ÖZEL EGE İLKÖĞRETİM OKULU CUMHURİYET DÖNEMİNDE AYAKLANMALAR HAZIRLAYANLAR: Sınıf 8/B Numara 746 601 606 410 603 301 Adı-Soyadı Tuğçe Altınuşak Doğu Can Güncü Ozan Keskin Gözde Kuşgöz Umay Kuralay Zeynep Tunalı 2002 - Bornova 1 İÇİNDEKİLER • İÇİNDEKİLER • ÖNSÖZ • TEŞEKKÜR 1. KURTULUŞ SAVAŞI 1.1 DOGU CEPHESI 1.2 GÜNEY CEPHESI 1.3 BATI CEPHESI BU CEPHEDEKI GELIŞMELER • I. İNÖNÜ SAVAŞI • 2.INÖNÜ SAVAŞI • KÜTAHYA- ESKIŞEHIR SAVAŞI • SAKARYA MEYDAN SAVAŞI 2. CUMHURIYETIN ILANI 2.1 SIYASI GELIŞMELER 2.1.1 HALK ZÜMRESI, ISLAHAT, ISTIKLAL, TESANÜT GRUPLARI 2.2 ÇOK PARTİLİ REJIM DENEMELERI 2.2.1 KURULAN SIYASI PARTILER • CUMHURIYET HALK FIRKASI • TERAKKI PERVER CUMHURIYET FIRKASI • SEYH SAİT AYAKLANMASI • SERBEST CUMHURIYET FIRKASI 3. MENEMEN OLAYI 4. ISYANLARIN CUMHURIYETE ETKILERI 5. DEVRIMLERIN GENEL AMACI • SONSÖZ • KAYNAKÇA 2 ÖNSÖZ Yüzyıllar boyunca yaşamış olan Osmanlı İmparatorluğu mutlakıyet ve meşrutiyet ile yönetildi. Ama hiç biri eşitlik ilkesine dayanmıyordu. En son söz her zaman padişahındı. İlk defa Ulu Önder Atatürk’ün büyük başarısıyla 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet diğer rejimlerden çok farklıydı. Cumhuriyet eşitlik ilkesine dayanıyordu ve halk kendi kendisini yönetiyordu. Elbette bu rejimi isteyenlerin yanı sıra kendi çıkarları uğruna insanları bu medeniyetsiz yaşama zorlayanlar da vardı. İşte bizde grup olarak tarihe ilgi duyduğumuzdan ve özellikle saltanatlığa alışmış bir toplumun yeni rejime karşı nasıl tepki gösterdiklerini merak ettiğimizden dolayı bu konuyu seçmeye karar verdik . Gönül isterdi ki; size Osmanlı Tarihi’ni baştan sona anlatalım ama yüzyıllar boyu sürmüş bir saltanatlığı tüm ayrıntıları ile anlatmaya ne bizim zamanımız nede gücümüz yeter... 3 TEŞEKKÜR Öncelikle bize bu imkanları tanıdığı için Okul Müdürümüz Erdoğdu Özcan’ a, Konu seçimimizde ve proje hazırlığımızda bizi yönlendiren, yardımcı olan Tarih Öğretmenimiz M. Rahmi Gürbüz’ e Kaynaklarımızı bulmamızda bize yardımcı olan okul kütüphane görevlilerine teşekkür ederiz 4 1.KURTULUŞ SAVAŞI Türk Kurtuluş Savaşı, askeri yönünden çok, iç ve dış siyasal açılardan önem taşımaktadır. Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919’da Ege bölgesini işgale girişmeleriyle başlamıştır. Daha öne İstanbul'a İngiliz ve Fransızlar, Musul'a İngilizler, Antalya yöresine de İtalyanlar gelmişlerdi. Fakat bu işgaller, silahlı direnişle karşılanmadığı için savaş çıkmış sayılamaz. Kurtuluş Savaşı üç cephede yapılmıştır. Savaşın en önemli bölümü Batı Cephesi’dir. 1.1.Doğu Cephesi Bu cephede Ermeniler’ le savaşılmıştır. Ermeniler tarih boyunca Osmanlı Devleti sınırları içinde gayet mutlu ve rahat yaşamışlardır. Meşrutiyet Dönemi’nde bakanlık görevlerinde bulunmuşlardır. Fakat daha sonra doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak istemelerinden dolayı iki devlet arasındaki siyasal ilişkiler bozulmuştur. Türk Ordusu, 18 Eylül 1920 günü Ermenistan’ a karşı saldırıya geçerek, Kars, Sarıkamış, ve Gümrü şehirlerini alıp, Ermenistan’la 3 Aralık 1920 günü Gümrü Antlaşması yapılmıştır. Bundan sonra doğudan batıya kuvvet kaydırmak mümkün olmuştur. 1.2.Güney Cephesi Bu cephede Fransız ve Ermeniler ile savaşılmıştır. Güney bölümünü daha çok Kuvay-ı Milliye savunmuştur. Bu cephede Doğu Cephesine kıyasla daha az savaşılmış, sorunlar daha çok diplomatik görüşmelerle sona erdirilmiştir. Maraş, Urfa ve Antep önceleri İngilizler tarafından işgal edilmişken daha sonra buralar Fransızlar’ a bırakılmıştır. Kuvay-ı Milliyeler’ in çalışmalarıyla birlikte Klikyalılar Cemiyeti de halkı örgütlemiştir. Fransız ve Ermeniler önce Maraş’ı sonra da Urfa’yı işgal etmişlerdir. Bu iki şehir kendilerini Fransız ve Ermeniler’ e karşı savunmuşlar ve Fransızlar’ ı geri çekilmek zorunda bırakmışlardır. TBBM, Maraş’ a “Kahraman" , Urfa’ ya “Şanlı” unvanını vermiştir. Antep uzun süre kendisini savunmuş, fakat kendisine destek bulamadığı için Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Güney Cephesi’ne askeri destek gelmesiyle Antep, Fransız işgalinden kurtulmuş ve Antep’ e “Gazi” unvanı verilmiştir. Böylece Güney Cephesi düşmandan arınmıştır. 1.3.Batı Cephesi Kurtuluş Savaşı yıllarında en zorlu mücadelenin verildiği cephedir. Bu cephede Yunanistan ile savaşılmıştır. Savaşlar 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar’ ın İzmir’i işgaliyle başlamış ve 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Mütarekesi’ne kadar devam etmiştir. Başlangıçta Kuvay-ı Milliye birlikleri ile karşı konulduğu için istenilen sonuçlar alınamamıştır. Dağınık ve düzensiz haldeki Kuva-yi Milliye birliklerinin kaldırılıp yerine düzenli ordunun kurulmasıyla istenilen başarı elde edilmiştir. 1.3.1.Bu Cephedeki Gelişmeler 1. İnönü Savaşı (6-10 Ocak 1921) Batı Cephesi’nde düzenli orduların Yunan ordularına karşı kazandığı ilk zaferdir. Bu zafer TBMM’nin iç durumunu kuvvetlendirmiş, dışarıdaki itibarını arttırmıştır. Askere alım işlemleri hızlanmıştır. İsmet Paşa, albaylıktan generalliğe terfi etmiştir. İtilaf Devletleri hiç beklemedikleri bu yenilgi karşısında durumu görüşmek üzere Londra'da toplandılar, Sevr Antlaşmasını gözden geçirmek zorunda kaldılar. 5 2. İnönü Savaşı (23 Mart-1 Nisan 1921) TBMM’nin Londra Konferansı’nda İtilaf Devletleri’nin isteklerini kabul etmemesi üzerine, İngilizlerin desteği ile Yunanlılar taarruza geçtiler, ancak yenildiler. Bu zaferden sonra İtalyanlar işgal ettikleri Muğla ve Antalya’dan çekilmeye başladılar. Fransızların TBMM’ne karşı tutumları yumuşadı. Mustafa Kemal kazanılan zaferin önemini İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta “Siz orada sadece düşmanı değil, Türk milletinin makûs talihini de yendiniz.” Diyerek belirtmiştir. Kütahya Eskişehir Savaşları (10-24 Temmuz 1921) Yeni kurulan düzenli ordunun batı cephesinde kaybettiği tek savaştır. Afyon, Eskişehir ve Kütahya Yunanlılar’ ın eline geçmiştir. Ordunun daha fazla zayiat vermesini istemeyen Mustafa Kemal orduyu Sakarya Nehri’nin doğusuna kadar çekmiştir. Savaşın kaybedilmesi orduya olan güveni sarstı. Meclisin Kayseri’ye taşınması ve Kuvay-ı Milliye’ye dönülmesi gündeme geldi. Yunan ordusu Sakarya Nehri’ne kadar ilerledi. Durumun ciddiyeti ani kararlar alınmasını gerektirdiği için 5 Ağustos 1921’de “Başkomutanlık Kanunu” çıkarıldı. Bu kanunla M. Kemal Paşa Başkomutan seçildi. Ayrıca meclis üç aylığına tüm yetkilerini Mustafa Kemal Paşa’ya devretti. M. Kemal Paşa orduyu yeniden güçlendirmek amacıyla 8 Ağustos 1921’de “Tekalif-i Milliye Emirleri”ni çıkardı. Bu sayede ordunun ihtiyaçlarının büyük bir kısmı halktan karşılanmaya çalışılmıştır. Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos - 13 Eylül 1921) Eksikleri tamamlanan ordu 23 Ağustos’ ta Yunanlılar’ a karşı taarruza geçti. 22 gün süren savaş sonucunda Türk ordusu büyük bir zafer kazandı. 1683 Viyana Bozgunundan beri devam eden batı karşısında gerileme sona erdi. Yunanlılar savunmaya, Türkler Taarruza geçti. TBMM, Mustafa Kemal Paşa’ya “Mareşal”lik rütbesi ile “Gazi”lik ûnvanını verdi. Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi (26 Ağustos – 18 Eylül 1922) Sakarya Meydan Savaşı’ yla Yunan Ordusunu yenilgiye uğratan Mustafa Kemal, 26 Ağustos 1922 sabahı Büyük Taarruz’ u başlattı. 30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Savaşıyla Dumlupınar’ ın kuzeyinde düşman ordusu yok edildi. M. Kemal’in “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ; İleri” emrini vermesi üzerine taarruza geçen Türk Ordusu önünden kaçan Yunan ordusunu İzmir’e kadar kovaladı. 9 Eylül’ de İzmir, Yunan işgalinden kurtuldu. 18 Eylül’ de Batı Anadolu düşmandan tamamen arınmış oldu. Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922) Telaşa düşen İngilizlerin isteği üzerine Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Görüşmelere İngiltere, Fransa, İtalya ve Türkiye katılmış, Yunan temsilcileri görüşmelere katılmamıştır. Türkiye adına İsmet Paşa katılmış ve Kurtuluş Savaşı’ nın politik safhası başlamıştır. Doğu Trakya ve İstanbul savaş yapılmadan kurtarılmış, Meriç Nehri, Yunanistan ile aramızda sınır olmuştur. 6 İstanbul’un TBMM’ye devredilmesiyle Osmanlı Devleti hukuken sona ermiştir. Yunanlılar’ ın “Büyük Yunanistan” düşüncesi sona ermiştir. Mondros Ateşkes Antlaşması geçerli bir belge olmaktan çıkmıştır. 1.3.2.Lozan Barış Antlaşması (20 Kasım1922-24 Temmuz 1923) Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya ve boğazlarla ilgili meseleler görüşülürken Bulgaristan ve Sovyet Rusya katılmış, ABD ise gözlemci olarak bulunmuştur. Görüşmeleri Türkiye adına İsmet Paşa yürütmüştür. Konferansta İtilaf Devletleri’nin milli bağımsızlığımızı sınırlayıcı tavırlar sergilemeleri üzerine görüşmeler bir ara kesilmiş, sonra tekrar başlamıştır. 24 Temmuz 1923’te antlaşma imzalanmış ve konferans dağılmıştır. Sonuçları • • • • • • • • Yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığı ve Misak-ı Milli tüm dünya devletlerince tanınmıştır. Sevr Antlaşması kesin olarak ortadan kalkmıştır. Türkiye uluslararası ilişkilerde diğer devletlerle eşit haklara kavuşmuştur. Osmanlı döneminden kalan kapitülasyonlar, dış borçlar ve yabancı okullar meselesi halledilmiştir. Karaağaç Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak alınmıştır. Ermeni iddiaları sona ermiştir. Bütün azınlıklar Osmanlı vatandaşı sayılarak Avrupalı devletlerin iç işlerimize karışmaları önlenmiştir. Musul sorunu sonraya bırakılmıştır. 2.CUMHURİYET’İN İLANI Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1922’de aldığı tarihi kararında, saltanata son vermiştir. Bu tarihi kararın da açık bir belirtisi olarak, 1921 Anayasası ile yeni siyasal rejime geçilmiştir. Ancak, Cumhuriyet resmen ilan edilmemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesine karar vermiş ve yeni kurulan Meclis, Lozan’da elde edilen antlaşmayı onaylamıştır. Lozan Barış Antlaşması’nın kabulü ve 6 Ekim 1923’te Türk Ordusunun İstanbul’a girmesi ile Türk vatanının bütünlüğü gerçekleşmiş ve böylece bir devir kapanmış ve yeni bir devir açılmıştır. Siyasal rejimin 23 Nisan 1920’den itibaren kaydettiği gelişmelere uygun devlet şeklini bulmak da bir zorunluluk haline gelmiştir. Cumhuriyetin Kabulü 25 Ekim 1923 günü gelişen bir kabine bunalımı, Büyük Millet Meclisi’nde çalışma güçlüğünü ortaya çıkardı. 28 Ekim 1923 günü akşamına kadar kabine kurulamaması üzerine, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Çankaya köşkünde yemek sırasında arkadaşlarına; “Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz” diyerek görüşünü açıklamıştır. 29 Ekim günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan düşüncelerini açıklaması istendi. Mustafa Kemal Paşa, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu. Grupta cereyan eden uzun müzakereler sonunda, Cumhuriyetin ilanı kabul edildi. Parti Grubu’ndan sonra, Meclis toplanarak hazırlanan kanun tasarısını aynen kabul etti. “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında gece saat 20.30’da Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanı 1921 tarihli Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesine dair 364 No.’ lu Kanunun kabulü ile olmuştur. Bu kanunla, Anayasanın 1, 2 , 4, 10, 11 ve 12’nci maddeleri önemli ölçüde değiştirilmiştir. Bu önemli değişiklikler, 29 Ekim günü 7 yapılmış ve aynı gün, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılarak, Gazi Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle yeni Türk Devletinin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 2.1.Siyasi Gelişmeler 2.1.1.Halk Zümresi, Islahat, İstiklal, Tesanüt Grupları 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan T.B.M.M., seçimle gelenler ile eski Osmanlı Meclis-i Mebusanı’ nın Ankara’ya katılan üyelerinden oluşuyordu. Belirli bir görüşü temsil etmediklerinden ve herhangi bir siyasi partinin temsilcisi olmadıklarından, aralarında bir birlik mevcut değildi. Farklı kaynaklardan gelen bu insanlar, aynı zamanda farklı düşüncelerinde sahibiydiler. Aslında, seçilirken Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin temsilcisi olarak Meclise katılan milletvekilleri, Misak-ı Milli amacında birleşmekle beraber, Mecliste bir birlik göstermekten uzak kalıyorlardı. Meclisteki gruplaşmalar, Meclis çalışmalarının başarı ile sürmesine engel teşkil ediyordu. Ana ve temel düşünce etrafında birleşen milletvekilleri, değişik düşünce ve inançların da etkisiyle bir takım gruplar kurmuşlardı. Tesanüt Grubu (Dayanışma Grubu), İstiklal Grubu (Bağımsızlık Grubu), Müdafaa-i Halk Zümresi, Islahat Grubu ile beraber isimsiz olarak özel amaçlar etrafında birleşen küçük gruplar da TBMM’nde temsil edilmekte idiler. İttihat ve Terakkicilerin bir kısmı, Tesanüt Grubunda bulunuyordu. Tesanütçüler bir çeşit sendikalizm amaçlayan program etrafında toplanmışlardı. Halk Zümresinde, Bolşevik olmaya meyilli, sol eğilimli milletvekilleri bulunuyordu. İstiklal grubu milletvekillerinin, pek çoğu ileri görüşlü, hamleci gençlerden oluşuyordu. Mustafa Kemal Paşa ortaya çıkan siyasi Antlaşmazlıkları azaltmak, çeşitli grupları birleştirmek için büyük çaba göstermiş, ancak bir sonuç alamayınca Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk grubu adı ile bir grup kurmuştur. 2.2.ÇOK PARTİLİ REJİM DENEMELERİ Mustafa Kemal Paşa, kurduğu cumhuriyetin ancak demokrasi içinde gelişeceğine inanıyordu. Bunun için cumhuriyeti demokrasi ile tamamlamak istedi. Çünkü demokrasi özgürlüklerin kullanıldığı, siyasi iktidarın halka dayandırıldığı bir rejimdir. Demokrasi, toplum yaşamında değişik görüşlerin varlığını kabul eder. Demokrasilerde herkesin düşüncesine saygı gösterilir. Farklı görüşler birlikte tartışılır ve çözüm yolları aranır. Böylece doğru olanın bulunması kolaylaşır. Siyasi partiler, demokrasilerde siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Mustafa Kemal Paşa, ülkemizde çok partili siyasi hayata geçmek için gayret sarf etmiş, ilk siyasi partiyi kurarak bu konuda öncülük yapmıştır. 8 2.2.1.KURULAN SİYASİ PARTİLER: Cumhuriyet Halk Fırkası Kurtuluş Savaşı sırasında, Mustafa Kemal Paşa yurdun kurtarılmasına öncelik verdiğinden, ilk TBMM’de siyasi partiler yoktu. Meclis üyeleri aynı amaç etrafında kenetlenmişlerdi. Bir süre sonra, TBMM’de yeni bazı siyasi gruplar ortaya çıktı. Bunlar arasında Mustafa Kemal Paşa‘ya karşı olanlarda vardı. Bu durumda Mustafa Kemal Paşa bir parti kurmayı gerekli gördü. Bağımsızlığın kazanılması ile tarihi görevini tamamlamış olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yerine yeni bir teşkilat kurmak gerekiyordu. Mustafa Kemal Paşa kendi görüşünde olan kişilerle birlikte Halk Fırkası’nı kurdu. (8 ağustos 1923) Kurulan bu partiyle, çok partili hayata geçme programının ilk adımını atmış oldu. Bu partinin programı, Mustafa Kemal Paşa ‘nın yapmayı planladığı yenilikleri kapsıyordu. Mustafa Kemal Paşa, yapmayı düşündüğü inkılapları millete bu şekilde duyurdu ve milletin desteğini sağladı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası İnkılaplar yapıldığı sırada Mustafa Kemal ile yakın arkadaşları arasında görüş ayrılıkları baş gösterdi Hükümetin uyguladığı ekonomik siyaseti benimsemeyen ve gerçekleştirilen bazı inkılapları zamansız bulan asker, sivil bir kısım milletvekilleri yeni parti kurdular. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adı verilen bu partinin kurucuları, Kurtuluş Savaşının kazanılmasında emeği geçen bazı komutanlardı. Parti iyi niyetle kurulmuştu. Temel amacı cumhuriyeti yaşatmak ve geliştirmekti. Programı demokratik esaslara dayanıyordu. Ekonomide liberalizm esas alınmıştı. Dini inançlara ve görüşlere saygılı kalınacağını belirtiyordu. Mustafa Kemal Paşa, çok partili hayata geçiş sürecinde bu partinin kuruluşunu olumlu karşıladı. Bir süre sonra, parti ileri gelenlerinin demokrasinin gereği olarak hükümete yönelttikleri eleştiriler, bazı çevrelerde yanlış değerlendirildi. Kurucuları onaylamadığı halde, yeniliklere ve cumhuriyete karşı olanlar bu partide toplanmaya başladılar. Bu kötü niyetli kişiler, halkın din duygularını istismar ederek cumhuriyete karşı kamu oluşturmaya çalıştılar. Bunun sonucu bazı doğu illerin de ayaklanma çıktı. Gerekli önlemler alarak ayaklanma bastırıldı. Çok partili hayata geçmenin henüz erken olduğu anlaşıldı. Bazı partilerin devlete zarar verdiği düşüncesiyle, hükümet aldığı kararla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattı. (1)Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat 1925 tarihinde bu günkü Bingöl ilinin Ergani ilçesine bağlı Piran köyünde ilk silahların patlamasıyla ortaya çıkan bu hilâfetçi , saltanatçı ve geriye dönük hareketin başı Şeyh Sait adında Hınıslı bir aşiret reisiydi. O bölgedeki Nakşibendi dervişlerinin başı olan Şeyh Sait , okuma yazma bilmeyen bir toprak ağasıydı. Pek çok aşiret üzerinde etkisi vardı. Bu nedenle yaptığı gizli çalışmalarla bazı önemli aşiretleri elde etmişti. İzlediği yol şöyleydi;Halk Kürtçülük Propagandasına aldırış etmiyordu. Zaten Kürtler yüzlerce yıldan beri Türklerle kaynaşmış ve o toprakların gerçek vatandaşları olmuşlardı. Bu yüzden halkı ayaklandırmak için başka bir yol bulunmalıydı. Bu da dinin elden gittiği propagandasıydı. Bölge halkı Osmanlı yönetiminin ihmali yüzünden bilgisiz bırakılmış,Şeyh ve Seyit denilen gericilerin eline teslim 9 edilmişlerdi. Bu bölgedeki halkın din duyguları sömürülerek başarıya ulaşılabilineceği ayaklananlar tarafından hesaplanmıştı. İçten içe başlayan gerici propaganda,Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ile daha da serbestleşti. Bu partinin ilk şubesi Urfa’da açılmıştı. Partinin Doğudaki örgütlerine ilgi artıyordu. Nihayet karşı devrim propagandası meyvelerini vermeye başladı. Şeyh Sait 13 Şubat’ ta Piran ilçesinde isyan bayrağını açtı. Kısa sürede birçok köy ve aşiret hemen onun yanına geçti. İşgal edilen yerlerdeki devlet memurları hapsediliyor şeriat isteklileri,yeşil bayraklara takılı kur-an' lar ile Şeyh Sait her yerde bir kurtarıcı gibi karşılanıyordu. İstanbul’da bulunan Seyit Abdülkadir’ in gizli niyetleri Türk Polisi’nin olağanüstü çalışmalarıyla saptanmıştı. Hattâ fedakâr bir memurumuz kendisine İngiliz Ajanı süsü vererek Abdülkadir’le ilişki kurdu. Böylece ayaklanma vaktinden önce öğrenilmişti. Ancak hükümet işi fazla ciddiye almamıştı. Başbakan Ali Fethi Bey meclis kürsüsünden hükümetin düşüncesini açıklamıştı. Halbuki olaya bütün tutucular ve gericiler bel bağlamıştı. Yurt dışındaki düşük padişah Vahdettin bütün gazetelere demeçler verip tahtına döneceği günü sabırsızlıkla beklediğini bildiriyordu.16-17 Şubat gecesi ayaklananlar Genç ilinin merkezi Darahini’yi aldı. Devlet daireleri talan edildi. Şeyh Mehmet adında birinin komutasındaki isyancılar,piyade alayını Kıs ovasında bozarak geriye atılmıştı.20 Şubat’ ta Lice güneyinde Hezan köyüne varan Şeyh Sait piyade,topçu ve süvari birliklerinden oluşturulmuş büyük bir müfrezenin üstüne doğru ilerlediğini haber aldı.21 Şubat sabahı başlayan çatışma öğleye doğru bitti. Daha sonraki çatışmalarda da hükümet ordusu hep başarısız oldu. Elazığ’ı (Elazığ’ı) koruyan 17. Tugay’ da başarı sağlayamayınca Diyarbakır yolu açılmış oldu. Şeyh Abdullah’ da Muş cephesini tutarak Varto’yu almış ve Erzurum yönünde ilerlemeye başlamıştı. İsyancılar her yerde kolaylıkla ilerliyor din propagandası çok etkili oluyordu. Ayaklanmanın tam bir karşı devrim durumu alması üzerine Hükümet daha etkili önlemler üzerinde durmaya başladı. Önce sıkı yönetim ilan edildi. Sonuç alınamayınca kısmi seferberlik ilan edildi. Hazırlanan askeri planı siyasal yöntemlerle de desteklemek gerekiyordu. Onun için de güçlü bir hükümete ihtiyaç vardı. Bu olaylar üzerine 2 Mart günü Ali Fethi Bey görevden çekilince yerine İsmet Paşa atandı. İsmet Paşa Cumhuriyet ve devrileri esenliğe çıkartmak için sert yollara gidileceğini bildirdi. Bu programı ile 4 Mart 1925’te güvenoyu aldı. İsmet Paşa aynı gün Taktir-I sükûn Kanunu da Meclis’ ten geçirtti. Bu kanunla devrimlere karşı çıkanların seslerinin kesilmesi sağlanıyordu. Bu kanun iki yıl yürürlükte kalacaktı. Böylece Anayasanın “Özgürlüklerin sınırını kanun belirtir.” hükmünden yaralanılarak gericilerin her türlü etkinlikleri bozulabilecekti. Çünkü kanun,hükümete gazete kapatmaktan partileri kapatmaya kadar her türlü yetkiyi veriyordu. Hükümet bu siyasal önlemleri alırken isyancılar son hedefleri Diyarbakır önlerine geldiler. 1. Kolordu Komutan Vekili Mürsel Paşa’ nın yönettiği harekât sonunda Diyarbakır’dan atıldılar. 3. Ordu’nun da harekâta katılması, 8 Mart’ ta Atatürk’ün yayınladığı bildiri ile ulusu Cumhuriyet’ i korumaya çağırması sonunda 15 Nisan’ da ayaklanma her yanda bastırıldı. 31 Mayıs’ ta artık bu sorun kapanmıştı. Seyit Abdülkadir ve Şeyh Sait başta olmak üzere suçluların ileri gelenleri çok ağır cezalara çarptırıldı. Haziran sonunda her yerde tekrar düzen kuruldu. Şeyh Sait Ayaklanması’nın sert biçimde bastırılması, Hükümet’ in Devrim İlkeleri’nden hiç ödün vermeyeceğini açıklaması gerici ve tutucu çevrelerde kuşku şarttı. Ancak, Taktir-i Sükûn Kanunu yürürlüğe girmişti.(bu kanun iki yıl daha uzatıldıktan sonra 4 Mart 1929’da yürürlükten kaldırıldı.)İstanbul’un gerici basını susturulmuştu. Diyarbakır ve Ankara İstiklâl Mahkemeleri’nin yaptığı soruşturmada Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın karşı devrimcileri içinde barındırdığı, Şeyh Sait Ayaklanması’nın gerici yönünün bu partilerin bazı üyelerince planlandığı belli olmuştu. Bu nedenle 5 Haziran 1925 tarihinde kapatıldı. Hükümetin kapatma kararında bundan sonra hiçbir gerici kuruluşa katlanılamayacağı bildiriliyordu. Ayrıca bu ayaklanma devrimcilerin hiçbir zaman gevşekliğe düşmemesi gerektiğini göstermiştir. Sıkı önlemlerle devrimlerin halka indirileceği anlaşılmıştı. Böylece Atatürk ve hükümeti artık rahat ve sessiz bir ortamda diğer devrimleri yürütme olanağı bulmuşlardır. Serbest Cumhuriyet Fırkası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasından yeni partinin kurulduğu 1930 yılına kadar, yeni rejimi yerleştirmek için köklü inkılâplar 10 yapılmıştır. Bu gelişmenin dışında, tek parti yönetimi Atatürk tarafından hiçbir zaman ideal bir yönetim tarzı olarak savunulmamıştır. Konuşmalarında ve yazdıklarında demokrasinin üstünlüklerinden ve erdemlerinden her fırsatta söz eden Atatürk, dönemindeki diğer liderlerden ayrılmaktadır. Demokrasiye dayanarak iktidara gelen Adolf Hitler ve Benito Mussolili gibi diktatörler, demokrasiyi yerden yere vuran konuşmalar yaparken, tek parti lideri olan Atatürk’ün demokrasiyi savunması dikkat çekicidir. Ancak, cumhuriyetçi olmadan cumhuriyete geçmiş olan bir toplumda demokrasinin kolaylıkla kök salması da mümkün değildir. Bu nedenle Atatürk, inkılâplarla bir yandan toplumda demokrasi kültürünün yerleşmesi için çalışırken, diğer yandan da çok partili hayata geçiş denemelerinde bulunmuştu Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin çok partili hayata geçme konusundaki samimi davranışları ve dünyada meydana gelen ekonomik kriz, Türkiye’de yeni bir muhalefet partisinin kurulmasına yol açmıştır. Kıt ekonomik kaynaklara rağmen çağdaşlaşma yolunda önemli mesafeler kat eden Türkiye, 1929 dünya ekonomik krizinden etkilenmiştir. 1930 ilkbaharında bir yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Paşa, halkın sıkıntılarına yakından tanık olmuştur. Krizden kurtulmak için, iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası’na karşı bir muhalefet partisinin yararlı olacağını düşünen Atatürk, bu parti için, yakın arkadaşı Fethi Bey’ in uygun olacağına karar vermiştir. Paris’te büyükelçi olarak bulunan Fethi Bey ile Mustafa Kemal Paşa arasında 1930 yazında uzun bir görüşme yapılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, cumhurbaşkanı olarak kurulacak yeni parti ile iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası arasında taraf tutmayacağını söylemiştir. Buna karşılık olarak da, yeni partinin cumhuriyet ve laiklik gibi rejimin temel değerleri konusunda duyarlı olmasını istemiştir. Karşılıklı olarak sağlanan mutabakattan sonra Fethi bey, 12 Ağustos 1930’da Serbest Cumhuriyet Fırkası adıyla bir parti kurmuştur. Atatürk, en yakın arkadaşının bu partiye katılmalarını teşvik etmiştir. Yeni parti “Cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerine bağlılığını” bildirmiş ve ekonomi ve devlet politikası olarak liberalizmi benimsemiştir. Serbest Cumhuriyet Fırkası, başta Batı Anadolu Bölgesi olmak üzere yurt çapında teşkilatlanmaya başlamıştır. Ülkede yeni bir dönemin başlaması ve devletle özdeşleşen Cumhuriyet Halk Fırkası’nın dışında bir partinin kurulmuş olması memnuniyet yaratmış. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın halk tarafından desteklenmeye başlamasının bazı çevreler tarafından hoş karşılanmaması ve 1925’ten sonra sinen rejim karşıtı güçlerin partiyi kontrol altına almaya çalışmaları, yeni bir durum yaratmıştır. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kuranlar, ülkede daha fazla karışıklığa sebebiyet vermemek için, partilerini 17 Kasım 1930’da kapatmışlardır. Atatürk döneminde çok partili hayata geçmek için yapılan iki girişim de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu iki partiden ilki, Mustafa Kemal Paşa’ nın silah arkadaşlarının kendi iradeleriyle kurdukları bir muhalefet partisidir. İkinci ise, Atatürk ve devleti yönetenlerin kararı sonucu kurulmuş, devlet denetiminde muhalefet hareketidir. İki partinin de ortak kaderi, hükümete karşı muhalefet etmek için kurulmuş oldukları halde, bir süre sonra rejime muhalefet eden birer örgüt haline gelmiş olmalarıdır. İkisi de, iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası’nın devletçi politikalarına karşı liberalizmi savunmuşlardır. 3.MENEMEN OLAYI Derviş Mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1930 günü Menemen'e gelmişler ve camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya davet etmişlerdir. Gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana dikmişlerdir. Toplanan halkı dağıtıp bu yobazları yakalamaya mesleği öğretmen olan Yedek Asteğmen Kubilay Bey' in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. Kubilay Bey, şakilere nasihatte bulunarak; yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söylemiştir. Şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. Kubilay Bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de, bir kurşunla yaralanarak yere düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı Kubilay Bey' in üstüne atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. Bu arada Hasan adlı fedakar bir mahalle bekçisini de şehit etmişlerdir. 11 Olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını istemiştir. Bu isteği reddeden yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. Çatışma sonucu Derviş Mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de yaralı ele geçirilmiştir. Diğer ikisi de iki gün sonra yakalanmıştır. Araştırma sonucu; olayın bölgesel bir nitelik taşımadığı, organize bir şebekenin düzenlediği, Cumhuriyet' i yıkmak amacını güden irticai ve siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Hükümet, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. Yakalananlar mahkemeleri sonunda ağır cezalara çarptırılmışlardır. Olaydan hemen sonra Atatürk, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak) Paşa' ya 28 Aralık 1930 günü bir taziye telgrafı göndererek, Cumhuriyet' e karşı suikast tertipleyen mütecavizleri lanetlemiş ve Kubilay Bey' i görevini yapan şehit olarak takdirle anmıştır. Atatürk; "Hepimizin, dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkıyla yerine getirmeye matuftur. Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyet' in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir. 4.İSYANLARIN CUMHURİYETE ETKİLERİ Cumhuriyet döneminde devrimler büyük bir hızla ilerlerken devrimin , eski düzeni tümüyle ortadan kaldırılacağı anlaşılmıştı. Hilafetin 3 Mart 1924’te kaldırılması ile birlikte eski düzene dönebilme umudunu taşıyan gericiler büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. O yıllarda Atatürk’ün karşısına çıkaracak bir lider bulmakta zorlanan bu gerici çevreler cumhuriyet konusunda Atatürk’le aynı düşünceleri paylaşmayan kurtuluş savaşı sırasında silah arkadaşlarını ona karşı kullanma yoluna gittiler. Cumhuriyetin kurulmasından sonra Halife Abdülmecit Efendiyi ziyaret eden Adnan Bey ve Rauf Bey, Kazım Karabekir Paşayla birlikte bu muhalefetin başını çekmekteydi. Atatürk’ün en yakın silah arkadaşlarından bir bölümü onun çevresinden ayrılarak karşısına geçtiler. Böylece Atatürk’ün kurtuluş savaşına başlarken etrafına topladığı kadro da parçalanmış oluyordu. Devrimlere ve Atatürk’e kişisel nedenlerle karşı çıkanlar, onun bir bölüm eski arkadaşları ve ittihatçılardı. Atatürk’ün bazı eski arkadaşları saltanat ve halifeliğin kaldırılmasını cumhuriyetin ilanını hoş karşılamıyordu. Prof. Dr. Ahmet Mumcu “Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi” adlı kitabında bu muhalefetin düşünsel değil duygusal nedenlere dayadığını söylemektedir. Yakın silah arkadaşları onun her işte kendilerine danışmasını istemekteydiler. İttihatçılar ise vatanı yalnızca kendilerinin kurtaracaklarına inanıyorlardı. Enver ve Cemal Paşalarla Kurtuluş Savaşı sırasında haberleştikleri belirtilmişti. Onların öldürülmeleriyle umutları yok olmuştu. Tekrar örgütlenerek iktidara gelmek istiyorlardı. Bu amaçla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası içinde çalışmalarını yürütmek elverişli olacaktı. Sadece kişisel nedenlerle Atatürk’e karşı çıkan Hüseyin Cahit gibi daha meşrutiyet döneminde cumhuriyet yandaşı olan kimseler bile halifeliğin kaldırılmasını şiddetle eleştiriyorlardı. Karşı devrimciler içinde ideolojik nedenlerle bulunan dinsel devlet yapısı üzerinde yüzlerce yıl sürmüş uygulamayı bir yana atamayanlar, ekonomik çıkarlarına düşkün ağa, şeyh gibi kişilerdi. 12 Muhalefet grubu meclis içinde 30’a yakın yandaş toplamış ve verdikleri soru önergeleriyle çalışmaları baltalamak istiyorlardı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının programındaki madde bütün gericilerin bu partiye akmasını kolaylaştırıyordu(Parti fikir ve din inançlarına saygılıdır.) Muhalefetin güçlendiği bu dönemde ağır bir hastalık geçiren İsmet İnönü 21 Kasım 1924’de başbakanlıktan çekildi. Atatürk Fethi Okyar’ı başbakan olarak atadı. İsmet Paşa’ya göre yumuşak tavırlar sergileyen Fethi Beyin başbakan olması Muhalefetçe kendilerine ödün verilmiş gibi algılandı. Şeyh Sait Ayaklanması işte bütün bu sürecin sonunda patlak verdi.13 Şubat 1925’te başlayan ayaklanma 31 Mayıs 1925’te bastırılabildi. Emperyalist İngilizlerin zengin petrol yataklarını kontrol etmek amacıyla Orta Doğu’da bir Kürt devleti kurma emelleri Osmanlı zamanından beri sürmekteydi. Kurtuluş savaşı sırasında bu emelleri gerçekleştiremeyince bir ayaklanma başlatarak orduyu zayıf düşürme taktiği geliştirmişlerdi. Kürtçülük halk arasında tutulmayan bir olgu haline geldiğinden halifeliğin kaldırılmasından yola çıkarak isyanı başlattılar. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ilk şubesini Urfa’da açmıştır. Doğu’da karşı devrim fikri işlenmeye başladı. Şeyh Sait 13 Şubat’ta isyanı başlattı ve çok yandaş elde etti. İşgal edilen bölgelerdeki devlet memurları hapsediliyor, şeriat isteyen Şeyh Sait kurtarıcı gibi karşılanıyordu. Hükümet ayaklanma başlamadan yapılan uyarıları ciddiye almamış kolayca bastırılabileceği yanılgısına düşmüştü. Oysa yurt dışındaki devrik Padişah Vahdettin bile tahtına dönme düşleri kurup,gazetelere demeçler veriyordu. Ayaklanma hızla ilerliyor düzenli ordu karşısında elde ettiği başarılarla güçlenerek devam ediyordu. Asıl hedef Diyarbakır’a ulaşmaya az kalmıştı ki hükümet daha etkili önlemler alınmasına karar verdi. Askeri bir plan hazırlandı. Bu planın siyasi alanda desteklenmesi gerekiyordu. Hükümeti güçlendirmek için İsmet Paşa Başbakanlığa atandı ve güvenoyu aldığı gün Takriri Sükun kanununu meclisten geçirdi. İki yıl yürürlükte kalacak olan bu kanun hükümete geniş yetkiler tanıyordu.(Parti kapatmak,Gazete kapatmak).Yine aynı gün Ayaklanma bölgesi ve Ankara’da İstiklal mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı. Bu mahkemelerin hükümleri hemen yerine getirilecekti. Askeri harekat ve sert önlemler sonucu ayaklanma bastırıldı. Daha sonra İzmir suikastı(1926) ve Menemen olayı(1939) dinci akımların tekrar denemekten yılmadıkları karşı devrimci yollardır. Sonuçta bütün bu gelişmeler 1923 yılında kurulan Cumhuriyetin çok partili rejime geçmesini olumsuz yönde etkilemiştir. 1923’ten 1945 yılına kadar geçen 22 yıllık süreçte parti kurma girişimleri sürekli olarak gericilerin içine sızmaları sonucu kapatılmıştır veya varlık göstermemişlerdir. Türkiye’de demokrasinin gelişmesi açısından çok uzun bir dönem kaybedilmiş, gericiler ve dinciler bu anlamdaki gelişmenin önünde büyük bir engel oluşturmuşlardır. Atatürk tek parti döneminde gerçek demokrasi kurulması özleminde olmuştur. Büyük nutkunun sonunda bu ayaklanmalardan Terakkiperver Cumhuriyet Halk Fırkasından ve diğer gerici akımlardan söz etmiş Takrir-i Sükûn yasası ve İstiklal mahkemelerinin kurulma nedenleri anlatılmış tüm bunları ulusumuzu ortaçağ karanlığına itmek isteyenleri engellemek amacıyla yaptıklarını söylemiştir. 13 Türkiye Cumhuriyeti çeşitli güçlükler yaşasa da demokrasiye geçme yolunda sağlam adımlar atmayı başarmıştır. 5.DEVRİMLERİN GENEL AMACI Tarih, yıllar boyunca çeşitli ve köklü devrimlere şahit olmuştur. Bu devrimlerden biri de Mustafa Kemal’in Türkiye’yi Çağdaş bir toplum düzeyine çıkarmak için başlattığı yenileştirme girişimleridir. İşte Mustafa Kemal’in getirdiği tüm bu yenilikler Türk devrimini oluşturur. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra bu zaferin getirdiği moral gücü ve ulusal güveni değerlendiren Mustafa Kemal Paşa, toplumu çağdaş düzeye yükseltmek Osmanlı’nın köhne kurumlarını, boş ideolojisini yıkıp genç, dinamik bir ulus yaratmak için, çok iyi bir zamanlamayla planladığı bir dizi devrimi art arda gerçekleştirdi. Önce saltanatı kaldırdı. Daha sonra ileriye dönük yasalar birbirini izledi. Ekonomik alanda büyük yenilikler yapıldı. Aşar vergisi kaldırıldı. Yabancıların elindeki tütün rejisi satın alındı. Toplumsal alanda ise şapka yasal bir öğesi haline geldi. Direnenler istiklal mahkemelerinde idam edildi. Soyadı kanunu çıkarıldı Eğitim alanında birer örgüt merkezi haline gelen tekke ve zaviyeler kapatıldı. Halkevleri açıldı. Şerriye mahkemeleri kaldırılarak laikleşmede önemli bir adım atılmış oldu. İsviçre Medeni Kanunu Türkçe’ye çevrilip medeni ve ticari kanun olarak iki şekilde uygulandı. Medeni kanun sayesinde kadınlar eski hak ve özgürlüklerine kavuştular. Anayasadaki dini hükümler kaldırıldı. Ülke din baskısından yavaş yavaş kurtuldu. Ülkenin kültür bakımından da gelişmesi gerekiyordu. Bunun için yeni alfabe ve uluslar arası rakamlar benimsendi. Türk Dil kurumu açıldı. Ölçü birimleri değiştirildi. Türk Tarih Tetkik Cemiyeti kuruldu. Bu devrimler Türkiye’nin diğer ülkelerin seviyesine çıkmasını sağladı. 14 SONSÖZ Yaptığımız araştırmalar göstermiştir ki; çıkan ayaklanmaların hepsinin ortak amacı Cumhuriyet rejimini ve yapılan yenilikleri ortadan kaldırmaya ve geçmişe dönme isteğine yöneliktir. Ama çıkan ayaklanmalar bastırılmış ve çok partili rejim denemeleri yinelenmiştir. Sonunda amaca ulaşılmış, yeni Türk Devleti’nin temelleri atılmıştır. Türk Devleti ve Türk Toplumunun laik , demokratik ve çağdaşlaşmasından hoşnut olmayan şeriat ve saltanata dönmeyi hayal edenler zamanımızda ve daha sonraları da olabilecektir. Türk Gençliğine düşen görev ; bundan sonra meydana gelebilecek bu tür hareketlere karşı uyanık olmaktır. Atatürk’ün bize emanet ettiği Türk Devleti ve yenilikleri korumak ve kollamak en büyük görevimizdir. 15 KAYNAKÇA Aydemir, S. Ş, (1981) Tek Adam (1. cilt) 5. basım, Remzi Yayınevi, İstanbul Güvender: Liselere Hazırlık Seti Cem Yayıncılık Türkiye Tarihi Serisi,(1985) İstanbul Genç Reşat Prof. Dr Pala Ayhan, Doc. Dr Tumar Refik Yrd Doç Dr, Milli Tarih Prof. Dr. Ahmet Mumcu (1994), Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi , İstanbul Prof. Dr. Hamza Eroğlu (1992) Türkiye İnkılap Tarihi, Ankara Prof. Dr İlhan E. Akın (1999)6.basım Türkiye Devrimi Tarihi, İstanbul Tuğra Şerafettin (1991) Türk Devrim Tarihi, Ankara 16