ABMYO Dergisi. 11, (2008) (138-150) Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları __ •• «e Berna AKSOY 1 ÖZET Avrupa Birliği(AB), 1997 Kopenhag Zirvesi'nde AB'ye aday ülkelerin önüne ekonomik, siyasi ve müktesebat uyumuyla ilgili bazı kriterler ileri sürmüştür. Bu kriterlerden biri de azınlık haklarına saygı ve azınlık haklarının korunması ilkesidir. Azınlık hakları; azınlıkların bulundukları ülkelerde, ülke vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve hürriyetlere sahip olabilmesidir. AB, Lozan Antlaşması'nda "azınlık" ifadesinin sadece Hristiyanlardan oluşan azınlık şeklinde değil dil,din,kültürel farklılığı olan topluluklar olarak daha geniş kapsamlı biçimde Türkiye tarafından benimsenmesini istemektedir. Türkiye'nin 1998-1999,2000,2001,2002,2003 raporlarında genelde aday ülkenin doğru yolda olduğu ve ilerlemeye devam etmesi gerektiği ile ilgili ifadeler yer alırken 2004 yılı raporunda Kopenhag kriterlerinin tamamlandığı fakat azınlık haklarıyla ilgili bazı aksaklıkların olduğu ifade edilmiştir. Aday ülkelerin bu kriterlere uyumu istenirken diğer taraftan AB üyesi ülkelerin bu kriterleri ne derece uyguladığı tartışılmaktadır. 21. yüzyıla girdiğimiz bu zaman diliminde devletler, küreselleşmenin sosyo-ekonomik açıdan yarattığı sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. İnsan gücünün kullanımı, teknolojik gelişmelerle yetişmiş personel ihtiyacının ortaya çıkması, beyin göçü dediğimiz olgu sayesinde tüm dünyada emek kullanımı evrensel hale gelmiştir. Bununla birlikte bir ülkede çalışan yabancı işçi sayısı özellikle Avrupa ülkelerinin yaşlı nüfusa sahip olmaları nedeniyle Avrupa'da sürekli artmaktadır. Bu çalışmada özellikle Avrupa ülkelerinin azınlık hakları konusundaki uygulamaları ve uluslararası antlaşmalarda azınlık hakları üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Azınlık hakları, Avrupa Birliği Minority Rights in International Agreements and Approaches of European Union Meınbers Countries ABSTRACT 1 Öğr. Gör. Berna AKSOY - İstanbul Aydın Üniversitesi 1 Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları European Union (EU) put some criteria of economic, political and acquired knowledge base on eandidate nations in 1997 Copenhagen summit. One of these criteria is to respect minority rights and protect minority rights. Minority rights are described as the minorities to have the same rights and freedom as the other citizens in the country that they live in. EU wants Turkey to accept these rights no only for the minorities defıned in Lozan Treaty who are Christian minority but for ali societies who have different language, religion or cultural differences. Although the reports about turkey in 1998-2003 states that the nation's progress is promising and continue to progress, report of 2004 states that there are some diffıculties related with minority rights. While eandidate nations are expected to conform these norms it is questionable how member countries are conforming these criteria. In this era of 2İst century, states are faced to social and economic problems caused by globalization. Man power became also globally mobile due to advances in technology and demand for well trained staff. Number of foreign workers in European countries are inereasing especially because of the elderly aged population in these countries. This work has a focus on practices in European countries on minority rights and how these rights are defıned in international agreements. Key Words: Minority rights,European Union GİRİŞ Avrupa'da azınlık kavramı 16. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. O dönemde din,mezhep ayrımcılığı etkisini göstermiştik azınlıklar da mezhep farklılıklarından ortaya çıkmıştır. Katolik krallıklarda Protestanlar, Protestan krallıklarda da Katolikler azınlık olarak adlandırılmıştır. Avrupa'da azınlık kavramı dinsel nitelikli başlamışsa da 1789 Fransız İhtilali'nden sonra "ulusal azınlık" kavramı ortaya çıkmış ve azınlık kavramı etnik olarak bu tarihten sonra değerlendirilmeye başlanmıştır. Avrupalı devletler, bu azınlıkları korumayı kendi içlerinde hallettikten sonra azınlık haklarını siyasi bir silah olarak benimsemişler ve dış politikada bu unsuru, o dönemde özellikle güçlü Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan gayrimüslimlerin korunması ve haklarının mücadelesi amacıyla içişlerine karışmanın bir aracı olarak görmüşlerdir.2 18. yüzyıldan itibaren azınlıklar meselesi, Avrupalı devletlerin çabalarıyla AvusturyaMacaristan ve Osmanlı imparatorluklarını zayıflatmak amaçlı olarak bu ülkelerin gündemine anlaşmalar yoluyla girmiştir. İngiltere, Fransa, Avusturya ve Rusya, "kendi başına buyruk", kendilerinden bağımsız hareket edebilecek, güçlü bir Osmanlı Devleti'ni Avrupa'da görmek istemiyordu. Bu devletlerin istedikleri, kendi çıkarlarına zarar vermeyecek olan ve aynı zamanda da, birbirleri aleyhine genişlemelerine engel oluşturacak, yarı- bağımlı bir Osmanlı Devleti'nin varlığını sürdürmesiydi.* Azınlıklar konusu, 18. yüzyıldan beri Avrupalı devletlerin, zayıflatmayı düşündükleri devletlere karşı amaçlarını meşru bir zemine oturtmalarını sağlamak dışında azınlıklara, hakları açısından bir yarar sağlamamıştır. Birinci dünya savaşından sonra Milletler Cemiyeti,İkinci dünya savaşından sonra da Birleşmiş Milletler, azınlıklar konusunda birtakım yükümlülüklerin yerine getirilmesi için çaba sarfetmişse de azınlık haklarının 2 Hüner Tuncer,"19. yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri",Doğu-Batı "Avrupa" Dergisi, 2001,sayı:14, s.231 2 Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları korunması üye devletlerin takdir yetkisinden öte bir anlam ifade etmemiştir. Aslında bu konuda her iki uluslararası örgütün ısrarlı bir tutum sergilemesinin uluslararası ilişkilerde iki nedeni vardır; birincisi I. Dünya Savaşı'nın çıkış nedeni olan "milliyetçilik-ulusçuluk" akımlarının meşru zeminde önüne geçebilmek ve kontrolünü elde tutmak, ikincisi ise uluslararası antlaşmalarla azınlıkların haklarının korunmasını sağlamak. Dolayısıyla azınlıklar konusu sadece Türk-Yunan ilişkilerini etkileyen bir unsur değildir. Azınlık hakları, tüm dünya devletleri içinde varlığını sürdüren etnik grupları da etkilemektedir. Türk-Yunan ilişkilerinde azınlıklar konusunu düzenleyen esas belge olan 1923 tarihli Lozan Antlaşması hükümlerini günümüzde Yunanistan'ın uyguladığını söylemek pek de doğru olmayacaktır. Aşağıda konuyu Yunanistan ve Türkiye'nin imzalamış oldukları uluslararası belgelerin ışığında ve Yunanistan'ın üye olduğu Avrupa Birliği'nin azınlıklara bakışı açısından değerlendirerek Yunanistan'ın bu konuda izlediği devlet politikasını Lozan Antlaşması çerçevesinde irdeleyeceğiz. 1. AZINLIK KAVRAMI Azınlık kavramının net bir tanımının olmaması, kavram üzerinde çeşitli görüşlerin ve tanımların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Sosyolojik açıdan azınlık kavramı; Bir ülkede ayrı soydan veya inançtan olan ve sayıca az bulunan topluluk, ekalliyet olarak ifade edilmektedir.3 Burada tanımlanan azınlık kavramı, toplumda bireyin kendisini siyasal ve kültürel haklar açısından çoğunluğa karşı kendi gibi olanlarla birarada olma ihtiyacı hissetmesi sebebiyle sosyolojik azınlık tanımına girer. Fakat burada belirtilen sosyolojik azınlık, her zaman hukuksal açıdan azınlık kavramını karşılamamaktadır. Hukuksal açıdan öne çıkan azınlık kavramı; dünyada birçok devletin üye olduğu Birleşmiş Milletler Örgütü'nün (BM)1966'da üye ülkelerce kabul edilen ve 1976'da yürürlüğe giren "BM Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi(MSHUS)"nin 27. maddesinde belirtildiği şekliyle; "sayıca bir devletin nüfusunun geri kalanından az olan, hakim olmayan durumda bulunan, bu devletin vatandaşı olan üyeleri, nüfusun geri kalanından farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip, üstü örtülü de olsa kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumaya yönelik bir dayanışma duygusu gösteren bir gruptur.4 Bu tanım, birçok açıdan eleştiriye açık bir tanımdır. Azınlıkların o ülkenin vatandaşı olduğunu kabul edersek, mültecilerin ve göçmenlerin azınlık sınıfından sayılmaması gerekir ya da sayıca çoğunluktan az olan kesim diye adlandırırsak, o zaman güney afrika cumhuriyeti'nde sayıca az olan beyazların yönetimde çoğunluk üzerindeki baskısını azınlıkların çoğunluk üzerindeki ayrımcılığı olarak nitelendirmemiz gerekir ki bu yaklaşım 27. maddeye ters düşer. Görüldüğü gibi azınlık tanımı uluslararası sözleşmelerde de net bir ifade bulamamaktadır. 3 Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,"Azınlık",Türkçe Sözlük 1, Cilt l,(Türk Tarih Kurumu Basımevi:Ankara 1988),s.120 4 İngilizce metin için bkz., Türkçe metin için bkz. 2003/5851 sayılı karar ile 21/7/2003 tarihli Resmi Gazete. 3 Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları 2. ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERDE AZINLIK HAKLARI 2.1.BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SÖZLEŞMELERİNDE AZINLIK HAKLARI Birleşmiş Milletler'in azınlık haklarıyla ilgili 1976'da yürürlüğe giren MSHUS'nin uygulaması, insan haklan komisyonunun bir alt komisyonu olan "Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu" tarafından takip edilmeye başlanmıştır. Bu dönemde 1976'da kabul edilen MSHUS'nin uygulanması, iç hukuk çerçevesinde 40. ve 41. maddelerde, rapor etme yöntemi ve devletlerarası başvuru yolu, Sözleşme'ye ek protokolde ise kişisel başvuru yolu ile düzenlenmiştir. 41. madde kapsamında devletlerarası başvuru yolu bugüne kadar hiç kullanılmamıştır. 540. maddeye göre Sözleşme'ye taraf devletler, azınlık hakları ile ilgili aldıkları önlemleri, yaptıkları uygulamaları, uygulamada karşılaşılan sorunları ifade eden raporları İnsan Haklan Komitesi'ne6 sunmakla yükümlüdürler. Yalnız taraf devletler Komite'nin isteği üzerine rapor hazırlar. Komite, bu raporları taraf devletlerin de katıldığı açık oturumlarda, sivil toplum örgütlerine (NGO) de danışarak devlet temsilcilerine sorular yönelterek tartışır. Sonuçta, Komite, raporu değerlendirip kendi raporunu hazırlayarak Sözleşme'ye taraf diğer devletlere de hazırladığı raporu gönderir.Kişisel başvuru ise, ek protokol'ü onaylamış Sözleşme'ye taraf devletlere karşı kullanılabilir. Kişisel başvuru hakkının kullanılabilmesi için o devletin iç hukukunda bütün yolların tüketilmiş olması koşulu getirilmiştir. Komite, kişisel başvuruyu kabul ederse, ilgili devlet altı ay içerisinde savunmasını yazılı olarak Komite'ye sunmak durumundadır. Sözleşme'nin ihlal edildiği sonucuna varılırsa, ilgili devlete konuyla ilgili gerekli önlemleri alması gerektiği bildirilir. BM Sözleşmesi sonucu alman kararların bağlayıcılığı yoktur, sadece tavsiye niteliği vardır. Türkiye, Sözleşme'yi 2000 yılında çekinceli olarak onaylamıştır ve 21/07/2003 tarihli Resmi Gazete'de yürürlüğe giren Sözleşme ile ilgili çekincesini şöyle ifade etmiştir; "Türkiye Cumhuriyeti, Sözleşme'nin 27. maddesini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ve 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ve Ek'lerinin ilgili hükümlerine ve usullerine göre uygulama hakkını saklı tutar. "Yunanistan ise, Sözleşme'yi 5 Mayıs 1999'da yürürlüğe koymuştur. Fakat her iki ülke de azınlık kavramını farklı yorumlarla dile getirdiklerinden uygulama aşaması, Türkiye açısmdan Lozan Antlaşması metinlerindeki azınlık kavramı esas alınarak, Yunanistan açısmdan ise, azınlık kavramı, etnik olmaktan ziyade dini nitelikli olduğu varsayılarak değerlendirilmektedir. Nitekim, 1955 yılında çıkarılan ve Batı Trakya'daki Türk Azınlığı vatandaşlıktan çıkarmak için kullanılan Yunan Vatandaşlık Yasası'nın 19.maddesi 1998 yılında iptal edilse de madde; Yunan vatandaşları arasında "Yunanlı olan ve olmayan" ayırımı yaparak 33 yılda 60.000 Batı Trakyalı Türkün vatandaşlığına son vermiştir.7 18 Aralık 1992'de BM Genel Kurulu'nda kabul edilen Ulusal veya Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Ait Bireylerin Hakları adlı bildiri yayınlanmıştır. 1976'da yürürlüğe giren Sözleşme'ye nazaran azınlık ifadesinin başma "ulusal" veya "etnik" sıfatlarını eklemiştir. Dolayısıyla 27. maddedeki azınlığın vatandaş 5 Zeri İNANÇ, Uluslararası Belgelerde Azınlık Hakları,(Ankara:Ütopya Yayınları,2004),s.31. 6 1970'de Genel Kurulun aldığı 1503 sayılı karar sonucu İnsan Hakları Raporlarını inceleme görevi Alt Komisyonda iken Komite'ye verilmiştir. 7 Yunanistan Azınlık Raporu için bkz. http://www.diplomatikg0zlem.com 4 Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları olma koşulu bu bildiri ile ortadan kalkmıştır. İlk kez bu bildiri ile azınlık hakları, insan hakları şemsiyesinden kurtulup insan hakları gibi bireysel bir hak olarak kabul edilmiştir. 1990'lardan sonra Sovyetler Birliği'nin çökmesi sonucu Doğu Avrupa'da ve Asya'da ortaya çıkan cumhuriyetlerde yaşanan etnik sorunlar sebebiyle "ulusal azınlık" kavramı yavan kalmıştır. 1993'te Azınlık Hakları Alt Komisyonu Raportörü Absjorn Eide, hazırladığı raporda; Birleşmiş Milletler'in devletlerin egemenliklerine ve toprak bütünlüklerine saygı gösterdiğini ve ayrımcılık gibi akımları desteklemediğini özellikle vurgulamıştır. Ayrıca devletlerin, azınlıkların taleplerini demokratik hukuk devleti doğrultusunda yaklaşarak çözmeleri gerektiği, azınlıkların da ayrılıkçılık gibi girişimlerinin kabul edilemez olduğu belirtilmiştir.8 Birleşmiş Milletler Örgütü, azınlık hakları konusunda yapmış olduğu çalışmalarda sınırlı yetkisiyle hareket edebilmektedir. BM, caydırıcı olarak herhangi bir yaptırım uygulayamadığından alman kararlar Taraf Devlet için tavsiye niteliğinden öte birşey ifade etmemektedir. Buna rağmen, Türkiye de dahil olmak üzere Avrupa Birliği üyesi bazı ülkeler de BM Sözleşmesi 'ni ve Azınlıklar Bildirisi'ni çekinceli olarak kabul etmişlerdir. Hatta bu ülkeler arasında 1789 Fransız İhtilali'nin anavatanı olan Fransa, BM Sözleşmesi'nin 27. maddesi ile ilgili olarak koyduğu çekincede şu ifadelere yer vermiştir; "Fransız Anayasası'na göre Fransız vatandaşları kanunen eşittirler ve etnik, ırksal, dinsel ya da dilsel her türlü ayrımcılık yasaktır. Dolayısıyla Fransa'da yaşayan azınlık yoktur ve bu madde Fransız Anayasası'na göre iç hukukta uygulanamaz" *** Buna göre Fransa, Sözleşme'nin ana ilkesi olan azınlık konusunun kendi topraklarında uygulanmasına izin vermemektedir. Dolayısıyla, Fransa'nın Sözleşme'yi imzalamasının bir anlamı yoktur; çünkü uygulama alanı yoktur. Burada Sözleşme'nin uygulanabilmesinin de evrensel olmadığı sadece azınlıkların var olduğu ülkelerde uygulanabileceği mantığı ortaya çıkmaktadır. Ülkeler kendi içlerindeki etnik, dilsel,dinsel veya kültürel farklılıkları olan gruplara ve bireylere azınlık statüsü vermek konusunda özgürdürler. Fakat devletlerin bireylere ve gruplara azınlık statüsü vermeleri, uluslararası antlaşmaların tanınması zorunluluğunu getirmektedir. Bu durum iç siyaseti olduğu kadar dış siyaseti de etkilemekte ve birçok devlet bu durumu içişlerine müdahale olarak görmektedir. Buna karşın ülkeler diğer ülkelerde bulunan azınlıklara ise, ulusal bağlar da varsa, bu ülkelerin içişlerine azınlık haklarım korumak şemsiyesi altoda karışmayı birincil amaç edinmektedirler. 2.2. AVRUPA GÜVENLİK ve İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (AGİT) SÖZLEŞMELERİNDE AZINLIK HAKLARI Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, 1975 yılında imzalanan Helsinki Nihai Senedi'nde, insan hak ve özgürlüklerinin, taraf olan devletlerin birbirlerinin egemenliğine dokunulmayacak biçimde korunması ve geliştirilmesi gerektiği üzerinde durmuştur. AGİT'i oluşturan üç belge olan; 1975 Helsinki Nihai Senedi, 1990 Paris Şartı, 1991 Cenevre Raporu'nda azınlık haklarının korunması ile ilgili maddeler vardır. AGİT'in, 1990 yılında Kopenhag'ta gerçekleşen toplantısında imzaya açılan Kopenhag Belgesi'nin 3040. maddeleri azınlık haklarıyla ilgili maddelerdir. Azınlık haklarının korunmasının neden gerekli olduğu, 30. 8 İnsan Hakları Komitesi Raporu için bkz,General Comment No.23 (50), Num; CCPR/C/21/Revl/Add.5,1994. 5 Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları maddenin son paragrafında şu şekilde açıklanmıştır: AGİT'e katılan devletler "evrensel kabul görmüş insan haklarının bir parçası olarak,, ulusal azınlıklara mensup kişilerin haklarına saygının katılımcı devletlerde barış, istikrar, adalet ve demokrasinin sağlanması için vazgeçilmez bir unsur olduğunu yeniden teyid ederler".9 Kopenhag Belgesi'ndeki bu ifade, azınlık haklarının korunması ile ilgili BM'nin karşılaştığı sorundan farklı değildir. Havada uçuşan ifadeler, iyi niyet misyonları ve azınlık haklarıyla ilgili her uluslararası belgede üzerinde durulan asıl nokta; " devletlerin bu sözleşmelere taraf olmalarının uluslararası ilişkilerde bağlayıcı olmadığı, hatta iç hukukta uygulanabilirliğinin de yine "ulusal azınlık" ifadesi kullanıldığı için ancak ulusunda azınlık olduğunu kabul eden devletler için geçerli olacağı gerçeğidir. Türkiye, AGİT belgelerine koyduğu çekincede yine ulusal azınlıkların sadece uluslararası antlaşmalar ile tanınanlar olduğunu savunmaktadır.10 Türkiye'nin azınlıklarla ilgili tutumu açıktır. Bu konuda Lozan Antlaşması'nı esas almaktadır. Yunanistan ise, AGİT Belgelerini kabul ederek sadece azınlık kavramını nasıl algıladığı ile ilgili yorum getirmiştir. 2.3. AVRUPA KONSEYİ BELGELERİNDE AZINLIK HAKLARI 1949 yılında II. Dünya Savaşı sonrası kurulan ve günümüzde 45 üyesi bulunan hükümetlerarası bir örgüt olan Avrupa Konseyi'nin, azınlık haklarıyla ilgili olarak ilk belgesi; 1992 yılında kabul edilen ve 1998 yılında yürürlüğe giren Avrupa Bölgesel Diller ve Azınlıklar Şartı'dır. Belge; eğitim, kültür, basm-yaym, ekonomik ve toplumsal alanda bölgesel ve azınlık dillerinin kullanımında uygulanacak yükümlülükler ve karşılaşılan sorunlar karşısında neler yapılması gerektiği ile ilgili konuları ortaya koymaktadır. Şart, taraf devletlere rapor etme yükümlülüğü getirse de belgeye dayalı olarak yargısal bir denetim mekanizması işlememektedir. Ancak Bakanlar Komitesi, kendisine sunulan raporu kamuoyu ile paylaşabilme yetkisine sahiptir. 1995 yılında kabul edilen ve 1998 yılında yürürlüğe giren Ulusal Azınlıkların Korunmasına ilişkin Çerçeve Sözleşmesi'nin 1. maddesinde "ulusal azınlıkların ve bu azınlıklara mensup kişilerin hak ve özgürlüklerinin korunmasının, insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasının ayrılmaz bir parçası olduğu ..... " 11 ifadesi yer almaktadır. Sözleşmeye taraf devletler, Sözleşme'nin hangi şartlarda olacağına ve hangi gruplara uygulanacağına karar verme ve istedikleri zaman da Sözleşmeyi feshetme hakkına sahiptirler. Sözleşme'nin, AGİT'e üye olmayan devletlerin de onayına açılması çok taraflı bir Sözleşme olabilme amacını taşımaktadır. Neden "Çerçeve Sözleşme" ifadesi kullanılmıştır? Çünkü, Çerçeve Sözleşme hükümleri, doğrudan uygulanabilir olma özelliğine sahip değildir; Sözleşme hükümlerinin uygulanmasında,özel koşulların gözönünde tutulabilmesi için devletlere geniş takdir yetkisi bırakılmıştır.12 Türkiye, Avrupa Konseyi'nin azınlıklarla ilgili Çerçeve Sözleşmesi'ni imzalamadığı gibi Ayrıca Bölgesel Diller veya Azınlık Dilleri Avrupa Şartı'nı da imzalamamıştır. Türkiye, salt azınlıkları konu alan belgeleri imzalamak yerine, insan hakları çerçevesinde değerlendirilen belgelere onay vermekte ve bunu yaparken de yorum beyanını kullanarak anayasası ve Lozan 9 Z. İnanç, a.g.e., s.32. 10 Pulat Tacar, Kültürel Haklar,(Ankara:Gündoğan Yayınları, 1996), s.51. 11 Sözleşmenin metni için bkz. http://www.conventions.coe.int/Treaty/en/Treaties/Html/157.htm 12 N. Çavuşoğlu, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları, Su Yayınları, İstanbul,2001, s.27. 6 Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları Antlaşması'mn uluslararası ilişkilerinde azınlıklar ve azınlık haklan konusunda belirleyici olduğunu ifade etmektedir. Yunanistan ise, Çerçeve Sözleşme'yi 1997'de imzalamış olmasına karşın henüz onaylamamıştır. Bölgesel Diller ve Azınlıklar Şartı'nı ise imzalamamıştır.Yunanistan, azınlık tanımı konusunda yorum beyanında bulunarak "Yunan olan ve olmayan" şeklinde değerlendirerek azınlık haklarını bir devlet politikası çerçevesinde algılamaktadır. 3. AVRUPA BİRLİĞİ'ııiıı AZINLIK HAKLARI KONUSUNDAKİ YAKLAŞIMI Avrupa ülkeleri, ulusal azınlık kavramının tanınması konusunu ilk kez, 1815 Viyana Kongresi'nde ele almışlardır. Ulusal azınlıklar konusu Avrupa'nın gündeminde 19. yüzyıldan beri yer almaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan AGİT, Avrupa Konseyi, BM gibi örgütlerin bu konuda yaptığı çalışmalar da bağlayıcılığı olmadığından ve Avrupa ülkelerinin bir kısmı tarafından imzalanmadığından etkili olamamıştır. Avrupa Birliği, Birliği oluşturan temel unsurlardan kişi hak ve hürriyetlerinin korunması şemsiyesi altında azınlıkların korunmasını, insan hakları rejimi altında bir alt rejim olarak değerlendirmekte ve bu konuya yeterince önem vermemektedir. Azınlıkların korunması konusunda AB hukuk sisteminde henüz normatif bir düzen mevcut değildir. AB kurumlarının bu konuda AB anlaşmalarıyla belirlenen yetkileri olmadığı için tüzük, yönerge gibi hukuki bağlayıcılığı olan düzenlemelere de gidilememektedir. AB kurucu anlaşmalarında azınlık haklan konusunda bir ifade yer almamaktadır. Yalnız Avrupa Birliği'ni kuran Maastricht Anlaşması'nın 151. maddesinde kültürlerin ulusal ve bölgesel çeşitliliklerinin geliştirilmesi hükmü getirilmiştir. Bu hüküm Amsterdam Anlaşması'yla geliştirilmiştir.13 Azınlık haklarının AB siyasetine girmesi Kopenhag kriterleriyle gerçekleşmiş, AB Konseyi'nin, 1993'te aldığı bir kararla Birliğe aday ülkelerin bu kriterleri yerine getirmek durumunda oldukları ifade edilmiştir. Kopenhag kriterleri, azınlıklara mensup bireylerin anadillerini öğrenmeleri veya anadillerinde eğitim görmeleri ve kamu görevlileri ile iletişimde anadillerini kullanmaları için uygun koşulların sağlanmasını öngörmektedir. Avrupa Konseyi'nin 1998 yılında yürürlüğe giren Ulusal Azınlıklan Korumak için Çerçeve Sözleşmesi'ni Belçika, Fransa, Lüksemburg, Hollanda gibi ülkeler imzalamamış; Danimarka ve Almanya ise bazı çekinceler koyarak kabul etmişlerdir.14 Fransa, bu konudaki tutumunu, BM Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Sözleşme üzerinde koyduğu çekincede de içişlerine müdahale olarak gördüğü azınlık haklarının korunmasını, ülkesinde azınlık olmadığını ileri sürerek bir nevi Sözleşme'nin yükümlülüklerinden sıyrılmayı tercih ederek ortaya koymuştur. Belçika, Fransa, Lüksemburg ve Hollanda'nın ise Avrupa Konseyi'nin Çerçeve Sözleşmesi'ne imza atmaması kabul edilebilir değildir. BM Bildirisinin aksine üye ülkeler üzerinde yasal bağlayıcılığı olan Çerçeve Sözleşmesi, devletlere azınlıkları koruma yükümlülüğü getirmektedir. Fakat Sözleşme'deki çelişki, sözleşmenin konusu olan ulusal azınlık deyimine belirleyici bir tanım getirememesidir. Sözleşme'ye taraf her devlet, Sözleşme'nin onaylanmasından somaki ilk bir yıl içerisinde Avrupa Konseyi'ne rapor sunmak zorundadır. Yalnız Çerçeve Sözleşmesi'nin uygulanmasının taraf devletlerin takdir yetkisine bırakılması, azınlık haklarının korunmasını devletlerin insiyatifine bırakmaktadır. 13 Anlaşma metni için bkz.http://www.eurotreaties.com/amsterdamtext.html. 14 Hüseyin Kalaycı, "AB, Azınlıklardan Sınıfta Kaldı", Stratejik Analiz,Şubat 2006,sayı:70,s.46. 7 Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları Uluslararası karar alma sürecinin varolmasına karşın, kabul edilen uluslararası standartlar ulusal ayrılıklara olanak tanımaktadır.Temel sorun, azınlıklar konusunun hassas bir konu olması nedeniyle devletlerin bu alanda uluslararası yükümlülük altına girmekten çekinmeleri bu nedenle azınlıkların ortak kabul gören bir tanımının yapılamamasıdır. 15 * * AB'nin 2004 yılında üyeliğe kabul ettiği Baltık Ülkelerinden Estonya ve Letonya, bir AB ülkesi olmalarına rağmen, sınırlarındaki Rusça konuşan azınlığa oy kullanma hakkı vermemekte, hatta 1991'den beri tam vatandaşlık için başvuran Rus göçmenlere ise, bulundukları ülkede yaşam tercihi yapan bu azınlığa ulusallaştırma programı uygulayarak kültürlerini yaşamalarma engel olmaktadırlar.* Estonya AB'nin azınlık politikasının işlemediği bir AB ülkesidir. Estonya Parlamentosunun 1993'te çıkardığı Yabancılar Yasası'na göre, vatandaş olmayanların yaşama ve oturma izinleri ve seyahat belgeleri için başvurmaları gerektiği belirtilmiş, başvurmayanların ise sınırdışı edileceği ifade edilmiştir. Bu yasaya karşı Rus azınlık özerklik için halk oylaması yapmaya hazırlanmış, fakat Estonya hükümeti, Estonya'nın parçalanmasını önlemek için bu halk oylamasının yasadışı olduğu ve gerekirse güç kullanabilecekleri tehdidinde bulunmuştur. Rusya Federasyonu'nun bu konuda Rus azınlığa destek vermesinin gerginlik yaratması AGİT Yüksek Komiseri'nin aracılığı sonucu Estonya ve Rus Azınlık arasındaki gerginlik yatıştırılabilmiştir. Estonya AB üyesi olduktan sonra da bu konuda AB'nin çabalarına rağmen hala geri adım atmamıştır.Halen Estonya'da yaşayan bir vatandaşın Estonyalı kabul edilebilmesi için, Estonya dilini konuşabilmesi, Estonya kültürünü edinmesi, Estonyalı olanlarla ailevi veya kan bağı kurması gerekmektedir.16 Slovakya ise, bünyesindeki Macar azınlığa, anavatanla sürekli irtibat halinde olduğu için endişeyle bakmış, buna karşın Macaristan, komşu ülkelerde bulunan Macar azınlıklar için her zaman azınlık haklarını savunmuştur. Macaristan, kendi topraklarındaki azınlıkları ise, ulusal bir tehdit olarak görmemiştir. Bunda azınlıkların belli bir bölgede topluca bulunmayıp ülkenin her yerine dağılmış olması ve etnik farklılık içinde olmaması en önemli etken olmuştur. AB bünyesindeki devletlerin, azınlık haklarına ne derece saygı gösterdiği Baltık ülkelerinin tutumundan anlaşılmaktadır. Aslında AB'nin kurucu üyelerinin de imza atmadığı uluslararası sözleşmelerin varlığı da düşünülürse azınlık haklarıyla ilgili AB'nin samimi bir politika izlemekten çok uzak olduğu anlaşılabilir. AB, demokrasi anlayışından uzak bu ülkeleri üye olarak kabul ederken kendisinin bu konuda Komisyon raporlarında bile yer vermediği insan hakları İhla 1 lerini * * * görmezden gelmesi kabul edilebilir değildir. Buna rağmen, Türkiye söz konusu olduğunda azınlık haklarıyla ilgili Komisyon'un 2004 yılı raporunda "2003-2004 eğitim dönemindeki tarih kitapları, azınlıkları güvenilmez, hain ve devlete zararlı kişiler olarak göstermektedir. **** İfadesi, azınlık haklarının korunması ile ilgili samimi bir çaba göstermeyen AB'nin, Türkiye'nin üyeliğini, ülkedeki azınlıkların korunmasına da bağlaması ve bu konudaki gelişmelerle her alanda ilgilenmesi ilginçtir. Avrupa Parlamentosu, diğer aday ülkelere nazaran azınlıklar konusunda en çok Türkiye için çalışmış ve Türkiye için aldığı kararlar da Kıbrıs, 15 Kalaycı, a.g.m.,s.49. 16 Lynn M. Tesser,"The Geopolitics of Tolerance:Minority Rights under EU Expansion in East-Central Europe", East European Politics and Socities,Cilt.l7, Sayı:3, 2003,s.487. 8 Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları Ege, Patrikhane, Ermeni ve Türkiye'de azınlık yaratmak şeklinde bu beşgen etrafında toplanmıştır. Bugüne kadar Türkiye ile ilgili alınan 36 karardan 18'i etnik ve dini azınlık yaratmak konusundadır.17 Bütün bunların yanısıra, AB'ye üye ülkelerin birçoğu, başta Fransa olmak üzere azınlıkları kendi ulusal güvenliklerine bir tehdit olarak görmekte iken, Türkiye söz konusu olduğunda ise azınlık haklarının korunmasının AB'ye üyelik sürecinin temel aşamalarından biri olarak görmeleri diğer üyelere uyguladıkları prosedürlerle uyuşmamaktadır. AB, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinde kriterlerini objektiflikten uzak tutarsa ne Türk kamuoyunu ne de dünya kamuoyunu Avrupa değerlerine inandırabilir. SONUÇ Azınlık haklarının korunması ilkesi, insan hakları rejiminin bir alt rejimi olarak görülmektedir. Uluslararası anlaşmalarla koruma altına alınmaya çalışılan bu hakların uygulanması anlaşmalara taraf devletlerin takdir yetkisine bırakılırken, ihlali söz konusu olduğunda anlaşmalara taraf devletler yalnızca rapor hazırlamakla yükümlüdürler. Yukarıda da görüldüğü gibi uluslararası anlaşmalar, azınlık haklarının korunması konusunda hukuki bağlayıcılığı zayıf unsurlardır. Fakat burada asıl sorun; azınlık kavramının uluslararası ilişkilerde belirleyici bir tanımının olmaması nedeniyle her devletin azınlık kavramını kendi içindeki azınlıkların egemenlik tehditi oluşturma marjına göre değerlendirmesidir. Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye tam üyelik sürecinde Komisyon'un ilerleme raporlarında ve Avrupa Parlamentosu'nun aldığı kararlarda; Lozan Anlaşması'nda belirlenen hükümler dışında azınlık kavramını "müslüman olmayan azmlık"tan "etnik azmlık"a çekmeye çalışması ve Türkiye'de Türk bilincinin kırılmasına çaba harcayarak "Türkiyelilik" kavramının medya, basın kanalıyla benimsetilmeye çalışılması Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturmaktadır. AB üyesi devletlerin azınlıkların korunması konusunda, ulusal güvenliği tehdit edici bir unsur olması halinde azınlığı, ülke bütünlüğüne zarar getirmeyecek şekilde yorumlama prensibine taban tabana zıt olan bu yaklaşım, akla Türkiye konusunda AB'nin çifte standart uıyguladığı savını getirmektedir. 17 Suat İlhan, "Müstemleke Anlaşması",Söyleşi, 2023Degisi,Ekim 2005, Sayı:54,s.9. 9 AB'ye üye devletlerin başta Fransa ve Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, azınlık haklarının korunması ile ilgili imzaladıkları uluslararası anlaşmaları uygulamak yerine azınlıklar konusunda kendi politikalarını benimsemektedirler. Türkiye azınlıklarla ilgili Lozan Anlaşması'nda belirtilen müslüman olmayanları azınlık olarak tanımayı bir devlet politikası olarak benimsemekte ve ülkedeki diğer azınlıkları ulusal azınlık olarak görmemekte, bu grupların haklarını, azınlık haklan çerçevesinde değil bireysel insan hakları çerçevesinde ele almak gerektiğini savunmaktadır. Yunanistan'ın yurtdışında yaşayan Yunanlılara ve Elen soyundan geldiğini iddia ettiği diğer unsurlara gösterdiği ilgiyi, topraklarında yaşayan etnik unsurlara göstermemekte direnmesi, hatta bu gruplan asimile ederek Elenleştirmek amacıyla gösterdiği gayretleri göz önünde bulundurduğumuzda, insan hakları kuruluşlannm, özellikle de Yunanistan'ın üyesi bulunduğu AB'nin tepkisizliği akıllarda soru işaretleri bırakmaktadır. Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları Avrupa Parlamentosu'nun Evrensel değerler üzerine kurulan demokrasinin üstünlüğü ve insan haklanna saygının temel almdığı "Avrupa yurttaşlığı"nı amaçlayan Avrupa Birliği'nin azınlık haklannın korunmasıyla ilgili daha somut, gerçekçi ve rasyonel çözümler üretmesi azınlıklar açısından da daha etkili olacaktır. Kaynaklar TUNCER Hüner,"19. yüzyılda Osmanlı-Avrupa İlişkileri",Doğu-Batı "Avrupa" Dergisi, 2001,sayı:14. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu" Raporu,Ekim 2004. İNANÇ Zeri, Uluslararası Belgelerde Azınlık Hakları,Ankara:Ütopya Yayınları,2004. İnsan Hakları Komitesi Raporu,General CommentNo.23 (50), Num; CCPR/C/21/Revl/Add.5,1994. ROUDLEY Niegel S., "Conceptual Problems in the Protection of Minorities:International Legal Developments",Human Rights QuarterlyVol.l7, Number 1, February 1995. 10 TACAR Pulat, Kültürel Haklar,Ankara:Gündoğan Yayınları, 1996. ÇAVUŞOĞLU Naz, Uluslararası İnsan Haklan Hukukunda Azınlık Haklan,Su Yayınları,İstanbul,2001. KALAYCI Hüseyin, "AB, Azınlıklardan Sınıfta Kaldı", Stratejik Analiz,Şubat 2006,sayı:70. NAS Çiğdem, "Avrupa Parlamentosu'nun Etnik Azınlıklara Bakışı ve Türkiye",Uluslararası Politikada Yeni Alanlar Yeni Bakışlar(derleyen:Faruk Sönmezoğlu, İstanbukDer Yayınları, 1998. TESSER Lynn M.,"The Geopolitics of Tolerance:Minority Rights under EU Expansion in EastCentral Europe", East European Politics and Socities,Cilt.l7, Sayı:3, 2003. KARLUK Rıdvan, Avrupa Birliği ve Türkiye, İstanbukBeta Yayınları,2005. İLHAN Suat, "Müstemleke Anlaşması",Söyleşi, 2023Degisi,Ekim 2005, Sayı:54. Uluslararası Antlaşmalarda Azınlık Hakları ve Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerin Yaklaşımları 11