cumhuriyet döneminde ayaklanmalar

advertisement
ÖZEL EGE İLKÖĞRETİM OKULU
CUMHURİYET DÖNEMİNDE
AYAKLANMALAR
HAZIRLAYANLAR:
Sınıf
8/B
Numara
746
601
606
410
603
301
Adı-Soyadı
Tuğçe Altınuşak
Doğu Can Güncü
Ozan Keskin
Gözde Kuşgöz
Umay Kuralay
Zeynep Tunalı
2002 - Bornova
1
İÇİNDEKİLER
•
İÇİNDEKİLER
•
ÖNSÖZ
•
TEŞEKKÜR
1. KURTULUŞ SAVAŞI
1.1 DOGU CEPHESI
1.2 GÜNEY CEPHESI
1.3 BATI CEPHESI
BU CEPHEDEKI GELIŞMELER
•
I. İNÖNÜ SAVAŞI
•
2.INÖNÜ SAVAŞI
•
KÜTAHYA- ESKIŞEHIR SAVAŞI
•
SAKARYA MEYDAN SAVAŞI
2. CUMHURIYETIN ILANI
2.1 SIYASI GELIŞMELER
2.1.1 HALK ZÜMRESI, ISLAHAT, ISTIKLAL, TESANÜT GRUPLARI
2.2 ÇOK PARTİLİ REJIM DENEMELERI
2.2.1 KURULAN SIYASI PARTILER
•
CUMHURIYET HALK FIRKASI
•
TERAKKI PERVER CUMHURIYET FIRKASI
•
SEYH SAİT AYAKLANMASI
•
SERBEST CUMHURIYET FIRKASI
3. MENEMEN OLAYI
4. ISYANLARIN CUMHURIYETE ETKILERI
5. DEVRIMLERIN GENEL AMACI
•
SONSÖZ
•
KAYNAKÇA
2
ÖNSÖZ
Yüzyıllar boyunca yaşamış olan Osmanlı İmparatorluğu mutlakıyet ve meşrutiyet ile yönetildi. Ama hiç
biri eşitlik ilkesine dayanmıyordu. En son söz her zaman padişahındı.
İlk defa Ulu Önder Atatürk’ün büyük başarısıyla 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet diğer
rejimlerden çok farklıydı. Cumhuriyet eşitlik ilkesine dayanıyordu ve halk kendi kendisini yönetiyordu.
Elbette bu rejimi isteyenlerin yanı sıra kendi çıkarları uğruna insanları bu medeniyetsiz yaşama
zorlayanlar da vardı.
İşte bizde grup olarak tarihe ilgi duyduğumuzdan ve özellikle saltanatlığa alışmış bir toplumun yeni
rejime karşı nasıl tepki gösterdiklerini merak ettiğimizden dolayı bu konuyu seçmeye karar verdik .
Gönül isterdi ki; size Osmanlı Tarihi’ni baştan sona anlatalım ama yüzyıllar boyu sürmüş bir
saltanatlığı tüm ayrıntıları ile anlatmaya ne bizim zamanımız nede gücümüz yeter...
3
TEŞEKKÜR
Öncelikle bize bu imkanları tanıdığı için Okul Müdürümüz Erdoğdu Özcan’ a,
Konu seçimimizde ve proje hazırlığımızda bizi yönlendiren, yardımcı olan Tarih Öğretmenimiz M.
Rahmi Gürbüz’ e
Kaynaklarımızı bulmamızda bize yardımcı olan okul kütüphane görevlilerine teşekkür ederiz
4
1.KURTULUŞ SAVAŞI
Türk Kurtuluş Savaşı, askeri yönünden çok, iç ve dış siyasal açılardan önem taşımaktadır.
Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919’da Ege bölgesini işgale girişmeleriyle başlamıştır. Daha öne
İstanbul'a İngiliz ve Fransızlar, Musul'a İngilizler, Antalya yöresine de İtalyanlar gelmişlerdi. Fakat bu
işgaller, silahlı direnişle karşılanmadığı için savaş çıkmış sayılamaz.
Kurtuluş Savaşı üç cephede yapılmıştır. Savaşın en önemli bölümü Batı Cephesi’dir.
1.1.Doğu Cephesi
Bu cephede Ermeniler’ le savaşılmıştır. Ermeniler tarih boyunca Osmanlı Devleti sınırları içinde gayet
mutlu ve rahat yaşamışlardır. Meşrutiyet Dönemi’nde bakanlık görevlerinde bulunmuşlardır. Fakat
daha sonra doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak istemelerinden dolayı iki devlet arasındaki
siyasal ilişkiler bozulmuştur.
Türk Ordusu, 18 Eylül 1920 günü Ermenistan’ a karşı saldırıya geçerek, Kars, Sarıkamış, ve Gümrü
şehirlerini alıp, Ermenistan’la 3 Aralık 1920 günü Gümrü Antlaşması yapılmıştır. Bundan sonra
doğudan batıya kuvvet kaydırmak mümkün olmuştur.
1.2.Güney Cephesi
Bu cephede Fransız ve Ermeniler ile savaşılmıştır. Güney bölümünü daha çok Kuvay-ı Milliye
savunmuştur. Bu cephede Doğu Cephesine kıyasla daha az savaşılmış, sorunlar daha çok diplomatik
görüşmelerle sona erdirilmiştir.
Maraş, Urfa ve Antep önceleri İngilizler tarafından işgal edilmişken daha sonra buralar Fransızlar’ a
bırakılmıştır. Kuvay-ı Milliyeler’ in çalışmalarıyla birlikte Klikyalılar Cemiyeti de halkı örgütlemiştir.
Fransız ve Ermeniler önce Maraş’ı sonra da Urfa’yı işgal etmişlerdir. Bu iki şehir kendilerini Fransız ve
Ermeniler’ e karşı savunmuşlar ve Fransızlar’ ı geri çekilmek zorunda bırakmışlardır. TBBM, Maraş’ a
“Kahraman" , Urfa’ ya “Şanlı” unvanını vermiştir. Antep uzun süre kendisini savunmuş, fakat kendisine
destek bulamadığı için Fransızlar tarafından işgal edilmiştir.
Güney Cephesi’ne askeri destek gelmesiyle Antep, Fransız işgalinden kurtulmuş ve Antep’ e “Gazi”
unvanı verilmiştir. Böylece Güney Cephesi düşmandan arınmıştır.
1.3.Batı Cephesi
Kurtuluş Savaşı yıllarında en zorlu mücadelenin verildiği cephedir. Bu cephede Yunanistan ile
savaşılmıştır. Savaşlar 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar’ ın İzmir’i işgaliyle başlamış ve 11 Ekim 1922’de
imzalanan Mudanya Mütarekesi’ne kadar devam etmiştir.
Başlangıçta Kuvay-ı Milliye birlikleri ile karşı konulduğu için istenilen sonuçlar alınamamıştır. Dağınık
ve düzensiz haldeki Kuva-yi Milliye birliklerinin kaldırılıp yerine düzenli ordunun kurulmasıyla istenilen
başarı elde edilmiştir.
1.3.1.Bu Cephedeki Gelişmeler
1. İnönü Savaşı (6-10 Ocak 1921)
Batı Cephesi’nde düzenli orduların Yunan ordularına karşı kazandığı ilk zaferdir.
Bu zafer TBMM’nin iç durumunu kuvvetlendirmiş, dışarıdaki itibarını arttırmıştır. Askere alım işlemleri
hızlanmıştır. İsmet Paşa, albaylıktan generalliğe terfi etmiştir. İtilaf Devletleri hiç beklemedikleri bu
yenilgi karşısında durumu görüşmek üzere Londra'da toplandılar, Sevr Antlaşmasını gözden geçirmek
zorunda kaldılar.
5
2. İnönü Savaşı (23 Mart-1 Nisan 1921)
TBMM’nin Londra Konferansı’nda İtilaf Devletleri’nin isteklerini kabul etmemesi üzerine, İngilizlerin
desteği ile Yunanlılar taarruza geçtiler, ancak yenildiler.
Bu zaferden sonra İtalyanlar işgal ettikleri Muğla ve Antalya’dan çekilmeye başladılar. Fransızların
TBMM’ne karşı tutumları yumuşadı. Mustafa Kemal kazanılan zaferin önemini İsmet Paşa’ya çektiği
telgrafta “Siz orada sadece düşmanı değil, Türk milletinin makûs talihini de yendiniz.” Diyerek
belirtmiştir.
Kütahya Eskişehir Savaşları (10-24 Temmuz 1921)
Yeni kurulan düzenli ordunun batı cephesinde kaybettiği tek savaştır. Afyon, Eskişehir ve Kütahya
Yunanlılar’ ın eline geçmiştir. Ordunun daha fazla zayiat vermesini istemeyen Mustafa Kemal orduyu
Sakarya Nehri’nin doğusuna kadar çekmiştir.
Savaşın kaybedilmesi orduya olan güveni sarstı. Meclisin Kayseri’ye taşınması ve Kuvay-ı Milliye’ye
dönülmesi gündeme geldi. Yunan ordusu Sakarya Nehri’ne kadar ilerledi. Durumun ciddiyeti ani
kararlar alınmasını gerektirdiği için 5 Ağustos 1921’de “Başkomutanlık Kanunu” çıkarıldı. Bu kanunla
M. Kemal Paşa Başkomutan seçildi. Ayrıca meclis üç aylığına tüm yetkilerini Mustafa Kemal Paşa’ya
devretti.
M. Kemal Paşa orduyu yeniden güçlendirmek amacıyla 8 Ağustos 1921’de “Tekalif-i Milliye Emirleri”ni
çıkardı. Bu sayede ordunun ihtiyaçlarının büyük bir kısmı halktan karşılanmaya çalışılmıştır.
Sakarya Meydan Savaşı (23 Ağustos - 13 Eylül 1921)
Eksikleri tamamlanan ordu 23 Ağustos’ ta Yunanlılar’ a karşı taarruza geçti. 22 gün süren savaş
sonucunda Türk ordusu büyük bir zafer kazandı.
1683 Viyana Bozgunundan beri devam eden batı karşısında gerileme sona erdi. Yunanlılar
savunmaya, Türkler Taarruza geçti. TBMM, Mustafa Kemal Paşa’ya “Mareşal”lik rütbesi ile “Gazi”lik
ûnvanını verdi.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi
(26 Ağustos – 18 Eylül 1922)
Sakarya Meydan Savaşı’ yla Yunan Ordusunu yenilgiye uğratan Mustafa Kemal, 26 Ağustos 1922
sabahı Büyük Taarruz’ u başlattı.
30 Ağustos 1922’de Başkomutanlık Meydan Savaşıyla Dumlupınar’ ın kuzeyinde düşman ordusu yok
edildi. M. Kemal’in “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ; İleri” emrini vermesi üzerine taarruza geçen Türk
Ordusu önünden kaçan Yunan ordusunu İzmir’e kadar kovaladı.
9 Eylül’ de İzmir, Yunan işgalinden kurtuldu. 18 Eylül’ de Batı Anadolu düşmandan tamamen arınmış
oldu.
Mudanya Ateşkes Antlaşması (11 Ekim 1922)
Telaşa düşen İngilizlerin isteği üzerine Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Görüşmelere İngiltere,
Fransa, İtalya ve Türkiye katılmış, Yunan temsilcileri görüşmelere katılmamıştır.
Türkiye adına İsmet Paşa katılmış ve Kurtuluş Savaşı’ nın politik safhası başlamıştır. Doğu Trakya ve
İstanbul savaş yapılmadan kurtarılmış, Meriç Nehri, Yunanistan ile aramızda sınır olmuştur.
6
İstanbul’un TBMM’ye devredilmesiyle Osmanlı Devleti hukuken sona ermiştir. Yunanlılar’ ın “Büyük
Yunanistan” düşüncesi sona ermiştir.
Mondros Ateşkes Antlaşması geçerli bir belge olmaktan çıkmıştır.
1.3.2.Lozan Barış Antlaşması (20 Kasım1922-24 Temmuz 1923)
Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya ve
boğazlarla ilgili meseleler görüşülürken Bulgaristan ve Sovyet Rusya katılmış, ABD ise gözlemci
olarak bulunmuştur. Görüşmeleri Türkiye adına İsmet Paşa yürütmüştür.
Konferansta İtilaf Devletleri’nin milli bağımsızlığımızı sınırlayıcı tavırlar sergilemeleri üzerine
görüşmeler bir ara kesilmiş, sonra tekrar başlamıştır.
24 Temmuz 1923’te antlaşma imzalanmış ve konferans dağılmıştır.
Sonuçları
•
•
•
•
•
•
•
•
Yeni Türk Devleti’nin bağımsızlığı ve Misak-ı Milli tüm dünya devletlerince tanınmıştır.
Sevr Antlaşması kesin olarak ortadan kalkmıştır.
Türkiye uluslararası ilişkilerde diğer devletlerle eşit haklara kavuşmuştur.
Osmanlı döneminden kalan kapitülasyonlar, dış borçlar ve yabancı okullar meselesi
halledilmiştir.
Karaağaç Yunanistan’dan savaş tazminatı olarak alınmıştır.
Ermeni iddiaları sona ermiştir.
Bütün azınlıklar Osmanlı vatandaşı sayılarak Avrupalı devletlerin iç işlerimize karışmaları
önlenmiştir.
Musul sorunu sonraya bırakılmıştır.
2.CUMHURİYET’İN İLANI
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1922’de aldığı tarihi kararında, saltanata son vermiştir. Bu tarihi
kararın da açık bir belirtisi olarak, 1921 Anayasası ile
yeni siyasal rejime geçilmiştir.
Ancak,
Cumhuriyet
resmen
ilan
edilmemiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesine karar vermiş ve yeni kurulan
Meclis, Lozan’da elde edilen antlaşmayı onaylamıştır. Lozan Barış Antlaşması’nın kabulü ve 6 Ekim
1923’te Türk Ordusunun İstanbul’a girmesi ile Türk vatanının bütünlüğü gerçekleşmiş ve böylece bir
devir kapanmış ve yeni bir devir açılmıştır. Siyasal rejimin 23 Nisan 1920’den itibaren kaydettiği
gelişmelere uygun devlet şeklini bulmak da bir zorunluluk haline gelmiştir.
Cumhuriyetin Kabulü 25 Ekim 1923 günü gelişen bir kabine bunalımı, Büyük Millet Meclisi’nde çalışma
güçlüğünü ortaya çıkardı. 28 Ekim 1923 günü akşamına kadar kabine kurulamaması üzerine, Gazi
Mustafa Kemal Paşa, Çankaya köşkünde yemek sırasında arkadaşlarına; “Yarın Cumhuriyet ilan
edeceğiz” diyerek görüşünü açıklamıştır. 29 Ekim günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar
Kurulunun oluşturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal Paşa’dan
düşüncelerini açıklaması istendi. Mustafa Kemal Paşa, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın
değiştirilmesi zorunluluğu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine
sundu.
Grupta cereyan eden uzun müzakereler sonunda, Cumhuriyetin ilanı kabul edildi. Parti Grubu’ndan
sonra, Meclis toplanarak hazırlanan kanun tasarısını aynen kabul etti. “Yaşasın Cumhuriyet” sesleri
arasında gece saat 20.30’da Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanı 1921 tarihli Anayasanın bazı
maddelerinin değiştirilmesine dair 364 No.’ lu Kanunun kabulü ile olmuştur. Bu kanunla, Anayasanın 1,
2 , 4, 10, 11 ve 12’nci maddeleri önemli ölçüde değiştirilmiştir. Bu önemli değişiklikler, 29 Ekim günü
7
yapılmış ve aynı gün, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılarak, Gazi Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle yeni
Türk Devletinin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
2.1.Siyasi Gelişmeler
2.1.1.Halk Zümresi, Islahat, İstiklal, Tesanüt Grupları
23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanan T.B.M.M., seçimle gelenler ile eski Osmanlı Meclis-i Mebusanı’
nın Ankara’ya katılan üyelerinden oluşuyordu. Belirli bir görüşü temsil etmediklerinden ve herhangi bir
siyasi partinin temsilcisi olmadıklarından, aralarında bir birlik mevcut değildi. Farklı kaynaklardan gelen
bu insanlar, aynı zamanda farklı düşüncelerinde sahibiydiler.
Aslında, seçilirken Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin temsilcisi olarak Meclise katılan
milletvekilleri, Misak-ı Milli amacında birleşmekle beraber, Mecliste bir birlik göstermekten uzak
kalıyorlardı. Meclisteki gruplaşmalar, Meclis çalışmalarının başarı ile sürmesine engel teşkil ediyordu.
Ana ve temel düşünce etrafında birleşen milletvekilleri, değişik düşünce ve inançların da etkisiyle bir
takım gruplar kurmuşlardı. Tesanüt Grubu (Dayanışma Grubu), İstiklal Grubu (Bağımsızlık Grubu),
Müdafaa-i Halk Zümresi, Islahat Grubu ile beraber isimsiz olarak özel amaçlar etrafında birleşen küçük
gruplar da TBMM’nde temsil edilmekte idiler. İttihat ve Terakkicilerin bir kısmı, Tesanüt Grubunda
bulunuyordu. Tesanütçüler bir çeşit sendikalizm amaçlayan program etrafında toplanmışlardı. Halk
Zümresinde, Bolşevik olmaya meyilli, sol eğilimli milletvekilleri bulunuyordu. İstiklal grubu
milletvekillerinin, pek çoğu ileri görüşlü, hamleci gençlerden oluşuyordu.
Mustafa Kemal Paşa ortaya çıkan siyasi Antlaşmazlıkları azaltmak, çeşitli grupları birleştirmek için
büyük çaba göstermiş, ancak bir sonuç alamayınca Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk grubu adı ile
bir grup kurmuştur.
2.2.ÇOK PARTİLİ REJİM DENEMELERİ
Mustafa Kemal Paşa, kurduğu cumhuriyetin ancak demokrasi içinde gelişeceğine inanıyordu. Bunun
için cumhuriyeti demokrasi ile tamamlamak istedi. Çünkü demokrasi özgürlüklerin kullanıldığı, siyasi
iktidarın halka dayandırıldığı bir rejimdir.
Demokrasi, toplum yaşamında değişik görüşlerin varlığını kabul eder. Demokrasilerde herkesin
düşüncesine saygı gösterilir. Farklı görüşler birlikte tartışılır ve çözüm yolları aranır. Böylece doğru
olanın bulunması kolaylaşır.
Siyasi partiler, demokrasilerde siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Mustafa Kemal Paşa,
ülkemizde çok partili siyasi hayata geçmek için gayret sarf etmiş, ilk siyasi partiyi kurarak bu konuda
öncülük yapmıştır.
8
2.2.1.KURULAN SİYASİ PARTİLER:
Cumhuriyet Halk Fırkası
Kurtuluş Savaşı sırasında, Mustafa Kemal Paşa yurdun kurtarılmasına öncelik verdiğinden, ilk
TBMM’de siyasi partiler yoktu. Meclis üyeleri aynı amaç etrafında kenetlenmişlerdi.
Bir süre sonra, TBMM’de yeni bazı siyasi gruplar ortaya çıktı. Bunlar arasında Mustafa Kemal Paşa‘ya
karşı olanlarda vardı. Bu durumda Mustafa Kemal Paşa bir parti kurmayı gerekli gördü.
Bağımsızlığın kazanılması ile tarihi görevini tamamlamış olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti’nin yerine yeni bir teşkilat kurmak gerekiyordu. Mustafa Kemal Paşa kendi görüşünde olan
kişilerle birlikte Halk Fırkası’nı kurdu. (8 ağustos 1923) Kurulan bu partiyle, çok partili hayata geçme
programının ilk adımını atmış oldu. Bu partinin programı, Mustafa Kemal Paşa ‘nın yapmayı planladığı
yenilikleri kapsıyordu.
Mustafa Kemal Paşa, yapmayı düşündüğü inkılapları millete bu şekilde duyurdu ve milletin desteğini
sağladı.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
İnkılaplar yapıldığı sırada Mustafa Kemal ile yakın arkadaşları arasında görüş ayrılıkları baş gösterdi
Hükümetin uyguladığı ekonomik siyaseti benimsemeyen ve gerçekleştirilen bazı inkılapları zamansız
bulan asker, sivil bir kısım milletvekilleri yeni parti kurdular. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası adı
verilen bu partinin kurucuları, Kurtuluş Savaşının kazanılmasında emeği geçen bazı komutanlardı.
Parti iyi niyetle kurulmuştu. Temel amacı cumhuriyeti yaşatmak ve geliştirmekti. Programı demokratik
esaslara dayanıyordu. Ekonomide liberalizm esas alınmıştı. Dini inançlara ve görüşlere saygılı
kalınacağını belirtiyordu.
Mustafa Kemal Paşa, çok partili hayata geçiş sürecinde bu partinin kuruluşunu olumlu karşıladı.
Bir süre sonra, parti ileri gelenlerinin demokrasinin gereği olarak hükümete yönelttikleri eleştiriler, bazı
çevrelerde yanlış değerlendirildi. Kurucuları onaylamadığı halde, yeniliklere ve cumhuriyete karşı
olanlar bu partide toplanmaya başladılar. Bu kötü niyetli kişiler, halkın din duygularını istismar ederek
cumhuriyete karşı kamu oluşturmaya çalıştılar. Bunun sonucu bazı doğu illerin de ayaklanma çıktı.
Gerekli önlemler alarak ayaklanma bastırıldı. Çok partili hayata geçmenin henüz erken olduğu
anlaşıldı.
Bazı partilerin devlete zarar verdiği düşüncesiyle, hükümet aldığı kararla Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası’nı kapattı.
(1)Şeyh Sait Ayaklanması
13 Şubat 1925 tarihinde bu günkü Bingöl ilinin Ergani ilçesine bağlı Piran köyünde ilk silahların
patlamasıyla ortaya çıkan bu hilâfetçi , saltanatçı ve geriye dönük hareketin başı Şeyh Sait adında
Hınıslı bir aşiret reisiydi. O bölgedeki Nakşibendi dervişlerinin başı olan Şeyh Sait , okuma yazma
bilmeyen bir toprak ağasıydı. Pek çok aşiret üzerinde etkisi vardı. Bu nedenle yaptığı gizli çalışmalarla
bazı önemli aşiretleri elde etmişti.
İzlediği yol şöyleydi;Halk Kürtçülük Propagandasına aldırış etmiyordu. Zaten Kürtler yüzlerce yıldan
beri Türklerle kaynaşmış ve o toprakların gerçek vatandaşları olmuşlardı. Bu yüzden halkı
ayaklandırmak için başka bir yol bulunmalıydı. Bu da dinin elden gittiği propagandasıydı. Bölge halkı
Osmanlı yönetiminin ihmali yüzünden bilgisiz bırakılmış,Şeyh ve Seyit denilen gericilerin eline teslim
9
edilmişlerdi. Bu bölgedeki halkın din duyguları sömürülerek başarıya ulaşılabilineceği ayaklananlar
tarafından hesaplanmıştı.
İçten içe başlayan gerici propaganda,Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulması ile daha da
serbestleşti. Bu partinin ilk şubesi Urfa’da açılmıştı. Partinin Doğudaki örgütlerine ilgi artıyordu.
Nihayet karşı devrim propagandası meyvelerini vermeye başladı. Şeyh Sait 13 Şubat’ ta Piran
ilçesinde isyan bayrağını açtı. Kısa sürede birçok köy ve aşiret hemen onun yanına geçti. İşgal edilen
yerlerdeki devlet memurları hapsediliyor şeriat isteklileri,yeşil bayraklara takılı kur-an' lar ile Şeyh Sait
her yerde bir kurtarıcı gibi karşılanıyordu.
İstanbul’da bulunan Seyit Abdülkadir’ in gizli niyetleri Türk Polisi’nin olağanüstü çalışmalarıyla
saptanmıştı. Hattâ fedakâr bir memurumuz kendisine İngiliz Ajanı süsü vererek Abdülkadir’le ilişki
kurdu. Böylece ayaklanma vaktinden önce öğrenilmişti. Ancak hükümet işi fazla ciddiye almamıştı.
Başbakan Ali Fethi Bey meclis kürsüsünden hükümetin düşüncesini açıklamıştı.
Halbuki olaya bütün tutucular ve gericiler bel bağlamıştı. Yurt dışındaki düşük padişah Vahdettin bütün
gazetelere demeçler verip tahtına döneceği günü sabırsızlıkla beklediğini bildiriyordu.16-17 Şubat
gecesi ayaklananlar Genç ilinin merkezi Darahini’yi aldı. Devlet daireleri talan edildi. Şeyh Mehmet
adında birinin komutasındaki isyancılar,piyade alayını Kıs ovasında bozarak geriye atılmıştı.20 Şubat’
ta Lice güneyinde Hezan köyüne varan Şeyh Sait piyade,topçu ve süvari birliklerinden oluşturulmuş
büyük bir müfrezenin üstüne doğru ilerlediğini haber aldı.21 Şubat sabahı başlayan çatışma öğleye
doğru bitti. Daha sonraki çatışmalarda da hükümet ordusu hep başarısız oldu. Elazığ’ı (Elazığ’ı)
koruyan 17. Tugay’ da başarı sağlayamayınca Diyarbakır yolu açılmış oldu. Şeyh Abdullah’ da Muş
cephesini tutarak Varto’yu almış ve Erzurum yönünde ilerlemeye başlamıştı. İsyancılar her yerde
kolaylıkla ilerliyor din propagandası çok etkili oluyordu.
Ayaklanmanın tam bir karşı devrim durumu alması üzerine Hükümet daha etkili önlemler üzerinde
durmaya başladı. Önce sıkı yönetim ilan edildi. Sonuç alınamayınca kısmi seferberlik ilan edildi.
Hazırlanan askeri planı siyasal yöntemlerle de desteklemek gerekiyordu. Onun için de güçlü bir
hükümete ihtiyaç vardı. Bu olaylar üzerine 2
Mart günü Ali Fethi Bey görevden çekilince yerine
İsmet Paşa atandı. İsmet Paşa Cumhuriyet ve devrileri esenliğe çıkartmak için sert yollara gidileceğini
bildirdi. Bu programı ile 4 Mart 1925’te güvenoyu aldı. İsmet Paşa aynı gün Taktir-I sükûn Kanunu da
Meclis’ ten geçirtti. Bu kanunla devrimlere karşı çıkanların seslerinin kesilmesi sağlanıyordu.
Bu kanun iki yıl yürürlükte kalacaktı. Böylece Anayasanın “Özgürlüklerin sınırını kanun belirtir.”
hükmünden yaralanılarak gericilerin her türlü etkinlikleri bozulabilecekti. Çünkü kanun,hükümete
gazete kapatmaktan partileri kapatmaya kadar her türlü yetkiyi veriyordu.
Hükümet bu siyasal önlemleri alırken isyancılar son hedefleri Diyarbakır önlerine geldiler. 1. Kolordu
Komutan Vekili Mürsel Paşa’ nın yönettiği harekât sonunda Diyarbakır’dan atıldılar. 3. Ordu’nun da
harekâta katılması, 8 Mart’ ta Atatürk’ün yayınladığı bildiri ile ulusu Cumhuriyet’ i korumaya çağırması
sonunda 15 Nisan’ da ayaklanma her yanda bastırıldı. 31 Mayıs’ ta artık bu sorun kapanmıştı. Seyit
Abdülkadir ve Şeyh Sait başta olmak üzere suçluların ileri gelenleri çok ağır cezalara çarptırıldı.
Haziran sonunda her yerde tekrar düzen kuruldu.
Şeyh Sait Ayaklanması’nın sert biçimde bastırılması, Hükümet’ in Devrim İlkeleri’nden hiç ödün
vermeyeceğini açıklaması gerici ve tutucu çevrelerde kuşku şarttı. Ancak, Taktir-i Sükûn Kanunu
yürürlüğe girmişti.(bu kanun iki yıl daha uzatıldıktan sonra 4 Mart 1929’da yürürlükten
kaldırıldı.)İstanbul’un gerici basını susturulmuştu. Diyarbakır ve Ankara İstiklâl Mahkemeleri’nin yaptığı
soruşturmada Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın karşı devrimcileri içinde barındırdığı, Şeyh Sait
Ayaklanması’nın gerici yönünün bu partilerin bazı üyelerince planlandığı belli olmuştu. Bu nedenle 5
Haziran 1925 tarihinde kapatıldı. Hükümetin kapatma kararında bundan sonra hiçbir gerici kuruluşa
katlanılamayacağı bildiriliyordu.
Ayrıca bu ayaklanma devrimcilerin hiçbir zaman gevşekliğe düşmemesi gerektiğini göstermiştir. Sıkı
önlemlerle devrimlerin halka indirileceği anlaşılmıştı. Böylece Atatürk ve hükümeti artık rahat ve sessiz
bir ortamda diğer devrimleri yürütme olanağı bulmuşlardır.
Serbest Cumhuriyet Fırkası
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın
kapatılmasından yeni partinin kurulduğu 1930 yılına kadar, yeni rejimi yerleştirmek için köklü inkılâplar
10
yapılmıştır. Bu gelişmenin dışında, tek parti yönetimi Atatürk tarafından hiçbir zaman ideal bir yönetim
tarzı olarak savunulmamıştır. Konuşmalarında ve yazdıklarında demokrasinin üstünlüklerinden ve
erdemlerinden her fırsatta söz eden Atatürk, dönemindeki diğer liderlerden ayrılmaktadır. Demokrasiye
dayanarak iktidara gelen Adolf Hitler ve Benito Mussolili gibi diktatörler, demokrasiyi yerden yere vuran
konuşmalar yaparken, tek parti lideri olan Atatürk’ün demokrasiyi savunması dikkat çekicidir. Ancak,
cumhuriyetçi olmadan cumhuriyete geçmiş olan bir toplumda demokrasinin kolaylıkla kök salması da
mümkün değildir. Bu nedenle Atatürk, inkılâplarla bir yandan toplumda demokrasi kültürünün
yerleşmesi için çalışırken, diğer yandan da çok partili hayata geçiş denemelerinde bulunmuştu
Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin çok partili hayata geçme konusundaki samimi davranışları ve
dünyada meydana gelen ekonomik kriz, Türkiye’de yeni bir muhalefet partisinin kurulmasına yol
açmıştır. Kıt ekonomik kaynaklara rağmen çağdaşlaşma yolunda önemli mesafeler kat eden Türkiye,
1929 dünya ekonomik krizinden etkilenmiştir. 1930 ilkbaharında bir yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal
Paşa, halkın
sıkıntılarına yakından tanık olmuştur. Krizden kurtulmak için, iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası’na
karşı bir muhalefet partisinin yararlı olacağını düşünen Atatürk, bu parti için, yakın arkadaşı Fethi Bey’
in uygun olacağına karar vermiştir.
Paris’te büyükelçi olarak bulunan Fethi Bey ile Mustafa Kemal Paşa arasında 1930 yazında uzun bir
görüşme yapılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, cumhurbaşkanı olarak kurulacak yeni parti ile iktidardaki
Cumhuriyet Halk Fırkası arasında taraf tutmayacağını söylemiştir. Buna karşılık olarak da, yeni
partinin cumhuriyet ve laiklik gibi rejimin temel değerleri konusunda duyarlı olmasını istemiştir.
Karşılıklı olarak sağlanan mutabakattan sonra Fethi bey, 12 Ağustos 1930’da Serbest Cumhuriyet
Fırkası adıyla bir parti kurmuştur. Atatürk, en yakın arkadaşının bu partiye katılmalarını teşvik etmiştir.
Yeni parti “Cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerine bağlılığını” bildirmiş ve ekonomi ve devlet politikası
olarak liberalizmi benimsemiştir.
Serbest Cumhuriyet Fırkası, başta Batı Anadolu Bölgesi olmak üzere yurt çapında teşkilatlanmaya
başlamıştır. Ülkede yeni bir dönemin başlaması ve devletle özdeşleşen Cumhuriyet Halk Fırkası’nın
dışında bir partinin kurulmuş olması memnuniyet yaratmış. Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın halk
tarafından desteklenmeye başlamasının bazı çevreler tarafından hoş karşılanmaması ve 1925’ten
sonra sinen rejim karşıtı güçlerin partiyi kontrol altına almaya çalışmaları, yeni bir durum yaratmıştır.
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kuranlar, ülkede daha fazla karışıklığa sebebiyet vermemek için,
partilerini 17 Kasım 1930’da kapatmışlardır.
Atatürk döneminde çok partili hayata geçmek için yapılan iki girişim de başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Bu iki partiden ilki, Mustafa Kemal Paşa’ nın silah arkadaşlarının kendi iradeleriyle kurdukları bir
muhalefet partisidir. İkinci ise, Atatürk ve devleti yönetenlerin kararı sonucu kurulmuş, devlet
denetiminde muhalefet hareketidir. İki partinin de ortak kaderi, hükümete karşı muhalefet etmek için
kurulmuş oldukları halde, bir süre sonra rejime muhalefet eden birer örgüt haline gelmiş olmalarıdır.
İkisi de, iktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası’nın devletçi politikalarına karşı liberalizmi savunmuşlardır.
3.MENEMEN OLAYI
Derviş Mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1930 günü Menemen'e gelmişler ve
camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önüne
toplananları, kendileriyle birlik olmaya davet etmişlerdir.
Gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı Hükümet Konağı önündeki meydana dikmişlerdir.
Toplanan halkı dağıtıp bu yobazları yakalamaya mesleği öğretmen olan Yedek Asteğmen Kubilay Bey'
in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. Kubilay Bey, şakilere nasihatte bulunarak; yaptıklarının hatalı,
sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söylemiştir. Şakiler buna
mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. Kubilay Bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de,
bir kurşunla yaralanarak yere düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı Kubilay Bey' in üstüne
atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. Bu arada Hasan adlı fedakar bir mahalle
bekçisini de şehit etmişlerdir.
11
Olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını istemiştir. Bu isteği reddeden
yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. Çatışma sonucu Derviş Mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de
yaralı ele geçirilmiştir. Diğer ikisi de iki gün sonra yakalanmıştır. Araştırma sonucu; olayın bölgesel bir
nitelik taşımadığı, organize bir şebekenin düzenlediği, Cumhuriyet' i yıkmak amacını güden irticai ve
siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Hükümet, Menemen ilçesi ile Manisa ve
Balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. Yakalananlar mahkemeleri sonunda ağır
cezalara çarptırılmışlardır.
Olaydan hemen sonra Atatürk, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak Genelkurmay Başkanı Mareşal
Fevzi (Çakmak) Paşa' ya 28 Aralık 1930 günü bir taziye telgrafı göndererek, Cumhuriyet' e karşı
suikast tertipleyen mütecavizleri lanetlemiş ve Kubilay Bey' i görevini yapan şehit olarak takdirle
anmıştır. Atatürk; "Hepimizin, dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve
hakkıyla yerine getirmeye matuftur. Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkureci
muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyet' in hayatiyetini tazelemiş ve
kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir.
4.İSYANLARIN CUMHURİYETE ETKİLERİ
Cumhuriyet döneminde devrimler büyük bir hızla ilerlerken devrimin , eski düzeni tümüyle ortadan
kaldırılacağı anlaşılmıştı.
Hilafetin 3 Mart 1924’te kaldırılması ile birlikte eski düzene dönebilme umudunu
taşıyan gericiler büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. O yıllarda Atatürk’ün karşısına
çıkaracak bir lider bulmakta zorlanan bu gerici çevreler cumhuriyet konusunda
Atatürk’le aynı düşünceleri paylaşmayan kurtuluş savaşı sırasında silah arkadaşlarını
ona karşı kullanma yoluna gittiler.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra Halife Abdülmecit Efendiyi ziyaret eden Adnan Bey ve Rauf Bey,
Kazım Karabekir Paşayla birlikte bu muhalefetin başını çekmekteydi. Atatürk’ün en yakın silah
arkadaşlarından bir bölümü onun çevresinden ayrılarak karşısına geçtiler. Böylece Atatürk’ün kurtuluş
savaşına başlarken etrafına topladığı kadro da parçalanmış oluyordu.
Devrimlere ve Atatürk’e kişisel nedenlerle karşı çıkanlar, onun bir bölüm eski
arkadaşları ve ittihatçılardı. Atatürk’ün bazı eski arkadaşları saltanat ve halifeliğin
kaldırılmasını cumhuriyetin ilanını hoş karşılamıyordu.
Prof. Dr. Ahmet Mumcu “Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi” adlı
kitabında bu muhalefetin düşünsel değil duygusal nedenlere dayadığını
söylemektedir. Yakın silah arkadaşları onun her işte kendilerine danışmasını
istemekteydiler. İttihatçılar ise vatanı yalnızca kendilerinin kurtaracaklarına
inanıyorlardı. Enver ve Cemal Paşalarla Kurtuluş Savaşı sırasında haberleştikleri
belirtilmişti. Onların öldürülmeleriyle umutları yok olmuştu. Tekrar örgütlenerek
iktidara gelmek istiyorlardı. Bu amaçla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası içinde
çalışmalarını yürütmek elverişli olacaktı.
Sadece kişisel nedenlerle Atatürk’e karşı çıkan Hüseyin Cahit gibi daha meşrutiyet
döneminde cumhuriyet yandaşı olan kimseler bile halifeliğin kaldırılmasını şiddetle
eleştiriyorlardı.
Karşı devrimciler içinde ideolojik nedenlerle bulunan dinsel devlet yapısı üzerinde
yüzlerce yıl sürmüş uygulamayı bir yana atamayanlar, ekonomik çıkarlarına düşkün
ağa, şeyh gibi kişilerdi.
12
Muhalefet grubu meclis içinde 30’a yakın yandaş toplamış ve verdikleri soru
önergeleriyle çalışmaları baltalamak istiyorlardı.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının programındaki madde bütün gericilerin bu
partiye akmasını kolaylaştırıyordu(Parti fikir ve din inançlarına saygılıdır.)
Muhalefetin güçlendiği bu dönemde ağır bir hastalık geçiren İsmet İnönü 21 Kasım 1924’de
başbakanlıktan çekildi.
Atatürk Fethi Okyar’ı başbakan olarak atadı. İsmet Paşa’ya göre yumuşak tavırlar sergileyen Fethi
Beyin başbakan olması Muhalefetçe kendilerine ödün verilmiş gibi algılandı.
Şeyh Sait Ayaklanması işte bütün bu sürecin sonunda patlak verdi.13 Şubat 1925’te
başlayan ayaklanma 31 Mayıs 1925’te bastırılabildi.
Emperyalist İngilizlerin zengin petrol yataklarını kontrol etmek amacıyla Orta Doğu’da
bir Kürt devleti kurma emelleri Osmanlı zamanından beri sürmekteydi. Kurtuluş
savaşı sırasında bu emelleri gerçekleştiremeyince bir ayaklanma başlatarak orduyu
zayıf düşürme taktiği geliştirmişlerdi. Kürtçülük halk arasında tutulmayan bir olgu
haline geldiğinden halifeliğin kaldırılmasından yola çıkarak isyanı başlattılar.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ilk şubesini Urfa’da açmıştır. Doğu’da karşı devrim
fikri işlenmeye başladı. Şeyh Sait 13 Şubat’ta isyanı başlattı ve çok yandaş elde etti.
İşgal edilen bölgelerdeki devlet memurları hapsediliyor, şeriat isteyen Şeyh Sait
kurtarıcı gibi karşılanıyordu.
Hükümet ayaklanma başlamadan yapılan uyarıları ciddiye almamış kolayca
bastırılabileceği yanılgısına düşmüştü. Oysa yurt dışındaki devrik Padişah Vahdettin
bile tahtına dönme düşleri kurup,gazetelere demeçler veriyordu. Ayaklanma hızla
ilerliyor düzenli ordu karşısında elde ettiği başarılarla güçlenerek devam ediyordu.
Asıl hedef Diyarbakır’a ulaşmaya az kalmıştı ki hükümet daha etkili önlemler
alınmasına karar verdi. Askeri bir plan hazırlandı. Bu planın siyasi alanda
desteklenmesi gerekiyordu. Hükümeti güçlendirmek için İsmet Paşa Başbakanlığa
atandı ve güvenoyu aldığı gün Takriri Sükun kanununu meclisten geçirdi. İki yıl
yürürlükte kalacak olan bu kanun hükümete geniş yetkiler tanıyordu.(Parti
kapatmak,Gazete kapatmak).Yine aynı gün Ayaklanma bölgesi ve Ankara’da İstiklal
mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı. Bu mahkemelerin hükümleri hemen yerine
getirilecekti.
Askeri harekat ve sert önlemler sonucu ayaklanma bastırıldı.
Daha sonra İzmir suikastı(1926) ve Menemen olayı(1939) dinci akımların tekrar denemekten
yılmadıkları karşı devrimci yollardır. Sonuçta bütün bu gelişmeler 1923 yılında kurulan Cumhuriyetin
çok partili rejime geçmesini olumsuz yönde etkilemiştir.
1923’ten 1945 yılına kadar geçen 22 yıllık süreçte parti kurma girişimleri sürekli olarak gericilerin içine
sızmaları sonucu kapatılmıştır veya varlık göstermemişlerdir. Türkiye’de demokrasinin gelişmesi
açısından çok uzun bir dönem kaybedilmiş, gericiler ve dinciler bu anlamdaki gelişmenin önünde
büyük bir engel oluşturmuşlardır.
Atatürk tek parti döneminde gerçek demokrasi kurulması özleminde olmuştur. Büyük nutkunun
sonunda bu ayaklanmalardan Terakkiperver Cumhuriyet Halk Fırkasından ve diğer gerici akımlardan
söz etmiş Takrir-i Sükûn yasası ve İstiklal mahkemelerinin kurulma nedenleri anlatılmış tüm bunları
ulusumuzu ortaçağ karanlığına itmek isteyenleri engellemek amacıyla yaptıklarını söylemiştir.
13
Türkiye Cumhuriyeti çeşitli güçlükler yaşasa da demokrasiye geçme yolunda sağlam
adımlar atmayı başarmıştır.
5.DEVRİMLERİN GENEL AMACI
Tarih, yıllar boyunca çeşitli ve köklü devrimlere şahit olmuştur. Bu devrimlerden biri
de Mustafa Kemal’in Türkiye’yi Çağdaş bir toplum düzeyine çıkarmak için başlattığı
yenileştirme girişimleridir. İşte Mustafa Kemal’in getirdiği tüm bu yenilikler Türk
devrimini oluşturur. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra bu zaferin getirdiği moral
gücü ve ulusal güveni değerlendiren Mustafa Kemal Paşa, toplumu çağdaş düzeye
yükseltmek Osmanlı’nın köhne kurumlarını, boş ideolojisini yıkıp genç, dinamik bir
ulus yaratmak için, çok iyi bir zamanlamayla planladığı bir dizi devrimi art arda
gerçekleştirdi.
Önce saltanatı kaldırdı. Daha sonra ileriye dönük yasalar birbirini izledi. Ekonomik
alanda büyük yenilikler yapıldı. Aşar vergisi kaldırıldı. Yabancıların elindeki tütün
rejisi satın alındı.
Toplumsal alanda ise şapka yasal bir öğesi haline geldi. Direnenler istiklal
mahkemelerinde idam edildi. Soyadı kanunu çıkarıldı Eğitim alanında birer örgüt
merkezi haline gelen tekke ve zaviyeler kapatıldı. Halkevleri açıldı. Şerriye
mahkemeleri kaldırılarak laikleşmede önemli bir adım atılmış oldu. İsviçre Medeni
Kanunu Türkçe’ye çevrilip medeni ve ticari kanun olarak iki şekilde uygulandı. Medeni
kanun sayesinde kadınlar eski hak ve özgürlüklerine kavuştular. Anayasadaki dini
hükümler kaldırıldı. Ülke din baskısından yavaş yavaş kurtuldu.
Ülkenin kültür bakımından da gelişmesi gerekiyordu. Bunun için yeni alfabe ve
uluslar arası rakamlar benimsendi. Türk Dil kurumu açıldı. Ölçü birimleri değiştirildi.
Türk Tarih Tetkik Cemiyeti kuruldu. Bu devrimler Türkiye’nin diğer ülkelerin
seviyesine çıkmasını sağladı.
14
SONSÖZ
Yaptığımız araştırmalar göstermiştir ki; çıkan ayaklanmaların hepsinin ortak amacı Cumhuriyet rejimini
ve yapılan yenilikleri ortadan kaldırmaya ve geçmişe dönme isteğine yöneliktir. Ama çıkan
ayaklanmalar bastırılmış ve çok partili rejim denemeleri yinelenmiştir. Sonunda amaca ulaşılmış, yeni
Türk Devleti’nin temelleri atılmıştır.
Türk Devleti ve Türk Toplumunun laik , demokratik ve çağdaşlaşmasından hoşnut olmayan şeriat ve
saltanata dönmeyi hayal edenler zamanımızda ve daha sonraları da olabilecektir. Türk Gençliğine
düşen görev ; bundan sonra meydana gelebilecek bu tür hareketlere karşı uyanık olmaktır.
Atatürk’ün bize emanet ettiği Türk Devleti ve yenilikleri korumak ve kollamak en büyük görevimizdir.
15
KAYNAKÇA
Aydemir, S. Ş, (1981) Tek Adam (1. cilt) 5. basım, Remzi Yayınevi, İstanbul
Güvender: Liselere Hazırlık Seti
Cem Yayıncılık Türkiye Tarihi Serisi,(1985) İstanbul
Genç Reşat Prof. Dr Pala Ayhan, Doc. Dr Tumar Refik Yrd Doç Dr, Milli Tarih
Prof. Dr. Ahmet Mumcu (1994), Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi , İstanbul
Prof. Dr. Hamza Eroğlu (1992) Türkiye İnkılap Tarihi, Ankara
Prof. Dr İlhan E. Akın (1999)6.basım Türkiye Devrimi Tarihi, İstanbul
Tuğra Şerafettin (1991) Türk Devrim Tarihi, Ankara
16
Download