MUAVENET-i MİLLİYE VE GOLİATH’IN BATIRILIŞI Avusturya veliahdının suikaste uğraması sonucunda Birinci Dünya Savaşı çıktığında, Akdeniz’de bulunan Alman donanmasına ait SMS Goeben ve SMS Breslau adlı gemiler Fransa kontrolündeki Cezayir kıyılarını bombalamışlar ve böylece savaş yayılmıştı. Alman donanmasına ait bu iki gemi, 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan ittifak anlaşması üzerine Akdeniz’deki İngiliz gemilerinden kaçarak Osmanlı Devleti’ne sığınmıştı. Osmanlı Hükümeti, tarafsızlığını bozmamak için bu iki gemiyi satın aldığını bildirmiş ve bu gemilere “Yavuz Sultan Selim” ve “Midilli” adlarını vermişti. Fakat bu iki gemi ile birlikte filonun komutanı olan Amiral Souchon’un Osmanlı donanmasının başına getirilmesi ile durum farklı bir boyut kazanmıştı. Amiral Souchon komutasındaki içlerinde Muavenet-i Milliye muhribinin de yer aldığı Osmanlı Donanmasına mensup gemilerin 1914 Ekim’inde Karadeniz’de Rus limanlarını bombalaması sonucu Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na zamansız girmiştir. Almanların SMS Goeben (Yavuz Sultan Selim) ve SMS Breslau (Midilli) Zırhlıları Seyir Halinde Karadeniz’deki bu bombalama olayından sonra Çarlık Rusya’sı 2 Kasım’da, Rusya’yı 5 Kasım 1915’te İngiltere ile Fransa da takip ederek Osmanlı’ya resmen savaş ilan ettiler ve İngiltere hemen Kıbrıs’ı ilhak etti.11 Kasım’da Osmanlı Devleti İtilaf Devletlerine savaş ve Cihat-ı Ekber ilan ettiğinde aslında kazanılmasına belki de imkân bulunmayan bir savaşa katılıyordu. Gerçekten, Osmanlı Devleti’nin mali durumu ile ekonomik alt yapısı böylesine uzun ve geniş bir savaşı kaldırabilecek güçte değildi. Bu nedenle, savaş öncesinde Osmanlı Devleti başarısız müttefik arayışlarına girişmiş, hatta savaş çıkmış ve Almanya ile 2 Ağustos 1 tarihinde ittifak yapılmış olmasına rağmen ilk önce tarafsızlığını ilan etmiş, fakat sonuçta, çeşitli nedenlerle Almanya’nın yanında savaşa girmiştir. Çanakkale Boğazı girişinde bekleyen İtilaf Devletleri’ne mensup gemilerin 3 Kasım 1914 tarihinde ilk bombardımanıyla başlayan ve Birinci Dünya Savaşı’nın Türk tarihinde olduğu kadar dünya tarihi açısından da ayrı bir yeri olan Çanakkale cephesinde 13 Mayıs 1915’te İngiliz HMS Goliath zırhlısını batırarak bir destan yazan Yüzbaşı Ahmet Bey komutasındaki Muavenet-i Milliye muhribinin hikâyesi Almanya’da başlamaktadır. ALMANYA’DAN SATIN ALINAN TORPİDO MUHRİPLER Bağımsızlığını kazandıktan sonra hızla silahlanan ve donanmasını güçlendiren küçük fakat büyümek isteyen bir Yunanistan’a karşı Osmanlı Devleti’nde İkinci Meşrutiyet sonrasında halkta yeni ve etkin bir donanmaya sahip olma konusunda iyi bir kamuoyu yaratılmıştı. Bu maksatla 19 Temmuz 1909 tarihinde Donanmayı Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti ya da kısa adıyla “Donanma Cemiyeti” denilen ve tamamen halktan toplanmış bağışlarla bir donanma yaratma düşüncesinde olan bir dernek kurulmuştu. İngiliz ve Alman Donanma Cemiyetleri örnek alınarak onların ana tüzüklerinden yararlanılmak suretiyle kendi tüzüğü hazırlanmış olan bu yeni Donanma Cemiyeti’ne katılım oldukça coşkulu olmuştu. Donanma Cemiyeti’nin alacağı nakliye veya harp gemilerinin Osmanlı donanmasının ihtiyaç duyduğu veya donanmayı ıslah maksadıyla hazırlanan programa göre alınacağı cemiyet programında da belirtilmekteydi. Donanmayı ıslah maksadıyla Osmanlı Devleti’nde çalışan ilk İngiliz danışmanı Amiral Gamble Paşa’nın verdiği raporlara göre; satın alınacak gemilerin 13.000 tonilatodan fazla olması lazım geleceği beyan edilmiştir. Cemiyet, kuruluşundan 4–5 ay sonra bu konuda harekete geçmiştir. 31 Aralık 1909 (18 Kanunuevvel 1325) tarihli gazetelerde bütün millete bir beyanname yayınlayarak ilk taksit olarak 20 gün içinde 150.000 lirayı vermeyi taahhüt ettiğini bildirmiştir. Bu derneğin ilk önemli icraatını; 18 Mayıs 1910 tarihinde imzaladığı bir sözleşme ile Schichau adlı bir Alman firmasından dört torpido muhribini satın almak oluşturmuştu. Alman Bahriyesi için “S 165”, “S 166”, “S 167” ve “S 168” seri numaraları ile 1908’de kızağa konularak inşa edilmekte olan Schichau sınıfı dört torpido muhribi satın alınarak Muavenet-i Milliye, Yadigar-ı Millet, Numune-i Hamiyet ve Gayret-i Vataniye isimleri verildi. Donanma Cemiyeti’nin alacağı ilk harp gemisine, cemiyetin biricik dayanağı olan millete minnettarlığın bir ifadesi olarak “Yadigâr-ı Millet” ismi verilmiştir. Nitekim donanmanın gelişmesi için 2 dretnot, 1 kruvazör, 4 açık deniz torpidosunun alınması düşünüldüğünden Bahriye Nâzırı Halil Paşa projeyi hükümete takdim ederek bir an evvel ve süratle kabulünü talep ve rica etmiştir. Satın alınacak bu gemiler, esasen Almanya ve İtalya’ya sipariş edilen 8 muhrip ile Donanma Cemiyeti’nin alacağı gemiler ve halen mevcut olan kuvvetle birleşince, Türk donanması bir hayli güçlenecektir. Bu muhriplerin Çanakkale’de teslimleri kararlaştırılmışsa da Yadigar-ı Millet’in Manş Denizi’nde arızalanmasından dolayı, bunların sürat tecrübelerinin yapılmasından sonra teslimlerine lüzum görülmüş olduğundan, Çanakkale’ye geldikten sonra daha önce buraya gelen heyetin refakatinde ve nezaretinde İstanbul’a kadar sürat tecrübeleri yapıldıktan sonra İstanbul’da teslimlerine karar verilmiştir. Muavenet-i Milliye muhribi 29 Nisan sabahı İstanbul’a geldikten sonra Haydarpaşa önlerine demirlemiştir. Şehir halkından pek çokları istimbotlarla geminin etrafını gezmişler ve geminin azametini takdir ile ilk başarı ve millî onur numunesini seyretmişlerdir. 2 Yadıgar-ı Millet Muhribi Muavenet-i Milliye torpido muhribi gerekli muayenesinin yapılması için 30 Temmuz’da Haliç’e sokulmuştur. Satın alınan bu yeni tip gemiler yani muhripler hakkında kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla gazetelerde uzmanlara özel olarak yazdırılan makaleler de yayınlanmıştır. İkdam Gazetesi’nde yayınlanan “Muavenet-i Milliye Muhribinin Kıymet-i Harbiyesi Nedir?” başlıklı makalede İstanbul limanına ulaşan ve birçok kişinin görmek için koştuğu Muavenet-i Milliye torpido muhribinin ve diğer torpido muhriplerinin deniz savaşlarındaki vazifeleri diğer bir tabirle harp kıymetleri incelenmiştir. Birbirinin aynı olan bu torpido muhriplerinden Muavenet-i Milliye’nin harp kıymeti hakkında birkaç söz söylemek yeterli görülmüştür. Bu arada Donanma Cemiyeti bu gemilerin fotoğraflarını kartpostal olarak bastırmış ve satmıştır. Maliye Nezâreti’nin cemiyete yazdığı aşağıdaki bildiriden de anlaşılacağı üzere bu resimlerden gümrük vergisi alındığını anlıyoruz; 200.000 adet bastırılan bu levhalara 500 lira masraf edildiği halde ancak 200.000 adedi nakde çevrilebilmiş ve masraf çıkarılmış olduğu anlaşıldıktan sonra şubelere gönderilenlerin fiyatlarında indirim yoluna gidilmiştir. Hatta Cemiyete önemli bir yardımın toplanmasına vesile olması için bu torpido muhriplerin bir ücret karşılığında halka gezdirilmesi teklif edilmiş ancak 30 Temmuz 1910’da henüz teslim alınmadıklarından Bahriye Nezareti tarafından kabul edilmemiştir. Zamanın modern gemisi olarak kabul edilen bu torpidobot muhriplerinin Alman Kraliyet Bahriyesinde kullanılmak üzere kızağa konmuş olduklarından, Osmanlı donanmasında mevcut olan diğer bütün tip gemilere nazaran çok üstün savaş güçleri vardı. Bu konuda Donanma Cemiyeti’nin İdare Meclisi üyelerinden Bahriye Kurmay Mülazımı Ali Şükrü Efendi, Donanma Mecmuasının ilk sayısında yazdığı “Muhripler Veyahut Deniz Katilleri” başlıklı makalesinde, İngiliz bahriyelileri arasında deniz katilleri denilen bu küçücük teknelerin savaş üstünlüklerini, torpido silahlarına, hızına, topuna ve gerçekte en çok gerekli olan kuvvetli, gözü pek, fedakâr personele sahip olmasına bağlamaktadır. Ayrıca bu tür gemilerin teknik özelliklerinden bahsedilerek bu gemilerin torpido atış menzili olan 3.000 m. dahiline girmeleri için gereken zaman tahminen 13.5 dakika olarak verilmiştir. Muavenet-i Milliye Torpido Muhribi’nin 1922 yılına ait seyir jurnalinde “Gemi Hakkında Malûmât” bölümünde verilen bilgiler şunlardır: 3 Muavenet-i Milliye Muhribi ve Komutanı Yüzbaşı Saffet Bey Draftı : : : : : . 6 kadem 10 kadem 6,5 kadem 2400 12,400 12,400 Rüsûm tonası Süveyş Kanalı tonası Mâimahrec Gemi 650 tondur. : : : 566 228 616 Tam boy Genişlik Derinlik : : : 223 kadem 26 kadem 6 kadem Topların adedi ve cinsi topu 2 adet 5,7 cm.lik 40 çapında Krupp topu Mukannen efradın adedi Mukannen subayların adedi İnşa yeri İnşa kıymeti Irgad makinesinin beygir kuvveti Dümen makinesinin beygir kuvveti 90 Dikmenin mütehammil olduğu siklet Griva mataforasının mütehammil olduğu siklet Ana makineler inşa yeri Cinsi Kazan : 2 adet 7,5 cm.lik 50 çapında Krupp : : : : : 80 21 Elbing Schichau Fabrikası 1909 99,444 Osmanlı Lirası 30 : : : : : Cinsi Pervane : : 1,5 ton 1,200 kilo Elbing Schichau Fabrikası Parson türbini 3 adet kömür, biri gaz kazanı su borulu Tornikroft 2 başta kıçta vasatta Tabii draft ile şaft beygir kuvveti Uskuru parakete ile sürati işarî beygir kuvveti Force draft ile işârî beygir kuvveti 4 Cins ve adedi Harici devirli : 8¾” pervane kutru 74⅝” pervane piçi Bu gemiler, Osmanlı bahriyesinin ilk stim türbin makineli gemileri olacaktı ki, başlangıçta gerçekten stim türbininde deneyimi olmayan Osmanlı makine personelinin, bazı zorluklarla karşılaşması kaçınılmazdı. Bu dört geminin birbirinden ayırt edilebilmeleri için Donanma-yı Hümayun Birinci Komutanı Amiral Souchon 5 Ocak 1915’te pruva bacalarının sarı ve kırmızı olmak üzere bir ve iki tane halka ile boyanmalarını belirten bir muhtıra yayınladı. Bu muhtırada muhriplerin bacalarındaki işaretler Gayret-i Vataniye: 1 sarı şerit; Muavenet-i Milliye: 2 sarı şerit; Yadigârı Millet: 1 kırmızı şerit; Numune-i Hamiyet: 2 kırmızı şerit olarak tespit edilmişti. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA MUAVENET-i MİLLİYE TORPİDO MUHRİBİ Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devleti birbirini takip eden Trablusgarp ve Balkan Savaşına girmiştir. İtalya’nın donanmasını kuvvetlendirmesinden sonra Akdeniz ve Kuzey Afrika’daki düşmanca tutumu üzerine Osmanlıya savaş açmasıyla başlayan Trablusgarp Savaşı’nda (1911) ve Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’da savaşmasını fırsat bilen ve büyümek hırsı içinde olan Balkan Devletleri Balkanlardaki Osmanlı egemenliğine son vermek amacıyla aralarındaki çekişmeleri de bir tarafa bırakarak, Osmanlı Devleti’ne savaş açmışlardı. Osmanlı donanması bu savaşlarda özellikle Boğaz’da konuşlandırılarak Boğaz’ın savunulmasına öncelik verilmiştir. İçlerinde Muavenet-i Milliye muhribinin de yer aldığı muhrip ve torpidobotlar karakol görevlerinde bulunmuş, ayrıca Muavenet-i Milliye Balkan Savaşı sırasında Boğaz dışında Yunanlılarla yapılan ve iki tarafında bir sonuç elde edemediği İmroz (16 Aralık 1912), Bozcaada (22 Aralık 1912) ve Mondros (18 Ocak 1913) muharebelerine de katılmıştır. 1914 yılına gelindiğinde, Avrupa bir yandan dış pazarlar ve dünya egemenliği için İngiliz-Alman rekabeti, bir yandan da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Rusya arasındaki Germain-Slav milliyetçilik çatışması ile ikiye bölünmüş durumdaydı. Osmanlı Devleti ise uzun zamandır paylaşılma durumundaydı, hatta böyle bir paylaşılmanın daha önce olmamasının başlıca sebebi, büyük devletlerin birbirlerine düşecek paylar konusunda anlaşamamaları ve birbirlerini kıskanmalarıydı. Teknolojik gelişme sonucu, içten patlamalı motorların yaygınlaşmaya başlaması ve bunların kullandığı petrolün, özellikle İngiltere için Hindistan'ın kapısı konumunda bulunan Arap topraklarında bulunduğunun anlaşılması üzerine ve bu toprakların Osmanlı Devleti'nin kontrolünde bulunması nedeniyle bölgenin stratejik önemini arttırmaktaydı, Almanya ise yine benzer nedenlerle Anadolu üzerinden Ortadoğuya sarkmak istiyordu. Osmanlı Devleti, iki bloktan birine katılmazsa yalnız kalıp kendisini koruyamayacağını hesaplamaktaydı. O tarihte ülkenin kaderini elinde tutan İttihat ve Terakki Partisi itilaf devletlerinden yüz bulamamış ve Almanya'ya yanaşmıştır. 25 Temmuz 1914 günü, yani sıcak savaşın patlamasından önce, Osmanlı Padişahı V.Mehmet (Reşat), hükümetin isteği üzerine Sadrazam ve Hariciye Nazırı Sait Halim Paşa'ya Rusya'nın muhtemel saldırısına karşı Almanya ile bir savunma bağlaşması yapma izni verdi. Buna göre; Rusya savaşa girerse Osmanlı da girecekti. Buna rağmen Osmanlı Devleti savaşın ilk evresinde tarafsızlığını bozmadı. 5 Osmanlı Donanmasına mensup muhripler seyir halinde Bu sıralarda Alman elçisinin önerisi üzerine, Alman Bahriye Nazırı Tirpitz, Karadeniz'deki Rus gücüne karşı Akdeniz'de bulunan Alman filosundan Amiral Souchon'un komutası altındaki SMS Goeben ve SMS Breslau adlı savaş gemilerini Marmara'ya girmek üzere Çanakkale Boğazı'na göndermişti. 2 Ağustos 1914'te başkumandan vekilliğine atanan Enver Paşa'nın izniyle, sözde kendilerini kovalayan İngiliz gemilerinden kaçmak için 23.000 tonluk SMS Goeben ve 4.500 tonluk SMS Breslau, 10 Ağustos sabahı Çanakkale Boğazı'ndan içeri girmiştir. Türk hükümeti içte ve dışta durumu kurtarmak için bu iki gemiyi 80 milyon marka satın aldığını açıklamıştır. Aynı zamanda Amiral Souchon Osmanlı donanmasının Birinci Kumandanlığına getirilmiştir. Bundan sonraki süreler, Almanya ile Avusturya-Macaristan'ın Osmanlı Devleti'ni kendi yanlarında savaşa sokmak çabalarıyla geçmiştir. Hükümet ve ordu ileri gelenlerinin çoğu savaşa en azından 1915 ilkbaharına kadar girilmeyeceğini düşünürlerken, Enver ve Cemal Paşalar ile Talat ve Halil Beyler Alman büyükelçisi Wangenheim aracılığıyla Almanya'dan yüksek bir savaş kredisi sağlamıştı. Bu arada, SMS Goeben'e "Yavuz Sultan Selim", SMS Breslau'ya ise "Midilli" isimleri verilmiştir. Osmanlı donanması eğitim yapma görüntüsü altında, Yavuz muharebe kruvazörü önderliğinde, Midilli ve Hamidiye kruvazörleri, Berk-i Satvet(Berk) ve Peyk-i Şevket (Peyk) torpido kruvazörleri ile Komodor gemisi Gayret-i Vataniye (Gayret), Muavenet-i Milliye (Muavenet), Taşoz ve Samsun muhripleri, Nilüfer ve Samsun mayın gemileri, Amiral Souchon tarafından herhangi bir şüphe uyandırmayarak, maksadını gizlemek üzere farklı yerlerden (Haydarpaşa, Büyükdere, İstinye ve diğer mevkiler) ve farklı zamanlarda hareket ederek, 27 Ekim günü Boğaz’dan çıkış yaptılar. Osmanlı Donanmasına kumanda eden Amiral Souchon, 29 Ekim 1914'te Türk gemilerini de yanına alarak, Karadeniz'de dört koldan Rus liman ve gemilerine saldırmıştır. Bu emrivaki ile Osmanlı Devleti, Rusya ve bağlaşıklarıyla fiilen savaşa girmiştir. 1 Kasım'da Rusya Kafkas sınırında karadan saldırıya geçmiş, İngiltere'de Akabe limanını bombalamış ve Urla iskelesinde iki Türk gemisini batırmıştır. Rusya'dan sonra 5 Kasım'da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti'ne harp ilan etmiştir. 6 Oturanlar soldaki Alman Yüzbaşı Firle, sağında Muavenet-i Milliye Süvarisi Binbaşı Ahmet Bey ve ayaktaki Sultanhisar Torpidobotu Süvarisi Yüzbaşı Ali Rıza Bey Osmanlı donanmasının 27 Ekim 1914’de Alman Amirali Souchon komutasında İstanbul Boğazından Rus limanlarını bombardıman etmek için hareket eden filonun içinde yukarıda belirtildiği gibi Muavenet-i Milliye de vardı. Muavenet-i Milliye Gayret-i Vataniye ile birlikte Hamidiye kruvazörünün himayesinde Odesa limanına bir akın düzenleyecekti. Gayret sınıfı ve Taşoz sınıfı muhriplerin oluşturduğu filotilla iki gruba (Nısf filotillaya) ayrılmıştır. Osmanlı Donanmasının planı, harekâtın üçüncü günü olan 29 Ekim’de sancak gemisi Yavuz Sultan Selim’in mayın gemisi Nilüfer ve Samsun ve Taşoz muhripleriyle birlikte Sivastopol’a; Midilli ve Berk’in Kerç Boğazı ve Novorossisk’e; Hamidiye zırhlısının Kırım’ın güney kıyısı Kefe’ye; filotilla komodorunun iki muhrip ve Samsun mayın gemisi ile Odesa ve Oçokof’a top torpido taarruzunu ve mayın döküşünü, Peyk’in de Varna Sivastopol kablosunu kesmesini kapsıyordu. 29 Ekim 1914 günü yaklaşık saat 02.00 sıralarında önde Gayret arkasında Muavenet olduğu hâlde Odesa yönüne ulaşırlar. Rusların ağır top ateşi altında saat 03.00’ten 04’20’ye kadar Odesa Limanı’nda kalan bu iki muhrip hiçbir hasar almadan dışarı çıkmayı başardı. Baskın çok etkili ve başarılı olmuştu. Ama Rusların kaybı sadece Donez isimli gambotları olmuştu. Muavenet-i Milliye ve Yadigâr-ı Millet’in Samsun ve Taşoz muhripleriyle birlikte 1–4 Nisan 1915 tarihleri arasında Odesa limanı açıklarında Hamidiye ve Mecidiye kruvazörlerinin 7 Rus deniz ulaştırmasına taciz harekâtında Yavuz ve Midilli’ye de Kırım ve Anadolu kıyılarında harekat yaparken onlara refakat ettiğini görüyoruz. Fakat bu harekât, Hamidiye kruvazörünün yara almasıyla sona ermiştir. Bu iki muhribin İstanbul Boğazı dışında mayın tarama harekâtına katıldıkları olmuştur. 2 Nisan 1915 sabahı arama tarama eğitimi için paravanlar denize atıldığında bölgede dört kuvvetinde deniz vardı. Sancak gemisi olan Mecidiye kruvazöründen verilen telsiz emrinde, muhriplerin Mecidiye kruvazörü önünde ilerlerken bir Rus hücumu olursa nasıl hareket edeceklerine dair talimat verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun katılmasıyla geniş bir cepheye yayılan savaş bütün şiddetiyle sürmekteydi. Kendi için kolay bir düşman saydığı Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkas Cephesi’nde ki direnişi, Rusya'yı son derece telaşa düşürmüştü. 19 Ağustos 1914'te Osmanlı Devleti'nin henüz tarafsız bulunduğu sırada Yunan Hükümeti, kuvvetlerini İngiltere'nin emrine vermek suretiyle bir Çanakkale cephesinin açılmasını teklif etti. İngiltere, başlangıçta bunu uygun bulduysa da, böyle bir hareketin Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesini çabuklaştıracağını, bunu Bulgaristan'ın izleyeceğini, diğer Balkan devletlerinin aralarındaki anlaşmazlığı düşünen İngiltere, Yunan teklifini uygun bulmadı. Ancak, Rusların içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik sorunlar, bunların yanı sıra Kafkas Cephesindeki Osmanlı taarruzunun önemli bir gelişme kaydetmesi, müttefiklerini hayli düşündürüyordu. Asıl yardım Çanakkale ve Baltık Denizi yoluyla olabilirdi. Öncelikle, Çanakkale geçilerek Rusya'ya yardım eli uzatılacak, diğer yandan İstanbul düşünce, Osmanlı İmparatorluğu zayıflayacak; böylece Almanya erken bir yenilgiye mahrum edilecekti. İşte, İngiltere-Fransa, sanayi ve açık deniz pazarları ile Rusya'yı birleştirecek tek yol Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından geçiyordu. Bu kapıların başında ise vatan savunmasından başka bir düşüncesi olmayan Türk askeri bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devletinin savaştığı en önemli cephesi olan Çanakkale Savaşları’nı iki kısımda ele almak mümkündür: Birincisi, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarını donanma ile geçmek isteyen İtilaf Devletlerinin başlattığı "deniz savaşları”, ikincisi ise deniz harekâtında başarılı olmayan düşmanın Nisan ayının sonlarına doğru Gelibolu Yarımadası’na yaptığı çıkartma harekâtı ile başlattığı "kara savaşları" idi. Rusların, Doğu Anadolu'daki işini kolaylaştırmak için İngiltere "İstanbul'u almak" üzere deniz kuvvetleriyle 19 Şubat'ta Çanakkale'ye saldırmıştır, fakat güçlü top bataryaları ve topçuların usta atışları ve özellikle Nusret Mayın gemisinin döktüğü mayınlar başta olmak üzere mayın hatları nedeniyle başarısızlığa uğramıştır. Müttefikler Denizden yaptıkları 18 Mart saldırısıyla başarısızlığa uğrayıp sonuç alamamaları üzerine bu sefer kara ve deniz kuvvetlerinin birlikte hareket etmelerine karar verdiler. Boğaz önündeki kuvvetler artırılarak Akdeniz Seferi Kuvveti adı verildi ve komutanlığına Sir Ian Hamilton getirildi. İngilizler, Fransızların da katkısıyla Gelibolu Yarımadası'nın birbirleriyle bağlantısı olmayan altı kumsalına 25 Nisan'da çıkartma yaptılar. Çoğu Anzak birliklerinden oluşan itilaf askerleri Seddülbahir ve Arıburnu kıyılarına çıkarak üç ay süreyle kanlı muharebeler yapmışlardır. Arıburnu ve Seddülbahir cephelerinde üç aydan beri aralıksız devam eden savaş şiddetini biraz kaybetmişti, ama düşman donanması Osmanlı mevzilerini şiddetli top ateşleri altında bulunduruyordu. Özellikle Morto koyunda yatan iki muharebe gemisi Goliath ve Carnwallis rahatça koy açığına çıkarak taarruz eden Türk birliklerimizi top ateşi yağmuruna tutarak bölgeyi cehenneme çevirmekteydi. Osmanlı kara topçusu bataryalarının gücü bu gemileri bir türlü oradan uzaklaştıramaya yetmiyordu. Bunu önlemek üzere, 5'nci Ordu Komutanlığı'nın müracaatı ve Boğazlar Genel Müfettişliği'nin aracılığıyle Donanma Komutanlığı tarafından Muavenet-i Milliye Muhribi bu görev için seçildi. O günlerde Marmara'ya giren düşman denizaltı gemilerini geceleri sakin havada batırmak için Gayret-i Vataniye Muhribi ile nöbetleşe karakol görevi yapmakta olan Muavenet-i Milliye Muhribi, adı geçen gemilere yapılacak saldırı için görevlendirilmesi üzerine, hemen Kıdemli Yüzbaşı Ahmet Saffet Bey komutasında hemen hareketle 10 Mayıs 1915 günü saat 13.30'da Çanakkale 'ye geldi ve demirledi. 8 Muavenet-i Milliye’nin Goliath zırhlısını batırışı Muavenet-i Milliye Muhribi, 13 Çanakkale'de yapılan durum muhakemesi sonrasında bu saldırının gece harekâtı şeklinde yapılması kararlaştırılarak hemen hazırlıklara girişildi. İlk iş olarak, görevi alan Yüzbaşı Ahmet Saffet Bey, izlenecek seyir hattını ve Morto limanındaki Goliath ve Cornwallis muharebe gemilerinin durum ve hareketlerini saptamak oldu. Erenköy'deki bataryalar tarafından yapılan gözetlemeler ve Rumeli kıyısında seçilen seyir hattı üzerinde yapılan kısa bir deneme ile harekât için gerekli kararlar alındı. Morto koyunda yatan düşman gemileri gece ışıldaklarıyla Osmanlı mevzilerini aydınlatıp, ağır ve orta bataryalarıyla devamlı olarak buralara mermi yağdırıyorlardı. Buna ilave olarak Çanakkale Boğazı'nda yatan İngiliz ve Fransız harp gemileri filosu ve nakliye gemileri aydınlatma mermileri atarak sahayı parlak olarak aydınlatıyorlardı. Bataryaların açığında ikişer muhrip karakol görevindeydiler, Boğaz'ın tam ortasında da H.M.S. Pincher isimli 9 muhrip bulunuyordu. Buna göre, sadece Gelibolu Yarımadası'nın güney kıyısının çok yakınlarından seyredilmek üzere bir yol izlenmesi zorunluluğu ortaya çıkıyordu. Ayrıca, Osmanlı tahkimat komutanlıklarına da 12 Mayıs 1915 günü top ve ışıldak kullanılmaması hakkında talimat gönderilmiştir. 12 Mayıs'ta sona eren hazırlıklar arasında, kıyı boyunca ve gizlice seyir yapılacağından geminin dibe değmemesi amacıyla draftının azaltılması için kömür ve akaryakıtının yarısı boşaltılmış, gemiden dışarıya ışık sızmaması için bazı lumbuzların camı siyaha boyanmış, bazı ampuller sökülmüştü. Gemiye torpido uzmanı olarak Alman Yüzbaşı Firley müşavir olarak verilmişti. Daha önceden 4 adet 45 cm.lik schwarskop A/08 modeli torpido hazırlanmış 3 tanesi kovanlara sürülmüş, bir tanesi de yedek olmak üzere güverte yerleştirilmişti. Kovandaki torpidolar 34 mil sürat, 1200 metre mesafeye ve 2 metre derinlikte seyredecek şekilde ayarlanmıştı. 12 Mayıs saat 18.40'da Çanakkale'den ayrılan Muavenet-i Milliye, Başkumandan Vekili Enver Paşa'nında içinde bulunduğu Kütahya torpidosu hareket ettiğinde sanki ona refakat ediyormuş gibi yapıp,havanın kararmasından sonra refakattan ayrılarak Nara burnu civarından geri dönüp Kilitbahir'e doğru yol verdi. Gemi Soğanlıdere'nin ağzında Morto koyundaki düşmanın göremeyeceği şekilde bir istihkâmın önünde 19.30'da demirledi. Gemi Komutanı hücumu gece yarısından biraz sonra olarak planladı. Böylece, bir vardiyanın uykuya olan ihtiyacı ile diğer ayakta olan vardiyanın da uyku sersemliğinden faydalanılacaktı. Muavenet-i Milliye, Soğanlıdere'den 12/13 Mayıs gecesi saat 00.45'te hareket etti. Muhribin bacasından kıvılcım çıkmaması için sürati 7–8 mile ayarlandı. Gemi komutanı Rumeli kıyılarının denize düşen gölgeliğinden istifade ile yola koyuldu, bu arada gemide o kadar güzel karartma yapılmıştı ki 600–800 metre yakınından geçen düşman gemileri onu göremediler, Eskihisarlık'a saat 01.00'de gelindiğinde Morto koyunda yatan iki büyük gemi H.M.S. Goliath ve Cornwallis Zırhlısı göründü. Muavenet-i Milliye Muhribi, 01.10'da iskele alabanda yaparak hedefe doğru sessizce yöneldi, Muavenet-i Milliye hedefine 700-800 metre yaklaştığı sırada saat 01.13'de karadan atılan bir aydınlatma mermisi geminin fark edilmesini sağladı, bunun üzerine karakol gezen H.M.S. Goliath hemen ışıldakla parola sordu, Muavenet-i Milliye'nin uyanık vardrabandrası soruya soruyla karşılık verdi, durumdan şüphelenen H.M.S. Goliath Zırhlısı üçüncü kez parola sorduğunda saat 01.15'ti. Bunun üzerine Muavenet-i Milliye hemen üç adet torpidoyu ateşleyip dönmeye başladı ve dönme devrini daha tamamlayamamıştı ki birbiri ardına üç patlama duyuldu. Koca H.M.S. Goliath 10 Zırhlısı biri baş tareti hizasında ve sonuncusu da kıç tareti hizasından isabet alarak sancak tarafa doğru meylederek yattı. İkinci torpidonun isabeti sırasında gemi süratini arttırarak ve panik içindeki düşman gemisinden herhangi karşılık top ateşi görmediğinden rahatça uzaklaştı ve 02.00'de Soğanlıdere koyuna demirledi. Beklenmeyen bir anda nöbeti henüz yeni devralmış personelin şaşkınlıkları ve uyuyabilenlerin derin bir uykuda oldukları bir sırada gelen peş peşe infilaklar, geminin uyanabilen personelinin daha güverteye çıkmasına ve top başı yapmasına fırsat bulamadan üçüncü torpidonun isabeti sonrasında 13.150 tonluk koca HMS Goliath zırhlısının 750 kişilik personelinden 183 kişisi kurtulabilmiş ve Morto koyunda Komutanı Albay Thomas Lawrie Shelford’un da dahil olduğu 567 kişi ile birlikte zırhlı 74 metre derinliğe gömülmüştü. İnfilakları duyan ve gören karakol görevindeki İngiliz muhripleri, Goliath'ın batmakta olduğu Morto koyuna doğru yol verdilerse de hiçbir işe yaramadı. Sabahın ilk ışıklarıyla son mayın hatlarını geçen Muavenet-i Milliye saat 05.00'de Çanakkale'de demirledi, buradan Paşa limanı adasına hareket edip orada bir gece dinlendikten sonra İstanbul'a döndü ve İstinye koyuna bağladı. Onun kahraman Türk ve Alman personeli coşkun sevgi gösterileriyle karşılandı, personele nişan ve madalyalar verildi ve gemi komutanının rütbesi binbaşılığa yükseltildi. Muavenet-i Milliye Süvarisi Binbaşı Ahmet Bey, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu Muavenet-i Milliye'nin bu başarısı, Kerevizdere yöresinde savaşan kara birliklerimizin morali üzerinde önemli etkiler yapmıştır. İngiliz Harp tarihinin " cüretli ve ustalıklı bir hareket" diye nitelendirdiği bu olay 14 Mayıs 1915 günü toplanan İngiliz Harp Meclisi'nde bir bomba etkisi yapmıştır. Çanakkale harekatının sorumluları olan Bahriye Nezareti Birinci Lordu W. Churchill ve Kurmay Başkanı Amiral Lord Fisher, yapılan sert tartışmalardan sonra çekilmek 11 zorunda kalmıştır. Durum bu kadarla kalmamış 25 Mayıs 1915 günü İngiltere kabinesi toptan çekilmiştir. Muavenet-i Milliye muhribine ait torpido kovanı İstanbul Deniz Müzesi Harbin diğer cephesindeki gelişmeler sonucunda İngiliz Harp Kabinesi, 7 Aralık 1915'te Çanakkale'yi boşaltma kararı aldı. Suvla ve Anzak bölgeleri boşaltılacak, fakat Seddülbahir cephesinde kalınacaktı. Tahliye işine 12 Aralık'tan itibaren Fransız zencilerini yarımadadan almak suretiyle başlandı, daha sonra İngilizler işgal ettikleri siperleri boşaltarak gece Anafartalar ve Arıburnu bölgesinden tamamen çekildi. Bu bölgedeki boşaltma sisten de yararlanılarak gizli olarak yapılmıştır. Bu bölgenin tahliyesinden sonra Seddülbahir'in ne şekilde müdafaa edileceği endişesi başlamıştı, nihayet 25 Aralık'ta İngiliz Hükümeti Seddülbahir'in de tahliye edilmesi kararını verdi ve 8-9 Ocak 1916 gecesi de İngilizler Çanakkale Muharebeleri boyunca yaptıkları en iyi harekatı gerçekleştirdiler; " Geri çekilme harekatı" yani tahliye... Sonuçta, Birinci Dünya Savaşı da Osmanlı Devleti mağlup olarak çıkmış olsa bile, donanması ülke savunmasında üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmiş, Çanakkale Muharebeleri bize, ülkeye denizden gelebilecek tehdidi kıyılarda değil karasularına ulaşmadan açık denizde, vatan topraklarından olabildiğince uzakta, hatta doğduğu yerde karşılayıp yok edebilecek güçlü bir donanmaya sahip olma gereğini öğretmiştir. Bu ders, ülkemize, teknolojiye uygun silah ve teçhizatla bunları kullanabilecek iyi eğitim görmüş personeli olan bir donanmaya sahip olmaktan çok daha pahalıya mal olmuştur. 1 1 İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı Piri Reiş Araştırma Merkezinde Öğ.Kd.Bnb. Ersan BAŞ ve De.Me. Nurcan BAL tarafından hazırlanan “Türk Deniz Harp Tarihinde İz Bırakan Gemiler, Olaylar ve Şahıslar” adlı serinin birinci kitabı olan “Muavenet-i Milliye ve Goliath’ın Batırılışı” adlı kitaptan özetlenerek hazırlanmıştır. 12