet diliyorum.
Hazırlayan: M. Zahid İÇLİ
Alıntı yapılan yazılar:
1- Şehitlik ve Gazilik, Şükrü ÖZBUĞDAY
2- Vatan Sevgisinin Önemi, Mehmet SÖNMEZOĞLU
3- Zafer Haftası, Ahmet ÜNAL
Download