TÜRKİYE`DE YENİ BİR ALAN:`ENGELLİLİK SOSYOLOJİSİ`VE

advertisement
1
TÜRKİYE’DE YENİ BİR ALAN: ‘ENGELLİLİK SOSYOLOJİSİ’ VE
GELİŞİMİ
Esra Burcu*
Özet:
Engellilik, biyolojik ozelliginden dolayi toplum tarafindan engeli olan bireyin goz ardi edilmesi ya da cok az goz
onunde bulundurulmasi ile insa edilen ve bir sosyal baskiyi yansitan durumdur. Bu noktada 'engellilik
sosyolojisi' engelli bireyi sosyal ve kulturel baglami icinde 'sosyal baski' kavrami uzerinden ele alir. Bu
calismada batida hakettigi onemin farkina varildigi turkiyede ise bunun icin kucumsenmeyecek cabalarin
sergilendigi 'engellilik sosyolojisi' alaninin karsilastirilmali gelisimi verilmistir. Bu gelisim anlatilirken
'engellilik sosyolojisinin', engel durumunun degil 'engellenmisligin' ya da 'sosyal engellenmenin' ortadan
kaldirilmasi yonunde bir cabasi oldugu vurgulanmistir. Engelli bireyin yasaminin her alanindaki her turlu
ayrimciligin ve disarida birakilmanin onune gecilmesinde suphesiz sosyolojik bilginin isiginda gelistirilecek
politikalar önemlidir. 'Engellilik sosyolojisi' dislanmaya, izolasyona, ayrimciliga ugramaya, otekilestirilmeye ve
marjinallestirilmeye karsi sistemli mucadelelerin gelistirilmesinde ve sadece engelli bireyleri degil toplumdaki
tum dezavantajli gruplari anlamada ve aciklamada onemli bir destek alanıdır.
Anahtar Kelimeler: Engellilik, sosyal engellenme, engellilik sosyolojisi, engelliliğin sosyal söylemi.
NEW RESEARCH AREA İN TURKEY: ‘SOCIOLOGY OF DISABILITY’
AND IT’S PROGRESS
Abstract
Disability is a situation that represents the social pressure constructed through society’s ignorance or less
consideration of people with disabilities because of their biological characteristics. At this point, ‘sociology of
disability’ discusses people with disabilities through the ‘social pressure’ concept in its social and cultural
context. This study aims to compare the development of sociology of disability in western world (welldeveloped countries) where the field has been given the importance that it deserves and Turkey where there have
been significant efforts to achieve the same. During this comparison, the study states that ‘sociology of
disability’ has an effort to resolve ‘social prevention’ not the disability itself. Policies based on social knowledge
are critically important in preventing all sorts of discrimination and social exclusion in disabled individual’s life.
‘Sociology of disability’ is a support area in developing systematic campaigns against exclusion, isolation,
discrimination, marginalization and othering and in understanding not only the people with disabilities but all the
disadvantaged groups in society.
Keywords: Disability, social prevention, sociology of disability, social discourse of disability
*
Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, esburcu@hacettepe.edu.tr
2
Giriş
Bilindiği gibi sosyoloji isminin verildiği dönem olan 18. yy’ın çok daha ötesine kadar
köklerini uzatan ve bugün tartıştığı birçok alanı yüzyıllar öncesine dayandıran bir bilimdir.
Sosyolojinin ilgilendiği çeşitli konular ve bu konuların kuramsal ve araştırmalara dayalı
gelişiminde Batının önderliğini farketmemek mümkün değildir. Bu noktada engellilik
sosyolojisinin de günyüzüne çıkmasında ve hala sosyolojinin önemli bir alt alanı olarak ele
alınmasında başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinin rolü önemli gözükmektedir.
Engellilik sosyolojisine ilişkin önemli girişimlerin 1970’lerde İngiltere’de başladığı
bilinmektedir. İngiltere’de öncelikle tıbbi bir bakış açısıyla ele alınan engellilik konusu kısa
bir süre sonra tıbbi bakış açısını eleştiren sosyal yönüyle de tartışılmaya başlanmıştır.
Özellikle engelli bireylerin niceliksel artışları dikkatin bu konuya yönelmesini sağlarken bu
yönelim diğer Avrupa ülkelerinde de engellilik konusundaki tartışmaları ön plana çıkarmıştır.
Engelli bireylerin kendi güçlerinin devreye girdiği, diğer bir ifadeyle, sorunlarının tespitinde,
dillendirilmesinde ve çözümlerin üretilmesinde engelli bireylerin kendilerinin söz sahibi
olduğu örgütlenmeler İngiltere’de şekillenmiştir. Bu noktada ülkede engelli bireylerin
birarada seslerini duyurdukları önemli organizasyonlar kendini göstermiştir. Bunlardan biri ve
hatta en önemlisi olarak kabul edileni 1981 yılında kurulan BCODP (British Council of
Organisations of Disabled People) organizasyonudur. Bu organizasyon zamanla İngiltere’de
yerel ve ulusal çeşitli alt birlikler şeklinde yaygınlık göstermiştir. Barnes (1998:65-67) (akt.
Burcu 2007a:61-66)’in de belirttiği gibi, İngiltere’de bu organizasyonu oluşturan engellilik
hareketlerinin temeli BDA (British Deaf Association) ve NLB (National League of the Blind)
adlı topluluklarla 1960’larda atılmıştır.
Bu yıllarda oluşan bu yapılanmalar şüphesiz hem İngiltere’de hem de diğer Avrupa
ülkelerinde engellilik hareketlerinin başlamasına ve gelişimine ön ayak olmuşlardır. Örneğin,
1965 yılında DIG (Disablement Income Group) adlı bir gruba dahil olan iki engelli kadının
(Megan Bosson ve Berit Moore) engellilik haklarına yönelik çabaları yoksulluk ve sakatlık
arasındaki politik zinciri ilk kez vurgulaması açısından önemli kabul edilmektedir (Oliver
1996) (akt. Burcu 2015). Yine 1972’de kurulan DA (Disability Alliance) engellilik konusunda
hem engelli bireyleri hem de engelli olmayan bireyleri aynı organizasyon çatısı altında ilk
3
olarak biraraya getirmiştir. Bu şekildeki sivil toplum kuruluşlarının oluşumuna paralel olarak
çeşitli politik kampanyalar ve gösteriler de söz konusu olmuştur (Burcu 2015).
Aslında İngiltere’deki tüm bu hareketlilik engelli bireylerin dışlanmalarıyla sistematik
mücadelelerini içeren politikaların oluşumuna önayak olmuştur. Diğer taraftan bu hareketlilik
sadece engelli bireylerin politik mücadeleleri olmamış, aynı zamanda devletin sınıf, cinsiyet,
yaş, ırk farketmeksizin engelli vatandaşlarının sosyal ve ekonomik hayatlarını sürdürmesine
ilişkin politikalar geliştirmesinde de etkili olmuştur. Konuyla ilgili birçok araştırmacı (Barnes
1998, Doyle 1995, Gooding 1994, Hasler 1993, Oliver 1996) bu şekilde ortaya çıkan
gelişimin diğer bir ifadeyle engelli bireylerin politikleşmesinin altında engelliliğe sosyal
modelle bakılmasının yattığını kabul etmektedirler (Burcu 2007a:61-66).
Avrupa’da özellikle İngiltere’de yaşanan bu gelişmeleri özellikle kuramsal temelde 1970’lerin
başında Amerika’da da görmek mümkündür. Amerikalı engelli gençlerin girişimleri dikkat
çekmiş ve engellilik araştırmaları sosyo-politik bir yaklaşım çerçevesinde şekillenmiştir.
Amerika’da 1980’li yıllarda, engellilik konusuna o güne kadar ihmal edildiği söylenen
tarihsel perspektifte bakılmaya başlanmıştır. Örneğin, Stone (1996) Weber’in bürokrasi
görüşünün etkisi altında, kapitalist büyümeye bürokratikleşme ve rasyonelleşmenin eşlik
ettiğini belirterek, İngiltere ve Amerika’daki engellilik konusundaki gelişmelerin, aslında ‘iş
dağılımını / işi paylaşmayı, mal üretimi ve dağıtımını’ kapsayan kompleks sistemin toplumsal
işlevleri boyutunda değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Stone (1996) bu kompleks
kapitalist sistemde herkesin bir işi yapabilme yeterliliğinin olmamasının, iş ve ihtiyacın
dengelenmesinde kaynakların dağılımı problemini beraberinde getirdiğini belirtmiştir. Ona
göre, engellilik konusunda ortaya çıkan bu probleme ‘bireysel sorumluluk’ ve ‘önleme’
bağlamında yeni vurgularla çözüm üretilebilir. Yine Wolfensberg (1989), Amerika’da ve batı
toplumlarında son dönem yaşantıların kısa bir tarihsel analizini yapmıştır. Wolfensberg
(1989)’e göre, engelliliğin sosyal inşası ve bağımlılık, hizmet endüstrisinin olağanüstü
büyümesinin gizli bir fonksiyonudur ki, bu hizmet 1945’lerin sonundan itibaren
rehabilitasyon ve yasal uzmanlaşmalar şeklinde kendini göstermiştir. Ona göre, insanlığa
yönelik hizmet endüstrisinin gizil işlevi, diğerlerine göre daha az güvenli bir ortamda
olanların (engelli bireyler gibi) bağımlılığını yaratmak ve bunu sürdürmektir. Aslında bu tür
insanların durumlarını iyileştirmeden çok, bir ‘pazar’ yaratma asıl amaçtır. Wolfensberg
(1989)’in bu yaklaşımını benimseyen diğer bir sosyolog da Albrecht (1992)’dir. O, The
Disability Business adlı çalışmasında, engelliliğe ‘tıbbi şartlarla’, ‘politik ve azınlık grup
4
mantığıyla’ ve ‘sosyal sapma odağı’ ile bakmanın yerine artık engelliliğe bir ‘iş / görev’
(disability business) olarak bakılması gerektiğini önermiştir. Antropolojik ve tarihsel
materyallerden faydalanan Albrecht (1992), ‘ekolojik çevre’ kavramını kullanarak, fiziksel,
bio-fiziksel ve kültürel çevrenin sakatlık / bozukluklara yönelik sosyal tepkileri ne şekilde
belirledikleri ve etkiledikleri üzerinde durmuştur (akt. Burcu 2007a:61-66).
Gelişen insan hizmet sektörünün hakim olmaya ve önemli bir pazar oluşturmaya başladığı
endüstrileşen modern Amerikan toplumunda, engellilik hareketleri özellikle Amerikalı engelli
bireylerin hakları yönünde politikleşmiş ve bir çok araştırmacı tarafından bu durum
engellilikten rehabilitasyona dönüş olarak nitelendirilmiştir. Amerika’da toplumun ekonomik
ve sosyal geleceğine ilişkin olarak engelliliğin yeniden tanımlanmasına ve böylece gelecek
için sorun yaratabilecek riskli durumların önüne geçilebileceğine inanan sosyologlar, çözüm
olarak engelliliğin ‘kişisel yeniden tanımlanmasına’ ve engelliliğin ‘hemen herkes tarafından
kabul edilen sosyal tanımına’ doğru bir sosyal inşalaştırılmaya ihtiyaç olduğunu
belirtmişlerdir. Bugün engelliliğin ve engellilik kültürünün engelli bireylerin bakış açısıyla
yeniden şekillendirilmesi yönünde ciddi organize adımlar söz konusudur (Burcu 2015).
Belirtilmelidir ki, İngiltere öncülüğünde yayılan engellilik konusunun organizasyonel şekilde
gündeme gelmesi aslında hem Avrupa’da hem de Amerika’da bu konuya olan akademik
duyarlılıkla pekiştirilmiştir. Bu örgütlenmeler gelişigüzel deneme yanılmalarla değil bilimsel
topluluğun da katkılarıyla şekillenmiştir. Bu bağlamda engellilik konusunun öncelikle tıbbi
bakış etkisiyle tartışılması zamanla sosyal yönüyle de tartışılmasına zemin hazırlamıştır. Zira
Batıdaki bu örgütlü gündeme geliş, engellilik olgusunu sadece tıbbi yönüyle araştıran
çalışmalarla değil engelliliği sosyal faktörlerle gören sosyal bilimsel bir yaklaşımla güç
bulmuştur.
Belirtilen Batı kaynaklı gelişmelerin yanı sıra gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde de
hala tıbbi söylemin hakimiyetiyle engellilik konusunun ele alındığını söylemek hatalı
olmamaktadır. Bu noktada Türkiye’deki duruma bakıldığında ise, özellikle AB süreciyle
birlikte engellilik konusunda sosyal söylemin benimsenmeye başlandığını belirtmek
mümkündür.
Bugün engellilik konusundaki mücadeleye dayalı gelişmeler devam etmektedir. Bu bilimsel
destekli mücadelelerde eksik kalan ve sorunların hala canlı olduğu birçok husus vardır. Bu
5
noktada engelli bireylerin özellikle bir sosyal baskı altında kaldıkları ve onların ayrımcılıkla,
ötekileştirilmeleriyle, marjinalleştirilmeleriyle ve dışlanmalarıyla ilgili olarak sistemsel
düzenlemelerin gereklililiğini savunan ‘engellililik sosyolojisi’nin bakış açısı önem
kazanmıştır. Batıda bu bağlamda engellilik sosyolojisi kuramsal, kavramsal ve metodolojik
yönleriyle kendine bir yer bulurken, engellilik konusu sosyal yönüyle Türkiye’de de yeni yeni
sosyolojik araştırmalara konu olmaktadır. Diğer taraftan Türkiye için engellilik konusunun ya
da engelli bireylerin sadece araştırmalara konu olmasının ötesinde durumun sosyolojik bakış
açısından ele alınmasında önemli bir gecikme yaşandığı söylenebilir. Buna rağmen özellikle
1990’lı yılların sonundan itibaren Türkiye’de de engellilik konusu ‘engellilik sosyolojisinin’
kavramları, kuramsal yaklaşımı ve metodolojisiyle ele alınarak gündeme getirilmiştir.
Tüm belirtilenlerin ışığında bu çalışmada genel olarak ‘engellilik sosyolojisi’nin Batıdaki
gelişimine paralel olarak Türkiye’deki durumu sunulmak istenmektedir. Özellikle engellilik
tartışmalarında tıbbi söyleme bir alternatif olarak gelişen sosyal söylemin etkili politikalar
üretilmesindeki rolü düşünüldüğünde sosyolojik bilgi üretiminin önemini göz ardı etmek
mümkün değildir. Bu çerçevede çalışmada, engellilik sosyolojisi araştırmalarının sosyal
söylemin etkisini artırmadaki önemi vurgulanmak istenirken konunun Türkiye’de ne zaman,
nasıl ve ne şekilde gelişim gösterdiğine ilişkin de temel bazı fikirler uyandırılmak
amaçlanmıştır. Diğer taraftan dünyanın neresinde olursa olsun engelli bireylerin ya da
engellenmiş bireylerin sosyal yaşamdaki deneyimleri üzerinden yaşadıkları sorunları,
ötekileştirilmeleri, marjinalleştirilmeleri, dışlanmaları, hariç bırakılmaları, hakları ve
sorumlulukları noktasında ‘engellilik sosyolojisinin’ sosyal baskı ile mücadeledeki rolü
vurgulanmak istenmiştir.
Sosyal Söylemiyle Engellilik ve Engellilik Sosyolojisi
Dünyada ne kadar engeli birey yaşadığı ve bunların engellilik türüne ilişkin net dağılımlarını
yansıtan veriler gerçek rakamın daha altını göstermektedir. Hemen her toplumda istatistiklere
tam olarak yansımamış ya da kaynakların göstermediği / gizli tutulan / gözardı edilmiş birçok
engelli insan yaşamaktadır. Barnes (1998:65)’in tahminiyle Avrupa’da 50 milyon civarında ve
dünyada ise yaklaşık olarak 500 milyon insan engelli olarak yaşamaktadır.
Engelli nüfusun daha çok gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yoğunluk gösterdiği
kanısının aksine literatüre ve istatistiklere bakıldığında, gelişmiş ülkelerde de engelli nüfusun
fazlalığı dikkat çekmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre değişen durum aslında
6
engelliliğin nedenleri, sosyo-demografik farklılıkları, sorunları ve sorunlara ilişkin getirilen
çözüm uygulamalarında kendini göstermektedir (Burcu 2015).
Bu duruma dikkat çeken
Helander (1995) ve Barnes (1998), gelişmiş ülkelerdeki engelli nüfusun büyük bir oranının
yaşlı nüfus olduğunu, sosyal, ekonomik, teknolojik gelişmelere paralel olarak insana yönelik
tıbbi müdahalelerin ömrü uzatan etkilere sahip olduğunu belirtmişlerdir.
Teknolojik gelişmeler ve tıp biliminin ilerlemesi geçmişten bugüne tıbbi söylemin engelli
bireyleri ve yaşadıklarını anlamada ve açıklamada esas nokta olarak görülmesine neden
olmuştur. Oysaki özellikle 1970’lerden bu yana engellilik sadece tıp gözlüğü ile görülmemesi
gereken bir durum olarak algılanmış ve engelliliğin sosyal yönüyle ele alınması gereken bir
olgu olduğu düşüncesi ağırlık kazanmıştır.
Engelliğe ilişkin tıbbi açıklamalar geleneksel bireyci tıbbi model (traditional individualistic
medical model) olarak adlandırılmaktadır. Bu modelde hastalık ve sakatlık tıbbi olarak
açıklanır ve engelli bireylerin sosyal hareketleriyle ilgilenmek yerine onların hastalık ve
sakatlık durumlarını iyileştirmeye ya da rehabilite etmeye önem verilir. Tıbbi ya da geleneksel
bireyci tıbbi söylem engelli bireylerin sosyal yaşamlarında karşı karşıya kaldıkları sosyal
baskı kavramıyla ilgilenmemekte ve engelli bireylerin sosyal, kültürel ve çevresel
engellenmelerine odaklanmamaktadır. Dolayısıyla tıbbi söylemde engel durumunun
toplumsal sonuçlarıyla ilgilenilmemiş ve engelli bireylerin sosyal hareketleri, politikleşmeleri
ve örgütlenmeleri de gözardı edilmiştir. Tıbbi söylemde engelli beden, ‘normal bedenin’
dışında bir anotomiye sahip olan bedendir ve normal bedenin işleyişinin dışındadır. Önemli
olan engel durumunu iyileştirerek ya da rehabilite ederek ‘normale’ dönüştürebilmektir ki
tıbbın ve toplumun başarısı adeta bununla belirlenmektedir.
Yukarıda kısaca bahsedilen tıbbi söylemin kabulleri zamanla ‘toplumda engelli birey
olma’nın sosyal konumunu ihmal ettiği için eleştirilmiş ve engellilik sosyal yönüyle
güçlendirilmeye çalışılmıştır. Bu durum da konuya ilişkin sosyal açıklamaları ve özellikle
konunun sosyolojisini ön plana çıkararak engellilik konusunda sosyal söylemi tıbbi söylemin
karşısında ağırlıklı bir noktaya getirmiştir.
Belirtilmelidir ki, bugün birçok sosyolog her iki söylemin ortak ve birbirini destekleyen
yönlerini gözardı etmemek gerektiğinden hareket etmektedir. Buna göre engel durumunun
7
tıbbi bir gerçeklik olarak kabul edilmesini göz önünde tutarak, engeli olan bireyin sosyal ve
kültürel olarak engellenmeleri noktasına odaklanmak gerektiğini kabul etmektedirler.
Sosyal söylemde engellilik, aktivite sınırlılığının yarattığı avantajsız durumu yaşayan
bireylerin çağdaş sosyal organizasyonlar tarafından göz ardı edilmesi ya da çok az dikkate
değer görülmesiyle, bu insanların sosyal hayatın içine girmelerinde, sosyal aktivitelerini
sürdürmelerinde gerekli katılımlardan uzak tutulması durumudur (Barnes 1998:73). Sosyal
söylem engelliliği onun sosyal içeriğine yerleştirmektedir. Odak belirli fiziksel ve zihinsel
kapasiteli insanlar ile onların sosyal çevreleri arasında ilişki ağları üzerinedir. Bu kabül
söylemin bir model olarak tanımlanmasına yol açmaktadır. Buna göre tıbbi modelin alternatifi
olarak sosyal model engelli olmanın sosyal anlamı ve açıklamasıyla ilgilenir.
Sosyal söylem içinde engellilik, engelsizlik yönelimli ve engelsizliğin hükmettiği çevreler
tarafından yaratılan sosyal bir inşa olarak tasvir edilir. Sosyal model doğrusal nedenselliği
reddetmektedir. Bu modele göre, her ne kadar bozukluk bedenle ve zihinle birleşmiş olan
nesnel bir gerçekliğe sahip olsa da, engellilik daha çok toplumun engelli kişilerin ihtiyaçlarını
hesaplamadaki başarısızlığı ile ilişkilidir (Burcu 2015). Buna göre engellilik sadece engel
üzerinde odaklanılarak değil, engelli birey ve çevre etkileşimi göz önünde bulundurularak
açıklanmaya çalışılmalıdır. Önemli olan engelli bireyin engelinin bir sonucu olarak izole
edilip-edilmediğini ve engele yönelik sosyal tutumların engelli bireyin kimliğini nasıl
etkilediğini görebilmektir.
Sosyal söylem, engelliliği toplumsal olarak üretilen bir kategori ve bedenin dışındaki bir dizi
ilişkili deneyim olarak anlamaya çalışır. Dolayısıyla engellilik toplumda yaşayarak dönüşen
bedendir.
Engelli
birey
toplumun
tanımladığı
tutum
ve
normlar
yoluyla
engellileştirilmektedir. Bugün engelliliği sosyal söylem ile ele alan açıklamalar, engellilik
durumunun bireyi temsil eden tek bir özellik olmadığını ve bireyin kimliğinin birçok önemli
belirleyicilerinden biri olduğunu kabul ederek sosyal faktörlerle birlikte bireyi ele alır. Diğer
taraftan maalesef hala birçok toplumda engelliliğin belirginliğini aşırı önemseme eğilimi
devam etmekle birlikte, engellilik durumunun hemen tüm sorunların kaynağı ve nedeni
olduğu otomatik bir biçimde varsayılır (Burcu 2015).
Belirtilen sosyal söylemi benimseyen engellilik sosyolojisinin kökleri Thomsan (1997)’ın da
belirttiği gibi Aristo’ya dayandırılabilir. Thomsan (1997:279) (akt. Burcu 2015) özellikle
8
engellilik ve kadın arasındaki ilişkiyi sosyolojik olarak tartışırken, bu ilişkisinin temelinin ilk
olarak Aristo’nun bedensel farklılıkların tipik ve sapmışın hiyerarşisine dönüşmesini
açıklayan Hayvan Nesilleri (Generations of Animals) adlı eserinde yansıttığını belirtmektedir.
Thomsan (1997)’ın aktarımıyla, Aristo’nun ‘ebeveynlerinin izinden gitmeyen türün genel
izlediği doğal yoldan ayrıldığı için ucube halde olduğunu’ ifade ettiğini vurgulaması
Aristo’nun böyle bir türün derin bir sapma oluşturduğu ‘ucubelik’ fikri ile birlikte, görünüşte
genel bir türe ulaşabilmek ve onu tanımlayabilmek için idealizmi maddesellik / bedensellik
üzerinde tasarladığını göstermektedir. Aristo kadının ‘bozulmuş erkeklik’ olduğunu ya da
‘sakatlanmış
erkeklik’
olduğunu
belirterek
kadın
ve
engellilik
arasındaki
bağı
pekiştirmektedir. Kadın bedeni-engellilik ilişkisi üzerinde durduğu noktalardan biri olarak
Thomsan (1997:280)’ın dikkat çektiği bir diğer husus da Aristo’nun bütün bedensel
farklılıkların ölçüldüğü, farklı türemiş, aşağılık ya da yetersiz bulunduğu bedensel
çeşitlemelere karşı normatif bir ‘genel tür’ kavramı geliştirmesidir. Thomsan (1997:280)’a
göre Aristo’nun geliştirdiği bu tanımlama kadını yalnız, sonraları ‘eksik erkek’ düşüncesine
dönüşen ‘sakatlanmış erkek’ fikriyle ele almakla kalmaz, kendi sınıflamalarına dayanarak
bazı bedenlere ‘tamlık’ bazı bedenlere ise ‘eksiklik’ tanıyan bir değerler hiyerarşisi
çerçevesinde fiziksel farklılıkları da düzenlemektedir. Ayrıca Aristo bu ayrımın normatif
olduğunu iddia ederek ayrıcalıklı konumu saklarken sapmış olanın işaretlenmesi şeklindeki
söylemsel uygulamaları kabul eder. Tüm bu Aristo’ya dayalı kök açıklamalar Thomsan
(1997:280)’a göre belki de cinsiyet, ırk ve engellilik tartışmalarında sıkça geçen mantığın
kaynağında yatan işleyişi ifade etmektedir. Buna göre erkek, beyaz ve engelli olmayanın
üstünlüğü doğallaştırılmakta, kadın, siyah ve engellilerin görünüşteki sapmışlığı tartışmasız
ve belirsiz kalmaktadır. Zira Aristo’nun bu bildirisi kadınlar sosyal kategorisini şekillendirdiği
gibi engelli kategorisini de bedensel işlevler ve biçimlenmenin önemi kapsamında öne
çıkarmaktadır.
Görüldüğü gibi oldukça derinlerde izleri görülen engelliliğin sosyolojik tartışmaları, ana
sosyolojik akımlar tarafından ele alınıp irdelenen bir konu olmuştur. Engellilik sosyolojisinin
kuramları en genel olarak engelliliği ‘refah devleti, bağımsız yaşam, sosyal baskı,
etiketlenme, dışlanma, ayrımcılık, işlevsel olma, güç, engelliliğin meşrulaşması, sosyal inşa’
gibi kavramlar odağında incelemişlerdir. Engellilik sosyolojisinin ana akım kuramlarına
kısaca bakıldığında, herbirinin engelliliği ve engelli birey olmayı sosyal bağlam içinde
tartıştığı ve herbirinin de kendine özgü çözümlemeleri benimsediği dikkat çekicidir.
9
Buna göre yapısal-işlevselci yaklaşımda engellilik ve engelli birey daha makro bir duruş ile
kurumlar, değerler, işlevler, statüler, roller, görev ve sorumluluklar açısından ele alınır. Bu
yaklaşımda, engelli olmayanların bakış açısında engelli bireylerin olumsuz konumlandırılması
sosyal düzenlemelerle açıklanmaya çalışılır. Bu bağlamda engelli olmayan çoğunluğun hakim
değerleriyle şekillenen aile, eğitim, meslek gibi alanlarda engelli bireylere yönelik sosyal
düzenlemelerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Çatışmacı yaklaşımda engelli bireyler ve sorunlar tartışılırken maddi ögeler önemli
görülmüştür. Çatışmacı yaklaşımda engellilik yapı ve kurumsal engellemeler, güç ilişkileri,
kaynaklar ve eşitsizlikler üzerinde durularak tartışılmaktadır. Çatışmacı yaklaşımda engelli
bireylerin ‘özgürlüğü ya da bağımsızlığı’ problemi ana odak olarak ele alınmıştır. Bu
yaklaşımda engelli insanın üzerindeki baskının doğası ve bu baskının orijini anlaşılmaya
çalışılmaktadır. Bu yaklaşıma göre üretim sürecindeki anlamlı rolü ile tüm engelli bireyler
toplumda
kabul
görebilir.
Zira
engelli
bireylerin
üretim
sürecine
katılmamaları
yabancılaşmaya neden olur.
Sembolik etkileşimci yaklaşımda bireyde konumlanan engellilik kavramsallaştırması yerini
engelliliğin birey, engel durumu ve çevre arasındaki etkileşimi üzerinde durmaya bırakmıştır.
Bu yaklaşımda artık sosyologlar engelliliği deneyimleyen bireylerin bu durumlarına sosyal ve
kültürel açıdan nasıl anlamlar yüklendiği ile ilgili açıklamalar getirmeye odaklanmaktadırlar.
Sosyologlar sembolik etkileşimci yaklaşım içinde hastalık ve engellilik analizinde hem
hastalığa / engele yönelik toplumsal tepkilerin özellikleriyle hem de bireyler için ortaya çıkan
sonuçlarla ilgilenmişlerdir.
Engellilik araştırmalarında önemli bir yaklaşım olan sosyal inşacı yaklaşımda engellilik
tanımlamaları ile engellilik varsayımlarının nasıl şekillendiği üzerinde durulur. Sosyal inşacı
yaklaşımda özellikle engellilik varsayımlarının ortak duygu, düşünce ve pratikler ve uzmanlar
aracılığıyla nasıl inşa edildiği önemlidir.
Postmodern dünyanın hakim özellikleri olarak gözüken ‘bireycilik’ ve ‘çoğulculuk’
postmodern yaklaşımda engellilik söylemi içinde kaygı ile karşılanır. Çoğulculuk çeşitliliğin
ortak varoluşudur ve yaşam biçimlerinin birbiriyle bağımlı bağlamının çeşitliliğidir. Buna
karşın bireycilik kültürel rollerin farklılığını ve çoğulluğunu yansıtır. Bu roller büyük oranda
bireyler üzerinde zorlayıcıdır. Postmodern yaklaşıma göre engellilik ve sosyoloji ilişkisinde
postmodernist soru, ‘bireyler üzerindeki baskının açıklanmasının ve devamlılığının
sağlanmasından
çok,
birinin
mümkünsüzlüğünde’ vücut bulur.
diğerinden
daha
üstün
görülmesinin
saptanmasının
10
Feminist yaklaşım ise engelli kadınlarla ve engelli kadın bedeniyle ilgilenmiştir. Feminist
yaklaşımda engellik konusuna odaklanılmasının en önemli nedeni engeli bulunan kadınların
engelli olmayan kadınlara göre daha farklı sorunları deneyimlemeleridir. Feminist yaklaşıma
göre engellilik, bedenin sosyal olarak inşa edilmiş olduğunu göstermektedir. Sosyal tutumlar
ve kurumlar beden gerçekliğinin belirlenmesinde biyolojik olgulardan çok daha fazla etkilidir.
Bu bağlamda feminist yaklaşımda temsilin bedeni yönettiği noktasında kadın bedeninin nasıl
inşa edildiği ve bu süreçteki sosyal baskıları üzerinde durulmuştur (Burcu 2015).
Tüm bu belirtilenlerin ışığında engellilik sosyolojisi, engelliliği ve engeli olan bireyi
toplumsal düzen içinde ele alır ve bu düzen içinde engeli olan birey ile toplum arasındaki güç
ilişkilerini değerlendirir. Engellilik sosyolojisi engelli insanlara yetki vermeyi ve onları
önemsemeyi kapsar. Engelli insanlar dışlandıkları ancak içinde problemlerle de karşı karşıya
kaldıkları bir sosyal, kültürel, politik ve entelektüel dünyanın parçasıdırlar. Sosyolojinin
ürettiği bilimsel bilgi bu dışlanmayı doğrulamakta ve bu dışlanmanın desteklendiği bilgisini
sunmaktadır. Engellilik alanındaki yeni sosyolojik bilgi objektif ve güvenilir olarak engelli
bireylere yönelik baskının anlaşılmasını yeni noktalarıyla tartışmasını, baskılanmanın yarattığı
durumları yeniden değerlendirmeyi ve engelli insanların gerçek tarihsel hareketliliğini
incelemeyi hedeflemiştir (Abberley 1998:93, akt. Burcu 2015).
Türkiye’de Engellilik ve Engellilik Sosyolojisi
Yukarıda da üzerinde durulduğu gibi, öncelikle ve özellikle Batı dünyasında, tüm gerçekliği
tıp penceresinden görüp, engelliliği ‘normal insan’ biyolojisine aykırı (organ yokluğu-işlev
eksikliği / yokluğu) durumlar olarak gören tıbbi söylem daha sonra yerini engellilik
hareketlerinin ve organizasyonlarının politik temelde faaliyete geçmesi ile yakından ilgilenen
ve bu dinamizmin temeline engelli bireylerin sosyal ve kültürel engellemelerle sistematik
mücadelesini koyan sosyal söyleme bırakmıştır (Burcu 2015). Bu bağlamda Türkiye’de
engellilik sosyolojisinin gelişim sürecinde engellilik politikaları oluşturma çabalarının ve
engelliliğe ilişkin kurumsallaşma hareketlerinin itekleyici gücü etkin gözükmekle birlikte,
konuya farklı disiplinlerde bilimsel verilerle destek veren çalışmaların varlığı da göz ardı
edilmemelidir. Ancak daha önce de belirtildiği gibi, bu akademik çalışmaların tıbbi söylem
ağırlığından sosyal söylem ağırlığına kayması ve özellikle sosyolojik perspektifte ele alınması
oldukça yenidir. Diğer taraftan Türkiye için Batıda olduğu gibi doğrudan engelli bireylerin
içinde yer aldığı ve mücadelelerini kendi söylemleri içinde şekillendirdiği bir toplumsal
hareketin / engellililk hareketinin olduğunu söylemek maalesef hatalı olur. Belirtilmelidir ki,
11
2000’li yıllardan itibaren engelli bireylerin kendi seslerini duyurarak ihtiyaçlarını ve çözüm
önerilerini ifade eden organizasyonları yavaş yavaş kendini göstermektedir. Bu noktada sivil
toplum kuruluşlarının ve resmi desteklerin rolü önemli gözükmektedir.
Şüphesiz engelli bireyleri anlamada, sorun tespitinde, çözüm önerileri geliştirilmesinde ve
dolayısıyla eldeki bilgilerle politikalar üretilmesinde temel olarak engelli bireylere ilişkin
mümkün olduğunca tam istatistiki bilgilere ihtiyaç vardır. Bugün birçok gelişmiş ülke ve
özellikle Avrupa Birliği ülkeleri mevcut engelli vatandaşlarına ilişkin sürekli güncellenen ve
evreni yansıtan istatistiki veri tabanına sahiptir. Türkiye’de engelliliğe ilişkin devlet
politikalarının şekillenmesi Cumhuriyet yıllarından itibaren ele alınmaya başlansa da bugün
önemli bir eksiklik henüz engelli vatandaşları birçok yönüyle yansıtan istatistiki veri tabanının
yetersizliğidir. Türkiye’deki engelli nüfusun betimsel özelliklerine ilişkin veriler 2000’li
yıllardan itibaren resmi kayıtlar altına alınmaya başlanmıştır. Bunun ilk örneği 2000 yılında
gerçekleştirilen Genel Nüfus Sayımı’dır.
2000 Genel Nüfus Sayımı’nda elde edilen veriler engelli nüfusun demografik niteliklerini
içermektedir. Engelli nüfusa ilişkin veri ve bilgi eksikliğini gidermek amacıyla Başbakanlık
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı (yeni
yapılanmasıyla Başbakanlık Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü) işbirliği ile
gerçekleştirilen ve Türkiye’de yaşayan engelli nüfusun niteliklerine ilişkin ilk kapsamlı
çalışma Türkiye Özürlüler Araştırması (2002)’dır. Bu araştırmada, Türkiye’de yaşayan engelli
bireylerin sayısı, sosyo-demografik yapıları, sosyo-ekonomik yapıları, beklentileri, engel
türleri, engel nedenleri ve bölgesel farklılıkları tespit edilmiştir. Araştırma, Türkiye’deki tüm
engelli bireyleri temsil eden, ülkenin 7 coğrafi bölge ve yerleşim yeri tahminlerini verecek
şekilde, 2117001 engelli birey ile gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de engelli nüfusun sosyodemografik özellikleri, 2000 Genel Nüfus Sayımı ve Türkiye Özürlüler Araştırması (2002)
sonuçları birlikte değerlendirildiğinde, 2000 yılında Türkiye nüfusu içerisinde engelli nüfusun
oranı %3.12’dir. Bu oranın %1.83’ünü engelli erkekler %1.29’unu da engelli kadınlar
oluşturmaktadır.
Kadın
ve
erkek
engelli
nüfusu
arasında
çok
büyük
bir
fark
gözükmemektedir. Engelli nüfusun çoğunluğu gençtir. Kentte yaşayanlar daha fazladır.
Eğitim düzeyleri düşüktür. Çoğunluğu evlidir ve istihdam edilme oranları oldukça düşüktür
(Burcu 2015).
12
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde imzalanan Cenevre Sözleşmesi (Kasım 1923) ile engelli
bireylere ilişkin politikalar uluslararası nitelikte şekillendirilmeye çalışılmış, özellikle çocuk
hakları bağlamında engelli çocuklardan söz edilmiştir (I.Özürlüler Şurası 1999). Türkiye’de
1950’li yıllarda özel eğitim açısından çeşitli çalışmalar yapılmış, böyle bir çalışma o güne
kadar Sağlık Bakanlığı’nca şekillendirilen özel eğitim hizmetlerinin sadece sağlıkla ilgili bir
konu olmaktan çıkmasına ve eğitim yönüyle ağırlık kazanmasına yol açmıştır. Müfredat ve
ilgili mevzuat 1983 ve 1997 yılında yeniden düzenlenmiştir (Coşansu Yalazan 2002). Bu
yıllarda engellilerin organizasyonları açısından önemli bir gelişme de Altı Nokta Körler
Derneği’nin kurulmasıdır. Bu derneğin en önemli etkisinin, engelli bireylere ilişkin hükümleri
anayasaya koydurmayı başarması ve konuya ilişkin diğer sivil toplum örgütlerinin
kurulmasına ön ayak olmasıdır (I.Özürlüler Şurası 1999).
Cumhuriyet dönemiyle başlangıcı yapılan ve 1950’lerde hem devlet kurumlarınca farklı
alanlarda ele alınan, hem de sivil toplum kuruluşlarınca önemsenmeye başlanan engelli
bireyler, 1960’lı yıllardan itibaren toplumsal konumları noktasında dikkat çekmeye
başlamışlardır. 1970’li yıllarda engelli bireylerin ekonomik durumları bağlamında iş yaşamına
katılmaları ve mesleki donanımlarının sağlanabilmesi yönünde politikalar üretilmeye
başlanmıştır. 1976 yılında işsiz engelli bireyleri ve 65 yaş üzerindeki yaşlıları belirli bir gelire
kavuşturan 2022 sayılı yasa çıkartılmıştır. 1980’li yıllarda ise, engelli bireylere ilişkin
politikaların yapılandırılması Anayasa ve Kalkınma Planlarında yer almaya başlamıştır. Diğer
taraftan ‘engellilik’ tanımlamaları da bu yıllarda şekillenmeye başlamıştır. 1983 yılında
yürürlüğe giren Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile ‘engellilik’ tanımı
yapılmış ve bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerinde belli oranda fonksiyon kaybına neden
olan organ yokluğu veya bozukluğu sonucu normal yaşamın gereklerine uyamama
durumunda olup, korunmaya, bakıma, yardıma ve yetiştirilmeye muhtaç kişi, engelli olarak
tanımlanmıştır (I.Özürlüler Şurası 1999). 1990’lı yılların ortalarında Türkiye’de engelli
bireylerin sorunlarına ilişkin araştırmaların gerçekleştirilmesi, stratejilerin belirlenmesi ve
politikaların üretilmesi yönünde kurumsallaşmalara gidilmiş, engelli bireylere ilişkin Kanun
Hükmünde Kararnameleri derinleştirilmiş, Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı
(1997)
kurulmuştur.
Özürlüler
İdaresi
Başkanlığı
bünyesinde
ise
ulusal
politika
belirlenmesine yardımcı olmak üzere Özürlüler Yüksek Kurulu bulunmakta ve Özürlüler
Şurası düzenlenmektedir. Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kuruluşu ile
1999 yılında Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen ‘I.Özürlüler Şurası’ nın temel kararları
arasında engelliler kanununun çıkarılması yer almıştır. Bunu 2005 yılında ikincisi, 2007
13
yılında üçüncüsü, 2009 yılında dördüncüsü ve 2011 yılında da beşincisi takip etmiştir.
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2011 yılında kapatılarak bu kuruma ait
sorumluluklar Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Bu kurum
2011 yılından itibaren engelli bireylere ve yaşlılara ilişkin çalışmalar sürdürmektedir. Bu
kurumun amacı dünyada değişen koşullara göre engelli bireylere yönelik çeşitli politikalar,
normlar ve standartların ülkemizde de engellilik konusunun değerlendirilmesinde ve
politikalarının belirlenmesinde etkili olduğu düşünülerek engelli bireylere ilişkin hizmetlerin
düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesini temin etmektir (www. eyh.gov.tr) (Burcu 2015).
2000’li yıllarda ise Aysoy (2004:76-77)’un da belirttiği gibi, engellilik konusunda yeni bir
politika aracı olarak nitelendirilen yeni biçimlendirilmiş kanunlar üzerinde çalışılmış /
çalışılmakta, bu bağlamda insan hakları ve ayrımcılık merkezli temalarıyla engellilik olgusuna
yeni bir yaklaşım getirilmektedir. 2000’li yıllarda-özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği
sürecine girme girişimleriyle-Türkiye’de engelli bireylere ilişkin olarak geliştirilen politikalar
daha ciddi kurumsallaşma ile ele alınmaya başlamıştır. Engellilik konusunda mevcut yetersiz
altyapı ve kurumlaşmayı orta ve uzun vadede gidermek amacıyla, öncelikle engellilerin sosyal
hakları insan hakları çerçevesinde daha dikkate değer bulunmaya başlanmış ve bu çerçevede
sivil inisiyatife, engelli dostu sosyal politikaya önem veren bir gelişme çizgisinde yer
verilmeye başlanmıştır. Bu durum en çok engelli odaklı sosyal hizmetlerde kendini
göstermekte ve akademik çalışmalara hız kazandırmaktadır (Burcu 2015).
Belirtilen gelişmeler Türkiye’de yavaş yavaş da olsa engelli bireylerin sorunlarına sadece
tıbbi modelde değil sosyal modelde de bakıldığını göstermektedir. Ancak daha önce de
vurgulandığı gibi, Türkiye’de engellilerin kendi sosyal hareketliliği ile sosyal engellere karşı
olan sistematik mücadeleleri batı örneklerinde olduğu gibi etkin değildir. Diğer taraftan
Türkiye’de görünen önemli bir eksiklik de engelliliğin toplumsal boyutunu tartışmada
sosyolojik veri tabanı oluşturabilecek kuramsal ve amprik araştırmaların / çalışmaların
yetersizliğidir (Burcu 2007a:76). Önemli olan Türkiye’de bu alandaki yetersiz yapılanmanın
farkına varılarak bunun giderilmesi yönünde çalışmalara hız verilmesidir (Burcu 2015).
Türkiye’de yukarıda özetlenmeye çalışılan engellilik konusundaki yapılanmalar engellilik
konusunun doğrudan sosyal faktörleri kapsayan bir alan olduğunu göstermektedir. Bu
çerçevede engellilik konusunun sosyal bilimlerle özellikle de sosyolojinin kavramları,
kuramları ve metodolojisi ile desteklenmesi gerekmektedir. Burcu (2015)’nun da belirttiği
14
gibi, engellilik sosyolojisi, sosyolojinin bir alt alanı olarak son 40 yılda kendini gösterirken,
Türkiye’de 2000’li yılların başından itibaren engelli bireyler sosyolojik araştırmalara dayalı
olarak tartışılmaya ve incelenmeye başlanmıştır (Burcu 2015).
Bu çerçevede Türkiye’de özellikle sosyolojik açıdan konuyu ele alan çalışmaların hem geç
başladığı hem de yetersiz olduğu söylenebilir. Ancak belirtilmelidir ki, 1990’lı yılların
sonundan itibaren Türkiye’de E. Burcu’nun engelli bireyler konusunda yaptığı araştırmalar
(Burcu 2001, 2002, 2004a, 2004b, 2005, 2006a, 2006b, 2007a, 2007b, 2008, 2010, 2011a,
2011b, 2013) sosyolojinin bir alt uzmanlık alanı olarak ‘engellilik sosyolojisi’ne dikkati
çekmiştir. Ayrıca Burcu’nun engellik konusunun sosyolojik yönüyle incelenmesini
kavramsal, kuramsal ve yöntemsel olarak ele alan ‘Engellilik Sosyolojisi’ dersinin lisans ve
lisansüstü düzeylerde üniversite programlarında yer alması konusunda da öncülük ettiği
söylenebilir. Diğer taraftan günümüzde genç sosyologlar giderek engellilik konusunun
sosyolojik yönüyle incelenmesine ilgi duymaya başlamışlardır. 2000’li yıllardan itibaren
konuya ilişkin lisans düzeyinde (Der 2013, Güldüren 2014, Gündüz 2003, Kaya 2014,
Kamanlıoğlu 2003, Üzer 2013, Yılmaz 2013) lisansüstü düzeyde akademik tez çalışmalarının
(Kamanlıoğlu 2002, Dalbay 2009, Erdil 2010, Polat 2011, Evren 2012, Aydın 2013) ve çeşitli
akademik makalelerin (Polat 2010, Güllü 2010, Eroğlu 2013, Meşe 2013, 2014) sayılarının
artmaya başladığı görülmektedir (Burcu 2015).
Diğer taraftan farklı disiplinlerin çatısı altında engellilik alanında yapılmış birçok çalışma da
bulunmaktadır.† Türkiye’de tıp alanında (Ünsaldı 1990, Tufan 2003) engellilik çalışmaları
yoğun olmakla birlikte, özellikle sosyal bilimler alanında çeşitli disiplinlerde önemli
çalışmalar yer almaktadır. Sosyal hizmetler alanında Acar (2001), Arıkan (2001, 2002),
Cankurtaran Öntaş (2001), Çamur, Duyan ve Karataş (2005), Işıkhan (2001), İkizoğlu (2001,
2005), Karataş (2001, 2002)’ın, eğitim alanında Girgin (2003), İrdem (2001), Kargın,
Akçamete ve Baydık (2001), Kuz ( 2001), Mutluoğlu (2001), Uğurlu (2001) ve Yalçın
(2002)’ın ve psikoloji alanında Karancı (1997)’nın çalışmalarını örnek vermek mümkündür.
Sonuç Yerine
†
Engellilik konusunda farklı disiplinler ve sosyoloji alanında yapılmış akademik çalışmaları ve projeleri kapsayan
çalışmalar hakkında fikir edinmek için www.engelsiz.hacettepe.edu.tr sayfasından Burcu, Üzer ve Yılmaz
(2013)’ın derleme çalışmasına bakılabilir.
15
2011 Dünya Engellilik Raporu engelliliğin düşük gelirli ülkelerde yüksek gelirli ülkelere göre
daha yaygın olduğunu belirtirken, özellikle kadınlarda ve yaşlı insanlarda engelliliğin daha
yoğun olduğunu raporlamıştır. Ayrıca bu raporda düşük gelire sahip olan, çalışma yaşamının
dışında kalan veya daha düşük eğitsel vasıflara sahip olan insanların daha yüksek engellilik
riski taşıdığı da belirtilmiştir. Rapor sonuçları ülkeler arasında farklılıklara rağmen engellilik
gerçeğinin hemen tüm toplumlar için geçerli olduğunu göstermektedir. Burada konunun ciddi
bir bilimsel perspektiften ele alınması sorumluluğu ön plana çıkmakta ve bu sorumluluk
çerçevesinde farklı disiplinlerde araştırmalar yapmanın ve yapılan araştırma sonuçlarının
politikalar ve startejiler geliştirmede ön ayak olmasının altını çizmek gerekmektedir. Şüphesiz
bu sorumluluk altında geliştirilecek çalışmalarda sosyal bilimlerin özellikle sosyolojinin
ağırlıklı etkisini unutmamak gerekir.
Türkiye için engelli bireylerin durumunun dolayısıyla engellilik gerçekliğinin sosyolojik
yönüyle incelenmesinin, Türkiye’deki engelli bireylerin sistemli mücadelelerinde ve haklarını
ön plana çıkararak ayrımcı ya da dışarıda bırakan bakış açısından sıyrılmada önemli etkisi
olacaktır. Sosyolojik araştırmalar engeli olan ve olmayanları biraraya getiren politikalar
üretilmesi için önemli ve gereklidir. Böylece Burcu (2006b:73-76)’nun da belirttiği gibi,
‘engelli bireye karşı ya da engelliliğe karşı güçlü’ olmaktan öte ‘engelli (!) topluma karşı
olma ya da toplumun engelliliğine karşı güçlü olmak’ çabası pekiştirilecektir. Burada önemli
olan Türkiye’de bu alandaki ‘yetersiz’ yapılanmanın farkına varılması ve bunun giderilmesi
yönünde çalışmalara hız kazandırılmasıdır.
2000’li yıllarda-özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine girme girişimleriyle-Türkiye’de
engelli bireylere ilişkin olarak geliştirilen politikalar daha ciddi kurumsallaşma ile ele
alınmaya başlamıştır. Engellilik konusunda mevcut yetersiz altyapı ve kurumlaşmayı orta ve
uzun vadede gidermek amacıyla, öncelikle engellilerin sosyal hakları ‘insan hakları’
çerçevesinde daha dikkate değer bulunmaya başlanmış ve bu çerçevede sivil inisiyatife,
engelli dostu sosyal politikaya önem veren bir gelişme çizgisinde yer alınmaya başlanmıştır.
Bu durum en çok engelli odaklı sosyal hizmetlerde kendini göstermekte ve akademik
çalışmalara hız kazandırmaktadır (Burcu 2006b:75-76). Bu noktada Türkiye’de engellilik
sosyolojisi çalışmaları da kendini göstermeye başlamış ve akademik bir ilgiyle özellikle
üniversitelerin programlarına alınmaya başlanmıştır.
16
Türkiye’de ciddi bir nüfus oranına sahip olan engelli bireylerin (yaklaşık nüfusun %12’si
kabul ediliyor) haklarına, sorunlarına ve çözüm stratejilerine ilişkin önemli adımlar sosyal
söylemin benimsenmesiyle sağlamlaşacaktır. Bu noktada engellilik olgusuna sosyolojik
perspektifle bakmak önemlidir. Engellilik konusunda olanı olduğu gibi yansıtan ve bu
yansımalar üzerine açıklamalar ve çözümler getiren sosyal bilimlerin desteğine özellikle
sosyolojinin desteğine ihtiyaç vardır.
Engellilik sosyolojisi, engeli olan bireyin toplumsal yaşama katılımında, çevresel ve sosyal
engeller / engellemeler üzerinde durur. Engellilik sosyolojisi engel durumu ile engellenme
arasındaki farkı analiz eder ve insanlar arasında beden ve zihne ilişkin bio-fiziksel
farklılıkların, zaman içinde / belki de hemen toplumun bu insanların ihtiyaçlarını
karşılamadaki başarısızlığı sonucu ‘engelliliğe’ dönüşümünü önemle vurgular (Burcu 2015).
Şu bir gerçektir ki, Barnes (1998) (akt. Burcu 2015)'in de belirttiği gibi, ‘sakatlık’ önemlidir;
ancak insan bedeninin görünen yönlerine odaklanarak geliştirilen politikalar ve stratejiler
şüphesiz onları ‘beceriksiz’, ‘yetersiz’ bağlamda tanımlamanın / görmenin bir göstergesidir.
Son dönemde artık engellilik sosyolojisi araştırmalarında sergilenmeye başlandığı gibi -ki
Türkiye’deki engellilik sosyolojisi araştırmalarında da benzer bir çaba bulunmaktadır-,
engellilik söylemi ‘engelli insanlara önem verilme ve onlara yetki verilme’ noktasında ağırlık
kazanmaya başlamıştır. Yeni engellilik çalışmalarında, engelli insanlar dışlandıkları ancak
içinde problemlerle de karşı karşıya kaldıkları bir sosyal, kültürel, politik ve entelektüel
dünyanın parçası olarak görülmektedirler. Sosyolojinin ürettiği bilimsel bilgi bu dışlamayı
doğrulamakta ve bu dışlanmanın desteklendiği ve hala devam ettiği bilgisini sunmaktadır.
Engellilik alanındaki yeni sosyolojik bilgi, engelli bireylere yönelik ‘baskının’ anlaşılmasını
yeni noktalarıyla tartışılmasını ve baskılanmanın yarattığı durumların objektif ve güvenilir
şekilde yeniden değerlendirilmesini kapsamaktadır (Burcu 2015).
Engellilik, engeli olan insanı göz ardı eden ya da çok az göz önünde bulunduran ve bu
insanları ‘normal’ faaliyetlerinden dışlayan bir toplumun neden olduğu dezavantajlı kısıtlayıcı
durumdur. Dolayısıyla engellilik ırkçılık, cinsiyetçilik gibi bir ayrımcılığı ifade eder ve bir
sosyal baskının varlığını gösterir (Morris 2001). Engellilik sosyolojisi engelli bireyin sosyal
ilişkilerini ‘sosyal baskı’ kavramı üzerinden ele alırken, bu durumu engelli bireylerin
toplumda ‘normalleştirilme’ çabasıyla birlikte tarihsel görmeye çalışır. Bu süreci incelerken
17
engellilik sosyolojisi ya dışarıda bırakılan ya da ‘normalliği’ beceremeyen olarak göz ardı
edilen engelli bireyin sosyal ve kültürel konumu ve tanımlanmasıyla ilgilenir (Burcu 2015).
Son olarak Batıda hakettiği önemin farkına varıldığı, Türkiye’de ise bunun için
küçümsenmeyecek çabaların sergilendiği ‘engellilik sosyolojisi’ alanının ‘engel durumunun’
değil, ‘engellenmişliğin’ ya da ‘sosyal engellenmenin’ ortadan kaldırılmasını hedeflediğini bir
kez daha belirtmek gerekmektedir. Engelli bireyin yaşamının her alanındaki her türlü
ayrımcılığın ve dışarıda bırakılmanın önüne geçilmesinde şüphesiz sosyolojik bilginin
ışığında geliştirilecek politikalar yer almaktadır. Engellilik sosyolojisi Türkiye’de engelli
bireylerin vatandaş olarak hak ve sorumluluklarını yeniden tartışmak gerekliliğini bilimsel
veriler ışığında gündeme getirmekte ve engelli bireylerin hakları üzerinden gerçekleştirilecek
her tür yapılanmada konunun asıl aktörleri olan ‘engelli bireylerin’ aktif rolünü ön plana
çıkarmaktadır. Engellilik sosyolojisi dışlanmaya, izolasyona, ayrımcılığa uğramaya,
ötekileştirilmeye ve marjinalleştirilmeye karşı sistemli mücadelelelerin geliştirilmesinde ve
sadece engelli bireyleri değil, toplumdaki diğer tüm dezavantajlı grupları anlamada ve
açıklamada önemli bir destek alanıdır.
Kaynakça
Abberley, P. (1998), The Spectre at the Feast: Disabled People and Social Theory, in.
The Disability Reader: Social Science Perspectives, T. Shakespeare (ed.), New York:
Cassell Pub.
Acar, H. (2001), Özürlülük Araştırmalarında Yeni Bir Yaklaşım ve Niteliksel Bir
Araştırma Tasarımı, (içinde) Görme Engelliler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni
Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, K. Karataş (editör), 24-25 Mart 2000,
Ankara: Körler Federasyonu.
Albrecht, G. L. (1992), The Disability Business. London: Sage Pub.
Aydın, H. (2013), Etiketli Bedenler: Sakatlık Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme, Mardin
Artuklu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
18
Aysoy, M. (2004), Avrupa Birliği Sürecinde Özürlüler Politikası. İstanbul: Açı Yay.
Banks, M. H. ve P. R. Jackson (1982), Unemployment and the Risk of Minor Psychiatric
Disorder in Young People, Psychological Medicine, 12:789-798.
Arıkan, Ç. (2001), Türkiye’de Görme Özürlü Kadınlar: Sorunlar, Beklentiler, Çözüm
Önerileri, Ankara: Körler Federasyonu Yayını No:3.
Arıka Arıkan, Ç. (2002), Aile ve Özürlülük: Görme Özürlüler Derneği’ne Üye Özürlü Aileler Üzerine Bir
Araştırma, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 1(1):45-60.
Barnes, C. (1998), The Social Model of Disability: A Sociological Phenomenon Ignored
by Sociologists?, in. The Disability Reader: Social Science Perspectives, T. Shakespeare (ed.), New
York: Cassell Pub.
Burcu, E. (2001), Gençlik ve İntihar İlişkisi Çerçevesinde Özürlü Olma: Bir Grup Özürlü
Üniversite Öğrencisinin İntihar Hakkındaki Düşünceleri, Polis Bilimleri Dergisi, 3 (3-4):13-38.
Burcu, E. (2002), Üniversitede Okuyan Özürlü Öğrencilerin Sorunları: Hacettepe Beytepe
Kampüsü Öğrencileri Örneği, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 19(1): 83-103.
Burcu, E. (2004a), Görme Özürlü Öğrencilerin Eğitimlerine İlişkin Düşünceleri ve Sorunları:
Ankara Örneği, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 4 (2): 23-47.
Burcu, E. ve M. Çetin (2004b), Özürlülüğe İlişkin Düşüncelerin Homojenleştirme Analizi ile
İncelenmesi: Ankara Örneği, 4. İstatistik Günleri Sempozyumu Bildiri Özet Kitabı içinde (Poster
Bildiri).
Burcu, E. (2005), Görme Özürlü Çocukların Geleceğe İlişkin Düşüncelerinde Ailelerinin
Sosyo-Ekonomik Düzeyinin Önemi: Ankara Örneği, Sosyoloji Konferansları, Otuzbirinci Kitap,
Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’a Armağan, Yayın No: 4600, 37-54.
Burc
Burcu, E. (2006a), Türkiye’de Özürlü Bireylerin Köken Ailelerinin (Anne-Baba Ailelerinin)
19
Yapısal Özelliklerinin Sosyolojik Betimlemesi, Öz-Veri, Aralık, 2(3):783-805.
Burcu, E. (2006b), Özürlülük Kimliği ve Etiketlemenin Kişisel ve Sosyal Söylemleri, Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 23(2):61-83.
Burcu, E. (2007a), Türkiye’de Özürlü Birey Olma: Temel Sosyolojik Özellikleri ve Sorunları
Üzerine Bir Araştırma, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay.
Burc Burcu, E. (2007b), Disability and Youth Suicide: A Focus Group Study of Disabled University
Students, The Review of Disability Studies: An International Journal, 3(1&2):33-47.
Burcu, E., Kamanlıoğlu, M. ve B. Şahin (2008), Özürlü Bireylerin Eş Seçiminde Yaşadıkları
Sorunların Cinsiyete Göre Karşılaştırılması, Woman 2000, VII(1):3-30.
Burcu, E. (2010), “Engellilik Modelleri Üzerine”, (içinde) Hüseyin Yalçın’a Armağan:
Sosyoloji Yazıları 3, N. Güngör Ergan, E. Burcu, B. Şahin (editörler), Ankara: Hacettepe
Üniversitesi Yay., 69-81.
Burcu, E. (2011a), Türkiye’de Engelli Bireylere İlişkin Kültürel Tanımlamalar: Ankara
Örneği, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Haziran, 28(1):37-54.
Burcu, E. (2011b), Engelli Bireyi Anlamak İçin, Popüler Bilim Dergisi, 208: 62-67.
Burcu, E. (2013), Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler, Gençlik Araştırmaları Dergisi, yıl:1, 1(2):3245.
Burcu, E. (2015), Engellilik Sosyolojisi, Ankara: Anı Yayıncılık
Burc
Cank Cankurtaran Öntaş, Ö. (2001), Özürlülük ve Aile Politikaları, (içinde) İnsani Gelişme ve Sosyal
Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Koşar’a Armağan, K. Karataş (editör), Ankara: H. Ü. Sosyal Hizmetler
Yüksekokulu Yayınları.
Çam
Coşansu Yalazan, İ. (2002), An Overview of Services for People With Disabilities in
20
Turkey, Access Press Online, 13(52).
Çamur Duyan, G. ve K. Karataş (2005), Güçlendirme Bakış Açısında Engelli Kadınlar ve Sosyal
Hizmet, Engelli Kadınların Sorunları ve Çözümleri Sempozyumu, Kocaeli, 29-30 Nisan 2005.
Dalbay, S. R. (2009), Özürlü Yakınlarının Özürlülere Yönelik Sosyal Politikalara İlişkin
Bilgi, Beklenti ve Memnuniyet Dereceleri (Isparta Örneği), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Darke, P. A. (1994), The Elephant Man (David Lynch, EMI Films, 1980): An Analysis from
a Disabled Perspectives, Disability and Society, 9(3): 327-342.
David, D.,ve R. Brannon, (1976), The Male Sex Role, in. The Forty-Nine Percent Majority,
D. David ve R. Brannon (eds.), Reading MA: Addison-Wesley.
Der,
Der, M. (2013), Zihinsel Engelli Çocuğa Sahip Ailelerin Zihinsel Engellilikle İlgili Bilinç Düzeyi,
Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Doyle, B. J. (1995), Disability, Discrimination and Equal Opportunities: A Comparative
Study of the Employment Rights of Disabled Persons, London: Mansell Publishing Ltd.
Erdil, M. (2010), Türkiye ve Polonya’daki Engelli Ailelerinin Sosyal Sorunlarının Sosyolojik
Olarak Karşılaştırılması (Fenilketonüri Engelli Grubunda), Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Eroğlu, S. E. (2013), Engelli Çalışanların Sosyal Hayatları ve Çalışma Şartlarının
Karşılaştırılması: İtalyan ve Türk Örneklemleri Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma, Karadeniz Sosyal
Bilimler Dergisi, 4(13):172-187.
Evren, C. (2012) Assessing the Disabled, Making “the State”/ Sakatları Ölçmek, “Devleti”
Yapmak, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi.
21
Gooding, C. (1994), Disabling Laws, Enabling Acts: Disability Rights in Britain and
America, London: Pluto Press.
Güldüren, G. (2014), Otizmli Bireylerde Aile, Sosyal Çevre ve Spor, Hacettepe Üniversitesi,
Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamaış Lisans Tezi
Güllü, İ. (2010), Özürlü Üniversite Gençliğinin Toplumsallaşma Süreçleri Üzerine Bir
Araştırma-Erciyes Üniversitesi Örneği, Toplum Bilimleri, Temmuz-Aralık, 4(8):193-213.
Günd Gündüz, G. (2003), Özürlü Çocukların Aile Yapılarının Özellikleri ve Yaşadıkları Bazı Sorunlar,
HacettepeÜniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Hasler, F. (1993), Developments in the Disabled People’s Movement, in. Disabling
Barriers-Enabling Environments, J. Swain et al. (eds.), London: Sage Pub.
Helander, B. (1995), Disability as Incurable Illness: Health, Process, and Personhood
in Southern Somalia, in. Disability And Culture, B. Ingstad and S. R. White (eds.), Berkeley:
University of California Pres.
Hend
in, H.http://www.who.int, (2011), Dünya Engellilik Raporu, WHO Press.
Işıkh
Işıkhan, V. (2001), Özürlü Kadınların İstihdam Sorunları, (içinde) Görme Özürlüler İçin
Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, K. Karataş
(editör), 24-25 Mart 2000, Ankara: Körler Federasyonu Yayınları.
İkizoğlu, M. (2001), Yoksulluk ve Özürlülük İlişkisi, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 1(2):83-94.
İkizo
İkizoğlu, M. (2005), Özürlü, Özürlü Ailesi ve Toplum İlişkisi, Ufkun Ötesi Bilim Dergisi, 5(1):4760.
Kam Kamanlıoğlu, M. (2003), Özürlü Öğrencilerin Öğretmen ve Arkadaş İlişkileri ve Yaşadıkları Bazı
Sorunları, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Kamanlıoğlu, M. (2007), Feminist Perspektifte Özürlü Kadına Bakışın Sosyolojik
22
Değerlendirmesi Üzerine Kuramsal Bir Çalışma, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sosyoloji Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Kara
Karataş, K. (2001), Özürlülerin İstihdamı ve Çalışma Yaşamında Karşılaşılan Sorunlar, Görme
Özürlüler İçin Rehabilitasyon Deneyimleri, Yeni Rehabilitasyon Politikaları ve Meslek Tanımları, K.
Karataş (editör), 24-25 Mart 2000, Ankara: Körler Federasyonu Yayınları.
KaratKarataş, K. (2002), Özürlülere Yönelik Ayrımcılık ve Ayrımcılıkla Savaşım, Ufkun Ötesi Bilim
Dergisi, 2(1):1-10.
Kaya
Kaya, G. (2014), Zihinsel Engelli Çocuğun Bulunduğu Ailelerde Kardeşlik İlişkisi, Hacettepe
Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Meşe, İ. (2013), Engellenmiş Annelik: Zihinsel Engelli Çocukların Anneleri, Electronic
Turkish Studies, 8(12): 841-858.
Meşe, İ. (2014), Damgalanmanın “Köşeye Sıkıştırdığı” Kadınlar: Zihinsel Engelli Çocukların
Anneleri, Journal of International Social Research, 7(31):544-550.
Morris, J. (2001), Impairment and Disability: Constructing an Ethics of Care That Promotes
Human Rights, Hypatia, 16(4): 1-16.
Mutl
Mutluoğlu, L. (2001), Örgün Mesleki Eğitim ve Çıraklık Eğitimi İçerisinde Özürlülerin Mesleki
Eğitimi, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: T. C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı.
Oliver, M. (1996), Understanding Disability: From Theory to Practice, Basingstoke:
Macmillan.
Polat, Ç. S. (2010), Engelliliğin Atasözü ve Deyimlere Yansımasının Sosyolojik Analizi, ÖzVeri, 7(1):1593-1604.
Polat, Ç. S. (2011), Engelli Bireylere İlişkin Kültürel Tanımlamaların Başka Dilde Aşk Filmi
Üzerinden İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı,
23
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Posto
Stone, E. (1996), A Law to Protect, a Law to Prevent: Contextualising Disability Legislation
in China, Disability And Society, 11(4): 469-84.
T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu. (2000). Genel Nüfus Sayımı.
http://www.die.gov.tr/nufus_sayimi.htm
T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. (1999). I. Özürlüler Şurası –Çağdaş Toplum
Yaşam ve Özürlüler Ön Komisyon Raporları, 29 Kasım- 02 Aralık 1999, Ankara: Takav Matbaacılık
ve Yayıncılık.
T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı. (2002). Türkiye Özürlüler Araştırması,
Ankara.
Thomsan R. G. (1997), Feminist Theory, the Body, and the Disabled Figure, in. The
Disability Studies Reader, L. J. Davis (ed.), New York-London: Routladge, 279-292.
Tufan, İ. (2003), Otistik Çocuk Dahi mi Engelli mi?, İstanbul: İletişim Yayıncılık.
Turn
Uğurlu, B. (2001), Özel Eğitimde Aile Katılımını Etkileyen Etmenler, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi,
Ankara: T. C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı.
ÜnsalÜnsaldı, T. (1990), Ortopedik Özürlüler: Tanımları ve Sivas’ta Görülme Oranları, Sivas:
Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları.
Üzer,Üzer, D. (2013), Türkiye’deki İşitme Engelli Bireylerin Yaşadığı / Karşılaştığı Sorunlar: Antalya
Örneği, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Wolfensberg, W. (1989), Normalization, Toronto, National Institute of Mental
Retardation, Washington, DC. President’s Committee on Mental Retardation, 175-177.
www.eyh.gov.tr, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
24
Yalçın, B. (2002), Zihinsel Özürlü Çocukların Eğitiminde Bilgisayar Destekli Eğitimin Kullanımı
Hakkında Özel Eğitim Okulu Yöneticileri ve Öğretmenlerinin Düşüncelerinin İncelenmesi,
Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: T. C. Başbakanlık Özürller İdaresi Başkanlığı.
Yılmaz, A. (2013), Engelli Yaşlının Huzurevi Çalışanlarıyla İlişkisinin İstismar Ekseninde
İncelenmesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi.
Download