YAKINÇAĞ AVRUPA TARİHİ TAR301U KISA ÖZET DİKKAT…Buarada ilk 4 sahife gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz… www.kolayaof.com 1 1.ÜNİTE Fransız İhtilali ve Napolyon Dönemi 18. YÜZYILDA AVRUPA’NIN GENEL DURUMU Ortaçağda Avrupa Dünyası’na egemen olan feodal yapıdan dolayı güçlü merkezi krallıklar bulunmuyordu, fakat yeniçağda silah teknolojisinde ve ticari yaşamda meydana gelen bazı gelişmeler ve değişimler, adeta birer küçük bağımsız hükümdar gibi hareket eden feodal senyörlerden birinin zamanla güçlenerek diğerlerini egemenliği altına almasını sağladı ve böylece Avrupa’da güçlü merkezi krallıklar kuruldu. Fransız İhtilali öncesinde Avrupa’da modern anlamda bir ulus-devletin varlığı söz konusu değildi. Bununla birlikte gelecekte ulus devlet niteliği kazanacak krallıkların oluşumu tamamlanmak üzereydi. 18. yüzyılda merkezi krallıklar halindeki Avrupa devletlerinde mutlakıyete dayalı bir yönetim anlayışı hâkim olmakla birlikte feodalitenin kalıntıları oldukça güçlü biçimde varlığını devam ettiriyordu. Ekonomik ve toplumsal düzen tamamen feodaliteye dayalıyken, devlet yapılanmasında da feodalliğin izleri silinmemişti. 18. yüzyılın son çeyreğine Fransa’da İhtilal ortaya çıkıp, gelişmeye başladığında; Avrupa Dünyası genel olarak ortaçağdakinin devamı niteliğinde bir toplumsal yapıya sahipti. Toplum yine üç sınıftan oluşuyordu. Bu sınıflar; Soylular, Ruhbanlar ve Halk sınıflarıydılar. Halk sınıfı ayrıca kendi içerisinde alt gruplara ayrılıyordu, fakat bu ayrımda belirleyici olan hak ve yetkiler ya da ayrıcalıklar değil, toplumsal farklılıklardı. 18. yüzyılda ise Avrupa bir seri savaşlara sahne oldu. Bunların içerisinde en önemli olanları Veraset Savaşları olarak adlandırılan; İspanya Veraset Savaşları (1702-1714), Lehistan Veraset Savaşları (1733-1738), Avusturya Veraset Savaşları (1740-1748) ve Yedi Yıl Savaşları’ydı (1756-1763). Avrupa Dünyası dışında meydana gelen en önemli savaş ise yaydığı siyasi ve toplumsal düşünceler bakımından Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ydı. İHTİLAL ÖNCESİ FRANSA Yeniçağda kurulan güçlü merkezi krallıklardan biri de Fransa’ydı. 16. ve 17. yüzyıllar boyunca siyasi-düşünsel ve ticari-sosyal alanda meydana gelen değişimler feodal devlet yapısını ortadan kaldırmakla birlikte, toplumsal düzende feodalite hâlâ egemendi. 18. yüzyıl başlarında Fransa’da görünüşte uyum ve düzenin egemen olduğu güçlü bir monarşik yapı vardı. Devlet ve toplumun iç içe geçmiş halini ifade için “ancien régime” (eski rejim) olarak nitelendirilen bu yapı, gerçekte belirli çıkar ilişkilerine dayalı bir düzenden ibaretti. Feodal kalıntılar, Avrupa’nın diğer pek çok ülkesinde olduğu gibi Fransa’da da siyasal, sosyal ve ekonomik yaşamda varlığını sürdürmeye devam ediyordu. Eski rejimin odak noktasında yer alan kral, merkezi ve mutlak bir otoriteye sahip olmakla birlikte, dayandığı toplumsal çevrelerin çıkarlarını gözetmek zorundaydı. 1614’den beri toplanmayan “Etats Generaux” ile bazı yerlerde ayakta kalmış olan yerel meclislerin gücünün kırılmış olmasına karşın, parlamentolar (makamlarını babadan oğula geçmek üzere satın alıyorlardı) kralın gücünü sınırlayan önemli bir kurumsal yapı oluşturuyordu. 18. yüzyılda Fransa’daki toplumsal yapı ise tıpkı ortaçağdaki gibi haklar ve yetkiler konusu başta olmak üzere her alanda eşitsizliği bünyesinde barındıran sınıflara dayalı bir yapı olma özelliğini sürdürüyordu. Fransa’da egemen olan bu toplumsal yapı, toplumda yeni yer alan burjuva sınıfının gün geçtikçe gelişmesiyle birlikte çatırdamasına neden oldu ve içinde farklı sesleri, düşünceleri barındırmaya başladı.18. yüzyılda Fransa’da hukuk sistemi ve adaletin sağlanmasında da aristokrasi ayrıcalıklı bir konumdaydı. 17. ve 18. yüzyıl boyunca Fransa’nın diğer Avrupa devletleri ile ilişkileri sürekli bir mücadele ve rekabet temelinde gelişti. Bu durumun altında, Fransa’nın Avrupa Dünyası’nın en 2 büyük ve en güçlü devleti olma arzusu yatıyordu. Fransa’nın bu amaç etrafında en büyük başarıları kral XIV. Louis döneminde gösterdi. Fransız İhtilali’nin Nedenleri Fransız İhtilali’nin ortaya çıkışında birçok faktör rol oynamıştır. Genel olarak bu faktörleri iç ve dış olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Fransa’nın kendi iç bünyesinde ihtilali hazırlayan etkenlerin başında toplumsal yapısı gelmektedir. 18. yüzyılda Fransız toplumu feodal esaslara dayalı sınışı bir yapı halindeydi. Halk arasında başta haklar ve yetkiler olmak üzere yaşamın her alanında eşitsizlik söz konusuydu. Fransa Toplumu; Soylular (La Noblesse), Ruhban (La Clergé) ve Halk (Tiers Etats) olmak üzere üç ana sınıftan oluşuyordu. 18. yüzyılda Fransız halkının ezici çoğunluğunu köylüler oluşturuyordu. Tiers Etats yani halk sınıfının temsilciliğini yapan burjuvazi, köylülere göre ekonomik bakımdan çok daha iyi durumda olmalarına rağmen siyasal ve sosyal haklar bakımından şikâyetçiydiler. Fransız İhtilali’nin zeminini hazırlayan iç faktörlerden belki de en önemlisi düşünce alanındaki gelişmelerin Fransız toplumu üzerindeki etkileridir. 18. Yüzyılda düşünce alanında “akıl” ön plana geçti ve Fransa’da “akılcı felsefe” hızla yayılıp, gelişmeye başladı. Fransız halkı nı etkileyen düşünürlerin başında Montesquieu, Voltaire, Jean-Jacques Rousseau ve Diderot gibi aydınlar gelmekteydi. Fransız İhtilali’nin yaşanmasında etken olan en önemli dış faktör Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlık savaşı ve bu savaş esnasında yayılan siyasi düşüncelerdir. FRANSIZ İHTİLALİ’NİN BAŞLANGICI VE AŞAMALARI Fransa’nın, 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kötüye gitmeye başlayan ekonomik durumu, siyasi ve askeri alanda alınan yenilgilerle daha da bozuldu. Kral XVI. Louis, ekonomideki çöküşe rağmen Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda İngiltere’nin karşısında yer aldı. Uzun süren bu savaş sırasında ağır harcamalar yapmak zorunda kalan Fransa Krallığı mali açıdan iflas etme noktasına sürüklendi. Kralın ekonomik sorunları çözebilmek için maliye bakanı olarak atadığı şahısların aldığı tedbirler başarıya ulaşamadı. Ülkenin ekonomisinin nasıl düzeltileceği konusunda aciz kalan kral XVI. Louis, bir çözüm bulunur umuduyla en son 1614 yılında toplanmış olan bir “danışma meclisi” niteliğindeki Etats Generaux’yu toplantıya çağırma kararı aldı. Etats Generaux; 300 aristokrasi, 300 ruhban ve 600 de halktan temsilcilerin katılımıyla 5 Mayıs 1789 tarihinde Versailles Sarayı’nda toplandı. Etats Generaux’ya başkanlık eden kral XVI. Louis açış konuşmasında, meclisin görevinin sadece ekonomik yapının düzeltilmesi amacıyla yeni tedbirler ve çözüm yolları bulmak olduğunu vurguladı. Fakat görüşmeler esnasında “oy verme” konusunda sorun çıktı. Bunun temelinde güç ve üstünlük mücadelesi bulunuyordu. Halk sınıfının temsilcileri bireysel oy verme düşüncesini savunuyorlardı, oysa aristokrat ve ruhban sınıflarının temsilcileri, grupların eskiden olduğu gibi tek oy uygulamasını savunuyorlardı. Etats Generaux’da günlerce yapılan görüşmelerde gruplar arasında bir uzlaşma sağlanamadı. Kurucu Meclis Etats Generaux’da yaşanan son gelişmeler üzerine, halk sınıfının temsilcileri; kendilerinin halkın %96’sını temsil ettiklerini ifade ederek, 17 Haziran 1789 tarihinde sadece kendilerinin katıldığı “Milli Meclis” adıyla yeni bir meclis meydana getirdiler. Milli Meclis, ilk iş olarak, egemenliğin halka ait olduğunu ve bu yüzden de Milli Meclis’in onayı olmaksızın halktan vergi alınamayacağını ilan etti. Bu durum karşısında kral XVI. Louis, Milli Meclis’in toplanmasını engelleyebilmek amacıyla, Versailles Sarayı’ndaki toplantı salonunu kapattırdı ve kapısına muhafızlar yerleştirdi. Fakat bütün engellemelere rağmen, 20 Haziran 1789 tarihinde toplanan Meclis üyeleri bir anayasa hazırlanana kadar meclisten ayrılmayacaklarını ilan ettiler. 3 Meclis 9 Temmuz 1789 tarihinde “Kurucu Meclis” unvanını aldı. Kral XVI. Louis, Kurucu Meclis’in çalışmalarına samimiyetle katılmadığı gibi kendisini Paris’te güvende hissetmediğinden çeşitli tertip ve önlemlere girişti. Taşra bölgelerindeki başka uluslara mensup askerlerden oluşan yabancı birlikleri hızla Paris’te topladı. Kralın bu tavrı, bir taraftan halk arasında Kurucu Meclis’e karşı bir komplonun hazırlandığı düşüncesini güçlendirirken, diğer taraftan çökmüş olan ekonomik durumun daha da kötüye gitmesine ve Paris’te gıda maddesi bulmanın daha da zorlaşmasına neden oluyordu. 28 Ağustos 1789 tarihinde “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi” ilan edildikten sonraki iki yıl boyunca süren zor ve tartışmalı görüşmelerden sonra nihayet, Kurucu Meclis tarafından anayasa hazırlandı ve söz konusu anayasa 14 Eylül 1791 tarihinde kral XVI. Louis’in onayı ile yürürlüğe girdi. Anayasa’nın yürürlüğe girmesiyle, Fransa’da otokratik mutlak monarşi son bulurken, anayasalı monarşi yani meşrutiyet düzeni kurulmuş oluyordu. Yasama Meclisi Kurucu Meclis, üzerine almış olduğu Anayasa hazırlama görevini yerine getirdikten sonra kendisini feshederek seçime gitti ve yapılan iki dereceli seçimlerle 745 milletvekili seçildi. Söz konusu bu milletvekillerinin katılımıyla 1 Ekim 1791 tarihinde Yasama Meclisi görevine başladı. Mecliste kral yandaşları ve cumhuriyet taraftarları vardı. Böylece meclis muhafazakârlar ve cumhuriyetçiler olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Yasama Meclisi ilk olarak, Fransa kraliçesi Marie Antoniette’in kardeşi olan Habsburg İmparatoru II. Leopold’un Pillnitz Bildirisi’ni görüşmek zorunda kaldı.1 Mart 1792 tarihinde Avusturya tahtına çıkan kral II. François, Fransız İhtilali’ne karşı muhalif bir tavır içerisindeydi. Onun bu tutumu, Fransa’nın 20 Nisan 1792 tarihinde savaş ilan etmesine neden oldu. Fransa’nın Avusturya’ya savaş ilan etmesi, Prusya’nın da müttefiki olan Avusturya’nın yanında yer almasına yol açtı ve böylece Fransa’ya karşı tüm Avrupa’yı saracak olan Koalisyon Savaşları Dönemi başlamış oldu. Konvansiyon Meclisi Yasama Meclisi, üzerine almış olduğu görevlerini yerine getirdiği gibi zamanı geldiğinde seçimleri de yeniledi ve yapılan iki dereceli seçimlerle 750 temsilci seçildi. Söz konusu bu temsilcilerin katılımıyla 20 Eylül 1792 tarihinde Konvansiyon (Cumhuriyet/Anlaşma) Meclisi görevine başladı. Konvansiyon (Cumhuriyet/Anlaşma) Meclisi ilk olarak 21 Eylül 1792 tarihinde, 1789 yılından itibaren süren Meşruti Monarşiye son vererek, Cumhuriyet Rejimini ilan etti. Böylece, Fransa tarihinde I. Cumhuriyet Dönemi başlamış oldu. Kral ve kraliçenin idamı Fransa’da, Konvansiyon (Cumhuriyet/Anlaşma) Meclisine ve Cumhuriyet rejimine karşı bazı isyanları beraberinde getirdi. 20 Nisan 1792 tarihinden itibaren Avusturya ve Prusya Koalisyonunun Fransa’ya karşı sürdürdüğü savaşa, kral ve kraliçenin idamları üzerine; İngiltere, İspanya, Hollanda, Napoli, Toskana ile bazı Alman Prenslikleri de katıldı. Konvansiyon meclisinde o zamanlar klüp adıyla anılan dört siyasi parti bulunuyordu. Bunlar, monarşiye kesinlikle karşı çıkan şiddet yanlısı cumhuriyetçiler yani Jacobins [Jakobenler] Meşrutiyetçi krallık yanlısı ılımlılar olarak bilinen Feuillants; Girondins [Jirondenler] olarak isimlendirilen ılımlı cumhuriyet yanlıları ile mecliste yüksekte oturdukları için Montagnards [Montanyarlar: Dağlılar] adıyla anılan radikal gruptu. Konvansiyon (Cumhuriyet/Anlaşma) Meclisi döneminde, Fransa; Koalisyon güçlerine karşı giriştiği savaşların bir kısmını bitirmeyi başarabildi. Fransa, 1795 Nisan’ında ilk olarak Prusya ile Mayıs’ta Hollanda, Temmuz’da da İspanya ile Barış Antlaşmaları imzaladı. Bu barış antlaşmaların en önemli özelliği tarafların Fransa’nın bir “Cumhuriyet” olduğunu imza atarak resmen tanımış olmalarıydı. Direktuvar Yönetimi 4 Robespierre’nin temsil ettiği Jakoben egemenliğinin yıkılmasından sonra, Konvansiyon (Cumhuriyet/Anlaşma) Meclisi yeni bir anayasa hazırlanmaya başladı ve bu yeni anayasa 22 Ağustos 1795 tarihinde yürürlüğe girdi. 1795 anayasasından kısa bir süre sonra 26 Ekim 1795 tarihinde Konvansiyon (Cumhuriyet/Anlaşma) Meclisi dağıtılarak yerini Direktuvar [Directoire] Kurulu’na bıraktı. Direktuvar Kurulu, ülkenin iç idaresinde yeterince etkin olamadı. Özellikle dışarıda, İtalya ve Mısır’daki savaş meydanlarında alınan yenilgiler, ülke içinde kurulduğu tarihten itibaren halk tarafından benimsenmeyen Direktuvarlık Kurulu’nun nüfuzunu ve saygınlığını yitirmesine yol açtı. 9 Ekim 1799 tarihinde, Mısır’da Osmanlı kuvvetleri karşısında yenilen Napolyon Bonaparte, gizlice Mısır’ı terk edip, Paris’e geldi ve hükümet aleyhtarları ile birleşerek 9 Kasım 1799 tarihinde Direktuvarlık Kurulu’nun Fransa üzerindeki yönetimine son verdi. NAPOLYON DÖNEMİ VE FRANSIZ İHTİLALİ’NİN SONUÇLARI Napolyon Bonaparte, 10 Kasım 1799 tarihinde Direktuvar Kurulu’nu kaldırdıktan sonra, yerine üç konsülden oluşan bir geçici hükümet kurdu. Böylelikle Fransa’da Konsüllük (Consulat) Dönemi başladı. Birinci konsül sıfatıyla yönetimi ele alan Napolyon Bonaparte, yeni bir anayasa hazırlatarak, Cumhuriyet temelli ve dört meclisli bir siyasi yapı kurdu. Napolyon’un Konsüllük Dönemi (1799-1804); Fransa’nın tam bir “Baskı Cumhuriyetine dönüştüğü dönemdi. Bir süre sonra Napolyon Bonaparte, Meclise baskı yaparak kendisini “Hayat Boyunca Konsül” seçtirdi ve 2 Aralık 1804 tarihinde de imparator ilan edildi. Napolyon dönemine damgasını vuran gelişmelerin başında İngiltere, Avusturya ve Rusya koalisyonuna karşı yapılan savaşlar gelmektedir. İngiltere’yi denizlerde mağlup edebilmek için Fransızlar yüzlerce gemiden oluşan büyük bir donanmayı harekete geçirdiler. 1806 yılında Napolyon, Prusya ile mücadeleye girişti. Prusyalılar Fransız ordusu karşısında bir varlık gösteremediler. Seferin başlamasından kısa süre sonra Napolyon’un orduları Berlin’e girdi ve günümüz Almanya’sı üzerinde egemenliğini tesis etti. 1807’de Fransız ordularının kazandığı başarılar karşısında Rusya barış yapmak zorunda kaldı. Napolyon, Rusya ve Prusya ile Tilsit’te imzalanan barış antlaşmasıyla bütün fetihlerini muhataplarına resmen tanıttı. Paris’te müttefiklerle Fransa arasında 30 Mayıs 1814’de barış antlaşması imzalandı. Fransız yönetimi 1792 sınırlarına çekilmeyi ve herhangi bir şart ileri sürmeksizin Viyana konferansına katılmayı kabul etti. Fransız İhtilali’nin Sonuçları Fransız İhtilali, binlerce yıllık bir inanç geleneği halini almış olan, adeta kaderin ya da ilahi bir yapının parçası olarak kabul edilen iktidar erkinin, Tanrı tarafından bir hanedana ya da bir insana bağışlanmış olması düşüncesini değiştirdi ve mutlak rejimlerin de yıkılabileceğini gösterdi. Fransız İhtilali ile Tanrı tarafından korunduğuna inanılan ve yeryüzünde tanrısallığın temsil edilmesi ilkesini temel edinen teokratik devlet düzeni yıkıldı. Teokratik mutlak monarşinin en önemli meşruiyet dayanaklarından birinin yıkılması, doğal olarak büyük bir yankı yarattı. Yüzlerce yıldır kiliseye karşı verilen fikri mücadele sonunda gelişen laik devlet ve laiklik ilkelerinin kazandığı üstünlük sayesinde siyasi ve toplumsal yaşamda din merkezli algılayış yerini ulusal, insancıl ve akılcı yaklaşımlara bıraktı. Fransız İhtilali, söz konusu tarihe kadar dünyadaki her toplumda yer alan eşitsizlik temelinde oluşan hak ve yetkilere dayalı sınıflaşma yerine, sosyo-ekonomik mücadele ile kazanılan herkesin eşit olduğu yeni bir toplumsal yapı benimsendi ve eski feodal düzenden kalma bütün ayrıcalıklar, yetkiler ve haklar ortadan kalktı. Fransız İhtilali’nin beraberinde getirdiği; millet, milliyetçilik, yurttaşlık, yurtseverlik, milli egemenlik, demokrasi, laiklik, adalet gibi çeşitli 5 düşünce ve ilkeler; koalisyon savaşları esnasında ihtilal orduları tarafından bütün Avrupa’ya ve hatta dünyaya yayıldı. Fransız İhtilali, bir milletin tarihsel köklerini bularak, yeniden hayata tutunmasının ve gelişmesinin somut bir kanıtıydı. Bu bakımdan milletleşme ve ulus-devlet olma düşüncesinin hızla yayılmasını sağladı. 2. ÜNİTE 19. Yüzyılın İlk Yarısında Avrupa (1815-1848) VİYANA KONGRESİ VE YENİ FİKİR AKIMLARI Avrupa 1815 yılına geldiğinde nüfusu iki yüz milyona ulaşmıştı. Rusya elli milyonluk nüfusuyla Avrupa’nın en kalabalık ülkesiydi. Osmanlı Devleti, Austurya İmparatorluğu ve Fransa otuzar milyonluk nüfuslarıyla Rusya’yı takip ediyordu. İngiltere’nin on dokuz milyon, İspanya’nın ise on üç milyon nüfusu vardı. Avrupa’nın kalan nüfusu ise İtalya ve İskandiavya’da yaşıyordu. Fransız İhtilali ile ortaya çıkan cumhuriyet rejimi ve özgürlükçü düşüncelerin kısa süre sonra Napolyon’un önderliğinde yayılmacı diktatörlüklere dönüşebildiği görülmüştü. Ancak İngiltere örneği kısmi demokrasilerin illa da anarşi ya da istibdadla sonuçlanmayacağını da ispatlamaktaydı. Viyana Kongresi ile birlikte Avrupa yeni bir yapılanmaya gidildi. Utreich Anlaşmasının ardından gerçekleşen hanedan savaşları Avrupa’da bazı güç dengelerini değiştirmiştir. Fransız İhtilali ve Napolyon Bonapart’ın icraatları 18. yüzyıl ittifaklarını kökünden sarsmış ve Napolyon’un başarısızlığı yeni bir güçler dengesinin oluşturulmasını zorunlu hale getirmiştir. Viyana Kongresi kıta Avrupa’sında Fransa’ya karşı uygulanan güçler dengesini yeniden şekillendirmeyi amaçlamaktaydı. Viyana Kongresi Avusturya şansölyesi (başbakanı) Prens Meternich’in katkısıyla toplanan Viyana Kongresi, Avrupa’daki çok uluslu devlet yönetimlerini liberal ve milliyetçi akımların olumsuzluklarından korumak amacıyla dayanışma stratejisi geliştirmeyi hedefliyordu. Viyana Kongresi öncesi Rusya, Polonya’yı, Prusya da Saksonya’yı ilhak ettiler. PolonyaSaksonya meselesi Avrupa’da tekrar yeni bir savaşı gündeme getirdi. Kongrede Avusturya’nın temsilcisi olan Metternich ile İngiltere’nin temsilcisi olan diplomat Castlereagh (1769-1822), bu ilhak hareketine karşı çıkmışlardır. Fransa, kendisi karşısında oluşturulmuş olan ittifakın parçalanmasından istifade etmek ister. Viyana Kongresine Fransa adına katılan Dış İşleri Bakanı Talleyrand (1754-1838), bu krizden Fransa’nın güçlü çıkması amacıyla yararlanır. 9 Haziran 1815’de tamamlanan Viyana Kongresi ile taraflar uzlaşır. Kongreye Avusturya adına Metternich, Büyük İngiltere adına Castlereagh (1769-1822), Rusya adına Çar I. Aleksandır ile Rus Dış İşleri Bakanı Nesselrode (1780-1862), Prusya adına dış işleri görevlerini de yürüten Devlet Bakanı Hardenberg ile yardımcısı W.v. Humboldt ve Fransa adına da Talleyrand katılmıştır. Viyana Kongresi Avrupa’da beş büyük devlet olarak bilinen Fransa, İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya arasındaki güç dengesini yeniden düzenler. Kongrede alınan kararlar gereğince Fransa’nın hudutları 1792 yılındaki sınırlarına çekilir. Viyana Kongresinin sonuçlandığı 1815 yılı devlet gelirlerine bakıldığında İngiltere’nin yetmiş milyon, Fransa’nın otuz iki milyon, Rusya ve Avusturya’nın onar milyon, Prusya’nın yedi milyon, Hollanda’nın altı milyon, İspanya ve Napoli’nin her biri üç buçuk milyon sterlin iken Bavyera, Danimarka, Papalık, Portekiz, Savoie, Saksonya, İsviçre ve Osmanlı Devleti’nin geliri ise bir milyon ile iki milyon sterlin arasındaydı. Yeni Fikir Akımları Fransız İhtilali (1789) öncesi başlayan birey ve insan aklının üstünlüğüne dair gerek fikir akımları gerekse ideolojik yaklaşımlar gelişen sanayi ve burjuva sınıfı ile birlikte etkinliğini ar- 6