1 T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ GLOKOMDA TANI VE MEDİKAL TEDAVİ Hazırlayan Hacer ARIKAN Danışman Yrd. Doç. Dr. M. Betül YERER AYCAN Eczacılık Fakültesi Bitirme Ödevi Mayıs 2012 KAYSERİ 2 T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ GLOKOMDA TANI VE MEDİKAL TEDAVİ Hazırlayan Hacer ARIKAN Danışman Yrd. Doç. Dr. M. Betül YERER AYCAN Eczacılık Fakültesi Bitirme Ödevi Mayıs 2012 KAYSERİ i BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kural ve davranışların gerektirdiği gibi, bu çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve referans gösterdiğimi belirtirim. Hacer ARIKAN ii “Glokomda Tanı ve Medikal Tedavi” adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir. Hazırlayan Hacer ARIKAN Danışman Yrd. Doç. Dr. M. Betül YERER AYCAN Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Betül YERER AYCAN ONAY: Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın……....…tarih ve…..……sayılı kararı ile onaylanmıştır ………. /……../ ……… Prof. Dr. Müberra KOŞAR Dekan iii TEŞEKKÜR Bu çalışmanın ortaya çıkmasında bilgi ve tecrübesiyle yardımlarını esirgemeyen danışman hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. M. Betül YERER AYCAN’a, Çalışmamın başlangıcından bitimine, bütün safhalarında hoşgörüsü ve sabrıyla desteğini eksik etmeyen Uzm. Dr. Mücellâ ARIKAN YORGUN ve Uzm. Dr. Hikmet YORGUN’a, Ve her daim yanımda olan aileme ve arkadaşlarıma teşekkür ederim. Hacer ARIKAN iv GLOKOMDA TANI VE MEDİKAL TEDAVİ Hacer ARIKAN Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Bitirme Ödevi, Mayıs 2012 Danışman: Yrd. Doç. Dr. M. Betül Yerer AYCAN ÖZET Glokom, optik sinir başı harabiyeti, spesifik görme alanı bozuklukları ile karakterize, multifaktöryel nörodegeneratif bir hastalıktır. Tanı, tonometri, gonyoskopi, perimetri, optik koherens tomografi (OCT), Heidelberg retina tomografisi (HRT) gibi yöntemlerle elde edilen veriler ışığında konmaktadır. Glokom en sık açık açılı glokom ve kapalı açılı glokom olarak sınıflandırılmaktadır. En çok görülen tipi primer açık açılı glokom(PAAG)’dur. Glokom tedavisi için, şu anki bilgilerimiz ve imkanlarımız dahilinde müdahale edebildiğimiz tek risk faktörü göz içi basıncı(GİB)’dır. GİB’in düşürülmesi indirekt bir nöron koruma olarak da değerlendirilebilir. GİB’i düşürme amacıyla laser tedavisi, cerrahi tedavi ve medikal tedavi uygulanabilir. Günümüzde kullanmakta olduğumuz antiglokom ilaçları beta-blokerler, sempatomimetik ilaçlar, parasempatomimetik ilaçlar (Kolinerjik ilaçlar), hiperosmotik ilaçlar, kalsiyum kanal blokerleri, karbonik anhidraz inhibitörleri ve prostaglandin analoglarıdır. Anahtar Kelimeler: Glokom, Primer Açık Açılı Glokom, Glokom Tedavisi v DIAGNOSIS AND MEDICAL TREATMENT OF GLAUCOMA Hacer ARIKAN Erciyes University, Faculty of Pharmacy Thesis, May 2012 Advisor: Yrd. Doç. Dr. M. Betül Yerer AYCAN ABSTRACT Glaucoma is a neurodegenerative disorder which is characterized by optic nevre damage and specific loss of vision. The diagnosis of glaucome is made by tonometry, gonioscopy, perimetry, optical coherence tomography (OCT) and Heidelberg retina tomography(HRT). Glaucoma is classified as angle closure glaucoma and open angle galucoma. The most common form is primary open angle glaucoma. Currently, intraocular pressure (IOP) is the single most important risk factor which can be modified with treatment. Reduction of IOP is acepted as an indirect way of neuron production. Reduction of IOP can be achieved by several methods including laser treatment, surgical and medical treatment. Antiglaucoma theraphy includes beta blockers, sympathomimetic and parasympathomimetic drugs, hyperosmotic drugs, calcium channel blockers and prostaglandin analogues. Key Words: Glaucoma, Primary Open Angle Glaucoma, Glaucoma Treatment vi İÇİNDEKİLER BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK .................................................................................. i KABUL VE ONAY ......................................................................................................... ii TEŞEKKÜR ...................................................................................................................iii ÖZET............................................................................................................................... iv ABSTRACT ..................................................................................................................... v İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. vi TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ .....................................................................................viii KISALTMALAR ........................................................................................................... ix 1. GİRİŞ VE AMAÇ ....................................................................................................... 1 2. GENEL BİLGİLER .................................................................................................... 3 2.1. GÖZ ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ.................................................................. 3 2.2. GLOKOM ANATOMİSİ VE FİZYOLOJİSİ ........................................................ 4 2.2.1. OSB Anatomisi ................................................................................................ 4 2.2.2. Humör Aköz .................................................................................................... 4 2.3. GLOKOM NEDİR? GLOKOM TİPLERİ VE TERMİNOLOJİSİ ........................ 8 2.3.1. Glokom Nedir .................................................................................................. 8 2.3.2. Glokomun Sınıflandırması............................................................................. 11 2.4. HASTA MUAYENESİ VE TANI KOYMA ....................................................... 18 2.4.1. Göz İçi Basıncı .............................................................................................. 18 2.4.2. Gonyoskopi .................................................................................................... 20 2.4.3. Perimetri ........................................................................................................ 21 2.4.4. Optik Sinir Başının Değerlendirilmesi .......................................................... 22 2.5. GLOKOM EPİDEMİYOLOJİSİ VE ETİYOPATOGENEZİ.............................. 22 2.5.1. Epidemiyoloji ................................................................................................ 22 2.5.2. Etiyopatogenez .............................................................................................. 23 vii 2.6. GLOKOMDA TEDAVİ ....................................................................................... 25 2.6.1. Tedavinin Genel Amaç ve İlkeleri ................................................................. 25 2.6.2. Laser Trabeküloplasti .................................................................................... 27 2.6.3. Cerrahi Tedavi ............................................................................................... 27 2.6.4. Medikal Tedavi .............................................................................................. 27 2.6.4.1. Beta Blokerler ......................................................................................... 29 2.6.4.2. Sempatomimetik İlaçlar .......................................................................... 31 2.6.4.3. Parasempatomimetik İlaçlar .................................................................... 32 2.6.4.4. Hiperosmotik İlaçlar................................................................................ 34 2.6.4.5. Kalsiyum Kanal Blokörleri ..................................................................... 35 2.6.4.6. Karbonik Anhidraz İnhibitörleri ............................................................. 35 2.6.4.7. Prostaglandin Analogları......................................................................... 41 2.6.4.8. Kombine İlaç Preparatları ....................................................................... 44 2.6.5. Gebelerde ve Emzirenlerde Glokom İlaçlarının Kullanılması ....................... 47 2.6.6. Hasta Uyumu.................................................................................................. 47 2.6.7. Medikal Tedavide Başarısızlık Sebepleri ...................................................... 47 3. TARTIŞMA VE SONUÇ.......................................................................................... 48 4. KAYNAKLAR .......................................................................................................... 50 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... 59 viii TABLO VE ŞEKİL LİSTESİ Şekil 2.1. Gözün yapısı ..................................................................................................... 3 Şekil 2.2. Normal Optik Sinir Başının Yapısı .................................................................. 4 Şekil 2.3. Humör Aköz Dolaşımı...................................................................................... 5 Şekil 2.4. Aköz Dışa Akım Fizyolojisi ............................................................................. 7 Şekil 2.5. Schötz Tonometresi ........................................................................................ 19 Şekil 2.6. Goldmann Aplanasyon Tonometresi .............................................................. 19 Şekil 2.7. Görme Alanı Test Sonucu Örneği .................................................................. 21 Şekil 2.8. Topikal GİB Düşürücü İlaçların Kullanıma Sunulduğu Yıllar....................... 28 Şekil 2.9. Gözde İyon Transferleri.................................................................................. 37 Tablo 2.1. Antiglokom İlaç Ailesinin Temel Özellikleri ............................................... 43 ix KISALTMALAR AAK : Akut Açı Kapanması Glokomu GA : Görme Alanı GİB : Göz içi Basıncı HRT : Heidelberg Retina Tomografisi İTT : İridotrabeküler Temas KMÖ : Kistoid Makula Ödemi OCT : Optik Koherens Tomografi OHT : Oküler Hipertansiyon OSB : Optik Sinir Başı PAAG : Primer Açık Açılı Glokom PAKG : Primer Açı Kapanması Glokomu RGH : Retina Gangliyon Hücreleri SAAG : Sekonder Açık Açılı Glokom SKK : Santral Korneal Kalınlık 1 1. GİRİŞ VE AMAÇ Göz hastalıkları içerisinde körlüğe sebep olma oranı en yüksek hastalık olan glokom, geçmişte göz içi basınç (GİB) yüksekliği ile eş anlamlı kullanılıyorduysa da günümüzde, gangliyon hücre kaybının ve optik diskte ekskavasyonun görüldüğü, sinir lifi demeti tipinde görme alanı defektleriyle karakterize, kronik, ilerleyici, multifaktöriyel bir optik nöropati olarak tanımlanmaktadır (1,2). Tanı, tonometri, gonyoskopi, perimetri, OCT, HRT gibi yöntemlerle elde edilen veriler ışığında konmaktadır. Klinik olarak glokom (3), yaşa göre (infantil, juvenil, erişkin), humör aköz(HA)’ün dışa akım tıkanıklık bölgesine göre (pretrabeküler, trabeküler, posttrabeküler), etkilenen dokuya göre (örn. lense bağlı oluşan glokom) veya nedene yönelik (örneğin; santral ven okluzyonuna bağlı neovasküler glokom) olarak sınıflandırılabilir. Ancak en sık açık açılı glokom ve kapalı açılı glokom sınıflandırması kullanılmaktadır (4). Glokomun en çok görülen tipi primer açık açılı glokom(PAAG)’dur ve görülme sıklığı yaşla birlikte artar. Glokom tedavisinin amacı hastanın görme fonksiyonunu ve bu bağlamda yaşam kalitesini sürdürülebilir bir maliyet ile korumaktır. Bunun için, şu anki bilgilerimiz ve imkanlarımız dahilinde müdahale edebildiğimiz tek risk faktörü GİB’dir. GİB’in düşürülmesi indirekt bir nöron koruma olarak da değerlendirilebilir. GİB’i düşürme amacıyla laser tedavisi, cerrahi tedavi ve medikal tedavi uygulanabilir. Medikal tedavide kullanabileceğimiz ilaç çeşitliliği her yıl artmaktadır. Bugün kullanmakta olduğumuz antiglokom ilaçlarını şu şekilde gruplayabiliriz: Beta blokerler, Sempatomimetik ilaçlar, Parasempatomimetik ilaçlar (Kolinerjik ilaçlar), Hiperosmotik ilaçlar, Kalsiyum kanal blokerleri, Karbonik Anhidraz inhibitörleri, Prostaglandin analogları. 2 Bu çalışmada, glokom hastalığı, nedenleri, tanı ve tedavisi ve bu alanda yapılan çalışmalar hakkında bilgi edinilmesi amaçlanmıştır. 3 3 2. GENEL BİLGİLE ER 2.1. GÖZ ANATOM MİSİ VE FİİZYOLOJİİSİ Glokomunn nasıl oluştuğunu o anlamak için öncce gözün yapısını tanımamızz gerekmekttedir(Şekil 1). Gözün ççevresi sklera denen beeyaz, dayanııklı bir zarla çevrilidir.. Işık, gözüün ön kısmıındaki sayddam kornea tabakasınd dan gözün iiçine girer. Bu korneaa tabakasınıın arkasındaa göze rengiini veren iriis tabakası, otomatik ollarak açılıp kapanarak,, gözün içinne giren ışık k miktarını aayarlar. İrisin arkasındaki göz merrceği ışığın gözün arkaa duvarındaaki retina tabakasında t a fokus yap pmasını saağlar. Retinna tabakasındaki sinirr liflerinin bir b araya geelmesinden oluşan görrme siniri (o optik sinir),, gözün dev vamı olarakk beyine ulaaşır. Göz sin niri, retina ttabakasının algıladığı görüntüleri, g tanınmak üzere ü beynee ulaştırır (55). G yapıssı Şekil 2.1. Gözün 4 4 2.2. GLOKOM ANA ATOMİSİ V VE FİZYO OLOJİSİ 2.2.1. OSB B Anatomisi Santral sinnir sistemin nin bir parçaası olan opttik sinir, Retina ganglioon hücrelerii (RGH) aitt yaklaşık 1,2 1 milyon aksonun bbir araya gelmesi g ile oluşur. inttraoküler, İntraorbital, İ , intrakanaliküler ve intrakranial i olmak üzeere dört bö ölümden oluusur. Optik k sinir başıı (OSB) intrraoküler kıssma verilen isimdir (6). Normal Opttik Sinir Baaşının Yapıssı Şekil 2.2. N 2.2.2. Hum mör Aköz Gözün ön ve arka kam marasını doolduran sıvıdır. Korpuss siliarenin ppigmentsiz epitelindenn salgılanaraak arka kam maraya dökkülür. Buray yı doldurduk ktan sonra pupilla araccılığıyla önn kamaraya gelir. Dah ha sonra irridokorneal açıdan gö özü terkedeer (Şekil 3). 3 Göz içii basıncındaa en büyük değişken huumör aközd dür. Humör aköz oluşum mu ve dışarrı akışı aktiff ve devam mlı bir süreççtir ve gözz sağlığı içiin bu oluşu um ve dışaarı akış den nge halindee olmalıdır (7). ( 5 5 Şekill 2.3. Humö ör Aköz Dolaşımı Aköz Üreetiminin Fizzyolojisi 1- Aktif Sekresyon: Aközün yyaklaşık %8 80’i pigmen ntsiz silyer eepitel tarafından, baştaa –Na+ iyonnlarının arkaa kamaraya sekresyonu unu sağlayan- Na+/K+ A ATPaz pom mpası olmakk üzere bir dizi d enzimattik sisteme bağlı bulun nan aktif birr metabolik sürecin neticesi olarakk üretilir. Hipoksi H ve hipotermi gibi aktif metabolizm mayı inhibee eden faktörler aközz sekresyonnunu da azaaltırlar ama salınım, gö öz içi basın ncı seviyesiinden bağım msız olarakk gerçekleşiir. 2- Pasif Sekresyon: Aközün geri kalan %20’lik kısmı k –siliye yer kapillerllerdeki kann basıncı, plazma p on nkotik basınncı ve gö öz içi basıncı seviyeelerine bağ ğlı olarak-ultrafiltrassyon ve difffüzyon meekanizmalarrı ile üretiliir. Göz içi basıncı çok k yükseksee buna bağlıı olarak akö öz sekresyonn oranı da azalacaktır. a Aynı şekildde aşağıdakiiler de aközz sekresyonnunu azaltırllar: a) Beta-bblokerler, seempatomim metikler ve karbonik k anh hidraz inhibbitörleri gibii ilaçlar. b) Sikloddestrüktif prrosedürler. c) Siliyerr cismin deevre dışı kkalması; siliiyer cisim ayrışması, iridosiklit ile birliktee bulunacakk şekilde salgılayıcı siliyer ep pitelin inflaamasyonu ve retina dekolmanıı sebepleriyyle meydanaa gelebilir. 6 Aköz Dışa Akımının Anatomisi 1. Trabekulum: Aköz humörün %90’ının içinden geçerek gözü terkettiği kevgiri andıran yapıdır. 3 ayrı bölümden meydana gelir: a) Uveal Ağ b) Korneoskleral Ağ c) Endotelyal (jukstakanaliküler) Ağ 2. Schlemm Kanalı: Septumlarla birbirine bağlanmış halka biçiminde çepeçevre dolanan bir kanaldır. Kanalın iç duvarı dahili girintiler ihtiva eden, düzensiz, mekik şeklinde endotelyal hücreler döşenmiş bir yapıdır. Dış duvarında ise düzgün dizilmiş yassı hücreler yer alır; ayrıca –oblik açılarla Schlemm kanalını terkederek, doğrudan ya da dolaylı şekilde episkleral venlere bağlanan- toplayıcı kanalların ağızları da burada bulunmaktadır. Aköz Dışa Akımının Fizyolojisi Arka kamaradan ön kamaraya doğru olan aköz akışı pupilla üzerinden gerçekleşir ve aşağıdaki iki farklı yolla drene edilir (Şekil 4): 1- Trabeküler (Konvansiyonel) Yol: Aköz dışa akımının yaklaşık %90’ından sorumludur. Aköz, trabekulum yoluyla Schlemm kanalına geçer ve bu noktadan itibaren episkleral venler üzerinden drene olur. Burası, bir bütün olarak akım basıncına hassas bir yol olup, basıncın zirve noktasındaki artış dışa akımı da artıracaktır. Bazı ilaçlar (miyotikler, sempatomimetikler vs), laser trabeküloplasti ve trabekülektomi, trabeküler dışa akımı artırabilirler. 2- Uveoskleral (konvensiyonel) olmayan yol: Aköz akımının geri kalan %10’luk bölümünden sorumludur. Aköz, siliyer cisim üzerinden suprakoroideal boşluğa geçer ve siliyer cisim, koroid ve skleradaki venöz sirkülasyon yoluyla drene olur. Bir kısım aköz ise iris yoluyla drene olmaktadır. Miyotikler, uveoskleral dışa akımın azalmasına sebep olurlarken atropin, sempatomimetikler ve prostaglandinler artmasını sağlarlar (8). 7 7 a- Konvansiyone K el dışa akım b- Uveo oskleral dışa akım a c- İris dışa ak kımı Şekil 2.44. Aköz Dışaa Akım Fizy yolojisi(8) Hümör Aköz A Farma akolojisi Günümüzdde GİB’i dü üşürmek içiin kullanılan n ilaçlar ya HA üretimi mini baskılay yarak, ya daa HA çıkışınnı arttırarak k etki etmekktedirler. Bu u amaçla kullanılan ilaççlar şunlardır: 1) Kolinerrjikler 2) Adrenooreseptör ag gonistleri 3) Karbonnik anhidrazz inhibitörleeri 4) β-adrennoreseptor antagonistler a ri 5) Prostogglandin anallogları HA salınım mını α2 adrrenoreseptörrler azaltırk ken, β adrenoreseptörlerr arttırır. Siliyer uzzantıların stromal s daamarlarını çevreleyen ve noraddrenerjik yapıda olann myelinsiz sinir liflerri damar çaapına etkilidir. Siliyer gangliyonuun uyarılm ması ile HA A s uçlarınndan siliyeer stromayaa üretimi arrtar. HA saalınımındakki adrenerjiik etkiler sinir doğru sallınan nörottransmitterleer ve dolaaşımda bullunan katekkolaminler vasıtasıylaa 8 gerçekleşir. Hem α-1 antagonist hemde α-2 agonist özellikleri olan Klonidin, oküler kan akımını ve HA üretimini azaltır. Epinefrin HA üretimini β-adrenoreseptörler yoluyla arttırırken,α-2 adrenoreseptörler yoluyla azaltır. Apraklonidine ve Brimonidine gibi α-2 adrenerjik agonistler başlıca HA üretimini azaltma yoluyla GİB’i düşürürken aynı zamanda üveaskleral dışa akımıda arttırlar. Selektif α-1 antagonist ve nonselektif βreseptör blokeri olan Amosulalol de aynı şekilde hem HA üretimini azaltır, hem de üveaskleral dışa akımı arttırarak GİB’i düşürür. Kolinerjik agonistler siliyer kas üzerine etkileriyle trabeküler yol boyunca HA dışa akımını arttırırken,üveoskleral yoldan dışa akımı azaltırlar.Bu durum insanlarda artmış net dışa akım neticesinde azalmış GİB ile sonuçlanmaktadır. Prostoglandin analogları trabeküler dışa akımı düzenledikleri gibi, aynı zamanda üveoskleral dışa akımıda arttırırlar. Bu sonucun PGF-2α etkisiyle gelişen siliyer kas gevşemesi ve takip eden kas lifleri arasındaki konnektif dokuda yer alan tip 1 ve tip 3 kollajenin çözülmesi yoluyla geliştiği sanılmaktadır. Karbonik anhidraz inhibitörleri sistemik ve topikal olarak HA üretimini azaltarak GİB düşüşü sağlarlar. Endojen kortikosteroidlerin günlük HA akış ritmi üzerine hemen hemen hiç etkisi yoktur. Glokomlu hastaların plazma kortizol düzeyleri normal bireylere göre daha yüksek bulunmuştur. Duyarlı bireylerde hangi yolla uygulanırsa uygulansın kortikosteroid tedavisiyle dışa akımda azalma oluşarak GİB’te artış gelişebilmektedir. Bu etki, HA dışa akım sistemlerindeki hücre ve dokularda yer alan karbonhidrat, protein, hyalüronik asit ve kollajen gibi yapıların dağılımının etkilenmesi yanı sıra, tedaviye bağlı prostaglandin üretimini baskılanması, fagositoz ve proteaz aktivitesinin azalması, gen ekspresyonu ve hücresel konfigürasyonun bozulması neticesinde gelişebilir (4, 9, 10). 2.3. GLOKOM NEDİR? GLOKOM TİPLERİ VE TERMİNOLOJİSİ 2.3.1. Glokom Nedir Yunanca kökenli ve ‘bulanık’ anlamına gelen glokom, Hipokrat döneminden beri bilinmektedir. Ancak glokoma yönelik bilgi birikimi özellikle son 100 yıl içinde 9 şekillenmiştir (11). Geçmişte glokom göz içi basınç (GİB) yüksekliği ile eş anlamlı kullanılırken günümüzde, gangliyon hücre kaybının ve optik diskte ekskavasyonun görüldüğü, sinir lifi demeti tipinde görme alanı defektleriyle karakterize, kronik, ilerleyici, multifaktöriyel bir optik nöropati olarak tanımlanmaktadır (1,2). Glokom gelişmekte olan ülkelerde önlenebilen körlüğün önemli nedenlerindendir (1,12). Dünyada yaklaşık olarak 100 milyondan fazla insanın göz içi basınçlarının yüksek olduğu ve 2,4 milyon insanda her yıl primer açık açılı glokom geliştiği tahmin edilmektedir (13). Glokom ve Göz İçi Basıncı Gözün şeklini ve optik özelliklerini muhafaza edebilmesi için yeterli ve devamlı bir iç basınca sahip olması gerekmektedir. Bunu siliyer cisimden salınıp ön segment içini dolduran HA sağlamaktadır. HA devamlı olarak salgılanıp yenilenmekte ve hem salınım hızı hemde gözden çıkışındaki ayarlamalar yoluyla göz içi basıncı düzenlenmektedir (14). Normal göz içi basıncın aşağıdaki üç faktör tarafından sağlanmaktadır: 1) HA sekresyon hızı 2) Dışa akım kanallarında karşılaşılan direnç 3) Episkleral venöz basınç seviyesi HA’nın dışa akım hızı -episkleral venöz basınç çıkarıldıktan sonra- GİB ile doğru orantılıdır. Bu üç faktör arasındaki ilşki aşağıdaki gibi ifade edilebilir: Po=(F/C)+Pe Bu durum aynı zamanda F=C(Po-Pe) olarak da ifade edilebilir, bu noktada: Po: mm Hg cinsinden göz içi basıncını F: HA’nın dışa akım hızını(normali 2 μlt.⁄dak) C: HA’nın dışa akım kapasitesini(normali her bir mm-Hg değeri için 0,2mm/dak) 10 Pe: Episkleral venöz basıncı göstermektedir. GİB’in normal nüfus yapısı içindeki dağılımı 11 mm-Hg ile 21 mm-Hg arasında değişmektedir(ortalama 16±2,5mmHg).Kesin bir çizgiyle ayırma imkanı bulunmasa da 21 mm-Hg değerinin normalin üst sınırı olduğu kabul edilmekte ve bu değerin üzerindeki seviyelerin kuşkuyla karşılanması gerekmektedir. Bununla birlikte bazı hastalarda glokomatöz hasar 21 mm-Hg’nin altındaki göz içi basıncı değerlerinde çıkarken(Normal tansiyonlu glokom), bazı hastaların 30 mm-Hg’ye kadar olan basınçlarda hasar görmeden kaldıkları bilinmektedir(Oküler hipertansiyon). Normal göz içi basıncı günün içinde değişen zamanlara(diürnal varyasyon), kalp atımına, kan basıncı seviyesine ve solunuma göre değişiklik göstermektedir. Göz içi basıncı diürnal eğri paternleri normal ve glokomlu gözlerde (basınçta sabahları artış, öğleden sonraları ile akşam üzeri azalış şeklinde) birbirinden farklılık gösterirler. Normal gözlerdeki diürnal GİB dalgalanmalarının değişim ortalaması 5 mm-Hg olup, primer açık açılı glokom ve oküler hipertansiyon hastalarında bu değerin üzerinde seyretmektedir. Normal tansiyonlu glokom hastalarındaki dalgalanmalar normal bireylerdeki gibidir. Bundan dolayı, GİB özellikle ikindi üzeri geç saatlerde ölçüldüğü zaman, bir tek ölçümün yanlış olabileceği ve günün diğer saatlerinde farklı ölçümler yapmanın gerekebileceği açıktır. Hastaların %80’i saat 8-12 arasında zirve değerlerine ulaştıklarından, klinik uygulamada sabah saatlerinde yapılan ölçümler yeterli olabilmektedir(8). GİB ve Santral Korneal Kalınlık Kornea, saydam ve esnek yapısı olan damarsız dokudur. Ortalama kalınlığı merkezde yaklaşık 500–550 μm olup, bu kalınlık perifere doğru 700–900 μm arasında değişmektedir. Normal gözlerde ortalama SKK 544 μm’dir. Kornea üzerinde düzleştirme ile yapılan aplanasyon tonometresi gibi GİB ölçüm yöntemleri santral kornea kalınlığından (SKK) önemli oranda etkilenmektedir. İnce kornea düşük GİB ölçümüne neden olarak olarak glokom tanısını geciktirebilirken, kalın kornea yüksek ölçüme sebep olarak gereksiz tedaviye neden olabilir(15). 11 Oküler hipertansiyon çalışma grubunun sonuçlarında SKK bir risk faktorü olarak belirlenmiş olup ince korneası olan grubun kalın kornealı gruba göre PAAG oluşturma yönünde bir risk faktorü olduğu bildirilmiştir (16). SKK’nın aplanasyonda yanlış ölçümlere yol açabildiği, her 100 mikronluk artışın GİB’de 2 ile 7.5 mm-Hg fazla basınç değeri ölçülmesine yol açabileceği gösterilmiştir (17). Yaşlanma ve Göz İçi Basıncı Yeni doğan döneminde GİB 6-8 mm-Hg iken, doğuştan 12 yaşına kadarki çocukluk döneminde her iki yılda bir GİB’te 1 mm-Hg’lık bir basınç artışı gelişmekte ve 12 yaş civarında 12±3 mm-Hg’ye ulaşmaktadır. Cinsiyet farkı olmaksızın yaşlanmayla birlikte HA üretimi yaklaşık %30 civarında azalmaktadır. Yaşlanmayla HA dışa akım kolaylığı azalmakta, yaşlı ve glokomatöz gözlerde trabeküler ağ ve ekstrasellüler materyalde artış ve buna bağlı olarak trabeküler ağ hücrelerinde kayıp gelişerek dışa akım direnci artmaktadır(18). 2.3.2. Glokomun Sınıflandırması Klinik olarak glokom birçok şekilde sınıflandırılmaktadır(3). Bunlar yaşa göre (infantil, juvenil, erişkin), HA’nın dışa akım tıkanıklık bölgesine göre (pretrabeküler, trabeküler, posttrabeküler), etkilenen dokuya göre (örn. lense bağlı oluşan glokom) ve nedene yönelik (örneğin; santral ven okluzyonuna bağlı neovasküler glokom) olarak ayrılabilir. Tüm bu sistemler içinde en sık açık açılı glokom ve kapalı açılı glokom sınıflandırması kullanılmaktadır (4). A. PRİMER KONJENİTAL GLOKOMLAR 1. Primer Konjenital Glokom / Çocukluk Çağı Glokomu 2. Konjenital Anomalilerle ile İlişkili Glokom a. Gonyodisgenezi (Axenfeld-Rieger sendromu, Peter’s anomalisi) b. Sturge-Weber Sendromu 12 c. Aniridi d. Norofibromatozis e. Marfan Sendromu f. Pierre Robin Sendromu g. Homosistinuri h. Lowe Sendromu i. Mikrosferofaki (Weill-Marchesani) j. Mikrokornea k. Rubella l. Kromozomal Anomaliler m. Genis basparmak sendromu n. Persistan hiperplastik primer vitreus B. PRİMER AÇIK AÇILI GLOKOMLAR (PAAG) 1. Primer Juvenil Glokom 2. Primer Açık Açılı Glokom/Yüksek Basınçlı Glokom (PAAG/YBG) 3. Primer Açık Açılı Glokom/Normal Basınçlı Glokom (NBG) 4. Primer Açık Açılı Glokom Şüphesi (PAAG Şüphesi) 5. Oküler Hipertansiyon (OHT) C. SEKONDER AÇIK AÇILI GLOKOMLAR (SAAG) 1. Oküler Hastalıktan Kaynaklanan Sekonder Açık Açılı Glokomlar a. Eksfoliyatif Glokom 13 b. Pigmenter Glokom c. Lense Bağlı Sekonder Açık Açılı Glokom d. İntraoküler hemorajiyle ilişkili glokom e. Uveitik Glokom f. İntraoküler tümörlere bağlı glokom g. Retina dekolmanı ile ilişkili glokom h. Oküler travmaya bağlı açık açılı glokom 2. İyatrojenik Sekonder Açık Açılı Glokomlar a. Kortikosteroid tedavisine bağlı glokom b. Oküler cerrahi ve lasere bağlı glokom 3. Göz Dışı Sebeplerin Neden Olduğu Sekonder Açık Açılı Glokomlar a. Artmış episkleral venöz basınca bağlı glokom D. PRİMER AÇI KAPANMASI 1. Primer Açı Kapanması (PAK) a. Akut Açı Kapanması (AAK) b. İntermittan Açı Kapanması (IAK) c. Kronik Açı Kapanması (KAK) d. Post Akut Açı kapanması Atağı 2. Kapanabilir Açı (Açı Kapanması Riski) 14 E. SEKONDER AÇI KAPANMASI 1. Pupil Bloğu ile Birlikte Sekonder Acı Kapanması 2. Pupil Bloğu Olmaksızın Öne “Çekme” Mekanizmalı Sekonder Açı Kapanması 3. Pupil Bloğu Olmaksızın Arkadan “İtme” Mekanizmalı Sekonder Açı Kapanması a. Aköz yanlış yönlenme (Siliyer blok glokomu, malign glokom) b. İris ve siliyer cisim kistleri, göz içi tümörleri c. Vitre boşluğuna silikon yağı veya gaz verilmesi d. Uveal efüzyon e. Prematüre Retinopatisi (Evre V) f. Sekonder glokom ile ilişkilendirilebilen konjenital anormallikler PRİMER AÇIK AÇILI GLOKOM Açık ön kamara açısıyla birlikte glokomatöz optik sinir başı hasarı ve görme alanında anormallikle karakterize, erişkinlerde görülen kronik, bilateral sıklıkla asimetrik bir hastalıktır. Retina ganglion hücrelerinde progresif ölüm, nöroretinal rimde incelme, görme alanı kaybı, 21 mm-Hg üzerinde intraoküler basınç anahtar özelliklerdir. Risk Faktörleri ve Beraberlikleri: – Göz ici basıncı: Artmış GİB glokom icin major risk faktorüdür. Baltimore calışmasının sonucu yükselen GİB ile PAAG prevalansının arttığını göstermektedir (19). – Yaş: Gösterilen prevalans ve insidans şekilleri artan yaşın glokom için önemli bir risk faktorü olduğunu gösterir. 15 – Irk: Afrikalı, Afrikalı-Amerikalı ve Afrikalı-Karayipli kişiler daha yüksek PAAG riski taşımaktadır. – Cinsiyet: Yapılan çalışmalar göz önüne alındığında, PAAG gelişimi için cinsiyetin major bir risk faktörü olduğu söylenemez. – Genetik: Aile hikayesi pozitif kişilerde prevalans oranı 5-20 kat artmaktadır. – Myopi: Uzun zamandan beri PAAG ile artmış bir risk faktörü olarak ilişkilendirilmiştir (20). – Sistemik Hastalıklar: Diabetes Mellituslu hastalarda ve sistemik hipertansiyonda PAAG sıklığı daha fazladır. Diabetli hastalarda optik sinir başı mikrosirkülasyonu, sistemik hipertansiyonda ise perfüzyon bozulmuştur. Klinik Belirti ve Bulgular PAAG, sinsi ve yavaş ilerleyen bir hastalıktır. Çoğu zaman asemptomatiktir. Duyarlı kişilerde baş ağrısı ile kendini gösterebilir. Hafif kornea ödemine bağlı ışıktan rahatsız olma, ışık etrafında renkli halkaların görulmesi ve geçici bulanık görüşe neden olabilir. Bazı olgular da görme alanı kaybı ile başvururlar (21). PAAG’da GİB 21mm-Hg’nın üzerindedir. Bazı olgularda 40mm-Hg, hatta 60mmHg’ya kadar çıkabilir. Optik disk çukurluğunda artış hastalık için karakteristiktir. Çukur/disk oranının 0,5’in üzerinde olması glokom icin özellikli klinik bulgu kabul edilir. Nöroretinal kenarda incelme, optik disk damarlarında nazala doğru kayma, bu damarların disk üzerinde seyrederken kıvrılmaları ve dirseklenmeleri, optik disk kenarında mum alevi tarzı kanamalar ve görme alanında glokomatoz defektler diğer bulgulardır (22). SEKONDER AÇIK AÇILI GLOKOMLAR Sekonder açık açılı glokomda ön kamara açısı en az 270°de açıktır. Birçok sekonder glokom tipinde, hem sekonder açık açı hem de açı kapanması glokomuna yol açan patomekanizmalar birlikte görülür. Kombinasyon sayısı çok yüksek olduğu için, her olguda bireysel değerlendirme gereklidir. 16 PRİMER AÇI KAPANMASI Açı kapanması, iridotrabeküler temasın (İTT) varlığı ile tanımlanır. Gonyoskopi, İTT’nin belirlenmesinde standart teknik olarak kullanılmaktadır. Primer Açı Kapanması, ön segmentte yığılmanın bir sonucudur ve bu bağlamda, genellikle, ön segment boyutları ortalamadan daha küçük olan gözlerde oluşur. Patolojik açı kapanması, yükselmiş GİB ya da periferik arterior sineşi ya da her ikisiyle birlikte İTT varlığı ile tanımlanır. SEKONDER AÇI KAPANMASI Sekonder açı kapanmasında patogenez birden fazla basamaklıdır ve altta yatan hastalığa göre değişir. Tanım olarak, akut açı kapanmasında kamara açısı (geri dönüşlü olabilecek şekilde) iridotrabeküler temas nedeniyle kapanır; buna karşılık, kronik sekonder açı kapanması, periferik anterior sineşi nedeniyle geri dönüşlü değildir(3). PRİMER KONJENİTAL GLOKOM/ÇOCUKLUK ÇAĞI GLOKOMU İzole trabekülodisgenez primer konjenital glokomun en yaygın tipidir; ancak genel olarak, yaklaşık 10.000 doğumda 1 olmak üzere, ender görülen bir hastalıktır. Ağır görme yetersizliği yaygındır. Erken tanı ve uygun tedavi görme sonuçlarında çok büyük fark oluşturabilir. Cerrahi tedavi gereklidir. (10) OKÜLER HİPERTANSİYON OHT tanımı, ilk kez 1924 yılında Elshnig tarafından yapılmıştır(23). Yapılan muayenelerde, glokoma özgü OSB değişiklikleri veya görme alanı(GA) kaybı olmamasına rağmen GİB’in farklı zamanlarda yapılan en az iki ölçümde 21 mm-Hg ve üzerinde bulunması ve gonyoskopik incelemede açının açık olması ile tanı konulmaktadır. Glokomatöz optik sinir hasarı ve retinal vasküler olay gelişimi için riskli bir durumdur (24,25). Glokomatöz hasar olmadan GİB’in yüksek ölçülmesi, 40 yaş ve üzerindeki populasyonda %4-7 oranında değişmektedir. Çoğu yaş grubunda kadınlarda prevalans daha yüksektir ve her iki cinste de yaşla prevalans artmaktadır. Her GİB yüksekliği, glokomatoz değişikliğe neden olmayabileceği gibi, düşük GİB olmasına rağmen 17 antiglokomatoz ilaç kullanım gerekliliği ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle tanı anındaki risk faktörleri ile takipte dikkat edilecek parametreler önem kazanmaktadır. OHT’de, özellikle 30 mm-Hg’nın üzerindeki GİB düzeyleri optik sinir hasarı için yüksek risk oluşturmaktadır. Demirel ve ark.’ları, OHT tanısı konmuş bireylerde glokomatoz GA kaybının yıllık insidansının %1,2 olduğunu belirtmişlerdir (26). Quigley ve ark.’ları ise yaptıkları prospektif bir çalışmada 647 OHT’li gözun 6 yıllık takibi sonucunda PAAG gelişme insidansını %10,5 olarak bildirmişlerdir. İleri yaş, sinir lifi tabakası hasarı, baslangıç GİB değerinin 30 mm-Hg’dan yüksek olması, disk kresenti ve disk anormalliği varlığının glokomatoz görme kaybı ve GA hasarı için risk faktörü olduğunu belirtmişlerdir (27). OHT hastalarında glokomun ortaya çıkışını geciktirme veya önlemede topikal antiglokomatoz ilaç tedavisinin etkinliğini belirlemek amacıyla tasarlanmış cok merkezli, randomize, prospektif bir klinik çalışma olan ’Oküler Hipertansiyon Tedavisi Çalışması’na (OHTS) 40-80 yaş arası 1636 hasta dâhil edilmiştir.’OHTS’ grubu sonuçlarında, 24 mm-Hg ve üzerinde GİB’e sahip OHT olgularının 5 yıllık izleminde antiglokomatöz ilaç kullananlarda %4,4, kullanmayanlarda %9 oranında PAAG geliştiği ve tedavi edilenlerle kontroller arasındaki farkın zamanla arttığı görülmüştür. PAAG gelişimiyle ileri yaş, daha büyük optik C/D oranı, GA testinde daha büyük patern standart sapma (PSD) değeri ve daha yüksek GİB değeri ilişkili bulunurken, en güçlü ilişki ince SKK ile kurulmuştur (28). Bu çalışmada, ileri yaş, Afrikalı Amerikan ırk, erkek cinsiyet, hipertansiyon, kalp hastalığı varlığı PAAG gelişimi için risk faktörü olarak belirtilirken, aile öyküsünün PAAG gelişmesi için risk faktörü olmadığı sonucu ortaya çıkmıstır. Ancak yapılan farklı çalısmalarda, PAAG gelişimi için aile öyküsünün önemli bir risk faktörü olduğu bildirilmiştir (29,30). Oküler hipertansif hastalarda, SKK’nın normal popülasyon ve glokomlu hastalara göre daha yüksek olduğu bildirilmektedir (31,32). Goldmann aplanasyon tonometrisi ile GİB ölçümlerinde kornea kalınlığına bağlı yanlış yüksek ya da düşük ölçümlere engel olmak için ölçülen değerde kornea kalınlığına göre bir düzeltme önerilmektedir. Ancak, bu düzeltme oranı çesitli calısmalarda farklılık göstermektedir. Doughty ve Zaman, SKK 535 μm’den her 50 μm fark icin 2-3 mm-Hg düzeltme yapılmasını önerirken, Ehlers ve 18 ark.’ları bu oranı 70 μm’de 5 mm-Hg olarak belirtmişlerdir (33,34). Teorik olarak Goldmann aplanasyon tonometrisi, 520 μm’de doğru ölçüm vermektedir. David ve ark.’larının glokom hastalarında 4 yıllık periyotta retinal ven tıkanıklığı insidansını değerlendirdikleri prospektif çalışmada oküler hipertansif hastaların retinal ven tıkanıklığı insidansı, glokomlu hastalarınkine benzer ve normal populasyondan belirgin olarak yüksek bulunmuştur (35). Optik sinir başı fotoğrafları ile takip daha objektif bir değerlendirme sağlamaktadır. HRT ve OCT gibi cihazlar, hastaların takibi ile glokom ilerleyişini saptamada yardımcı olmaktadır. 2.4. HASTA MUAYENESİ VE TANI KOYMA 2.4.1. Göz İçi Basıncı GİB ölçümleri, aletler arasındaki kalibrasyon ve kişisel ölçüm farklılıklarına, GİB’i ölçülen kişinin o anki sistemik kan basıncı, kalp atım hızı, solunum ritmi, vücut pozisyonu gibi birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik göstermektedir (36). Görünüşte çok basit gözüken GİB ölçümünün arkasında, elde edilen GİB rakamlarını ve buna bağlı kararları değiştirebilecek pek çok önemli faktör yatar. Whitacre ve Stein -30mm-Hg’den +24 mm-Hg’ya kadar değişebilen aralıkta, GİB değişkenliğinin 45 parametreden etkilenebileceğini ileri sürmüşlerdir (37). GİB ölçümünde kullanılan aletlerin güvenilirlikleri yanı sıra uygulama kolaylıklarına sahip olmaları, standart pozisyon dışında da kullanılabilir özellik taşımaları, her yaş için uygulanabilir olmaları, uygulayıcı deneyimine bağlı olmamaları, hasta uyumluluğunun yüksek olması gibi özellikleri bulundurmaları arzu edilir. GİB Ölçüm Yöntemleri GİB ölçümüne “tonometri” bu amaç için kullanılan cihazlara da “tonometre” adı verilmektedir(38). Günümüzde yaygın olarak bilinen tonometreler aşağıdaki gibidir. Schötz Tonometresi: Bu tonometre hem ucuz, hem de kolay kullanımlı olup günümüzde nadiren kullanılmaktadır(Şekil 5). 199 Şek kil 2.5. Schö ötz Tonomeetresi Goldmannn Aplanasy yon Tonom metresi: Ap planasyon tonometresii, birim alan a başınaa uygulanann gücü ölçm mektedir. B u cihaz ofttalmologlar tarafından kullanılan en popülerr tonometree olup, en keesin ölçümleer yine bu tonometre t ille elde edilm mektedir(Şeekil 6). Şekil Ş 2.6. G Goldmann Aplanasyon A Tonometre si Perkins Tonometresi T i: Taşınmassı kolay vee küçük ollan bu tonoometre yatalak ve yaa anestezi allmış hastalaarın göz içi basınçlarınıın ölçülmessinde hayli kkullanışlıdırr. Tono-Pen Tonometreesi: Elde tuttularak kulllanılan, pillee çalışan, kküçültülmüş, taşınabilirr bir tonomeetredir. Pnömatik Tonometree: Goldmannn aplanasy yon prensib bini kullanaan bir non-kontakt birr cihazdır. Oküler O rijid diteden etkillenmeyen, korneal k aneestezi ve floouresein uy ygulamasınaa 20 gerek kalmadan göz içi basıncı ölçümü yapabilen pratik, risksiz ve güvenilir bir alettir. Oftalmolog olmayanlar tarafından yapılan kitle taramalarında özellikle faydalıdır. Pascal Dinamik Kontur Tonometri (DCT): Pascal DCT; biomikroskoba asılmış, GAT’a benzeyen bir cihaz olup, göze sadece sabit bir kuvvetle (1 g/9.81 mN) temas eder. Pulsatil GİB’i direkt ve sürekli yani dinamik olarak ölçer. Santral kornea kalınlığından etkilenmez ya da bazı çalışmalarda bildirildiği gibi çok az etkilenir (39,40). Manometri: Manometri invaziv bir girişimdir ve gözün içindeki basıncı ölçer. Gerçek değeri verir ve bu değer kornea ve sklera gibi gözün duvarlarındaki özelliklerden etkilenmez. Diğer bir alternatif ise vitreus içinde ölçümdür. Günlük pratikte kullanımı imkansızdır denebilir (41). 2.4.2. Gonyoskopi Gonyoskopi, kapsamlı yetişkin göz muayenesinin önemli bir parçasıdır ve glokom hastası olduğundan şüphelenilen ya da glokom hastası olan kişiler için zorunludur. (42, 43). Gonyoskopinin amacı ön kamara açısının topografisini belirlemektir. Ön kamara açısı içinde onden arkaya doğru 4 temel yapı ayırt edilmektedir. 1-Schwalbe hattı: Bu yapı descement zarının periferik sonlanmasıdır. 2-Trabekülum: Bu süngerimsi doku aköz dışa akımının esas yolunu oluşturur. 3-Sklera mahmuzu: Skleranın iç yapısında dairesel liflerin izdüşümü tarafından oluşturulur. 4-Siliyer cisim bandı: Sklera mahmuzunun hemen arkasında yerleşmektedir. Açı detaylarının iyi seçilebilmesi için biyomikroskopik indirekt gonyoskopi en uygun yöntemdir. En sık kullanılan kontakt lensler Goldmann’ın üç aynalı kontakt lensi ve Zeiss’ın dört aynalı kontakt lensidir. Goldmann lensinin küçük aynası 360 derece çevrilerek tüm açı incelenebilir. Zeiss gonyolensinin dört aynası ile aynı anda tüm açıyı incelemek mümkündür (44). 21 2.4.3. Perimetri Görme allanı testi, glokom teedavisinde tanı ve izzleme aşam malarının zorunlu z birr parçasıdır. Görme fon nksiyonu kaaybı yaşam m kalitesindee kayıpla iliişkilendirilm mektedir vee bu nedenlle, her hastaanın görme alanı kayb bının bilinm mesi her zam man gereklidir. Büyük,, kontrollü, randomizee glokom teedavisi çalışmalarında,, hastalığın ilerlemesin nin, normall göz içi baasıncı düzey ylerinde bille yaygın olduğu o gösterilmiştir. B Bu nedenle tek başınaa tonometri,, GİB ne olursa olsun, glokom hastalarının izzlenmesi içiin asla yeterli değildir;; aynı zamaanda perimeetri de yapılm malıdır (45)). Glokom tedavisinde t statik bilggisayarlı peerimetri terccih edilmellidir. Hump phrey Alann Analizörüü ve Octopus perim metresi Avrrupa’da en n yaygın oolarak kullanılan ikii SOP(standdart Otomattik Perimetrri) perimetreesidir. Şekil 2.7. Görme Alaanı Test Son nucu Örneğii 22 2.4.4. Optik Sinir Başının Değerlendirilmesi OSB’ nin Oftalmoskopik Olarak Değerlendirilmesi OSB’ nin oftalmolojik muayenesi en iyi stereoskopik olarak, mümkünse pupillada midriyazis sağlanarak biyomikroskopta direkt ya da indirekt fundus lensleriyle yapılır. OSB ve retinal sinir lifi tabakasının oftalmoskopik klinik değerlendirmesinde: Nöroretinal rimin şekli ve genişliği Retinal sinir lifi tabakasının değerlendirilmesi Optik disk hemorajileri Optik disk boyutu (Dikey disk çapı) Rim genişliği Retinal Sinir lifi tabakası kalınlığı gözden geçirilmelidir (3, 46-48). OSB’nin Değerlendirilmesinde Kullanılan Testler 1. Heidelberg Retina Tomografisi (HRT): Lazer taramalı bir konfokal oftalmoskoptur. Optik sinir başının 3 boyutlu yüzey topografyası ile birlikte niceliksel optik sinir başı ölçümü sağlar.(49, 50) 2. Sinir Lifi Analizoru (NFA): Lazer taramalı bir polarimetredir. 3. Optik Koherens Tomografi (OCT): OCT, dokuların kesitsel görüntülenmesinde yüksek çözünürlük sağlayan bir yöntemdir. Görüntülemelerin fiziksel temeli çeşitli dokuların ince yapıları arasındaki optik yansıma farklılıklarına dayanır. 2.5. GLOKOM EPİDEMİYOLOJİSİ VE ETİYOPATOGENEZİ 2.5.1. Epidemiyoloji Glokom RSLT hasarı ile OSB’ de ilerleyici çukurlaşma yapan GA defektleri ile karakterize bir grup kronik optik nöropatidir. Dünyada yaklaşık 66,8 milyon kişinin glokom hastalığı vardır ve bunların yaklaşık %10’ u veya 6,6 milyonun kör olabileceği tahmin edilmektedir (51). PAAG en sık görülen formudur ve dünyada 33,1 milyon kişi bu hastalıktan etkilenmektedir(52). 23 Glokom geri dönüşümsüz körlüğün önde gelen sebeplerinden birisidir ve tüm körlüklerin %14’ ünden sorumludur (53). Glokom tüm dünyadaki körlük nedenleri arasında diabetten sonra ikinci sıradadır (51). Gelişmiş ülkelerde dahi glokomlu kisilerin sadece %50’sinin tespit edilebildiği gösterilmiştir (54). Farklı toplumlarda yapılan çalışmalarda 40 yaş ve üzeri nüfusta primer açık açılı glokom (PAAG) prevalansının beyaz ırkta %0,4 ile %3,3, siyah ırkta ise %4,7 ile %8,8 arasında değiştiği gösterilmiştir (56-58.). Açık açılı glokom gelişmiş ülkelerde 40 yaş ve üzeri popülasyonun %1,7’sini etkilemektedir (59). 60 yaş altında %1 civarında görülme sıklığı olan bu klinik durum, 60 yaş üzerinde daha yüksek oranlara çıkmakta ve 70 yaş ve üzerinde olan insanların %5’ ini etkilemektedir (60). PAAG’nin sıklığı yaşla birlikte artar. Melbourne çalışmasına göre 5 yıllık PAAG insidansı 40-49 yas arası %0.5 iken, 80 yaş ve üstünde %11’e çıkmaktadır (61). Afrika kökenli Amerikalılarda yapılan bir çalışmaya göre ise 40-49 yasları arasında %1.2 olan prevalans, 80 yaş üstünde %11.3 olarak saptanmıştır (62). 2.5.2. Etiyopatogenez Glokomatöz optik nöropati erken glokomatöz çanaklaşma, akson ve glial hücrelerin kaybıyla oluşur. İlerlemiş glokomda doku harabiyeti artar, kribriform tabakanın arkasına yayılır ve lamina arkaya doğru çöker. Optik sinirin iç ve dış faktörlerden etkilenmesi sonucu glokomatöz optik nöropati oluşur. GİB yüksekliği glokomatöz optik nöropati gelişiminde majör risk faktörlerinden birisidir. Fakat yapılan çalışmalarda glokomatöz optik sinir harabiyeti görülen olguların %20’sinde hiçbir zaman GİB’in normal değerlerin üzerinde olmadığı saptanmıştır. GİB artışı dışındaki faktörler de glokomatöz hasara katkıda bulunmaktadır. Bu konuda çeşitli teoriler ortaya atılmıştır (63). Mekanik Teori 18. yüzyıl ortalarında Müller tarafından ortaya atılmıştır. Bu teoride glokomdaki nöron ölümünün GİB artışı ile oluşan kompresyon nedeniyle gerçekleştiği savunulmuştur. Lamina kribroza, optik sinir liflerinin içinden geçerek gözü terk ettiği porlar içermektedir. Bu deliklerin çapları üst ve alt kutupta daha büyüktür ve daha az miktarda 24 kollajen bağ dokusu içerir. Yüksek GİB ile skleral duvarda gerilim oluşur ve skleranın bir uzantısı olan lamina kribrozanın her bölgesi bu gerilime eşit yanıt veremez. Bu nedenle glokomda artan basınca karsı direnç üst ve alt kutuplarda daha zayıftır ve sinir harabiyeti önce bu bölgelerde baslar. Üst ve alt kutuplarda daha geniş olan deliklerden geniş çaplı sinir lifleri geçmektedir ve bu bölgelerde kollajen desteği daha az olduğu için lamina kribrosada distorsiyon gelişir ve çukurlaşma oluşur. Retinal gangliyon hücrelerinin yaşaması için Brain Derivated Nörotropik Faktör (BDNF) gibi aksonal büyüme faktörlerine direkt olarak ihtiyaç duyulmaktadır (64). Lamina kribrosada olan baskı sonucu lateral genikulat nükleustan olan aksoplazmik retrograd akım bloke olur ve bu büyüme faktörlerinin yokluğu söz konusu olur. Bu yoksunluk sonucu glokomatöz optik atrofi gerçekleşmektedir (65-68). OSB’nin basınca olan duyarlılığının sinir dokusunun yapısal karakterine bağlı olduğu belirtilmiş (69). Lamina kribroza strese cevap verme yeteneği olan bir dokudur ve GİB’ in değişimine göre kollajen tipleri ve elastin miktar ve yapısını sentez ve/veya parçalama ile değiştirir. Bu olayın artan GİB’ e karşı koruyucu olduğu ve bu cevabın herkeste mevcut olmadığı gösterilmiştir (70). Bu teori, neden değişik olguların farklı GİB değerlerinde, farklı hasarlar geliştirdiğini açıklamaktadır. İskemik Teori Uzun süre mekanik teori kabul görmesine rağmen 1920’lerde vasküler teori, mekanik teori ile açıklanamayan düşük tansiyonlu glokom olgularını açıklamak üzere gündeme gelmiştir. Bu teoriye göre OSB’nin perfüzyonun bozulması, anormal vasküler rezistans, sistemik hipotansiyon gibi faktörler glokomatöz optik nöropati gelişiminde etkili faktörlerdir. Perfüzyon basıncı retinal arter ve venler arasındaki basınç farkını ifade etmektedir, bu da pratik olarak sistemik arteryel basınç ile GİB arasındaki farka eşittir. Perfüzyon basıncının artması oküler kan akımını arttırırken vasküler direncin artması oküler kan akımını azaltmaktadır. Sistemik hipotansiyon durumlarında ise oküler kanlanma azalmaktadır. Retinal dokulardaki kan akımı, santral sinir sisteminde olduğu gibi sempatik sinir sisteminden bağımsız olarak otoregülasyon adı verilen lokal (nitrik oksit, prostoglandinler, endotelin ve renin-anjiyotensin sistemi) ve metabolik faktörlerle idare edilir. Sağlıklı bir gözde GİB’ in 30-35 mm-Hg değerlerine kadar otoregülasyon normal 25 bir şekilde sürer (71). Retinal dolaşımda bu lokal faktörlerin başlıca üretim yerleri kapiller endotel hücreleridir. Endotel hücreleri çeşitli trombosit ürünleri, hormonlar ve otakoidler salarlar. Bunlar içinde endotelin-1, çok kuvvetli bir vazokonstrüktör olup, fosfolipaz C’yi aktive ederek hücre içi kalsiyum miktarını arttırır. Endotelin-1, perisitleri kontrakte ederek periferik vasküler direnci arttırır. Glokom olgularının migren ve Reynaud Fenomeni gibi hastalıklarla sıklıkla beraber görülmesi, etiyolojide vazospastik bir komponentin de rol oynayabileceğini düşündürmektedir (72). Apoptozis Glokomlu olgularda yapılan çalışmalarda gangliyon hücrelerinde programlanmış hücre ölümü olan apopitoz gerçekleştiğini gösteren bulgular mevcuttur. Retina gangliyon hücrelerinin büyüme faktörü korpus genikulum lateraladen gelen nörotropik faktördür. Bu faktörün lamina kribroza düzeyinde bloke olması ve düzeyinin düsük olması apoptozisi başlatır. Apopitozis oluşumunu sağlayan nörotoksinlerden bir tanesi olan ve nöron gövdelerindeki kalsiyum kanallarının açılmasını sağlayan glutamat glokom hastaların vitreusunda yüksek düzeylerde saptanmıştır (73). Glutamat aktivasyonu sonucu N-Metil-D-Aspartat salınımı artar ve hücre içi kalsiyum, NO, serbest radikallerin düzeyleri artarak hücre ölümü başlar (74-76). Glokomda erken dönemde olan RSLT harabiyeti ve geç dönemdeki RGH ölümü şimdiye kadar yukarıdaki mekanizmalarla açıklanmaya çalışılmıştır. Bu teorilere dayanarak glokomu tedavi ederken GİB’ i kontrol etmenin yanı sıra esas olarak apopitozisin önlenmesi ve sinir koruma (nöroproteksiyon) mekanizmasının etkili hale getirebilmesiyle glokomatöz ilerleyiş belki de tamamen durdurulabilir. Şu an glokom tedavisinde yukarıda bahsedilen 3 faktörden sadece birincisi uygulanırken, nitrik oksit sentetaz enzimi ve caspase sistem inhibitörleri, dışarıdan verilecek nöroprotektif destek ve NMDA antagonistleri araştırma aşamasındadırlar (77). 2.6. GLOKOMDA TEDAVİ 2.6.1. Tedavinin Genel Amaç ve İlkeleri Glokom tedavisinin amacı hastanın görme fonksiyonunu ve bu bağlamda yaşam kalitesini sürdürülebilir bir maliyet ile korumaktır. Güçlük, yan etkiler ve bunların yanı 26 sıra birey ve toplum açısından finansal sonuçlar bakımından tedavinin dikkatli bir biçimde değerlendirilmesi gereklidir. Glokom hastalarında tedavi yaklaşımları ve bu konudaki araştırmalar 3 noktada yoğunlaşmaktadır. 1- Göz içi basıncının düşürülmesi 2- Oküler kan akımı bozukluklarının düzeltilmesi 3- Nöron korunması 4- Lokal ve ya sistemik yan etki hiç ve ya az olmalı 5- Hastalık ve hasta uyumu olmalı Görme fonksiyonunu korumada etkili olduğu kanıtlanan tek yöntem GİB’in düşürülmesidir (78-81). Oküler kan akımı ve nöroproteksiyon dahil olmak üzere, diğer alanlar araştırılmaktadır. Nöroproteksiyon, sinir hücresi hasarını doğrudan önlemeyi, engellemeyi ve bazı durumlarda geri döndürmeyi hedefleyen “tedavi edici bir yaklaşım” olarak tanımlanabilir. Glokom hastaları, GİB düzeyleri başarıyla kontrol edilse de kötüleşmeye devam edebilecekleri için, GİB tedavisi dışındaki etkili tedavilere duyulan ihtiyaç yaygın kabul görmektedir. Birkaç bileşik, deneysel glokom hayvan modellerinde nöroprotektif olarak test edilmiş ve pozitif sonuçlar alınmıştır. Şimdiye kadar, hiç biriyle ilgili –insanda nöroprotektif olarak değerlendirilebilecek ölçüde- yeterli bulgu elde edilememiştir. Nöroprotektif bir ilaç olan “memantin” ile yapılan, büyük ölçekli, uzun süreli, randomize bir çalışmanın 2008 yılındaki analizi negatif sonuçlar vermiştir. Topluma dayalı çalışmalardan elde edilen verilerin yanı sıra, perfüzyon basıncının glokomla bağlantılı olabileceğini gösteren kuramsal veriler de bulunmaktadır(81-83). GİB artışı perfüzyon basıncının azalmasına yol açar. Kan basıncı da glokom ile bağlantılı olabilir (84). Ancak glokom hastalarında oküler kan akımı ya da kan basıncını düzenleyerek perfüzyon basıncını artırma şeklindeki tedavi yaklaşımını destekleyen yeterli bulgu mevcut değildir. 27 Glokomda tedavi; ‐ Medikal Tedavi ‐ Laser Trabeküloplasti ‐ Cerrahi Tedavi olarak sınıflandırılabilir. 2.6.2. Laser Trabeküloplasti Argon laser trabeküloplasti ve selektif laser trabeküloplasti ilaçlarla tatmin edici göz içi basıncı düşüşünün sağlanamadığı ya da yaşlılarda olduğu gibi medikal tedaviye uyumun olmadığı hastalarda tercih edilebilir. Burada amaç humör aközün trabeküler ağdan dışarı akımının arttırılmasıdır. 2.6.3. Cerrahi Tedavi PAAG’un cerrahi tedavisinde en sık yapılan ameliyat trabekülektomidir. Son yıllarda mitomisin-C ve 5-fluorourasil gibi antimetabolitlerin kullanıma girmesi ile yöntemin başarısı yükselmiştir (84). Trabekülektominin postoperatif hipotoni, katarakt, bleb enfeksiyonu gibi komplikasyonlarından kaçınmak için derin sklerektomi ve viskokanalostomi gibi nonpenetran cerrahi teknikler geliştirilmiştir. Bu yöntemlerde humör aközün gözü terk etmesi için klasik dışa akım yolları kullanılmaktadır. Ön kamaraya girilmemesi trabekülektomi sonucu oluşan komplikasyonları önlerken göz içi basıncı düşüşü trabekülektomi kadar sağlanamamaktadı(85). Diğer cerrahi tedaviler ise suni drenaj shuntları (Ahmed valve, schocket implantı, molteno implantı vs) ve siklodestrüktif prosedürlerdir(8). 2.6.4. Medikal Tedavi İlaç tedavisi glokom tedavisinde genellikle ilk basamak olarak kullanılmaktadır. Medikal tedavi ile kontrol altına alınan olgularda optik sinir başında çanaklaşma ve görme alanı kaybı daha azdır. Tedavi amacı ile topikal ve sistemik ilaçlar kullanılmaktadır. Bu ilaçlar tek başına, sabit veya sabit olmayan kombinasyonlar halinde kullanılabilir. Tedavinin başarısını hastanın 288 tedaviye uyumu, u ilaç etkileşim mleri, yan etkiler e ve birlikte b olan an sistemik hastalıklarr belirler. 875 yılında pilokarpinn’in keşfi ille başlayıp,, Glokomdaa, medikal tedavinin ggelişimi 18 günümüzdde farklı etk ki mekanizm malarına sah hip birçok ilaçla devam m etmektedirr(3). Şekil 2.8. To opikal GİB D Düşürücü İllaçların Kulllanıma Sunnulduğu Yılllar Medikal teedavide kullanılan ajannlar 7 gruptaa toplanır: 1- Beta blokerler b 2- Semppatomimetik k ilaçlar 3- Paraseempatomim metik ilaçlarr (Kolinerjik k ilaçlar) 4- Hiperrosmotik ilaaçlar 5- Kalsiyyum kanal blokerleri b 6- Karboonik anhidraaz inhibitörrleri 7- Prostaaglandin analogları 29 2.6.4.1. Beta Blokerler Adrenerjik nöronlar, nöromüsküler sinir sonlanmalarında noradrenalin salgılarlar. Adrenalin reseptörleri üç ana tipte bulunmaktadır: 1. Alfa reseptörleri arteryoller, pupilla dalatatörü ve Müller kasında yerleşmişlerdir. Alfa stimülasyonu, hipertansiyon, midriyazis, kapak retraksiyonu ve aközün dışa akım kapasitesinde artışa yol açar. 2. Beta-1 reseptörleri kalp kasında yer alır ve uyarılmalarıyla taşikardi oluştururlar. 3. Beta-2 reseptörleri bronş kaslarında yerleşmiş olup, stimülasyonlarıyla bronkodilatasyon meydana gelir. Beta blokerler, katekolaminlerle yarışmaya girerek, beta agonistlerin beta reseptörleri üzerindeki etkilerini tersine çeviren ajanlardır; bunlar ya non-selektif ya da kardioselektifdirler. Non-selektif beta blokerler beta-1 ve beta-2 reseptörler üzerinde eşit etkiye sahiplerken, kardioselektif blokerler beta-2 reseptörlerine nazaran beta-1 reseptörleri üzerinde daha etkilidirler. Halihazırda betaxolol glokom tedavisindeki mevcut yegane kardioselektif beta blokerdir. Tüm beta blokerler aköz sekresyonunu azaltarak GİB’i düşürürlerken; episkleral venöz basınç, aközün dışa akım kapasitesi veya uveoskleral dışa akım üzerine çok az etkileri vardır. Bu durumun kesin farmakolojik esası hâlâ tam manasıyla anlaşılabilmiş değildir. Bununla birlikte genel nüfusun yaklaşık %10’u bu ilaçlara cevap vermezler. Timolol, pilokarpin ile kombine edildiğinde –bu ikinci ilaç sadece günde iki kez kullanılıyor olsa dahi- iyi bir ilâve etki sağlanabilir. Sempatomimetiklerin ilave etkisi, betoksolol ile kombinasyonlarının muhtemel istisnai hali dışında, pek iyi değildir. Beta blokerler, açının durumu ne olursa olsun glokomun bütün türlerinde fayda gösterirler. Sistemik kontrendikasyonlarının bulunmadığı hallerde, primer açık açılı glokom için ilaç seçimi yapılırken sıklıkla ilk tercihi teşkil ederler. Topikal beta blokerlerin kullanımıyla ortaya çıkan en önemli güvenlik kaygısı ilacın nazal mukoza yoluyla emilmesiyle oluşan beta blokajın görülmesidir. Sistemik yan etkilerin çoğu ilacın kullanıma başlanmasından sonraki ilk hafta içinde görülme eğilimi içindedirler(8). 30 Sistemik absorbsiyonu en aza indirmek şunlarla mümkün olabilir: ‐ En düşük konsantrasyonun mümkün olduğunca seyrek bir şekilde kullanılması ‐ Damla damlatıldıktan sonra yaklaşık 3 dakika boyunca gözleri kapalı tutup, lakrimal kese üzerine parmaklı bası uygulayarak yapılan lakrimal oklüzyon. Bu sayede sadece lakrimal drenaj engellenerek sistemik emilim azaltılmakla kalınmaz, aynı zamanda gözilaç temas süresi uzatılarak ilacın etkinliği artırılmış olur. ‐ Sadece üç dakika boyunca gözleri kapalı tutmak dahi sistemik emilimde takriben %50 azalmaya sebep olacaktır. Beta-bloker preparatları: a. Timolol: Bir non-selektif beta-1 ve beta-2 blokerdir. Etki süresi 30 dakikada başlar, 2 saatte zirve noktasına ulaşır ve 24 saat boyunca devam edebilir. Günde iki kez %0,25 veya %0,5 dozajında kullanılır. Timolol, başlangıçta GİB’de dramatik bir düşüş sağlasa da, takip eden günlerde bu etkisi bazı hastalarda azalış gösterir. Bununla birlikte çoğu hastada ilaç aylar boyunca etkili olsa da, GİB’de hafif bir yükselme eğilimi vuku bulabilir. b. Timolol-LA: Timolol’un günde bir kez kullanım için hazırlanmış uzun etkili preparasyonudur. Yegane sakıncası 5 dakikaya kadar uzayabilen geçici görme bulanıklığı oluşturmasıdır. c. Betaksolol: Nisbi bir kardioselektif beta-1 blokeri olduğundan, akciğer hastalarında timolola nazaran daha güvenle kullanılır. İlaç 30 dakikada etki gösterir, etkisi iki saatte zirveye varır ve oniki saat süreyle devam eder. Günde iki kez %0,5 dozajında kullanılır. GİB’i düşürmede timolola nazaran hafifçe daha etkili olsa da GA’yı korumadaki etkisi daha üstünmüş gibi görünmektedir. d. Levobunolol: Non-selektif beta-1 ve beta-2 blokeridir. Etkisi 1 saat içinde başlar, 2-6 saat arasında zirveye ulaşır ve 24 saat süreyle devam eder. GİB’i düşürmede timolol kadar etkili olup, genellikle günde birkez %0,5 dozajında verilmesi yeterlidir. 31 e. Carteolol: İntrensek sempatomimetik aktivite de sergileyen bir non-selektif beta blokerdir. Kardiopulmoner sisteme nazaran göz üzerinde daha fazla selektif etki gösterdiği için timolola göre daha az bradikardiye sebep olur. Verilişi ve etkinliği timolol ile aynıdır. %1 ve %2 dozajlarında kullanılabilir. f. Metipranolol: Timolola benzer özelliklere sahip bir beta-1 ve beta-2 blokeridir. %0,1 ve %0,3 dozajlarında kullanılır. 2.6.4.2. Sempatomimetik İlaçlar Sempatomimetik ilaçlar, beta agonist etkileriyle aköz dışa akımını artırarak GİB’i düşüren alfa ve beta adrenerjik agonistlerdir. a. Adrenalin: Etkisini 1 saat içerisinde göstermeye başlar ve bu etki 12-24 saat daha devam eder; bu yüzden kullanımı günde iki kezdir. Piyasada %0,5, %1 ve %2’lik preparatları mevcuttur. PAAG hastalarının yaklaşık %30’u adrenalin’e cevap vermez; irritasyon ve konjonktival injection gibi lokal yan etkileri yaygın biçimde görülmektedir. Uzun süreli kullanımında konjonktivada zararsız, siyah renkli, adrenokrom depositleri gelişebilir. Afak hastalarda –kistoid maküler ödem oluşturma ihtimali sebebiyle- %2’lik konsantrasyonundan kaçınmak icap eder.Adrenalinin yol açtığı midriyazisin açı kapanması glokomunu ortaya çıkarabilmesi sebebiyle, kapanabilir açıları bulunan hastalarda da bu ilaçtan kaçınılması yerinde olacaktır. b. Dipivefrin: Göz tarafından absorbe edildikten sonra adrenaline dönüşen bir ön ilaçtır. Kornea penetrasyonu adrenalininkinden onyedi kat daha fazladır. Bu ilacın etki mekanizması ve verilişi adrenalini andırır. %1’lik dipivefrinin oküler hipotansif etkisi %1’lik adrenalininkiyle kıyaslanabilir niteliktedir. Dipivefrin adrenaline göre nisbeten daha az sayıda yan etkiye sahiptir ve bu sebeple adrenalini tolere edemeyen hastalarda kullanılabilir. 32 c. Brimonidin: Bir tür selektif alfa-2 adrenerjik agonisttir; etkisi iki saatte zirve noktasına ulaşır ve oniki saat devam eder. Bu yüzden günde iki kez verilir. Piyasada %0,2’lik preparatı bulunmaktadır. Aköz üretimi azaltıp, uveoskleral dışa akımı artırmak suretiyle GİB’i düşürmektedir. Yegane sistemik yan etkileri ise hafif bir uyuşukluk hali ile kan basıncında –çoğunlukla klinik açıdan önem taşımaksızın- hafif bir azalmadır. Ayrıca hastaların bazılarında oküler irritasyona sebep olabilir. d. Apraclonidin: Bir alfa-2 adrenerjik agonist olup, genellikle laser trabeküloplasti ve YAG laser iridotomi sonrasında görülen tonus artışlarını düzeltmek amacıyla kullanılmaktadır. Yüksek oranlarda oküler yan etkilere sebep olması yüzünden uzun süreli kullanımdaki yeri kısıtlıdır. Piyasada %0,5 ve %1’lik preparatları bulunmaktadır. (8) 2.6.4.3. Parasempatomimetik İlaçlar PAAG’da, kolinerjik stimülatörler aköz dışa akımını artırarak GİB’i düşürürler: İlaç siliyer cismin longitüdinal kasında kontraksiyon oluşturur, böylece skleral mahmuz üzerine bir çekiş gücü tatbik eder ve trabeküler ağda aköz dışa akımını artıracak tarzda değişiklikler meydana getirir. Miyotikler, AAG’daki GİB’i düşürmede hayli tesirli olup, diğer antiglikomatöz ilaçlarla kömbine edildiklerinde iyi bir ilâve etkiye sahiptirler. Pilokarpin, bir beta-blokerle kombine olarak kullanıldığında, günde iki kere verilse dahi iyi bir ilâve etki oluşturabilmektedir. PAKG’de, kolinerjik stimülatörler periferik irisi trabekulumun üzerinden çekecek şekilde pupillada mekanik kontraksiyon oluşturup, açının açılmasını sağlar ve böylece tonusu düşürürler. Miyotiklerin lokal yan etkileri büyük önem taşır ve bu ilaçlara karşı düşük hasta uyumunun da sebebini teşkil ederler. 33 a. Pilokarpin: Bir parasempatomimetik muskarin agonistidir. İlacın etkisi 20 dakika içinde başlar, iki saat zarfında zirve noktasına ulaşır ve altı saat boyunca devam eder. Etki süresinin nisbeten kısa olmasına bağlı olarak bu ilacı, tek başına kullanıldığında günde dört defalık uygulamalarla vermek gerekse de, bir beta-bloker ile kombine edildiği zaman günde iki kez vermek yeterli olabilir. PAAG tedavisinde pilokarpin, en az beta-blokerler kadar güçlü olup sempatomimetiklerden daha etkilidir. %4’ün üzerindeki konsantrasyonların, etki süresinde hafifçe uzama sağlayabilmelerine rağmen, tonusu azaltmada ilâve etkileri yoktur. b. Pilokarpin jel: Plastik jele absorbe edilmiş %4’lük pilokarpinden oluşmaktadır; bu ilaç günde bir kez yatmadan hemen önce verilir ve bu sayede oluşan miyopi ile miyozis sadece uyku esnasında ortaya çıkar. En büyük dezavantajı, bu ilacı kullananların %20’sinde –nadiren görme keskinliğini etkilese de- yüzeysel diffüz korneal buğulanma meydana gelmesidir. c. Pilokarpin geç salınım müstahzarı: Adsorbe edilmiş pilokarpin içeren bir polimerdir; söz konusu pilokarpin sabit bir hızla salınır. Yumuşak kontakt lensi andıran bu membran üst fornikse yerleştirilerek, yedi gün süreyle burada bırakılır. Piyasada bulunan Pilo-20’nin etkinliği %1’lik pilokarpin damlalarına, Pilo-40’ın etkinliği ise %2-4’lük pilokarpin damlalarına eşittir. d. Carbachol: Aynı zamanda hafif bir kolinesteraz inhibitörü olan bir parasempatomimetik muskarin agonistidir. Etkisi 40 dakika içerisinde ortaya çıkar ve 12 saate kadar sürer. Sahip olduğu nisbeten uzun etki süresi sebebiyle bu ilaç günde üç kez kullanılır. Piyasada %3’lük müstahzarları bulunmaktadır. Carbachol, pilokarpine dirençli veya tolerans gösteremeyen vakalarda iyi bir alternatiftir. 34 2.6.4.4. Hiperosmotik İlaçlar Osmotik basınç, solüsyon içindeki partiküllerin büyüklüğünden ziyade sayısına bağlıdır. Bu sebepten ötürü, bir ilacın molekül ağırlığı ne kadar küçükse osmotik tedavide gram başına etkisi o kadar büyük olacaktır. Hiperosmoler ajanlar kanın osmolalitesini yükseltip, kan ve vitreus arasında bir osmotik ‘gradient’ yaratmak suretiyle vitreustaki suyun çekilmesini sağlayarak GİB’i düşürürler. Gradient ne kadar yüksek olursa GİB o kadar fazla düşer. Hiperosmoler ajanın etkili olması için kan-aköz bariyerini aşmaması gerekmektedir. Penetrasyon gerçekleştiği takdirde, bir denklik hali meydana gelir ve başka bir etki oluşamaz. Bu sebeple hiperosmoler ajanlar, kan-aköz bariyerinin sağlam olmadığı inflamatuar glokomların tedavisinde sınırlı bir değere sahiptirler. Hiperosmoler ajanlar, başka türlü temin edilememiş geçici tonus düşürmelerine ihtiyaç duyulduğunda fevkalâde yarar sağlarlar. Bu durum özellikle akut açı kapanması hastaları için de geçerlidir. GİB’in yüksek olduğu intraoküler cerrahi öncesinde de faydalıdırlar. Bu preparatların hızlı bir şekilde verilmeleri ve akabinde hastaların susuzluklarını gidermeleri amacıyla sıvı almalarına müsaade edilmesi gerekmektedir. Hiperosmoler ajanlar kalp ve böbrek hastalarında dikkatle kullanılmalıdırlar. Ayrıca üriner retansiyon, baş ağrısı, sırt ağrısı, bulantı ve mental konfüzyona da sebep olabilir. a. Gliserol: Tatlı bir oral ajandır. Bulantıya mani olmak için limon suyu eklenmesi gerekir. İlacın dozu 1-2g/kg veya -%50’lik solüsyon kullanılıyorsa- 2-4 ml/kg olarak hesaplanır. İlacın etkisi bir saat içinde zirveye ulaşır ve üç saat kadar sürer. Gliserol, vücutta glikoza metabolize olsa da, iyi kontrol altında olmaları kaydıyla diabetiklere de verilebilir. b. İsosorbid: Nane tadında bir oral ajandır. Metabolik yönden değişmeyen (inert) bir madde oldıuğu için, insülin koruması olmaksızın diabetiklere verilebilir. Dozu, gliserolun aynısıdır. 35 c. Mannitol: En yaygın kullanılan intravenöz hiperosmoler ajandır. Sudaki %20’lik çözeltisinin veriliş dozu, 1-2 g/kg veya 5 ml/kg’dır. İlacın veriliş hızının 20-30 dakikalık bir süre içinde 60 damla/dakikayı geçmemesi gerekmektedir. Etkisi 30 dakika içerisinde zirve noktasına ulaşır ve altı saat kadar devam eder. 2.6.4.5. Kalsiyum Kanal Blokörleri Kalsiyum kanal blokerleri günümüzde çeşitli kardiyovasküler ve vazospastik hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Etkilerin hücre membranında voltaj bağımlı Ca kanallarına bağlanarak ekstrasellüler kalsiyum hücre içine girişini engelleyerek gösterirler. İlave olarak orta derecede oküler hipotansif etkilerinin olduğu da görülmüştür. Kalsiyum kanal blokerleri üzerinde yapılan çalışmalar glokom açısından 2 noktada yoğunlaşmaktadır. Bunlar göz içi basıncı ve vazospazm(NTG ile ilişkili olarak)’dır. Hayvanlarda topikal uygulanan kalsiyum kanal blokerleri GİB’de düşüş sağlamıştır. İnsanlar üzerinde yapılan klinik çalışmalar da topikal uygulanan verapamilin GİB’de genel olarak bir düşüş sağladığını göstermiştir. Hayvan deneyleri ve klinik çalışmalar, sistemik uygulanan kalsiyum kanal blokerlerinin ise GİB’de bir değişiklik oluşturmadığını göstermiştir (86,87). Bu grupta en çok kullanılan ilaçlar Diltiazem, Nifedipin, Nimodipin ve Verapamil’dir. Etkilerini humör aköz dışa akımını ve optik sinir kan akımını artırarak gösterirler (88). Kısacası, topikal uygulandıklarında GİB’i düşürmeleri, sistemik uygulandıklarında NTG’lu hastalarda progresyonu yavaşlatmaları bu grup ilaçların hem yükselmiş hem de normal GİB’e sahip glokom hastalarında tedavide yeri olduğunu göstermektedir. 2.6.4.6. Karbonik Anhidraz İnhibitörleri Karbonik Anhidraz Enzimi Enzimler, canlı organizmalarda kimyasal reaksiyonları hızlandıran ve hiçbir yan ürünün oluşmasına fırsat vermeden spesifik olarak %100’e yakın bir ürün sağlayan biyolojik katalizörlerdir. Enzimlerin, bazı bileşikler tarafından hem in vivo hem de in vitro olarak aktivitelerinin azaltılması ve hatta yok edilmesi olayına inhibisyon adı verilir. Buna 366 sebep olann bileşiklerre de inhibiitör denilir.. Enzim ak ktivitesinin inhibisyonu u, biyolojikk sistemlerdde başlı başşına bir koontrol mekaanizması olluşturur. Biir çok ilaçç ve zehirlii bileşik, fonksiyonlarını bu yolla gerçekleştirrirler (89). Karbonik anhidraz enzimi, vüücutta yayg gın olarak bulunan C CO2‘in hid drasyon vee dehidrasyoonunu sağlaayan reaksiyyonu katalizzleyen bir enzimdir. Bu enzim m etkin şekillde proksim mal tubulusllarda ayrıcaa gözde, m midede eritro ositlerde vee beyinde bulunur. b Ay yrıca bu ennzim kan asitliğinin a düzenlenmes d sinde de yer y alan birr enzimdir (biyolojik ( katalizör). k Bu enzim karbondiok ksitle sudann proton ve bikarbonatt iyonlarını hızlı bir şeekilde üretirr ve kullannımını sağllar. Karbonnik anhidraaz vücudum muzun farkklı bölümlerinde sıvıı dengesindde ve pH kon ntrolünde an anahtar rolü oynar(91). Karbonik anhidraz gözde korpuus siliare’dee humör aközün oluşum umunu sağlaar. Enziminn inhibisyonnu humör ak köz salgılannmasının azalmasına needen olur. Karbonik k Anhidraz Enziminin n Gözdeki Mekanizma M ası Enzim, vüücudun bazıı bölgelerinnde H+ ve HCO H 3-‘ün geeçişini gerççekleştirir. Aynı A prosess göz içindeeki korpus siliare s cismiinde de görrülmektedir.. Gözdeki hhücrelerden Na, HCO3iyonlarıylaa humör akö öze taşınır. Bu olay osmotik basın nçla olmaktaadır. Osmottik basıncınn dengesini sağlamak için i su mollekülleri dee hücrelerdeen humör aaköze geçerrler. Bu ikii mör aköz tarafında üretimine ü dayalı yükkselişten kaynaklanan k n bölge araasında hum dengesizliik olursa GİİB’de yükseelme olmakttadır. (92). Karbonik anhidrazın başlıca 2 izoenzimi vardır. v Bun nlardan izoeenzim I mide paryetall hücrelerinnde ve izoen nzim II böbrrek tubulus hücrelerind de, gözde buulunur(93). Bu enzim mlerin işley yişi tam oolarak bilin nmemekle beraber b sisstemin basitleştirilmişş uyarlamassı aşağıdaki şekilde verrilmiştir.(Şeekil 8) (94). 377 Şekill 2.9. Gözdee İyon Transsferleri Şekilde kaan, hücre vee lümende ggerçekleşen n olay basit bir şekilde gösterilmişştir. Buradaa iyonların hücre zarları arasındaaki bir den ngeden kay ynaklanabileecek geçişlleri olduğuu görülmekttedir. Karbo onik anhidrraz enzimi tarafından oluşan H+ ’nın çoğu kısmı kanaa geçerek kanda k bulun nan bazlar tarafından n tutulurken n diğer kıssmı da lüm mene geçer.. Burada prroton NH3 ve v ya diğer asidik tam mponlar taraffından bağllanır. Böyleece ortamdaa amonyum m (NH4+) ve H3PO4 ve bbenzeri prottonlanmış zaayıf asitler ooluşturabilirler. Glokom Tedavisinde T e Kullanılaan Karboniik Anhidraz İnhibitörrleri Karbonik anhidraz in nhibitörleri ssülfonamid,, sülfomat ve v sülfamidd türevleri, antiglokom, a , antiepilepsi, antiobezite ve antitüümor temsillcileri olarak k aplikasyon on gösterirleer. i i, kimyasall olarak sü ülfonamitlerrin değişik türevlerinii Karbonik anhidraz inhibitörleri oluşturan ajanlardır. Doğrudan D kkarbonik anh hidraz enzim mini inhibee ederek ve daha küçükk bir orandaa asidoz oluşturarak o humör akö öz salgılanm masını azalltmak surettiyle GİB’ii düşürürlerr. Enzimin inhibisyonuu ile, siliyerr epitelinin salgı aktivi vitesi %25-3 30 oranındaa azalmaktaadır (95). 38 Karbonik anhidraz inhibitörleri, sistemik olarak verildiklerinde akut glokomların kısa süreli tedavisinde fayda sağlasalar da, uzun süreli kullanımlarda genellikle yüksek görme kaybı riski taşıyan hastalar için rezerve edilmiştir. Miyotiklerle kombine edildiklerinde gayet iyi ilave etki oluştururlar (96). Glokomda kullanılan diklorfenamid, karbonik metazolamid) anhidraz veya lokal inhibitörleri, sistemik (dorzolamid, (asetazolamid, brinzolamid) olarak sınıflandırılabilir. 1- Sistemik Karbonik Anhidraz İnhibitörleri: Bu ilaçlar hümör aköz yapımını azaltarak göz içi basıncını azaltırlar. Kullanımlarını kısıtlayan durum, yüksek oranda sistemik yan etkilere sahip olmalarıdır. a. Asetazolamid: Asetazolamid, Becker tarafından yaklaşık 50 yıl önce glokom tedavisine sunuldu. Asetazolamid aköz hümörün üretimini yaklaşık olarak % 27 azaltır (97). Antimikrobiyal etkinliği olmayan sentetik sülfonamid türevidir. Mide ve bağırsak kanalında kolaylıkla absorbe edilirler. Salgılama suretiyle proksimal tübüllerden itrah edilerek elimine edilir. Tübül hücrelerini humene bakan yüzlerinden etkiler, bu nedenle lumene salgılanması etkinliği yönünden önemlidir. Genellikle tablet formunda kullanılır. Maksimum etkinlik için günlük dozu 1000 mg'dır. Her biri 250 mg olan tabletlerinden günde dört doz, veya her biri 500 mg olan iki yavaş salınımlı kapsül (tablet bağırsakta içeriğini yavaş yavaş bırakır) olarak alınabilir. Yavaş salınan kapsüllerin etkisi daha uzun sürer. Tüm karbonik anhidraz inhibitörleri gibi asetazolamid göz içi basıncını aköz sıvı yapımını azaltarak gösterir. Tüm glokom tiplerinde kullanımı vardır. Majör dezavantajı yan etkileridir: bunlar rahatsızlık verici ve çok sayıdadır, ancak genellikle ilaç tedavisi kesildikten sonra geri döner ve az zararlıdır. Yan etkileri parestezi (kol ve bacaklarda iğnelenme gibi rahatsızlık), işitme güçlükleri, tinnitus (kulaklarda çınlama), iştah ve libido kaybı, acı tat alma (özellikle karbonlu içecekler sonrası), bulantı, vs.dir. İlaç hastanın kan potasyum düzeyini düşürür, ve potasyumdan zengin diyeti, bazen de potasyum hap kullanımını gerektirir. Korkutucu ve ağrılı bir komplikasyonu ürolityazistir (böbrek taşı). Bunun oluşumunu engellemek için hasta içebildiği kadar su içmelidir. 39 Acil durumlarda, mesela GİB'nın çok fazla yükseldiği durumlarda bu ilaç intravenöz verilebilir. Duruma göre günde 500 veya 1000 mg dozunda verilebilir. İlaç GİB'nı oldukça iyi düşürdüğü ve tüm glokom tiplerinde kullanılabildiği için, glokom tedavisinde halen en önemli acil ilaçtır. Çocuklara da verilebilir, ancak dozunun ayarlanması gerekir. b. Diklorofenamid: Asetazolamit kullanımının yüksek oranda yan etkilere neden olması yan etkisi düşük yeni karbonik anhidraz inhibitörleri bulma çabası doğurmuştur. Diklorofenamit bu amaçla üretilmiştir.Fakat klinik çalışmalar ilacın asetazolamitten daha etkili olmadığını ve hatta genellikle daha fazla yan etkiye sahip olduğu görülmüştür.Kullanımı asetazolamite göre, özellikle potasyumun daha belirgin kaybı ile sonuçlanır. Günde bir ile üç defa 50 mg dozda kullanılabilir. Etkisi 1 saat içinde başlar, 3 saatte maksimuma ulaşır ve etki 12 saate kadar sürer. (92-94) c. Metazolamid: Bu ilaç da daha az yan etkisi olan karbonik anhidraz inhibitörleri bulma çabaları sonucu geliştirilmiştir. Basınç düşürücü etkisi ile asetazolamid ile karşılaştırılabilir. Asetazolamitin 500 mg dozu 5-6 mm-Hg’lık bir göz içi basıncı düşüşü yaparken metazolamit düşük dozlarda 3 mm-Hg’lık düşüşler yapar (65). Metazolamid asetazolamide kıyasla yağda daha çok çözünür ve plazma proteinlerine daha az oranda (%55) bağlanır. Oküler dokulara daha iyi difüzyonu vardır. Ağır yorgunluk, ve bazı olgularda depresyona yol açar. Metazolamit 50 ile 100 mg arası dozlarda günde iki veya üç defa kullanılır. d. Etoksozolamit: Etoksozolamit in-vitro klinik çalışmaların da en etkili karbonik anhidraz inhibitörüdür. Bununla beraber onun aktivitesi in-vivo çalışmalarda plazma proteinlerine yüksek oranda bağlanması sebebiyle azalmaktadır. 125 mg etoksozolamit tabletinin alınmasından sonra göz içindeki basınç 2 saat içinde düşmeye başlar, 1-5 saatlerinde minimuma ulaşır, 12 saatten sonra ise GİB temel haline tekrar döner (72). Sistemik karbonik anhidraz inhibitörlerinin önemli yan etkileri sebebi ile bu sınıf ilaçların topikal formlarını geliştirmek gerekmiştir. Sistemik yan etkileri azalırken lokal reaksiyonlarda artış görülmüştür (71). 40 2- Lokal Karbonik Anhidraz İnhibitörleri Karbonik anhidraz enzimi inhibitörlerinin lokal kullanımı 1989 yılında ortaya atılmıştır ve iyi tolore edildiği, GİB düşürmede etkili olduğu görülmüştür. 1954 yılından beri sistemik yolla kullanılan asetazolamid, metazolamid, etokzolamid ve diklorfenamid lokal bir etkiye sahip değildir. Lokal etkili karbonik anhidraz inhibitörlerinde göz önüne alınması gereken bazı güçlükler olmaktadır. Bunlar zayıf oküler penetrasyon, solüsyon içerisinde zayıf solubilite, oküler irritasyon ve hiperemidir. Bir diğer lokal kullanılan karbonik anhidraz inhibitörü Brinzolamid olup, l0mg/ml süspansiyon halinde %1'lik göz damlasıdır. Ph 7.5 olduğundan dorzolamidde olduğu gibi oküler irritasyon ve konjonktiva hiperemisi görülmemektedir. Gözde yanma, batma hissi olmaz. Sabah akşam damlatmak göz içi basıncını düşürmekte etkilidir. Gerekirse günde üç defa da kullanılabilir. Dorzolamid damlatıldığı zaman ağızda acı metalik bir tad bırakır, fakat bu durum brinzolamid ile görülmez (97). a. Dorzolamid: Sistemik karbonik anhidraz inhibitörleri gibi CAII’ yi bloke ederek hümör aköz prodüksiyonunu azaltır. Deneysel çalışmalara %2’lik konsantrasyonda maximum göz içi basıncını düşürücü etkinin geliştiğini göstermiştir. Dorzolamidin sistemik karbonik anhidraz inhibitörlerinde rastlanan majör sistemik yan etkileri doğurmaması, iyi tolere edilmesi, pupil çapım etkilememesi, asit baz ve elektrolit bozukluklarına neden olmaması, kan basıncı ve kardiyak nabızda değişiklik yaratmaması önemli olumlu özellikleridir. Diğer olumlu özelliği, yapılan çalışmalarda ilacın retina kan akımını arttırdığı gösterilmiştir. Dorzolamidin timolol ile kombine kullanılmasında oldukça aditif bir etkinin gözlenmesi (Dorzolamid %0,5’lik timolol ile kombine kullanıldığında göz içi basıncında 4,2 mmHg ek düşüş oluşuyor) bu iki ilacın birleştirilerek kullanılması düşüncesini doğurmuştur. Timolol %0,5 ile dorzolamid %2’nin kombinasyonu 1998’de tedaviye sunulmuştur. Ayrıca topikal karbonik anhidraz inhibitörlerinin sistemik karbonik anhidraz inhibitörleriyle kullanılması önerilmemektedir(98). Dorzolamid, genellikle günde iki kez % 2’lik göz damlası olarak kullanılır. % 0.5-1-2 dozlarda 8 saat etkilidir. Orta düzeyde GİB düşüşü sağlar. Asetazolamid ile olduğu gibi dorzolamidin oküler perfüzyonu arttırdığının belirtileri vardır. Bu bozuk kan akımının 41 olduğu olgularda özellikle faydalıdır. Uygulama sonrası hafif bir yanma olabilir, gözler biraz kızarabilir. Kornea problemi olanlarda, durumlarında hafif bir bozulma olabilir. Bazı hastalarda geçici acı tadı hissedilebilir, bu da damlanın bir kısmının göz yaşı kesesinden gözü terk ederek buruna ve oradan ağza boşalması sebebiyledir. Anlamlı sayıda alerjik reaksiyon da görülmüştür. b. Brinzolamid: 1998’de %1’lik konsantrasyonda tedaviye sunulmuştur. Dorzolamid gibi CAII izoenzimini bloke ederek humör aköz yapımını azaltan sülfonamid türevi bir ilaçtır(99). Brinzolamid %1 lik lokal konsantrasyonda günde iki defa damlatılır. GİB'i dorzolamid kadar etkili düşürürken daha az yan etki bildirilmiştir(71). Silver ve arkadaşlarının çaşılmalarında PAAG ve oküler hipertansiyon tanılı 572 hastada günde 2 ve 3 kez uygulanan %1’lik brinzolamid, günde 3 kez uygulanan dorzolamid %2 ve günde 2 kez uygulanan timolol %0,50 ile karşılaştırılmıştır. Hastaların bazal ve 3 aylık tedavi sonrasındaki GİB’leri ölçülmüştür. Ortalama GİB’deki azalma günde 2 kez brinzolamid uygulanan hastalarda 3,8-5,6 mm-Hg bulunuştur. Dorzolamid uygulananlarda 4,3-5,9 mm-Hg’lık ortalama bir düşüş kaydedilmiştir. Bu üç sonuç arasında istatistiksel olarak bir fark saptanmamıştır. Ancak timolol uygulanan grupta GİB’deki düşüş 5,2-6,3 mm-Hg olarak ölçülmüş ve bu düşüşün diğer uygulamalardan istatistiksel olarak daha fazla olduğu görülmüştür(99). 2.6.4.7. Prostaglandin Analogları Glokom tedavisinde son yıllarda geliştirilmiş ajanlardır. Prostaglandin F2α’nın hayvan modellerde uveaskleral dışa akımı artırarak GİB’i düşürdüğünün gözlenmesinden sonra bu sahadaki araştırmalar yoğunlaşmıştır(100). Günde bir defa akşamları monoterapi veya kombine tedavide kullanılırlar. a. Unoprostone isopropyl: Kullanıma sunulmuş ilk ajandır. %0,12 konsantrasyonda günde 2 defa kullanılır. Latanoprost’a göre 100 kat daha zayıf bir FP-reseptör agonistidir. GİB düşürücü etkinin timolol ile eşit olduğu ifade edilmektedir (101). Normal ve NTG olgularda hafif fakat önemli ölçüde retroorbital kan akımını artırıcı etkisinin olduğu bildirilmiştir (102). Konjonktival folliküller, yanma, hiperemi, iris pigmentasyonu, bulantı, kusma gibi yan etkileri vardır (101). 42 b. Latanoprost: Esterlenmiş, lipofilik bir pro-ilaçtır. Korneada enzimatik hidrolize uğrayana kadar inaktif durumda kalır ve ondan sonra biyolojik olarak aktif latanoprost asidi oluşur (103). Uveaskleral dışa akımı artıran latanoprost, uveaskleral dışa akımı bloke eden pilokarpin ile additive etkiye sahiptir. İriste renk değişikliği, konjonktival hiperemi, yanma ve batma, hipertrikosis ve kirpiklerde hiperpigmentasyon, ön üveit ve arka kapsül perforasyonu olan gözlerde kistoid makula ödemi(KMÖ) yapabilir (104). c. Travoprost: Bir ester pro-ilaç olan travoprost, korneal hidrolitik enzimler vasıtası ile asid forma dönüştürülür. Diğer prostanoidler gibi uveoskleral dışa akımı artırarak GİB’i düşürür. d. Bimatoprost: Diğer prostamidler gibi bir pro-ilaç değildir. Yapılan çalışmalar ilacın uveoskleral ve trabeküler dışa akımı artırarak etki ettiğini, humör aköz yapımı üzerine etkisi olmadığını göstermiştir(105). Konjonktival hiperemi, perioküler pigmentasyon, herpes simpleks reaktivasyonu ve KMÖ gibi komplikasyonlar yapabilir(106). 433 Tablo 2.1. Antigllokom İlaç Ailesinin A Teemel Özelliikleri(3) (*) Unoprosston: Günde 2 kez, % 20 GİİB azalması (**) Tafluprrost (koruyucu usuz prostaglaandin), ülkeyee bağlı olarak 2008 2 yazındann beri piyasad da, Sayısal değer d verilmeeyen yerlerde, 0 (minimun)//++++ (maksimum) ölçeği kkullanılmıştır. 44 Tıbbi Tedaviye Başlayış İdeal şartlarda başlangıçta sadece gözlerden biri tedavi edilir ve bu sayede diğer göz kontrol olarak kullanılabilir. Tedavi edilen gözün basıncındaki –dalgalanma ihtimaline karşı ilaç tarafından sağlandığı belli olan- 4 mm-Hg ya da daha fazla bir düşüş anlamlı olarak kabul edilir ve ardından diğer gözün tedavisine geçilebilir. Hâlihazırda başlangıç tedavisi sıklıkla bir beta blokerle yapılmaktadır. Pulmoner hastalığı bulunanlarda latanoprost, dorzolamide veya monidine kullanılabilir. Miyotikler, çok etkili antiglokom ilaçları olmalarına rağmen oküler yan tesirleri sebebiyle başlangıç tedavisinde kullanılmamaktadırlar. Göz içi basıncındaki azalma tatmin edici değilse aşağıdaki tedavi tercihlerine başvurulabilir. 1- İlacın gücünü artırma: Mesela pilokarpin’in gücünü %1’den %4’e yükseltmek fayda sağlayabilse de timolol’ü %0,25’ten %0,5’e yükseltmenin göz içi basıncını ilaveten düşürmesi beklenmemektedir. 2- Başlangıçtaki ilacın kesilerek bir başkasıyla değiştirilmesi: Mesela beta-bloker kullanımına son verilerek yerine latanoprost veya brimonidine verilebilir. 3- Bir başka ilacın tedaviye eklenmesi: Pilokarpin ve ya dorzoolamid’in bir betablokerin yanına eklenmesi –sağlayacağı ilâve etkilerden ötürü- denenmeye değer. Pilokarpin ve dorzolamid, bir beta-bloker ile kombine olarak kullanıldığı vakit günde sadece iki kez verilse dahi etkili olabilmektedir. Birden fazla ilaç kombine olarak kullanıldığında hastaya –ikinci damlanın birinciyi yıkayıp götürmemesi için- damlalar arasında asgari beş dakika beklemesi öğütlenmelidir(3). 2.6.4.8. Kombine İlaç Preparatları Glokom hastalarının %40-75’inde iki yıldan uzun süreli monoterapinin ardından GİB’de tatmin edici düşüş elde edilememektedir. Monoterapinin GİB’i yeterli derecede düşürmediği düşünülüyorsa, ikinci bir ilaç eklenmeden önce monoterapinin değiştirilmesi düşünülmelidir. İlaç uyumunun sorun olma olasılığı yüksek olduğundan, mümkünse çoklu topikal tedaviden kaçınılmalıdır. Açık açılı glokomda, önceden uygulanmamışsa, laser trabeküloplasti de düşünülebilir. Ancak bir hastada GİB’in istenen düzeye inmesinde tek bir ilacın yeterli olmadığı durumlar vardır ve bu durumlarda ilave tedavi gerekmektedir. GİB’in düşürülmesinde, 45 beta-bloker preparatlarının prostaglandin/prostamid, karbonik anhidraz inhibitörü, pilokarpin ya da brimonidin ile birlikte kullanımının bu ilaçların tek başına kullanıldığı uygulamalara göre daha etkili olduğu gösterilmiştir(3). ‐ Antiglokom göz damlaları bir arada kullanılabilmekte, ayrıca laser ya da cerrahi tedavilere de eklenebilmektedir. ‐ Aynı farmakolojik gruba dahil olan ilaçlar bir arada kullanılmamalıdır. ‐ Mümkün olduğunca, sabit kombinasyonlu ilaçlar, aynı ilaçlarla iki ayrı uygulama yapılmasına tercih edilir; henüz kanıtlanmamış olmasına rağmen bu uygulama doz uygulama sayısını azaltarak tedaviye uyumu artırabilir. Sabit kombinasyonlar ile gözlerin maruz kaldığı günlük koruyucu miktarı azaltılabilir. ‐ Çoğu hastada ayrı şişelerde ikiden fazla ilacın kullanılması ya da sabit bir kombinasyona birden fazla ilaç eklenmesi önerilmemektedir. ‐ Ek ilaç(lar), yalnızca hedef GİB’e ulaşmak için gerektiğinde kullanılmalıdır. ‐ İlaç kombinasyonlarının etkisi yalnızca GİB düşüşü açısından değerlendirilir. ‐ GİB üzerindeki etkilerinin aynı olduğu varsayılmakta ve hiçbir ilaç kombinasyonunun OSB ve GA korunması bakımından diğerlerinden daha üstün olup olmadığı bilinmemektedir. ‐ İlk seçenek tedavi etkili olmadıysa ya da taşifilaksi oluştuysa, başka bir ilaç eklemek yerine ilk tedavi değiştirilir. ‐ Tavsiye edilen dozun yükseltilmesi GİB düşüşünü arttırmayacaktır ve sadece daha fazla yan etkiye neden olacaktır. Sabit Kombinasyonlu İlaç Preparatları Sabit kombinasyonlu göz damlaları, tek bir şişe içerisinde iki terapötik ilaç içermektedir. Başta hasta uyumunu artırma potansiyeli olmak üzere çeşitli avantajları ve azaltılmış koruyucu düzeyi nedeniyle daha az yan etkileri bulunmaktadır. Kombine ürünlerin ayrıca daha az oküler yan etkiye neden olduğu gösterilmiştir. Bütün bu sabit kombinasyon göz damlaları beta-bloker içerdiğinden, yeni sabit kombinasyonlu ilaçlar reçetelenirken beta-blokerler açısından tüm kontrendikasyonları dışlamak gerekmektedir. Etken madde miktarı iki katına çıkacağından ve buna bağlı olarak yan etki olasılığı artacağından, iki sabit kombinasyonun kombine edilmesi önerilmez(3). 46 Günümüzde piyasada bulunan sabit kombinasyonlu preparatların içerikleri aşağıdaki gibidir; Metipranolol %0,1 + Pilokarpin HCL %2 Timolol %5 + Pilokarpin HCL %2-4 Karteolol HCL %2 + Pilokarpin HCL %2 Dorzolamid HCL %2 + Timolol maleat %0,5: 2X1 dozda kullanılmaktadır. GİB’nda %30-35 oranında düşüş sağladığı gösterilmiştir. Astım, KOAH, sinüs bradikardisi(<60 atım/dk), komplet AV blok, hiperkloremik asidoz ve bileşenlere karşı hipersensitivite durumlarında kontraendikedir. Obstrüktif AC hastalığı öyküsü ise rölatif bir kontraendikasyondur. Latanoprost %0,005 + Timolol maleat %0,5: Birlikte GİB’de %20-35’lik bir düşüş sağlarlar. Sabit kombinasyon tedavisi sabah 1X1 dozda kullanılır. Kontrendikasyonları astım, KOAH, sinüs bradikardisi(<60 atım/dk), komplet AV blok, hiperkloremik asidoz ve bileşenlere karşı hipersensitivite durumlarıdır. Brimonidin %0,2 + Timolol maleat %0,5: GİB’de %20-25’lik bir düşüşe neden olmaktadır. Çocuklarda, MAO inhibitörü kullananlarda ve ciddi bronşial astımı, konjestif kalp yetmezliği, ciddi bradikardisi, komplet AV bloğu bulunan hastalarda kullanılması kontraendikedir. Bimatoprost %0,3 + Timolol maleat %0,5: GİB’nda %20’den fazla bir düşüş sağlamaktadırlar. Fiks kombinasyon 1X1 dozda sabahları kullanılmaktadır. Maküler ödem açısından risk faktörü olan hastalarda dikkatli kullanılmalıdır. Astım varlığı veya hikayesi, ciddi obstrüktif akciğer hastalığı gibi reaktif hava yolu hastalıklarında, sinüs bradikardisi, 2. ve 3. derece AV bloklarda ve kalp yetmezliği durumlarında kontraendikedir. Travoprost %0,004 + Timolol maleat %0,5: GİB’de %25-30’luk düşüş sağlarlar. Kombinasyon 1X1 dozda kullanılır. Kesin kontraendikasyonları ciddi bronşial astım, konjestif kalp yetmezliği, ciddi bradikardi ve komplet AV bloğudur. Brinzolamid %1 + Timolol maleat %0,5 (prezervan içermiyor.)(107). 47 2.6.5. Gebelerde ve Emzirenlerde Glokom İlaçlarının Kullanılması Gebelerde ve emziren annelerde glokom ilaçlarının kullanılmasıyla ilgili çok az bilgi bulunmaktadır. FDA, Brimonidin’i sınıf B, diğer glokom ilaçlarını sınıf C olarak belirlemiştir. KAİ kemirgenlerde teratojeniktir, prostaglandin analogları uterus kasılmalarını artırır. Elimizde insan verileri olmasa da KAİ doğurganlık çağındaki kadınlarda ve hamilelerde kullanılmamalıdır. Beta-blokerler sütte 5 kat fazla konsantre olduğundan kontrendikedir. İnfantlarda beta blokerler ve briminidinin etkilerinden dolayı emziren annelerde kullanılmamalıdır. Genel olarak bu hastalarda medikal tedaviyi mümkün olduğu kadar azaltmak önemlidir. Görsel kaybın önemli olduğu hastalarda laser trabeküloplasti düşünülebilir(108). 2.6.6. Hasta Uyumu Hasta uyumu glokomun medikal tedavisinde de büyük önem taşımaktadır. Hasta uyumunu artırmanın ilk kuralı hastayı eğitmektir. Tedavinin önemini ve faydasını anlayan hastanın uyumu daha iyi olacaktır. Görme yetersizliği, GİB değerlerine ilişkin endişeler, preparatların genel ve bilhassa lokal yan etkileri, ilaç sayısı, ilaçların kullanım sıklığı ve zamanı, ilaçların maliyeti, hastanın yaşı, kültür düzeyi, hastalığının bilincinde olması da hasta uyumunu etkileyen diğer faktörlerdir(109). 2.6.7. Medikal Tedavide Başarısızlık Sebepleri 1- Hedeflenen değerin daha işin başında yetersiz tutulması: Göz içi basıncının istatistiksel normal değerlerin üst kısmında seyretmesi halinde, nisbeten yaygın olarak ilerleyici görme kaybı ortaya çıkmaktadır. 2- Tıbbi tedaviye uyumsuzluk, hastaların asgari %25’inde ortaya çıkar. 3- Tıbbi tedavi altındaki hastalarda göz içi basıncında geniş dalgalanmalar sıklıkla vuku bulur(8). 48 3. TARTIŞMA VE SONUÇ Geri dönüşümsüz körlüğün önde gelen sebeplerinden biri olan glokom tüm körlüklerin %14’ ünden sorumludur (110). Tüm dünyadaki körlük nedenleri arasında ise diabetten sonra ikinci sıradadır (51). Early Manifest Glaucoma Trial ( EMGT), başlangıç GİB değerlerine göre GİB‘de %25 düşmenin, görme alanı progresyonunu %50 azalttığını bildirmektedir. Ayrıca bu çalışmada, her 1 mm-Hg’lik GİB düşüşünün görme alanı progresyonunu %10 azalttığı söylenmektedir (78). 1636 oküler hipertansiyon hastasında uygulanan Ocular Hypertension Treatment Study ( OHTS)’de, oküler hipertansiyon hastalarında başlangıca göre %20‘lik GİB düşüşünün glokomatöz hasarı geciktirdiğini veya engellediğini göstermiştir (28). Glokom sinsi bir hastalık olup tedavisi medikal ve cerrahi olarak yapılabilmektedir. Günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte tedavi seçenekleri de artmaktadır. Advanced Glaucoma Intervention Study ( AGIS), 591 açık açılı glokom hastasında yapılmış, prospektif, randomize bir çalışmadır (111). Hastalar iki tedavi grubuna ayrılmıştır: argon lazer trabeküloplasti sonrasında trabekülektomi ve tekrar trabekülektomi uygulanan hastalar ve trabekülektomi sonrasında argon lazer trabeküloplasti ve tekrar trabekülektomi uygulanan hastalar. GİB ve görme alanı progresyonu ilişkisi hastalarda 6 yıl süreyle takip edilmiştir. Çalışmanın sonuçlarında; ilk 2 senede, ortalama GİB 17,5 mm-Hg‘den yüksek olan gözlerde,1 mm-Hg‘ den yüksek olan gözlere göre belirgin görme alanı progresyonu bildirilmiş ve görme alanı kötüleşmesi 6 senede giderek artmıştır. Ayrıca 6 yıllık takip süresince GİB 18 mm-Hg olan gözlerde görme alanı progresyonu gelişmemiştir. Glokomun medikal tedavisi, monoterapi ve sabit kombinasyonlu tedaviler olmak üzere 2 şekilde değerlendirilir. Yapılan çalışmalarda, monoterapide aynı grup içindeki glokom 49 ilaçlarının etki mekanizmaları gibi GİB düşürücü etkinliklerinin de benzer olduğu görülmüştür. Hastanın tedavisindeki dezavantajlar sebebiyle ilaç değiştirilmek istendiğinde aynı grup içindeki ilaç değişimi, klinik olarak belirgin bir GİB düşüşüne neden olmamaktadır. Yine de ilaca verilen yanıt her hastada değişmektedir ve bazen grup içi ilaç değişimi istenen yanıtı almayı sağlamaktadır. Grup içi ilaç değişimi genellikle yan etkileri azaltmak için tercih edilmektedir(107). Monoterapinin sabit kombinasyonlu tedaviyle karşılaştırıldığı bazı çalışmalarda sabit kombinasyonlu preparatın ve kombinasyon bileşenlerinin ayrı ayrı kullanımları karşılaştırıldığı zaman, GİB üzerindeki düşürücü etkilerinin benzer olduğu ancak sabit kombinasyonun ayrı kullanıma göre konjonktival hiperemiye daha az neden olduğu (sırasıyla %8.5, %18.9) ve bunun ayrı kullanıma göre bir üstünlük sağladığı bildirilmiştir(112). Yine de önceleri monoterapide yaşanan tercih karışıklığı, kombine tedavilerin çoğalması ve yeterli çalışmaların henüz tamamlanamamış olması nedeniyle günümüzde kombinasyon tedavileri için de yaşanmaya başlanmıştır. Bu sorunun çözülebilmesi için, bu alanda daha çok çalışmanın yapılması gereklidir. Ancak yine de sonuç olarak, monoterapinin yeterli olmadığı hastalarda, hasta uyumunun ve memnuniyetinin daha üstün olması, ilaç etkinliğinin daha yüksek ve maliyetin düşük olması gibi avantajları göz önünde tutulduğunda, sabit kombinasyonlar ikili kullanımlar karşısında günümüz glokom tedavisinde yerlerini almışlardır. 50 4. KAYNAKLAR 1. Quigley HA. Tielsch JM. Katz J. et al. Rate of progression in open-angle glaucoma estimated from cross-sectional prevalence of visual field damage. Am J Ophthalmol 1996; 122: 355-363. 2. Heıjl A. One- and two-sessıon laser trabeculoplasty. A randomızed, prospectıve study. Acta Ophthalmologica 1984; 62(5): 715-724. 3. Europen Glaucoma Society, Glokom İçin Terminoloji ve Rehber. (2003). 4. American Academy Of Ophtalmology. Glaucoma. 2007-2008 5. Transplantation of Retinal Pigmented Epithelium to the Relatively Immunologically Privileged Subretinal Space.” G. Kozielec and C. Garcia. University of Texas Medical School Award for Outstanding Research at Research Bazaar 1991. 6. Cibis G, Anderson RF, Ferris FL. Anatomy of orbit and adnexia. Fundamentals and Principles of Ophthalmology. American Academy of Ophthalmology Section I, San Francisco, California 1990; 102-104. 7. Erythrocyte deformability in high-tension and normal tension glaucoma - Ateş H, Üretmen Ö., Temiz A., Andaç K. Int Ophthalmol 1998; 22:7-12. 8. Jack J. Kanski: Clinical Ophthalmology third edition 1994. The Glaucomas. 150250. 9. Türk Oftalmoloji Derneği Akademik Eğitim Programı,26.Ulusal oftalmoloji kursu, Glokom,Nisan-2006 10. Zimmerman R, Sakiyalak D, Krupin T, et al. Primary open-angle glaucoma. In: Yanoff M, Duker JS, editors. Ophthalmology. St. Louis IL: Mosby, Inc; 2004. 11. Iester M, Broadway D, Mikelberg FS, Drance SM. A comparison of healthy ocular hypertension, and glaucomatous optic disc topographic parameters. J Glaucoma 1997; 6: 363-370. 12. Tylefors B, Negrel AD. The global impact of glaucoma. Bull WHO 1994; 72:323326. 51 13. Preffered Practice Patterns Committe, Glaucoma panel,1996. 14. Guyton AC, Hall JE. Textbook of medical physology 9nt ed. Philadelphia W.B. Sounders 1996; xliii: 1148. 15. Ehlers N, Bramsen T, Sperling S. Applanation tonometry and central corneal thickness. Acta Ophthalmol 1975; 53: 34-43. 16. Gordon MO, Beisler JA, Brandt JD, HEUER dk. The Ocular Hypertension Treatment Study: baseline factors that predict the onset of primary open-angle glaucoma. Arch Ophthalmol 2002; 120: 714-20. 17. Daughty MJ, Zaman ML. Human corneal thickness and its impact on intraocular pressure: a review and metaanalysis approach. Surv Ophthalmol 2000; 44: 367408. 18. Toris CB, Yablonski ME, Wang YL, Camras CB. Aqueous humör dynamics in the aging human eye. Am J Ophthalmol 1999; 127: 407-412. 19. Sommer A, Tielsch JM, Katz J. Relationship between intraocular pressure and primary open angle glaucoma among white and black Americans. Arch Ophthalmol 1991; 109: 1090–1095. 20. Perkins ES. The Bedford glaucoma survey: 1. Long term follow-up of borderline cases. Br J Ophthalmol 1973; 57: 179–185 21. Hoskins Jr. HD, Kass M: Primary open-angle glaucoma, Becker-Shaffers Diagnosis and Therapy of the Glaucomas, Klein EA. Mosby, st. Louis 1989; 277301. 22. Erturk H. Primer acık acılı glokom. Turaclı ME, Onol M, Yalvac SI (edit): Glokom. SFN yayıcılık Ankara 2003; 69-76. 23. Carins J.E: Glaucoma. Williams and Wilkins, USA;1986, Volume 2, s: 711 720. 24. Argus WA. Ocular hypertension and central corneal thickness. Ophthalmology 1995; 102: 1810-1812. 25. Medeiros FA, Sample PA, Weinreb RN. Corneal thickness measurements and visual function abnormalities in ocular hypertensive patients. Am J Ophthalmol 2003; 135: 131-7. 26. Demirel S, Johnson CA. Incidence and prevalence of short wavelength automated perimetry deficits in ocular hypertensive patients. Am J Ophthalmol 2001; 131: 709-15. 52 27. Quigley HA, Enger C, Katz J, et al. Risk factors for the development of glaucomatous visual field loss in ocular hypertension. Arch Ophthalmol 1994; 112: 644–649. 28. Kass MA, Heuer DK, Higginbotham EJ, et al. The Ocular Hypertension Treatment Study: a randomized trial determines that topical ocular hypotensive medication delays or prevents the onset of primary open-angle glaucoma. Arch Ophthalmol 2002; 120: 701-13. 29. Leske MC, Nemesure B, He Q, et al. Patterns of open-angle glaucoma in the Barbados Family Study. Ophthalmology 2001; 108: 1015-22. 30. Tielsch JM, Katz J, Sommer A. Family history and risk of primary open angle glaucoma: The Baltimore Eye Survey. Arch Ophthalmol 1994; 112: 69–73. 31. Copt RP, Thomas R, Mermoud A. Corneal thickness in ocular hypertension, primary open-angle glaucoma, and normal tension glaucoma. Arch Ophthalmol 1999; 117: 14-16. 32. Singh RP, Goldberg I, Graham SL, et al. Central corneal thickness, tonometry, and ocular dimensions in glaucoma and ocular hypertension. J Glaucoma 2001; 10: 206-10. 33. Doughty MJ, Zaman ML. Human corneal thickness and its impact on intraocular pressure measures: A review and meta-analysis approach. Surv Ophthalmol 2000; 44: 367-408. 34. Ehlers N, Bramsen T, Sperling S. Applanation tonometry and central corneal thickness. Acta Ophthalmol 1975; 53: 34-43. 35. David R, Zangwill L, Badarna M, Yassur Y. Epidemiology of retinal vein occlusion and its association with glaucoma and increased intraocular pressure. Ophthalmologica 1988; 197(2): 69-74. 36. Costa VP, Moster MR, Wilson RP, Schmidt CM et al: Effects of topical mitomycin C on Primary Trabeculectomies and Combined Procedures. Br J. Ophth 1993; 77: 693-697. 37. Whitacre MM, Stein RA, Hassanein K. The effect of corneal thickness on applanation tonometry. Am J Ophthalmol 1993; 115: 592-596. 38. Şimşek Ş. Göz Hastalıkları Cep Kitabı/Temel Öğreti, MN Medikal&Nobel, 2007: 99-105. 53 39. Kaufmann C, Bachmann LM, Thiel MA. Comparison of dynamic contour tonometry with Goldmann applanation tonometry. Invest Ophthalmol Vis Sci 2004; 45: 3118–3121. 40. Doyle A, Lachkar Y. Comparison of dynamic contour tonometry with Goldmann applanation tonometry over a wide range of central corneal thickness. J Glaucoma 2005; 14: 288–292. 41. Yves CA. What do we measure with various techniques when assessing IOP? Survey of ophthalmology 2007; 52(2): 105-108. 42. Palmberg P. Gonioscopy. In: Ritch R, Shields MB, Krupin T (eds). The Glaucomas. St. Louis, Mosby 1996; 455-469. 43. Spaeth GL. The normal development of the human chamber angle: a new system of descriptive grading. Trans Ophthalmol Soc UK 1971; 91: 709-739. 44. Alward WLM. Color atlas of gonioscopy. London, Mosby, 1994. 45. Frisen L. High-pass resolution perimetry and age-related loss of visual pathway neurons. Acta Ophthalmol (Copenh) 1991; 69: 511-5. 46. Apaydın A, Güllülü G, Ovalı T, ve ark. Temel Göz Hastalıkları. Aydın P, Akova AY, editörler. Ankara: Günes Tıp Kitabevi; 2001. 47. Jonas JB, Budde WM. Diagnosis and pathogenesis of glaucomatous optic neuropathy: morphological aspects. Prog Retin Eye Res. 2000; 19(1): 1-40. 48. Flammer J. Glaucoma. Verlag Hans Huber, Bern, 2001. 49. Mirza GE, Karakucuk S, Temel E. Comparison of the effects of 0.5% timolol maleate, 2% carteolol hydrochloride, and 0.3% metipranolol on intraocular pressure and perimetry findings and evaluation of their ocular and systemic effects. J Glaucoma 2000; 9: 45-50. 50. Yaycıoğlu RA, Türker G, Akdöl S, Acunas G, Izgi B. The effects of beta-blockers on ocular blood flow in patients with primary open angle glaucoma: a color doppler imaging study. Eur J Ophthalmol 2001; 11: 37-46. 51. Quigley HA. Number of people with glaucoma worldwide. Br J Ophthalmol 1996; 80(5): 389–393. 52. Goldberg I. How common is glaucoma worldwide in Weinreb RN, Kitazawa Y, Krieglstein G (eds): Glaucoma in the 21st Century. London, Mosby International 2000; 3–8. 54 53. Thylefors B, Negrel AD, Pararajasegaram R, et al. Global data on bilindness. Bull World Health Organ 1995; 73: 115-121. 54. Coffley M, Reidy A, Wormald R, et al. Prevalence of glaucoma in the west of Ireland. Br J Ophthalmol 1993; 77: 17-21. 55. Bourne RR, Sukudom P, Foster PJ, et al. Prevalence of glaucoma in Thailand: A population based survey in Rom Klao District, Bangkok. Br J Ophthalmol 2003; 87: 1069–1074. 56. Racette L, Wilson MR, Zangwill LM, Weinreb RN, Sample PA. Primary openangle glaucoma in blacks: a review. Surv Ophthalmol 2003; 48: 295-313. 57. Quigley HA, Vitae S. Models of open-angle glaucoma prevalence and incidence in the United States. Invest Ophthalmol Vis Sci 1997; 38: 83–91. 58. Yoshida M, Okada E, Mizuki N, et al. Age-specific prevalence of open-angle glaucoma and its relationship to refraction among more than 60.000 asymptomatic Japanese subjects. J Clin Epidemiol 2001; 54: 1151-1158. 59. Krieglstein, GK. Erblindung durch Glaukom. [Blindness caused by glaucoma]. Ophthalmologe 1993; 90: 554-6. 60. Baleanu D, Michelson G. Diagnostics and therapy for normal tension glaucoma. Klin Monatsbl Augenheilkd 2005; 222: 760-771. 61. Mukesh BN, McCarty CA, Rait JL, Taylor HR. Five year incidence of open angle glaucoma, the visual impairment project glaucoma. Ophthalmology 2002; 109: 1047-1051. 62. Tielsch JM, Katz J, Sommer A. Racial variations in the prevalence of primary open angle glaucoma. The Baltimore Eye Survey. JAMA 1991; 266 (3): 369-374. 63. Yalvaç IS: Glokom Açısından Gözün Embriyoloji, Anatomi ve Fizyolojisi. Temel Göz Hastalıkları, Bölüm 35. Editör: Aydın P, Akova YA, Güneş Kitabevi, Ankara 2010; 457-463. 64. Iwabe S, Moreno-Mendoza NA, Trigo-Tavera F, Crowder C, García-Sánchez GA. Retrograde axonal transport obstruction of brain-derived neurotrophic factor (BDNF) and its TrkB receptor in the retina and optic nerve of American Cocker Spaniel dogs with spontaneous glaucoma. Vet Ophthalmol 2007; 10(1): 12-19. 65. Shields MB: Textbook of glaucoma. Williams and Wilkins, third edition,1992, 84-125. 55 66. Pease ME, McKinnon SJ, Quigley Ha, Kerrigan-Baumrind LA, Zack DJ. Obstructed axonal transport of BDNF and its receptor TrkB in experimental glaucoma. Invest Ophthalmol Vis Sci 2000; 41: 764-74. 67. Morrison JC, Dorman-Pease ME, Dunkelberger GR, Quigley Ha. Optic nerve head extracellular matrix in primary optic atrophy and experimental glaucoma. Arch Ophthalmol 1990; 108: 1020-1024. 68. Quigley Ha, Addicks EM. Regional differences in the structure of the lamina cribrosa and their relation to glaucomatous optic nerve damage Arch Ophthalmol 1981; 99: 137-143. 69. Van Buskirk EM., Cioffi GA.: Predicted outcome from hypotensive therapy for glaucomatous optic neuropathy. Am. J. Ophthalmol 1993; 116: 636-640. 70. Hernandez MR.,Gong H.: Extracellular matrix of the trabecular meshwork and optic nerve head. The Glaucoma, glaucoma theraphy, Vol. I, (Eds) ditch, R., Shields, M.B., Krupin, T., The Mosby Co., 2nd Edition, 1996; 213-249. 71. FlammerJ, Orgul S, Costa VP, et al.The impact of ocular blood flow in glaucoma.Prog Retin Eye Res 2002; 21: 359-393. 72. Yalvaç I, Önal M. Glokom, Bölüm 11, Temel Göz Hastalıkları, 1. Baskı, Ed: Aydın P, Akova YA, Ankara, Günes Kitabevi, 2001; 259 85.148. 73. Dreyer EB, Zurakowski D, Schumer RA, et al.Elevated glutamate levels in the vitreus body of human and monkeys with glaucoma.Arch Ophthalmol 1996; 114: 229-305. 74. Hagen Thieme, Friederike Stumpff, Anna Ottlecz, Christine L. Percicot, George N. Lambrouand Michael Wiederholt. Mechanisms of Action of Unoprostone on Trabecular Meshwork Contractility. Invest Ophthalmol and Vis Sci 2001; 42: 3193-3201. 75. Kim JH, Lee NY, Jung SW, Park CK. Expression of N-methyl-d-aspartate receptor 1 in rats with chronic ocular hypertension. Neuroscience 2007; 23: 149(4): 908-916. 76. Martus P, Jünemann A, Wisse M, Budde WM, Horn F, Korth M, Jonas JB. Multivariate approach for quantification of morphologic and functional damage in glaucoma. Invest Ophthalmol Vis Sci 2000; 41: 1099-1110. 77. Childlow G, Wood JPM, Casson RJ. Pharmological Neuroprotection for glaucoma. Drugs 2007; 67 (5): 725-759. 56 78. Heijl A, Leske MC, Bengtsson B, Hyman L, Hussein M et al. Reduction of intraocular pressure and glaucoma progression: results from the Early Manifest Glaucoma Trial. Archives of Ophthalmology 2002; 120(10): 1268-1279. 79. Lichter PR, Musch DC, Gillespie BW, Guire KE, Janz NK, Wren PA et al. Interim clinical outcomes in the Collaborative Initial Glaucoma Treatment Study comparing initial treatment randomized to medications or surgery. Ophthalmology 2001; 108(11): 1943-1953. 80. The Glaucoma Laser Trial (GLT): 6. Treatment group differences in visual field changes. Glaucoma Lser Trial Research Group. American Journal of Ophthalmology 1995; 120(1): 10-22. 81. Gherghel D, Orgül S, Gugleta K, Gekkieva M, Flammer J. Relationship between ocular perfusion pressure and retrobulbar blood flow in patients with glaucoma with progressive damage. Am J Ophthalmol 2000; 130(5): 597-605. 82. Grieshaber MC, Mozaffarieh M, Flammer J. What is the link between vascular dysregulation and glaucoma Surv Ophthalmol. 2007;52(2): 144-154. 83. Leske MC, Wu SY, Nemesure B, Hennis A. Incident open-angle glaucoma and blood pressure. Arch Ophthalmol 2002; 120(7): 954-959. 84. Collaborative Normal-Tension Gloucoma Study Group. Comparison of glaucomatous progression between untreated patients with normal-tension glaucoma and patients with therapeutically reduced intraocular pressures. Am J Ophthalmol 1998; 126(4): 487-497. 85. Chiselita D. Non-penetrating deep sclerectomy versus trabeculactomy in primary open angle glaucoma. Eye 2001; 15: 197-201. 86. Netland PA. Calcium channel blockers in glaucoma therapy. Ophthalmol Clin North Am 1997; 10: 357-364. 87. Kanellopoulos AJ, Erickson KA, Netland PA. Systemic calcium channel blockers and glaucoma. J Glaucoma 1996; 5(5): 357–362. 88. Netlland PA, Erickson KA: Calcium channel blockers in glaucoma management Ophthalmology Clinics of North America 1995; (8): 327-324. 89. Keha E, Küfrevioğlu İ., Temel Biyokimya, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2000. 90. Goodsell DT. Dutta S. Carbonic Anhydrase, 2004. 57 91. Maren TH. The rates of movement of Na+, Cl- and HCO3- from plasma to posterior chamber: effect of acetazolamide and relation to the treatment of glaucoma. Invest Ophthalmol 1976; 15: 356. 92. Kayaalp SO. Rasyonel Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji Kayaalp, S.O. (ed.), 11.Baskı. Pelikan Yayıncılık, Feryal Matbaacılık San. Ve Tic. Ltd. Şti. Ankara, 2009; 816-836. 93. Drance SM, Neufeld A, eds. Applied Pharmacology in the Medical Treatment of Glaucoma. New York: Game & Stratton; 1984. 94. Renzi G, Scozzafava A, Supuran CT. Carbonic anhydrase inhibitors: topical sulfonamide antiglaucoma agents incorporating secondary amine moieties. Bioorg Med Chem Lett 2000; 3: 10(7): 673-676. 95. Kanski JK. Çev: Orağlı KM. Klinik Oftalmoloji, Nobel tıp kitabevleri, İstanbul 2001; 183–190. 96. Steely HT, Browder SL, Julian MB, Miggans ST, Wilson KL, Clark AF. The effects of dexamethasone on fibronectin expression in cultured human trabecular meshwork cells. Invest Ophthalmol Vis Sci 1992; 33(7): 2242-2250. 97. KUTAY,A, http:/Sayici.freeservers.glokom.htm, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı 98. Rosenberg LF, Krupin T, Tang LQ, Hong PH, Ruderman JM. Combination of systemic acetazolamide and topical dorzolamide in reducing intraocular pressure and aqueous humor formation. Ophthalmology 1998; 105(1): 88-93. 99. Silver LH. Dose-response evaluation of the ocular hypotensive effect of brinzolamide ophthalmic suspension (Azopt). Brinzolamide Dose-Response Study Group. Surv Ophthalmol 2000; 44(2): 147-153. 100. Camras CB, Bito LZ. Reduction of intraocular pressure in normal and glaucomatous primate (Aoutus trivirgatus) eyes by topically applied prostaglandin F2α. Curr Eye Res. 1981; 1: 205-209. 101. Steward WC, Steward JA, Kapik BM. The effect of unoprostone isopropylate 0.12% vs timolol maleate 0.5% on diürnal IOP. J Glaucoma 1998; 7: 388-394. 102. Nishi A, Emi K, Ito Y, Uji Y. The change of ocular blood flow after topical installation of unoprostane eye drops. Invest Ophthalmol Vis Sci 1997; 38: 778. 103. Stjernschantz J, Selen G, Sjoquist B, Resul B. Preclinical pharmacology of latanoprost, a phenyl substituent PgF2α analogue. Thromboxane Leukot Res. 1995; 23: 513-518. Adv Prostaglandin 58 104. Watson P, Stjernschantz J, the Latanoprost Study Group. A sixth month, randomized, double-masked study comparing latanoprost to timolol in open-angle glaucoma and ocular hypertension. Ophthalmology. 1996; 103: 126-137. 105. Brubaker RF. Mechanism of action of bimatoprost (LumiganTM). Surv Ophthalmol. 2001; 5(4): 347-351. 106. Wand M, Gaudio AR. Cystoid macular edema associated with ocular hypotensive lipids: Am J Ophthalmol. 2002; 133: 403-405. 107. Kurtulmuşoğlu MÖ, Önol M.:Glokom tedavisinde fiks kombinasyonlar. Glo-Kat 2007; 2: 149-156. 108. Brauner SC, Chen TC, Hutchinson BT, Chang MA, Pasquale LR, Grosskreutz CL. The course of glaucoma during pregnancy a retrospective case series. Arch Ophthalmol. 2006; 124(8): 1089-1094. 109. American Academy Of Ophtalmology. Glaucoma,2008-2009. 110. Thylefors B, Negrel AD, Pararajasegaram R, et al. Global data on bilindness. Bull World Health Organ 1995; 73: 115-21. 111. The AGIS Investigators. The advanced glaucoma intervention study (AGIS) 7 the relationship between control of intraocular pressure and visual field deterioration. Am JOphthalmol 2000; 130(4): 429–440. 112. Homer A; Ganfort Invstigators Group I: A double-masked, randomizd, paralel comparison of a fixed combinationof bimatoprost 0.03%/timolol 0.5% with nonfixed combination use inpatients with glaucoma or ocular hypertesion. Eur J Ophthalmol 2007; 17: 53-62. 59 ÖZGEÇMİŞ KİŞİSEL BİLGİLER Ad, Soyadı : Hacer ARIKAN Uyruğu : Türkiye (TC) Doğum Tarihi ve Yeri : 05 Ağustos 1989, Kahramanmaraş Medeni Durumu : Bekar E mail : hacerarikan@yahoo.com EĞİTİM Derece Kurum Lisans E.Ü. Eczacılık Fakültesi 2006–…… Lise K.Maraş Süleyman Demirel Fen Lisesi 2003–2006 İlköğretim Özel Rabia ARIKAN İ.Ö.O. 1995–2003 YABANCI DİL İngilizce Mezuniyet Tarihi