2017 Görünümü: Ayrışmanın Piyasalara Dönüşü

advertisement
2017 Görünümü:
Ayrışmanın Piyasalara
Dönüşü
Ekonomik Araştırmalar ve
Stratejik Planlama
6 Ocak 2017
Özet
2
Dünya
Ekonomisi
2016 son çeyrekte ortaya çıkan global faizlerdeki artış eğilimi ve
piyasa fiyatlaması gelecek döneme ilişkin yeni bir paradigma
bırakırken 2017 yılı için son dönemdeki eğilimlerin yavaşlayarak da
olsa devam edebileceği bir küresel çerçeveyi baz alıyoruz. Bu yıl
küresel büyümenin hız kazanabileceğine yönelik beklentiler
güçlenirken dış finansman ihtiyacı yüksek olan gelişmekte olan
ekonomiler açısından finansal koşullar geçmişte olduğu kadar
destekleyici olmayabilir. Genişlemeci para politikaları limitlerine
ulaşırken büyüme dostu maliye politikaları ve yapısal reform
arayışları 2017’de büyümeyi hızlandırabilecek unsurlar olarak
görülüyor. Ancak 2017 yılındaki çok sayıda seçim ve devam eden
jeopolitik sorunlar bu politikaları hayata geçirmenin önündeki
engelleri oluşturuyor.
• ABD ekonomisi, gerek süregelen nispeten daha güçlü büyümesi
gerekse maliye politikası esnekliği sayesinde diğer gelişmiş ülke
ekonomilerinden ayrışmaya aday: Her ne kadar birkaç yıldır dile
getirilse de gelişmiş ekonomiler arasındaki ayrışma esas itibarıyla
2017 yılında belirginleşebilir. ABD ekonomisi olgunlaşan büyüme
eğilimini genişlemeci maliye politikası ile daha da
güçlendirebilecekken Avrupa ekonomilerinde belirsizlikler yüksek
seyrediyor. Japonya ve diğer gelişmiş ekonomilerde ise küresel
ticaret hacminin seyrinin belirleyici olacağı bir görünüm var. Bu
çerçevede 2016 ikinci yarıda ABD ekonomisinde toparlanma
olgunlaşma aşamasına gelirken yeni seçilen Başkan Donald
Trump’ın vaatlerini hayata geçirmesi ile büyümenin orta vadede
kademeli bir şekilde güçlenme aşamasına geçebileceğini
düşünüyoruz. Bu çerçevede ABD ekonomisinin 2016 yılı boyunca
%1,6-2,0 arasında değişen büyüme hızının 2017 yılında %2,0-2,3
aralığına yükseleceğini öngörüyoruz. Enflasyon açısından
büyümedeki hızlanma ve emtia fiyatlarındaki yükselişin kısmen
Dolar’daki güçlenme ile telafi edileceğini ve çekirdek PCE
enflasyonunun
gelecek
iki
yıl
%1,8-2,2
aralığında
dalgalanabileceğini varsayıyoruz. Bu varsayımlara bağlı olarak,
Fed’in 2017’de 3, 2018 yılında ise 2 faiz artırımına gidebileceğini
öngörüyoruz.
• Avrupa politik risklerle dolu ve dönüm noktası olabilecek bir
seneye başlıyor: Devam eden makroekonomik risklerden ve
seçimlerden dolayı Avrupa ekonomilerinin 2017 yılında
gündemin ön sırasında yer alacaklarını düşünüyoruz. 2017’nin
sonlarına doğru AMB politikalarına yönelik beklentiler yeniden
canlanabilecek olsa da yıl genelinde genişlemeci maliye
politikalarının ve yapısal reformların daha yoğun bir şekilde
tartışılmasını bekliyoruz. Fakat bu noktada Euro Bölgesi
ekonomilerinde iki önemli açmaz bulunduğunu görüyoruz. İlk
olarak, yüksek borç rasyoları gibi nedenlerle Bölge içindeki her
ekonominin genişlemeci maliye politikası uygulama imkanı
bulunmuyor. İkinci olarak, yıl içerisinde Fransa ve Almanya’daki
seçimler nedeniyle etkili ve doğru politika belirlemek ve hayata
geçirmek kolay olmayabilir. Tüm bu politik belirsizlikler
içerisinde, ABD’nin aksine, Avrupa’da genişlemeci maliye
politikalarını uyumlu ve etkili bir şekilde uygulamanın zor
olacağını düşünüyoruz. Öte yandan, seçimler öncesinde AMB’nin
yeni bir parasal destek programını hayata geçirmesinin kolay
olmayacağı görülüyor. Bunlar ışığında Euro Bölgesi’nin ekonomik
performansı üzerindeki risklerin aşağı yönlü olabileceğini
değerlendiriyoruz. 2016’daki beklentilerimiz dahilindeki güçlü
sonuçların ardından 2017’de büyüme oranının %1,2-1,4 aralığına
yavaşlayacağını öngörüyoruz. Enflasyonun ise yılın ilk aylarında
baz etkisi ve emtia fiyatlarından dolayı yükselebileceğini fakat
orta vadede %1,2 civarında dengelenebileceğini düşünüyoruz.
• ABD’nin genişlemeci maliye politikası ile büyümeyi
destekleyebilecek olmasına karşın Avrupa’nın aynı olanağa sahip
olmaması Euro’nun Dolar karşısında önümüzdeki dönemde zayıf
kalabileceğine işaret ediyor. Bu çerçevede, yılın ilk çeyreğinde
Euro/Dolar paritesinde daha düşük seviyelerin gözlenebileceğini,
ikinci çeyrekte ise bu düşük seviyelerde dengelenme arayışlarının
etkili olabileceğini düşünüyoruz. Yılın ikinci yarısında ise,
beklentilerdeki iyileşme ve politik belirsizliklerin hafiflemesi ile
paritenin toparlanarak yeniden 1,05-1,10 aralığına döneceğini
öngörüyoruz.
3
Dünya
Ekonomisi
• Global ticaretle ilgili riskler Çin ekonomisini ve dolayısıyla
global ekonomiyi iki uçtan birisine götürebilir: 2016 yılı ikinci
yarısından bu yana Çin’den gelen veriler büyümedeki
yavaşlamanın endişe edildiği kadar hızlı olmayabileceğine ve
dengelenmenin başlamış olabileceğine işaret ediyorlar. Bu
nedenle, aşağı yönlü riskler devam etse Çin’in büyümesine
yönelik kaygılar 2016 sonlarına doğru önemli ölçüde azaldı.
Bununla birlikte, 2017 yılı dünya ticaret hacminin toparlanma
hızına bağlı olarak Çin için oldukça önemli bir yıl olabilir. Eğer
korumacı eğilimler, özellikle Trump yönetiminde ABD’de, hayata
geçerse bundan en olumsuz etkilenecek ekonomilerden birinin
Çin olması beklenebilir. Aksi durumda, dünya ekonomisinde
toparlanma küresel ticaret ile uyumlu gerçekleşirse 2017 Çin’de
büyümenin ivmelenmeye başladığı bir yıl da olabilir. Bu nedenle
Çin’e yönelik risklerin global ekonomiyi iki uca da taşıyabilecek
ciddiyette olduğunu düşünüyoruz.
• Gelişmekte olan ekonomilerde ayrışmanın emtia ithalatı ve dış
finansman ihtiyacı eksenlerinde gerçekleşmesi bekleniyor:
ABD’den başlamak üzere, dünya büyümesinin hızlanabileceği ile
ilgili iyimser beklentiler 2016 son çeyrekte küresel faizlerle
birlikte, emtia fiyatlarına da yansımaya başladı. Bu durum
gelişmekte olan ekonomilerde farklı şekillerde fiyatlanıyor.
Fiyatlardaki toparlanma emtia ihracatçısı ekonomilerin finansal
varlıklarının görece daha iyi bir performans sergilemesini
sağladı. Fakat 2017 küresel büyümedeki kırılganlıkların genel
olarak devam ettiği bir yıl olabileceğinden emtia fiyatlarında arz
yönlü fiyat artışlarının geçici olabileceğini düşünüyoruz. Diğer
bir ifadeyle, petrol fiyatlarının talepteki zayıflıklarla bir miktar
dengelenebileceğini bekliyoruz. Öte yandan, emtia ithalatçısı ve
aynı zamanda dış finansman ihtiyacı yüksek ülkelerin finansal
varlıkları baskı altında kalırken bu ekonomilerde finansal
koşullar sıkılaşıyor. Sıkılaşan finansal koşullar ise büyüme ve
enflasyon görünümü üzerindeki riskleri artırıyor. Bu çerçevede
petrol ithalatçısı ve dış finansman ihtiyacı yüksek olan ülkeler
finansal istikrarı sağlayacak yeterli politika tepkisini veremez ise
daha kırılgan bir görünüm sergileyebilirler.
Kaynak: Bloomberg, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Kaynak: IIF, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
4
Türkiye
Ekonomisi
• 2017’de TCMB kararları ve politika duruşu makroekonomik
istikrar açısından önemli olacak: 2017’de TCMB para politikası
kararlarının
sadece
fiyat
istikrarı
açısından
değil,
makroekonomik istikrar açısından da önemli olduğunu ve
Türkiye ekonomisinin görünümünün odağında olduğunu
düşünüyoruz. Bu nedenle, TCMB’nin doğru zamanda ve doğru
yönde kararlar almasının ekonomik görünüm açısından da
katalizör olabileceğine inanıyoruz. 2017 yılında TCMB
gerektiğinde faiz artırımına gitmekten çekinmez ise TL’deki
negatif ayrışmanın sona ereceğini ve değer kayıplarının küresel
gelişmelere bağlı kalabileceği düşüncesindeyiz. Bu varsayımla,
TL’deki negatif ayrışma sona erse de, küresel riskten kaçış ile
TL’nin özellikle yılın ilk yarısında zaman zaman satış baskısı
altında kalmasını bekliyoruz. TCMB’nin gerekli adımları atması
halinde ve yurtiçi ve yurtdışı belirsizliklerin azalabileceği
beklentimiz ile yılın ikinci yarısında TL’nin toparlanabileceğini
tahmin ediyoruz. Bu çerçevede yılın ilk yarısında yeni zirve
seviyeleri görmesini beklediğimiz Dolar/TL kurunun yılın ikinci
yarısında gerileyeceğini öngörüyoruz. Maliye politikasının önceki
yıllara kıyasla daha gevşek olması, enflasyon görünümündeki
zorluklar ve küresel faiz hadlerindeki kademeli yükseliş
eğiliminden dolayı gösterge bono faizlerinin ilk yarıda yüksek
seyredeceğini tahmin ediyoruz. Ancak yılın ikinci yarısında risk
primindeki iyileşme ve büyüme görünümünün toparlanması ile
iyileşecek maliye politikası metrikleri ile faizlerde de gerilemeler
olabileceğini düşünüyoruz. TCMB’nin gereken adımları
atmaktan kaçınması veya reaktif bir politika izlemesi halinde ise
TL üzerindeki baskı yeniden artacağından, enflasyon ve büyüme
görünümleri de olumsuz etkilenebilecek ve makroekonomik
istikrar ve tahminlerimiz üzerindeki aşağı yönlü riskler
artacaktır. Bununla birlikte, TCMB’nin proaktif davranarak
piyasaya yön vereceği her adım ise ülke risk primindeki
iyileşmeyi hızlandırırken Türkiye ekonomisini 2017’de
beklediğimiz global volatiliteye karşı sağlamlaştıracaktır. Bu
durumda da beklentilerimiz üzerindeki pozitif riskler artacaktır.
• 2017 büyümenin sürdürülebilirliğinin test edildiği bir yıl olacak:
2016 ilk yarısında iç talebin dayanıklılığını koruması ile büyüme
yüksek seyrederken yıl ortasında yaşanan darbe girişimi ve
sonrasındaki gelişmeler büyüme görünümü üzerindeki aşağı yönlü
riskleri artırdı. 2016 yılının ilk yarısından devralınan güçlü baz ve
finansal piyasalarda sürmesini beklediğimiz yüksek oynaklık
nedeniyle 2017’nin ilk yarısında tüketim ve yatırım talebinde kalıcı
bir toparlanma zor olabilir. Kamu harcamalarının doğrudan ve
dolaylı etkileri büyümeyi desteklemeye devam edecek olsa da iç
talebin katkısının sürebilmesi için finansal istikrarın korunması
büyük önem taşıyor. Bununla birlikte, net dış talepten, 2016’nın
aksine, kademeli olarak pozitif katkının gelebileceğini
düşünüyoruz. 2017 yılının ilk yarısında finansal piyasalarda
oynaklık yüksek devam ederken 2016 yılındaki güçlü baz
nedeniyle büyüme oranlarının çok düşük seviyelerde
kalabileceğini öngörüyoruz. Yılın ikinci yarısında ise küresel ve iç
belirsizliklerin hafiflemesi ile büyümenin de toparlanabileceğini
tahmin ediyoruz. Bu dinamikler ışığında 2017’de GSYH
büyümesinin %2,9 seviyesinde gerçekleşebileceğini hesaplıyoruz.
Dünya ekonomisinde öne çıkan para politikası ötesindeki
genişlemeci akımların küresel büyümeyi desteklemesi Türkiye
ekonomisinin büyümesi açısından da pozitif bir faktör olarak
görülebilir. Ancak bu dinamikten yararlanabilmenin ön koşulu
olarak finansal istikrarı tesis edecek politika çerçevesinin çizilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Bu durum sadece dış talebi değil,
finansal koşullardaki iyileşme ile iç talebi de destekleyecek bir hal
alabilir. Öte yandan, yurtiçindeki yoğun politik gündem ile
ekonomi politikalarında yapılacak hatalar finansal koşulları
sıkılaştırabilecekken büyüme görünümü üzerinde de aşağı yönlü
riskleri artırabilir. Bu nedenle, 2016’daki zayıf performansa
rağmen 2017’ye makul ve ulaşılabilir büyüme beklentileri ile
temkinli başlamanın daha doğru olacağına inanıyoruz.
5
Türkiye
Ekonomisi
• Maliyet baskısı ve gıda enflasyonunda trende dönüş nedeniyle
enflasyon üzerindeki riskler yukarı yönlü: Enflasyon 2016 yılına,
küresel emtia fiyatlarındaki düşüşe rağmen döviz kurlarındaki
oynaklık ve yüksek gıda fiyatları artışları ile hedefin belirgin
şekilde üzerinde başlamıştı. Yılın ortalarına doğru ise, tarımsal
üretimdeki daralmaya rağmen turizmdeki sorunlar ve Rusya ile
ticaretin kesintiye uğraması gıda fiyatları üzerindeki yukarı yönlü
baskıyı hafifletti. Bu nedenle gıda fiyatları enflasyonu geçmiş
yıllardaki trendinin altında uzun süre kalırken, gıda grubu 2017
yılında
enflasyonist
risklerin
yeniden
canlanmasını
sağlayabilecek risk unsurlarının ön sırasında yer alıyor. Döviz
kurlarında devam eden oynaklığın enflasyona ne ölçüde
yansıyacağı iç talebin gücünü koruyup koruyamayacağına bağlı
olacak. 2017 yılında ham petrol fiyatlarında yıl ortalamasında
Dolar bazında %20’ye yaklaşan bir artış olabileceğini
değerlendiriyoruz. Bu oranda bir artış, döviz kurları sabit kalsa
bile 2016 yılında maliyet unsurlarından gelen olumlu katkının
tamamıyla terse dönmesi anlamına geliyor. Hükümetin
geçtiğimiz günlerde öne çekerek yaptığı vergi ayarlamaları 2017
enflasyon patikası açısından olumlu bir adımdı. Bu sayede
genelde yılın başlarında yapılan vergi ayarlamalarının 2016
sonunda yapılmış olması nedeniyle 2017 başında enflasyondaki
yükseliş sınırlı kalabilecek. Ayrıca 2016’nın sonunda enflasyon
yüksek kaldığı için 2017 sonuna olumlu bir baz etkisi bırakılmış
olacak. Fakat yukarıda saydığımız dinamikler ışığında, finansal
istikrar güçlendirilmez ise, enflasyon görünümünün, büyümede
olduğu gibi, zorluklarla dolu olabileceğini düşünüyoruz. TL’deki
değer kayıplarının yılın ilk yarısında makul hızda devam
edebileceği varsayımı ile enflasyonun 2017 yılında dalgalı bir
seyir izleyeceğini öngörüyoruz ve maliyet unsurlarındaki
gelişmeler ve gıda fiyatlarındaki oynaklığa bağlı olarak 2017
sonunda %8 civarında oluşabileceğini tahmin ediyoruz. Yıl
ortalamasının ise 2016 ortalaması olan %7,8’in en az %1 daha
üzerinde oluşabileceğini hesaplıyoruz.
• Turizm cari açığın seyri açısından yine belirleyici olacak: 2016
yılında ham petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşlerin enflasyona
aşağı yönlü etkisi TL’deki değer kayıpları nedeniyle sınırlı kalsa da
dış ticaret açığına olumlu yansıması daha belirgin oldu. Enerji
faturasındaki azalışın yanında iç talepteki ivme kaybı ithalatı
sınırlayan bir diğer faktördü. Jeopolitik sorunlara karşın AB
ekonomilerinden gelen talep ihracatı kısmen destekledi. Cari
işlemler açığındaki iyileşme yılın ikinci yarısından itibaren turizm
sektöründeki sorunların etkisi ile duraksadı. 2017 yılı ise cari açık
açısından daha zorlu bir görünüme işaret ediyor. Enerji faturası
kaynaklı iyileşme sona ererken zayıf iç talebin ithalat artışını
sınırlayabileceğini değerlendiriyoruz. Jeopolitik sorunlar ve yüksek
seviyedeki güvenlik kaygıları nedeniyle turizm tarafında
iyileşmenin sınırlı kalacağını değerlendirirken, küresel ticaretteki
canlanmanın ve Avrupa’daki büyümenin kesintiye uğramamasını
pozitif risk unsurları olarak görüyoruz. Bu çerçevede 2017 yılında
cari açığın 2016’daki 36 milyar Dolar’dan sınırlı bir artışla 37
milyar Dolar’a yükseleceğini tahmin ediyoruz.
340 Baz Puan Ortalama
Fonlama Faizinde ArtırımOcak 2014
40 Baz Puan
Ortalama
Fonlama
Faizinde
Artırım-Kasım
2016
400 Baz Puan Faiz
Artırımı-Haziran
2006
325 Baz Puan
Ortalama Fonlama
Faizinde ArtırımEkim 2011
Kaynak: Bloomberg, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
6
Küresel Ekonomik Görünüm
7
2016
Gözden
Geçirme
2016’nın kısa bir değerlendirmesi: Beklenmedik gelişmelerle
dolu bir yıl olmasına rağmen sene başındaki öngörülerimiz
önemli ölçüde gerçekleşti
2016 yılına ABD Merkez Bankası’nın (Fed) kademeli faiz artırımları
ile devam edeceği beklentileri ile başlayan dünya ekonomisine
politik gelişmeler ve devam eden jeopolitik sorunlar damga vurdu.
Çin ekonomisindeki yavaşlama kısmen öngörülebilir bir durum
olsa da İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı ve ABD’deki başkanlık
seçiminin sonuçları piyasalarca beklenen sonuçlar değildi. Bu
gelişmelerin büyüme görünümleri üzerindeki etkisini sınırlamak
için Fed faiz artırımlarını ötelerken diğer gelişmiş ülke merkez
bankaları olağan dışı para politikaları uygulamak zorunda kaldılar.
Olağanüstü genişlemeci para politikalarına rağmen büyümedeki
kırılganlıkların devam ediyor oluşu ve bu politikaların yan etkileri
nedeniyle alternatif politika arayışları içerisinde genişlemeci
maliye politikaları daha çok dile getirilir hale geldi. Bununla
birlikte, söz konusu gelişmeler ve politika arayışları sene başındaki
öngörülerimizin bir süre gecikme ile gerçekleşmesine neden oldu.
2016’nın hemen başında, Çin’in kontrolsüz bir şekilde
yavaşladığına yönelik kaygılar finansal piyasalarda sert satışlara
yol açtı. Bunun üzerine Fed faiz artırım ve projeksiyonlarını
ötelerken Avrupa ve Japonya’da büyüme ve enflasyon
dinamiklerindeki zayıflıklar merkez bankalarını negatif faiz
politikası uygulamaya yöneltti. Bu güvercin tutumlar sonucunda
gelişmekte olan ekonomilerdeki satış baskısı sona ererken
İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı alması ve negatif faiz
politikalarının bankacılık sektöründe olumsuz etki yapabileceği
beklentileri finansal piyasalarda risk iştahını yeniden zayıflattı.
Brexit kararının finansal piyasalar üzerindeki ilk negatif etkisi kısa
süreli olsa da orta vadede dünya ticareti ve büyümesine yönelik
beklentiler bir miktar bozuldu. Uzun vadede ise Brexit kararının
küreselleşmenin terse dönüşü olarak değerlendirilerek önemli
politik sonuçlara yol açabileceği düşünülüyor. Bu gelişmeler, Fed’i
yıl genelinde faiz artırmaktan alıkoyarken güvenli liman arayışları
ile tahvil faizlerini rekor düşük seviyelere indirdi.
Yıl sonuna doğru ise, ABD’de korumacı dış ticaret ve genişlemeci
maliye politikaları vaatlerinde bulunan Donald Trump’ın başkan
seçilmesi finansal piyasalarda yaşanan bir diğer politik şok oldu. Sonuç
gelişmekte olan ülkeler açısından olumsuz fiyatlandı. Trump’ın söz
konusu vaatlerini hayata geçirmesi halinde ABD’de büyümenin ve
enflasyonun hızlanacağı öngörülürken, Fed’in de daha sıkı bir para
politikası uygulayabileceğine yönelik beklentiler güç kazandı. Bu da
dünya genelinde tahvil faizlerini yükseltirken gelişmekte olan
ekonomiler üzerindeki satış baskısını artırdı.
Yine yılın son çeyreğinde Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üye
olmayan ülkelerle uzlaşma sağlayarak üretimi yeni yıl ile birlikte kısma
yönünde karar aldı. Bu karar ve küresel büyüme beklentilerinin
güçlenmesi ise emtia fiyatlarının dip seviyelerinden toparlanmasını
sağladı. Genişlemeci maliye politikası beklentileri ve toparlanan emtia
fiyatları ile global faizler ABD getirileri öncülüğünde yükselirken Dolar
dünya genelinde güç kazandı.
Bu çerçevede, sene başı öngörülerimizde ikinci çeyrek sonunda
başlayıp yaz sonlarına kadar sürmesini beklediğimiz Dolar’ın gelişmiş
ekonomilerin para birimleri karşısındaki güçlenmesi, sene boyu süren
politik şokların ve özellikle Brexit’in Fed’i güvercin bir tutuma itmesi
nedeniyle, üçüncü çeyrek sonunda başladı ve yılın sonlarında daha da
hız kazanarak devam etti. Yılın ortalarında tarihi düşük seviyelere inen
tahvil faizlerinde ise üçüncü çeyrekte başlamasını beklediğimiz
yükseliş trendi ise, yine esas olarak Brexit etkisiyle, bir çeyrek
gecikmeyle Ekim ayında başladı. 2016 yılı başındaki Çin kaynaklı stres
sırasında gelişmekte olan ekonomilerin para birimlerinin genelinde
değer kayıpları yaşanırken son çeyrekte ABD faizlerine ve sermaye
akımlarına duyarlılığı yüksek olanlar para birimlerinde değer kayıpları
daha sert oldu. Bu nedenle gelişmekte olan ekonomilerin para
birimlerindeki ortalamada değer kayıpları son çeyrekte sene başındaki
değer kayıplarına kıyasla daha sınırlı kaldı.
Finansal piyasalarda bu gelişmeler yaşanırken ilk çeyrekteki zayıf
sonuçlardan dolayı ABD’de büyüme yıl genelinde beklentilerimizin
hafif altında kaldı. Emtia fiyatlarındaki düşük seviyeler ve büyümenin
beklentilerin altında kalması ile enflasyon da Fed’in uzun vadeli
8
2016
Gözden
Geçirme
hedeflerinin altında kaldı. Euro Bölgesi ise çevre ekonomilerin
direnci ve Almanya’daki güçlü sonuçlar ile öngörülerimizle uyumlu
bir büyüme performansı ortaya koydu. Ayrıca AMB’nin
beklentilerimiz dahilinde gelen ek parasal desteği de bölge
genelinde büyümeyi destekleyen bir diğer unsur oldu. Bununla
birlikte, potansiyelin altında büyüme oranları ve düşük emtia
fiyatları Euro Bölgesi’nde de enflasyonu AMB’nin hedefinin altında
tuttu. Çin ve diğer gelişmekte olan ekonomilerdeki dengelenme
biraz gecikmekle birlikte yılın ikinci yarısında belirginleşti. Emtia
fiyatlarında son dönemdeki toparlanma özellikle emtia üreticisi
gelişmekte olan ekonomiler açısından beklentileri iyileştirse de
ithalatçı ülkelerin finansal varlıklarını olumsuz etkiliyor. Bütün bu
gelişmeler sonucunda global ekonomi 2016’da beklenmedik politik
şoklar nedeniyle beklentilerimizin bir miktar altında kalsa da ılımlı
büyümesini sürdürdü.
2016 son çeyrekte ortaya çıkan sonuçlar ve piyasa fiyatlaması
gelecek döneme ilişkin yeni bir paradigma bırakırken son
dönemdeki eğilimlerin yavaşlayarak da olsa devam edebileceği bir
küresel çerçeveyi 2017 yılı için baz alıyoruz. Bu yıl küresel
büyümenin hız kazanabileceğine yönelik beklentiler güçlenirken dış
finansman ihtiyacı yüksek gelişmekte olan ekonomiler açısından
finansal koşullar geçmişte olduğu kadar destekleyici olmayabilir.
Genişlemeci para politikaları limitlerine ulaşırken büyüme dostu
maliye politikaları ve yapısal reform arayışları 2017’de büyümeyi
hızlandırabilecek unsurlar olarak görülüyor. Ancak 2017 yılındaki
çok sayıda seçim ve devam eden jeopolitik sorunlar bu politikaları
hayata geçirmenin önündeki engelleri oluşturuyor. Bu zorluklar ve
yeni oluşan fırsatlar arasında 2017 yılında küresel ekonomi ile ilgili
temel varsayımlarımızı ve öngörülerimiz şu şekilde:
Kaynak: Bloomberg, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Kaynak: Bloomberg, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
9
2017
Küresel
Görünüm
Gelişmiş ekonomilerde politik belirsizlikler toparlanmayı tehdit
ederken ayrışma yılın teması olabilir
Her ne kadar birkaç yıldır dile getirilse de gelişmiş ekonomiler
arasındaki ayrışma esas itibarıyla 2017 yılında belirginleşebilir. ABD
ekonomisi büyüme eğilimini genişlemeci maliye politikası ile daha
da güçlendirebilecekken Avrupa ekonomilerinde belirsizlikler
yüksek seyrediyor. Japonya ve diğer gelişmiş ekonomilerde ise
küresel ticaret hacminin seyrinin belirleyici olacağı bir görünüm
varsayılıyor. ABD’de hızlanacak büyüme diğer ticaret ortaklarında
talebi destekleyerek büyümeyi hızlandırabilecek pozitif bir risk
unsuru olsa da şu aşamada 2017 için temel senaryomuzda gelişmiş
ekonomilerin genel büyümesinde ancak kademeli bir hızlanmayı
baz alıyoruz.
Bu çerçevede 2016 ikinci yarıda ABD ekonomisinde toparlanma
olgunlaşma aşamasına gelirken yeni seçilen Başkan Donald
Trump’ın vaatlerini hayata geçirmesi ile büyümenin orta vadede
kademeli bir şekilde güçlenme aşamasına geçebileceğini
düşünüyoruz. Arz yönlü (vergi indirimleri yoluyla) alınacak maliye
politikası tedbirlerinin harcama artışları ve gelir adaletsizliğini
azaltıcı yönde düzenlemelerle desteklenmesi halinde orta ve uzun
vadede ABD ekonomisi daha sağlıklı bir büyüme patikasına
oturabilir. Politikaların ne şekilde oluşturulacağı şu aşamada net
değil. Bununla birlikte, Kasım ayındaki seçimlerde çıkan sonuçlar
yeni yönetimin bu politikaları hayata geçirmede politik olarak çok
fazla bir engeli olmadığını gösteriyor. Ancak finansal piyasalardaki
gelişmeler ve ekonomideki yansımaları düzenlemelerin kademeli
bir şekilde yapılmasını gerektirebilir. Aksi takdirde genişlemeci
maliye politikalarının kapsayıcı olmayan bir şekilde sadece arz
yönlü hayata geçmesi halinde kısa dönemli olumlu sonuçlar, orta
ve uzun vadede, enflasyon ve faizlerde hızlı yükseliş gibi, daha
olumsuz ekonomik koşullara sebep olabilir.
Politikacıların en optimum bileşimi seçeceklerini ve bu süreci orta
vadeye yayacaklarını varsayıyoruz. Bu çerçevede ABD ekonomisinin
2016 yılı boyunca %1,6-2,0 arasında değişen büyüme hızının 2017
yılında %2,0-2,3 aralığına yükseleceğini öngörüyoruz. Uygulamaya
geçecek politikaların etkinliğine bağlı olarak 2018 yılında büyüme
hızının %2,6-2,8 aralığına yükselebileceği düşünülse de küresel
belirsizliklerden ve dünyadaki müzmin durgunluk emarelerinin
devam ediyor olmasından dolayı bu beklentiye şu aşamada temkinli
yaklaşmayı tercih ediyoruz. Büyümedeki hızlanma ve emtia
fiyatlarındaki yükselişin kısmen Dolar’daki güçlenme ile telafi
edileceğini ve çekirdek PCE enflasyonunun gelecek iki yıl %1,8-2,2
aralığında dalgalanabileceğini varsayıyoruz. Bu varsayımlara bağlı
olarak, Fed’in 2017’de 3, 2018 yılında ise 2 faiz artırımına
gidebileceğini öngörüyoruz.
Devam eden makroekonomik risklerden ve seçimlerden dolayı
Avrupa ekonomilerinin 2017 yılında gündemin ön sırasında yer
alacaklarını düşünüyoruz. 2016 yılı başında uygulamaya koyduğu
olağanüstü genişlemeci para politikası limitlerine ulaştığından
AMB’nin yakın zamanda ek tedbirler alma olasılığı azaldı. Bununla
birlikte, 2017’nin sonlarına doğru AMB politikalarına yönelik
beklentiler yeniden canlanabilecek olsa da yıl genelinde genişlemeci
maliye politikalarının ve yapısal reformların daha yoğun bir şekilde
tartışılmasını bekliyoruz. Fakat bu noktada Euro Bölgesi
ekonomilerinde iki önemli açmaz bulunduğunu görüyoruz. İlk olarak,
yüksek borç oranları gibi nedenlerle Bölge içindeki her ekonominin
genişlemeci maliye politikası uygulama imkanı bulunmuyor. Bununla
birlikte, dünya genelinde hakim olmaya başlayan popülist politika
akımına ülkelerin birçoğu katılmak isteyecektir. Bu nedenle
Avrupa’da birçok ülkenin genişlemeci maliye politikası uygulama
isteği ve bu konuda Bölge içindeki politik tartışmalar artacaktır. İkinci
olarak, yıl içerisinde Fransa ve Almanya’daki seçimler nedeniyle etkili
ve doğru politika belirlemek ve hayata geçirmek kolay olmayabilir.
Ayrıca İtalya ve İspanya gibi diğer büyük ekonomilerde de politik
belirsizliklerin yeniden artabileceğinden endişe ediliyor. Tüm bu
politik belirsizlikler içerisinde, ABD’nin aksine, Avrupa’da genişlemeci
maliye politikalarını uyumlu ve etkili bir şekilde uygulamanın zor
olacağını düşünüyoruz. Öte yandan, seçimler öncesinde AMB’nin
yeni bir parasal destek programını hayata geçirmesinin kolay
olmayacağı görülüyor.
10
2017
Küresel
Görünüm
Bunlar ışığında Euro Bölgesi’nin ekonomik performansı üzerindeki
risklerin aşağı yönlü olabileceğini değerlendiriyoruz. 2016’daki
beklentilerimiz dahilindeki güçlü sonuçların ardından 2017’de
büyüme oranının %1,2-1,4 aralığına yavaşlayacağını öngörüyoruz.
Enflasyonun ise yılın ilk aylarında baz etkisi ve emtia fiyatlarından
dolayı yükselebileceğini fakat orta vadede %1,2 civarında
dengelenebileceğini düşünüyoruz. Bununla birlikte, Avrupa
ekonomilerinde büyümeyi destekleyecek faktörler arasında
ABD’den talep edilecek ihracat malları yer alsa da küresel
ekonomideki kırılganlıklar, Brexit etkileri ve Basel geçiş dönemi
kapsamında yapılması gerekenler ile bankacılık sektörü sermaye
yeterliliğindeki baskının büyüme üzerinde aşağı yönlü riskler
oluşturabileceğini düşünüyoruz.
ABD’nin
genişlemeci
maliye
politikası
ile
büyümeyi
destekleyebilecek olmasına karşın Avrupa’nın aynı olanağa sahip
olmaması Euro’nun Dolar karşısında önümüzdeki dönemde zayıf
kalabileceğine işaret ediyor. Öte yandan, AMB son toplantısında
varlık alım programının vadesini uzatırken varlık alım miktarını
azaltma kararı aldı. Bu da parite üzerindeki aşağı yönlü riskleri bir
miktar azalttı. Bu çerçevede, 2017 ilk çeyrekte Euro/Dolar
paritesinde düşük seviyelerin gözlenebileceğini, ikinci çeyrekte ise
bu düşük seviyelerde dengelenme arayışlarının etkili olabileceğini
düşünüyoruz. Yılın ikinci yarısında ise, beklentilerdeki iyileşme ve
politik belirsizliklerin hafiflemesi ile paritenin toparlanarak yeniden
1,05-1,10 aralığına döneceğini öngörüyoruz.
ABD ve Avrupa ekonomilerindeki bu görünüm küresel büyüme ve
risk iştahı açısından son derece önemliyken dünyanın geri kalanı
üzerinde farklılaşan sonuçlara yol açabileceğini düşünüyoruz.
Emtia fiyatları ve faizler yeni bir dengelenmeye neden olabilir
2016 yılı ikinci yarısından bu yana Çin’den gelen veriler
büyümedeki yavaşlamanın endişe edildiği kadar hızlı
olmayabileceğine ve dengelenmenin başlamış olabileceğine işaret
ediyorlar. Bu nedenle, aşağı yönlü riskler devam etse Çin’in
büyümesine yönelik kaygılar 2016 sonlarına doğru önemli ölçüde
azaldı. Bununla birlikte, 2017 dünya ticaret hacminin toparlanma
Kaynak: Bloomberg, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Kaynak: IMF, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
11
2017
Küresel
Görünüm
hızına bağlı olarak Çin için oldukça önemli bir yıl olabilir. Eğer
korumacı eğilimler hayata geçerse bundan en olumsuz etkilenecek
ekonomilerden birinin Çin olması beklenebilir. Aksi durumda,
dünya ekonomisinde toparlanma küresel ticaret ile uyumlu
gerçekleşirse 2017 Çin’de büyümenin toparlanmaya başladığı bir yıl
da olabilir. Bu nedenle Çin’e yönelik risklerin global ekonomiyi iki
uca da taşıyabilecek ciddiyette olduğunu düşünüyoruz..
ABD’den başlamak üzere, dünya büyümesinin hızlanabileceği ile
ilgili iyimser beklentiler 2016 son çeyrekte küresel faizlerle birlikte,
emtia fiyatlarına da yansımaya başladı. Bu durum gelişmekte olan
ekonomilerde farklı şekillerde fiyatlanıyor. Fiyatlardaki toparlanma
emtia ihracatçısı ekonomilerin finansal varlıklarının görece daha iyi
bir performans sergilemesini sağladı. Bu da söz konusu ülkelerin
hem bütçe hem de dış ticaret dengelerinde iyileşme sağlarken
büyüme görünümlerini olumlu etkiledi. Ayrıca 2016 sonlarında
OPEC’in aldığı üretimi kısma kararı petrol fiyatları öncülüğünde
değerli metaller dışındaki emtia fiyatlarında yükseliş eğilimini bir
miktar daha destekledi. Fakat 2017 küresel büyümedeki
kırılganlıkların genel olarak devam ettiği bir yıl olabileceğinden
emtia fiyatlarında arz yönlü fiyat artışlarının geçici olabileceğini
düşünüyoruz. Diğer bir ifadeyle, petrol fiyatlarının talepteki
zayıflıklarla bir miktar dengelenebileceğini bekliyoruz.
Öte yandan, emtia ithalatçısı ve aynı zamanda dış finansman
ihtiyacı yüksek ülkelerin finansal varlıkları baskı altında kalırken
finansal koşullar sıkılaşıyor. Sıkılaşan finansal koşullar ise bu
ekonomilerde büyüme ve enflasyon görünümü üzerindeki riskleri
artırıyor. 2017 yılında gelişmiş ekonomilerde büyümede önemli bir
sorunla karşılaşılmaz ise gelişmekte olan ekonomilerin de
genelinde ekonomik aktivitenin genişlemesi bekleniyor. Bununla
birlikte, bu ülkelerin göreceli finansal ve makroekonomik
performanslarının temel belirleyicisinin ABD faizlerinin seyri ve
emtia fiyatlarındaki yükselişlerin olacağını düşünüyoruz. Bu
çerçevede petrol ithalatçısı ve dış finansman ihtiyacı olan ülkelerin
finansal istikrarı sağlayacak yeterli politika tepkisini veremez ise
daha zayıf kırılgan bir görünüm sergilemesi beklenebilir.
Kaynak: IMF, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Kaynak: IMF, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama Hesaplaması
12
Türkiye Ekonomisinde Görünüm
13
2016
Gözden
Geçirme
2016’nın kısa bir değerlendirmesi: 2016 politik ve jeopolitik
gelişmelerin gölgesinde kalan bir yıldı
2016’nın ilk günlerinde gelişmekte olan ekonomiler kaynaklı
yaşanan küresel riskten kaçış eğilimi Şubat ayında BoJ ve AMB’nin
negatif politika faizine geçmesi ve Fed’in daha güvercin bir duruş
sergilemesi ile sona erdi. Sonrasında ise dünya genelinde
destekleyici para politikalarının katkısı ile gelişmekte olan
ekonomilere yönelik sermaye akımları güçlendi. Jeopolitik
belirsizlikler ve yüksek seyreden güvenlik kaygılarına ek olarak
yurtiçi politik gelişmeler nedeniyle Türkiye’de finansal varlıklar
dalgalı bir seyir izlediler. Ocak genelinde ve Şubat ayının bir
bölümünde küresel riskten kaçış ile Türk finansal varlıklarında da
satış baskısı hakimdi. Sonrasında ise enflasyonda en yüksek
seviyeler ilk çeyrekte geride kalırken tahvil faizleri küresel
eğilimlerle birlikte hızla gerilediler. Pozitif global risk iştahı Türk
Lirasını da önemli ölçüde destekledi. Bu sayede TL hem nominal
hem de reel olarak Nisan ayı sonuna kadar toparlandı. Hisse
senetleri piyasaları ise dünyadaki iyimserlikle birlikte Şubat-Nisan
döneminde hızla yükseldiler.
Mayıs ile birlikte hem küresel eğilimlerin hız kesmesi hem de
yurtiçindeki ekonomi dışı gelişmeler ile Türk finansal varlıklarında
satış baskısı başladı. İngiltere’nin AB’den ayrılma yönündeki
kararının finansal varlıklar üzerindeki olumsuz etkisi kısa sürerken
dünyada düşük faiz ortamının daha da uzun sürebileceği
beklentileri yeniden güçlendi. Bu sayede gelişmekte olan
ekonomilerin finansal varlıklarında yeniden bir rahatlama
yaşanırken Türk finansal varlıklarının performansı üzerine yurtiçi
politik gelişmelerin gölgesi düştü. 15 Temmuz darbe girişimi
sonrasında alınan tedbirler sayesinde finansal sistem sorunsuz
işlese de risk primindeki bozulma ve güven kaybı ile ekonomik
aktivite sert bir şekilde zayıfladı. Ayrıca güvenlik kaygıları
turizmdeki toparlanmayı engellerken bu zayıflık cari açık ve
büyüme üzerinde olumsuz, gıda ürünleri talebinin düşmesi
nedeniyle enflasyon üzerinde pozitif etki yaptı.
Öte yandan, yılın son günlerinde küresel ekonomide oluşan eğilimler
ABD tahvil getirilerini yükselterek Dolar’ın global olarak değer
kazanmasına neden oldu. Bu da Türkiye gibi dış finansman ihtiyacı
yüksek gelişmekte olan ekonomilerde finansal koşulları sıkılaştırırken
büyüme görünümü üzerindeki riskleri canlı tutuyor.
Küresel ekonomideki kırılganlıklar ve politik gelişmelerin yanında
yurtiçindeki ekonomi dışı gelişmeler özellikle ikinci yarıda 2016 yılı
tahminlerimizde zamanlama olarak sarkmalara neden oldu. 2016
başında, yılın ikinci yarısında Fed’in kademeli faiz artırımlarına devam
edeceği bir ortamda jeopolitik belirsizliklerle birlikte Türk finansal
varlıklar üzerindeki baskının da yüksek seyredebileceğini
öngörüyorduk. Ancak yılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde küresel
ekonomide yaşanan gelişmeler ve özellikle Brexit oylaması nedeniyle
küresel faiz baskısı yaşanmazken döviz kurlarında ve faiz oranlarında
beklediğimiz yükseliş üçüncü çeyrek yerine yılın son çeyreğine
ötelenerek gerçekleşti. Türkiye ekonomisinin büyümesi ile ilgili sene
başındaki öngörülerimizdeki aşağı yönlü sapma ise 15 Temmuz darbe
girişimi ve güvenlik kaygılarının derinleşmesi nedeniyle tüketim ve
yatırım iştahında görülen hızlı gerilemeden kaynaklandı.
Sene başında ikinci ve üçüncü çeyrekte beklediğimiz zayıf ekonomik
aktivite, üçüncü ve dördüncü çeyrekte yaşanırken TÜİK’in geçtiğimiz
günlerde milli gelir hesaplarını yenilemesi ise sene başında yaptığımız
tahminlerin rakamsal olarak anlamını kaybetmesine neden oldu. Ekim
ayı ile birlikte başlamasını beklediğimiz enflasyondaki yükseliş de
Aralık ayına sarkarken 2017 yılı geneli için enflasyon görünümü
açısından zor bir tablo bıraktı.
Sonuç olarak, finansal göstergelere yönelik 2016 yılı öngörülerimiz
zamanlama farklılıklarına rağmen önemli ölçüde gerçekleşti. Bununla
birlikte, enflasyon ve cari açık tarafında da gerçekleşmeler
tahminlerimizle uyumlu idi. Büyüme tarafında ise TÜİK’in metodolojik
değişikliklerinden dolayı karşılaştırma yapmanın sağlıklı olmayacağını
düşünsek de eğilim olarak başarılı bir çerçeve sunabildiğimizi
düşünüyoruz. Bu noktadan hareketle 2017 yılına ilişkin temel
göstergelerdeki öngörülerimizi aşağıda sizinle paylaşmak isteriz.
14
2017
Görünüm
2017’de TCMB kararları ve politika duruşu makroekonomik
istikrar açısından önemli olacak
Küresel ekonomik kriz ile birlikte, merkez bankalarının önemi daha
da artarken son birkaç yılda gelişmiş ekonomilerde verilen para
politikası tepkilerinin etkinliği sorgulanır hale geldi. Buna karşın
Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde merkez bankaları halen
bir çapa özelliği taşıyorlar. Diğer bir ifadeyle gelişmekte olan
ekonomilerin merkez bankaları ekonomilerini sadece parasal
aktarım mekanizması üzerinden değil, ekonomik güveni tesis etme
ve beklentileri yönlendirerek de etkileme imkanına sahipler. Bu
nedenle, 2016 yılını geride bırakıp 2017’ye girerken TCMB para
politikası kararlarının sadece fiyat istikrarı açısından değil,
makroekonomik istikrar açısından da önemli olduğunu ve Türkiye
ekonomisinin görünümünün odağında olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye ekonomisinde 2016 ortalarında yaşanan olumsuzluklar
sonrasında makroekonomik riskleri azaltmak için, güçlü olan kamu
maliyesi ve bankacılık sektörü aracılığıyla gerekli makro ihtiyati
adımlar doğru bir şekilde atıldı. Söz konusu genişlemeci adımların
etkisini göstererek Türkiye ekonomisinin toparlanabilmesi
açısından 2017 yılında TCMB’nin doğru zamanda ve doğru yönde
kararlar alması durumunda bu kararların Türkiye’ye duyulan güveni
artırarak katalizör etkisi yapacağını düşünüyoruz. 2010 yılından bu
yana makro ihtiyati tedbirler kademeli olarak sıkılaştırıcı yönde
kullanılırken para politikası görece gevşek bir duruş sergiliyordu.
2016’nın ikinci yarısından itibaren atılan genişlemeci makro ihtiyati
tedbirlere karşılık olarak ise para politikasının bir miktar
sıkılaştırılmasının makroekonomik istikrar açısından faydalı
olacağına inanıyoruz. Bu sıkı duruş, kısa vadeli piyasa faizlerini
yüksek tutsa da orta vadede ülke risk primini iyileştireceğinden
finansal koşullar üzerindeki net etkisinin genişlemeci olacağını
düşünüyoruz. Bu sayede TCMB orta vadede büyüme ve enflasyon
görünümüne olumlu katkı yaparken makroekonomik istikrarı da
güçlendirecektir.
Kasım 2016’daki toplantısında TCMB beklenmedik bir şekilde
faizleri artırmanın yanında iki şey daha yapmış oldu. Öncelikle
Kaynak: TCMB, Bloomberg, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Kaynak: TCMB, Bloomberg, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
15
2017
Görünüm
İhtiyaç duyulması halinde adım atmaktan çekinmeyeceğini
göstererek kredibilitesini güçlendirirken, enflasyon hedefi
açısından finansal istikrarın öneminin de altını çizdi. Para Piyasası
Kurulu Aralık ayı toplantısı ise yılsonuna doğru kararın sağlıklı bir
şekilde değerlendirilip istenen piyasa tepkisinin alınamayabileceği
bir döneme denk geldi. Bu nedenle, TCMB Aralık ayında
beklentileri karşılamayarak faizleri değiştirmemiş olsa da bu beklegör yaklaşımını şu aşamada makul görüyoruz.
2017 yılında TCMB Kasım 2016’da çizdiği çerçeveyi korur ve
gerektiğinde faiz artırımına gitmekten çekinmez ise TL’deki değer
kayıplarının
küresel
gelişmelere
bağlı
kalabileceğini
düşüncesindeyiz. Bu varsayımla TL’deki negatif ayrışma sona erse
de küresel riskten kaçış ile TL’nin özellikle yılın ilk yarısında zaman
zaman satış baskısı altında kalmasını bekliyoruz. TCMB’nin gerekli
adımları atması halinde ve yurtiçi ve yurtdışı belirsizliklerin
azalabileceği beklentimiz ile yılın ikinci yarısında TL’nin
toparlanabileceğini düşünüyoruz. Bu çerçevede yılın ilk yarısında
yeni zirve seviyeleri görmesini beklediğimiz Dolar/TL kurunun yılın
ikinci yarısında gerileyeceğini öngörüyoruz.
Maliye politikasının önceki yıllara kıyasla daha gevşek olması,
enflasyon görünümündeki zorluklar ve küresel faiz hadlerindeki
kademeli yükseliş eğiliminden dolayı gösterge bono faizlerinin ilk
yarıda yüksek seyredeceğini tahmin ediyoruz. Ancak yılın ikinci
yarısında risk primindeki iyileşme ve büyüme görünümünün
toparlanması ile iyileşecek maliye politikası metrikleri ile faizlerde
de gerilemeler olabileceğini öngörüyoruz.
Söz konusu beklentilerimizin odağında ise TCMB’nin para politikası
aksiyonları bulunuyor. TCMB’nin gereken adımları atmaktan
kaçınması veya reaktif bir politika izlemesi halinde TL üzerindeki
baskı yeniden artacağından, enflasyon ve büyüme görünümleri de
olumsuz etkilenebilecek ve makroekonomik istikrar ve
tahminlerimiz üzerindeki aşağı yönlü riskler artacaktır. Bununla
birlikte, TCMB’nin proaktif davranarak piyasaya yön vereceği her
adım ise ülke risk primindeki iyileşmeyi hızlandırırken Türkiye
ekonomisini 2017’de beklediğimiz volatiliteye karşı
sağlamlaştıracaktır. Bu durumda da beklentilerimiz üzerindeki pozitif
riskler artacaktır. Küresel eğilimleri ve yurtiçi politik gelişmeleri dışsal
veri kabul ederken tahminlerimize yönelik aşağı veya yukarı yönlü
risklerin temel belirleyicisinin TCMB faiz kararları olacağını
düşünüyoruz. Bu çerçevede büyüme, enflasyon ve cari açık ile ilgili
sonraki bölümlerdeki değerlendirmelerimizi ve beklentilerimizi TCMB
kararları ve bu kararların finansal varlık fiyatları üzerindeki etkisinden
beslenebilecek döngü ile sunmayı doğru buluyoruz.
2017 büyümenin sürdürülebilirliğinin testi edildiği bir yıl olacak
2016 başında küresel piyasalarda gelişmekte olan ekonomilere
yönelik kaygılarla tetiklenen satışlar yaşanırken Türkiye ekonomisi
görece güçlü büyüme performansı ile yıla nispeten pozitif ayrışarak
başlamıştı. Avrupa ekonomilerinden gelen talep kademeli olarak
toparlansa da jeopolitik gelişmeler ve turizm sektöründeki sorunlar
dış talebi sınırladı. Buna karşın yılın ilk yarısında iç talebin
dayanıklılığını koruması büyümenin yüksek seyretmesini sağladı. Yıl
ortasında yaşanan darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmelerin
büyüme dinamikleri üzerindeki negatif etkileri ise görünüm
üzerindeki aşağı yönlü riskleri halen canlı tutuyor.
Kamu harcamalarının yanında özel sektör tüketim ve yatırım
harcamalarındaki sonuçlarla yenilenen GSYH rakamlarına göre ilk
yarıda 2015’in aynı dönemine göre %4,5 oranında büyüme
kaydedildi. 2016 ilk yarısında da iç talebin gücünü korumasında
yurtiçi ve yurtdışı faktörlerin birlikte etkili olduğu görülüyor.
Büyümenin gücünü koruması Türkiye’nin pozitif ayrışmasını
sağlarken dünyada faiz oranlarının düşük kalması ile finansal koşullar
nette destekleyici bir seyir izlediler. Küresel emtia fiyatlarının ilk
yarıda gördüğü dip seviyeler yurtiçinde hane halkı harcanabilir
gelirini destekleyen önemli bir faktördü. Bunun yanında yurtiçinde
sene başında yapılan asgari ücret artışları ise yine özel sektör tüketim
talebini destekleyen bir unsur oldu. Ayrıca kamu harcamalarının
doğrudan ve dolaylı (çarpan) etkileri iç talebin ve büyümenin
destekleyicisi oldu.
Yaz ortasında yaşanan darbe girişimi ise ilk yarıdaki tabloyu önemli
ölçüde terse çevirdi. Her ne kadar darbe sonrasında alınan yerinde ve
16
2017
Görünüm
etkili tedbirler finansal sistemin kesintisiz bir şekilde işlemesini
sağlasa da, ekonomik birimlerde azımsanmayacak bir güven kaybı
oluştu. Bu güven kaybı finansal koşulları sıkılaştırırken ekonomik
aktivitenin ciddi biçimde daralmasına neden oldu. Üçüncü
çeyrekte, kamu harcamalarından gelen 2,8 puanlık pozitif katkıya
rağmen GSYH bir önceki yılın aynı dönemine göre %1,8 daraldı.
Özel sektör tüketim ve yatırım harcamalarındaki zayıflık büyümeyi
aşağı çekerken net dış talepten de olumlu bir katkı elde edilemedi.
Ekonomideki ivme kaybını sınırlamaya dönük alınan maliye
politikasına ilişkin tedbirler ve BDDK ve TCMB’nin makro ihtiyati
tedbirlerde attığı genişlemeci adımların yerinde olduğunu
değerlendiriyoruz. Türkiye’nin önemli tamponlarının bulunduğu iki
alan olan bütçe ve bankacılığın şimdi etkili bir şekilde
kullanılmasının faydalarının bir kısmının hemen, bir kısmının ise
kademeli olarak zaman içinde görülebileceğini öngörüyoruz. Son
çeyreğe ilişkin öncü veriler, ekonomik aktivitenin söz konusu
tedbirlerin de desteği ile kademeli bir şekilde toparlandığına işaret
ediyorlar. Ancak bu toparlanmanın hızına ve devamlılığına ilişkin
belirsizliklerin yüksek olduğunu değerlendiriyoruz. Yenilenen GSYH
rakamları ile halen eski kapsam ve metodolojide açıklanmaya
devam edilen sanayi üretimi verileri arasındaki teknik
uyumsuzluklar nedeniyle temkinli bir yaklaşım benimsiyoruz.
Bununla birlikte, bankacılık sektörü kredi verileri, merkezi yönetim
bütçe rakamları ve dış ticaret istatistikleri ise üçüncü çeyrekte sert
bir şekilde daralan özel sektör tüketiminin son çeyrekte hızlı bir
şekilde toparlanmış olabileceğine işaret ediyorlar. Kamu
harcamalarında ise alınan genişlemeci tedbirlerin de etkisi ile güçlü
katkının gelmeye devam edeceğini düşünüyoruz. Eldeki öncü
veriler temkinli bir yaklaşımla, yıllık bazda son çeyrekteki
büyümenin %4 civarında ve yıl genelinde %2,7 civarında
gerçekleşmiş olabileceğine işaret ediyorlar.
Gerek yenilenen GSYH verilerinin teknik detayları, gerekse büyüme
dinamiklerini etkileyen unsurlardaki belirsizlikler 2017 yılına ilişkin
tahmin yapmayı zorlaştırıyor. 2016 yılının ilk yarısındaki güçlü baz
ve finansal piyasalarda sürmesini beklediğimiz yüksek oynaklık
Kaynak: TÜİK, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Kaynak: TÜİK, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
17
2017
Görünüm
nedeniyle 2017’nin ilk yarısında tüketim ve yatırım talebinde kalıcı
bir toparlanma zor olabilir. Ayrıca 2016 son çeyrekte gözlenen
toparlanmanın kısmen alınan genişlemeci önlemlerden kısmen de
birçok tüketim malı grubunda talebin öne çekilmesinden
kaynaklanmış olabileceği görülüyor. Kamu harcamalarının
doğrudan ve dolaylı etkileri büyümeyi desteklemeye devam edecek
olsa da iç talebin katkısının sürebilmesi için finansal istikrarın
korunması büyük önem taşıyor. Bununla birlikte, net dış talepten,
2016’nın aksine, kademeli olarak pozitif katkının gelebileceğini
düşünüyoruz. 2017 yılının ilk yarısında finansal piyasalarda oynaklık
yüksek devam ederken 2016 yılındaki güçlü baz nedeniyle büyüme
oranlarının çok düşük seviyelerde kalabileceğini öngörüyoruz. Yılın
ikinci yarısında ise küresel ve iç belirsizliklerin hafiflemesi ile
büyümenin de toparlanabileceğini tahmin ediyoruz. Bu dinamikler
ışığında 2017’de GSYH büyümesinin %2,9 seviyesinde
gerçekleşebileceğini hesaplıyoruz.
Dünya ekonomisinde öne çıkan para politikası ötesindeki
genişlemeci akımların küresel büyümeyi desteklemesi Türkiye
ekonomisinin büyümesi açısından da pozitif bir faktör olarak
görülebilir. Ancak bu dinamikten yararlanabilmenin ön koşulu
olarak finansal istikrarı tesis edecek politika çerçevesinin çizilmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Bu durum sadece dış talebi değil, finansal
koşullardaki iyileşme ile iç talebi de destekleyecek bir hal alabilir.
Öte yandan, yurtiçindeki yoğun politik gündem ile ekonomi
politikalarında
yapılacak
hatalar
finansal
koşulları
sıkılaştırabilecekken büyüme görünümü üzerinde de aşağı yönlü
riskleri artırabilir. Bu nedenle, 2016’daki zayıf performansa rağmen
2017’ye makul ve ulaşılabilir büyüme beklentileri ile temkinli
başlamanın daha doğru olacağına inanıyoruz.
Maliyet baskısı ve gıda enflasyonunda trende dönüş nedeniyle
enflasyon üzerindeki riskler yukarı yönlü
Enflasyon 2016 yılına, küresel emtia fiyatlarındaki düşüşe rağmen
döviz kurlarındaki oynaklık ve yüksek gıda fiyatları artışları ile
hedefin belirgin şekilde üzerinde başlamıştı. Yılın ortalarına doğru
ise, tarımsal üretimdeki daralmaya rağmen, turizmdeki sorunlar ve
Rusya ile ticaretin kesintiye uğraması gıda fiyatları üzerindeki yukarı
yönlü baskıyı hafifletti. Bu nedenle gıda fiyatları enflasyonu geçmiş
yıllardaki trendinin altında uzun süre kalırken, bu grup 2017 yılı
içinde enflasyonist risklerin yeniden canlanmasını sağlayabilecek risk
unsurlarının ön sırasında yer alıyor. Gıda enflasyonunun önümüzdeki
aylarda uzun vadeli trendine dönmesi halinde enflasyona yukarı
yönde en az %1 yukarı yönlü etki yapabileceğini hesaplıyoruz. Buna
karşın, gıda enflasyonunun uzun vadeli trendinin belirgin olarak
altında kalmasının ancak üretimde belirgin bir toparlanma olması ile
mümkün olabileceğini düşünüyoruz. 2016’nın ilk dokuz ayındaki
daralmanın ardından 2017’de tarımsal üretimde kaydedilebilecek
toparlanma fiyatlardaki artışın hızını kesebilir. Fakat iklim koşullarına
ve arzın devamlılığına ilişkin belirsizliklerden dolayı bu yönde bir
beklentiye temkinli yaklaşıyoruz.
Öte yandan, 2016’nın ilk yarısındaki yüksek seviyelerin ardından,
TL’deki değer kayıplarının kısmen sınırlı kalması ve toplam talepteki
ivme kaybı ile çekirdek enflasyon görünümünde yılın ikinci yarısında
belirgin bir iyileşme sağlandı. Bununla birlikte, asgari ücret artışları ve
döviz kurlarındaki oynaklık nedeniyle fiyatlama davranışlarındaki
bozulma yıl genelinde enflasyon dinamiklerindeki kalıcı iyileşmeyi
sınırladı. Ekim ayı ile birlikte TL’deki değer kayıpları yeniden
başlarken zayıf talebe rağmen çekirdek enflasyon dinamiklerinin
bozulmaya başladığı gözleniyor. 2017’de döviz kurlarında devam
eden oynaklığın enflasyona ne ölçüde yansıyacağı iç talebin gücünü
koruyup koruyamayacağına bağlı olacaktır.
Toplam talep koşullarındaki ve çıktı açığındaki destekleyici unsurlara
rağmen maliyet baskısı 2017’de enflasyondaki iyileşmeyi
sınırlayabilir. 2016 yılında 45 Dolar civarında seyreden ham petrol
fiyatları diğer emtia fiyatları ile birlikte maliyet baskılarını sınırlayan
bir unsur oldu. Yıl genelinde maliyet yönlü unsurların döviz
kurlarındaki oynaklığa rağmen enflasyonu yaklaşık %1 daha aşağıda
tuttuğunu hesaplıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Petrol İhraç Eden
Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) üretimi kısma kararı ve dünyada
büyümenin hız kazanacağına yönelik beklentiler küresel emtia
fiyatlarına ilişkin görünümü belirgin olarak değiştirdi. Bu nedenle
18
2017
Görünüm
2017 yılında enflasyon dinamikleri açısından en zorlu alanın maliyet
unsurlarındaki gelişmeler olduğunu düşünüyoruz.
2017 yılında makul bir yaklaşımla ham petrol fiyatlarında yıl
ortalamasında Dolar bazında %20’ye yaklaşan bir artış olabileceğini
değerlendiriyoruz. Bu oranda bir artış, döviz kurları sabit kalsa bile
2016 yılında maliyet unsurlarından gelen olumlu katkının
tamamıyla terse dönmesi anlamına geliyor. Buna bir de TL’deki
değer kaybı sürecinin devam etme olasılığını eklediğimizde
enflasyon üzerinde maliyet unsurları kaynaklı olarak ciddi bir yukarı
yönlü risk olduğunu değerlendiriyoruz. Petrol fiyatlarındaki
yükselişin beklentimiz altında kalması ise enflasyon tahminimiz
üzerinde aşağı yönlü risk oluşturacaktır.
Finansal koşullardaki sıkılık ve zayıflayan talep ile mücadele etmek
zorunda kalan firmaların maliyet baskısını kaldırmaları kolay
olmayabileceği gibi ek finansman ihtiyaçları da ortaya çıkarabilir.
Maliyetlerdeki artışı tüketici fiyatlarına yansıtmak ise döviz
kurlarındaki enflasyon geçişkenliğinde olduğu gibi, talebin gücüne
bağlı olacaktır. Dolayısıyla, talep gelişmeleri reel sektör kârlılığı ve
enflasyon açısından ikili bir çıkmaza işaret ediyor. Bu açmazı
aşmanın yolu ise döviz kurlarında istikrarın sağlanması, hatta TL’nin
değer kazanmasını sağlayacak bir politika bileşiminin
uygulanmasını zorunlu kılıyor. Bu ise her şeyden çok TCMB’nin
yukarıda bahsettiğimiz politika duruşu ve kararlarına bağlı olacak.
Hükümetin geçtiğimiz günlerde öne çekerek yaptığı vergi
ayarlamaları 2017 enflasyon patikası açısından olumlu bir adımdı.
Bu sayede genelde yılın başlarında yapılan vergi ayarlamalarının
2016 sonunda yapılmış olması nedeniyle 2017 başında
enflasyondaki yükseliş sınırlı kalabilecek. Ayrıca 2016’nın sonunda
enflasyon yüksek kaldığı için 2017 sonuna olumlu bir baz etkisi
bırakılmış olacak. Fakat yukarıda saydığımız dinamikler ışığında,
finansal istikrar güçlendirilmez ise, enflasyon görünümünün,
büyümede olduğu gibi, zorluklarla dolu olabileceğini düşünüyoruz.
TL’deki değer kayıplarının yılın ilk yarısında makul hızda devam
edebileceği varsayımı ile enflasyonun 2017 yılında dalgalı bir seyir
izleyeceğini öngörüyoruz ve maliyet unsurlarındaki gelişmeler
Kaynak: TÜİK, TCMB, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Kaynak: TÜİK, TCMB, Bloomberg, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
19
2017
Görünüm
ve gıda fiyatlarındaki oynaklığa bağlı olarak 2017 sonunda %8
civarında oluşabileceğini tahmin ediyoruz. Yıl ortalamasının ise
2016 ortalaması olan %7,8’in en az %1 daha üzerinde
oluşabileceğini hesaplıyoruz.
Turizm cari açığın seyri açısından yine belirleyici olacak
2016 yılında ham petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüşlerin
enflasyona aşağı yönlü etkisi TL’deki değer kayıpları nedeniyle
sınırlı kalsa da dış ticaret açığına olumlu yansıması daha belirgin
oldu. Enerji faturasındaki azalışın yanında iç talepteki ivme kaybı
ithalatı sınırlayan bir diğer faktördü. Jeopolitik sorunlara karşın AB
ekonomilerinden gelen talep ihracatı kısmen destekledi. Cari
işlemler açığındaki iyileşme yılın ikinci yarısından itibaren turizm
sektöründeki sorunların etkisi ile duraksadı.
Yılın ilk 10 ayında dış ticaret açığı 2015’in aynı dönemine kıyasla
%12,5 daralırken cari işlemler açığı aynı dönemde %6,0 oranında
arttı. Jeopolitik sorunlar ve güvenlik kaygıları ile 2016’nın ilk 10
ayında Türkiye’ye giriş yapan turist sayısında %30,5 oranında azalış
olurken net turizm dengesinde %36,5 gerileme yaşandı. Rusya’dan
gelen turist sayısındaki azalış %79,2 olurken birkaç Ortadoğu ülkesi
dışındaki hemen hemen tüm ülkelerden gelen turist sayısında bir
azalış yaşandı. Bununla birlikte, jeopolitik sorunlar ve dış ticaretteki
sorunlar nedeniyle taşımacılık hizmetleri gibi son yıllarda önemi
artan kalemlerde de sorunlar cari işlemler açığındaki iyileşmeyi
sınırlıyor.
Bankacılık sektöründe dış borç çevirme oranları 2016 başından bu
yana gerileyerek 2013 yılındaki seviyelerine indi. Finans dışı
kesimlerin uzun vadeli dış borç çevirme oranları ise Ağustos ayına
kadar artış eğilimlerini korudu. Fakat Ağustos’tan sonra kademeli
olarak gerilemeye başladı. Yılın ilk 10 ayında portföy yatırımı
girişleri güçlü seyretse de öncü veriler yılın son iki ayında küresel
piyasalardaki hareketle birlikte ciddi miktarda çıkış yaşandığına
işaret ediyorlar. Finansman tarafındaki detaylar şu aşamada çok
ciddi bir soruna işaret etmese de büyüme görünümündeki
toparlanmanın gecikmesi veya finansal istikrarın zedelenmesi
halinde cari açığın finansman kalitesinin bozulabileceğinden kaygı
duyuyoruz.
2017 yılı ise cari açık açısından daha zorlu bir görünüme işaret ediyor.
Enerji faturası kaynaklı iyileşme sona ererken zayıf iç talebin ithalat
artışını sınırlayabileceğini değerlendiriyoruz. Jeopolitik sorunlar ve
yüksek seviyedeki güvenlik kaygıları nedeniyle turizm tarafında
iyileşmenin sınırlı kalacağını değerlendirirken küresel ticaretteki bir
canlanmanın ve Avrupa’daki büyümenin kesintiye uğramamasını
pozitif risk unsurları olarak görüyoruz. Bu çerçevede 2017 yılında cari
açığın 2016’daki 36 milyar Dolar’dan sınırlı bir artışla 37 milyar
Dolar’a yükseleceğini tahmin ediyoruz.
Kaynak: TCMB, Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
20
Tahminler
TÜFE
GSYİH Büyümesi
GSYİH (Milyar TL)
GSYİH (Milyar USD)
Deflatör
Kişi Başına Gelir USD
Gösterge Faiz (yılsonu-bileşik)
Reel Faiz (Ex-Ante, ortalama)
USD/TL (yılsonu)
USD/TL (ortalama)
EURO/TL (yılsonu)
EURO/TL (ortalama)
Döviz sepeti (yılsonu)
Döviz sepeti (ortalama)
Euro/USD Paritesi (yılsonu)
Reel Kur (2003=100, yılsonu, sepet)
Cari Açık (Milyar USD)
Cari Açık/GSYİH
İhracat (Milyar USD)
İthalat (Milyar USD)
Dış Ticaret Açığı (Milyar USD)
Dış Ticaret Açığı/GSYİH
AB Tanımlı Kamu Borcu/GSYİH
Nüfus (Milyon kişi, Yıl ortası tahmini)
İşsizlik Oranı
Merkezi Bütçe FDF/GSYİH
Merkezi Bütçe Dengesi/GSYH
Petrol US$ (ortalama)
05-14 Ort.
8.1%
5.5%
1,232
750
7.6%
10,258
11.9%
3.9%
1.66
1.60
2.21
2.14
2.04
1.98
1.34
112
42.0
5.9%
121.1
192.6
71.5
10.2%
38.5%
72.7
9.8%
2.5%
-1.9%
86
Gerçekleşmeler
2015
2016
8.2%
8.5%
2.9%
2.7%
1,750
2,567
800
843
8.7%
7.0%
10,404
10,669.8
8.2%
10.6%
2.6%
3.0%
2.29
3.53
2.19
3.02
2.82
3.69
2.91
3.34
2.55
3.61
2.55
3.18
1.23
1.05
106
99
45.8
36.0
5.7%
4.3%
157.7
144.3
242.2
204.3
84.5
59.9
10.6%
7.1%
33.5%
27.6%
76.9
78.6
9.9%
10.5%
1.6%
0.7%
-1.3%
-1.3%
99
45
Odeabank Tahminleri
2017
2018
8.0%
7.9%
2.9%
4.2%
2,868
3,211
824
988
8.5%
7.5%
10,329.2
12,266.2
10.9%
11.5%
3.0%
3.0%
3.35
3.30
3.50
3.25
3.69
3.80
3.85
3.74
3.52
3.55
3.68
3.49
1.10
1.15
95
96
37.0
45.2
4.5%
4.6%
155.1
183.1
214.5
257.4
59.3
74.3
7.2%
7.5%
28.3%
28.9%
79.4
80.2
11.0%
10.5%
0.3%
0.6%
-1.6%
-1.3%
55
60
Hükümet Tahminleri*
2017
2018
6.5%
5.0%
4.4%
5.0%
2,404
2,686
756
815
7.2%
6.4%
9,529
10,164
3.18
32
4.2%
153.3
214.0
60.7
8.0%
31.9%
79.4
10.2%
0.4%
-1.9%
51
3.30
31.7
3.9%
170.0
236.9
66.9
8.2%
31.0%
80.2
10.1%
0.7%
-1.6%
54
IMF Tahminleri*
2017
2018
6.2%
7.3%
3.0%
3.2%
2,427
2,669
769
812
7.3%
6.5%
9,647
10,080
3.15
3.29
1.13
1.13
43.1
5.6%
45.7
5.6%
30.8%
79.8
10.2%
30.1%
80.6
10.0%
53
55
* Ekim 2016’da eski milli gelir rakamlarına dayalı yapılan tahminlerdir.
21
Odeabank Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama
Levent 199, Büyükdere Cad. No:199
Kat : 33-39 34394 Şişli / İSTANBUL
Telefon: +90 212 304 87 42 Fax: 0212 304 84 45
Ali Kırali, Ekonomik Araştırmalar ve Stratejik Planlama Direktörü
Ali.Kirali@Odeabank.com.tr
Erkan Dernek, Stratejik Planlama Grup Müdürü
Erkan.Dernek@Odeabank.com.tr
Kevser Öztürk, Stratejik Planlama Grup Müdürü
Kevser.Ozturk@Odeabank.com.tr
Şakir Turan, Ekonomist
Sakir.Turan@Odeabank.com.tr
22
Download