2014 15 medikent Uzm. Dr. Bülent ŞENGÜL Kent Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Mide Sağlığı ve REFLÜ Mide sağlığımıza dikkat edebilmek için ne yediğimiz, ne kadar yediğimiz, nasıl yediğimiz, ne zaman yediğimiz son derece önemlidir. Bununla birlikte sigara, alkol tüketimi, gelişigüzel ilaç tüketimine de dikkat etmemiz şarttır. Mide sağlığı neden önemlidir? Sağlıklı beslenme, sağlıklı yaşam sürebilmenin temel kurallarından biridir. İnsanlar da diğer canlılar gibi dünyaya geldikleri ilk andan itibaren yaşamlarını sürdürebilmek ve büyüyebilmek için beslenmek zorundadır. “Beslenme” adı verilen bu yaşamsal olayda sindirim sistemi başrolü oynamaktadır. Sindirim sistemi, ağızdan anüse kadar olan uzunca bir yoldur. Ağız boşluğundaki dişler, tükürük bezleri ve dil, beslenmenin başladığı organlardır. Burada gıdaların sıcak-soğuk, acı-ekşi-tatlı-tuzlu gibi özellikleri tespit edilir ve vücuda alınıp alınmayacağı kararı verilir. Dolayısıyla ağız boşluğunda gıdalara ısıtma ya da soğutma işlemi uygulanarak, mideye gitmesine izin verilir. Tükürük salgısı içerisinde enzim ve antikor denilen bazı maddeler vardır. Bu maddeler sayesinde gıdalar tükürük salgısı ile mikroplardan arındırılmaya çalışılır. Katı ve büyük boyutlu gıdalar dişler yardımıyla parçalanır, tükürük yardımıyla ıslatılarak yumuşatılır, böylelikle yemek borusundan mideye gönderilmeye uygun hale getirilir. Ağza alınan gıdanın tadında, kokusunda bir gariplik varsa bunu geri çıkarmak kaydıyla vücuda girişine izin verilmemiş olunur. Gördüğünüz gibi ağız boşluğu, beslenme olayında hem hazırlayıcı, hem de kalite kontrol merkezi gibi çalışmaktadır. Ağızda birçok değerlendirmeye ve muameleye tabi tutulduktan sonra vücuda alınması uygun görülmüş olan gıda yemek borusu kanalıyla mideye ulaştırılır. “Sağlıklı bir mide için ağız sağlığının da iyi olması gerekmektedir.” 2014 16 “Mide bakterisi, mide sağlığını tehdit eden önemli bir faktördür” Sağlıklı bir mide için ağız sağlığının da iyi olması gerekmektedir. Midemiz, karın boşluğunda olup ince bağırsaklardan önce gelmektedir. Boş iken hacmi küçük olmasına rağmen gıdalarla doldukça yavaş yavaş genişleyebilen ve birkaç litre hacme ulaşabilen bir organdır. Aşırı sıcak ya da aşırı soğuk gıda alımı, gıdaları ağızda iyice çiğnemeden hızlı bir şeklide yemek yenilmesi, gerekenden fazla miktarda gıdayla midenin adeta tıka basa doldurulması, çok fazla acılı – baharatlı – ekşili gıdaların tüketilmesi mide sağlığını tehdit eden faktörlerdir. Yemek sonrası yatmak, öne doğru eğilerek mideyi sıkıştırmak, dar giysiler (korse – kemer – kuşak) ile mideyi baskı altına almak mide sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle akşam yemeklerini geç saate bırakmamalı, yatmadan önce 3 saat kadar midenin çalışmasına ve boşalmasına zaman tanımalıyız. Ancak mide sağlığını tehdit eden faktörler bu kadarla kalmamaktadır. Kuvvetli ağrı kesici ilaçlar, aspirin türevi ilaçlar, kuvvetli antibiyotikler, alkol, sigara (tütün), asitli ve gazlı içecekler bu konuda önemli yere sahiptirler. Tıp literatüründe 30 yılı aşkın süredir bilinen ancak halk arasında son yıllarda giderek daha bilinir hale gelmiş olan bir mikroorganizma (Mide bakterisi – Helikobakter Pilori) da mide sağlığını tehdit eden önemli faktörlerdendir. Burada halk arasında sık karşılaşılan bir hatadan da söz etmek gerekiyor. Ağrı kesici ilaçlar iğne şeklinde yapıldığında ya da makattan fitil şeklinde alındığında midenin bundan zarar görmeyeceği şeklinde bir inanış vardır. Bu kısmen yanlış bir inanıştır. Çünkü ağrı kesici ilaç, vücuda alındığında (hangi yolla alınırsa alınsın) Stresin mide üzerindeki etkisi Stres, ortaya çıkardığı hormon ve mediatörler vasıtasıyla vücudumuzda çok fazla sorunlara sebep olabilecek bir durumdur. İlk akla gelenler; tansiyon yükselmesi, şeker yükselmesi, çarpıntı ve mide asit yapımının artmasıdır. Mide asit yapımının artması da mide duvar sağlığını olumsuz etkileyen bir durumdur. Bu nedenle uzun dönemli stres ve gerginliklerden kaçınılması da sağlığımız açısından son derece önemlidir. Sağlıklı yaşamın en temel koşullarından birisi sağlıklı beslenme olduğuna göre mide sağlığımıza dikkat ederek beslenmemizi kaliteli hale getirebiliriz. Burada sağlıklı beslenme diye bahsedilen konu et – karbonhidrat – yağ ve vitaminler açısından dengeli beslenme değildir. Bu konu metabolizma uzmanlarının, diyet uzmanlarının konusudur. Bizim burada sağlıklı beslenme diye bahsettiğimiz ise sağlıklı gıdaların tüketilmesi ve alınan gıdaların en sağlıklı bir şekilde vücuda emilebilmesidir. Sindirimin sağlıklı olabilmesinde mide sağlığının da önemli rolü vardır. medikent kana karışarak tüm vücuda dağılır. Mideye de kanla gelir ve mide duvarında yaptığı bazı değişikliklerle mideye zarar verir. Ancak ağız yoluyla alındığında tabletin midede erimesi sonrasında lokal olarak da mide duvarını etkilemesi, zarar vermesi mümkündür. Alkol, lokal toksik yolla, sigara ise içindeki bazı zararlı maddelerin (tıpkı ağrı kesici ilaçlarda olduğu gibi) mide duvarına kan dolaşımıyla gelerek zarar verebilir. “Helikobakter Pilori” adı verilen ve halk arasında ülser mikrobu – gastrit mikrobu ya da mide bakterisi olarak da anılan mikroorganizma, mide sağlığını tehdit eden önemli bir faktördür. Bu bakterinin toplumdaki sıklık oranları ise, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile ters orantılıdır. Gelişmiş Avrupa ülkelerinde %5 – 10 düzeyinde iken, ülkemizde %50’ler civarında olup Afrika ülkelerinde sıklığı %90’ları aşmaktadır. Bu mikroorganizmanın mide ülseri, gastrit, mide lenfoması ya da mide kanseri gelişiminde rol aldığı kabul edilmektedir. Ancak midesinde bu bakteriyi barındıran her insanda mide hastalığı olmaması mide sağlığını bozan tek faktörün bu bakteri olmadığını düşündürmektedir. Dolayısıyla midesinde bir hastalık saptanmış olan insanlarda bu bakteri varlığı da tespit edilirse o zaman bu bakteriye yönelik tedavi uygulanması kabul edilen bir yaklaşımdır. Herhangi bir mide hastalığı olmayan ve bu bakteri tesadüfen saptanmış kişilere tedavi verilmesi günümüz bilgileri ışığında doğru bulunmamaktadır. Demek ki, mide sağlığımıza dikkat edebilmek için ne yediğimiz, ne kadar yediğimiz, nasıl yediğimiz, ne zaman yediğimiz son derece önemlidir. Bununla birlikte sigara, alkol tüketimi, gelişigüzel ilaç tüketimine de dikkat etmemiz şarttır. 2014 17 medikent Reflü nedir? Belirtileri nelerdir? Mide içindeki asit içeriğin yemek borusuna geri kaçmasına “reflü” denilir. Reflü, fizyolojik bir durumdur. Bebeklik döneminden itibaren görülebilmektedir. Örneğin bebekleri biraz fazla emzirdiğinizde gaz çıkarma sırasında bir miktar kustuğu herkes tarafından bilinen bir durumdur. Bu, bir çeşit reflü olup fizyolojiktir. Erişkin insanlarda da beslenme hataları sebebiyle mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması söz konusu olabilmektedir. Bu durum, geğirme ya da hıçkırık sırasında ya da durup dururken olabilmektedir. Bu geri kaçış olayı, tek tük olduğunda önemsenmemekte ve “fizyolojik reflü” olarak değerlendirilmektedir. Haftada 2 kezden daha sık reflü olması durumunda “patolojik reflü” yani reflü hastalığından söz edilebilir. Reflü hastalığını tetikleyen faktörler vardır. Bunlar gıdalar (acı, ekşi, turşu, baharat, bol yağlı ve salçalı yemekler, kızartma, çiğ soğan, çikolata, şerbetli tatlılar, asitli ve gazlı içecekler, alkol), beslenme hataları (hızlı yemek, aşırı miktarda yemek), yaşam tarzı hataları (yemek sonrası öne eğilerek oturmak, yemek sonrası yatmak, dar giysilerle karın ve mide bölgesinin sıkıştırılması, sporsuz ve hareketsiz yaşam) olarak sıralanabilir. Bu faktörlerin yanı sıra insanın elinde olmayan bazı rahatsızlıklar da reflü oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Bunlar mide kapakçığındaki gevşeklik ya da genişlemeler, mide fıtığı, mide boşalmasında yavaşlama, mide çıkışında darlık ya da tıkanıklıklar olarak sayılabilir. Tüm bu faktörlerin bir ya da birkaçı biraraya gelerek reflü hastalığını ortaya çıkarabilir. Reflü hastalığının temel iki belirtisi vardır. Birincisi; midede ya da yemek borusunda yanma, ikincisi ise yemek borusuna ve ağıza acı su gelmesidir. Bu iki temel belirtiye ilave olarak kronik öksürük, ses kısıklığı, boğazda sürekli iritasyon ve farenjit hali, göğüs ağrıları ve göğüste yanma hissi de olabilmektedir. Ne zaman doktora başvurulmalıdır? Reflü, kimlerde daha sık görülür? Yukarıda bahsedilen yakınmaları olan hasta derhal doktora başvurmalı ve gereken tetkikleri yapıldıktan sonra tanısı konularak tedavisi düzenlenmelidir. Tanısı konulmuş, diyetine ve tedavisine devam etmekte olan kişilerde tedaviye rağmen geçmeyen şikâyetler varsa, sıvı ya da katı gıdaların yutulması sırasında yemek borusunda ağrı, yutma güçlüğü ya da takılma hissi oluyorsa hiç vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Reflü hastalığı, kadın ya da erkek, yaşlı ya da genç herkeste görülebilir. Görülme sıklığı her geçen gün artmaktadır. Bu artışta beslenme tarzı ve yaşam koşulları oldukça önemli rol oynamaktadır. Yemek saatleri düzenli olmayan, vakitli vakitsiz yemek yiyen, reflüjenik gıdaları (asitli-gazlı içecekler, demli çay, kahve, kızartma, yağlı-acılı-baharatlı-salçalı yemekler, soğan, ekşi, turşu, çikolata, alkol) sık ve çok tüketen kişilerde daha çok ortaya çıkmaktadır. Yine kilo fazlası olan kişiler de reflü hastalığı bakımından daha yüksek risk altındadırlar. 2014 18 Reflü tanısı nasıl konulur? Reflü hastalığı tanısı konulurken, birçok veriden yararlanılır. İlk başta hastanın şikayetleri dinlenir ve bazı sorularla hastalık daha da detaylı bir şekilde irdelenir. Bunu takiben fizik muayene ile bu şikâyetlere sebep olabilecek bir hastalığa ait muayene bulgusu var mı araştırılır. Reflü hastalığı ön tanısı konulduğunda tanıyı desteklemek amacıyla röntgen incelemelerine ya da endoskopik incelemelere ihtiyaç duyulur. Endoskopik incelemenin gelişmesi, yaygınlaşması ve sedasyon (uyutma) yardımıyla konforlu hale gelmesi sonucunda reflü tanısında röntgen incelemelerinin ağırlığı oldukça azalmıştır. Endoskopi yapıldığında yemek borusu, mide kapakçığı, mide ve mide çıkışındaki yapılar detaylı bir şekilde değerlendirilmektedir. Bu sayede reflü hastalığının tanısı, sebebi, oluşan hasarlanma ve hastalığın ciddiyeti hakkında bilgi edinilmektedir. Yukarıdaki resimlerde endoskopi görüntüleri görülmektedir. Solda normal mide kapakçığı görülüyorken sağda mide fıtığı görülmektedir. medikent Aşağıda ise reflü hastalığında yemek borusunda hasarlanma ile oluşan ve “özofajit” adı verilen lezyonlar görülmektedir. Yemek borusuna geri kaçan asit miktarını ölçen ve parametrik olarak reflü şiddetini belirleyen yöntemler de vardır. Bunlara “özofageal pH metri (Yemek borusundaki pH’yı ölçen)” denilir. Bu ölçme, günümüzde iki yöntemle yapılmaktadır. Birincisi burundan mideye kadar indirilen ve “kateter” denilen ince borular yardımıyla asit ölçümü yapılması yöntemidir ki bu eski yöntemdir. Burada 24 saat boyunca hasta burnundan midesine inen ince boruyla bir cihaza bağlı olarak zaman geçirir. İkincisi ise, “BRAVO kapsül pH metri” yöntemidir. Bu yöntem, yenidir. Hastanemizde de mevcut olan bu yöntemde yemek borusunun alt ucuna endoskopik yöntemle bir çip yerleştirilmekte ve bu çip sayesinde 48 saat boyunca asit ölçümü yapılabilmektedir. Bu yöntemde burunda herhangi bir kateter yoktur. Yemek borusundaki çip ölçümlerini telsiz frekansı ile kemere takılan bir alıcı cihaza gönderir. Alıcı cihazda 48 saat boyunca toplanmış olan veriler bilgisayarda döküm haline getirilerek değerlendirilir. Bu 48 saatlik süre içerisinde kemere takılı olan alıcı cihaz dışında herhangi bir kablo ya da kateter yoktur. Bu da kişinin beslenme, banyo, gezme, yatıp uyuma, iş, alışveriş gibi günlük yaşamına aynen devam edebilmesine olanak sağlamaktadır. Reflü nasıl tedavi edilir? Reflü hastalığı tedavisi, oluşum sebebiyle ilişkilidir. Kontrolsüz ve ölçüsüz bir şekilde beslenen, reflüjenik gıdaları çok ve sık tüketen bir kişide tedaviye önce beslenmeyi disiplinize ederek başlamak gerekmektedir. Beslenme yaşam tarzı düzenlemeleri tedavide ilk ve en önemli basamaktır. Çünkü reflü hastalığında en sık sebep, bu konudaki hatalardır. Obezite tarzı kilo fazlası olanların kontrollü bir şekilde kilo vermeleri de reflü şikâyetlerinin azalmasına önemli katkı sağlayacaktır. Reflü hastalığında olay, mide asitinin yemek borusuna geri kaçması olduğundan beslenme ve yaşam tarzı düzenlemeleri ile bu asit kaçışı azaltılamıyor ya da önlenemiyorsa şikâyetler tam geçmeyecektir. Bu durumda mide asitini azaltacak ilaçlar devreye sokulmaktadır. Bu ilaçlar yemek borusuna kaçan asitin şiddetini azaltmakta ve şikâyetlerin azalmasını ya da geçmesini sağlamaktadır. İlaçlar şikâyetleri azaltmaktan başka varsa yemek borusundaki hasarların iyileşmesini de sağlamaktadır. Düzenli ilaç kullanımı bu hasarların tekrar oluşma riskini de azaltmaktadır. Buna ilaveten hastada mide fıtığı ya da çok genişlemiş bir mide kapakçığı durumu varsa ameliyat edilerek bu anatomik bozukluğun düzeltilmesi de tedavi seçeneklerindendir. Ameliyat laparoskopi yöntemiyle (kapalı yöntemle) yapılabilmektedir. Özet olarak söylemek gerekirse; diyet şarttır. Diyete ilave olarak ihtiyaç duyulursa ilaç kullanılmalıdır. Diyet ve ilaca rağmen sorun devam ederse ve ameliyatla düzeltilebilecek bir patoloji varsa ameliyat da seçenekler arasında olmalıdır. Tedavi ve iyileşme süreci sonrasında nelere dikkat edilmelidir? Anlaşıldığı gibi reflü hastalığı bir kere tedavi edilen ve sonrasında ömür boyu rahat edilen bir hastalık değildir. Reflü hastaları her zaman kilolarına, beslenme tarzlarına, yaşam tarzlarına ve giyinme tarzlarına dikkat etmek durumundadırlar. Bu diyet odaklı yaşam devam ederken, reflü yakınmaları olduğu ya da belirginleştiği dönemlerde diyete ilave olarak ilaç da kullanmak durumunda kalacaklardır. Bu ilaç kullanma süresi, hastadan hastaya değişmektedir. Diyet ne kadar düzgün olursa, ilaç kullanma ihtiyacı o kadar az olmaktadır. “Sürekli ilaç kullanayım, istediğim gibi yiyip içeyim, hiç mide şikâyetim olmasın” şeklinde bir yaşam tıbben kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir durum değildir.