T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI TAKSİM EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 2. ANESTEZİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ Şef: Dr. Cengiz Yumru KAPALI MİNÖR ÜROLOJİK GİRİŞİMLERDE AĞRI TEDAVİSİ İÇİN LORNOKSİKAM VE TRAMADOL UYGULAMALARININ KARŞILAŞTIRILMASI (Uzmanlık Tezi) Dr.Meral Paksoy İstanbul – 2006 2 ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimim süresince en iyi şekilde yetişebilmem için bilgi ve deneyimlerini esirgemeyen, her zaman hoşgörü ile sorunlarımızı çözümleyen değerli hocalarım Şef Dr.Nurten Aşçı ve Şef Dr.Cengiz Yumru’ya, Uzmanlık eğitimim sırasında değerli bilgilerinden yararlandığım Şef Yardımcılarımız Dr.Filiz Yalaman, Dr.Seher Bayraktarkatal, Dr.Nergis Küçük’e, uzmanlarımız Dr.Esra Çırpıcı, Dr.Neşe Öcal, Dr.Murat Ünsel, Dr.Dilek Kitapçıoğlu ve Dr.Figen Salman’a, Uzmanlık tezimin hazırlanması ve eğitimim boyunca yardımlarını ve desteğini yanımda bulduğum Uzman Dr.Gökhan Özcan’a, Tezimin hazırlanması sırasında yardımlarını esirgemeyen I.Üroloji Klinik Şef’ine, uzmanlarına, asistanlarına, Eğitimim boyunca acı, tatlı birçok anı paylaştığım asistan arkadaşlarıma, Beraber hizmet verdiğim anestezi teknisyeni, yoğun bakım hemşire ve personellerine, Bana daima hoşgörü ve sevgi ile yaklaşarak maddi ve manevi yardımlarını esirgemeyen, her zaman yanımda olan eşim Dr.Adil Paksoy’a, Sonsuz teşekkür ve saygılarımla. Dr.Meral Paksoy İstanbul – 2006 3 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ..........................................................................................................i İÇİNDEKİLER .............................................................................................ii GİRİŞ .............................................................................................................1 GENEL BİLGİLER ......................................................................................3 a) Ağrı Nedir?.............................................................................................3 b) Ağrının Tarihçesi....................................................................................3 c) Ağrının Sınıflanması...............................................................................4 d) Ağrı Belirleyicileri .................................................................................5 e) Ağrılı Uyarana Motor Yanıtları..............................................................5 f) Ağrılı Uyaranlar......................................................................................5 g) Ağrı Reseptörleri ...................................................................................6 h) Ağrı Teorileri..........................................................................................7 i) Ağrı Şiddetinin Ölçülmesi......................................................................9 j) Ağrının Nörofizyolojisi..........................................................................11 k) Postoperatif Ağrının Fizyolojisi ve Etkileri...........................................16 l) Tedavi Edilmeyen Akut Ağrının Olumsuz Etkileri................................21 m) Postoperatif Ağrının Önlenmesi.............................................................21 n) Tramadol................................................................................................23 o) Lornoksikam..........................................................................................28 MATERYAL VE METOD.................................................................................. 35 BULGULAR .................................................................................................38 TARTIŞMA ..........................................................................................................56 SONUÇ ÖZET KAYNAKLAR .........................................................................................................62 ...........................................................................................................63 ............................................................................................6 GİRİŞ 4 Ağrı kontrol yöntemlerinin başında analjeziklerin kullanımı gelir. Analjezikler akut ve kronik ağrı sendromlarında ağrının kontrolünü sağlama amacıyla kullanılan ilaçlardır (1). Opium ve benzeri türevleri 5000 yıldan beri, non-steroid antienflamatuarların babası sayılan salisilik asit ise 100 yıldan beri kullanılmaktadır. Son 50 yıl içerisinde her iki gruptan da çok sayıda yeni ilaç geliştirilmiş ve kullanım alanı bulmuştur (1). Non-steroid anti-enflamatuar (NSAİ) ilaçlar analjezik, antipiretik, antienflamatuar özelliklere sahip olup genellikle hafif-orta şiddetli ağrılarda etkilidir. NSAİ ilaçların, siklooksijenazı, prostoglandin, tromboksan A2 ve prostasiklin sentezini ortadan kaldırdığına inanılmaktadır. Doku hasarına bağlı olarak salgılanan prostaglandinler ağrı reseptörlerinin eşiğini düşürerek, sinir uçlarını nosiseptif uyarılara karşı duyarlı hale getirir. Son bulgular, NSAİ ilaçların iyi bilinen periferik analjezik etkilerine ek olarak merkezi etkilerinin de olduğunu göstermektedir (2). NSAİ ilaçlarının analjezik etkinliği birbirine benzer. Ancak yan etki profillerinde farklılık vardır. Birçok NSAİ ilacın oral ve rektal uygulanabilen formları mevcut ise de, parenteral formları yaygınlaşmaktadır (1). Analjezide tavan etkisi olan NSAİ ilaçlar, tolerans ve solunum depresyonu gibi yan etkileri olmaması nedeniyle avantajlıdırlar. Multimodal analjezi tekniklerinin uzantısı olarak diğer teknikler de uygulandığında, NSAİ ilaçlar opioid gereksinimini %20-60 oranında azaltabilmektedir. Bu sayede opioidlere bağlı morbiditeyi azaltabilecekleri düşünülmektedir (1). Non-opioidler, prostaglandinlerin rol oynadığı düşünülen ameliyat sonrası kas-iskelet sistemi ağrıları, travma sonrası ağrılar ve inflamatuar ağrılarda kullanılır (1). Lornoksikam; yeni geliştirilmiş, oral ve parenteral formülasyonları mevcut olan non-steroid anti-enflamatuar bir ilaçtır (3,4). Tramadol Hidroklorür ise; hem opioid hem de non-opioid etkileri olan sentetik bir kodein türevidir (5). 5 Bu çalışmada, kapalı minör ürolojik operasyon planlanan hastalarda, nonsteroid bir ilaç olan lornoksikam ve zayıf opioid türevi tramadol hidroklorür uygulamasının operasyon süresince ve postoperatif analjezik etkinliği ve yan etkileri açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. 6 GENEL BİLGİLER Ağrı Nedir? Ağrı (pain): Latince Poena (ceza, intikam, işkence) sözcüğünden gelmekte olup, tanımı oldukça güçtür. Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilatı (IASP) ağrıyı; vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, gerçek ya da olası bir doku hasarı ile birlikte bulunan, hastanın geçmişteki deneyimleriyle ilgili, sensoryal veya emosyonel hoş olmayan bir duygu olarak tanımlamaktadır (6,7). Ağrı her zaman subjektif bir duygudur. Bireyler arasında büyük farklılıklar olduğu gibi, yaşanılan çevre ve koşullar da ağrıya yanıtı değiştirebilmektedir. Ağrı, kişiden kişiye farklılıklar gösterdiğinden hem tedavisi hem de değerlendirmesi oldukça zordur. Bu nedenle öncelikle hastanın belirttiği ağrı şiddetine inanmak gerekir. Ağrının Tarihçesi İnsanlık tarihi kadar eski olan ağrı tedavi yöntemleri, günümüzdeki modern düzeye gelinceye dek pek çok evreden geçmiştir (1). M.Ö. 2600’lü yıllarda Çinliler, Akupunktur’un ağrı giderici özelliğini tanımladılar. M.Ö. 2000’lü yıllarda Asurlar ve Babiller, Papavera Somniferum (Haşhaş) bitkisindeki afyon alkaloidlerinin ağrıyı giderdiğini biliyorlardı. 1806 yılında Serturner; opium alkaloidlerinden morfin’i izole etti. 1844’de Horace Wells adlı bir diş hekimi, azot protoksit koklayarak bir dişini ağrı duymadan çektirdi. 1884’de Cari Koller; kokaini göze damlatarak ilk lokal anestezi yöntemini gerçekleştirdi. 1948’de Kele; ilk ağrı çizelgesini önerdi. 7 1965’de Melzack ve Wail, günümüzde de önemini sürdüren ve ağrı mekanizmasını açıklayan kapı-kontrol teorisini yayınladılar. 1973’de Pert ve Snyder tarafından ilk kez opioid reseptörleri gösterildi. 1975’de ilk Dünya Ağrı Kongresi, Floransa’da toplandı. 1979’da Behar ve arkadaşları, epidural morfin kullanımını başlattılar. Ağrının Sınıflaması Ağrının subjektif bir duyum olması, bireyler ve yaşanılan ortam açısından büyük farklılıklar göstermesi, standart bir sınıflamayı olanaksız kılmaktadır. Ağrıyı değişik parametrelere göre aşağıdaki şekilde sınıflamak mümkündür (1). 1- Fizyolojik-kliniğe göre 2- Süresine göre (akut veya kronik) 3- Kaynaklandığı bölgeye göre (somatik, visseral, sempatik) 4- Mekanizmalarına göre (nosiseptif, nöropatik, deaferantasyon, reaktif, psikosomatik) Ağrı Belirleyicileri Ağrı olayı ağrının duyulması (duyusal), algılanması (kognitif) ve ağrıya yanıt (afektif) komponentlerini içerir. Genellikle ağrının kaba şekilde algılanması uyarı hipotalamusa geldiğinde, tam algılanması ise parietal kortekse ulaştığında olmaktadır. Ağrılı Uyarana Motor Yanıtları A- İstemli yanıtlar: Konuşma, sızlanma, yüzün buruşturulması, ağrıyan bölgenin uyarandan uzaklaştırılması, belli pozisyona girme, kıvranma gibi yanıtlar olup, kişinin ağrı duyduğunu gösteren davranış biçimlerini oluştururlar. 8 B- Otonom yanıtlar: Ağrı; müsküler, vasküler, visseral ve endokrin olmak üzere bir çok otonom yanıta neden olur. Spinal seviyede uzanan segmental refleksle fleksiyon ve çekilme sağlanır. Medulla ve ponsta dolaşım ve solunum merkezleri uyarılır. Hipofizin hormon sekresyonu etkilenir. Aynı zamanda hipotalamusun sempatik sistemi uyarması ile kızgınlık ve korku ifadeleri oluşur. Retiküler formasyon uyarılarak uyanıklık sağlanır. Nahoş bir durum ve tehlike varlığı kortekse iletilir. Frontal lobun uyarılması da hafızayı etkiler (5). Ağrılı Uyaranlar Çeşitli uyaranlar genellikle de doğal uyaranların aşırı şiddette olanları ağrı uyandırmaktadır. Bu uyaranların ortak özellikleri dokulara zararlı olmalarıdır. Bunlar: Üç grupta toplanırlar: 1- Fizik hasara neden olan mekanik veya termal uyaranlar 2- Laktik asit birikimine neden olan iskemi 3- Toksin, enfeksiyon ve çeşitli kimyasal maddelerin neden olduğu inflamasyon Son yıllarda hem ağrılı uyaranları algılayan reseptörlerin (nosiseptör) hem de ağrı uyandırarak veya ağrı hissinin iletimini etkileyerek mediatör işlevi gören bir çok endojen maddenin (endojen aljezik ve analjezik sistemler) varlığı saptanmıştır (8). Ağrı Reseptörleri Ağrı reseptörleri; cilt, derin dokular ve organlarda bulunan nosiseptör adı verilen serbest sinir uçlarıdır. Bu reseptörler vücuttan salgılanan ağrı yapıcı maddeler olan asetilkolin, hidrojen iyonları (pH<3 olacak şekilde hidroklorik asit veya laktik asit), K+ iyonları, prostaglandin, lökotrien gibi araşidonik asit metabolitleri, serotonin, kininler ve P maddesi gibi maddeler tarafından uyarılabilirler (8). Opioid Reseptörleri ve Endojen Opioid Peptidler 9 İlk kez 1973’de gösterilen opioid reseptörleri beyin sapı, talamus, n.amygladus, arka hipofiz ve m.spinalis s.gelatinosa’sında yoğun biçimde bulunmakta ve bütün opioidler bu reseptörlere spesifik bir biçimde bağlanmaktadırlar. Bu reseptörlerin opioidlerle veya elektrikle uyarılması sonucu analjezi meydana gelmekte ve bu etki antagonistlerle ortadan kaldırılmaktadır. Bu reseptörler; mü, kappa, epsilon, delta ve sigma olmak üzere 5 ana grupta toplanmaktadır (9). Endojen opioid peptidler: Bu kadar spesifik reseptörlerin bulunuşu, reseptörlere bağlanan özel endojen maddelerin varlığına dikkat çekmiş ve çalışmalar sonucu üç peptid sisteminin varlığı ortaya konmuştur. 1- Pro-enkefalin A sistemi: Delta ve mü reseptörlerini uyarırlar. 2- Pro-enfekalin B (Prodinorfin) sistemi: Kappa reseptörlerini uyarırlar. 3- Endorfinler (Endojen morfinler: Mü reseptörlerini uyarırlar. Ağrı Teorileri 1965’te Melzack ve Wail tarafından ileri sürülen ve günümüzde işlevine mantıklı şekilde açıklık getirilen “Kapı-Kontrol Teorisi” otoritelerce en çok kabul gören teori olarak günümüzde de kabul görmektedir (10). Kapı Kontrol Teorisi: Bu teoriye göre, ağrılı uyaranlar algılanmadan önce kapı kontrol mekanizması ile karşılaşmaktadırlar. Ağrı yollarının ilk nöronunun uzantıları spinal kord arka boynuz hücreleri ile sinaps yapmaktadır. Bu lifler Rexed tarafından 10 laminaya ayrılan gri cevher içine çeşitli seviyelerden girerek laminalar arasında ilerlemektedir (Şekil 1). Bu laminaların kapı kontrol teorisinin açıklanmasında en önemli olanları 2., 3. ve 5. laminalardır. 2. ve 3. laminalardaki küçük hücreler, substantia gelatinosa (SG)’yı oluşturmakta ve ciltten gelen afferent liflerin çoğu burada sonlanmaktadır. Bu hücreler 5. laminaya gidecek uyarıları modüle ve regüle etmektedirler. Bunu da 5. laminada bulunan ve sensoryal bilgiyi beyne iletmekten sorumlu olan transmission (T) hücrelerini frenleyerek yapmaktadır. Buna göre SG hücrelerinin uyarılması frenleyici etkiyi artırmakta inhibe edilmesi ise azaltmaktadır. 10 Şekil 1: Ağrı yolları (sayılar arka boynuz laminalarını göstermektedir) Şekil 2: Kapı kontrol teorisine göre ağrılı uyaranların iletimi (SG: Substansia gelatinosa T: Transmisyon hücresi) 11 Bu bilgilere dayanarak Kapı Kontrol Teorisi şu aşamalarda toplanabilir (Şekil 2). 1- Afferent sinirlerle taşınan uyarıların 5. laminaya ulaşması SG hücrelerince düzenlenmekte ve SG hücreleri T hücrelerini frenleyici etki yapmaktadır. 2- Kapı; kalın ve ince liflerin rölatif aktivitesince kontrol edilmektedir. Kalın lifler (A beta) SG hücrelerini uyararak iletimi inhibe etmekte (kapıyı kapatmakta), ince lifler (A delta ve C) ise SG hücrelerini inhibe ederek iletimi kolaylaştırmaktadır (kapıyı açmakta). 3- T hücreleri ağrı hakkında bilginin iletilmesinde en önemli görevi yapmaktadır. Dokunma ve ısı duyularını taşıyan kalın lifler hem SG hem de T hücrelerini uyarır. Bu şekilde uyarılan SG hücreleri T hücrelerini inhibe eder, dolayısıyla T hücrelerinin doğrudan uyarılması kısa sürer. Aksine ağrılı uyaranları taşıyan ince lifler SG hücrelerini inhibe ederken, T hücrelerini uyarır. Bu uyaranlar daha şiddetli olup, uzun sürer. Ağrının periferik sinir stimülasyonu ve akupunktur ile kontrol yöntemi bu teorinin direkt sonucu olup amaç, ağrının yukarı iletilmesini önleyici kalın lifler boyunca uyarıları arttırmaktır. 4- Kalın liflerce iletilen uyarıların bir kısmı da dorsal kolon içinde ilerleyerek, neospinotalamik yolla talamusa ulaşır. Bu yol ağrının niteliği, yeri ve uyaranın şiddeti hakkında kesin bilgi oluşturur ve kısa sürede uyum sağlar. Ağrı Şiddetinin ÖlçülmesiTamamen subjektif bir deneyim olan ağrının ölçülmesi oldukça güçtür. Yine de bu amaca yönelik çok çeşitli ölçüm metodları geliştirilmiştir. Tip 1 Ölçümler: Objektif izleme dayanan yöntemlerdir. Tip 1 yöntemler üç grupta incelenir: 1- Fizyolojik yöntemler: Plazma kortizol ve katekolamin düzeyinde artma, kardiyovasküler ve solunumsal parametrelerde değişme. 12 2- Nörofarmakolojik yöntemler: Plazma beta-endorfin düzeyi ile ters ilişki, cilt ısısında değişme (termografi). 3- Nörolojik yöntemler: Sinir iletim hızı, uyarılmış yanıtlar, pozitron emisyon tomografi (PET)’dir. Tip 2 Ölçümler: Ağrının kendisini ölçmeye yönelik olup, burada hasta kendisi değerlendirme yapmaktadır. A- Tek boyutlu yöntemler: Kategori skalaları, sayısal skalalar, vizuel analog skala (VAS)’ları hastanın anamnezi ve hekimin gözlemine dayanan yöntemlerdir. a) Kategori skalası, ağrı yokluğundan, dayanılmaz dereceye kadar olmak üzere bölüme ayrılır. Hasta kendi durumuna uygun olanı seçer. b) Sayısal skalada; 0 (ağrı yok) – 100 (olabilecek en şiddetli ağrı). c) Vizuel analog skala’da (VAS); bir ucu ağrısız, diğer ucu dayanılmaz şiddette ağrıyı ifade eden 10 cm veya 100 mm’lik bir cetvel üzerinde ağrısını ifade eder. B- Çok boyutlu yöntemler: En çok kullanılan yöntem MC GiII Ağrı Sorgulaması olup, ağrıyı sensoryal ve affektif yönden inceleyen 20 takım soruyu içerir. Ağrının Nörofizyolojisi Dekart’ın 1664’de tarif ettiği ağrı ileti yolu bugün detayları ile bilinmektedir. Ağrı hissinin, sadece impulsun kortekse iletiminden oluşmadığı, sürecin bir sentezi olduğu kabul edilmektedir (1). Ağrılı uyaran 4 aşamada üst merkezlere doğru bir yol izlemektedir: 1- Transdüksiyon: Ağrılı uyaranın reseptörü uyarması 2- Transmisyon: Ağrı uyarısının kortekse iletilmesi 13 3- Modülasyon: Ağrı informasyonunun (impulsun) inhibisyonu 4- Persepsiyon: Ağrılı uyaranın bu etkileşim sonucu sentez edilip algılanması Şekil 3: Ağrılı uyaranın üst merkezlere iletilme yolları Transdüksiyon (1) ve transmisyon (2) dört ayrı bölümde incelenebilir: A. Periferik sistem B. Spinal kordun arka boynuzu ve trigeminal subnukleus caudalis (medüler arka boynuz) C. Assendan sistem D. Supraspinal sistem A. Periferik Sistem Sensoryel sinir lifi, nosiseptif afferentler ve bunların ucundaki ağrı reseptörlerinden (nosiseptör) oluşur. Ağrı reseptörleri, en yoğun deride olmak üzere eklem kapsülü, plevra, periton, periost, kas ve tendonlarda lokalize olmuşlardır. 14 Ağrı reseptörlerinin uyarılmaları, endojen ve eksojen doku hasarı sonucu açığa çıkan potasyum (K) bradikinin, nörokinin A, Calcitonin Gene Related Peptid (CGRP), serotonin, histamin, noradrenalin P maddesi gibi endojen analjezik maddeler ile olur. (transdüksiyon) (Şekil 4). Nosiseptörler ile alınan ağrı bilgisi AS ve C lifleri ile arka kökten spinal kordun arka boynuzuna gelir (1. nöron, 1. sinaps). Şekil 4: Transduksiyon B. Spinal Kord Arka Boynuzu A ve C lifleri ile spinal kordun arka boynuzuna gelen impuls aynı segmentteki antero-lateral boynuz sempatik nöronlarını uyararak sempatik reflekse, anterior boynuzdaki motor nöronları uyararak da motor reflekse neden olur. Böylece oluşan spinal refleksler nosiseptif stimulusun segmental refleks cevabını oluştururlar. Transmisyonda asıl önemli olan, arka boynuza gelen nosiseptif impulsun aynı segmentte subtantia jelatinosa’yı çaprazlayarak karşı taraftaki anterolateral quadrant spinotalamik trakt (STT) boyunca ilerlemesidir (Şekil 5). C. Assendan Sistem Nosiseptif sistemin 1. nöronunun sonlandığı spinal kord arka boynuzundaki segmentten başlayarak talamus’a gelen (2. nöron) assendan sistem, (spinotalamik sistem – STS) transmisyonun önemli bir bölümünü oluşturur (Şekil 5). STS; filogenetik gelişimlerine, talamusta sonlanmalarına ve beynin bölgeleri ile ilişkilerine göre farklılık gösteren iki aynı ana yoldan oluşmaktadır (9). Neospinothalamik yol (nSTT) ve palespinothalamik yol (pSTT) 15 A- n-STT; filogenetik olarak daha yenidir. Kalın liflerden oluşur. Talamus’un lateral çekirdeklerine gelir. Burada nosiseptif sistemin 3. nöronu ile sinaps yaparak nosiseptif bilgiyi somatosensoriel kortekse projekte eder. Kalın liflerden oluştuğu için impuls hızlı iletilir. Bu sistem ağrılı uyaranın şiddeti, başlangıcı, süresi ve lokalizasyonu hakkında detaylı bilgiler vermektedir. B- pSTS; paramedial assendan sistem olarak da adlandırılmaktadır. Filogenetik olarak daha yaşlı olup, ince liflerden meydana gelmektedir. NSTSS’nin medialinde seyrederek yukarı çıkar. Multisinaptik yapı gösterir. Şekil 5: Transmisyon THAL: Talamus LS: Limbik sistem PAG: Periakuaduktal gri madde 16 D. Supraspinal Sistem Paleospinotalamik yolun (pSTT) taşıdığı impulsu formatio reticularis’e, periaquaduktal gri maddeye, hipotalamus’a, limbik sisteme ve medial talamus’a projekte ederek nosiseptif impulsun supraspinal refleks cevabını oluşturur. Modülasyon: Bu şekilde santral sinir sistemi içinde iletilen ağrı bilgisi, yine santral sinir sistemi içerisinde yer alan başka bir sistem ile selektif olarak inhibe edilmektedir. Ağrının modülasyonu denilen bu olay santral sinir sisteminde yer alan 3 majör anatomik oluşumdan kaynağını almaktadır (9): 1- Orta beyin (PAG) 2- Pons: Lateral ve dorsal pontin tegmentum 3- Rostroventral medulla (RVM): Nukleus raphe magnus ve formatio retukularis. Bu üç bölgeden kaynaklanan inhibe edici impulslar dorsolateral funikulus (DLF) içinde spinal korda iner ve nosiseptif nöronu inhibe ettiği yer olan spinal kord arka boynuzunun yüzeyel laminalarında (Lamina I, II, V) sonlanır (inen inhibe edici sistem). DLF içerisinde spinal korda inen inhibe edici sistem liflerinin doğrudan PAG’dan projekte olanları önemsiz kabul edilebilecek kadar azdır. Esas olan, Pons ve RVM’den gelen inhibisyon bilgisidir. Bu bilgi, RVM’den serotonerjik nöronlarla (nörotransmitter olarak serotonin kullanılarak), pons’dan da nöroadrenerjik nöronlarla (noradrenalin ile) spinal korda projekte olmaktadır. Serotonin spinotalamik hücrelere doğrudan ya da enkefalinerjik inhibe edici ara nöronlar aracılığıyla etki ederek nosiseptif bilgiyi inhibe eder. Noradrenerjik inhibisyon ise spinal kord arka boynuzundaki alfa 2 adrenerjik reseptörler aracılığıyla gerçekleşmektedir (9). Persepsiyon Ağrı bilgisinin duyumsanmasında son işlem persepsiyondur (algılama). Ağrı bilgisi, periferdeki reseptörden kortekse kadar iletilmekte, arka boynuz, talamus ve korteks’deki nöronlar uygulanan ağrılı uyaran şiddeti ile orantılı yanıtlar vermektedir. Psikofizik laboratuarlarda yapılan deneysel çalışmalarda uyaran şiddeti ile tanımlanan ağrı arasında ileri derecede korelasyon olduğu vurgulanırken, 17 sosyal ortamlarda çok benzer ağrı şiddetleri karşısında tanımlanan ağrı aynı korelasyonu göstermemekte, kişiden kişiye, ortama ve duruma göre farklılık göstermektedir. Bu faktörlerin santral sinir sisteminde ağrı iletisini kontrol eden yollara nasıl etki edebildiği ve bireyler arasındaki persepsiyon değişkenliğine ne ölçüde katkıda bulunduğu henüz tam olarak ortaya konulamamışsa da persepsiyonun, sonuçta iletilen ağrı bilgisi ile sosyal, psikolojik ve humoral faktörlerin etkileşiminin bir sentezi olduğu kabul edilmektedir (10). Şekil 6: Ağrı iletisinin desandan inhibiyonunun spinal düzeyde gösterimi A: Bir kısmı serotonerjik olan inen medullo spinal axonlar, STT nöronlarını ya doğrudan postsinaptik olarak (1) ya da postsinaptik olarak T hücresini (2) inhibe edecek olan inhibe edici bir ara nöronu (3) aktive etmek suretiyle inhibe ederler. B: Bir diğer olasılık da inhibe edici aranöronların primer afferent (P)’nin spinal ucunu presinaptik olarak inhibe (4) etmesidir. Postoperatif Ağrının Fizyolojisi ve Etkileri Postoperatif ağrı genellikle tanısal bir önem göstermez. Temel nedeni cerrahi travma sonucu oluşan doku hasarıdır. Postoperatif ağrı; akut ağrının farklı bir tipidir ve akut ağrı tedavisindeki prensipler burada da geçerlidir. Bazı olgularda, insizyona veya kapanmayan yaraya bağlı olarak sinirsel, vasküler veya diğer dokulara ait ek 18 bir hasar oluşabilir. Böyle olgularda postoperatif ağrı tanısal önem kazanır. Eğer ağrı bütünüyle ortadan kaldırılırsa visseral distansiyon (genellikle mesane), kompartman sendromu, basınç nekrozu, enfeksiyon, iskemi veya sinir hasarının varlığını belirlemek için diğer belirti ve bulgulara güvenilmek zorunda kalınır (11,55). Rutin cerrahide değişik dokularda hasar meydana gelir ve sonuç olarak dokularda cerrahiye bağlı bir yara oluşur. Organizmanın doğal tepkisi yaraları mümkün olduğunca kısa sürede kapatmak ve dokuların normal sürekliliğini geri getirme yönündedir. Bu süreç yara iyileşmesi olarak adlandırılır. Yara iyileşmesinin enflamasyon (eksüdatif), proliferasyon, reparatif (yeniden şekillenme) olmak üzere üç fazı vardır (12). Enflamasyon (eksüdatif faz): Yaraya bağlı ilk 1 ila 5. günler arasında oluşur. Postop ağrı bu dönemdeki değişiklikler ile birlikte görülür. Enflamasyon normal bir dokunun travmaya verdiği akut cevaptır. İlk olay yaralı damarların sinirsel kontraksiyonudur. Küçük damarlarda vazokonstriksiyon ve pıhtılaşma fenomeni ile birlikte kesilen damar ağzından primer hemostatik tıkaç meydana gelir. Yaralanma sonucu yaralı yüzey kanla örtülür. Buradaki trombositler yaralı damar subendotelinde bulunan kollajen ile yapışır ve kümeleşir. Açığa çıkan çeşitli vazoaktif maddeler kesik damar ucunun bu primer tıkaç etrafında daha fazla kontraksiyonunu sağlarlar. Kan subendotelyal kollajenle bir araya gelince Hageman faktörü aktive olur, trombosit granül depolarını boşaltarak degranüle olur, serotonin gibi maddeleri açığa çıkarır ve çökerler (12). Trombosit kökenli büyüme faktörü, seratonin, PAF, adenozin difosfat ve tromboksan gibi endojen analjezik maddeler açığa çıkarırlar (Şekil 4). Tüm bu bilgilerin ışığında postoperatif ağrı mekanizması sürecinde; insizyon ile damar kesisine ve dokulardaki basıya bağlı staz ve ödem, sinir kesisine bağlı nöropati, kas ve eklem gerilimine bağlı olan mekanizmalar rol oynamaktadır. Postoperatif ağrı periferik nosiseptif mekanizma ile tanımlanır. Oluşan doku hasarı periferik sinir iletimi (A-delta ve C) yoluyla olur. İnsizyon ile cilt afferentleri aktive edilir, insizyon veya traksiyon (ekartman) ile kas afferentleri aktive edilir ve inatçı (kalıcı) refleks spazm nedeniyle kas ağrıları oluşur. Sonuçta organ distansiyonu oluşabilir ve visseral afferenler cerrahi (diatermi veya traksiyon) tarafından aktive edilebilir. Bu durumda, postoperatif ağrı somatik ve visseral ağrının bir kombinasyonu olarak görülebilir. Postoperatif ağrı; ölüm korkusu, sakat kalmak, kontrol kaybı ekonomik ve ailesel faktörler içerebilir. Yetersiz ağrı tedavisi hastanın iyileşmesini olumsuz olarak etkileyen önemli bir unsurdur. Ameliyat 19 sonrası dönemde ağrı çeken hastada, hastanede daha uzun süre kalmasını gerektirecek komplikasyonlar ortaya çıkar (13). Akut ağrının patofizyolojik sürecinde: Nöroendokrin işlevler, solunumsal ve renal fonksiyonel, gastrointestinal aktivite, dolaşım ve otonom sinir aktivitesi değişikliği ile birlikte birçok sistemin rolü vardır. Tedavi edilemeyen ciddi ameliyat sonrası ağrı öksürememeye bağlı atelektazi, hareketliliğin azalmasına bağlı tromboembolik komplikasyonlar gibi problemler artar. Şiddetli ağrı, artmış katekolamin yanıtına neden olur ve katekolaminlerin plazma yoğunlukları normalin birkaç kat üzerine çıkar. Buna bağlı olarak sistemik damar direncinin, kalp yükünün, miyokardın oksijen tüketiminin artması özellikle koroner arter hastalığı olan kişiler için zararlıdır (14). Post-operatif ağrı nedeniyle oluşabilen bu komplikasyonlar 5 ana grupta toplanabilir: 1- Solunum sistemi üzerine etkileri: Vital Kapasite (VC)’de azalma, birinci dakika zorlu ekspiryum volümünde (FEV1) azalma. Fonksiyonel rezidüel kapasite (FRC)’de azalma, akciğer enfeksiyonları ve atelektazi sıklığında artma. 2- Nöroendokrin sistem üzerine etkileri: Plazma adrenalin, noradrenalin ve kortizol düzeylerindeki değişimler. 3- İmmobilizasyon dolayısı ile gelişen komplikasyonlar: Trombus, pulmoner emboli dekübitus ülserleri sıklığındaki artmalar. 4- Psikolojik etkileri: Sıkıntı, anksiyete, depresyon yaratabilir. 5- Otonom sinir sistemi üzerine etkileri: Terleme, bulantı. Post-operatif ağrı tedavisinde; hastanın fizik durumu, ağrının şiddeti, şiddetli ağrı beklenen süre, cerrahi girişimin yeri ve niteliği, personel ve teknik olanaklar, yöntemin hastaya getireceği riskler dikkate alınarak uygun yöntem seçildiğinde bu komplikasyonların hemen hepsini önlemek günümüzde artık olanaklar dahilindedir. Tedavi Yöntemleri 20 Postoperatif ağrı tedavisinde akut ağrı tedavi prensipleri geçerlidir. Bu nedenle postoperatif devredeki ağrı tedavisi, her iki komponenti de etkileyen (anksiyete veya depresyon) ve ağrıya karşı cevabı artıran diğer nedenleri de tedavi eden teknikleri içermelidir. Postoperatif ağrı tedavisinde; hastanın fizik durumu, ağrının şiddeti, şiddetli ağrı beklenen süre, cerrahi girişimin yeri ve niteliği, personel ve teknik olanaklarla yöntemin hastaya getirebileceği riskler dikkate alınarak uygun yöntem seçildiğinde oluşabilecek komplikasyonların hemen hemen hepsini önlemek günümüzde artık olasıdır. Akut ve postoperatif ağrı tedavisinde genel prensipler şu şekilde sıralanabilir: 1- Peiferik antienflamatuar ilaç tedavisi, 2- Periferik ağrı reseptörlerinin blokajı (topikal), 3- Periferik sinir blokları (lokal anestetiklerle), 4- Bölgesel sinir blokları – Spinal blok (narkotik ve non-narkotikler), – epidural blok (narkotik ve non-narkotikler) 5- Santral analjezi (yüksek merkezler), 6- Bu yöntemlerin kombinasyonu. Akut ağrının neden olduğu fizyolojik stress (sempatik cevap), biyolojik olarak yararlıdır. Ancak postoperatif devredeki stress cevap tüm fizyolojik sistemlerde birtakım yan etkiler oluşturur. Postoperatif ağrının geçirilmesinin cerrahinin hem mortalite hem de morbiditesini azalttığı ve cerrahiden sonra daha erken iyileşmeyi sağladığı açıkça gösterilmiştir. Perioperatif ağrının uygun tedavisi ile kronik ağrı sendromlarının gelişmesini önleyebilmek de olasıdır. Postoperatif ağrı akut ağrıdan farklı psikolojik faktörler içerir. Son yıllarda ağrı mekanizması, fizyopatolojisi ve ağrı iletimindeki yeni gelişmelerin yanında yeni analjezik ilaçlar ve komplike cihazların tedavi alanına verilmiş olmasına karşın cerrahi girişim geçiren hastaların çoğunda hâlâ, eski alışkanlıkları ya hiç ya da çok az değişiklik içeren postoperatif tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Hastaların analjezik gereksinimlerindeki değişiklikler ya çok yüksek, daha sıklıkla da tedavi değeri olmayan düşük dozların verilmesine neden olur. Örneğin; opioidlerin kan seviyesindeki dalgalanmalar, kan seviyesi yüksek ise yan etkiler veya sedasyona, kan seviyesi düşük ise yetersiz analjeziye 21 neden olur. Yetersiz analjezinin diğer bir nedeni de doz tekrarındaki gecikmedir. Hastanın ağrısı bir kez başladıktan sonra başlangıçtaki etkinin tekrar sağlanması için gerekli dozun ayarlanması zordur. Tedavi Edilmeyen Akut Ağrının Olumsuz Etkileri Tüm majör cerrahi girişimlerde başlangıçta hastalarda ölüm korkusu söz konusudur. Daha sonra bu korku yerini anksiyete ve postoperatif ağrı korkusuna terk eder. Postoperatif ağrı ile anksiyete arasında lineer bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Anksiyetenin artması ve korku, ağrı seviyesinin ve analjezik gereksiniminin artmasına neden olur. Korku, anksiyete, kontrol kaybı hissi, izole edilme ve normal sosyal hayattan uzaklaşma korkusu, ağrıya karşı öğrenilmiş ailesel veya kültürel cevaplar, kişisel deneyimler gibi psikolojik faktörler, postoperatif ağrı cevabını artırır veya azaltabilir. Ağrının ifade edilme şeklinde de büyük değişiklikler vardır .Bazı hastalar yüksek toleransları nedeniyle çok az veya hiç ağrı duymayabilirler. Postoperatif Ağrının Önlenmesi (Preemptif Analjezi) Postoperatif ağrının önlenmesi cerrahi öncesi başlar, cerrahi süresince ve postoperatif devrede devam eder. Kas ve eklem gibi derin dokulardan C lifleri ile gelen afferent stimülasyon omurilikte refleks eksitabiliteye neden olur. Bu hipereksitabilite bir kez oluştuktan sonra baskılanması için yüksek dozlarda ilaç uygulanması gerekir. Ancak, proflaktik olarak uygulanan düşük dozda opioidler bu santral hipereksitabiliteyi tamamen ortadan kaldırır. Cerrahi sırasında ağrılı impulslar tarafından tetiklenen omurilik aktivitesindeki artış, teorik olarak genel anestezi ile kombine edilen rejyonel bloklarla önlenebilir ve opioidlerle değiştirilebilir. Postoperatif ağrıda potent bir faktör olarak yumuşak doku travması ve enflamasyonun rolü giderek iyi tanımlanmıştır. NSAİ ilaçların prostoglandinlerin salınımını inhibe ettiği, böylece ağrı reseptörünün uyarılmasını önlediği ve ağrı eşiğini yükselttiği bilinmektedir. Prostoglandinler cerrahi öncesi ağrısı olan hastalarda olduğu gibi bazen doku travmasından önce salınmış ve hiperaljezik etkileri devam ediyor olabilir. Bu nedenle cerrahi travma öncesi, enflamatuar mediatörler salınmadan önce profilaktik olarak (preemptif analjezi) uygulanır. Ağrının önlenmesinde psikolojik yöntemlere de başvurulabilir. Preoperatif vizitin; postoperatif ağrı, opioid uygulanımı ve hastanede kalış süresi üzerinde çok önemli etkileri vardır. Postoperatif ağrı tedavisinde anksieteyi azaltıcı uygulamaların profilaktik etkisi vardır. 22 Hastanın iyi hazırlanması, derin solunum ve gevşeme teknikleri gibi psikolojik yöntemler anksiyolitik ve analjezik gereksinimini azaltır. Akut ağrının etkin tedavisi kronik ağrı sendromlarının gelişmesini önler. Bazı inatçı (kalıcı) postoperatif sendromların tedavisi özellikle zordur. Bu nedenle majör klinik profilaktik teknikler uygulamalardır (15). Ağrının Giderilmesi Ağrının tedavisi planlanırken ağrının tipi, yeri, şiddeti, hastanın yaşı fizik durumu göz önünde bulundurulup aşağıdaki yöntemlerden birisi seçilmelidir (15). A- AĞRI KONTROL YÖNTEMLERİ 1- Geçici Yöntemler: Bölgesel infiltratif yöntemler a) Lokal Anestezik Uygulanan Yöntemler b) Epidural ve İntratekal LA ve Opioid Enjeksiyonu 2- Uzun Süreli veya Kalıcı Yöntemler a) Nörolitik yöntemler b) Termokoagülasyon (Radyofrekans) c) Krio-analjezi d) Cerrahi yöntemler B- STİMÜLASYON YÖNTEMLERİ p) Hiperstimülasyon analjezisi q) Elektrik stimülasyonu r) Trans-kütan sinir stimülasyonu (TENS) s) Akupunktur 23 C- SİSTEMİK UYGULAMALAR (İLAÇ TEDAVİSİ) a) Non-Steroid Anti-İnflamatuar İlaçlar (NSAID) b) Opioidler Tramadol Tramadol HCL, yapıca kodeine benzeyen, fenilsikloheksanol türevi, sentetik bir aneljeziktir ve farmakolojik açılımı: 1-(m-metoksifenil)2(dimetilaminometil)-sikloheksan-1-ol’dür. Kimyasal yapısı Şekil 7’de gösterilmiştir (16). Şekil 7: Tramadolün kimyasal yapısı Analjezik olarak gravimetrik etki gücü, morfinden yaklaşık 10 kez daha düşük, akut ve kronik ağrı tedavisine uygun, merkezi etkili bir ilaçtır. Tramadol opioid reseptörlerine bağlanıp bir opioid antagonisti olan nalokson tarafından analjezik ve sedatif etkisi kısmen nötralize edilebiliyor olsa da, terapötik dozları opioidlerin tipik yan etkilerini göstermez. Bu nedenle bağımlılık gelişmesi de çok nadirdir. Bu özellik tramadolün, morfin yoksunluk semptomlarını saklayamaması ile de desteklenmektedir. Pür agonist olan tramadol, tavan etkisi de göstermemektedir. Tramadol, bir yandan mü reseptörlerine bağlanıp, agonist etki ile P maddesi salınımını engellerken, bir yandan da özellikle monoaminerjik yollar ile serotonin ve noradrenalinin geri emilimini baskılamakta ve analjezik iletiyi güçlendirmektedir. Deneysel olarak mü, kappa, delta reseptörlerine eşit derecede affinite gösterir. Mü reseptörlerine afinitesi morfinden ve kodeinden daha düşük olmakla birlikte, aktif metabolitlerinin afinitesi, tramadolden 5-6 kat daha fazladır. 24 Serotonin ve noradrenalin için geri alımı (reuptake) inhibe edici etkisi imipraminde daha zayıf olmakla birlikte aktif metabolitlerinde bu etki de güçlenmekte ve hızlı gerçekleşmektedir. Ancak, tramadolün etki mekanizmasında etkinin asıl ortaya çıkmasını sağlayan bu iki etki noktası arasındaki sinerjidir. Çift etki noktası sayesinde morfin ve türevlerine yakın bir analjezik etki sağlanabilmektedir (13,16,17). Şekil 8: Tramadolün etki mekanizması Tramadol diğer opioid analjeziklerden farklı olarak 2 noktada etki ederek ağrıyı engeller: 1- Mü reseptörlerine bağlanarak agonist etki gösterir ve P maddesi salınımı engellenir. 2- Supraspinal sinapslarda monoaminerjik etkiyi artırır ve ağrı duyusu iletimi yavaşlar. Çift yönlü etki mekanizmasının yarattığı sinerji ile güçlü bir analjezi sağlanırken, opioidlerin terapötik dozlarda, kısa ya da uzun süreli kullanımı ile gözlenen yan etkilerine göre önemli avantajlar sağlanmıştır (15). Tramadolün oral biyoyararlanımı yüksektir. Oral dozun yaklaşık %80’i sistemik olarak yararlanılabilen dozdur ve iki saat içinde kandaki en yüksek düzeyine ulaşır. Rektal olarak da etkindir. Böylelikle ilacı intramusküler, intravenöz ve gastrointestinal yol aracılığıyla eş dozlarla uygulamak mümkündür. Tramadol’ün 25 yarı ömrü uzundur (genç gönüllülerde yaklaşık 6 saattir-parenteral uygulama ile (5.16±0.81 saat) ve 3,4 kez/gün şekilde uygulanır. Yavaş salınımlı tablet ve damla formları günde 2 kez kullanıma olanak verir. Tramadol ve metabolitleri böbrek yoluyla atılır. Metabolitlerin yarı ömrü metabolize olmamış madde ile aynıdır. Son olarak etki şekli, sadece opioid reseptörleri aracılığıyla olmadığı için, postoperatif süreçte morfin benzeri ilaçların düşük dozda kullanımı ile sonuçlanan tipik opioid yan etki riski korkusu, belirgin şekilde daha düşüktür. Özellikle, solunumun merkezi baskılanması çok azdır. Postoperatif süreçte önemi olan diğer bir opioid yan etki olan kabızlık ve sedasyon da çok seyrek görülen bir problemdir (16). Tolerabilite ve İlaç Etkileşimleri Genelde, tramadol klinik çalışmalarda iyi tolere edilmiştir. Tramadolün oral ya da parenteral uygulamaları ile en sık görülen yan etki, bulantı (%6.1), baş dönmesi (%4.6), sersemlik (%2.4), halsizlik (%2,3), terleme (%1.9), kusma (%1,7) ve ağız kuruluğu (%1.6)’dur. Yan etkiler hastaların %15’inde ortaya çıkmıştır. Özellikle morfin gibi diğer opioidlere benzemeksizin, tramadol önerilen terapötik dozlarda klinik olarak anlamlı bir solunum depresyonuna yol açmamıştır. Tramadol alan hastalarda epileptik nöbetlerin insidansının <%1 olduğu saptanmıştır (16,17). Tramadol ile bağımlılık veya suistimal riski düşüktür (100.000’de 0.7-1.5 suistimal vakası). Dozaşımı ile ilişkili en yaygın semptomlar letarji (%30), bulantı (%14), taşikardi (%13), ajitasyon (%10), nöbetler (%8), koma (%5), hipertansiyon (%5) ve solunum depresyonu (%2)’dur. Tramadol doz aşımı ile ciddi bir kardiyotoksisite gözlenmemiş olup nalokson ile tedavisinde hastaların %50’sinde sedasyon ve apne düzelmiştir. Tramadol ile birlikte trisiklik antidepresanları, SSRI’ları, MAO inhibitörlerini, nöroleptikleri, nöbet eşiğini düşüren ilaçları dikkatli kullanmak gerekmektedir. Alkolün yan etkilerini arttırabilir (13,14,16,17,18). Tramadolün Farmakodinamik Özelliklerinin Özeti Opioid etkileri: Mü reseptörlerine bağlanarak agonist etki gösterir ve Kappa reseptörlerine afinitesi çok düşüktür. Mü afinitesi morfin ve kodeinden çok daha düşüktür. Aktif metabolitlerinin mü afinitesi daha yüksektir. Etkisinin sadece %30’u nalokson tarafından antagonize edilmektedir. Monoaminerjik etkileri: Supraspinal sinapslarda noradrenalin ve serotonin geri alımını inhibe etmektedir (analjezik etkisi yohimbin ile büyük oranda azaltılabilir). Bu etki mekanizması sayesinde ağrı iletimi yavaşlar ve azalır. 26 Respiratuar etkiler: Postoperatif dönemde erişkinde, çocuklarda solunum depresyonuna yol açmaz. Tramadol alan erişkin ve çocuklarda oksijen satürasyonunda anlamlı bir değişiklik izlenmemiştir. İnspiratuar-ekspiratuar oksijen farkı, end-tidal karbondioksit yoğunluğu, solunum hızı gibi ölçümlerdeki değişiklikler plaseboya eşdeğerdir. Çocuklarda ve erişkinlerde postoperatif dönemde kan basıncı ve kalp hızı üzerinde değişiklik oluşturmaz. Abdominal cerrahi sonrasında kullanımı, GIS işlevlerinde bozulmalara yol açmaz (12,18). Postoperatif Tramadol Kullanımı Vickers’ın 1995 yılında yaptığı çalışma, tramadol’ün postoperatif dönemdeki kullanımını oldukça detaylı bir şekilde araştırmıştır (19). Günümüze kadar postoperatif kullanımı konusunda çok fazla klinik çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada İngiltere’deki genel uygulamalar ve tramadol ile ilgili deneyimler açısından detaylı bilgiler yer almaktadır. Sürekli, fakat giderek azalan bir olgu olan postoperatif ağrı, klinik pratikte 3 fazdan meydana gelir: faz 1, yoğun bakım odasındaki ilk 1-2 saattir; faz 2, sonraki 12-24 saattir; ve faz 3, postoperatif ilk gün ve takip eden günlerdir. Bu fazlar farklı klinik sorumluluklar altında geçmektedir. Tramadol’ün diğer opioidlere karşı yan etkileri açısından avantaj sağlamasının yanı sıra, iyi bir etki süresine sahip olması, sedatif etkisinin olmaması ve bilincin geri kazanılma süresini kısaltması gibi üstünlükleri de vardır (18,20,21). Ameliyattan sonraki 2. günde tüketilen analjezik miktarı, ilk 24 saatte ihtiyaç duyulanın yaklaşık yarısıdır. Hastaların çoğu bir parenteral analjeziğe ihtiyaç duymaz ve etkin oral analjeziklerin kullanımı, barsak fonksiyonunu kazanıp kazanmadıklarına bağlıdır. Tramadol; kodein, parasetamol ve dekstropropoksifen gibi diğer oral olarak kullanılan aktif analjeziklerden daha etkin olduğu için bu aşamada değer kazanmaktadır (21). Lornoksikam (Klortenoksikam) 27 Lornoksikamın farmakolojik açılımı: 6-kloro-4-hidroksi-2-metil-N-piridil2H-thienol(2,3e)-1,2-tiazine-2-karbaksamid-1,1-dioksid’dir. Analjezik, anti-enflamatuar ve antipiretik özellikleri olan, oksikam sınıfının, yeni non-steroidal anti-enflamatuar ilacı Lornoksikam’ın, oral ve parenteral formülleri mevcuttur. Bilinen oksikamlardan farkı, eliminasyon yarı ömrünün nispeten kısa olmasıdır (3 ila 5 saat). Bu, tolerabilite açısından avantaj yaratabilecek bir özelliktir (22). Fizikokimyasal özellikleri: Lornoksikam; sarı renkli kristalize bir maddedir, pKa’sı 4.7 olan oktanol/fosfat çözeltisi içinde (pH:7.4) dağılım katsayısı 1.8 olarak saptanır. Lornoksikam; fizyolojik pH’da yüksek oranda iyonize olması ve düşük lipofilik özellikte olması sebebiyle yağ dokusunda yüksek dağılım hacmi gösterir. Lornoksikamın etki şekli: Siklooksigenaz-1 ve siklooksigenaz-2 izoenzimlerinin dengeli biçimde geçici olarak baskılanması yoluyla inflamasyon mediatörleri olan prostaglandinlerin sentezinin inhibisyonuna dayanır (23). Birinci derece klinik deneylerinden elde edilen veriler lornoksikam’ın; jinekolojik veya ortopedik bir cerrahi müdahalenin ardından meydana gelen postoperatif ağrının tedavi edilmesinde, opioid analjeziklerden morfin, petidin (meperidin) ve tramadol kadar etkili olduğunu ve ağız cerrahisinin ardından ağrıların tedavisinde diğer NSAİ ilaçlar kadar etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Lornoksikam ayrıca, osteoartrit, romatoid artrit, ankilozam spondilit, akut siyatik ve bel ağrısı semptomlarının ortadan kaldırılmasında, diğer NSAİ ilaçlar kadar etkilidir. Lornoksikam’ın tolerabilite profili NSAİ ilaç karakterindedir ve gözlenen en sık yan etki gastrointestinal rahatsızlıklardır (24). Bugüne kadar elde edilen sınırlı klinik tecrübeler, diğer birçok NSAİ ilaçta olduğu gibi lornoksikamın, orta ve şiddetli ağrı tedavisi için opioid analjeziklere, daha iyi tolere edilen bir alternatif olabileceğini ortaya koymaktadır (42,43). Artrit ve diğer ağrılı veya enflamatuar koşulların yönetiminde diğer NSAİ ilaçlara alternatif olma potansiyeli de göstermiştir. Bu preliminer bulgularının ileride yapılacak karşılaştırmalı ve uzun vadeli araştırmalarla teyit edilmesi gerekmektedir. Farmakodinamik Özellikleri 28 Diğer non-steroidal anti-enflamatuar ajanlarda (NSAİ) olduğu gibi lornoksikam siklooksigenaz inhibisyonu aracılığıyla, prostaglandin (PG) sentezini baskılar. Fakat 5-hipoksigenazı baskılamaz. Lornoksikam’ın, in vitro olarak, sıçan polimorfonükleer lökositlerde, PGD2 formasyonunu inhibe etme açısından tenoksikamdan 100 kat daha kuvvetli (moler bazda) olduğu ve in vivo olarak farelerde araşidonik asitle indüklenen letaliteyi engelleme açısından indometasin ve piroksikamdan daha etkin olduğu bildirilmiştir (25,26). Lornoksikam hem hayvan hem de insan modellerinde analjezik ve antienflamatuar etkinlik göstermiştir. İnsan diş çekimi modelinde dozla ilişkili analjezi göstermiş ve fareler üzerinde asetilkolinle indüklenen ağrı testinde tenoksikamdan, yaklaşık 10 kat daha fazla analjezik aktivite göstermiştir. Ayrıca, poliartrite bağlı ayak şişkinliğini inhibe etmede tenoksikamdan 10 kat daha etkilidir (27,59). Sağlıklı gönüllüler üzerinde yapılan karşılaştırılmalı araştırmalarda, lornoksikam (16 mg/gün), naproksen (1000 mg/gün)’e göre, daha az gastroduodenal hasar yaptığı endoskopik açıdan doğrulanmıştır. Lornoksikam (8 mg/gün), indometasin (100 mg/gün)’e göre daha fekal kan kaybına yol açma eğilimi göstermiştir. Lornoksikam; 2 hafta süreyle günde iki kez 4 mg dozunda verildiğinde, serum pepsinojen 1 seviyelerini (gastrik mukozal durum endeksi) artırmamıştır (22,28). Sağlıklı gönüllüler ve renal bozukluğu olan hastalar üzerinde yapılan araştırmalarda, lornoksikam verildikten sonra herhangi bir nefrotoksisite kanıtına rastlanmamıştır (≤16 mg/gün, ≤3 hafta süreyle) (28). Farmakokinetik Özellikleri Lornoksikam oral yoldan alındıktan sonra tamamen emilir (ortalama 0.330.75 saat içinde). 4 mg dozunda alındığında, 2.5 saat içerisinde 270 µg/)mL pik plazma konsantrasyonuna ulaşır. Günde iki kez 2 ila 6 mg doz aralığında dozla ilişkili kinetikler sergiler. Lornoksikamın emilimi gıda varlığında gecikmesi ve %20 oranında azalır. Sağlıklı gönüllülerde, ilaç eliminasyonun gecikmesi ile ilişkili plazma konsanrasyonlarının oldukça yüksek seviyede seyretmesi, lornoksikam metabolizmasının bazı bireylerde bozulabileceğini ortaya koymaktadır. Lornoksikam düşük dağılım hacmi ile (0.2 L/kg), plazma proteinlerine (büyük oranda albumine-HSA) yüksek konsantrasyonlarda bağlanır (%99). Sinovial sıvı da dahil perivasküler interstisyel alanlara kolayca nüfuz eder (26,29). 29 Loroksikamın kısa yarılanma ömrüne bağlı olarak tekrarlanan dozlarında farmakokinetik özelliklerinde belirgin bir değişiklik bildirilmemiştir (27,50,56). Lornoksikam karaciğerde, etkin olmayan 5’-hidroksi-lornoksikam metabolitine metabolize olur. Renal (%42) ve fekal (%51) yolla elimine olur. Lornoksikamın, bireyler arasında önemli ölçüde çeşitlilik gösteren, nispeten kısa bir terminal plazma eliminasyonu yarı ömrü (sağlıklı genç gönüllülerde ortalama 3 ila 5 saat) vardır (30). Lornoksikamın farmakokinetikleri ileri yaş veya renal bozukluk nedeni ile önemli ölçüde değişmeyecekmiş gibi görünmektedir. Ancak hepatik fonksiyon bozukluğu olan hastalarda etkin olmayan metabolit birikmesi meydana gelmiştir. İlacın enterohepatik eliminasyonunun artması, ciddi renal fonksiyon bozukluğu olan hastalarda renal eliminasyonun azalmasını telafi edebilir. Terapötik Potansiyel Akut ağrı Az sayıda plasebo kontrollü öncül araştırmalar ve diğer karşılaştırmalı klinik araştırmalar, lornoksikamın ağız cerrahisi veya başka bir cerrahi müdahalenin ardından etkili analjezi sağladığını göstermiştir. İntravenöz yoldan verilen lornoksikam (8 mg), petidin (50 mg) kadar etkili olduğu ve jinekolojik veya ortopedik cerrahinin ardından intravenöz analjezi sağlama konusunda en az tramadol 50 mg kadar etkili olduğu bildirilmiştir (30). Lornoksikam ortopedik operasyonlarda hasta kontrollü analjezi için de morfin ile karşılaştırılabilen bir ilaçtır. Ağız cerrahisinden sonra kullanıldığında, ağız yoluyla alınan lornoksikam 8 mg; ağız yoluyla alınan ketolorak 10 mg, ibuprofen 400 mg ve aspirin (asetilsalisilik asit) 650 mg kadar etkilidir (30,31). Akut siyatik ve lumbosakralji hastalarında, günde iki kez kullanılan lornoksikam 8 mg, plasebodan üstündür ve günde üç kez oral alınan diklofenak 50 mg ile karşılaştırılabilir düzeydedir (25,28,29). Kronik Ağrı 30 Kısa süreli (3 aya kadar), randomize, çift-kör araştırmalarda, lornoksikamın etkinliğinin günde iki kez 4 mg’dan günde iki kez 8 mg’a kadar değişen dozda oral yoldan verilmesiyle, osteoartritte; diklofenakla, romatoid artritte; diklofenak, naproksen veya piroksikamla, ankilozan spondilitte; indometasinle ve bel ağrısında; diklofenak veya naproksenle benzer olduğu tespit edilmiştir (30,32). Etkinlik parametrelerinde bazı küçük farklılıklara rastlanmış olmasına karşın, bunların hiçbiri istatistiksel açıdan anlamlı değildir. Osteoartrit veya romatoid artrit hastalarında 1 yıla kadar yürütülen uzun süreli araştırmalarda, lornoksikamın etkinliğinin korunduğu görülmüştür. Günde üç kez alınan lornoksikam 4 mg’ın da, migren profilaksisinde plasebodan üstün olduğu bildirilmiştir (31). Tolerabilite ve İlaç Etkileşimleri Lornoksikamın tolerabilite profili NSAİ karakterindedir ve gastrointestinal rahatsızlıklar (ağrı, dispepsi, mide bulantısı, kusma) en yaygın görülen istenmeyen olaylardır. Bu etkiler NSAİ ilaçların COX enzimini inhibe etmesi sonucunda hem proinflamatuar hem de gastroprotektif yararı olan prostoglandinleri inhibe etmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır (32). Güvenlik çalışmalarında yapılan ölçümlerde 160 mg’a kadar lornoksikamın tek dozunun ciddi toksisite yaratmadığı saptanmıştır (33). Karşılaştırmalı klinik deneylerde, artriti veya kronik bel ağrısı olan hastalarda, oral lornoksikamın tolerabilitesi indometasinin tolerabilitesinden daha iyidir ve diklofenakın tolerabilitesine benzerdir. Beklendiği gibi parenteral yoldan alınan lornoksikam postoperatif ağrısı olan hastalarda, parenteral opioid analjeziklerden daha iyi tolere edilme eğilimi göstermiştir (34). Lornoksikamın farmakokinetikleri birlikte alınan antasitler veya ranitidin tarafından belirgin olarak değiştirilmez (35). Lornoksikam; simetidin, varfarin, sülfonilüre, lityum, furosemid ve metotreksatla farmakokinetik ve/veya farmakodinamik etkileşimi diğer NSAİ ilaçlarla aynıdır. Lornoksikam, hepatik ilaç metabolize edici enzimleri etkilemeyerek, sağlıklı gönüllülerde yapılan çalışmalarda, fenazon (antipirin) klirensini değiştirmemiştir. Nifedipin, dietilstilbestrol, klortrimatozol, mikanozol, fenpkokurmon, akenokumarol lornoksikamın karaciğerde 5-hidroksilasyonunu inhibe ederek metabolitlerinin oluşmasını önlerler (36). Renal fonksiyon bozukluğu olan hastalarda ve varfarin, oral sülfonilüre, loop veya tiazid diüretiği veya digoksin kullanan hastalarda dikkatle kullanılmalıdır. 31 Antikoagülanlar veya trombosit agregasyonunu inhibe edici ilaçlar ile beraber kullanımda kanama süresinin uzamasına neden olabilmektedir. Kontrendikasyonları Lornoksikam veya preparatın diğer bileşenlerinden birine karşı allerji olanlarda, salisilat veya diğer NSAİ ilaçlara karşı aşırı duyarlılığı olanlarda, aktif veya yerleşik mide veya duodenum ülseri olanlarda, böbrek fonksiyonu orta veya ağır düzede kısıtlı olanlarda, ağır karaciğer yetersizliği olan hastalarda ve ağır kalp yetmezliğine sahip hastalarda kontrendikedir. Koagülasyon bozukluğu olanlarda dikkatli kullanılmalıdır. Doz ve Kullanım Şekli Klinik deneylerde kullanılan en yaygın lornoksikam dozları, artritik koşullar, bel ağrısı ve ankilozan spondilit tedavisi için, günde iki veya üç kez 4 mg veya günde iki kez 8 mg’dır (oral). Postoperatif ağrı yönetimi için 4 mg, 8 mg veya 16 mg tek ve tekrar dozlarıdır oral veya intravenöz yoldan kullanılır (4,16,39). 32 MATERYAL VE METOD Bu çalışma, hastanemiz etik komite onayının ardından, tek merkezli, randomize, çift kör grup çalışması olarak ASA I-II, 40-65 yaş arasında ve sistoskopi, üretra darlığı vb. gibi kapalı minör ürolojik operasyon planlanan 40 hasta üzerinde gerçekleştirildi. Operasyon esnasında komplikasyon gelişenler, operasyon süresi 30 dakikadan fazla sürenler, NSAİ ilaçlara karşı allerjisi olanlar, pıhtılaşma bozukluğu veya kan diskrazisi olanlar, malignite saptananlar veya sitotoksik ilaç kullananlar, astım şikayeti olanlar, aspirine duyarlılığı olanlar, GİS hastalığı olanlar (son 6 aylık sürede gastrit, ülser, özefagial varisi olanlar), son 30 gün içerisinde herhangi bir ilaç araştırmasına katılanlar ve hamilelik, böbrek yetmezliği, alkol bağımlılığı, solunum problemi olan ve konvülsiyon anamnezi veren hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastaların operasyon öncesi; fizik muayene, vital bulgular ve laboratuvar ölçümleri değerlendirildi. Tüm laboratuar testleri hastanemizde standart yöntemler kullanılarak yapıldı. Yapılan testlerde tüm hastaların hemoglobin, hemotokrit, eritrosit, lökosit, trombosit, koagülasyon parametreleri, elektrolit değerleri, karaciğer enzim değerleri (SGOT, SGPT), BUN, kreatinin, açlık kan şekeri, total bilirubin değerleri kontrol edildi. Hastalara uygulama hakkında bilgi verildi, bu bilgilendirmeyi anlayabilecek kooperasyon düzeyinde olan ve çalışmaya katılmayı kabul eden hastalar bu çalışmaya dahil edildi. Broca vücut kitle indeksine göre %15 değerine göre hasta seçimi yapılarak ilaçlar hastalara standart dozlarda uygulandı. Hastalar analjezi amaçlı olarak randomize iki gruba ayrıldı. Grup T: İntravenöz 50 mg Tramadol (n:20) Grup L: İntravenöz 8 mg Lornoksikam (n:20) kullanılacak şekilde gruplandırıldı. Tüm hastalara premedikasyon olarak operasyondan önceki gece 0.5 mg diazepam tablet (Diazem) oral olarak, operasyon sabahı midazolam 0.04 mg/kg intramusküler yoldan ameliyathaneye gelmeden 30 dakika önce uygulandı. 33 Hastalar ameliyathaneye geldiklerinde intravenöz damar yolu açılıp, mayii sıvısı (%5 Dextrozlu Ringer Laktat veya %0.09’luk serum fizyolojik 1000 ml) takıldı. Standart monitorizasyon ile noninvaziv sistolik/diastolik ve ortalama kan basınçları, kalp tepe atımı, SpO2 değerleri kaydedildi. Operasyona başlamadan 15 dakika önce her iki gruba belirtilen dozlarda analjezik ilaçlar enjekte edildi. İndüksiyonda her iki gruba da propofol (1.5 mg/kg İ.V.) uygulanıp, %50 oksijen/%50 azot protoksit ve sevofluran (1-1.5 MAC) kullanılarak maske ile genel anestezi uygulaması yapıldı. Operasyon süresince her beş dakikada bir noninvaziv sistolik/diastolik ve ortalama kan basınçları, kalp tepe atımı, SpO2 ve pupil durumu (büyük, orta, küçük) takip edildi. Operasyon bitiminde ilaçların etkinliğini değerlendirebilmek için tüm hastalarda 15., 30., 60. dakikalarda ve 6., 12., 24. saatlerde beş değerlikli VRS (verbal rating scala) (0: rahatsızlık hissi, 1: hafif ağrı, 2: Orta şiddetli ağrı; 3: şiddetli ağrı, 4: dayanılmayacak kadar şiddetli ağrı) kullanıldı. Postoperatif ağrıların değerlendirildiği zamanlarda tüm hastaların kalp atım hızı (KAH), sistolik arter basıncı (SAB), diastolik arter basıncı (DAB.), ortalama arter basıncı (OAB) kaydedildi. Hastaların tümünde aşağıdaki yan etkiler kaydedildi. 1- Bulantı 2- Kusma 3- Hipotansiyon 4- Hipertansiyon 5- Bradikardi 6- Taşikardi Postoperatif 24. saatte tüm hastalara uygulama ile ilgili hasta memnuniyeti değerlendirmesi yapıldı. (1: çok kötü, 2: kötü, 3: iyi, 4: çok iyi, 5: mükemmel). 34 BULGULAR İstatistiksel Değerlendirme Bu çalışmada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile yapılmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama, standart sapma) yanı sıra grupların tekrarlayan ölçümlerinde tekrarlayan tek yönlü varyans analizi, alt grup karşılaştırmalarında Newman Keuls çoklu karşılaştırma testi, ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi, nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir. 1- Demografik Özellikler Çalışmamız S.B. Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Anesteziyoloji ve Reanimasyon servisinde yaşları 40 ile 65 arasında değişmekte olan, 3’ü kadın ve 37’si erkek olmak üzere toplam 40 olgu üzerinde uygulandı. 8 mg lornoksikam uygulanan 20 kişi “Grup L” 50 mg tramadol uygulanan 20 kişi “Grup T” olarak adlandırıldı. Hastaların tamamı ASA I veya II idi. Olguların ortalama yaşı 54.60 ± 7.60 idi. Hastaların demografik verileri Tablo 1’de gösterildiği şekilde idi. Tablo 1: Kişisel Demografik Veri Tablosu L Grubu Yaş Kilo Cinsiyet Erkek Kadın T Grubu 54,35±7,12 54,85±9,6 72,55±8,57 72,6±8,39 19 (%95) 18 (%90) 1 (%5) 2 (%10) t p -0,187 -0,019 :0,360 0,853 0,985 p=0,540 35 L ve T gruplarının yaş ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:-0,187 p=0,853) (Tablo 1). L ve T gruplarının kilo ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:-0,019 p=0,853) (Tablo 1). L ve T gruplarının cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (:0,360 p=0,540) (Tablo 1). Grafik 1. Gruplara göre yaş ve kilo dağılımı Tablo 2. Demografik Sistemik Hastalık Tablosu L Grubu CVSH T Grubu Yok 20 100% 20 100% Var 3 15% 1 5% :1,11 SSH Yok 17 85% 19 95% p=0,292 GISH Yok 20 100% 20 100% 36 Diğer Hastalık Allerji Var 2 10% 2 10% - Yok 18 90% 18 90% - Yok 20 100% 20 100% Var Kullanılan ilaç Yok 1 5% 2 10% :0,360 19 95% 18 90% p=0,548 Var 10 50% 5 25% :2,66 Yok 10 50% 15 75% p=0,102 Alışkanlık L ve T gruplarının SSH dağılımları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (:0,1,11 p=0,292) (Tablo 2). L ve T gruplarının diğer hastalık dağılımları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (Tablo 2). L ve T gruplarının kullanılan ilaç dağılımları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (:0,360 p=0,548) (Tablo 2). L ve T gruplarının alışkanlık dağılımları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (:2,66 p=0,102) (Tablo 2). L ve T gruplarının hemoglobin ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:1,28 p=0,208) (Tablo 3). L ve T gruplarının hematokrit ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:0,987 p=0,33) (Tablo 3). 37 Tablo 3. Demografik Laboratuvar Ölçümleri Tablosu L Grubu T Grubu t p Hemoglobin 16,58±6,6676 14,64±1,09 1,28 0,208 Hematokrit 43,37±7,36 43,475±2,5458 0,987 0,33 8840±1542,52 9120±1671,62 -0,57 0,955 0,025 0,98 Lökosit Platelit 301550±101182,21 300750±101999,94 PT 23,15±33,8108 12,299±1,8395 1,433 0,16 APTT 33,48±44,4078 24,07±2,2394 0,946 0,35 INR 0,985±0,03663 0,9579±0,0607 1,698 0,098 AST 21,45±4,4066 21,9±6,4799 -0,257 0,799 ALT 20,3±8,9213 22,75±14,2381 -0,652 0,518 Üre 32,8±8,1924 36,15±11,5224 -1,06 0,296 0,8089±0,1997 0,9195±0,2477 -1,53 0,135 Kreatin L ve T gruplarının lökosit ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:-0,57 p=0,955) (Tablo 3). L ve T gruplarının platelet ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:0,02 p=0,98) (Tablo 3). L ve T gruplarının PT ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:1,43 p=0,16) (Tablo 3). L ve T gruplarının APTT ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:0,946 p=0,35) (Tablo 3). L ve T gruplarının INR ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:1,689 p=0,098) (Tablo 3). 38 L ve T gruplarının AST,ALT ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:-0,257 p=0,799) (Tablo 3). L ve T gruplarının üre ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:-1,06 p=0,296) (Tablo 3). L ve T gruplarının kreatin ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (t:-1,53 p=0,135) (Tablo 3). 2- Hemodinamik Değişimler 2.1. Sistolik Arter Basıncı (SAB) mmHg L ve T gruplarının Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat SAB ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 4). L grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat SAB ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:5,30 p=0,0001) (Grafik 2). L Grubunun SAB değerlerinde Başlangıç değerleri indüksiyon 3.dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 postoperatif 15 dakika, 6,12 saat değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,05, p<0,01, p<0,001), indüksiyon 1 dakika değerleri intraoperatif 10, 15, 20, 25, 30 dakika değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,01, p<0,001). Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 4). 39 Tablo 4. Gruplara Göre SAB Karşılaştırılması SAB L Grubu T Grubu t p Başlangıç 138,95±16,27 135,25±16,04 0,724 0,473 İndüksiyon 1.Dakika 135,25±12,5 138±16,73 -0,589 0,559 İndüksiyon 3.Dakika 124,9±17,72 122,3±16,57 0,479 0,634 İntraoperatif 5.Dakika 122,6±19,24 113,5±15,05 1,666 0,104 İntraoperatif 10.Dakika 117,55±14,98 113,8±16,97 0,741 0,463 İntraoperatif 15.Dakika 117,1±16,08 110,3±15,33 1,369 0,179 İntraoperatif 20.Dakika 119,25±16,59 111,5±15,08 1,546 0,13 İntraoperatif 25.Dakika 119,55±17,16 112,95±14,11 1,329 0,192 İntraoperatif 30.Dakika 119,85±16,82 111,45±16,08 1,615 0,115 Postoperatif 10.Dakika 126,75±15,18 123,8±15,85 0,601 0,551 Postoperatif 15.Dakika 125,3±14,36 134,15±16,73 -1,795 0,081 Postoperatif 30.Dakika 127,05±13,09 127,7±11,12 -0,169 0,867 Postoperatif 60.Dakika 126,4±9,54 126,5±9,31 -0,034 0,973 Postoperatif 6.Saat 124,25±11,43 126,35±8,99 -0,646 0,522 Postoperatif 12.Saat 125,95±10,03 123,95±11,65 0,582 0,564 Postoperatif 24.Saat 128,35±12,28 123,15±10,87 1,418 0,164 F 5,30 11,5 p 0,0001 0,0001 T grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat SAB ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:11,5 p=0,0001) (Grafik 2). T Grubunun SAB değerlerinde Başlangıç değerleri intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,001), indüksiyon 1 dakika değerleri indüksiyonun 3. dakika, intraoperatif 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10 dakika, 12,24 saat değerlerinden istatistiksel olarak 40 anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05, p<0,01, p<0,001). İntraoperatif 5 dakika değerleri, postoperatif 15, 30 dakika değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,01), İntraoperatif 10 dakika değerleri, postoperatif 15, 30 dakika değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,01), İntraoperatif 15 dakika değerleri, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika,6,12 saat değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,01,p<0,0001), İntraoperatif 30 dakika değerleri, postoperatif 15, 30, 60 dakika, 6, 12 saat değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,01, p<0,0001), Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 4). Grafik 2. Gruplara göre SAB dağılımı 41 2.2. Diastolik Arter Basıncı (DAB) mmHg L ve T gruplarının Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 10, 15, 20 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat DAB ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 5). L grubunun İntraoperatif 5, 25, 30 dakika DAB değerleri T grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,012, p=0,033, p=0,037). L grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20,25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat DAB ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmemiştir (F:1,67 p=0,059) (Tablo 5). Tablo 5. Gruplara Göre DAB Karşılaştırılması DAB L Grubu T Grubu t p Başlangıç 82,1±10,95 78,35±8,62 1,203 0,236 İndüksiyon 1.Dakika 80,2±10,02 79,7±9,85 0,159 0,874 İndüksiyon 3.Dakika 78,3±17,68 74,3±13,2 0,811 0,423 İntraoperatif 5.Dakika 77,85±14,98 66,7±11,58 2,634 0,012 İntraoperatif 10.Dakika 75±13,96 71±10,1 1,038 0,306 İntraoperatif 15.Dakika 72,9±13,69 67,25±9,24 1,53 0,134 İntraoperatif 20.Dakika 74,3±13,17 66,9±10,52 1,963 0,057 İntraoperatif 25.Dakika 74,9±13,44 66,7±9,71 2,212 0,033 İntraoperatif 30.Dakika 75,35±13,06 67,42±9,44 2,163 0,037 Postoperatif 10.Dakika 78,05±14,08 73,55±12,57 1,066 0,293 Postoperatif 15.Dakika 78,55±11,76 80,25±9,76 -0,497 0,622 Postoperatif 30.Dakika 80,2±12,68 77,15±8,82 0,883 0,383 Postoperatif 60.Dakika 78,95±7,78 77,5±8,09 0,578 0,567 Postoperatif 6.Saat 78,45±10,53 74,5±9,91 1,222 0,229 Postoperatif 12.Saat 76,05±10,03 74,8±7,45 0,447 0,657 Postoperatif 24.Saat 76,4±8,83 73,95±9,59 0,841 0,406 F 1,67 6,89 p 0,059 0,0001 T grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat DAB ortalamaları 42 arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:6,89 p=0,0001) (Grafik 3). T Grubunun DAB değerlerinde Başlangıç değerleri intraoperatif 5, 15, 20, 25, 30. değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,01), indüksiyon 1 dakika değerleri intraoperatif 5,15,20,25 dakika değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,001). İntraoperatif 5 dakika değerleri, postoperatif 15,30 dakika değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,01, p<0,001), İntraoperatif 15 dakika değerleri, postoperatif 15,30,60 dakika değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,0001), İntraoperatif 20 dakika değerleri, postoperatif 15,30,60 dakika değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,0001), İntraoperatif 25 dakika değerleri, postoperatif 15,30,60 dakika değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,01, p<0,0001), İntraoperatif 30 dakika değerleri, postoperatif 15,30,60 dakika değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05, p<0,01, p<0,0001), Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 5). Grafik 3. Gruplara Göre DAB Dağılımı 2.3. Ortalama Arter Basıncı (DAB) mmHg L ve T gruplarının Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat OAB ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 6). L grubunun İntraoperatif 20, 25, 30 dakika OAB değerleri T grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,050, p=0,048, p=0,025) (Grafik 4). 43 L grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat OAB ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:2,46 p=0,002) (Grafik 4). Tablo 6. Gruplara Göre OAB Karşılaştırılması OAB L Grubu T Grubu t p Başlangıç 103,7±14,13 99,05±10,52 1,18 0,245 İndüksiyon 1.Dakika 101,6±10,58 106,6±17,97 -1,072 0,29 İndüksiyon 3.Dakika 94±19,66 92,3±17,38 0,29 0,774 İntraoperatif 5.Dakika 94,6±15,33 86,15±13,02 1,879 0,068 İntraoperatif 10.Dakika 90,7±13,44 87,8±13,59 0,678 0,502 İntraoperatif 15.Dakika 91,3±14,49 84,75±11,66 1,575 0,124 İntraoperatif 20.Dakika 93,5±13,93 85,3±11,73 2,014 0,050 İntraoperatif 25.Dakika 93,9±14,09 85,85±10,63 2,039 0,048 İntraoperatif 30.Dakika 94,4±13,52 85,15±11,4 2,339 0,025 Postoperatif 10.Dakika 96,35±14,72 93,2±13,21 0,712 0,481 Postoperatif 15.Dakika 96,4±13,02 97,65±11,28 -0,324 0,747 Postoperatif 30.Dakika 97,6±11,66 95±7,57 0,836 0,408 Postoperatif 60.Dakika 94,4±7,96 94,5±9,55 -0,036 0,971 Postoperatif 6.Saat 93,35±10,58 92,2±10,01 0,353 0,726 Postoperatif 12.Saat 92,65±10,53 91,2±7,88 0,493 0,625 Postoperatif 24.Saat 94,35±9,86 91,55±10,49 0,87 0,39 F 2,46 6,90 p 0,002 0,0001 L Grubunun OAB değerlerinde Başlangıç değerleri intraoperatif 15,20 dakika değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,01), indüksiyon 1 dakika değerleri intraoperatif 10 dakika değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05). Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Grafik 6). 44 T grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat OAB ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:6,90 p=0,0001). T Grubunun OAB değerlerinde Başlangıç değerleri intraoperatif 5, 15, 20, 25, 30, değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,01), indüksiyon 1 dakika değerleri indüksiyonun 5.dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05,p<0,01,p<0,001). İntraoperatif 30 dakika değerleri, postoperatif 15 dakika değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05), Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 6). Grafik 4. Gruplara Göre OAB Dağılımı 2.4. Kalp Tepe Atımı (KTA) (atım/dakika) L ve T gruplarının Başlangıç, indüksiyon 1 dakika, intraoperatif 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat DAB ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 7). L grubunun indüksiyon 3.dakika ve İntraoperatif 5. dakika KTA değerleri T grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,04, p=0,021) (Grafik 5). 45 Tablo 7. Gruplara Göre KTA Karşılaştırılması KTA L Grubu T Grubu t p Başlangıç 73,05±8,16 70,35±8,72 1,011 0,318 İndüksiyon 1.Dakika 75,75±10,52 75,5±8,99 0,081 0,936 İndüksiyon 3.Dakika 77,65±8,87 71,75±8,7 2,123 0,04 İntraoperatif 5.Dakika 77,35±9,93 69,65±10,2 2,418 0,021 İntraoperatif 10.Dakika 73,4±10,68 68,35±11,34 1,45 0,155 İntraoperatif 15.Dakika 69,9±8,87 64,4±9,52 1,891 0,066 İntraoperatif 20.Dakika 68,9±8,92 64,75±8,05 1,544 0,131 İntraoperatif 25.Dakika 68,15±9,08 62,3±9,97 1,94 0,06 İntraoperatif 30.Dakika 68,2±9,01 63,45±8,32 1,733 0,091 Postoperatif 10.Dakika 66,4±9,01 65,7±7,81 0,262 0,794 Postoperatif 15.Dakika 65,9±9,78 67,95±7,46 -0,745 0,461 Postoperatif 30.Dakika 66,25±8,23 66,1±7,49 0,06 0,952 Postoperatif 60.Dakika 67,4±7,82 68,55±7,1 -0,487 0,629 Postoperatif 6.Saat 68,45±9,3 68,7±7,46 -0,094 0,926 Postoperatif 12.Saat 68,8±7,22 69,35±6,41 -0,255 0,8 Postoperatif 24.Saat 69,15±7,38 69,5±4,95 -0,176 0,861 F 8,95 6 p 0,0001 0,0001 L grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat KTA ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:8,95 p=0,0001) (Grafik 5). L Grubunun KTA değerlerinde Başlangıç değerleri postoperatif 15, 30 dakika, değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,05), indüksiyon 1 dakika değerleri intraoperatif 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 46 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,05, p<0,01, p<0,001). indüksiyon 3 dakika değerleri intraoperatif 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p<0,01, p<0,001). İntraoperatif 5 dakika değerleri, intraoperatif 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 612,24 saat değerlerinden anlamlı derecede yüksek (p<0,01, p<0,001), İntraoperatif 10 dakika değerleri, postoperatif 10, 15, 30 dakika değerlerinden anlamlı derecede yüksek (p<0,05, p<0,01)bulunmuş, Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 7). T grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6, 12, 24 saat KTA ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:6 p=0,0001) (Grafik 5). T Grubunun KTA değerlerinde Başlangıç değerleri intraoperatif 25, 30 dakika, değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,05,p<0,01), indüksiyon 1 dakika değerleri intraoperatif 10, 15, 20, 25 dakika, postoperatif 10, 15, 30, 60 dakika, 6 saat değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,05, p<0,001), indüksiyon 3 dakika değerleri intraoperatif 15, 20, 25, 30 dakika, değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,05, p<0,001), İntraoperatif 5 dakika değerleri, intraoperatif 25 dakika değerlerinden anlamlı derecede yüksek (p<0,05), İntraoperatif 25 dakika değerleri, postoperatif 12, 24 saat değerlerinden anlamlı derecede düşük (p<0,05)bulunmuştur.Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 7). Grafik 5. Gruplara göre KTA Dağılımı 47 2.5. Oksijen Satürasyonu (SpO2) (%) L ve T gruplarının Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 30 dakika, SPO2 ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 8). L grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, SPO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:7,37 p=0,0001) (Tablo 8). L Grubunun SPO2 değerlerinde Başlangıç değerleri indüksiyonun 1.3 dakika, intraoperatif 5, 15, 20, 25, 30 değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük (p<0,001) bulunmuş, Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 8). Tablo 8. Gruplara göre SpO2 Karşılaştırılması SPO2 Başlangıç İndüksiyon 1.Dakika İndüksiyon 3.Dakika İntraoperatif 5.Dakika İntraoperatif 10.Dakika İntraoperatif 15.Dakika İntraoperatif 20.Dakika İntraoperatif 25.Dakika İntraoperatif 30.Dakika F p L Grubu 97,35±2,48 98,7±1,63 98,95±1,32 98,85±1,46 98,85±1,39 98,85±1,39 98,85±1,39 98,85±1,39 98,85±1,39 7,37 0,0001 T Grubu 98,25±1,71 99,1±0,91 99,2±0,83 99,45±0,76 99,35±0,75 99,4±0,75 99,35±0,75 99,35±0,75 99,35±0,75 8,68 0,0001 t -1,337 -0,96 -0,717 -1,63 -1,42 -1,558 -1,42 -1,42 -1,42 p 0,189 0,343 0,478 0,111 0,164 0,128 0,164 0,164 0,164 T grubunun Başlangıç, indüksiyon 1,3 dakika, intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, SPO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:8,68 p=0,0001) (Tablo 8). T Grubunun SPO2 değerlerinde Başlangıç değerleri indüksiyonun 1.3 dakika, intraoperatif 5, 15, 20, 25, 30 değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük (p<0,001) bulunmuş, Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 8). 48 2.6. Pupil Durumu (PUP) (büyük, orta, küçük) L ve T gruplarının intraoperatif 5, 10, 15, 20, 30 dakika, PUP ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Tablo 9). L grubunun intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, SPO2 ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:5,96 p=0,0001) (Tablo 9). Tablo 9. Gruplara Göre Papil durumu Karşılaştırılması PUP L Grubu T Grubu t p İntraoperatif 5.Dakika 1,85±0,81 1,75±0,64 0,433 0,668 İntraoperatif 10.Dakika 1,45±0,6 1,45±0,51 0,00 0,998 İntraoperatif 15.Dakika 1,4±0,6 1,35±0,49 0,289 0,774 İntraoperatif 20.Dakika 1,4±0,6 1,25±0,44 0,9 0,374 İntraoperatif 25.Dakika 1,4±0,6 1,25±0,44 0,9 0,374 İntraoperatif 30.Dakika 1,42±0,61 1,3±0,47 0,698 0,489 F 5,96 6,78 p 0,0001 0,0001 PUP Newman Keuls Çoklu Karşılaştırma Testi L Grubu T Grubu İntraoperatif 5.Dakika / İntraoperatif 10.Dakika P < 0.01 P > 0.05 İntraoperatif 5.Dakika / İntraoperatif 15.Dakika P < 0.001 P < 0.01 İntraoperatif 5.Dakika / İntraoperatif 20.Dakika P < 0.001 P < 0.001 İntraoperatif 5.Dakika / İntraoperatif 25.Dakika P < 0.001 P < 0.001 İntraoperatif 5.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P < 0.001 P < 0.001 İntraoperatif 10.Dakika / İntraoperatif 15.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 10.Dakika / İntraoperatif 20.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 10.Dakika / İntraoperatif 25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 10.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 15.Dakika / İntraoperatif 20.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 15.Dakika / İntraoperatif 25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 15.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 20.Dakika / İntraoperatif 25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 20.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 25.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 49 L Grubunun PUP değerlerinde intraoperatif 5. dakika değerleri intraoperatif 10, 15, 20, 25, 30, değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,01,p<0,001) bulunmuş, Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Grafik 7). T grubunun intraoperatif 5, 10, 15, 20, 25, 30 dakika, pupil ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmiştir (F:6,78 p=0,0001) (Grafik 7). T Grubunun PUP değerlerinde intraoperatif 5. dakika değerleri intraoperatif 15, 20, 25, 30 değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek (p<0,01,p<0,001) bulunmuş, Diğer zamanlar arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p>0,05) (Grafik 7). Grafik 6. Gruplara Göre SpO2 Dağılımı Grafik 7. Gruplara Göre Pupil Genişliği Ölçümler Karşılaştırılması 50 SPO2 Newman Keuls Çoklu Karşılaştırma Testi L Grubu T Grubu Başlangıç / İndüksiyon 1.Dakika P < 0.001 P < 0.001 Başlangıç / İndüksiyon 3.Dakika P < 0.001 P < 0.001 Başlangıç / İntraoperatif 5.Dakika P < 0.001 P < 0.001 Başlangıç / İntraoperatif10.Dakika P < 0.001 P < 0.001 Başlangıç / İntraoperatif15.Dakika P < 0.001 P < 0.001 Başlangıç / İntraoperatif 20.Dakika P < 0.001 P < 0.001 Başlangıç / İntraoperatif 25.Dakika P < 0.001 P < 0.001 Başlangıç / İntraoperatif 30.Dakika P < 0.001 P < 0.001 İndüksiyon 1.Dakika / İndüksiyon 3.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 1.Dakika / İntraoperatif 5.Daki P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 1.Dakika / İntraoperatif 10.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 1.Dakika / İntraoperatif 15.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 1.Dakika / İntraoperatif 20.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 1.Dakika / İntraoperatif 25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 1.Dakika / İntraoperatif30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 3.Dakika / İntraoperatif5.Daki P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon3.Dakika / İntraoperatif10.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 3.Dakika / İntraoperatif 15.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 3.Dakika / İntraoperatif20.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon 3.Dakika / İntraoperatif 25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İndüksiyon3.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 5.Daki / İntraoperatif10.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 5.Daki / İntraoperatif15.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 5.Daki / İntraoperatif 20.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 5.Daki / İntraoperatif 25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 5.Daki / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 10.Dakika / İntraoperatif15.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 10.Dakika / İntraoperatif20.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 10.Dakika / İntraoperatif25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 10.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 15.Dakika / İntraoperatif20.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 15.Dakika / İntraoperatif 25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 15.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 20.Dakika / İntraoperatif 25.Dakika P > 0.05 P > 0.05 İntraoperatif 20.Dakika / İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 51 İntraoperatif 25.Dakika/ İntraoperatif 30.Dakika P > 0.05 P > 0.05 TARTIŞMA Basamak ilkesine göre analjezikler gruplar halinde en düşük etkiliden en yüksek etkiliye göre sıralanmışlardır. Üç ana grupta toplanırlar: Non-opioidler (NSAİ, antipiretikler), zayıf opioidler (Kodein, Tramadol), kuvvetli opioidler (morfin) (40). Non-opioidler, teorik olarak opioidlerden daha düşük güce sahip olmalarına karşın, ağrının nedenine (somatik-visseral ağrıda) yönelik seçilip uygulandıklarında, ağrının oluş mekanizmasını engelleyerek etki edebildikleri için pekçok ağrı sendromunda opioidlerden daha iyi sonuç verebilirler veya opioidlerin etkinliklerini arttırabilirler(40). Lornoksikam, analjezik, anti-enflamatuar ve antipiretik özellikleri olan, oksikam sınıfının yeni, non-steroidal anti-enflamatuar ilacıdır(24). NSAİ ilaçların hepsinin analjezik özelliği bulunduğu halde pek azının parenteral formu mevcut olduğundan nadiren ciddi akut ağrıların tedavisinde kullanılmaktadır. Lornoksikam’ın oral ve parenteral formülasyonları mevcut olması sebebiyle çalışmamızda kullandık(22,40). NSAİ ilaçlar, kemik ve yumuşak doku enflamasyonunun olduğu olgularda başarı ile uygulanmaktadır. Lornoksikam osteoartrit, romatoid artrit, ankilozan spondilit, akut siyatik ve bel ağrısı semptomlarının ortadan kaldırılmasında diğer non-steroid anti-enflamatuarlar kadar etkilidir(40). İyi bir postoperatif analjezi, ağrının neden olduğu negatif etkilerin birçoğunu önlemektedir, bu nedenle postoperatif ağrının giderilmesi gerekliliği artık tüm otoritelerce kabul edilmektedir(34,35,54,64,65). Postoperatif ağrının tedavisinde opioidlerin kullanımı modern cerrahinin başlangıç dönemleri kadar eski olmakla beraber, NSAİ ilaçların kullanımı yenidir(56). Az sayıda plasebo kontrollü preliminer araştırması ve diğer karşılaştırmalı klinik araştırma, lornoksikamın ağız cerrahisi veya başka bir cerrahi müdahalenin ardından etkili analjezik sağladığını göstermiştir. İntravenöz yoldan verilen 52 lornoksikam 8 mg’ın, petidin 50 mg (meperidin) kadar etkili olduğu ve jinekolojik veya ortopedik cerrahinin ardından intravenöz analjezi sağlama konusunda en az tramadol 50 mg kadar etkili olduğu bildirilmiştir(30). Karaaslan ve ark. Histerektomilerde preemptif selekoksib (NSAİ) kullandıkları çalışmalarında operasyon süresince ek opioid kullanmamışlardır(44). Biz de, lornoksikam’ı kapalı minör ürolojik operasyon (sistoskopi, üretra darlığı vb.) planlanan hastalarda hem analjezik hem de anti-enflamatuar etkileri nedeniyle kullandık ve analjezik etkinliğini bir opioid türevi olan tramadol ile kıyaslamayı planladık. İlaçların hemodinami üzerine etkisi ve ağrı duyan hastalarda bir gösterge olabileceği düşünülerek hastaların sistolik (SAB), diastolik (DAB), ortalama (OAB) arter basıncı, kalp atım hızı (KAH), SpO2 ve intraoperatif pupil durumu değerleri ölçüldü. SAB takiplerimizde, gruplar arası karşılaştırmalarda başlangıç, indüksiyon, intraoperatif (5, 10, 15, 20, 25, 30. dk.) postoperatif (15, 30, 60. dk., 6, 12, 24. saat) SAB ortalamalarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p > 0.05). Grup içi karşılaştırmasında, hem L hem de T grubu SAB takiplerinde başlangıç değerleri, indüksiyon, intaroperatif (5, 10, 15, 20, 25, 30. dk.), postoperatif (15, 30, 60. dk., 6, 12, 24. saat) dönem değerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p < 0.05, p < 0.0, p < 0.001) (Tablo 4). DAB takiplerimizde; L ve T gruplarının başlangıç, indüksiyon, intraoperatif (10, 15, 20. dk.), postoperatif (15, 30, 60. dk., 6, 12, 24. saat) DAB ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p > 0.05). Ancak L grubunun intraopratif (5, 25, 30. dk.) DAB değerleri T grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0.012, p=0.033, p=0.03). Grup içi karşılaştırmalarda, L grubunun başlangıç, indüksiyon, intraoperatif, postoperatif dönem DAB ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı değişim gözlenmemiştir (F: 1.67, p=0.059). T grubunun başlangıç değerleri, intraoperatif dönem değerlerinden anlamlı derecede yüksek (p < 0.01), intraoperatif değerler de postoperatif (15, 30, 60. dk.) değerlerinden anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p < 0.05, p < 0.01, p < 0.001) (Tablo 5). OAB takiplerimizde; gruplar arasında başlangıç, intraoperatif (5, 10, 15. dk.), postoperatif (15, 30, 60. dk., 6, 12, 24. saat) arasıda istatistiksel farklılık gözlenmiştir (p > 0.05). L grubunun intaoperatif (20, 25, 30. dk.) OAB değerleri 53 T grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0.050, p=0.048, p=0.025) (Tablo 6). KTA takiplerimizde; L ve T gruplarının başlangıç, indüksiyon, intraoperatif (10, 15, 20, 25, 30. dk.), postoperatif (15, 30, 60. dk., 6, 12, 24. saat) KTA ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p < 0.05). L grubunun intraoperatif 5. dk. KTA değerleri T grubundan anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p = 0.021) (Tablo 7). SpO2 takiplerinde; L ve T gruplarının başlangıç, indüksiyon ve intraoperatf dönem SpO2 ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p > 0.05) (Tablo 8). L ve T gruplarının intaroperatif (5, 10, 15, 20, 25, 30. dk.) pupil büyüklüğü ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p > 0.05) (Tablo 9). Lornoksikam’ın pek çok ağrılı durumda ve postoperatif ağrı tedavisinde narkotikler ile kıyaslandığında en iyi sonuç veren NSAİ ilaçlarından olduğu belirtilmektedir(30,37,54). Çalışmamızdaki hemodinamik verilerin sonuçlarından uyguladığımız 8 mg lornoksikamın, 50 mg tramadol ile eşit analjezi sağladığı kanaatindeyiz. Ayrıca tramadolün lornoksikama göre hemodinamiği daha fazla etkilediğini gözlemledik. Bunun da tramadolün hipotansiyon ve bradikardi oluşturma potansiyelleri ile uyumlu olduğunu düşündük. Çalışmamızda herhangi bir tıbbi müdahale gerektirecek durum oluşmadı. Lornoksikam orta ve ciddi postoperatif ağrıda analjezik potansiyelini ortaya koymayı amaçlayan, plasebo, diğer NSAİ ilaçlar ve opioidler ile karşılaştırmalı çalışmalar yapılmıştır(30,34,38,39,41,51,53,54,60). W. Ilias ve arkadaşlarının(41) yaptığı histerektomi sonrası ağrı kontrolü çalışmasında, 4 ve 8 mg lornoksikamın, 50 mg tramadol ile yapılan plasebo kontrollü karşılaştırmalarda, 8 mg lornoksikamın 50 mg tramadol kadar etkili olduğu ve daha iyi tolerabilite profiline sahip olduğu gösterilmiştir. Çalışmamızda 8 mg lornoksikam ile 50 mg tramadol kıyaslandığında benzer bir sonuç çıkması bulguları desteklemektedir. Ağrı tedavilerinin etkinliklerini değerlendirmede en yaygın olarak kullanılan yöntemler: Görsel ağrı skalası (VAS), sözel ağrı skalası (VRS), ilk analjezik istek zamanı ve postoperatif total analjezik miktarıdır(40). Akut bel ağrısı hastalarında 54 intramusküler lornoksikamın etkinliği ve tolerabilitesi üzerine Rainer F. ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada(47) seksen üç hastaya intramüsküler yoldan 16 mg lornoksikam verilmiş ve daha sonra üç gün süreyle, gerekirse günde iki kereye kadar opsiyonel 8 mg intramüsküler lornoksikam verilmiştir. Araştırma süresi içerisinde verilen ortalama toplam doz 40 mg’dır. Hastaların ağrı dereceleri VRS ve VAS kullanılarak değerlendirilmiştir. Hastaların %52’si ilk lornoksikam dozunu aldıktan sonra, VAS değerlerinde, harekette görülen ağrı açısından iyileşme göstermişlerdir. Hastaların %94’ü araştırmanın sonucunda iyileşme göstermişlerdir. Yapılan değerlendirmelerde ortalama analjezi süresi sekiz ila dokuz saat bulunmuş ve hastaların %76’sında, ağrılarının daha fazla azalmasına yönelik bir ihtiyaç duymamışlardır. Çalışma boyunca üç gün süre ile izlenen hastaların %93’ü lornoksikamın tolerabilitesinin “iyi” olduğunu belirtmişlerdir. Hernik Staunstrup ve arkadaşlarının(39) anterior cruciat ligamanın artroskopik rekonstriksiyonu sonrası postoperatif analjezi amaçlı tek doz 16 mg lornoksikam ve 100 mg tramadol uygulamasının karşılaştırılmasında hastalar postoperatif ilk 8 saat izlenmiş ve 16 mg lornoksikam alan hastaların ağrılarının, tramadol 100 mg alan hastalara göre anlamlı olarak daha fazla azaldığı saptanmıştır. Çalışmamızda 24 saat önce hastalar VRS konusunda bilgilendirildiler. (0: rahatsızlık hissi, 1: hafif ağrı, 2: orta şiddetli ağrı, 3: şiddetli ağrı, 4: dayanılmayacak kadar şiddetli ağrı). Çalışmamızdaki tüm hastalar postoperatif (15, 30, 60. dk., 6, 12, 24. saat) VRS takibi değerlerini sıfır olarak yani ağrı duymadıklarını ifade ettiler. Bu nedenle ek analjezik ihtiyacı olmadı. Bu durumun uygulanan cerrahi prosedür ve operasyon süresi ile ilgili olabileceğini düşündük. Uyguladığımız 8 mg lornoksikamın, 50 mg tramadol ile hem operasyon süresince hem de postoperatif dönemde eşit analjezik etkinlik sağlamıştır. Hernik Staunstrup ve arkadaşlarının(39) yaptığı çalışmada başlangıç dozunu takiben 8 saatlik bir takibin yeterli olacağı düşünülmüştür. Rosenow ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise oluşabilecek komplikasyonları takip edebilmek ve ağrı şikayeti nedeniyle ek doz yapılan hastaları gözlemlemek için çalışma 24 saatlik yapılmıştır(40). Çalışmamızda aynı nedenlerden dolayı takiplerimizi 24 saat olarak planladık. L ve T gruplarının ikisinde de postoperatif dönemde müdahaleyi gerektirecek derecede hipotansiyon, hipertansiyon, bradikardi ve taşikardi gelişmemiştir. Analjezinin sağlanması ile uyumludur. 55 Opioidlerin yaygın kullanımını kısıtlayan faktörlerin başında solunum fonksiyonları üzerine kötü etkileri ve sedasyon nedeniyle uyanmayı geciktirici etkileri gelmektedir(21,42,52,53). Çalışmamızda 50 mg intravenöz tramadolü ameliyathanede peroperatif uyguladık. Tramadol grubu postoperatif dönemde naloksan kullanımını gerektirecek şiddette solunum depresyonu gözlenmemiştir. Bu durum kullandığımız doz ile alakalı olabilir. NSAİ ilaçlarla tedavide beklenen komplikasyonların başında kanama eğilimindeki artış gelmektedir(16,49). Lornoksikam içinde aynı durum sözkonusudur, ancak literatürlerde kısa etki süresi nedeniyle bizim kullandığımız dozların kanama riskini arttırmadığı ve güvenle kullanılabileceği belirtilmiştir. Çalışmamızda cerrahi ekibe de durum bildirilerek kanama takibi açısından hastalar izlenmiş ve hiçbir hastada kanama artışına ait bulguya rastlanmamıştır. Bu sonuç benzer çalışmalarla uyumlu bulunmuştur(26,38,42). Yine de peptik ulkus ve kanama riski olan hastalarda dikkatli kullanımı önerildiğinden bu grup hastalar çalışmamıza dahil edilmemiştir. Opioid benzeri bir ilaç olan tramadolün en sık görülen yan etkilerinden birisi bulantı-kusmadır. Bu sebepten genellikle antiemetik ilaçlarla ve yavaş infüzyon şeklinde yapılması önerilir. Ancak unutulmamalıdır ki postoperatif bulantıkusmanın anestezik gazların artık etkisi ve cerrahi prosedürler ile de ilişkisi vardır(62). Çalışmamızda operasyonun kısa oluşu, işlemin cerrahi bir insizyon gerektirmeden kapalı olarak yürütülmesi nedenleriyle ilişkili olabileceği düşünülerek iki gruptaki tüm hastalarda postoperatif olarak bulantı-kusma şikayetini gözlemlemedik. 56 SONUÇ Ağrı tedavisinde kullanılacak ajanın; ağrıyı etkin biçimde gidermesi, yan etkilerinin en az olması ve uygulamasının kolay olması istenir. Bu çalışmada lornoksikamın üç özelliğe de sahip olduğu görüldü. 8 miligramlık Lornoksikam ağrıyı gidermede 50 miligram Tramadol kadar etkili idi. Lornoksikam’ın; kapalı minör ürolojik operasyon planlanan hastalarda veya hafif – orta dereceli ağrı tedavisinde tek başına, güvenle uygulanabilir yeni ve etkin bir seçenek olabileceği sonucuna varıldı. 57 ÖZET Non-steroid anti-enflamatuar ilaçlar analjezik, antipiretik ve anti-enflamatuar özelliklere sahip olup genellikle hafif orta şiddetli ağrılarda etkilidirler. NSAİ ilaçların doku hasar bölgesi ve santral sinir sisteminde prostaglandin sentezini inhibe ederek etkilerini gösterdikleri bilinmektedir. Çeşitli cerrahi girişimlerden sonra NSAİ ilaçların kullanımı ile opioid dozlarının %30-50 düşürülmesi mümkün olmuştur. Oksikam sınıfının yeni, non-steroidal ant-enflamatuar ilacı lornoksikamın, oral ve parenteral formülasyonları mevcuttur. Lornoksikam, etki başlangıcının hızlı olması ve yarı ömrünün kısa olması nedeniyle tercih edilen bir NSAİ ilaçtır. Bugüne kadar elde edilen sınırlı klinik tecrübe diğer birçok NSAİ ilaçta olduğu gibi, lornoksikamın, orta ila şiddetli ağrı yönetimi için opioid analjeziklere daha iyi tolere edilen bir alternatif olabileceğini ortaya koymaktadır. Kliniğimizde yaptığımız bu çalışmada; kapalı minör ürolojik operasyon planlanan hastalarda analjezi için NSAİ bir ilaç olan Lornoksikam ile zayıf bir opioid türevi olan Tramadol Hidroklorür’ün etkinlik ve yan etkilerini karşılaştırdık. ASA I ve II grubundan 40 hasta randomize olarak iki gruba ayrıldı. Birinci gruba 8 mg İV Lornoksikam, ikinci gruba 50 mg İV Tramadol girişimden 15 dakika önce verildi. Tüm hastalara standart maske ile genel anestezi uygulandı (1,5 mg Propofol, % 50 azot protoksit % 50 oksijen, 1 – 1,5 MAC sevofluran). İlaçların etkinliğini değerlendirmek için intraoperatif her beş dakikada bir (5, 10, 5, 20, 25, 30. dakika) kalp atım hızı, sistolik – diastolik – ortalama kan basıncı, SpO 2 ve pupil durumu değerlerine bakıldı. Ayrıca postoperatif 15, 30, 60. dakika, 6, 12, 24. saatteki VRS değeri ile eş zamanlı olarak kalp atım hızı, sistolik – diastolik – ortalama kan basıncı ölçümleri kaydedildi. Ek analjezi ihtiyacı ve bulantı, kusma, hipotansiyon, bradikardi gibi yan etkiler takip edildi. Postoperatif 24. saatte hasta memnuniyeti değerlendirilmesi yapıldı. Yapılan değerlendirmeler sonucu operasyon süresince ve postoperatif ağrı tedavisinde 8 mg Lornoksikam’ın 50 mg Tramadol kadar etkili olduğu görüldü. Sonuç olarak; kapalı minör ürolojik girişimlerde ağrının giderilmesi amaçlı hastalara uyguladığımız İV 8 mg Lornoksikam’ınİV 50 mg Tramadol kadar etkili olduğu ve bir NSAİ ilaç olması sebebiyle güvenle kullanabileceğimiz kanaatine vardık. 58 KAYNAKLAR 1- Erdine S., Ağrı Sendromları ve Tedavisi. İstanbul, 2003; 33-47-261. 2- Özyalçın N.Süleyman, Akut Ağrı, Ankara 2005; 59-64. 3- Radhover S, Rabasseda X, Lornoxicam-a new potent NSAID with an improved tolerability profile, 2000:55-76. 4- Prus TP, Stroissnig,H., Radhover-Jelte,S., Overview of pharmacological properties, Pharmacokinetics and animal safety assessment of lornoxicam. Postgrad Med J 1990; 66(suppl 4):18-35. 5- Erdine S., Yücel A., Tramadol-çift yönlü etki ile düşük riskli güçlü analjezi. Ağrı 2004; ek.14:4. 6- Micaela M., Buckley T., Brogden N.R., Drugs, Focus on ketorolac. London, 1990; 39:86-109. 7- Keskin A., Operatif stratejide ağrının rolü. Ağrı, 2004; 16(2):42-43. 8- Kayhan Z., Ağrı, Klinik Anestezi (2. Baskı), İstanbul, 1997; 759-769. 9- Moskowitz A, Goodman RR, Autoradiographic distribution of MU1 and MU ad Delta Opioid binding in the central nervous system of C-57 BL/6 BY and CYBK (Opiid receptor deficient) mice brain. 1985. Res. Vol.360 p.108-129. 10- Kantor TG: Physiology and treatment of pain and inflammation, American Journal of Medicine 1980; 80:3-9. 11- Kenny G, The perioperative use of non steroidal anti-inflammatory drugs. Current Opinion Anaesthesiology. 1991;4:568-573. 12- Kurt N., Akut ve kronik yara bakımı, İstanbul, 2003:17-20. 59 13- Chrubasik J, Schulte-Moenting J, Wuest H, Tramadol; an alternative spinal analgesic. 2nd International Symposium Regional anaesthesia. Williamsburg, Virginia, USA, 1988. 14- Kenny GNC: Trometamol; a new non opioid analgesic. Br. J. Anaest. 1990; 65:44.5-447. 15- Collins JV: Principles of Anesthesiology. Third Edition, Lea & Febiger. Pennsylvania. 1993:88-195. 16- Kayaalp Oğuz,S., Tıbbi Farmakoloji, Ankara, 1990;1,2,3, 1918-1919. 17- Lee,Mc Tavish, Tramadol: A review, Drugs 1993; 46(2):313-340. 18- Özyalçın,Yücel,Erdine, Postoperatif analjezide tramadol, petidin, morfin ve fentanil ile intravenöz PCA, Türk Anestezi Reanimasyon Mec. 1993;52:207213. 19- Vickers: The efficacy of tramadol hydrocloride in treatment of postoperative pain. Rev. Contemp. Pharmacoter, 1995:499-506. 20- Scott, Perry, Tramadol A review of its use in perioperative pain; Drugs 2000 Jul; 60(1):13-176. 21- Coetzee, Loggerenberg: Tramadol or morphine administered during operation: a study of immediate postoperative affects after abdominal histerectomy. British J. Anestehias 1998;81:510-54. 22- Cooper S., Hersh E., Smith B. Lornoxicam: Analgesic efficacy and safety of a new oxicam derivate. Advances in therapy, 1996; 13:67-77. 23- Futaki N, Takashi S, Kitagava T. Anti inflamatory, analgesic, antipiretic and cyclooccygenase inhibitory effect of a NSAİ agent, lornoxicam. Jpn pharmacol Ther 1997;25:55-71. 24- L.Aabaken, Osnes M. Gastrointestinal tolerability of lornoxicam compared to that of naproxen in healty male volunteers, Blackwell science Ltd., 1996. 151156. 60 25- Serpell MG, Thomson MF, Comparison of Piroxicam with placebo in the management of pain after total hip replacement. Br. J. Anaest. 1989; 163:354356. 26- Van Der A. HE: A comparative trial of the analgesic effect of tiaprofenic acid and indomethacin in post-operative pain following spinal surgery in patients with radiculer syndrome. Pharmacotherapeutica 1984;4:43-47. 27- Dickson JF, Wilkens RF, Nonsteroidal anti-inflamatory drugs in treatment of rheumatoids. Clin İmmunother 1994;2185-91. 28- Tigerstedt 1, Janhune L, Tammisto, T: Efficacy of diclofenac in a single prophlactic dose in postoperative pain. Anaesth of Clinical Research 1987; 19:18-22. 29- Colguhoun AD Feil D: Failure of rectal Diclofenac augment opioid analgesia after cholecystectomy. Anaesthesia 1989;44:57-60. 30- Serpell MG, Thomson MF: Comparison of Piroxicam with placebo in the management of pain after total hip replacement. R. J. Anaest. 1989;163:354356. 31- Sunshine A, Roure L, Colon A, Olson NZ, Gonzales L, Siegel C, Laske E, Analgesic efficacy of piroxicam in the treatment postoperative pain. American Journal of Medicine. 1988;184:16-22 32- Pneholm S, Forrest M, Hjorts E, Lemwigh E, Pain Relief following herniotomy; a double-blind randomized comparison to placebo, acetaminophen plus codein. J. Clin. Phar. 1983;1 232:37-43. 33- Dupuis R, Lemoy H, Bushnell Mc, Duncan GH, Preoperative flubiprofen in oral surgery, A method of choice in controlling post operative pain. Pharmacotherapy 1988;18:193-200. 34- Dionne RA, Campbell RA, Cooper SA, Hall DL, Burkonghan B, Supression of postoperative pain by preoperative administration of ibuprofen in comparison to placebo, acetaminophen plus codeine. J. Clin. Pharmacol. 1983;232:37-43. 61 35- Jonsonn T, Rude C, Randberg FA, Johansen T, Lang Öensen T, Jensen NH: Postoperative pain treated with piroxicam and buprenorphine each drug alone or in a combination. Pain (Suppl.5) 1990;41:71-80. 36- Owen H, Giavin RJ, Shaw NA, ‘ibuprofen in the management of postoprative pain’. Brith. J. Anaest. 1985;61:702-706. 37- Sunshine A, Roure L, Colon A, Olson NZ, Gonzales L, Siegel C, Laske E. Analgesic efficacy of piroxicam in the treatment postoperative pain. American Journal of Medicine. 1998;84:16-22. 38- Detlet E, Albreshten M, Stolke D. A comparison of patient controlled analgesia with lornoxicam versus morphine in patients undergoing lumbar disk surgery, Anestesia Anelgesia 1998;86:1045-50. 39- Staunstrup H, Ovensen J, Larsen UT, Efficacy and tolerability of lornoxicam in postoperative pain, J. Clin Pharmacol, August 1999:834-41. 40- MacQuay HJ, Preemptive analgesia, Br. J. Anaesth. 69:1, 1992. 41- W.İlias, M.Jansen, Pain control after hysteroctomy: An observer – blind, randomized trial of lornoxicam versus tramadol, Br J. Clin Pract. 1996;197202. 42- Yee J, Brown C, Allison C, Wildmann K: Analgesia from 1M Ketorolac Trometamine compared to morphine (MS) in severe pain following major surgery. Clin. Pharmacol. Ther. 1985, p.37-239. 43- Cashman JN, Jones RM, Fester JMG, Adams AP, Comparison of infusions of morphine and lysine acetyl salicylate for the relief of pain after surgery. Brit. J. Anaest. 1985;157:255-258. 44- Karaaslan E, Durmuş M, Demirbilek S: Total Abdominal histerektomi olgularında selekoksibin preemptif analjezik etkinliği. Türk Anest. Rean. Cem Mecmuası 2003;31:84. 62 45- Filtzer RS: A Double-Blind randomized comparison of naproksen sodium, acetaminophen and pentazocine in postoperative pain. Current Therapy and Research. 1980;1 27:293-301. 46- Woolf CJ, Wall PD, Morphine sensitive and morphine insensitive actions of c-fibers in put on the rat spinal cord. Neurosci Lett 1986;64:221-5. 47- Rainer F, Klein G, Mayrhofer F, Akut bel ağrısı hastalarında IM lornoksikamın etkinliği, güvenirliği ve tolerabilitesi üzerine yapılan prospektif çok merkezli, açık etiketli, kontrolsüz faz 2 araştırması. European Journal Clinical Research 1996;8:1-13.and research. 1984;36:123548- Pedronetto S, Garini F, Mandelli V, Fucella LM, Double-blind trial of the new analgesic and anti inflammatory drug. Indopropen in post-episiotomic pain. Journal of International Medical Research. 1975;3:16-20. 49- Adams SS. Non-steroidal anti-inflamatory drugs plasma half lives and adverse reactions Lancet 1987;p.12204-5. 50- King JS, Dexametasone – a helpful adjunct in management after lumbar discectomy, Neurosurgery 1984; 14; 67-700. 51- Breivik H, Stentesth R, Apalseth K, Spisberg AM: Prioxicam, Acetyl salicylic acid and placebo for postoperative pain. Acta Anaesthesiologica Scandinavica 1984;28:37-39. 52- Carlborg L, Lindoff C. Heliman A: Diclofenac versus, Pethidine in treatment of pain after hysterectomy. Europ. J of Anaest.1 987; 4:241-247. 53- Jones RM, Cashman JN, Foster JMG, Wedley JR, adams AP, Comparison of infusions of morphine and lysine acetyl salicylate for the relief of pain following thoracic surgery. Br. J. Anaest. 1985; 57:259-263. 54- Jonsonn T, Rude C, Randberg FA, Johansen T, Lang Öensen T, Jensen NHPost operative pain treated with piroxicam and buprenorphine, each drug alone or in a combination. Pain (Suppl 5) 1990, Vol41, p.71-80. 63 55- Kantor TG, Physiology and tratment of pain and inflammation, American Journal of Medicine 1980, Vol.80, p.3-9. 56- S.Radhofer-Welte: Lornoksikam, A new potent NSAID with an improved tolerability profile; drugs of today, 2000, p.55-73. 57- Bitsch, Emmrich: Obstetric analgesia with tramadol. Fotschritte medicine, Nov.1986;632-634. 58- Thienthong S, Jirarattanaphochai K, Krisanaprakornkit W. Treatment of pain after spinal surgery in the recovery room, single dose lornoksikam; a randomized, double blind, placebo controlled trial; J. Med. Assoc Thai, 2004 (Jun)87:650-655. 59- Balfour JA, Fitton A, Brarradell LB, Lornoxicam are view of its pharmacology and therapeutic potential in the management of painful and inflammatory conditions, Drugs 1996(April)51, p.639-657. 60- Engel C, lund B, Kristensen SS, Axel G, Nielsen JB: Indomethacin as an analgesic after hysterectomy. Acta Anaesthesiologica Scandinavica, 1989; 33:498-501. 61- Bravo B, Mattie H, Spierdijk OH, JG, Burm AGL, The effects on ventilation of Ketorolac in Comparison with Morphine. Eur. J. Clin. Pharmacol. 1988:p.3549. 62- Ronald D Miller, Anaesthesia, Churcill Livingstone, New York 1994; 1, p:461558. 63- Stephan A.Cooper, Alan F.Fielding, Dan Lucyk, Lornoksikam: Analgesic efficacy and safety of a new oxicam derivate, advances in therapy, January 1996, 13:67-75. 64- Matarushi MR, Keis NA, Smouse DJ, Workman ML: The effects of steroids on post operative nausea and vomiting. Nurse Anaest. 1990 Vol 1 p.183-189. 65- Aflietti P, Saggini R, Piscini 5: I.V. Indoprofen in the prevention of postoperative pain. Current Therapy and Research. 1984;1 36:1235-1241. 64 66- Nikoda VV, Maiachkin RB, Bondarenko AV, Use of lornoxicam in the early postoperative pain. Anaesthesia Reanimatol, May 2001:47-50.