Lenfoma, lenf dokusunun kanseri olarak tanımlanıyor. 'Kanser' kelimesi günümüzde ürkütücülüğünü sürdürse de bu tedaviyi yöneten hematologlar tarafından tedavi edilebilir bir hastalık olarak tanımlanıyor. Tedavi sonuçlarının yüz güldürücülüğü, tedavinin her hastanın hastalık tipine özel planlanmasından kaynaklanıyor. Vücudunuzda boyun, koltuk altı ve kasık yörenizde şişlikler ve morarmalar oluyorsa, gece yükselip sabaha karşı düşen ateşiniz ve çamaşır değiştirtecek kadar yoğun terlemeniz varsa, son 6 ay içinde vücut ağırlığınızın yüzde 10'unu kaybettiyseniz lenf kanseri riskiyle karşı karşıya olabilirsiniz. İKİ TİPİ VAR Lenfoma için 'lenfatik sistemin kanseri' deniyor ve bu kavramı anlayabilmek için önce lenfatik sistemi tanımak gerekiyor. Lenfatik sistem, kemik iliği içinde bulunan bazı beyaz hücre grupları, karaciğer, dalak ve lenf bezlerinden oluşuyor. Bu sistemde bulunan organlar akyuvarların varlığı nedeniyle vücudun en önemli savunma sistemini oluşturuyor. Lenfoma, soruna neden olan hücre gruplarının birbirinden farklı olması nedeniyle; Hodgkin ve Hodgkin dışı olarak iki tipe ayrılıyor. YÜZ GÜLDÜREN KANSER TÜRÜ Bu sorun, tıp dilinde lenfoma, halk arasında ise lenf kanseri olarak ifade ediliyor. Kanser kelimesi kulağa çok korkutucu gelse de bu kanser türü tedavi sonuçları açısından hematologların yüzünü en çok güldüren hastalıklardan biri olarak görülüyor. Bu sorunun varlığında; hastalığın tedavisi, vücuttan atılabilmesi ve hastanın normal ömrünü sürdürmesi mümkün hale geliyor. Lenfomanın nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte sonradan kazanıldığı ve bulaşıcı olmadığı biliniyor. Bazı tip lenfomalarda hastalığın oluşumunu kolaylaştıran risk faktörleri bulunuyor. HTLV-1, HIV gibi bağışıklık sistemini etkileyen virüslerin de hastalıkta etkili olabildiği düşünülüyor. Başka bir kanser tipi nedeniyle tedavi gören hastalarda, tedavinin bağışıklık sistemini zayıflatması da lenfoma açısından bir risk faktörü olabiliyor. EN ÖNEMLİ BELİRTİ ŞİŞLİK Lenfomanın hastayı doktora sürükleyen en önemli belirtisi vücudun çeşitli yerlerinde çıkan lenf bezi büyümeleri yani şişlikler oluyor. Yapılan araştırmalar, lenf bezi büyümelerinin en sık boyun çevresinde olduğunu gösteriyor. Bunun dışında koltuk altı, kasıklar, kalp civarı, karın ve göğüs boşluğunda da görülebiliyor. Ancak lenf bezi büyümelerinin hepsi lenfomaya işaret etmiyor. Bazı kanser tiplerinin metastazları, yani lenf bezlerine yayılması da lenf bezi büyümesi olarak görülüyor. Ek olarak, bahsedilen organların enfeksiyona karşı koymaları nedeniyle bu bölgelerde boğaz ya da diş enfeksiyonuna bağlı büyümeler görülebiliyor. Enfeksiyon ihtimali tetkiklerle ortadan kaldırıldığında akla lenfoma geliyor" diyen Prof. Dr. Ural, bu lenf bezi büyüklüklerinin gelip geçici olmadıklarını ve tedavi edilmedikleri sürece büyümeye devam ettiklerini söylüyor. PORTAKAL BÜYÜKLÜĞÜNDE OLANLAR VAR Lenf bezi büyüklükleri önce fındık, sonra sırasıyla ceviz, mandalina hatta bazı hastalarda portakal büyüklüğüne ulaşabiliyor. Lenf bezinin konumu nedeniyle fark edilmediği durumlarda; nefes darlığı ve karın ağrısı gibi belirtileri de olabiliyor. Bunların yanı sıra geceleri yükselip sabaha karşı düşen ve hastanın çamaşır değiştirmesini gerektirecek kadar terlemesine neden olan ateş yüksekliği ile hastanın son 6 ay içinde ki ağırlığının yüzde 10'undan fazlasını kaybetmesi de lenfomayı düşündürüyor. Hodgkin tipi lenfomada büyümüş lenf nodlarının alkol alımıyla birlikte ağrıması da dikkat çekici bir belirti olarak görülüyor. Yine lenf nodlarının büyümesi ve bunlardan salgılanan birtakım maddeler, vücutta ilaçlara yanıt vermeyen yaygın bir kaşıntı oluşumuna neden olabiliyor. DİŞ ETİNDE KANAMA VE MORARMALARA DİKKAT! İleri dönem vakalarda ise eğer lenfatik sistem haricinde kemik iliği tutulumu varsa Hodgkin veya Hodgkin dışı lenfomalarda hasta kemik iliği tutulumuyla ilgili; halsizlik, güçsüzlük, çarpıntı ve çabuk yorulma gibi şikayetler yaşayabiliyor. Lenf bezlerinde herhangi bir belirti olmaması durumunda, kansızlık da bazen tek başına lenfoma işareti olabiliyor. Trombosit düşüklüğü, diş etinde kanama ve morarmalar, kadınlarda adetin uzun sürmesi şeklinde bulgular da bu konuda uyarıcı oluyor. HASTALAR YANLIŞ TEDAVİYLE ZAMAN KAYBEDİYOR "Lenfatik sistem hematolojinin alanına girmektedir ve "Diğer klinisyenler lenf bezleri büyüklüğü ile karşılaştıklarında önce enfeksiyon ile ilgili olup olmadığını inceleyip enfeksiyon odağı bulunamadığında hastayı Hematoloji’ye yönlendirmektedirler. Ancak " Bazen enfeksiyon odağı bulunamadığı halde, enfeksiyon olasılığı düşünülerek kimi zaman 15 gün, kimi zaman ise bir ay kadar antibiyotik kullanımı öneriliyor. Bunun sonucunda hastanın doğru tedavi alabileceği süre boş yere harcanmış oluyor". AĞRI OLMAMASI ŞÜPHEYİ ARTIRIR Enfeksiyona bağlı büyüyen lenf bezleri, büyüklüğü ne olursa olsun çoğunlukla ağrılı oluyor. Ağrısız olması ise lenfomayı düşündürüyor. Lenfomayı düşündüren bir diğer özelliğin ise büyüme hızı olduğu belirtiliyor. Bir hafta içinde hızlı bir büyümegerçekleşmesi ve şişliğin çapının 1.5- 2 cm'den çok olması akla lenfomayı getiriyor. Enfeksiyona ait lenf bezleri muayenede kolaylıkla yerinden oynarken, lenfomaya bağlı olanlar sert ve alttaki dokulara yapışık oluyor. Bunun dışında yine enfeksiyona bağlı lenf bezlerinde büyüme genellikle tek odaklı iken lenfomaya bağlı büyümelerde kitlelerin birleşerek büyümesine rastlanıyor. HASTALIĞIN EVRELERİ "Lenfoma tanısının hematologlar tarafından konulmadığı belirtiliyor. Kesin tanı koyabilmek için lenf bezinin patoloji örneği ve patolojik değerlendirmesi gerekiyor. Patoloğun lenf bezinin tamamını görmesi gerektiği için cerrahi olarak çıkarılması öneriliyor. Hastalık, vücutta lenf bezlerinin tutmuş olduğu bölgelere göre evrelendiriliyor. Tanı konulduktan sonra vücudun başka bölgelerinde lenf bezleri olup olmadığını değerlendirmek için görüntüleme sistemlerinden yararlanılıyor. Sıklıkla PET-CT taraması ile tutulumun nerelerde olduğu belirleniyor. Sadece bir lenf bezi yöresinde tutulum varsa bu, Evre I olarak tanımlanıyor. Buna karşın hem koltuk altında hem de boyun yöresinde lenf bezi büyümesi Evre II, diyafram zarının her iki tarafında bulunması ise Evre III anlamına geliyor. Tek başına karaciğer ya da tek başına kemik iliği tutulması olması hastalığın Evre IV olduğunu gösteriyor. Ayrıca lenfatik sistem dışında bir organın yaygın tutulumu da Evre IV'e giriyor. Lenf kanserlerine en çok 15 - 35 yaş arasında ve 55 yaş üstü kişilerde rastlanıyor. Cerrahi tedavinin yerinin olmadığı hastalıkta ana tedavi yöntemlerinin kemoterapi ve radyoterapi olduğu belirtiliyor. HIV ve Hepatit C riski artıran faktörler arasında bulunuyor. " Hodgkin dışı lenfomalar yavaş, orta ve ağır seyirli olarak 3 gruba ayrılmaktadır. Küçük hücreli lenfoma, kronik lenfositik ve lösemi gibi yavaş ilerleyen alt gruplarda tedavi gerekmeyebiliyor. Yapılan çalışmalar, yavaş ilerleyen lenfomada hiçbir şey yapılmadığında ortaya çıkan yaşam süresi ile tedavi uygulandıktan sonraki yaşam süresi arasında fark olmadığını, bu hastaların uygun sıklıkta takip edilmeleri gerektiğini gösteriyor. Diğer kanser tiplerinde önemli bir tedavi seçeneği olan cerrahi girişimin, lenfomalarda lenf bezi örneklemesinde olduğu gibi sadece tanı amaçlı olarak kullanılmaktadır. Kemoterapi adı verilen ilaç tedavisi lenfomaların en seçkin tedavisini oluşturuyor. Tedavi modalitelerinde çeşitli kemoterapi ilaçlarının bir arada, hastaya göre belirlenen sıklıkta ve belirlenen sayıda uygulanması gerekiyor. Bunun yanında Hodgkin dışı lenfomaların bazı türlerinde (mantle cell lenfoma vb) hastalık hızlı ilerlediği için kemoterapiyi tamamladıktan sonra kök hücre nakline gitmek gerekiyor. Özellikle yaygın veya büyük lenf bezlerinin olduğu lenfomalarda kemoterapinin tamamlanmasından sonra ışın tedavisi de gerekebiliyor. Lenfoma tedavisi tamamlandıktan sonra tedaviyi takip eden ilk bir yıl içinde üç ayda bir kan ve görüntüleme tetkikleri ile hastalığın durumunun kontrolüne ihtiyaç duyuluyor. Kontroller ikinci yıl 6 ayda bir, üçüncü yıldan itibaren ise yılda bir kez yapılıyor. HASTALIK TEKRAR EDER Mİ? Lenfomada hastalığın ilk bir yıl içinde nüks etmesi, hastanın daha önce uygulanan kemoterapiden, tekrar uygulanması halinde bile yararlanamayacağı anlamına geliyor. Hastalığın daha geç dönemde nüks etmesi halinde aynı tedaviler tekrarlanabiliyor. Nüks eden vakalarda daha ileri bir tedavi seçeneği olan, " Otolog kök hücre" nakline başvurulabiliyor. Nüks eden vakalarda hastalığın tekrar değişik kemoterapi ilaçları ile kontrol altına alınması gerekiyor. Hastaların kök hücreleri, verilecek yüksek doz kemoterapiden etkilenmemeleri amacıyla, özel bir cihazla toplanıyor ve dondurularak saklanıyor. Ardından hastaya yüksek doz kemoterapi verilerek kanser hücrelerin öldürülmesi hedefleniyor. Son adımda saklanan kök hücreler tekrar hastaya verilerek yeniden faaliyete geçmeleri sağlanıyor. EVREYE GÖRE TEDAVİLER Lenfomada cerrahi tedavinin yeri bulunmuyor. Lenfatik sistem birbiri ile çok yakından ilgili olduğu için tek lenf bezi yöresinden çıkarılacak bir oluşumdan söz edilemiyor. Hastalığın evresine göre belirli sayıda kemoterapi ve gerektiğinde radyoterapi kullanılıyor. Uygulanacak kemoterapi sayısı hastalığın evresine ve tedaviye alınan cevaba göre belirleniyor. Ara takiplerde hastalığın kontrol altına alındığı tespit edilirse tedaviye devam ediliyor. Ancak beklenen yanıtın alınamaması halinde tedavi şekli değiştiriliyor. KEMOTERAPİ HODGKİN TİPİ LENFOMA Bu tipte, birkaç kemoterapi ilacının bir araya gelmesi ile oluşturulan kombinasyon kemoterapileri kullanılıyor. Evre I ve II'de bu kombinasyonları iki ya da dört kez vermek yeterli olurken evre ilerledikçe bu sayı artabiliyor. HODGKİN DIŞI LENFOMA Tedavide Hodgkin tipinden tamamen farklı ilaç tedavileriyle hareket etmek gerekiyor, çünkü bu hastalıkta farklı hücre popülasyonlarına yönelik tedavi düzenlemesine ihtiyaç duyuluyor. Kemoterapi ajanlarının yanı sıra hastalığa neden olan hücre ve türünün üreyerek fonksiyon görmesini engelleyen antikorlar da kemoterapi ile birlikte kullanılıyor. Antikorlar hücrelere yapışarak onların görev yapmasını engelliyor. RADYOTERAPİ Radyoterapinin hangi hastalara uygulanacağına kitlenin boyutuna göre karar veriliyor. 10 cm'den büyük kitle olan vakalarda tek başına kemoterapi yetersiz kaldığı için sonrasında mutlaka radyoterapi uygulanması gerekiyor. Her iki tip lenfoma da radyoterapiye hassas oluyor. Ancak seçili vakalarda kitle boyutuna, bulunduğu yere ve uygulanan kemoterapiye alınan cevaba göre ilave radyoterapi vermek gerekiyor. HIV ENFEKSİYONU HASTALIK RİSKİNİ ARTIRIYOR Hodgkin tipi lenfoma sıklıkla 15 - 35 yaş arasındaki kişiler ile 55 yaş ve üstündeki yetişkinlerde görülüyor. Epstein-Barr virüsü veya HIV enfeksiyonunun bulunması hastalık riskini artırıyor. Katılımsal ya da organ nakli sonrası kullanılan ilaçların bağışıklık sisteminin zayıflatması da hastalığın ortaya çıkışında önemli risk faktörleri olarak sıralanıyor. Hodgkin dışı lenfomada risk yaşla birlikte artıyor ve sıklıkla 60 yaş üzerinde görülüyor. Bu tipte de zayıflamış bağışıklık sisteminin yanı sıra HIV, Epstein-Barr virüsü, Helicobacter pilori, HTLV-1 enfeksiyonu ve Hepatit C virüsü gibi risk artırıcı unsurlar bulunuyor. KEMOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ -Erken dönem etkiler *Kan yapımında azalmaya paralel olarak hastanın akyuvarlarında, trombositte ve hemoglobin değerlerinde azalma * Saç dökülmesi * Mide bağırsak sistemine ait yan etkiler (bulantı, kusma, ishal) * Yorgunluk * Öksürük * Deride döküntü * Enfeksiyona eğilimde artış *Geç dönem etkiler* * Üreme fonksiyonunda anormallikler (üreme çağında tedavi öncesi sperm ve ovül dondurma öneriliyor) * Beslenme bozukluğu * Kulaklarda dolgunluk * Bacaklarda şişlik * Erken dönem kilo kaybı ya da artışı * Yorgunluk * Baş dönmesi * Solunum zorluğu * Öksürük * Yutkunma güçlüğü * Boğazda ağrı * Kabızlık veya ishal * Ateş yükselmeleri