CUMA SAYFASI (Edirne İl Müftülüğü tarafından hazırlanmıştır) İzzet ( üstünlük) ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Duamız: “Ya Rabbi ! izzet senindir. Dilediğini ( iradesiyle dileyeni ) aziz, dilediğini ( iradesiyle dileyeni ) zelil kılarsın. Bizleri aziz yapacak işleri yapmayı nasip eyle. Zelil kılacak işlerden uzak eyle. Seni sevmeyi, senin sevdiklerini sevmeyi, seveceğin güzel işler yapmayı bizlere nasip ve müyesser eyle. İmanımızı kuvvetli, amellerimizi ihlaslı eyle. Bizleri dünya imtihanını kazananlardan eyle. Merhamet duygularımızı köreltme. Kardeşlik bağlarımızı kuvvetli kıl. Tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olacak, İslam’ı ihyaya muktedir eyle. Gönüller yapmayı bizlere nasip eyle. Aziz şehitlerimizin makamlarını yüce, gazilerimize uzun ömürler nasip eyle. Vatanımızı ve tüm İslam alemini zalimlerin şerrinden muhafaza eyle. (amin) Haftanın yazısı : İzzet ( üstünlük) ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Sevgili Dostlar ! İzzet ve zillet kavramları, insanlık ve İslam tarihinde toplumlardan, toplumu oluşturan bireylerden hiçbir zaman ayrılmamış iki kavramdır. İnsanlar ve toplumlar ya izzet içinde ya da zillet içinde yaşamışlardır. Bazen de kendilerini zillete düşüren vasıfları terk ederek tarih sahnesinde izzeti, izzeti kazandıran vasıfları terk ederek de zilleti tatmışlardır. İzzet ( üstünlük) ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. ( Münafikûn sûresi, 63/8. ) İzzet sahibi Allah c.c vahiy yoluyla indirdiği hakikatlerle, vahye tabi olanlara izzet ve şeref katacak formülleri göndermiştir. ‘İzzet’, kuvvet, üstünlük, aziz olma, şeref ve değerlilik anlamındadır. ‘İzzet’in karşıtı ‘zillet’tir. Peygamber ve onunla beraber müminler, Allah’ın (c.c.) emrine itaat ettikleri için, üstünlük ve şeref kazanmış, insanlık asr-ı saadet devrini yaşamıştır. Ne zaman ki itaatten uzaklaşmış, İslam ahlakını, helal ve haram çizgisini aşmış, zillete mahkum olmuştur. Kur’an-ı kerimde ‘izzet’ in kimlere ait olduğu şöyle açıklanır: “Bir kısım insanlar, Allah’ı (c.c.) bırakıp putları ‘ilah’ edindiler. Onlar bu yalancı, işe yaramaz, bir yararını görmedikleri, hayali tanrılarının yanında bir ‘izzet’ bulacaklarını zannederler. Bu elbette mümkün değildir.” ( Meryem sûresi, 19/81.) “Bir takımlarına ‘Allah’tan ittika et (sakın ve hakkıyla kork)’ denildiği zaman, o bu davete karşı kibirlenir. Bu gibi çağrılara kulak asmaz ve günah işlemekle ‘izzet’ kazanacağını zanneder.” ( Bakara sûresi, 2/206. ) “ Onlar (Mü’minler), Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı (izzetli) güçlü ve onurludurlar “ ( Maide sûresi, 5/54. ) Kur’an-ı kerim gerçek ‘izzet’in iman ile elde edilebileceğini haber veriyor. Bir başka ifadeyle Allah c.c., Kur’an’ın davetine uyarak iman edenlere, iki dünyada da, saadetin yanında izzet de vereceğini duyuruyor. Müminler gerçek izzet sahibidirler ve onlar her bakımdan bütün insanlardan üstün ve şereflidirler. Buna rağmen, dünya ölçülerini esas alan Müslümanlar arasından çıkan kimi cahiller, kendilerini ve taşıdıkları değerleri aşağı ve zelil, buna karşın Kur’an’ın müşrik, müfsit ve zalim dediği kimseleri üstün görebiliyorlar. Halbuki İslâm, insan yaratılışına aykırı olan ve insanın değerini düşürecek bütün davranışları yasaklamaktadır. İçki, zina, hırsızlık, yalan, gıybet, iftira, haset ve her türlü cinayet gibi. Bunlar ve bunlara benzer bütün kötü işler insanın kalitesini ve değerini düşürür. İşte bu günahlardan sakınanlar ‘izzet’, şeref ve haysiyet sahibi olurlar. Kur’an’a göre üstünlük, şeref ve izzet soyla, zenginlikle, belli bir renk veya ülkeye mensup olmakla, makam, mevki ile değil; iman ve imanın getirdiği ahlâkla kazanılır. Müslüman kimse kendisinin yeryüzünün en değerli varlığı ve izzetin de kendisine ait olduğunu her ortamda düşünmeli ve davranışlarını ona göre ayarlamalıdır. Vakar da izzetin tezahürlerindendir. Her birimizin sadece, İslam’ın ibadet kurallarını, şahsî farzları ifa etmesi ile ümmetin zilletten kurtulması mümkün değildir. Bunun yanın da bütün sistematiğiyle ‘emri bi’l ma’ruf, nehyi ani’l münker’ görevini yerine getirmekten başka bir çaremiz yoktur. Bu kutsal görevi yerine getirecek de yine bizleriz. Evet, teker teker hepimiz görevliyiz. Çocuklarımızdan başlayarak, her zeminde ve platformda yüce dinimiz İslam’ın yüce ahlakına, insana izzet ve şeref katan değerlerine sarılmak, yeni bir nesil inşa etmeye mecburuz. Sonra yeni bir dünya, sevgi ve saygının merkeze konduğu, merhamet eğitiminin verildiği mutlu bir dünya. Hz. Ömer (r.a) Efendimizin Kudüs ziyaretinde, çalımlı atlar ve şaşalı kalabalıklar halinde şehre girmesinin daha izzetli ve şerefli olacağını hatırlatan valiye: "Vallahi biz Araplar, çiğ et yiyen, biri biriyle didişen basit ve cahil bir kavim idik. Allah (c.c) bizi İslâm’la kıymetlendirdi, Hz. Peygamberle şereflendirdi ve Kur'an la yüceltti. Artık İslâm’dan başka şeylerde izzet aramak ahmaklık ve nankörlüktür" şeklindeki cevabı ne kadar anlamlıdır. Evet "Allah'a ve Peygambere baş kaldıranlar elbette rezil ve zelil olacaklardır." (Mücadele: 20) "Nice saçı sakalı karışmış, toz toprak içinde bulunan (helal rızık için çalışıp çırpınan) eski elbiselerle dolaşan ve kendilerine halk içinde hürmet ve rağbet yapılmayan öyle kişiler vardır ki (ibadet ve ihlaslarından dolayı) Allah'tan ne isterse verilir ve her duaları kabul edilir. (İşte gerçek izzet ve haysiyet sahibi bunlardır)" (Müslim) Cömertliği ile meşhur Hatem-i Tai'ye "Sizden daha cömert ve izzet sahibi kimse gördünüz mü? Diye sorduklarında, "Evet, demiş.. Bir ara soframıza davet edecek ve ihtiyacını görecek birisini bulmak ümidiyle çevreyi dolaşıyordum. Dağlardan topladığı ve sırtladığı çalı çırpıyla şehre inen bir ihtiyara rastladım. O kişiye sorduğumda, bunları satarak ekmek parası yapacağını söyledi.. Bunu üzerine; Kendimi tanıtmadan: Bir ekmek için bu kadar zahmet değer mi? Bak ileride Hatem-i Tai ziyafet hazırlamış.. Git doyuncaya kadar ye iç.. İhtiyacın kadar da torbana doldurup götür, deyince: "Ben izzetimle bu zahmeti çekerim. Ama zilletle Hatem'in minnetini çekmem" cevabını verdi. İşte o ihtiyarı kendimden keremli ve izzetli gördüm." Evet kim izzet ve şeref istiyorsa (bilsin ki) izzet ve şerefin hepsi Allah'ındır. O (Rabbımıza) ancak (tevazu ve teslimiyetle yapılan övgüler ve şükürler gibi) güzel sözler yükselir. (Bu güzel dua ve zikirleri de sadece) salih ameller (ve halis niyetler kabul ettirip) Allah'a ulaştırabilir. (Necmiye Topçu ) Öyle ise inancımız ve duamız şöyle olmalıdır: "Ey mülkün (her türlü devlet, nimet ve faziletin) gerçek sahibi olan Allah'ım!.. Sen mülkü dilediğine verirsin ve dilediğinden de mülkü çeker alırsın...Bizleri bu dünya hayatında aziz eyle. İstikamet üzere bir hayat nasip eyle. Din-i mübin-i İslam’ı ihyaya muktedir eyle. ( amin )