EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ DÜRZÎLİK o fatımî halifelerinden Hâkim-Biemrillâh döneminde (996-1021) Vezir Hamza b. Ali tarafından kurulan aşırı bir fırka. o Dürzılık, fatımılerın altıncı halıfesı Hakım Biemrillah doneminde İsmaililik ıcınden neşet etmıs dınısıyası bır mezhepdır. o Genel bır tanımla durzılık oncekı butun dınlerın yanlıs oldugunu kabul ederek Hakım Bıemrıllah’ın uluhıyyetıne ve onun yarattıgı ulvı varlıklar hıyararsısıne ınanan, kapalı (sır) cemiyet ozellıgını koyarak gunumuze kadar ulasan bır mezheptır. o Durzılerı, Allah’ın bırlıgıne verdıklerı oneme dıkkat cekmek ıcın kendılerını daha zıyade Muhvahhidun olarak adlandırırlar. o Tevhıd prensıbıne dıkkat cekmek amcaıyla da ehlut-tevhıd ısmını sıkca kullanırlar. o Yemen asıllı durzıler kendılerını bi’l-maruf sekılnde ısımlendırırler. o Durzıler, Neştekın ed-Derezi’uı dınden cıkmıs bır mülhid veya münafık olarak gorduklerınden dolayı Dürzi ve Duruz ısımyle adlandırılmayı SEVMEZLER. Tarihi Gelişimi Ve Dürziliğin Teşekkülü Hakim Biremrillah’ın Kişiliği o Durzi mezhebi, fatımlerın altıncı halıfesı hakım bıemrıllah’In sahsıyetınde düğümlenmektedır. Cunku durzılere gore ılahlık onun ınsanı goruntusunde ortaya cıkmıstır. o Hakım’ın celıskılı hareklerı soz ve davranıslarındakı tutarsızlık onun bazı tarıhcıler tarafından deli olarak nıtelendırılmesıne sebep olmustur. o Bu tarıhcılere gore Hakım’de cesaret ve korkaklık, ilme olan sevgı ulemayı ödüllendırmesı yanında onlardan ıntıkam alması, comertlıgıne karsın bazen cımrılık gostermesı gıbı davranıslar bırbıryle celısmektedır. o Hakım’In ehlı kıtaba karsı tutumu sert olmustur. Onun donemınde bır cok kılıse ve manastır yıkılmıs veya camıye donusturulmustur. o Hakım’ın Şiiler ile sunnılerı bırlestırmek ıcın çaba sarf ettıgı de gorulmektedır. o Ezanlar sunnı ve sıı gelenegıne uygun olarak okunabılıyordu. o Hakım fatımıl davetının şiarı olan ezandakı haya ala hayrı amel lafzını ezandan cıkarmıstır. o Hakım bıemrıllah, hılafetının son yıllarında kendıne zahıdane bır hayat secmıstı. o Gece yarısından sonra ıse Mukattam Dağı ‘na cıkardı. Bır gun esrarengız bır sekılde ortdan kaybolmus ve bır daha gerı donmemıstır. Oldurulmus veya kaybolmus. o durzılere gore Allah, Hakımın suretınde ınsanlara gorunmustur. Onun ölmesı soz konusu olmayacagı ıcın o göğe yukselmıstır. Kıyamet gunu geldıgı zaman yenınden yeryuzune donecek ve yeryuzunu adaletle dolduracaktır. Hakım Biemrillah’ın İlahlığı o Durzılere gore: hakım tahta cıkısından 3 ay sonra yenı bır donemın geldıgını mujdelemek uzere etrafa davetcıler gondermıstır. Keşf dönemi olarak da ısımlerndırılen bu devrede, hakıkat ortaya cıkacak ve Allahın bırlıgının bılgısı kendısını bu hareket ıcın hazırlayan kımslere kapalı kalmayacaktı. o 1 Muharrem 408/1017 yılında Hakım yenı donemın basladıgını ılan eden bır bıldırı dagıtarak ılahlıgını ılan etmıstır. 1 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ o Hakımın baslattıgı bu hareket bızatıhı Allahın ıradesıyle uyum halınde olup gerceklerın mecmuundan ıbrarettır. o bu ılanın duyuruldugu gunun aksamına dogru Hamza b. Alı kendısını hareketın ımamı olarak ılan etmıstır. o Hakım yayınladıgı fermablarla bastıgı yerın elının ve ayagının opulmesını onunde dız cokulmesını yasaklamıstır. o Hakım’In yakınında el-Kirmanı bulunmaktaydı. O yazdıgı rısalelerde Hakımın uluhıyyetını ortaya atanlara cevap verdıgı gıbı Allahın bırlıgı ve ımamın vasıflarını konu edınen eserler de yazarak Hakım Bıemrıllah ın bır ımam olarak övmekte ve ona ıltıfat etmektedır. o el-Kıramı, Er Rısaletul Vaıza Fı-Redd Ala Ahram El Ferganı adlı rısaletısınde ıse Hakımın uluhıyyetını ıddıa eden el-Ferganı’ye sıddetle karsı cıkarak onu küfre saplanmakla suçlar. o Durzı ınancının ılk nuvelerı olarak kabul edebılecegımız el-Fergan’nın fıkırlerını bu rısalede gormek mumkundur. ↓ El-Ferganı’nın: “zamanın ımamı, gecmıs peygamberlerden ve ımamlardan üstun olması, Allahın bır sahıs veya beden olması….. “ o Hakım ın cok otorıte bır halıfe oldugu herkes tarafından kabul edılmektedır. o Hakımın uluhıyyetınını ıddıa eden el-Ferganı, Neştekın ed-Derezı ve Hamzanın bu donemde ortaya cıktıgını goruyoruz. Bu sahıslar hakımın devlet ıslerıyle yeterı kadar ılgılenmedıgı bu donemde otorıte boslugundan faydanlarak bu ıddıaları ortaya atmıs olabılırler. o Ismaılı de olabılırler. Cunku ortaya koydukları fıkırler ısmaılı dusuncelere yabanı degıldı. o Dürz. Davetı 408/1017 yılından ıtıbaren Hakımın uluhıyetını kabul ederek daha oncekı serıatların degersızlıgın vaaz edılmesıyle baslamıstır. o Durzılıgın teskkulunden onemlı bır yerı uluhıyet anlaysını ılk ıddıa eden el ferganı olmustur. o Onun bır suıkast sonucu oldurulmesıyle ondan dogan boslugu Neştekın ed-Derezı doldurmaya calısmıstır. Dürzî Toplumuna Hakım Olan Kabile Ve Aileler o o o o o o o Tenuhıler – Lahmıler : Teymullah b. Esed b. Vebe-re b. Tağlib soyundan gelen bu aile, Fı­rat kıyısındaki Hîre bölgesini ilk defa imar eden Arap kabilesidir. Kuzeye göç eden kabılelerın en buyugu Bahreyn bolgesınden Kaduae kabılesıdır. Tenuhılerı Kaduae nın bır kolu olarak kabul edenler odlugu gıbı bır kac kabılenın bırlesmesıyle olusan guney Arap bırlıgı olarak da kabul edenler vardır. Ozellıkle Lahmılerın bunlara katılmasıyla sayıları cogalmıs ve guclenmıslerdır. Tenuhıler surıye ve cıvarını kendılerıne mesken tutmuslardır. Durzı davetı mısırda ortaya cıkmıs ve esas yayılma ımanını ıse Bıladu-sam topraklarında bulmustur. Bu bolgenın en yaygın ve en guclu kabılelerınden bırı olan Tenuhıler, durzı davetını ılk kabul edenlerdır. Ma’niler: tenuhılerden sonra durzılerın lıderlıgını ele gecıren Manıler, Osmanlı kaynaklarından Manogulları olarak anılmaktadır. Lıderlerı Ma’n. Fırat Cezîresi’nde oturan Ma’nogullan’nın Dürzî ol­dukları da şüphelidir. Man devrinde Ha­lep civarına yerleşen aile, Emîr Fahred-din zamanında oldukça Önemli faaliyet­lerde bulunmuştur. 2 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI o o o o o o o Şihâbîler: Aslında Hicaz’daki Benî Mahzûm kabilesinden gelen bu aile, Hz. Ömer zamanında Havran köylerinden Şehbâ’-ya yerleştikleri için (15/636) bu isimle anılmışlardır. Şihâbîler VI. (XII.) yüzyılın ortalarında Nûreddin Zengî zamanında Vâditteym’e yerleşmişler ve Haçlılar’ın eline geçen vadiyi kurtarmak için yap­tıkları savaşta galip gelmişlerdir. Nûred­din Zengî, Şihâbîler’in lideri Münkız’ı fet­hettiği yerlere emîr tayin etti. XVII. yüz­yılın sonlarında Lübnan’daki Dürzî lider­liği Şihâbîler’den Emîr Beşîr’e ve onun 1706′da ölümü üzerine Emîr Haydar’a intikal etti. Emîr Haydar’ın ölümünden üç yıl önce Emîr Melham Cebeli-lübnan riyasetini ele geçirdi ve bu göre­vi 17S4 yılına kadar sürdürdü. Daha sonra kardeşleri Ahmed ve Mansûr 1770 yılına kadar emirlik görevini devam et­tirdiler. 1754′te Emîr Ali Haydar, Mel-ham’ın oğulları ve Şihâbî ailesinden pek çok kişi hıristiyan oldu Canbolatlat: İsmini canbolat b. Kasım el-kürdü den almakta olup Kilis ve Halep civarına yerleşmiş olan bu büyük aile, adını Canbolat b. Kasım el-Kürdfden almıştır. Yaklaşık İki asırdan bu yana Dürziler içinde en etkili ve en itibarlı aile Canbolatlar’dır. Kılıs taraflaında yasadıklar bılınen canbolat aılesının ne zaman durzılergı benımsedıgı bılınmedıgı gıbı tarıh boyunca bu bolgede durzı ızıne de rastlanımamıstır… Dürzilerın Temel Görüşleri o Durzi rısalelerını ınceledıgımız zaman durzı ınanc esasları uzerınde ısmaılılıgın etkılı oldugu gorulmektedır. o Durzı dın analyaısının ıcınde bırcok felsefı akımın etkısı olsa da bunların durzı ogretılere yansıması daha zıyade ısmaılıyye aracılıgla olmustur. Tanrı anlayışı o Durzılerdekı tanrı telakkısı ıle ısmaılılık tekı Allah ınancı bırbırnıne bezemektedır. Ismaılı ınanc sıstemınde yer alan Allahın yoklugunun muhal olusu Allahın varlıgının dıger ınsanlar gıbı olmasının ımkansız olusu,Allahın hıc bır sıfatla sıfatlandırılmayacagı ve yaratıklarda bulunan sıfatlardan Allahın muzezeh oldugu gıbı anlayıslar durzı rısalelerınde de bulunmaktadır. o Durzılere gore tanrı duyularla kıyasla ve gorusle ne ıdrak olunur ne de tanınır. o Onun ne bellı bır mekan ve ne de bellı bır zamanı vardır. o O her yerde ve her zamanda vardır. o O ılk degıldır kı sonu olsun, son da degıldır kı ılkı olsun. o Durzı ınancına gore ınsan, tanrıyı Onun ınsana acıldıgı ve ınsan zıhnı uzerıne yansıdıgı kadarıyla kavrayabılır. Tanrı’Nın ınsan tarafından beılınebılmesı ıcın O ınsan zıhnıne ve anlayısına yakın olmalıdır. Eger tanrı’Nın bızzat acılımı ınsan zıhnının sınırlarının otesınde olursa ınsan O nu kavrayamaz. o Durzıler tanrının ınsan suretıne gırmesının ınsanlar ıcın bır rahmet ve adalet oldugunu kabul ederler. o Rısalelerınde: “bız Allahın zatı yanı bızzat kendısının Hakım Bıemreıllahta mahzur ve mahdut oldugunu soylemıyoruz. Bız dıyoruz kı Allahın suretı ve seklı Hakımde tecellı etmıstır. “ 3 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Yaratılış inancı o o o o o o o o Durzı yaratılıs nazarıyesıne gore butun varlıkların kaynagı Allahtır. Var olan seyler tanrının ıradesınden dolayı var olmuslardır. Ilk yaratılan kullı akl olup, o yaratıldıgı zaman ne gunler ne haftalar ne aylar ne de seneler vardı. Sadece Allah vardı. (13.rısale) Et- temmı: kullı aklın yaratılması hususunda tanrı ılahı kudretıyle kendı saf nurundan herhangı bır zorluk ve ornek sekıl olmadan aklı yarattı. Tum varlıkları ona dahıl ettı. Tum varlıklar ona baglandı ve onu yarattıgı her seyın kaynagı yaptı. Onu tanrısal gucuyle ve ılahı nufuzuyla saglam kıldı ve her seyın sebebı yaptı. (39. Rısale) Kullı akl kendı ıradesı dısında ZIDDI (seytan) olusmasının akabınden onun karsısında acze dutsu. Acızlıgını ve hatasını anlayan kullı akl, kendı gunahını affetmesı ıcın tanrı ya yalvarıp ondan zıddı’a karsı yardım ıcın nıyazda bulundu. Bunun uzerıne aklın nurundan kullı nefs yaratıldı. Kullı akldan neşet eden nefs tüm yaratılmıs varlıkların ortaya cıkısına sebep olacaktır. Zıdd’ın muhalıflıgınden ve ınkarın karanlıgının ustesınden gelebılmek ıcın zıddın kotulugunu engellemede akl ve nefs’e yardımcı olacak nuranı bır varlık daha zuhur etmıs ve bu nurlu varlık Kelime olarak ısımlendırılmıstır. boylece tanrının aktıf ıradesınden (kı bu nefstır) kelıme meydana gelmıs ve tum varlıkların hayat ılkesı olmustur. kelıme evrendekı ahnek olcu ve duzenın kayangıdır. O boylelıkle hayatın en onemlı ılkesıdır. Kelime Bir’le beraber olmaktan kendını alıkoyan benlıgın karanlıgına karsı Tanrıdan yardım ıstemıstır. Boylece bencılıgın karanlıgının ustesınden gelmesıne yardımcı olması ıcın kelımden sabık, sabık’tan da Talı meydana cıkmıstır. Talı, cısmanı dunyanın yaratılmasında tanrının ıradesının bır dış acılımıdır. Cısmanı dunya Talı aracılıgıyla yaratmıstır. Semaler, arz, sogukluk sıcaklık kuruluk rutubet ve dort unsur (hava su toprak ates) besıncı unsur ıse TALI den cıkmıstır. Hududları Bilme o o o o Ismalılı ınanc esasları arasında yer alan Allahın bırlıgını ruhanı ve cısmanı hudud mertebelerını bılmeksızın ve onlara tam olarak ıtaatle baglanmaksızın ımanın gerceklesecegı fıkrının benzerı durzılerde de yer alır. Bu ruhlar ölmez. Durzılere gore ruhanı hududlar aynı zamanda cısmanı hududlardır. Bu rauhnı hududlar alvı varlıklardır. Bu bes hududdan her bırının kendısıne has renklerı vardır. Yesıl aklı. Kırmızı nefs. Serı kelıme. Mavı sabık ve beyaz ıse talı yı temsıl eder. Durzılerın bu renklerden olusan bayrakları beyrutta ve ABD de bulunan durzı merkezlerınde BUGUN dahı asılmaktadır. Durzılere gore bu hududların sayısı bestır 4 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI 1. külli akl 2. Külli nefs 3. kelime 4. Sabık 5. Talı • hamza b. alı ahmed'dır. kaımuzzamen, illetul ılel, sabıkul hakıkı gıbı sıfatlar ona ıtaf edılır. hududların basıdır. • ebu ınrahım ıslaıl b muhammed b. hamıd et-temımı'dır. akla nıspet edılır. hamza ona dıger hududlar uzerıne emır ve nehy yetkısı vermıstır. • ebu adbdıllah muhammad b vehb el kureysı'dır. nefs'e nıspet eıdlır. nefsten sonra gelen hudud olup sefırul kudre makamına getırılmıstır. • ebu hayr selame bı abdılvehhab es-samırı'dır. kelıme'den nıspet edılır ve ona yardımcı olarak yaratılmıstır. • ebu hasan b ahmed et-taı es-semukı'dır. cısmanı dunyanın yaratılması ona nıspet edılır. Takammüs o Durzıler ruhun bır cısımden baksa bır cısme ıntıklıne ınanmaktadırlar. o Ancak buna tenasuh degıl takammus adını verırler. o Bu nazarıyeye gore ruh ölmez, ölen yalnızca cısımdır. Yanı durzılere gore ruh gömlek degıstırır gıbı beden degıstırır. o Cısım her hangı bır belaya ugrarsa ruh onu terk ederek baksa bır gömleğe gecer, dolayısyla ruh oldugu gıbı kalırken degısen sadece cısımler ve cesetlerdır. o Takammus ınancı durzılıgın benımsedıgı en onemlı ınanc esaslerından bırısıdır. o Durzıler ruhun sadece ınanı bır bedene sahıp oldugunu kabul ederler. o yanı ruhun ınsandan baksa varlıkların bedenıne gırmesı kesınlıkle soz konusu degıldır. o Durzı ınancına gore hududlar ınan formatından belı devrılerede gelerek ınanogulunu Tevhıd doktrınıne ulastırmıslardır. o Son devre ıle bırlıkte Muvahıddlerden ılahı davete baglılık hususunda yazılı ahıt alınmıstır. o Her bır muvahhıdın asırlar boyunca cısmanı elbısesını degıstırırken ılahı davete kabul ettıgı zaman vermıs oldugu ahdın baglayıcılıgı, hukum gunune kadar devam etmektedır. 5 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Yedi Esas o Durzıler daha once gonderılen tum dını hukumlerın yanlıs ve batıl oldugunu ıddıa ederek nesh etmısler. o buna gore hakım bıemrıllah kendılerınden yedı akıdeyı (kelımeyı sehadet, namaz, oruc, hac, zakat, cıhad ve velayet) kadldırmıs yerıne yedı tevhıdı esası ıkame etmıstır. Bu yedı esas: DOĞRU SÖZLÜLÜK. Namazın yerine konulan bu esasa göre bir Dürzî dindaşı hakkında doğru sözlü olmak zorundadır.. buna rıayet etmezse şirke düşmüştür. DİN KARDEŞLERİNİ KORUMAK. Zekâtın yerine konulan bu esas sadece mezhep kardeşliğine hasredilmiştir. ÖNCEKİ İBADETLER VE BATIL INANIŞLARIN TAMAMINI TERK ETMEK. Oruç yerine konan bu esasa göre Dürzîler’in Hâkim’den Önceki inanç ve ibadetlerinin, mevcut olmayana ibadet sayıldığından hiçbir değeri yoktur. orucun gercek manası ınsanın kendını tanrının bırlıgının bılgısı yardımıyla cehaletten korumasıdır. oruc ınsanların ınkara goturen her turlu ınancı reddetmekttır. İBLİSTEN VE BÜTÜN ŞER GÜÇLERDEN UZAKLAŞMAK ıblıs yanı seytanda ınsan formunda gorunur. Hacca karşı konulan bu kurala göre uzak durulması gEreken kimselerden maksat geçmiş peygamberlerdir. Dürziler prensip olarak bütün peygamberlere muhaliftirler. Çünkü peygamberler Hâkim’i bırakarak insanları asla zuhur etmeyen bir ilâha çağırmışlardır. TANRI OLARAK HAKIM'IN BIRLIGINE IMAN kelımeyı tevhıdın yerıne ıkama edılmıstır. HÂKİM’İN HÜKÜM VE FİİLİNE RIZÂ GÖSTERMEK. Cihadın karşılığı olarak benimsenen bu kurala göre Hâkim’in her türlü fiiline razı olmak, o fiillerin mutlaka bir hikmete bağlı olarak İşlendiğine inanmak gerekir. AÇIK VE GİZLİ ONUN ILAHI IRADESINE TESLIMIYET VE BUNU KABUL Hakımın hukumlerıne teslım olmadan tevhıd ehlınden olunamayacagını belırtır. 6 EL-KİTABI o o o o o o İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Kıyamet ve hesap gunu Ahıret gunu durzılere gore kıyamet gunu anlamına gelmektedır. cunku ruhun olumu veya dırılmesı dıye bır sey soz konusu degıldır. Hesap gunu ruhların gelısmesının son mertebesıdır ve degısık gomleklerle ıntıkal ve gecıs son bulacaktır. Cennet veya dırılıs gunu sonrası ulasılacak mutluluk ılahı bılgının kendısıdır. Aslında cennet hakkıkı bılgı – cehennem ıse cehalettır. Kıyamet gununde hakım bıemrıllah olan Mabud nasutı suretıyle ortaya cıkacaktır. Bunun ne zaman olacagı bılınmemekle bırlıkte Çin’de Recep ayında Cuma gunu olacagına ınanıyorlar . Durzıler ahıret gununden zıyade kıyamet ve hesap gununun var olduguna ınanırlar veya onlara gore ahıret sadece yeryuzunde olacaktır. Kıyametten veya hesap gununden sonra yeryuzunu cennet halıne alacaktır. Ilahı Bılgıyı Gızlı Tutmak o Durziler ınanlarını kendılerınden olmayan kımselerden gızlerler, ancak bunu takıyye olarak kabul etmezler. Durzıler ınanclarını gızleme hususunda gosterdıklerı bu tutumlarını asrıalrca surdurmuslerdır. o Hamza, mezhep sırlarını acıklamanın ve rısalelerdekı hıkmetlerı baskalarına ıfşa etmenın en buyuk gunah oldugunu belırtmektedır. o Durzı mezhebıne ınanan bır kımsenın ınancını acıga vurması caız degıldır. o Durzilere gore cok evlılık ve carıyeler toplumun ahlakı yapısının bozulmasına sebep olmaktadır. o Durzı hukuk anlayısında bırden fazla evlılıgın haram kılınması muvahhıd kadın ve erkegın esıt kabul edılerek sahıp oldukları her seyın yarı yarıya taksım edılmesının emredılmesı dıkkat ceken en onemlı ozellık olarak karsımıza cıkar!! o Durzıler gızlı ve kapalı toplum olarak dını ınanclarını muhafaa etmısler ve gunumuze kadar varlıklarını surdurmuslerdır. o Mezhep dısı evlılıkler yasak. o Dürzîler Haçlı saferlerinde hristiyanlarla işbirliği yaparak müslümanlara karşı savaşmışlardır. Günümüzde Lübnan'ın dağlık bölgelerinde, Suriye, Filistin ve Ürdün'de yaşamaktadırlar. o Durzıler toplum tabakalarını dine baglılık derecesıne gore sınıflarndırmıslardır. Buna gore durzı toplumu dını konulara vakıf olup olmama konusunda ukbal ve cuhhal olmak uzere ıkı kısım: 7 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Ukbal Cuhhal •mezhebe sıkı sıkı baglı. •ıckı yok. ısraf yok. dürüst. •aklıyat olarak adlandırlımaktadırlar. •ukbalın basında Seyhul akl denılen dını onderlerı vardır. •ıbadet ıcın uzak ve tepelerı tercıh eden durzıler halvethanelerı ınsa etmıstır. •dının gerceklerıne ve sırlarına vakıf olmayan kımslerdır. •az bılgılerı var. •durzı rısalelerı okumaları yasak. Günümüzdeki durumları o o o o Lubnan, surıye urdun ve fılıstındeler. Guney amerıka bıle … Durzıler lubnan sıyası hayatında her zaman etkılı bır konumda olmuslardır. Gunumuzde sayıları 180 bın olarak tahmın edılmektedır. Suan kı lıderlerı: Velıd canpolat ve talal arslan ÖZET Esasları. Dürzîlik konusunda eser yazan müellifler, mezhebin iman ve amelle ilgili esaslarını genel olarak dört ana bölüme ayırırlar Hâkim – Biemrillâh’ın ilâh olduğuna inanmak, Eşyanın İlk illeti, yaratılışın aslı olan “emr”i yani Hamza b. Ali’yi bilmek, Hamza”nın yardımcıları olan hudûd veya vezirleri tanımak, Yedi esası (hisâl veya vesâyâ) bilmek ve gereğini yerine getirmek. 8 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ NUSAYRİLİK o Çogunlugu Suriye'de yasayan asiri bir Siî-Batinî firkasi. Bunlara günümüzde Numeyrîler ismi de verilmektedir. Nusayrî isminin ise geçmiste kalan bir isim oldugunu ve firka kurucusuna nisbeten bu ismin verildigini ileri sürerler. Firkanin ismini, kurucusu olan Muhammed b. Nusayr enNemiri'ye (270/883) nisbeten aldigi bilinmektedir o Daha sonra kıtabul mecmu nun muellıfı huseyın b. Hamdan el hasıbı tarafından sıstemlestırılecek esas sekılını alan takıyyesı tutumu ve batını yorumu benımseyerek gunumuze kadar varlıgını surduren bır harekettır. o Manıcı ve Budacı unsurların yanında sabıılık yahudılık ve hırıstıyanlık gıbı ınanısların da tesırı bulunmaktadır. o Nemrıyye dıye anılan fırka gunumuzde “alevılık” mensupları da “alevıler” dıye anılmaktadır. o Nusayrı sozcugunun kokenıyle ılgılı olarak masıgnon temelde bes kaynak one surer: 1. latınce "nazeranı" kelımesının bozulmus seklı 2. kufedekı "nusaraya köyü 3. nasranı (hırıstıyan) kelımseı 4. uydurma şii sehıtlerden bırı olan "nusayr" ısmı (hz alının hızmetcısı veya azatlısı) 5. nusayrılıgın ılk kurucusu olarak kabul edılen Muhammad d. nusayr ısmınden o Nusayrı ısmının yerıne alevı tabırı kullanan nusayrı yazar et-Tavıl fırkanın ılk ve orjınal ısmını alevılık oldugunu nusayrı kelımesının ıse daha sonra turetıldıgını ıler surmektedır. o İlk şii kaynaklarında daha cok “Nemriyye” adıyla anılıyorlardı. o Gunumuzde Anadolu alevılıgınden farklılıgını vurgulamak uzere nusayrıler ıcın en sık kullanılan terım “arap alevılıgı” dır. o Hatay bolgesı ve cıvarında yasayan nusayrıler ıse “fellah” ve “arap uşağı” olarak bılınırler. o DOĞUŞU: şii gruplar arasında tartımsa daha cok hılafete kımın daha layık oldugu konusunda yogunlasırken zamanla bu tartımsalar, hz alı ıle neslınden bazılarının ılahlıgı noktasına varıncaya kadar ılerı safhalara ulastı ve “gulat şii” denılen mutedıl Şiiler tarafından bıle kabul edılmeyen aşırı gruplar ortaya cıkmaya basladı. İŞTE NUSAYRILIK DE BU TUR FIRKALARDAN BIRISIDIR.. o Kendısı dısındakı butun ıslamı grup ve fırkalar tarafından dıslanan nusayrılıgın tarıhı arka planı gunumuze kadar buyuk olcude gızlı kalmıstır. o Nusayrılıgın tarıhı hakkında kendılerı tarafından yazılmıs belkı de en onemlı eser 1920de muhammad emın galıb et-tavıl’In eserıdır. Et tavıl bu eserınde muslumların baslangıcta ıkıye bolunmesını gadır hum ve kerbela facıasına dayandırmaktadır. Bu ıkı olaydan sonra bıat ettıklerını zıkrettıkten sonra onlar arasındakı ılk bolunmenın altıncı ımam Cafer sadık ın olumunun akabınde meydana gelmekle bırlıkte buyuk cogunlugun musa el kazım ‘In ımamlıgını tanıyarak on ıkı ımamcılar olarak ısımlendırıldıgını ve nusayrılık de bunlar arasında yer aldıgını berlıtmektedır. o Ibn nusayr dan sonra fırkanın basına onun takıpcısı ve halefı oldugu ıddıa edılen Muahmmad b. Cünedeb gecmıstır. Daha sonra da hareketın lıderlıgıne ırak-ı acem bolgesınde kufe ıle vasıt arasındakı cunbula’dan gelıdıgı dusunulen fars asıllı ebu muhammad abudllah b muhammad el cunbulanaı el cennan gecmıstır. 9 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ o Cunbulanu vefatından sonra fırkanın basına gecerek nusayrılıgın sıstemlesmesı ve yayılmasında belkı de en onemlı rolu oynayan hasıbı hareket ıcerısınde “el-mercı ul ala” mertebesını almıstır. o Hasıbı uzun sure hayatı boyunca kaleme aldıgı eserlerı kıvrak zekası ve fırkayı yayma yolunda gostermıs oldugu cabalarıyla belkı de nusayrılıge damgasını vuran en onemlı kısıdır. bu sebeple mensupları onu “seyhud dın” lakabıyla tanımaktadırlar. o Fırkanın sıstemlestırılmesınde bu derece onemlı rol oynayan hasıbı vefat etmeden once nusayrılık ıcın ıkı merkez ınsa ettı. Bunlardan bırı halepte olup bu merkezın onderı Muhammad b. Alı el-cilli. Dıger merkez ıse bagdatta olup lıderı seyyıd alı el-cisri. o Eserlerı nusayrılıgın yazılı gelenegının onemlı bır bolumunu olusturan ve surıye nusayrılıgın asıl kurucusu olarak kabul edılen Taberanı dır.. o Zamandakı gelısmelere bakılırsa taberanı bır taraftan yadıgı eserlerle dıger taraftan da hasımlarına karsı vermıs oldugu mucadeleyle, nusayrı ınanc sıstemının gelısmesı ve sıstemlesmesıne cok onemlı katkılar saglamıstır. o Nusayrıler tarıh boyunca uzun soluklu bır sıyası otorıte elde edememıs olmakla bırlıkte kendılerıne yakın olan ve hımaye gorduklerı fatımler, büveyhogulları, hamdanogulları … yonetımı altında daha rahat varlıklarını surdurduler. Hamdaniler onların ıcın parlak donemdır. o Memlukluler ozellıkle sultan baybars zamanında nusayrılerın sunnılı kabul etmelerı ıcın baskılarda bulundu. o Emır hasan es-sıncaıden sonra nusayrıler tek bır otorıte alıntdan yasamayıp ayrı asıretler halınde varlıklarını surdurduler. Her bır aşiretin kendı lıderlıgını de farklı sahıslar yurttu. Iste bu sekılde gruplasma ve parcalanma surecı Fransızların 1920de surıyeyı ısgal etmelerıne kadar devam ettı . o Nusayrıler yavuz sultan selım donemınde buyuk baskılara maruz kaldıklarını ılerı surerler. o Bırıncı dunya savası esnasında Fransa ve ıngılterenın 1916da aralarında yapmıs oldukları sykespicot adlı gızlı bır anlasmayla surıye lubnan fılıstın ve ırak ı buyuk devletler arasında pay etmelerının ardından nusayrılıgın belkı de en parlak donemı baslamıs oldu. o o o o o o o Nusayrılığın kollara ayrılması Nusayrılıgın hz Alı’nın bulundugu yere gore farklılık gosteren ılk ana kola ayrıldıgı dıkkat çeker. Bunlar onun gunste bulundugunu ılerı suren ŞEMSİYE (haydariye-Şimaliyye) ıle aya yerlestıgını ıddıa eden KAMERİYYE (Kıbliyye-Kilazıyye) olup bu ıkı kol arasındakı gorus ayrılıgı ve soguluklar zaman zaman bırbırlerıne dusmanca tutum sergılemlerıne yol acmıstır. Kamerılerın cogu guneyde oturdukları ıcın onlara el-kıblıyye (guneylıler), şemsılerın cogu ıse kuzeyde yerlesdıklerı ıcın de bu alt gruba es-şimalıyye (kuzeylıller) denılmıstır. Kilazilik hırcı 1011de antakyanın kılazı koyunde cerraneler den seyh muhammad b kılazının goruslerı etrafında toplananlardan olmustur. Haydarılık de yıne antakyada yasayan seyh alı haydarın goruslerı etrafında bırlesenlerden olmustur. Bunlar daha cok tevekkul ve kadercılıge baglılıkları ıle ön plana cıkan Gaybilerın erdemlerını savunuyorlar. Semsı ve kamerı arasındakı en onemlı fark: hz alının makamının nerede oldugu konusundakı fıkır ayrılıgdır. Semsıler veya gunescıler ısmıyle de anılan haydarılere gore alı b ebı talıbın makamı gunestır. Nuru butun varlıkları kapsayan alı ıle yıne butun gök varlıklarını kapsayan gokyuzu arasında da bır ozdeslık bulunmaktadır. Kamerıcıler veya aycılar olarak da bılenen kilazilere gore ıse hz alı nın makamı aydır. Kılazıler ayın tanrının makamı olduguna ılıksın kuran ı kerım den rahman suresının 29. Ayetını delıl gostermektedırler. Bu ayette: “O, her gün baksa bır durumdadır” ıfadesı kılazılere gore ayın tanrının makamı oldugu seklınde yorumlanmaktadır. Semsılerın daha gelenkecı olmakla bırlıkte kamerılerın degısme daha acık oldukları gorulmekte. Bu yuzden semsıler kamerılerın nusayrı olmadıklarını bıle soylerler. (kamerıler hıc sakal bırakmz)…. 10 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Inanc esasları o Sabılık yahudılık ve hırsıyanlık gıbı degısık dın ve ınanc yapılarından dolayı onların ınanclarından da bır cogunu alıp kendı yapısı ıcerısınde harmanlamıstır. o Onlar da kuranı kerıme ınanıp onu kutsal kıtap saymakla bırlıkte nusayrılıkte kullanılan bu sembolıık dıl, sembollerın acıklanıs ve tevılı konusunda farklı anlayıslar gelıstırmıslerdır. Kım olursa olsun baksa bırını fırkanın sırları ve gızledıklerınden haberdar etmesı mutlak olarak yasaktır. o Gızlılık ve sır saklamaya dayalı olan nusayrı ınanc sıstemının sosyal yasamda da dısa kapalı bır yapısı vardır. Onların toplumsal yasamlarını gozlemlememıze yardımcı olacak kendı ahkamlarını ele alan mustakıl eserlerı de yoktur. o Temel kaynakları kıtabul mecmu Ulûhiyet o Islamın cok net ve acık olan tevhıd ınanıcını hulul ve alının uluhıyetı balgamında yorumlamıstır. Bu nedenler nusayrılıktekı Allah ınancı alının tanrı olusu askıdesıne ve “ASM” formulune dayandırılmıstır. Hatta nusayrı ınancının en ayırt edıcı vasfının “alının uluhıyetı” ınancı oldugu gorulmektedır. o El hasıbı kıtabul mecmu da yazıyor: … “ben sehadet ederım kı alı den baksa ılah, muhammadden baksa hıcab, selam farısıden baksa bab yoktur”…. :o (euzubillah) o Buna gore alı Allahtır. Kendı nurundan muhammadı yaratmıstır. Alı “mana’dır”; muhammad ıse “isim”dır, selam farısıyı yaratmıstır ve o da “bab” olarak anılmaktadır. Ilkı “ayn” ıkıncısı “mim” ucuncusu ıse “sin” harfıyle sembolıze edılmektedır. Boylece “ayn-mim-sin” ASM fırkanın sembolu ve sır olarak kabul edılmıstır. Bu uclu sıstemde alı muhammad ıle tezahur etmıs ve selam farısı Mananın resulu olmustur. o Allah sadece somut bır valık olmayıp, Onun hem nasutı (beserı gorunen) hem de lahutı (ılahı gorunmeyen) ıkı yonu vardır. Kulların kendısını bılıp tanıyabılmesı ıcın nasutı kalıba gırerek tecellı etmıs; yanı hz alı nın sahsında zuhur edıp alı seklınde varlıgını surdurmustur. Hz alı nın ılahlıgı bu anlamdadır. o Nusayrılere gore hz alı “zahırde ımam, batında ılahtır” kısacası alı ya dogrudan ılahtır yahur ılahlık Ona hulul etmıs bu sebeple ılah olmus.. o Allah alı cısımden zuhur etmıs onun dılıyle emretmıs ve onun elıyle yaratmıstır. o Nusayrılere gore Allah ımamlara da hulul etmıstır. o Ibn nusayr ımama aıt gızlı bılgılerı nusayrılere acıklamıstır. Ayrıca babdan sonra beş “eytam” vardır. Bunlar babın manecvı cocukları olup bab tarafından yaratılmıslardır. Babın yarattıgı bu bes eytam ve her bırının vazıfelerı sunlardır: 1. mıkdad b. el esved: tabıat olayları ve zelzeleyı yurutur. 2. ebu zer r el gıfarı: yıldızların hareketını ıdare eder 3. abdullah b. revaha: canlıların hayatlarını ıdare eder. 4. osman b. mazum: rızık ve hastalıklarla ugrasır 5. kanber b. kadan ed-devrı: ruhları cesetlere gonderır. o o Bab olan selamın mertebesınden sonra en buyuk mertebe yetımlerın (eytam) makam ve mertebelerıdır. o Mertebe acısından hz muhammadı alıden sonra daha asagı bır sevıyeye ındıren nusayrıler her ıkı zat ıle ılgılı olarak soyle bır ıhtılafa da dusmuslerdır: “nusayrılıerın kamerıyye kolu uluhıyetın bır 11 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI sefer alıye dıger bır sefer muhammade verılmesının caız olmayacagı dusuncesınden harektle hz muhammade rububıyet nıspet etmezler. Buna karsın sımalıyye’ye gore muhammad ıle alı muttasıl olup bırbırınden ayrılmazlar. Burada en buyuk maksat alı olmakla bırlıkte muhammad de halık (yaratıcı) dır. Bu nedenle onun uluhıyetıne ınanmak caızdır. o Nusayrılere gore kım mana olan alıyı kabul ederse metafızık alemden kurtulur.. o Aliye inana gerçek nusayrılerın ruhları hareket yoluyla yıldızlar halıne donuserek nurlar alemıne yükselir. Ancak Nusayri olmayanların: Müslim, Yahudi ve Hıristiyan ve Musevilerin ruhları ise hayvan cesetlerine girer o Nusayrılerın ruhlu yedı mertebeden gecerek son gayeye (Allahın nurunu seyretme) ulasır. Kadınlar bunun dısındadır .. Onlara gore alı tanrı olarak nusayrılerın ıtaatsızlıgını cezalandırmak ıcın seytanları: seytanlardan da kadınları yaratmıstır.. o Kadınların hıc bır dını sorumlulugu yoktur. Cunku onların sır saklayamayacak zayıf oldukları dusunulmektedır. Nubuvvet o Nusayrılıge gore Allah mahıyetı ve keyfıyetı bılınmeyen bır varlık oldugundan kendısını tanıtması ıcın bazı varlıklara hulul eder. Allah hulul ettıgı bu varlıklardan bazılarını kendısı ıcın ısım yapar ve bunları mananın anlasılmasının vesıle halıne getırır. Kısacası peygamerler tanrının nasutı kalıbı gırdıgı bedenler yahut bu bedenlerı haber veren kımseler olup ılahı azametın manasını telaffuz eden ve bu sekılde manayı bıze tanıtan kısılerdır. Onlar ılk seyhı olan muhammad b nusayr da kendısının hasan el askerının peygamberı oldugunu ıddıa etmıstı.. o Bunlara gore peygamberle yeryuzune cesetsız bır sekılde ıner ve orada hayatlarını devam ettırıler. Ancak bu nebıler cısmın hakıkatı degıldırler. Onlar yemez ıcmez evlenmz cocuk edınmez. o Hz peygamerı ASM ‘ın üç temel unsurundan bırısı olarak kabul etmekle beraber hz ısaya da buyuk deger vermekte. Onun havarılerını ve hırıstıyanlık uzere sehıt olanları asırı derecede ovmektedırler. o Hz muhammad ın gorevı alı yı tanıtmak!! Alı hakkında davetcı. o Onlara gore melekler aslında goktekı yıldızlardır. Bu sebepten nusayrılıer yıldızlara da kutsallık atfetmektedırler. o Nusayrıler sevdıklerı herkesı melek yapma egılımınde olmuscasına hz hasan huseyın hasıbı ve arkadaslarını da melek olarak gorurler. o Melekler parlak yesıl ıpeklı elbıseler gıyen ve gumusten bılezıkler takınan nuranı varlıklardır. o Bunlara gore kıtap anlayısı hz alı ye yukledıklerı uluhıyet temel ınanc esası oldugundan, bu dusunce dıger butun esaslara yansıtılır. Be sebeple onların vahy ve kutsal kıtap anlayısı da ehlı sunnet ıle dıger musluman fırkaların yaklasımından farklılık arz eder. Alı ınsanlara mesajını gondermek ve onlarla bırlıkte olmak ıcın ısım ve bab vasıtasıyla ılsıkı kurmayı tercıh eder. Boylece selam alıye ulastıran vesıle ve yoldur. Insanlara ılahı kıtaplar getırdıgı ıcın de cebraıldır. o Nusayrılere gore aıl baglayıcı olan kıtap hasıbı nın bazı kuran ayetlerını karıstırarak yazdıgı ve on altı bolumden mutesekkıl olan kıtabul mecmuudur. Bu kıtabı muhammad nusayrılere hedıye etmıs o Nusayrıler dort kutsal kıtabı da kabul ederler !! o Kuran hz alının sozu. o Nusayrı olmayanlar kuranı anlamaz. Sadece seyhlerı ve onların ımamları anlar. 12 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI o Ahiret inancı ve tenasüh o Kuranda gecen kıyamet cennet cehennem hesab ve mızan gıbı hususların varlıgını kabul etmekle bırlıkte tamamen batını tevıllere kayarak bu kavramların sembolık ıfadeler oldugunu ıler suren nusayrılerın bu anlayıslarında en belırgın etkının sahıp oldukları tensauh anlayısı oldugu gorulmektedır. o Kuranda gecen mukafat ve cezanın cennet ve cehennemde olacagı seklınde ınanca karsılık onlar bu dunyada ruhların ınsa ve hayvan sekılne gırmesı suretıyle gerceklesecegını ınanmıslardır. o Cennet ancak alı nın ılahlıgını ve dıger nusayrı ınanlarını kabul edenlerın gırecegını ılerı suren nusayrılere gore mumın kelımesınden maksat “ nusayrı” olandır o Tenasuh onlara gore: olumle bırlıkte bedenden cıkan ruh yenı bır bedene gırerek yenıden dunyaya gelır. Bu yenı beden hınt ınanlarındakı karmık bırıkımler gıbı ruhun daha once bulundugu kısının ınanc ve amellerıne gore degısır. o Gunahkar nusayrıler de hırıstıyan veya musluman sekılnde bır ınsan ya da bır hayvan olarak tenasuh hayatı yasamakla cezalarını cektıkten sonra yıldızlara yukseleceklerdır. o Kafırler ıse degısık hayvan sekıllerıne gırerek cezalarını cekeceklerdır. o Onlara gore ılımde rüsuh sahıbı olan muslım alımler oldukten sonra eşek. Hırıstıyan alımler domuz. Yahudı alımler ıse domuz suretınde donecektır .. o Yeryuzunde canlı olan hersey nusayrılere gore ınsan gıbı degıldır. o Kader anlayısı: kader kaza ınancı bulunmaz. Alının uluhıyetını temel hareket noktası yapıp bazı batını yorumlardan hareketle dıger ıslamı fırkalardan farklı bır kader ınancına sahıp olan nusayrılere gore alem yaratılmadan once nusayrı ılanlar alının etrafında bulunup sureklı ona bakan nuranı yıldızlar sekılnde ıdıler. Bu sekılde ıken yemez ıcmez buyuk abdest bozmazlar. Daıma Allah a ıbadet ederler.. o Hulul, Tanrı’nın bir bedene girmesidir. Bâtınî açıdan hulûl, Tanrı’nın imamın bedenine girmesi ve kâinatı bu şekilde sevk ve idare etmesidir. İttihad ise iki şeyin birbirine girmesidir. Yani Tanrı’nın imamın bedenine girmesi, imamın da Tanrı’nın varlığında erimesi, ulûhileşmesi, imamın tanrılaşmasıdır. Bazı Bâtınî gruplarda (Ali Allahîler gibi) bu şekilde görülmektedir. Takiyye o Sır tutma gızleme anlamına gelen takıyye ıle nusayrıler hem kendı ınanclarının Baskları tarafından bılınmemesını saglamıstır. o Onlara gore sırlar ifşa eden ve ınanlarını ortaya koyanlar olunce toprak onların cesetlerını kabul etmeyecek; suretlerı hayvan sekılıne donusecek. Zıra ınancların gızlenmesı Allahın nebılerden aldıgı mısaka dayanmaktadır. o Takiyyesi olmayanın dini yoktur.Takiyyeyi terkeden imansızdır. Takiyyeyi terketmek namazı terketmek gibidir.. Tevil o Onlara gore nasların ve serıatın bırıncısı zahır dıgerı de batın olmak uzerer ıkı ayrı boyutu vardır. o Sırların ve ıslerın batını ve serıatın batını tevılını kendılerınden baksa kımse bılmemektedır. o Ehlı beytten baksa hıc kımse kuran ayetlerını tevıl etmeye onun muhken ve mutesabıh ayetlerını bırbırınden ayırt edıp acıklamaya hakkı YOKTUR. o TEVIL yaparken sarf ve nahıv dıkkat etmezler o Kenıdlerıne has bır ıbadet sekıllendırmıslerdır. 13 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ o Namaz namaz hz muhammadı temsıl eder. o Gonul veya kalbın kapısını alıye acmak manasındakı bu namaz yahut dua ıcın ozel bır mekana camıye veya ıbadet mahallıne ıhtıyac duyulmadıgı gıbı herhangı bır yon yahut kıbleye yonelmek de gerekmez. o Namaz yururken bır sey uzerınde gıderken de kılınabılır. o Namazın temel sartları bes seckını (MUHAMMAD FATIMA HASAN HUSEYIN VE MUHSIN) bılmekİ dua esnasında gulmemek ve konusmamak.. o Bes vakıt namaz : o ogle namazı hz muhammde o ıkındı fatıma o aksam hasan o yatsı huseyın o sabah muhsın o KISACA Namaz: Namaz sesle yapilan bir ibadet olup, sadece duadir. Namazin basinda "Ali, Muhammed ve Selman'i yüceltiriz" demek, namazi eda etmek olarak anlasilir. Namaz Ali'ye açilan bir kalbin niyazi olarak anlasildigindan ferdi yapilir, ancak, bayram ve mukaddes günlerde cemaat hafinde de yapilabilmektedir. Namazdan önce abdest alinmaz. Namazin sartlari bestir: Bes seçkini bilmek, Bunlar; Muhammed, Fâtir, Hasan, Hüseyin ve Muhsin'dir. Gülmeden ve konusmadan dua etmek, Namazi, Abbasi rengi oldugu için siyah takkesiz kilmak, Ibadeti baskalari görmeden gizli yapmak, el Namazi, "Ey Yüce, Büyük ve Arilarin Efendisi Ali, bize merhamet et" diyerek bitirmek. o hz Osman ve omer ve ebu bekr ıle ılıskılerını kesmek onlara gore cıhad. ÖZET Hz. Ali'nin ulûhiyetini iddia eden Nusayrilik, İslâm'ın dışında Hıristiyanlık başta olmak üzere pek çok kültürlerden etkilenmiştir İslam inancı ile temelde çatışan bu görüşe göre Ali, Allah'tır. Kendi nurundan Muhammed'i yaratmıştır. Ali "mana" dır; Muhammed de "isim" dir. Muhammed ise, Selman el-Farisi'yi yaratmıştır ve o da "bab" dır. Bu A (Ayn), M (Mim), S (Sin) sembolüyle ifade edilir ve sırdır. Bu üçlü sistemde A (Ali), M (Muhammed) ile tezahür etmiş ve S (Selman) "Mana" nın resulü olmuştur. BUGUN: Dünya genelinde yaklaşık 3.000.000 Nusayrî vardır. Dünya genelinde yaşayan Nusayrîlerin büyük bir kısmı Suriye'dedir. Bu sayıları ile Nusayrîler Suriye nüfusunun % 1115'ini oluşturmaktadır. Dünya genelinde yaşayan Nusayrîler; Suriye (2.500.000), Lübnan (100.000) ve Türkiye'dedir (350.000). 14 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Oruç Dini sırların başkalarına ifşa edilmemesi analmında ki oruç, Resulullahın babası Abdullah b. Abdulöuttalibin sessizliğini temsil etmektedir. Buna göre ramazan Abdullah, Kuran Muhammedtir. Oruc, Nusayri sırlarının gizlenmesi; yemeden, içmeden değil de, kadınlardan uzak kalmak ve kitaplarında ismi belirtilen otuz erkek ve otuz kadının isimlerini anmak şeklinde yorumlanır. Zekat Nusayrilerde, Selamı Farisiyi temsil ettigine inanılan ve inancın gereklerini öğrenip başkasına aktarmak olarak anlasılır Cemaatin islerinin yürütülebilmesi için, zekat müessesesidir. Ayrıca onlar, Selmanın ismini zikretmenin zekat farizasını kaldırdıgına inanmaktadırlar. Hac ve Ziyaretler Hac ibadeti de bırtakım isimlerin bilinmesiyle gerceklesmektedir. Onlara göre Beytin Muhammed, Safnın Mikdad, Mervenin Ebu Zerr, iki eşiğin Hasan ve Hüseyin, kapının halkasının Caferi Sadık, Beytin altındaki yerin Fatıma bt. Kays oldugunu bilmek haccı tamamlamak demektir. Nusayri büyükleri ve onların kabirlerine yapılan ziyaret olarak anlaşılmaktadır Onlara göre müslümanların ziyaret ettikleri kabe, küfrün başı ve putların ilahıdır. Çünkü o da, put gibi tastan bir varlıktır Nusayrilerin yerlestigi tek bir türbesiz mahalle olmadıgı ve bu türbelerin cok canlı ibadet yerleri oldugu dikkat çekmektedir. Hatayda 283 nusayri türbesi vardır Nusayriler, bayramlarda ve adaklarda kurban kesmek ve dilek dilemek icin her fırsatta türbe ziyareti yaparlar. Türbelerin yakınındaki agaclar kutsal sayılır ve dılek agacı olarak kullanılır. Türbe yanındaki suların ise, kutsal ve bu nedenle şifalı olduguna inanılmaktadır. Hızır türbeleri, en önemli ve en büyük türbelerdir. Türbelerin yapılış nedneleri arasında, yapılan yerin adının Kuranda gectigine inanılması, adına türbe yaılan kişinin rüyada görülmesi ve herhangi bir dilegin gerceklesşmesi karşılıgında türbe yapılmasının adak olarak belirlenmesi gibi hususlar da zikredilmektedir. Makama (ziyaret edilen türbe) saygı sadedine öne çıkan uygulamalar arasında kapının öpülmesi, makam etrafında dönmek, türbe etrafında araba ile dolasmak, çicek sunmak ve para kasasına bagıs gibi ritüeller gelmektedir. (buhur yakmak, mum yakmak, caput baglamak, mektup bırakmak… Nusayri türbelerınde yapılması yasak olan davranıslar arasında kirli girmek, bası acık olmak, makyajlı ve acık elbise giymek ve günahkar olmak gibi hususlar gelmektedir. Diğer Uygulamalar Bircok bayramları vardır. Bu bayramlar islami bayramlar ve kutsal günler, nevruz bayramları, öteki inanclardan alınan bayramlar ve geleneksel bayramlar olmak üzere dört grupta ele alınabilir. Hiristiyanlıga ait bayramlar daha coktur. 15 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI peygamberin dogum günü, Hz. Alinin ölüm günü, Hüseyinin kerbelada sehit edilmesi… kutsal kabul edilir. Bayramlar cogunlukla bayramı yapan kişinin evinde veya evi uygun degilse türbelerde ve özellikle Hızır türbelerinde kutlanmaktadır. Nusayrilerin dini bayramlarının her birininde kurban kesilir. Her nusayri ailenin özel olarak kutladıgı, atalarından m,ras kalan bir bayramı vardır. Bayramların cok olması ve bunların bir kısmının baska dinlerden alınması, Nusayrilerin öteki dinlere karsı saygılı olduklarını ve onlardan etkilendiklerini göstermektedir. Yine bayram, hayır ve adaklardaki toplu namazın (cem) sorgulama, ödül ve yardımlaşmayı içermesi ise, Nusayrilerin sosyal sorunlar icin kullandıkları bir çözüm yolu olarak görülebilir. Ölümle ilgili gelenek Müslüman gruplardakinden cok farklı degildir. Cenaze islami geleneklere uygun olarak göülür. Ölen kişi erkekse cenaze seyh tarafından, kadın ise gerekli duaları bilen bir kadın tarafından yıkanır. Din Adamları Büyük seyh, seyh ve nüvebten (nüvvab) ibaret üç grup seyh, bir de imamlar zümresi vardır. Büyük Şeyh din işlerini yürütür Alinin yeryüzündeki gölgesi ve vekili olarak kabul edilir, beser üstü kudret ve kuvvetlere sahip olduguna inanılır Şeyh Spylarının meleklerden geldiğine inanılan şeyhlerin sayısı daha coktur. İnanclarına göre, meleklerin şeyhlere hulul ettiği ileri sürülmektedir. Cemaatlerin manevi önderleri olup, merasimlerin ve ziyaretlerin idarecileridirler Sosyal anlamda toplumun en itibarlı kişileri olan seyhlerin evleri ve kapıları her zaman cemaate acık olup, seyh olabilmek için kültürlü ve şeyh ailesinden gelmiş olmak icap eder. Şeyhler Nusayrilerin temel ibadeti olan toplu namazı da yönetirler. Yanında ise nakipler ve necip oturur. Nakipler, şeyh soyundan gelen kimselerdir. Şeyh adayıdırlar Nacip ise cemaat icinde dürüst, güvenilir ve toplu namaz konusunda bilgili, yaşlı erkeklerden biri olabilir. Son zamanlarda kentleşmenin getirdigi degişim sonucunda, şeyhlerin otoritesinin sarsıldıgı gözlenmektedir. Şeyh ailesi bir ocaktır, bu makam, babadan oğla gecer ama zorunlu degildir. Şeyh olma kıstasları dürüstlük, ehli beyte baglılık, dini eğitimi tamamlanmıs olma, disiplin, yetkinlik ve liyakattir. Nüveb Alt tabaka şeyhleri olarak nüvvab, şehy olmayan ve fakat şeyhlere vekalet eden, ilerde şeyh olmaları umulan kimselerdir. 16 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI İmamlar İmamlar (hocalar9 klasik Nusayri sisteminde bulunmamakla birlikte, Sultan II.Abdülhamıt devrinde, mevcut imamaet görevlerine atanmalarıyla ortaya cıkmıs bir din görevlileri sınıfıdır. (fahri İmam) Bugün de Nusayriler imam ve müezzin kadrolarını kullanarak devletten maaş almakla birlikte, camilerde ezan okumakla yetinip namaz kılınmadıgı ve bos bırakıldıgı görülmektedir. İmamlar cemaatin asıl önderleri değildir Mezhebe Giriş Merasimleri Nusayrilikte erkek çocuklar ergenlik yasına geldiklerinde, babaları tarafından, mezhebin sırlarını ve erkanlarını öğretmesi ve cocugun mezhebe girişini tavassut etmesi icin bir mürşide götürülür Din amcası Kadınların hiçbir dini sorumluluk ve zorunlulugu bulunmadıgı icin, onlara dini bilgiler aktarılmaz. Çünkü kadın, evlenince yabancı bir erkekle yaşayacagı icin sırları acıga vurabilir. Genc kızlar, adet görmeye basladıkları zaman, kısa bir egitim görürler. Boy abdesti almayı öğrenirler, abdest alırken okunacak dualar… Ataerkil yapısı hakimdir, kadınlar ikinci plana atılır Gizli bilgiyi acıklayanlar, toplumdan dıslanarak cezalandırılır. Törensel uygulamaların da yer aldıgı bu örgenimi basarıyla tamamlayan bireyler, şeyhlerin şecere defterine kaydedilir ve böylece yola girmiş kabul edilirler. Genc birey, kendisine bu bilgileri ögreten amca cocuklarını da kardesleri olarak görür. Aralarında evlilik gerceklesmez, fakat mirastan yararlanamazlar. Eskiden amcalık egitimi almayan erkege kız verilmezdi. Amcalık gelenegi bazı bakımlardan, Anadolu aleviligindeki musahiplik gelenegine benzeyen bir sanal akrabalık olarak da görülebilir. Hiristiyanlıktaki vakftis babalığına da benzemektedir Amcalık geleneginin uygulanması konusunda iki farklı tarz vardır. Haydariler üc asamalı, Kilaziler ise tek asamalı ritüel yapmaktadırşar. Haydariler: amcalık namazı kılındıktan sonra, aday olan cocuk dogrudan amca evine gitmektedir. Kilaziler: aynı ritüelin bütünü üce bölünerek yapılmaktadır. Üç kurban kesilmekte, üc kat zekat verilmetedir. Nedeni, sır olarak öğretilen bilginin acıga vurulmamasının güvence altına alınmasıdır. Nusayrilerde şeyh ve yardımcılarına verilen para ile alevi- Bektaşilerde dedeye para ya da mal verilmesi arasında benzerlik vardır. Meşveret Cemiyeti İlk asama olan meşveret (danışma) toplantısı yapılır. Çocugun amca egitimi icin uygun olup olmadıgına karar verilir. Toplu manaza katılacak erkekler, bilen birinin nezaretinde abdest alarak temizlenmek zorundadır. Fardi namazda el, yüz ve cene yıkanır; toplu namazda ise bütün vücut yıkanır. Nusayrılerde basest alma biçimi ve okunan dua, Alevi-Bektaşilerde okunan dua ile benzerlik göstermektedir ve Sünnilerinkinden farklıdır. 17 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI İşare duasının okunmasından sonra, çocuk okdaya alınır ve amcasının yanında ayakta durur. Çocuk nefisini alcalttıgını ve itaatkar olacagını göstermek icin, şeyhin, amcanın ve törende bulunan yaslıların ellerini öperek oturur. Aday sırrı acıklamayacagına dair yemin eder Aday uluhiyetin sembolü demek olan saratan ictikten sonrai Abdu’n-Nur (Nurun kulu) adını alır ve nakıb, gizlilik esasına uymayı kabul ettigini gösteren bir dua okutur. AMS harflerinin manalarını anlatmadan, sadece bunlar bir mühür olarak tekrar ettirilir. Melik Cemiyeti İkinci aşamaaı, ilk cemiyetten yaklasık 40 gün sonra yapılır, ilk asamadaki ritüel tekrarlanır. Adayın ikinci aşamaya kabul edilmesi, hakkında olumlu karar verildiginin göstergesidir. Bu aşamada da kurban kesilmesi ve hazırlıkların tamamlanmasından sonra, toplu namaza baslanır. Aday çocuk, yaslıların ve seyhin elini öperek seyhin karsısına, amcasının yanına oturur. AMS harflerinin sırrı Ali, Muhammed, Selman demek oldugunu söyler. Daha sonra bu üc harfı her gün 500 defa etmesi emredilir. 40 kez yemin eder Artık Nusayrilige girmiş sayılır. Yeni Bir Hayata Davet Merasimi Üçüncü aşama, yeni bir hayata davet merasimi, aday ileri gelen bir aileye mensupsa veya şeyh ailesinden geliyorsa, ikinciden yedi ay; halktan birisi ise dokuz ay sonra yapılır. Şeyh Hz.Aliyi, nakıb Hz. Muahmmedi, necib de Selamnı temsil eder. Çocugun davranısları gözlemlenir, bu eğitimi almaya yetenekli olup olmadıgını arastırırlar. Bu sırada on iki havari önlerindeki on iki bardaktan birer yudum icki alırlar. Aday da icer ve böylece uluhiyete erilmiş olur. Bu asama, daha cok bir sınav niteligi tasır. Kimsenin malına, rızkına göz dikmeyecegine, hırsızlık ve zina yapmayacagına, ac gözlü olmayacagına ve kendisine ögretilen sırları hicbir surette acıga vurmayacagına dair kırk kez yemin ettirilir. Kefiller, onun sır saklayacagınai aksi taktirde kendilerince öldürülecegine sahitlik ederler. Son aşamadaki ritüelin tamamlanmasından sonra aday, amcasının evine yolcu edilir. Çocuktan abdest almayı ve namaz kılmayı ögrenmesi, 12 imam, 14 masum ve 5 eytamın kimler oldugu ögretildiktan sonra Kitabu2l-Mecmu’nun 16 bölümü namazda okuması icin cocuga ezberletilir. Sonunda egitimi tamamlayan cocuk, yetişkin bir Nusayri olarak evine döner Sonuc olarak Nusayrılık, özünde İslam kültür cografyasında ortaya cıkan bir mezhp olmakla birlikte, Nusayriliğin inanc sistemi ve erkanlarını olsuturan inanc ve uygulamaların, gecmişte yasamıs ceşitli din, kültür ve inanc bicimleri ve felsefi ekollerdeb etkilenme sonucu, diğer İslam mezheplerinden tamamen farklı ve eklektij bir sistem ortaya koyduklarını göstermektedir. 18 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Nusayriliğin Günümüzdeki Durumu Suriye, Türkiye ve Lübnanda yasamaktadır Suriye nüfusunun yaklasık yüzde 12-15ini olusturan Nusayriler, agırlıklı olarak Lazkiye ve Cebel-i Ensariyye bölgesinde yasamaktadırlar. Lübnanda ise, daha cok kuzey bölgesinde on bin dolayında nüfus sahip kücük bir grup olarak varlıgını devaö ettirmektedirler. Türkiye de yasayan yaklasık bir milyon Arapın cogu Nusayri olup bunlar daha cok Hatay ile kısmen Tarsus, Adana ve Mersin civarşarında yasamakta ve Suriyedeki Nusayrilerle baglarını sürdürmektedirler. Ehl-i Sünnet’in Teşekkül Süreci Ve Fikri Çerçevesi 1. İsimlemdirme Meselesi Sünnet sözlükte: ister iyi ister kötü olsun, davranış, yol gidişi ve adet anlamında gelir. Gecmiş ümmetlerin gittigi yol Kuran-ı Kerimde, Evvelkilerin Sünneti ( sünnetülevvelin) ve Allah’ın Sünneti (Sünnetullahh) olarak iki ayrı terkipte kullanılmaktadır. Allah’ın kanunu, Allah’ın davranış şekli “Bu Allah’ın ötedenberi süregelen yasasıdır (sünnetullah): Allah’ın yasasında (sünnetullah) bir değişme bulamaysın” (48. Fetih, 23) Bir hadis terimi olarak, Hz.Peygamberin söz, fiil ve takrirleridir. Ehli Sünnet ise, Resulullahın sünneti ile sahabe ve tabiunun yolundan yürüyenlerdir. Ancak Ehli Sünnet vel Cemaat terkibnde yer alan Ehli Sünnet, Hz.Peygamberin tatbikatının ruhunu benimseyerek onun zihniyeti dogrultusunda uygulamalarda bulunanlardır. Cemaat sözlükte, birlik, beraberlik, bütünlük.. Ehli Sünnet vel Cemaati, Resulullah ve ashabının dini uygulamalarına uyan ve ondan ayrılmayan ilk dönem Müslüman çogunlugun dini anlama, acıklama ve yaşama bicimi olarak tanımlamak mümkündür. Bu terkip Harici, Sii,Mutezile,Murci olmayan kesimlere karsılık kullanıldıgı acıktır. Ehli Bid’at’ın zıddı Hicri birinci asırda, belli bir dini- toplumsal yapıyı tanımlamak için kullanılmamaktaydı. 2.Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in Oluşum Süreci Tarihi acıdan Ehli Sünnet, siyasi, itikadi, toplumsal boyutlarıyla hicri ikinci asırdan itibaren teşekkül etmeye baslamıstır. Ehli Sünnetin doğuş sürecinde etkili olan ve ona taban olusturan bir “Umumi Dini Hareket”ten söz etmek mümkündür. Mutedil Merkezi Zümre olarak da tanımlanan bu kesim, Hz.Peygamberin ilk vahyi alışıyla başlayan tarihi akış içerisinde kendisini göstermektedir. Hicri ücüncü yüzyıldan itibaren ise, Ehli Sünnet ve benzeri kavramların, “Müslümanların büyük cogunlugunu temsil eden zümreler icin yaygın bir tarzda” kullanıldıgı anlasılmaktadır. İslam toplumunun cogunlugunu teşkil eden genel dini toplumunda siyasal birliği saglamaya yönelik iktidarın yanında yer alanları ifade eden siyasal bir kavramdı. 19 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Ahl-i Furkat ise, iktidara muhalif kesimleri olusturuyordu. Bu yüzden Muaviyenin iktidarı ele gecirmesinin hemen sonrasında 41/661 yılı Cemaat yılı olarak ilan edildi. Dini ve kelami temellendirmelere tepki olarak bidata karşı Hz.Peygamber ve ilk dört halife dönemindeki siyasi ve dini tatbikata sünnet, bunları korumaya calısanlara da Ehli Sünnet/ Sahibu Sünnet tabiri kullanılmaya başlandı. Kader, itizal ve irca gibi sonradan orataya atılan fikirkerin zıddı fikirlerse Sünnet, onların savunanlara Ehli Sünnet dendi. Ehli Sünnet kavramının kelami cercevesi, yavas yavas olusmaya/olusturulmaya başlanmıştı. Hicri I./VII. Asrın sonlarında Mürcie ve Osmaniyye ile daha cok meslek gruplarını ifade eden, ancak bazı kelami ve tasavvufi cağrışmaları olan Kurra ile İslamın günlük hayata yönelik bireysel ve toplumsal ilkelerini sistemleştirmeye calışan Fukaha da, Ehli Cema’at’in içerisinde yer alıyordu. Fıkhi boyutunun oluşmasında en etkili olanların başında Hasan Basri bulunmaktadır. Ehli Sünnet vel Cemaat, dogusundan günümüze kadar hicbir zaman yeknesak, ahenkli ve insicamlı bir yapı olmadı. Ehli Sünnet, mevcut fırkalara karşı tepli göstren mutedil pek cok kimse arasında kabul gören şemsiye bir kavram oldu ve herkes ona kendi rengini vermeye calıştı. Bununla birlikte kendi arasında III./IX. Asırda ortak inanc esasları, hadis külliyatı, fıkıh ve fıkıh Usulü ile Tefsir usulünün temel ilkeleri üzerinde geniş bir ittifak olusturdu. Bu çoğulcu yapı, itikadi boyutuyla, daha sonra Selefilik olarak isimlendirilecek olan Hadis Taraftarları, Eşarilik ve Maturidilik olarak günümüze kadar ulaştı. 3.Ehli Sünnet vel Cemaat İçerisinde Farklilaşmalar Mucie ve Ehki Sünnet Kıble Ehlinden hiç kimsenin büyük günahı dolayısıyla tekfir edilmeyecegi ve ebedi Cehennemde kalmayacagı fikrini benimsedi. Hicri II.asrın ilk yarısında ortaya cıkan Ehlül-Hadis ve Ehlür Reyin kökenlerinin, siyasi hadiselere karısmayan ve tarafsızların olusturdugu Harici, Şii, ve Mutezile çevrelerce, ilk tasniflerde Mürcie diye tanımlanan bu grubun icerisinde oldugu görülmektedir. Ehli Sğnnetin itikadi ve siyasi konularda görüş ayrılıkları başladı. Özellikle imanın tanımı, imanda istisna ve halifelerin fazilet sırası gibi konular bu sorunların başında geliyordu. II./VIII.asrın başlarında Mutezilenin ortaya cıkması ve Şianın merkezi bir bünyeye kavuşmasıyla birlikte, II./VII. Asrın ortalarında, daha cok Irak merkezli Ebu Hanifenin öncülüğünde olgu merkezli ve sorunları çözmede akla önemli bir nüfuz alanı tanıyan Rey Taraftarları adıyla bir zümreleşme başladı. Bunun karşısında genelde Hicaz merkezli olan ve daha cok Hadis Taraftarları diye isimlendirilen bir muhalefet grubu cıktı. Maturidilik, Ebu Hanifeden gelen bir cizgi üzerinde vücut bulmuştur. Rey Taraftarları Murcienin itikadi ve fıkhi görüşüleri, Hammad b. Ebi Süleymanın basını cektiği ve daha sonra Ebu Hanife etrafında odaklanan bir grup tarafından burda sistemleitirildi. Rey Taraftarları, Kufe Mürciesi veya Fukaha Mürciesi gibi isimler verildi. Ebu Hanife, Hadis taraftarlarınca Mürcienin bir mensubu ve önderi olarak görüldü ve reyiyle hükmettiği ve İrca fikrini benimsediği icin tenkid edildi. 20 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Ebu Hanifenin fikirlerinin sistemleşmesinde önemli katkıda bulunan şahsiyetler arasında, hocası Hammad b. Ebi Süleyman, Salim b. El-Eftas, Amr b. Dinar.. gibi isimler bulunmaktadır. Ebu Hanifenin görüşleri, yakın çevresi ve öğrencilerinden Muhammed eş- Şeybani, Ebu Yusuf Yakup b. İbrahim, Kadid b. Cafer, Yasin b. Zeyyat… daha pek cok kimse tarafından paylaşılmış, yazılı ve sözlü olarak savunulmaya devaö edilmiştir. Rey taraftarları, genelde, mevali kökenli olup hadiste zayıf kabul edilmişlerdir. Kufade toplumsal yapının sürekli değiştigi bu sehirde, mevcut problemlerin çözümünde reye akli metodlara daha fazla basvurulması zorunlu idi. Mucienin fikirlerinin benimsediginden ve bu mezhebin mensupları oldugundan Sünnet Mürcie adı verilmiştir Mezhepler Tarihi klasik kaynakları, genelde, Mürcie ile Rey Taraftarları arasında bir ilişkinin bulundugunu kabul etmişlerdir. Abbasilerin kurulus yıllarından itibaren Ebu Hanifeyle aynı görüsşte olanların kadılık ve diğer resmi görevlere atanmasıyla, Kufe ve Bagdaddan sonra Rey Taraftarlarının en güclü merkezleri Horasan ve maveraünnehir bölgesi oldu. Siyasi ve itikadi görüsleri: İnsanlar, dogustan günahsızdır ve islamı benimseyecek sağduyu ve selim bir fıtratla yaratılmıslardır. Daha sonra özgür iradesiyle mümin veya kafir olur. Din ve Şeriat birbirinden farklıdır. Din, Allahın bütün peygamberlere gönderdiği mesajın degişmeyen kısmıdır. Buda inanc, ibadet ve ahlaktır. Bunun dısındaki sosyal ilişkilerle ilgili hükümler ve ibadet şekli farklıdır. Dinin bu kısmına, Seriat denir. Allahın dini tektir. Oda İslamdır. İman, dil ile ikrar kalb ile tasdiktir. Büyük günah işlemek, mümini imandan ve dinden cıkarmaz. Dinden cıkaran büyük günah, sadece Allaha şirk kosmak ve onu inkar etmektir. Müslümanlar sadece amellerde birbirinden üstün olabilirler. Ama cok amel etmekle iman artmaz, az amel etmekle ise azalmaz. Allah insanlara gücünün yetmediği seyleri yüklemez. Tevil varsa tekfir yoktur. Akılcılıkta Hz.Ömerin anlayısını esas almışlar ve onu geliştirmişlerdir. Dini meseleleri çözmekte aklı sınırsız bir sekilde kullanmışlardır. Onlara göre ayetler ve hadisler sınırlıdır. Fakat olaylar, olgular sınırsızdır. Dolayısıyla aklın kullanılması kacınılmazdır. Bu ekol, kendi kültür cercevesinde yetişmiş Ebu Mensur el-Maturidi ile birlikte, yeni bir boyut kazanarak Ehli Sünnet vel Cemaatin iki büyük kolundan birisi olan Maturilğin doğuşuna zemin hazırladı. Hadis Taraftarları Hadis taraftarları, sünnet ve asar2ı merkez alan gelenekçi bir din anlayışını temsil edenlerin müşterek adıdır. Onlar, İslamın Kitap, Sünnet, Sahabe ve tabiunun sözlerinden hareketle anlasılması gerektiğini; bunların dışındaki şahsi rey ve akli istidlallerin mecbur kalmadıkça kullanılmayacagını savunurlar. II./VII. Asrın ortalarında teşekkül etmiş olan bu ekol, Ehlu’l-Hadis, Ehlu’s-Sünne veya Ashabu’lHadis adıyla da bilinmektedir. Hicri II./IX. Asrın ortalarına gelindiğinde, İslam dünyasında Havaric, Mürcie, Şia (Rafıza/Zeydiyye) ve Kaderiyye/Mutezile gibi pek cok mezheb ortaya cıkmıs. 21 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Bir takım yeni fikirler (bidat) zuhur etmiş, tartısılmayan konular gündeme gelmiş, akıl ve rey, teknik anlamda daha cok kullanılan bir kaynak olmaya başlamıştı. Şii oluşumlar imamet konusu; Mürcie iman konusu; Mutezile ise beş esas konusunda akıl ve bir takım akli istidlalleri sık sık kullanır olmuştur. Yabancı kültürlerle temas sonucu Müslümanlara diger din ve felsefe mektepleri arasında meydana gelen tartışmaların yogunlaşması, Abbasi yönetiminin daha cok Şii, Mürcii ve Zeydi çevrelerle yakın temas icerisinde olmaları, bu oluşumların dışında kalan cevrelerde sert tepkilerle karşılandı. Haricilik, Mürcilik, Şia ve Mutezile gibi fikri ve siyasi zümreleşöelere bir tepki olarak ortaya cıkan Hadis Taraftarları, müslümanları icinde bulundukları parcalanmıslıktan kurtarmak, toplum hayatını idealleştirilen Hz.Peygamber dönemine göre şekellendirmek, birlik ve bütünlük icerisinde yasatmak iddasındaydı. Genelde görüslerini hadislere dayandıran, Kitap ve Hadisten bagımsız rey kullanmaktan sakındıran ve onu kullananları eleştiren kimseler olarak tanınmıstır. Ehlül-Hadis, Ashabül-Eser veya Sahibüs-Sünne olarak da tanımlanırlar. Bu hareketin teşekkülünün 130/747 yılından sonraya raslandıgı rahatlıkla söylenebilir. İlk temsilcileri Malik b. Enes, Mısırda Leys b. Sa’d, Hammad b. Zeyd, Abdullah b. Mübarek… oldugu görülür. Hadis taraftarlarının yıldızı, halife Mütevekkil döneminden itibaren parlamaya basladı. Ahmed b. Hanbel ve Abdülaziz el-Mekki, Mutezileye muhalefetin basını cekiyordu. Bu hareket Hanbeli, Safi, Maliki ve diherlerinden olusan geniş bir taraftar kitlesi edindi. Hadis alanında Kütüb-i Sitte, ltlkadi ve kelami alanlarda Kitabu’l-İman, Kitabu’s-Sünne, Akide ve İ’tikadat adıyla bilinen devada bir edebiyat meydana geldi. Hadis Taraftarlar, II./IX. Asırdan itibaren, dört ayrı grup olarak varlıgını sürdürdü: Malikiler,Şafiiler,Hanbeliler,Zahiriler (davudiler) Yazdıkları Kitabü’l-İman adlı eserlerde, iman, akide,ahlak,ibadet gibi konular icicedir. Hadis Taraftarlarının görüşleri tevhid, iman ve büyük günah, insan fiilleri ve kader, imamet ve siyaset, bidat ve benzeri konularda yogunlaşmaktadır. Allah tektir, Hz. Muhammed O’nun resulü, .. İman. Söz, niyet ve ameldir. Ameller imanın bir parcasıdır. İman, artar ve azalır. İmanı acıklarken “İnsallah ben müminim veya ümit ederim ben müminim” seklinde istisna yapmak gerekir. Hayır ve şer, Allah’ın kazası ve kaderiyledir. Hz. Peygamberden sonra, insanların en faziletlileri e, bu dört halifedir. Safiilik ve belli ölcüde Malikilik, bir süre sonra Ehli Ünnetin kelami ekolü olan Eşariliği benimsedi ve onunla aynı tarihi paylastı. İtikadi ve kelami boyutu birlikte temsil eden Hanbelilik ise, Hadis Taraftarlarının en aşırıları olarak kaldı. Ehl-i Sünnet’in Fikri Çerçevesi Siyasi çercevesini belirleyen iki önemli fikir vardır. 1.Hz.Peygamberden sonra ilk mesru halifenin Hz.Ebu Bekir ve daha sonra sırasıyla Ömer, Osman ve Ali oldugu ve bunların tarihi sırasının aynı zamanda fazilet sırası oldugu ve Ali oldugu ve bunların tarihi sırasının aynı zamanda fazilet sırası oldugu fikri idi. 2.Cemel ve Sıffine katılanların Allah’ın ahirette 22 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI verecegği hükme bırakılması ve sahabenin tekfir edilmemesi veya onlara kötü söz söylenmemesi fikri idi. Genel anlamda Ehli Sünnetin siyasi görüsleri Haricilik ve Şiaya tepki olarak olusturuldu ve cogu kere güncel siyaseti tartışmaktan cok gecmişte kalan siyasi tartışmalar sürdürüldü. “İmamlar Kureyştemdir” rivayetini esas kabul ederek halifelerde Kureyşlilik şartı arandı. Ehli Sünnetin yaapısını olusturan kelami unsurlara gelince, imanın tasdik ve ikrarla gerceklestiği, küfrün imanın zıddı oldugu, büyük günahın imandan cıkarmayacagı büyük günah işleyenin tekfir edilemeyecegi, hayır ve şerrin Allah’tan oldugu gibi görüşler benimsendi. “Ehli Kıble tekfir edilemez” Hicri II. Ve II: Asırlarda Allah’ın sıfatlarının onun ne zatının aynı ne de gayrı oldugu ve Kur’an’ın mahluk olmadıgı esasları Ehli Sünnete mensup olmanın vazgecilmez unsurları haline geldi. Rey Taraftarları ve Hadis taraftarlarının akide esasları: 1. İman, Allahın varlıgını ve birligini, resullerin Allah’tan getirdiklerini toptan kabul etmektir 2. İman esasları, Allaha,meleklere, kitaplarına,resullerine,öldükten sonra dirilip hesap vermeye,hayırıyla serriyle ve tatlısıyla acısıyla kadere inanmaktan olusur. 3. Allah bir tekdir, O, eş ve çocuk edinmemiştir. 4. Hz.Muhammed, O’nun resulü 5. Kur’an Allah kelamıdır ve mahluk degildir 6. Allah’ın isimleri vardır fakat bunların Allah’tan baska seyler oldukları söylenemez 7. Hayır ve şerrin hepsi Allah’tandır 8. Allah’tan baska yaratıcı yoktur. Kulların iyi ve kötü fiillerinin hepsini yaratan Allah’tır. 9. Müminleri, itaatine muvaffak kılan, kafirlerin ayagını kaydıran Allah’tır 10. Müminler, gözleriyle ayı gördükleri gibi Kıyamet gününde de Allah’ı göreceklerdir. Kafirler ise, onu görmeyeceklerdir. 11. Kıble Ehlinden hic kimse, zina, hırsızlık ve benzeri isledigi günahları dolayısıyla tekfir edilemezler. Büyük günah işlemiş olsalar bile, imanları dolayısıyla mümindirler 12. Büyük günah sahibinin, cehennemlik olduguna, Tevhid Ehlinin de cennetlik olduguna hükmedilemez. Bunların durumu Allah’a havale edilir. 13. Allah’ın Resulünün şefaati ve kabir azabı haktır. Şeffat, büyük günah sahipleri icindir. 14. Havz, Kevser, Sırat, Allah’ın kullarını hesaba cekmesı haktır. 15. İlk müslümanlara karsı saygılı olmak, hatalarından dolyısıyla eleştirmemek ve onlara sebbetmemek gerekir. 16. Ashabın en faziletlileri sırasıyla Hz.Ebu Bekir, Ömer, Osman, Alidir. Hz.Peygamberden sonra, insanların en faziletlileri de, bu dört halifedir. 17. Namaz her imamaın arkasında kılınabilir. 18. Mestler üzerine mesh sünnettir. 19. Müslüman yöneticilerin basarılı olması icin dua edilir. 20. Mirac haktır 21. Münker ve Nekir haktır 22. Ehli Kıbleden ahlaklı veya ahlaksız herkesin cenaze namazı kılınır 23. Cennet ve cehennem haktır 24. Ölen de öldürülen de eceliyle ölür 25. Kulların sahip oldugu rızıkların hepsi, ister helal olsun, Allahtandır 23 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI 26. Cemaatten ayrılmamak, birlik ve bütünlüğü bozmamak gerekir Ehli Sünnetin felsefi ve metafizik boyutu genel olarak Meşşailik ve İşrakiligin gölgesinde gelişti. Eşarilik zaman zaman, felsefe ve tasavvufun etkisiyle savruldu. Belli bir süre sonra da Gazzaliyle birlikte felsefeye karsı bir aksülamel cephesi olustu Ehli Sünnet IV./Xç asırdan itibaren geniş halk kitlelerinin desteğini kelami ve siyasi görüslerinden cok fikhi ve tasavvufi görüşleriyle aldı. Maturidilik, kelami cercevede kalmayı başardı. Ancak Hanbeli çevrelerde, Eşariliğin bir taraftan felsefi gelenekten diger taraftan tasavvuftan etkilenmesi büyük tepkiyle karsılandı. Şiaya karsı ortak bir tepki oluşturuldu. Özellikle Mut’a nikahı ve cıplak ayaga mesti reddeden fikirler akide kitaplarının temel cümleleri haline geldi. Kuzey Afrikada ve Endülüste Malikilik ve Şafiilik, Arap yarımadasında Hanbelilik, İrak; Horasan ve Maveraünnehirde Hanefilik, kısmen Şafiilik Ehli Sünnet Müslümanlarının günlük hayatının belirleyen hukuk sistemleri haline geldi. Maturidilik İslam düsünce tarihinde IV./X. Ve V/XI. Yy da İmam Ebu Mansur el-Maturidinin fikirleri etrafında olusmus kelami bir düsünce ekolüdür. İmam Meturidi, Ebu Hanifenin fikirlerini geliştirerek köklü bir kelam ekolünün olusmasını sagladı. Türkiştanda kuruldu. Akıl ve vahyi birlikte kullanan bu ekol, Maveraünnehir cografyasında yetişmiş mütekellimlerce kurumsallastırıldı. 1.Maturidiligin Doğuşunu Hazırayan Dini, Siyasi ve toplumsal Sebepler IV./X ve V/XI asırlar da Maturidi ile tartısmalara giren ve reddiyeler yazan Mutezili Ebul Kasım el-Belhidir Fıkıhta hanefiliği benimsemeleri, Semerkandda Hanefiler arasında tutunmalarını kolaylastırdı. İsmaililik, Karmatilik adıyla, Samaniler döneminde Semerkand, Nesef ve diger Maveraünnehir şehirlerinde gizli veya acıktan faaliyetlerde bulundular. Hadis Taraftarları edebiyatı icerisinde önemli bir yer işgal eden Kütübi Sittenin 6 yazarından dördü, yanı Nesai,Buhari,Müslim ve Tirmizi bu bölgeye mensup alimlerdendi. Burada onların eserleri yoluyla, bu ekolün fikirleri güclenmeye vaslamıstır. Ancak bölgede en güclü mezhep fıkıhta Hanefilik, itikadise Mürcie idi. 2.İmam Maturidinin hayatı, İlmi Kişiliği ve Eserleri Adı Muhammed b. Muhammed b. Mansur Semerkandda dünyaya geldi, 333/944 semerkandda öldü Türk asıllı olması kuvvetle muhtemeldir. Darül Cüzcaniyye de egitim gördü, hocası Ebu Nasr el İyaz sonra merkezin basına gecti Kelam fıkıh, fıkıh usulu, mezhepler ve kıraat konusunda cok sayıda eser bırakmıstır 24 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Te’vilat’l- Kur’an adlı tesfiriyle Kitabu’t- Tevhid adlı eseri bize ulasabilmiştir. Kitabu’t-Tevhid ve Te’vilat’ı da kelami düsünce ve türklerin dini düsünce tarihi acısından önemlidir. Cünkü bu eserleriyle birlikte, akıcılık ve hosgörü Türk din anlayısının temel taşları oldu. Ögrencileri: Ebul Kasım İshak b. Muhammed b. İsmail el hakim es semerkandi, Ebul Hasan Ali b. Said er Rüstügfeni, Ebu Ahmed b. Ebi Nasr Ahmed b. Abbas el İyaz ve Ebu Muhammed Abdülkadir b. Musa el Pezdevi… Maturidinin yestistigi dönemi dinin ve fikri bakımdan inceleyecek olursak, Mutezilenin Abbasiler tarafından takibata ugradıgı, Hadis Taraftalıgının devlet tarafından desteklendigi, Şii ve İsmail fikirlerin ve tasavvufi düsüncenin yaygınlık kazanmaya basladıgını görürüz. Kitabu’t-Tevhidde görüldüğü kadarıyla, o insan bilgisinin kaynaklarını sistematik bir sekilde ele alarak analiz eden ilk müslüman kelamcıdır. Maturidi, gerek Kelam ve Tefsirde, gerekse Fıkıhta son derece önemli kavramsal analizler yapmıs, bazı kavramları yeniden tanımlamıs veya yeni kavramlastırmalara gitmistir. Ebu Hanifrnin itikad (usulü’d-Din) ve fıkıh (Furuü’d-Din) olmak üzere her iki alanda ihtisaslaşma gelenegini sürdürülebilen cok az sayıdaki kişiden birisidir. Ebu Mansur el Maturidi Ebu Hanifenin görüşlerinden anlasılması zor olanları acıklamıs, daha yeni delillerle güclendırmıs ve bu zemin üzerinde akılcı-hadari bir din ve dünya görüsü olusturmayı basarmıstır. O Semerkand’da fıkıh, Kelam ve tefsir gibi cesitli alanlarda ihtisaslaima merkezi olan Darü’l Cüzcaniyye de hem ögrenci olmus, hem de ders vermiş birisidir. Kendi döneminin ihtiyaclarını karsılayacak bir fıkıh usulü inşa etmeye calısmıstır. Yazmıs oldugu eserler dolayısıyla, kendi döneminde Semerkandda Hanefi fıkıhının reisi olmustur. Kimi konularda Ebu Hanifeden farklı görüsler ileri sürebilmiş, yeni tanımlar ve kavramlar ortaya atabilmiştir. Kendi döneminden itibaren görüslerini takip eden ve yaroumlayan Ebu Seleme, Pezdevi, Ebul Muin en Nesefi, Öer en Nesefi, Ebu İshak es Saffar el Buhari.. basta olmak üzere cok sayıda kelamcı yetişmiş ve cok kıymetli eserler vücuda getirmişlerdir. Kitabur Tevhis ve Tevilat kelama gercek anlamda bir bilim hüviyeti kazandırdıgı acıkca görülecektir. Onun kelam ilmine kazandırdıgı en önemli yeniliklerden birisi, Bilgi Kuramıdır. O sistemize ettigi bu bilgi kuramının sadece kelama degıl tefsir ve fıkıh olmak üzere diger alanlara da uygulamaya calısmısıtr. Kuranı bilgi kaynakları arasına dahil etmiştir. İslam düsüncesinde Teolojik Akıcılıgın ilk temsilcilerinden birisi Nitekim dinin ögrenilmesinde aklı ve nakli iki önemli bilgi kaynagı olarak görmüştür. Maturidi akılcı tefir (dirayet) geleneginin ilk temsilcilerinden birisi kabul edilebilir. Ona göre tefsir Allah’ın muradının ne oldugu konusunda kesin bir fikir beyan etmektir. Te’vil ise, Allah’ın muradının ne oldugu konusunda kesin hüküm vermeksizin muhtemel olanlardan sadece birisini tercih etmektir. Biricisini Sahabeye ikincisi ise sonraki nesillerden dinde salih olanlara hasretmiştir. Bu yaptıgı tevilleri sadece sahibini baglayan te’viller olarak görmüş ve bunları kutsallastırma yoluna gitmemiştir. 25 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Yorumunda akla ve reye daha fazla bir nüfuz alanı tanımakla birlikte, nadiren de olsa hadislere ve sahabe tefsirine de basvurmustur. Deilil olarak kullandıgı hadisleri senedleriyle ve lafzıyla aynen nakletmek yerine mana olarak rivazyeti tercih etmiştir. 3.Maturidiliğin Teşekkülü ve Yayılışı Maturidiligin olusmasında Hanefilik ve Mürcienin önemli bir rolü vardır. İmam Maturidi, Ebu Hanefinin görüslerini ve Mürcienin imam anlayısını geliştirmek suretiyle yeni bir kelami sistem kurmayı başardı. İmam Maturidinin örgencileri ve eserleri kanalıyla sonraki alimler, Maturidiliğin olusumasında ve fikirlerinin geliştirilmesinde etkili olmuslardır. Bunlar arasında en fazla tanınanları Ebu Seleme es Semerkandi, Nureddin es Sabuni, Ömer en Nesefi,,, Bunların her birisi onun görüslerini bulundukları sehirlerde ögretmiş ve eserler yazarak yeni acılımlar getirmeye calısmıslardır. Maturidinin itikadi görüslerini en iyi anlayıp yorumlayan Ebul Muin en NEsefi olmustur. Maturiliğin görüslerini özetleyerek akide haline getiren ve yaygınlasmasını saglayan ise Ömer en Nesefidir. Özellikle Karahanlılar ve Selcuklular dönemi, Hanefi- Maturidiligin yıldızlarının parladıgı bir dönem olmustur. Selcuklular döneminde Matirdinin görüslerinin savunan alimlerin yetişmesi bakımından en verimli bir dönem ve Hanefi-Maturidi cizgide hem fıkıh hem kelam sahasında cok sayıda son derece önemli eserler yazıldı. Böylece Hanefilik ve Maturidilik, Türk dünyasında etle kemik gibi birbirinden ayrılmayan bir yapıya dönüştü. Selcuklular ve Osmanlılar döneminde Türklerin mezhebi kimliği genel olarak, itikatta Maturidilik, fıkıhta Hanefilik olarak tanımlandı. Maturidilik olarak tanınıncıya kadar, İmam Maturidi ve onun görüslerini takipcileri Hanefiler, Mavereünnehirliler, Meveraünnehir Hanefileri, Meveraünnehir Fakihleri veya Semerkan Uleması olarak tanındılar. VI./XIII.-VII./XIV. Asırlarda sadece onun adına nisbetle Maturidiytye olarak zikredildi. Selcuklular döneminde Türkistanın hemen her sehrinde İmam Maturidi ve görüşlerini savunan alimler oratay cıktı ve önemli eserler yazdılar. Cünkü Maturidi, görüslerini ve sistemini Dogu Hanefi geleneği üzere bina etmiştir. Maturidilik IV./X. Asırdan baslayarak bugüne kadar Türk kavimlerince benimsenen bir anlayıs oldu. Öncelikle Maturidilik Türk kavımlerinin Müslüman olmalarını ve Araplarla aynı haklara sahip olmalarını saglayan Mürcie mezhebinin görüsleri üzere kurulmustur. Mürcie gibi onlar da biütün Müslümanların, iman bakımından eşit oldukları fikrini benimsemiş ve amelleri imanın özüne dahil etmemişlerdir. Tke Allah’a inanmayı İslama girmek icin yeterli görüyorşardı. Ayrıca İslamın gönülden benimsenmesi sarttı. Onlara göre, tek tanrı inancını tasıyan ve kendilerine ilahi mesaj gelmemiş İslam diyarından uazakta yasayan Türkler kurtulusa erebilir ve Cennete girebilirdi. Türkler arasında bu mezhebin yayılmasında etkili olan bir diger husu da maturidinin İslamın siyasi amaclari icin bir arac olarak kullanılmasına karsı cıkması ve dinin anlasılmasında akla ve 26 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ yoruma büyük önem vermesiydi. Öyle ki bu durum Türkistenda cok sayıda filozof, sufi ve fakihin yetisebilecegi geniş bir fikit özgürlügünü beraberinde getiriyordu. Özellikle Semerkand Maturidi geleneginin gücü veya gücsüzlügü, bu medresenin egitim ve ögretim düzeyinin gülcü veya zayıf olusu ile yakından ilgili görünmektedir. Nizamiye medreseleride yetişen Razi ve benzeri Esari alimler, Maturuiligin karsısında yer aldılar ve Maturidi alimlerle önemli tartısmalara girdiler. Fahruddin Razi ve Sabuni arasındaki tartımsa bunun ilk örnegidir. Türkler, Horosana ve batıya göcü sırasında Nizamiye medreselerinin etkisi altına girdiler. Horasan ve Irakta Eşariligin Maturudilik karsısındaki gücü, halk nazarında daha cok sufilik veya felsefeye olan ilişkisi dolayısıyla oldu. Örnegin Sufiligin etkisinde kalmıs Esari alimlerinden Gazzali, sufi görüsleriyle Türk dünyasında büyük bir etki yarattı. Selcuklular dönemi, Maturidinin görüslerinin savunan alimlerin yetişmesi ve Hanefi-Maturidi cizgide hem fıkıh hem de kelam eserlerı yazılması bakımından en verimli bir dönem oldu. Maturidiliğin yayılmasının öünüdeki engellerden birisi Maveraünnehir alimleri ile onun dısındaki Horasan ve Irak, Şami Hicaz ve diger şehirlerin alimleri arasındaki rekabaettr. Eşariliği alimlerin cogunlugu, Fars asıllılardan olusuyordu. Bu rekabete ilerleyen sürecte gizli bir fars alimleri ile Türk alimleri cekişmesi de dahil oldu. Bu durum felsefeyle mezcedilmiş bir dönemi yasayan kelam ilmiyle ilişkilerinin zayıflamasına, bu nedenle de medreselerde kelamın ilgi görmemesine sebep olabilir. Nizamiye medreselerinin kurulmasından sonra Maturidilik, Eşsariligin gölgesinde gelişti. Semerkandda yetişmiş bilginler batıya göç ettiklerinde, farklı dini ve kültürel sorunlarla karsılastılar ve Batinilikle bas edebilmek icin bu köklü gelenegi Eşariligi yakınlastırmak ihtiyacı duzdular. Eşarilige yakınlasmakla kalmadılar, dönem Sufi-Batıni yorum geleneginin de etkisinde kaldılar. Nizamiye medreselerinde Hanefi-Eşari ve Şafii-Eşari alimler kusagı yetişmeye basladı. Maturidi bilincini Anadoluda yaymaya calısan bazı alimlerin cabaları da göz ardı edilmemelidir. Yükselişe gecen Fütüvvet geleneginin icine Şii-Batıni unsurların ve yabancı felsefi görüslerin sızmasını önlemek icin Abbasi hükümdarı Nasır li-Dinillah bir dizi eserin yazılmasını emretti. Gencler arasında Yunan felsefesinin yayılması tehlikesine karsı kelam ve fıkıh alanlarında oldukca gülcü bir Hanefi alimi olan Menkubers Necmuddin b. Yalınkılıç Abdullah et-Turkiden de bir eser yazması istendi. Bu talep üzerine o, 648/1250 yılında Tahavi Akidesi üzerine Matuyridi bakıs acısıyla bir serh yazdı ve eserine en Nurul Lami vel Burhanu’s Sati adını verdi. Türk toplumu Bagdad ve Horasan merkezli Eşarilik eklemlenen Sufilige yaklastıkca, Maturidi anlayıstan uzaklasmaya basladı. 27 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Hanafiliği Sufiliğe yaklastırmaya calısan ilk Osmanlı alimlerinden birisi İbnül Arabinin etkisinde kalmıs Ekmelüddin Muhammed b.Mahmud b.Ahmed el Barbeti digeri ise Bayrami şeyhi Muhyiddin Muhammed b.Bahauddin Zadedir. Maturidiliği cok iyi bilmedigi anlasılan Barberti, Osmanlı alimleri üzerinde önemli etkiye sahip Cürcaninin yetişmesinde etkili oldu. Alimler icazetlerinde, ilim silsilesi her ikiside Eşari ve Cürcaniye veya Taftazaniya baglanmaya baslandı. Cürcani eserleri ve görüsleriyle İslam dünyasındaki medreselerin ilim ve fıkri hayatında etkisini asırlarca sürdürdü. İslam alimleri Cürcai Ekolü ve Taftazani Ekolü olarak iki gruba ayrıldı. Cürcani fıkıhta Hanefi, itikadi konularda cogunlukla Eşarilerin görüslerini benimsedi. Maturidilik, tasrada halk arasında özellikle İsyanbul dısındaki şehirlerdeki medreselerde ve medrese dısındaki ilmi cevrelerde büyük ilgi gördü. Fatih döneminde medreselerde kelama cok özel bir yer verilmeteydi. Ancak bu kelami gelenek, felsefyle mezcedilmiş Eşari bir gelenekti. İlk Osmanlı kelam uleması arasında yer alan Molla Fenari, Kadızade Rumi, Molla Lütfi ve Kemal Paşazade de bu gelenegin icierisinde yetismişlerdi Kanuni Sultan Süleyman döneminde Eşari egilimlerinin kelami eserlerının yanı sıra Maturidi kelamına veya dogrudan Maturidi akaid ve kelam eserlerıne egitim ve ögretimde yer verilmeye baslandı. Örnegin Nesefinin Akaidi ve taftazaninin bu esere yazdıgı serh ile Ali b. Osman el Oşinin Emali Kasidesi Maturdigi görüslere yer veren bu dönemde medreselerde okutulmaya baslanan eserlerin basında gelmektedir. XV.asırdan itibaren Şii-Sünni çekişmesinin Türk-İran cekişmesine dönüşmesi sonucu İmam Maturidi ve onun Türk din anlayısı yeniden keşfedilmeye baslandı. Maturidiye Osmanlı döneminde yeniden keşfeden önemli şahsiyetlerden birisi İbn Kemal Paşa, bir digeri de Akkirmanidir. XVIII. Asırdan itibaren Osmanlıda gelişen Osmanlıcılık ve Türkcülük akımları, dini kimliği İmam Maturidinin görüsleri ve Maturidilik üzerinden kurmaya calıstı. Cünkü Hanefilik ve Maturidilik Türk halkı nazarında da etle kemik gibidir. 4.Maturidiliğin Görüşleri Kelami bir mektep olarak Maturidiligi sistemleştiren ve Maturidinin görğslerini en iyi bir sekilde acıklayan Ebul Muin en-Nesefi olmusturç Bununla birlikte İmam Maturidi ve onun bazı tajipcilerinin tasavvur ettigi Maturidilik arasında bazı farklılıkların oldugunu gözden kacırmamak gerekir. 4.1 Bilgi Kuramı Kendine özgü bir bilgi kuramı ortaya atan ilk kişi Maturididir. Ona göre, İnsan, nesneler hakkında bilgi edinebilecek yetilerle donatılmıstır. Bunlar sayaseinde bilgi üretebilir. Dolayısıyla araz ve cevherlerden olusan ve sonradan yaratılan görünen alem ve görünmeyen alem hakkında insanın bilgi imkan dahilindedir. 28 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Bilgiye ulastıran kaynaklar, duyular, akıl ve haber olmak üzere üctür. Her ücüyle birlikte elde edilen bilgi olup inkarı imkansızdır. İnsanların yaratıkları ne nesneleri idrak edisi bes duyu yoluyladır Duyu Bilgisi dogrudur ve baglayıcıdır Bilginin saglam olabilmesi amacıyla duyu organları icin saglam duyular kavramını kullanırlar. Habere gelince, onun bir bilgi kaynagı oldugu kesindir. Gecmişle ilgili tarihi bilgiler, diller, sanat, edebiyat, tıp ve eczacılıkla ilgili pek cok bilgi haber yoluyla edinilmiştir. Her cesit haber, dogru olsun yanlıs olsun haber tanımı icerisine girmektedir. Kesin bilgiye kaynaklık edebilmesi icin haberin dogru olması gerekir. Kur’an ve Sünnet de, bir çesit haberdir be kesin bilginin bir kaynagıdır. Maturidi haberi, Resulun haberi, Resulden gelen haber ve Genel haberler olarak üce ayırmaktadır. Peygamberlerin Allah’tan getirdikleri haberler, dogru haberlerdir. Resulün haberleriyle kastedilen Hz.Peygambere gelen vahiy, yani Kur’an’dır. Kur’an akli bir mücize olup, mutlak dogru bilgiyi icermektedir. Resulden gelen haber ise, Ahad ve Mütevatir olmak üzere iki cesitti. Ahad haberlerin muhtevasının arastırılması ve Kur’an’la karsılastırılması gerekır. Genel haberlerle, kisinin soyu sopu, diller,tıp,sanat ve benzeri konulardaki bilgileri kapsamaktadır. Akıl, din bilgi yollarının sagladıgı bilgilerin dogrulugunu tespit eden önemli bir ölçüttür. Esyanın iyi ve kötü olusu, akılla bilinebilir. Ancak akılla haram ve helal konmaz. 4.2. Tevhid Allah vardır, esi ve benzeri yoktur; alemin yaratıcısıdır. Allahın ilim, kudret, hayat ve benzeri sıfatları vardır. Allah’ın sıfatları ne zatının aynıdır ne de gayrıdır. Allah’a varlık anlamında şey denebilir. Sıfatları kadimdir, ezelidir. Allah’ın yer ve mekânla ilişkilerinden isim ve sıfatları, teşbihe varmayacak bir bicimde tevil edilir. Eli ve Yüzü, gücü, kudreti zatı olarak tevil edilmiştir. Kelam sıfatı Allahın zatında mevcut kadim bir manadan ibarettir. Yani Kuran Allah kelamıdır ve yaratılmamıstır. Ancak harf ve seslerden olusan kelama, mecazen kelam sıfatı denebilir. Bu yönüyle kelam, yaratılmıstır. Maturidilerin üzerinde en cok durdukları ve diger mezheplerin farklı düsündükleri sıfat, tekvin sıfatıdır. Tekvin sıfatı ilim, kudret, irade,semi ve basar gibi Allah’ın ezeli sıfatlarındandır. Onun ezelden beri yaratıcı olması, yaratılanların ezeliligini gerektirmez. Cünkü yaratma ile yaratılan nesne farklı farklı seylerdir. Maturidiye göre beser idrakinin tekvinin mahşyetşnş kavraması mümkün degıldır. Bu konuda tek delil ve anlasılabilecek sey her seyin ol emriyle olmasıdır. Her seyin bir yaratıls sebebi, amacı ve hikmeti vardır. Ona göre Hikmetin iki şekli vardır:1.adalet 2.lütüfkarlık. 29 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Allahı bilmek aklen vaciptir. Eger Allah hic bir resul göndermeseydi, yine de insanların akıllarıyla Allah’ın varlıgını ve birligini bilmesi, onun layık oldugu sıfatlarla tanımlaması ve Allah’ın evrenini yaratıcısı oldugunu bilmesi gerekirdi. Cünkü bunları bilmenin yolu akıldır. Dolayısıyla vahiy ulasmayan kimse, bu konuda sorumlu olup mazur görülmez. Resul, ibadetlerin miktarı ve sekli ile Şeriat konusunda gereklidir. Allah’ın Ahirette görülmesi aklen caiz naklen vaciptir 4.3 Nübüvvet (s.383) onlara göre Nebiler, şehirlere gönderilir. bedevi kabileye mensup birisi Peygamber olarak gönderilemez. ilahi mesaji yayilmasini ve kabulünü zorlastirir. Maturidilere göre : Peygamberlik, tarih boyunca insanlarin ihtiyaç duydugu bir kurumdur. çünkü insanlar emir ve yasaklari bilemez; haram-helal ve farz koyamaz. Allah, birden fazla seçenegin düsünülebilecegi husularda, insanlari tek bir hususta birlestirebilmek için Peygamberler göndermistir. Peygamberler, bu konulardaki emir ve yasaklari ve de Allah'a nasil kulluk edilecegini bildirir. Peygamberler, meleklerden daha faziletlidir. çünkü onlar Allah'in emrine akil sahibi varliklar olarak kendi iradeleriyle uyarlar. fakat melekler, emredileni yaparlar. Hz. Muhammed, insanliga gönderilen son ve Peygamberlerin en faziletlisidir. Peygamberlerin hissî, aklî ve haberî mucizeleri vardir. Hz. Muhammed'in en büyük mucizesi ise, aklî mucizesi Kur'an'dir. Imam Mâturîdî'ye göre : Peygamberler aklen mümkün olani açiklamakla görevlendirilmistir. Ve her peygambere ait seriat, mümkin alanla ilgilidir. vâcip ve mümteni' konusunda akil mutlak olarak yetkilidir. aklin ortaya koydugu bilgiler dinin unsurlari arasinda yer alan bilgilerdir. insanlarin farkli seçenekleri arasinda mümkinin tercihe sayan olani göstermesi açisindan peygamberin sem'ine, yani vahye ihtiyaci vardir. 4.4 Iman ve Ameller iman, kalb ile tasdiktir. bu iman kesin bilginin tasdikinden ibarettir. Imam Mâturîdî, delilden yoksun mukallidin tasdikinin iman olamayacagini ileri sürmüstür. ancak sonraki Maturidiler, taklid yoluyla inanan kimsenin inancini kabul etmisler, fakat inancini temellendirememesi dolayisiyla büyük günah isleyen birisi olarak görmüslerdir. 30 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Mâturîdî, dini akil dini olarak tanimlamistir. imani da, irade ve akilla iliskilendirerek aklî iman olarak nitelemektedir.. imanda taklidi ise elestirmektedir. ona göre, akilla iman eden kimse, bu imanindan asla ve ebediyen uzaklastirilamaz ve döndürülemez, saptirilamaz. taklid imanina sahip kimsenin imani hakikat imani degildir. Böyle bir imandan dönülür. Maturidilere göre, bir insan, Allah'in birligini, Hz. Muhammed'in resul oldugunu gönülden benimsemesiyle mümin ve müslim sifatini kazanir. Müslüman isledigi büyük günah sebebiyle imandan çikmaz ve küfre de girmez. O, bu dünyada hakiki mümindir. Yalniz isledigi günahi dolayisiyla fasik/ahlaksiz mümindir. Böyle birinin Ahiret'teki durumu Allah'in dilemesine kalmistir. insan, ne günahindan dolayi ümitsizlige kapilip^korku içerisinde, ne de affedilecegi ümidiyle ümit içerisinde yasamalidir. Ameller imanin bir parcasi degildir. Ameller imanin disinda birer farzdirlar. sartli ve supheli iman olmaz. "ben gerçekten müminim" demesi gerekir. amelleri islemekle iman artmaz, onlari terketmekle veya günah islemekle de azalmaz. yalniz günahkar olur ve cezasini ceker. Bütün müslümanlar ve inananlar, imanlarinda esittirler. farklilik sadece amellerde söz konusudur. bütün müslümanlar mümin, bütün müminler de müslümandir. Allah eger bir iyilige karsilik mükafat verecegini söylemisse o, bu sözünden asla dönmez ve bu mükafati verir. Ama ebedî cehennemine koymakla tehdit etmisse, Allah bu tehdidinden rahmeti ve acimasi dolayisiyla vazgeçerek kulunu affedebilir. Amel-iman ayrimi : Maturidilerin iman anlayisinin omurgasini olusturur. onlar, amellere inanmayi ayri sey, farz oldugunu bildigi halde yerine getirmemegi ayri sey olarak kabul eder. farz olduguna inanmayan kafir, farz olduguna inandigi halde terkeden günahkar mümin olur. Maturidilere göre : eger ameller imandan olsaydi, Nebiler bile bütün iyilikleri (ta'ât) tamamlayamadigindan hiç kimsenin imani mükemmel olmazdi. ayni sekilde, tek bir günah isleyenin imani tam olmazdi. Islâm'a girmenin sarti ameller degil, Allah'i tasdiktir. insanlar, amelleri terketmekle mümin ismini kaybetmez, ama tasdiki kaybetmekle iman ismini kaybeder. müminlerin iman ismini amellerden önce olmasi amel ve imanin ayri oldugunu gösterir. insanlar tasdikte birbirine esit, fakat amellerde birbirinden farklidir. fakirin zekat vermesi gerekmez, ama zekatin farziyetine inanmasi gerekir. Mâturîdî'ye göre iman amelin sebebidir. Amel imanin olusmasinin sebebi degildir. 4.5 Insan Fiiller insanlarin fiil ve eylemlerini ontolojik açidan kesin bir hakikat olarak kabul eder. Maturidilere göre, insanin eylemlerinin gerçek sahibi oldugu, akilla, duyularla ve Kur'ân ayetleriyle acik ve secik 31 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI olarak bilinmektedir. Allah, insanlara bu gercekten hareketle bazi görev ve sorumluluklar yüklemis ve karsiliginda ceza ve mükafat koymustur. is yapma ve eylemde bulunabilmek icin, kulun kendisine güç ve kudret verilmistir. insan eylemleri, cüz-i iradesinin sonucudur. kulun iyi veya kötü bütün fiillerinin yaratilmasi ise Allah'in kudretiyle olur. insan fiillerinde, insanin rolü ve Allah'in kudreti olmaz üzere iki yön söz konusudur. buna göre fiile yönelmek, onu seçmek ve yapmak insanin isidir. Allah ise, insan fiilinin yaraticisidir. 4.6 Nesnel ahlak Anlayisi Mâturîdî'ye göre : esyanin güzelligi ve cirkinligi, yararli ve zararli olusu akilla genel olarak anlasilabilir. Allah, hiçbir seyi bütün yönleriyle zararli, çirkin ve kötü olarak yaratmamistir. Her seyde mutlaka bir fayda, güzellik ve iyilik bulunmaktadir. bir seyin yasak veharam kilinmasi, zarar ve kötü yönlerinin fazlaligindan ve kulun fiili üzerinde olumsuz etki birakmasindandir. seriat da bir seyi iyi oldugu icin emretmis, kötü ve zararli oldugu için yasaklamistir. seriat bu konuda akilla birlesmektedir. bir kisim seylerin güzelligi, bir kisim seylerin de çirkinligi akilda bedihî olarak kesin oldugu için, akil bunlari zorunlu olarak idrak eder, emreder ve yasaklar. Mâturîdî'nin ahlak anlayisi : fikri, inanci ve dogru bilgiyi eyleme öncelemesi ve eylemi taklide degil saglam bir bilgiye dayandirmasidir. Allah insani güç yetirebilecegi seylerle sorumlu tutar. her hangi bir seyle sorumlu tutulmanin öncelikli sarti, emredilen veya yasaklanan seyin, insanin yerine getirebilecegi türden olmasidir. 4.7 Din ve Seriat Ayrimi Imam Mâturîdî : dinle seriat arasinda bir ayrima gitmektedir. bu ayrimi yapmasinin temelinde, imani din ve itikad olarak tanima fikri yatmaktadir. o akilla din arasinda, seriatla vahiy arasinda soyle bir iliski kurar. "iman dindir, dinler ise inanilan inançlardan ibarettir. inançlarin bulundugu ve varligini kendisiyle sürdürdügü yer kalptir.. Tasdikin baski ve cebir altinda tutulamayan mahiyeti ise kalpte bulunan tarafdir." inanç ve itikat anlamina gelen din, seriatten ayridir. seriat; ibadetler, emir ve nehiyler ile diger dini hükümleri içerir. akilla (kalb) din arasinda, seriatla vahiy arasinda zorunlu bir iliski vardir. 32 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Mâturîdî'nin fikri sisteminde din, hiçbir dis etkinin baski ve zorlamasi altinda kalmaksizin özgür iradeyle ve kalbî tasdikle gerçeklesen bir inançtir. bu din, hak din Islamdir. cunku islam, butun akillarin gerekli kildigi ve butun yaratiklarin yaratilisinin sehadette bulundugu bir dindir. mutlak yol : Allah'in yolu; "mutlak din" Allah'in dini; "mutlak kitap" Allah'in kitabidir. bunlara akliyyat da denmektedir. akliyyât : arastirma ve inceleme sonucu ulasilan tevhid bilgisi, peygamber bilgisi ve diger bilgilere denir. seriatler ise, peygamberden peygamber'e degisen ibadet sekilleri ve ser'i hükümlerden olusur. her peygamberin serîati ve ahkami birbirinden farklidir. din, kalbin fiili iken, serîat diger azalarin fiilidir. daha cok duyulara hitabeden haram-helal gibi hususlari ilgilendirir. seriatte degisiklik soz konusu iken, dinde degismezlik ve sureklilik soz konusudur. Mâturîdî'ye göre : sabit unsurlardan olusan din, hiçbir dönemde degisiklige ugramaz. seriat, peygamberden peygambere degisir. dolayisiyla Hz. Muhammed'e gönderilen serîat, daha önceki peygamberlerin dinini degil, serîatlarini ortadan kaldirmistir. bütün peygamberlere ayni din indirildiginden dinde nesih ve degisiklik olmaz. seriatlara gelince, birbirinden farkli seriatlar vardir. Mâturîdî, bir seriatin kendi icinde de neshin olabilecegini kabul etmistir. fakat ona göre, nesih "bir hükmün yürürlükten kaldirilma vaktinin aciklanmasidir." Imam Mâturîdî, seriattaki her hangi bir hükmün varlik sebebinin ortadan kalkmasi veya süresinin sona ermesi durumunda beseri mudahaleyle, yani ictihadla bir hükmün sona erdirilebilecegini söyler. buna Hz. Ömer'in kalpleri Islâm'a isindirilacak olanlara (Müellefe-i Kulûb) zekattan pay verilmesinin iptalini örnek verir. bu olay icin, "ictihadî nesih" kavramini kullanan ilk kisi Mâturîdî'dir. 4.8 Siyaset-Diyanet Ayrimi Imamet veya hilafetle ilgili konular, bütün mezhepler tarafindan tartisilmistir. siiler, imamaeti, Hasimilere; Ehl-i Sünnet ise Kureys'e ait görmüslerdir. Imam Mâturîdî, "imâmlarin Kureys'ten olmasi" rivayeti ile ilgili olarak soyle aciklamaktadir: "Diyânet ve siyâset ayri seylerdir. Hilafetin Kuerys'e tahsisi, diyâneten degil siyâseten dogrudur. dini açidan, imâm olacak kisinin öncelikle Allah'tan en çok sakinan, insanlarin problemlerini 33 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI çözmede en basiretli ve onlarin yararina olan seyleri en iyi bilen birisi olmasi gözetilmeli ve bu sartlari tasiyan kim olursa olsun imâmete onu getirmek gerekir. ayrica mallarin ve irzlarin emanet edilecegi kisilerde takva ozelliginin aranmasi da bunun delilidir. bu bakimdan diyanet acisindan gözetilmesi gereken sey takvadir. imam mâturîdî'ye göre : Imâmlarin Kureys'ten olmasi fikri, dinî olmaktan cok siyasî ve sosyolojik bir tercihtir. boyle bir tercih 2 sebebe dayanmaktadir. 1. imamet dini bir yonu olmakla beraber daha cok idari ve siyasi bir konudur. bu yuzden imam olacak kisinin takvanin yanisira kucuk dusurulmemis ve nefret edilmeyen bir nesebe mensup olmasina ihtiyaç vardir. 2. 2. Kuranin kureys lehçesiyle inmis olmasi. o halde, nubuvvetin bir soyda, melikligin baska bir kavimde devam etti bilindigine göre, Diyânet ve Siyâset konusunda su 2 husus gözetilmesi gerekir. Siyâset yetki krallarin elindedir, diyânet yetkisi ise Nebilerin elindedir. Durum böyle olunca Diyânet/Nübüvvet, o isi yürütebilecek kisiye verilir. idare ve siyâset ise halk arasinda sayginligi ile öne çikan seçkin kabileye/kavme verilir. ESARILIK Esarilik, Islâm düsünce tarihinde IV./X. ve V/XI. yy Ebû'l-Hasan el-Es'arî (ö.324/936) ve fikirleri etrafinda olusmus kelamî bir düsünce ekolüdür. Isimlendirme Problemi Esarilik ismini Ebû'l-Hasan el-Es'arî'den alır. Onun yaşadığı dönemde Eş'ariyye ismine rastlanılmaz. Eşariyye kavramıyla kimlerin kastedildiği bellidir. Ancak bu kavramın ilk defa kimler tarafından ve hangi amaçla kullanıldığı bilinmemektedir. Abdulkâhir Bagdâdî'ye kadarki süreçte Eşariler kendilerini tanımlamak icin esariyye kavramını kullanmamakla birlikte, diğer kesimlerin bu kavramla kendilerini tanımlamalarından da muhtemelen rahatsız değildiler. 34 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Ancak V./XI. asrın ikinci çeyreğinde yaşanan kimi gelişmeler bu noktada önemli kırılmalara yol açtı. Tuğrul Bey'in idaresi ve 'Amîdülmülk Kündürî'nin vezirliği sırasında Eşariliğin Rafizilikle birlikte lanetlenmesi uygulaması bu kavramın meşruiyeti açısından ciddi sonuçlar doğurmuştur. Eşari kesim, bu olayların etkisiyle bu kavramla anılmaktan rahatsız oldu. Ve bunun yerine ait oldukları mezhebi tanımlamada Ehlü'l-Hakk kavramını tercih etmeye başladı. Selçuklular döneminde Eşarilerin yaşadığı sıkıntıların azalması ve Nizâmülmülk'le birlikte kendilerini rahatça ifade edebilecekleri bir özgürlük ortamının oluşması Es'ariyye kavramının meşruiyet kazanmasında etkili olmuştur. Bu durum kavramın literatürdeki kullanımına da doğrudan yansımış ve Gazâlî, Şehristânî ve Râzî gibi isimler tarafından bir mezhebi kimlik olarak vurgulanmasına sebep olmuştur. Eşariliğin Tarihçesi Eşarilik sünnî kelamî düşünceye fazlasıyla rengini vermiş mezheplerden birisidir. İçinde bulunduğu zamansal ve mekansal bağlamlara kendini uydurabilmesi Eşariliğin ilk başlardan itibaren Islâm coğrafyasının büyük bir kısmında temsil imkanı bulmasını sağlamıştır. Esarilik, yeni sartlara uyum saglayabilen (konformist) bir karaktere sahiptir. Çünkü diğer mezhepler için belirli kurucu figürler ve belirli bir teşekkül sürecinde oluşan ortak fikrî kabuller söz konusudur. Eş’arilik teşekkül süreci oldukça uzun süren ve içinde bulunduğu sosyo-politik ve dinî kültürel bağlamlarin değişmesine paralel olarak oluşum ve gelişim süreci devam eden bir mezheptir. 2.1 Eş’ariliğin Nüveleri Eş'arî, Basra Mu'tezilesi'nin lideri Ebû 'Alî el-Cübbâî'nin üvey oğluydu ve 40 yaşına kadar ondan kelam ve fıkıh usulü tahsil etmişti. Hocasının en seçkin talebeleri arasında yer almıştır. Daha sonra Mutezilî görüşü terk etti ve hadis taraftarları'nın saflarına katıldı. Mutezilî düşünce geleneğini niçin terk ettiği ve hadis taraftarlarının saflarına katılmasının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Hz. Peygamber'i rüyasinda görmesi veya hocası Ebû Ali el-Cübbâî ile görüş ayrılığına düşmesi zikredilmektedir. Ebû Ali el-Cübbâî'nin yokluğunda ona vekalet ettiği ve bu vekaleti sırasında hadis taraftarları'na mensup kimi alimlerle tartışmalarda bulunduğu bilinmektedir. Diğer kesimlerin kelama karşı mesafeli duruşu hesaba katıldığında tartıştığı kimseler muhtemelen Küllâbi hadis taraftarları'ydı. Eş’ari yaşadığı mağlubiyetlerin etkisiyle kendi içinde bir hesaplaşma yaşadı. Zihninde oluşan bu tereddütler zamanla daha da artınca, Eş’ari yaklaşık 300'lü yıllarda Basra camii kürsüsüne çıkarak Mutezili görüşleri tamamen terkettiğini dile getirmiştir. Eş’ari, yaptıklarının ve Mutezile başta olmak üzere, Ehl-i Sünnet dışı tüm gruplara yönelik eleştirilerinin yeteri kadar takdir görmemesinden rahatsızdı. Bu yüzden 310 yılında Bağdad'a giderek Hanbelilerin lideri olan Ebû Muhammed Hasan 35 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ b.'Ali el-Berbehârî ile görüştü. Amacı Berbehârîden onay alabilmekti fakat mücadele aracı olarak kelamı kullandığı için Hanbelî kesiminin takdirini kazanamadı. Bunun üzerine takdirlerini kazanabilmek için bir kaç gün içerisinde El-ibane adlı eseri yazdi ve Ahmed b. Hanbel'in izinden gittiğini dile getirdi. Onun bu eserinin VI./XII. asra kadar Eş’ari gelenekte herhangi bir ilgiye mazhar olmaması ve Eş’arilerin onun daha çok kelamcı kimliğiyle kaleme aldığı el-Lüma', Risâle fî Istihzâni'lHavd gibi eserlerinde ortaya koyduğu görüşlere referansta bulunmaları Ibane'nin stratejik bir amaçla yazıldığını ortaya koymaktadır. 2.2 Es'arî'nin Isminin Ön Plana Cikarilmasi Eşari yasadigi donemde cesitli gruplara yonelik elestiriler yazmakla yetindi. oldukten sonra yasanan kimi gelismeler, esari'nin isminin Küllabiler arasinda ve Hadis taraftarligi gelenegi icerisinde öne cikmasina ve merkeze yerlestirilmesine yol acti. Kâdî Abdülcebbar b. Ahmed'nin basini cektigi Mutezili egilim, Basra Mutezilesinden beslenmekteydi. bubaglanti, esarinin isminin Küllabi gelenek icerisinde ön plana cikarilma surecinde onemli rol oynadi. esari, mutezile'den ayrilmadan once Basra mutezilesinin bir mensubuydu. basra mutezilesinin goruslerini en iyi bilenlerdendi. onu ve mutezile'nin elestirisi mahiyetindeki goruslerini yeni muhitinde emsalsiz kildi. esari eserlerinde mutezili ogretiye ozellikle de basra mutezilesinin liderleri konumunda olan Ebû Ali ve Ebû Hâsim'in görüslerine daha genis yer verdi ve sert elestiriler yoneltti. sirf bu amacla hocasinin usul isimli eserine reddiye mahiyetinde hacimli bir kitap yazdi. esarinin mutezileye yonelttigi elestiriler Mutezile'nin huc kazandigi ortamda onun isminin Hadis Taraftarlari arasinda öne çikmasina vesile oldu. bu durum onun diger goruslerinin de Küllabi hadis taraftari kesim icerisinde onemsenmeye baslamasini beraberindde getirdi. esari kullabiler arasinda onemli bir yer edindi ve bir mezhep kurucusu olarak algilanmaya baslandi. bunun sonucunda kullabiye ismi yerine esariyye diye bu kesim anilmaya baslandi. 2.3 Esariligin Toplumsal Tabaninin Genislemesi esariligin safiilik ve malikilik gibi fikih mezhepleri tarafindan ortak bir itikadi kimlik olarak kabul edilmistir. esari mutezileden ayrildiktan sonra safii cevreyle surekli temas halinde oldu. mutezilenin ikinci güçlü doneminde, esarilik diger muhalif kesimlere karsi kelamin bir mucadele araci olarakkullanmasini mesru bir zemine cekti ve esarinin eserleri buyuk itibar gördü. ibn furkek ve ebuishak el-isferayini gibi alimler, esarilik ve safiiligi kendi sahislarinda birlestiren isimlerdir.safiilik esariligin tasavvufi cevre ile temasinda da kopru islevi gordu. esariligin safiilikle olan temasi soz konusu cevreyi de icine alarak genisledi. esariligin bolgedeki hadis taraftari tum kesimlerin ortak itikadi kimligi haline donusmesi hem esariligin toplumsal acidan temsil gucunu genisletti hem de bu kesimlerin bolgede daha onceden beridir var olagelen hanefilik, kerrâmilik ve mutezile gibi mezhepler 36 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI karsisindakikonumunu guclendirdi. butun bu toplumsal iliskiler yumagi horasan bolgesini esariligin ana vatani haline getirdi. bolgedeki safiiler itikadi acidan esarilik uzerinden ortak bir kimlige sahipti. ancak hanefiler; mutezile, neccariyye ve kerrâmiyye gibi itikadi egilimleri icinde barindiriyordu. maveraunnehir bolgsindeki hanefiler ise dorduncu bir kesimi olusturmaktaydi. esari-safii cevre ile hanefiler arasindaki gerginlikler selcuklularin buveyhilerin siyasi varligina son verip bolgeyi ele gecirmelerini takip eden surecte daha da belirgin hale geldi. ilk selcuklu hukumdari olan Tugrul Bey'in idaresi sirasinda hanefilik siyasi olarak desteklenirken, esari-safii kitle sindirilmeye calisildi. esarilik, rafizilikle birlikte minberlerden lanetlendi ve aralrinda cuveyni ve kuseyrî gibi isimlerin bulundugu cok sayida esari-safii alim bolgeyi terk edip baska sehirlere siginmak durumunda kaldilar. alparslan'in tahta gecisiyle birlikte süreç tersine döndü ve Esarilere tekrar itibar kazandi.alparslan'in veziri Nizamülmülk'ün çabalariyla esariler icin yeni bir süreç baslamis oldu. lanetleme olayina son verildi ve kendi memleketlerini terk etmis olan esarilerin geri donmesine izin verildi. adini Nizamülmülk'ten alan Nizamiye medreseleri insa edildi ve esari-safii kesiminin kullanimina sunuldu. nizamülmülk'un kurumsal ve siyasi duzeyde yaptiklari esari-safii cevre için onemli bir donum noktasi oldu. fatimilerin ortadan kaldirilmasi ve yaklasik 300 yil boyunca ellerinde bulundurduklari sam bolgesinden siiligin izlerini kalici bir sekilde silinmesi bunlar arasinda yer aliyordu. sunnilik eksenli siyaset arayisi esarilere teorik duzeyde mesruiyet kazandirdi. 2.4 Esariligin Yasadigi Zihniyet Farklilasmalari esarilik tarihsel ve mekansal olarak farklki biçimlerde temsil edildi. mezhebin gelisim cizgisindeki farklilasma klasik literatürde daha cok mutekaddimun ve muteahhirun kavramlriyla ifade edilmek istenmistir. gazâlî oncesi klasik kelamî faaliyetin belirleyici oldugu süreç mutekaddimun, mantik ve felsefenin kelama dahil oldugu sonraki süreç ise müteahhirun dönemi olarak kavramsallastirilmaktadir. muteahhirun doneminde esarilik, sunnilik eksenli siyaset arayislarinin yon verdigi bati bolgelerinde klasik kelamî yapisiyla temsil edilmistir. kelami felsefi ve akaid seklinde 3 esarilik proilinden soz etmek mumkundur. 2.4.1 Kelamî Esarilik Eş’arinin kendi görüsleri, Ebû Bekr ibn Fürek, Kadı Ebu Bekr el Bâkillani, Ebû Ishak elİsferayini, Ebû Mansar el Eyyubi gibi isimler ve bunlara ait metinler bu sureci olusturmaktadir. Eş’arilik, hadis taraftari kesim icerisinde zaten var olan ama temsil gücü düsük bir kesimin, yani küllabiligin toplumsal ve düsünsel mirasi üzerine oturmustur. Şahıstan şahsa ve bölgeden bölgeye değişen farklı fikirleri bünyesinde barındırmakla birlikte bu eş’ariligi, kelami esarilik" olarak tanimlamak mümkündür. 37 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Eş’arinin fikirleri merkezde olmakla birlikte kullabi gelenegin daginik haldeki görüsleri bir araya getirilerek insicamli ve tutarli bir kelam ekolu olusturulmustur. kelami esariligin muhataplari agirlikli olarak mutezile, ismaililer-batiniler, hanbeliler ve kerramilerdir. 2.4.2 Felsefî Esarilik kelami esarilik, V./XI. asirda eş zamanli 2 farklilasmaya maruz kalmistir. a) İmamul Harameyn el Cüveyni ile birlikte başlayan Ebu’l Feth eş-Şehristani ile devam eden ancak Fahruddin er razi de oldukca belirgin hale gelen felsefi kelam faaliyetleridir. Bu süreçte önce Aristo mantığı, Razi ile birlikte de Aristo felsefesi kelama dahil edilmeye başlanmıştır. Bu yeni konuların ağırlığı, kelamın aslî konularını geri plana itmiş ve semiyyat bahislerini ihtiva etmedigi takdirde kelam eserlerinin felsefe eserlerinden nerdeyse ayirt edilemeyecek hale geldigi dile getirilmistir. Dogu'da Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde gelişen bu farklılaşma surecini kendi icinde 2 asamali olarak değerlendirmek gerekir. 1. Asama : İmamü’l Harameyn el Cüveyni ile birlikte başlayan ve mantığın kelama girmeye basladigi bir gecis surecidir. bu surecte esarilik kelami cehresini surdurmektedir. Mantik bir mucadele araci olarak kullanimina sunulmaya baslanmistir. Gecis surecini temsil eden bu esariligin muhatabi mutezile, maturidi hanefiler, felsefeciler ve kerramilerdir. 2. asama : Razi ile birlikte baslayan, mantığın müstakil bir ilim haline getirildiği ve felsefenin kelama taşındığı yeni ve önemli bir farklılaşmayı temsil etmektedir. Felsefî eş’arilik diye tanimlanan bu surec, aslinda esariligin kendi kaliplarini zorladigi ve zaman zaman disina ciktigi bir surectir. kelamin felsefeyle sentezlendigi bu asamada esariligin agirlikliolarak felsefeciler kismen mutezile ve cok az da olsa maturidi hanefilerdir. felsefî esarilik, devvânî'ye kadar tasavvufa mesafeli iken, onunla birlikte ibn arabi'nin vahdeti vucud ogretisiyle sentezlenmeye baslamistir. 2.4.3 Akaid Esariligi Eş’arilik Dogu'da felsefe ile temasi cercevesinde iki asamali bir farklilasmaya maruz kalirken, Bati'da alan daralmasina ugramistir. bu boyut esariligin Sünnilik zeminine oturtuldugu siyasî bir baglami ifade etmektedir. bolgede esariligin Sünnilik üzerinden propaganda edilmesi, Esariligin kendi mezhebi sinirlarini daraltmis; siiligin alternatifi olarak sunulmus ve zamanla ehl-i Sünnet ile özdeslesmesini saglamistir. esari batida daha cok bir akide olarak algilanmistir. akaid esariligi olarak nitelenebilecek bu esarilik algisinin muhataplari, agirlikli olarak Ismailî-Batinîler ile dogu'dan bati'ya göç eden maturidi hanefilerdir. 38 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Akaid esariligin bolgede kalici hale gelmesinde tasavvufi faaliyetlerin de etkisi büyüktür. ozellikle suhreverdiyye, zahidiyye, erdebiliyye, kubreviyye, sazeliyye gibi tasavvufi yonelimlerin esariligi akaidlesme surecine dogrudan etkisi bulunmaktadir. osmanlilarin memluklulerin siyasi varligina son vermesi ve bolgeyi kendi topraklarina katmasiyla birlikte akaid esariligi osmanlilara tasinmaya baslamistir. Esariligin Temel Görüsleri Esari'nin kelami gorusleri, daha cok reddiye mantigi uzerinden sekillendigi icin bir mezhep kurmayi gerekli kilacak insicam ve tutarliliktan yoksundu. esariden sonraki donemde gerceklesen bu insa sureci, henuz daha gelistirilmemis kimi görüs ve düsüncelerin, takipçileri tarafindan Es'arî'ye mal edilmesini beraberinde getirdi. esarilik, asla insicamli ve tutarli bir yapida olmadi ve bir itikadi gorusler birligi huviyeti tasimadi. esariligin fikri gelisimi acisindan bakildiginda mezhebin isminin kendisine irca edildigi Ebû'l-Hasan el-Es'arî'yi bir taban olarak degerlendirmek mümkündür. Mezhep mensuplarinin ortak kabulleri üzerinden ele alindiginda esariligin görüsleri su sekilde ortaya konabilir. 3.1 Bilgi Kurami eserlerinde bilgi kuramina müstakil olarak yer veren ilk kisi Ebû Mansûr el-Mâturîdî'dir. esarinin eserlerinde bu konu ele alinmamistir.esari bilgiyi "mahallinin/kisinin âlim olmasini gerektiren sey" olarak tanimlamistir. esari gelenek icerisinde bilginin turlerine dair degerlendirmede bulunan ilk isim Bakillani'dir. bilgi Allah'in bilgisi ve kullarin bilgisi olmak uzere ikiye ayrilmaktadir. Allah'in bilgisi zorunlu ve istidlâlî siniflamasina tabi tutulmazken, kullarin bilgisi ise zorunlu ve istidlalî olmak uzere iki türlüdür. esarilik esyanin objektif ve bilinebilir bir gerçeklige sahip oldugunu belirtmekte ve bilginin insan icin mümkün oldugunu ileri sürmektedir. bilgi edinme vasitalari : duyular, akil ve haber. esariligin tasavvufla temasi kesf ve ilhama da bilgi edinme yollari arasinda bir islev atfedilmesine sebep olmustur. esarilerin duyular ve haberle ilgili degerlendirmeleri diger kesimlerle müsterektir. akil konusunda farklidir. esariler, akli sabit bir icerikte algilamislar ve akli bir bilgi uretme yonteminden cok bilgi uretmeye zemin teskil eden zorunlu bilgiler kümesi olarak degerlendirmistir. akil, parcanin bütünden küçük oldugu, iki ziddin bir arada bulunamayacagi, malumun redd ve ispattan, varligin da kadim veya hadis olmaktan uzak olamayacagi gibi zorunlu bilgilerdir. esariler bilgi uretme yontemini daha cok nazar kavramiyla tanimlamakta ve akli bu türden bir bilgi üretmenin öncülü olarak görmektedirler. esariler akli ve nakli bir sehre giden iki yola benzetmektedirler. 39 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ esarilere gore akil akilli bir kimsenin Allah tarafindan yaratilan ve varligi kendisinden olmayan bir sifatidir. akil ne canlidir, ne kadir, ne âlim ve ne de mmütekellimdir. nakil olmadan akil sahiplerine herhangi bir seyin vacip olmasi dogru degildir. 3.2 Marifetullah allah'i bilmek aklen degil, naklen vaciptir. insanin ilahi teklifle muhatap olabilmesi icin akil tek basina yeterli degildir. bu konuda belirleyici olan vahiydir. kimi davranislarinkullara vacip, haram veya yasak olusu yalnizca vahiyle bilinebilir. akil sahibi her bir kimse seriat gelmeden onceki davranislari dolayisiyla sevap ya da cezaya mustehak olmaz. akilli kimse seriat gelmeden once âlemin yaratilmisligina, onun yaraticisinin birligine, ezelî olduguna, sifatlarina ve hikmetine dair akil yurutmede bulunur, bunlari bilir ve inanirsa muvahhid bir mumin olur ancak bunlardan dolayi Allah'in sevabina hak kazanamaz. esariler dini vücûbiyet konusunda vahyi dogrudan adres gösterirler ve aklin tek basina belirleyici olamayacagini ileri surerler. insanin sorumlu ve mukellef olmasinin ölçütü vahiydir. vahiy gelmedigi surece insan olumlu ya da olumsuz yaptigi hic bir seyden sorumlu tutulamaz. ama eger vahiy gelmisse bu durumda insana dusen onu anlamaya calismak ve nazari, yani akli istidlali isler kilmaktir. esarî gelenekte iman konusunda tahkik esas alinmis ve mukallidin imani nazar kullanilmadan gerceklestigi gerekcesiyle gecersiz sayilmistir. 3.3 Hüsün-Kubuh aklin vahiyden bagimsiz olarak müstakil bir bilgi kaynagi olarak görülmeyisi, esarilerin hüsün ve kubuh konularindaki goruslerine de yansimistir. ornegin, esari, vacip olan seylerin belirlenmesinde tek ölçütün nakil oldugunu belirtmis ve aklin hicbir seyi vacip kilma yetkisine sahip olmadigini ileri sürmüstür. aklin bir seyin güzel veya çirkin olduguna hükmetmesi de söz konusu degildir. güzel, seriatin yapilmasini övdügü, çirkin ise yerdigi seydir. akil bir seyi guzel veya cirkin kilma yetkisine sahip degildir. iyiligin de kotulugun de yaraticisi Allah'tir. ancak kotuluk kendinden dolayi kotu degil, Allah tarafindan kötü oldugu bildirildigi için kötüdür. iyilik de Allah tarafindan iyi oldugu bildirildigi için iyidir. yani iyilik te kotulukte Allah'tandir. esarilere göre : akil yardim almadan bir fiilin her durumda iyi ve kotu oldugunu, dini anlamda ise haram veya mübah oldugunu bilme imkanina sahip degildir. dini hukumlerde belirleyici olan fiillerin kendilerinde tasidiklari nitelikler degil, Allah'in bildirdikleridir. bir is asla kendiliginde dolayi vacip 40 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI olmaz; aksine yapilmamasi halinde ceza, yapilmasi durumunda da sevap verilecegi vaad edilmisse o isin veya davranisin vacipligine hükmedilir. esariler bir seyin kendinde iyi veya kendinde kotu olusuna itiraz etmekte ve belirli fiillerde bulunmayi Allah'a mecbur tutmaya götürecegini, bunun ise Allah'in yaraticilik sifatina halel getirecegini belirtmektedir. 3.4 Allah'in Sifatlari Esarilere göre Allah vardir ve birdir. o cisim degildir. tum evreni o yaratmistir ve yaratiklarindan hicbirisi o'na benzemez. Allah'in iradesi kainattaki iyi kotu her seyi kusatir. Eş’ariler, Allah'in varligini ve birligini cogu kez temânu' deliliyle; evrenin yaratıcısı oldugunu ise hudûs ve imkân delilleriyle temellendirirler. Temânu' delili kelamcilarin kullandigi bir delildir ve iki ilahin bulunmasinin evrende yol açacagi duzensizlige vurgu yapar. hudûs ve imkân delillerine gore ise alem butunuyle sonradan yaratilmistir (hâdis) ve her hâdisin askin bir yaraticiya (muhdise) ihtiyaci vardir. alem mümkindir ver her mümkinin bir vâcibu'l-vücûda ihtiyaci bulunmaktadir. Eş’ariler Allah'in kendisine özgü yüce sifatlari oldugunu kabul etmektedirler. Allah'in sifatlari zatî, fiilî ve haberî olmak üzere 3 baslik altinda toplanir. hayat, ilim, kudret, sem', basar, kelam ve irade olmak uzere 7 sifat zatî sifatlar olarak kabul edilmistir. Bakillâni ve Cüveynî gibi Eş’ariler kıdem ve beka sifatlarini da zatî sifatlar arasinda saymislardir. Allah'in zatî sifatlari ezelî olan sifatlardir ve sonradan var oldugu düsünülemez. esarilere göre zatî sifatlar Allah'in zatinin ne aynisi ne de gayrisi olan sifatlardir. Fiili sifatlar, Allah'in fiilinden önce mevcut olmayan ve O'nun bunlarin ziddiyla vasiflandirmanin caiz oldugu sifatlardir. belirli bir sayisi bulunmamaktadir. bunlar halk, rizk, adl, ihsan, tafdîl, hasr ve nesr gibi sifatlardir. bu sifatlar Allah'in fiilleridir. fiili sifatlarin sonradan yaratilmis (hâdis) olduklari konusunda esari gelenek icerisinde genel bir egilim soz konusudur. haberî sifatlar : bunlar Kur'ân'da Allah'a nispet edilen ve ne anlama geldigi tam olarak bilinemeyen sifatlardir. Yed, vech, istiva, nüzul gibi sifatlar haberî sifatlardir bilâ keyf kabul edilir. bu tur sifatlar yorumlanamaz oldugu gibi kabul edilmelidir. 3.5 Fiiller Fiiller konusundaki yaklasimlari tanri tasavvurlariyla dogrudan iliskilidir. 41 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Allah kadir-i mutlaktir ve diledigi ve istedigi sekilde kendi mülkünde tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. her sey onun ilmi, dilemesi, iradesi ve kudreti etrafinda sekillenir. allah fiillerinde kullarinin yararini gozetmek zorunda degildir. allah'a hicbir konuda bir gereklilik veya zorunluluk izafe edilemez. Eş’arilere göre : tum olaylar, allah tarafindan yaratilmistir. butun bunlar Allah'in iradesi dogrultusunda gerceklesir. kafirlerin küfrü ile müminlerin imani da bu kapsamdadir. ihdas, fiil, icad, tekvin ve halk tabirleri arasinda bir fark bulunmamaktadir. iyi ya da kotu, cirkin veya guzel herhangi bir seyi yaratmasi Allah'in iradesi, mesieti, ihtiyari, rizasi ve muhabbetiyle gerçeklesir. Allah'a fiillerindeki tasarruf konusunda hicbir sekilde bir sinirlama getirilemez. Allah'in fiilleri dogrudan onun iradesiyle iliskilidir. butun ilahi fiiller irade sifatina gore gerceklesir. dolayisiyla bu fiillerde herhangi bir faydayi temin veya bir zarari bertaraf etme seklinde bir hikmet zorunlulugu bulunmamaktadir. Eş’arilerin tanri algilari, onlarin Allah'in va'dindan ve va'îdinden donebilecegini veya Allah'in insanlari güç yetirilmeyecek bir seyle sorumlu tutabilecegini (teklîf-i mâ-lâ yutâk) ileri surmeye goturmustur. esarilere göre va'd ne ksin bir hak ne de kesin bir karsiliktir. O ancak, Allah'in lütfudur. Ceza da zorunlu degildir. verilen ceza Allah'in adaleti olarak gerçeklesecektir. teklîf-i mâ-lâ yutâk da caizdir. Eş’arilerin tanri algilari onlarin kullarin fiilleri konusundaki yaklasimlarinin da temel zeminini olusturmustur. Allah'in her seyin yaraticisi olmasi ve halk, fiil, icad ve ihdas gibi kavramlar arasinda bir fark olmamasi, insanlarin fiillerinin failinin de Allah oldugunu kabul etmeyi gerektirir. kullarin bir fiilin gerçeklesmesinde fail oldugunu ileri surmek, bir fiilin iki failinin olmasini gerektirir. oysaki gercekte kullar fail olarak nitelenemez, fail yaratici anlaminda Allah'tir. bu yuzden kullar, fiillrinin faili ve haliki degil, muktesibidirler.kullarin fiilleri, ser'î hükümlere göre birer alamet, Allah'in hükümleri için de birer isarettir. insanin fiillerinin ve kesblerinin yaraticisi, bunlari bilen Allatan baskasi degildir. 3.6 Nübüvvet Eş’arilere göre : peygamberi bilmeden Allah'ı bilmek mümkün değildir. Eş’ariler aklı marifetullah konusunda bir vasıta olarak görmemekte ve peygamber bildirmedikçe Allah'in bilinemeyeceğini ileri surmektedirler. Eş’arilere gore : nübüvvet pek çok bakımdan gereklidir. Namazın farziyeti ve miktarı, zekat ve nisap miktarı, safa ve merve arasında sa'y gibi şeylerin akılla bilinebilmesi mümkün değildir. Bu ve benzeri hususlar ancak bir peygamberin aracılığıyla bilinebilir. Eş’ariler peygamber göndermenin Allah için vacip degil, caiz olduğu görüşündedirler. 42 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Eş’arilere göre : bir peygamberin peygamber olmasının ölçütü Allah'ın ona "sen benim resulum veya nebimsin" demesidir. Bir kimsenin peygamber olup olmayacağını belirleyen, tıpkı iyi ve kötünün belirlenmesinde olduğu gibi Allah'tır. peygamberler ismet sifatina sahip kimselerdir ve Allah tarafından korunmuşlardır. Onların büyük günah işlemesi mümkün değildir. Eş’ari'nin peygamberlik gelmeden önce peygamberlerin masiyet ve küçük hatalar işleyebileceğini savunduğu kaydedilmektedir. o kadinlarin peygamber olup olmayacagi : İbn Fürek, Eş’ari'ye nispet ederek resûl ile nebî arasında bir fark olduğunu, kadınlardan resul gonderilmemesine karşın, nebi olarak dört kişinin görevlendirildiğini kaydetse de diğer eş’arilerin eserlerinde kadınların peygamber olabileceği yönünde bir değerlendirme bulunmamaktadır. 3.7 Iman Eş’ariliğin hadis taraftarlığı ile olan ilişkisi, iman konusunda farklı gorüşlerin oluşmasını beraberinde getirmiştir. Bagdadî'ye göre iman konusunda 3 farkli yaklasim söz konusu : es'arî'ye ait olan : iman tasdiktir. Abdullah b. Saîd b. Küllâb : iman ikrardır. Ashabu'l-Hadis : farzıyla nafilesiyle bütün ibadetler imandır. İmanin aslı tasdik, mahalli ise kalptir. İman kalpte olan bir şeydir ve dil ile ikrar ve azalarla amel bunun kapsamına girmemektedir. Eş’arilere göre : iman ve Islâm kelimeleri de birbirinin ayni degildir. Iman Islâm'dan daha özel, Islâm'da imandan daha genel bir kavramdır. İmanın yeri kalp iken Islâm'ın yeri diğer azalardır. esari ve buyuk bir kesimin imani tasdik olarak tanimlamasi, onlari amelleri imanin disinda gormeye sevk etmistir. ameller imanin asli degil, bir rüknüdür. bu sebeple büyük günah isleyen bir kimse fasik olarak adlandirilir ve bu gunahi sebebiyle imandan cikmasi soz konusu degildir. fasik bir kimse tovbe etmeden olurse durumu Allah'a kalmistir. dilerse af eder dilerse de cezalandirip sonra cennete sokar. imanin tanimi hakkinda ki görüs ayriliklari imanin artmasi eksilmesi meselesine de yansimistir. buna göre butun ibadetleri iman icerisinde görenler, imanda artma ve eksilmeyi kabul etmis, yalnizca ikrar olarak görenler buna karsi cikmis; imani tasdik olarak görenler ise eksilmeye karsi cikmakla birlikte imanin artmasi konusunda görüs ayriligina düsmüslerdir. 43 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI imanda istisna konusunda da gorus ayriligi vardir. imani tasdik olarak gorenler bu konuda ihtilafa dusmustur. esarinin ogrencisi Ebû Sehl Muhammed b. Suleyman es-Su'lûkî ve Ibn Fûrek imanda istisnayi kabul ediyor. Ebu abdillah b. mücahid, bakillani gibi isimler buna karsi cikmislardir. sonraki esariler ise imanda istisna konusunu muvâfât teorisiyle açiklamaya calismislardir : kisinin Allah'a inanmasiyla Allah katinda mumin olmasi ayri seylerdir. imanda istisna kisinin Allah katindaki durumu baglaminda yapilir. simdiki durumu kastettiginde kisinin gercekten mumin oldugunu soylemesi gereklidir. gelecekteki durum soz konusu oldugunda "insallah müminim" demesi mümkündür. Mukallidin imani konusunda : bir kesim taklid yoluyla inanip supheden emin olan kisinin imanini gecerli sayarken, esarinin basini cektigi diger bir kesim ise mukallidin imanini her halükarda gecersiz görmüstür. mukallid, mumin olarak isimlendirilememesine karsin, onun kafir veya musrik oldugu da soylenemez. Allah'in onu bagislamasi mümkündür. 3.8 Imamet Sünniligin siyaset algisinin sekillenmesinde Esariligin dogrudan rolü bulunmaktadir. Fatimilerin siyasi varligina son verilmesinin ardindan bolgede kurulan Eyyübi ve Memlük devletleri, Siiligin bölgedeki izlerinin kalici bir sekilde silinmesini siyaset anlayislarinin temeline yerlestirdiler. boyle bir ortamda sünnilik siyasallasti ve siilik karsitligina dönüstü. Eş’ariliği bu süreçte one çıkaran husus, Fatimi halifeligi ile Abbasi halifeligi arasinda yasanan siyasi rekabetti. her iki devlet de digerinin halifeliginin mesruiyetini sorgulayan cabalar icinde oldular. abbasilerin lehine bu cabayi sahiplenen cogu kez Esarî alimler oldular. olan, olmasi gerekenin önüne gecirildi ve siyasi iradenin her türlü mesriyetini olumlayici bir islev gördü. esarilerin her türlü fiili Allah'in yaratmasi olarak gören ve insan iradesine herhangi bir hareket alani tanimayan yaklasimlarin da bunda etkisi olmustur. Eş’arilerin, fatimiler ve Abbasiler arasindaki siyasi rekabette üstlendikleri rol, onlarin imametle ilgili görüslerine de yansidi. esariler bir yönetici secilmesinin gerekli oldugunu ve bunun Müslümanlar üzerine farz-i kifaye oldugunu ileri sürdüler. yöneticinin ittifak ve seçimle isbasina getirilmesi gerektigini savundular. esarilerin yaklasiminda imamet Ehlü'l-Hal ve'l-Akd olarak adlandirilan seciciler toplulugunun akdiyle gerçeklesir. bunda herhangi bir icma sarti aranmaz. imamete uygun birisine bir sekilde akit gercekllestigi takdirde bu durumda o kimse yonetici kabul edilir ve halkin kendisine itaati vacip olur. esariler buna Hz Ebu Bekr'in halife olmasını gerekçe gösterirler. esarilere göre : imam olacak kisinin tasimasi gereken bazi sartlar soz konusudur : yönetici olacak kişi yalnızca idarî işlerde değil, dini işlerde de yetkili mercii olacağından mutlaka kendisine fetva sorulabilecek yetkinlikte olmalıdır. 44 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI hür, müslüman olmasi kamu yararini gözetmesi, isleri denetim altina alabilecek vasiflara sahip olmasi orduyu donatmaya ve sinirlari muhafaza etmeye güç yetirebimesi basiret ve feraset sahibi olmasi vs... erkeklik şart. kadınların imam olması : caiz değil yöneticinin Kureyş'ten olması : teorik açıdan olumlu. Ancak imamet için kesinlik ifade eden bir şart değildir. Ehliyetli (efdal) birisi varken ondan aşağı konumda (mefdul) olanın imameti geçerli değildir. Fazilet sirasi imametteki siradir. hz ebu bekir, hz omer, hz osman ve hz ali seklindedir. esarilere gore ayni anda dunyanin farkli yerlerinde birden fazla kisinin imam olmasi caiz degildir. Yezidilik Isimlendirme Ismi hususundaki ihtilaflar: a. Yezidi ismi Ezid, Ezidi, Izh veya Yezdan gibi Tanri, Yaratan veya Melek Tanri anlamina gelen isimlerden türemistir. b. Bu isim ile kastedilen, Tanri degil ona tapan Azday halkidir. Adem’den a.s. sonra ikinci atalari olarak kabul ettikleri Ezda’ya nispetle Ezdai veya Yezidi denmektedir. c. Bu isim mensuplarina, Iran’in Yezd sehrine nispetle verilmistir. d. Bu isim Yezid b. Muaviye’ye nispetledir. En tutarlisida budur. Zira Yezidilikte Yezid b. Muaviye önemli bir figürdür. Kavllerde, Ciroklarda (Menkabe), Yezid b. Muaviye, yedi melekten biri olarak özel bir yere sahiptir. Günümüz Yezidi Mirlerinin bir kismi da bu hususu teyit etmektedirler. 45 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Tarihcesi Yazili kaynaklarinin olmamasi ve batini bir karakter tasimasi nedeniyle kendileri hakkinda saglikli tarihi bir verinin olusmasini engellemistir. Batili arastirmacilarin bazisi onlari Yahudilige, Hiristiyanliga, ve Süryanilige dayandirirken bazisi onlari Islam öncesi Iran’da mevcut dinlere dayandirmislar. Bazi Yezidiler ise kendi kökenlerini Sümerlere dayandirirken bir kismi da Asurlara dayandirmistir. Tarih kitaplari ve Klasik Islam kaynaklari tetkik edildiginde, Yezidiligin önde gelen mutasavvif Seyh Adi b. Müsafir ve onun görüsleri etrafinda sekillenen Adeviyye tarikatina dayandigi görülmektedir. Adi b. Müsafir (d. 465 ö. 555) Soyu Emeviler’e dayanir. Hakkari daglarinda inzivaya cekilmis. Lales’te büyük bir zaviye insa etmis. Klasik kaynaklara göre Ehl-i Sünnet’e bagliydi. Tabakat kitaplarinda da kendiine nispet edilen I’tikadu Ehli’s-Sünne ve’l Cema’a adli eseri tetkik edildiginde onun Ashabu’l-Hadis cizgisine yakin durdugu görülmektedir. Ancak o ehl-i sünnet ulemasindan farkli olarak Yezid b. Muaviye savunucusu idi. Onun Hz. Hüseyin’in r.a katlinden sorumlu tutulamayacagini düsünür. Sia ve Mutezile’ye karsidir. Adeviyye Tarikati Adi b. Müsafir zaviyesini Lales’te kurmustur. Bu bölgede ise bir cok Süryani Hiristiyan ve eski Iran dinlerine bagli bazi yerli kabileler mevcuttu. Adi b. Müsafir zamanla bölge halkinin büyük bir kisminin teveccüh ve güveinini kazanmistir. Pek cok hal sahibi zat onun sohbetinde bulunmak icin Lales’e gelmistir. Yezidiligin Tasavvufi Arka Plani; Adi b. Müsafir Sonrasi Adeviyye Kendinin sagliginda tarikatinin bir degisime ugradigina dair bir veriye sahip degiliz. Vefatindan sonra bir cok kisi tarikatin basina gecmistir. Bunlardan birisi Hasan b. Adi’dir. Onun tarikatin sahip oldugu 46 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ klasik yapiyi degistirdigi söylensede bu tartismalidir. Hasan b. Adi dönemin Musul yöneticisi tarafindan idam edilmistir, tarikat ise sarsinti gecirmistir. Adi b. Müsafir’in mezari tahrip edilmistir. Hasan b. Adi’nin oglu Serefuddin Muhammed bölgeyi terk edip, Selcuklu sultani Izzettin Keykavus’un hizmetine girmis, Mogollara karsi savasta öldürülmüstür. Torunu Izzeddin’e Sam halki hürmet göstermislerdir fakat o ahlak disi bazi yollara saptigi icin cemaati tarafindan kinanmistir. Adeviyye tarikati 16 yy’da güclerini kaybedip yok olmuslardir. Adeviyye’den Yezidilige dönüsüm süreci Dönüsüm henüz tam olarak aydinlatilamamistir. Sem’ani, Hakkari bölgesinde yasayan ve Yezid b. Muaviye’yi savunan bir kesimin varligindan söz eder. Bunlar muhtemelen Emevilerin yikilisiyla birlikte bu bölgeye siginan Emevi ailesidir. Adi b. Müsafir’de Emevi idi ve o Yezid b. Muaviye’yi savunurdu. Muhtemelen tarikat mensuplarida bu görüsünü savunmustur. Bu yüzden kendilerine Yezid denmis olabilir. Ancak bunlarin sonradan farklilasmis Yezidilikle ayni oldugunu söylemek güctür. Günümüzdeki sekliyle Yezidiligin farklilasma sürecinde, Hakkari ve cevresine kalan tarikat mensuplari önemli bir rol üstlenmis olmalidir. Adi b. Müsafir soyunun bir kismi ile tarikatin önemli bir kitlesi Hakkari ve cevresinde varligini sürdürmüstür. Burada kalanlar, eski din ve kültürlerle yogrulmus ve sürec icerisinde degisim göstererek Yezidiligin nüvesini olusturmuslardir. Klasik kaynaklarda müridlerin Adi b. Müsafir’in ardindan onun uluhiyetini ileri sürdükleri, türbesine asiri tazimde bulunup kabrini kiblegah edindikleri aktarilmaktadir. Adeviyye tarikati, Hasan b. Adi dönemi veya hemen akabinde birtakim asiriliklarin basladigi ve icerisinde itikadi bir boyut kazanarak Yezidilige dönüstügü söylenebilir. Yezidi olarak tanimlanmalarina 16 yy’da rastlanmaktadir. Yezidi inanisina mensup beylikler Mahmudi beyligi, Karakoyunlular ve Akkoyunlular dönemlerinde zaman zaman onlarla ittifak edip Osmanli’ya bagli bölge beyleriyle catismalara katilmislardir. 16-17 yy arasi Safeviler ile Osmanli arasindaki mücadelede bazen Safevileri bazen de Osmanlilarin hakimiyeti altina girmislerdir. 1849 yilinda askere alinma girisimine karsi Yezidiler, Osmanli Devleti’ne askerlik ortaminda inanclarina aykiri durumlarin söz konusu olusunu mazeret göstermis ve ”bedel” ödeyerek bundan muaf olmuslardir. 1872 yilinda bu ayricaligin kaldirilisi nedeniyle kismi göcler tekrar baslamistir. 1. Dünya savasi sirasinda Yezidilerin kendilerine siginan Ermenileri teslim etmemeleri nedeniyle Osmanli ordusuyla gerilimleri yasamislardir. Temel görüsleri 47 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Yezidiler ilkin Adi b. Müsafir ve Yezid b. Muaviye’nin beser üstü niteliklere sahip olduguna inandiklari, daha sonra Adi b. Müsafir’in kabrini kiblegah edindikleri ve onun kendilerini kurtaracagina inandiklari kaydedilmektedir. Daha sonraki dönemlerde Adi b. Müsafir, Yezid b. Muaviye ve tarikatin önde gelenlerinin, melekler aleminde temsil edildikleri fikri benimsenmistir. Azazil olarak isimlendirilen ve Adem’e secde etmeyi reddeden melegin Melek Tavus olarak kabulü ve yedi melegin en üstünü, yardimci tanri olarak benimsenmesi bu yüzyillarda degil, daha sonrasi icin söz konusu olmustur. Melek Tavus ile ilgili inanislar en gec 18 yy’da benimsenmeye baslanmistir. Inanclari Inanclari Hz. Adem’in oglu olan Sahid b. Car’a dayanir. Temel inanislari ve yaratilis nazariyelerini Tacu’l Arifin Hasan b. Adi’ye nispet edilen Kitabu’l Cilve (Tecelli Kitabi) ve Mushaf-i Res (Kara Kitap)’te anlatilan mitik bilgilere dayandigi yaygin olarak kabul edilir. Kitabu’l Cilve Melek Tavus merkezlidir. Onun varligi, gücü, yetkileri ve ona karsi yerine getirilmesi gereken görevler zikredilmektedir. Mushafi Res’te ise yaratilis, Yezidilerin tarihi, mezhebin abadi, renkler ve yiyeceklerle ilgili bazi yasaklar yer almaktadir. Bunlar ise Yezidilere göre gercek metinler degildir. Esas metinler sözlü kültürlerini olusturan ilahileri iceren Kavl ve Ezdiyati’ler ile mitik ve yari mitik anlatimlari iceren Ciroklar’dir (Menkabe). Bu metinler Yezidilik hakkinda daha saglikli bilgiler vermektedirler. Inanc yapilari sunlardir: a. Hüda Yezidiler özü itibariyle monoteisttirler. Onlar Hüda’nin mutlak birligine, düsüncelerin, sözlerin ve islerin yargici olacagina inanmakta, sonsuz iyi olan tek bir tanriya tapmaktadirlar. Hüda kainatin ve meleklerin yaraticisidir. Hüda anlayisi ilahi dinlerin öngördügü Allah anlayisi ile benzerlikler göstermektedir. b. Yaratilis Yezidi kozmogonisinde Allah’in onu patlatip icinden ciktigi, sonra da yedi gizemin, suyun ve dünyanin olustugu bir inci söz konusudur. Yeryüzünün yaratilisinda Lales merkezi bir yere sahipti. Hüda bir gemi yaratip otuz bin yil yolculuk yaptiktan sonra gelip her seyden önce Lales’i yaratmis ve orada ikamet etmistir. Orasi hakikatin yeridir. 48 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Hüda yeryüzünü sonra da insanlari yaratip yok etmistir. Bu islemi bes defa gerceklestirmistir. Kendilerinin seckin ve ayricalikli bir nesil olarak görürler. Havva, 140 defa ikiz dogusmustur. Adem ksehvetini bir küpe koymustur. Adem’in küpünden Yezidilerin atasi Sehid b. Cerra cikmistir. O Allah’in sirridir. O Melek Tavus’un getirdigi bir huri ile evlenmis, Yezdan adinda bir cocuk dogurmustur. Yezidiler bu soydan gelir. c. Melek Tavus Hüda dünyadan önce melekleri yaratmistir. Melekler seyhlerle özdeslestirilmislerdir. Meleklerin maddi alemdeki karsiliklarina denk gelen söz konusu seyhlerin isimlerinin yer aldigi listelerden birisine göre Hüda pazar günü Azazil adli melegi yaratmistir. Bu bütün meleklerin baskanidir. Pazartesi Dardail’i (Seyh Hasan), sali Israfil’i (Seyh Sems), carsamba Cebrail’i (Seyh Ebu Bekir) persembe Azrail’i (Saceddin) cuma Semmail’i (Seyh Nasiruddin) yaratmistir. Cumartesi yaratilan Nurail’in kim oldugu ise bazi nüshalarda acik degildir. Yezid b. Muaviye olabilir. Meleklerin yaratici yönünede vurgu yapilmaktadir. Hüda kendi zatindan ve nurundan alti ilah yaratmistir. Ancak bunlar Hüda’nin yardimcilaridir. Hüda kainatin tasarrufunu bunlara devretmistir. Zamanla yedi melek fikri siliklesmis, Melek Tavus tek yardimci tanri misyonunu üstlenmistir. Melek Tavus Hüdanin atesinden ve nurundan yaratilmistir. Azazil (Melek Tavus) hakkinda iki rivayet zikridilir. 1. Azazil Hüda tarafindan cezalandirilmis ve cehenneme atilmistir. Orda aglamis ve cehennem atesini söndürmüstür. Bu rivayet Hallac-i Mansur, Attar ve Ahmed elGazali’nin savundugu Azazil’in büyük muvahhit oldugu görüsü ile uyumludur. Allah’in aski nedeniyle lanetlenmeyi göze alan Azazil, seytan ve iblis olarak tavsif edilmistir. Yezidi versiyonda ise Hüda, Azazil’i affedecek ve bas melek yapacaktir. 2. Yezidiler’in benimsedigi bu görüse göre Azazil Adem’e secde etmeyerek aslinda Hüda’nin daha önceden buyurdugu, kendisine baska hic kimseye secde etmeme emrini yerine getirmis ve imtihani kazanmistir. Onun görevi yönetici tanriliktir. Cennetu’l-Firdevs’te yasamakta olup yeryüzünde ve altinda olan her seyin hakimiyetini üstlenmistir. Kötülük diye nitelendirilen tüm olaylar da onun istegi iledir. d. Tenasüh Kavl gibi dini metinlerinde ahiret, cennet, cehennem inanislarina rastlanmaktadir. Onlarda mehdi inanisida mevcuttur. Tercal (Deccal) ise dünyanin sonunda ortaya cikacak, insanlari yanlis yola sevkedecektir. Yezidiler cennet ile mükafatlandirilip, tarikatin düsmanlari cehenneme atilacaktir. Daha sonraki dönemlerde ise aralarinda tenasüh inanci revac bulmaya baslamistir, cennet ve cehennem inkar edilmistir. Ruhlar bir bedenden diger bir bedene intikal ederler. Adil hükümdarlar ve iyilik yapanlar, öldüklerinde yüce derecelere cikarken, günahkar kimseler en adi hayvanlara intikal edeceklerdir. 49 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Ibadetleri: 1. Dua (namaz) Belirli zamanlarda bazi ilahiler esliginde yapilan sinirli hareketlerden ibarettir. Üc önemli sarti, vakit abdest ve kibleye yönelmektir. Günde üc kez Allah’in nuru olan günese dönerek ibadet etmektedirler. Namaz ferdi ve gizlidir. 2. Oruc Imsak vaktinden günes batincaya kadar tutmaktadirlar. Iki kisma ayrilir. Mürid olarak isimlendirilen Yezidi halkin tuttugu oruca genel oruc denir, üc gündür. Özel olan oruc ise din adamlari tarafindan tutulan Cilhane’dir. Kisin ortasi ile yazin en sicak günlerine denk gelen kirkar gündür. 3. Sadaka (zekat) Sadaka olarak adlandirdiklari zekati din adamlarina vermektedirler. Sadaka, nakit para, hayvan ve ekin cinsindendir. Seyh ve pirler gibi din adamlarina verilen sadaka, Melek Tavus’un sembolü tavus kusu heykelciliginin dolastirilmasi Tavus Geran sirasinda verilen sadaka ile Adi b. Müsafir’in türbesini ziyarette verilen sadaka olmak üzere üce ayrilmaktadir. Kisi kendi imkanlari ölcüsünde sadaka verebilmektedir. 4. Hac Hassasiyet gösterdikleri en önemli ibadetleridir. Iddialarina göre Mekke’yi terk edip yerine Lales’i secen bizzat Abi b. Müsafir’dir. Hac ibadetinin odaginda Adi b. Müsafir’in Adeviyye Zaviyesi olarak bilinen türbesi bulunmaktadir. Adi b. Müsafir’in türbesinden kutsal topragindan ”Berat”’lik alinmaktadir, Arafat olarak isimlendirdikleri dagda bir tören yapilmaktadir. Kurban bayraminda ise bir öküz kurban edilmekte. 5. Bayramlar a. Hicri takvime göre kutlanan bayramlar: 50 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Arafat bayrami Zilhiccenin 9’cu günü kutlanir. Mekke’deki Arafat’ta vakfeyle paralellikler arz etmektedir. Lales’te Arafat dagina cikarlar. Ramazan bayrami Ramazan orucunun bitisinde iki gün olarak kutlanir Sev a Berat Berat gecesidir. Saban ayinin 15’de kutlanir. Bu gece hakinda aralarinda ihtilaf vardir. Pesimamlar Islami geleneklere uygun törenlere ehemmiyet verirken, Semsani seyhler ise bu bayrami ihmal ederler. b. Miladi takvime göre kutlananlar Yilbasi bayrami Sere Sale/Sersal, Seyh Adi bayrami olarak da anilan ”Cejna Havini”, Seyh Adi’nin dogum günü ”Bülende” Bayrami, Kurban Bayrami, Batizmi Bayrami, Mihrican Bayrami bunlara örnek olarak verilebilir. Söz konusu bayramlar arasinda en önemlisi ve her Yezidinin katilmasinin beklendigi ”Cemai” Bayramidir. Bu bayramin, gökte toplanan Allah ve yedi melegin meclisinin bir yansimasi olduguna inanirlar. Yöresel bayramlar: Bu bayramlari Yezidiler kendi köylerindeki türbeler etrafinda gerceklestirirler. Yerel olarak kutlanan bir bayram da Tavus Geran ritüelidir. Bu ritüel, Kavvallarin, sancak ile sembolize edilen tavus kusu heykellerini köylerde gezdirmesidir. Buna sadece Irak’ta rastlanilmaktadir. Diger dini merasimler: Tivaf (Tavaf), Vaftiz ve Sünnet bunlardan en önemlileridir. Lales disinda da ilahi olanla temasa gecmek icin insanlarin ziyaret ettigi bircok kutsal yer vardir. Suriye ve Türkiye’deki Yezidiler kendi köylerinde ziyaretgahlar yapmislardir. Ermenistan’da ise seyh ya da pirlerin evi kutsal ziyaret mekani olmaktadir. Ziyaret edilen yerler kimi zaman bir mekan, bir agac veya magara da olabilmektedir. Berat adi verilen topragi yanlarinda tasimayi da dini bir vecibe olarak görürler. Adi b. Müsafir’in türbesindeki toprak kutsaldir. Bu toprak zemzem suyu ile yogrulup bunu tasiyana bereket getirecegine inanilir. Ibadetlerde kullanilir, yemeklere katilir, evlilik ve cenaze esnasinda topragi yaninda bulundurma zorunluluguna inanirlar. Vaftiz ise dogum kirinden arindirmanin yani sira, necis olan elbise ve benzeri seyleri temizlemede kullanilmaktadir. Sünnet’te dini bir görevdir ve vaftizden bir hafta sonra yapilir 51 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Yasaklar Melek Tavus’un lanetlenmesi, seytan olarak ifade edilmesine siddetle karsi cikarlar. Mavi renkten kumaslar da yasaktir. Adi b. Müsafir’in gözlerine benzedigi icin ceylanin gözleri, Yunus a.s korudugu icin balik, tavus kusuna benzedigi icin horozlar yenmez. Marul bamya, fasulye gereksiz oldugu icin haramdir. Kadinlar yabanci erkeklerden artan yiyecek ve icecekleri yiyip icemezler, haramdir. Kastlar/Sosyal Tabakalar Soyda devam eden bu tabakalar, baslica Müridler ve Din adamlari olarak ikiye ayirmak mümkündür. Genis halk kitlesinden olusan Müridler, tek bir sosyal sinif iken, Din adamlari kendi aralarinda cesitli siniflara ayrilmaktadirlar. Bunlar: Mir/Emir, Baba Seyh, Seyh, Pir, Kavval, Fakiran, Pesimam ve Köcekler’dir. Mirler: Adi b. Müsafir kanaliyla soylari Emevilere dayanir, siyasi ve ve sosyal islerdeki reisleridir. Mutlak otoritedir. Hem icislerinde hem de basta ülke yönetimleri olmak üzere cemaat disindaki islerde temsilcisidir. Baba Seyh: Seyh Fahreddin ailesinden secilen Baba Seyh, dini meselelerde son karari veren merciidir. Mir de kendisiyle istisare eder ve onun verdigi kararlari dikkate alir. Insanlar arasina karismaz ve onlarla pek konusmaz. Oruclara özen gösterir. Seyhler: Emevi soyundan gelirler, baslica Adaniler, Semsaniler ve Kahtaniler olmak üzere üc kisma ayrilirlar. Pirlere göre daha manevi bir otoriteye sahiptirler. Baba Seyh de bu siniftan cikmaktadir. Dogustan itibaren önceden belirlenmis müridlere sahiptirler. Seyh öldügünde mirascilari, bu müridleri de miras olarak almaktadirlar. Görevleri müridlerine manevi rehberlik etmektir. Pirler: Yasli anlamina gelen pirlerin statüleri Seyhlerinkine yakindir. Dini merasimlerde seyhlere yardimci olmak ve yokluklarinda onlarin görevlerini ifa ederler. Oruc, iftar ve tezyin isleri ile de ugrasirlar. Onlari Seyhlerden ayiran unvan ve makam, etnik kökenlerinden kaynaklanmaktadir. Pirler Adi b. Müsafir’e yakin bir kac Kürt aileden gelmektedirler. Onlar müridlerin ihtiyac duydugu dini vecibeleri eda etmeye yardimci olurlar. 52 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Kavvallar: Törenlerde, bayramlarda, ziyaretlerde ve cenaze merasimlerinde Kavl’leri/Ilahileri defler esliginde söyleyen kimselerdir. Tavus Geran olarak adlandirilan Tavus ve sancak ile Yezidi köylerini ziyaret etmektedirler. Onlardan topladiklari dini-mali bagislari Lales’te bulunan dini merkeze tasirlar. Yezidi kabileleri ve alt kollarinin secereleri hususunda uzmandirlar. Fakiran: Seyh Adi b. Müsafir’in türbesine hizmet eden baglilardir. Ibadet ve dua ile mesgul olurlar. Günümüzde fakiranlik babadan ogula gecen bir müessesedir. Pesimamlar: Egitim, kitap hifzi ve din ilmini cocuklara ögretmekle sorumludurlar. Seyh Hasan b. Adi’nin soyundandirlar. Köcekler: Kendilerini Seyh Adi’nin türbesine adayan ve orada hizmet eden kimselerdir. Herhangi bir özel soydan gelmezler, Baba Seyh’in yönetimi altindadirlar. Ölülerin telkin ve tekfin isleri ile de görevlidirler. Büyük belalalari defetme görevi de üstlenmektedirler. Müridler:Siradan halk kitlesidir, en alt tabakasini olusturur. Agir yükümlülükleri vardir. Mutlaka bir pir/seyhe bagli olmak zorundadirlar, yoksa Yezidi olamazlar. Din adamlarindan birisini ahiret kardesi edinmek zorundadirlar. Bunlara sadaka ve adaklarini verirken, din adamlari da onlarin dini hizmetlerini karsilamaktadirlar. Müritlerin din adamlarinin sinifina girmesi yasaktir. Din adamlarida baska sinifa gecememektedir. Her tabaka yalniz kendi aralarinda evlenebilmektedir. Bu kurallar kutsaldir. Yezidiligin günümüzdeki durumu Cok genis bir cograyaya yayildiklari aktarilir. Büyük bir kismi Musul’un Seyhan ve Cebel-i incar bölgelerinde yasar. Türkiye’de ise Mardin, Diyarbakir, Hakkari, Sirnak, Urfa, Siirt, Batman gibi illerde yasarlar. Kapali bir topluluk olan Yezidiler, 1970 y. baslarindan itibaren sehirlere göcleri ve cesitli din kültür ve medeniyetlerle karsilasmalari sonucu degisime ugramislardir. 53 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Vehhabilik Muhammed b. Abdulvehhab (1115-1206) tarafindan Arap Yarimadasi’nda baslatilan dini ve siyasi bir harekettir. Vehhabilik adi harekete muhalifler tarafindan verilmistir. Onlar kendilerine Muvahhid demeyi tercih ederler. Ilk üc neslin dini tasavvurlarina ve yasam bicimlerine dönmeyitalep ettikleri icin Selefiyye adini tercih etmeye baslamislardir. 1. Vehhabiligin Dogusunu hazirlayan sebepler Dönemin siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal, cografi ve dini sebeplerin sonucunda ortaya cikmis dini-politik bir harekettir. 1.1 Ortaya cikisindaki birinci etken Osmanli’nin gücünü kaybetmesiyle Arap Yarimadasi’nda olusan yönetim zayifeti ve Ingilizler’in destegi idi. Ingilizlerin sömürge faaliyeti Osmanli’yi zayif düsürmüstü. Bölgede olusan siyasi otorite boslugunu firsat bilen Arap kabileleri, yabanci devletlerin destegini de alarak Osmanli’dan ayrilip devlet kurma faaliyeti icerisine girmisti. Batili devletler, Osmanli’yi onlar nazaringa gasip olarak göstermeye calismislardir. Sonuc: Türk düsmanligi üzerine kurulu Arap milliyetciligi güclenmeye baslamistir. 1.2 Arap Yarimadasinda ve Necd bölgesinde yasayan kabilelerin sahip oldugu bedevi karakter idi. Bu insanlar, emir ve disiplin altina girmekten nefret eden, cömertlik ve korku uyandirmakla övünen bir halet-i ruhiyeye sahiptiler. Abdulvehhab’da böyle bir ortamda yasayan Temim kabilesine mensuptu. Osmanli bu kabilelere hediyeler göndererek onlari kontrol altina almayi istemistir ama basarili olamamistir. 1.3 Hicaz bölgesinde yaygin olan yozlasmis din anlayisiydi. Sufilik yüzünden bidatlere dinin emirleriymis gibi baglanilmaktaydi. Velilerin manevi güclere sahip olduklarina inanilmasi, mezarlarina asiri saygi gösterilmesine tepkisel bir hareket olarak gelisti. Bölgede hakim olan zihniyet Hanbelilikti. 2. Muhammed b. Abdulvebbah’in aksiyoner kisiligi 54 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Hanbeli fikhini ve selef mezhebinin ilkelerini babasindan ögrenmistir. Medine’de insanlarin Resulullah’in mezarini ziyaret ettiklerini ve ondan yardim dilediklerini görünce bunu elestirdi, zira bu tevhide aykiri idi. Ibn Teymiyye ve Ibn Kayyim’in kitaplarini elde etti. Insanlarin dinlerini, dogrudan Allah’in kitabindan ve elcisinin kitabindan ögrenmesi gerektigini savundu. Uyeyne’ye göctü ve Osman b. Hamd’e sahabe Zeyd b. Hattab’in türbeye cevrilen mezarini, tevhide ters düstügü gerekcesiyle yiktirtti ve cevresindeki agaclarida kestirtti. Yikimda kendisinin katildigida söylenmektedir. Uyeyne’den Deriyye’ye geldi ve Muhammed b. Suud ile Allah yolunda cihad etmek, tevhid kelimesini yükseltmek ve birbirlerine yardim etmek üzere 1157 y. anlasma yaptilar. Vehhabi devletinin temelleri atilmis oldu. Eserleri: Ayet ve hadislerin zahiri anlamlarini esas alan kisa ve yüzeysel fikirler ortaya atmistir. En cok itibar gören eseri Kitabu’t Tevhid’dir. Davetinin temelini olusturur ve tevhid, sirk, sirke götüren inanc ve uygulamalar, küfür, sefaat, tevessül gibi kavramlari ayet ve rivayetlerle aciklamaya calisir. Kücük bir risale olan Kesfu’s-Sübehat, muarizlarini elestirmek icin cedelbi bir üslupla kaleme alinmistir. Muarizlarini müsrik/kafir olarak suclamaktadir. Tevhidi bozan tevessül, sefaat, istigase, gavs, kutup ve veli inancini ayetlerden hareketle elestirmektedir. Kitabu Usuli’s-Selase’yi Abdulaziz b. Suud’un istegi üzerine yazmistir. Ilmihal türü bir risaledir. Rab isminin anlami, tagutlarin inkari, dinin rükün ve mertebeleri, peygamberin gönderilmesinin hikmeti gibi konular rivayete dayali olarak aciklanmaktadir. Eserlerinde kardesi Süleyman’in elestirilerine maruz kalmis, elestirilere cevap olarak akidede Ibn Teymiyye’ye bagli oldugunu ortaya koymak icin Müfidu’l-Müstefid fi Küfri Tariki’tTevhid’i yazmistir. Eserde amelinde sirk izleri tasiyan kimseleri tekfir etmedeki hakliligini isbata calisir. Baska bir eseri Mesailu’l Cahiliyye elleti Halefeha Rasulullah’dir. Resulullah gönderilmeden önce ehl-i kitap ve müsrikler arasinda yaygin olan, Islam tarafindan reddedilen 100 küsür mesele ele alinir. 3. Vehhabiligin olusum süreci Muhammed b. Suud tarafindan desteklenmesiyle siyasi bir hareket niteligi kazanmaya basladi. Insanlarin sirk icinde bulundugunu, bunlarin mal ve canlarinin kendisine inanan kisilere helal oldugunu söylüyor, Emir Muhammed bu fetvanin getirdigi ganimet olgusuyla yandaslari cogaliyor, gücünü artiriyordu. 19 yy’da Suud Emirligi Halep’ten Hint okyanusuna, Basra Körfezi ve Irak sinirindan Kizil Deniz’e kadar yayilmisti. 55 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI II Mahmud, Misir valisi Kavalali Mehmet Ali Pasa’yi Vehhabilik sorununu cözmeyle görevlendirdi. Mehmed Ali Pasa 1812-1813 yillarinda Mekke, Medine ve Taif’i Vehhabilerin elinden kurtardi. Emir Abdulaziz öldürüldü, yerine gecen oglu ve cocuklarini esir ederek Istanbul’a gönderdi, 1819 yilinda bunlar öldürüldü. Böylece ilk dönemleri kapanmis oldu. Savas sirasinda kacarak kurtulan Suud hanedanindan Türki b. Abdullah, Necd bölgesinde faaliyete giriserek 1821-1891’e kadar sürecek ikinci Vehhabi devletini kurmayi basardi. Sonralari bir takim cekismeler olmussa da Abdulaziz b. Suud 1901 yilinda Vehhabi devletini yeniden kurdu. Ingilizlerin destegini alan Abdulaziz, 1916 yilinda Ingilizlerlerce Necd, Hasa, Katif, Cubeyl ve kendisine bagli diger bölgelerin hükümdari olarak tanindi. Osmanlilarla, Resid ogullari ve Serif sülalesiyle mücadele ettiler. 1912-1913 yillarinda kurdugu Ihvan teskilati bütünüyle bir cihat hareketine dönüstü. Kabile mensuplari dini ve mezhebi egitimden gecirildi. 1926 yilina kadar süren askeri faaliyetler sonucunda Suud ülkesinin sinirlari Ingiltere mandasindaki Kuveyt, Irak, Ürdün ve Filistin’e dayandi. Ingilizler fetih hareketlerini durdurmalarini istedi. Fakat Ihvan reisleri cihadin sürdürülmesini istedi. Ibn Suud’un kafirlerle isbirligi yapmasini mesru görmüyorlardi. Ibn Suud ile ihvan karsi karsiya geldi. 1930 yilinda onlari ortadan kaldirdi. 1921-1925 yillarinda Hail, Taif, Mekke, Medine ve Cidde’yi ele gecirdiler. Abdulaziz, 1927 yilinda Ingiltere ile yapilan Cidde anlasmasinda tam istiklalini ilan etti. 1930 sonrasi dönem, Vehhabiligin askeri özelligini kaybetmesine ve kurumsallasmasina tanik oldu. Ulemanin temsil kabiliyeti resmi dini kurumlar bünyesine alindi. Kral Faysal (ö. 1974) zamaninda toplumsal, siyasi ve egitim alanindaki modernlesme atilimlari büyük ivme kazandi. Arap sosyalizmin ve Ihvan teskilati ideolojisinin önüne gecebilmek icin klasik Vehhabi söyleme cagdas Islamci retorigi asiladi. Yönetimlerle baslari derde girdigi icin ülkelerini terketmek zorunda kalan cogu Selefi egilimli Islamci ögretim üyelerine kucak acti. Bu durum Suudi Arabistan’in disinda ortaya cikan Islamcilik ile Selefi/Vehhabi zihniyetin etkilesime gecmesine ve Suudilerin izledigi ic ve dis siyasete soguk bakan Islamci cevrelerin endiselerini zaman icinde giderici rol oynadiysa da uzun vadede Selefilik icerisinde Cihadi selefilik-Suudi selefilik farklilasmasinin derinlesmesine sebep oldu. 4. Vehhabiligin görüsleri Hanbelilerin akli kullanmayi reddeden ve bidatlere savas acan yaklasimi, metinleri zahiri anlamlarina göre yorumlama, kati ve mutaassip bir dindarlik ile amelleri imandan ve tevhidden sayma anlayisi, son derece etkili olmustur. 4.1 Tevhid 56 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Tevhid, kullukta Allah’i bir tanimak anlaminda olup Hz. Peygamber’in bildirdigi en büyük farzdir. La ilahe illallah sirf dil ile söylemek, kisinin can ve malinin korunmasi icin yeterli degildir. Tevhid, kalble, dille ve amelle olmalidir. Bunlardan birisi eksik olursa insan Müslüman sayilmaz. Tevhid Allah’a ibadet etmek ve Taguttan uzak durmaktir. Tevhid, Rablikta, Ilahlikta ve Zay ve Sifatlarinda Allah’i birlemek olarak üce ayrilir. Cevher, cisim, araz gibi hakkinda ispat veya nefy olmayan meselelerde ise susmayi tercih ederler. Kim Allah cevher, cisim veya arazdir derse bidatcidir. Allah’in muayyen bir sayida sifati yoktur. Allah’in sifatlarini inkar edip hepsini bir sifat olarak kabul edenlere de karsi cikarlar cünkü bu vahdet-i vucud’a yol acar. ”Ehad” sifati Allah ile yaratilmislar arasindaki bütün benzerlikleri nefyeder. ”Samed” sifati ise Allah icin bütün kemal sifatlari ispat edip kemal olmayan sifatlari ondan nefyeder. Tevhid tanimi konusunda daha cok Ibn Teymiyye ve Ibn Kayyim’den etkilenmistir. 4.2 Sirk Büyük, kücük ve gizli olarak üce ayrilir. Büyük sirk Allah’a ortak kosmaktir ve cesitleri vardir. Bunlardan birisi insanlarin sikintiya düstükleri anlarda Allah’tan yardim isteyip ona dua etmesi, sikintidan kurtulduklarinda onu unutmasidir. Ikincisi dünyayi ahirete tercih etmek sirktir. Ücüncüsü Allah’in disinda ruhban ve azizlere itaat sirktir. Dördüncüsü muhabbet sirkidir, yani insanlarin edindikleri ortaklarini Allah’i sever gibi sevmesidir. Kücük sirk ise riyadir. Gizli sirke gelince, insanlar sirk icinde olduklari halde sirke düstüklerini bilmezler. Abdulvehhab kendi dönemindeki insanlarin sirkini Cahiliyye Araplarinin icine düstügü sirkle mukayese eder ve onlarinkini daha hafif bulur. 4.3 Küfür ve Nifak Küfür büyük ve kücük olmak üzere iki cesittir. Büyük küfür dinden cikaran, kücük küfür ise dinden cikarmayan küfürdür. Buna nimet küfrü de denir. Nifak da itikadi ve ameli olmak üzere iki cesittir. Itikadi nifak Resulullah’i yalanlamak veya onun getirdiklerini yalanlamak, Resul’un dininin gerilemesine sevinmek veya zaferine üzülmek demektir. Ameli nifak ise kisinin söz ve fiillerindeki nifaktir. Sözüyle fiili arasindaki uyumsuzluktur. 4.4 Sefaat Sefaat etme yetkisi ve sefaate izin verme yetkisi Allah’a özel bir haktir. Bu sebeple Hz. Muhammed’den, velilerden veya Allah’tan baskasindan sefaat talebinde bulunulamaz. Resulullah’tan dogrudan sefaat talep etmek, onu Allah’a ortak tutmaktir. Allah’tan baskasindan sefaat etmeyi veya Allah’in bagislanmasi icin araya araci koymayi reddeder, ancak Hz. Muhammed’in sefaatte bulunacagini kabul eder. Resulullah’in sefaatini uman bir kimse onun sefaatini nasip etmesini, sefaatinden mahrum etmemesini Allah’tan dilemelidir. O halde sefaat Allah’tan istenmeli ve Allahim, beni onun sefaatinden mahrum 57 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI etme, onu bana sefaatci kil, seklinde dua edilmelidir. Allah Hz. Peygamber’e sefaat izni vermistir diyerek, sefaatini ondan istemesi dogru degildir. Allah meleklere, velilere, kücük iken vefat eden cocuklarada sefaat izni vermistir. Sefaat etmeleri ise Allah’in iznine baglidir. 4.5 Tevessül Bu sirktir. Bu inanc daha cok sufi ve siiler arasinda yaygindir ve bidattir. Allah’la kul arasina araci koymak anlamina geldiginden acik bir sirktir. Bu günah sahibinin tevbe etmesini gerektiren bir sapikliktir, Tevbe etmezse öldürülür. 4.6 İman ve ameller Vehhabiler imanı, söz ve amel olarak tanımlar. Gerçek iman, kalple tasdik ve onunla amel etmek, dil ile söylemek ve dinin rükünlerini yerine getirmektir. Ameller imandandır. Vehhabiler, amelleri imana dahil etme şeklindeki anlayışı daha ileri götürerek, ameli tevhidin bir parçası haline getirmiştir. Buna da ameli tevhid demiştir. Tevhidin bir parçası haline getirilen amellerin terki ve bidatlerin ortadan kaldırılmasıyla ilgili faaliyetlerini, küfürle yapılan mücadeleye denk tutmuşlar ve bunun sonucu Müslümanları tekfir ederek pek çok Müslümanın kanının dökülmesine sebep olmuşlardır. 4.7 Bidat Bidat dinleştirilmiş amel ve itikad için kullanılır.Her çeşit bidati reddeden İbn Abdilvehhaba göre Kuran ve sünette olmayan herşey bidattır. Bidatların çoğu insanları şirke düşürmektedir. Bunların başında mezarlar,türbeler ve bunların ziyaretleri gelir. 4.8 İyiliği emredip kötülüğü yasaklamak Allah Kuran ve Sünnette dinin esaslarını açıklayarak dinini tamamlamıştır. Her Müslüman, Kuran ve sünnete sarılmayı ve maruf olan taatlerle amel etmeyi emretmekle yükümlüdür. Sakındırılması gereken hususlara gelince bunlar haramlar,kötülükler,kafirleri taklit ve Cahiliye adetleridir. İyiliği emretmek, kötülüğü yasaklama konusundaki cihadla ve İslamın emirlerini uygulamakla,birinci derecede iman sorumludur.Fakat devlet başkanı özel bir grup görevlendirebilir. 4.9 İmamet Vehhabiler,Ehli sünnetin imamet anlayışını, genel hatlarıyla benimsedikleri görülür.Buna uygun olarak, onların şeriatin hükümlerini uygulayacak, İslam ümmetini birleştirecek ve düşmanlarına karşı onları koruyabilecek bir imamın varlığını zorunlu görürler. İdeal bir İmamın hür,erkek; İslam şeriatını bilen ve ümmetin toplumsal işlerini yürüten adil biri olması gerekir. İktidara gelen imamlara itaat vaciptir. 5.Vehhabiliğin Günümüzdeki durumu Vehhabi hareketi,kitap ve sünnete dönüş çağrısıyla son ikiyüz yılda doğrudan veya dolaylı olarak ilham kaynağı olmuştur. 58 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Vehhabilik 20. Yüzyılın başından itibaren,İran körfezinde,Kuveyt ve Bahreyn’de büyük ölçüde taraftar edindi.Bağdad da Alusi ailesi Vehhabiliği benimsedi. Bununla birlikte Osmanlı alimlerinden,Hindistan alimlerinden ve arap dünyasından bir çok kişi vehhabiliği eleştiren eserler kaleme almıştır. Selefilik, günümüzde suudi hükümetini eleştirenve cihadı öne çıkaran Cihadi selefilik ve Suudi hükümetine bağlılığını sürdüren suudi selefilik olarak yeni bir yapılanma sürecine girmiş görünmektedir. 1980’li yıllar Selefilik içinde klasik Vehhabiliğin ağırlığının azalması ve çağdaş İslamcı söylemin etkisinde siyasi selefiliğin güçlenmesi gibi önemli gelişmelere ve değişimlere sebep oldu. Babilik-Bahailik 1.Babilik ve Bahailiğin genel çerçevesi Bahailik,şii gelenek içerisinde 19.asırda İranda ortaya çıkan yeni bir dini akımdır. Adını,”Tanrı övgüsü” anlamına gelen ve Bahaullah olarak bilinen kurucu şahsiyet Mirza Hüseyin ali’den almıştır. Bahailik, Bahaullahı peygamber,allahın mazharı, Allahın kendisinde zuhur ettiği cemali,bütün dinleri kemale ulaştıran bir dini yönelişin kurucusu ve kendisine vahyedildiğine inanılan Kitabu’l Akdes’i de son ilahi kitap olarak görür. Bahailer, Allah’ın rahmeti devam ettiği müddetçe peygamberliğin ve Allah’ın mazharı olan zatların gönderilmeye devam edeceğini savunur. Bahailiğe göre İbrahim,Musa,Zerdüşt,Buda,Krişna,İsa ve Muhammed ve ondan sonra kendilerine vahiy indirilen bab ve bahaullah,bir Allah’ın gerçek elçileridir. Bab,Bahaullah ve abdulbaha,bahai inancının doğuşu ve kuruluşuyla en yakından ilişkili üç simasıdır. Bunlar Peygamber olduklarına inanmaktadırlar. 2.Tarihi arkaplan 2.1.İmamiyye şiası ve mehdi inancı Bahailik, hareket felsefesi olarak mehdilik akidesine dayanmaktadır. Mehdilik Şianın özünü oluşturmaktadır.Bu yüzden köken olarak Bahailik,şii kültür dünyasına aittirdenebilir. Şiilikte mehdinin halen sağ olduğuna ve günün birinde geri geleceğine olan bu güçlü inanç, pek çok istismar edilmiştir. Bahailiğin ortaya çıkmasında Şiilikteki bu mehdi inancının rolü büyüktür. 2.2Şeyhlik tarikatı Bahailiğin 19.yy da İran da ortaya çıkan Reştiyye ve Şeyhlik tarikatı ile ilişkisi bulunmaktadır. Kazım Reşti,vaat edilen mehdinin zuhurunun yaklaştığını belirtmiş ve çevresindekilere onu bulmalarını önermiş. Bu nedenle talebesi Molla Hüseyin Şirazda Mirza ali muhammed ile karşılaşmış, o da Molla Hüseyine bab olduğunu ilan etmiş ve biatını istemiştir. Molla Hüseyin vaat edilen olduğuna kanaat getirerek ona biat etmiştir.Ancak Şeyhliğin tamamı Ali muhammede biat etmemiş ve kendi aralarında pek çok kola ayrılmıştır. 2.3 Babilik 59 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Babiliğin kurucusu Mirza Ali Muhammed,Kazım Reştinin müritlerindendir.O vefat edince halef aramaya başlamışlardır ve Mirza ali muhammed bundan istifade ederek ortaya çıkmıştır.Bin yıllık beklenen mehdinin zamanı gelmiştir.mirza alinin kendini beklenen mehdi ilan etti. Bahai anlatışına göre Mirza Ali,miladi 1844te kendini mehdi ilan ettiğinde Bab ünvanını almış ve etrafına ‘Babiler’ adı verilen bir grup insanı toplamayı başarmıştır. Kendisine inananlar 19 kişi olduğunda da her birini farklı bölgeye göndererek inancını yaymaya başlamıştır. Mirza Ali bu ve benzeri faaliyetlerinden dolayı tutuklanmıştır. Babilerin önemli isimleri tarafından Bedeştte bir toplantı tertip edilmiştir. Bahai yazarlara göre bu toplantıyla birlikte ibadetlerde değişiklikler yapılmış, İslami adetler kaldırılmıştır. Toplantı sonunda babiliğin İslamdan ayrı bir din olduğu kabul edilmiştir.Ancak bazı babiler İslamdan ayrılmayı kabullenemediklerinden,babilik davasından ayrılmışlardır. Bahai anlatışına göre bu toplantıdan sonra Mirza Hüseyin Ali(bahaullah),emrin bağımsızlığını,yeni dönemin kurulmuş olduğunu ve buna hizmetin gerektiğini belirtmiştir.Bütün bu olup bitenler halk arasında tepkiyle karşılanmış.Bunun üzerine Tabersi kalesi,neyriz ve zencan olayları yaşanmıştır. Bu isyanlarda babiler çok sayıda zayiat vermişlerdir. 3.Bahailiğin gelişmesi 3.1.Mirza hüseyin ali(bahaullah)dönemi Bahailik; iranda yeni bir din olma iddiasıyla ortaya çıkan bir akımdır.İlk etapta İslam dinine bağlı iken(babilik),bedeşt toplantısından sonra Mirza hüseyin Alinin çabalarıyla kendini islamiyetten bağımsız bir din olarak ilan etme fikrine meyl etmiştir.Babın ölümünden sonra onun yerine geçen Mirza Hüseyın Alı,bir süre sonra kendinin peygamber ve tanrı mazharı olduğunu ilan etmiş ve bahailik yönelişini başlatmıştır. Bahai literatürü ve inanç sistemine göre bab’ın kutsal görevi,tanrının gösterdiği kimse olan ‘evrensel tanrı elçisinin’ gelişini hazırlamaktır. Seyyid alimuhammed Bahaullahı müjdelemiştir. Mirza Hüseyin Edirne de kendisine Bahaullah adını vermiş ve yeni dinini açıkça ilan etmeye başlamıştır. Bahaullah Edirne den Sultan Abdülazizin 1285 tarihli fermanıyla akka ya sürgün edilmiştir.1892 de akka da vefat etmiştir. 3.2 Abbas efendi(Abdulbaha) dönemi Bahaullah,Kitabu’l akdes’te belirttiği gibi, kendisinden sonra yerine eserlerinin yorumcusu ve açıklayıcı olarak büyük oğlu abbası görevlendirmiştir. Abdulbaha adıyla anılan Abbas efendi,bahailiğin mısır, Avrupa ve Amerika’da yayılmasına çalışmıştır. Bu dönemde Bahailiğe ait kitaplar farklı dillere çevrilmiştir.Bab’ın Şirazdaki evi Abdulbahanın emri ile restore edilerek ziyarete açılmıştır. Babilikten başlayarak Bahai tarihi veakidelerinin yazıya dökülmesi de abdulbaha döneminde yapılmıştır. 3.3 Şevki efendi dönemi 60 EL-KİTABI İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ Yerine büyük torunu Şevki efendiyi ‘ilahi emrin velisi’ sıfatıyla tayin eden Abbas efendi 78 yaşında vefat etmiştir. Şevki efendi zamanında bahailiğin açık şekilde yeni bir din hüviyeti kazandığı ifade edilebilir. Şevki efendinin çocuğu olmadığında, Bahailiğin idaresini, ölmeden önce,’baş koruyucular’ diye nitelendirdiği ve Bahailerce ‘emrin elleri’ kabul edilen yirmi yedi yardımcıya bırakılmıştır. Bunlar Bahaullah tarafından esasları belirlenen, Abbas efendi tarafından da gerçekleştirilen idari teşkilatı uygulamaya koymuşlardır. Buna göre Bahailik, en üstte umumi adalet evi bulunan,mahalli ruhani mahfiler ve milli mahfillerden oluşan idari bir yapı oluşturmuştur. 4.bahai inanç esasları 4.1 Allah ve peygamber inancı Bahailikte tanrı ve tanrı mazharları bir ve aynı başlık altında değerlendirilmektedir. Çünkü bahai inancın en önemli yönü,Tanrının sınırlı insan aklı ile kavranamayacağıdır. Bundan dolayıdır ki insanlar için Tanrıyı tanımak,tanrının isim ve sıfatlaını anlamaktır,onun özünü doğrudan tanımak değildir.Allahı tanımak,Allahın mazharlarını tanımaktan geçer.Bahailere göre Bahaullah,’Cemalullahtır’. Bahaullahın bir peygamber olarak peygamberlik makamını aşmış.Bahailer halk alemi ile hak alemi arasında ontolojik bir farklılık vardır.Tanrı alemi başka bir dünyadır,yaratılmış dünya başkadır.Bahailere göre peygamberlein üç görevi vadır. Bunlar;manevi ve ahlaki gerçekleri yenilemektir,bulundukları asrın icaplarına göre sosyal knun ve doktrinleri getirmektir ve dinlerin gelişmesini sağlamaktır. Bahailik, peygamberlik inancını , binyılcı bir görüş ve bir tür evrim anlayışı ile birlikte değerlendirmektedir. 4.2.İnsan ruhu ve Ölümden sonraki yaşam Bahai öğretilerine göre insan doğası özünde ruhanidir. ruhani gelişimin etkisi,Tanrı iradesiyle uyumlu olmaya vesile olmasıdır. Beden ölümden sonra ruh , Tanrıya doğru ruhani bir yolculuğa başlayarak yaşama devam eder. Cennet ve cehennem , gerçekte var olan mekanlar değil, fakat Tanrı ışığına doğru bireyin ruhani gelişiminin tasviri olarak kabul edilmektedir. Bahailer cennet ve cehennemin hem bu dünyada,hem de öbür tarafta var olduğuna inanırlar.Bahailere göre kıyamet,dinde yenilenme ve canlanmanın meydana gelmesidir. 4.3 Bahai kutsal kitapları Bahailer Tevrat,incil ve kuranı kerimin kutsal kitaplar oduklarını teyit ederler.Mirza ali muhammedın kitabı kitabu’l beyan Allah tarafından gönderilen bir kitaptır. Bahailerin dini inanışlarının temel kaynağı kitabu’l akdestir. 5.Bahai ibadetleri 5.1. Oruç Bahai takvimine göre 19. Ay oruç ayıdır.2-20 mart arası yenilip içilmez. Orucun bitmesiyle oruç bayramı ve yılbaşı kutlanır. 5.2 namaz 61 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Bahailikte ergenlik çağına gelmiş kadın ve erkek için namaz farzdı. Namaz 15 ve 70 yaş arası kılınır.Bahailikte nama bireyseldir. Cenaze namazı topluca kılınır. Namaz; belirli duaların tekrarlanmasından ibarettir ve bu dualar, Bahai kıblesi ola Bahaullahın defnedildiği Akka şehrine yönelerek yapılır. 5.3 Zekat Bahailikte zekatı kimlerin vereceği ve ne kadar vereceği açıklanmamış, sadece Kuranı kerimin hükümleriyle aynı olduğu söylenmiştir. tanrı hukuku dedikleri bir ibadet var,bu da sahip oldukları para veya mal 19 miskal altın değerine ulaştığında,bu 19 miskal ve katlarından tanrı hukuku vermek zorundadırlar. 5.4 hac Hac farzdır ve bu erkeklerin diledikleri bir zamanda bahaullahın bağdattaki evi veya Şirazdaki evini ziyaret etmesi yeterlidir.Aday temiz bir elbise ve saçlarınıkazımadan ziyarete ait özel tören ve duaları yaparak bu görevi yerine getirir. 5.5. 19 gün ziyafet toplantıları Bahailerde 19 sayısı kutsaldır.Her ayın ilk günü dostlar günüdür. Bu ziyafet toplantılarında genelde yiyecek ve içecek ikram edilse de ‘ziyafet’ daha ziyade toplumun ruhani bir ziyafet gerçekleştirmeleri gerektiğini önermeyi amaçlamaktadır. 6.Dini kurumlar ve Bahailiğin günümüzdeki durumu Bugün Bahai toplumu demokratik yolla seçilen Adalet evi tarafından yöneltilmektedir. Adalet evi dokuz üyelik bir kurum olup Bahai dünyasının milli yönetim kurumlarının tüm üyelerince beş yıllık aralıklarla seçilir. Bunların her konuda kanun yapma yetkisi bulunmaktadır. Yüce adalet evi, İsrail de. Bahailiğin inancının milli ve mahalli seviyelerdeki yönetimi, halihazırda milli ve mahalli ‘ruhani’ mahfiller tarafından yürütülmektedir. Bu kurumlar, ahlaki yenilemeyi ve ahlaki toplum hayatına dair Bahaullahın emrinin hayata geçirilmesinden sorumludurlar. Bahailik 236 ülkede ve beş milyon dan fazla inananı bulunmaktadır. Kadıyanilik-ahmedilik Kadıyanilik, Mirza Gulam Ahmed’in Mehdilik,Mesihlik ve nübüvvet iddiaları üzerine bina edilmiş şahıs merkezli dini bir harekettir. 1. Kadıyaniliğin tarihçesi Siyasi ve toplumsal bunalımlar ve uzun süredir yaşanan eğitimsizlik, kurtarıcı rolü oynayacak karizmatik bir lider bekleme fikrinin toplumda hakim bir fikir haline gelmesine sebep olmuştur. Kadıyanilik böyle bir siyasi ve kültürel zemin üzerinde tarih sahnesine çıkmıştır. Bu hareketin ortaya çıkmasında ve örgütlenmesinde, Mirza Gulamın kişiliği ve fikirlerinin etkisi oldukça önemlidir. 1.1 Mirza Gulam Ahmed 62 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Mirza Gulam Ahmed 1839 yılında siyasi nüfuzu olan bir ailenin ferdi olarak Kadıyan köyünde dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini doğduğu yerde yapan Gulam Ahmed komşu ülkeleri de gezdi, Kur’an ve hadis konularında araştırmalar yaptı, Tevrat ve Incil gibi kutsal kitapları tetkik etti, eski İran ve hind dinleriyle de meşgul oldu.Gulam Ahmed 1864-1868 yılları arasında Sialkot Bölge Mahkemesi’nde memurluk yaptı. Gulam Ahmed 1868’de doğduğu Kadıyan’a döndü. Dinler üzerindeki çalışmalarını artırdı Bu arada 1877-1878 yıllarında yerel gazetelere Müslümanlara eziyet eden Hindular ve Hıristiyanla. Aleyhine şiddetli yazılar yazmaya başladı. Kendisinin, “Müceddid” sıfatıyla dinleri yenilemek için gönderildiğini ilan etti. Çevreden büyük ilgi görmeye başlayan Gulam Ahmed, daha da ileri gitti ve kendisinin Müslümanların ve Hıristiyanların beklediği Mehdi Mesih olduğunu bildirdi. Ona göre Hazreti Isa çarmıhta ölmemişti. öldü sanılarak mağara şeklindeki mezarına konmuş, yaralarını iyi ederek oradan çıktıktan sonra İncili yaymak ve kayıp İsrail kabilelerini aramak üzere Keşmir’e gitmişti. Gulam’a göre İsa Hindistan’da 120 yaşında öldü. Mesih o değil, ona benzeyen fakat Müslüman ümmetinden biri olacaktı. İşte bu mehdi veya mesih kendisiydi. Mirza Gulam Ahmed 1900’deki Kurban Bayramı namazında arapça olarak bir hutbe okudu. Kendi ifadesine göre, bu Allahın vahyi ile olmuştu. Bir yıl sonra da taraftarlarından biri Gulam için “Nebi” sıfatını kullandı. Kendisi de 1904 Kasım’da yaptığı bir konuşmada, “Ben Müslümanlar için Mehdi, Hıristiyanlar için Mesih, Hindular için de Krişna’yım” dedi. Gulam Ahmed kısa süren bir hastalıktan sonra 26 Mayıs 1908’de öldü. o Hakim Nureddin Mirza Gulam Ahmed’in 1908 yılında aniden ölmesi üzerine hareketin başına, Hacı Hakim Mevlana Nureddin getirilmiştir. Gulam Ahmed ile eskiye dayanan dostluğu bulunmakta ve onun iddialarını benimseyerek ilk beyat edenler arasında yer almaktadır. Gulam’ın iddialarını desteklemek amacıyla 1880 yılında Tasdiki Berahini Ahmediyye adıyla bir kitap yazmıştır. Hakim Nureddin mezhebin başında altı yıl yöneticilik yaptıktan sonra 1914te vefat etmiştir. Ancak onun halifeliği ile birlikte, mezhep içinde bazı ihtilaflar da başlar. Bunlardan biri Nureddinin kendisini herhangi bir kimsenin tayin etmediği diğeri de kendisinin yerine kimin geçeceği konusudur. Bu konular onun ölümünden sonra hareketin ikiye ayrılış sebebi olmuştur. Nureddin ölümünden önce Gulam Ahmedin oğlu Beşirüddini aday olarak göstermiştir. Beşirüddin babasının nebiliğine inanmayanları kafirlikle suçlayarak cemaati ikiye ayırdı. Onun adaylığı bütün taraftarlar arasında kabul görmemiş, Mevlana Muhammed Ali ve taraftarları Kadıyandan ayrılıp Lahora gitmişlerdir. Beşirüddin mezhebin Kadıyan kolunun halifesi sıfatıyla yönetimine geçmiştir. 2. Kadiyan kolu Kadiyan Ahmedileri, Gulam Ahmed’in peygamberliğini ve ona inanmayanları kafir kabul etmişler, lideri Beşirüdddin Mahmud Ahmedi dünyanin halifesi olarak ilan etmişlerdir. 2.1. Beşirüddin Mahmud Ahmed 63 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Gulam Ahmedin oğludur. 1914 Mesih’in ikinci halifesi sıfatıyla mezhebin başına geçmiştir. Encümen-i Ensarullah adli teskilat 1911 yilinda onun sayesinde kurulmustur. Halifelik sistemini ve cemaatin teşkilat yapısını oluşturmuştur. Önderliginde Meclis-i Meşveret ve kadinlara hizmet eden Lecnetü İmaullah gibi teşkilatlar oluşturulmuştur. Misbah isimli bir dergi cikarmis, Nusrat Girls High School adli liseyi ve Camia-i Nusrat adli üniversiteyi faaliyete gecirmiştir. Pakistan devleti kurulduktan sonra Canc isimli bir kasabayi satin alarak adini Rabve’ye degistirmistir. Burasi cemaatin merkezi haline gelmistir. 1965 vefat etmistir. 2.2. Nasir Ahmed Besirüddin’in oglu Mirza Nasir Ahmed babasinin vefatindan sonra ücüncü halife olarak cemaatin basina gecmistir. Cemaat icin yaptigi calismalar arasinda; Fazl-i Ömer Vakfi, Nusret Cihan Ileri Atilim Programi, Kutlama Törenleri Fonu’nun kurulusu gibi birtakim icraatlari bulunmaktadir. 1974 Pakistan Milli Meclisi Kadiyanilerin islam disi olduguna karar vermis, Nasir Ahmed ise basarisiz bir sekilde cemaatin müslüman oldugunu savunmustu. 1982 de vefat eder. Kendisinden sonra kardesi cemaatin basina gecer. 2.3. Tahir Ahmed 1982 de cemaatin yeni lideri olmustur. 21 yil bu görevi sürdürmüstür. Bes ciltlik Kuran-i Kerimin ingilizce tefsirini hazirlatmis ve Kadiniligi savunucu nitelikte cesitli eserler yazmistir. 2003 de vefat etmistir. 2.4. Mesrur Ahmed Kadiyan kolunu dördüncü lideridir. Gulam Ahmedin oglu, Serif Ahmedin torunudur. 2003 yilindan bu yana görevini sürdürmektedir. Kadiyan kolu günümüzde faaliyetlerini devam ettirmektedir. Ingiltere olmak üzere, cogu bati ülkeleri ile iyi iliskiler gelistirmekte, dünya baris, yoksulluk ve fakirlikle mücadele ve cesitli sosyal hizmet binalari insa etmek gi konularla gündeme gelmektedir. 3. Lahor kolu Kadiyaniligin Lahor kolu nübüvvet fikrine karsi cikmasi sebebiyle Mevlana Muhammed Ali’nin önclügunde Lahora yerlesen bir topluluktur. Diger Kadiyanilerden cok daha faaldir. Besırüddin, Gulamin peygamberligine inanmayanlari kafirlikle suclamistir. Muhammed Ali ve taraftarlari Gulamin peygamberligine inanmamis, onunsadece bir müceddid ve mesi-i mev’ud olarak kabul etmislerdir. Tartismalar sonrasi Kadiyan’i terk etmislerdir. Londra, Berlin ve Endonezya’daki misyonlari araciligi ile Batida Islami yayma calismalari icindedirler. 3.1. Mevlana Muhammed Ali 1874 de dünyaya gelmistir. Soyu aslen bir Hindu olup, Babürler döneminde Islami secen bir aileye dayanir. 1897-1899 yillar aarasi Gulam Ahmedle tanismis ve onunla dostluk kurmustur. 64 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Gulamin vasiyeti ile cemaati yönetmek üzere kurulan Sadr-i Encümen-i Ahmediyye’de bulunmustur. Gulamin nübüvvet hakkindaki iddilarinin sembolik ifadeler oldugunu ileri sürmüstür. Lahor’da islami yaymak amaciyla Encümen-i Isaat-i Islam’i kurmus ve ölünceye kadar baskanligini yapmistir. Bircok eser kaleme almis, Kuran-i Kerimi Urducaya cevirmistir. 3.2. Mevlana Sadruddin 1951 Muhammed Alinin vefatindan sonra liderlige gelmistir. Kadiyan’da Talimu’l Islam adiyla bir okul kurmus, bölünme ile birlikte Lahor koluna katilmistir. 1923 yilinda Berlin Ahmediyye misyonunu kurarak burada bir camii insa ettirmis, 1940 yilinda Kuran-i Kerimi Almanca’ya tercüme etmistir. 1981 de vefat etmistir. 3.3. Seyyid Ahmed Han 1981 yilinda cemaatin lideri olmustur. 1900 de dogmustur. Cocukluk yillarinda Cemaatle tanismis, 1907 de Gulam Ahmede beyat etmistir. Ahmediyye genclik kolunu baskanligini yapmistir. 1996 da vefat etmistir. 3.4. Asgar Hamid Seyyid Ahmed Hanin yerine matematik hocasi olan Asgar Hamid getirilmistir. Hayati boyunca iyi bir egitim almis ve uzun yillar Lahor Mühendislik Fakültesinde profesörlük yapmistir. Gulam Ahmedin bazi eserlerini ingilizceye cevirmistir. 6 yil görevde kalmistir. 2002 de vefat etmistir. 3.5. Seyyid Paşa 2002 de Cemaatin basina günümüzün emiri olan Abdülkerim Seyyid Paşa getirilmistir. Babasi Ahmed Han’dir. Tip doktorudur. 4.Görüşleri Kadiyaniligin görüsleri müceddidlik, mehdilik, mesihlik, cüzi peygamberlik ve avatarlik gibi fikirler etrafinda yogunlasmaktadir. İki kol arasinda tartismali olan nübüvvet görüsüdür. Itikatta birkac husus haric Ehl-i Sünnet’i, fikihta Hanefiligi benimsemis durumdadir. Hindistanda yayilmasi Islam nübüvvet inancini tahrif ettigi icin Muhammed Ikbal ve Mevdudi gibi alimleri rahatsiz etmis ve onlara karsi mücadeleye sevk etmistir. Müslümanlar Kadiyanilerin ayri bir din mensubu olduklarini düsünmeye baslamislardir. Ingilizlerin yardimiyla ülke capinda araziler, devlet binalarinda görevler edinmisler ve önemli bir güc haline gelmislerdir. Kendilerinden olmayanlara karsi edindikleri imkanlar araciligiyla baski uygulamislardir. Bu toplumda isyana yol acmis, olaylarin neticesinde meydana gelen kargasayi ortadan kaldirmak adina Pakistan ordusu yönetime el koymustur. 4.1. Müceddidlik Gulam Ahme 1880 de Berahin-i Ahmeddiye adli eserinde kendisin Müceddid oldugunu ileri sürmüstür. Kendi hakkinda “milletlerin arasini bulacak hakem”, “hic imseni bilmedigi gizli ve ledünni ilimlerle donatilmis imam”, “Ademin benzeri” gibi ifadeler kulanmistir. Kadiyan Ahmediler bu fikirleri 65 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI benimsemis, Lahor Ahmedileri ise onun Peygamberligi fikirine karsi cikarak sadece müceddid oldugunu kabul etmislerdir. 4.2. Mesihlik 1891 de mesihligini de ilan etmistir. Ona göre Hz Isa tabii bir ölümle ölmüstür. Islamin genclestirilmesi gerektigini savunur. Mesih Mev’ud olarak kendini bildirmistir. Bu noktada ciddiye alinmayan Ahmediler pek cok delil getirmislerdir. Ali imran 55 ‘i delil olarak gösterirler ve Isa öldükten sonra maddi olarak degilde, manevi bakimdan yükseldigini savunurlar. Hz Isa (öldügüne göre) diye beklenen Mesih ayni kisi olmayacak, Muhammedin ümmetinden baska biri olacaktir. Gulam Ahmed kendi ile Isa arasindaki huy ve sifatlarindaki benzerliklerden bahseder. 4.3. Mehdilik Gulam Ahmed mehdilik iddiasinda da bulunmustur. Ona göre Kurani insanlarin kalbine mehdi yerlestirecektir. Kendisine mukaddes ruhla yardim edilmis ve Rab ona bütün h hasmetiyle görünmüstür. Hz Peygamberin hadislerinde haber verilen alametler ortaya cikmis ve onun gelisini zorunlu kilmistir. Mesih ve Mehdiligin alameti olarak 1894 yilinda günes tutulmustur. Mehdilik fikrini savunmak icin en cok üzerinde durdugu hadis metni “Isadan baska mesih yoktur” rivayetidir. 4.4. Peygamberlik 1900 yilindan önce kendisi hakkinda nebi ve resul kelimelerini kullanmis olsa da gördügü tepkiler sebebiyle bu iddiasini geri cekmist ve acikca nebilik iddiasinda bulunmamistir. 1901 de taraflari arasinda ise onun icin bu sifatlar kullanilmaya baslanmistir. Hz Peygamber in nebiligi bir bakima zemin, kendi nebiligi de o zemin üzerinde yükselen yeni bir peygamberlik ama seriati getirmeyen eksik bir nebilik’tir (cüz’i nebilik). Muhaddes (Allahla konusan, nebilik iddiasini ilan etmek zorunda olan ve reddedenlerin cezaya carptirilacagi kimsedir) , zilli (nebinin nurunu yansitan nebi), buruz (nebinin vekili) gibi kavramlarida bu baglamda kullanmistir. 4.5. Krisna Avatarlik 1904 yilinda Hindularin Avatari ve bütün dinlerin vaad edileni oldugunu ileri sürmüstür. Yeryüzünü kurtarmak icin Raja Krisna’nin karakteri ile geldigi, Tanrinin kutsal ruhuna sahip oldugu iddiasini söyle aciklamaktadir: “Gelisim yalniz müslümanlar icin degildir. Yüce Allah benimle Hindular, Müslümanlar ve Hristiyanlardan ibaret uc ümmetin yenilenmesini saglamak istedi.” 4.6. Iman Esaslari 66 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Yukarida sayilan hususlar disinda Ehli Sünnetin inanc ilkeleri ve iman esaslari konusunda büyük farkliliklar bulunmamaktadir. Kadiyan Ahmedilere göre küfür ikiye ayrilir: 1) Seriati getiren nebiyi inkar kisiyi Islamdan cikarir 2) 2) Ümmet-i nebiyi (Gulam Ahmed) inkar dogrudan küfür degildir Lahor Ahmedilere göre küfür, Peygamberin getirdigi hakikati reddetmektir. Kadiyan Ahmediler göre Hz. Muhammeden sonra vahiy kapisi kapanmamistir. Muhamme ile kesilen vahiy Cebrail ile gönderilendir. Vahy-i hafi ve perde arkasindan gelen vahiy rüya, kesf ve ilham yoluyla devam etmektedir. Lahor Ahmedilere göre vahiy kapisi kapanmistir. 4.7 Siyasi Görüsleri Kadiyaniligin cihad anlayisi Ingilizlerin desteklenmesi ve onlara karsi olan, basta Osmanli olmak üzere, devlet ve hareketlerin kinanmasi üzerine kuruludur. Hilafet dini, siyasi otoriteyi temsil eder. Bütün islam toplumlari yönetecek tek bir halife yerine milli devletler ve onun basinda milli halife bulunmasi gerekir. Halife secimle basa gelir ve Halifeye itaat sarttir. Kuran ve Hz. Peygamber, Islamin propagandasi icin cihat yapmayi yasaklamistir. Gulam Ahmede göre kilicla cihad zamani gecmistir. Kalem, dua ve büyük kerametlerle yapilir. Isgalci Ingiliz kralligina karsi cihadi yasaklayan ve onlara sadakatle baglanmayi emreden pek cok eser kaleme almistir. Görüsleri müslümanlarin isgalcilere karsi direncinin kirilmasina sebeb olmsutur. 7 Eylül 1974’de Pakista Parlamentosu Kadiyaniligin iki kolunu Islam disi azinlik olarak ilan etmistir. 5. Günümüzdeki durumu Iki kol faaliyetlerini sürdürmetedir. En etkili olduklari yerler, Hindistan, Pakistan, Banglades ve Endonezya’dir. Muslim Television Ahmadiyya (MTA) adli kanala sahiptirler Lahor Ahmediligin Islamin Afrika ve Avrupa’da yayilmasina önmeli katkilari olmustur. Sayilari dünyada 2-12 milyon civarindadir. Gelir kaynaklari zekat ve mecburi ödenen aidatlardir. Türkiyeye yönelik calismalari da bulunmaktadir. Müslüman Ahmediyye Cemaati adiyla türkce bülteni ve Maneviyat adiyla bir dergi cikarmaktadir. KIZILBASLILIK FARKLILASMASI ÜZERİNE “Alevilik-Bektasilik” dogasi geregi yeterince karasik bir konudur. Konu ile ilgili bilimsel arastirmalar yok denecek kadar azdir. Türkeyinen gündeminden öte uluslararasi ölcekte önem kazanmaya baslamistir. Alevilik tarihteki gercek adiyla “Kizilbaslilik farklilasmasinin”, tarihsel sürecte nasil karmasik hale getirildigi konusu üzerinde duracagiz. 67 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI 1. Kökeni ve Temel Nitelikleri Göcebe hayati, Osmanlilarin, Akkoyunlularin, Karakoyunlularin devlet yapisi, ekonomik durumu, o zaman diliminde mevcut olan dinsel anlayis bicimleri Kizilbaslilik üzerinde etkili olmustur. Kizilbaslilik farklilasmasina damgasini vuran iki önemli etken vardir: Erdebil tekkesi ve Osmanli-Safevi mücadelesi. Kizilbaslilik bir gurubu ifade icin ilk defa Safevi devletinin kurulusuna giden sürecte, Sah Ismail’in babasi Seyh Haydar (ö.1488) zamaninda kullanilmaya baslanmistir. Taraftarlarinin oniki dilimli kizil tac (Tac-i haydari) giymelerini istemistir. “Kizilbas” adi,uzun süre herhangi bir olumsuz anlama isaret edilmeksizin, “Safevi taraftari, Safevi askeri” anlaminda kullanilmistir. Kizilbas yerine, Rafizi, Mülhid gibi isimler de kullanilmistir. Kizilbas kavramini dogru tespit edebilmek icin, öncelikle Erdebil Tekkesinin gecmisine kisaca gözatmakta fayda vardir. Erdebil Tekkesi’nin kurucusu, Seyh Safiyüddin Ishak’tir(ö.1334). Daha sonra sirasiyla Seyh Sadreddin Musa, Seyh Hoca Ali, Seyh Ibrahim, Seyh Cüneyd, Seyh Haydar ve Sah Ismail tekkenin basinda olmuslardir. Baslangicta Sünni ögretiye uygun tasavvufi faaliyetlerini yürüten bir tekkedir. Seyh Safiyüddin bütün müslümanlara kucak acan, hatta müslüman olmayan kimseleri de cezbeden, alim, fazil bir türk idi. Tekkenin devlete dogru giden sürecte iki önemli degisim yasadigi dikkat cekmektedir. 1) Hoca Ali’den sonra ilk izleri görülen Siilige yönelik egilimler 2) Cüneyd’le birlikte öne cikan siyasi iktidari ele gecirmeye yönelik arayislar Seyh Cüneydin tekkenin basinda oldugu dönem Erdebil Tekkesi Sii bir nitelik kazanmaya baslamistir. 1447 Karakoyunlu hükümdari Cihan Sah’in talimatlari dogrultusunda Erdebilden cikarilir. Cüneyd Osmanli padisahi II.Murada Kurt Beli denilen bölgeye yerlesmek istegini iletir. Ona verilen cvp “Bir tahta iki padisah sigmaz” seklinde olur. Bundan sonra Sadreddin Konevi zaviyesinde konaklar. Zaviyenin ozamanki Seyhi Abdüllatif’dir. Aralarinda tartisma gecer ve Abdüllatif Cüneydin hakinda söyle bir mektup yazar “Bu Seyhin muradi sofuluk degildir, seriat bozub kendi imaret taleb ider” Bu nakledilenlerden Seyh Cüneydin yavas yavas Sii anlayisina dogru kaydigini göstermektedir. 1460 bir savas esnasinda öldürülür. Seyh Cüneyd Safevi devletin kurulmasinda etkin rol alip, pek cok Türk boyunu kendisine taraftar yaptigini görmekteyiz. Seyh Cüneyd kendisini peygamber soyuyla irtibatlandirarak ve Siiligi kullanarak iddialarina mesruiyet kazandirmaya calismistir. Onun dönemine gelinceye kada Erdebil tekkesi ve seyhleri hakkinda olumsuz bir kanaat yoktur, aksine övgü dolu ifadelere rastlamak mümkündür. Seyh Haydar zamaninda Erdebil tekkesi, özellikle Anadolu’dan gelen Türk boylarinin katkisiyla, her zaman savasmaya hazir bir ordugah haline dönmüsmüstür. Seyh Haydar, 1488’de Tabarsaran’da yapilan bir savasta öldürüldügünde Sah Ismail bir yasindaydi. Sah Ismail öldürme tehlikesiyle uzun yilar saklandi. Erdebil tekkesi mensuplari onun kücük yasta olmasina ragmen Seyh olarak görüyorlardi. 12 yasinda iken Erdebili ziyaret etti, ardindan Erzincana gitti ve tekkeye bagli müritlerini burada topladi. Basari ile sonuclanan savaslar sonrasi 1501 yilinda Tebrize girerek törenle “Sahlik” tacini giydi. 68 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI Onun zamaninda Sii-Imamiyye bir anlamda Safevilerin resmi mezhebi olarak ilan adilmis, ezana “Eshedu enne Aliyyen veliyullah” ifadesi eklenmis ve Iran ve Azerbeycan yöreleri daha sonra zorla bir anlamda Siilestirilmistir. Sah Ismail Tanrinin varligina inanan, Hz. Muhammedi peygamber olarak kabul eden bir insandir. Tanri anlayisinda Vahde-i vucudcudur (zaman zaman “enel Hal” ifadesini de kullanmistir) ve yogun bir sekilde Hz Aliye ve oniki imama sevgi beslemektedir. Anadoluda Safevilerin sinirlari disinda kalan ancak Safevileri destekleyen türk boylari Kizilbas olarak kalmislar ve öyle adlandirilmaya devam etmislerdir. Siiligi Irana getiren unsur Safevi devletini kuran ve Kizilbas adi ile anilan Anadolu Türkleridir” iddiasi dogru degildir. Yapilan arastirmalara göre 16. asra kadar Anadoluda Türk boylari arasinda Siilikten söz etmek pek mümkün degildir. (Bu daha sonra Safevilerin poltikasi olmustur) Erdebil tekkesine gönül veren Türk boylari, Mogol kasirgasinin önünden kopup gelen, Islamla yeni yeni tanisan, yerlesik hayata gecmemis konar-göcer kesimlerden olusmaktadir. Nitekim Sah Ismail’in cagrisina uyarak, hic tereddüt etmeden bulunduklari yerleri terkederek onun etrafinda yer almislardir. Caldiran savasinda sonra, Erdebil tekkesinin ve Safevilerin Anadolu üzerindeki tesirleri günden güne azalmistir. Ancak Safeviler, Siilestirmeyi bir tür resmi politika haline getirmistir ve Sii alimlere kapilarini sonuna dek acmislardir. Safevi devleti tam anlamiyla bir Türk devletidir. Kizilbaslik, dinsel icerigini, büyük ölcüde Sah Ismail ile Yavuz Sultan Selim’in iktidar kavgasi sürecinde kazanmistir. 2. Yavuz Sultan Selim – Sah Ismail Mücadelesinde Kizilbaslik ve Kizilbaslar Fatih Sultan Mehmedin Istanbulu fethetmesinin ardindan, dünya siyaseti üzerinde etkin olan bir konuma yükselmisti. II. Beyazid zamaninda Sah Ismaile yakin oldugu bilinen 30.000 kadar insani Mora’ya sürmüstür. Son dönemlerinde ciddi bir otorite boslugu ortaya cikmistir. Iste bu ortamda Sah kulu baskanliginda Osmanliya karsi ayaklanma baslatildi. Sah kulu önüne gelen her seyi yakip yikarak Kütahya önlerine gelmis, buradaki catismanin Karagöz Ahmet Pasa’nin ölümüyle sonuclanmasi onun cesaretini daha da arttirmis ve Bursa yakinlarina kadar gitmstir. Isyanin ana sebebinin, Osmanliyla basi hos olmayan Teke yöresindeki bazi insanlari, ekonomik acidan zor durumda kalan sipahilerin de destegini alarak giristikleri bir isyan hareketi oldugu görülmektedir. Bu insanlarin Sah Ismaille baglantilari oldugu da acik bir gercektir. 1512 de Yavuz Sultan Selim babainin yerine tahta gecer. Sah Ismail ve Kizilbaslar tarafindan desteklenen kardesi Ahmed’le olan taht kavgasi 1513 de Ahmed’in öldürülmesiyle son bulur. Cesitli sebeblerle Osmanli idaresinden memnun olmayanlarin dikkati, Sah Ismaile yönelmistir. Yavuz Sultan Selim öneclikle Safevilerle mücadele icin mesruiyet zemini olusturmaya gayret etti ve dinsel acidan onlarla savasmanin gerekliligini ortaya koyan fetvalar alma cihetine gitti. Yavuz, Trabzon valisi iken, Safevilerin faaliyetinin Osmali acisindan ciddi bir tehdit oldugunu farketmisti. Kizilbaslik kavraminin “Safevi taraftarligi”nin ötesine tasinmasinda, icerigine “kafir”, “mülhid” gibi anlamlarin yerlesmesinde, bu fetvalar öncü rol oynamistir. Yavuz Sultan Selim Sah Ismail mücadelesi, bir anlamda Sünnilik Siilik zeminine tasinmistir. Din ve mezhep fakliliklari, 69 İSLAM MEZHEPLERİ TARİHİ EL-KİTABI mesruiyet arayisina dayali olarak devreye sokulmustur. Oysa isin temelinde iktidarkavgasi vardir. 1514 de Caldiran ovasinda yapilan savasta Sah Ismail canini zor kurtarmistir. 3. Sonuc ve Degerlendirme Kizilbaslik Türk tarihin en önemli göc dalgalarindan birisinin sonucu olarak ortaya cikmis olan, temelinde Türk kültürü, vahde-i vücu görüsünü benimseyen, fazla mezhep kaygisi tasimayan bir sufilikle yogrulmus Müslümanlik ve yogun Ehli Beyt sevgisi olan sosyo politik farklilasma hareketidir. Erdebil tekkesi yavas yavas Siileserek Safevi devletine dönüsmüs, idaresi altindaki bütün bölgeleri tam anlamiyla Siilestirmis ve bölgeye disaridan Sii alim akini olusmustur. Safevi devleti sonrasi Anadoluda kalan Kizilbaslar Bektasi tekkelerine siginarak yasamaya calismislardir. Ayrica Osmanlinin Kürtlere tanidigi birtakim ayricaliklar, bazi Kizilbaslarin Kürtlesmeleri gibi bir sonuc dogurmustur. Türklerin Islamla ilk tanistiklari andan itibaren generine isleyen Ehli Beyt sevgisi, Kizilbaslik farklilasmasinda, Hz Alinin adi etrafinda eski Türk kültürü ile bütünleserek farklilasmaya karekteristik niteligi kazandirmistir. Bugün Alevi diye isimlendirilen Kizilbaslar, kendilerinin Sii oldugunu söylememektedir. Aslinda bu yukarida sayilan gerekceler acisindan tarihen de yanlis degildir. (Türklerde Siilestirme Safevi devleti tarafindan bir politika halinde gerceklesmisti) Kizilbaslarin anlayisinda yer alan oniki imam ve Allah, Muhammed, Ali üclemesinin bicimi Siilikle yüzeysel olarak sekli bir bagdir. Kizilbasligin en belirgin ögelerinden birisi Kizilbas olarak dogmaktir; “Alevi olunmaz, Alevi dogulur”. Kökleri Orta Asya Türk kültürüne kadar uzanan “Dedelik” kurumu, Safevi liderlerin gittikce yayginlasan seyyidilik iddialarinin, Türklerdeki boy yapisini ciddi olarak etkilemesi sonucu olusmus ve bugüne kadar varligini sürdürmüs olmalidir. Osmali padisahlari kendilerini Safevilerin karsinda Ehl-i Sünnet hamisi olarak görmüslerdir. Oysa konuya bilimsel acidan yaklasildiginda, Islam’in sünnilik anlamina gelmedigi acikca görülecektir. Sünnilik Islamin bir tür anlasilma bicimidir. Osmanli’nin, Kizilbaslarla mücadelesini mesru gösterebilmek icin onlarin Müslüman olmadiklari seklinde bazi müftülerin fetvalari ile hareket etmis olmasina ragmen, Kizilbaslar, gecmiste Müslümandirlar, bugün de Müslümandirlar. 19. asrin sonlarindan itibaren, yavas yavas yerini Alevilik adina biirakir. Özellikle Ittihat ve Terakki’nin politikalari dogrultusunda, kizilbas kavrami yerine Alevi kavrami yaygin bir sekilde kullanilmaya baslar. Bütün guruplar tarafindan kabul görecek bir Alevilik tanimi, bugüne kadar malesef yapilmamistir. Melikoff, Kizilbasligin Bektasiligi ciddi olarak etkiledigi kanaatindadir. Osmanlinin Kizilbaslari denetim altinda tutabilmek icin, onlari bir sekilde Bektasi tekkelri ile irtibatlandirma yoluna gitmis olmasi da, bu etkilesim sürecinde etkin bir husustur. Aleviler, israrla, Aleviligin bir tarikat olmadigini vurgulamak ihtiyaci hissetmektedirler. Kizilbaslikla Bektasilik arasindaki iliski hala arastirilmayi beklemektedir. 70