Azınlık Kavramı ve Türkiye ile AB Kapsamında Azınlıkların

advertisement
Short Communications
Azınlık Kavramı ve Türkiye ile AB Kapsamında
Azınlıkların Değerlendirilmesi1
Mesut Mutlu & Abdullah Kıran2
Girne Amerikan Universitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü, KKTC
Azınlıklar konusunda kesin ve kalıplaşmış standartların tespitinin çok güç olduğu; her
ülkenin etnik, sosyal, tarihi özellikleri göz önünde tutularak azınlık sorunlarına çözüm
yolları araması gerektiği, azınlıkların sosyal ve kültürel kimliklerinin korunması ve
geliştirilmesi çabalarının, ülkelerde siyasi denge ve barışı bozduğu düşünülerek,
azınlıkların bulundukları ülkelerin kanunlarına saygı göstermelerinin sağlanması ve
ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasının esas olması gerekmektedir.
Nötür ve pozitif haklar ayrımı, uygulamada, "Ayrımcılığın Önlenmesi" ve "Azınlıkların
Korunması" adlı, birbirinin tamamlayıcısı iki farklı politikada somutlaşır. Birinci politika
birey veya grupların hukuksal eşitliğini sağlamayı yani onlara ayrımcılık yapılmasını
önlemeyi amaçlar. İkinci politika ise azınlık birey veya gruplarının, farklı kimliklerini
korumalarına yardım yoluyla, gerçek eşitliklerini sağlamaya yönelir. Birinci politika
devletin azınlığa "Sana karışmıyorum", ikinci politika ise "Çoğunluk ile aynı koşullarda
yaşamanı sağlıyorum" demesi anlamına gelir.
Helsinki Zirvesi Milenyum Deklerasyonu ile Helsinki Zirve Deklerasyonu'ndan çıkan
ortak sonuçlar bize gösteriyor ki: AB'nin öncelikli hedefi Türkiye'nin bünyesinde
barındırdığı kültürel farklılaşmaları birer azınlık olarak kabul ettirmektir. Yani Avrupa
Konseyi ve AB'nin azınlık çerçevesi içine sadece dinsel değil, etnik oluşumlarda kültürel
kimlikleri ile birlikte sokuluyor. Türkiye bünyesinde barındırdığı kültürel farklılıklara
göre azınlıklara ayrılıyor. Lazlar, Çerkezler, Kürtler ve diğer bütün kültürel kimlikler ayrı
bir "azınlık" olarak kabul ediliyor.
Avrupa Birliğinin, birliğe üye olmak isteyen ülkelere getirdiği koşullar arasında,
azınlıkların haklarının korunması hususunun ön planda yer almasının başlıca
nedenlerinden biri de, soğuk savaşın sona ermesinden sonra meydana gelen dünya
çapındaki gelişmeler olmuştur. Özellikle 1990 sonrası dünya gelişmeleri sonucu, azınlık
hakları hem coğrafi açıdan çok genişlemiş hem de nitelik bakımından çok derinleşmişti.
Sosyalist ülkelerden Yugoslavya'nın dağılması sırasmda, "etnik temizlik" adı altında
özellikle Boşnaklara yapılan mezalimin bir türlü önlenememesinin nihayet yarattığı
tepki, bu konuda önemli rol oynadı. 1990 sonrası insan ve özellikle de azınlık
1
Bu yayın Girne Amerikan Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Mesut Mutlu tarafından
yapılan tez çalışmasının bir kısmıdır.
2
abdullahkiran@gau.edu.tr
82
M. Mutlu & A. Kıran, GAU J. Soc. & Appl. Sci., 3(5), 82-83, 2007
haklarındaki derinleşmenin belirtileri ise; "Ayrımcılığın önlenmesi"nden "azınlıkların
korunması"na doğru bir gidiş başladı. Azınlıkların korunması eskiden devlete azınlıklara
ayrımcı davranışlardan kaçınma gibi "pasif, negatif bir görev yüklerken, artık devlete
azınlık haklarını özel olarak korumak ve hatta bu korumanın koşullarını yaratmak gibi
"aktif, pozitif bir görev yüklemeye başladı. Bir diğeri, yalnızca vatandaşların azınlık
sayılmasının yanı sıra, vatandaş olmayanlara da kimi haklar tanınmasına doğru bir gidiş
eğilimi belirdi. Ayrıca, bir devlette azınlık bulunup bulunmadığı konusu AGİT
düzeninde (1990 Paris Yasası) ve hatta BM düzeninde (1992 BM Ulusal veya Etnik,
Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Hakları Bildirgesi) artık o devletin
takdirine bırakılmamaya başlandı. "Farklı niteliklere sahip bulunan ve bu nitelikleri
kimliğinin ayrılmaz parçası sayan" kişiler varsa, o ülkede azınlık bulunduğuna
hükmedilmeye girişildi. Bunun yanında, insan ve azınlık hakları konusunda uluslararası
örgütler ve kimi devletlerin yanı sıra gönüllü örgütlerin de (hükümet dışı örgütler
[NGO'lar], sivil toplum örgütleri [STÖ'ler]) ortaya çıkması, bu hakların uygulanmasını
kuvvetlendirdi. Avrupa Konseyinin Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa
Komisyonu (ECRİ) adlı organı 2000 yılından itibaren, azınlık hakkı ihlallerini gitgide
ırkçılıkla aynı kaba koymaya başladı; Belki de en önemlisi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı (AGİT) 1991 Cenevre Azınlık Uzmanları Toplantısından bu yana ulusal
azınlıklar konusu artık "ulusal yetkfye girer kabul edilmemeye başlandı. Bu konu,
"uluslararası toplumun meşru ilgi alanı" oldu ve uluslararası izlemeye konu olabileceği
kabul edildi.
Projenin birinci bölümündeki girişten sonra ikinci bölümündeki azınlık konusundaki
temel kavramlar; azınlık kavramı, azınlık kimliği ve azınlık-devlet ilişkileri, negatif ve
pozitif haklar, hakların uygulanması ile ayrımcılığın önlenmesi ve azınlıkların
korunması, ulusal azınlıklar, şelf determinasyon, özel haklar, dünyada azınlık kavramı,
azınlık kavramının doğuşu ve Batı Avrupa'da ulus devletin oluşumu, Osmanlı'nın ve
Türkiye'nin konumu ve soğuk savaş sonrası gelişmeler anlatılmıştır. Üçüncü bölümde,
resmi uygulamaya göre Türkiye'deki azınlıklar, Lozan'da farklı kökenlilere tanınan
haklar, Lozan'da azınlık statüsü, Sevr ve Lozan anlaşmalarında Ermeniler, Varlık
Vergisi, Varlık Vergisinin konuluş gerekçesi ve kabulü incelenmiştir. Dördüncü
bölümde; Avrupa Birliğinde azınlıklar, etnik mozaik yalanı ve Fransa örneği,
Yunanistan'da azınlık sorunu, AB çerçevesinde konulan azınlık sorununun perde arkası,
azınlık hakları raporu, azınlık sorununa AB'nin bakışı, Türkiye 2006 siyasi ilerleme
raporu değerlendirilmiştir. Son bölümde sonuç kısmı ve öneriler yer almıştır.
83
Download